Professional Documents
Culture Documents
265-274
kozmoloji ile bir yerde kesişse de felsefi kozmoloji daha geniştir. Üstelik felsefî
kozmoloji ölçme ve gözlemlemeye ihtiyaç duymamaktadır. Eğer kozmos kaos
değilse, o halde onun düzen ve tertibi ilkelerle açıklanabilmelidir. Bu ilkeler niçin
olayların diğer olayları gerektirebileceğini açıklar, yani nedensellik, doğal
özelliklerin bir sonucudur; örneğin, ateş yanmaya sebep olur. Bilimsel ve felsefî, her
iki tür kozmoloji de tarihî İslâm toplumlarında uygulanmıştır.
Atomcu, Platoncu, Aristocu ve Stoacı gibi felsefî kozmolojileri içeren Yunan
doğa felsefesi mirası Ortadoğu’nun entelektüel merkezlerine yayıldı. Bu
merkezlerde Yunan biliminin ve felsefesinin meydan okumasıyla İbrahimî dinler
adına ilk defa mücâdele edenler Yahudilik ve Hristiyanlık oldu. Onların kitabî
gelenekleri Tanrı’nın doğrudan iradesi yoluyla yoktan yaratmayı muhafaza
ediyordu. Tanrı aynı zamanda insanoğluyla kişisel bir ilişkiye sahiptir:
Peygamberler gönderir, yol gösterir, dualara icabet eder ve evreni nihai bir kıyamete
sevk edecektir. Müslümanlar yedinci yüzyılda Arap yarım adasının dışına
genişlediklerinde, onlar da bu türden bilim, felsefe ve din üzerine konuşmalara
katılmaya başladılar.
Kelâm, hepinizin bildiği gibi, VII. yüzyılın sonlarında bu söylemlerle
karşılaşılınca ortaya çıkan bir Müslüman teoloji biçimidir. Şaşırtıcı bir şekilde
kelâm, atomcu kozmolojiyi kendine mal etti ve VIII. yüzyılın ikici yarısında hâkim
olmaya başlayan bu kozmoloji en az XIV. yüzyıla kadar devam etti. Kelâm
kozmolojisi bir felsefi kozmolojidir. Tanrı atomları yaratır ve bu atomların cisimleri
oluşturması için birleşmelerine neden olur. Atomlar homojendir. Cisimlerin
farklılaşması yani renk, tat, koku, ses, sıcaklık, hareket, düşünme yeteneği gibi
özelliklere sahip olmaları, Tanrı’nın onlarda yarattığı niteliklerden kaynaklanır. Bir
şeyin hareket etmesinde olduğu gibi, Tanrı bu niteliklerde değişimi de yaratır. Bu,
evrendeki değişimi açıklar. Fakat bu aynı zamanda Tanrı’nın evrendeki her şeyi
doğrudan yarattığını, koruduğunu ve bir andan diğer ana onu değiştirdiğini
göstermektedir. Bu nedenle kozmos Tanrı’nın tek fail olduğu vesileci bir evrendir.
Çoğu kısmında Tanrı âdeti üzere davranır. O, ateşi pamuğa yaklaştırdığında
yanmayı yaratır. Bunun bir sonucu olarak dünyadaki olayların gidişatını öngörebilir
ve bilim yapabiliriz. Ancak Tanrı’nın âdeti iradîdir. Kızıl Deniz’in ikiye
ayrılmasında olduğu gibi Tanrı farklı bir şekilde davranabilir ve biz bunu mucize
olarak adlandırırız. Bu nedenle kelâm kozmolojisi tabiî nedenselliği reddeder ve
bütün nedenselliğin ilahî olduğunda ısrar eder (bazı kelâmcılar özgür iradeye imkân
verebilmek için insana sınırlı bir nedensel alan sağlarlar). Atomculuğa Kur’anî
temeller olmamakla birlikte Tanrı’nın yoktan yaratması ve ezici nedensel gücü
Kur’an’da sürekli vurgulanmıştır: “Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir.” (el-Bakara,
2/20) ve “Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez” (el-En’âm, 6/59). Biz kelâm
kozmolojsinin Kur’an’ın Tanrı’sını nasıl yansıttığını görebiliriz. Kelâm
kozmolojisinin taraftarları bilimle meşgul olsalardı, onların Kur’anî Tanrı’ya
268 Prof. Dr. Alnoor Dhanani -Çev. Dr. Mehmet Bulğen
_________________________________________________________
metafiziksel teslim olmaları merkezi rol oynar ve onların bilimleri de gerçekte dinî
bilim olurdu.
Tarihî İslâm dünyasının entelektüel merkezlerinin baskın felsefî kozmolojisi
kelâm değil, Aristoculuğun Yeni Eflatuncu bir biçimiydi. Onunla ilişkili bilimsel
kozmoloji ise Batlamyusçu idi. Bağdat’ta halifeler tarafından himaye edilen
kapsamlı bir kendine mal etmede, Yunan metinlerinin Arapça’ya tercüme edilmesi,
bir kültürel fikrî gelenekten diğerine büyük bilgi transferlerine neden oldu. Bu
hareket Arap-İslâm felsefesi ve bilimini üretti. Niçin Arap-İslâm? Arap, çünkü
Arapça bilim diliydi, İslâm, çünkü bu faaliyet İslâm medeniyetinde meydana geldi.
Kelâmdan farklı olarak Arap-İslâm felsefesi ve biliminin taraftarları
Müslümanlardan, Hristiyanlardan ve Yahudilerden oluşuyordu. Bu girişimin
sınırları dini aştı ve büyük oranda modern felsefesi ve bilimi gibi seküler bir girişim
olarak görülebilir.
Arap-İslâm felsefesi ve bilimi Aristoteryen kozmolojiye bağlıdır: evren
ezelîdir, fakat bir İlk Sebep vardır. Dahası Tanrı basittir, o sadece en geneli, evrensel
ve değişmeyenleri bilir –bu belki de fizikçilerin hâlâ aradıkları Büyük Her Şeyin
Teorisidir (the Grand Theory of Everything)- fakat Tanrı şimdi ve burada olan tikel
şeyleri bilmez, kuantum dalgalanmalarını ise haydi haydi bilmez. Son olarak fiziksel
bir yeniden diriliş yoktur. Arap-İslâm felsefi kozmolojisinin bu pozisyonları
Kur’an’ın lafzî anlamıyla çelişir. Bu nedenle Arap-İslâm felsefesinin taraftarları
Kur’anî söylemin sembolik olduğunu savunurlar. Bunlar ancak Arap-İslâm
felsefesinde eğitim alanlar tarafından şifreleri çözülebilecek sembollerdir. Başka
deyişle Kur’an’ın hakikati zâhir manasıyla bilinemez, ancak yorumla bilinebilir.
Haydi şimdi Arap-İslâm felsefesi ve bilimiyle ilişkili bilimsel kozmolojiye
dönelim. Bunun için bizim göksel fiziği içeren ve matematiği kullanan astronomiyi
araştırmaya ihtiyacımız vardır. Astronomlar özellikle evrenin göksel bölgelerdeki
bileşenlerini ve bunların hareketlerinin evrenin sistemine nasıl uyduğu, dünyadaki
gözlemlediğimiz şeyleri nasıl ürettikleri, bu bileşenlerin birbirleriyle uzaklıklarını,
hareketlerini yöneten kanunları vs. inceler. Her ne kadar bu astronomların sistemleri
Kopernik öncesi sistem olsa da onların soruları günümüz astronomlarının
sorduklarına benzedir. Bununla birlikte günümüzdekilerin evreni, birbirinden
uzaklaşan galaksiler, galaksi kümeleri, kuasarlar, kara delikler, kara madde ve buna
benzer farklı bileşenleri içermektedir. Dahası onlar değişik türde teleskop ve
inceleme araçları kullanırlar ve bu sayede evrenin Arap-İslam eşdeğerlerinden daha
fazlasını ölçüp ve gözlemleyebilirler. Bununla birlikte sınırlı enstrümanlarıyla Arap-
İslâm astronomları önemli mesafeler aşmışlardır. Bu nedenle bilim tarihçileri, Tycho
Brahe’nin kolayca bir Türk olabileceğini iddia ederler.
Evrenin yaratılışı veya ezeliliği üzerine karşıt duruşları göz önüne alındığında,
kelâm kozmolojisinin ve Arap-İslâm felsefî kozmolojisinin taraftarları argümanlarla
meşgul oldular – tıpkı günümüzde Büyük Patlama’nın bir Yaratıcı’nın varlığına delil
Kelam Araştırmaları 11:2 (2013) 269
___________________________________________________________________
sonucunda biçimlenen evren nasıl oldu da tam da insan hayatına uygun bir yer oldu?
Evrenin bir başlangıcı olduğunun delili ve onun insan hayatı ile sonuçlanan hassas-
ayarı İbrahimî kitabî geleneğin Tanrı ve yaratılış tasvirine uygun görünmektedir.
Bilimsel delil kitabî açıklamanın geçerliliği sonucuna götürür mü? Böyle bir sonuca
ulaşmak için bilimsel keşiften metafiziksel iddiaya geçiş yapmak zorundayız. İyi bir
bilim felsefecisi, metafizikten tamamen bağımsız olduğunu iddia eden bir bilim
adamına güvenmememiz gerektiğini söyleyecektir. Bu durumda ateistlerin buna
tepki gösterirken, inançlı bir teistin Tanrı’yı Big Bang’te ve evrenin hassas ayarında
bulmasını keşfetmek sürpriz olmayacaktır.
"Büyük Patlama" olarak bilinen bu hadise, tüm evrenin tek bir noktanın patlamasıyla
yokluktan yaratıldığını kanıtlamıştır.”
“İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden
ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de
inanmazlar mı?” (el-Enbiyâ 21/30) ayeti bir bütün olarak evreni (gökleri ve yeri)
içeren tekilliğe delil olarak alınmakta, sonrasında şiddetli patlamayla (Biz onları
ayırdık) evrenin yapısının yaratıldığı iddia edilmektedir. “Göğü kendi ellerimizle
biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.” (ez-Zariyât, 51/47) ayeti evrenin
genişlemesine delil olarak gösterilmektedir. Taraftarlar, daha fazla ayet zikrederek
Büyük Patlama sonrasında evrenin formasyonuna dair geçerli teorilerle onların
örtüştüğünü savunmaktadırlar.
Kur’an’ın bilimsel mucize olduğunu savunanların kullandıkları örnekleri
çoğalmak mümkündür. Bazı taraftarlar ışık hızının değerinin Kur’an’da
bulunduğunu iddia ederlerken (Guessom, 142-144), aynı şekilde sütün kimyasal
bileşeni ve diğer daha birçok şeyin Kur’an’da bulunduğunu söyleyenler de vardır.
Biz evrim hakkında durumun ne olduğunu merak edebiliriz. Bu probleme yol
açmamakta mıdır? Taraftarlar Darvinci evrimi Kur’an’da bulmadıkları için ayrıca
bilimsel gerçeklerin ve teorilerin nihai onay yeri Kur’an olduğu için, evrim teorisi
yanlış olmalıdır. Bu nedenle hayatın kökeni ve çeşitliliğine yönelik doğru bilimsel
yaklaşım, filogenez (pylogeny), yani her şeyi evrimin açıklamacı bakış açısı içine
düşürmek henüz ortaya çıkmamıştır.
Bilimsel icazın taraftarları Büyük Patlama’nın geçerliliğini iddia ederler ve
evrenin oluşumu Kur’an’ın yaratılış tasviriyle kanıtlanmaktadır. Kur’an’ın evrenin
sonu hakkındaki görüşü nedir? Açıktır ki Büyük Çatırtı (Big Crunch), evrenin
sürekli genişlenmesinden ve onun kaçınılmaz soğuk ölümünden daha uygun
görünmektedir. Bilimsel icaz taraftarları Kur’an’da Büyük Çatırtı için delil
bulurlar… “(O) gün ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz.
Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize
aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız” (el-Enbiya, 21/104). Büyük
ihtimalle evrenin sürekli genişleyeceğini teklif eden şu anki gözlemler hatalıdır.
Bilim insanları onları Kur’an ile örtüşmediği için reddetmelidir.
Kur’an’ın bilimsel mucize olduğu görüşünün genişçe rağbet bulması
Kur’an’ın üstünlüğü iddiasından kaynaklanmaktadır. Bir başka ifadeyle,
Müslümanların tahrif edildiğini iddia ettikleri Tevrat ve İncillerden farklı olarak,
Kur’an vahyedildiği şekliyle aynen muhafaza edilmiştir. O halde evren hakkındaki
gerçek Kur’an’da korunmuştur ve onun bilimi onaylamasının sebebi budur. Bu,
Kitab-ı Mukaddes lafızcılığından farklı olmakla birlikte, Kur’an’ın bilimsel icazı
teorisi de harfi harfine aslına uygunluk şeklindedir. Bana göre din ve bilimi
uzlaştırmaya yönelik ciddi bir girişim değildir.
272 Prof. Dr. Alnoor Dhanani -Çev. Dr. Mehmet Bulğen
_________________________________________________________
“İslâmî Bilim” taraftarları ise İslâm’ın bilimle ilişkisine dair farklı bir
yaklaşım geliştirirler. İlk bakışta bu hareket kelâm kozmolojisiyle örtüşür
görünmektedir. Ancak onun taraftarları Arap-İslâm felsefesi ve biliminden
esinlenmektedirler. Seküler özelliklerini görmezden gelmeyi seçerek, onun
başarılarından hayranlıkla bahsederler. İslâmî bilim hareketi 1960’lardan 80’lere
popülerdi, ancak şuanda unutulup gitmiş görünmektedirler. Genellikle bu hareketin
akımları modern bilimin seküler ve Batılı doğasına eleştirel bir şekilde yaklaşırlar.
Başlıca taraftarı Seyyid Hüseyin Nasr olan bir akım, sürekli ve kutsal bilgi fikrine
kendini adamaktadır. Kopernikçiliğin dünyayı merkez olmaktan çıkarmasını ve
Tanrı’yı bilimsel söylemden uzaklaştırmayı bir yıkım olarak görür. Bu, bilimin
gerçek doğasını ve böylelikle de insan-ilahi ilişkisinin kutsallığını bir terk etmedir.
Başlıca savunucu Ziyauddin Serdar olan bir başka akım ise “bilimin
İslâmileştirilmesi” fikrinin savunucusudur. Öyle ki bu görüş Batı’nın metafiziksel
köklerinden ve etikle ilgi agnostik tutumundan kendini ayırır. Her iki akım da
Müslüman bilim adamları için kendi metafiziksel ve etik taahhütleriyle ezelî kutsal
bilgiye dönmede veya İslâmî bilimin ortaya çıkışında pratik ve somut bir programı
açıkça söylemez. Bu akımlar Büyük Patlama ve İslâmî kozmolojiyle ilgili belirgin
bir duruş açıkça ifade etmemektedirler.
Tamamen farklı bir yaklaşım, 1979 yılında Nobel fizik ödülünü
elektromanyetik ve zayıf çekirdek kuvvetini birleştirme üzerine çalışmasıyla
Sheldon Glashow ve Steven Weinberg ile birlikte alan Pakistanlı Müslüman fizikçi
Muhammed Abdüsselam’da bulunmaktadır. Abdüsselam kendini adamış bir
Müslümandır. O, Nobel ödül töreninde kendi bilim görüşünü evrensel bir uğraş
olarak yorumlamıştır: “Fiziğin ürettikleri tüm insanlığın ortak mirasıdır. Doğu ve
Batı, Kuzey ve Güney ona eşit derecede katılır.” Sonrasında o evrenin
mükemmelliği üzerine bir Kur’an ayetini paylaşır. “Rahmân olan Allah’ın
yaratışında herhangi bir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir
bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz âciz ve
bitkin halde sana dönecektir” (el-Mülk, 67/3). O bunu şöyle yorumlar. “Bu aslında
bütün fizikçilerin inancıdır; araştırmalarımızı ne kadar derinleştirirsek, hayretimiz o
derece uyarılır, bakışımız o derece büyülenir.” O devam eder: “Kur’an bizi Allah’ın
yaratmış olduğu doğa kanunlarının hakikatleri üzerinde iyice düşünmeye davet
etmektedir; bununla birlikte bizim neslimiz O’nun cömert ve zarif tasarımının bir
parçasına bir bakış yapmada ayrıcalıklı haldedir, öyle ki ben mütevazı bir kalple ona
şükretmekteyim.” Bu sözler Abdüsselam’ın derin inancına ve din-bilim ilişkisi
konusundaki duygusuna bir pencere sağlamaktadır. Onun Büyük Patlama ile ilgili
herhangi bir ifadesine rastlamadım. Fakat o, kendi çalışmalarının Büyük Patlama
sonrasındaki erken evrenin biçimlenmesi için taşıdığını imaların farkındadır. Onunla
birlikte Nobel ödülünü paylaşan Steven Weinberg, Abdüsselam’ın ölümünden üç yıl
önce 1993 yılında, erken dönem evreniyle ilgili The First Three Minutes, İlk Üç
Kelam Araştırmaları 11:2 (2013) 273
___________________________________________________________________
Dakika kitabını yazdı. Dahası erken dönem evreniyle ilgili en az bir makale, onun
dönem başkanlığı sırasında, Triste’deki Uluslar Arası Teorik Fizik Merkezince
yayınlandı.
Abdüsselam’ın din bilim ilişkisine yönelik tavrı, “Kur’an’ın bilimsel mucize”
olduğunu savunanlardan ve “İslamî bilim” taraftarlarından farklıdır. Onun için,
bilim bu yola kendini adamış teistler ve ateistlerce eşit derecede takip edilen
evrensel bir faaliyettir. Onun gibi inanan biri için Kur’an, ilhamlar sağlar ve o işini
Tanrı’nın ayetlerini ve düzenini bir araştırma olarak görür. İnanıyorum ki
Abdüsselam Büyük Patlama’nın ve hassas ayarın Kur’an’la örtüşmesini kendi
inancına bağlılığını daha da güçlendirdiğini iddia etmiştir, fakat yayınlanmış
eserlerinde bu kesin değildir. O fiziğe dair makalelerinde diğer fizikçilerle aynı adap
ve erkânı paylaştı. Bununla birlikte inanç ise ilhamî ve kişiseldir. Bilimsel
gözlemler, teori formülasyonlar ve matematiksel modellemeler bir kişinin
inancından bağımsızdır. Abdüsselam’ın duruşu son derece meydan okuyucu ve
kuvvetlice dürüsttür. Benim görüşüme göre bu duruş, tarihî olarak İslâm
medeniyetinin araştırma ruhuna çok daha yakındır.