You are on page 1of 35

HENOK'UN (İDRİS'İN) VAHİYLERİ

Bölüm 1-36

REAYİLER
(Gözcüler veya Devler)

Yayınlayan: Ahmet Çağrı APAYDIN


20 Mart 2023

1
BÖLÜM 1
1) ቃለ: በረከት: ዘሄኖክ: ዘከመ: ባረከ: ኅሩያነ: ወጻድቃነ: እለ: ሀለዉ: ይኩኑ: በዕለተ: ምንዳቤ: ለአሰስሎ: ኵሉ:
እኩያን: ወረሲዓን።
ǨALË: BËRËḴËTÍ: ZË-ĦENOḴÍ: ZË-ḴËMË: BARËḴË: ḢÍRUYANË: VË ŠAĐÍǨANË: 'ÍLË: ĦËLËVU:
YÍḴUNU: BË°ÍLËTË: MÍNÍĐABE: LË-'ËŚËŚÍLO: ḴᵛÍLU: 'ÍḴUYANÍ: VË RËŚİ°ANÍ::
Henok'un (İdris'in) ibâdet sözleri, bütün kötü ve günahkâr olanların ortadan kaldırılacağı o sıkıntılı
dönemlerde yaşayacak olan elçileri ve dürüstleri selamlamıştır.
2) ወአውሥአ: ወይቤ: ሄኖክ: ብእሲ: ጻድቅ: ዘእምኀበ: እግዚአብሔር: እንዘ: አዕይንቲሁ: ክሡታት: ወይሬኢ: ራእየ:
ቅዱሰ: ዘበሰማያት: ዘአርአዩኒ: መላእክት: ወሰማዕኩ: እምኀቤሆሙ: ኵሎ: ወአእመርኩ: አነ: ዘእሬኢ: ወአኮ: ለዝ:
ትውልድ: አላ: ለዘይመጽእ: ትውልድ: ርኁቃን።
VË'ËVÍŞÍ'Ë: VËYÍBE: ĦENOḴÍ: BÍ'ÍŚİ: ŠAĐÍǨÍ: ZË-'ÍMÍ-ḢËBË: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: 'ÍNÍZË:
'Ë°ÍYÍNÍTİĦU: ḴÍŞUTATÍ: VËYÍRE'İ: RA'ÍYË: ǨÍĐUŚË: ZË-BË-ŚËMAYATÍ: ZË-'ËRÍ'ËYUNİ:
MËLA'ÍḴÍTÍ: VË ŚËMA°Í-ḴU: 'ÍMÍ-ḢËBE-ĦOMU: ḴᵛÍLO: VË'Ë'ÍMËRÍḴU: 'ËNË: ZË'ÍRE'İ: VË'ËḴO:
LËZÍ: TÍVÍLÍĐÍ: 'ËLA: LËZËYÍMËŠÍ'Í: TÍVÍLÍĐÍ: RÍḢUǨA-NÍ::
Henok dürüst biriydi, onun gözleri Âlemlerin Rabbi tarafından açılmıştır ve o göklerde kudsî bir görüntü
görmüştür ve demiştir ki: O görüntüleri bana melekler gösterdi. Her şeyi onlardan duydum ve ben ne
gördüğümü biliyorum. Ancak o gösterilenler bu nesil için değil, henüz daha gelmemiş olan ve gelecekteki
bir elçiye ait olacak uzak bir nesil içindi.
3) በእንተ: ኅሩያን: እቤ: ወአውሣእኩ: በእንቲአሆሙ: ምስለ: ዘይወፅእ: ቅዱስ: ወዐቢይ: እማኅደሩ: ወአምላከ:
ዓለም።
BË'ÍNÍTË: ḢÍRUYANÍ: 'ÍBE: VË'ËVÍŞA'ÍḴU: BË'ÍNÍTİ'Ë-ĦOMU: MÍŚÍLË: ZËYÍVËĎ́Í'Í: ǨÍĐUŚÍ: VË
°ËBİYÍ: 'ÍMAḢÍĐËRU: VË 'ËMÍLAḴË: °ALËMÍ::
Elçilerle ilgili olarak konuştum. Kutsal ve büyük olan O Âlemlerin Mâliki bana onlardan bahsetti ki O
yerinden çıkıp gelecektir.
4) ወእምህየ: ይከይድ: ዲበ: ሲና: ደብር: ወያስተርኢ: በትዕይንቱ: ወያስተርኢ: በጽንዐ: ኀይሉ: እምሰማይ::
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: YÍḴËYÍĐÍ: ĐİBË: ŚİNA: ĐËBÍRÍ: VËYAŚÍTËRÍ'İ: BËTÍ°ÍYÍNÍTU: VËYAŚÍTËRÍ'İ:
BËŠÍNÍ°Ë: ḢËYÍLU: 'ÍMÍ-ŚËMAYÍ::
Ve oradan Sina'ya adım atacak, ev sahipleriyle birlikte görünecek ve O'nun göklerdeki gücünün otoritesi
apaçık görülecektir.
5) ወይፈርህ: ኵሉ: ወያድለቀልቁ: ትጉሃን: ወይነሥኦሙ: ፍርሀት: ወረዓድ: ዐቢይ: እስከ: አጽናፈ: ምድር።
VËYÍFËRÍĦÍ: ḴᵛÍLU: VËYAĐÍLËǨËLÍǨU: TÍGUĦANÍ: VËYÍNËŞÍ'OMU: FÍRÍĦËTÍ: VËRË°AĐÍ:
°ËBİYÍ: 'ÍŚÍḴË: 'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ::
Ve herkes korkacak, gözcüler titreyip endişelenecek ve onlardaki büyük korku ve endişe yeryüzünde
sonuna kadar devam edecektir.
6) ወይደነግፁ: አድባር: ነዋኃን: ወይቴሐቱ: አውግር: ነዋኃት: ወይትመሰዉ: ከመ: መዓረ: ግራ: እምላህብ።
VËYÍĐËNËGÍŠĎU: 'ËĐÍBARÍ: NËVAḢANÍ: VËYÍTEHËTU: 'ËVÍGÍRÍ: NËVAḢATÍ:
VËYÍTÍMËŚËVU: ḴËMË: MË°ARË: GÍRA: 'ÍMÍLAĦÍBÍ ::
Ve yüce (övgü dolu) dağlar sarsılacak, yüksek tepeler alçaltılacak ve alevlerin önündeki balmumu gibi
eriyecekler.
7) ወትሠጠም: ምድር: ወኵሉ: ዘውስተ: ምድር: ይትሐጐል: ወይከውን: ፍትሕ: ላዕለ: ኵሉ: ወላዕለ: ጻድቃን:
ኵሎሙ።
VËTÍŞËŤËMÍ: MÍĐÍRÍ: VËḴᵛÍLU: ZËVÍŚÍTË: MÍĐÍRÍ: YÍTÍHËGᵛËLÍ: VËYÍḴËVÍNÍ: FÍTÍHÍ: LA°ÍLË:
ḴᵛÍLU: VËLA°ÍLË: ŠAĐÍǨANÍ: ḴᵛÍLOMU::
Ve yeryüzü sular altında kalacak, yeryüzündeki her şey yok edilecek ve dürüst olanlar da dâhil olmak üzere
herkes yargılamadan geçirilecektir.
8) ለጻድቃንሰ: ሰላመ: ይገብር: ሎሙ: ወየዐቅቦሙ: ለኅሩያን: ወይከውን: ሣህል: ላዕሌሆሙ: ወይከውኑ: ኵሎሙ:
ዘአምላክ: ወይሤርሑ: ወይትባረኩ: ወይሀርህ: ሎሙ: ብርሃነ: አምላክ።
LË-ŠAĐÍǨANÍŚË: ŚËLAMË: YÍGËBÍRÍ: LOMU: VËYË°ËǨÍBOMU: LË-ḢÍRUYANÍ: VËYÍḴËVÍNÍ:
ŞAĦÍLÍ: LA°ÍLE-ĦOMU: VËYÍḴËVÍNU: ḴᵛÍLOMU: ZË-'ËMÍLAḴÍ: VËYÍŞERÍHU: VËYÍTÍBARËḴU:
VËYÍĦËRÍĦÍ: LOMU: BÍRÍĦANË: 'ËMÍLAḴÍ::
Ancak O, dürüst olanlara selâm (kurtuluş) oluşturacak, elçileri koruyacak, onları bağışlayacak ve onlara
hoşgörülü olup bereket verecektir. Bütün mülkler O'nundur ve Mâlik'in birihanı (ışığı) onlar için
parlayacaktır.
9) ወናሁ: መጽአ: በትእልፈት: ቅዱሳን: ከመ: ይግበር: ፍትሐ: ላዕሌሆሙ: ወያሐጕሎሙ: ለረሲዓን: ወይትዋቀስ:

2
ኵሎ: ዘሥጋ: በእንተ: ኵሉ: ዘገብሩ: ወረሰዩ: ላዕሌሁ: ኃጥአን: ወረሲዓን።
VËNAĦU: MËŠÍ'Ë: BËTÍ'ÍLÍFËTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ḴËMË: YÍGÍBËRÍ: FÍTÍHË: LA°ÍLEĦOMU:
VËYAHËGᵛÍLOMU: LËRËŚİ°ANÍ: VËYÍTÍVAǨËŚÍ: ḴᵛÍLO: ZËŞÍGA: BË'ÍNÍTË : ḴᵛÍLU : ZËGËBÍRU:
VËRËŚËYU: LA°ÍLEĦU: ḢAŤÍ'ËNÍ: VËRËŚİ°ANÍ::
İşte O, herkesi yargılamak için sayısız kutsalıyla birlikte gelir ki günahkârları yok etmek üzere herkesin
adaletsizlikle yaptığı tüm adaletsiz işler ve O'nun hakkında günahkârların söylediklerinden dolayı hesaba
çekmek için gelir.

BÖLÜM 2
1) ጠየቁ: ኵሎ: ዘውስተ: ሰማይ: ግብረ: እፎ: ኢይመይጡ: ፍናዊሆሙ: ብርሃናት: ዘውስተ: ሰማይ: ከመ: ኵሉ:
ይሠርቅ: ወየዐርብ: ሥሩዕ: ኵሉ: በበዘመኑ: ወኢይትዐደዉ: እምትእዛዞሙ።
ŤËYËǨU: ḴᵛÍLO: ZËVÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: GÍBÍRË: 'ÍFO: 'İYÍMËYÍŤU: FÍNAVİĦOMU: BÍRÍĦANATÍ:
ZËVÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: ḴËMË: ḴᵛÍLU: YÍŞËRÍǨÍ: VËYË°ËRÍBÍ: ŞÍRU°Í
: ḴᵛÍLU: BËBËZËMËNU: VË'İYÍTÍ°ËĐËVU: 'ÍMÍTÍ'ÍZAZOMU::
Göklerde olanların hepsi ne iş yaptıklarını bilirler. Göklere bakın ki ışıklar yörüngelerini hiç değiştirmez,
her biri kendi zamanında düzenli bir şekilde doğup batar ve hiçbiri kendileri için belirlenmiş kuralların
dışına çıkmaz.
2) ርእይዋ: ለምድር: ወለብዉ: በእንተ: ምግባር: ዘይትገበር: ላዕሌሃ: እምቀዳሚ: እስከ: ተፍጻሜቱ: ከመ:
እይትመየጥ: ኵሉ: ግብሩ: ለአምላክ: እንዘ: ያስተርኢ ።
RÍ'ÍYÍVA: LËMÍĐÍRÍ: VËLËBÍVU: BË'ÍNÍTË: MÍGÍBARÍ: ZËYÍTÍGËBËRÍ: LA°ÍLEĦA: 'ÍMÍǨËĐAMİ:
'ÍŚÍḴË: TËFÍŠAMETU: ḴËMË: 'ÍYÍTÍMËYËŤÍ: ḴᵛÍLU: GÍBÍRU: LË-'ËMÍLAḴÍ: 'ÍNÍZË: YAŚÍTËRÍ'İ::
Yeryüzüne bakın, onun üzerinde Mâlik'in meydana getirdiği şeyleri başından sonuna kadar gözlemleyin.
Her şey ne kadar da düzenlidir, hiçbir şey düzensiz değildir.
3) ርእይዎ: ለሐጋይ: ወለክረምት: ከመ: ኵላ: ምድር: መልአት: ማየ: ወደመና: ወጠል: ወዝናም: የዐርፍ: ላዕሌሃ።
RÍ'ÍYÍVO: LËHËGAYÍ: VËLËḴÍRËMÍTÍ: ḴËMË: ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ: MËLÍ'ËTÍ: MAYË: VËĐËMËNA:
VËŤËLÍ: VËZÍNAMÍ: YË°ËRÍFÍ: LA°ÍLEĦA::
Yaza ve kışa bakın, yeryüzünde su vardır, üzerinde ise bulutlar, çiğ ve yağmurlar vardır.

BÖLÜM 3
ጠየቁ: ወርኢኩ: ከመ: ኵሉ: ዐፀው: እፎ: ያስተርእዩ: ከመ: ይቡስ: ወኵሉ: አቍጽሊሆሙ: ንጉፋት: ዘእንበለ: ፲: ወ:
፬: ዐፀው: ዘኢይትነገፍኡ: እለ: ይጸንሑ: እምብሉይ: እስከ: ይመጽእ: ሐዲስ: እም: ፪: ወእም: ፫: ክረምት።
4) ŤËYËǨU: VËRÍ'İḴU: ḴËMË: ḴᵛÍLU: °ËĎËVÍ: 'ÍFO: YAŚÍTËRÍ'ÍYU: ḴËMË: YÍBUŚÍ: VËḴᵛÍLU:
'ËǨᵛÍŠÍLİ-ĦOMU: NÍGUFATÍ: ZË'ÍNÍBËLË: 10: VË: 4: °ËĎËVÍ: ZË'İYÍTÍNËGËFÍ'U: 'ÍLË: YÍŠËNÍHU:
'ÍMÍBÍLUYÍ: 'ÍŚÍḴË: YÍMËŠÍ'Í: HËĐİŚÍ: 'ÍMÍ: 2: VË'ÍMÍ: 3: ḴÍRËMÍTÍ::
Kışın nasıl tüm ağaçların ölmüş gibi göründüğüne bakın, hepsi yenileri çıkana kadar eski yapraklarını iki
yıl üç yıl koruyan on dört ağaç hariç, soldular ve tüm yapraklarını döktüler.

BÖLÜM 4
ወዳግመ: ጠየቁ: መዋዕለ: ሐጋይ: ከመ: ኮነ: ፀሐይ: ላእሌሃ: በቅድሜሃ: ወአንትሙሰ: ተኀሥሡ: ምጽላለ:
ወጽላሎተ: በእንተ: ዋዕየ: ፀሐይ: ወምድርኒ: ትውዒ: እሙቀተ: ሐሩር: ወአንትሙሰ: ኢትክሉ: ከይዶታ: ለምድር:
ወኢኰኵሐ: በእንተ: ዋእያ።
VËĐAGÍMË: ŤËYËǨU: MËVA°ÍLË: HËGAYÍ: ḴËMË: ḴONË: ĎËHËYÍ: LA'ÍLEĦA: BËǨÍĐÍMEĦA:
VË'ËNÍTÍMUŚË: TËḢËŞÍŞU: MÍŠÍLALË: VËŠÍLALOTË: BË'ÍNÍTË: VA°ÍYË: ĎËHËYÍ: VË
MÍĐÍRÍNİ: TÍVÍ°İ: 'ÍMUǨËTË: HËRURÍ: VË'ËNÍTÍMUŚË: 'İTÍḴÍLU: ḴËYÍĐOTA: LË-MÍĐÍRÍ:
VË'İḴᵛËḴᵛÍHË: BË'ÍNÍTË: VA'ÍYA::
Yaz günlerinde gözlemleyin ki Güneş tepenizdedir. Yeryüzü Güneş'in kavurucu sıcağıyla yanarken kapalı
ve gölgelik bir yer ararsınız. Sıcaktan dolayı toprağın ve taşların üstüne oturamazsınız.

BÖLÜM 5
1) ጠየቁ: እፎ: ዕፀው: በሐመልማለ: አቍጽል: ይትክደኑ: ወይፈርዩ: ወለብዉ: በእንተ: ኵሉ: ወአእምሩ: በከመ:
ገብረ: ለክሙ: እሎንተ: ኵሎሙ: ዘሕያው: ለዓለም።
ŤËYËǨU: 'ÍFO: °ÍĎËVÍ: BËHËMËLÍMALË: 'ËǨᵛÍŠÍLÍ: YÍTÍḴÍĐËNU: VËYÍFËRÍYU: VËLËBÍVU:
BË'ÍNÍTË: ḴᵛÍLU: VË'Ë'ÍMÍRU: BËḴËMË: GËBÍRË: LËḴÍMU: 'ÍLONÍTË: ḴᵛÍLOMU:
ZËHÍYAVÍ: LË°ALËMÍ::
Ağaçların nasıl kendilerini yapraklarla kapladığına, meyve ürettiğine gözlemleyip bakın. O Ebedî olanın
her şeyi bu şekilde nasıl sizin için yaptığını anlayın.

3
2) ወምግባሩ: ቅድሜሁ: ለለዓመት: ዘይከውን: ወኵሉ: ምግባሩ: ይትቀነዩ: ሎቱ: ወኢይትመየጡ: አላ: በከመ:
ሠርዐ: አምላክ: ከመዝ: ይትገበር: ኵሉ።
VË MÍGÍBARU: ǨÍĐÍMEĦU: LËLË°AMËTÍ: ZËYÍḴËVÍNÍ: VËḴᵛÍLU: MÍGÍBARU: YÍTÍǨËNËYU:
LOTU: VË'İYÍTÍMËYËŤU: 'ËLA: BËḴËMË: ŞËRÍ°Ë: 'ËMÍLAḴÍ: ḴËMËZÍ: YÍTÍGËBËRÍ: ḴᵛÍLU::
O'nun işleri yıldan yıla sürekli ve değişmeden bu şekilde devam eder. Mâlik nasıl emretmişse, her şey o
şekilde meydana gelir.
3) ወርእዩ: እፎ: አብህርት: ወአፍላግ: ኅቡረ: ይፌጽሙ: ግብሮሙ።
VËRÍ'ÍYU: 'ÍFO: 'ËBÍĦÍRÍTÍ: VË 'ËFÍLAGÍ: ḢÍBURË: YÍFEŠÍMU: GÍBÍROMU::
Denizler ve akarsular da kendi işlerini yaparken O'nun emrinin dışına çıkmadan yaparlar.
4) ወአንትሙሰ: ኢተዐገሥክሙ: ወኢገበርክሙ: ትእዛዘ: እግዚእ: እላ: ተዐደውክሙ: ወሐመይክሙ: ዓቢያተ:
ወድሩካተ: ቃላተ: በአፍ: ርኩስት: ዘዚአክሙ: ላዐለ: ዕበየ: ዚአሁ ፤ ይቡሳነ: ልብ: ኢትከውነክሙ: ሰላም።
VË'ËNÍTÍMUŚË: 'İTË°ËGËŞÍḴÍMU: VË'İGËBËRÍḴÍMU: TÍ'ÍZAZË: 'ÍGÍZİ'Í: 'ÍLA: TË°ËĐËVÍḴÍMU:
VËHËMËYÍḴÍMU: °ABİYATË: VËĐÍRUḴATË: ǨALATË: BË'ËFÍ: RÍḴUŚÍTÍ: ZËZİ'ËḴÍMU:
LA°ËLË: °ÍBËYË: Zİ'ËĦU; YÍBUŚANË: LÍBÍ: 'İTÍḴËVÍNËḴÍMU: ŚËLAMÍ::
Ama siz azmedip Rabb'in emrini yerine getirmediniz, haddinizi aştınız ve O'nun büyüklüğüne karşı kirli
ağızlarınızla yüksek ve sert sözlerle iftira ettiniz. Kalbi solup katılaşmış olanlar, selâmetiniz (huzurunuz)
olmayacaktır.
5) ወበእንተዝ: አንትሙ: መዋዕሊክሙ: ትረግሙ: ወዓመታተ: ሕይወትክሙ: ተሐጕሉ: ወይበዝኅ: መርገም:
ዘለዓለም: ወኢይከውነክሙ: ሣህል።
VËBË'ÍNÍTËZÍ: 'ËNÍTÍMU: MËVA°ÍLİḴÍMU: TÍRËGÍMU: VË°AMËTATË: HÍYÍVËTÍḴÍMU:
TËHËGᵛÍLU: VËYÍBËZÍḢÍ: MËRÍGËMÍ: ZË-LË°ALËMÍ: VË'İYÍḴËVÍNËḴÍMU: ŞAĦÍLÍ::
Kendi günlerinizden alabildiğine nefret edeceksiniz. Hayatınızın yılları hızla geçip gidecek. Nefretiniz
ebedîyen bir nefretle daha da artacak ve suhulet (kolaylık) bulmayacaksınız.
6) በውእቱ: መዋዕል: ትሁቡ: ሰላመ: ዚአክሙ: በርግመት: ዘለዓለም: ለኵሉ: ጻድቃን: ወኪያክሙ: ይረግሙ:
ኃጥኣን: ዘልፈ: ወለክሙ: ኅቡረ: ምስለ: ኃጥኣን።
BËVÍ'ÍTU: MËVA°ÍLÍ: TÍĦUBU: ŚËLAMË: Zİ'ËḴÍMU: BËRÍGÍMËTÍ: ZË-LË°ALËMÍ: LËḴᵛÍLU:
ŠAĐÍǨANÍ: VËḴİYAḴÍMU: YÍRËGÍMU: ḢAŤÍ'ANÍ: ZËLÍFË: VËLËḴÍMU: ḢÍBURË: MÍŚÍLË:
ḢAŤÍ'ANÍ::
O gün ki selâmeti (kurtuluşu) kaybedeceksiniz, adlarınız tüm dürüst olanlar için ebedîyen bir lânet olacaktır.
Tüm lanet okuyanlar sizin adınızla lanet okuyacak ve tüm suçlular size lanet edecektir.
7) ወለኅሩያንሰ: ይከውን: ብርሃን: ወፍሥሓ: ወሰላም: ወእሙንቱ: ይወርስዋ: ለምድር: ወለክሙሰ: ረሲዓን:
ይከውነክሙ: ርግመት።
VËLËḢÍRUYANÍŚË: YÍḴËVÍNÍ: BÍRÍĦANÍ: VËFÍŞÍHA: VËŚËLAMÍ: VË'ÍMUNÍTU: YÍVËRÍŚÍVA:
LËMÍĐÍRÍ: VËLËḴÍMUŚË: RËŚİ°ANÍ: YÍḴËVÍNËḴÍMU: RÍGÍMËTÍ ::
Fakat elçiler için ışık, sevinç ve barış olacak ve onlar yeryüzünü miras alacaklar, ama siz suçlular için
selâmet (kurtuluş) olmayacak ve hepinizi bir lanet saracaktır.
8) ወአመሂ: ይትወሀቦሙ: ለኅሩያን: ጥበብ: ወኵሎሙ: እሎንቱ: የሐይዉ: ወኢይደግሙ: አበሳ: ኢበረሲዕ:
ወኢበትዕቢት: አላ: ይገንዩ: ዘቦሙ: ጥበብ: ኢይደግሙ: አብሶ።
VË'ËMËĦİ : YÍTÍVËĦËBOMU : LËḢÍRUYANÍ : ŤÍBËBÍ : VËḴᵛÍLOMU : 'ÍLONÍTU : YËHËYÍVU :
VË'İYÍĐËGÍMU : 'ËBËŚA : 'İBËRËŚİ°Í : VË'İBËTÍ°ÍBİTÍ : 'ËLA : YÍGËNÍYU : ZËBOMU : ŤÍBËBÍ :
'İYÍĐËGÍMU : 'ËBÍŚO ::
Elçi olanlara bilgelik verilecektir ki onların hepsi yaşayacak ve onlar bir daha asla kötülükle veya gururla
günah işlemeyecekler.

9) ወኢይትኴነኑ : ኵሎ : መዋእለ : ሕይወቶሙ : ወኢይመውቱ : በመቅሠፍት : ወኢበመዓት : አላ : ኍልቈ :


መዋዕለ : ሕይወቶሙ : ይፌጽሙ : ወይልህቅ : ሕይወቶሙ : በሰላም : ወዓመታተ : ፍሥሓሆሙ : ይበዝኅ :
በሐሤት : ወበሰላም : ዘለዓለም : ውስተ : ኵሉ : መዋእለ : ሕይወቶሙ ።
VË'İYÍTÍḴᵛENËNU: ḴᵛÍLO: MËVA'ÍLË: HÍYÍVËTOMU: VË'İYÍMËVÍTU: BËMËǨÍŞËFÍTÍ:
VË'İBËMË°ATÍ: 'ËLA: ḢᵛÍLÍǨᵛË: MËVA°ÍLË: HÍYÍVËTOMU: YÍFEŠÍMU: VËYÍLÍĦÍǨÍ:
HÍYÍVËTOMU: BË-ŚËLAMÍ: VË°AMËTATË: FÍŞÍHAĦOMU: YÍBËZÍḢÍ: BË-HËŞETÍ: VË BË-
ŚËLAMÍ: ZË-LË°ALËMÍ: VÍŚÍTË: ḴᵛÍLU: MËVA'ÍLË: HÍYÍVËTOMU::
Onlar hayatları boyunca mahkum olup bir daha yoldan çıkmayacaklar, ömürleri boyunca günah
işlemeyecekler, ilahi ceza veya gazapla ölmeyecekler. Hayatlarını sonuna kadar yaşayacaklar. Sevinç
içinde çoğalacaklar ve selam (huzur) dolu yılları tüm hayatları boyunca sürekli bir mutluluğa ve selama
(huzura) dönüşecektir.

4
BÖLÜM 6
1) ወኮነ : እምዘ : በዝኁ : ውሉደ : ሰብእ : በእማንቱ : መዋእል : ተወልደ : ሎሙ : አዋልድ : ሠናያት : ወላህያት ።
VËḴONË: 'ÍMÍZË: BËZÍḢU: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: BË'ÍMANÍTU: MËVA'ÍLÍ: TËVËLÍĐË: LOMU:
'ËVALÍĐÍ: ŞËNAYATÍ: VËLAĦÍYATÍ ::
Ve o günlerde kişioğlu (insanoğlu) evlâdı olup onlar çoğaldıktan sonra, onların güzel ve çekici kızları
doğdu.
2) ወርእዩ : ኪያሆን : መላእክት : ውሉደ : ሰማያት : ወፈተውዎን : ወይቤሉ : በበይናቲሆሙ : ንዑ : ንኅረይ : ለነ :
አንስተ : እምውሉደ : ሰብእ : ወንለድ : ለነ : ውሉደ ።
VËRÍ'ÍYU: ḴİYAĦONÍ: MËLA'ÍḴÍTÍ: VÍLUĐË: ŚËMAYATÍ: VËFËTËVÍVONÍ: VËYÍBELU:
BËBËYÍNATİĦOMU: NÍ°U: NÍḢÍRËYÍ: LËNË: 'ËNÍŚÍTË: 'ÍMÍ-VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: VËNÍLËĐÍ: LËNË:
VÍLUĐË::
Melekler ki göklerin çocukları, onları görüp onlara karşı şehvet hissettiler ve birbirlerine dediler ki: "Gelin
kişioğlu (insanoğlu) evlâdı arasından kendimize zevceler (eşler) seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun."
3) ወይቤሎሙ : ስምያዛ : ዘውእቱ : መልአኮሙ : እፈርህ : ዮጊ : ኢትፈቅዱ : ይትገበር : ዝንቱ : ግብር : ወእከውን
: አነ : ባሕቲትየ : ፈዳዪሃ : ለዛቲ : ኅጢአት : ዐባይ ።
VË YÍBELOMU: ŚÍMÍYAZA: ZËVÍ'ÍTU: MËLÍ'ËḴOMU: 'ÍFËRÍĦÍ: YOGİ: 'İTÍFËǨÍĐU: YÍTÍGËBËRÍ:
ZÍNÍTU: GÍBÍRÍ: VË'ÍḴËVÍNÍ: 'ËNË: BAHÍTİTÍYË: FËĐAYİĦA: LËZATİ: ḢÍŤİ'ËTÍ: °ËBAYÍ::
Ve lider meleklerden olan Simiyaza onlara dedi ki: "Korkuyorum ki bu işi yapmaya belki istekli
olmayacaksınız ve bu büyük günahın cezasını ben tek başıma çekmek zorunda kalacağım."
4) ወአውሥኡ : ሎቱ : ኵሎሙ : ወይቤሉ : መሐላ : ንምሐል : ኵልነ : ወንትዋገዝ : በበይናቲነ : ከመ : ኢንሚጣ :
ለዛቲ : ምክር : ወንግበራ : ለዛቲ : ምክር : ግብረ ።
VË'ËVÍŞÍ'U: LOTU: ḴᵛÍLOMU: VËYÍBELU: MËHËLA: NÍMÍHËLÍ: ḴᵛÍLÍNË: VËNÍTÍVAGËZÍ:
BËBËYÍNATİNË: ḴËMË: 'İNÍMİŤA: LËZATİ: MÍḴÍRÍ: VËNÍGÍBËRA: LËZATİ: MÍḴÍRÍ: GÍBÍRË ::
Bundan sonra onlar da ona dedi ki: "Ne olursa olsun bu işten vazgeçmeyeceğimize dair karşılıklı yeminler
edelim."
5) አሜሃ : መሐሉ ኵሎሙ : ኅቡረ : ወአውገዙ : ኵሎሙ : በበይናቲሆሙ : ቦቱ : ወኮኑ : ኵሎሙ : ፪ : ፻ ።
'ËMEĦA: MËHËLU: ḴᵛÍLOMU: ḢÍBURË: VË'ËVÍGËZU: ḴᵛÍLOMU: BËBËYÍNATİ-ĦOMU: BOTU:
VËḴONU: ḴᵛÍLOMU: 2: 100 ::
Sonra onların hepsi birlikte yemin ettiler ve karşılıklı olarak bir lanetle birbirlerine bağlandılar, [sayılarının]
toplamı iki yüz idi.
6) ወወረዱ : ውስተ : አርዲስ : ዝውእቱ : ድማሑ : ለደብረ : አርሞን : ወጸውዕዎ : ለደብረ : አርሞን : እስመ :
መሐሉ : ቦቱ : ወአውገዙ : በበይናቲሆሙ ።
VËVËRËĐU: VÍŚÍTË: 'ËRÍĐİŚÍ: ZÍVÍ'ÍTU: ĐÍMAHU: LËĐËBÍRË: 'ËRÍMONÍ: VËŠËVÍ°ÍVO:
LËĐËBÍRË: 'ËRÍMONÍ: 'ÍŚÍMË: MËHËLU: BOTU: VË'ËVÍGËZU: BËBËYÍNATİ-ĦOMU ::
Ve Erimon Dağı'nın zirvesi olan Eridis üzerine indiler; oraya Erimon Dağı ismini verdiler, çünkü bu iş için
yemin ederek o işten vazgeçmemek üzere birbirleri üzerine lanet okudular.
7) ወዝንቱ : አስማቲሆሙ : ለመላእክቲሆሙ : ስምያዛ : ዘውእቱ : መልአኮሙ : ኡራኪበራሜኤል : አኪበኤል :
ጣሚኤል : ራሙኤል : ዳንኤል : ኤዜቄኤል : ሰራቁያል : አሳኤል : አርምርስ : በጥረአል : አናንኢ : ዘቄቤ :
ሰምሳዌኤል : ሰርተኤል : ጡርኤል : ዮምያኤል : አራዝያል ።
VË ZÍNÍTU: 'ËŚÍMATİ-ĦOMU: LË-MËLA'ÍḴÍTİ-ĦOMU: ŚÍMÍYAZA: ZËVÍ'ÍTU: MËLÍ'ËḴOMU:
'URAḴİBËRAME'ELÍ: 'ËḴİBË'ELÍ: ŤAMİ'ELÍ: RAMU'ELÍ: ĐANÍ'ELÍ: 'EZEǨE'ELÍ: ŚËRAǨUYALÍ:
'ËŚA'ELÍ: 'ËRÍMÍRÍŚÍ: BËŤÍRË'ËLÍ: 'ËNANÍ'İ: ZËǨEBE: ŚËMÍŚAVE'ELÍ: ŚËRÍTË'ELÍ: ŤURÍ'ELÍ:
YOMÍYA'ELÍ: 'ËRAZÍYALÍ ::
Ve bunlar o lider meleklerin isimleridir: Simiyaza ki o meleklerin lideridir, ve Urakiberame'el, Ekibe'el,
Tami'el, Ramu'el, Dani'el, Ezeke'el, Serakuyal, Esa'el, Erimiris, Betire'el, Enani'i, Zekebe, Semisave'el,
Serite'el, Turi'el, Yomiya'el, Eraziyal.
8) እሉ : እሙንቱ : ሀበይቶሙ : ለ : ፪ : ፻ : መላእክት : ወባዕዳን : ኵሉ : ምስሌሆሙ ።
'ÍLU: 'ÍMUNÍTU: ĦËBËYÍTOMU: LË: 2: 100: MËLA'ÍḴÍTÍ: VËBA°ÍĐANÍ: ḴᵛÍLU: MÍŚÍLEĦOMU ::
Bunlar iki yüz meleğin liderleridir (yöneticileridir), diğerleri de onların yanlarındaydı.

BÖLÜM 7
1) ወነሥኡ : ሎሙ : አንስትያ : ወኀረየ : ኵሉ : ለለርእሱ : አሐተ : አሐተ : ወወጠኑ : ይባኡ : ኀቤሆን : ወተደመሩ :
ምስሌሆን : ወመሐርዎን : ሥራያተ : ወስብዓታተ : ወመቲረ : ሥርው : ወዕፀው : አመርዎን ።
VËNËŞÍ'U: LOMU: 'ËNÍŚÍTÍYA: VËḢËRËYË: ḴᵛÍLU: LËLËRÍ'ÍŚU: 'ËHËTË: 'ËHËTË: VËVËŤËNU:
YÍBA'U: ḢËBEĦONÍ: VËTËĐËMËRU: MÍŚÍLEĦONÍ: VËMËHËRÍVONÍ: ŞÍRAYATË: VËŚÍBÍ°ATATË:

5
VËMËTİRË: ŞÍRÍVÍ: VË°ÍĎËVÍ: 'ËMËRÍVONÍ ::
Ve onlar ve onların yanında olan diğer tümü birlikte kendilerine zevceler (eşler) edindiler. Her biri kendine
bir zevce (eş) seçti ve onlarla birleşmeye, kendilerini onlarla kirletmeye başladılar. Onlara (eşlerine)
sihirbazlığı (cadılığı) ve bitkiler konusunda ustalaştırmak için ise kök kesmeyi öğrettiler.
2) ወእማንቱሰ : ፀንሳ : ወወለዳ : ረዓይተ : ዐበይተ : ወቆሞሙ : በበ : ፴ : ፻ : በእመት ።
VË'ÍMANÍTUŚË: ĎËNÍŚA: VËVËLËĐA: RË°AYÍTË: °ËBËYÍTË: VËǨOMOMU: BËBË: 30: 100:
BË'ÍMËTÍ ::
Gebe kaldılar ve her biri büyüklükleri üç bin imet (arşın) olan reayileri (devleri) doğurdular.
3) እሉ : በልዑ : ኵሎ : ፃማ ሰብእ : እስከ : ስእንዎሙ : ሴስዮተ : ሰብእ ።
'ÍLU: BËLÍ°U: ḴᵛÍLO: ĎAMA: ŚËBÍ'Í: 'ÍŚÍḴË: ŚÍ'ÍNÍVOMU: ŚEŚÍYOTË: ŚËBÍ'Í ::
Bunlar kişioğlu (insanoğlu) emeğinin ürettiği her şeyi tükettiler, öyle ki kişioğlu artık onları
besleyemeyecek hale geldi.
4) ወተመይጡ : ረዓይት : ላዕሌሆሙ : ይብልዕዎሙ : ለሰብእ ።
VËTËMËYÍŤU: RË°AYÍTÍ: LA°ÍLEĦOMU: YÍBÍLÍ°ÍVOMU: LËŚËBÍ'Í ::
Ve o reayiler yemek için kişioğluna döndüler ve onları yemeye başladılar.
5) ወወጠኑ : የአብሱ : በአዕዋፍ : ወዲበ : አራዊት : ወበዘይትሐወስ : ወበዓሣት : ወሥጋሆሙ : በበይናቲሆሙ :
ይትባልዑ : ወደመ : ይስትዩ : እምኔሃ ።
VËVËŤËNU : YË'ËBÍŚU : BË'Ë°ÍVAFÍ : VËĐİBË : 'ËRAVİTÍ : VËBËZËYÍTÍHËVËŚÍ : VËBË°AŞATÍ :
VËŞÍGAĦOMU : BËBËYÍNATİĦOMU : YÍTÍBALÍ°U : VËĐËMË : YÍŚÍTÍYU : 'ÍMÍNEĦA::
Ve kuşlara, hayvanlara, sürüngenlere, balıklara karşı günah işlemeye başladılar ve sonra birbirlerinin etini
yemeye kanını içmeye başladılar.
6) አሜሃ: ምድር: ሰከየቶሙ: ለዐማፅያን።
'ËMEĦA: MÍĐÍRÍ: ŚËḴËYËTOMU: LË-°ËMAĎÍYANÍ::
Bundan sonrasında yeryüzü bu zâlimlerden yakındı.

BÖLÜM 8
1) ወአዛዝኤል : መሐሮሙ : ለሰብእ : ገቢረ : አስይፍት : ወመጥባሕት : ወወልታ : ወድርዓ : እንግድዓ :
ወአርአዮሙ : ዘእምድኅሬሆሙ : ወምግባረሆሙ : አውቃፋተ : ወሠርጐ : ወተኵሕሎተ : ወአሠንዮ : ቀራንብት :
ወእብነ : እምኵሉ : እብን : ክቡረ : ወኅሩየ : ወኵሎ : ጥምዓታተ : ኅብር : ወተውላጠ : ዓለም ።
VË 'ËZAZÍ'ELÍ: MËHËROMU: LË-ŚËBÍ'Í: GËBİRË: 'ËŚÍYÍFÍTÍ: VËMËŤÍBAHÍTÍ: VËVËLÍTA:
VËĐÍRÍ°A: 'ÍNÍGÍĐÍ°A: VË'ËRÍ'ËYOMU: ZË'ÍMÍĐÍḢÍREĦOMU: VËMÍGÍBARËĦOMU:
'ËVÍǨAFATË: VËŞËRÍGᵛË: VËTËḴᵛÍHÍLOTË: VË'ËŞËNÍYO: ǨËRANÍBÍTÍ: VË'ÍBÍNË: 'ÍMÍḴᵛÍLU:
'ÍBÍNÍ: ḴÍBURË: VËḢÍRUYË: VËḴᵛÍLO: ŤÍMÍ°ATATË: ḢÍBÍRÍ: VËTËVÍLAŤË: °ALËMÍ::
Ezazi'el (Azazil), kişioğluna (insanoğluna) kılıç, bıçak, kalkan ve zırh yapmayı öğretti ve metal işçiliklerini
gösterdi. Ayrıca bilezikler, takılar, boya kullanımı, kaşların güzelleştirilmesi, en değerli ve seçkin taşların
kullanımı ve topraktan çıkan maddelerin ve metallerin boyanmasını öğretti.

2) ወኮነ : ርስዐት : ዓቢይ : ወብዙኅ : ዘምዎ ፤ ወስሕቱ : ወማሰና : ኵሉ : ፍናዊሆሙ ። አሜዛራክ : መሀረ : ኵሎ :
መሳብዕያነ : ወመታርያነ : ሥርዋት ; አርማሮስ : ፈትሐ : ስብዓታተ ፤ ወበረቅዓል : ረዓይያነ : ከዋክብት ፤ ወኮከብኤል
: ትእምርታተ ፤ ወጥምኤል : መሀረ : ራእየ : ኮከብ ፤ ወአስራድኤል : መሀረ : ሩፀተ : ወርኅ ። ወበኅጕለተ : ሰብእ :
ጸርሑ : ወበጽሐ : ቃሎሙ : ሰማየ ።
VËḴONË: RÍŚÍ°ËTÍ: °ABİYÍ: VËBÍZUḢÍ: ZËMÍVO; VËŚÍHÍTU: VËMAŚËNA: ḴᵛÍLU:
FÍNAVİĦOMU:: 'ËMEZARAḴÍ: MËĦËRË: ḴᵛÍLO: MËŚABÍ°ÍYANË: VËMËTARÍYANË: ŞÍRÍVATÍ;
'ËRÍMAROŚÍ: FËTÍHË: ŚÍBÍ°ATATË ; VË BËRËǨÍ°ALÍ: RË°AYÍYANË: ḴËVAḴÍBÍTÍ; VË
ḴOḴËBÍ'ELÍ: TÍ'ÍMÍRÍTATË; VË ŤÍMÍ'ELÍ: MËĦËRË: RA'ÍYË: ḴOḴËBÍ; VË 'ËŚÍRAĐÍ'ELÍ:
MËĦËRË: RUĎËTË: VËRÍḢÍ:: VËBËḢÍGᵛÍLËTË: ŚËBÍ'Í: ŠËRÍHU: VËBËŠÍHË: ǨALOMU: ŚËMAYË
::
Böylece kötülükler çok büyük seviyede arttı, zinalar çoğaldı ve yoldan çıkıp azdılar. Emezarak sihir
yapmayı ve kök kesmeyi öğretti; Erimaros sihirlerin çözülmesini ve Berekial yıldızları gösterdi, Kokabi'el
takımyıldızlarını ve Timi'el yıldızı öğretti, Esiradi'el Ay'ın yörüngesini öğretti. Ve kişioğlu yokedilirken,
bağırarak ağladı ve sesleri göklere kadar ulaştı.

BÖLÜM 9
1) ወአሜሃ : ሐወጹ : ሚካኤል : ወገብርኤል : ወሱርያን : ወኡርያን : እምሰማይ : ወርእዩ : ብዙኃ : ደመ :
ዘይትከዐው : በዲበ : ምድር : ወኵሎ : ዓመፃ : ዘይትገበር : በዲበ : ምድር ።
VË 'ËMEĦA: HËVËŠU: MİḴA'ELÍ: VË GËBÍRÍ'ELÍ: VË ŚURÍYANÍ: VË 'URÍYANÍ: 'ÍMÍŚËMAYÍ:

6
VËRÍ'ÍYU: BÍZUḢA: ĐËMË: ZËYÍTÍḴË°ËVÍ: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ: VËḴᵛÍLO: °AMËĎA:
ZËYÍTÍGËBËRÍ: BËĐİBË MÍĐÍRÍ ::
Ve Mika'el, Gebiri'el (Cebrail), Suriyan ve Uriyan göklerden aşağı bakıp yeryüzünde dökülen hesapsız
kanları, işlenmekte olan ve sınır tanımayan kötülükleri gördüler.
2) ወይቤሉ : በበይናቲሆሙ : ቃለ : ጽራኃቲሆሙ : ዕራቃ : ጸርኀት : ምድር : እስከ : አንቀጸ : ሰማይ ።
VË YÍBELU: BËBËYÍNATİ-ĦOMU: ǨALË: ŠÍRAḢATİ-ĦOMU: °ÍRAǨA: ŠËRÍḢËTÍ: MÍĐÍRÍ: 'ÍŚÍḴË:
'ËNÍǨËŠË: ŚËMAYÍ::
Ve birbirlerine dediler ki: "Boşalan yeryüzünde yokedilenlerin iniltileri göğün kapılarına kadar ulaştı.
3) ወይእዜኒ : ለክሙ : ኦቅዱሳነ : ሰማይ : ይሰክዩ : ነፍሳተ : ሰብእ : እንዘ : ይብሉ : አብኡ : ለነ : ፍትሐ : ኀበ :
ልዑል ።
VËYÍ'ÍZENİ: LËḴÍMU: 'OǨÍĐUŚANË: ŚËMAYÍ: YÍŚËḴÍYU: NËFÍŚATË: ŚËBÍ'Í: 'ÍNÍZË: YÍBÍLU:
'ËBÍ'U: LËNË: FÍTÍHË: ḢËBË: LÍ°ULÍ ::
Kişioğlunun nefisleri (canları) bizlere sesleniyor ve durumlarını En Yüce'ye bildirmemizi istiyorlar."
4) ወይቤሉ : ለእግዚኦሙ : ለንጉሥ : እስመ : እግዚኦሙ : ለአጋእዝት : ወአምላኮሙ : ለአማልክት : ወንጉሦሙ :
ለነገሥት : ወመንበረ : ስብሐቲከ : ውስተ : ኵሎ : ትውልደ : ዓለም : ወስምከ : ቅዱስ : ወስቡሕ : ውስተ : ኵሉ :
ትውልደ : ዓለም : ወቡሩክ : ወስቡሕ : አንተ ።
VË YÍBELU: LË-'ÍGÍZİ'OMU: LË-NÍGUŞÍ: 'ÍŚÍMË: 'ÍGÍZİ'OMU: LË-'ËGA'ÍZÍTÍ: VË 'ËMÍLAḴOMU:
LË-'ËMALÍḴÍTÍ: VË NÍGUŞOMU: LË-NËGËŞÍTÍ: VË MËNÍBËRË: ŚÍBÍHËTİḴË: VÍŚÍTË: ḴᵛÍLO:
TÍVÍLÍĐË: °ALËMÍ: VËŚÍMÍḴË: ǨÍĐUŚÍ: VË ŚÍBUHÍ: VÍŚÍTË: ḴᵛÍLU: TÍVÍLÍĐË: °ALËMÍ: VË
BURUḴÍ: VË ŚÍBUHÍ: 'ËNÍTË::
Ve onlar Hakim olan Rabblerine yönelerek şöyle dediler: "Ey En Yüce Rabbimiz, ey Mâliklerin Mâliki, ey
Hakimlerin Hakimi, Senin ihtişamlı olan yüksek makâmın, âlemin tüm nesillerinin üzerindedir, ve Senin
ismin, âlemin tüm nesilleri üzerinde kutsaldır ve subhandır. Ve Sen, kutsal olan ve hamde layık olansın.
5) ገበርከ: ኵሎ: ወሥልጣነ: ኵሉ: ምስሌከ: ወኵሉ: ክሡት: ቅድሜከ: ወግሁድ ፤ ወአንተ: ትሬኢ: ኵሎ: ወአልቦ:
ዘይትከሀል: ይትኀባእ: እምኔከ።
GËBËRÍḴË: ḴᵛÍLO: VËŞÍLÍŤANË: ḴᵛÍLU: MÍŚÍLEḴË: VËḴᵛÍLU: ḴÍŞUTÍ: ǨÍĐÍMEḴË: VËGÍĦUĐÍ;
VË'ËNÍTË: TÍRE'İ: ḴᵛÍLO: VË'ËLÍBO: ZËYÍTÍḴËĦËLÍ: YÍTÍḢËBA'Í: 'ÍMÍNEḴË::
Her şeyi yapan Sensin, her şeye güç veren Sensin. Senin karşında her şey apaçık ve çıplaktır. Her şeyi
gören Sensin ve hiçbir şey kendini Senden gizleyemez.
6) ርኢኬ : ዘገብረ : አዛዝኤል : ዘከመ : መሀረ : ኵሎ : ዓመፃ : በዲበ : ምድር : ወአግሀደ : ኅቡኣተ : ዓለም : እለ :
ይትገበራ : በሰማያት ።
RÍ'İḴE: ZËGËBÍRË: 'ËZAZÍ'ELÍ: ZËḴËMË: MËĦËRË: ḴᵛÍLO: °AMËĎA: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ:
VË'ËGÍĦËĐË: ḢÍBU'ATË: °ALËMÍ: 'ÍLË: YÍTÍGËBËRA: BËŚËMAYATÍ ::
Ezazi'el'in neler yaptığını, yeryüzündeki tüm kötülükleri nasıl öğrettiğini ve dünyanın göklerde hazırlanan
sırlarını nasıl açığa çıkardığını görüyorsun.
7) ወአመረ : ስብዐታተ : ስምያዛ : ዘአንተ : ወሀብኮ : ሥልጣነ : ይኰንን : እለ : ምስሌሁ : ኅቡረ ።
VË'ËMËRË: ŚÍBÍ°ËTATË: ŚÍMÍYAZA: ZË'ËNÍTË: VËĦËBÍḴO: ŞÍLÍŤANË: YÍḴᵛËNÍNÍ: 'ÍLË:
MÍŚÍLEĦU: ḢÍBURË ::
Arkadaşları arasında liderlik gücü verdiğin Simiyaza ise onlara sihirleri öğretti.
8) ወሖሩ : ኀበ : አዋልደ : ሰብእ : ኅቡረ : ወሰከቡ : ምስሌሆን : ምስለ : እልኩ : አንስት : ወረኵሱ : ወአግሀዱ :
ሎን : እሎንተ : ኃጣውአ ።
VËHORU: ḢËBË: 'ËVALÍĐË: ŚËBÍ'Í: ḢÍBURË: VËŚËḴËBU: MÍŚÍLEĦONÍ: MÍŚÍLË: 'ÍLÍḴU:
'ËNÍŚÍTÍ: VËRËḴᵛÍŚU: VË'ËGÍĦËĐU: LONÍ 'ÍLONÍTË: ḢAŤAVÍ'Ë::
Kişioğlu (insanoğlu) kızlarıyla birlikte olup onlarla yattılar, kendilerini kirlettiler ve onlar üzerinde her
türlü günahı ortaya çıkardılar.
9) ወአንስትሰ : ወለዳ : ረዓይተ : ወበዝ : መልአት : ኵላ : ምድር : ደመ : ወዐመፃ ።
VË 'ËNÍŚÍTÍŚË: VËLËĐA: RË°AYÍTË: VËBËZÍ: MËLÍ'ËTÍ: ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ: ĐËMË: VË °ËMËĎA::
Ve kadınlar reayileri doğurdu ve sonra da tüm yeryüzü kan ve haksız davranışlarla doldu.
10) ወይእዜኒ : ናሁ : ይጸርሑ : ነፍሳት : እለ : ሞቱ : ወይሰክዩ : እስከ : አንቀጸ : ሰማይ : ወዐርገ : ገዓሮሙ :
ወኢይክሉ : ወፂአ : እምቅድመ : ገጸ : ዐመፃ : ዘይትገበር : በዲበ : ምድር ።
VËYÍ'ÍZENİ: NAĦU: YÍŠËRÍHU: NËFÍŚATÍ: 'ÍLË: MOTU: VËYÍŚËḴÍYU: 'ÍŚÍḴË: 'ËNÍǨËŠË:
ŚËMAYÍ: VË°ËRÍGË: GË°AROMU: VË'İYÍḴÍLU: VËĎİ'Ë: 'ÍMÍǨÍĐÍMË: GËŠË: °ËMËĎA:
ZËYÍTÍGËBËRÍ: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ::
Ve şimdi ölenlerin nefisleri ağlıyor ve iniltileri göğün kapılarına kadar ulaşıyor. Yeryüzünde yapılmakta
olan haksızlıklardan kurtulamıyorlar.
11) ወአንተ : ተአምር : ኵሎ : ዘእንበለ : ይኩን ፤ ወአንተ : ተአምር : ዘንተ : ወዘዚአሆሙ : ወአልቦ : ዘትነግረነ :

7
ወምንት : መፍትው : ንረስዮሙ : በእንተ : ዝንቱ ።
VË'ËNÍTË: TË'ËMÍRÍ: ḴᵛÍLO: ZË'ÍNÍBËLË: YÍḴUNÍ; VË'ËNÍTË: TË'ËMÍRÍ: ZËNÍTË:
VËZËZİ'ËĦOMU: VË'ËLÍBO: ZËTÍNËGÍRËNË: VËMÍNÍTÍ: MËFÍTÍVÍ: NÍRËŚÍYOMU: BË'ÍNÍTË:
ZÍNÍTU::
Ve Sen şüphesiz ki her şeyi olmadan önce bilirsin, ve onlar tarafından neler yapıldığını da biliyorsun, fakat
Sen bize, tüm bu olanlar karşısında ne yapacağımızı söylemiyorsun."

BÖLÜM 10
1) ወአሜሃ: ልዑል: ዐቢይ: ወቅዱስ: ተናገረ: ወፈነዎ: ለአርስየላልዩር: ኀበ: ወልደ: ላሜክ: ወይቤሎ።
VË'ËMEĦA: LÍ°ULÍ: °ËBİYÍ: VË ǨÍĐUŚÍ: TËNAGËRË: VËFËNËVO: LË 'ËRÍŚÍYËLALÍYURÍ:
ḢËBË: VËLÍĐË: LAMEḴÍ: VË YÍBELO::
Ve en sonunda O En Yüce-Büyük ve Kutsal olandan cevap geldi, ve O (En Yüce olan), Erisiyelaliyur'u
Lamek oğluna gönderdi ve ona dedi ki:
2) በሎ : በስመ : ዚአየ : ኅባእ : ርእሰከ : ወአግህድ : ሎቱ : ፍጻሜ : ዘይመጽእ : እስመ: ትትሐጐል: ምድር: ኵላ :
ወማየ : አይኅ : ይመጽእ : ሀሎ : ዲበ : ኵላ : ምድር : ወይትኀጐል : ዘሀሎ : ውስቴታ ።
BËLO: BËŚÍMË: Zİ'ËYË: ḢÍBA'Í: RÍ'ÍŚËḴË: VË'ËGÍĦÍĐÍ: LOTU: FÍŠAME: ZËYÍMËŠÍ'Í: 'ÍŚÍMË:
TÍTÍHËGᵛËLÍ: MÍĐÍRÍ: ḴᵛÍLA: VËMAYË: 'ËYÍḢÍ: YÍMËŠÍ'Í: ĦËLO: ĐİBË: ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ:
VËYÍTÍḢËGᵛËLÍ: ZËĦËLO: VÍŚÍTETA::
"Kendini saklayarak Benim ismimle ona konuş ve yakın zamanda gerçekleşmek üzere olanı ona açıkla,
çünkü yeryüzünün üzerine bütün sel suları (tufan) gelmek üzeredir ki yeryüzü ve onun üzerindekilerin
hepsi yok olacaktır.
3) ወይእዜኒ : መሀሮ : ከመ : ይንፍጽ : ወይንበር : ዘርኡ : ለኵሉ : ምድር ።
VËYÍ'ÍZENİ: MËĦËRO: ḴËMË: YÍNÍFÍŠÍ: VËYÍNÍBËRÍ: ZËRÍ'U: LËḴᵛÍLU: MÍĐÍRÍ::
Ve öyle ki sen ona, kurtulacağını ve onun zerresinin (tohumunun) yeryüzünde devam edeceğini söyle."
4) ወይቤሎ : ካዕበ : እግዚእ : ለሩፋኤል : እስሮ : ለአዛዝኤል : በእዴሁ : ወእገሪሁ : ወደዮ : ውስተ : ጽልመት :
ወአብቅዋ : ለገዳም : እንተ : ሀለወት : በዱዳኤል : ወደዮ : ህየ ።
VË YÍBELO: ḴA°ÍBË: 'ÍGÍZİ'Í: LË-RUFA'ELÍ: 'ÍŚÍRO: LË 'ËZAZÍ'ELÍ: BË'ÍĐEĦU: VË'ÍGËRİĦU:
VËĐËYO: VÍŚÍTË: ŠÍLÍMËTÍ: VË'ËBÍǨÍVA: LËGËĐAMÍ: 'ÍNÍTË: ĦËLËVËTÍ: BË-ĐUĐA'ELÍ:
VËĐËYO: ĦÍYË::
Rabbi, Rufa'el'e dedi ki: "Ezazi'el'in elini ve ayağını bağla, onu karanlığa at ve Duda'el'deki çölde bir
açıklık yaparak onu oraya yerleştir.
5) ወደይ : ላዕሌሁ : አዕባነ : ጠዋያተ : ወበሊኃተ : ወክድኖ : ጽልመተ : ወህየ : ይኅድር : ለዓለም : ወክድኖ : ለገጹ
: ከመ : እይርአይ : ብርሃነ ።
VËĐËYÍ: LA°ÍLEĦU: 'Ë°ÍBANË: ŤËVAYATË: VËBËLİḢATË: VËḴÍĐÍNO: ŠÍLÍMËTË: VËĦÍYË:
YÍḢÍĐÍRÍ: LË°ALËMÍ: VËḴÍĐÍNO: LËGËŠU: ḴËMË: 'ÍYÍRÍ'ËYÍ: BÍRÍĦANË::
Ve onun üzerine sert ve sivri kayalar döşeyin, onu tamamen karanlıklarla örtün, ebedîyen orada kalsın ve
yüzünü de örtün ki ışığı göremesin.
6) ወበዕለት : ዐባይ : እንተ : ኵነኔ : ከመ : ይትፈነው : ውስተ : ዋዕይ ።
VËBË°ÍLËTÍ: °ËBAYÍ: 'ÍNÍTË: ḴᵛÍNËNE: ḴËMË: YÍTÍFËNËVÍ: VÍŚÍTË: VA°ÍYÍ::
Büyük yargı (haşir) gününde o ateşe atılacaktır.
7) ወአሕይዋ : ለምድር : እንተ : አማሰኑ : መላእክት : ወሕይወታ : ለምድር : አይድዕ : ከመ : አሐይዋ : ለምድር :
ወኢይትኃጐሉ : ኵሎሙ : ውሉደ : ሰብእ : በምሥጢረ : ኵሉ : ዘቀተሉ : ትጉሃን : ወመሀሩ : ለውሉዶሙ ።
VË'ËHÍYÍVA: LË-MÍĐÍRÍ: 'ÍNÍTË: 'ËMAŚËNU: MËLA'ÍḴÍTÍ: VËHÍYÍVËTA: LË-MÍĐÍRÍ: 'ËYÍĐÍ°Í:
ḴËMË: 'ËHËYÍVA: LË-MÍĐÍRÍ: VË'İYÍTÍḢAGᵛËLU: ḴᵛÍLOMU: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: BËMÍŞÍŤİRË:
ḴᵛÍLU: ZËǨËTËLU: TÍGUĦANÍ: VËMËĦËRU: LËVÍLUĐOMU::
Meleklerin bozduğu yeryüzünü düzenleyin ve hayat verin ki yeryüzüne yeniden hayat vereceğimi duyurun.
Gözcülerin açıklayıp çocuklarına öğrettikleri tüm gizli şeyler yüzünden tüm kişioğlu evlâdı yok olmasın.
8) ወማሰነት : ኵላ : ምድር : በትምህርተ : ግብሩ : ለአዛዝኤል : ወላዕሌሁ : ጸሐፍ : ኵሎ : ኀጢአተ ።
VËMAŚËNËTÍ: ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ: BËTÍMÍĦÍRÍTË: GÍBÍRU: LË-'ËZAZÍ'ELÍ: VËLA°ÍLEĦU: ŠËHËFÍ:
ḴᵛÍLO: ḢËŤİ'ËTË::
Ve tüm yeryüzü Ezazi'el'in öğrettikleri yüzünden bozuldu, bu yüzden tüm suçları ona yükle."
9) ወለገብርኤል : ይቤሎ : እግዚአብሔር : ሑር : ዲቤሆሙ : ለመንዝራን : ወለምኑናን : ወዲበ : ውሉደ : ዘማ :
ወአኅጕሎሙ : ለውሉደ : ዘማ : ወለውሉደ : ትጉሃን : እምሰብእ : ወአውፅኦሙ : ወፈንዎሙ : በበይናቲሆሙ :
እሙንቱ : ወለሊሆሙ : በቀትል : ይትኀጐሉ : እስመ : ኑኃ : መዋዕል : አልቦሙ ።
VË LË-GËBÍRÍ'ELÍ: YÍBELO: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: HURÍ: ĐİBEĦOMU: LËMËNÍZÍRANÍ:
VËLËMÍNUNANÍ: VËĐİBË: VÍLUĐË: ZËMA: VË'ËḢÍGᵛÍLOMU: LËVÍLUĐË: ZËMA: VËLËVÍLUĐË:

8
TÍGUĦANÍ: 'ÍMÍ-ŚËBÍ'Í: VË'ËVÍĎÍ'OMU: VËFËNÍVOMU: BËBËYÍNATİĦOMU: 'ÍMUNÍTU:
VËLËLİĦOMU: BËǨËTÍLÍ: YÍTÍḢËGᵛËLU: 'ÍŚÍMË: NUḢA: MËVA°ÍLÍ: 'ËLÍBOMU::
Âlemlerin Rabbi Gebiri'el'e (Cebrail'e) dedi ki: "Gayri meşruluğun, bozulmuşluğun (yozlaşmışlığın),
ahlaksızlığın sonucunda oluşan çocukların karşısına çık ve o gözcülerin çocuklarını, kişioğlu (insanoğlu)
arasından çıkar. Çıkarıp birbirlerini öldürerek yok etmeleri için onları serbest bırak. Böylece onların günleri
fazla değildir.
10) ወኵሎሙ : ይስእሉከ : ወኢይከውን : ለአበዊሆሙ : በእንቲአሆሙ : እስመ : ይሴፈዉ : ሕይወተ : ዘለዓለም :
ወከመ : ይሕየዉ : እምኔሆሙ : ፭ : ፻ : ክራማተ ።
VËḴᵛÍLOMU: YÍŚÍ'ÍLUḴË: VË'İYÍḴËVÍNÍ: LË'ËBËVİĦOMU: BË'ÍNÍTİ'ËĦOMU: 'ÍŚÍMË: YÍŚEFËVU:
HÍYÍVËTË: ZË-LË°ALËMÍ: VË ḴËMË: YÍHÍYËVU: 'ÍMÍNEĦOMU: 5: 100: ḴÍRAMATË::
Ve hepsi senden istekte bulunacak, ancak ne onların ne de babalarının istekleri yerine getirilecektir. Onlar
ebedî bir hayatı umuyorlar, lâkin her biri yalnızca beş yüz yıl yaşayabilecektir."
11) ወለሚካኤል : ይቤሎ : እግዚአብሔር : አይድዕ : ለስምያዛ : ወለካልኣን : እለ : ምስሌሁ : እለ : ኀብሩ : ምስለ :
አንስት : ከመ : ይማስኑ : ምስሌሆን : በኵሉ : ርኵሰ : ዚአሆን ።
VË LË-MİḴA'ELÍ: YÍBELO: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: 'ËYÍĐÍ°Í: LËŚÍMÍYAZA: VËLËḴALÍ'ANÍ: 'ÍLË:
MÍŚÍLEĦU: 'ÍLË: ḢËBÍRU: MÍŚÍLË: 'ËNÍŚÍTÍ: ḴËMË: YÍMAŚÍNU: MÍŚÍLEĦONÍ: BËḴᵛÍLU: RÍḴᵛÍŚË:
Zİ'ËĦONÍ::
Âlemlerin Rabbi Mika'el'e (Mikail'e) dedi ki: "Simiyaza'ya ve onunla birlikte kendilerini kadınlarla kirleten
diğerlerine, bu kirletmelerinden dolayı onlarla birlikte yok edileceğini haber verin.
12) ሶበ : ይትራገዙ : ኵሉ : ውሉዶሙ : ወሶበ : ይሬእዩ : ሐጕሎሙ : ለፍቁራኒሆሙ : እስሮሙ : ለ : ፸ : ትውልድ :
በመትሕተ : አውግረ : ምድር : እስከ : ዕለተ : ኵነኔሆሙ : ወተፍጻሜቶሙ : እስከ : ይትፌጸም : ኵነኔ : ዘለዓለመ :
ዓለም ።
ŚOBË: YÍTÍRAGËZU: ḴᵛÍLU: VÍLUĐOMU: VËŚOBË: YÍRE'ÍYU: HËGᵛÍLOMU:
LËFÍǨURANİĦOMU: 'ÍŚÍROMU: LË: 70: TÍVÍLÍĐÍ: BËMËTÍHÍTË: 'ËVÍGÍRË: MÍĐÍRÍ: 'ÍŚÍḴË:
°ÍLËTË: ḴᵛÍNËNEĦOMU: VËTËFÍŠAMETOMU: 'ÍŚÍḴË: YÍTÍFEŠËMÍ: ḴᵛÍNËNE: ZË-LË°ALËMË:
°ALËMÍ::
Oğulları birbirlerini öldürdükleri zaman ve sevdiklerinin yıkımını gördükleri zaman, ve sonları olan sonsuz
hüküm verilen yargılama (haşir) günü gelene kadar, yetmiş nesil boyunca onları yeryüzündeki tepelerin
altına zincirleyin.
13) ወበውእቱ : መዋዕል : ይወስድዎሙ : ውስተ : መትሕተ : እሳት : በፃዕር : ወበቤተ : ሞቅሕ : ይትዓፀዉ :
ለዓለመ : ዓለም ።
VËBËVÍ'ÍTU: MËVA°ÍLÍ: YÍVËŚÍĐÍVOMU: VÍŚÍTË: MËTÍHÍTË: 'ÍŚATÍ: BËĎA°ÍRÍ: VËBËBETË:
MOǨÍHÍ: YÍTÍ°AĎËVU: LË°ALËMË: °ALËMÍ::
O günler geldiğinde, onlar, ateş yerindeki zindanlara götürülecekler ve sonu gelmeyecek olan azaba
hapsedilecekler.
14) ወሶቤሃ : ይውዒ : ወይማስን : እምይእዜ : ምስሌሆሙ : ኅቡረ : ይትአሰሩ : እስከ : ተፍጻሜተ : ትውልደ :
ትውልድ ።
VËŚOBEĦA: YÍVÍ°İ: VËYÍMAŚÍNÍ: 'ÍMÍYÍ'ÍZE: MÍŚÍLEĦOMU: ḢÍBURË: YÍTÍ'ËŚËRU: 'ÍŚÍḴË:
TËFÍŠAMETË: TÍVÍLÍĐË: TÍVÍLÍĐÍ::
Ve bundan sonra, onlarla birlikte yanacaklar ve yok olacaklar, nesillerinden gelen nesiller sona erinceye
kadar bu böyle devam edecektir.
15) ወአኅጕሎሙ : ለኵሎሙ : ነፍሳተ : ተውኔት : ወለውሉዶሙ : ለትጉሃን : እስመ : ገፍዕዎሙ : ለሰብእ ።
VË'ËḢÍGᵛÍLOMU: LËḴᵛÍLOMU: NËFÍŚATË: TËVÍNETÍ: VËLËVÍLUĐOMU: LËTÍGUĦANÍ: 'ÍŚÍMË:
GËFÍ°Í-VOMU: LË-ŚËBÍ'Í::
Şehvetin tüm nefislerini ve gözcülerin çocuklarını mahvedin, çünkü onlar kişioğluna (insanoğluna) eziyet
ettiler.
16) አኅጕል : ኵሎ : ግፍዐ : እምገጸ : ምድር : ወኵሉ : ምግባር : እኩይ : ይኅልቅ : ወያስተርኢ : ተክለ ጽድቅ :
ወርትዕ : ወይከውን : ለበረከት : ግብር ፤ ጽድቅ : ወርትዕ : ለዓለም : በፍሥሓ : ይተክሉ ።
'ËḢÍGᵛÍLÍ: ḴᵛÍLO: GÍFÍ°Ë: 'ÍMÍGËŠË: MÍĐÍRÍ: VËḴᵛÍLU: MÍGÍBARÍ: 'ÍḴUYÍ: YÍḢÍLÍǨÍ:
VËYAŚÍTËRÍ'İ: TËḴÍLË: ŠÍĐÍǨÍ: VËRÍTÍ°Í: VËYÍḴËVÍNÍ: LË-BËRËḴËTÍ: GÍBÍRÍ; ŠÍĐÍǨÍ:
VËRÍTÍ°Í: LË°ALËMÍ: BËFÍŞÍHA: YÍTËḴÍLU::
Bütün o eziyet edenleri yeryüzünden temizleyin ve bütün kötülükleri sona erdirin ki sadâkatin (dürüstlüğün)
ve doğruluğun ağacı ortaya çıksın. Sadâkat ve doğruluk bereketle (bollaşarak) ebedîyen devam etsin.
17) ወይእዜኒ : ኵሎሙ : ጻድቃን : ይገንዩ : ወይከውኑ : ሕያዋነ : እስከ : ይወልዱ : ፲ : ፻ : ወኵሎ : መዋዕለ :
ውርዙቶሙ : ወሰንበተ : ዚአሆሙ : ይፌጽሙ : በሰላም ።
VËYÍ'ÍZENİ: ḴᵛÍLOMU: ŠAĐÍǨANÍ: YÍGËNÍYU: VËYÍḴËVÍNU: HÍYAVANË: 'ÍŚÍḴË: YÍVËLÍĐU: 10:

9
100: VËḴᵛÍLO: MËVA°ÍLË: VÍRÍZUTOMU: VËŚËNÍBËTË: Zİ'ËĦOMU: YÍFEŠÍMU: BËŚËLAMÍ::
Ve sonra tüm dürüstler kurtulacak, onlar binlerce çocukları doğuncaya kadar hayat sürecekler, ve tüm
gençlik ve yaşlılık günleri selamet (barış) içinde olacaktır.
18) ወበእማንቱ : መዋዕል : ትትገበር : ኵላ : ምድር : በጽድቅ : ወኵለንታሃ : ትተከል : ዕፀወ : ወትመልዕ : በረከተ

VËBË'ÍMANÍTU: MËVA°ÍLÍ: TÍTÍGËBËRÍ: ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ: BËŠÍĐÍǨÍ: VËḴᵛÍLËNÍTAĦA: TÍTËḴËLÍ:
°ÍĎËVË: VËTÍMËLÍ°Í: BËRËḴËTË::
Ve o günlerde ki tüm yeryüzü sadâkat (adâlet) içinde olacak, tamamen ağaçlarla dikilecek ve nimetleri
bereketli olacaktır.
19) ወኵሎ : ዕፀወ : ኃሤት : ይተክሉ : ዲቤሃ : ወይተክሉ : ዲቤሃ : እውያነ : ወወይን : ዘይተከል : ዲቤሃ : ይገብር :
ፍሬ : ለጽጋብ ፤ ወኵሉ : ዘርእ : ዘይዘራእ : ዲቤሃ : አሐቲ : መስፈርት : ትገብር : እልፈ : ወአሐቲ : መስፈርተ :
ኤልያስ : ትገብር : ፲ : ምክያዳተ : ዘይት ።
VËḴᵛÍLO: °ÍĎËVË: ḢAŞETÍ: YÍTËḴÍLU: ĐİBEĦA: VËYÍTËḴÍLU: ĐİBEĦA: 'ÍVÍYANË: VËVËYÍNÍ:
ZËYÍTËḴËLÍ: ĐİBEĦA: YÍGËBÍRÍ: FÍRE: LËŠÍGABÍ; VËḴᵛÍLU: ZËRÍ'Í: ZËYÍZËRA'Í: ĐİBEĦA:
'ËHËTİ: MËŚÍFËRÍTÍ: TÍGËBÍRÍ: 'ÍLÍFË: VË'ËHËTİ: MËŚÍFËRÍTË: 'ELÍYAŚÍ: TÍGËBÍRÍ: 10:
MÍḴÍYAĐATË: ZËYÍTÍ::
Yeryüzünün üzerine arzu edilen her tür hoş ağaçlar ve asmalar dikilecek, dikilen asmalardan bol bol şarap
elde edilecek, ekilen her bir tohum on binlerce verecek, her bir ölçü zeytinden on ölçü yağ çıkacaktır.
20) ወአንተ : አንጽሓ : ለምድር : እምኵሉ : ግፍዕ ፤ ወእምኵሉ : ዐመፃ ፤ ወእምኵሉ : ኀጢአት ፤ ወእምኵሉ :
ረሲዕ ፤ ወእምኵሉ : ርኵስ : ዘይትገበር : በዲበ : ምድር ፤ አኅልቆሙ : እምዲበ : ምድር ።
VË'ËNÍTË: 'ËNÍŠÍHA: LË-MÍĐÍRÍ: 'ÍMÍḴᵛÍLU: GÍFÍ°Í; VË'ÍMÍḴᵛÍLU: °ËMËĎA; VË'ÍMÍḴᵛÍLU:
ḢËŤİ'ËTÍ; VË'ÍMÍḴᵛÍLU: RËŚİ°Í; VË'ÍMÍḴᵛÍLU: RÍḴᵛÍŚÍ: ZËYÍTÍGËBËRÍ: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ;
'ËḢÍLÍǨOMU: 'ÍMÍĐİBË: MÍĐÍRÍ::
Yeryüzünde işlenen bütün baskıları ve haksızlıkları, bütün suçları ve günahları, ve bütün kirleri (pislikleri)
kaldır, onları yeryüzünden yok et.
21) ወይኩኑ : ኵሉ : ውሉደ : ሰብእ : ጻድቃነ : ወይኩኑ : ኵሉ : አሕዛብ : ያምልኩ : ወይባርኩ : ኪያየ : ወኵሎሙ :
ሊተ : ይሰግዱ ።
VËYÍḴUNU: ḴᵛÍLU: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: ŠAĐÍǨANË: VËYÍḴUNU: ḴᵛÍLU: 'ËHÍZABÍ: YAMÍLÍḴU:
VËYÍBARÍḴU: ḴİYAYË: VËḴᵛÍLOMU: LİTË: YÍŚËGÍĐU::
Ve tüm kişioğlu (insanoğlu) evlâdı dürüst olacak, tüm toplumlar Bana Mâlik (Mülk Sâhibi) olarak hamd
(ibadet, övgü) edecek ve herkes Bana secde edecektir.
22) ወትነጽሕ : ምድር : እምኵሉ : ሙስና : ወእምኵሉ : ኃጢአት ፤ ወእምኵሉ : መቅሠፍት ፤ ወእምኵሉ : ፃዕር ፤
ወኢይደግም : ከመ : እፈኑ : ዲቤሃ : አይኃ : ለትውልደ : ትውልድ : ወእስከ : ለዓለም ።
VËTÍNËŠÍHÍ: MÍĐÍRÍ: 'ÍMÍḴᵛÍLU: MUŚÍNA: VË'ÍMÍḴᵛÍLU: ḢAŤİ'ËTÍ; VË'ÍMÍḴᵛÍLU: MËǨÍŞËFÍTÍ;
VË'ÍMÍḴᵛÍLU: ĎA°ÍRÍ; VË'İYÍĐËGÍMÍ: ḴËMË: 'ÍFËNU: ĐİBEĦA: 'ËYÍḢA: LËTÍVÍLÍĐË: TÍVÍLÍĐÍ:
VË'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ::
Ve yeryüzü tüm bozulmalardan, tüm suçlardan ve tüm ilâhi cezalardan ve tüm baskılardan arınmış olacak,
ve Ben bir daha asla nesilden nesile hiçbir zaman sel suları (tufan) göndermeyeceğim."

BÖLÜM 11
1) ወበእማንቱ : መዋዕል : እፈትሕ : መዛግብተ : በረከት : እለ : በሰማይ : ከመ : አውርዶሙ : ዲበ : ምድር : ዲበ :
ግብሮሙ : ወዲበ : ፃማሆሙ : ለውሉደ : ሰብእ ።
VËBË'ÍMANÍTU: MËVA°ÍLÍ: 'ÍFËTÍHÍ: MËZAGÍBÍTË: BËRËḴËTÍ: 'ÍLË: BËŚËMAYÍ: ḴËMË:
'ËVÍRÍĐOMU: ĐİBË: MÍĐÍRÍ: ĐİBË: GÍBÍROMU: VËĐİBË: ĎAMAĦOMU: LËVÍLUĐË: ŚËBÍ'Í::
O günler geldiğinde, gökte olan hazineleri açacağım ve yeryüzündeki kişioğlu evlâdının amellerinin
(kazanımlarının) üzerine indireceğim.
2) ሰላም : ወርትዐ : ሱቱፋነ : ይከውኑ : በኵሉ : መዋዕለ : ዓለም : ወበኵሉ : ትውልደ : ዓለም ።
ŚËLAMÍ: VËRÍTÍ°Ë: ŚUTUFANË: YÍḴËVÍNU: BËḴᵛÍLU: MËVA°ÍLË: °ALËMÍ: VËBËḴᵛÍLU:
TÍVÍLÍĐË: °ALËMÍ::
Selam (barış) ve doğruluk, âlemin (dünyanın) tüm günlerinde ve âlemin tüm nesillerinde hep birlikte var
olacaktır."

BÖLÜM 12
1) ወእምቅድመ : ኵሉ : ነገር : ተከብተ : ሄኖክ : ወአልቦ : ዘየአምሮ : እምውሉደ : ሰብእ : በኀበ : ተከብተ : ወኅበ :
ሀሎ : ወምንተ : ኮነ።
VË'ÍMÍǨÍĐÍMË: ḴᵛÍLU: NËGËRÍ: TËḴËBÍTË: ĦENOḴÍ: VË'ËLÍBO: ZËYË'ËMÍRO: 'ÍMÍVÍLUĐË:

10
ŚËBÍ'Í: BËḢËBË: TËḴËBÍTË: VËḢÍBË: ĦËLO: VËMÍNÍTË: ḴONË::
Bütün bu şeylerin öncesinde Henok gizlenmişti ve kişioğlu (insanoğlu) evlâdından hiçbiri onun nereye
gizlendiğini ve onun ne durumda olduğunu bilmiyordu.
2) ወኵሉ : ግብሩ : ምስለ : ቅዱሳን : ወምስለ : ትጉሃን : በመዋዕለ : ዚአሁ።
VËḴᵛÍLU: GÍBÍRU: MÍŚÍLË: ǨÍĐUŚANÍ: VËMÍŚÍLË: TÍGUĦANÍ: BËMËVA°ÍLË: Zİ'ËĦU::
Ve onun bütün faaliyetleri kutsallar ve gözcüler ile ilgiliydi.
3) ወአነ : ሄኖክ : ኮንኩ : እባርኮ : ለእግዚእ : ዐቢይ : ወለንጉሠ : ዓለም : ወናሁ : ትጉሃን : ይጼውዑኒ : ሊተ :
ለሄኖክ : ጸሓፊ : ወይቤሉኒ።
VË 'ËNË: ĦENOḴÍ: ḴONÍḴU: 'ÍBARÍḴO: LË'ÍGÍZİ'Í: °ËBİYÍ: VË LË-NÍGUŞË: °ALËMÍ: VËNAĦU:
TÍGUĦANÍ: YÍŠEVÍ°UNİ: LİTË: LË-ĦENOḴÍ: ŠËHAFİ: VË YÍBELUNİ::
Ve ben Henok, Âlemin Hakimi büyük olan Rabbimize hamdde (övgüde) bulunuyordum ve gözcüler bana,
"Yazar Henok" diye seslenirlerdi. Ve (Rabbim) bana dedi ki:
4) ሄኖክ : ጸሓፌ : ጽድቅ : ሑር : አይድዕ : ለትጉሃነ : ሰማይ : እለ : ኀደጉ : ሰማየ : ልዑለ : ወምቅዋመ : ቅዱሰ :
ዘለዓለም : ወምስለ : አንስት : ማሰኑ : ወገብሩ : ዘከመ : ይገብሩ : ውሉደ : ሰብእ : ወነሥኡ : ሎሙ : አንስተ :
ወማሰኑ : ዐቢየ : ሙስና : በዲበ : ምድር።
ĦENOḴÍ: ŠËHAFE: ŠÍĐÍǨÍ: HURÍ: 'ËYÍĐÍ°Í: LË-TÍGUĦANË: ŚËMAYÍ: 'ÍLË: ḢËĐËGU: ŚËMAYË:
LÍ°ULË: VË MÍǨÍVAMË: ǨÍĐUŚË: ZË-LË°ALËMÍ: VËMÍŚÍLË: 'ËNÍŚÍTÍ: MAŚËNU: VËGËBÍRU:
ZËḴËMË: YÍGËBÍRU: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: VËNËŞÍ'U: LOMU: 'ËNÍŚÍTË: VËMAŚËNU: °ËBİYË:
MUŚÍNA: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ::
Henok, ey dürüstlerin yazarı, git o yüce göğü ve sonsuz kutsal mekânlarını terk eden, kendilerini kadınlarla
kirleten, kişioğlu evlâdının yaptığını yapan, onları kendine zevce (eş) olarak alıp yeryüzünde büyük bir
yıkım oluşturan gözcülere de ki,
5) ወኢይከውን : ሎሙ : በዲበ : ምድር : ሰላም : ወኅድገተ : ኀጢአት : እስመ : ኢይትፌሥሑ : በውሉዶሙ።
VË'İYÍḴËVÍNÍ: LOMU: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ: ŚËLAMÍ: VËḢÍĐÍGËTË: ḢËŤİ'ËTÍ: 'ÍŚÍMË: 'İYÍTÍFEŞÍHU:
BËVÍLUĐOMU::
Yeryüzünde asla selâmet (huzur) bulmayacaklar, suçları affedilmeyecek, çocuklarından da mutluluk
göremeyecekler.
6) ቀትለ : ፍቁራኒሆሙ : ይሬእዩ : ወዲበ : ሐጕለ : ውሉዶሙ : ይግዕሩ : ወይስእሉ : ለዓለም : ወኢይከውን : ሎሙ
: ምሕረት : ወኢሰላም።
ǨËTÍLË: FÍǨURANİ-ĦOMU: YÍRE'ÍYU: VËĐİBË: HËGᵛÍLË: VÍLUĐOMU: YÍGÍ°ÍRU: VËYÍŚÍ'ÍLU:
LË°ALËMÍ: VË'İYÍḴËVÍNÍ: LOMU: MÍHÍRËTÍ: VË 'İŚËLAMÍ::
Sevdiklerinin katledilişini görecekler, çocuklarının yok edilişinin yasını tutacaklar ve devamlı yalvaracaklar,
ancak onlara merhamet ve islam (huzur) gösterilmeyecek."

BÖLÜM 13
1) ወሄኖክ : ኀሊፎ : ይቤሎ : ለአዛዝኤል : ኢይከውነከ : ሰላም : ዐቢይ : ኵነኔ : ወፅአ : ላዕሌከ : ይእሥርከ።
VË ĦENOḴÍ: ḢËLİFO: YÍBELO: LË-'ËZAZÍ'ELÍ: 'İYÍḴËVÍNËḴË: ŚËLAMÍ: °ËBİYÍ: ḴᵛÍNËNE:
VËĎÍ'Ë: LA°ÍLEḴË: YÍ'ÍŞÍRÍḴË::
Sonra Henok gidip Ezazi'el'e dedi ki: "Sen selâmet (huzur) bulmayacaksın ve sana karşı büyük bir hüküm
verildi.
2) ወሣኅት : ወስእለት : ወምሕረት : ኢይከውነከ : በእንተ : ዘመሀርከ : ግፍዐ : ወበእንተ : ኵሉ : ምግባረ : ጽርፈት
፤ ወግፍዕ ፤ ወኀጢአት ፤ ዘአርአይከ : ለውሉደ : ሰብእ።
VË ŞAḢÍTÍ: VË ŚÍ'ÍLËTÍ: VË MÍHÍRËTÍ: 'İYÍḴËVÍNËḴË: BË'ÍNÍTË: ZËMËĦËRÍḴË: GÍFÍ°Ë:
VËBË'ÍNÍTË: ḴᵛÍLU: MÍGÍBARË: ŠÍRÍFËTÍ; VË GÍFÍ°Í; VË ḢËŤİ'ËTÍ; ZË'ËRÍ'ËYÍḴË: LËVÍLUĐË:
ŚËBÍ'Í::
Sana sıhhat (hoşgörü), şefaat ve merhamet gösterilmeyecektir, çünkü sen, kişioğlu evlâdına bütün iftiraları-
hakâretleri, baskıları ve suçları öğrettin.
3) አሜሃ : ሐዊርየ : ነገርክዎሙ : ለኵሎሙ : ኅቡረ ፤ ወእሙንቱ : ፈርሁ : ኵሎሙ : ፍርሃት : ወረዓድ : ነሥኦሙ ።
'ËMEĦA: HËVİRÍYË: NËGËRÍḴÍVOMU: LËḴᵛÍLOMU: ḢÍBURË; VË'ÍMUNÍTU: FËRÍĦU: ḴᵛÍLOMU:
FÍRÍĦATÍ: VËRË°AĐÍ: NËŞÍ'OMU::
Sonra onun yanından ayrılarak gittim ve onların hepsine birden konuştum, ve onların hepsi korktular ve
titremeye başladılar.
4) ወተስእሉኒ : ተዝካረ : ስእለት : ከመ : እጽሐፍ : ሎሙ : ከመ : ይኩኖሙ : ኅድገተ : ወከመ : አነ : አዕርግ :
ተዝካረ : ስእለቶሙ : ኀበ : እግዚአብሔር : ሰማየ።
VË TËŚÍ'ÍLUNİ: TËZÍḴARË: ŚÍ'ÍLËTÍ: ḴËMË: 'ÍŠÍHËFÍ: LOMU: ḴËMË: YÍḴUNOMU: ḢÍĐÍGËTË:
VËḴËMË: 'ËNË: 'Ë°ÍRÍGÍ: TËZÍḴARË: ŚÍ'ÍLËTOMU: ḢËBË: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: ŚËMAYË::

11
Ve onlar için aff bulabilecekleri bir zikir (hatırlama) yazısı hazırlamamı, ve zikirlerini göğün sâhibi olan
Âlemlerin Rabbi'nin huzuruna götürüp okumam için bana sordular.
5) እስመ : ኢይክሉ : እሙንቱ : እምይእዜ : ተናግሮ : ወኢያነሥኡ : አዕይንቲሆሙ : ውስተ : ሰማይ : እምኃፍረተ :
አበሳሆሙ : ዘተኰነኑ።
'ÍŚÍMË: 'İYÍḴÍLU: 'ÍMUNÍTU: 'ÍMÍYÍ'ÍZE: TËNAGÍRO: VË'İYANËŞÍ'U: 'Ë°ÍYÍNÍTİĦOMU: VÍŚÍTË:
ŚËMAYÍ: 'ÍMÍḢAFÍRËTË: 'ËBËŚAĦOMU: ZËTËḴᵛËNËNU::
Onlar, yapmış oldukları yanlışlar sebebiyle artık O'nunla (En Yüce olanla) konuşamıyorlar, gözlerini ise
göğe kaldıramıyorlardı.
6) ወአሜሃ : ጸሐፍኩ : ተዝካረ : ስእለቶሙ : ወአስተብቍዖቶሙ : በእንተ : መንፈሶሙ : ወለለ : ፩ : ምግባሮሙ :
ወበእንተ : ዘይስእሉ : ከመ : ይኩኖሙ : ስርየተ : ወኑኀተ።
VË'ËMEĦA: ŠËHËFÍḴU: TËZÍḴARË: ŚÍ'ÍLËTOMU: VË'ËŚÍTËBÍǨᵛÍ°OTOMU: BË'ÍNÍTË:
MËNÍFËŚOMU: VËLËLË: 1: MÍGÍBAROMU: VËBË'ÍNÍTË: ZËYÍŚÍ'ÍLU: ḴËMË: YÍḴUNOMU:
ŚÍRÍYËTË: VËNUḢËTË::
Sonra ben, onların nefisleri (kendileri) için ve her birinin benden isteğine atıfta bulunarak bana sordukları
aff ve sabır elde edebilecekleri duâ olan zikri yazdım.
7) ወሐዊርየ : ነበርኩ : ዲበ : ማያተ : ዳን : በዳን : እንተ : ይእቲ : እምየማነ : ዓረበ : አርሞን : ወእነብብ : ተዝካረ :
ስእለቶሙ : እስከ : ደቀስኩ።
VËHËVİRÍYË: NËBËRÍḴU: ĐİBË: MAYATË: ĐANÍ: BË-ĐANÍ: 'ÍNÍTË: YÍ'ÍTİ: 'ÍMÍYËMANË:
°ARËBË: 'ËRÍMONÍ: VË'ÍNËBÍBÍ: TËZÍḴARË: ŚÍ'ÍLËTOMU: 'ÍŚÍḴË: ĐËǨËŚÍḴU::
Ve gittim, Erimon'un güney-batısında bulunan Dan'ın topraklarındaki Dan sularının kıyısında oturdum,
onların duâ olan zikrini uyuyana kadar okudum.
8) ወናሁ : ሕልም : መጽአኒ : ወራእያት : ዲቤየ : ወድቁ : ወርኢኩ : ራእየ : መቅሠፍት : እንግር : ለውሉደ : ሰማይ :
ወእዛለፎሙ።
VËNAĦU: HÍLÍMÍ: MËŠÍ'ËNİ: VËRA'ÍYATÍ: ĐİBEYË: VËĐÍǨU: VËRÍ'İḴU: RA'ÍYË: MËǨÍŞËFÍTÍ:
'ÍNÍGÍRÍ: LË-VÍLUĐË: ŚËMAYÍ: VË 'ÍZALËFOMU::
Ve uykumda bir rüya gördüm, benim üzerime görüntüler ve ilâhî cezâ görüntüleri gösterildi, ve bir ses geldi
ve bana dedi ki: "Git bu rüyayı göğün çocuklarına haber ver ve onları azarla."
9) ወነቂሕየ : መጻእኩ : ኀቤሆሙ : ወኵሎሙ : ጉቡዓነ : ይነብሩ : እንዘ : ይላሕዉ : በኡብልስያኤል : ዘሀለወት :
ማእከለ : ሊባኖስ : ወሴኔሴር : እንዘ : ግልቡባን : ገጾሙ።
VËNËǨİHÍYË: MËŠA'ÍḴU: ḢËBEĦOMU: VËḴᵛÍLOMU: GUBU°ANË: YÍNËBÍRU: 'ÍNÍZË:
YÍLAHÍVU: BË-'UBÍLÍŚÍYA'ELÍ: ZËĦËLËVËTÍ: MA'ÍḴËLË: LİBANOŚÍ: VË ŚENEŚERÍ: 'ÍNÍZË:
GÍLÍBUBANÍ: GËŠOMU::
Uyandığımda onların yanına gittim ve hepsi bir araya toplandılar, Libanos ile Seneser arasında bulunan
Ubilisiya'el'de yüzleri örtülü olarak ağladılar.
10) ወተናገርኩ : በቅድሜሆሙ : ኵሎ : ራእያተ : ዘርኢኩ : በንዋምየ : ወወጠንኩ : እትናገር : ውእተ : ቃላተ :
ጽድቅ : ወእዝልፍ : ለትጉሃነ : ሰማይ።
VËTËNAGËRÍḴU: BËǨÍĐÍMEĦOMU: ḴᵛÍLO: RA'ÍYATË: ZËRÍ'İḴU: BËNÍVAMÍYË: VËVËŤËNÍḴU:
'ÍTÍNAGËRÍ: VÍ'ÍTË: ǨALATË: ŠÍĐÍǨÍ: VË'ÍZÍLÍFÍ: LË-TÍGUĦANË: ŚËMAYÍ::
Onlara uykuda gördüğüm görüntüleri anlattıktan sonra göğün gözcülerine dürüstlük hakkında sözler
söylemeye başladım ve onları azarladım.

BÖLÜM 14
1) ዝመጽሐፍ : ቃለ : ጽድቅ : ወዘለፋ : ትጉሃን : እለ : እምዓለም : በከመ : አዘዘ : ቅዱስ : ወዐቢይ : በይእቲ :
ራእይ።
ZÍMËŠÍHËFÍ: ǨALË: ŠÍĐÍǨÍ: VËZËLËFA: TÍGUĦANÍ: 'ÍLË: 'ÍMÍ°ALËMÍ: BËḴËMË: 'ËZËZË:
ǨÍĐUŚÍ: VË°ËBİYÍ: BËYÍ'ÍTİ: RA'ÍYÍ::
Bu yazı, Kutsal ve Büyük olanın görüntüde verdiği emre uygun olarak anlatılan dürüstlük üzerine sözler ve
gözcülerin azarlanışı hakkındadır.
2) አነ : ርኢኩ : በንዋምየ : ዘአነ : ይእዜ : እነግር : በልሳን : ዘሥጋ : ወበመንፈስየ : ዘወሀበ : ዐቢይ : አፈ : ለሰብእ :
ይትናገሩ : ቦቱ : ወይለብዉ : በልብ።
'ËNË: RÍ'İḴU: BËNÍVAMÍYË: ZË'ËNË: YÍ'ÍZE: 'ÍNËGÍRÍ: BË-LÍŚANÍ: ZËŞÍGA: VË BËMËNÍFËŚÍYË:
ZËVËĦËBË: °ËBİYÍ: 'ËFË: LËŚËBÍ'Í: YÍTÍNAGËRU: BOTU: VËYÍLËBÍVU: BËLÍBÍ::
Ben, o görüntülerdeki gördüklerimi şimdi ağzımın nefesiyle ve etten olan dilimin döndüğünce anlatacağım,
O Yüce olan konuşmak için dil, anlamak için kalp vermiştir.
3) ከመ : ፈጠረ : ወወሀበ : ለሰብእ : ይለብዉ : ቃለ : አእምሮ : ወሊተኒ : ፈጠረ : ወወሀበኒ : እዛለፎሙ : ለትጉሃን
: ውሉደ : ሰማይ።

12
ḴËMË: FËŤËRË: VËVËĦËBË: LË-ŚËBÍ'Í: YÍLËBÍVU: ǨALË: 'Ë'ÍMÍRO: VËLİTËNİ: FËŤËRË:
VËVËĦËBËNİ: 'ÍZALËFOMU: LË-TÍGUĦANÍ: VÍLUĐË: ŚËMAYÍ::
O (En Yüce olan), nasıl kişioğluna bilgisel sözleri anlama gücü verdiyse, beni de yaratıp bana göğün
çocukları olan gözcüleri azarlama gücü verdi.
4) አነ : ስእለተክሙ : ጸሐፍኩ : ወበራእይየ : ከመዝ : ያስተርኢ : እስመ : ስእለትክሙ : ኢትከውነክሙ : ውስተ :
ኵሉ : መዋዕለ : ዓለም : ወኵነኔ : ፍጽምት : ላዕሌክሙ : ወኢይከውነክሙ።
'ËNË: ŚÍ'ÍLËTËḴÍMU: ŠËHËFÍḴU: VËBËRA'ÍYÍYË: ḴËMËZÍ: YAŚÍTËRÍ'İ: 'ÍŚÍMË: ŚÍ'ÍLËTÍḴÍMU:
'İTÍḴËVÍNËḴÍMU: VÍŚÍTË: ḴᵛÍLU: MËVA°ÍLË: °ALËMÍ: VËḴᵛÍNËNE: FÍŠÍMÍTÍ: LA°ÍLEḴÍMU:
VË'İYÍḴËVÍNËḴÍMU::
Onlara dedim ki: "İsteğinizi yazdım ve görüntüde bana bildirildiğine göre talep ettiğiniz şeyin size hiçbir
zaman verilmeyeceği gösterildi ve talebiniz âlem (dünya) var olduğu sürece asla kabul edilmeyecektir.
Hükmünüz verilmiştir ve isteğiniz kabul edilmeyecektir.
5) ወእምይእዜ : ኢተዓርጉ : ውስተ : ሰማይ : እስከ : ኵሉ : ዓለም : ወውስተ : ምድር : ተነግረ : ይእሥርክሙ :
በኵሉ : መዋዕለ : ዓለም።
VË'ÍMÍYÍ'ÍZE: 'İTË°ARÍGU: VÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: 'ÍŚÍḴË: ḴᵛÍLU: °ALËMÍ: VËVÍŚÍTË: MÍĐÍRÍ:
TËNËGÍRË: YÍ'ÍŞÍRÍḴÍMU: BËḴᵛÍLU: MËVA°ÍLË: °ALËMÍ::
Bundan sonra siz, göğe hiçbir zaman yükselmeyeceksiniz ve sizin için tüm yeryüzü karar kılındı, siz artık
âlemin (dünyanın) tüm günleri boyunca oraya bağımlı olacaksınız.
6) ወእምቅድመ : ዝንቱ : ርኢክሙ : ኅጕለ : ውሉድክሙ : ፍቁራን ፤ ወአልብክሙ : ጥራያኒሆሙ : አላ : ይወድቁ :
ቅድሜክሙ : በሰይፍ።
VË'ÍMÍǨÍĐÍMË: ZÍNÍTU: RÍ'İḴÍMU: ḢÍGᵛÍLË: VÍLUĐÍḴÍMU: FÍǨURANÍ; VË'ËLÍBÍḴÍMU:
ŤÍRAYANİ-ĦOMU: 'ËLA: YÍVËĐÍǨU: ǨÍĐÍMEḴÍMU: BË-ŚËYÍFÍ::
Ancak bundan önce sevdiğiniz çocuklarınızın yok edilmesini göreceksiniz ve onlara sahip olamayacaksınız,
onlar kılıçlarla önünüze düşürülecekler.
7) ወስእለትክሙ: በእንቲአሆሙ: ኢይከውን: ወበእንቲአክሙኒ: ወአንትሙሂ: እንዘ: ትበክዩ: ወታስተበቍዑ:
ወኢትትናገሩ: ወኢምንተኒ: ቃለ: እምውስተ: መጽሐፍ: ዘጸሐፍኩ።
VËŚÍ'ÍLËTÍḴÍMU: BË'ÍNÍTİ'ËĦOMU: 'İYÍḴËVÍNÍ: VËBË'ÍNÍTİ'ËḴÍMUNİ: VË'ËNÍTÍMUĦİ: 'ÍNÍZË:
TÍBËḴÍYU: VËTAŚÍTËBËǨᵛÍ°U: VË'İTÍTÍNAGËRU: VË'İMÍNÍTËNİ: ǨALË: 'ÍMÍVÍŚÍTË: MËŠÍHËFÍ:
ZËŠËHËFÍḴU::
Tüm konuşmalarınıza ağlamalarınıza ve duâlarınıza rağmen, yazdığım yazıdan sonra onlar adına
istekleriniz kabul edilmeyecek, kendiniz için olan istekleriniz kabul edilmeyecektir.
8) ወሊተ: ከመዝ: ራእይ: አስተርአየኒ ፤ ናሁ: ደመናት: በራእይ: ይጼውዑኒ ፤ ወጊሜ: ይጼውዐኒ ፤ ወሩፀተ:
ከዋክብት: ወመባርቅት: ያጐጕዑኒ: ወያጽዕቁኒ: ወነፋሳት: በራእይ: ያሰርሩኒ: ወያጔጕዑኒ።
VËLİTË: ḴËMËZÍ: RA'ÍYÍ: 'ËŚÍTËRÍ'ËYËNİ; NAĦU: ĐËMËNATÍ: BË-RA'ÍYÍ: YÍŠEVÍ°UNİ;
VËGİME: YÍŠEVÍ°ËNİ; VËRUĎËTË: ḴËVAḴÍBÍTÍ: VË MËBARÍǨÍTÍ: YAGᵛËGᵛÍ°UNİ:
VËYAŠÍ°ÍǨUNİ: VËNËFAŚATÍ: BË-RA'ÍYÍ: YAŚËRÍRUNİ: VËYAGᵛEGᵛÍ°UNİ::
Ve bir görüntü göründü gözüme, bulutlar beni davet etti, bir sisin içine çekildim, yıldızların ve şimşeklerin
gösterdiği yolda ileri taşındım, görüntüdeki rüzgârlar beni uçurup yükseklere doğru hızlıca kaldırdı.
9) ወነሥኡኒ: ላዐለ: ውስተ: ሰማይ: ወቦእኩ: እስከ: እቀርብ: ኀበ: ጥቅም: ዘኅንጽት: በእብነ: በረድ: ወልሳነ: እሳት:
የዓውዳ: ወወጠነ: ያፍርሀኒ።
VËNËŞÍ'UNİ: LA°ËLË: VÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: VËBO'ÍḴU: 'ÍŚÍḴË: 'ÍǨËRÍBÍ: ḢËBË: ŤÍǨÍMÍ: ZËḢÍNÍŠÍTÍ:
BË'ÍBÍNË: BËRËĐÍ: VËLÍŚANË: 'ÍŚATÍ: YË°AVÍĐA: VËVËŤËNË: YAFÍRÍĦËNİ::
Ve beni göğe kaldırdılar, kristallerden yapılmış bir duvara yaklaşıncaya kadar gittim, etrafı kızgın alevlerle
çevriliydi, ve bu durum bende korkuya sebep oldu.
10) ወቦእኩ: ውስተ: ልሳነ: እሳት: ወቀረብኩ: ኀበ: ቤት: ዓቢይ: ዘሕኑጽ: በአዕባነ: በረድ ፤ ወአረፍተ: ውእቱ: ቤት:
ከመ: ጸፍጸፈ: ሰሌዳ: በአዕባን: ዘእምበረድ: ወምድሩ: በረድ።
VËBO'ÍḴU: VÍŚÍTË: LÍŚANË: 'ÍŚATÍ: VËǨËRËBÍḴU: ḢËBË: BETÍ: °ABİYÍ: ZËHÍNUŠÍ:
BË'Ë°ÍBANË: BËRËĐÍ; VË'ËRËFÍTË: VÍ'ÍTU: BETÍ: ḴËMË: ŠËFÍŠËFË: ŚËLEĐA: BË'Ë°ÍBANÍ:
ZË'ÍMÍBËRËĐÍ: VËMÍĐÍRU: BËRËĐÍ::
Kızgın alevlerin içinden geçtim, kristallerden yapılmış büyük bir evin yanına yaklaştım, bu evin duvarları
ve zemini kristallerle kaplanmış bir mozaik gibiydi ve evin temeli de kristallerden oluşuyordu.
11) ጠፈሩ: ከመ: ሩፀተ: ከዋክብት: ወመባርቅት ፤ ወማእከሎሙ: ኪሩቤል: ዘእሳት: ወሰማዮሙ: ማይ።
ŤËFËRU: ḴËMË: RUĎËTË: ḴËVAḴÍBÍTÍ: VË MËBARÍǨÍTÍ; VË MA'ÍḴËLOMU: ḴİRUBELÍ:
ZË'ÍŚATÍ: VË ŚËMAYOMU: MAYÍ::
Onun tavanı, yıldızların ve şimşeklerin yolu gibiydi, aralarında kerubiler de vardı, ve gök su gibi berraktı.
12) ወእሳት: ዘይነድድ: በዓውደ: አረፍቱ: ወኆኅቱ: ይውዒ: በእሳት።

13
VË'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ: BË°AVÍĐË: 'ËRËFÍTU: VËḢOḢÍTU: YÍVÍ°İ: BË'ÍŚATÍ::
Duvarları etrafında bir ateş vardı ve evin kapıları da ateşle yanıyordu.
13) ወቦእኩ: ውስተ: ውእቱ: ቤት: ወምውቅ: ከመ: እሳት: ወቈሪር: ከመ: በረድ: ወኢምንተኒ: ፍግዓ: ወሕይወት:
አልቦ: ውስቴቱ ፤ ፍርሃት: ከደነኒ: ወረዓድ: አኀዘኒ።
VËBO'ÍḴU: VÍŚÍTË: VÍ'ÍTU: BETÍ: VËMÍVÍǨÍ: ḴËMË: 'ÍŚATÍ: VËǨᵛËRİRÍ: ḴËMË: BËRËĐÍ:
VË'İMÍNÍTËNİ: FÍGÍ°A: VËHÍYÍVËTÍ: 'ËLÍBO: VÍŚÍTETU; FÍRÍĦATÍ: ḴËĐËNËNİ: VËRË°AĐÍ:
'ËḢËZËNİ::
O eve girdiğimde içerisi ateş gibi sıcak, aynı anda buz gibi soğuktu. İçeride hiçbir hayat belirtisi yoktu ve
keyifsizdi. Beni bir korku sardı ve sonra titremeye tutuldum.
14) ወእንዘ: እትሀወክ: ወእርዕድ: ወደቁ: በገጽየ: ወእሬኢ: በራእይ።
VË'ÍNÍZË: 'ÍTÍĦËVËḴÍ: VË'ÍRÍ°ÍĐÍ: VËĐËǨU: BËGËŠÍYË: VË'ÍRE'İ: BËRA'ÍYÍ::
O titreme içinde iken yüz üstü yere düştüm ve bir görüntü daha gördüm.
15) ወናሁ: ካልእ: ቤት: ዘየዐቢ: እምዝኩ: ወኵሉ: ኆኅቱ: ርኁት: በቅድሜየ: ወኅኑጽ: በልሳነ: እሳት።
VËNAĦU: ḴALÍ'Í: BETÍ: ZËYË°ËBİ: 'ÍMÍZÍḴU: VËḴᵛÍLU: ḢOḢÍTU: RÍḢUTÍ: BËǨÍĐÍMEYË:
VËḢÍNUŠÍ: BËLÍŚANË: 'ÍŚATÍ::
İkinci bir ev daha vardı ve ilkinden daha büyüktü, ev tamamen alevlerden yapılmaydı ve tüm kapıları
önümde (kendiliğinden) açıldı.
16) ወበኵሉ: ይራደፍድ: በስብሐት: ወበክብር: ወዕበይ: እስከ: ኢይክል: ዜንዎተክሙ: በእንተ: ስብሐቲሁ:
ወበእንተ: ዐበዩ።
VËBËḴᵛÍLU: YÍRAĐËFÍĐÍ: BËŚÍBÍHËTÍ: VËBËḴÍBÍRÍ: VË°ÍBËYÍ: 'ÍŚÍḴË: 'İYÍḴÍLÍ:
ZENÍVOTËḴÍMU: BË'ÍNÍTË: ŚÍBÍHËTİĦU: VËBË'ÍNÍTË: °ËBËYU::
Her şeyiyle mükemmeldi ve çok büyüktü, mükemmelliğini ve büyüklüğünü tasvir etmem mümkün değildir.
17) ወምድሩሰ: እሳት: ወመልዕልቴሁ: መብረቅ: ወምርዋፀ: ከዋክብት: ወጠፈሩኒ: እሳት: ዘይነድድ።
VËMÍĐÍRUŚË: 'ÍŚATÍ: VËMËLÍ°ÍLÍTEĦU: MËBÍRËǨÍ: VËMÍRÍVAĎË: ḴËVAḴÍBÍTÍ: VËŤËFËRUNİ:
'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ::
Zemini ateştendi, üzerinde parlayan yıldızlar ve şimşekler vardı, çatısı da alevli bir ateşti.
18) ወነጸርኩ: ወርኢኩ: ውስቴቱ: መንበረ: ልዑለ ፤ ወራእዩ: ከመ: አስሐትያ: ወክበቡ: ከመ: ፀሐይ: ዘያበርህ: ወቃለ:
ኪሩቤል።
VËNËŠËRÍḴU: VËRÍ'İḴU: VÍŚÍTETU: MËNÍBËRË: LÍ°ULË; VËRA'ÍYU: ḴËMË: 'ËŚÍHËTÍYA: VË
ḴÍBËBU: ḴËMË: ĎËHËYÍ: ZËYABËRÍĦÍ: VËǨALË: ḴİRUBELÍ::
Dikkatlice bakınca o evde yüksek bir makam (taht) olduğunu gördüm. Görünüşü kristalimsiydi ve onun
çevresi parlayan güneş gibiydi. Kerubilerin sesi vardı.
19) ወእመትሕተ: መንበሩ: ዐቢይ: ይወፅእ: አፍላገ: እሳት: ዘይነድድ ፤ ወኢይክሉ: ርእዮቶ ።
VË'ÍMËTÍHÍTË: MËNÍBËRU: °ËBİYÍ: YÍVËĎÍ'Í: 'ËFÍLAGË: 'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ; VË'İYÍḴÍLU:
RÍ'ÍYOTO::
Ve o yüksek olan makâmın altından ateşten akarlar (ırmaklar) çıkıyordu, bakmak imkânsızdı.
20) ወዐቢየ: ስብሐት: ይነብር: ላዕሌሁ: ወዐጽፉሰ: ዘይበርህ: እምፀሐይ: ወይፀዐዱ: እምኵሉ: በረድ።
VË°ËBİYË: ŚÍBÍHËTÍ: YÍNËBÍRÍ: LA°ÍLEĦU: VË°ËŠÍFUŚË: ZËYÍBËRÍĦÍ: 'ÍMÍĎËHËYÍ:
VËYÍĎË°ËĐU: 'ÍMÍḴᵛÍLU: BËRËĐÍ::
İhtişamlı büyük biri oturuyordu üzerinde, ve gizleyeni güneşten daha parlak, kardan daha beyazdı.
21) ወኢይክል: ወኢመኑሂ: እመላእክት: በዊአ ፤ ወራእየ: ገጹ: ለክቡር: ወስቡሕ: ኢይክል: ወኢመኑሂ: ዘሥጋ:
ይርአይ: ኪያሁ።
VË'İYÍḴÍLÍ: VË'İMËNUĦİ: 'ÍMËLA'ÍḴÍTÍ: BËVİ'Ë; VËRA'ÍYË: GËŠU: LËḴÍBURÍ: VËŚÍBUHÍ:
'İYÍḴÍLÍ: VË'İMËNUĦİ: ZË-ŞÍGA: YÍRÍ'ËYÍ: ḴİYAĦU::
O'nun ihtişamlı ışığından meleklerin hiçbiri onun yüzünü göremiyordu ve hiçbir et (kişi bedeni) de ona
bakamazdı.
22) እሳተ: እሳት: ዘይነድድ: በዓውዱ: ወእሳት: ዐቢይ: ይቀውም: ቅድሜሁ: ወአልቦ: ዘይቀርብ: ኀቤሁ: እምእለ:
ዓውዱ: ትእልፊተ: ትእልፊት: ቅድሜሁ: ወውእቱሰ: ኢይፈቅድ: ምክረ: ቅድስተ።
'ÍŚATË: 'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ: BË°AVÍĐU: VË'ÍŚATÍ: °ËBİYÍ: YÍǨËVÍMÍ: ǨÍĐÍMEĦU: VË'ËLÍBO:
ZËYÍǨËRÍBÍ: ḢËBEĦU: 'ÍMÍ'ÍLË: °AVÍĐU: TÍ'ÍLÍFİTË: TÍ'ÍLÍFİTÍ: ǨÍĐÍMEĦU: VËVÍ'ÍTUŚË:
'İYÍFËǨÍĐÍ: MÍḴÍRË: ǨÍĐÍŚÍTË::
O'nun etrafı ateşle çevriliydi ve önünde de büyük bir ateş vardı. O'nun etrafındaki bulunan hiç kimse ona
yaklaşamıyordu. Önünde on binlerce ve on binlerce varlık vardı ama O'nun hiçbir kutsal danışmana
(tavsiyeciye) ihtiyacı yoktu.
23) ወቅዱሳን: እለ: ይቀርቡ: ኀቤሁ: ኢይርኅቁ: ሌሊተ: ወመዓልተ: ወኢይትአተቱ: እምኔሁ።
VË ǨÍĐUŚANÍ: 'ÍLË: YÍǨËRÍBU: ḢËBEĦU: 'İYÍRÍḢÍǨU: LELİTË: VËMË°ALÍTË: VË'İYÍTÍ'ËTËTU:

14
'ÍMÍNEĦU::
O'nun yanında bulunan kutsal varlıklar, gece olsun gündüz olsun onun yanından bir an olsun ayrılmıyordu.
24) ወአነ: ሀለውኩ: እስከ: ዝንቱ: ዲበ: ገጽየ: ግልባቤ: እንዘ: እርዕዱ: ወእግዚእ: በአፉሁ: ጸውዐኒ: ወይቤለኒ:
ቅረብ: ዝየ: ሄኖክ: ወለቃልየ: ቅዱስ።
VË 'ËNË: ĦËLËVÍḴU: 'ÍŚÍḴË: ZÍNÍTU: ĐİBË: GËŠÍYË: GÍLÍBABE: 'ÍNÍZË: 'ÍRÍ°ÍĐU: VË 'ÍGÍZİ'Í:
BË'ËFUĦU: ŠËVÍ°ËNİ: VËYÍBELËNİ: ǨÍRËBÍ: ZÍYË: ĦENOḴÍ: VË LË-ǨALÍYË: ǨÍĐUŚÍ::
Ve ben o ana kadar yüzüstü yerde duruyor ve titriyordum. Ve Rabb bana seslendi ve dedi ki: "Buraya
yakınlaş ey Henok, kutsal olan kelâmıma gel."
25) ወአንሥአኒ: ወአቅረበኒ: እስከ: ኆኅት ፤ ወአንሰ: ገጽየ: ታሕተ: እኔጽር።
VË'ËNÍŞÍ'ËNİ: VË'ËǨÍRËBËNİ: 'ÍŚÍḴË: ḢOḢÍTÍ; VË'ËNÍŚË: GËŠÍYË: TAHÍTË: 'ÍNEŠÍRÍ::
Ve orada huzurda bulunanlardan biri yanıma geldi ve beni uyandırdı, sonra beni ayağa kaldırıp onunla
birlikte kapıya doğru yaklaştık, ben yüzümü aşağıya doğru eğdim.

BÖLÜM 15
1) ወአውሥአኒ: ወይቤለኒ: በቃሉ: ስማዕ: ኢትፍራህ: ሄኖክ: ብእሲ: ጻድቅ: ወጸሓፌ: ጽድቅ: ቅረብ: ዝየ: ወስማዕ:
ቃልየ።
VË'ËVÍŞÍ'ËNİ: VËYÍBELËNİ: BË-ǨALU: ŚÍMA°Í: 'İTÍFÍRAĦÍ: ĦENOḴÍ: BÍ'ÍŚİ: ŠAĐÍǨÍ: VË
ŠËHAFE: ŠÍĐÍǨÍ: ǨÍRËBÍ: ZÍYË: VË ŚÍMA°Í: ǨALÍYË::
Ve O bana cevap verdi ve kelâmıyla benimle konuştu dedi ki: "Dürüst ve dürüstlük yazarı olan Henok dinle
ve korkma, buraya yakınlaş ve kelâmımı işit.
2) ወሑር: በሎሙ: ለትጉሃነ: ሰማይ: እለ: ፈነዉከ: ትስአል: በእንቲአሆሙ: አንትሙ: መፍትው: ትስአሉ: በእንተ:
ሰብእ: ወአኮ: ሰብእ: በእንቲአክሙ።
VËHURÍ: BËLOMU: LË-TÍGUĦANË: ŚËMAYÍ: 'ÍLË: FËNËVUḴË: TÍŚÍ'ËLÍ: BË'ÍNÍTİ'ËĦOMU:
'ËNÍTÍMU: MËFÍTÍVÍ: TÍŚÍ'ËLU: BË'ÍNÍTË: ŚËBÍ'Í: VË'ËḴO: ŚËBÍ'Í: BË'ÍNÍTİ'ËḴÍMU::
Sen gittiğinde, seni şefaat etmek için buraya gönderen o göğün gözcülerine de ki: "Siz kişioğlu için şefaat
etmelisiniz, kişioğlu sizin için değil.
3) በእንተ: ምንት: ኅደግሙ: ሰማየ: ልዑለ: ወቅዱሰ: ዘለዓለም: ወምስለ: አንስት: ሰከብክሙ: ወምስለ: አዋልደ:
ሰብእ: ረኰስክሙ: ወነሣእክሙ: ለክሙ: አንስተ: ወከመ: ውሉደ: ምድር: ገበርክሙ: ወወለድክሙ: ውሉደ:
ረዓይተ።
BË'ÍNÍTË: MÍNÍTÍ: ḢÍĐËGÍMU: ŚËMAYË: LÍ°ULË: VË ǨÍĐUŚË: ZË-LË°ALËMÍ: VËMÍŚÍLË:
'ËNÍŚÍTÍ: ŚËḴËBÍḴÍMU: VËMÍŚÍLË: 'ËVALÍĐË: ŚËBÍ'Í: RËḴᵛËŚÍḴÍMU: VËNËŞA'ÍḴÍMU: LËḴÍMU:
'ËNÍŚÍTË: VËḴËMË: VÍLUĐË: MÍĐÍRÍ: GËBËRÍḴÍMU: VË VËLËĐÍḴÍMU: VÍLUĐË: RË°AYÍTË::
Neden ebedî olan geniş olan yüce-kutsal göğü terk ettiniz de kadınlarla yattınız, kendinizi kişioğlu
kızlarıyla kirlettiniz ve onları kendinize zevce (eş) olarak aldınız, neden yeryüzünün çocukları gibi
davrandınız da reayileri oğullar edindiniz?
4) ወአንትሙሰ: መንፈሳውያን: ቅዱሳን: ሕያዋነ: ሕይወት: ዘለዓለም: በዲበ: አንስት: ረኰስክሙ: ወበደመ: ሥጋ:
አውለድክሙ: ወበደመ: ሰብእ: ፈተውክሙ: ወገበርክሙ: ከመ: እሙንቱ: ይገብሩ: ሥጋ: ወደመ: እለ: እሙንቱ:
ይመውቱ: ወይትኃጐሉ።
VË 'ËNÍTÍMUŚË: MËNÍFËŚAVÍYANÍ: ǨÍĐUŚANÍ: HÍYAVANË: HÍYÍVËTÍ: ZË-LË°ALËMÍ: BËĐİBË:
'ËNÍŚÍTÍ: RËḴᵛËŚÍḴÍMU: VËBËĐËMË: ŞÍGA: 'ËVÍLËĐÍḴÍMU: VËBËĐËMË: ŚËBÍ'Í: FËTËVÍḴÍMU:
VËGËBËRÍḴÍMU: ḴËMË: 'ÍMUNÍTU: YÍGËBÍRU: ŞÍGA: VËĐËMË: 'ÍLË: 'ÍMUNÍTU: YÍMËVÍTU:
VËYÍTÍḢAGᵛËLU::
Siz kutsal, rûhî (manevi) ve ebedî hayât sürmenize rağmen, neden kendinizi kadınların kanıyla kirlettiniz
ve ölümlü olan kişioğlu evlâdının yaptığı gibi et (vücut) ve kan ortaya çıkarıp edindiniz. Ve şimdi onlar da
ölecektir.
5) ወበእንተዝ: ወሀብክዎሙ: አንስትያ: ከመ: ይዝርኡ: ላዕሌሆን: ወይትወለዱ: ውሉዱ: በላዕሌሆን: ከመ: ከማሁ:
ይትገበር: ግብር: በዲበ: ምድር።
VËBË'ÍNÍTËZÍ: VËĦËBÍḴÍVOMU: 'ËNÍŚÍTÍYA: ḴËMË: YÍZÍRÍ'U: LA°ÍLEĦONÍ: VËYÍTÍVËLËĐU:
VÍLUĐU: BËLA°ÍLEĦONÍ: ḴËMË: ḴËMAĦU: YÍTÍGËBËRÍ: GÍBÍRÍ: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ::
Onlara (kişioğluna) zevceler verdim ki, onları gebe bıraksınlar ve onlardan çocuk edinsinler diye. Onlar,
onlar için yeryüzünde hiçbir şey istemezler.
6) ወአንትሙሰ: ቀዳሚ: ኮንክሙ: መንፈሳውያነ: ሕያዋነ: ሕይወት: ዘለዓለም: ዘኢይመውት: ለኵሉ: ትውልደ:
ዓለም።
VË'ËNÍTÍMUŚË: ǨËĐAMİ: ḴONÍḴÍMU: MËNÍFËŚAVÍYANË: HÍYAVANË: HÍYÍVËTÍ: ZË-
LË°ALËMÍ: ZË'İYÍMËVÍTÍ: LËḴᵛÍLU: TÍVÍLÍĐË: °ALËMÍ::
Siz eskiden rûhâni idiniz, âlemin (dünyanın) tüm nesillerinden farklı olarak ebedî ve ölümsüz bir hayat

15
sürüyordunuz.
7) ወበእንተ: ዝንቱ: ኢረሰይኩ: ለክሙ: አንስቲያ: እስመ: መንፈሳውያንሰ: ውስተ: ሰማይ: ማኅደሪሆሙ።
VËBË'ÍNÍTË: ZÍNÍTU: 'İRËŚËYÍḴU: LËḴÍMU: 'ËNÍŚÍTİYA: 'ÍŚÍMË: MËNÍFËŚAVÍYANÍŚË: VÍŚÍTË:
ŚËMAYÍ: MAḢÍĐËRİĦOMU::
Bu nedenle Ben sizin için herhangi bir zevce (eş) yaratmadım, çünkü rûhânî (manevi) varlıkların gökte
evleri vardır.
8) ወይእዜኒ: ረዓይት: እለ: ተወልዱ: እምነፍስት: ወሥጋ: መናፍስተ: እኩያነ: ይሰመዩ: በዲበ: ምድር: ወውስተ:
ምድር: ይከውን: ማኅደሪሆሙ።
VËYÍ'ÍZENİ: RË°AYÍTÍ: 'ÍLË: TËVËLÍĐU: 'ÍMÍNËFÍŚÍTÍ: VË ŞÍGA: MËNAFÍŚÍTË: 'ÍḴUYANË:
YÍŚËMËYU: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ: VËVÍŚÍTË: MÍĐÍRÍ: YÍḴËVÍNÍ: MAḢÍĐËRİĦOMU::
Şimdi ruh ve et (vücut) ilişkisinden doğan reayilere, yeryüzünde kötü ruhlar denilecektir ve yeryüzü onların
yerleşim alanı olacaktır.
9) ወነፍሳት: እኩያን: ወፅኡ: እምሥጋሆሙ: እስመ: እመልዕልት: ተፈጥሩ: እምቅዱሳን: ትጉሃን: ኮኑ:
ቀዳሚቶሙ: ወቀዳሚ: መሰረት: መንፈሰ: እኩየ: ይከውኑ: በዲበ: ምድር: ወመንፈሰ: እኩያን: ይሰመዩ።
VË NËFÍŚATÍ: 'ÍḴUYANÍ: VËĎÍ'U: 'ÍMÍ-ŞÍGAĦOMU: 'ÍŚÍMË: 'ÍMËLÍ°ÍLÍTÍ: TËFËŤÍRU: 'ÍMÍ-
ǨÍĐUŚANÍ: TÍGUĦANÍ: ḴONU: ǨËĐAMİTOMU: VËǨËĐAMİ: MËŚËRËTÍ: MËNÍFËŚË: 'ÍḴUYË:
YÍḴËVÍNU: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ: VË MËNÍFËŚË: 'ÍḴUYANÍ: YÍŚËMËYU::
Kötü huylu nefisler (bedenler) onların etlerinden (vücutlarından) çıkmıştır, çünkü onlar yukarıdan meydana
getirildi. Onların başlangıcı ve ilk temel oluşumu kutsal gözcülerdir, onlar yeryüzünde kötü huylu ruhlar
olacaklar ve onlara kötü ruh denilecektir.
10) ወመናፍስተ: ሰማይ: ውስተ: ሰማይ: ይከውን: ማኅደሪሆሙ ፤ ወመናፍስተ: ምድር: እለ: ተወልዱ: በዲበ:
ምድር: ውስተ: ምድር: ማኅደሪሆሙ።
VË MËNAFÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: VÍŚÍTË: ŚËMAYÍ: YÍḴËVÍNÍ: MAḢÍĐËRİĦOMU; VË MËNAFÍŚÍTË:
MÍĐÍRÍ: 'ÍLË: TËVËLÍĐU: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ: VÍŚÍTË: MÍĐÍRÍ: MAḢÍĐËRİĦOMU::
Göğün ruhlarının yerleşim alanı göktür, yeryüzünde doğan dünya ruhlarının yerleşim alanı ise yeryüzüdür.
11) ወመንፈሰ: ረዓይት: ደመናተ: እለ: ይገፍዑ ፤ ይማስኑ ፤ ወይወድቁ ፤ ወይትበዐሱ ፤ ወያደቅቁ: ዲበ: ምድር ፤
ወኀዘነ: ይገብሩ ፤ ወኢምንተኒ: ዘይበልዑ: እክለ ፤ ወኢይጸምዑ: ወኢይትዓወቁ። ወኢይትነሥኡ: እሎንቱ: ነፍሳት:
ዲበ: ውሉደ: ሰብእ: ወዲበ: አንስት: እስመ: ወፅኡ: አመ: መዋዕለ: ቀትል: ወሙስና።
VË MËNÍFËŚË: RË°AYÍTÍ: ĐËMËNATË: 'ÍLË: YÍGËFÍ°U; YÍMAŚÍNU; VËYÍVËĐÍǨU;
VËYÍTÍBË°ËŚU; VËYAĐËǨÍǨU: ĐİBË: MÍĐÍRÍ; VËḢËZËNË: YÍGËBÍRU; VË'İMÍNÍTËNİ:
ZËYÍBËLÍ°U: 'ÍḴÍLË; VË'İYÍŠËMÍ°U: VË'İYÍTÍ°AVËǨU:: VË'İYÍTÍNËŞÍ'U: 'ÍLONÍTU: NËFÍŚATÍ:
ĐİBË: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: VËĐİBË: 'ËNÍŚÍTÍ: 'ÍŚÍMË: VËĎÍ'U: 'ËMË: MËVA°ÍLË: ǨËTÍLÍ:
VËMUŚÍNA::
Ve o reayilerin ruhlarıdır ki bunlar yeryüzünde eziyet eder, baskı uygular, zarar oluşturur, saldırır, savaşır,
imha etmek için emek verir ve feryatlara neden olurlar. Onların yiyeceğe-içeceğe ihtiyaçları da yoktur.
Onlar kendilerini gizlerler, onların kişioğlu (insanoğlu) evlâdına karşı ve kadınlara karşı bir başkaldırmak
için bir çıkışları yoktur, onlar sadece katliam ve yıkım olduğu günlerde ortaya çıkarlar.

BÖLÜM 16
1) ወሞተ: ረዓይትኒ: እንተ: ኀበ: ወፅኡ: መንፈሳት: እምነፍስት: ሥጋሆሙ: ለይኩን: ዘይማስን: ዘእንበለ: ኵነኔ ፤
ከማሁ: ይማስኑ: እስከ: ዕለተ: ኵነኔ: ዐባይ: እምዓለም: ዐቢይ: ይትፌጸም: እምትጉሃን: ወረሲዓን።
VË MOTË: RË°AYÍTÍNİ: 'ÍNÍTË: ḢËBË: VËĎÍ'U: MËNÍFËŚATÍ: 'ÍMÍNËFÍŚÍTÍ: ŞÍGA-ĦOMU:
LËYÍḴUNÍ: ZËYÍMAŚÍNÍ: ZË'ÍNÍBËLË: ḴᵛÍNËNE; ḴËMAĦU: YÍMAŚÍNU: 'ÍŚÍḴË: °ÍLËTË:
ḴᵛÍNËNE: °ËBAYÍ: 'ÍMÍ°ALËMÍ: °ËBİYÍ: YÍTÍFEŠËMÍ: 'ÍMÍ-TÍGUĦANÍ: VË RËŚİ°ANÍ::
O reayiler ölecek ve ruhları nefislerinden (bedenlerinden) çıkacaktır. Yargı (haşir) gelmeden onların etleri
çürür ve yok olur. Büyük Âlem üzerine büyük yargı (haşir) günü gelene kadar onlar yok olmuş olacaklar,
ve o gün geldiğinde gözcüler ve günahkarlar (kâfirler) tam bir yıkıma uğratılacaktır.
2) ወይእዜኒ: ለትጉሃን: እለ: ፈነዉከ: ትስአል: በእንቲአሆሙ: እለ: ቀዲሙ: በሰማይ: ሀለዉ።
VËYÍ'ÍZENİ: LË-TÍGUĦANÍ: 'ÍLË: FËNËVUḴË: TÍŚÍ'ËLÍ: BË'ÍNÍTİ'ËĦOMU: 'ÍLË: ǨËĐİMU: BË-
ŚËMAYÍ: ĦËLËVU::
Ve sen şimdi, isteklerini bildirmek için seni gönderen ve kadim (eski) zamanlarda gökte olan o gözcülere de
ki:
3) ወእእዜኒ: አንትሙሰ: በሰማይ: ሀለውክሙ: ወኅቡኣት: ዓዲ: እተከሥቱ: ለክሙ: ወምኑነ: ምሥጢረ:
አእመርክሙ: ወዘንተ: ዜነውክሙ: ለአንስት: በጽንዐ: ልብክሙ: ወበዝንቱ: ምሥጢር: ያበዝኃ: አንስት: ወሰብእ:
እኪተ: በዲበ: ምድር።
VË'Í'ÍZENİ: 'ËNÍTÍMUŚË: BË-ŚËMAYÍ: ĦËLËVÍḴÍMU: VËḢÍBU'ATÍ: °AĐİ: 'ÍTËḴËŞÍTU: LËḴÍMU:

16
VËMÍNUNË: MÍŞÍŤİRË: 'Ë'ÍMËRÍḴÍMU: VËZËNÍTË: ZENËVÍḴÍMU: LË-'ËNÍŚÍTÍ: BËŠÍNÍ°Ë:
LÍBÍḴÍMU: VËBËZÍNÍTU: MÍŞÍŤİRÍ: YABËZÍḢA: 'ËNÍŚÍTÍ: VË ŚËBÍ'Í: 'ÍḴİTË: BËĐİBË: MÍĐÍRÍ::
"Evet bir zamanlar siz göklerde idiniz; ancak gizli olanların tümü size açıklanmamıştı, sizin bildikleriniz
sadece değersiz olanlardı. Katı kalpliliğinizle bunları kadınlara öğrettiniz ve kadınlara geçen o bildikleriniz
sayesinde de kişioğlu (insanoğlu) yeryüzünde pek çok kötülük yapıyor."
4) በሎሙ: እንከሰ: አልብክሙ: ሰላም።
BËLOMU: 'ÍNÍḴËŚË: 'ËLÍBÍḴÍMU: ŚËLAMÍ::
Onlara de ki: "Asla selam (huzur) bulamayacaksınız."

BÖLÜM 17
1) ወነሥኡኒ: ውስተ: ፩: መካን: ኀበ: ሀለዉ: ህየ: ከመ: እሳት: ዘይነድድ: ወሶበ: ይፈቅዱ: ያስተርእዩ: ከመ: ሰብእ።
VËNËŞÍ'UNİ: VÍŚÍTË: 1: MËḴANÍ: ḢËBË: ĦËLËVU: ĦÍYË: ḴËMË: 'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ: VËŚOBË:
YÍFËǨÍĐU: YAŚÍTËRÍ'ÍYU: ḴËMË: ŚËBÍ'Í::
Sonra beni aldılar ve yerli sakinleri ateşe benzeyen bir mekana götürdüler. Onlar istedikleri zaman kişioğlu
gibi görünebiliyorlardı.
2) ወወሰደኒ: ውስተ: መካን: ዘዐውሎ: ወውስተ: ደብር: ዘከተማ: ርእሱ: ይበጽሕ: ውስተ: ሰማይ።
VËVËŚËĐËNİ: VÍŚÍTË: MËḴANÍ: ZË°ËVÍLO: VËVÍŚÍTË: ĐËBÍRÍ: ZËḴËTËMA: RÍ'ÍŚU: YÍBËŠÍHÍ:
VÍŚÍTË: ŚËMAYÍ::
Ve beni yağmurların-fırtınaların olduğu bir mekana ve zirvesinin göğe ulaştığı bir dağa getirdiler.
3) ወርኢኩ: መካናተ: ብሩሃነ: ወነጐድጓድ: ውስተ: አጽናፍ ፤ ኀበ: ዕመቁ: ቀስተ: እሳት ፤ ወሐፅ ፤ ወምጕንጳቲሆሙ
፤ ወሰይፈ: እሳት ፤ ወመባርቅት: ኵሉ።
VËRÍ'İḴU: MËḴANATË: BÍRUĦANË: VËNËGᵛËĐÍGᵛAĐÍ: VÍŚÍTË: 'ËŠÍNAFÍ; ḢËBË: °ÍMËǨU:
ǨËŚÍTË: 'ÍŚATÍ; VËHËĎÍ; VËMÍGᵛÍNÍTİĦOMU; VËŚËYÍFË: 'ÍŚATÍ; VË MËBARÍǨÍTÍ: ḴᵛÍLU::
En derin yerlerinde bile olağanüstü ışıklar, yıldızlar ve gök gürlemesiyle dolu bir mekan gördüm. Ateşten
bir yay ve oklar, ateşten bir kılıç ve şimşekler vardı.
4) ወነሥኡኒ: እስከ: ማየ: ሕይወት: ዘይትነገር: ወእስከ: እሳተ: ዓረብ: ዘውእቱ: ይእኅዝ: ኵሎ: ዕርበተ: ፀሐይ።
VËNËŞÍ'UNİ: 'ÍŚÍḴË: MAYË: HÍYÍVËTÍ: ZËYÍTÍNËGËRÍ: VË'ÍŚÍḴË: 'ÍŚATË: °ARËBÍ: ZËVÍ'ÍTU:
YÍ'ÍḢÍZÍ: ḴᵛÍLO: °ÍRÍBËTË: ĎËHËYÍ::
Ve beni yaşayan sulara ve Güneş'in her batışını gören batının ateşine götürdüler.
5) ወመጻእኩ: እስከ: ፈለገ: እሳት: ዘይውኅዝ: እሳቱ: ከመ: ማይ: ወይትከዐው: ውስተ: ባሕር: ዐቢይ: ዘመንገለ:
ዓረብ።
VËMËŠA'ÍḴU: 'ÍŚÍḴË: FËLËGË: 'ÍŚATÍ: ZËYÍVÍḢÍZÍ: 'ÍŚATU: ḴËMË: MAYÍ: VËYÍTÍḴË°ËVÍ:
VÍŚÍTË: BAHÍRÍ: °ËBİYÍ: ZËMËNÍGËLË: °ARËBÍ::
Ateşin su gibi aktığı ve kendini batıya doğru büyük denize boşalttığı bir ateş ırmağına geldim.
6) ወርኢኩ: ኵሎ: ዐበይተ: አፍላገ: ወእስከ: ዐቢይ: ጽልመት: በጻሕኩ: ወሖርኩ: ኀበ: ኵሉ: ዘሥጋ: ያንሶሱ።
VËRÍ'İḴU: ḴᵛÍLO: °ËBËYÍTË: 'ËFÍLAGË: VË'ÍŚÍḴË: °ËBİYÍ: ŠÍLÍMËTÍ: BËŠAHÍḴU: VËHORÍḴU:
ḢËBË: ḴᵛÍLU: ZË-ŞÍGA: YANÍŚOŚU::
Ve bütün büyük akmakta olanları gördüm, büyük bir karanlığa geldim ve bütün etlerin (bedenlerin) dolaşıp
gezindiği yere gittim.
7) ወርኢኩ: አድባረ: ቆባራት: እለ: ክረምት: ወምክዓወ: ማይ: ዘኵሉ: ቀላይ።
VË RÍ'İḴU: 'ËĐÍBARË: ǨOBARATÍ: 'ÍLË: ḴÍRËMÍTÍ: VËMÍḴÍ°AVË: MAYÍ: ZËḴᵛÍLU: ǨËLAYÍ::
Kış mevsiminin karabulutlarla kaplı dağlarını ve tüm suların derin aktığı yeri gördüm.
8) ወርኢኩ: አፉሆሙ: ለኵሎሙ: አፍላገ: ምድር: ወአፉሃ: ለቀላይ።
VË RÍ'İḴU: 'ËFUĦOMU: LËḴᵛÍLOMU: 'ËFÍLAGË: MÍĐÍRÍ: VË'ËFUĦA: LËǨËLAYÍ::
Ve yeryüzünün tüm akarsularının ağızlarını ve derinlerin (diplerin) ağzını gördüm.

BÖLÜM 18
1) ወርኢኩ: መዛግብተ: ኵሉ: ነፋሳት: ወርኢኩ: ከመ: ቦሙ: አሰርገወ: ኵሎ: ፍጥረተ: ወመሰረታቲሃ: ለምድር።
VË RÍ'İḴU: MËZAGÍBÍTË: ḴᵛÍLU: NËFAŚATÍ: VËRÍ'İḴU: ḴËMË: BOMU: 'ËŚËRÍGËVË: ḴᵛÍLO:
FÍŤÍRËTË: VËMËŚËRËTATİĦA: LË-MÍĐÍRÍ::
Bütün rüzgarların toplandıkları alanı gördüm ki yeryüzünün bütün sağlam temellerini onlarla nasıl
donattığını gördüm.
2) ወርኢኩ: እብነ: ማእዘንተ: ምድር: ወርኢኩ: ፬: ነፋሳተ: እለ: ይፀውርዋ: ለምድር: ወለጽንዐ: ሰማይ።
VË RÍ'İḴU: 'ÍBÍNË: MA'ÍZËNÍTË: MÍĐÍRÍ: VË RÍ'İḴU: 4: NËFAŚATË: 'ÍLË: YÍĎËVÍRÍVA: LË-
MÍĐÍRÍ: VËLËŠÍNÍ°Ë: ŚËMAYÍ::
Yeryüzünün köşe taşını gördüm, yeryüzünü ve göğü destekle taşıyan dört rüzgarı gördüm.

17
3) ወርኢኩ: ከመ: ነፋሳት: ይረብብዋ: ለልዕልና: ሰማይ ፤ ወእሙንቱ: ይቀውሙ: ማእከለ: ሰማይ: ወምድር:
እሙንቱ: ውእቶሙ: አዕማደ: ሰማይ።
VË RÍ'İḴU: ḴËMË: NËFAŚATÍ: YÍRËBÍBÍVA: LËLÍ°ÍLÍNA: ŚËMAYÍ; VË'ÍMUNÍTU: YÍǨËVÍMU:
MA'ÍḴËLË: ŚËMAYÍ: VË MÍĐÍRÍ: 'ÍMUNÍTU: VÍ'ÍTOMU: 'Ë°ÍMAĐË: ŚËMAYÍ::
Rüzgârların göğü nasıl genişlettiğini gördüm, gökle yer arasında duruyorlardı ve onlar göğün
sütunlarıydılar.
4) ወርኢኩ: ነፋሳተ: እለ: ይመይጥዋ: ለሰማይ: እለ: ያዐርቡ: ለክበበ: ፀሐይ: ወኵሎ: ከዋክብተ።
VË RÍ'İḴU: NËFAŚATË: 'ÍLË: YÍMËYÍŤÍVA: LË-ŚËMAYÍ: 'ÍLË: YA°ËRÍBU: LË-ḴÍBËBË: ĎËHËYÍ:
VË ḴᵛÍLO: ḴËVAḴÍBÍTË::
Güneşin çevresini ve tüm yıldızları kendi ayarlarında (yörüngesinde) döndüren ve getiren göğün
rüzgarlarını gördüm.
5) ወርኢኩ: ዘዲበ: ምድር: ነፋሳተ: ዘይፀውሩ: ደመናተ ፤ ወርኢኩ: ፍናወ: መላእክት ፤ ርኢኩ: ውስተ: ጽንፈ: ምድር:
ጽንዐ: ዘሰማይ: መልዕልተ። ወኅለፍኩ: መንገለ: አዜብ: ወይነድድ: መዓልተ: ወሌሊተ: ኀበ: ፯: አድባር: ዘእምእብን:
ክቡር: ፫: መንገለ: ጽባሕ: ወ: ፫: መንገለ: አዜብ።
VË RÍ'İḴU: ZËĐİBË: MÍĐÍRÍ: NËFAŚATË: ZËYÍĎËVÍRU: ĐËMËNATË; VË RÍ'İḴU: FÍNAVË:
MËLA'ÍḴÍTÍ; RÍ'İḴU: VÍŚÍTË: ŠÍNÍFË: MÍĐÍRÍ: ŠÍNÍ°Ë: ZË-ŚËMAYÍ: MËLÍ°ÍLÍTË:: VËḢÍLËFÍḴU:
MËNÍGËLË: 'ËZEBÍ: VËYÍNËĐÍĐÍ: MË°ALÍTË: VËLELİTË: ḢËBË: 7: 'ËĐÍBARÍ: ZË'ÍMÍ'ÍBÍNÍ:
ḴÍBURÍ: 3: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: VË: 3: MËNÍGËLË: 'ËZEBÍ::
Ve bulutları taşıyan yeryüzündeki rüzgarları gördüm, ve meleklerin yollarını gördüm. Yeryüzünün sonunda,
yukarıdaki göğün kubbesini gördüm. Ve ben ilerledim ve gece gündüz yanan bir yer gördüm, orada
kıymetli taşlardan oluşan yedi dağ var idi üçü doğuya, üçü de güneye doğru idi.
6) ወመንገለ: ጽባሕሰ: ዘእምእብነ: ኅብር: ወ: ፩: ሰ: ዘእምእብነ: ባሕርይ: ወ: ፩: ኒ: ዘእምእብነ: ፈውስ:
ወዘመንገለ: አዜብ: እምነ: እብን: ቀይሕ።
VË MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍŚË: ZË'ÍMÍ'ÍBÍNË: ḢÍBÍRÍ: VË: 1: ŚË: ZË'ÍMÍ-'ÍBÍNË: BAHÍRÍYÍ: VË: 1: Nİ:
ZË'ÍMÍ'ÍBÍNË: FËVÍŚÍ: VË ZË-MËNÍGËLË: 'ËZEBÍ: 'ÍMÍNË: 'ÍBÍNÍ: ǨËYÍHÍ::
Doğuya doğru bakanlardan biri renkli taştan idi, biri inciden biri de zirkondan idi. Güneye doğru bakanlar
ise kırmızı taştan idiler.
7) ወማእከላይሰ: ይጐድእ: እስከ: ሰማይ: ከመ: መንበሩ: ለእግዚአብሔር: ዘእምእብነ: ፔካ: ወድማሁ: ለመንበር:
ዘእምእብነ: ሰንፔር።
VËMA'ÍḴËLAYÍŚË: YÍGᵛËĐÍ'Í: 'ÍŚÍḴË: ŚËMAYÍ: ḴËMË: MËNÍBËRU: LË-'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ:
ZË'ÍMÍ'ÍBÍNË: ḴA: VËĐÍMA-ĦU: LË-MËNÍBËRÍ: ZË-'ÍMÍ-'ÍBÍNË: ŚËNÍRÍ::
Fakat ortadaki olan Âlemlerin Rabbi'nin yüksekçe olan makamında olduğu gibi göğe yükseliyordu.
Kaymaktaşından idi ve yüksekteki üst kısmı ise safirden idi.
8) ወእሳተ: ዘይነድድ: ርኢኩ: ወዘሀሎ: ውስተ: ኵሉ: አድባር።
VË'ÍŚATË: ZËYÍNËĐÍĐÍ: RÍ'İḴU: VËZËĦËLO: VÍŚÍTË: ḴᵛÍLU: 'ËĐÍBARÍ::
Ve bütün bu bölgelerin üzerinde yanan bir ateş gördüm.
9) ወርኢኩ: ህየ: መካነ: ማዕዶቱ: ለዐቢይ: ምድር: ህየ: ይትጋብኡ: ማያት።
VË RÍ'İḴU: ĦÍYË: MËḴANË: MA°ÍĐOTU: LË°ËBİYÍ: MÍĐÍRÍ: ĦÍYË: YÍTÍGABÍ'U: MAYATÍ::
Orada büyük yerin ötesinde bir mekan gördüm, orada sular toplanıyordu.
10) ወርኢኩ: ንቅዐተ: ምድር: ዕሙቀ: በአእማዲሁ: ለእሳተ: ሰማይ: ወርኢኩ: በውስቴቶሙ: አዕማደ: ሰማይ: ዘእ:
ሳት: ዘይወርዱ: ወአልቦሙ: ኍልቍ: ወኢመንገለ: መልዕልት: ወኢመንገለ: ዕመቅ።
VËRÍ'İḴU: NÍǨÍ°ËTË: MÍĐÍRÍ: °ÍMUǨË: BË'Ë'ÍMAĐİĦU: LË'ÍŚATË: ŚËMAYÍ: VËRÍ'İḴU:
BËVÍŚÍTETOMU: 'Ë°ÍMAĐË: ŚËMAYÍ: ZË'Í: ŚATÍ: ZËYÍVËRÍĐU: VË'ËLÍBOMU: ḢᵛÍLÍǨᵛÍ:
VË'İMËNÍGËLË: MËLÍ°ÍLÍTÍ: VË'İMËNÍGËLË: °ÍMËǨÍ::
Ve göksel ateş sütunlarıyla derin bir uçurum gördüm ve aralarında ateş sütunları vardı ki bunların
yükseklikleri ve derinlikleri ölçülemezdi.
11) ወዲበ: ውእቱ: ንቅዐት: ርኢኩ: መካነ: ወኢጽንዐ: ሰማይ: ላዕሌሁ: ወኢመሠረተ: ምድር: በታሕቱ: ወኢማይ:
አልቦ: ላዕሌሁ: ወኢአዕዋፍ: አላ: መካነ: በድው: ውእቱ።
VËĐİBË: VÍ'ÍTU: NÍǨÍ°ËTÍ: RÍ'İḴU: MËḴANË: VË'İŠÍNÍ°Ë: ŚËMAYÍ: LA°ÍLEĦU: VË'İMËŞËRËTË:
MÍĐÍRÍ: BËTAHÍTU: VË'İMAYÍ: 'ËLÍBO: LA°ÍLEĦU: VË'İ'Ë°ÍVAFÍ: 'ËLA: MËḴANË: BËĐÍVÍ:
VÍ'ÍTU::
O uçurumun üzerinde, gök kubbesi olmayan, altında toprak temeli olmayan, üzerinde su olmayan ve
üzerinde kuş dahi olmayan bir mekan gördüm, orası boş (terkedilmiş) bir mekandı.
12) ወግሩመ: ርኢኩ: በህየ: ፯: ከዋክብተ: ከመ: ዐበይት: አድባር: ዘይነድዱ: ወከመ: መንፈስ: ዘይሴአለኒ።
VËGÍRUMË: RÍ'İḴU: BËĦÍYË: 7: ḴËVAḴÍBÍTË: ḴËMË: °ËBËYÍTÍ: 'ËĐÍBARÍ: ZËYÍNËĐÍĐU: VË
ḴËMË: MËNÍFËŚÍ: ZËYÍŚE'ËLËNİ::

18
Orada yedi yıldız gördüm, yanan büyük dağlar gibi ve benden istekte bulunan ruhlar gibiydiler.
13) ይቤ: መልአክ: ዝውእቱ: መካነ: ተፍጻሜቱ: ለሰማይ: ወለምድር ፤ ቤተ: ሞቅሕ: ኮኖሙ: ዝንቱ: ለከዋክብተ:
ሰማይ: ወለኀይለ: ሰማይ።
YÍBE: MËLÍ'ËḴÍ: ZÍVÍ'ÍTU: MËḴANË: TËFÍŠAMETU: LË-ŚËMAYÍ: VË LË-MÍĐÍRÍ; BETË: MOǨÍHÍ:
ḴONOMU: ZÍNÍTU: LË-ḴËVAḴÍBÍTË: ŚËMAYÍ: VË LË-ḢËYÍLË: ŚËMAYÍ::
Melek bana dedi ki: "Bu mekan göğün ve yerin sonudur, burası göğün yıldızları için bir hapishane haline
getirildi.
14) ወከዋክብት: እለ: ያንኰረኵሩ: ዲበ: እሳት: ወእሉ: ውእቶሙ: እለ: ኀለፉ: ትእዛዘ: እግዚአብሔር: እምቅድመ:
ጽባሖሙ: እስመ: ኢመጽኡ: በጊዜሆሙ።
VË ḴËVAḴÍBÍTÍ: 'ÍLË: YANÍḴᵛËRËḴᵛÍRU: ĐİBË: 'ÍŚATÍ: VË'ÍLU: VÍ'ÍTOMU: 'ÍLË: ḢËLËFU:
TÍ'ÍZAZË: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: 'ÍMÍǨÍĐÍMË: ŠÍBAHOMU: 'ÍŚÍMË: 'İMËŠÍ'U: BËGİZEĦOMU::
Ateşin üzerinde dönen o yıldızlar, yükselişlerinin başlangıcında Rabbin emrini aşmış olan yıldızlardır, öyle
ki onlar kendileri için belirlenen zamandan önce ortaya çıkmışlardır.
15) ወተምዕዖሙ: ወአሠሮሙ: እስከ: ጊዜ: ተፍጻሜተ: ኀጢአቶሙ: በዓመተ: ምሥጢር።
VËTËMÍ°Í°OMU: VË'ËŞËROMU: 'ÍŚÍḴË: GİZE: TËFÍŠAMETË: ḢËŤİ'ËTOMU: BË°AMËTË:
MÍŞÍŤİRÍ::
Bu yüzden O da onlara kızdı ve onları bağladı, onların suçlarının cezasının tamamlanması bilinmeyen bir
yıla kadardır."

BÖLÜM 19
1) ወይቤለኒ: ኡርኤል: በዝየ: ተደሚሮሙ: መላእክት: ምስለ: አንስት: ይቀውሙ: መናፍስቲሆሙ: ወብዙኃ: ራእየ:
ከዊኖሙ: አርኰስዎሙ: ለሰብእ: ወያስሕትዎሙ: ለሰብእ: ከመ: ይሡዑ: ለአጋንንት: ከመ: አማልክት: እስመ:
በዕለት: ዐባይ: ኵነኔ: በዘይትኴነኑ: እስከ: ይትፌጸሙ።
VËYÍBELËNİ: 'URÍ'ELÍ: BËZÍYË: TËĐËMİROMU: MËLA'ÍḴÍTÍ: MÍŚÍLË: 'ËNÍŚÍTÍ: YÍǨËVÍMU:
MËNAFÍŚÍTİ-ĦOMU: VËBÍZUḢA: RA'ÍYË: ḴËVİNOMU: 'ËRÍḴᵛËŚÍVOMU: LË-ŚËBÍ'Í:
VËYAŚÍHÍTÍVOMU: LË-ŚËBÍ'Í: ḴËMË: YÍŞU°U: LË-'ËGANÍNÍTÍ: ḴËMË: 'ËMALÍḴÍTÍ: 'ÍŚÍMË:
BË°ÍLËTÍ: °ËBAYÍ: ḴᵛÍNËNE: BËZËYÍTÍḴᵛENËNU: 'ÍŚÍḴË: YÍTÍFEŠËMU::
Uri'el bana dedi ki: "Kendilerini kadınlarla kirleten melekler burada duracaktır. Onların pek çok biçim alan
ruhları kişioğlunu (insanoğlunu) kirletiyor öyle ki onlar kişioğlunu saptıracak ve kişioğlu, günahkar olan
tutkularına, mâlikleri (ilahları) imiş gibi kurbanlar sunacaklar. Onlar büyük yargı (haşir) gününe kadar
burada duracaklar.
2) ወአንስቲያሆሙኒ: አስሒቶን: መላእክተ: ሰማይ: ከመ: ሰላማውያን: ይከውና።
VË 'ËNÍŚÍTİ-YA-ĦOMU-Nİ: 'ËŚÍHİTONÍ: MËLA'ÍḴÍTË: ŚËMAYÍ: ḴËMË: ŚËLAMAVÍ-YA-NÍ:
YÍḴËVÍNA::
Ve göğün melekleriyle yoldan çıkan kadınlar da arkadaşları gibi olacaktır."
3) ወአነ: ሄኖክ: ርኢኩ: አርአያ: ባሕቲትየ: አጽናፈ: ኵሉ: ወአልቦ: ዘርእየ: እምሰብእ: ከመ: አነ: ርኢኩ።
VË 'ËNË: ĦENOḴÍ: RÍ'İḴU: 'ËRÍ'ËYA: BAHÍTİTÍYË: 'ËŠÍNAFË: ḴᵛÍLU: VË'ËLÍBO: ZËRÍ'ÍYË: 'ÍMÍ-
ŚËBÍ'Í: ḴËMË: 'ËNË: RÍ'İḴU::
Ben Henok, bu görüntüyü yalnız ben gördüm ve her şeyin sonunu gördüm, ve hiçbir kişioğlu benim
gördüğüm gibi görmedi.

BÖLÜM 20
1) ወዝንቱ: ውእቱ: አስማ: ቲሆሙ: ለእለ: ይተግሁ: ቅዱሳን: መላእክት።
VË ZÍNÍTU: VÍ'ÍTU: 'ËŚÍMA: TİĦOMU: LË'ÍLË: YÍTËGÍĦU: ǨÍĐUŚANÍ: MËLA'ÍḴÍTÍ::
Ve bunlar görevlerinde sorumlu olan kutsal meleklerin isimleridir.
2) ኡርኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: እስመ: ዘረዓም: ወዘረዓድ።
'URÍ'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: 'ÍŚÍMË: ZË-RË°AMÍ: VË ZË-RË°AĐÍ::
Uriel, kutsal meleklerden biridir, ses ve gök gürültüsünden sorumludur.
3) ሩፋኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘመናፍስተ: ሰብእ።
RUFA'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZË-MËNAFÍŚÍTË: ŚËBÍ'Í::
Rufa'el, kutsal meleklerden biridir, kişioğlunun ruhlarından sorumludur.
4) ራጉኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘይትቤቀሎ: ለዓለም: ወለብርሃናት።
RAGU'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZË-YÍTÍBEǨËLO: LË-°ALËMÍ: VË LË-
BÍRÍĦANATÍ::
Ragu'el, kutsal meleklerden biridir, âleme (dünyaya) ve birihanlara (ışıklara) ceza vermekten sorumludur.
5) ሚካኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: እስመ: በዲበ: ሠናይቱ: ለሰብእ: ተአዛዚ: ዲበ: ሕዝብ።

19
MİḴA'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: 'ÍŚÍMË: BË-ĐİBË: ŞËNAYÍTU: LË-ŚËBÍ'Í:
TË'ËZAZİ: ĐİBË: HÍZÍBÍ::
Mika'el, kutsal meleklerden biridir, kişioğluna iyilikler üzerinde ve toplumlar üzerinde komuta etmekle
sorumludur.
6) ሰረቃኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘዲበ: መናፍስተ: እጓለ: እመሕያው: ዘመናፍስተ: ያኅጥኡ።
ŚËRËǨA'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZË-ĐİBË: MËNAFÍŚÍTË: 'ÍGᵛALË: 'ÍMËHÍYAVÍ:
ZË-MËNAFÍŚÍTË: YAḢÍŤÍ'U::
Sereka'el, kutsal meleklerden biridir, ruhları suç işlemeye teşvik edenlerin çocukları ruhları üzerinde
sorumludur.
7) ገብርኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘዲበ: አኪስት: ወዘዲበ: ገነት: ወዘኪሩቤል።
GËBÍRÍ'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZË-ĐİBË: 'ËḴİŚÍTÍ: VË ZË-ĐİBË: GËNËTÍ: VË ZË
-ḴİRUBELÍ::
Gebiri'el, kutsal meleklerden biridir, ekisit üzerinde, cennet üzerinde ve kerubiler üzerinde sorumludur.

BÖLÜM 21
1) ወኦድኩ: እስከ: መካን: ኀበ: አልቦ: ዘይትገበር።
VË'OĐÍḴU: 'ÍŚÍḴË: MËḴANÍ: ḢËBË: 'ËLÍBO: ZË-YÍTÍGËBËRÍ::
Ve hiçbir şeyin tamamlanmamış (her şeyin ıssız) olduğu bir mekana vardım.
2) ወርኢኩ: በህየ: ግብረ: ግሩመ: ኢሰማየ: ልዑለ: ወኢምድረ: ሱርርተ: አላ: መካነ: በድው: ዘድልው: ወግፉም ።
VË RÍ'İḴU: BËĦÍYË: GÍBÍRË: GÍRUMË: 'İŚËMAYË: LÍ°ULË: VË'İMÍĐÍRË: ŚURÍRÍTË: 'ËLA:
MËḴANË: BËĐÍVÍ: ZË-ĐÍLÍVÍ: VË GÍFUMÍ::
Orada üstünde göğün olmadığı altında ise sağlam bir yerin olmadığı bir mekan vardı, orası korkunç ve çöl
(ıssız) idi.
3) ወህየ: ርኢኩ: ፯: ከዋክብተ: ሰማይ: እሱራን: በላዕሌሁ: ኅብረ: ከመ: አድባር: ዐበይት: ወከመ: ዘእሳት: እንዘ:
ይነድዱ።
VË ĦÍYË: RÍ'İḴU: 7: ḴËVAḴÍBÍTË: ŚËMAYÍ: 'ÍŚURANÍ: BËLA°ÍLEĦU: ḢÍBÍRË: ḴËMË: 'ËĐÍBARÍ:
°ËBËYÍTÍ: VËḴËMË: ZË-'ÍŚATÍ: 'ÍNÍZË: YÍNËĐÍĐU::
Orada, birbirine bağlanmış göğün yedi yıldızını gördüm, büyük dağlar gibiydiler ve ateşle yanıyorlardı.
4) ውእተ: ጊዜ: እቤ: በእንተ: አይ: ኅጢአት: ተአሥሩ: ወበእንተ: ምንት: ዝየ: ተገድፉ።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ÍBE: BË'ÍNÍTË: 'ËYÍ: ḢÍŤİ'ËTÍ: TË'ËŞÍRU: VËBË'ÍNÍTË: MÍNÍTÍ: ZÍYË: TËGËĐÍFU::
Sonra ben dedim ki: "Onlar hangi suç için bağlılar ve neden buraya atıldılar?"
5) ወይቤለኒ: ኡርኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘምስሌየ: ውእቱ: ይመርሀኒ: ወይቤ: ሄኖክ: በእንተ: መኑ:
ትሴአል: ወበእንተ: መኑ: ትጤይቅ: ወትስእል: ወትጽህቅ።
VËYÍBELËNİ: 'URÍ'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZËMÍŚÍLEYË: VÍ'ÍTU: YÍMËRÍĦËNİ:
VËYÍBE: ĦENOḴÍ: BË'ÍNÍTË: MËNU: TÍŚE'ËLÍ: VËBË'ÍNÍTË: MËNU: TÍŤEYÍǨÍ: VËTÍŚÍ'ÍLÍ:
VËTÍŠÍĦÍǨÍ::
Sonra benimle birlikte olan kutsal meleklerden olan ve onları yöneten Uri'el bana dedi ki: "Henok, neden
soruyorsun, gerçeği öğrenmek için neden bu kadar isteklisin?
6) እሉ: ውእቶሙ: እምነ: ከዋክብት: እለ: ኀለፉ: ትእዛዘ: እግዚአብሔር: ልዑል: ወተአሥሩ: በዝየ: እስከ:
ይትፌጸም: ትእልፊተ: ዓለም: ኍልቈ: መዋዕለ: ኃጢአቶሙ።
'ÍLU: VÍ'ÍTOMU: 'ÍMÍNË: ḴËVAḴÍBÍTÍ: 'ÍLË: ḢËLËFU: TÍ'ÍZAZË: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: LÍ°ULÍ:
VËTË'ËŞÍRU: BËZÍYË: 'ÍŚÍḴË: YÍTÍFEŠËMÍ: TÍ'ÍLÍFİTË: °ALËMÍ: ḢᵛÍLÍǨᵛË: MËVA°ÍLË:
ḢAŤİ'ËTOMU::
İşte bunlar, En Yüce olan Âlemlerin Rabbi'nin emrine itaat etmeyen yıldızlardır ki bilinmeyen ceza
sürelerinin günü tamamlanıncaya kadar burada bağlanmışlardır.
7) ወእምህየ: ሖርኩ: ካልአ: መካነ: እምዝ: ዘይጌርም: ወርኢኩ: ግብረ: ግሩመ: እሳት: ዐቢይ: በህየ: ዘይነድድ:
ወያንበለብል: ወመምተርት: ቦቱ: ወሰኑ: እስከ: ቀላይ: ፍጹም: አዕማደ: እሳት: ዐበይት: ዘያወርድዎሙ:
ወኢአምጣኖ: ወኢዕበዮ: እክህልኩ: ነጽሮ: ወስእንኩ: ነጽሮ: ዐይኑ።
VË'ÍMÍĦÍYË: HORÍḴU: ḴALÍ'Ë: MËḴANË: 'ÍMÍZÍ: ZËYÍGERÍMÍ: VËRÍ'İḴU: GÍBÍRË: GÍRUMË:
'ÍŚATÍ: °ËBİYÍ: BËĦÍYË: ZËYÍNËĐÍĐÍ: VËYANÍBËLËBÍLÍ: VËMËMÍTËRÍTÍ: BOTU: VËŚËNU:
'ÍŚÍḴË: ǨËLAYÍ: FÍŠUMÍ: 'Ë°ÍMAĐË: 'ÍŚATÍ: °ËBËYÍTÍ: ZËYAVËRÍĐÍVOMU: VË'İ'ËMÍŤANO:
VË'İ°ÍBËYO: 'ÍḴÍĦÍLÍḴU: NËŠÍRO: VËŚÍ'ÍNÍḴU: NËŠÍRO: °ËYÍNU::
Ve oradan çıkıp öncekinden daha korkunç olan başka bir mekana gittim. Korkunç bir şey gördüm, büyük
bir ateş yanıyordu ve ortasında büyük bir çukur vardı, alçalan büyük ateş sütunlarla doluydu, ve ben onun
ne boyunu ne de büyüklüğünü görebiliyordum. Ve tahmin de edemiyordum.
8) ውእተ: ጊዜ: እቤ: እፎ: ግሩም: ዝንቱ: መካን: ወሕማም: ለነጽሮ።

20
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ÍBE: 'ÍFO: GÍRUMÍ: ZÍNÍTU: MËḴANÍ: VËHÍMAMÍ: LËNËŠÍRO::
Ben dedim ki: "Burası ne kadar korkunç ve bakması ne kadar da dehşet verici bir mekandır."
9) ውእተ: ጊዜ: አውሥአኒ: ኡርኤል: ፩: እመላእክት: ቅዱሳን: ዘምስሌየ: ሀለወ: አውሥአኒ: ወይቤለኒ: ሄኖክ:
ምንት: ውእቱ: ፍርሃትከ: ከመዝ: ወድንጋፄከ: በእንተዝ: ግሩም: መካን: ወቅድመ: ገጹ: ለዝ: ሕማም።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ËVÍŞÍ'ËNİ: 'URÍ'ELÍ: 1: 'ÍMËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZËMÍŚÍLEYË: ĦËLËVË:
'ËVÍŞÍ'ËNİ: VËYÍBELËNİ: ĦENOḴÍ: MÍNÍTÍ: VÍ'ÍTU: FÍRÍĦATÍḴË: ḴËMËZÍ: VËĐÍNÍGAĎEḴË:
BË'ÍNÍTËZÍ: GÍRUMÍ: MËḴANÍ: VËǨÍĐÍMË: GËŠU: LËZÍ: HÍMAMÍ::
O sırada yanımda olan kutsal meleklerden biri olan Uri'el bana dedi ki: "Henok, neden bu kadar korku ve
panik içindesin?" Dedim ki: "Bu korkunç mekandan ve bu acı verici durumdan dolayıdır."
10) ወይቤለኒ: ዝመካን: ቤተ: ሞቅሖሙ: ለመላእክት: ወበህየ: ይትአኅዙ: እስከ: ለዓለም።
VË YÍBELËNİ: ZÍ-MËḴANÍ: BETË: MOǨÍHOMU: LË-MËLA'ÍḴÍTÍ: VËBËĦÍYË: YÍTÍ'ËḢÍZU:
'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ::
Bana dedi ki: "Burası meleklerin hapsedilecekleri mekandır ve burada ebedî olarak tutulacaklar."

BÖLÜM 22
1) ወእምህየ: ሖርኩ: ካልአ: መካነ: ወአርአየኒ: በምዕራብ: ደብረ: ዐቢየ: ወነዋኀ: ወኰኵሕ: ጽኑዕ: ወ: ፬: መካናት:
ሠናያት።
VË'ÍMÍĦÍYË: HORÍḴU: ḴALÍ'Ë: MËḴANË: VË'ËRÍ'ËYËNİ: BËMÍ°ÍRABÍ: ĐËBÍRË: °ËBİYË:
VËNËVAḢË: VËḴᵛËḴᵛÍHÍ: ŠÍNU°Í: VË: 4: MËḴANATÍ: ŞËNAYATÍ::
Ve buradan başka bir yere gittim ve o bana, batıda, büyük ve yüksek bir dağ zinciri, sert kayalar ve dört
güzel mekan gösterdi.
2) ወበውስቴቱ: ዘቦቱ: ዕሙቅ: ወርኂብ: ወልሙጽ: ጥቀ: ከመ: ልሙጽ: ዘያንኰረኵር: ወዕሙቅ: ወጽልመት:
ለነጽሮ።
VËBËVÍŚÍTETU: ZËBOTU: °ÍMUǨÍ: VË RÍḢİBÍ: VË LÍMUŠÍ: ŤÍǨË: ḴËMË: LÍMUŠÍ: ZË-YA-
NÍḴᵛËR-ËḴᵛÍRÍ: VË °ÍMUǨÍ: VË ŠÍLÍMËTÍ: LËNËŠÍRO::
Onların altında derin, geniş ve çok düz olan dört mağara vardı. O mağaralar ne kadar da düz, ne kadar da
derin ve ne kadar da karanlık idi.
3) ውእተ: ጊ: ዜ: አውሥአኒ: ሩፋኤል: ፩: እመላእክት: ቅዱሳን: ዘሀለወ: ምስሌየ: ወይቤለኒ: እላ: መካናት:
ሠናያት: ከመ: ይትጋብኡ: ዲቤሆን: መናፍስት: ነፍሶሙ: ለምውታን: ሎሙ: እሎንቱ: ተፈጥሩ: ዝየ: ያስተጋብኡ:
ኵሎ: ነፍሰ: ውሉደ: ሰብእ።
VÍ'ÍTË: Gİ: ZE: 'ËVÍŞÍ'ËNİ: RUFA'ELÍ: 1: 'ÍMËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZËĦËLËVË: MÍŚÍLEYË:
VËYÍBELËNİ: 'ÍLA: MËḴANATÍ: ŞËNAYATÍ: ḴËMË: YÍTÍGABÍ'U: ĐİBEĦONÍ: MËNAFÍŚÍTÍ:
NËFÍŚOMU: LË-MÍVÍTANÍ: LOMU: 'ÍLONÍTU: TËFËŤÍRU: ZÍYË: YAŚÍTËGABÍ'U: ḴᵛÍLO: NËFÍŚË:
VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í::
Ve bu kez, benimle olan kutsal meleklerden biri olan Rufa'el bana dedi ki: "Bu mağaralar, ölü canların
ruhlarının toplanması için oluşturulmuştur, ki kişioğlu evlâdının bütün ruhları burada toplansın diye.
4) ወእሙንቱ: መካናት: ኀበ: ያነብርዎሙ: ገብሩ: እስከ: ዕለተ: ኵነኔሆሙ: ወእስከ: አመ: ዕድሜሆሙ ፤ ወዕድሜ:
ውእቱ: ዐቢይ: እስከ: አመ: ኵነኔ: ዐቢይ: በላዕሌሆሙ።
VË'ÍMUNÍTU: MËḴANATÍ: ḢËBË: YANËBÍRÍVOMU: GËBÍRU: 'ÍŚÍḴË: °ÍLËTË: ḴᵛÍNËNE-ĦOMU:
VË'ÍŚÍḴË: 'ËMË: °ÍĐÍME-ĦOMU; VË°ÍĐÍME: VÍ'ÍTU: °ËBİYÍ: 'ÍŚÍḴË: 'ËMË: ḴᵛÍNËNE: °ËBİYÍ:
BËLA°ÍLEĦOMU::
Bu mekanlar onları belirli bir zamana kadar içinde tutmak için yapıldı ki yargı (kıyamet) günü gelip de
kendilerine büyük hükümleri verilinceye kadardır.
5) ወርኢኩ: መናፍስተ: ውሉደ: ሰብእ: እንዘ: ምውታን: ውእቶሙ: ወቃሎሙ: ይበጽሕ: እስከ: ሰማይ: ወይሰኪ።
VË RÍ'İḴU: MËNAFÍŚÍTË: VÍLUĐË: ŚËBÍ'Í: 'ÍNÍZË: MÍVÍTANÍ: VÍ'ÍTOMU: VËǨALOMU: YÍBËŠÍHÍ:
'ÍŚÍḴË: ŚËMAYÍ: VË YÍŚËḴİ::
Orada ölen kişioğlu evlâdının ruhlarını gördüm, birinin sesleri göğe ulaşıyor ve şikâyet ediyordu.
6) ይእተ: ጊዜ: ተስእልክዎ: ለሩፋኤል: መልአክ: ዘሀሎ: ምስሌየ: ወእቤሎ: ዝመንፈስ: ዘመኑ: ውእቱ: ዘከመዝ:
ቃሉ: ይበጽሕ: ወይሰኪ።
YÍ'ÍTË: GİZE: TËŚÍ'ÍLÍḴÍVO: LË-RUFA'ELÍ: MËLÍ'ËḴÍ: ZËĦËLO: MÍŚÍLEYË: VË'ÍBELO: ZÍ-
MËNÍFËŚÍ: ZËMËNU: VÍ'ÍTU: ZËḴËMËZÍ: ǨALU: YÍBËŠÍHÍ: VË YÍŚËḴİ::
O sırada benimle olan Melek Rufa'el'e sordum ve ona dedim ki: "O ruh, kimin ruhudur ki sesi göğe ulaşıyor
ve şikâyet ediyor?"
7) ወአውሥአኒ: ወይቤለኒ: እንዘ: ይብል: ዝንቱ: መንፈስ: ውእቱ: ዘይወፅእ: እምአቤል: ዘቀተሎ: ቃየል: እኁሁ:
ወይሰኪ: ኪያሁ: እስከ: ሶበ: ይትኃጐል: ዘርኡ: እምገጸ: ምድር: ወእምዘርአ: ሰብእ: ይማስን: ዘርኡ።
VË'ËVÍŞÍ'ËNİ: VË YÍBELËNİ: 'ÍNÍZË: YÍBÍLÍ: ZÍNÍTU: MËNÍFËŚÍ: VÍ'ÍTU: ZËYÍVËĎÍ'Í: 'ÍMÍ-

21
'ËBELÍ: ZËǨËTËLO: ǨAYËLÍ: 'ÍḢU-ĦU: VËYÍŚËḴİ: ḴİYAĦU: 'ÍŚÍḴË: ŚOBË: YÍTÍḢAGᵛËLÍ: ZËRÍ'U:
'ÍMÍGËŠË: MÍĐÍRÍ: VË 'ÍMÍ-ZËRÍ'Ë: ŚËBÍ'Í: YÍMAŚÍNÍ: ZËRÍ'U::
Ve bana şöyle cevap verdi: "Bu, kardeşi Kayel tarafından katledilen Habil'den çıkan ruhtur ki onun zerreleri
(tohumları) yeryüzünden yok edilinceye kadar ve kişioğlu arasından zerreleri kayboluncaya kadar ondan
şikayetçi olacaktır."
8) ወበእንተዝ: ውእተ: ጊዜ: ተስእልኩ: በእንቲአሁ: ወበእንተ: ኵነኔ: ኵሉ: ወእቤ: በእንተ: ምንት: ተፈልጠ: ፩:
እምነ: ፩።
VËBË'ÍNÍTËZÍ: VÍ'ÍTË: GİZE: TËŚÍ'ÍLÍḴU: BË'ÍNÍTİ'ËĦU: VËBË'ÍNÍTË: ḴᵛÍNËNE: ḴᵛÍLU: VË'ÍBE:
BË'ÍNÍTË: MÍNÍTÍ: TËFËLÍŤË: 1: 'ÍMÍNË: 1::
Sonra ben, o mağarayla ilgili ve tüm diğer mağaralarla ilgili bir soru sordum dedim ki: "Neden her biri birb
diğerinden ayrıdır?"
9) ወአውሥአኒ: ወይቤለኒ: እሉ: ፫: ተገብሩ: ከመ: ይፍልጡ: መንፈሶሙ: ለምውታን ፤ ወከመዝ: ተፈልጠ:
ነፍሶሙ: ለጻድቃን ፤ ዝውእቱ: ነቅዐ: ማይ: በላዕሌሁ: ብርሃን።
VË'ËVÍŞÍ'ËNİ: VËYÍBELËNİ: 'ÍLU: 3: TËGËBÍRU: ḴËMË: YÍFÍLÍŤU: MËNÍFËŚOMU: LË-
MÍVÍTANÍ; VËḴËMËZÍ: TËFËLÍŤË: NËFÍŚOMU: LË-ŠAĐÍǨANÍ; ZÍ-VÍ'ÍTU: NËǨÍ°Ë: MAYÍ: BË-
LA°ÍLE-ĦU: BÍRÍĦANÍ::
Bana dedi ki: "Bu üç ayrı bölüm ölülerin ruhlarını birbirinden ayırmak içindir. Mağaralardan biri
dürüstlerin nefisleri için yapıldı. Onda su ve ışık vardır.
10) በከመ: ከማሁ: ተፈጥረ: ለኃጥአን: ሶበ: ይመውቱ: ወይትቀበሩ: ውስተ: ምድር: ወኵነኔ: ኢኮነ: በላዕሌሆሙ:
በሕይወቶሙ።
BËḴËMË: ḴËMAĦU: TËFËŤÍRË: LËḢAŤÍ'ËNÍ: ŚOBË: YÍMËVÍTU: VËYÍTÍǨËBËRU: VÍŚÍTË:
MÍĐÍRÍ: VËḴᵛÍNËNE: 'İḴONË: BËLA°ÍLEĦOMU: BËHÍYÍVËTOMU::
Ve bu ise suçlular için yapılmıştır ki onlar öldüklerinde ve yeryüzüne gömüldükleri zamana kadar hayatları
boyunca yargılanmayıp hiçbir ceza almamış olanlardır.
11) ወበዝየ: ይትፈለጣ: ነፍሳቲሆሙ: ዲበ: ዛቲ: ዐባይ: ፃዕር: እስከ: አመ: ዐባይ: ዕለት: እንተ: ኵነኔ: ወመቅሠፍት:
ወፃዕር: ለእለ: ይረግሙ: እስከ: ለዓለም: ወበቀል: ለነፍሶሙ: ወበህየ: የአሥሮሙ: እስከ: ለዓለም።
VËBËZÍYË: YÍTÍFËLËŤA: NËFÍŚATİ-ĦOMU: ĐİBË: ZATİ: °ËBAYÍ: ĎA°ÍRÍ: 'ÍŚÍḴË: 'ËMË: °ËBAYÍ:
°ÍLËTÍ: 'ÍNÍTË: ḴᵛÍNËNE: VËMËǨÍŞËFÍTÍ: VË ĎA°ÍRÍ: LË'ÍLË: YÍRËGÍMU: 'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ:
VËBËǨËLÍ: LË-NËFÍŚOMU: VËBËĦÍYË: YË'ËŞÍROMU: 'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ::
Burada nefisleri ayrılır, onlar sonsuz mükâfatların ve cezâların verileceği büyük yargı günü gelene kadar
büyük bir acı içinde beklerler. Ve O, orada onların üzerine ebedî hükmünü verecektir.
12) ወእመኒ: ውእቱ: እምቅድመ: ዓለም: ወከመዝ: ተፈልጠ: ለነፍሶሙ: ለእለ: ይሰክዩ: ወለእለ: ያርእዩ: በእንተ:
ሕጕለት: አመ: ተቀትሉ: በመዋዕለ: ኃጥኣን።
VË'ÍMËNİ: VÍ'ÍTU: 'ÍMÍ-ǨÍĐÍMË: °ALËMÍ: VË ḴËMË-ZÍ: TËFËLÍŤË: LË-NËFÍŚOMU: LË'ÍLË:
YÍŚËḴÍYU: VËLË'ÍLË: YARÍ'ÍYU: BË'ÍNÍTË: HÍGᵛÍLËTÍ: 'ËMË: TËǨËTÍLU: BË-MË-VA°ÍLË:
ḢAŤÍ'ANÍ::
Bu ayrımlar âlemin kadiminden (başından) beri vardır, ve bu kısım da suçluların zamanında yaşayıp da
inleye inleye katledilen ve açıklamalarda bulunan nefisler içindir.
13) ከመዝ: ተፈጥረ: ለነፍሶሙ: ለሰብእ: እለ: ኢኮኑ: ጻድቃነ: አላ: ኃጥኣነ: እለ: ፍጹማነ: አበሳ: ወምስለ: አባስያን:
ይከውኑ: ከማሆሙ: ወነፍሶሙሰ: ኢትትቀተል: በዕለተ: ኵነኔ: ወኢይትነሥኡ: እምዝየ።
ḴËMËZÍ: TËFËŤÍRË: LË-NËFÍŚOMU: LË-ŚËBÍ'Í: 'ÍLË: 'İḴONU: ŠAĐÍǨANË: 'ËLA: ḢAŤÍ'ANË: 'ÍLË:
FÍŠUMANË: 'ËBËŚA: VËMÍŚÍLË: 'ËBAŚÍYANÍ: YÍḴËVÍNU: ḴËMA-ĦOMU: VË NËFÍŚOMUŚË:
'İTÍTÍǨËTËLÍ: BË°ÍLËTË: ḴᵛÍNËNE: VË'İYÍTÍNËŞÍ'U: 'ÍMÍZÍYË::
Bu kısım ise o kişioğlu nefisleri için yapıldı ki dürüstlerden olmayıp da hadlerini aşıp tüm suçlara bulaşarak
suçlularla birlikte hareket eden suçlular içindir, onlar arkadaştırlar. Yargı gününde onların nefisleri
katledilmeyecek ve buradan da çıkarılmayacaklar."
14) ውእተ: ጊዜ: ባረክዎ: ለእግዚአ: ስብሐት: ወእቤ: ቡሩክ: ውእቱ: እግዚእየ: እግዚአ: ስብሐት: ወጽድቅ: ዘኵሎ:
ይመልክ: እስከ: ለዓለም።
VÍ'ÍTË: GİZE: BARËḴÍ-VO: LË-'ÍGÍZİ'Ë: ŚÍBÍHËTÍ: VË'ÍBE: BURUḴÍ: VÍ'ÍTU: 'ÍGÍZİ'ÍYË: 'ÍGÍZİ'Ë:
ŚÍBÍHËTÍ: VË ŠÍĐÍǨÍ: ZË-ḴᵛÍLO: YÍMËLÍḴÍ: 'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ::
Ve o zaman, O ihtişamlı olan Rabbime ibâdet ettim ve şöyle hamdde (övgüde) bulundum: "İhtişamlı olan
ve dürüstlüğün En Yüce Rabbi, her şeye ebedîyen meliklik yapar (hükmeder)."

BÖLÜM 23
1) ወእምህየ: ሖርኩ: ካልአ: መካነ: መንገለ: ዓረብ: እስከ: አጽናፈ: ምድር።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: ḴALÍ'Ë: MËḴANË: MËNÍGËLË: °ARËBÍ: 'ÍŚÍḴË: 'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ::

22
Oradan, yeryüzünün uçlarının batısında olan başka bir mekana gittim.
2) ወርኢኩ: እሳተ: ዘይነድድ: ወይረውፅ: እንዘ: ኢያዐርፍ: ወኢይነትግ: እምሩጸቱ: መዓልተ: ወሌሊተ: አላ:
ከማሁመ።
VË RÍ'İḴU: 'ÍŚATË: ZËYÍNËĐÍĐÍ: VËYÍRËVÍĎÍ: 'ÍNÍZË: 'İYA°ËRÍFÍ: VË'İYÍNËTÍGÍ: 'ÍMÍRUŠËTU:
MË°ALÍTË: VËLELİTË: 'ËLA: ḴËMAĦUMË::
Ve durmadan devam etmekte olan yanan bir ateş gördüm, ne gece ne de gündüz hiç duraksamıyordu ve
sürekli devam ediyordu.
3) ወተስእልኩ: እንዘ: እብል: ዝንቱ: ምንት: ውእቱ: ዘአልቦ: ዕረፍት።
VË TËŚÍ'ÍLÍḴU: 'ÍNÍZË: 'ÍBÍLÍ: ZÍNÍTU: MÍNÍTÍ: VÍ'ÍTU: ZË'ËLÍBO: °ÍRËFÍTÍ::
Sordum ve dedim ki: "Hiç durmayan o şey nedir?"
4) ውእተ: ጊዜ: አውሥአኒ: ራጉኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ዘሀሎ: ምስሌየ: ወይቤለኒ: ዝንቱ: ዘርኢከ:
ሩጸተ: ዘመንገለ: ዐረብ: እሳት: ዘይነድድ: ውእቱ: ኵሉ: ብርሃናተ: ሰማይ።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ËVÍŞÍ'ËNİ: RAGU'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZËĦËLO: MÍŚÍLEYË:
VËYÍBELËNİ: ZÍNÍTU: ZËRÍ'İḴË: RUŠËTË: ZËMËNÍGËLË: °ËRËBÍ: 'ÍŚATÍ: ZËYÍNËĐÍĐÍ: VÍ'ÍTU:
ḴᵛÍLU: BÍRÍĦANATË: ŚËMAYÍ::
O sırada benim yanımda olan kutsal meleklerden biri olan Ragu'el bana cevap verdi şöyle dedi: "Batıya
doğru gitmekte olduğunu gördüğün o yanan ateş, göğün bütün birihanlarının (ışımalarının) ateşidir."

BÖLÜM 24
1) ወእምህየ: ሖርኩ: ካልአ: መካነ: ምድር: ወአርአየኒ: ደብረ: እሳት: ዘያንበለብል: መዓልተ: ወሌሊተ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: ḴALÍ'Ë: MËḴANË: MÍĐÍRÍ: VË'ËRÍ'ËYËNİ: ĐËBÍRË: 'ÍŚATÍ:
ZËYANÍBËLËBÍLÍ: MË°ALÍTË: VËLELİTË::
Ve oradan yeryüzünün başka bir mekanına gittim ve ne gece ne de gündüz hiç duraksamayarak sürekli
devamlı yanan bir dağ silsilesi gördüm.
2) ወሖርኩ: መንገሌሁ: ወርኢኩ: ፯: አድባረ: ክቡራነ: ወኵሉ: ፩: እምነ: ፩: እንዘ: ይትዌለጥ: ወአዕባነ: ክቡራነ:
ወሠናያነ: ወኵሉ: ክቡር ፤ ወስብሕ: ራእዮሙ: ወሠናይ: ገጾሙ: ፫: መንገለ: ጽባሕ: ወጽኑዓን: ፩: ዲበ: ፩: ወ: ፫:
መንገለ: ሰሜን: ወጽኑዓን: ፩: ዲበ: ፩: ወቈላተ: ዕሙቃተ: ወጠዋያተ: አሐቲ: ለአሐቲ: እይትቃረባ።
VËHORÍḴU: MËNÍGËLEĦU: VËRÍ'İḴU: 7: 'ËĐÍBARË: ḴÍBURANË: VËḴᵛÍLU: 1: 'ÍMÍNË: 1: 'ÍNÍZË:
YÍTÍVELËŤÍ: VË'Ë°ÍBANË: ḴÍBURANË: VËŞËNAYANË: VËḴᵛÍLU: ḴÍBURÍ; VËŚÍBÍHÍ: RA'ÍYOMU:
VË ŞËNAYÍ: GËŠOMU: 3: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: VËŠÍNU°ANÍ: 1: ĐİBË: 1: VË: 3: MËNÍGËLË:
ŚËMENÍ: VËŠÍNU°ANÍ: 1: ĐİBË: 1: VËǨᵛËLATË: °ÍMUǨATË: VËŤËVAYATË: 'ËHËTİ: LË'ËHËTİ:
'ÍYÍTÍǨARËBA::
Oraya doğru ilerledim ve birbirinden farklı yedi büyük dağ gördüm, taşları parlak ve güzeldi, hepsi büyük
ve parlak görünüyordu ve görünüşleri güzeldi. Dağların üçü doğuya doğruydu ve birbiri üzerine
yerleştirilmişti, üçü de güneye doğruydu ve birbiri üzerine yerleştirilmişti. Bunun yanında birbirlerine
yaklaşmayan dar ve derin vadiler vardı.
3) ወሳብዕ: ደብር: ማእከሎሙ: ለእሎንቱ: ወኑኆሙሰ: ይትማሰሉ: ኵሎሙ: ከመ: መንበረ: አትሮንስ: ወየዐውድዎ:
ዕፀወ: መዐዛ።
VË ŚABÍ°Í: ĐËBÍRÍ: MA'ÍḴËLOMU: LË'ÍLONÍTU: VËNUḢOMUŚË: YÍTÍMAŚËLU: ḴᵛÍLOMU:
ḴËMË: MËNÍBËRË: 'ËTÍRONÍŚÍ: VËYË°ËVÍĐÍVO: °ÍĎËVË: MË°ËZA::
Yedinci dağ onların ortasındaydı, yükseklik olarak onlardan yüksekti, bir tahtın (sandalyenin) yüksek olan
makâmına benziyordu ve kokulu ağaçlarla çevriliydi.
4) ወሀሎ: ውስቴቶሙ: ዕፅ: አልቦ: ግሙራ: አመ: ፄነወኒ: ወኢ: ፩: እምውስቴቶሙ: ወባዕዳንሂ: ዘከማሁ: ኢኮነ:
ዘይምዕዝ: እምኵሉ: መዐዛ: ወቈጽሉ: ወጽጌሁ: ወዕፁ: ኢይጸመሂ: ለዓለም: ወፍሬሁኒ: ሠናይ፤ ወፍሬሁሰ: ከመ:
አስካለ: በቀልት።
VËĦËLO: VÍŚÍTETOMU: °ÍĎÍ: 'ËLÍBO: GÍMURA: 'ËMË: ĎENËVËNİ: VË'İ: 1: 'ÍMÍVÍŚÍTETOMU:
VËBA°ÍĐANÍĦİ: ZËḴËMAĦU: 'İḴONË: ZËYÍMÍ°ÍZÍ: 'ÍMÍḴᵛÍLU: MË°ËZA: VËǨᵛËŠÍLU:
VËŠÍGEĦU: VË°ÍĎU: 'İYÍŠËMËĦİ: LË°ALËMÍ: VËFÍREĦUNİ: ŞËNAYÍ; VËFÍREĦUŚË: ḴËMË:
'ËŚÍḴALË: BËǨËLÍTÍ::
Onların arasında henüz koklamadığım bir ağaç vardı, o, ne diğerleri gibi ne de diğerleri onun gibiydi, tüm
kokuların ötesinde bir kokusu vardı, yaprakları, çiçekleri ve kabukları hiçbir zaman solmuyor, meyvesi
güzeldir ve meyveleri hurma ağacı meyvelerine benzemektedir.
5) ወውእተ: ጊዜ: እቤ: ነዋ: ዝንቱ: ሠናይ: ዕፅ: ወሠናይ: ለርእይ: ወአዳም: ቈጽሉ: ወፍሬሆኒ: ሞገስ: ጥቀ:
ለርእየ: ገጽ።
VËVÍ'ÍTË: GİZE: 'ÍBE: NËVA: ZÍNÍTU: ŞËNAYÍ: °ÍĎÍ: VË ŞËNAYÍ: LËRÍ'ÍYÍ: VË'ËĐAMÍ: ǨᵛËŠÍLU:
VËFÍREĦONİ: MOGËŚÍ: ŤÍǨË: LËRÍ'ÍYË: GËŠÍ::

23
Sonra dedim ki: "Bu ağaç ne kadar da güzel ve kokulu, yapraklarının ve çiçeklerinin görünüşü çok hoştur."
6) ወውእተ: ጊዜ: አውሥአኒ: ሚካኤል: ፩: እምነ: መላእክት: ቅዱሳን: ወክቡራን: ዘምስሌየ: ሀሎ: ውእቱ:
ዘዲቤሆሙ።
VËVÍ'ÍTË: GİZE: 'ËVÍŞÍ'Ë-Nİ: MİḴA'ELÍ: 1: 'ÍMÍNË: MËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: VË ḴÍBURANÍ: ZË-
MÍŚÍLE-YË: ĦËLO: VÍ'ÍTU: ZË-ĐİBE-ĦOMU::
Ve sonra benim yanımda olan kutsal ve büyük meleklerden biri olan Mika'el onların yöneticisiydi, bana
cevap verdi.

BÖLÜM 25
1) ወይቤለኒ: ሄኖክ: ምንተ: ትሴአለኒ: በእንተ: መዐዛሁ: ለዝ: ዕፅ: ወትጤይቅ: ከመ: ታእምር።
VËYÍBELËNİ: ĦENOḴÍ: MÍNÍTË: TÍŚE'ËLËNİ: BË'ÍNÍTË: MË°ËZAĦU: LËZÍ: °ÍĎÍ: VËTÍŤEYÍǨÍ:
ḴËMË: TA'ÍMÍRÍ::
Ve bana dedi ki: "Henok, neden bana ağacın kokusunu soruyorsun ve neden gerçeği öğrenmek istiyorsun?"
2) ወውእተ: ጊዜ: አውሣእክዎ: አነ: ሄኖክ: እንዘ: እብል: በእንተ: ኵሉ: እፈቅድ: አእምር: ወፈድፋደሰ: በእንተዝ:
ዕፅ።
VËVÍ'ÍTË: GİZE: 'ËVÍŞA'ÍḴÍVO: 'ËNË: ĦENOḴÍ: 'ÍNÍZË: 'ÍBÍLÍ: BË'ÍNÍTË: ḴᵛÍLU: 'ÍFËǨÍĐÍ: 'Ë'ÍMÍRÍ:
VËFËĐÍFAĐËŚË: BË'ÍNÍTËZÍ: °ÍĎÍ::
Ben Henok, ona şöyle cevap verdim: "Her şeyi bilmek istiyorum ve özellikle de bu ağaç hakkında."
3) ወአውሥአኒ: እንዘ: ይብል: ዝንቱ: ደብር: ዘርኢከ: ነዊኀ: ዘርእሱ: ይመስል: መንበሮ: ለእግዚእ: መንበሩ: ውእቱ:
ኀበ: ይነብር: ቅዱስ: ወዐቢይ: እግዚአ: ስብሐት: ንጉሥ: ዘለዓለም: ሶበ: ይወርድ: የሐውጻ: ለምድር: በሠናይ።
VË 'ËVÍŞÍ'ËNİ: 'ÍNÍZË: YÍBÍLÍ: ZÍNÍTU: ĐËBÍRÍ: ZË-RÍ'İḴË: NËVİḢË: ZËRÍ'ÍŚU: YÍMËŚÍLÍ:
MËNÍBËRO: LË-'ÍGÍZİ'Í: MËNÍBËRU: VÍ'ÍTU: ḢËBË: YÍNËBÍRÍ: ǨÍĐUŚÍ: VË °ËBİYÍ: 'ÍGÍZİ'Ë:
ŚÍBÍHËTÍ: NÍGUŞÍ: ZË-LË°ALËMÍ: ŚOBË: YÍVËRÍĐÍ: YËHËVÍŠA: LË-MÍĐÍRÍ: BË-ŞËNAYÍ::
Ve bana şöyle cevap verdi: "Rabbin yüksek makâmı olarak gördüğün yüksekteki bu dağ, Kutsal Büyük ve
İhtişamlı olan Ebedî Hakim'in yüksek olan makamdır ki yeryüzünü iyilikle ziyaret etmek için ineceği
zaman oraya oturacaktır.
4) ወዝንቱኒ: ዕፀ: መዐዛ: ሠናይ: ወኢ: ፩: ዘሥጋ: አልቦ: ሥልጣን: ከመ: ይግሥሦ: እስከ: አመ: ዐቢይ: ኵነኔ: አመ:
ይትቤቀል: ኵሎ: ወይትፌጸም: እስከ: ለዓለም: ዝኩ: ለጻድቃን: ወለትሑታን: ይትወሀብ።
VËZÍNÍTUNİ: °ÍĎË: MË°ËZA: ŞËNAYÍ: VË'İ: 1: ZË-ŞÍGA: 'ËLÍBO: ŞÍLÍŤANÍ: ḴËMË: YÍGÍŞÍŞO:
'ÍŚÍḴË: 'ËMË: °ËBİYÍ: ḴᵛÍNËNE: 'ËMË: YÍTÍBEǨËLÍ: ḴᵛÍLO: VËYÍTÍFEŠËMÍ: 'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ:
ZÍḴU: LË-ŠAĐÍǨANÍ: VË LË-TÍHUTANÍ: YÍTÍVËĦËBÍ::
Ve büyük yargı gününe kadar hiçbir et (beden) bu güzel kokulu ağaca dokunamaz. Her şeyin karşılığı
verildiğinde ve her şey ebedîyen belirlendiğinde, bu ağaç dürüstlere ve alçak-gönüllülere verilecektir.
5) እምፍሬ: ዚአሁ: ይትወሀብ: ለኅሩያን: ሕይወት: መንገለ: መስዕ: ይተከል: ውስተ: መካን: ቅዱስ: መንገለ: ቤቱ:
ለእግዚእ: ንጉሥ: ዘለዓለም።
'ÍMÍ-FÍRE: Zİ'ËĦU: YÍTÍVËĦËBÍ: LË-ḢÍRUYANÍ: HÍYÍVËTÍ: MËNÍGËLË: MËŚÍ°Í: YÍTËḴËLÍ:
VÍŚÍTË: MËḴANÍ: ǨÍĐUŚÍ: MËNÍGËLË: BETU: LË-'ÍGÍZİ'Í: NÍGUŞÍ: ZË-LË°ALËMÍ::
Meyvelerinden elçilere hayat verilecek, Ebedî Hakim olan Rabbin evine doğru kutsal mekâna dikilecektir.
6) ውእተ: ጊዜ: ይትፌሥሑ: በፍሥሓ: ወይትሐሠዩ: ውስተ: ቅዱስ: ያበውኡ: ሎቱ: መዐዛ: በበአዕፅምቲሆሙ:
ወሕይወተ: ብዙኃ: የሐይዉ: በዲበ: ምድር: በከመ: ሐይዉ: አበዊከ: ወበመዋዕሊሆሙ: ኀዘን: ወሕማም: ወጻማ:
ወመቅሠፍት: እይገሥሦሙ።
VÍ'ÍTË: GİZE: YÍTÍFEŞÍHU: BË-FÍŞÍHA: VËYÍTÍHËŞËYU: VÍŚÍTË: ǨÍĐUŚÍ: YABËVÍ'U: LOTU:
MË°ËZA: BËBË-'Ë°ÍĎÍMÍTİ-ĦOMU: VË HÍYÍVËTË: BÍZUḢA: YËHËYÍVU: BË-ĐİBË: MÍĐÍRÍ:
BËḴËMË: HËYÍVU: 'ËBËVİḴË: VË BËMËVA°ÍLİ-ĦOMU: ḢËZËNÍ: VËHÍMAMÍ: VËŠAMA: VË
MËǨÍŞËFÍTÍ: 'ÍYÍGËŞÍŞOMU::
Sonra neşeyle dolacaklar mutlu olacaklar, kutsal alana girecekler ve ağacın kokusu onların kemiklerine
işleyecek. Babalarınızın (atalarınızın) hayat sürdüğü gibi yeryüzünde uzun bir hayat sürecekler ve o
günlerinde onlara hiçbir üzüntü, vebâ, felâket veya azap yaklaşmayacak."
7) ውእተ: ጊዜ: ባረክዎ: ለእግዚአ: ስብሐት: ንጉሥ: ዘለዓለም: እስመ: አስተዳለወ: ከመዝ: ለሰብእ: ጻድቃን:
ወከመዝ: ፈጠረ: ወይቤ: የሀብዎሙ።
VÍ'ÍTË: GİZE: BARËḴÍ-VO: LË-'ÍGÍZİ'Ë: ŚÍBÍHËTÍ: NÍGUŞÍ: ZË-LË°ALËMÍ: 'ÍŚÍMË:
'ËŚÍTËĐALËVË: ḴËMËZÍ: LË-ŚËBÍ'Í: ŠAĐÍǨANÍ: VËḴËMËZÍ: FËŤËRË: VËYÍBE: YËĦËBÍVOMU::
Ve ben, Ebedî Hakim olana hamdettim ki İhtişamlı Rabbim, dürüst olan kişioğlu için böyle hazırlayıp
oluşturmuş ve onlara vereceğini vaadetmektedir.

BÖLÜM 26

24
1) ወእምህየ: ሖርኩ: ማእከለ: ምድር: ወርኢኩ: መካነ: ቡሩከ: ወጥሉለ: ዘቦቱ: አዕፅቅ: ዘይነብር: ወይሠርፅ:
እምዕፅ: ዘተመትረ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MA'ÍḴËLË: MÍĐÍRÍ: VËRÍ'İḴU: MËḴANË: BURUḴË: VË ŤÍLULË:
ZËBOTU: 'Ë°ÍĎÍǨÍ: ZË-YÍNËBÍRÍ: VËYÍŞËRÍĎÍ: 'ÍMÍ-°ÍĎÍ: ZËTËMËTÍRË::
Oradan yeryüzünün ortasına ilerledim, bereketli ve ıslak (verimli) bir mekâna baktım, içinde dalları sürekli
olan ve çiçek açan ağaçlardan vardı.
2) ወበህየ: ርኢኩ: ደብረ: ቅዱሰ: ወመትሕተ: ደብር: ማይ: ዘመንገለ: ጽባሑ: ወውኅዘቱ: መንገለ: ሰሜን።
VËBËĦÍYË: RÍ'İḴU: ĐËBÍRË: ǨÍĐUŚË: VËMËTÍHÍTË: ĐËBÍRÍ: MAYÍ: ZËMËNÍGËLË: ŠÍBAHU:
VËVÍḢÍZËTU: MËNÍGËLË: ŚËMENÍ::
Orada kutsal bir dağ vardı, dağın altında doğuda bir su akıntısı vardı ve güneye doğru akıyordu.
3) ወርኢኩ: መንገለ: ጽባሕ: ካልአ: ደብረ: ዘይነውኅ: ከመዝ: ወማእከሎሙ: ቈላ: ዕሙቅ: ወአልቦ: ራኅብ: ወላቲኒ:
የሐውር: ማይ: መንገለ: ደብር።
VËRÍ'İḴU: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: ḴALÍ'Ë: ĐËBÍRË: ZËYÍNËVÍḢÍ: ḴËMËZÍ: VËMA'ÍḴËLOMU:
ǨᵛËLA: °ÍMUǨÍ: VË'ËLÍBO: RAḢÍBÍ: VËLATİNİ: YËHËVÍRÍ: MAYÍ: MËNÍGËLË: ĐËBÍRÍ::
Doğuya doğru bundan daha yüksek başka bir dağ gördüm, ikisinin arasında içinde bir su akıntısının olduğu
derin ve dar bir vadi vardı.
4) ወመንገለ: ዐረቡ: ለዝ: ካልእ: ደብር: ወይቴሐቶ: ሎቱ: ወአልቦ: ኑኅ: ወቈላ: ታሕቱ: ማእከሎሙ: ወካልአት:
ቈላት: ዕሙቃት: ወይቡሳት: መንገለ: ጽንፈ: ሠለስቲሆሙ።
VËMËNÍGËLË: °ËRËBU: LËZÍ: ḴALÍ'Í: ĐËBÍRÍ: VËYÍTEHËTO: LOTU: VË'ËLÍBO: NUḢÍ:
VËǨᵛËLA: TAHÍTU: MA'ÍḴËLOMU: VËḴALÍ'ËTÍ: ǨᵛËLATÍ: °ÍMUǨATÍ: VËYÍBUŚATÍ: MËNÍGËLË:
ŠÍNÍFË: ŞËLËŚÍTİĦOMU::
Ve batısında, eski ve küçük yükseklikte başka bir dağ vardı, aralarında derin ve kuru bir vadi vardı. Üç
dağın uçlarında bir bir başka derin ve kuru vadi vardı.
5) ወኵሉ: ቈላቱ: ዕሙቃት: ወአልቦን: ራኅብ: እምኰኵሕ: ጽኑዕ ፤ ወዕፅ: ይተከል: በላዕሌሆሙ።
VËḴᵛÍLU: ǨᵛËLATU: °ÍMUǨATÍ: VË'ËLÍBONÍ: RAḢÍBÍ: 'ÍMÍḴᵛËḴᵛÍHÍ: ŠÍNU°Í; VË°ÍĎÍ: YÍTËḴËLÍ:
BËLA°ÍLEĦOMU::
Bütün vadiler derin ve dardı, sert kayalardan oluşuyordu ve üzerlerinde dikili bir ağaç yoktu.
6) ወአንከርኩ: በእንተ: ኰኵሕ: ወአንከርኩ: በእንተ: ቈላ: ወጥቀ: አንከርኩ።
VË 'ËNÍḴËRÍ-ḴU: BË'ÍNÍTË: ḴᵛËḴᵛÍHÍ: VË 'ËNÍḴËRÍ-ḴU: BË'ÍNÍTË: ǨᵛËLA: VËŤÍǨË: 'ËNÍḴËRÍ-
ḴU::
Kayalara ve vadiye şaşkınlıkla baktım, Evet, çok şaşırdım.

BÖLÜM 27
1) ውእተ: ጊዜ: እቤ: በእንተ: ምንት: ዛቲ: ምድር: ቡርክት: ወኵለንታሃ: ዕፀወ: ምልዕት: ወዛቈላ: ርግምት:
ማእከሎሙ።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ÍBE: BË'ÍNÍTË: MÍNÍTÍ: ZATİ: MÍĐÍRÍ: BURÍḴÍTÍ: VË ḴᵛÍLËNÍTAĦA: °ÍĎËVË:
MÍLÍ°ÍTÍ: VË ZA-ǨᵛËLA: RÍGÍMÍTÍ: MA'ÍḴËLOMU::
Ben dedim ki: "Tamamen ağaçlarla dolu bu bereketli yer ile aralarında bulunan bu lanetli vadinin amacı
nedir?"
2) ውእተ: ጊዜ: አውሥአኒ: ኡራኤል: ፩: እመላእክት: ቅዱሳን: ዘሀሎ: ምስሌየ: ወይቤለኒ: ዛቈላ: ርግምት:
ለርጉማን: እስከ: ለዓለም ፤ ዝየ: ይትጋብኡ: ኵሎሙ: እለ: ይብሉ: በአፉሆሙ: ላዕለ: እግዚአብሔር: ቃለ: ዘኢይደሉ:
ወበእንተ: ስብሐተ: ዚአሁ: ይትናገሩ: ዕፁባተ: ዝየ: ያስተጋብእዎሙ: ወዝየ: ምኵናኖሙ።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ËVÍŞÍ'ËNİ: 'URA'ELÍ: 1: 'ÍMËLA'ÍḴÍTÍ: ǨÍĐUŚANÍ: ZËĦËLO: MÍŚÍLEYË:
VËYÍBELËNİ: ZAǨᵛËLA: RÍGÍMÍTÍ: LË-RÍGUMANÍ: 'ÍŚÍḴË: LË°ALËMÍ; ZÍYË: YÍTÍGABÍ'U:
ḴᵛÍLOMU: 'ÍLË: YÍBÍLU: BË'ËFUĦOMU: LA°ÍLË: 'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ: ǨALË: ZË'İYÍĐËLU:
VËBË'ÍNÍTË: ŚÍBÍHËTË: Zİ'ËĦU: YÍTÍNAGËRU: °ÍĎUBATË: ZÍYË: YAŚÍTËGABÍ'ÍVOMU: VËZÍYË:
MÍḴᵛÍNANOMU::
Benim yanımda olan kutsal meleklerden biri olan Ura'el cevap verdi ve bana dedi ki: "O lânetli vadi,
ebedîyen lanetlenecek olanlar içindir, ağızlarıyla Âlemlerin Rabbi'ne karşı çirkin sözler söyleyenler ve
O'nun ihtişâmı hakkında küstahça konuşanlar burada toplanacaklar, ve onların yargılanmaları burada
yapılacaktır.
3) ወበደኃሪ: መዋዕል: ይከውን: ላዕሌሆሙ: አርአያ: ኵነኔ: ዘበጽድቅ: በቅድመ: ጻድቃን: ለዓለም: ኵሎ: መዋዕለ:
በዝየ: ይባርክዎ: መሀርያን: ለእግዚአ: ስብሐት: ንጉሥ: ዘለዓለም።
VË BË-ĐËḢARİ: MËVA°ÍLÍ: YÍḴËVÍNÍ: LA°ÍLEĦOMU: 'ËRÍ'ËYA: ḴᵛÍNËNE: ZË-BË-ŠÍĐÍǨÍ:
BËǨÍĐÍMË: ŠAĐÍǨANÍ: LË°ALËMÍ: ḴᵛÍLO: MËVA°ÍLË: BËZÍYË: YÍBARÍḴÍVO: MËĦËRÍYANÍ: LË
-'ÍGÍZİ'Ë: ŚÍBÍHËTÍ: NÍGUŞÍ: ZË-LË°ALËMÍ::

25
Geçen günlerden sonra onların üzerlerinde dürüstlerin huzûrunda ebedî olan dürüstçe bir yargılama
yapılacaktır. Merhamet bulanlar, Ebedî Hakim olan İhtişamlı Rabbimize hamd (övgü) ederler.
4) ወበመዋዕለ: ኵነኔሆሙ: ይባርክዎ: በምሕረት: በከመ: ከፈሎሙ።
VË BË-MËVA°ÍLË: ḴᵛÍNËNE-ĦOMU: YÍBARÍḴÍVO: BË-MÍHÍRËTÍ: BËḴËMË: ḴËFËLOMU::
Ve yargılanma günlerinde kendilerine gösterdiği merhamet için O'na hamd ederler."
5) ውእተ: ጊዜ: አነኒ: ባረክዎ: ለእግዚአ: ስብሐት: ወነገርኩ: ሎቱ: ወዘከርኩ: በከመ: ይደሉ: ለዕበዩ።
VÍ'ÍTË: GİZE: 'ËNËNİ: BARËḴÍVO: LË-'ÍGÍZİ'Ë: ŚÍBÍHËTÍ: VË NËGËRÍ-ḴU: LOTU: VË ZËḴËRÍ-
ḴU: BËḴËMË: YÍĐËLU: LË-°ÍBËYU::
Sonra ben O İhtişamlı Rabbim için ibâdet ettim ve O'nu, büyüklüğüne yakışır bir şekilde zikrettim.

BÖLÜM 28
1) ወእምህየ: ሖርኩ: መንገለ: ጽባሕ: ማእከላ: ለደብረ: መድበራ: ወርኢክዎ: ገዳመ: ባሕቲቶ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: MA'ÍḴËLA: LË-ĐËBÍRË: MËĐÍBËRA: VËRÍ'İḴÍVO:
GËĐAMË: BAHÍTİTO::
Oradan doğuya doğru, kimsesiz ıssızlıkların olduğu sıradağların ortasına doğru gittim ve sadece bir düzlük
gördüm.
2) ወባሕቱ: ምሉእ: ዕፀወ: እምነ: ዝንቱ: ዘርእ: ወማይ: እምላዕሉ: ይፈለፍል: በላዕሉ።
VËBAHÍTU: MÍLU'Í: °ÍĎËVË: 'ÍMÍNË: ZÍNÍTU: ZËRÍ'Í: VË MAYÍ: 'ÍMÍLA°ÍLU: YÍFËLËFÍLÍ:
BËLA°ÍLU::
Issızdı ama ağaçlarla, bitkilerle kaplıydı ve yukarıdan aşağıya doğru üzerine su iniyordu.
3) ያስተርኢ: አስራብ: ከመ: ብዙኅ: ዘይሰርብ: ከመ: መንገለ: መስዕ: መንገለ: ዐረብ: ወእምኵለሄኒ: የዐርግ:
ወእምህየኒ: ማይ: ወጠል።
YAŚÍTËRÍ'İ: 'ËŚÍRABÍ: ḴËMË: BÍZUḢÍ: ZËYÍŚËRÍBÍ: ḴËMË: MËNÍGËLË: MËŚÍ°Í: MËNÍGËLË:
°ËRËBÍ: VË'ÍMÍḴᵛÍLËĦENİ: YË°ËRÍGÍ: VË'ÍMÍĦÍYËNİ: MAYÍ: VËŤËLÍ::
Dökülen su kuzeye ve batıya doğru çok güçlü bir şekilde akıyor, her yanda bulut ve çiğ oluşturuyordu.

BÖLÜM 29
1) ወሖርኩ: ውስተ: መካን: ካልእ: እምነ: መድበራ: መንገለ: ጽባሑ: ለውእቱ: ደብር: ቀረብኩ።
VË HORÍḴU: VÍŚÍTË: MËḴANÍ: ḴALÍ'Í: 'ÍMÍNË: MËĐÍBËRA: MËNÍGËLË: ŠÍBAHU: LËVÍ'ÍTU:
ĐËBÍRÍ: ǨËRËBÍḴU::
Ve çölde başka bir yere gittim ve sıradağların doğusuna doğru yaklaştım.
2) ወበህየ: ርኢኩ: ዕፀወ: ኵነኔ: ፈድፋደ: ቈስቈሰ: መዐዛ: ለስኂን: ወከርቤ: ወዕፀወኒ: ኢይትማሰሉ።
VË BË-ĦÍYË: RÍ'İḴU: °ÍĎËVË: ḴᵛÍNËNE: FËĐÍFAĐË: ǨᵛËŚÍǨᵛËŚË: MË°ËZA: LË-ŚÍḢİNÍ: VË
ḴËRÍBE: VË °ÍĎËVËNİ: 'İYÍ-TÍMAŚËLU::
Orada tütsü ve mür kokusu veren ağaçlar gördüm, onlar diğer başka ağaçlara benzemiyordu.

BÖLÜM 30
1) ወላዕሌሁ: ላዕለ: እላንቱ: ላዕለ: ደብረ: ጽባሕ: ወአኮ: ርኁቅ: ወርኢኩ: መካነ: ካልአ: ማያተ፡ …መዘ፡
ኢይትዌዳእ፡ ወርኢኩ፡
VËLA°ÍLEĦU: LA°ÍLË: 'ÍLANÍTU: LA°ÍLË: ĐËBÍRË : ŠÍBAHÍ: VË'ËḴO : RÍḢUǨÍ: VËRÍ'İḴU:
MËḴANË: ḴALÍ'Ë: MAYATË: ...MËZÍ: 'İYÍTÍVEĐA'Í: VËRÍ'İḴU:
Ve bunların ilerisine, doğuya doğru gittim ve başka bir mekan gördüm. Su ile dolu bir vadi...
2) ቈላተ: ማይ: ከመ: ዘኢይትዌዳዕ: ወርኢኩ: ዕፀ: ሠናየ: ወመዐዛሁ: ከመ: ዘሰኪኖን።
ǨᵛËLATË: MAYÍ: ḴËMË: ZË'İYÍTÍVEĐA°Í: VËRÍ'İḴU: °ÍĎË: ŞËNAYË: VËMË°ËZAĦU: ḴËMË: ZË-
ŚËḴİNONÍ::
Orada çok güzel bir ağaç gördüm, kokusu sakız ağacının kokusu gibiydi.
3) ወመንገለ: ክነፊሆሙ: ለቈላት: እሎንቱ: ርኢኩ: ቀናንሞስ: ዘመዐዛ: ወዲበ: እልክቱ: ቀረብኩ: ዘመንገለ:
ጽባሕ።
VË MËNÍGËLË: ḴÍNËFİĦOMU: LËǨᵛËLATÍ: 'ÍLONÍTU: RÍ'İḴU: ǨËNANÍMOŚÍ: ZËMË°ËZA:
VËĐİBË: 'ÍLÍḴÍTU: ǨËRËBÍḴU: ZË-MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ::
O vadilerin kenarlarında kokulu bir tarçın gördüm. Ve bunların üzerinden doğuya doğru ilerledim.

BÖLÜM 31
1) ወርኢኩ: ካልአ: ደብረ: ዘቦቱ: ዕፀው: ወይወፅእ: ማይ: ወይወፅእ: እምኔሁ: ከመ: ኔቄጥሮ: ዘስሙ: ሳሪራ:
ወከልበኔን።
VË RÍ'İḴU: ḴALÍ'Ë: ĐËBÍRË: ZË-BOTU: °ÍĎËVÍ: VËYÍVËĎÍ'Í: MAYÍ: VËYÍVËĎÍ'Í: 'ÍMÍNEĦU:

26
ḴËMË: NEǨEŤÍRO: ZË-ŚÍMU: ŚARİRA: VË ḴËLÍBËNENÍ::
Ve başka dağlar gördüm, aralarında ağaç bahçeleri vardı ve onlardan sarira ve kelibenen (galbanum) isimli
nektarlar akıyordu.
2) ወዲበ: ውእቱ: ደብር: ርኢኩ: ደብረ: ካልአ: ወውስቴቱ: ዕፀው: ዘዓልዋ: ወእልኩ: ዕፀው: ምሉአን: ዘከመ:
ከርካዕ: ወጽኑዕ።
VË ĐİBË: VÍ'ÍTU: ĐËBÍRÍ: RÍ'İḴU: ĐËBÍRË: ḴALÍ'Ë: VËVÍŚÍTETU: °ÍĎËVÍ: ZË-°ALÍVA: VË'ÍLÍḴU:
°ÍĎËVÍ: MÍLU'ËNÍ: ZËḴËMË: ḴËRÍḴA°Í: VËŠÍNU°Í::
Ve bu dağların üzerinde başka bir dağ gördüm, bunun üzerine aliva ağaçları vardı ve tüm ağaçlar kerika
(badem veya ceviz) ağaçları gibi sert yemişlerle doluydu.
3) ወሶበ: ይነሥእዎ: ለውእቱ: ፍሬ: ይኔይስ: እምኵሉ: አፈው።
VËŚOBË: YÍNËŞÍ'ÍVO: LËVÍ'ÍTU: FÍRE: YÍNEYÍŚÍ: 'ÍMÍḴᵛÍLU: 'ËFËVÍ::
Biri onu kokladığında, herhangi bir kokudan daha güzel kokuyordu.

BÖLÜM 32
1) ወእምድኅረ: እሉ: አፈው: ለመስዕ: እንዘ: እኔጽር: መልዕልተ: አድባር: ርኢኩ: ፯: አድባረ: ምሉዓነ: ሰንበልት:
ቅድወ: ወዕፀወ: መዐዛ: ወቀናንሞን: ወፐፐረ።
VË'ÍMÍĐÍḢÍRË: 'ÍLU: 'ËFËVÍ: LËMËŚÍ°Í: 'ÍNÍZË: 'ÍNEŠÍRÍ: MËLÍ°ÍLÍTË: 'ËĐÍBARÍ: RÍ'İḴU: 7:
'ËĐÍBARË: MÍLU°ANË: ŚËNÍBËLÍTÍ: ǨÍĐÍVË: VË °ÍĎËVË: MË°ËZA: VË ǨËNANÍMONÍ: VË
PAPARË::
Bu güzel kokulardan sonra, dağların üzerinden kuzeye doğru baktığımda sümbül, kokulu ağaçlar, tarçın ve
biber ile dolu olan yedi dağ gördüm.
2) ወእምህየ: ሖርኩ: መልዕልተ: ርእሶሙ: ለእልኩ: አድባ: ር: እንዘ: ርኁቅ: ውእቱ: ለጽባሕ: ወኀለፍኩ: እንተ: ዲበ:
ባሕረ: ኤርትራ: ወእምኔሁ: ርኁቀ: ኮንኩ: ወኀለፍኩ: መልዕልቶ: ለመልአክ: ዙጥኤል።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËLÍ°ÍLÍTË: RÍ'ÍŚOMU: LË'ÍLÍḴU: 'ËĐÍBA: RÍ: 'ÍNÍZË: RÍḢUǨÍ: VÍ'ÍTU:
LË-ŠÍBAHÍ: VË ḢËLËFÍ-ḴU: 'ÍNÍTË: ĐİBË: BAHÍRË: 'ERÍTÍRA: VË 'ÍMÍ-NEĦU: RÍḢUǨË: ḴONÍḴU:
VË ḢËLËFÍ-ḴU: MËLÍ°ÍLÍTO: LË-MËLÍ'ËḴÍ: ZUŤÍ'ELÍ::
Oradan o dağların zirvelerinden doğuya doğru gittim ve Eritira Denizi'nin (Kızıl Deniz) üzerinden geçtim,
sonra ondan uzaklaşarak Melek Zuti'el'in üzerinden geçtim.
3) ወመጻእኩ: ውስተ: ገነተ: ጽድቅ: ወርኢኩ: ካሐካሐቲሆሙ: ለእልክቱ: ዕፀው: ዕፀወ: ብዙኃነ: ወዐቢያነ: ይበቍሉ:
በህየ: ወእንዘ: ፄናሆሙ: ሠናይ: ዐቢያን: ወስኖሙ: ብዙኅ: ወስቡሓን: ወዕፀ: ጥበብ: ዘእምኔሁ: በሊዖሙ:
የአምርዋ: ለጥበብ: ዐባይ።
VË MËŠA'ÍḴU: VÍŚÍTË: GËNËTË: ŠÍĐÍǨÍ: VË RÍ'İḴU: ḴAHËḴAHË-Tİ-ĦOMU: LË-'ÍLÍḴÍTU:
°ÍĎËVÍ: °ÍĎËVË: BÍZUḢA-NË: VË °ËBİYANË: YÍBËǨᵛÍLU: BËĦÍYË: VË'ÍNÍZË: ĎENAĦOMU:
ŞËNAYÍ: °ËBİYANÍ: VËŚÍNOMU: BÍZUḢÍ: VË ŚÍBUHANÍ: VË°ÍĎË: ŤÍBËBÍ: ZË-'ÍMÍ-NEĦU:
BËLİ°OMU: YË'ËMÍRÍVA: LË-ŤÍBËBÍ: °ËBAYÍ::
Dürüstlük cennetine geldim, o ağaçların ötesinde, orada büyüyen çok sayıda güzel kokulu, büyük ve
ihtişamlı ağaç gördüm. Ve meyvesi yenildiğinde büyük bir bilgelik veren bilgelik ağacı da oradaydı.
4) ወይመስል: ሐመረ: ጽራእ: ወፍሬሁ: ከመ: አስካለ: ወይን: ጥቀ: ሠናይ: ወፄናሁ: ለውእቱ: ዕፅ: የሐውር:
ወይበጽሕ: ነዊኃ።
VË YÍMËŚÍLÍ: HËMËRË: ŠÍRA'Í: VËFÍRE-ĦU: ḴËMË: 'ËŚÍḴALË: VËYÍNÍ: ŤÍǨË: ŞËNAYÍ: VË
ĎENAĦU: LË-VÍ'ÍTU: °ÍĎÍ: YËHËVÍRÍ: VË YÍBËŠÍHÍ: NËVİḢA::
O ağaç, köknar (ağacı) yüksekliğinde, yaprakları keçiboynuzu (ağacı) yapraklarına benzer, meyveleri asma
salkımları gibidir, çok güzeldir ve ağacın kokusu çok uzaklara yayılır.
5) ወእቤ: ሠናይ: ዝዕፅ: ወከመ: ሠናይ: ወፍሡሕ: ርእየቱ።
VË'ÍBE: ŞËNAYÍ: ZÍ°ÍĎÍ: VËḴËMË: ŞËNAYÍ: VËFÍŞUHÍ: RÍ'ÍYËTU::
Ben dedim ki: "Bu ağaç ne kadar da güzel ve onun görünüşü ne kadar da çekicidir."
6) ወአውሥአኒ: መልአክ: ቅዱስ: ሩፋኤል: ዘምስሌየ: ሀሎ: ወይቤለኒ: ዝውእቱ: ዕፀ: ጥበብ: ዘእምኔሁ: በልዑ:
አቡከ: አረጋዊ: ወእምከ: እቤራዊት: እለ: ቀደሙከ: ወአእመርዋ: ለጥበብ: ወተፈትሐ: አዕይንቲሆሙ: ወአእመሩ:
ከመ: ዕራቃኒሆሙ: ሀለዉ: ወተሰዱ: እምገነት።
VË 'ËVÍŞÍ'ËNİ: MËLÍ'ËḴÍ: ǨÍĐUŚÍ: RUFA'ELÍ: ZËMÍŚÍLEYË: ĦËLO: VË YÍBELËNİ: ZÍVÍ'ÍTU: °ÍĎË:
ŤÍBËBÍ: ZË-'ÍMÍ-NEĦU: BËLÍ°U: 'ËBU-ḴË: 'ËRËGAVİ: VË 'ÍMÍ-ḴË: 'ÍBERAVİTÍ: 'ÍLË: ǨËĐËMU-
ḴË: VË'Ë'ÍMËRÍVA: LË-ŤÍBËBÍ: VËTËFËTÍHË: 'Ë°ÍYÍNÍTİ-ĦOMU: VË'Ë'ÍMËRU: ḴËMË:
°ÍRAǨANİ-ĦOMU: ĦËLËVU: VËTËŚËĐU: 'ÍMÍ-GËNËTÍ::
Ardından benimle yanımda olan Kutsal Melek Rufa'el cevap verdi ve bana dedi ki: "Bu bilgelik ağacıdır,
kadim (eski ilk) büyük-baban ve büyük-annen senden önce bu ağacın meyvesini yediler ve bilgeliğe
ulaştılar. Sonrasında onların gözleri açıldı ve çıplak olduklarının farkına vardılar ve bu yüzden de cennetten

27
çıkarıldılar.

BÖLÜM 33
1) ወእምህየ: ሖርኩ: እስከ: አጽናፈ: ምድር: ወርኢኩ: በህየ: አራዊተ: ዐበይተ: ወይትዌለጥ: ፩: እምካልኡ ፤
ወአዕዋፍሂ: ይትዌለጥ: ገጾም: ወስኖሙ: ወቃሎሙሂ: ይትዌለጥ: ፩: እምካልኡ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: 'ÍŚÍḴË: 'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ: VË RÍ'İḴU: BË-ĦÍYË: 'ËRAVİTË: °ËBËYÍTË:
VË YÍTÍVELËŤÍ: 1: 'ÍMÍ-ḴALÍ'U; VË 'Ë°ÍVAFÍĦİ: YÍTÍVELËŤÍ: GËŠOMÍ: VËŚÍNOMU:
VËǨALOMUĦİ: YÍTÍVELËŤÍ: 1: 'ÍMÍ-ḴALÍ'U::
Oradan yeryüzünün uçlarına gittim ve orada büyük hayvanlar gördüm, her biri bir diğerinden farklıydılar
ve kuşlar da görünüş, güzellik ve ses bakımından farklılık gösteriyordu.
2) ወበጽባሖሙ: ለእሉ: አራዊት: ርኢኩ: አጽናፈ: ምድር: በኀበ: ሰማይ: ያዐርፍ: ወኀዋኅው: ሰማይ: ርኋተ።
VË BË-ŠÍBAHOMU: LË'ÍLU: 'ËRAVİTÍ: RÍ'İḴU: 'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ: BËḢËBË: ŚËMAYÍ: YA°ËRÍFÍ:
VË ḢËVAḢÍVÍ: ŚËMAYÍ: RÍḢᵛATË::
O hayvanların doğusunda yeryüzünün uçlarını gördüm, üzerinde gök uzanıyordu ve orada göğün kapıları
açıktı.
3) ወርኢኩ: እፎ: ይወፅኡ: ከዋክብተ: ሰማይ: ወኈለቁ: ዘእምነ: ይወፅኡ: ኀዋኅው: ወጸሐፍኩ: ኵሎ: ሙጻኦሙ:
ለለ: ፩: በኍልቆሙ ፤ ወአስማቲሆሙ ፤ በደርጎሙ ፤ ወምንባሮሙ ፤ ወጊዜሆሙ ፤ ወአውራኂሆሙ ፤ በከመ:
አርአየኒ: መልአክ: ኡርኤል: ዘምስሌየ: ሀሎ።
VË RÍ'İḴU: 'ÍFO: YÍVËĎÍ'U: ḴËVAḴÍBÍTË: ŚËMAYÍ: VËḢᵛËLËǨU: ZË-'ÍMÍNË: YÍVËĎÍ'U:
ḢËVAḢÍVÍ: VË ŠËHËFÍ-ḴU: ḴᵛÍLO: MUŠA'OMU: LËLË: 1: BËḢᵛÍLÍǨOMU; VË 'ËŚÍMATİ-ĦOMU;
BË-ĐËRÍGO-MU; VË MÍNÍBARO-MU; VË GİZE-ĦOMU; VË 'ËVÍRAḢİ-ĦOMU; BËḴËMË:
'ËRÍ'ËYËNİ: MËLÍ'ËḴÍ: 'URÍ'ELÍ: ZË-MÍŚÍLEYË: ĦËLO::
Göğün yıldızlarının nereden nasıl çıktığını gördüm ve onların geldikleri kapıları saydım, her bir yıldız tek
tek tüm çıkışlarına göre, ve sayılarına, isimlerine, rotalarına, konumlarına, zamanlarına ve aylarına göre,
yanımda olan Melek Uri'el'in bana gösterdiği şekilde yazdım.
4) ወኵሎ: አርአየኒ: ሊተ: ወጸሐፎ ፤ ወዓዲ: አስማቲሆሙ: ጸሐፈ: ሊተ: ወትእዛዛቲሆሙ: ወምግባራቲሆሙ።
VË ḴᵛÍLO: 'ËRÍ'ËYËNİ: LİTË: VË ŠËHËFO; VË°AĐİ: 'ËŚÍMATİ-ĦOMU: ŠËHËFË: LİTË: VË
TÍ'ÍZAZATİ-ĦOMU: VË MÍGÍBARATİ-ĦOMU::
Ve o bana her şeyi gösterdi ve ayrıca onların isimlerini, yasalarını ve işlerini (faaliyetlerini) benim için
yazdı.

BÖLÜM 34
1) ወእምህየ: ሖርኩ: መንገለ: መስዕ: በአጽናፈ: ምድር: ወበህየ: ርኢኩ: መንክረ: ዐቢየ: ወስቡሐ: በአጽናፊሃ:
ለኵላ: ምድር።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËNÍGËLË: MËŚÍ°Í: BË-'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ: VË BË-ĦÍYË: RÍ'İḴU: MË-
NÍḴÍRË: °ËBİYË: VË ŚÍBUHË: BË-'ËŠÍNAFİĦA: LË-ḴᵛÍLA: MÍĐÍRÍ::
Oradan kuzeye doğru yeryüzünün uçlarına doğru gittim ve orada tüm yeryüzünün uçlarında büyük ve
ihtişamlı bir nişan (işaret) gördüm.
2) ወበህየ: ርኢኩ: ኀዋኅው: ሰማይ: ፍቱሐተ: በሰማይ: ፫: በበ: ፩: እምኔሆሙ: ይወጽኡ: ነፋሳት: በመንገለ: መስዕ:
ሶበ: ይነፍሕ: ቍር: ወበረድ: ወአስሐትያ: ወሐመዳ: ወጠል: ወዝናም።
VË BË-ĦÍYË: RÍ'İḴU: ḢËVAḢÍVÍ: ŚËMAYÍ: FÍTUHËTË: BË-ŚËMAYÍ: 3: BËBË: 1: 'ÍMÍNE-ĦOMU:
YÍVËŠÍ'U: NËFAŚATÍ: BË-MËNÍGËLË: MËŚÍ°Í: ŚOBË: YÍNËFÍHÍ: ǨᵛÍRÍ: VËBËRËĐÍ:
VË'ËŚÍHËTÍYA: VËHËMËĐA: VËŤËLÍ: VËZÍNAMÍ::
Orada gökte açık olan üç kapı gördüm. Oradan soğuk rüzgârlar geçiyordu. Bu rüzgârlar estiğinde soğuk,
dolu, don, kar, çiğ ve yağmur olur.
3) ወእምአሐቲ: ኆኅት: በሠናይ: ይነፍኅ: ወሶበ: በ: ፪: ሆሙ: ኀዋኅው: ይነፍኁ: በኀይል: ወበፃዕር: ይከውን: ዲበ:
ምድር: ወበኀይል: ይነፍኁ።
VË 'ÍMÍ-'ËHËTİ: ḢOḢÍTÍ: BË-ŞËNAYÍ: YÍNËFÍḢÍ: VËŚOBË: BË: 2: ĦOMU: ḢËVAḢÍVÍ: YÍNËFÍḢU:
BË-ḢËYÍLÍ: VËBËĎA°ÍRÍ: YÍḴËVÍNÍ: ĐİBË: MÍĐÍRÍ: VË BË-ḢËYÍLÍ: YÍNËFÍḢU::
Rüzgâr kapıların birinden estiği zaman hafif bir şekilde eser, ancak diğer iki kapıdan estiği zaman ise güçlü
bir şekilde eser ve yeryüzüne şiddet ve sıkıntı getirir.

BÖLÜM 35
ወእምህየ: ሖርኩ: መንገለ: ዐረብ: በአጽናፈ: ምድር: ወርኢኩ: በህየ: ፫: ኀዋኅው: ርኋተ: በከመ: ርኢኩ: በምሥራቅ:
በአምጣነ: ኀዋኅው: ወበአምጣነ: ሙፃኣቱ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËNÍGËLË: °ËRËBÍ: BË-'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ: VË RÍ'İḴU: BË-ĦÍYË: 3:

28
ḢËVAḢÍVÍ: RÍḢᵛATË: BËḴËMË: RÍ'İḴU: BË-MÍŞÍRAǨÍ: BË-'ËMÍŤANË: ḢËVAḢÍVÍ: VË BË-
'ËMÍŤANË: MUĎA'ATU::
Sonra oradan batıya, yeryüzünün uçlarına doğru gittim ve orada göğün üç kapısının açık olduğunu gördüm,
doğuda gördüğüm gibi aynı sayıda kapılar ve geçitler vardı.

BÖLÜM 36
1) ወእምህየ: ሖርኩ: መንገለ: አዜብ: በአጽናፈ: ምድር: ወበህየ: ርኢኩ: ፫: ኀዋኅው: ሰማይ: ርኋተ: ወይወፅእ:
እምህየ: አዜብ: ወጠል: ወዝናም: ወነፋስ።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËNÍGËLË: 'ËZEBÍ: BË-'ËŠÍNAFË: MÍĐÍRÍ: VË-BË-ĦÍYË: RÍ'İḴU: 3:
ḢËVAḢÍVÍ: ŚËMAYÍ: RÍḢᵛATË: VË YÍVËĎÍ'Í: 'ÍMÍ-ĦÍYË: 'ËZEBÍ: VË ŤËLÍ: VË ZÍNAMÍ: VË
NËFAŚÍ::
Oradan güneye yeryüzünün uçlarına doğru gittim ve orada göğün üç açık kapısını gördüm, oradan çiğ,
yağmur ve rüzgâr çıkıyordu.
2) ወእምህየ: ሖርኩ: መንገለ: ጽባሕ: በአጽናፈ: ሰማይ: ወበህየ: ርኢኩ: ፫: ኀዋኅው: ሰማይ: ርኋተ: መንገለ: ጽባሕ:
ወላዕሌሆሙ: ኀዋኅው: ንዑሳን።
VË 'ÍMÍ-ĦÍYË: HORÍḴU: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: BË-'ËŠÍNAFË: ŚËMAYÍ: VË BË-ĦÍYË: RÍ'İḴU: 3:
ḢËVAḢÍVÍ: ŚËMAYÍ: RÍḢᵛATË: MËNÍGËLË: ŠÍBAHÍ: VË LA°ÍLE-ĦOMU: ḢËVAḢÍVÍ: NÍ°UŚANÍ::
Oradan doğuya, göğün uçlarına doğru gittim ve burada göğün doğuya bakan üç kapısını açık olduğunu
gördüm, üzerlerinde ise daha küçük kapılar vardı.
3) በበ: ፩: እምእልኩ: ኀዋኅው: ንዑሳን: የኀልፉ: ከዋክብተ: ሰማይ: ወየሐውሩ: ምዕራበ: በፍኖት: እንተ: ተርእየት:
ሎሙ።
BËBË: 1: 'ÍMÍ-'ÍLÍḴU: ḢËVAḢÍVÍ: NÍ°UŚANÍ: YËḢËLÍFU: ḴËVAḴÍBÍTË: ŚËMAYÍ: VËYËHËVÍRU:
MÍ°ÍRABË: BË-FÍNOTÍ: 'ÍNÍTË: TËRÍ'ÍYËTÍ: LOMU::
Göğün yıldızları bu küçük kapıların her birinden geçerek kendilerine gösterilen yoldan batıya doğru
gidiyordu.
4) ወሶበ: ርኢኩ: ባረኩ: ወበኵሉ: ጊዜ: እባርኮ: ለእግዚአ: ስብሐት: ዘገብረ: ተአምራተ: ዐቢያነ: ወስቡሓነ: ከመ:
ያርኢ: ዕበየ: ግብሩ: ለመላእክቲሁ: ወለነፍሳተ: ሰብእ: ከመ: ይሰብሑ: ግብሮ: ወኵሉ: ተግባሩ: ከመ: ይርአዩ: ግብረ:
ኀይሉ: ወይሰብሕዎ: ለግብረ: እደዊሁ: ዐቢይ: ወይባርክዎ: እስከ: ለዓለም።
VË ŚOBË: RÍ'İḴU: BARËḴU: VËBËḴᵛÍLU: GİZE: 'ÍBARÍḴO: LË-'ÍGÍZİ'Ë: ŚÍBÍHËTÍ: ZË-GËBÍRË:
TË'ËMÍRATË: °ËBİYANË: VË ŚÍBUHANË: ḴËMË: YARÍ'İ: °ÍBËYË: GÍBÍRU: LË-MËLA'ÍḴÍTİ-ĦU:
VË LË-NËFÍŚATË: ŚËBÍ'Í: ḴËMË: YÍŚËBÍHU: GÍBÍRO: VË ḴᵛÍLU: TËGÍBARU: ḴËMË: YÍRÍ'ËYU:
GÍBÍRË: ḢËYÍLU: VË YÍŚËBÍHÍVO: LË-GÍBÍRË: 'ÍĐËVİĦU: °ËBİYÍ: VË YÍBARÍḴÍVO: 'ÍŚÍḴË:
LË°ALËMÍ::
Her bakışımda, büyük ve ihtişamlı şeyler yaratan İhtişamlı Rabbime o vakit hamd (övgü) ettim ve hamd
ederim. Ve bütün yaratmalarındaki Kendi gücünün büyüklüğünü görebilsinler de devamlı olarak hamd
etsinler diye, Kendi yaratmalarının ihtişamını meleklerine ve kişioğlu nefislerine gösteren O İhtişamlı
Rabbime hamd ederim.

29
SÖZLÜK

(ሐመረ ጽራእ): Keçiboynuzu (ağacı).


(ማኅበረ): Bir araya gelmek, toplanmak, bağlı olmak, ilişkilendirmek, katılmak.
°ALËMÍ (ዓለም): Âlem, âlemler, kâinat, evren.
°ALÍVA (ዓልዋ): Aliva, aliva ağacı → Sarısabır, öd ağacı.
°ARËBÍ (ዓረብ): Batı, Gün-batımı → (Ğarb, Ğurûbu eş-Şems")
°ËMËĎA (ዐመፃ): Haksız davranmak, yanlış davranmak, kötü muamele etmek, kötü davranmak, zarar
vermek.
°ËRÍBU (ዐርቡ): Ayarlamak, düzenlemek, yaptırmak, yerleştirmek.
°ËŠÍF (ዐጽፉ): Gizleyen, elbise, örtü.
°ÍĎË ŤÍBËBÍ (ዕፀ ጥበብ): Bilgelik ağacı.
°ÍĎËVË (ዕፀወ): Ağaç, çalı, funda.
°ÍMUǨÍ (ዕሙቅ): Derinlik, bilinmeyen, sır.
BAHÍRË 'ERÍTÍRA (ባሕረ ኤርትራ): Eritira Denizi → Kızıl Deniz.
BAHÍRÍ (ባሕር): Deniz, göl, okyanus, geniş nehir, yeryüzündeki su, batı, kuzey-batı, kuzey.
BARÍḴU (ባርኩ): İbâdet etmek, itaat etmek, hamd etmek.
BË (በ): -de, -da, içinde, ile, ...e göre, ilgili, dâir.
BËBË (በበ): Baba, ata.
BËĐÍVÍ (በድው): Çöl, ıssız, tenha.
BËRËĐ (በረድ): Kar, dolu, kırağı, kristal.
BËRËḴË (በረከ): İtaat etmek, ibâdet etmek, hamd (övgü) etmek, selamlamak.
BËRËǨÍ°AL (በረቅዓል): Berekial.
BET (ቤቱ): Beyt, ev, evde kalmak, geceyi geçirmek.
BËŤÍRË'ËL (በጥረአል): Betire'el → (Meleklerden)
BÍHERÍ (ብሔር): Yer, diyar, bölge, iklim, çevre.
BÍLOMU (ብሎሙ): yazı yazma, yazmak, kaleme almak, kağıda dökmek.
BÍRÍĦANAT (ብርሃናት): Birihanlar, ışıklar, aydınlıklar, ışımalar, aydınlanmalar, lambalar.
BÍRÍĦANË (ብርሃነ): Birihan, ışık, aydınlık, ışıma, aydınlanma, lamba.
BURUḴÍ (ቡሩክ): Bârek olan, bereketli, itaat edilen, ibâdet edilen, hamd edilmeye (övgüye) layık olan.
ĎAMA (ፃማ): Amel, emek, kazanım.
ĐAN (ዳን): Dan (bölge) → Âyet metnine göre Erimon'un güney-batısındadır.
ĐANÍ'EL (ዳንኤል): Dani'el → (Meleklerden)
ĐËBÍR (ደብረ): Dağ.
ĐËBÍRË 'ËRÍMONÍ (ደብረ : አርሞን): Erimon Dağı.
ĐËḢAR (ደኃሪ): Tâkip etmek, sürdürmek, devam etmek, geçmek, geçen, son zamanlarda olan, sonrası, ...-
dikten sonra.
ĐËḢARÍ (ደኃር): ötesinde, geri, gerisinde, sonra, ondan sonra, sonunda, en sonunda.
ĎËHËYÍ (ፀሐይ): Güneş, Şems.
ĐËǨİǨ (ደቂቅ): Dakika, küçük bir şey, küçük çocuklar, bir çocuk, zayıf olmak.
ĐËMË (ደመ): Kan. → (Kur'an'da "Dimâ").
ĐËMËNAT (ደመናት): Dumanlar, sisler, bulutlar.
ĎENAĦ (ፄናሁ): Koku, parfüm.
ĐİBË (ዲበ): üzerine, üzerinde, yukarıda.
ĐUĐA'EL (ዱዳኤል): Duda'el → Âyet metninden anlaşıldığına göre burası bir bölgenin adıdır.
'Ë°ÍVAFÍ (አዕዋፍ): Kuşlar, kümes hayvanları.
'ËBEL (አቤል): Ebel → Habil (Âdem'in oğlu).
'ËBËŚA (አበሳ): Günah işlemek, ihlal etmek, yanlış yapmak, yanlış hareket, suçlu olmak.
'ËBU (ኣቡ): Baba.
'ËĐAM (አዳም): Edam → Âdem (İlk kişi)
'ËF (አፉ): Ağız, gaga, giriş, kılıcın köşesi (ağzı).
'ËGANÍNÍT (አጋንንት): Günahkar tutkular, kötü tutkular (günaha veya kötülüğe batmış birinin yaptığı).
'ËḴİBË'EL (አኪበኤል): Ekibe'el → (Meleklerden)
'ËḴᵛÍT (ኣኵቱ): Şükretmek, teşekkür etmek, minnettar olmak.

30
'ËLÍBO (አልቦ): Yok, değil, hiç, asla, hiçbir şey, var olmama, yokluk.
'ËMEZARAḴ (አሜዛራክ): Emezarak.
'ËMÍLAḴË °ALËMÍ (አምላከ ዓለም): Âlemlerin Mâliki.
'ËMÍLAḴÍ (አምላክ): Mâlik → Mülk Sâhibi, Egemenlik Sâhibi.
'ËMÍLAḴOMU LË-'ËMALÍḴÍTÍ (አምላኮሙ ለአማልክት): Mâliklerin Mâliki → (Kur'an'da buna en yakın
anlamdaki "Mâlik el-Mülk" ismidir)
'ËMÍŤANË (አምጣነ): Ölçmeye neden olmak, tahmin etmek.
'ËNANÍ'İ (አናንኢ): Enani'i → Meleklerden.
'ËNË (አነ): Ben.
'ËNÍŚÍTÍ (አንስት): Kadın, zevce, eş, karı.
'ËNÍŞA'Í (አንሣእ): almak, uyanmak, uyandırmak, kaldırmak, dikmek, uyarmak, başlamak, diriltmek,
hayata döndürmek.
'ËNÍTË (አንተ): Sen.
'ËRAVİ (አራዊ): Hayvan, vahşi hayvan, sürüngen.
'ËRAZÍYAL (አራዝያል): Eraziyal → (Meleklerden)
'ËRÍMAROŚ (አርማሮስ): Erimaros.
'ËRÍMÍRÍŚ (አርምርስ): Erimiris → (Meleklerden)
'ËRÍŚÍYËLALÍYUR (አርስየላልዩር): Erisiyelaliyur.
'ËŚA'EL (አሳኤል): Esa'el → (Meleklerden)
'ËŚËŚÍLO (አሰስሎ): Kovma, çıkma, kovulma, çıkarma, kaldırma, giderme, uzaklaştırma.
'ËŚÍHİTO (አስሒቶ): Yoldan çıkma, günaha yol açma, hataya neden olma, kötülüğe yönelme.
'ËŚÍRAĐÍ'EL (አስራድኤል): Esiradi'el.
'ËTÍRONÍŚ (አትሮንስ): Taht, sandalye, oturacak yer.
'ËVÍGÍRË (አውግረ): Atma, atış, vurma, vuruş, vurucu, çarpan, taş, höyük, yığın, tepe.
'ËVÍŞÍ'Ë (አውሥአ): Cevap, yanıt, konuşmak.
'ËYÍḢ (አይኅ): Sel suyu → Tufan.
'ËZAZÍ'EL (አዛዝኤል): Ezazi'el → Azazil.
'ËZEBÍ (አዜብ): Güney, güney-doğu, güney rüzgarı.
'EZEǨE'EL (ኤዜቄኤል): Ezeke'el → (Meleklerden)
'ËZËZË (አዘዘ): Emir, buyruk, komut, tâlimat, vasiyet.
'ËZİZ (አዚዛ): Aziz, güçlü, kuvvetli.
FËǨËĐÍ (ፈቀድ): Dilek, arzu, istemek, istekli olmak, ihtiyaç, ihtiyacı olmak, göz önüne getirip düşünmek.
FEŞÍH / FÍŞÍH (ፍሥሓ): Neşeli olmak, mutlu olmak, sevinçli olmak.
FËTÍHÍ (ፈትሕ): Fethetmek, açmak.
FÍNOT (ፍኖት): Yol, yörünge, cadde, yolculuk, geçit, yol kenarı, giriş.
FÍRE (ፍሬ): Meyve, çiçek, tomurcuk, kar.
GËBËRÍ (ገበር): Yaratmak, yapmak, oluşturmak, üretmek.
GËBÍRÍ'EL (ገብርኤል): Gebiri'el → Cebrail.
GËFÍ°Í (ገፍዕ): Eziyet etmek, işkence yapmak, baskı uygulamak, vahşi davranmak.
GËNËTË ŠÍĐÍǨÍ (ገነተ ጽድቅ): Cennet-i Sâdıka, Dürüstlük Cenneti.
GËNËTÍ (ገነት): Cennet, bahçe.
GİME (ጊሜ): Sis, pus, karartı, bulanıklık.
GİZE (ጊዜ): Zaman, an, saat, sezon, period.
haline gelmek, baş olmak, şef olmak, yükselmek.
ĦAYÍMANO (ሃይማኖ): İnançlı, inanan, içten inanan, vefâlı,
ĦENOḴ (ሄኖክ): Henok, Enok → (Yezd'in oğlu. Bu kişi İdris'tir)
ĦENOŚ (ሄኖስ): Henos → Hanuş (Şit'in oğlu)
HËŞET (ሐሤት): Neşe, sevinç, mutluluk.
HËŞETÍ (ሐሤት): Sevinç, mutluluk.
ḢËĐÍGO (ኀድጎ): Terketmek, ayrılmak, vazgeçmek, önemsememek, izin vermek, temsil eden olmak.
ḢËĐÍRÍ (ኀድር): İkâmet etmek, yaşamak, oturmak.
ḢËŤİ'ËT (ኀጢአተ): Suç, hatâ, günah.
ḢËŤİ'ËTË (ኀጢአተ): Suçlar, hatâlar, günahlar.
ḢËYËŚË (ኀየሶ): Daha iyi olmak, daha güzel olmak, uygun olmak.
ḢËYÍL (ኀይል): Güçlü olmak, güç kullanmak, üstesinden gelmek, boyun eğdirmek, cebrî güç kullanmak,
üzerine gâlip gelmek, ...-e üstün olmak, güç vermek.

31
ḢÍBU'AT (ኅቡኣቲ): Saklı, sırlar, gizliler.
HÍLÍMÍ (ሕልም): Rüya.
HÍMAMÍ (ሕማም): Hasta olmak, hastalanmak, ağrı çekmek, doğum sancıları çekmek, sıkıntı çekmek, ateşi
olmak.
ḢÍRUYA (ኅሩያ): Seçilmiş, seçilen, elçi → (Resul)
ĦÍYË (ህየ): orada, o zaman, o yerde.
HÍZABÍ (ሕዛብ): Hizipler, zümreler, partiler, toplumlar, halklar, bir yerde toplanan kişioğlu.
ḢᵛÍLÍǨᵛÍ (ኍልቍ): Sayım, döküm, sayım listesi, miktar, sayı, nicelik, hesap, numara.
'ÍBÍNË BAHÍRÍYÍ (አብን ባሕርይ): Değerli taşlar, kıymetli taşlar.
'ÍFO (እፎ): Nasıl, neden, niçin.
'ÍGÍZİ'Ë (እግዚአ): Rabb → Efendi, Geliştirici
'ÍGÍZİ'Ë MËNAFÍŚÍTÍ (እግዚአ መናፍስት): Ruhların Rabbi.
'ÍGÍZİ'Ë-BÍHERÍ (እግዚአ ብሔር): En Yüksek, Âlemlerin Rabbi.
'ÍGÍZİ'OMU LË-'ËGA'ÍZÍTÍ (እግዚኦሙ ለአጋእዝት): Rabblerin Rabbi, En Yüce Rabb.
'ÍGᵛALË (እጓለ): Herhangi bir genç hayvan, kümes hayvanları, çocuk, yavru, döl, ürün.
'ÍḢU (እኁ): Kardeş, kan ilişkisi, arkadaş.
'ÍḴUYA (እኩያ): Kötü, rezil, alçak, lânetli.
'ÍLÍḴÍTU (እልክቱ): Onlar, şunlar → (eril)
'ÍLÍḴU (እልኩ): Bunlar, şunlar, diğerleri.
'ÍMËT (እመት): İmet veya arşın → (İng. cubits, forearm).
'ÍMÍ (እም): -den, -dan, -den beri, önceden, hâricî, mekanın dışı, bundan böyle, bundan sonra.
'ÍMÍYÍ'ÍZE (እምይእዜ): Bu andan itibaren, o andan itibaren.
'ÍMUNÍTU (እሙንቱ): Onlar.
'ÍNÍZË (እንዘ): ...iken, ...zaman, oysa, halbuki, mâdemki, olsa bile.
'ÍŚAT (እሳት): Ateş, sıcaklık, ısı.
'İŚËLAM (ኢሰላም): İslam, selâmet, barış, huzur, kurtuluş, rahatlama.
'ÍŚÍḴË (እስከ): ...-e kadar, ...-e dek, ...kadarıyla, o kadar ki.
ḴALÍ'Ë (ካልአ): Başka, diğer, ayrıca, halef, vâris, ikinci, arkadaş, komşu.
ǨAYËL (ቃየል): Kayel → Kayin (Âdem'in oğlu).
ǨAYÍNAN (ቃይናን): Kayinan → Kaynan (Hanuş'un oğlu)
ǨËĐİM (ቀዲሙ): Kadim, eski, önce, ilk.
ǨÍĐÍME-ĦU (ቅድሜሁ): onun kademesi, onun huzûru → (o zamiri erildir)
ǨᵛÍŚÍLÍ (ቍስል): Yaralanmak, yaralarla kaplanmak, acı çekmek.
ḴËLÍBËNEN (ከልበኔን): Kelibenen, galbanum → Kasnı otu sakızı.
ḴËMË (ከመ): aynen, tıpkı, sanki, sözde, bu yüzden, amacıyla.
ǨËNANÍMOŚ (ቀናንሞስ): Tarçın, tarçın ağacı.
ḴËNFÍR (ከናፍሪ): Dudak, ağız, kenar, kesit.
ḴËRÍBE (ከርቤ): Mür, mürüsafi.
ḴËRÍḴA (ከርካ): Kerika, kerika ağacı → Badem, ceviz, kabuklu yemiş, badem ağacı, ceviz ağacı,
turunçgillerden olan ağaç.
ḴËVAḴÍBÍ (ከዋክብ): Kevkebler, yıldızlar.
ḴÍBËBË (ክበበ): Tur, yuvarlak, çevrelemek, bir daire etrafında dolaşmak.
ḴÍBURA (ክቡራ): Kübra, büyük.
ḴÍĦÍĐÍ (ክህድ): İnkar etmek, reddetmek, kaçınmak, kınamak, vazgeçmek, asi olmak, hain olmak,
hoşnutsuz olmak, itaatsiz olmak, sapıtıp dönmek.
ḴÍNAF (ክናፈ): Kanat, balığın yüzgeci, ağacın dalı, yanı (elbisenin veya bir ülkenin yanı).
ḴİRUBEL (ኪሩቤል): Kerubiler → (Meleklerden)
ḴÍŞUT (ክሡት): Açık, apaçık, belli, temiz, çıplak.
ḴOḴËBÍ (ኮከብ): Kevkeb → Yıldız
ḴOḴËBÍ'EL (ኮከብኤል): Kokebi'el.
ḴONU (ኮኑ): Oldu, meydana geldi, oluştu → (Kâne)
ǨᵛËLA (ቈላ): Vadi, aşağıdaki toprak.
ḴᵛÍNËNE (ኵነኔ): Yargı, hesap, kıyamet, haşir.
LAMEḴ (ላሜክ): Lamek → (Nuh'un babası)
LË (ለ): ...-e, ...-a, ...-e doğru, ...-a göre, için.
LË°ALËMÍ (ለዓለም): Ebedî, sonsuz, uçsuz bucaksız, geniş.

32
LË'ÍLË (ለእለ): Yüksek olmak, üstün olmak, yüce olmak.
LÍ°ULÍ (ልዑል): En Yüce → el-Aliyyu.
LİBANOŚ (ሊባኖስ): Libanos (bölge).
LÍŚAN (ልሳን): Lîsan, dil.
LOTU (ሎቱ): onun için → (eril 3.tekil şahıs için)
MA'ÍḴËL (ማእከለ): Ortası, ortasında, arası, arasında.
MAY (ማየ): Su, sıvı.
MËBARÍǨÍT (መባርቅት): Şimşekler, yıldırımlar.
MË°AT (መዐት): Öfke, kızgınlık, gazap, hiddet, sıkıcı, belâ, felâket.
MËĐÍBËRA (መድበራ): Kır, çöl, sahra, el değmemiş yer.
MËHËLA (መሐላ): Yemin, ant, antlaşma, sözleşme, bir şey üzerine yapılan yemin.
MËǨÍŞËFÍTÍ (መቅሠፍት): ilâhî ceza, gazap, felaket, bela, veba, inme.
MËLA'ÍḴÍTÍ (መላእክት): Melekler.
MËLALÍ'EL (መላልኤል): Melali'el → Mehlayil (Kaynan'ın oğlu)
MËLÍ'ËḴË ŚËLAMÍ (መልአከ ሰላም): Selam meleği, islam meleği, barış meleği, huzur meleği.
MËLÍ'ËḴO (መልአኮ): Melek.
MËNAFÍŚÍTË 'ÍḴUYANË (መናፍስተ: እኩያነ): Kötü ruhlar, lânetli ruhlar, kötü rûhâni (mânevî) varlıklar.
MËNÍBËR (መንበረ): Minber, yüksek olan makam, yüksek olan yer, platform.
MËNÍFËŚ (መንፈሳ): Ruh, nefes, rüzgar, öz, mânevi beden.
MËNÍGÍŞÍT (መንግሥት): Hükümdarlık → (dişil)
MËŚÍ°Í (መስዕ): Kuzey, kuzey rüzgarı, güney-batı rüzgarı, güney-doğu.
MËZAGÍBÍTË (መዛግብተ): Hazineler, depolar, ambarlar, tahıl ambarları.
MÍĐÍRÍ (ምድር): Arz, yer, toprak, yeryüzü
MÍHÍRË (ምሕረ): Merhamet, aff.
MİḴA'EL (ሚካኤል): Mika'el → Mikail.
MÍLU (ምሉ): Tam, dolu, eksiksiz, tamam.
MÍŞÍRAǨÍ (ምሥራቅ): Maşrık, doğu, doğuya özgü, doğuda olan.
MOǨÍHO (ሞቅሖ): Hapsetmek, esir etmek, zincirlere bağlamak.
MOT / MOTU (ሞቱ): Mevt, ölü.
MUŚÍNA (ሙስና): Bozulma, bozulmuş, çürümüş, harap olma, yıkım.
NËFÍŚATË (ነፍሳተ): Nefisler, vücutlar, bedenler, rüzgarlar.
NËFÍŚATË ŚËBÍ'Í (ነፍሳተ ሰብእ): Kişioğlu nefisleri, kişioğlu canları.
NËGËR (ነገር): Konuşmak, söylemek, demek, îlan etmek, göstermek.
NËŠÍR (ነጽሮ): görüldüğü gibi, görüldüğü kadar, besbelli olanı.
NÍGUŞ (ለንጉሥ): Hakim. → el-Hakîm.
NÍGUŞOMU LË-NËGËŞÍTÍ (ንጉሦሙ ለነገሥት): Hakîmlerin Hakîmi.
NÍŚÍH / NÍŚÍHA (ንስሓ): Tövbe etmek, pişman olmak, üzgün olmak, kefâret ödemek.
NUḢËT (ኑኀተ): Sabır, uzunluk.
PAPARË (ፐፐረ): Biber.
RAMU'EL (ራሙኤል): Rami'el → (Meleklerden)
RË°AĐÍ (ረዓድ): Titreme, sarsıntı, çarpıntı, gök gürlemesi.
RË°AMÍ (ረዓም): Ses, ses gürültüsü, sesin şiddeti.
RË°AYÍ (ረዓይ): Reayi → Dev: Babası melek, annesi kişidir (insandır).
RËGÍMU (ረግሙ): Lânet etmek, belâ okumak.
RËŚİ°A (ረሲዓ): Hatırından çıkaran, görmezlik eden, Allah tanımaz, günahkar, kâfir.
RÍḢUǨA (ርኁቃ): Uzak, uzakta.
RÍḢᵛAT (ርኁት): Açık → (dişil)
RÍ'İḴË (ርኢከ): Görmek.
RÍ'ÍŚA (ርእሱ): olmaya başlamak, ...laşmak, ...leşmek,
RÍTÍ°Í (ርትዕ): Doğru, düzgün, sâlih.
RUFA'EL (ሩፋኤል): Rufa'el.
ŠAĐÍǨA (ጻድቃ): Sâdık → Dürüst.
ŚARİRA (ሳሪራ): Sarira → İnci, sedef.
ŚËBÍ'Í (ሰብእ): Kişioğlu → İnsanoğlu.
ŚËGÍĐU (ሰግዱ): Secde.
ŠËHAFİ (ጸሓፊ): Kâtip, yazar, bilge, bilgin, fakih.

33
ŚËḴİNON (ሰኪኖን): Sakız ağacı.
ŚËLAMÍ (ሰላም): Selam, barış, huzur, anlayış, anlaşma.
ŚËMAYATÍ (ሰማያት): Semalar, gökler.
ŚËMAYÍ (ሰማይ): Sema, gök.
ŚËMÍŚAVE'EL (ሰምሳዌኤል): Semisave'el → (Meleklerden)
ŚENEŚER (ሴኔሴር): Seneser (bölge).
ŚËNÍBËL (ሰንበል): Sümbül → Hint sümbülü, Hint sümbülü yağı.
ŚËRAǨUYAL (ሰራቁያል): Serakuyal → (Meleklerden)
ŚËRÍTË'EL (ሰርተኤል): Serite'el → (Meleklerden)
ŚETÍ (ሴት): Seti, Set → Şit (Âdem'in oğlu)
ŚËYÍF (ሰይፍ): Kılıç.
ŠÍBAHÍ (ጽባሕ): Sabah, doğu, şafak, ışığın çoğaldığı taraf.
ŚÍBÍ°ATA (ስብዓታ): Sihir, büyü, sihirbazlık, büyücülük, cadılık.
ŚÍBÍHËT (ስብሐቲ): Subhan, temiz, ihtişam, görkem, şaşaa.
ŚEBÍHU / ŚEBBÍHU (ሴብሑ): Övmek, överek büyük göstermek, hamd etmek, onur duymak, büyük
göstermek, büyükledim.
ŚËYÍŤAN (ሰይጣና): Şeytan.
ŚËYÍŤANAT (ሰይጣናት): Şeytanlar.
ŚÍ'ÍL (ስእሉ): Sual, soru, istek, rica, duâ, çağrı.
ŚÍ'ÍLË (ስእለ): Şefaat etmek, arka çıkmak, birinin kurtulması için teşebbüs etmek.
ŠÍLÍMËT (ጽልመት): Karanlık, gölge.
ŚÍMA°Í (ስማዕ): İşitmek, duymak, anlamak, dinlemek, kulak vermek, algılamak.
ŚÍMÍYAZA (ስምያዛ): Simiyaza → (Meleklerden)
ŚÍ'ÍNÍ (ስእን): Yapamaz olmak, güçsüz olmak, âciz olmak, iktidarsız olmak, zayıf (başarısız) olmak.
ŚİNA (ሲና): Sina.
ŠÍNAF (ጽናፈ): Sınır, hudut, kenar, son, uç.
ŠÍRÍFË (ጽርፈ): Küfür, iftira, hakâret.
ŚÍRÍYËTË (ስርየተ): Günahların bağışlanması, affedilme, bağışlanma, kefâret.
ŚOBË (ሶበ): ...-dığı zaman, o zaman, o zamanda, bundan sonra.
ŚURÍYAN (ሱርያን): Suriyan.
ŞAḢÍTÍ (ሣኅት): Sıhhat, kolaylık, hoşgörü.
ŞËNAYÍTU (ሠናይቱ): İyi, güzel, hoş, iyilik, iyi şeyler, iyi işler, iyi ameller.
ŞÍGA (ሥጋ): Et, beden, ceset → (Rûh'un zıttı olan)
ŞÍLÍŤAN (ሥልጣን): Sultan güç, otorite, hâkim güç, yargı gücü.
ŞU°U (ሡዑ): Kurban, yakmalık kurban, kesilen kurban.
ŤAMİ'EL (ጣሚኤል): Tami'el → (Meleklerden)
TËGÍBAR (ተግባረ): iş, çalışma, amel, görev, meslek, ticaret.
TËGÍĦU (ተግሁ): İzlemek, dikkatli olmak, gözlemek, nöbet tutmak, uyanık olmak, istekli, hevesli, özenli,
uygulamak, görev sorumlusu olmak, .
TËZÍḴAR (ተዝካረ): Tezkir, zikretme, hatırlama, anma, bildiri, kayıt.
ŤÍBËBÍ (ጥበብ): Bilge olmak, akıllı olmak, tedbirli olmak, haberdar olmak, bilgelik kazanmak, zeki olmak,
mantıklı olmak, iyileşmiş olmak, tedavi olmak.
TÍBEǨËLO (ትቤቀሎ): Cezalandırmak, intikam almak.
TÍGUĦ (ትጉሃ): Gözcü → Meleklerdendir.
TÍGUĦANË ŚËMAYÍ (ትጉሃነ ሰማይ): Göğün gözcüleri → Meleklerdendir.
TÍGUĦANÍ (ትጉሃን): Gözcüler → (Meleklerdendir)
TÍḢAGᵛËLU (ትኃጐሉ): Birbirini yok etmek, birbirini mahvetmek.
TÍHÍTË (ትሕተ): Taht, altı, alt tarafı.
TÍ'ÍMÍRÍTATË (ትእምርታተ): Takımyıldızlar.
ŤËLÍ (ጠል): ıslak olmak, nemli olmak, çiğ ile kaplanmak, yumuşak olmak, bereketli olmak, yemyeşil
olmak, şişman olmak.
ŤÍMÍ'EL (ጥምኤል): Timi'el → Meleklerden.
ŤURÍ'EL (ጡርኤል): Turi'el → Meleklerden.
'UBÍLÍŚÍYA'EL (ኡብልስያኤል): Ubilisiya'el (bölge) → Âyet metnine göre Libanos ile Seneser arasında
bulunan bir bölgedir.
'URAḴİBËRAME'EL (ኡራኪበራሜኤል): Urakiberame'el → (Meleklerden)

34
'URÍYAN (ኡርያን): Uriyan.
VA°ÍYÍ (ዋዕይ): Ateş.
VËĐÍ'Ë (ወድአ): Vedâ, son, tamamlamak, neticenin gelmesi, tüketmek, harcamak, bitirmek.
VELËŤ (ዌለጥ): Farklı, türlü, çeşitli, acaip, tuhaf, yabancı.
VËRÍḢÍ (ወርኅ): Ay, Kamer.
VËYÍN (ወይን): Asma, salkım, üzüm.
VÍLUĐË ŚËMAYATÍ (ውሉደ ሰማያት): Göklerin evlâdı, Göklerin çocukları. → (Melekler)
YAREĐ (ያሬድ): Yared → Yezd (Mehlayil'in oğlu ve Henok'un babası)
YËBÍŚË (የብሰ): Yerleşke, kuru arazi, kuru zemin, kuru yüzey, kuru alan, toprak, kıta.
YÍĐËLU (ይደሉ): Tartmak, ölçmek, uygun olmak, yerinde olmak, lâyık olmak, yakışırca.
YOMÍYA'EL (ዮምያኤል): Yomiya'el → (Meleklerden)
ZËǨEBE (ዘቄቤ): Zekebe → (Meleklerden)
ZËRÍ'U (ዘርኡ): Zerre, döl, tohum, soy.
ZËYÍNËĐÍĐÍ (ዘይነድድ): Yanan, yakıcı.
ZÍNÍTU (ዝንቱ): Bu, bunu, bunlar.
ZUŤÍ'EL (ዙጥኤል): Zuti'el → (Meleklerden)

35

You might also like