You are on page 1of 10

Ömürden Uzun İstekler: Tûl-"

Emel

Dünya, !k! kapılı b!r han g!b!d!r. Hz. Adem a.s.’dan bu yana kaç kere
dolmuş boşalmıştır, b!l!nmez. Ama b!r hak!kat var: Herkes, kend!s! !ç!n
takd!r ed!len süre kadar dünyada kalır. Ne b!raz eks!k ne b!raz fazla...
Ayet-! ker!men!n beyanıyla:

“Onların eceller! geld!ğ! zaman ne b!r an ger! kalab!l!rler ne de öne


geçeb!l!rler.” (Nahl 61)

Hâl!hazırda yeryüzündek! bütün !nsanlar dünya hanında m!saf!rd!r. B!r


kapıdan g!ren, d!ğer kapıdan çıkmayı bekleyen m!saf!r... M!saf!r!n, kısa
sürel!ğ!ne kalacağı b!r yerde uzun hesaplar yapması ne kadar abest!r!
Gel gör k! Rabb!n! unutan, peygamberler!n davet!n! d!kkate almayan
!nsanoğlu aklını, gönlünü ve ruhunu dünyanın caz!bes!ne kaptırmakta
ve h!ç b!tmeyecekm!ş zannett!ğ! dünyaya dört elle sarılmaktadır.
İnsanoğlunun dünyaya karşı hırslı ve açgözlü olması, h!ç
ölmeyecekm!ş g!b! dünyaya bağlanması, devamlı !ler!y! hesap ederek
mal b!r!kt!rme derd!ne düşmes! ve buna benzer eğ!l!mler! “tûl-! emel”
olarak tar!f ed!l!r. (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Ter!mler! Sözlüğü, s.
361)

Aslında herkes!n b!r emel! vardır. Yan! herkes!n arzu ve !stekler!n!


meylett!rd!ğ!, yönlend!rd!ğ! hedefler vardır. “N!hayets!z arzu ve
!stekler, boş hayaller ve beklent!ler” şekl!nde tanımlanan “tûl-! emel”
!se, ah!ret!n çok uzak olduğu düşünces!nden, devamlı dünyada kalma
arzusundan, daha net b!r !fadeyle dünya sevg!s!nden kaynaklanır.

Dünya !se hem kalıcı değ!ld!r hem de Yüce Mevlâ’nın tar!f!yle oyun ve
eğlenceden !barett!r. Dünyanın oyun ve eğlence olması önems!z
olduğu anlamına gelmez. Dünya öneml!d!r; fakat önem! ah!ret
saadet!n! kazanmaya ves!le olmasındandır. Oyun ve eğlence yönünün
vurgulanması, dünya hayatının geç!c!l!ğ!ne, asıl olanın !se ah!ret hayatı
olduğuna !şaret etmek !ç!nd!r.

Dünya hayatı ned!r?

Kur’an-ı Ker!m’de b!rçok ayet-! ker!me dünya hayatının geç!c!l!ğ!n!


gökten !nd!r!len su örneğ! üzer!nden gözler önüne serer:

“Dünya hayatının durumu gökten !nd!rd!ğ!m!z b!r su g!b!d!r k!, !nsan


ve hayvanların yed!ğ! b!tk!ler o su sayes!nde gürleş!p b!rb!r!ne
g!rm!şt!r. Yeryüzü bütün z!net ve güzell!kler!n! alıp süslend!ğ! ve
halkının da onun üzer!nde kend!ler!n! güçlü sandığı b!r sırada,
geceley!n veya gündüz emr!m!z o yere gel!r de, b!r gün önce h!çb!r
güzell!k ve süsü yokmuş g!b! onu kökünden b!ç!lm!ş duruma get!r!r!z.
İşte düşünen b!r topluluk !ç!n ayetler!m!z! böyle açıklıyoruz.” (Yunus
24)

“Onlara dünya hayatının örneğ!n! de ver: Dünya hayatı gökten


!nd!rd!ğ!m!z b!r suya benzer k! onunla yeryüzünün b!tk!ler! gel!ş!p
b!rb!r!ne karışır ve sonunda rüzgârların savurup uçurduğu kuru b!r
çöp kırıntısı hal!ne döner. Allah, her şey! meydana get!rmeye gücü
yetend!r.” (Kehf 45)

Y!ne bazı ayetlerde dünyanın aldatıcı yönüne d!kkat çek!lmekted!r:

“Ey !nsanlar! Allah’ın vaad! gerçekt!r. Sakın dünya hayatı s!z!


aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında s!z! kandırmasın.”
(Fâtır 5)

“O kâf!rler k! d!nler!n! oyun ve eğlence ed!nm!şler ve dünya hayatı da


kend!ler!n! aldatmıştı. İşte onlar nasıl şu günler!ne kavuşmayı
unuttular ve ayetler!m!z! b!lerek !nkâr ett!ler !se, b!z de bugün onları
böyle unuturuz.” (A’raf 51)

A’raf sures!ndek! bu ayet-! ker!men!n tefs!r!nde, kâf!rler!n dünya


hayatına aldanmalarıyla !lg!l! olarak Fahredd!n Razî rh.a. şu tesp!tte
bulunur:

“Bu mecazî b!r !faded!r. Çünkü gerçekte dünya hayatı aldatmaz. Bu


!fadeden asıl murad, dünya hayatı sırasında k!ş!n!n aldanmasıdır.
Çünkü !nsan ömrünün uzun, yaşantısının güzel, malının çok,
makamının kuvvetl! olmasını arzular durur. Net!cede bu tür şeyler
hakkındak! aşırı arzusundan dolayı ah!ret! talep edemez hale gel!r.
Sırf dünyayı elde etme arzusu ve çabasına dalar g!der.

Allah bu durumda olanları kâf!r olmakla vasfetm!ş, onların d!nler!n! b!r


eğlence, b!r oyuncak ed!nd!kler!n! ve dünya hayatının onları aldattığını
beyan buyurmuştur. N!hayet!nde onların bu durumu Allah’ın ayetler!n!
!nkâra kadar varmıştır. Bu da Hz. Peygamber s.a.v.’!n ‘Dünya sevg!s!
her türlü hatanın başıdır’ buyurduğu üzere, dünya sevg!s!n!n her türlü
afet!n başlangıcı olduğuna delalet eder. Dünya sevg!s! bazen k!ş!ler!
küfre ve sapıklığa da götürür.” (Mefâtîhu’l-Gayb, XIV, 99)
Bu !zahta da görüleceğ! üzere dünya sevg!s! kâf!r!n bar!z
vasıflarındandır. Onun vasıflarından b!r!nc!s!, kalpler!n!n ruhanî lezzet
ve huzura kapalı olmasıdır. İk!nc!s! !se dünyaya dalıp ondan başka
h!çb!r şey düşünemeyerek onu her şeyden çok sevmes!d!r. Z!ra, “B!ze
kavuşmayı ummayan, dünya hayatına razı olup onunla rahat
bulanlar...” (Yunus 7) ayet!nde de bu duruma !şaret vardır.
(Mefâtîhu’l-Gayb, XVII, 41). Ayrıca H!cr sures!n!n !lk ayetler! de dünya
sevg!s!nden kaynaklanan tûl-! emel!n kâf!rler!n vasfı olduğuna !şaret
eder:

“El!f, Lâm, Râ. Bunlar Kur’an’ın apaçık ayetler!d!r. Zaman olacak, !nkâr
edenler, ‘keşke b!z de müslüman olsaydık’ d!ye hayıflanacaklar. Bırak
onları; yes!nler, yararlansınlar! Emeller! onları oyalayadursun. Elbet
yakında b!lecekler.” (H!cr 1-3)

Dünya sevg!s! ve tûl-! emel her ne kadar kâf!rler!n bar!z vasfı olsa da
müm!nler de bu halden sakındırılmış ve bu temayülün fıtrî b!r özell!k
olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu !ncel!ğe !şaret eden Allah Rasulü s.a.v.
şöyle buyurmaktadır: “Ademoğlu !ht!yarlarken onda !k! şey gençleş!r
(kuvvetlen!r): Mal tutkusu ve tûl-! emel.” (Müsl!m, Zekât, 115)

B!r ağaç gölges!

Dünyaya karşı tavrımızı bel!rleme noktasında en !deal ölçümüz olan


Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.’!n her hal!, her sözü, ümmet!ne uhrevî
b!r bakış açısı sunmaktadır. Abdullah b. Mesud r.a. anlatıyor:

Rasulullah s.a.v. b!r hasır üzer!nde yatıp uyumuştu. Uyandığında,


vücudunun yan tarafında hasırın !zler! vardı. B!zler:

– Ya Rasulallah! S!z!n !ç!n b!r döşek tedar!k etsek, ded!k. Bunun


üzer!ne Rasulullah s.a.v.:

– “Ben!m dünya !le !lg!m ne kadar k!? Ben bu dünyada b!r ağacın
altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp yoluna devam eden b!r
yolcu g!b!y!m.” buyurdu. (T!rm!zî, Zühd, 44)

Bu had!s-! şer!fte dünyayı b!r gölgel!ğe benzeten Allah Rasulü s.a.v.,


b!r başka had!s-! şer!f!nde ümmet! hakkındak! end!şes!n! şöyle d!le
get!r!r:

“S!z!n !ç!n ben! en çok korkutan şey, hevâya (şehvetlere) uymanız ve


uzun emeld!r. Hevâya uymak Hakk’a ulaşmanızı engeller. Uzun emel
!se dünya sevg!s!nden kaynaklanır.” Rasul-! Ekrem Efend!m!z s.a.v.
nebevî nas!hat!ne şöyle devam ed!yor:

“D!kkat ed!n! Allah Tealâ dünyayı sevd!kler!ne de sevmed!kler!ne de


ver!r. Fakat b!r kulunu sevd!ğ! zaman ona !manı bahşeder. D!kkat
ed!n! Bazı !nsanlar d!n!n, bazıları !se dünyanın derd!ne düşerler. S!zler
d!n!n derd!ne düşün, dünyanın kulu köles! olmayın. D!kkat ed!n!
Dünya arkasını dönüp g!d!yor. Ah!ret !se yönelm!ş, s!ze doğru gel!yor.
İy! b!l!n k!, s!zler amel!n olduğu fakat hesabın olmadığı b!r
dünyadasınız; amel!n olmadığı hesap gününe doğru
yaklaşmaktasınız.” (İhya, V, 115; Kenzü’l-Ummâl, nr. 44167)

B!r defasında Allah Rasulü s.a.v. el!ne üç tane sopa aldı. B!r!n! önüne,
d!ğer!n! yan tarafına, üçüncüsünü de uzak b!r yere d!kt!. Sonra
ashabına h!taben:

– Bunun ne anlama geld!ğ!n! b!l!yor musunuz, d!ye sordu. Ashab:

– Allah ve Rasulü daha !y! b!l!r, ded!ler. Bunun üzer!ne Rasulullah s.a.v.
meseley! şöyle !zah ett!:

– “Bu (önümdek! sopa) !nsan, bu (yanımdak! sopa) ecel!, bu da


(uzaktak! sopa) emeller!d!r. İnsanoğlu emeller!n!n peş!nden koşarken,
daha ona ulaşamadan ecel! onu yakalayıver!r.” (İhya, V, 116)
Tûl-! emel, kalb!n manevî b!r hastalığı olarak kabul ed!lmekted!r.
Bazen k!ş! uzun emel sah!b! olur da kend!s!n! zâh!d zannedeb!l!r.
Hastalığının farkında olmayanın kend!s!n! sıhhatl! zannetmes! g!b!...

B!r afet, dört tehl!ke

M!nhâcü’l-Âb!dîn adlı eser!nde kalb!n afetler!n! uzun uzadıya ele alan


İmam Gazalî rh.a., kalb!n en büyük f!tnes! ve kalptek! !nsanî duyguları
kökünden yok eden dört afetten b!r! olarak tûl-! emel! z!kreder.
(D!ğerler!: Acelec!l!k, haset ve k!b!r.)

Tûl-! emel!, bütün hayır ve taatler! yok eden, bütün şer ve fesadı
davet eden, !nsanları bela ve kötülüklere sürükleyen b!r afet olarak
tanımlayan İmam Gazalî rh.a., şu tesp!tlerde bulunur:

“B!l k!, tûl-! emel sah!b! olduğun zaman sende dört tehl!ke meydana
gel!r:

• İbadete karşı tembell!ğe ve gevşekl!ğe sevk eder.

Bu durumda k!ş!, ‘Günler geçse de zamanım var, yapacağım’ der ve


!badet etmeden ömrünü boşa geç!r!r. Sonra da ömrü vefa etmez.
Davud-! Tâî k.s. ne kadar doğru söylem!şt!r: ‘Cehennem azabından
korkan k!mseye uzak yakın olur. Emel! uzun olanın da amel! kötü olur.’
Yahya b. Muaz k.s. da şöyle der: ‘Uzun emel, bütün !y!l!kler!n önünü
keser.’

• Tevbey! gec!kt!rmeye ve terk etmeye sebep olur.

Uzun emel sah!b! k!ş! şöyle düşünür: ‘Daha genc!m, tevbe etmeye
zamanım çok. Ş!md! çalışıp kazanayım, şu dünyanın tadını çıkarayım.
Sonra tevbe ed!p sâl!h amel !şler!m.’ Böylece kend!n! tamamen dünya
!şler!ne ver!r, derken ecel gel!r. Tevbe etmeden ve umduklarından
mahrum olarak ölür g!der.
• Hırsla mal toplamaya, dünya !le meşgul!yete sebep olur, ah!ret!
unutturur.

K!ş! uzun emel hal!ndeyken, “Gücüm, kuvvet!m varken fazla mal


kazanıp b!r!kt!rey!m. B!r müddet sonra !ht!yarlık gel!r. Zayıflar,
takatten düşer!m, çalışıp kazanamaz hale gel!r fak!r ve per!şan
olurum, !ht!yarlıkta yokluk zordur” der. Bu ve benzer! düşüncelerle
fan! dünyaya sarılır ve mal toplama hırsına kapılır. Malının zekâtını,
sadakasını vermez. O bu düşünceler !çer!s!nde d!d!n!rken b!rden ecel
gel!r ve kazanıp b!r!kt!rd!ğ! her şey dünyada kalır. Vebal!n!, günahını
yüklenerek g!der. Ebedî b!r hasret ve p!şmanlık !ç!nde kalır.

Ebu Zer el-Gıfârî r.a. der k!: “Yet!şmed!ğ!m günler!n elem ve keder!
ben! öldürdü.” Sebeb! sorulduğunda şu cevabı verd!: “Emel!m
ecel!m!n ötes!ndek! günler! de aştı, !şte ondan...”

• Kalb! katılaştırır ve ah!ret! unutturur.

Çünkü uzun emeller!n peş!nde koşan k!mse ne günahlarını hatırlar ne


ölümü ne de mezardak! hal!n! düşünür. Bu g!b!ler!n düşünces! ve
konuşması hep dünyadır. Net!ce !t!bar!yle bu hal kalb!n kararmasına,
katılaşmasına, ah!ret!n unutulmasına, günahların hatırlanmamasına
sebep olur. Bu durumda olan b!r !nsanın kalb!nde saflık, !ç!nde
merhamet, aklında tevbe ve ah!ret düşünces! g!b! d!nî ve !nsanî
erdemler bulunmaz. Bu haller ancak !şlenen günahların azabını,
ah!ret!n haller!n!, ölümün ızdırabını ve sonucunu düşünmekle hasıl
olur. Demek k! dünya !ç!n uzun emel beslersen, gaflete dalıp tevbe
etmey! !hmal eder ve çok günah !şlers!n. İbadet! az yaparsın. Hırsın
artar, günahların çoğalır, kalb!n kararır.

Ah!ret end!şes!

İmam Gazalî rh.a., tûl-! emel!n tehl!keler!n! açıkladıktan sonra, bu


hastalıktan korunmak !ç!n şu tavs!yelerde bulunur:
“Bu açıklamalardan, uzun emel kadar tehl!kel! b!r afet!n olmadığını
anladık. O halde uzun emel!n afetler!nden kurtulmak !ç!n ölümü ve
ötes!n!, kab!r azabını, ebedî hayatı düşünmek ve !badete sarılmak
gerekt!r. Hz. İsa a.s. dünya hayatını şöyle tar!f eder: ‘Dünya, üç
günlüktür. Dün geçm!şt!r, b!r daha ele geçmez. Yarın gelecekt!r, ona
kavuşab!lecek m!y!z, şüphel!d!r. O halde !ç!nde yaşadığın bugünü
gan!met b!l ve değerlend!r.’

Ey kardeş!m! Bu söyled!kler!m!z üzer!nde düşünsen, bu f!k!rler!


d!kkatle b!rkaç gün z!hn!nden geç!rsen, muhakkak uzun emel
kuruntusu kalb!nden s!l!n!r, yer!n! kısa emel doldurur. Tevbe etmek
!ç!n acele eders!n, taat ve !badete sarılırsın, dünyadan !stekler!n azalır,
bağlılığın kes!l!r. Günah !şlemekten vazgeçers!n.

Kalb!n ah!ret end!şes!yle dolar. Her an ölümü hatırlar, ah!ret haller!n!


da!ma gözünün önünden geç!r!rs!n ve bunun sonucu olarak
kalb!ndek! sıkıntı ve karanlık yavaş yavaş g!der, yer!ne şefkat ve
merhamet duygularıyla Allah !nancı ve korkusu dolar. İbadetler!n!
Allah Tealâ’nın emrett!ğ! şek!lde yaparsın, !şler!nde doğruluktan
ayrılmazsın. Böylece Allah’ın lütfu ve yardımıyla kalb!n !manla dolu
olarak ah!rete göçers!n.” (M!nhâcu’l-Âb!dîn, 147-151)

Tûl-! emel, k!ş!n!n h!ç ölmeyecekm!ş g!b! kend!n! dünyaya


kaptırmasıdır. Yoksa k!ş!n!n dünya !şler!n! tak!p etmes!, düzenl! ve
planlı çalışması, hedefler bel!rlemes! ve bu hedeflere ulaşmak !ç!n
gayret etmes! uzun emel değ!ld!r. Müm!n dünya !şler!nde de çok
çalışmalı, çok gayret etmel!d!r. Fakat ah!ret! ve ölümü unutmadan,
kulluğu ertelemeden... Zühd, dünyadan el etek çekmek değ!l, k!ş!n!n
dünya !le kend! arasına kalben mesafe koymasıdır. Dünya !şler!n! terk
ed!p sefalet !ç!nde yaşamakla zühd elde ed!lmez. Süfyân-ı Sevrî
k.s.’n!n bel!rtt!ğ! g!b!: “Dünyada zühd, kuru ve katıksız ekmek yemek,
kaba ve sert kumaştan elb!seler g!ymek değ!ld!r. Asıl zühd emeller!
kısa tutmaktır.” buyrulmaktadır. (İhyâu Ulûm!’d-Dîn, V, 117)
Emeller! kısa tutmanın yolu, dünyanın fan! olduğunu, ebedî yurdun
ah!ret olduğunu, ölümün her an karşımıza çıkab!leceğ!n! tefekkür
etmek ve geç!c! dünya n!metler!ne güvenmemekt!r. Bu hususta
büyükler!n sözler!ne ve nas!hatler!ne kulak ver!p !bret almak gerek!r.

Öncek!ler!n ardından

Hz. Ebu Bek!r r.a. b!r hutbes!nde şöyle seslen!r:

“Gençl!kler!yle övünenler nerede? Şeh!rler !mar ed!p etrafında


duvarlar örerek kaleler !nşa eden hükümdarlar nerede? Harp
meydanlarında düşmanlarını mağlup eden kahramanlar nerede?
Zaman onların heps!n! yere serd!. Heps! kab!rler!n karanlıklarına
g!rd!ler. Hayırlarda acele ed!n, acele ed!n! Kurtulmaya bakın,
kurtulmaya!”

Ömer b. Abdülaz!z rh.a. !se son hutbes!nde !nsanlara şöyle h!tap


eder:

“Ey !nsanlar! Ölüme g!denler!n yolunda olduğunuzu görmez m!s!n!z?


S!zler öldükten sonra yerler!n!ze başkaları gelecek. Her gün, sabah
akşam b!r!ler!n! kefenley!p Allah’a gönderd!ğ!n!z! görmüyor musunuz?
Onların vak!tler! tükend!, emeller! b!tt!. S!z onları toprağın bağrına
yastıksız yorgansız koyuyorsunuz. Artık onların dünya !le olan bütün
!l!şk!ler! kes!ld!, dostlarından ayrı kalmış olarak hesap !le yüz yüzeler.

Allah’a yem!n olsun k! ben s!ze bu nas!hatlerde bulunurken, h!çb!r!n!z!


kend!mden daha günahkâr b!r! olarak düşünmed!m. Fakat bu Allah’ın
b!r kanunudur. Bunun !ç!n ben de s!ze O’na !taat! emred!yor, O’na
!syandan sakındırıyorum. Allah’tan mağf!ret d!ler!m.”

Ömer b. Abdülaz!z rh.a. bunları söyled!kten sonra elb!ses!n!n yen!n!


yüzüne koydu ve ağlamaya başladı. Sakalları ıslanıncaya kadar ağladı.
Sonra ev!ne döndü, b!r daha halkın !ç!ne çıkamadan vefat ett!.
(Gazalî, Ah!ret Hayatı, trc. Hüsey!n Okur, 39)

Tûl-! emel; k!b!r g!b!, haset g!b! kalbî b!r hastalıktır. Şayet kalp bu
hastalıktan kurtarılmazsa sah!b!n! b!tmek tükenmek b!lmeyen
telaşların, !ht!raslarının peş!nden sürükler durur. Tûl-! emel!n çares! de
“kasr-ı emel”, yan! emeller! kısa tutmak, ah!ret! yakın görerek
yaşamaktır. Emeller!n kısalması !ç!n ölümün çok yakın olduğunu
yakînen, yan! şüphe ve tereddütten uzak şek!lde b!lmek gerek!r.
Yakîn!n elde ed!leb!lmes! y!ne kalb!n uyanıklığına bağlıdır. Çünkü kalp
ancak uyanık olduğu zaman ayet-! ker!melerden, had!s-! şer!flerden,
nas!hatlerden !bret alır, tefekkür ve tezekküre geçer.

İşte bu tefekkür ve tezekkür hal!n!n elde ed!lmes! !ç!n !şe b!r noktadan
başlamak gerek!r. O başlangıç noktası tevbed!r. Tevbeyle kalpler
mas!vadan Yüce Allah’a döner. Günahla katılaşan kalpler yumuşar.
Tevbe sayes!nde yumuşayan kalp ölümden !bret alır. Ölümden !bret
alan kalb!n !se uzun emeller! kısalır. Ölümün ne zaman geleceğ! bell!
olmadığı !ç!n tevbede acele ed!lmel!d!r:

“Allah katında (makbul) tevbe, ancak b!lmeyerek (cah!ll!kle) günah


!şley!p sonra çok geçmeden tevbe edenler!n tevbes!d!r. İşte Allah
bunların tevbeler!n! kabul buyurur. Allah hakkıyla b!lend!r, hüküm ve
h!kmet sah!b!d!r. Yoksa (makbul) tevbe, kötülükler! yapıp dururken
ölüm geld!ğ!nde, ‘!şte ş!md! tevbe ett!m’ d!yen k!mseler !le kâf!r olarak
ölenler!nk! değ!ld!r. Bunlar !ç!n ah!rette elem dolu b!r azap hazırladık.”
(N!sa 17-18)

Tevbey! hayat tarzı hal!ne get!ren sâl!h kullar !le yol almak hedefe
varmayı daha da kolay kılar. Hedef, emel Yüce Mevlâ’nın rızasıdır.
Z!krullah !le kalb! devamlı d!r! kılan, ölümü tefekkür !le emeller!n!
kısaltan baht!yar kullardan olab!lmek n!yazıyla...

You might also like