You are on page 1of 70

HAKİKAT'te Bu Ay:

TAKDİM

BAŞYAZI

"Hiçbir Memleket Hariç Olmamak Üzere, Biz Onu Kıyamet Gününden


Önce Ya Helâk Ederiz Veya Onu Şiddetli Bir Azapla Cezalandırırız."
(İsrâ: 58)

"Belâ ve Fitneden Başka Dünyanın Hiçbir Şeyi Kalmadı." (İbn-i Mâce)

"İyi Günde Değiliz. Dünyanın Tutuşması Bir Emre Bakıyor."


"Emr-i İlâhî Olduğu Zaman Dünya Çöp Gibi Yanar Gider. Dünya
Milletleri Harbe Hazır Durumda. Ha Patladı Ha Patlayacak, Ha Patladı
Ha Patlayacak! Emr-İ İlâhî'yi Bekliyor." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

Bu Zât-ı Âli Otuz Yıldır Söylüyordu:


HERKES HARBE HAZIRLANIYOR, TASAVVURUN HARİCİNDE ÇETİN VE
BÜYÜK SAVAŞLAR KAPIDA!..
Bugün Görüyorsunuz Dünyanın Durumu Ortada. Her Şey Zahir Oluyor. Herkes
Dünyaya Akıyor, Halbuki Dünyanın Sonu Geldi.

İsrâ Sûre-i Şerif’inin 58. Âyet-i Kerime’si Zuhur Etmek Üzere


Çok Büyük Sıkıntılar Olacak, Harp Sıkıntısı, Geçim Sıkıntısı
Öyle Büyük Harpler, Öyle Felâketler, Öyle Zelzeleler Olacak ki
Bu Harplerde Çok Az İnsan Kalacak
“Allah’ım! Bu Hazırladıkları Ateşi Birbirine Çevir.”
Hatem-i Velî’nin Teşrifi, Kıyametin Yaklaştığının Büyük Bir Delilidir
Allah-u Teâlâ, Bu Dine Hizmeti, Bu Şanı ve Şerefi Türk Milletine
Vermişti
Bizim Yaptığımız Hazret-i Mehdi’ye Zemin Hazırlamaktır
Bundan Sonra Kimseden Bir Şey Beklemeyin. Bu Kitaplara
Tutunun
Bu Hadiseler Son Değil İlk
Bundan Sonra Havadisleri Takip Etmek Lâzım; Çünkü Her An Her
Şey Olabilir
Bizden Sonraki Durum Çok Nazik
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri’nin Özel
Sohbetlerinden Bazı İfşaatları
Kıyamete Yakın Anarşi ve Kargaşa Günleri
Kıyamete Çok Yakın Bir Devirde Seyyiat Zamanında Yaşıyoruz
Afatları Davet Eden Kötülüklerin Ortaya Çıkması
Üçüncü Dünya Harbi Bir Âfâttır
Fırat Nehrinin Hazineleri
Medine-i Münevvere’ye Nötron Bombası Atılması
Alan Alamayacak, Satan Satamayacak
Tasavvura Sığmayacak Kadar Büyük Harpler Var
Bundan Sonra Zaman Daha da Güçleşecek
Dünya Vehamete Doğru Gidiyor
Harpler, Zelzeleler, Afatlar İle İnsanları Yok Edecek
Demek İstiyoruz ki; Bundan Sonra Harpler ve Darpler, Üzüntüler
Var, Sıkıntılar ve Hüzünlü Seneler Var
Hazret-i Allah Ne Kadar Müsade Ederse
Hazret-i Mehdi İhlâs Sahiplerini Ordusuna Alacak
Tedbir
Müslümanın Tedbir ve Hazırlığı İki Türlüdür

/ İsmail Yavuz

Kur'an-ı Kerim Tefsiri

İhlâs Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35)


ALLAH-U TEÂLÂ'NIN İLİMDE MUVAFFAK KILDIĞI HAS
KULLARI (12)

Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm

Hicretin Sekizinci Yılı


Mekke'nin Fethi (6)

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh-


Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden
İnciler (79)

"Hazret-i Allah Seni Sana Bırakırsa..."


EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm-
Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki
Beyan ve İfşaatları (202)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (6)

Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına


İzah ve Açıklamalar (135)

Abdürrezzâk el-Kâşânî -Kuddise Sırruh- (2)

Tasavvuf'un Aslı Hakikat ve Marifetullah


İncileri

İbtilâ ve İmtihan (13)

İSLÂM İLMİHALİ

Hacc (32)

HACC HAKKINDA BİR TATBİKAT (16)

ASHÂB-I KİRAM -Radiyallahu anhüm-


HAZERÂTI'NIN HAYATI

HAZRET-İ EBU BEKİR SIDDÎK -Radiyallahu Anh- (48)

GÜNDEM

Plan Büyük, Savaş Büyük, Tehdit ve Tehlike Büyük! / Uğur Kara

GÜNDEM

Sular Isınıyor, Ateş Yaklaşıyor!


Dost ve Kardeş Ülke Pakistan'ın Başı Sıkıntıda! / Şinasi Çapa

Eğitim

"O Lâtif'tir, Her Şeyden Haberdardır." (En'am: 103) / Canan Büşra Kara
| Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

Bismillahirrahmanirrahim

"Allah-u zül-celâl vel-kemâl Hazretleri'ne; O'nun sevdiği ve beğendiği şekilde bitmez-


tükenmez hamd-ü senâlar olsun.
Peygamberimiz Efendimiz'e, onun diğer peygamber kardeşlerine, hepsinin Âl ve Ashâb-ı
kiram'ına, etbâına, ihsan duygusuyla kıyamete kadar onlara tâbi olup izinden gidenlere;
sonsuzların sonsuzuna kadar salât-ü selâmlar olsun."

Muhterem Okuyucularımız;

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri de gerek eserlerinde gerek hayât-ı
saadetlerinde yapmış oldukları sohbetlerinde haber verilen bu günlerin, harp ve harabiyat
devrinin artık geldiğini; büyük hadiselerin yaşanacağını, bütün ülkelerin harbe
hazırlandığını, bu bombaların patlayacağını ... haber vermişler, ümmet-i Muhammedi
tedbirli ve hazırlıklı olması için ikaz ve irşad etmişlerdi.

İsrâ Sûre-i şerif'inin 58. Âyet-i kerime'si zuhur etmek üzere. Etti edecek. Bu ateş çıktı
çıkacak.

Allah-u Teâlâ kıyamet gününden önce istisnâsız bütün beldeleri harap edeceğini beyan
buyuruyor.

"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya
helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız." (İsrâ: 58)

Burada; "Ben yıkacağım!" buyuruyor, iş oraya doğru gidiyor.

Bu helâk etme ya tamamen yok etmek veya halkına şiddetli azap etmek suretiyle olur.
Nitekim küfür ve fâsıklık sebebiyle yeryüzünde zaman zaman nice felâketler baş
göstermektedir.

Ya harple, ya zelzele ile, ya âfâtla. Onu ona, onu ona, onu ona musallat ede ede, ede ede
yıkacak. Yani dünyayı doldurduğu gibi boşaltacak. Onun için artık bugünlere yaklaştık.
Hüküm O'nundur, O'nun emri ve izni olduğu zaman dünya mahvolur. Ne zaman? O bilir.
O'nun emri ve izni olmadan bir tek yaprak bile düşmez, bir insan düşer mi?

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin vefatı ile bu harp ve harabiyat
devirleri iyice ortaya çıktı. İslâm dünyasında büyük hadiseler yaşanıyor.

Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da, Yemen'de, Mısır'da, Somali'de ... büyük iç


karışıklıklar, harpler, fitneler, işgaller yaşanıyor. Pakistan, Sudan, Arabistan hemen her
ülkede huzursuzluklar var.

Ortadoğu'nun çıbanbaşı İsrail mütemadiyen işgalini genişletiyor, Filistin'e, Lübnan'a her


fırsatta saldırıyor. Fırsatını bulsa bütün komşularını yakmak istiyor.
Azerbaycan-Ermenistan, Pakistan-Hindistan arasında her an savaşa dönüşebilecek
gerilimler, anlaşmazlıklar var.

Türkiye de büyük badireler atlattı. Hazret-i Allah devletimize zeval vermedi, ancak büyük
hadiseler yaşandı.

Kuzey Kore krizi hiç olmadığı kadar büyüdü. Her an bir harp çıkabilir. Şimdilik Kuzey Kore
geri adım attı.

Amerika'yı vurabilecek silahlar yapmak için büyük bir gayret içinde. Balistik füze
yapmaya başladılar. Bir kıvılcım Japonya, Güney Kore ve Çin gibi bölge ülkelerini de içine
alan büyük bir harbe sebep olabilir.

Amerika; Rusya, İran ve Kuzey Kore'ye yeni yaptırımlar uygulama kararı aldı. İran bu
karar uygulanırsa nükleer faaliyetlerinin kontrolü için yapılan anlaşmadan çekilmesinin
birkaç saatlik bir iş olduğunu açıkladı.

Rusya ise Gürcistan ve Ukrayna topraklarını işgal etti. NATO-Amerika Rusya'nın


Avrupa'daki sınırlarına Polonya gibi ülkelere mütemadiyen silah ve asker sevkediyor.

Latin Amerika ülkeleri Amerikan işgal ve siyasetine karşı kin ve nefret içerisinde.
Brezilya'da Amerikan destekli darbe oldu. Venezuela karıştırılıyor.

Amerika'sı, Rusya'sı, Çin'i .. herkes artık niyetlerini pek de gizlemiyor.

Bunun gibi dünyanın hemen her yerinde bir kıvılcımla tutuşacak gerilimler var.

Hülâsa dünya kaynıyor. Üçüncü Cihan Harbi'ne doğru gidiyor. Emr-i ilâhî'yi bekliyor.

Bu ay içerisinde idrak edeceğimiz mübarek "Kurban Bayramı"nızı tebrik eder, Cenâb-ı


Hakk'tan, Ümmet-i Muhammed'e hayırlara vesile olmasını niyaz ederiz.

Bâki esselamü aleyküm ve rahmetullah

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

"Hiçbir Memleket Hariç Olmamak Üzere, Biz Onu Kıyamet


Gününden Önce Ya Helâk Ederiz
Veya Onu Şiddetli Bir Azapla Cezalandırırız." (İsrâ: 58)
"Belâ ve Fitneden Başka Dünyanın Hiçbir Şeyi Kalmadı."
(İbn-i Mâce)

"İyi Günde Değiliz. Dünyanın Tutuşması Bir Emre Bakıyor."


"Emr-i İlâhî Olduğu Zaman Dünya Çöp Gibi Yanar Gider.
Dünya Milletleri Harbe Hazır Durumda. Ha Patladı Ha
Patlayacak, Ha Patladı Ha Patlayacak! Emr-İ İlâhî'yi
Bekliyor."
(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

Bu Zât-ı Âli Otuz Yıldır Söylüyordu:


HERKES HARBE HAZIRLANIYOR, TASAVVURUN HARİCİNDE
ÇETİN VE BÜYÜK SAVAŞLAR KAPIDA!..
Bugün Görüyorsunuz Dünyanın Durumu Ortada. Her Şey
Zahir Oluyor.
Herkes Dünyaya Akıyor, Halbuki Dünyanın Sonu Geldi.

İsmail Yavuz - Eylül 2017


Başyazı - Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s.3-28

"Hiç şüphe yok ki önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar olsa gerek. Bu
otuz sene zarfında Allah-u âlem öyle hadiseler olacak ki; öyle şiddetli, tasavvura
sığmayacak kadar öyle büyük harpler, öyle felâketler, öyle zelzeleler olacak ki
tasavvurun haricinde olacak!

Dünya bidayete dönüyor, dünya o nispette bitecek ve insanlar gidecek. Bundan sonra çok
çetin harpler olacağını, kapıda olduğunu haber veriyoruz. Amma nasıl harpler olacak! Çok
az insan kalacak. Harpler, zelzeleler, âfatlar ile insanları yok edecek.

Bunları size hatırlatıyorum, şimdiden Hazret-i Allah'a ve Resul'üne yönelmeye ve


sığınmaya bakın. Bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın. Artık kendinize gelin, dünyanın
sonundayız, ona göre kendinizi ayarlayın! Onun içindir ki bugün dünyaya dalmak günü
değil. Helâlden rızık kazanmak, tedbirli olmak ve Hazret-i Allah'a yönelip gönül vermek
günüdür. Böyle bir zamanda ne lâzımsa onu temine çalışması, bir müminin çok uyanık
olması gerek." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kıyamet alâmetlerini haber veren


Hadis-i şerif'lerinde; âhir-son zamanda büyük afatların, tasavvurun haricinde büyük
savaşların, karışıklıkların yaşanacağını haber vermişlerdir.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri de gerek eserlerinde gerek hayât-ı
saadetlerinde yapmış oldukları sohbetlerinde haber verilen bu günlerin, harp ve harabiyat
devrinin artık geldiğini; büyük hadiselerin yaşanacağını, bütün ülkelerin harbe
hazırlandığını, bu bombaların patlayacağını ... haber vermişler, ümmet-i Muhammedi
tedbirli ve hazırlıklı olması için ikaz ve irşad etmişlerdi.

İsrâ Sure-i şerif'i 58. Âyet-i kerime'sini sık sık beyan ederler, her bir memleketin bir
belâya uğrayacağını haber verirlerdi:

"Herkes harbe hazırlanıyor. Türkiye de hazırlanıyor mu?"

"Vakit saat geldiği zaman dünya dümdüz olur."

"İsyan çok, ihsan büyük. Allah'ım sonumuzu hayreylesin."

"Vakit geldiyse olacak. İsrâ 58. Âyet-i kerime'de bunu belirtiyor Cenâb-ı Hakk."

"Bugün harp demek; kazanan belli değil. Her taraf yıkılacak, kazanan belli değil.
Bugünkü harp yıkım harbi. "Ben vuracağım, sen kalacaksın." diye bir şey yok. O
da onu vuracak, o da onu vuracak."

"Ortalık çok karışık, vakit geliyor. dünyanın yok olma vakti geliyor. Buradan
takip edeceksiniz, Hatem son dendi. Hazret-i Mehdi, Hazret-i İsa Aleyhisselâm,
sonra bitiyor. Sonra iki kumandan gelecek.

Kâmil iman versin Rabb'im."

Binaenaleyh, dikkat ederseniz depremler, seller, kuraklıklar gittikçe artıyor, ancak


harpler, fitne ve karışıklıklar bu gibi afatları aratmayacak derecede daha büyük sıkıntılara
sebep oluyor.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin vefatı ile bu harp ve harabiyat
devirleri iyice ortaya çıktı. İslâm dünyasında büyük hadiseler yaşanıyor.

Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da, Yemen'de, Mısır'da, Somali'de ... büyük iç


karışıklıklar, harpler, fitneler, işgaller yaşanıyor. Pakistan, Sudan, Arabistan hemen her
ülkede huzursuzluklar var.

Azerbaycan-Ermenistan, Pakistan-Hindistan arasında her an savaşa dönüşebilecek


gerilimler, anlaşmazlıklar var.

Türkiye de büyük badireler atlattı. Hazret-i Allah devletimize zeval vermedi, ancak büyük
hadiseler yaşandı. Daha neler yaşanacağını Allah bilir. Amerika PKK'yı büyük bir terör
ordusu haline getirdi. Yüzlerce tır silah veriyor, gelişmiş füzelere kadar her türlü donatımı
yapıyor. Diğer taraftan Yunanistan büyük hazırlık içinde. Yunanistan'a çok dikkat etmemiz
lâzım.

Dünya hâkeza öyle. Bütün devletler savaşa hazırlanıyor.

Kuzey Kore krizi hiç olmadığı kadar büyüdü. Her an bir harp çıkabilir. Şimdilik Kuzey Kore
geri adım attı, Ancak Amerikan bombardımanlarında halkının yüzde yirmisini kaybeden
Kuzey Kore Amerika'ya karşı büyük bir hınç ve kin duyuyor. Amerika'yı vurabilecek
silahlar yapmak için büyük bir gayret içinde. Balistik füze yapmaya başladılar. Amerika da
nükleer tehditte bulunmaktan çekinmiyor. Bir kıvılcım Japonya, Güney Kore ve Çin gibi
bölge ülkelerini de içine alan büyük bir harbe sebep olabilir.

Bunun gibi dünyanın hemen her yerinde bir kıvılcımla tutuşacak gerilimler var.
Ortadoğu'nun çıbanbaşı İsrail mütemadiyen işgalini genişletiyor, Filistin'e, Lübnan'a her
fırsatta saldırıyor. Fırsatını bulsa bütün komşularını yakmak istiyor. Etrafındaki ülkeleri,
fitne-fesadı ile birbirine düşürmeye, ordularını, devletlerini yıkmaya çalışıyor. Türkiye-
İran, Şii-Sünni savaşı çıkartmak için çok uğraştı, uğraşıyor. Körfez'deki Katar krizinin
arkasında da İsrail var.

İsrail ve Amerika'nın Irak ve Suriye gibi ülkelerde açtığı boşluğa kendi nüfuz alanını
genişletmek için şuursuzca dalan İran ise Ortadoğu'yu, Suriye'yi, Yemen'i, Körfez
ülkelerini karıştırıyor, fırsattan istifade etmeye çalışıyor. Şii-Sünni savaşı çıkartmaya
çalışan İsrail ve Amerika'nın ekmeğine yağ sürüyor. Bir taraftan IŞİD diğer taraftan
Haşd-i Şabi gibi örgütler halkın arasına kan, işgal, işkence, tecavüz ile tamir edilmesi
mümkün olmayan yaralar salıyor. Lübnan'daki komşusu Şii Hizbullah ile mütemadiyen
savaşan İsrail ise Amerika'yı kullanarak İran'ı vurmanın hesaplarını yapıyor.

Amerika; Rusya, İran ve Kuzey Kore'ye yeni yaptırımlar uygulama kararı aldı. İran bu
karar uygulanırsa nükleer faaliyetlerinin kontrolü için yapılan anlaşmadan çekilmesinin
birkaç saatlik bir iş olduğunu açıkladı. İran meclisi füze geliştirme programı için yarım
milyar dolarlık bir ek bütçe ayırma kararı aldı. Rusya yeni silahlanma programı
kapsamında Uzay-Hava Kuvvetleri'ne 2025 yılına kadar her yıl 400 yeni uçak-helikopter
katılacağını açıkladı.

Yemen'de iç savaş iyice büyüdü. İran ve Arabistan destekli gruplar birbirleri ile savaşıyor.
İran destekli gruplar Arabistan'a füze atıyor. Birleşik Arap Emirlikleri fırsattan istifade
Yemen'in adalarını ve sahillerini işgal ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri Katar krizinde de
başı çeken ülkelerden. Amerikan-İsrail güdümünde siyaset takip etmekten çekinmiyor.

Mısır'da İsrail yanlısı askeri bir yönetim var. Ancak Mısır'da da geniş fitne grupları var.
Selefilerin etkisi fazla.

İsrail'in taşeronu Amerika, İran, Mısır ve Arabistan'ı işgal etme planları yapıyor. Önce
ortalığı karıştırıyor, terör örgütlerini öne çıkartıyor, sonra bak burada terör var diyerek
ordusuyla işgale geliyor.

Rusya Gürcistan ve Ukrayna topraklarını işgal etti. NATO-Amerika Rusya'nın Avrupa'daki


sınırlarına Polonya gibi ülkelere mütemadiyen silah ve asker sevkediyor. Suriye gibi
nispeten küçük bir ülkede Amerika, Rusya, Türkiye, İran var. Ortam çok karışık.

Kuzey Buz Denizi'ndeki çıkar çatışmaları yine Amerika, Rusya, Kanada, Norveç gibi
ülkeleri karşı karşıya getiriyor. Rusya buralardaki askerî üslerini takviye ediyor.

Baltık denizinde Rus ve Amerikan savaş uçakları sık sık karşı karşıya geliyor.

Amerika'nın ve yahudinin pervasız icraatları en yakın müttefikleri İngiltere'yi bile rahatsız


ediyor. İngiltere dünyanın en büyük uçak gemisini yaptı ve gizlice dünya üzerindeki
emellerine devam ediyor.

Azerbaycan Ermeni işgali altındaki topraklarını kurtarmak için ordusunu güçlendiriyor.


Pakistan Keşmir sorunu sebebiyle Hindistan ile kavgalı. Daha önce harp eden iki ülke
birbirlerine karşı nükleer silah, füze dahil her türlü hazırlığı yapıyor.

Güney Amerika, diğer ismiyle Latin Amerika ülkeleri Amerikan işgal ve siyasetine karşı
kin ve nefret içerisinde. Ancak Brezilya'da Amerikan destekli bir hükümet darbesi
başarıya ulaştı. Venezuela'da ülkesini ve halkını bir yere getiren Chavez kanserden öldü.
Öldürüldüğü düşünülüyor. Yerine gelen hükümeti devirmek için Amerika Venezuela'yı
mütemadiyen karıştırıyor, hatta askerî müdahaleyi dahi düşündüğünü söylemekten
çekinmiyor. Amerika daha önce bu gibi işleri yaparken biraz kendisini gizlerdi, artık
gizlenme ihtiyacı hissetmiyor.

Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki yayılmacı siyaseti bölgedeki ülkeleri rahatsız ediyor.
Amerika burada ve Pasifik'te Çin'i çevrelemeye çalışıyor. Japonya, Güney Kore, Filipinler,
Tayvan gibi ülkelerde nüfuzunu artırıyor.

Almanya Avrupa ordusu adı altında savunmasını Amerika'dan bağımsızlaştırma planları


yapıyor.

Avrupa'nın ekonomik sorunları alttan alta bir kaynamaya sebep oluyor. Fransa ve
Almanya arasındaki gerilim gün geçtikçe çoğalıyor.

Bir kazanın büyük bir savaşa dönüşme ihtimali o kadar çoğaldı ki, Amerika-Rusya,
Amerika-Çin, Türk-Rus ... orduları arasında direkt iletişim hatları kurulması için
anlaşmalar yapılıyor. Türkiye ve Amerika NATO ülkeleri olduğu için böyle bir anlaşmaya
gerek kalmıyor, ancak Suriye'deki gerilim en çok da Türkiye ve Amerika'yı karşı karşıya
getiriyor.

Amerika'sı, Rusya'sı, Çin'i .. herkes artık niyetlerini pek de gizlemiyor.

Her ülke bu devirde yaşanacak bir savaşın kazananı olmayacağını biliyor. Ancak
Amerika'nın pervasızlığı ve yahudinin dünyayı ateşe verme iştahı ortamı iyice geriyor,
herkes diken üstünde. Herkes hazırlanıyor. Bakalım nereye kadar?

Dergilerimizde biz de bu hususu değişik vesilelerle hatırlatıyoruz. Tedirgin etmek için


değil, tedbirli olmak, dünyaya bel bağlanacak bir zamanda olmadığımızı duyurmak için.

Amerika güneyimizde bir terör ordusu kurdu, durmadan tırlarla silah taşıyor. Kime karşı?
Niçin?

Binaenaleyh, hem devlet olarak, hem de fert olarak tedbirli ve hazırlıklı olmamız gereken
bir zamandayız.

Bir harp çıkması an meselesi. Küffara karşı, vatanımızın muhafazası için el birlik
mücadele etmemiz gereken bir zamandayız. Bu mücadele bugün sözle olur, yarın
ordumuza her türlü desteği vermekle olur.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri vatanımızın ve devletimizin selâmeti


için duâ ederlerdi:

"Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'i affet! Vatanımızı muhafaza et! Ordumuzu


muzaffer et!"

"Yâ Rabb'i! Halilullah Mekke için duâ etti,

Yâ Rabb'i! Resulullah Medine için duâ etti,

Yâ Rabb'i! Fakir bu devlet için duâ ediyor, bu devlete zevâl verme!"

Biz de dâima duâ edelim, bu azimde ve bu gayrette olalım. Düşman hem içeriden hem
dışarıdan kuşatmaya çalışıyor.
İsrâ Sûre-i Şerif'inin 58. Âyet-i Kerime'si Zuhur Etmek Üzere:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

İsrâ Sûre-i şerif'inin 58. Âyet-i kerime'si zuhur etmek üzere. Etti edecek. Bu ateş çıktı
çıkacak. Her gün bu Âyet-i kerime'yi muhakkak okurum.

Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerime'sinde, kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan yahut
da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkının
bulunmadığını beyan buyurmaktadır:

"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya
helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız." (İsrâ: 58)

Burada; "Ben yıkacağım!" buyuruyor, iş oraya doğru gidiyor.

Bu helâk etme ya tamamen yok etmek veya halkına şiddetli azap etmek suretiyle olur.
Nitekim küfür ve fâsıklık sebebiyle yeryüzünde zaman zaman nice felâketler baş
göstermektedir.

"Bu, kitapta (Levh-i mahfuz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)

Ne zaman olacağı, onu gerektiren sebepler ve nasıl olacağı gibi hususlar açıklanmamış,
hiçbir şey bırakmamak kaydıyla Levh-i mahfuz'da yazılmıştır. Bu hüküm kesin olarak
yerine getirilecektir.

Allah-u Teâlâ kıyamet gününden önce istisnâsız bütün beldeleri harap edeceğini beyan
buyuruyor, "Biz buna karar verdik!" buyuruyor. Ya harple, ya zelzele ile, ya âfâtla.
Onu ona, onu ona, onu ona musallat ede ede, ede ede yıkacak. Yani dünyayı doldurduğu
gibi boşaltacak. Onun için artık bugünlere yaklaştık. Hüküm O'nundur, O'nun emri ve izni
olduğu zaman dünya mahvolur. Ne zaman? O bilir. O'nun emri ve izni olmadan bir tek
yaprak bile düşmez, bir insan düşer mi?

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 151-152)

Çok Büyük Sıkıntılar Olacak, Harp Sıkıntısı, Geçim Sıkıntısı:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

Bu meyanda ortalık çok bozulacak, daha da karışacak. Çok büyük sıkıntılar olacak. Harp
sıkıntıları, geçim sıkıntıları, telâşlar başgösterecek.
Din kalktıktan sonra ifsadçılar yürüdü yürüdü, ifsad son haddini buldu. Küfür, isyan,
dinden çıkma moda oldu.

Bugün medeniyet adı altında kâfir ve münafıkların bu kadar ileri gitmelerine sebep;
kadınların çılgın, erkeklerin sarhoş, orta tabakanın şaşkın, zenginlerin azgın oluşundandır
ve halkın da bölücülerin peşinden koşuşudur. Allah-u Teâlâ da azap üstüne azap indiriyor.

Dikkat ederseniz hadiseler başladı. Bu zelzeleler, yere batmalar, kılık değiştirmeler


şimdiden başladı. Dünyanın birçok yerleri sallanıyor, huzursuzluklar birbirini kovalıyor.
Artık bu dalga böyle gidiyor. 1999 yılındaki büyük zelzele hadisenin başıdır, sonu değil.

Onun içindir ki gün bugündür ve bugünün de sonundayız. Dünyanın ömrü pek uzun değil.
Fakat insanlar devrenin ucuna geldiğinin farkında değiller. Dünyaya dalacak, dünyaya
meyledecek zaman değil. Ancak ihtiyacını, maişetini temin et, borçlu olma, borçlu ölme,
ebedî hayatını kazanmak için gayret et!

Öyle bir gündeyiz ki doğana sevinmemeli, imanla göçene üzülmemeli. Bugün böyle bir
gündeyiz.

Hazret-i Muâviye -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:

"Belâ ve fitneden başka dünyanın hiçbir şeyi kalmadı." (İbn-i Mâce: 4035)

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 11-12)

Öyle Büyük Harpler, Öyle Felâketler, Öyle Zelzeleler Olacak ki:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

Hiç şüphe yok ki önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar olsa gerek. Bu otuz
sene zarfında Allahu âlem öyle hadiseler olacak ki; öyle şiddetli, tasavvura sığmayacak
kadar öyle büyük harpler, öyle felâketler, öyle zelzeleler olacak ki tasavvurun haricinde
olacak!

Bunun özünü İsrâ sûre-i şerif'inin 58. Âyet-i kerime'sinde görürsünüz. Allah-u Teâlâ
kıyametten önce dünyayı yıkacağını beyan buyuruyor.

Dünya milletleri harbe hazır durumda. Ha patladı ha patlayacak, ha patladı ha


patlayacak! Emr-i ilâhîyi bekliyor.

Savaşların çıkması ilâhî hükme bakar. Cenâb-ı Hakk'ın izni olmadıkça bir yaprak dahi
düşmez. Hep O'nun takdiri ile oluyor. Amma Allahu âlem bu otuz sene içinde çok mühim
şeyler olacak. Dünya düzelecek, dümdüz olacak.

Kişi istese de istemese de mukadderat ne ise o olacak.


Dünya bidayete dönüyor, dünya o nispette bitecek ve insanlar gidecek.

Bunları size hatırlatıyorum, şimdiden Hazret-i Allah'a ve Resul'üne yönelmeye ve


sığınmaya bakın. Bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın. Artık kendinize gelin, dünyanın
sonundayız, ona göre kendinizi ayarlayın!

Onun içindir ki bugün dünyaya dalmak günü değil. Helâlden rızık kazanmak, tedbirli
olmak ve Hazret-i Allah'a yönelip gönül vermek günüdür. Böyle bir zamanda ne lâzımsa
onu temine çalışması, bir müminin çok uyanık olması gerek.

Gün bugündür, yarın ne olacağını Yaratan bilir. Akıllı insan her an Hazret-i Allah'a yönelik
olmalı, sonraya kalanlar dona kalır. O zaman herkes görecek, inanacak amma iş işten
geçmiş olacak.

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 12)

Bu Harplerde Çok Az İnsan Kalacak:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

Bundan sonra çok çetin harpler olacağını, kapıda olduğunu haber veriyoruz. Amma nasıl
harpler olacak? Tasavvurun haricinde! Bu harplerde çok az insan kalacak.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde; "Elli kadına
bir erkek düşecek kadar erkeklerin azalacağını..." beyan buyurmuşlardır. (Buhârî)

Öyle şiddetli harpler olacak ki, bu harplerde çok erkek zayi olacak. Sayı itibari ile elli
kadın bir erkeğin himayesine girecek. Önümüzdeki harpler Allahu âlem bunu gösteriyor.
Artık bundan sonra harabiyet durumu başlıyor.

Allah-u Teâlâ İsrâ sûre-i şerif'inin 58. Âyet-i kerime'sinde, kıyamet günü gelmeden önce
helâk olmaktan yahut da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket
halkının bulunmadığını beyan buyurmaktadır:

"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya
helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, Kitap'ta (Levh-i
mahfuz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)

Binaenaleyh dünya şimdi yıkıma doğru gidiyor. "Hazır olun!" denilmek isteniyor. Şu kadar
var ki dalâlet ehli fâsıklar hâlâ eğlencede, hâlâ zevk-ü sefada, önündeki karanlığı
görmüyor. Fakat Hakk'a yakın olanlar, yıkım olsa da yapım olsa da, ibadet ve taatında.
Bize Allah gerek, O'na yönelmemiz gerek, O ister yapar ister yıkar.

Allah-u Teâlâ'nın açık bir ferman-ı ilâhî'si var. Küffar ne kadar İslâm'ı söndürmeye
çalışırsa çalışsın, o bir fırkayı kıyamete kadar payidar edeceğine ve nihayet muzafferiyeti
de İslâm'a bahşedeceğine vaad-i sübhânisi var.
Meselâ memleketimiz bir krizden geçti. Fakat O bizi korudu. Niçin? Çünkü biz Hakk'a
bağlıyız, halka bağlı değiliz. Halk sıkıntı çekti, biz hiçbir şey görmedik. Bize kat kat
lütuflarda bulundu. Dilerse o günler gelince de korur. Sen yeter ki tedbirini al!

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 12-13)

"Allah'ım! Bu Hazırladıkları Ateşi Birbirine Çevir."

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Harpler, kıtlıklar, kargaşalar, üçüncü dünya harbi, ticaret yollarının kapanması bunların
hepsi önümüzdeki senelerde beklenen afatlardır. Resulullah Aleyhisselâm'ın haber verdiği
kıyamet alâmetleridir.

Bunları arzediyoruz; irşad ve ikaz için. Tedbir almanız için.

Binaenaleyh "Tedirgin olmayın, tedbirli olun."

İrşad için kimse gayret etmiyor. Halbuki şu çok yakın zamanda bazı tehlikelerle
karşılaşma ihtimalimiz var. Harp tehlikesi var, kıtlık tehlikesi var.

Takdir ne ise o olur!

Dikkat ederseniz bütün dünya sallanıyor, huzursuz! Amma sel, amma rüzgâr, amma afât,
amma zelzele, Allah'ım beterinden korusun.

Allah'ım bu hazırladıkları ateşi birbirine çevir. Ümmet-i Muhammed'i affet, muhafaza et,
muzaffer et! Hepsi ateşi hazırladılar, bir emr-i İlâhi'ye bakıyor, o emir kibrittir.

Bizi hayatta tuttukça bir şey olmaz. Bizi alırsa çok şey olur. Çok korkunç silâhlar var.
İmha edici silâhlar var. Çok az insan kalacak. Rabbü'l-âlemin dünyayı doldurduğu gibi
boşaltacak. Bu dünyayı yakacak, yıkacak.

İtimad edin bazen duâ etmeye korkuyorum, o kadar gadaplı. Bazen o kadar gadaplı her
zaman değil. Siz uyuyorsunuz, kendi âleminizdesiniz.

Tabii ki fakirin gizli niyazlarımız var, arzularımız var. Bu nuru Hazret-i Mehdi'ye
ulaştırmak. Bizi kalemle mücadele ile vazifelendirdi. Binaenaleyh Hazret-i Mehdi bu
kitaplarla yürüyecek.

Zaten Hazret-i İsa Aleyhisselâm'la Hazret-i Mehdi birleşecek, ondan sonra bu nur
kıyamete kadar gidecek, O'nun seçtiği esastır, halkın seçtiği esas değil.

Hazret-i Ali -kerremallahu veche- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:


"Tâ ki onları, onlardan sonra gelenlere emânet etsin ve kendileri gibi olanların
kalplerine nakşetsin." (Ebû Tâlib el-Mekkî, "Kûtu'l-Kulûb", c. 1, s. 134)

Bizim bu beyanlarımızı çok evvelden gören Mevlânâ Abdurrahmân Câmî -kuddise sırruh-
Hazretleri'nin talebesi Hüsâmeddîn Ali el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhu
Hutbetü'l-Beyân" isimli mecmuadaki risalesinde Mehdi ile olan ilgimizi şöyle işaret
buyuruyorlar:

"Onun kalbi ise, Mehdî'nin kalbinin de üzerindedir, onun davetçisi olduğunu


açıkça ibrâz eder ve hidâyete davet eder." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-Beyân li'l-
Hüsâm el-Bitlisî", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 268)

Bu zât-ı muhterem tâ o zaman bu hakikati dile getirmiş, kaleme almış. Allah râzı olsun.

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fütûhâtü'l-


Mekkiye"sinde, Hâtemü'l-evliyâ'nın ve ihvânının Hazret-i Kur'ân'ın hükmüyle
yürüyeceklerine ve onu değiştirmek isteyenlerle mücâdele edeceklerine dâir açık bir
işâret vererek, onun vazifesi ile Hazret-i Mehdî'nin vazifesi arasındaki bağı gözler önüne
sermiştir:

"Hatmü'l-velâyeti'l-Muhammediyye, O'nun hükmünün vâki olmasıyla, kendi


zamânından sonra Allah'ı bilen birinin yapamayacağı bir biçimde yaratılanları
Allah ile bilir. O ve Kur'an ihvânı, tıpkı Mehdî ve kılıç ihvânı gibidir." ("Fütûhâtü'l-
Mekkiyye", c. 6, s. 67, Beyrut, 1994)

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri burada Hâtemü'l-evliyâ'nın ihvânını


"Kur'an ihvânı" olarak vasıflandırmıştır. Bu ise onun ve ihvânının Kur'an âyetleriyle,
yâni Ahkâm-ı İlâhî ile iş ve icraat yapacağına delâlet eder. Onun "Kalem"le yürüttüğü bu
mücâdeleyi Mehdî kılıçla devâm ettirecek; yâni o kalemle yürüdü, Mehdî kılıçla
yürüyecek. Hazret bu beyanları ile iki vazifeyi birleştirmiş, mütemmim hâle getirmiş
oluyor.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 619-621)

Hatem-i Velî'nin Teşrifi, Kıyametin Yaklaştığının Büyük Bir Delilidir:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Hatem-i nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-in gönderilmesi kıyametin yaklaştığının en


büyük delilidir.

Hatem-i velî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin zuhuru ise artık kıyametin iyice yaklaştığının
bir delilidir.

Zira artık Hatem-i veli'den sonra irşadla vazifeli bir veli gelmeyecek, gelse de kendi
çapında olacak. Ondan çok kısa bir zaman sonra Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'ın devri başlayacak.
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri "Hatmü'l-Evliyâ" kitabı'nın son iki
bölümünde, âhir zamanda zuhur edecek olan fitne ve kötülüklerden söz ederken; velîlerin
"Hâtemü'l-velâye"liğini elinde bulunduran zâtın, bu devirde ilâhî hücceti ayakta tutup,
kıyamet gününe kadar kendisinden önceki veliler ve Tevhid ehli üzerine bir hüccet
olacağını haber veriyor. Mehdi Aleyhisselâm'ın bu devirde vazifedar kılınacağını; yine bu
devirde yeryüzüne inecek olan İsa Aleyhisselâm'ın ise, ümmetin son gelenleri arasında,
kendi havârilerine denk birtakım yardımcılar bulacağını haber vermiştir.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 87-88)

Allah-u Teâlâ, Bu Dine Hizmeti, Bu Şanı ve Şerefi Türk Milletine Vermişti:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

Fitne ve fesadın son haddini bulduğu bu âhir zamanda, Hâtemü'l-veli'nin başlattığı iman
kurtarma cihadını, onun hemen ardından gelecek olan Mehdi Resul Hazretleri ve İsa
Aleyhisselâm tamamlayacak; bu surette birbirleriyle mütemmim olacaklardır.

Allah-u Teâlâ bu dine hizmeti, bu şanı ve şerefi Türk milletine vermişti. Amma Türk
milletinden din kaldırıldıktan sonra bu fitne koptu. Kopa kopa, en fesad zamanına kadar
geldi. O zaman bu zamandır.

Fakat Allah-u Teâlâ gönderdiği o kimselerle bu fesadı kaldıracak ve nurunu


tamamlayacaktır. Bundan hiç kimse ümidini kesmesin. O günü sabırla beklesin. Çünkü
muzafferiyeti yine İslâm'a bahşedecektir.

Asırlardan beri üzerinde durulan "Hâtem-i Veli" mevzusunun zamanı olmadığı için
çözümü de gelmemişti, çünkü zamanı değildi. Sadece sözü vardı, zamanı olmadığı gibi,
hedefi de yoktu. Şimdi ise zamanı geldiği için çözümü ve izahı yapılıyor.

Gün geldi, ay doğdu, nur meydana çıktı, nasibi olan gördü ve anladı. Amma asıl duyuran
ve yayan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz oldu.

Nuaym bin Hammad'ın Ka'b -radiyallahu anh-den rivayet ettiği bir Hadis-i şerif'lerinde
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Mehdi'nin çıkış alâmetlerinden bir tanesi de batıdan, başlarında Kinde


kabilesi'nden ayağı sakat bir adamın bulunduğu Bayraklılar'ın çıkmasıdır."
(Suyûtî, Kitabu'l-Arfi'l-Verdi fî Ahbâri'l-Mehdi; Cârullah, no: 1494, s. 99. Bl. 7, Hadis no:
13)

Aslında görebilen için bu Hadis-i şerif'te herşey çok âyân bir şekilde belli edilmişti. Mühim
olan, geleceği haber verilen bu zâtı bu Hadis-i şerif'te görebilmekti. Fakat bu herkese
müyesser olmadı. Çünkü her bilginin özü Hadis-i şerif'lerde gizlidir.

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 9-10)
Bizim Yaptığımız Hazret-i Mehdi'ye Zemin Hazırlamaktır:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Şu kadar var ki, "Hatem-i veli'nin ortaya çıkışı, Hazret-i Mehdi'nin dünyaya
geldiğinin işaretidir." Bunu böyle bilin.

Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhu Hutbetü'l-Beyân" isimli


mecmuadaki risalesinde şöyle buyuruyor:

"Dünya hâlinden âhiret hâline intikâl sofrası, kıyametin kopuşu ve vaad edilen
âhir zamandaki Mehdî'nin önündeki set onunla açılır." ("Mecmû'a-i Şerhu Hutbeti'l-
Beyân li'l-Hüsâm el-Bitlisî", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Akseki, nr.: 164, vr. 268)

Dilediğini dilediği zaman gönderir. Bizi çekecek, Hazret-i Mehdi'yi vazife başına getirecek.
O dururken İsa Aleyhisselâm'ı gönderecek.

Ümmet-i Muhammed yalnız kalmıyor.

Bizim vazifemiz şudur: Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

"Doğu tarafından 'Siyah Bayraklılar' çıkarak hiçbir kavmin yapamadığı bir


şekilde savaş yaparlar ve ardından Allah'ın halifesi Mehdi gelir."

Bizim yaptığımız Hazret-i Mehdi'ye zemin hazırlamaktır. Aynı zamanda dağılmış olan
Ümmet-i Muhammed'i Hazret-i Allah ve Resul'ünde birleştirmektir.

Bu yol, bölücülerin kendi dinlerinden ve dinarlarından vazgeçerek, Allah-u Teâlâ'nın rıza


yolunu aramaları için emir buyurduğu bir yoldur.

Bu yol ıslahat yoludur. Sonra Hazret-i Mehdi gelecek ve fetih yoluna girecektir.

Hazret-i Allah, Hazret-i Mehdi'ye o kadar ruhsat verecek ki taa Amerika'ya kadar gidecek.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 621-622)

Bundan Sonra Kimseden Bir Şey Beklemeyin. Bu Kitaplara Tutunun:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)
Hatem-i velî ile Hazret-i Mehdi Aleyhisselâm arasında çok az bir boşluk olacak. Nur
gelecek, bu kitaplar (Kalblerin Anahtarı Külliyatı, Ömer Öngüt) tutulacak ve bu boşluğu
dolduracaklar. Bu boşluk sırasında nasipdar olanlar bu neşriyata çok sarılacak. Allah-u
Teâlâ nuru indirince dilediğine hidayet verecek. Halkın çoğu boşlukta kalacak, nasipdar
olmayanlar büsbütün laçka olacak.

Abdülkâdir-i Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fethü'r-Rabbânî" adlı eserinde


buyururlar ki:

"Bir kurtarıcı olarak ellerinden tutar, dünya denizinden çeker çıkarır. Tabii ki
nasibi olanı, Hakk'a uyanı." (5. Meclis)

Nasibi olan onu bulacak, nasibini alacak. Nasibi olmayan onu bulamayacak ve hüsranda
kalacak. Ruhu ölmüş bir kimsenin hakikatle ne işi var?

Hâtem-i veli'den sonra Hazret-i Mehdi gelecek. Veli gelse de kendi çapında gelecek, yani
resulden sonra gelen nebiler gibi olacak, fakat irşâda mezun olmayacak. Bundan sonra
kimseden bir şey beklemeyin. Bu kitaplara tutunun, çünkü bu bir mühürdür. Hâtem-i
nebi'den sonra bir peygamber çıksa inanılır mı? Bu da bunun gibidir. Çıkar, fakat sahteler
çıkar. Onlar yalancıdırlar.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 622-623)

Bu Hadiseler Son Değil İlk:

(Ömer Öngüt, "'HATMÜ'L-EVLİYÂ' Kitabı", 2000)

Dikkat ederseniz hadiseler başladı. Bu zelzeleler (1999 Marmara Depremi), yere


batmalar, kılık değiştirmeler şimdiden başladı. Dünyanın birçok yerleri sallanıyor. Artık bu
dalga böyle gidiyor. Bu zelzele hadisenin başıdır, sonu değil.

Öteden beri şunu duyardık: "Âhir son zamanda bina ile zinâ çok olacak."

Binaya ne kadar önem verildi, amma o binanın içinde hep zinâ. Hiç nikâh yok. Bugün
nikâh bilinmiyor, yapılmıyor, mehir zaten bilinmiyor.

Amma görülüyor ki bina da gitti, zinâ da gitti, hepsi gitti. Dün yıkanmayı kibrine
yediremeyen, bugün yıkanmadan gömülüyor. Dün saraylara sığmayan bugün barakalarda
sığınmaya çalışıyor. Ne ibretler var!

Onun için gün bugün ve bugünün de sonundayız. Dünyanın ömrü pek uzun değil. Fakat
insanlar devrenin ucuna geldiğinin farkında değiller. Dünya ile meşgul olacak, dünyaya
meyledecek zaman değil.

Ancak ihtiyacını, maişetini temin et, ebedî hayatını kazanmak için gayret et!

Zira bir Hadis-i şerif'lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle
buyurmuşlardır:
"Dünya malını ehline terk ediniz. Zira ondan ihtiyacından fazlasını alan kimse,
şuursuzca kendini helâk etmiş olur." (Câmiü's-Sağîr)

Haram ve nâmeşru kazançlara gelince:

"Dünya bir cîfedir, onun taliplisi köpeklerdir."

Yani kelp olarak ahirete çıkacak. Ne oldu? Kazandı! Neyi kazandı? Ateşi kazandı!

Kardeşler! Kendimize gelelim, ebediyatımızı kurtaralım. Artık Hakk'a dönme zamanı.


Yapacağımızı şimdiden yapalım.

Hâtem'likle ıslahat başladı. Birinci ıslahat nurla, hatem'likle olacak. Mehdi Hazretleri kılıçla
ıslahat yapacağı gibi, İsa Aleyhisselâm da müslümanlarla hıristiyanlar arasında hakemlik
yapacak ve Deccal'i öldürecek.

Bu üç vazife merdiven gibidir.

Bu nur çığır açıyor, karanlıkları deliyor. Bu çığır Mehdi Hazretleri'nin zamanına kadar
gidecek. Nur da yayılacak, türemeler de türeyecek. Bunlar daima birbirine karşı olacaklar.

Mehdi Hazretleri zuhur ettiği zaman, ona en çok buğz eden ve karşı gelen, imansız
imamlarla türemeleri olacak. İmanları yok çünkü. İmamları var imanları yok.

İşte Mehdi Hazretleri o zamanki fukaha ile, o zamanki imansız imamlarla çarpışacak.

Bizim bu bölücülerle cihadımız, sanmayın ki küçük bir çarpışmadır. Bütün bölücülerle


karşı karşıya gelmiş durumdayız. Nasipdar olan tenvir oluyor, nasibini alıyor. Nasibi
olmayan görmüyor.

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"İşte bu yol Allah'ın hidayet yoludur. Allah kullarından dilediğini bu yola eriştirir
(kime dilerse ona nasip eder)." (En'âm: 88)

.....

Artık bundan sonra harabiyet durumu başlıyor.

Hicaz bölgesinde de çok büyük kargaşalık olacak.

Büyük bir şaşkınlık ve boşluk içinde iken, Allah-u Teâlâ müslümanları toparlamak,
şaşkınlığı önlemek için Mehdi Hazretleri'ni gönderecek. Çok büyük harplerden ve
felâketlerden sonra Hicaz'da vazifeye başlayacak, adaleti ile hükmedecek.

Allah-u Teâlâ mülkünü ne bu zâlimlerin arzusuna bırakacak, ne de gelecek olan âlim, âdil
olanlara bırakacak.

"O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı
yaratandır." (Mülk: 2)

Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere, bu dünya bir imtihan sahnesidir.


Ve fakat bu isyanın cezasız kalmayacağını her fırsatta belirtiyorduk, yine belirtelim.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Gökte olanın sizi yere batırıvermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman yer


sarsıldıkça sarsılır." (Mülk: 16)

"Gökte olanın üzerinize taş yağdırmasından emin mi oldunuz? Siz benim


tehdidimin nasıl olduğunu yakında bileceksiniz." (Mülk: 17)

Dünya çalkalandıkça çalkalanacak, tasavvura sığmayan harpler olacak.

Gerçekten çok isyan ettik, çok zulmettik. Bu azgınlığımızın cezasını çekeceğiz.

("'HATMÜ'L-EVLİYÂ' Kitabı", s. 79-82)

Bundan Sonra Havadisleri Takip Etmek Lâzım; Çünkü Her An Her Şey Olabilir:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Savaşların çıkması ilâhî hükme bakar. Cenâb-ı Hakk'ın izni olmadıkça bir yaprak dahi
düşmez.

Nitekim Âyet-i kerime'sinde:

"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." buyuruyor. (En'âm: 59)

Hep O'nun takdiri ile oluyor. Amma Allah-u âlem bu otuz sene içinde çok mühim şeyler
olacak.

...

Allah-u Teâlâ şimdiye kadar yapma, yaşatma izni verdi; şimdi yıkma, öldürme günü geldi.
Dünya böyle boşalacak. Artık gemiyi boşaltma vakti; harp boşaltacak, Hazret-i Mehdi
boşaltacak, Deccâl boşaltacak, İsa Aleyhisselâm boşaltacak. Boşaltma... Bir yiyelim, bin
şükür edelim.

Harp afattır; açlık, susuzluk, perişanlık, ölüm hepsi harpte. Amma takdir olan şey olacak.
Harpte galip çıkan yok, herkes mağlup. Kimisi az zarar etmiştir, kimisi çok zarar etmiştir.

Her gün ne çıkacak diye bakılıyor, tutuşacak efendim tutuşacak. Bundan sonra
havadisleri takip etmek lâzım. Çünkü her an her şey olabilir. Artık hareket hemen hemen
başladı. Gün bugün, yarın ne olacağı belli değil, takdir ne ise o olur.

.....
Binaenaleyh bu destek ahirete çekilinceye kadar devam edecek. İşin nezaketi daha sonra
başlayacak. Nasıl ki her çadırın bir direği olur, çadırı ayakta tutar, direk yıkılınca çadır da
yıkılır.

Allah-u Teâlâ bu direği çekince bu millet büyük bir perişanlık içine düşecek, bu perişanlık
bütün İslâm âlemine sirayet edecek. İslâm âlemi bir müddet büyük bir çalkantı içinde
bulunacak. Fitnenin en çok yayıldığı bir anda Allah-u Teâlâ çığır açmak için, bayrağı
kaldırmak için Hazret-i Mehdi'yi gönderecek ve ona ruhsat verecek. O kendisine
bahşedilen ruhsatla, mânevî destekle murad edilen noktaya kadar yürüyecek, vazifesini
ifâ edecek. Sonra onun elindeki iradeyi de çekecek. Deccal'e salâhiyet vermeyi murad
edince, onun kuvvetine karşı çok zayıf düşecek. Bunun sebebi, Hazret-i Mehdi uzağa
açılacak, o ise istilâya başlayacak. Ortalık büsbütün karışacak. Hazret-i Mehdi çok zayıf
düşünce, onun maiyetini kurtarmak ve İslâm'ı galebe çaldırmak için Allah-u Teâlâ üçüncü
olarak da Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı gönderecek. Deccal ve yahudiler o şekilde
temizlenecek. İslâm âlemi küffârdan, yahudinin zulmünden kurtarılmış olacak. Fakat
bununla kalmayacak. Bu hâlâtı gören Çin harekete geçecek, o zamana kadar harplerle
boşalan dünyayı istilâ edeyim diyecek. Üzerlerine tank gibi yürüyecek, fakat Allah-u Teâlâ
onları da bir gecede helâk edecek. Onların helâk oluşu harple değil, duâ ile. Ve böylece
dünyayı boşaltmış olacak.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 617-618)

Bizden Sonraki Durum Çok Nazik:

(Ömer Öngüt, "Vuslat Sohbetleri", Ocak 2016)

Bizden sonra kime sorarsınız? Size her şeyi bırakıyoruz. Kitaplarımızda her şeyi
bulacaksınız, zamanı gelince anlayacaksınız.

Bu kitaplar, müslümanlar sıkıştığı zaman çok iş görecek, yegâne tutunulacak yer olacak.
İşte bizden sonra insanlar hakikati öğrenmek için bu kitaplara sarılacak.

Ben, "Yâ Rabb'i! Beni bu kitapların talebesi eyle!" diyorum.

Niçin? Benim değil, O'nun. Ben de muhtacım. Bu ilim O'ndan.

.....

Dünya milletleri harbe hazır durumdalar, savaş ha patladı ha patlayacak. Yalnız emr-i
ilâhiyi bekliyor. Savaşların çıkması ilâhi hükme bakar. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın izni
olmadıkça bir yaprak dahî düşmez.

Nitekim Âyet-i kerime'sinde:

"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." buyuruyor. (En'âm: 59)

Bunlar hep O'nun takdîri ile oluyor. Kişi istese de, istemese de mukadderât ne ise o
olacak. Dünya bidâyete dönüyor; yâni dünya o nispette bitecek ve insanlar yeryüzünden
silinip gidecek. Bunları size hatırlatıyorum; şimdiden Hazret-i Allah ve Resûl'üne
yönelmeye ve sığınmaya bakın, bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın!..

Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kapkara, ince bacaklı, koca ayaklı birinin Kâbe'yi taş taş yıktığını görüyorum
sanki." (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 790)

Kâbe-i muazzama'yı kıyamete çok yakın bir zamanda, başlarında ince bacaklı şiş karınlı
bir kimsenin yer aldığı Habeşliler gelip yıkacaklar, taş taş sökecekler, taşlarını da denize
atacaklar.

Size şöyle söylemek istiyorum ki; artık bütün gücünüzü ahirete yöneltin, dünyayı atın.
Çünkü vakit geldi. Onun için çok dikkatli olun, ortalık karışıyor. Dünyayı doldurduğu gibi
boşaltacak. Bu insanlar yok olacak. Yalnız burada mı? Hayır dünyada vaziyet çok vahim.
Bildiğiniz gibi değil! Artık dünya hırsını bırakalım. Sahibimize yönelelim, âlem ne yaparsa
yapsın. Çünkü Allah-u Teâlâ yetmiş üç fırkadan bu fırkayı sevmiş, seçmiş, ahkâmını
ayakta tutmak için öne sürmüş. Bu büyük bir fazilettir. Bu fazileti muhafaza et sana kâfi.
Şunu yapayım, bunu yapayım hayır! Zamanı değil. Ortalık karışıyor. Çok evvel demiştim:
"Allah'ım! Bu hadisatı bana gösterme!" diye. Çok vahim, vahşi hadisat var
önümüzde.

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır." (Müsned. C. Sağir)

Durum bu kadar nazik yani, şunu da haber vereyim ki; kalben ve ruhen bağlı olanlar
zarar görmeyecek. Cenâb-ı Hakk bütün samimiyetiyle tam bağlı olan ihvanı o şekilde
kurtaracak. Fakat çadırın direği yıkıldığı zaman bir esinti olacak. Çok büyük hadiseler var.
Onun için aklınızı başınıza alın, dünyaya değil, ahirete yönelin ve bunu yakınlarınıza
tavsiye edin.

Şu gördüğümüz sükûnet Allah-u âlem kar topluyor. Bir kıvılcımdan ateş alacak, ateş
sardığı zaman her tarafı saracak. Fitneler büyüyor, bu ateş bütün dünyayı ele alacak. Ne
zaman? Allah-u Teâlâ hüküm çıkardığı zaman. Her taraf hazır. Bu isyan cezasız kalmaz.
Âkıbetimiz hakikaten vahim. İhsan çok, nimet büyük, isyan büyük. Bu isyanın karşılığı
çok vahim olacak.

Bakıyorum nereden nasıl patlayacak? Çünkü güna-gün vakit yaklaşıyor. Acaba hangi
kibrit ateş alacak. Her memleket barut halinde. Herkes harbe hazırlanıyor. Bu silahlar
patladığı zaman nasıl insan kalacak, dünyanın durumu ne olacak? Artık dünyanın düzeni,
rotası tamamen bozulacak, eski duruma gelecek. At, öküz bunlar olacak. Benzin yok,
araba yok. Hiçbir şey işlemeyecek. Gemiler yelkene dönecek. Yani dünya bidayete
dönecek. Harpler, afâtlar sonunda çok az insan kalacak. Petrol olmayacak; uçak, araba
gibi araç olmayacak, eski devirlere dönülecek. Gün bugün, yarını O bilir.

Âyet-i kerime'nin vakti geldiyse tutuşacak.

"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya
helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, Kitap'ta (Levh-i
mahfuz'da) yazılıdır." (İsrâ: 58)
Durum bildiğiniz gibi değil. Cenâb-ı Hakk, "Şimdiye kadar yaptım, bundan sonra
hiçbir memleket hariç kalmamak üzere dünyayı amma harp ile amma zelzele ile
amma afât ile yıkacağım, harap edeceğim!" buyuruyor.

Onun için çok tedbirli olun. Yalnız borçlu olmayalım, borçlu ölmeyelim. Buna çok dikkat
edin. Biz öteden beri kardeşleri her bakımdan tedbirli olmaya alıştırdık, hazırladık ki
bugünler için...

O'nunla olmak hayat, O'nsuz olmak vefat. Kalsak da O'nunla, gitsek de O'nunla...

Denize baktığın zaman sakin, ne kadar güzel. Şimdiki deniz de öyle amma içi kaynıyor,
dünya da böyle kaynıyor. Fakat patlamak için emir bekliyor, bir patladığı zaman bütün
dünyaya yayılacak ve bu uzak değil, dünya memleketleri bir bir karışacak.

Onun için dünyaya değil, ahirete gönül vermenizi tavsiye ediyorum. Bugün sığınma
günüdür.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Biliniz ki Resulullah aranızdadır." (Hucurât: 7)

"Size Allah'ın âyetleri okunurken ve aranızda da O'nun Resul'ü bulunurken nasıl


küfre dönersiniz?" (Âl-i imrân: 101)

Âyet-i kerime'lerinden anlaşılacağı üzere, o nur kıyamete kadar bâki kalacaktır. O ise
Resulullah Aleyhisselâm'ın nurunu taşıyan vekilleridir.

Resulullah Aleyhisselâm'a itaat, Allah-u Teâlâ'ya itaat olduğu gibi, ona biat de Allah-u
Teâlâ'ya biat demektir.

Sizi İslâm'a dâvet ediyorum ve sizi Hazret-i Allah'ın azabıyla korkutuyorum.

Bu öyle bir dâvet ki; Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a olan bir dâvettir. Din
İslâm'dır. Hududullah Allah'ın hudududur. Bu hududu aşmayın, ahkâm-ı ilâhi dışına
çıkmayın, Resulullah Aleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sinden ayrılmayın.

("Vuslat Sohbetleri", s. 112-115)

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Özel Sohbetlerinden Bazı


İfşaatları:

"Bugün harp demek; kazanan belli değil. Her tarafa yıkılacak, kazanan belli değil.
Bugünkü harp yıkım harbi. 'Ben vuracağım, sen kalacaksın.' diye bir şey yok. O da onu
vuracak, o da onu vuracak."


"Kullanılacak çok kuvvetli silâhlar var, biri diğerini mahvetmek için. Bunlar birdenbire
olacak. Çünkü kim evvel atarsa o kazanacak. Onun için çok büyük zayiat birden olacak.
Hüküm Hazret-i Allah'ındır, boşaltacağını beyan buyuruyor."

"Dünya harbe doğru öyle bir hırsla gidiyor ki, yalnız emr-i İlâhî'yi bekliyor. Amerika
katiyetle harp açmak azminde. Rusya da hazırlığa gidiyor.

İlk olarak bu büyük devletler çatışacak ve çok çok hasar görecekler.

Allahu âlem Rusya ortadan yok olacak. Amerika da yerinde kalmayacak. Dünya bir hallaç
pamuğu gibi sarsılacak. Mühim tehlikeler var." (23 Kasım 1979)

"Bu sabah nükleerden bahsettiler. Bir-iki defadır nükleerden mevzu geçiyor.

Hazret-i Allah cidden gadap etmiş. 'Biz onları suç üstü yakalayacağız.' denildi. Anlıyorum
ki Hazret-i Allah'ın gadabı çok büyük. İtimat edin yalvarmaya bile korkuyorum. Ancak
hususi bir yalvarmayı Cenâb-ı Hakk lütfetmiş.

Nükleer demek felâket demek. Her an için büyük bir hadise beklenebilir. Yalnız hiç şüphe
yok ki biz zamanını soramayız. Aslâ! Aklımızdan hayâlimizden bile geçmez. Bize sadece
rumuz verilir. Ne zaman kopacağını Sahibim bilir.

Allah'ımız muhafaza buyursun, râzı olmadığı her şeyden." (7 Temmuz 1983)

"Şimdi insanlar zaten girdapta, Hazret-i Allah'tan kopan girdaptadır. Bu harpler bu


girdapları böyle söküp atacak. Amma çok acı. Yalnız bu arada ne var ki belâ umuma gelir,
kurunun yanında yaş da yanacak. Girdaptayız şimdi, Allah'ım kurtardığını kurtarıyor." (27
Eylül 2002)


"Bu otuz sene zarfında çok büyük harpler var. Hazret-i Mehdi çıkıncaya kadar ve çıktıktan
sonra da on sene, kırk sene içinde büyük hadiseler var. Kırk sene dediğin çok çabuk
geçer, bereketsiz bir ömür.

Bu otuz sene içerisinde gelecek felâketleri bir Allah bilir. O ona, o ona atacak çok seri
olacak. Dünya bitecek. Atacak amma karşıdaki de sana atacak. Ondan sonra başlayacak
kılıçla, atla, sopa ile. Almanya şimdiden at beslemeye çalışıyor. Çünkü yarın at harbi
başlayacak. Akıllı devlet, başına geleceği biliyor. Benzin kalmayacak, motor işlemeyecek,
artık kılıç harbi olacak." (24 Ağustos 2002)

"Bir harp çıkarsa çok büyük insan zayiatı olacak."

"Çok şımardılar, şımarık bir millet oldular. Yemanî Yemen'den, Süfyanî Şam'dan,
yahudiler ve Amerikalılar... Oraya (Arabistan'a) dört yerden tehdit var.

Hükümet diye bir şey kalmayacak, millet son zamanda başıboş kalacak. Yemen ile Suud-i
Arabistan arasındaki sürtüşme gittikçe artıyor. Yemen'den Aden şehrinden atılacak bir
bomba Suud-i Arabistan üzerinde büyük bir afat getirecek. Ondan sonra harp husule
gelecek. Onları da Ruslar destekliyor. (2002)

Bu dünya savaşı çıkınca her taraf alev olacak. O ona, o ona derken Allah'ımız sonumuzu
hayırlı etsin. Ruhsat Hazret-i Allah'ın vergisiyledir. Yoksa kumandanla, şunla bunla değil.
O Osmanlı yıkılacak bir devlet mi? Fakat âhir zaman geldi yıkılması lâzım!

Efkâr yanıyor. Birbirine bakarak tutuşuyor. Efkârı görüyorsun herkes harbe hazırlanmış,
sulh için konuşan yok. İsrâ Sûre-i şerif'inin 58. Âyet-i kerime'sinin tecelliyatının zamanı
geliyor.

Amma harp ile, amma zelzele ile, amma âfât ile.

Cenâb-ı Hakk "Ya helâk ederiz veya şiddetli bir azapla cezalandırırız." buyuruyor
kesin olarak. Bunu bilin. Hüküm O'nundur.

Moğolların başındaki Hülagü İslâm ülkelerini yaka yaka gelirken halktan biri; "Zamanın
kutbu nerede?" deyince bir tanesi; "Sus! O Hülagü'nün bindiği atın yularını tutuyor!"
demiş.
Çünkü Hazret-i Allah yıkmayı murat ettiği zaman bir sebep halk eder.

Onun için memleketler böylece perişan olup gidecek.

Allah-u Teâlâ beldeleri harap edecek.

Bakıyorum, Almanya şimdiden at yetiştiriyor. Yani bu ateşli silâhlar durduğu zaman kılıçla
harp yapacak, onun hazırlığını yapıyor.

Çünkü bu harp bir âfâttır, atom harbi, nükleer harbi. Ve dolayısıyla birbirine ata ata
dünya dümdüz olacak, dünya yıkılacak.

Akıllı insan Hazret-i Allah'a yönelecek, o kadar. Bugünkü durumunu düşünecek, yarını O
bilir. Durumlar o kadar nazik ki, Hazret-i Mehdi çıkıncaya kadar neler olacağını bir Allah
bilir. Çok hadiseler olacak, çok büyük harpler olacak, zelzeleler olacak, âfâtlar olacak,
insan azalacak. Otuz sene dediğin ne ki, ömür bereketsizdir, hemen geçer. İnsan şöyle
düşünse; insan ölüyor, on sene yirmi sene geçiyor, sanki dünkü gibi.

Bu harpler görünüyor yani. Tasavvura sığmayan, akla hayâle gelmeyen harpler olacak."
(17 Eylül 2002)

"Harpler Allah'u âlem o kadar yakın, o kadar korkunç ki! Bu önümüzdeki harpler
tasavvura sığmıyor. Bu harpler insanları yok etme harbi olacak.

Zaten Allah'u âlem Hazret-i Mehdi'nin çıkmasına daha var. Bu büyük herc-ü merç otuz
seneye kadar.

Allah-u Teâlâ en sonunda hükmü İslâmiyet'e verecek.

Geçen gün bir film seyrediyorum. Atom bombasının füzesini atıyorlar, oradaki askerler
kabir haline geliyor ve rahat yürümeyi yapıyor. Fakat herkes atacağını ve yapacağını
düşünüyor, başına geleceğini kimse düşünmüyor.

Bu harabiyetten sonra, Çinliler'i de mahvettikten sonra Hazret-i Mehdi ile İsa


Aleyhisselâm'ın topladığı bir takım insanlarla ve iman edecek insanlarla bu muzafferiyet
husule gelecek. Yani onlara verecek. Onlardan sonra iki kumandana daha ondan sonra
verecek.

Dünya öyle kaynıyor, öyle kaynıyor ki bir gün patlayacak. Önümüz kötü. Allah-u Teâlâ'nın
hükmüne kalmış. İşler Amerika'nın direktifi ile yürüyor. Zaman onların bugün için. Daha
ne kadar sürer Allah bilir. İleride büyük harpler var. Yakın zamanda her şey değişecek.
"Hakk kulundan intikamını yine kul ile alır,

İlm-i ledün bilmeyen onu kul etti sanır."

Karşılıklı kuvvetler ile Cenâb-ı Hakk dengeliyor. Onu ona, onu ona, yok edecek. Böylece
dünyayı yok edecek; o onunla, o onunla! Hüküm Allah'ındır. O icraatı Cenâb-ı Hakk
yaptırır. Birbirine vurdurur. Yok eder, dünyayı perişan eder.

Kıyamete Yakın Anarşi ve Kargaşa Günleri:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır." (Müsned, C. Sağir)

Durum bu kadar nazik. Yavaş yavaş kaynıyor, karışıyor ve harbe götürüyor.

Bundan sonra çok çetin harpler olacağını, kapıda olduğunu haber veriyoruz. Amma nasıl
harpler olacak? Tasavvurun haricinde! Bu harplerde çok az insan kalacak, büyük bir
felâket olacak. Bu felâket gadâb-ı İlâhi'ye olur, açlık olur, harp olur. O bilir.

Hazret-i Allah ile meşgul olan kalp altının içine girse bir şey olmaz. Gaye bu hâle gelmek.
Çünkü O'nu buldun mu her şeyi buldun. O'nu buldun mu, O'nunla berabersin.

Yerin hükmü yok, yerler bomboş kalacak. Niçin? Çünkü insan yok, yerler satılmayacak.
Niçin? Çünkü alan yok.

.....

Dünya kaynıyor, kaynaya kaynaya taşacak ve bu halk gidecek, yavaş yavaş. Bir zaman
imar ediyordu, şimdi harap ediyor. Hazret-i Allah'tan hakikaten korkmak lâzım. Bu isyan
cezasız kalmaz.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 623-624)

Kıyamete Çok Yakın Bir Devirde Seyyiat Zamanında Yaşıyoruz:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)
Bu devir; Hatem-i veli'nin gönderildiği, Hazret-i Mehdi ve İsa Aleyhisselâm'ın da çıkacağı
zamandır.

Âyet-i kerime'de:

"Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır." buyuruluyor. (Necm: 57)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bir defasında şehâdet parmağı ile
orta parmağını yanyana göstererek:

"Ben, kıyamet şöyle yakın olduğu halde gönderildim." buyurmuşlardır. (Buhârî -


Müslim)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kıyametten haber verdikleri gibi


kıyametten evvel vuku bulacak hadiseleri, kıyamet alâmetlerini de ümmet-i
muhtereme'sine haber vermiştir.

Hadis-i şerif'lerde haber verilen küçük kıyamet alâmetlerinin hemen hemen hepsi zuhur
etti. Büyük kıyamet alâmetlerinin yaşanması an meselesi.

Resulullah Aleyhisselâm'ın bu yaşanacak hadiseleri haber vermesi, onun zaman geçtikçe


ortaya çıkan büyük bir mucizesidir. Zira onun 1400 yıl evvel haber verdiği hadiseler
günagün cerayan etmektedir.

Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- aramızda iken doğrulup, o günden


kıyamete kadar olacak her şeyden bahsetti, kıyamete kadar olacak şeylerden
söylemedik bir şey bırakmadı. Bunları belleyen belledi, unutan da unuttu. Şu
arkadaşlarım da bunu bilirler. Unutmuş olduğum o şeylerden biri ortaya çıkıp
görünce öylesine canlı hatırlıyorum ki, tıpkı kişinin gördüğü bir şahsın yüzünü o
şahıs kaybolunca hatırlamadığı halde, daha sonra karşılaşınca hemen
tanıyıvermesi gibi." (Buhârî - Müslim)

Resulullah Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'nın bildirmesi ve göstermesi ile bilerek görerek


konuşuyordu.

Nitekim Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez." (Fâtır: 14)

O, Allah-u Teâlâ'nın buyurduğunu ve gösterdiğini ümmetine duyurdu. Biz de Allah ve


Resul'ünün duyurduğunu size hatırlatıyoruz.

Binaenaleyh artık ahir son zamanda yaşıyoruz. Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldı.
Allah'u-âlem daha 25-26 yıl gibi bir zaman var. (2006)

Ancak onun zuhuruna kadar çok büyük harpler, çok büyük afatlar, çok büyük
kargaşalıklar var.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 611-612)
Afatları Davet Eden Kötülüklerin Ortaya Çıkması:

(Ömer Öngüt, "Sözler ve Notlar 5", 1995)

Hadis-i şerif:

"Şu beş şey sizin aranızda vuku bulsa nasıl olursunuz? Onların aranızda vuku
bulmasından veya onlara ulaşmanızdan Allah'a sığınırım.

Bir toplulukta kötülükler ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada
tâun ve geçmiş nesillerde görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar."

Şimdiki zaman tarif ediliyor. Öyle hastalıklar var ki, ismi bile belli değil. Bir ahlâksızlık
başgösterdiği zaman Allah-u Teâlâ bir hastalık musallat ediyor.

"Bir topluluk zekât vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur


onlardan kesilir. Hayvanlar olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi."

Zamanımızdaki bütün bölücüler fakirin kapısını kapatıp hakkını gasbediyorlar. Zekâtı


kendileri toplayıp, aralarında bölüyorlar. Zekât paraları ile bina kuruyorlar, lüks ve refah
içinde yaşıyorlar. Bu ise büyük bir hıyanettir, gadab-ı ilâhîye vesiledir.

Bunun içindir ki kuraklık, harp, zelzele gibi çeşitli ibtilâlara, âfatlara bu millet maruz
kalabilir.

Ve nihayetinde de Allah-u Teâlâ bunları yapanların kökünü keser. Şimdilik onlara ruhsat
veriyor.

Halk hâlâ bunları müslüman zannediyor. Çünkü halk da balık otu yutmuş.

"Bir topluluk ölçü ve tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim
idareci ile cezalandırılırlar."

İşte bugün olduğu gibi.

"Âmirleri Allah'ın indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların


üzerlerine düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını
tüketir."

Aynı bugün olduğu gibi.

"Allah'ın kitabını ve Resulullah'ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah


onları birbirine düşürür." (İbn-i Mâce)

Bugün olduğu gibi müslümanlar paramparça olmuşlar, herkes kendi dinini kendi partisini
kuvvetlendirmek ve ayakta tutmak için çalışıyor. İslâm dini umurunda bile değil, İslâm
dini ile onun hiç bir ilgisi yok.

("Sözler ve Notlar 5" s. 543-544)


Üçüncü Dünya Harbi Bir Âfâttır:

(Ömer Öngüt, "İnsan Dünya ve Ahiret", 1995)

Öyle harpler olacak ki, bu harplerde çok erkek zâyi olacak. Sayı itibarı ile elli kadın bir
erkeğin himayesine girecek.

Önümüzdeki harpler Allah-u âlem bunu gösteriyor.

Üçüncü dünya harbi bir âfâttır. Çinlilerin istilası ise bir helâkiyettir.

.....

"Devlet malı belirli çevrelerin menfaati yapıldığı, emanet kelepir ve zekât


angarya sayıldığı, ilim dinden başka gaye için tahsil edildiği, kişi karısına itaat
edip annesine asi olduğu ve dostunu kendisine yaklaştırıp babasını
uzaklaştırdığı, mescidlerde gürültüler başgösterdiği, fâsık kimsenin kabilenin
başına geçtiği ve aşağılık adamın milletin lideri olduğu, şerrinden korkulduğu
için kişiye ikramda bulunulduğu, şarkıcı kadınlar ve çalgı âletleri türediği,
şaraplar içildiği ve bu ümmetin sonunda gelenler evvel gelenleri lânetlediği
zaman; işte o zaman kızıl bir rüzgâr, zelzele, yere batma, şekil değiştirme,
taşlanma ve ipi kopan bir kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi
birbirini takip eden alâmetler beklesinler." (Tirmizî)

.....

Kırmızı rüzgâr, yani insanlar bu hâle geldikten sonra harp felâketini bekleyin.

Allah-u Teâlâ bu vesile ile intikamını alır ve o milletin helâkına vesile olur. Bu azgınlığın
cezası böyle olur.

Bunlar küçük alâmetlerdir ve bunlar sıra ile geliyor. Bunlardan sonra büyük alâmetler
zuhur etmeye başlar.

("İnsan Dünya ve Ahiret", s. 165-168)

Fırat Nehrinin Hazineleri:

(Ömer Öngüt, "İnsan Dünya ve Ahiret", 1995)


"Fırat nehri altın bir dağ üzerinden suyu çekilip açılmadıkça kıyamet kopmaz.
İnsanlar onun için harp edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecek.
Onlardan her biri 'Belki ben kurtulurum' diyecektir."

Çok büyük harplerin olacağını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber
veriyor.

Şu anda Fırat nehri akıyor. Suyu çekildiği zaman, o yer zamanla açılacak, o yerin altında
Allah-u âlem altın hazinesi var. O çıkınca oradaki devletler, biri "Ben alayım!" diğeri "Ben
alayım!" derken birbirine girecekler. Bu harplerde çok insan kırılacak.

Bu hazine altın olduğu gibi, su da olabilir. Çünkü yerine göre su da altın kadar kıymetlidir.

Diğer bir rivayet şöyledir:

"Fırat nehrinin altın hazinelerinden bir kısmının alana çıkması yakındır. Her kim
o zaman orada bulunursa, ondan bir şey almasın." (Buharî)

Bu Emr-i Peygamberi'ye uyanlar kurtulacak, fakat emri dinlemeyip maddeye yönelenlerin


helâkına vesile olacak.

("İnsan Dünya ve Ahiret", s. 173)

Medine-i Münevvere'ye Nötron Bombası Atılması:

(Ömer Öngüt, "İnsan Dünya ve Ahiret", 1995)

"Müslümanlarla yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları


öyle bir öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş
veya ağaç da 'Ey müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen
gel de onu öldür!' diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o
yahudilerin ağacıdır." (Müslim)

Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek,


Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsa gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün
halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.

Sonra Allah-u Teâlâ onların öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine
sığınmış bir yahudiyi dahi ikrah ettikleri için haber verecekler. "Burada yahudi var gel
öldür!" diye. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü Amerika onlardandır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle


buyurmaktadırlar:

"Bir zaman gelecek ki Medine hayrı ve güzelliği ile boş kalacak, kurtlar ve kuşlar
işgal edecek.
İnsanoğlundan en son ölecek olan Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Bunlar
Medine'ye doğru koyunlarını sürüp gelirken onun perişanlığını görerek korkup,
yüzüstü düşerek ölecekler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 885)

Avf bin Malik -radiyallahu anh- der ki:

"Bir kere Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i saâdet'e girmişti.

Sonra bizim yüzümüze bakıp

'Allah'a yemin ederim ki gelecek nesil bu Medine'yi kırk sene kadar zelil bir
halde avâfiye bırakacaktır. Avâfiye nedir bilir misiniz? Bakınız ben size
söyleyeyim: Kurtlar ve kuşlar!" (Buhârî. Tecrîd-i sarîh, c. 6 sh: 235)

("İnsan Dünya ve Ahiret", s. 176)

Alan Alamayacak, Satan Satamayacak:

(Ömer Öngüt, "İnsan Dünya ve Ahiret", 1995)

"O kadar sıkıntılar olacak ki, pahalılık artacak. Alan alamayacak, satan satamayacak, iki
tabaka birden çökecek.

Ceza olarak çok korkunç günler gelecek.

İhtiyaç çok, parası yok. "Ah onun yerinde yatan ben olsaydım da şu sıkıntıyı
çekmeseydim!" diyecek."

("İnsan Dünya ve Ahiret", s. 178)

Tasavvura Sığmayacak Kadar Büyük Harpler Var:

(Ömer Öngüt, "Cevâhirullah-1", Nisan 2005)

Kıyametin büyük alâmetlerinden birisi de, güneş Hazret-i Allah'ın izni ve emriyle bir
defaya mahsus olmak üzere bir cuma günü battığı yerden doğacaktır.

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O battığı yerden


doğduğu zaman bütün insanlar iman edecek, fakat o gün daha evvelden iman
etmeyen, yahut imanında bir hayır kazanamayan hiç kimseye imanı fayda
vermeyecektir." (Müslim)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün güneşin battığı bir sırada
Ebu Zerr -radiyallahu anh-e: "Güneş nereye gider bilir misin?" Diye sordu. "Allah ve
Resul'ü bilir!" demesi üzerine şöyle buyurdu:

"Güneş gider, arşın altında secde eder ve tekrar doğmak için izin ister, izin
verilir. Bir gün gelir secde edip izin ister, fakat secdesi kabul edilmeyip izin
verilmez. Ona: 'Geldiğin yere git, battığın yerden doğ!' denilir. O da battığı
yerden doğar." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1321)

Güneşin batıdan doğması, herhalde büyük alâmetlerin başlangıcıdır.

Güneşin batıdan doğması kıyametin büyük alâmetlerinden olduğu gibi; büyük bir
dumanın yeryüzünü kaplaması, Deccâl'in türeyip ilâhlık dâvâsında bulunup bir süre
insanları saptırması, İsa Aleyhissâm'ın yeryüzüne inerek icraatlarını gerçekleştirmesi,
Ye'cüc ve Me'cüc adında aslı ve nesebi belirsiz iki kabilenin yeryüzüne yayılması,
Dabbetü'l-arz adında bir hayvanın ortaya çıkması, Hicaz tarafından büyük bir ateşin
çıkması, üç büyük yer çöküntüsü olması da büyük alâmetlerdendir. Güneş batıdan
doğduktan sonra, bunlar da onun arkasından beklenir.

Hiç şüphe yok ki önümüzde çok büyük hadiseler, çok büyük sıkıntılar var; şiddetli,
tasavvura sığmayacak kadar büyük harpler var.

Bunları size hatırlatıyorum, şimdiden Hazret-i Allah'a ve Resul'üne yönelmeye ve


sığınmaya bakın. Bu felâketler geldiği zaman şaşırmayın. Artık kendinize gelin, dünyanın
sonundayız, ona göre kendinizi ayarlayın. Gün bugündür, yarın ne olacağını Yaratan bilir.

Akıllı insan her an Hazret-i Allah'a yönelik olmalı, sonraya kalanlar donakalır. O zaman
herkes inanacak amma, iş işten geçmiş olacak.

("Cevâhirullah 1", s. 85-86)

"Binaenaleyh artık dünyanın şâşâsına dalmayın, nefsânî arzulara kapılmayın. Helâl lokma
kazanmayı ve yemeyi, günlük geçinmeyi düşünün! Uzun bir ömür hayâline kapılmayın!
Ebedî saâdetinizi hazırlayın. Gün bugün, yarın ne olacağı belli değil, bunu size tavsiye
ediyorum."

("Cevâhirullah 1", s. 144)

Bundan Sonra Zaman Daha da Güçleşecek:

(Ömer Öngüt, "Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın


Duyurduğu KIYAMET ve ALÂMETLERİ", Ekim 2003)

Bu hitabımız hakiki müslümanlaradır:


Sakın meyus olmayın, ümitsizliğe kapılmayın! Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bu günlerin geleceğini çok evvel haber vermiştir. Bu gariplerin çıkacağını ve
nihayeti de haber vermiştir. Kitabın tamamı tetkik edildiğinde bu husus açık olarak
görülecektir.

Allah-u Teâlâ bu dini yeniden tazeleyeceğine göre, -bu da üç merdivenle başlıyor ve


başlamıştır. (Üç merdiven; kıyamete yakın zamanda birbiri ardınca zuhur edecek olan
Hâtem-i veli, Hazret-i Mehdi ve İsâ Aleyhisselâm'ı işaret eder.)- Karamsar olmayın, yalnız
önünüzdeki çok şiddetli harpleri ve sıkıntıları da gözden uzak etmeyin! Telâşa kapılmayın,
takdire râzı olun.

Kıyametin küçük alâmetlerinden çıkmayan kalmadı, hepsi çıktı, iş büyüklere kaldı.

Allah-u Teâlâ bizi kalemle cihad için, bölücü din düşmanlarını kalemle biçmek için ve bu
kitapları yazmakla vazifelendirdi. Bu kitaplar bizden sonraki boşluğu Hazret-i Mehdi'ye
ulaştıracak, ona köprü olacak, bunu böyle bilin.

Mehdi Hazretleri'ni ise kılıçla cihad etmek için gönderecek. Ömrü sırf cihadla geçecek. O
bir şey yazmayacak, çünkü yazmaya vakti olmayacak. Bu kitapları okumakla
aydınlanacak.

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri:

"O zât, o tâifenin uzun tasdikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program
yapacak." buyurmuşlardır. (Emirdağ Lâhikası. s: 259)

.....

Bundan sonra zaman daha da güçleşecek. İyi ve kötü âmirler gelecek. Ve bu bozukluk,
en sonuncu olan Deccal'e kadar devam edecek. O çıktığı zaman ortalık büsbütün
bozulacak.

("Allah-u Teâlâ'nın Buyurduğu, Resulullah Aleyhisselâm'ın Duyurduğu KIYAMET ve


ALÂMETLERİ", s. 14-15)

Dünya Vehamete Doğru Gidiyor:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Yavaş yavaş fitne çıkıyor, harp patlayıncaya kadar, patladı mı artık gider.

Patlayıncaya kadar bu münakaşa devam edecek...

Patlayınca bu ateş nereye sirayet eder?

Allah-u Teâlâ bizi ayakta tuttukça sizi de tutacak amma bizi alırsa halinizi bilmiyorum.
Dünyanın hiçbir memleketinde huzur yok, huzur kalktı dünyadan...
İmanlı olalım, imanlı ölelim. Biz kendi yolumuza bakalım, rızâ yolunu tutalım. Kimseye
söz söylemeyelim amma istikametten de ayrılmayalım.

Eğer ömrün otuz-kırk sene olursa, bu otuz sene içinde göreceklerin tasavvur dahi
edilemez. O kadar şiddetli harpler var.

Dünya kaynıyor, bana; "Yalnız seyret, hiçbir zaman karışma ve dalgalara girme" diye
emir verirler. Allah'ım sonumuzu hayırlı eylesin. Bir ruhsat veriyor, dilediği güne kadar
imtihandayız. Dünya vehamete doğru gidiyor, hep harbe hazırlanıyor.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 629-630)

Harpler, Zelzeleler, Afatlar İle İnsanları Yok Edecek:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Bu devir müslümanların paramparça olduğu, bölücülerin her yeri işgal ettiği, saptırıcı
imamların, ahir zaman âlimlerinin insanları Hakk yoldan uzaklaştırdığı ve imansızlık
girdabına düşürdüğü bir devirdir. Dünya kurulduğundan beri böyle bir devir gelmiş
değildir.

Maddecilik, dünyaya aşırı muhabbet gönülleri tutuşturmuş, medya insanların zihinlerini


bulandırmış, felsefe fikirlerde kararsızlık husule getirmiş ve nice insanları imandan,
İslâm'dan uzaklaştırmıştır.

Binaenaleyh ilk iman kurtarma cihadını Hatem-i veli başlatacak, onun ardından Hazret-i
Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek ve bu cihadı tamamlayacaklar, birbirleriyle
mütemmim olacaklar. Bu noktada üçü de birbirine bağlanıyor. Bu merdiven üçtür, üçü
birdir.

Çünkü bu iman kurtarma cihadı, bu birinci merdivenden başladı. Hatem-i veli, Hazret-i
Mehdi ve İsa Aleyhisselâm üçü de birbiri ardından geliyor.

Birisi kalemle, birisi kılıçla, birisi ıslahatla vazifeli olacak. Her birinin vazifesi ayrı olacak.

Bundan sonra zaman daha da güçleşecek. İyi ve kötü âmirler gelecek. Hazret-i Mehdi ve
Hazret-i İsa Aleyhisselâm zamanına kadar bir iyi bir kötü, bir iyi bir kötü gelecek. Ve bu
bozukluk, en sonuncu olan Deccal'e kadar devam edecek. O çıktığı zaman ortalık
büsbütün bozulacak.

Dünya kuruldu kurulalı böyle bir zaman gelmedi. Bundan daha beteri otuzuncu deccâl
çıktığı zaman. Biz şimdi devr-i Deccâl'de yaşıyoruz.

"Hepsi de Allah'ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller
türemedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî)
Lâkin otuzuncu deccâl çıktığı zaman daha beter olacak. Bu da Hazret-i Mehdi, Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'ın zamanına rast gelecek.

Harpler, zelzeleler, afatlar ile insanları yok edecek Cenâb-ı Hakk. İnsanlar birbirlerini yok
edecek, memleketler harap olacak. Bitecek yani. Dünya ne yahudiye ne de Çinliler'e
kalacak. İslâm'a verecek amma insan kalmamış olacak. Fakir Elhamdülillâh bunu çok
evvel söylemiştir.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 631-632)

Demek İstiyoruz ki; Bundan Sonra Harpler ve Darpler, Üzüntüler Var, Sıkıntılar
ve Hüzünlü Seneler Var:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Hakiki Deccal Amerikadan çıkacak.

Hadis-i şerif'te Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

"Allah yahudileri de hezimete uğratacaktır. Artık Allah'ın yarattığı yaratıklardan


arkasında bir yahudinin saklanıp da Allah'ın konuşturmayacağı hiçbir şey
kalmayacaktır. 'Ey Allah'ın müslüman kulu! İşte bu bir yahudidir. Gel de onu
öldür!' demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne de bir hayvan olacaktır.
(Yalnız Gargad ağacı bu hükmün dışındadır. Çünkü bu ağaç onların
ağaçlarındandır, konuşmayacaktır.)" (İbn-i Mâce: 4077)

.....

Ve bugünler çok yakın, çok yakın. Ben 80 yaşımda olduğuma kendim inanamıyorum.
Bütün bu hadiselerin oluşu, bitişi 40 sene sürecek. Demek istiyoruz ki, bundan sonra
harpler var, darpler var, üzüntüler var, sıkıntılar var, hüzünlü seneler var.

Mühim hadiseler olacak, mühim hadiseler doğacak ve büyük kanamalar olacak. Vakit
bekleniyor. Ne zaman? O bilir. Allah'u-âlem doğacak hadiseler çok kan dökülmesine
vesile olur.

Ben dünyayı harap olmuş bir ev olarak görüyorum. Ne zaman çöktürecek, onu O bilir.

Bu isyan cezasız kalmaz, vakit geldi. Allah'ım beterinden korusun. Bakalım Allah-u Teâlâ
ne gösterecek.

İsrail demek, Amerika demek, Amerika demek, hıristiyan âlemi demek.

Amerika demek yahudi demek, yahudi demek Amerika demek.


Bütün dünya bunlardan ikrah etti. Müslümanların cezaları var, cezalarını çekiyorlar.
Müslümanların cezası bitince onların cezası başlayacak.

Amerika'nın daha bu bölgede işi var. Irak'tan sonra sırada; İran, Suudi Arabistan, Mısır
var. İşte dünya böyle tutuşacak.

Amerika dört devleti gözüne kestirdi; Irak, İran, Suudi Arabistan ve Mısır.

Amerika'nın bütün gayesi petrolü elde etmek, dünyayı elde tutmak. Ondan sonra büyük
bir patlak verecek, dünya kaynayacak.

Allah'ımız sonumuzu hayırlı etsin.

Her şey tezahür ediyor artık, belki gitme vaktim yaklaştıysa tezahür ediyor ve bunlar
böyle çıkıyor, her şey bilinsin isteniyor.

Gün bugün yarını O bilir, ve demiştim, "Allah'ım! bana o günleri gösterme!" Çok karanlık
günler var, seyirci kalacağız, takdir ne ise onu seyredeceğiz.

Hazret-i Allah'a sımsıkı sığınmamız lâzım. Önümüzdeki hadisatı beklememiz lâzım.


Önümüzde çok sert günler var, çok karanlık günler var.

Tedbirli olmalı, Hazret-i Allah'a yönelik olmalı, kelime-i Tevhid'le çok meşgul olmamız
lâzım. Kelime-i Tevhid üzerinde olalım ve orada ölelim.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 631-632)

Hazret-i Allah Ne Kadar Müsade Ederse:

(Ömer Öngüt, "Sözler ve Notlar 1", 1988)

"Rüyâmda gördüm ki, düşman uçakları hışımla bulunduğumuz şehre doğru geliyorlardı.
Bir noktada durdular. Ne kadar geçmek istedilerse de bu tarafa geçemediler."

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime'sinde:

"Allah'ın izni olmayınca hiçbir musibet isabet etmez. Kim de Allah'a inanırsa ona
hidayet eder, gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir." buyuruyor.
(Teğâbün: 11)

Bu fermân-ı ilâhi'ye gönülden inanmak lâzımdır.

Cenâb-ı Hakk bir musibeti isabet ettirmemeyi murad etmişse onların büyük silâhları
oyuncak mesabesine düşer. Oraya kadar gelmelerine müsaade etmiş, orada bırakmış, O
gelmiyorum der, halbuki gelemiyordur.
Onun için bir hadise ile karşılaştığınız zaman hiç hayret etmeyin. İzn-i ilâhi olmadan hiçbir
ferde, hiçbir memlekete musibet isabet etmez. Ettirmeyi dilemişse, o isabet eder. Yâ bir
cezâdır, yâ ibtilâdır veya şehadete vesiledir.

Bu nokta çok ince ve tehlikelidir. Nefis o hırs ile karışır ve bizi aldatabilir. Hazret-i Allah'a
sığınmasını bileceğiz. Zâlim bir insanla karşı karşıya gelince tabii ki müdafaa lâzım. Fakat
diğer zamanlarda gelen ibtilâları azimle, sabırla seyredeceğiz.

Musibet tıpkı deniz dalgaları gibidir, birbiri ardınca mütemâdiyen gelir. Cenâb-ı Hakk
isabet ettirmemeyi murat etmişse, denizin dalgasını seyrettiğin gibi olursun.

Dalgalar hep sana geliyor, fakat hiç dokunmuyor, dışarıdan seyrediyorsun. Lâkin seyirci
kısmından olmayıp da ilerlersen, ibtilânın içine girmiş olursun. Bu sefer o dalgalar sana
isabet edecek, ama boğacak ama kurtaracak. Nasıl murad etmişse öyle olacak. En
hayırlısı dışarıdan seyretmek.

Bu noktada çok sabırlı ve temkinli olmak lâzım, rızâsında bizi muhafaza etmesi için
Cenâb-ı Hakk'a niyaz etmek lâzım."

("Sözler ve Notlar 1" s. 340)

Hazret-i Mehdi İhlâs Sahiplerini Ordusuna Alacak:

(Ömer Öngüt, "Sözler ve Notlar 4", 1993)

Mehdi Aleyhisselâm ancak ihlâs sahiplerini ordusuna alacaktır. Gerçekten bir imam
gelecek, fakat fakirin tahminine göre bu zamana daha 30-40 sene var. Nasibi olan bu
hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biat edin."

Şu kadar varki İsa Aleyhisselâm'ın da geleceği Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler ile
arzedildi. Ona ve Mehdi Aleyhisselâm'a gönülden teslim olup biat etmek şarttır.

Çünkü Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde onun


hakkında şöyle buyuruyor.

"Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryem oğlu İsa yanınıza indiği
zaman durumunuz nasıl olur?" (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1406)

Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak.

Allah-u Teâlâ kime o lütuf nûr'unu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa
olmayacak.

("Sözler ve Notlar 4", s. 472-473)


"Hazret-i Mehdi'yi can-ü gönülden bekleyin, çıktığı zaman hiç tereddüt etmeden
tâbi olun, amma sahtelere değil. O Mekke-i mükerreme'den çıkacak ve oradaki
fetihlerden sonra bu tarafa gelecek. Siz ona tâbi olun, başkasına değil.

Şimdiden haber veriyoruz. Gerek İsa Aleyhisselâm ve gerekse Mehdi Resul


Hazretleri zuhur edip teşrif ettiğinde hemen uyunuz. Bize inanan hemen uyar ve
kurtulur, ebedi saâdete erer. İnanmayan uymaz ve dünyada hüsrana uğrar,
ahirette de kendisini helâk etmiş olur. Allah-u Teâlâ'nın öne sürmeyip itibar
vermediğine itibar etmeyin. Beklenen Mehdi'nin gelmesine daha 25-26 sene
var." (2006)

Tedbir:

(Ömer Öngüt, "Sözler ve Notlar 2", 1987)

Tedbir, Cenâb-ı Hakk'ın verdiği aklı yerinde kullanmaktır. Hazret-i Allah bizi imtihan için
çeşitli musibetler verir, ibtilâlara uğratır. Dilerse başımıza birçok insanları musallat eder.
Biz Sahib'imize sığınacağız, her iş ve hareketimizi O'nun rızâsına uygun olarak yapacağız.
Ve bu arada tedbirlerimizi de hiç elden bırakmayacağız.

Hazret-i Allah İsrâiloğullarını Firavun'un şerrinden kurtarmak için Musa Aleyhesselâm'a


hitaben:

"Kullarımı geceleyin götür. Çünkü takip edileceksiniz." buyurmuştu. (Duhan: 23)

Biz tedbiri çok severiz, lâkin takdirden de kurtuluş olmaz. Cenâb-ı Hakk'ın takdirine rızâ
göstermek, sebeplere müracaat etmeye mani değildir.

Nitekim Kur'an-ı kerim'de:

"Bütün tedbirlerinizi alın." (Nisâ: 71 ve 102)

"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın." buyruluyor. (Bakara: 195)

Hazret-i Allah hayrı takdir etmiş ve onu bir sebebe bağlamıştır. Şerri de takdir eden
O'dur. Onu da defetmek için sebepler hazırlamıştır.

Bir gün herkes yaptığının hesabını verecek. Fakat biz âlemin vereceği hesabın hesabını
yapmayacağız. Herkes kendi hesabını kendisi düşünsün. Biz vazifemizi yapmakla
mükellefiz. Hatta niçin yapıyor bile demeyeceğiz. Onun yaptığı bizi meşgul etmeyecek. O
vazifesini yapacak, biz de vazifemizi yapacağız.

Mülk Hazret-i Allah'ındır, nasıl murat ederse öyle olur."

("Sözler ve Notlar 2" s. 305-306)


Müslümanın Tedbir ve Hazırlığı İki Türlüdür:

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği;


"Hatmü'l-Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", Ekim 2013)

Müslümanın tedbir ve hazırlığı iki türlüdür.

Birinci tedbir ve hazırlık ibadet ve taat ile Allah-u Teâlâ'nın hıfz-ı himâyesini talep
etmekledir.

Bugün akıllı olan kimse Hazret-i Allah'a sığınmalıdır.

Allah-u Teâlâ:

"Allah'a kaçınız." buyuruyor. (Zâriyât: 50)

Evet bu Âyet-i kerime de vardır amma ayrıdır, bu âyetin manası; siz Allah'a kaçınız, sizin
yardımcınız O'dur, ihsan ve ikramı bol olandır.

Bir de;

"Sen Allah'a sığın!" (Mümin: 56)

Âyet-i kerime'si vardır ki çok daha mühimdir. Bugün Hazret-i Allah'a sığınma günüdür.
Yarın ne olacağını bilmiyoruz. Çünkü o sığınmanın sayesinde, halkın sıkıntılı, telaşlı
olduğu zamanda dilerse O seni kurtarır. Zira bu isyan cezasız kalmaz.

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi


istirahat sebepleri mükemmel olduğu bir zamanda) Cenâb-ı Hakk'a ibadet ve
taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad
buyursun." (Ahmed bin Hanbel)

O gün gelmeden önce tevbe edip Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a


yönelenlere ne mutlu! O dilediğini dilediği şekilde kurtarır. Bu gibi kimselerin dünyası
saadet, ahireti selâmet olur. Çünkü o Hakk ile idi, halk ile değil.

Hazret-i Allah'a yönelelim, bize O yeter! Kalsak yolunda, gitsek yolunda ölelim inşaallah.
Bizim için fayda getirecek budur: Yolunda olalım, yolunda ölelim.

Allah-u Teâlâ'ya yönelmekten daha güzel bir kale olmaz, O'nun kalesinin harici boşluktur.
O kalesine kimi aldıysa hayat vardır, hem de hayat-ı ebediye vardır. Bu bir ikazdır,
hatırlatmadır, yöneltmedir. O dilediğine hidayet verir. Dilerse O her felâketten kurtarır.

Kitapları daima okuyun ve böylece bu devirleri aşmaya bakın!

Ey kardeş! Sakın ilâhi hükümleri arkaya atıp, nefis arzusunun peşinden gidenlerden olma.
Öğüt ve nasihatten fayda gören müminler sınıfına dahil ol!
Hazret-i Allah ve Resulullah'a gönülden bağlı ol. İbadet ve taata devam et. Mahviyyetten
ve hiçlikten ayrılma. Yolu bunlarla alın... Ölçü budur.

Hazret-i Allah kendisine yönelen, ibadet eden kulunu seviyor.

Namazla, ibadetle, zikirle, fikirle, salât-ü selâmla çok meşgul olalım. Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz'in günlük sığınma duâlarını okuyalım...

Dünyaya değil, ahirete özenin. Dünyada özenilecek yer yok. Hele şimdiden sonra ne
harpler, ne felâketler var...

İsyan çok büyük, bu isyanın cezası ne ile verilir? Harp ile mi, zelzele ile mi?

İkinci tedbir ve hazırlık;

Manen tedbir almak bu kadar mühim olduğu gibi madden de tedbirli olmak lâzımdır. Zira
hayatı idame ettirebilmek için lüzumlu temel ihtiyaçlardan mahrum kalmak da büyük bir
tehlikedir.

Kuraklık tehlikesi var, harp tehlikesi var.

Hazret-i Mehdi'nin zuhurunu ve alâmetlerini anlatan bir Hadis-i şerif'lerine Resulullah -


sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle başlamışlardır:

"Ticaret ve yolların kesildiği ve fitnelerin çoğaldığı zaman..." (İmam-ı Süyûtî)

Görüyorsunuz petrolümüz dışarıdan, gazımız dışarıdan geliyor. Gıda ihtiyacımızı bile


dışarıdan temin etmeye başladık. Ufacık bir harpte bile geçici de olsa büyük sıkıntılar
yaşama ihtimali var. Büyük pahalılıklar yaşanma ihtimali var.

Öyle günler gelecek ki, parayla bile olsa yiyecek bulamama durumları olacak.

Gün gelecek hiçbir şey işlemeyecek. Benzin yok, araba yok, dünyanın rotası bozulacak
eski günlere dönülecek, petrol olmayacak, uçak, araba olmayacak, hiçbir şey
işlemeyecek, gemiler yelkene dönecek.

Hadis-i şerif'lerde Ye'cüc ve Me'cüc kavminin istilâsı anlatılırken Resulullah Aleyhisselâm


bir yerinde şöyle buyurmuşlardır:

"İsa Aleyhisselâm ve ashâbı Tûr dağında mahsur kalacaklar. Öyle ki


muhasaranın şiddetinden o gün bir öküz başı, onlardan her biri için bugünkü
paranızla yüz dinardan daha hayırlı olacak." (Müslim: 2937 - İbn-i Mâce: 4075)

Binaenaleyh her türlü tedbiri almak lâzımdır. Erzak olsun, ısınma, aydınlanma ihtiyaçları
olsun, buna mümasil her türlü tedbiri almakta fayda var.

Allah-u âlem ateş sardığı zaman her tarafı saracak. Âyet-i kerime zuhur edince hiç
kalmayacak. Bu silâhlarla çok az insan kalacak. Yalnız cephe değil, cephenin gerisindeki
de gidiyor. Bir atom bombası Japonya'yı mahvetti. Amma şimdi herkeste o bomba var.
Herkes birbirine attığı zaman her taraf dümdüz olur. Hüküm O'nundur. O ne isterse O'nu
yapar.
Harp mazallah yalnız askere değil, sivile de dokunur, onun için yiyecek içecek için çok
tedarikli olmak lâzım. Allah-u Teâlâ'nın dediği olur amma önümüzdeki harpler şiddetli.

Para da böyle. Bugün değeri çok, yarın bir bakmışsın kâğıt parçası. Amma altın öyle
değil. Para pul, altın külçe olur.

İktisatlı yaşa, senin ne yediğini kimse görmez. Önümüzde Allah-u âlem karanlık günler
var. O karanlık günlerde yaşayabilmek için şimdiden tedbir almak lâzım. Çocuklarınızı ona
göre idame edin, sakın ellerine fazla para vermeyin, çocuk israfa alışır.

Kardeşler! Küçük altın yapın, çeyrek altın. Kenara koyun. Altın amma yarın onunla ekmek
alacaksın. Zengin olmak için değil. Böyle bir harp zuhur ederse çoluk çocuk aç kalmasın.

Amma bugün amma yarın bu nasihatın niye yapıldığını bir gün anlayacaksınız.

("Resulullah Aleyhisselâm'ın Müjdelediği Evliyâullâh Hazerâtı'nın İfşa Ettiği; "Hatmü'l-


Evliyâ" ÖMER ÖNGÜT -Kuddise Sırruh-", s. 640-643)

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

İhlâs Sûre-i Şerif'i (35)


ALLAH-U TEÂLÂ'NIN İLİMDE MUVAFFAK KILDIĞI HAS
KULLARI (12)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 29

Mârifet ve Nur (3)

Hülâsa olarak arz edelim:

Kim bilir? Bunlar bilir. Nasıl bilir? O bildirdiği için bilir. Ve bilen de bile bile konuşuyor.
Demek ki bildirdiği kimseler var ve size bildiriyor. Bildirdiği kimselerin olduğunu bildirmek
için bunlar size söyleniyor.

Bunu ancak bildirdiği kimse bilir. Bildirdiği kimsenin dışında isterse âlim olsun, hacı, hoca
olsun hiç kimse bilemez.
Furkân Sûre-i şerif'inin 59. Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ bu hakikati bilenlerin
olduğunu haber veriyor. Ve ben de size bildiriyorum. Demek ki bildirdiği kimseler
bildirilen her şeyi biliyormuş.

Bilenler bunun böyle olduğunu bilir.

Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî'de:

"İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber
verirler." buyuruyor. (Hâkim)

İşte haber veriyorum.

Kişinin bu esrara vâkıf olması için;

"Men ârefe"nin sırrına vâkıf olması lâzımdır. Gerçekten hükümsüz, değersiz olduğunu
görmedikçe, bilmedikçe, bu sır tecelli etmez. Yani ifnâ olmadıkça, hüküm ve hikmet
yalnız Hazret-i Allah ile olduğunu görmedikçe ve bilmedikçe bu esrâr-ı ilâhiyi bilmek ve
çözmek mümkün değildir.

Yani O'nu bilen kendisinin hükümsüz, değersiz bir mahlûk olduğunu bilir.

İkincisi; "El fakru fahrî"nin sırrına vâkıf olmak da şarttır. Bu gibi kimseler hiçbir şeye
sahip ve malik olmadığını gözü ile görür, hükümsüz olduğunu bilirler ve ilân ederler.

Herkes nefsiyle iftihar ederken, bunlar yalnız ve yalnız Hazret-i Allah ile iftihar ederler.
Çünkü O'ndan başka bir vücud ve mevcud olmadığını yalnız bunlar bilirler.

Herkes nefsiyle "Ben, ben, ben!" diyor, ama bunlar ise hep "Allah, Allah, Allah" diyor ve
Hazret-i Allah ile övünüyorlar.

Zira onlar Hazret-i Allah'ı biliyorlar ve O'ndan başka bir mevcut olmadığını görüyorlar.

"İçinizde... Görmüyor musunuz?" (Zâriyât: 21)

Âyet-i kerime'sinin sırrına da bunlar mazhardır.

Gerek içinde gerekse bütün kâinâtta yalnız O olduğunu biliyor.

Ve bunlar:

"Ben ben değilim, bir benliğim var benden içeri" diyenlerdir.

Bunlar benliğinden geçmiş, benliğini ifna etmişlerdir. Çünkü Var'ı görüyor. İçinde de O,
kâinâtın içinde de O.

Her şey bir perdeden ibarettir. Her şeyin içinde O var. Yalnız kişinin içinde değil, her şeyin
içinde O var.

Amma kendisini bilmeyen, yaratılış gayesini göremeyen Hazret-i Allah'ı nasıl bilebilir,
nasıl bulabilir?
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

-Hicretin Sekizinci Yılı-

Mekke'nin Fethi (6)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 30-31

Kanı Heder Edilenlerin Müslüman Olması (1)

Yalnız Mekkeli müşriklerin içinden bazı azılılar umumî aftan hariç tutularak kanları mübah
kılınmıştı. Bunlardan fetih sırasında Mekke-i mükerreme'den kaçmış olanların birkaçı
yakalandıkları yerlerde öldürülmüş ve fakat pek çoğu yine affedilmiştir.

Kanları heder edildiği halde affa mazhar olanlar arasında, bilhassa Ebu Cehil'in oğlu
İkrime, Sa'd oğlu Abdullah, Safvân, Hazret-i Hamza'nın katili Vahşî, ciğerini dişleyen
Hind, Resulullah Aleyhisselâm'ın kızı Zeyneb -radiyallahu anhâ-yı yaralayan ve sonunda
ölümüne sebep olan Habbâr, meşhûr şâir Kâ'b bin Züheyr vardı. İnsafsız düşmanlarına
karşı Resulullah Aleyhisselâm'ın gösterdiği bu âlicenaplığın benzerini insanlık tarihi bir
daha gösteremez.

Bir zamanlar küfrün liderleri olan şahıslar, yıkılacak birer boy hedefi iken, putları yerle bir
edecek birer kahraman haline getirildiler.

İkrime Bin Ebu Cehil -Radiyallahu Anh-:


Resulullah Aleyhisselâm'a eziyet vermede, hem şahsi düşmanlıkta ve hem de İslâm'a
karşı savaşmada babasına benzeyen İkrime; birkaç ay önce Halid bin Velid -radiyallahu
anh- müslüman olmaya karar verip Medine'ye giderken, kendisinin İslâm hakkındaki
düşüncesini öğrenmek istediği zaman: "Müslüman olmadık benden başka bir tek kişi bile
kalmasa, yine Muhammed'e ittibâ etmem!" demiş ve fetih gerçekleşir gerçekleşmez
Yemen'e kaçmıştı. Karısı Ümmü Hakîm binti Hâris -radiyallahu anhâ- ise Resulullah
Aleyhisselâm'ın huzuruna gelerek müslüman oldu ve:

"Yâ Resulellah! Kocam senden korkarak Yemen'e kaçtı. Senin kendisini


öldüreceğinden korkuyor, ona eman ver." diye ricâda bulundu.

Resulullah Aleyhisselâm'ın eman vermesi üzerine onu aramaya koyuldu. Tihâme sahilinde
Habeşistan'a gitmek üzere bir gemiye binmek üzere iken yetişti. Durumu kendisine
anlattığında:

"Yâ Ümmü Hakîm! Muhammed benden bu kadar fenâlık görmüşken eman mı verdi?" diye
sordu.

Ümmü Hakîm -radiyallahu anhâ-:

"Evet eman verdi." dedi. İkrime korku ve ümit arasında karısı ile beraber geri döndü.

Mekke-i mükerreme'ye yaklaştıkları sırada Resulullah Aleyhisselâm yanında bulunanlara:

"İkrime şimdi mümin ve muhâcir olarak geliyor. Sakın babasına kötü söz
söyleyip de onu gücendirmeyiniz." buyurdu.

Resulullah Aleyhisselâm karşısında onu gördüğü zaman çok sevindi, hemen ayağa kalktı,
yanına doğru vararak onu kucakladı.

Üç kere:

"Hoş geldin muhâcir süvâri!" buyurdu.

Utancından başını önüne eğmiş bulunan İkrime, şehâdet getirerek müslüman oldu.

"Yâ Resulellah! Sana karşı yaptığım bütün düşmanlıklar, yüzüne karşı veya
arkandan sarfettiğim bütün sözler için, bana Allah'tan mağfiret dilemeni
isterim." dedi.

Resulullah Aleyhisselâm da onun adına istiğfarda bulundu.

Kureyş'in ünlü süvarilerinden olan İkrime -radiyallahu anh- İslâm'a geldikten sonra çok
iyi bir hâl sahibi oldu.

Hangi evde bir put olduğunu duyarsa hemen gider onu kırardı, halbuki kendisi cahiliye
döneminde Mekke-i mükerreme'de put ticareti yapan bir kimseydi.

Mushaf-ı şerif'i eline alır, yüzüne sürer: "Rabb'imin kitabı!" diyerek ağlardı.

Hiçbir zaman cihaddan uzak kalmamış, savaşlarda bütün gücüyle çarpışmış, nihayet
Yermük savaşı'nda şehit düşmüştü.
Safvan Bin Ümeyye -Radiyallahu Anh-:

Babası Ümeyye bin Halef gibi, o da İslâm'ın en azılı düşmanlarındandı. İslâm'a ve


Resulullah Aleyhisselâm'a olan kini başlangıçta o kadar büyüktü ki, Bedir savaşı'ndan
sonra Muhammed Aleyhisselâm'ı öldürmek için Hicr'de and içmişti.

Câhiliye çağında Kureyş'in eşrafındandı. Babası Ümeyye, dedesi Halef, oğlu Abdullah, hep
halkı doyuran kişilerden idiler. Çok düzgün konuşurdu.

Fetih günü gemiye binip Yemen'e gitmek için Cidde'ye doğru yola çıktı. Bunun üzerine
kardeşinin oğlu ve arkadaşı Umeyr bin Vehb -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'a
gelerek:

"Yâ Resulellah! Safvan, kavminin reisidir, senden korkarak kaçtı. Ona eman
ver." diyerek istirhamda bulundu.

Resulullah Aleyhisselâm onun ricâsını kırmayarak:

"Ona eman verilmiştir." buyurdu.

Umeyr -radiyallahu anh-:

"Yâ Resulellah! Senin ona eman verdiğini anlaması için bana bir nişan verir
misiniz?" dedi.

Resulullah Aleyhisselâm da Mekke-i mükerreme'ye girerken sarmış olduğu sarığını nişan


olarak verdi. Umeyr -radiyallahu anh- nişanı alarak yola çıktı.

Halbuki Safvan, en yakın arkadaşı Umeyr -radiyallahu anh-in müslüman olduğunu


duyunca onunla konuşmamaya yemin etmişti. Umeyr -radiyallahu anh- ise Safvan'dan
vazgeçmemiş, onun da İslâm'la müşerref olması için gayret göstermişti.

Safvan tam gemiye binmek üzereyken yetişti ve ona:

"Ey Safvan! Anam babam sana fedâ olsun, Allah'tan kork ve kendini helâk etme.
Resulullah Aleyhisselâm sana eman verdi. İşte emanının alâmeti olarak onun
verdiği bu nişanı getirdim." dedi.

Beraberce Mekke'ye döndüler. O sırada Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i haram'da


müslümanlara ikindi namazı kıldırıyordu. Namazdan sonra görüştüler. "Yâ Muhammed!
Müslüman olmak için bana iki ay mühlet ver, tercih hakkı tanı!" dedi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Sana iki ay değil, dört ay mühlet veriyorum." buyurdu.

Safvan müşrik olduğu halde Mekke'de emniyet içinde yaşadı, ona kimse dokunmadı.
Yapılan Huneyn ve Taif savaşları'nda bulundu.
Resulullah Aleyhisselâm Cirâne'ye dönüp ganimetler arasında dolaştığı sırada Safvan
yanında bulunuyor, develer ve davarlarla dolu vâdiye bakıyordu. Resulullah Aleyhisselâm:

"Safvan! Bunlar pek mi hoşuna gitti?" diye sordu.

"Evet!" deyince "Al bunlar senin olsun!" buyurdu.

Safvan kendini tutamadı ve: "Peygamber kalbinden başka hiçbir kimsenin kalbi bu derece
temiz, iyi ve üstün olamaz." dedi ve şehâdet getirdi.

Safvan bin Ümeyye -radiyallahu anh- der ki:

"Resulullah Aleyhisselâm bana bu ihsanda bulununcaya kadar, insanlar içinde


en çok nefret ettiğim bir kimse iken, bana insanların en sevgilisi olmuştur."

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

Muhterem Ömer Öngüt


-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar
(79)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 32-33

Zilhicce Ayının İlk On Günü ve Kurban Hakkındaki Bazı Beyanları:

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Tevbe Sûre-i şerif'inin 36. Âyet-i kerime'sinde:

"Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre Allah'ın katında ayların sayısı on
ikidir. Bunların dördü haram aylardır. İşte bu en doğru bir hesaptır. Öyle ise o
aylar içinde kendinize zulmetmeyin." buyuruyor.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Vedâ Hutbesi'nde şöyle buyurmuşlardır:

"Şüphesiz ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günde olduğu gibi deveran
edip durmaktadır. Sene on iki aydır." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1654)
Bu dört muhterem ayın üçü sıra ile "Zilkade, Zilhicce, Muharrem" olup dördüncü de
"Receb"dir.

Bu aylar hürmete lâyık olup, savaş yapmak yasak olduğu için "Haram aylar" olarak
vasıflandırılmıştır.

Zilkade ve Zilhicce aynı zamanda "Hacc" aylarıdır. İşte bu aylardan olan Zilhicce ayının
ilk on günleri; zikir, tekbir ve Hacc günleridir. Hazret-i Allah'ın:

"On geceye yemin olsun ki..." Âyet-i kerime'si ile methettiği çok kıymetli çok mübarek
günlerdir. (Fecr: 2)

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Ayların efdâli Ramazan-ı şerîf ve ziyâde muhteremi ise Zilhicce'dir." (Câmius-


sağir)

İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri'nden rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

"Allah'ın indinde Kurban'dan önceki on günden daha üstün günler yoktur. O


günlerde Hakk Celle ve Alâ Hazretleri'nin zikrini çok yapınız." (Dârimî)

Bir Hadis-i şerif'te de şöyle buyuruluyor:

"Allah'ın kendisine ibadet edilmekten en çok hoşlandığı günler Zilhicce'nin ilk on


günüdür. Bu on günün her gününde tutulan oruç bir yıllık oruca ve her ibadetle
geçirilen gecesi, Kadir Gecesi'ne denktir." (Tirmizi)

Zilhicce'nin yedinci gecesi "Terviye", sekizinci gecesi "Arefe" ve dokuzuncu gecesi


"Bayram" gecesidir. Bu mübarek geceleri ihya edenler cennetle tebşir olunmuştur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"Dört mühim geceyi ihyâ eden kimseye cennet zaruridir. Terviye, Arefe, Kurban
Bayramı ve Ramazan Bayramı geceleri." buyuruyorlar. (C. Sağir)

Bir Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:

"Arefe gününde oruç tutmak hem geçmiş hem de gelecekten birer senenin
küçük günahına kefaret olur." (Ahmed bin Hanbel)

Zilhicce'nin ilk on gününü kastederek kardeşimize;

"Bu on gün derslere devam ettiniz mi, yoksa ara sıra mı yaptınız? Çünkü çok
kıymetli çok mübarek günler." buyurdular.

"Efendim şükür namazı kurbanı kestikten sonra mı, kesmeden evvel mi kılınır?" diye
soran bir kardeşimize şöyle buyurdular:
"Ben kurban kestim diye namaz kılınmaz, kestiren ve o lütfa ulaştıran Hazret-i
Allah'a şükretmek için kılınır."

"Mühim olan sadece kan akıtmak veya et yemek değil, Allah-u Teâlâ'nın rızâsını
kazanmak için kan akıtmaktır. O'na ulaşan sizin O'na itaat ve teslimiyetinizdeki,
emirlerini yerine getirmenizdeki takvânızdır. Zira ameller ancak takvâ ve ihlâs
ölçüleriyle makbuldür. Kurban kesenler ancak niyet, ihlâs ve takvânın şartlarına
riâyet ederek Rabb'lerini râzı edebilirler."

"Kurban malla yapılan bir fedâkârlıktır. Bir müslüman kurban kesmekle, can da
dahil olmak üzere bütün her şeyini Allah yolunda fedâ etmeye hazır olduğunu
göstermiş olmaktadır. Diğer taraftan kurban, nefsanî arzuları kesmenin de bir
işaretidir.

O kana bedel olarak, gelecek birçok felâketler, ibtilâlar, akacak kanlar önlendiği
gibi, en mühimi de Allah-u Teâlâ'nın emri şerif'inin yerine getirilmiş olmasıdır.
Rızâ-i Bâri'ye vesiledir."

Hazret-i Allah Seni Sana Bırakırsa...:

"Şurası camekânlık halinde idi, sehven o camekâna insan ne kadar dayanırsa


dayansın kırılmıyor, fakat kasd-ı mahsusa ile dokunmakla aşağı iniyor.

Ve nitekim bunu gören de, o aşağıya gidenlerden oldu.

Hakk yol öyledir, ihlâs aranır.

Hazret-i Allah bizi istikamet ve ihlâsı üzerinde, hidayeti üzerinde yürütsün. Bizi
kendine güvenenlerden etmesin, bizi bize bırakmasın.

Hiçbir zaman demeyiz ki; "Şu kötülüğü yapmam!" En büyük kötülük de olsa,
katiyyen demeyiz. Çünkü Hazret-i Allah seni sana bırakırsa, en büyük kötülüğü
yaparsın.

İyilik Hakk'tandır, kötülük bizdendir. Hazret-i Allah'a sığınalım ki, O'nun lütf-u
keremi ile iyi olabilelim. Kendimize kaldığımız zaman perişan oluruz."

"Fakat mademki her şey Hakk'ın, biz de Hakk'ın birer mahlûkçuğuyuz, bunu
hiçbir zaman kaybetmememiz lâzım.

İkincisi; nefsimize paye, efendilik vermememiz lâzım. Bunu derinden


düşünmeliyiz.
Tek kelime ile kendimizi beğenmemeliyiz. Mademki Hazret-i Allah'ın kulu ve
kölesiyiz diyoruz, şu halde bunun sözde kalmaması lâzım. Bilfiil bunu yapmak
zorundayız.

Bu nefsimizin işine gelmez. Ama imtihan oluyoruz ya..

Nefsimizi daima kontrol altında bulunduralım. Kendimizi hep ayarlayalım.


Nefsimiz kendisine bir paye veriyormu? Daima bu kontrolün içinde bulunalım.
Bunlar birer terazidir. Kendimizi hep tartalım.

Bu yolda gaye maksat gözetlemeden çalışmalıyız. Menfaate asla tevessül


etmemeliyiz. En küçük bir menfaat bu yolda beklenmemeli. Bizim nefsimiz hep
menfaate tevessül eder. Tevessül etmeden, böylece Hazret-i Allah'ın lütuf
rızâsına nail olmaya gayret edelim. En büyük kâr Hazret-i Allah'ın lütuf
rızâsıdır."

"Zaten varlık, nefsimizin kendini beğenmesinden başka bir şey değildir.

Bu ise en tehlikeli bir şeydir. Bir insanın Cenâb-ı Allah'a çok sığınması ve
nefsinden çok korkması lâzımdır. Nefsin kendini beğenmesi en büyük tehlikedir,
Allah'ım korusun.

İnşallah Allah'ımız lütfeder, Efendilerimiz'in himmet ve tasarrufu ile bu


vartalardan kurtarır.

Çok büyük bir vartadır."

"Efendim, bundan sonra Zât-ı âli'nize hiçbir şey sormaya yüzümüz kalmadı. Şimdiye
kadar verdiğiniz hakikatler bize yeter." diyen bir misafire Efendi Hazretlerimiz şöyle
buyurdular:

"Zaman ve hadisat, insanı yeni durumlarla karşı karşıya bırakabiliyor. Bu yeni


durumlarla, yeni bilgiler ortaya koymuş oluyor. Bunlar da bir nimettir, bir ışıktır.
Bugün değilse yarın, beşeriyete güzel bir ışık olur. Yalnız ihlâsla, insafla
dinlemek lâzımdır.

Ve şunu çok iyi bilmek lâzım ki; bütün iyilikler Hazret-i Allah'tan gelir. Bizde
iyiliğin zerresi ve eseri bile yoktur. Ancak Hazret-i Allah lütfederse, bizde iyilik
husule gelir. Bırakırsa bizden hayale gelmeyecek kötülükler husule gelir. Bir kul;
"Ben bu kötülüğü yapmam!" dememeli.

Şu halde en büyük sığınmayı Hazret-i Allah'a yapmamız lâzım. Allah'ımız bizi


bize bırakmasın."

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |


EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (202)
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (6)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 34-35

"Bâbu fî Beyânü'l-Müferridîn" (6)

Ebû Abdullah -rahimehullâh- buyurdu ki:

Nefisle yapılan zikre karşılık istemekten hâli olur ve isteyen sadece nefsi cihetinden
isterse, o heva ve hevesi ile beraber demektir.

Nefsin isteğine karşı O'nun zikriyle meşgul olan ise, isteyenlerden hiçbirine verilmeyen en
üstün şeye ulaşmış demektir.

Şu halde O'nun zikriyle meşgul olmanın sevap ve karşılığı nasıl bir şeydir? Heyhât!..
Allah'ın kendi safvet ve tasfiyesini tahsis edip kendisini için seçtiği kimse dışında, halk işte
bu muhteşemliği mütâlaa etmekten acizdir. Allah bu ilmi onun için saklı tutar ve gizlice
ona hissettirip öğretir.

Mümin O'nun dünyasında yine O'nun dünyası ile meşgul olur. O, O'nun mülkünden bir
mülktür.

Zâhid: "Dünya mülküne rağbet eden nasıl ki âhiret mülküne karşılık onunla meşgulse,
ben de dünya mülküne karşılık âhiret mülkü ile meşgulüm!" der.

Sıddîk: "Siz O'nun mülküne karşılık nasıl ki bu ikisiyle meşgulseniz, ben de bu ikisine
karşılık O'nun mânevi mülkü ile meşgulüm!" der.

Ârif ise: "Ben mülkün Melîk'i ile meşgulüm! Sen nasıl ki bu ikisine karşılık O'nun mülküyle
meşgulsen ey sâdık; ben de mülküne karşılık mülkün Seyyid'i, yani Efendi'si ile
meşgulüm!" der.

İlk rağbet sahibi O'nun dünyası ile meşguldür.


Zâhid, O'nun âhireti ile meşguldür.

Sıddîk, O'nun mânevi mülkü ile meşguldür.

"Ferd" olan Ârif ise bizzat Rabb'i ile meşguldür. Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem-in: "Yürüyün! Müferridler en öne geçtiler!" sözü onun hakkındadır.

Bu Hadis'i bize nakleden Hafsa bin Ömer'in Muhammed bin Bişr el-Abdî'den, onun Ömer
bin Râşid el-Yemâmî'den, onun Yahyâ bin Ebâ Kesîr'den, onun Ebâ Seleme'den
bildirdiğine göre; Ebâ Hureyre -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in
şöyle buyurduğunu söylemiştir:

"Yürüyün! Müferridler en öne geçtiler!

Dediler ki:

"Yâ Resulullah! Müferridler de kimdir?"

Şöyle buyurdu:

"Onlar o kimselerdir ki, Allah'ın zikrine bütün benlikleriyle dalmışlardır. Bu zikir


onlardan yüklerini indirmiştir, kıyâmet gününde hafif olarak gelirler." (Münâvî,
Feyzü'l-Kadîr, IV, s. 92; Hakîm et-Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, I, s. 613)

"Benliğiyle dalan" Arap lûgatında o kimsedir ki; aklı O'na dönmüştür. O aradan
kaldırılmanın, yok olup gitmenin ihsânı içindedir; tâ ki O'nu hayâl edip, aklı sanki hiç
yokmuşçasına, ilahi Kelâm'dan kendisini kaybedip sarhoş olmuşçasına kelâm etsin.

[88b] O'nun zikrine bütün benliğiyle dalanlar ise o kimselerdir ki; bizim kullanmakta olduğumuz akılları sönmüş ve kendileri kullanılır hâle
gelmişlerdir. Çünkü onlar ilahi kabza (himâye) içindedirler, onun içinden işitirler; O'nunla görür, O'nunla tutar, O'nunla yürür ve O'nunla
düşünürler. Bu sıfat, Zübeyr'in Âişe -radiyallahu anhâ-dan, onun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den, onun ise Azîz ve Celîl olan
Rabb'inden rivâyet ettiği Hadis'le; yine Abdülkerîm el-Herevî'nin Enes'ten, onun Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den, onun Cibrîl
Aleyhisselâm'dan ve onun da Rabb'inden rivâyet ettiği bir Hadis'te bize gelmiştir.

O'nun kalbini kendi mülküne, sevap ve ikâbının mülküne ve dünyasının mülküne göre kendisiyle meşgul ettirdiği bu kul, kalbi
"Vahdâniyyet" ve "İnfirâd billâh" mülkünde boğularak O'nunla ferdleşmiştir. O'nunla birlikte nazar ederek bakar; O'nunla bakar, O'na
bakar. Çünkü kendisine nazar ettiği eşya da O'nun varlığı ile birliktedir. Dolayısıyla onu kendisiyle meşgul ettirmesi nedeniyle, eşya için
O'ndan başkasının hâkimiyeti (onun için) söz konusu olmaz. Çünkü Rabb'i ondan, eşyanın gâlip gelen hakimiyetini alır ve (onu) kendisiyle
meşgul ettirerek eşyadan men eder.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına


İzah ve Açıklamalar (135)
ABDÜRREZZÂK EL-KÂŞÂNÎ -Kuddise Sırruh- (2)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 36-37

"Hâtemü'n-Nübüvve"nin Bâtını "Hâtemü'l-Velâye" (2)

Şeyh Abdürrezzâk el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhü'l-Kâşânî alâ Fusûsu'l-


Hikem" adlı kitabında; kendisini nübüvvet duvarını tamamlayan son tuğla sûretinde
gören Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'a nispetle; Hâtemü'l-evliyâ'nın da kendisini, velâyet
duvarını tamamlayan altın ve gümüşten yapılmış iki tuğla sûretinde göreceğini beyan
buyurmuştur:

"Rüyâ misâl âlemiyle ilgili olduğu için, o kendisinden sözettiğimiz şeye göre
meydana gelen; her hakîkatin biraraya toplanış sûretiyle ilgili bir temsildir.

Peygamber Aleyhisselâm'ın kendi peygamberliği hakkındaki durumu, nübüvvet


duvarı ancak kendisiyle kemâle eren tek bir tuğla şeklinde temsîl olunmuştu.
Velâyet sûreti ile zuhûr etmeyince de, yalnız Hâtemü'l-enbiyâ olmuştu. Daha
sonra ise onun, onu izhâr edeceği için Hâtemü'l-evliyâ'dan uzak olmayan,
velâyet tarafı ile ilgili olan yeri temsil edilecektir.

Velâyet'in Hâtem'i, kendi makamını altın bir tuğla sûretinde görürken;


Hâtemü'r-rüsûl'ün şeriatıyla meşrûiyyet kazanmasından ötürü, zâhir sıfatı
yönüyle, onun makâmını ise gümüş bir tuğla sûretinde görür. Zira o, ona tâbî
olduğu zâhir sûretiyle değil, bâtında Allah'tan alma hususunda Muhammedî
şerîata tâbi biri olarak zuhur edecektir. Lâkin onun, suret yönüyle ilgili olan
benzerliği de temsil edilmiştir.

Ay nûrunu güneşten elde ettiği gibi; onlar (veliler) de onun velâyetini kaynak
edinip ondan istifade ettikleri için, onun velâyetine 'Velâyet-i şemsiyye' (Güneş
velâyeti) adı verilir; diğer velilerin velâyeti ise 'Velâyet-i kameriyye' (Ay
velâyeti) diye isimlendirilir." (Şerhü'l-Kâşânî alâ Fusûsu'l-Hikem; Ayasofya, nr.: 1901,
21a-21b yaprağı.)

Hazret'in bu beyanlarından anlaşılıyor ki; Resulullah Aleyhisselâm'a âit o tuğlanın içinde


Hâtem-i evliyâ da mevcuttu. Binaenaleyh onda olan ona intikal etti. Oraya intikal ettiği
için bu sefer intikal eden yerde kaldı. O altın tuğlanın içinde gizlilik var, o gizlilik de
Hâtem-i evliyâ idi. Yani o tuğlanın içinde o da vardı. Asıl tuğlayı o tamamlayacak.

Bu intikalin küllîsi Resulullah Aleyhisselâm'a âittir. Fakat o nübüvveti ve risaleti kullandı,


velâyeti kullanmadı. Amma o hepsine mazhardı. Velâyeti ona bıraktığı için, o da o altın
tuğlaya dahil olmuş oldu. Bütün hususiyetler velâyettedir.

Cemâleddîn el-Hulvî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Câm-ı Dülnevâz" adlı eserinde,


kendisinden sonraki veliler üzerinde derin izler bıraktığında şüphe olmayan Kemâleddîn
el-Kâşânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, "Güneş velâyeti" ve "Ay velâyeti"
benzetmesine göndermede bulunduğu dikkati çeker:

"Bütün velilerin velâyet nûru, Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyetinden irtikab edilerek


kemâle ermiştir. Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyetinin 'Velâyet-i şemsiyye' (Güneş
velâyeti), diğer velilerin velâyetinin ise 'Velâyet-i kameriyye' (Ay velâyeti) diye
isimlendirilmesi işte bu nedenledir." ("Câm-ı Dülnevâz"; Pertev Paşa, no: 300, 2a
yaprağı)

Allah-u Teâlâ onu oraya koymuş. Güneş nerede bulunursa ziyanın kaynağı orada oluyor.
Güneş nerede? Koyduğu yerde. O nereye koyduysa, O nereden ihsan ediyorsa...

Molla Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü'l-evliyâ'nın, Hâtemü'l-enbiyâ'nın şeriatına


tâbî olarak kavuştuğu bu velâyetle diğer nebi ve resullere de istimdâd ettiğine dikkati
çekmiş; Hâtemü'l-enbiyâ'nın bâtın velâyetini elinde bulundurması nedeniyle, onun
Hâtemü'r-rüsul'den, yalnız risâleti yönünden geride kaldığını haber vermiştir:

"Hâtemü'l-evliyâ, unsurî neş'eti icâbı, ilâhî hükümde Hâtemü'r-rüsul'ün


kendisine teşrî'den getirdiği şeye tâbî olur. Unsurî terkibi gereğince ona,
hakikati gereği onunla arasındaki metbuiyyetin muktezâsı bulunan bu tâbî oluşu
ise, ona makâmı hususunda herhangi bir noksanlık getirmez; resullerin bu ilmi
Hâtemü'l-evliyâ mişkâtı dışında göremedikleri hakkında, bizim tâkip ettiğimiz
yola ters de düşmez. Şu hâle göre, hakikati itibariyle resûlü'l-Hâtem'in bâtın
ciheti olması bakımından; unsurî neş'eti mucibince, risâleti yönünden ona tâbî
bir veli olarak onun mertebesi, Hâtemü'r-rüsul'ünkinden sadece bir yönden
geride olur." (Şerhü'l-Fusûs li'l-Câmî; Ayasofya: B-4208, 351a yaprağı)

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
İbtilâ ve İmtihan (13)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 38-39

EVLİYÂULLAH'IN İMTİHANI (3)

Aziz Mahmud Hüdâyî -kuddise sırruh-:

Milâdî 1541 yılında Şereflikoçhisar'da dünyaya geldi. Medrese tahsilini İstanbul'da


tamamladı. Hocası Nâsırzâde ismindeki zât Edirne'ye müderris, Mısır ve Şam'a kadı tayin
edildiği yıllarda onu da yanından ayırmadı. 1573'te Mısır'dan dönüşünde Bursa Ferhâdiye
medresesine müderris ve Câmi-i Atik mahkemesi'ne nâib tayin edildi. Üç sene sonra,
hocasının vefatı ile Bursa kadılığına getirildi.

Kadılığı esnasında bir gece rüyâsında kıyametin koptuğunu, sırat ve mizan kurulduğunu,
sâlih kişiler olduklarını zannettiği pek çok kimsenin, hususiyetle çok sevdiği hocası
Nâsırzâde'nin de cehennemlikler arasında bulunduğunu gördü.

Bu korkunç rüyânın verdiği dehşet ve teessür içindeki günlerde mahkemeye bir dâvâ
getirildi.

Boşanma dâvâsı ile huzuruna gelen bir kadın, kocasının her sene Hacc'a niyet ettiği halde
gitmediğini ve o sene yine Hacc'a niyet ettiği halde gitmediğini ve o sene yine Hacc'a
niyet edip eğer gitmezse kendisini üç talâkla boşayacağını söylediğini, fakat arefe gününe
kadar gitmediği halde kurban bayramı günlerinde birkaç gün ortadan kaybolduktan sonra
meydana çıkarak Hacc'a gidip geldiğini söylemek suretiyle yalan konuştuğunu, bu itibarla
talâkın gerçekleşmesini istedi.

Yanında bulunan kocası ise, arefe gününe kadar memleketinden ayrılmadığını kabul
etmekle beraber, Hacc'a gidip geldiğini, hatta orada görüştüğü arkadaşlarından
dönüşlerinde şâhitlik yapmalarının istenebileceğini söyleyerek talâkın gerçekleşmediğini
savundu.

Dâvâ, kadı Mahmud Efendi tarafından hacıların dönüşüne kadar tehir edildi.

Hacılar döndükten sonra ise, kocanın iddiasında doğru olduğu hacı arkadaşlarının
şâhitlikleri ile anlaşıldı. Bunun üzerine kadı Mahmud Efendi talâkın vâki olmayacağına dair
hükmü ilân etti.

Kararı açıklamakla beraber bu işin nasıl olduğunu ve gidiş-gelişin ne şekilde


gerçekleştiğini adamdan gizlice öğrenmek istedi.
O da eskici Mehmed Dede adı ile anılan bir zâtın mânevî delâletiyle tayy-i mekâna nâil
olduğunu söyleyince, Hüdâyî -kuddise sırruh- Hazretleri Mehmed Dede'ye başvurarak
inabe talebinde bulundu.

Mehmed Dede ise:

"Nasibin bizden değildir, Hazret-i Üftade'dendir, varın ona müracaat edin."


deyince dünyevî meşgalelerini terkederek Üftade -kuddise sırruh- Hazretleri'ne intisap
etti.

Hazret-i Üftade -kuddise sırruh- ondan; önce mal ve mülkten, ikinci olarak memuriyetten
feragat etmesini ve üçüncü olarak da nefsini ayaklar altına almasını istedi. O da bütün
bunları tereddütsüz kabul ederek şeyhinin irşad halkasına katıldı.

Şeyhine verdiği sözleri yerine getirerek önce mal ve mülkünü fakirlere dağıttı, sonra da
memuriyeti terk etti. Arkasından da nefsini ayaklar altına alabilmek için çok sıkı bir
riyazete başladı.

Hazret-i Üftade -kuddise sırruh- bir gün müridine:

"Haydi evlâdım! Bir sırık ciğeri omuzuna alarak Bursa sokaklarında dolaşıp
satmalısın."

Diye emretmiş, Hüdâyî -kuddise sırruh- Hazretleri de hiç tereddüt etmeden sırığı samur
kürkün üzerine almış ve Bursa sokaklarında:

"Ciğerci... Ciğerci!..." diyerek satmaya başlamıştı.

Bu hâli gören ahâli: "Kadı çıldırmış!" diyerek aleyhinde bir sürü dedikodular uydurdular.
Fakat o, bu şekilde nefsini kırıp ruhunu yükseltmek için, bu söylenenlerin hiçbirine
aldırmadı.

Hüdâyî -kuddise sırruh- Hazretleri ciğer satma vazifesini kemâl-i ihtimamla yerine
getirdikten sonra onu dergâhın helâlarını temizlemeye memur etti. Bir gün abdesthaneleri
yıkarken kulağına davul-zurna ve dümbelek sesleri geldi. Meğer kendisinin yerine, yeni
tayin olunan kadı geliyormuş ve halk onu karşılamakla meşgul imişler. Hazret halkın bu
âdetini bildiği için, sesleri duyunca kendi kendine:

"Yeni kadı geliyor hâ!... Biçare Mahmud, sen böyle bir mesleği bıraktın, şimdi
abdesthanelere hizmetkâr oldun!"

Diyerek nefsinin iğfaline kapıldı. Hatırından bir an bunlar geçince derhal toparlandı ve:

"Mahmud! Sen şeyhine, nefsini ayaklar altına alacağına dair söz vermedin mi?"

Diyerek kalbinden geçen bu hâle tevbekâr olmuş ve elindeki süpürgeyi atarak taşları
sakalıyla süpürmeye başlayacağı bir anda şeyhi yetişmiş ve:

"Evlâdım! Sakal mübarek şeydir, onunla böyle bir şey yapılmaz." diyerek
omuzundan yakalamış, sonra da:

"Maksat bu mertebeyi atlatmaktı." buyurmuş, sâdık müridini içeriye alıp dergâha


götürmüştü.
Kemâliyet lâf ile değil, yaşama iledir. Bunlar bu yolda hep birer vartadır, birer imtihandır.
Şeyhine karşı teslimiyet ve merbudiyet sayesinde bu imtihanlar atlatılabilir. Bütün bunlar
ilâhî takdirin tecelliyâtıdır. Allah-u Teâlâ bu lütfu ona bahşedecekti, takdirinde vardı,
imtihanın neticesinde takdir olunan bu lütfa nâil oldu.

Hüdâyî -kuddise sırruh- Hazretleri şeyhinin taht-ı terbiyesinde her geçen gün mânevî
tecellilere nâil oluyor, ruhu olgunlaşıyordu. Nefsini tezkiye ile kalbini tasfiyeye muvaffak
olan Hazret, artık nebâtâtın bile tesbihini duyar hâle gelmişti. Üç yıl gibi kısa bir zamanda
seyr-ü sülûk'unu tamamladı ve irşada mezun oldu.

Şeyhinin vefatından sonra Rumeli'ye gitti. Trakya ve Balkanlar'da bir süre kaldıktan sonra
İstanbul'a geldi. Bu arada Üsküdar'da kendi dergâhını inşa etti.

Halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir sahası meydana getirdi.

Dergâhı her zümreden insanlarla dolup taştı. Akın akın gelenler, hasta kalplerine şifâ olan
sohbetlerine kavuştular. Devrin padişahları ona hürmette kusur etmediler.

Milâdi 1628 yılında seksen yedi yaşında olduğu halde vefat etmiştir. Cenazesi büyük bir
merasimle kaldırılmış ve zâviyesinde bizzat kendisinin yaptırdığı türbeye defnedilmiştir.

Hususiyetle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında:

"Denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını


kurtarmadıkça gitmesinler."

Şeklindeki duâsı, türbesini ziyaretçisi en çok olan türbeler arasına sokmuştur.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

İSLÂM İLMİHALİ
HACC (32)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 40

HACC HAKKINDA BİR TATBİKAT (16)


10. Terviye Gününe Kadar:

• Bundan sonra Zilhicce'nin 8. günü olan "Terviye" gününe kadar; "Kıran" ve "İfrad"
Hacc'larına niyet edenler ihramlı olarak, "Temettu haccı"na niyet edenler ihramsız olarak
Mekke-i mükerreme'de kalırlar. Fırsat buldukça gece ve gündüz diledikleri kadar "Nâfile
Tavaf" yaparlar.

• Mümkün mertebe tavafı elliden az yapmamaya gayret etmek lâzımdır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:

"Beyt-i mükerrem'i elli defa tavaf eden kimse anasından yeni doğmuş gibi
günahsız olur." (Buharî-Müslim)

Bu tavaflarda kudüm tavafında olduğu gibi sağ omuzu açmak ve remel yapmak yoktur.

• Mescid-i haram'da yapılan her türlü ibadet çok makbuldür.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:

"Kâbe-i muazzama'ya bakmak ibadettir." (C. Sağir)

Buyurdukları gibi bir başka Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:

"Beyt-i şerif'te (Kâbe-i muazzama'da) edâ olunan namazın biri, diğer yerlerdeki
namazların yüz binine muâdildir." (Tirmizî)

Beş vakit namazları mümkün olduğu kadar Harem-i şerif'te kılmak için azami gayret
göstermelidir.

11. Terviye Günü (8. Zilhicce):

• Mekke-i mükerreme'den ayrılıp "Telbiye", "Tekbir", "Tehlil" ve "Salâvât" okuyarak


"Mina"ya hareket edilir. Arafat'a giderken Mina'ya uğrayıp, öğle namazını orada kılmak
ve o gece orada yatmak sünnettir.

• "Temettu haccı" yapanlar Terviye günü Hacc için yeniden Mekke-i mükerreme'de
ihrama girerler.

İhram için gerekli temizliği ve hazırlığı yaptıktan sonra iki rekât ihram namazı kılarlar ve:

"Allahümme innî ürîydül-hacca, feyessirhü lî, vetekabbelhu minnî."

"Allah'm! Senin rızanı kazanmak için haccetmek istiyorum. Onun edâsını bana
kolaylaştır ve onu benden kabul buyur."

Diyerek hacca niyet ederler ve "Telbiye" yaparak yeniden ihrama girerler. İhram
yasakları tekrar başlar.
"İfrad" ve "Kıran" haccı yapanlar ise, zaten ihramda oldukları için ihramlı olarak
Mina'ya giderler.

• Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve ertesi günün sabah namazını Mina'da kılıp, güneş
doğduktan sonra oradan ayrılmak müstehaptır.

Mina'ya uğramadan Arafat'a gidilirse bir şey lâzım gelmez, fakat sünnete aykırı hareket
edilmiş olur.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

ASHÂB-I KİRAM -Radiyallahu anhüm-


HAZERÂTI'NIN
HAYATI
"Ashâbım Yıldızlar Gibidir. Hangisine Uyarsanız Hidayeti Bulmuş Olursunuz."
(Beyhâkî)

HAZRET-İ EBU BEKİR SIDDÎK -Radiyallahu Anh- (48)

Eylül 2017
Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s. 41

Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz ve Uhud (2)

Fakat Bedir savaşına katılmayan ve hususiyetle bu savaşta bulunanlar hakkında nâzil olan
beşaretli Âyet-i kerime'lerin etkisi altında kalan gençler düşmanın dışarıda
karşılanmasından yana fikirler ileri sürdüler:

"Yâ Resulellah! Sen bizi düşmanlarımıza karşı çıkar. Bizim kendilerinden korkup
sinmediğimizi anlasınlar."

"Eğer onları dışarıda karşılamazsak, düşman bizi zayıf zanneder, cesaretlenir."


"Biz Allah'tan bugünü istiyorduk. Savaşı kazanırsak ne âlâ! Ölürsek, bu uğurda
şehit olmayı tercih ederiz." diyorlardı.

Hazret-i Hamza -radiyallahu anh- de meydan savaşına taraftardı.

"Yâ Resulellah! Sana kitabı indiren Allah'a andolsun ki, kılıcımla Medine dışında
Kureyşliler'le çarpışmadıkça bir şey yemeyeceğim." diyordu.

Bu arada Resulullah Aleyhisselâm Medine'de kalıp savunmada kalmakla ilgili fikrini tekrar
açıkladı. Fakat "Medine dışına çıkalım" fikrinde olanlar ısrarla bunu istiyorlardı.

Sa'd bin Ubâde -radiyallahu anh- ve Numan bin Mâlik -radiyallahu anh- gibi hatırı sayılır
sahabiler de bu arzuyu taşıyanları desteklediler.

Çoğunluk şehir dışına çıkma taraftarı olunca, Resulullah Aleyhisselâm da Medine'den


çıkmaya karar verdi. Günlerden Cuma idi. Mescidde Cuma namazı kılındı. Cuma'dan
sonra müslümanlara öğütlerde bulundu. Cihadı, cihad için nasıl hazırlanacağını anlattı.

"Eğer sabrederseniz bu sefer de Allah size yardım eder." buyurdu.

O gün cemaate ikindi namazını da kıldırdı. Müslümanların hazırlandığını görünce şahsen


hazırlanmak üzere hâne-i saâdete girdi. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- ile Hazret-i
Ömer -radiyallahu anh- de birlikte giderek zırhını giymesine, kılıcını kuşanmasına yardım
ettiler.

Bu arada Ensâr'dan Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh- geldi. Orada bulunanlara:
"Medine'den çıkmak istemediği halde, siz Resulullah Aleyhisselâm'a ısrar ettiniz
durdunuz. Halbuki ona emir semâdan iner. Siz bu işi ona bırakınız." dedi.

Düşmanı Medine dışında karşılamak fikrinde olanlar, Resulullah Aleyhisselâm'ın arzusuna


aykırı davranmakla hata ettiklerini anladılar. Onu sıkıntıya düşürmüş olmaktan
endişelendiler ve yaptıklarına pişman oldular.

Resulullah Aleyhisselâm'ın üst üste iki zırh giymiş, kılıcını kuşanmış başına miğferini
geçirmiş olarak hane-i saâdetten çıktığını görünce:

"Yâ Resulellah! Biz sana muhalefet ettik. Sen nasıl murad edersen öyle yap!"
dediler.

Ancak Resulullah Aleyhisselâm:

"Bir peygamber, zırhını giydikten sonra, savaşmadan onu çıkarmaz." buyurdu.

Ebu Bekir, Ömer, Ali, Zübeyr, Talha, Abdurrahman, Sa'd, Ebu Ubeyde, Habbab, Ebu
Dücâne -radiyallahu anhüm ecmaîn- gibi Muhâcirler'den ve Ensâr'dan mücâhidler
Resulullah Aleyhisselâm'ın etrafında halka çevirmişlerdi.
Ebu Dücâne -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'ın kalkanı oldu, kendisinden aldığı
kılıcın hakkını ödedi, birçok yara aldı.

Talha bin Ubeydullah -radiyallahu anh-in kolu kesildi, çolak kaldı.

Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- ise topal kaldı.

Sa'd bin Ebi Vakkas -radiyallahu anh- çok iyi ok atardı. Resulullah Aleyhisselâm
kendisine:

"At! Anam babam sana fedâ olsun!" buyuruyordu. (Müslim: 2411)

Ondan başka hiç kimse için annesiyle babasının isimlerini bir araya getirmemiştir.

Resulullah Aleyhisselâm'ın çevresinde toplanan otuz kadar bahadır sonuna kadar sebat
ettiler.

Müşriklerin okçuları Resulullah Aleyhisselâm'ı hedef alarak ok yağmuruna tutunca


Resulullah Aleyhisselâm'ı ortalarına aldılar.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

Plan Büyük, Savaş Büyük, Tehdit ve Tehlike Büyük!

Uğur Kara – Eylül 2017


Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s.42-43

Bizler bu fanatik dinci küresel çeteye teslim olmayacağımıza, vatanımızdan,


dinimizden ve devletimizden vazgeçemeyeceğimize göre her türlü savaşa hazır
olmak zorundayız. Çünkü orta bir yol yok. Bırakmıyorlar.

Ülke olarak büyük tehlikeler atlattık.

FETÖ-PKK-DAEŞ üçlüsü ile üzerimize gelen küresel güçler, bütün çirkin yüzleri ortaya
çıkmasına rağmen hâlâ bu terör örgütlerini kullanarak bizi boğmaya, tökezletmeye
çalışıyor, üzerimize geliyorlar.
"Terörle Savaş" ismi verilen, ancak küresel bir savaşın içinde ve ortasındayız. Küresel bir
çete; taşeronu ABD, yancısı Almanya ve bu taşeron ülkelerin taşeronu terör orduları ile
bize saldırıyor.

Karşı karşıya kaldığımız tehdit çok büyük.

Bu tehdidin büyüklüğünü, nasıl bir küresel savaşla karşı karşıya olduğumuzu doğru
tanımlamamız ve bilmemiz gerekiyor. Bunu bilirsek nasıl bir teyakkuz hali içinde olmamız
gerektiğini daha iyi kavrarız.

Bu kavrayıştan sonra; bu savaştan en az hasarla kurtulmak ve zafere ulaşmak için


yapmamız gerekenleri doğru tespit edip uygulamamız icabediyor.

Hemen kısaca özetleyecek olursak;

Ortadoğu merkezli bir "Küresel Kraliyet" kurma planı yapan "Radikal-Dinci-Faşist" küresel
paralel çete, bu planı uygulamak için harekete geçti. Sadece bölgeyi, Türkiye'yi değil,
bütün dünyayı büyük bir kaos ve savaş bekliyor.

Plan bu kadar büyük olduğu için, hangi teyakkuz seviyesinde olursak olalım, mümkünse
alarm düzeyini daha da üst seviyeye çıkartalım. Her bir kuruma, her bir makama en ehil
kimse onu getirelim. Bulunduğu makamın hakkını veremeyenleri orada tutmayalım.

Bu ehliyetin en büyük ölçüsü şu olmalıdır: Vatanı için canını verecek, hiçbir şekilde satın
alınamayacak karakterde olmak.

Bu karakterdeki kişiler bazen itirazcı olabilirler, sözünü sakınmayabilirler. Çünkü bunların


idarecilerine olan bağlılıkları korkularından, yahut makam arzusundan değil, vatan ve
devletin selametine olan düşkünlüklerinden gelir. Vatan ve devlete gönülden bağlıdırlar.
Bu yüzden bu gibi halleri elden geldiğince tolere edilmelidir.

Eğer her bir makama ehlini getirmezsek, yahut ehil olanları küstürürsek o nispette bu
küresel tehdite karşı işimiz zorlaşır. Zira vakit çok daraldı. Bir an bile hata yapma
lüksümüz yok.

"Küresel Kraliyet" Kurmak İçin Başlatılan Büyük Savaşın Ortasındayız:

Yukarıda kısaca bahsettiğimiz üzere "Radikal-Fanatik-Faşist-Dinci-Siyonist" küresel


paralel çetenin planı; Ortadoğu-İsrail merkezli "Küresel Kraliyet"i kurmaktır. Ana plan
budur. Bütün dünyanın gün geçtikçe karışmasının, ABD gibi kelli-felli büyük bir devletin
anlamsız bir şekilde kaos çıkartmak, dünyayı çamura batırmak için ısrarla ve azimle
hareket etmesinin sebebi bu büyük plandır.

Türkiye'ye yapılan saldırılar bu büyük planın önemli bir parçası. Tehlike ve tehdit büyük.

Bu "Küresel Kraliyet" kelimesi rastgele seçilmiş bir tanımlama değildir. Bu faşist dincilerin
peşinde oldukları şeyin tanımı da ismi de budur. Rahmetli Oktay Sinanoğlu eserlerinde bu
çeteyi "Küresel Kraliyetçiler" diye damgalarken bir bilim adamı olarak gayet bilinçli bir
isim tercihinde bulunmuştu. "Krallık" kelimesi bize masal kitaplarında kalmış bir şey gibi
geliyor, ancak Batı dünyasında ve Siyonist bilincinde "Krallık" hâlâ güçlü ve ideal bir
imgedir. (Bugün bütün dünyaya demokrasi, bilim, akıl diye ahkâm kesen Batı hâlâ
kralların hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. İngiltere, Hollanda, İspanya, İsveç, Norveç,
Danimarka, Belçika birer krallıktır. Avustralya, Yeni Zelanda İngiliz kraliçesine bağlı birer
devlettir. Avustralya halkı referandumda bağımsızlığı reddetmiştir.)

İsrail bu siyonist Küresel Kraliyetçi çetenin şımarık çocuğu, Amerika taşeronudur.


Almanya "Kuntakinte"nin teslimiyetçi versiyonu, Çin menfaatçi sinsi işbirlikçisidir. "FETÖ-
PKK-DAEŞ" zombi askerleri, Bilderberg-Mason vs. örgüt mensupları gayr-i meşru
çocuklarıdır. Küresel ekonomi-finans tekelleri bu çetenin merkezî kadro elemanları,
"Boğaziçi sermayesi" vs. isimlerle anılan para babaları bu küresel sermayenin masonik
yerel uzantılarıdır. Sızdırılmış, satın alınmış, devşirilmiş yahut kumpas vs. ile esir edilmiş
siyasetçi, bürokrat, yazar, profesör, iş adamı, aşiret lideri, cemaat-tarikat imamı-dedesi,
kanaat önderi, sivil toplum yöneticisi … bu hasta yapıya hizmet eden virüslerdir. Bu sahte
önderlere kapılan halk kesimleri ise virüsü, zokayı yutmuş kalabalıklardır.

Bu yapıyı anlamak için FETÖ'ye bakmak yeterlidir. Solcu, komünist, alevi, Atatürkçü,
ateist, tarikatçı … her türlü maskeyi takarak, toplumun her tabakasına sızmaya çalışan
FETÖ bu küresel çetenin çalışma şekli hakkında da bize bir fikir verecektir. Meselâ bu
ülkede öteden beri hemen bütün sol örgütlerin yöneticileri Batı'nın taşeronu olmuştur.
"Anti kapitalist", "Anti emperyalist" olduğunu iddia eden bu örgütlerin mensuplarının Batı
ülkelerinde elini kolunu sallayarak dolaşması, PKK'nın Amerika'nın paralı askeri olmaya
razı olması bunun canlı örnekleridir. Halbuki bu küresel faşistlerin çıkarlarına ve
planlarına aykırı hareket edenler bizzat bu kapitalistlerin talimatı ile ortadan kaldırılmış,
gariban örgüt üyelerine de "Faşistler öldürdü" diye propaganda yapılmıştır. Uğur Mumcu,
Hablemitoğlu, Hrant Dink örneğinde olduğu gibi.

Dünyadaki bütün nüfusu 15-20 milyon ancak olan yahudilere dayanan Ortadoğu merkezli
bir "Küresel Kraliyet" kurmak isteyince plan çeviriciler gerçek niyetlerini gizlemek,
Amerika gibi ülkelerin arkasına saklanmak zorunda kalıyor. Aynı şekilde plan da ona göre
büyük olmak zorunda.

Şimdi böyle büyük bir planın bu kadar küçük bir nüfusla uygulanabilmesi için neler
yapılması lâzım?

1. Bir defa Ortadoğu'da büyük devlet, sorun çıkartacak bir ordu olmaması lâzım.

Lübnan, Irak, Suriye, Libya'nın başına gelenlerin bölge ülkeleri İran, Arabistan, Mısır ve
Türkiye için de planlandığını, dağılan Suriye'yi toparlamaya çalışan ve bölgedeki askerî
varlığını sağlama almaya çalışan Rusya'nın da hedefte olduğunu kesin bir bilgi düzeyinde
tahmin edebilirsiniz. Arabistan ve Mısır'ın hem iç karışıklığa hem dış müdahaleye maruz
kalacağını, İran'ın içerden karıştırılamaz ve Şii-Sünni savaşı çıkartılamazsa Irak gibi direkt
taarruza uğrayacağını, Türkiye'nin siyasi birliğini ve ordusunu bozamadıkları müddetçe
direkt işgale cesaret edemeyeceklerini, yaşanan gelişmelere bakınca nihai savaşın yirmi-
yirmibeş yıllık yakın bir gelecekte Türkiye ile Amerika arasında yaşanacağını
söyleyebiliriz.

2. Ortadoğu merkezli bir küresel kraliyet kurmak istiyorsanız, başka bir gücün buralarda
dolaşması işinize gelmeyecektir. Bu sebeple Ortadoğu'da etki ve güç sahibi ülkelerin,
sadece Rusya'nın değil, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin de bölgeden tasfiye edilmesi lâzım.

3. Dayandıkları nüfusu kısa vadede istenilen düzeyde artırmak mümkün olamayacağına


göre dünyanın ve bölgenin demografik yapısının bunlar lehine değiştirilmesinin tek yolu
diğer milletlerin nüfusunun azaltılmasıdır. Bu da normal harplerle pek mümkün olmadığı
için, nükleer-biyolojik-kimyasal harpler çıkartıp büyük bir tenkisat yapmak lâzım. (Oktay
Sinanoğlu bir eserinde bu küresel kraliyetçilerin "Dünya nüfusunun %20'si köle olarak
kalsa yeter" diye düşündüklerini yazmıştır.)
Bu küresel paralel çete bu büyük planına ulaşmak için Amerika'yı ateşe sürüklemekten,
paçavra gibi kullanmaktan çekinmiyor.

Şimdi planın bu olduğunu bilirsek, yaşanan gelişmeleri ve gidişatın nereye doğru


olduğunu tahmin etmek de pek zor olmayacaktır.

İlk büyük küresel savaşın Çin ile Amerika arasında değil, Rusya ile Amerika arasında
olacağını tahmin edebiliriz. Çünkü bu çetenin kafası Ortadoğu merkezli çalışıyor.
Rusya'nın S-400'leri, uçakları, gemileri ile Suriye'de, İsrail'in hemen dibinde bulunması,
İran'ın aynı şekilde Lübnan'a kadar uzanan nüfuzu ve füze teknolojisi; Rusya'nın
Ukrayna'yı yahut Gürcistan'ı işgal etmesinden, İran'ın ABD ile didişmesinden daha önemli
bunlar için. Dikkat ederseniz Trump Kuzey Kore'yi hedefe koyduğu halde CIA başkanına
kadar hemen bütün çete "Kuzey Kore tehdit değil" yollu açıklamalar yaptı, kriz ertelendi.

Bu fanatik, faşist, dinci çetenin bu büyük planı birçok ülkenin hatta bütün küresel güçlerin
çıkarlarını da tehdit ediyor. İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Çin hatta bizzat
Amerika'nın çıkarlarına aykırı bir plan. Bu ülkeler ne kadar durumun farkında tartışılır.
Ancak çıkarlarının çiğnenmesinden hazzetmedikleri de ortada. Amerika'da yaşanan
tartışmaların ve iktidar kavgalarının arkasında da bu var. Normalde bu çeteye karşı sesini
çıkartmaya cesaret edemeyecek durumda olan emekli generaller öncülüğündeki WASP
Amerikalılar'ın sesini çıkartmaya, gidişata dur demeye çalışmasının sebebi Amerika'nın bu
çete tarafından kullanıldığını ve ateşe sürüldüğünü görmeleridir. Türkiye, Rusya ve hatta
İngiltere ile kavgalı, bütün dünyayı kaosa sürükleyecek, Amerika'nın refahına zarar
verecek, Amerikalıların tabutlarla ülkesine döneceği bu plana itiraz ediyorlar. Ancak ne
hazindir ki bu grup maalesef umudunu Trump gibi bir adama bağlamak zorunda kalmıştır.
Görüyorsunuz bu küresel çete Trump'un hakkından geliyor. Trump kolunu bile
kıpırdatamıyor, istifa edeceği söylentileri dolaşıyor. Gidici görünüyor.

Türkiye'ye Saldırı Devam Edecek:

Yukarıda çizdiğimiz genel resime bakıldığında bu küresel çetenin en çok istemediği,


çekindiği ülkelerin başında Türkiye'nin olduğunu tahmin etmekte zorlanmazsınız.
Türkiye'de uğradıkları başarısızlığın bunların çok canını sıktığını, planlarına büyük bir
sekte vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye'ye saldırmak, Türkiye'yi parçalamak için
her yolu deneyecekler. Vazgeçmeyecekler.

Küresel Ayrışmadan Yararlanmalıyız:

Bu küresel çetenin ve taşeronu ABD'nin icratlarından rahatsız olan ülkelerin el altından


Türkiye'ye destek verdiğini hissedebilirsiniz. Amerika ve Almanya gibi iki güçle Türkiye'yi
sıkıştırmaya çalışmalarına rağmen bunda istedikleri gibi muvaffak olamamalarının
arkasında İngiltere, Fransa gibi ülkeleri bu ittifaka dahil edememelerinin, WASP
Amerikalıların içerden yaptıkları itirazların olduğunu tahmin edebiliriz.

Küffara güven olmaz. Ancak bu ayrışmadan ve çatışmadan yararlanmamız gerekiyor.


Bu çeteden ve planlarından rahatsız olan ülkeleri, küresel güç merkezlerini örgütlemeye,
en azından bu çeteyle birlik olup üzerimize gelmemelerini temin etmeye çalışmalıyız.
Uyanık ve derinden bir siyaset güdebiliriz.

Hatırlarsanız Rusya atom bombasını Amerikalı bilim adamları sayesinde yapmıştı:

"Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Soğuk Savaş döneminde ABD nükleer gizli bilgilerini
çalarak Moskova'ya getiren ve ABD'nin tek atom bombasına sahip güç olarak kalmasına
engel olan Sovyet ajanlarını kutladı.

... ABD'nin Manhattan Projesi'nde çalışan bilim adamlarının nükleer silahın farkında
olduklarını, Hiroşima ve Nagasiki'ye atılan bombaların nasıl bir sonuç verdiğini
gördüklerini kaydeden Rusya Başbakanı, "Onlar da böylesine güçlü bir silahın tek
elde olmasını doğru bulmuyordu…" değerlendirmesinde bulundu." (Haberrus.com, 24
Şubat 2012)

Türkiye elinde bilgi olanların itimat edebilecekleri bir mekanizma, kurum oluşturabilirse
kendisi için lüzumlu olan bilgileri-teknolojileri bu şekilde elde etme ihtimali var. Meselâ
FETÖ'nün piramit yapısındaki bütün isimler gayet belli ki Amerika'nın elinde var.
Amerika'nın elinde varsa, İngilizlerin elinde de olabilir.

Deccaliyet Devri Yaklaştı:

Amerika'nın DAEŞ'le mücadele için sonunu düşünmeden PKK gibi bir terör örgütüne bel
bağladığını düşünen varsa kafasını kumdan çıkartması lâzım.

Ortada büyük bir plan ve büyük bir savaş var. Bu savaşın gideceği yer "Deccaliyet
devri"dir. Taşeron Amerika'ya taşeronluk yapan, ekmeğine yağ süren FETÖ, PKK, DAEŞ
gibi örgütlere destek veren, sempati duyan herkes bilmelidir ki, bunlar deccalin asker
namzetleridir.

Dünya bu küresel çete ve Amerika'dan taraf olanlar, olmayanlar olarak ayrışıyor.

Bu fanatik dinci küresel çetenin güdümündeki ülkeler, milletler, terör örgütleri üzerimize
salındıkça şaşırmayalım.

Bizler bu fanatik dinci küresel çeteye teslim olmayacağımıza, vatanımızdan, dinimizden


ve devletimizden vazgeçemeyeceğimize göre her türlü savaşa hazır olmak zorundayız.
Çünkü orta bir yol yok. Bırakmıyorlar.

Her türlü taktiği-tekniği-silahı ele geçirmek için var gücümüzle gayret etmemiz lâzım.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |


Sular Isınıyor, Ateş Yaklaşıyor!

Şinasi Çapa – Eylül 2017


Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s.44-45

Düşman hem içten hem de dıştan alabildiğince saldırıyor.


Bunların hepsini aşacak güç ve kabiliyetteyiz.
Her türlü hazırlığı yapmak ve ona göre hazırlanmak gerekiyor.

Dünya ihtiyarladı, artık büyük sona doğru yaklaşılıyor.

ABD'nin küresel emperyalist ağalığının sonu gelirken dünya büyük bir ateş çukuruna
düşmek üzeredir.

Dünya milletleri kendilerini idare eden kodaman takımı yüzünden savaşın pençesine
itiliyor. Para baronları, üst akıl ve özellikle ABD'nin iplerini elinde bulunduran Yahudi
zihniyeti böyle bir akıbeti kendi milli ve dini emelleri için zaruri görüyor.

Değişen ve gelişen yeni dengeler ABD ve Batılı yandaşlarının uykularını kaçıracak


boyuttadır. Atlantik yapılanmasının yerini Avrasya Ülkeleri almaya başlamıştır. Çin
başta olmak üzere Hindistan'ın yükselen grafiği, Rusya'nın yeni hamleleri, Enerji
kaynakları üzerinde gözle görülür oyunlar ve devletlerin yeni yerlerde bulunma çabaları
bütün dünyanın eksenini derinden etkileyecek boyuta ulaşmıştır. Bu sancıların sonunda 3.
büyük kıyım savaşı 'geliyorum' diyor.

ABD, Afganistan'ın Kandahar şehrine 'Nükleer olmayan en büyük bombayı' atıyor.


Japonya ve Hindistan Hint-Asya Pasifik bölgesinde Çin'e karşı ortak tatbikat yapıyor.
Kuzey Kore'nin füze denemeleri ABD'ni çileden çıkarıyor. Kuzey Kore'ye karşı ABD,
Güney Kore ve Japonya ile birlikte B-IB Bombardıman uçakları ile güç gösterisinde
bulunuyor. ABD'nin Cumhuriyetçi Senatörü Graham; "Bir savaş çıkarsa bu orada
olur. Binlerce kişi ölecekse orada ölür. Trump bunu yüzüme karşı söyledi." diyor.
Bütün bunlar olurken; Çin Devlet Başkanı, "Savaşa hazırız" diyor. Görülüyor ki
ordular hazır!

Çin-Hindistan, Bhutan adındaki küçük ülke toprakları için savaşın eşiğine gelmiş
bulunuyor.

ABD, daha önce Güney Kore'ye yerleştirdiği THAAD adındaki Yüksek İrtifa Hava
Savunma Sistemini, bu defa Alaska'da test ediyor.

Çin Devlet Başkanı "Tarihimizin en güçlü ordusunu inşa etmemiz gerekiyor."


diye konuşuyor.
Güney Kore kendi nükleer silahlarını üretmenin zamanı geldiğini söylüyor. İngiltere
Dışişleri Bakanı ülkesine ait iki yeni Uçak Gemisi'ni Güney Çin Denizi'ndeki tartışmalı
sularda seyrüsefer özgürlüğünü denetlemek üzere bulundurduklarını söylüyor.

ABD Pasifik Filosu Komutanı "ABD Başkanı D. Trump'ın emretmesi halinde


gelecek hafta Çin'e nükleer bir saldırı düzenleyip düzenlemeyeceği" sorusuna;
"Bu sorunun yanıtı 'Evet!' olacaktır." diye cevap veriyor.

Rusya, askeri tatbikat ve gösterilerle güç gösterisi yapıyor. Çin ve Rusya, Baltık
Denizi'nde ilk defa birlikte bir askeri tatbikat gerçekleştirirken NATO Gürcistan'da
tatbikata başlıyor.

Rusya ile Ermenistan askerî birlik için anlaşma yapıyor. Ermenistan ordusu Azeri
topraklarını top atışına tutuyor. Ermenistanlı komutan Garabedyan; "Ermenistan
Türkiye'yi işgal ettiğinde S-400 işe yaramayacak. Bu durum işimizi zorlaştırmaz.
Türkiye eninde sonunda parçalanacak. Bunu önleyemeyecekler. Ermenistan bu
işi gerektiği biçimde halledecek." diyebiliyor.

Suriye'de büyük bir iç savaş yaşanıyor. PYD ABD tarafından piyon olarak kullanılıyor.
Ortadoğu yine savaş ve yıkımı yaşamaya devam ediyor.

ABD Senatosu, Rusya, İran ve Kuzey Kore'ye yeni yaptırımlar öngören yasa tasarısını
kabul ediyor.

"Venezuela'dan Brezilya'ya, Katar'dan son olarak Pakistan'a, şekillendirilmeye


çalışılan 'küresel düzen'i sorgulayan, bunun bir parçası olmak istemeyen veya
kendi yolunu çizmek isteyen ülkelerin başına gelmedik kalmıyor. Afganistan,
Irak, Suriye, Libya, Yemen, Kuzey Kore gibi kriz noktaları oluşturularak, bu
noktalar üzerinden o coğrafyalardaki ülkelere askeri ve siyasi operasyonlar
düzenleniyor. ... Türkiye'nin caydırıcılık gücünü daha da perçinlememiz
gerekiyor." (Kerem Alkin, 31.07.2017)

Ortadoğu, Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar, Kuzey Afrika, Orta Asya


coğrafyalarındaki değişmelerin, gelişmelerin merkezindeki ülke Türkiye'dir. İçimizde milli
birlik, beraberlik ve bütünlük, daha sıkı kenetlenme, ülkemiz ve milletimizin bekası için
hayati önem taşıyor. Tarihi misyonumuzu hatırlayan ve hayata geçirecek kabiliyette bir
gençlik yarınki dünyanın kurucuları arasında rahatlıkla yer alabilir. Düşman hem içten
hem de dıştan alabildiğince saldırıyor. Bunların hepsini aşacak güç ve kabiliyetteyiz. Her
türlü hazırlığı yapmak ve ona göre hazırlanmak gerekiyor.

"Önümüzde öyle büyük fırtınalar var ki hiçbir şey kalmayacak. Biz hazır olalım.
İmanla göçmek için çareler arayalım. Onun için cihat yolunda bulunalım. O'nun
yolunda olalım, O'nun yolunda ölelim."

Dost ve Kardeş Ülke


Pakistan'ın Başı Sıkıntıda!
İslam ülkeleri içinde stratejik konumu, iktisadi durumu ve 2oo milyonluk nüfusu ile
Pakistan çok önemli bir yer tutmaktadır. Pakistan Asya'nın en güçlü Müslüman ülkesi
durumundadır.

Ne yazık ki bu dost, kardeş ülke yabancıların müdahalesi ile çalkantılar yaşamakta, kaosa
sürüklenmek istenmektedir. Özelde Pakistan, genelde bütün İslam ülkeleri büyük bir
tehdit ve tehlikenin içinde bulunuyor. İslam'ın mukaddes değerleri başta Kudüs ve
Mescid-i Aksa olmak üzere saldırı altına alınmıştır. Batılıların ipini elinde bulunduran ve
'Üst Akıl' diye tanımlanan Yahudi-Siyonist güç, saldırıların merkezine Türkiye başta
olmak üzere İslam ülkelerini oturtmuştur.

Türkiye'de oynanan oyunlar, FETÖ tezgâhının bir benzeri Pakistan'da da oynanmaktadır.


Amerika'nın, NATO'nun, Batı'nın, Siyonistlerin çocukları devrede, üzerine düşen görevi
yerine getirmeye çalışıyorlar!.

Batılılar Pakistan'ın nükleer gücünden dolayı bu ülke üzerinden baskılarını hiç


eksiltmemişlerdir.

Pakistan Anayasa Mahkemesi, yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle Başbakan Navaz


Şerif'i görevden almış ve ömür boyu siyasetten men kararı vermiş, başbakan da
görevinden istifa ettiğini bildirmiştir.

Bu olayın ardında Amerika'nın olduğu açık bir gerçektir. Avrasya Birliği yolunda Çin ve
Hindistan ile birlikte hareket etmeye başlayan Pakistan'ın bu yeni hamlesi Batıyı
ürkütmüştür.

Navaz Şerif iktidarında en önemli gelişme olarak Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru projesi
hayata geçirilmiştir. Çin ticaret ürünlerini Pakistan'ın Gwadar Limanı'ndan ihraç
edecek, hem Çin hem de Pakistan büyük kazanç elde edecekler. Çin ile askeri işbirliğini
tarihinin en yüksek noktasına taşımıştı. Pakistan Çin desteği ile savaş uçağı üretmeye
başladı. Yine bu yıl Hindistan'la birlikte Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) katıldı.
Keşmir sorununu Hindistan ile birlikte barış yoluyla çözme kararı alındı. Katar krizinde
Türkiye ve İran ile birlikte hareket ederek, Türkiye'nin Katar'a asker göndermesine
destek vermiştir. Ayrıca 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından FETÖ bağlantılı
isimleri Türkiye'ye iade eden ilk ülke oldu.

Pakistan'da kriz ilk olarak 6 Nisan 2016'da meşhur 'Panama Belgeleri'nin


yayınlanmasıyla patlak verdi. Bu belgelere göre Şerif'in çocuklarının bazı şirketler aracılığı
ile Londra'dan 13.8 milyon dolar değerinde emlak satın aldıkları iddia ediliyordu.
Belgelerin sızdırılması Soros'un Açık Toplum Vakfı aracılığı ile olmuştu. Amerikan
Uluslararası Kalkınma Ajansı da yardımcı olmuş, düğmeye o zaman basılmış ve
Şerif'in ipi çekilmişti.

Bu krizden üç hafta önce Suudi Arabistan öncülüğündeki 'Teröre karşı İslam


İttifakı'nın komutanı olan Pakistan eski Genelkurmay başkanı Orgeneral Rahel
Şerif özel bir uçakla Pakistan'a gelmiş, bazı Suudi yetkililer de ona eşlik etmişti.
Orgeneralin gelişi sürpriz bir şekilde Navaz Şerif'e yönelik soruşturmayla aynı zamana
denk geldi!

Pakistan'da kriket oyuncusu İmran Han ve ülkenin FETÖ'sü olarak bilinen ve tamamen
Batının adamı olan Tahir'ül Kadri isimli şahıs bu dost ve kardeş ülkenin altını oyan
oyunculardan ikisidirler. Müşerref ve destekçisi muhalefet liderleri Şerif'in gidişinden
memnun olmuşlardır.

"Mısır, Brezilya, Pakistan: Emperyalizm bi'tek Türkiye'de başaramadı...


Pakistan'ın, 9 Haziran 2017'de Hindistan ile birlikte Şangay İşbirliği Örgütü tam
üyesi olmasından hemen sonra, Avrasya için bu son derece stratejik adımı atmış
olan Başbakan Navaz Şerif'in bir "yargı darbesiyle" görevden uzaklaştırılıp,
ömür boyu siyaset yasağı ile karşılaşması bir "tesadüf" veya sürmekte olan bir
"yolsuzluk" davasının doğal sonucu olarak görülebilir mi, hayır!.. ... kendisini
deviren General Pervez Müşerref'i, anayasayı çiğneme suçundan mahkemeye
sevk eden bir siyasetçi. ... Kendisinden hesap sorulmasından hoşlanmayan
ordunun, seçilmiş başbakana karşı muhalefet gösterilerinin yanında yer aldığı,
Anayasa Mahkemesi'ne de "bitirin şunun işini" baskısı yaptığı biliniyordu,
yargıçlar kendilerine verilen görevi yaptılar!..

... Kuşkusuz, Şerif'in tek "suçu"(!) Şangay'a tam üye olmak değildi, 15 Temmuz
sonrasında Türkiye'deki demokratik direnişin yanında yer almış ilk dünya
liderlerinden biriydi, son Katar Krizi'nde ... konumunu Türkiye'ye yakın bir
noktada belirlemişti... ... Pakistan, nükleer silaha sahip tek Müslüman ülke
olarak, neo-con/siyonist lobinin hedefindeki bir ülkedir. Amaçları, etnik-dini
"suni gerginlikleri" yükseltilmiş Pakistan'ı parçalayıp, parçalanma sürecinde
müdahale ederek nükleer silahlarına el koymaktır. Başlatılan operasyonun
hedefi budur. ..." (Ardan Zentürk, 31.07.2017)

Gönlümüz Pakistanlı kardeşlerimizin huzur ve saadeti için dua ediyor, ülkenin her türlü
fitne, fesat, bela ve savaşlardan azade yaşamasını arzuluyor. Hazret-i Allah küffara fırsat
vermesin. Amin.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

"O Lâtif'tir, Her Şeyden Haberdardır." (En'am: 103)

Canan Büşra Kara – Eylül 2017


Hakikat Aylık İslâm Dergisi
s.46

Hazret-i Allah ezelî ve ebedî ilmi ile, zaman ve mekân kaydı olmaksızın, küçük
büyük, gizli âşikâr, olmuş ve olacak her şeyi en iyi bilir, hiçbir şey sonsuz ve
sınırsız ilminden gizlenemez.

Ali Bey öğretmenlik mesleğini çok seven, öğrencileri ile okul dışında da ilgilenen, bazen
geziler düzenleyerek değişik mekânları ve şehirleri ziyarete götüren bir öğretmendi.
Bu gezilerinde "Seyahat ediniz sıhhat bulunuz" Hadis-i şerif'ini düstur edinir,
eğlenmeye değil, manevî kazançlar elde etmeye çalışırdı. Yolda öğrencileri ile sohbet
etmek; onların gönüllerine güzel ve faydalı bilgiler ekmek onun için ayrı bir zevkti.

Ali Bey ve öğrencileri bu gezilerinde yakın bir köyde şifalı bir su olduğunu öğrenmişlerdi.
Tâbi yaklaşık 40-50 km. yol gitmeleri gerekiyordu. Köyün ismi de ilginç gelmişti: "Kullar
Köyü"

Oraya gidecek ve hem oradaki şifalı sudan içecek hem de böbrek taşı rahatsızlığı olan bir
öğrencisi için su dolduracaklardı. Yalnızca köyün yolunu hiç birisi bilmiyordu. "O zaman
hemen teknolojiyi yardıma çağıralım Hocam" dedi Mehmet ve cep telefonundan hemen
navigasyon uygulamasını açtı. Böylece Ali Bey ve öğrencileri yola koyuldular. Ali Bey'in
aklına gönlüne ve diline düşen ilk kelime: "El-Alîm" oldu. Ve devam etti: "Bilen
demektir. Allah Alim'dir. İlmi, ezelî ve ebedî olup bütün kâinatı ve her şeyi kuşatmıştır.
Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz. Gölgelenecek bir şeyin olmadığı bir yerde güneşe
karşı gizlenmenin mümkün olmadığı gibi, ezelî ve ebedî ilmi ile, zaman ve mekân kaydı
olmaksızın, küçük büyük, gizli âşikâr, olmuş ve olacak her şeyi en iyi bilir, hiçbir şey
sonsuz ve sınırsız ilminden gizlenemez.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ilim sıfatıyla Allah'ı şöyle vasfetmiştir:

"Ey gaybların Alîm'i! Ey ilmi her şeyi kuşatan! Ey en gizli ve en bilinmez sırları
bilen! Ey ilmi geçmiş ve gelecek her şeyi ihata eden! Ey dağların ağırlıklarını,
denizlerin ölçüsünü, yağmur damlalarının adedini, ağaçların yapraklarının
sayısını, gecenin kararttığı ve gündüzün aydınlattığı her şeyin adetini bilen!""

Heyecanla dinleyen öğrencilerine bakarak devam etti:

"Bütün hayat sahiplerinin muhtaç oldukları rızıkları layık bir tarzda, münasip bir vakitte
ve umulmadık bir yerden vermek, ancak her şeyi kuşatan bir ilim ile olur. Bu meselenin
hadsiz misallerinden sadece deveye bakalım:

Devenin hörgücü depo gibidir. Günlerce bu depodaki rızık ile idare edebilir. Üç hafta su
içmeden yaşayabilir. Ayakları geniştir. Kumda batmadan koşabilir.

Göz kapaklarındaki kirpikler ağ gibidir. En şiddetli kum fırtınalarında bile gözleri kum ile
dolmaz.

Burnu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, en korkunç fırtınalarda bile rahatça nefes alabilir.

Üst dudağı yarıktır. Bu da dikenli çöl bitkilerini kolayca yemesini sağlar.

Uzun boynu yerden 3 metre yükseklikteki yaprakları bile yemesine imkân tanır.

Dizler, bir boynuz kadar sert ve kalın bir zardan oluşan nasırla kaplıdır. Bu nasırlar
hayvan kumlara yattığında onu aşırı sıcak olan zeminden ve yaralanmalardan korur.

Kalın kürkü sayesinde yazın (+) 50 dereceye varan sıcağına, kışın ise (-) 50 dereceye
kadar ulaşan soğuğuna dayanabilir. …

Devenin vücuduna hayatının devamı için en mükemmel sureti ve şekli vermek, her şeyi
bilen bir Zat'ın ilmini ispat eder. Mesela, devenin bütün özellikleri olmakla birlikte sadece
ayakları atın ayakları gibi olsaydı, çölde 1 km. bile gidemezdi. O zaman diğer
özelliklerinin bir önemi kalır mıydı? Veya gözü ağlı olmasaydı fırtınalarda tek bir adım bile
atamazdı. Dudakları yarık olmasa beslenemezdi.
Şimdi filleri, balıkları, kuşları, böcekleri, bitkileri ve diğer mahlûkatı deveye kıyas edin ve
Allah'ın nihayetsiz ilmini bir derece tefekkür edin." dedi. Bu arada ilk defa öğretmeni ile
bir seyahate çıkan Yusuf:

"Bu kadarını aklım almıyor." dedi. Tam burada navigasyonu ayarlayan Mehmet:
"Navigasyona bak" dedi. "Bizim aracın nerde olduğunu kaçla gittiğini, aslında kaçla
gitmemiz gerektiğini ve en küçük yol ayrımları ve kıvrımlarına kadar her şeyi biliyor. Bir
insan icadı bu kadar biliyorsa elbette Yaradan akla hayale sığmayacak kadar biliyordur."
dedi.

Yusuf Mehmet'in örneğinden etkilenmişti. Ali Bey ise öğrencisinin örneğine hayran
kalmıştı. En'am Suresi, 103. Âyet-i kerime'sini seslice mırıldandı:

"Hiçbir göz O'na erişemez, ihata ve idrak edemez. Fakat O bütün gözleri ihata
eder. O Lâtif'tir, her şeyden haberdardır."

Ve gönlü çok güzel duygularla dolu bir şekilde navigasyonu takip ederek yola devam etti.

| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |

You might also like