Professional Documents
Culture Documents
Cahit Zarifoğlu
“Şöyle irice bir kelime bul
ok atsın yüreğime.”
Giriş 3
Cahit Zarifoğlu 5
Sosyal Günce Eğitim ve Kültür Dergisi
Artist ve Şiir 7
Cemal Mümtaz Sosyal Bilimler Lisesi
Yayın Organıdır Cahit Zarifoğlu ve Berat Zarifoğlu 9
Sayı:2 Mayıs 2023
Cahit Zarifoğlu Eserleri 11
İmtiyaz Sahibi
Cemal Mümtaz Sosyal Bilimler Lisesi Adına Cahit Zarifoğlu ve Cemal Süreya 13
Turgut ERGUVAN
Yıkılan Umutlar 15
Yazı İşleri Yönetmeni
Hicran BATURLAR Hayaliler 17
İSTİKLÂL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
O benimdir, o benim milletimindir ancak. Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl. Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli-
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın. Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cum-
huriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Uzun bir aradan sonra yeni bir dergi ile huzurlarınızdayız. Böyle dolu dolu bir muhtevaya sahip der-
gi için sadece teşekkür edilir. “Dergiler hür tefekkürün kalesidir.” der Cemil Meriç. Öğrencilerimizin
kalemlerinden dökülen fikirlerle örülü bir kale. Bu kalenin burçlarında onlarca, yüzlerce öğrencimizi
görmek istiyoruz.
Öğrencilerimiz genç yaşta dünya hayatına veda eden şair ve yazar aynı zamanda dergiciliği bir okul
haline getiren Cahit Zarifoğlu için bir dosya hazırladı. Onlara Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenimiz
Hicran Baturlar danışmanlık yaptı. Öğrencilerimizin özgün eserlerinden oluşan Sosyal Günce dergi-
mizi sizlere sunmaktan okulum ve öğrencilerim adına kıvanç duyuyorum.
Turgut ERGUVAN
Cemal Mümtaz Sosyal Bilimler Lisesi Müdürü
Sevgili okurlar,
Dergimiz, ikinci sayısı ve yepyeni kadrosuyla tekrar karşınızda.
Bir edebiyat ve kültür dergisi olan Sosyal Günce’nin bu sayısında amacımız; düşünen, yazan,
araştıran, soran, sorgulayan gençlerin yolunu açmak, bu anlamda onları yüreklendirmek.
Ulu Önderimiz Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
sözünden ilham alarak çıktığımız bu yolda, gençleri sanatsal faaliyetlerde buluşturarak onlara, gelece-
ğin şairleri, yazarları olacağına dair inancımızı göstermek adına çalışmalarımıza başladık.
Dergimizi okulla ilgili çeşitli haberlerin yer aldığı bir yayım organı olarak değil,öğrencilerimizin öz-
gün yazılarının, öykülerinin, denemelerinin, şiirlerinin olduğu yazarlık yönlerini ortaya çıkaracakları
bir mecra olarak tasarladık. Ayrıca öğrencilerimizin araştırmacı kişiliklerini yansıtacakları araştırma
yazılarına da yer verdik.
Dosya sanatçımız olarak da dergicilikte bir duayen olan, hem şairliği hem de yazarlığıyla edebiya-
tımızda önemli bir yere sahip, edebiyatımızın “Yedi Güzel Adamı”ndan biri, “Artist”i , “Zarif Adam”ı
Cahit ZARİFOĞLU’nu seçtik.
Diyeceğim odur ki yazabildiğini gören, yazdıklarının değerli olduğunun farkına varan, yazmanın
gücünü hisseden öğrencilerimiz dergimizin önderi oldu. Bu anlamda yazmaya gönül vermiş diğer
öğrencilerimizin de önümüzdeki sayılarda bizimle olmasını diliyorum.
Sözlerime son verirken dergimizin tüm aşamalarında bizden desteğini esirgemeyen okul müdürü-
müz Turgut ERGUVAN’a, dergide emeği geçen tüm öğrencilerimize ve özellikle dergimizin grafik-ta-
sarımı ve düzenlemesini yapan Kaan Burak Mihalıç’a çok teşekkür ediyorum.
Umarım dergimiz uzun ömürlü olur. Sizler yazdıkça bizler yayımlamaya devam ederiz.
Hepinize sevgiler…
İyi okumalar…
Hicran BATURLAR
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
çıkardılar. Aynı yıl Sezai Karakoç’la tanışıp kendinin Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim tarafından
yazarlık yolunu açan “Yeni İstiklal” gazetesinin sa- başlatılan bu akımda, şiirin formu ve üslubu ön plan-
nat-edebiyat sayfalarında Abdurrahman Cem adıyla da olan “Saf Şiir” akımının temsilcileri arasında yer
şiirler yayımladı. 1966’ da “Diriliş” dergisinde “İns” almıştır. Lisenin son sınıfında beklemeli olduğu sıra-
adlı uzun hikâye yayımlandı. Şiirleriyle Yeni Der- da bir ilkokulda vekil öğretmelik yaptı. Lise yıllarında
gi, Soyut, Türk Dili, Papirus gibi dergilerde görüldü. ise güreş sporuna merak salan Zarifoğlu Maraş Güreş
Edebiyat dünyasında tanınmaya başladığı bu yıllarda Kulübüne katılmıştır bunun yanı sıra Zarifoğlu’nun
ilk kitabı “İşaret Çocukları” nı çıkardı. Azimli bir kişi pilotluğa bir ilgisi vardır bu yüzden olacaktır ki bir
olan Zarifoğlu bu kitabını burslarından biriktirdiği yaz boyunca Eskişehir’ de Türk Hava Kurumunun
paralarla, maddi zorluklara rağmen başarmıştır. Aynı uçuş kurslarına katıldı ve Milli Uçak B sertifikası al-
şekilde bu kitabında yer alan şiirlere çevresindeki ta- mıştır. Bu sayede birçok yönden yetenekli olan yaza-
biat ögeleri, hayatta gözlediği her türlü canlılık belir- rımız Zarifoğlu planör ile uçup motorsuz araç kul-
tisi, kımıldanmış ve kıpırtı, masumluğun birer simge- lanmaya başlamıştır. Bu bilgiler ışığında yazarımızın
si olan su, ağaç, anne, çocuk gibi şaire verdiği hayret hem kültürlü hem de yetenekli bir kişiliği inşaa ettiği
duygusuyla girer. Bu özellikleriyle şiirleri yaşamaya anlaşılmaktadır.
dayanak olan yeni bir hikmetin arandığı, yer yer de
hikmet özelerinin yakalandığı şiirler olarak değerlen- Çoğu yönden başarılı olan yazarımız bir süre 1967’de
dirilir. Şiirlerindeki ve sanatındaki içsellik boyunda ve 1973’te Almanya’ya gitti. Goethe Enstitüsünde dil
Alman şiiriyle ve Rainer Maria Rilke ile kesişir. Yer kurslarına devam edip belli başlı Avrupa şehirlerini
yer ilk kitabında görülen “tahkiye”, ikinci şiir kitabı dolaştı. İstanbul’da özel bir lisede Almanca öğretmen-
“Yedi Güzel Adam” ın destansı bir tona bürünen dili liği yaptı. Asker dönüşünde Ankara’da bir kamu ku-
içinde belirgin hale gelir. Onun sanatında fiziksel iri- ruluşunda, Türkiye Radyo ve Televizyon yan kurumu
lik, seçkinlik, manevi güç, aşk gibi içe ait değerlerin de Genel Müdürlüğünde çevirmenlik, yaptı. Radyoda
bir ifadesidir. Son şiir kitabı “Korku ve Yakarış” şiiri görevi rapor yazıcı, araştırma görevlisi, uzman ve şef
de şairin özlü bir söyleyişe ulaştığı, ilk şiirlerinde kı- olarak sürdürdü. 1983’te İstanbul’ a taşındı. Sadece
vama kavuştuğu görülür. “Ne çok acı var!” cümlesiyle bunlarla kalmayıp Zarifoğlu’na 1984’te Türkiye Yazar-
başlayan “Yaşama” adlı günlükleri Türk edebiyatında lar Birliğince kendisine çocuk edebiyat dalında ödül
bu türde yazılmış en orijinal eserlerden biridir. Ayrıca
verildi.
Pakdil’in çıkardığı edebiyat dergisinde bazı ürünler
çıkarmaya başladı. Bu derginin yayınları arasında şiir Zarifoğlu’nun Ölümü
ve hikâye kitapları çıktı.
Bu güzel yazarımız Zarifoğlu malesef ki yakalan-
1976’ da arkadaşları Rasim Özdenören, Erdem Beya- dığı pankreas kanserinden kurtulamayarak 7 Haziran
zıt, Alaeddin Özdenören’le “Mavera” dergisini kurdu. 1987’ de öldüğünde İstanbul radyosunda denetçiydi.
Bu verimli yeni çalışma döneminde derginin yöneti- Ölümünün ardından şairler, yazarlar ve bilginlerin de
mine katıldı. Bizce bu sayede liderlik duyusunu ortaya katıldığı cenaze merasimi ile Beylerbeyi Küplüce me-
çıkarmayı başarmıştır. Gençlerle yazışmalar yapıp şiir zarlığında toprağa verilmiştir. Ardından şiirler yazılıp
ve yazılarını yayımlamayı sürdürdü. Dergiyle bera- eski geleneğe uyularak ölümüne tarih düşülmüştür.
ber kurdukları “Akabe” yayınları arasında şiirleri ve Bu amansız hastalığa yitirdiğimiz sanatçımız sonsuza
günlükleri kitap haline getirildi. Bunlara ardı sıra çı- kadar eserleriyle yaşayacaktır.
kan çocuk kitapları eklendi. Zarifoğlu başka bir kitabı
olan “Savaş Ritimleri” adlı romanında güzel yüreğini Defne KAYGUSUZ
ortaya koyarak Afganistan’ın işgalini on dört yaşında Zeynep Gökçe ÇAKIR
bir çocuğun ağzından anlatmıştır. Elif Sena TAŞAN
Hz-B
Sayfa 66 Sayı:2
Sayfa Sayı:2 2023
2023
Sg Sosyal Günce Araştırma Yazısı
Artist ve Şiir
C
ahit Zarifoğlu 1940 yılında Ankara’da Memleketi Kahramanmaraş’ta Açı adında şiir
doğmuştur. Çocukluğu, babasının hakim ağırlıklı bir dergi çıkarmış. Bu dergi vasıtasıyla
olması nedeniyle sık sık şehir değiştirerek birçok şairin adını duymasını ve ülke çapında ta-
geçmiştir. İlköğretimi Kızılcahamam’da nınmasını sağlamıştır. Tam adı Abdurrahman Ca-
okuyan Cahit Zarifoğlu, liseyi memleketi Kahra- hit Zarifoğlu olan şair, saf şiir akımının temsilci-
manmaraş’ta bitirmiş.Gençlik yıllarında yerel ga- leri arasında yer almıştır. Bu akımda, şiirin formu
zetelerde sayfa sekreterliği yapmaya başlamıştır. ve üslup ön planda tutulur. Cahit Zarifoğlu’nun
Bu durum şairin o dönemde edebiyata duyduğu en çok etkilendiği şairlerden biri olan Necip Fazıl
ilginin artmasını sağlamış, Divan edebiyatı klasik- Kısakürek de bu akımın temsilcileri arasında yer
lerini okumuş ve kendini geliştirmeye başlamış- alır. Cahit Zarifoğlu, öykü, roman ve deneme tü-
tır. Edebiyata olan ilgisi arttıkça yazma isteği de ründeki eserlerinde herkesin anlayabileceği, sade
artan şair, 1976 yılından itibaren ilk öyküleri ve bir dil kullanmıştır. Lakin Mistik bir olay örgüsü-
şiirleri Mavera adlı dergide yayımlanmaya başla- nün hakim olduğu şiirlerinde ise kapalı, metafo-
mıştır. Dergiyi çıkaran Rasim Özdenören ve Akif rik ve imgeci bir üslup eserlerini etkileyici kılmış-
İnan ile birlikte birçok dergi çıkarmıştır. Almanca tır. Cahit Zarifoğlu, bir söyleşisinde şiir yazmayı,
öğretmenliği dışında uzun yıllar boyunca TRT’de ‘’Muğlak ama mutlak zorunluluğun mutlak ama
mütercim sekreter olarak da çalışmıştır. Bu dö- muğlak zorunluluğu’’ olarak tanımlamıştır.
nemde Amatör çizimler yapan başarılı edebi-
“
yatçıya, Kısakürek’in “Artist” diye seslenmesinin
ardından, liseden itibaren “Aristo” olan lakabı,
“Artist” oldu.
Burası dünya?
Ne çok kıymetlendirdik...
”
Oysa bir tarla idi;
Ekip biçip gidecektik.
Sayı:2 2023 Sayfa 7
Sg Sosyal Günce Araştırma Yazısı
Zarifoğlu’nun şiirlerinde en somut gerçeklikler
ta benimkiyle Sezai Karakoç’unki arasında kendi-
bile imgeci bir anlatımla okura aktarılır. Şiirle-
ne yer arar. O ara bana daha da yakın olduğunu
rinde anlam okura doğrudan sunulmaz. Uzun bir
söyleyebilirim. Giderek kendini buldu. İsimler
süre saf şiir anlayışına uygun eserler ortaya koyan
sözlüklerinde ve ansiklopedilerde onun ‘gizemci’
Cahit Zarifoğlu son yıllarında şiirlerinde nispeten
olduğu çok kesin biçimde söylenir. Bence o kadar
daha sade bir dil kullanmıştır. Özellikle Filistin
değil ya da Zarifoğlu’nun ayırıcı özelliği orada
üzerine yazdığı şiirler toplumsal gerçekçi çizgiye
değil. İşaret onda aynı zamanda sorudur. Maraşlı
daha yakındır. Cahit Zarifoğlu’nun manzum eser-
delikanlı tavrını hiç bırakmaması ,onun bir inanç-
lerinin konusunu insanın dünyadaki yeri, var oluş
tan çok, bir afiye, bir gösteriye ilişkin olmasından
kaygısı, Allah, ahiret gibi dini konular ön planda-
kaynaklanıyordu. Mahallesini çok seven ve ora-
dır. Şairin şiir anlayışını en iyi yansıtan şiirlerden
dan gelen dayanışma duygusunu bir silah gibi de
biri olan “İşaret Çocukları” eserinde dil kullanım-
görmeye başlayan çocuk. Zarifoğlu’nun şiirinde
larından hareketle Zarifoğlu’nun düşünce dünya-
çok şey serüven duygusundan doğmuştur.(…)
sının kapılarının aralanması ve onun kadın kav-
Evet bir ‘kabala’ var Zarifoğlu’nun şiirinde. Ama
ramına bakışının çözümlenmesi amaçlanmıştır.
cinlerle içli dışlı olmayan bir kabala,bir çeşit yazgı
Kadın kavramına yüklenilen değer günlük yaşantı
pokerine yönelmiş.
ele alınarak anlatılmıştır. Edilen bulgular, Çağdaş
Türk edebiyatındaki kullanımlarla karşılaştırıla-
Ece Ayhan’a sordum ona göre ‘Cahit Zarifoğlu ‘
rak değerlendirilmiştir.
şiirde yapı sorununu en iyi kavramış bu konuda
örnek gösterilebilecek sanatçılardan biri. Kolsuz
Zarifoğlunun eserlerine dair Cemal Süreya’nın
Bir Hattat’ta da ayrıca belirtmiş bunu .” demiştir.
şu sözleri bulunur: “Zarifoğlu’nun şiiri başlangıç-
Irmak ÇELİKER
İŞARET ÇOCUKLARI 9-C
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan Sonra insan o ki denizde
Geçerdi babam Küçük ve büyük nehirde
Başında yağmur halkaları Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde Zaman dert getirdi sulara
Alnını iki dağın arasına germiş İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Bir devin göğsüne benzer Savaşan insanların elinde
Göğsünden dualar geçermiş İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline
Kısakürek’in hocası Abdülhakim Arvasi’nin ailesinden gelen, dönemin Van müftüsünün kızı Berat Arvasi’yi
Zarifoğlu’na anlatıp bir nevi görücü usulü tanışma ile Van’a gitmiş ve birbirlerini gördükleri akşam nişanlan-
mışlardır. Eşinin vefatından sonra Berat Zarifoğlu verdiği röportajlarda Cahit Zarifoğlu’ndan şöyle bahset-
mekte ve onu anmaktadır:“Yemek yapmayı çok bilmezdim” diyor Berat Zarifoğlu. “Bana yemek yapmayı Cahit
öğretti, fasulye pişirmeyi öğretti ki nasıl tatlı olmuştu o ilk yaptığım yemek, bir bilseniz diyor. Benim hocamdı
ayrıca, öyle merhametli, güzel bir insandı. Biz evlendiğimizde birbirimize misafir gibiydik. Zamanla birbiri-
mizi tanıdık, sevdik, balayımızı son yıllarımızda yaşadık sayılır hatta. Özü ile sözü birdi. Yazıp da yapmadığı
yoktu.” bu sözleri duyduktan sonra biraz ilginç karşılıyoruz günümüz zamanında, eskilerin güzelliğini bir kez
daha görüp anlıyoruz.
Daha sonra şöyle devam ediyor eşi: “Cahit’in duygularını yazılarından anlardım.” diyor. “Neye üzülmüş, neye
sevinmiş okudukça bilirdim. Bir gün sitemle, o kadar şiir yazıyorsun bana bir şiir yazmadın, deyiverdim.” Ca-
hit, hemen şiir yazmaya başladı. Ne kadar olmaz öyle desem de: “Ben şair adamım, ilhamı çağırırım, o gelir”
diyerek meşhur “Ey Berat Hanım” diye başlayan bu şiiri yazdı.
Berat’a Ey Berat Hanım dersen ki
Ey Berat Hanım “Bu ne zalim adam
Otur şöyle nefes al dinlen Hâlimi bilmez hâlden anlamaz
Ve anlat ne var ne yok hâlin nasıl Küçük bir şeyi mesele yapar”
Eğer dersen “Vaktim yok dilim yorgun - Ne büyük yalan -
Çamaşır dağ gibi Doğrusu var hakkın
Bulaşık bir ziyafet sonrası kadar çok N’etsem, n’apsam
Ve çocuklar Kollarını bilezik
Aç uykulu ve huysuz” Boynunu kordon
O vakit koştur didin işin bitince otur Ayağını halhal donatsam
Sonra anlat; halin nice, keyfin nasıl Yine hakkın kalır.
Bu dizelerden de anlıyoruz ki Cahit Zarifoğlu eşi Berat Hanım’a çok saygı duyan bir eşmiş. Evlendikle-
rinde kendisinin 19, Cahit Zarifoğlu’nun ise 35 yaşında olduğunu söyleyen Berat Zarifoğlu, “Cahit Bey bana
takılırdı ‘Ben yaşlanacağım, sen hep genç kalacaksın.’ diye. Ama öyle olmadı, genç yaşta aramızdan ayrıldı.
Bugün gençler geliyor diyorlar ki Berat teyze bize Cahit abiyi anlat. Cahit, gençlerin hep abisi kaldı ama ben
yaşlandım, gençlerin teyzesi, torunlarımın anneannesi oldum.”diyor. “Necip Fazıl’ın talebelerinden ilk Cahit
Bey ona kavuştu. Zaten Cahit Bey hastanede bir rüya görmüştü. Necip Fazıl ona ‘Buralar çok kıymetli, yirmi ve
ya yirmi beş sene sonra buralar çok daha değerli olacak. Buraya gelecek misiniz?’ demiş. Yirmi beş gün sonra
Cahit kavuştu ona.” diyerek sözlerini burda bitiriyor Berat Zarifoğlu.
Böyle güzel bir insanın aramızdan ayrılması her ne kadar üzücü olsa da onu eserleri ve kalemiyle anmak bizi
onurlandırır.
Aleyna TÜRKBEN
11-A
Herkes tarafından anlaşılması zor, kapalı ve kendi Hayaller Zarifoğlu’nun denemeleridir. Bir Değirmen-
üslubuyla yazmış olmasına rağmen bu zamana kadar dir Bu Dünya denemesinde hayata dair birçok konuya
çok sevilen bir şair olmuştur. Zarifoğlu’nun bu üslubu derinlemesine değinmiştir Zarifoğlu. Üzerinden geç-
ile Alim Karaman’ın bir sözü vardır: se bile kitapta değindiği konular halen doğruluk payı
taşımaktadır. Ön planda Müslümanlığı ele almıştır
“Cahit Zarifoğlu’na ait hangi metin olursa olsun, Zarifoğlu. Zengin Hayaller denemesi Bir Değirmen-
Onun dünyasına, bir iklime geçer gibi girerseniz. dir Bu Dünya’nın devamı niteliğini taşır. İçeriğinde
Yeni bir iklime girmenin ne gibi etkileri oluyorsa, na- çocuk eğitimleri, şehir hayatı, aile yapıları, ideal Müs-
sıl değiştiriyorsa insanı öylece değişirsiniz.” Şeklinde lüman profilinden bahsetmiştir. “Bakın, kalbimin
Zarifoğlu’nu ve eserlerini benzetmiştir. Zarifoğlu’nun inancını söyleyeceğim: Kazanan biz olacağız! Sosya-
çocuk hikayeleri hakkında bir sözü vardır: lizm, devrim, batıcılık kangrenlerini kesip attığımız
gün. Ve bütün dünya Müslümanlarıyla birlikte.”
“Büyüklere yazdığınız zaman bu sadece büyükler
içindir. Ama çocuklara diye yazarsanız bu aynı za- Zarifoğlu’nun tiyatroda tek bir eseri bulunmakta-
manda büyükler için olur.” dır o da Sütçü İmam’dır. 1919 yılında Maraş’ta ger-
çekleşen işgali anlatmaktadır. Her şeyden habersiz
Katıraslan, Ağaçakakanlar ve Motorlu Kuş kitapla- davranan Türk halkının aslında gizliden gizliye nasıl
rında soyutluğu somutlaştırması ve bunu fastastiğe zekice planlar kurduğunu, ölüm pahasına nasıl diren-
çevirerek çocukları erken yaşta düşünmeye ve hesap- diklerini anlatan kısa bir tiyatrodur. Tiyatronun ismi
lamalar yapmalarına teşvik etme amacıyla kaleme al- ise düşmana ilk mermiyi sıkmış olan Sütçü İmam’dan
mıştır. Zarifoğulu, çocuk kitaplarında akla gelebilecek gelmektedir.
genel konuların çoğunluğunu çocukların gözünden
yetişkinlere göstermek istemiştir. Bu türde diğer eser- Zarifoğlunun hikaye olarak iki eseri var olmaktadır:
leri: Serçekuşu, Yürekdede ile Padişah, Küçük Şehza- Bunlar Hikayeler ve Mahalle Kavgası’dır. Hikayeler,
de, Derya, Kuşların Dili’dir. toplam on bir bölüme sahiptir; İns, Sizi Görmeliyim,
Savunma, Kentin Ortasında Bir An Suçlular, Zal Te-
Çocuk hikayelerine nazaran şiirlerinden de meyve pesine Doğru, Yabancılık, Bir Şey Var Belirmiyor, Ses-
vermiştir gelecek nesillere. Bunlar Gülücük ve Ağaç sizlik, Karşı Çıkış, Şeyhana ve Suçlulardır. Hikayeler,
Okul’dur. Gülücük kitabında, isminden anlaşılacağı diğer anlaşılması zor olan kapalı şiir kitaplarının aksi-
üzere neşeli, hayat dolu şiirler yer almaktadır. Ağaç ne biraz daha kolay anlaşılır bir dile sahip olsa da an-
Okul ise tam aksine savaş şartlarındaki çocukları an- laması yine güçtür. Hikaye olarak yazılsa da içerisin-
latan bir kitaptır. Afganistan’da olan savaşta okulları de şiire dair kırıntılara rastlanabilir. Özellikle yazım
bombalanan çocukların ağaçların altında dersler işle- yanlışlarını düzeltmemiştir Zarifoğlu. Bu durum bazı
mek zorunda kalmasından geliyor kitabın adı. şiirlerinde de rastlanabilir. Bu durum Zarifoğlu’nun,
sanatçının kendine ait gizli bir yanı olmasını ve şiirle-
Roman alanında ise iki tane esere sahiptir Zarifoğlu. rin planlı bir kaynağı olmadığını düşündüğü içindir.
Bunlar Ana ve Savaş Ritimleri’dir. Savaş Ritimleri’n-
de Zarifoğlu, Lagman’ın güney-batısına dayanmış ve Belki de Cahit Zarifoğlu’nun en önemli eserlerinden
sessizce gelen savaşa hazırlanan cesur kahramanların biri olarak kabul edilebilecek Yaşamak, Zarifoğlu’nun
ayak ritimlerini anlatır. Zarifoğlu, Ana romanını ta- günlük/anı türündeki tek eseridir. Kitabın içerisinde-
mamlayamamış olmasına rağmen ilerleyen yıllarda ki olaylar kronolojik olarak yazılmamıştır. Kitap, daha
kitap haline getirilmiştir. Ana romanı, yarım olması- başka denemeler ve şiirlerden de kesitlere sahiptir. “Ne
na rağmen daha çok rağbet görmüştür. çok acı var!..” Cümlesiyle kitaba başlıyor Zarif Adam
ve hayatında onu üzen, sevindiren, zorlayan her şeyi
Bunların dışı kendi çapında yazdığı iki tane deneme- içinden geldiği gibi araya serpiştirdiği denemeler ve
si mevcuttur. Bir Değirmendir Bu Dünya ve Zengin şiirler ile adeta bir pastayı süslercesine donatıyor.
Ceylinaz BURAN
9-C
YIKILAN UMUTLAR
Çok güzel bir filmde yer alan derin bir soru vardı hep ak-
lımda “Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir?”-
Derin ve ağırlıyla ezen bir sorudur benim için. Eğer cevabı
olmayan bir soru varsa o da bu sorudur. Enkazlara asılan
balonlar kadar çaresizidir bu soru bir o kadar da acıtır canı.
Sevdiğini, canı bildiğini kaybetmeden anlayamaz çoğu in-
san ölümün ağırlığını. Anlamaya çalışır belki, belki bir neb-
ze yanar yüreği derinden. Ama ne çocuğunu kaybeden bir
anne kadar çaresizdir ne de seviğini kaybeden bir adam ka-
dar yalnız ne de annesiz kalan bir çocuk kadar savunmasız.
Anlamak da istemez kimse o duyguyu korku verir insana.
Yaşanacağını düşünmek bile acı verirken insana yaşamanın
verdiği keder tahmin bile edilemez.
Yüreğimizin hiç bilmediğimiz bir noktasında hissediyo-
ruz bu ağırlığı. Sanki insanı kapkaranlık bir köşeye itiyor
gibi. Kimsenin ulaşamadığı, iyileştiremediği bir yer. O ka-
dar derinden bir hüzün ki yaşadığımız yıkılan tek şey bina-
lar olmadı, ölümler bir tek enkazda yaşanmadı. Memleketin
belki de dünyanın her noktasında hissedildi ve hissediliyor
Hayaliler
Hayaliler genellikle Karagöz oynatan kişilerdir. Oyun metnini kendileri yazar, oyun tiplerini kendileri tasarlar,
nevregan denen bıçaklar, çeşitli zımbalar, deliciler ile işler ve kendi hazırladığı kök boyalarla bunları boyarlar.
Bunun dışında oyunu tek başlarına oynayıp tüm şarkıları da bizzat canlı olarak seslendirirler. Karagöz sana-
tımızda usta (Hayâlî) olabilmek için bir ustanın yanında uzun süre çalışmak gerekirdi, Hayâli olmak için önce
en alt basamak sayılan sandıkkar olarak başlanır ve hayal perdesinin içinde olduğu sandık taşınırdı, bir süre
sonra sandıkkarlıktan çıraklığa terfi edilir, çıraklık döneminden sonra yardak olunurdu. Yardak olmak demek
artık bir hayâli adayı olmak demekti. Yardaklık döneminde iyice pişen hayâli adayı ahilik geleneğine uygun
olarak ustası tarafından esnaf loncasına bildirilir, esnaf loncasına bağlı ustaların imtihanını kazandığı takdirde
kendisine ustası tarafından bir mahlâs verilir ve hayâli olarak ilan edilirdi.
Şimdi artık peştemal bağlamak gibi törenler yok ama yine de hayali olabilmek için bir ustanın yanında uzun
süre yardaklık (asistanlık) yapmak gerekir ve ancak ustanın onayı ile hayali olunabilir.
Irmak ÇELİKER
9-C
Raif Efendi 20li yaşlarında babasının isteği üzerine Almanya’ya gider. Sanat merakı neticesin-
de gittiği bir galeride bir resme aşık olur. Her gün gelip gider ve orada sonunda resmin sahibi
Maria Puder ile tanışır. Maria Puder, Raif ’in aksine daha özgür, isteklerinin bilincinde, rahatça
kendini ortaya koyabilen bir karakterdir. Raif ve Maria arasında zamanla bir aşk başlar. Raif
hayatta gerçek mutluluğu ilk ve son kez olarak Maria ile yaşayacaktır. Maria, erkekler hakkında
farklı tecrübeleri olması nedeniyle onları güvenilmez bulur fakat zamanla o da Raif ’e kapıları-
nı açar. İlişkileri çok iyi giderken, Raif babasının ölümü haberi üzerine Türkiye’ye döner fakat
yazışmaya devam ederler. Bir süre sonra Maria’nin mektupları kesilir. Raif o kadar özgüvensiz
ve yeniktir ki farklı düşüncelere kapılır istenmediğini düşünür. Sonra İstemediği, sevmediği
bir evlilik yapar başka bir kadınla. Yıllar sonra bir ortak tanıdıkla karşılaşıp Maria’nın o dönem
hamile olduğu, bir kızları olduğu ve Maria’nın öldüğü gerçeğiyle yüzleşir.
Irmak ÇELİKER
9-C
Inanarak Kazandık
“İnanç, en güçlü kaledir.”
Çanakkale Savaşı, tarihe unutulmaz bir Ölüme atılan asker! Bir sancak altında kış ay-
damga vurmuş; inancın nasıl güçlü bir kale nının zorlu ayazında yem etmemişlerdi vatanı
olduğunu gösteren, az rastlanır bir mücadele- kurda, kuşa. Vatan aşkıyla 257 kiloluk bomba-
nin zaferidir. 18 Mart Çanakkale Zaferi, belki yı tek başına kaldıran Koca Seyit’in namluya
de Anadolu halkının yaşadığı en büyük zafer, sürdüğü mermi de gideceği yeri biliyordu. Eli-
aynı zamanda yaşadığı en büyük acıdır da… zabeth Gemisi’ni ikiye ayıran o top Çanakkale
Zaferi’nin özetiydi adeta… Düşman geliyordu
Anadan, yârdan, evlattan vazgeçip vatan yığınla, geçecekti Çanakkale’yi. Ama kolay
diye diye can verenlerin kanıyla yazdığı bir mı? “Çanakkale geçilmez!” diyen askerimizi
destandır Çanakkale. Hakk’ın batılı, birliğin ezip geçmek, Anadolu topraklarına göz dik-
ayrılığı yendiği zor bir imtihandır Çanakkale. mek o kadar basit mi? Elbette ki basit değil,
ülkesi pahasına canından olmayı, şehit düş-
Kimi Erzurumlu, kimi Konyalı, kimi Ar- meyi kabul eden askerlerimizi ezip geçmek!
dahanlı, kimi Urfalı sayısız kaç yiğidin omuz Düşmanın hevesi kursağında kaldı. Toprak-
omuza savaşarak yazdığı tarihtir Çanakkale. larımız üzerinde kötü emelleri olan kirli eller,
Önündeki arkadaşının ölümünü görüp onun tek tek geri çekilmeye başladı. Bir kere yola
düştüğü yere geçen, öleceğini bile bile ve gö- çıkılmışta ya dönmek olmazdı. Ölmek olurdu
zünü kırpmadan vazifeye atılan askerdir on- lakin dönmek olmazdı. Olmadı da!
lar...
Zemheri ve Mehru
“Ben de senin kadar güçlü olmak istiyorum Zemheri. Senin gibi…” Kaşları çatıldı.“Ne-
den?” gözlerinin en içine baktım. “Çünkü sen zemherisin. Sen benim Zemherimsin.” Yü-
zünde oluşan ufak bir tebessümle bana baktı.“Mehru sen zaten bensin. Ben zaten senim.
Sen bir zemherisin. Ben ise senin yanında duran bir Mehruyum.” Hep Zemheri gibi ol-
mak istemiştim. Zemheri adının hakkını verirdi. Ben de Mehru isminin hakkını vermeye
çalışıyor ve beceremediğimi düşünüyordum. Ama Zemheri hep aksini söylüyor ve bana
“Mehru’m” diyordu.
Onun gibi olmak istiyordum. Kışı onunla seven ben adımı da onunla sevmiştim. “Sen
nasıl Zemheri oldun Zemheri?” dediğimde yüzündeki tebessümün yavaşça silindiğini
fark ettim. Kucağında yatıp ona bakıyordum ve açık terastaki koltuktaydık. Kışın en sert
dönemi gelmiş çatmış ve deli gibi kar fırtınası çıkmıştı. “Sen nasıl Mehru olduysan öyle
oldum Mehru.” Dediğinde topu bana attığını o an fark ettim.
O an fark ettim Zemheri’nin gözleri sadece bana kışın güzelliklerini yaşatıyordu. Zem-
heri başka kimseye bana baktığı gibi bakmıyordu belki de bakmayacaktı. “Ben seni nasıl
buldum Zemheri?” bakışları bir anlığına bana döndü. Soran gözlerle bana baktı ve gözle-
rini gökyüzüne çevirdi. “Buldum seni.” Dedi bana. Sadece bunu dedi.
“Benim sana bir şey itiraf etmem gerek Mehru.” Korkuyordum. Korkuyordu. Gözlerinde
az önceki kışı sevdiren bakışlar yoktu. Korku vardı. Endişe, telaş ve çekingenlik vardı. Ba-
şımı cesaret verircesine kaldırdım ve ona güç vermek için elini tuttum. “Sen Zemherisin.
Benim Zemherimsin. Korkma. Ben de korkuyorum bazı şeylerden ama artık korkma-
yacağım çünkü sen varsın.” Bana tebessümle baktı ama hala tereddüt vardı. Ona baktım
ve konuşması için süre tanıdım. “Her şeye rağmen benim yanımda durursun değil mi?”
korkuyla söylediği bu cümlede ilk defa sesi titremişti. Kötü şeyler mi olacaktı ne olacaktı?
“O nasıl laf Zemheri? Ben sana hep güveniyorum ve hep hanındayım. Hadi korkma söy-
le.” Derin derin içine çektiği bir nefes ile beklemediğim bir şekilde bana sıkıca sarıldı. Ona
sıkıca sarıldım ve güç verdim. Kendini hazır hisseder gibi olduğunda konuşmaya başladı.
“Mehru, ben… Ben bir şey biliyordum yani biliyorum ve bunu senden sakladım.” Bana
artık bakmıyordu. Parmaklarındaki derileri soyuyor kollarını çiziyordu. Ellerini sıkıca
tuttuğumda anlık bana baktı ve geri başı öne düştü. Ama ben de artık duyacağımdan
korkuyordum. “Mehru, sen hani kaza yapmıştın ya…” o gün geldi aklıma. Zemheri’nin
evinden ayrılmış veyürüyerek evime dönüyordum. Karşıdan karşıya geçerken arabanın
biri hızını kesemeyip bana çarpmıştı. Ama üzerinden ay geçmişti artık. İyileşmiştim.
Başımı korkarak salladım. “O gün yanına geldiğimde berbat bir haldeydin Mehru, ben
sana her şeyi anlatmak için çok bekledim yemin ederim.” “Ne diyorsun anlamıyorum
benimle açık konuşur musun Zemheri? Ne oluyor?” Ona baktığımda bana baktı ve ko-
nuşmasına devam etti. “Uyandığında geçici bir hafıza kaybı yaşadın Mehru, sadece beni
hatırladın. Annen, baban, kız kardeşin, abin… Hiçbiri zihninde yoktu.” Gözlerine daha
dikkatli baktım. “Yalan söyledin. Bana sanrı gördüğümü söyledin. Zemheri o gün ne oldu?
Sen benden neleri sakladın? Bak ben 27 yaşımdayım ve 4 yıldır ailem yok benim. Söyle
bana yıllardır benden ne sakladın?” Korkuyla onu dinlerken o ise sustu. Ona karşı san-
ki tüm öfkemi kusacakmış gibi döndüm ve ister istemez bağırdım. “Söyle! Ne sakladın
benden!” Gözünden bir damla yaş düştüğünde ağzını açtı ve hayatım darmaduman oldu.
“Mehru sen kazadan sonra hiç onları sormadın ama ben senin başında bir gün bekler-
ken telefonun çaldı. Uyuyordun ve ben de yabancı numara diye açtım. Ailenin bir tra-
fik kazasında öldüğünü söylediler. O an şok oldum. Sana deseydim zaten hatırlamazdın.
Arkadaşların geldiğinde bile ‘Siz kimsiniz?’ diyordun. Ben de sustum. Sonra iyileştin ve
taburcu oldun. O gün evime götürdüm seni. Seninle o gün dertleştik. Sanki iki sırdaş gibi
dertleştik Mehru. Kafanda bir senaryo yazmış gibi ailenin ölümünü anlattın. Ailenin tek
çocuğu olduğunu ve annen ve babanla da bir kaza yaptığını söyledin. Onlar ölmüş ve sen
yaşamıştın. Yani sen öyle anlattın. Ama kardeşlerini hatırlamadın. Sadece dinledim. Gö-
zümdeki yaşlar firar etmek için gözümde savaş verirken ben ise sessizce ayağa kalktım.
“Biliyor musun Zemheri? Ben senin gibi olamam. Sana hesap sormayacağım. Bana
anlatman da bir şeydi. Ama ben Zemheri değilim. Ben sen değilim, ben senin gibi güçlü
değilim, ben senin kadar cesur değilim. Arkandayım, sağında solunda ve önündeyim ama
asla gelip de bana kendini affettirmeye çalışma. En azından şimdilik bana vakit tanı.”
Ben Mehru,
Zemheri olan Mehru gitti,
Artık Zemherisiz Mehru var.
Güçsüz ve korkak Mehru.
Bu hikâye Zemheri ve Mehru’nun hikâyesiydi. Zemheri sessizliği, Mehru ise tepkisini
koymayı seçti. Bu ikisine de zarar verdi. Çünkü onlar birbirleri değildi.
Nisa YENİGÜN
Hz-A
Medusa
İçerideki buhardan buğulanmış camlara sertçe
akın ediyordu bulutun hırçın yavruları. Öğlen
vakitleri olmasına rağmen ısrarcı bulutlar yü-
zünden gün yüzü görmüyordu yeryüzü. Odası-
nın eski, az aydınlatan beyaz lambası yanıyordu.
Tülün ardından görünen manzaraya kim baksa
bir daha bakardı lakin orda olmak istemezdi.
Belki hayatı boyunca görmediği şiddetli bir yağ-
muru izliyordu genç. Kulak üstü kulaklığından
çalan klasik müziği ağır hareketlerle durdurup
gözlerini kapattı. Az da olsa dışarıdan gelen
yağmur sesleri içindeki kederi dindirebilmiş-
ti. Gün boyu bitmek bilmeyen bir keyifsizlik,
bir can sıkıntısı içini yiyip bitirmişti. Okuduğu
cümleler belki de bu halinin eseriydi. Kim bi-
lir Medusa’nın çektiği acılar sızlatmıştı o yaman
kalbini.
Sanki kasten verilmişti bu güzellik ona. Istırap çek- Basit bir mitoloji hikayesi bu kadar bir insanı et-
mesi içindi. Doğduğu anda yazılmış olan bu kade- kileyebilir miydi? Gerçek hayatla karşılaştırıldığında
rinde güzel olmak ona bir küfür gibiydi. Herkesin bir aslında tek farkın onların birer mitolojik tanrılar ol-
ruh eşiyle birlikte yaratıldığı bu dünyada o tek başına masıydı. Diğer bütün eylemler ve olaylar insanların
yaratılmıştı. Mahrum bırakılmıştı iki damla sevgi- dünyasından farksızdı. Şeytanlıklar, güzellikler, yete-
den. Altın sarısı saçlarından kanlar damlamıştı son nekliler, savaşçılar... Hepsi bire birdi. Peki ya bu güç-
nefesine dek. Haklıyken cezalandırılabileceğin kadar lerine rağmen neden bu kadar sorunla karşılaşmıştı
kötü ve acımasızdı bu dünya. Ellerinde altın kaşıkları Olimposlular? Tanrı değil miydiler, şeytanlığın kökü-
olanların etrafında dönen, onlara biat eden kör, sa- nü kurutamazlar mıydı? Sonucunda yenik düştükleri
ğır ve bilinçsiz dünyanın adaletsizliğinin meyvesiydi nefis onları da ele geçiriyordu bir faniden farksız ola-
Medusa’nın kederli hayatı. rak. Görevleri ve yapmaları gerekenler yerine keyif-
lerine göre davranmalarının verdiği rahatlık, sadece
onlara inancı sonsuz olan halklarına ıstırap ve acıdan
başka bir şey getirmiyordu.”
Okuduğu basit bir köşe yazısıydı. Ama düşünme- rın. Şaşırtıcıdır ki bir yabancıya göre güzel bir üslubu
den de edemiyordu. Yazarın neden mitolojideki tan- ve kalemi vardı. Hemen internete ismini arattı. Lakin
rılara bu kadar öfkeli olduğunu. O konudan bağım- düzgün bir sonuç ve bilgi bulamadı. Puflayarak başı-
sız olarak Medusa’ya çok üzülmüştü. Belki Medusa nı masaya koydu ve gözlerini kapattı. Belki sakinleş-
mitolojik bir yaratık olmasaydı ne kadar rağbet gö- mek için biraz uyuması gerekiyordu.
rürdü bu eleştirel dünyada. Aklında dolanıp duran
bu düşünceyi durduramıyordu. Gerçekten, gerçekten O sırada pencere camının ardındaki bir çift yeşil
var olsaydı neler olurdu acaba diye. Kaç tane kişinin kedi gözler dikkatli bir şekilde onu izliyordu. “Gök
onun o çirkin olan halini bile görmek için taşlaşmaya tekrar ağladığında, çanlar tekrar çalınınca, kehane-
göz yumacağını tahmin edemiyordu. tin yazılacak. Themis’in kılıcı ağır bastığında bedelin
ödeyecek her fani.” Sonrasında hiç orada olmamışça-
Başını iki yana sallayıp dikkatini geri topladı he- sına gözlerden kayboldu. Kedi gözlü kızın ağzından
men. Onu böylesine düşündüren, üzen yazıyı yazan dökülenlerden sonra gökyüzü onun için ağlamayı bı-
yazarın ismini bir hayli merak etmişti elbet. Yavaşça raktı ve güneş ışımaya başladı. Birileri için bir şeyler
gözlerini gazetede gezdirerek aradı. Acnes Makris. daha yeni başlıyorken birileri için ise bitmek üzerey-
Adından yola çıkarak Yunan olduğunu anladı yaza- di.
Ceylinaz BURAN
9-C
Okulumuzdan Şairler
Sevgi Dehlizi
Kalabalık içinde yalnızlık
Bir boşluk gibi hissetmek kendini
Hiçbir yere ait olamamak
Terkedilmiş eski bir araç gibi
Anlamsız
Harabe bir bina gibi
Kederli
Ve kimsesiz bırakılmış ufak bir çocuk gibi
Acı verici
İşte seni sevmek
Böyle bir şey sevgilim Hande Reyhan ARTEMEL
11-A
Gökyüzü
Bahar geldi
Kuşlar uçuştu çevremde
Gökyüzüne baktım
Bana gülümsediğini gördüm onun
Sabret diyordu
Göklerde buluşuruz
Okulumuzdan Şairler
Karahinbdiba
Karahindiba gibiydi baharın
Sıcak bir meltemde döküldün
Birer birer saçılırken masmavi göğe
Haykırdı köklerin kayıtsız kalan bütün mücadelerine
Ask
Kalbim teklerken
Iısırdım dudağımı
Düşünemiyordum, acizdim
Senin karşında
Tıpkı hareket edilmeyi
Bekleyen bir piyondum
Her zerrem seni sayıklarken,
Nefes alamadım.
Yavaşça kapanan gözlerimin
Önünde danslar etti renkler son bir defa
Seni tanıdığım için.
Resim
Boş bir tuval karşında,
Ne zaman ressam olup resmedeceksin?
Kilitli bir kapı karşında,
Ne zaman anahtar olup açacaksın?
Kurak bir tarla karşında,
Ne zaman su olup yeşerteceksin?
Anlamıyor musun?
Görmüyor musun?
Duymuyor musun?
Hissetmiyor musun?
Böylesine sana muhtaç aşkı.
Ceylinaz BURAN
9-C
Okulumuzdan Şairler
Zemheri
Silinmişsin zihnimden
Alınmışsın kalbimden
Gidiyorsun Aklımdan
Korkmuyor musun kaybolmaktan?
Gözlerini kaçırıyorsun
Geldiğim kadar gidiyorsun
izlemişçesine bakıyorsun
Diyorum da sen ne yapıyorsun?
Göremiyor musun?
Kalbimi kırıyorsun
Göz göre göre ateşe atıyorsun
Yakıyorsun
Başlıyor savaşım
Açılıyor gözlerim
Artık gerçekten de korkmuyorum
Belki de yeniden doğuyorum
Nisa YENİGÜN
Hz-A
Okulumuzdan Şairler
Zarifoğlu’ndan Şiirler
Anılar Defterinde Bir Gül Yapragı
Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
“En uzun yoldur
insanın içi....”
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle
Okulumuzdan
Zarifoğlu’ndanŞairler
Sözler
Beni kabullen, kendini yanına al, gidelim.
Cahit ZARİFOĞLU
Okulumuzdan Şairler
Sg
Sosyal Günce Dergisi
Cemal Mümtaz
Sosyal Bilimler Lisesi
Cahit Zarifoğlu
Haziranda giderken
Şehriyar
Yan yana kayıt
DÜZYAZILARI
Bitti
Sayfa 34 Sayı:2 2023
Demir kütleler senfonisi