ne demek bu: kendi içinde kıl sefer yolcu nasıl biridir, kimdir yola çıkan kime diyeyim, işte kamil insan
İnsan nedir? Neden insanın ne’liği üzerine konuşmalıyız?
Bu sorunun cevabını Ali Şeriati, insanın ne’liği üzerine konuşmadığımız takdirde halimizin nece olacağını bir teşbihle anlatarak vermiştir. Şeriati der ki: Aşılama ve ayıklama yöntemlerini, bağ bakımını, ve bitki bilimini çağdaş bilimin en üst düzeyinde bilen, gelgelelim diktiği ağacın türünü düşünmeyip içinde bulunduğu toplumun hangi ürüne ihtiyaç duyduğunu göz önünde bulundurmayan bir bağcıya benzeriz. Bugünkü bilimin çıkmaza düştüğü nokta da budur. Şeriati beşer-insan ayrımı yapar. Beşer, canlı/ biyolojik varlık. İnsan; faziletleri (erdemleri), kemalatı (olgunlukları), istidatları (yetenekleri) ile şairin üzerinde konuştuğu, filozofun söz söylediği, dinin ilgilendiği insandır. Çağımızın canlılar biliminin, laboratuvara soktuğu, mikroskop altında incelediği, testlere tabi tuttuğu canlı, varolanın (insanın) fizik-kimya cephesidir. Ancak varolanı canlı kılan can/nefs, bilim için bir muammadır. İnsanı tanımlarken canlı dedik. Hayvanlar, bitkiler, mantarlar türlü türlü organizmalar için de ‘’canlı’’ kelimesini kullanıyoruz. İnsanı bu bütün diğer ‘’canlı’’lardan ayıran nedir, bâhusus insanı cinsdaşı olan hayvandan ayıran nedir? Feylesoflar, ‘’düşünen bir canlı’’ (el-hayevân en-nâtık) olarak cinsi/ hayvani tabiatıyla insanı insan kılanın/ayıranın ‘’düşünme’’ yetisi ile ilişkilendirir, açıklar. Kur’an’da defaten zikredilen, vurgulanan şekliyle ‘’akıl sahibi’’ insan. Akıl sahibi olduğu için vahye muhatap olan, vahiy ile şereflendirilen, lütufta bulunulan insan. Evvel emirde yok iken var olması, yoktan yaratılması, mahlukat olması insan için bir lütuftur. Ancak bu kafi gelmiyor, ziyadesi var. İnsana akıl bahşediliyor ve ‘’eşrefi mahlukat’’ olma hakkı veriliyor. Burada imtihan başlıyor. İnsan akıl nimetine şükür mü edecek yoksa nankörlük mü? İnsanın imtihanın temelde bu iki yola ayrıldığını söyleyebiliriz şükür ve nankörlük. Nimete onun hakkını eda ederek, onun Rabbine iman ederek şükredilir. Nimete nankörlük ise, ona zulmetmek, Rabbini tanımamaktır. Peki nimete nasıl hakkı eda edilir, nimete nasıl zulmedilir? Besine ihtiyacı olan bedeni aç bırakmak o bedene bir zulümdür. Kan pompalaması gereken kalbin damarlarının tıkanması ve işlevini yerine getirememesi, yaratılış amacını (onun oraya koyuluş, onun orada bulunuş amacını) gerçekleştirememesi kalbe zulümdür. Aynı şekilde çeşitli yararlara sebep olan organları muattal bırakmak da zulümdür. Nasıl kolumuzun üzerinde uzun süre yatarak kaldığımızda veyahut uzun süre ayağımızın üzerine oturduğumuzda bir süre sonra o uzvumuz hissizleşiyor, acılı bir şekilde bir imdat çığlığı olarak kramp giriyor ise aynı şekilde aklımızı da atıl bırakmamak gerekir. Onun işlevini, yaratılış gayesini yerine getirmesi gerekir.