Professional Documents
Culture Documents
Judith Butler - Toplumsal Cinsiyet Yanıyor - Sahiplenme Ve Yıkma Sorunları PDF
Judith Butler - Toplumsal Cinsiyet Yanıyor - Sahiplenme Ve Yıkma Sorunları PDF
Judith Bucler
Althusser bu "çağrı" veya "sorgulama"yı, tek taraflı bir edim olarak, yasa
nın, bir yandan korku aşılarken, diğer yandan da belli bir bedel karşılığında öz
neye tanınma (kabul görme) olanağı veren iktidarı ve gücü olarak düşünür.
Azarlamada, özne sadece tanınmakla kalmaz, aynı zamanda ilgisiz, sorgulana
bilir ya da imkansız bir varoluş şeklindeki bir dış bölgeden öznenin söylemsel
ya da toplumsal alanına geçerek, belli bir toplumsal varlık düzeni de kazanır.
Ancak, bu özneleşme azarlayıcı sözün doğrudan bir etkisi olarak mı ortaya çık
maktadır, yoksa bu sözün, bir ceza korkusu dayatma gücüne sahip olması ve
bu dayatmadan yasaya bir boyun eğme, bir sadakat üretmesi mi gereklidir? Ya
sa tarafından çağrılmanın ve özne olarak kurulmanın daha başka yolları var mı
dır? Yasaca muhatap alınmanın (iştigal olunmanın), yasayı muhatap almanın
(onunla iştigal olmanın), cezalandırma gücü ile tanıma gücünü birbirinden
ayırabileceğimiz başka yolları var mıdır?
Althusser, bu türden bir yapısal çözümlemeye Lacancı yaklaşımdan gelen
katkının altını çizer ve yasa ile ona uymaya zorlanan özne arasında bir yanlış ta
nıma ilişkisi olduğunu ileri sürer1• "Kötü özneler" in mümkün olabileceğine
atıfta bulunmakla birlikte, böyle bir sorgulayıcı yasanın ortaya çıkaracağı itaat
sizliğin boyutlarını göz önüne almaz. Oysa yasa, sadece reddedilebilir olmakla
kalmaz, çiğnenebilir, kendi tek yanlı işleminin o tektanrıcı gücünü de sorgula
maya götürecek şekilde yeniden tanımlanmaya zorlanabilir. Öznenin tekbi
çimliliğinin beklendiği, davranış uyumluluğunun emredildiği yerde, yasanın
reddi, yasaya onu gülünç duruma düşürecek bir uyumlulukla sağlanabilir; böy
lece emrin, buyruğun meşruiyeti ince bir şekilde sorgulanmış, bir abartı halini
alana kadar tekrarlanmış, onu yürürlüğe koyanın otoritesine karşı duracak bir
biçimde yeniden eklemlenmiş olur. Buradaki performatif, icra edici yan, yani
yasanın yasaya bağlı özne üretmeyi amaçlayan çağrısı, yasayı harekete geçiren
disipline edici niyet olarak ortaya çıkan şeyi aşan ve karışıklık yaratan bir dizi
sonuç doğurur. Böylece sorgulama basit bir icra edici olma, atıfta bulunduğu
şeyi yaratma gücüne sahip bir söylem edimi olma statüsünü kaybeder ve niyet
edilmiş herhangi bir atıftan fazlasını anlamlandırarak, kastettiğinden daha faz
lasını yaratmış olur.
Bunun sonucu olarak oluşan İtaatsizliğe bütün o dilbilimsel olanağı ve
sözlüğü sağlayan, icra ediciliğin kurmadaki, oluşturmadaki bu başarısızlığıdır
- söylemsel buyruk ile onun benimsenmiş etkisi arasındaki kayma.
Dilin kullanılmasının ilk olarak adlandırılmayla, bir isimle çağrılmayla
mümkün kılındığını, bir ismi taşımanın, kendisine pek de seçim şansı tanın
madan, kişininsöylem içindeki yerini belirlediğini düşünün. Bu tür "çağrı-
1. Louis Althusser, "Ideology and Ideological State Appararuses", s. 170-77; ayrıca bkz.
"Freud and Lacan", Lenin içinde, s. 189-220.
Toplumsal Cinsiyet Yanıyor: Sahiplenme ve Yıkma Sorunları 125
* Özneleşme diye çevirdiğimiz "subjection burada anlatılanı doğrudan açığa vuran bir
,
anlam ikiliği taşıyor. Subject, bir "öz"e gönderen Türkçe "özne"nin taşımadığı "tabi olan" anla
mına sahip olduğu için, subjection da tabi olma, boyun eğ/diril/me, maruz kalma diye okun
malıdır. (ç.n.)
1 6· Defter
* Judich Buder, Gender Trouble, Feminism and ehe Subversion of Idencicy, New York,
Roudedge, 1990.
128 Defcer
2. Bkz. Marjorie Garber, Vested lnterests: Cross-Dressing and Culturaf Anxiety, New York,
Roudedge, 1992, s. 40.
3. bell hooks, "Is Paris Burning", Z, Sisters of the Yam Column, Haziran 1991, s. 6 1.
Toplumsal Cinsiyet Yanıyor: Sahiplenme ve Yıkma Sorunları 129
değildir. Bazen her ikisi birden olur; bazen çözülmesi olanaksız bir gerilime ya
kalanır, bazen de ölümcül derecede, yıkıcı olmayan bir sahiplenme halini alır.
Paris Yanıyor (1991), prodüktörlüğünü ve yönetmenliğini Jennie Living
stone'un yaptığı, New York, Harlem'de, ya Afrikalı-Amerikalı ya da Latin " er
kekler" in katılıp gösteri icra ettiği drag balolarını anlatan bir filmdir. Balolar,
yarışmacıların farklı kategorilerde katıldıkları yarışmalar biçimindedir. Katego
riler, çoğunluğu "yönetici" veya Ivy League* öğrencisi olmak gibi beyaz kültür
içinde sınıf simgesi olarak yerleşmiş bir çok toplumsal norm içerir; bazıları, en
uç drag'den butch kraliçesine kadar kadınsıdır, bazıları ise " bangie" gibi düz
gündür, zenci harbi erkek sokak kültüründen gelmedir. Yani, kategorilerin
hepsi beyaz kültürden alınma değildir, bazıları beyaz olmayan bir doğru
düzgünlüğün kopyalarıdır; diğer bazıları ise sınıf üstüne odaklanmıştır, sanki
sırf bu gösteri için pahalı kadın giysilerinin "mop" edilmesi, yani araklanması
gerekmiştir. Diğer bir kategori, askeri kıyafet yarışması ise başka kategorilerde
ki kadınsılığın icracı veya tekrarlayıcı üretimiyle paralel biçimde, ama bu sefer
erkekliğe icracı ve davranışsa! uygunluk rolü oynayan başka bir meşruiyet tesci
line doğru kayılmıştır. "Sahi-gibi-olma" tam olarak birilerinin yarıştığı ayrı bir
kategori değildir, ama belirlenmiş kategorilerdeki her hangi bir icrayı, perfor
mansı değerlendirmekte kullanılan bir standarttır. Ancak sahilik etkisini belir
leyen, inancı zorlayabilme, doğallık etkisi yaratabilme yeteneğidir. Bu etkinin
kendisi, normların canlandırılmasının, tekrarlanmasının bir sonucudur; ırk ve
sınıf normunun cisimleştirilmesinin, başlangıçta bir figür, bir beden figürü
olan, ama tikel, belirli bir bedenin değil, performansa düzenini veren, ama hiç
bir performansın da tamamen yakınlaşıp çakışamadığı bir standart olarak ka
lan, morfolojik bir ideal olan normun cisimleştirilmesinin sonucudur.
Gayet anlamlıdır ki bu, okunamayacagı ölçüde işleyebilen, sahilik üzerinde
ancak o ölçüde etkili olabilen bir performanstır. Çünkü "okumak", birisini in
dirmek, görünüm düzeyinde yürümeyeni açığa vurmak, hakaret etmek ya da
aşağılamak demektir. Bu nedenle bu tür bir icranın, performansın başarılı ol
ması, bir okumanın olanaksız kılınması veya bu okumanın, yorumun, görünen
ile ifade edilenin örtüştüğü türden şeffaf bir görme olarakgerçekleşmesi demek
tir. Tersine, görünen ile görünenin nasıl "okunduğu" ayrışırsa, icranın hilesi
hile olarak okunacak, ideal de sahiplenilişinden ayrılıp kopacaktır. Ama oku
manın olanaksız oluşu, hilenin işlediği anlamına gelir; sahi-olmaya yakınlaşıl
mıştır, icra eden beden ile icra edilen ideal, ayırt edilemez gibi görünmektedir.
Bu idealin statüsü nedir peki? Ya da nelerden meydana gelmiştir? Film ne
tür okumayı desteklemekte, neleri saklamaktadır? Normun doğallığından çıka-
* Sarmaşık Birliği, ABD'de bina duvarları sarmaşıkla kaplı olan Harward, Yale, Princecon
gibi bir dizi köklü ve seçkin üniversiceye verilen ad. (ç.n.)
132 Defter
yakınsama ve onu teşhir etme şeklindeki çifte hareket, filmde, sözümona "ger
çek" kişilerin pahalı dükkanlara girip çıktıkları sahnelerle balo salonundaki
drag sahnelerini yan yana getiren çaprazlama harekede daha da güçlendirilmiş
tir.
Drag balosunun gerçek-gibi-olma ürünleri arasında, öznenin fantazmatik
kuruluşuna hem tanık olur hem de onu üretiriz. Bu kendini küçük düşüren
meşrulaştırıcı normları tekrarlayıp taklit eden bir öznedir. Hem tekrarlanmak
zorunda olan hem de kendi tekrarlarını rahatsız eden egemenlik projesine da
yanan bir öznedir. Bu, özdeşleşmelerinden uzaklaşarak belli bir mesafeye çeki
len ve " bu gün özdeşleşmelerimden hangisiyle uğraşsam ya da ne zaman uğraş
sam" gibisinden faydacı kararlar veren bir özne değildir; tersine bu özne, özdeş
leşmelerin tutarsız ve hareketli bir biçimde dizilişinden oluşur; icrasının tekrar
lanabilirliği içinde ve icrası vasıtasıyla oluşturulabilir, üretildiği gerçek-gibi
olma normlarını hem meşrulaştıran hem de gayrı meşrulaştıran bir tekrarlama
dır bu...
Bu özne gerçek-gibi-olmayı kovalarken, onun peşindeyken üretilmiştir;
bu fantazmatik kovalamaca özdeşleşmeleri harekete geçirir, herhangi bir özdeş
leştirici hareketi oluşturan fantazmatik vaadin altını çizer - çok ciddiye alındı
ğında kimlik kaybı ve hayal kırıklığıyla sonuçlanacak bir vaattir bu. Venus için,
öldürülüşü dolayısıyla -görüldüğü kadarıyla müşterilerinden biri tarafından,
muhtemelen şu geriye kalan organlarının fark edilmesinden sonra öldürülmüş
tür- simgeselliğe çevrilemeyecek bir fantezi. Cinsiyetin yeniden anlamlandırıl
ması imkanlarının açılmasını gerektiren olguları yok edecek bir simgesellik ta
rafından gerçekleştirilen bir cinayettir bu. Eğer Venus kadın olmak istiyorsa,
ve Latinliğini değiştiremiyorsa, o zaman Venus, tam olarak koyu tenli kadınla
rın maruz kaldıkları şekildeki simgeselliğe maruz kalır. Ölümü, toplumsal güç
haritasını trajik biçimde yanlış okuduğunu gösterir. Bu yanlış okumayı yönlen
diren bizzat haritadır aslında: bu haritada, fantazma yoluyla kendini aşma yer
leri, sürekli olarak bir hayal kırıklığı içinde eriyip gitmektedir. Eğer beyazlık ve
kadınlığın -ve sınıf ayrıcalıkları tarafından inşa edilen bazı hegemonik erkeklik
biçimlerinin- göstergeleri fantazmatik vaat yerleriyse, o zaman koyu renkli ka
dınlarla lezbiyenler yalnızca her yerde bu sahnenin dışında bırakılmış olmakla
kalmazlar, çeşidi drag, transseksüellik biçiminde, ve hegemoniğin eleştirel ol
mayan taklidinde maddeye dönüşme peşindeki toplu famazmatik kovalamaca
içinde, sürekli olarak reddedilen ve dışlanan bir özdeşleşme yeri oluşturdukları
da açıktır. Bu famazmanın kısmen kadın olmayı ve bazı balocu çocuklar içinse
siyah kadın olmayı içermesi yanlış bir şekilde siyah kadını bir ayrıcalık konu
mu haline getirir; bir erkek yakalayabilir ve onun tarafından korunabilirler;
kuşkusuz, bir erkeğin desteği olmadan yaşayan çocuklu yoksul siyah annelerin
durumunu inkar etmeye yaramaktadır bu yanlış idealleştirme. Bu anlamda
134 Defter
4. Bkz. Linda Singer, Erotic Welfare: Sexual Theory and Politics in the Age ofEpidemic,
New York, Roucledge, 1992.
Toplumsal Cinsiyet Yanıyor: Sahiplenme ve Yıkma Sorunları 135
Jennie Livingston, konusuna dışardan içeri bakarmış gibi yaklaşmaktadır. Beyaz ka
dın/lezbiyen film yapımcısı olarak Paris Yanıyor' da kendi varlığı olmadığı için, izleyicile
rin siyah eşcinsel "yerliler" in yaşamını belgeleyen etnografık bir film seyrecciklerini tahay
yül etmeleri ve Livingscon'a özgü bir konum ve perspektif tarafından şekillenmiş ve oluş
muş bir çalışma izlediklerini fark etmemeleri kolaydır. Sinema yöntemleriyle bu gerçeği
gizleyerek {sorularını duyar ama kendisini hiç görmeyiz) Livingston, hakim beyazlığın
siyahlığı "betimleme" yoluna karşı çıkmaz, hatta hiç bir şekilde ilerici ve hegemonya karşı
tı olmayan hükümran, kuşbakışı bir konum alır.
nusu yapar. "Bir çok yorumcu ve gazeteci, " der hooks, "sanki Livingston bir şe
kilde, deneyimlerini daha geniş bir izleyici kitlesine ulaştırarak bu marjinalleş
miş siyah eşcinsel alt kültüre iyilik yapmış gibi davranıyorlar. Böyle bir tavır,
onun bu çalışmayla elde ettiği esaslı ödülleri saklıyor. Filmdeki siyah eşcinsel
erkeklerin bir çoğu büyük yıldız olma arzusunu belirttiklerine göre, 'o zavallı
siyah garibanlara' düşlerini gerçekleştirme fırsatı verdiği için Livingston'u, iyi
liksever konumuna koymak kolaydır. "
hooks'un yorumlarını filmdeki siyah erkeklerle sınırlandırmasına karşın,
Xtravaganza Evi'nin üyelerinin bir çoğu Latin kökenlidir, bazıları açık tenlidir,
bazıları bir cinsten diğerine geçiş ve taklit yapmaktadır, bazıları sadece baloya
katılmakta, diğer bazıları ise kadına ve/veya beyaza tam bir maddi dönüşümü
gerçekleştirme doğrultusunda yaşamsal projelere dalmışlardır. "Evler" kısmen
etnik çizgilerde düzenlenmiştir. Bunun altını çizmek çok önemlidir, çünkü ne
Livingston ne de hooks, hısımlık ilişkilerinin eklemlenmesinde etnikliğin yeri
ni ve kuvvetini düşünmüyorlar.
Efsane statüsüne, idealleştirilmiş toplumsal cinsiyet ve ırk alanına maddi
dönüşüm, drag balo kültürünün fantazmatik güzergahını yapılandırdığı ölçü
de, Livingston'un kamerası bu dünyaya fantazmacik bir başarı vaadi olarak gir
mektedir: daha çok izleyici, ulusal veya uluslararası şöhret. Eğer Livingston
elinde kamera taşıyan beyaz bir kızsa, arzunun hem nesnesi hem de vasıtasıdır;
ama bir lezbiyen olarak, görünüşe göre filmdeki eşcinsel erkeklerle ve aynı za
manda yine görülüyor ki, drag balo sahnesini destekleyen ve onun tarafından
örgütlenmiş "evler", "anneler" ve "çocuklar"la dolu bir hısımlık sistemiyle
kimliksel bir bağ da kurmaktadır. Livingston'un vücudunun alegorik olarak
kamerada görünmüş olabileceği tek sahne, Olivia Sc. Laurem'nin, hareketli bir
modelin fotoğrafçıya poz vermesi gibi kameraya poz verdiği andır. Ona muh
teşem olduğunu söyleyen bir ses duyarız; filmi çekenin Livingston mu, yoksa
onun yerine dublörlük eden bir adam mı olduğu açık değildir. Kameranın fil
me bu ani girişinin akla getirdiği, kameranın bir arzusu olduğu, kamerayı hare
kete geçiren, (cisminden ayrılmış bir bakış düzeyine yükselmiş, erotik tanınma
vaadi taşıyan) kameranın kullanımıyla fallik olarak örgütlenmiş beyaz bir lezbi
yenin algısal biçimde kadın olarak "işleyen" siyah -herhalde ameliyat öncesi
aşamada- erkekten kadına transseksüeli erocikleşcirdiği arzu.
Occavia'nın Jennie Livingscon'un cipi bir kız olduğunu söylemek ne anla
ma gelir? Beyaz lezbiyen kategorisi, veya hatta "konumu" bu iddia sonucu sar
sılır mı? Eğer bu, siyah transseksüelin, egzocikleşciren bir beyaz bakış için üre
cilmesiyse, aynı zamanda lezbiyen arzunun transseksüelleşmesi de değil midir?
Livingston Occavia'yı kendi kamerası için kadın olmaya İter, ve böylece Li
vingston "fallus'a sahip olma" gücünü üstlenir, yani o kadınlığı bahşetme, Oc
tavia'yı örnek kadın olarak kutsama gücünü. Ama Occavia bu tanımayı kabul
Toplumsal Cinsiyet Yanıyor: Sahiplenme ve Yıkma Sorunları 137
Simgesel Tekrar
S. Uan'ın scmboliginin nbiıligini ve degişmC'l.!igini ele •ı.Ltn bir yonın1 için bkı.. Tereµ
i IA<•n, Londr.ı, Rouılcdgc, 1993.
Brcnrun, HiıtDIJAf<r
1 40 Defter
* Bir tür mecaz anlamına gelen terim, bir kavramın anlam kapsamının daha dar ya da ge
niş başka bir kelimeyle ifade edilmesidir. Portakal suyu için portakal demek (geniş), ya da ordu
için Mehmetçik (dar} demek gibi. Burada dar anlamlı bir kavram geniş bir anlam alanını örttü
ğü için kapsamlayış olarak çevirdik. (ç.n.}
Toplumsal Cinsiyet Yanıyor: Sahiplenme ve Yıkma Sorunları 141