You are on page 1of 29

Hz.

Ali'den Devlet Adamlarına Öğütler


SEHA NEŞRĐYAT
Merkez: Selanik Cad. 49/1 Kızılay-Ankara
Tel:252443
Şube: Hacıbayram Cad. No: 12 Ulus-Ankara
Tel: 126528
Şube:Feyzullah Ef. Sok. No: 6 Fatih-lstanbul
Tel: 5241600
içindekiler
ÖNSÖZ ..... 3
Görevin esası ...... 5
En kıymetli azığın ...... 6
Halka sevgi ve merhamet besle ..... 6
Alçak gönüllü ve ölçülü ol .... 7
Adaletten ayrılma ..... 8
Toplumu esas al ... 8
Halkın ayıplarını araştırma....................................9
Yanına yaklaştırmayacakların...............................10
Kendine müşavir edineceklerin..............................10
Đyi niyeti yaygınlaştır ..... 11
Güzel adetleri devam ettir ..... 12
Daima danışarak iş yap........................................12
Toplumdaki kesimler..........................................12
Askerler ........ 14
Adliye ve hakimler ...... 16
Diğer görevliler ....... 17
Denetime önem ver ...... 18
Vergi yönetimi ve kalkınma ....... 18
Zor durumdakilere yardım et ....... 19
Kalkınmayı esas al ..... 20
özel görevliler ....... 20
Ticaret ve Sanayi ...... 21
Đhtikara mani ol ...... 22
Fakirler ve yoksullar ...... 22
Hiçbir işi ihmal etme ..... 23
Yetim ve yaşlılar ....... 24
Dilek ve ihtiyaç sahipleri ..... 24
Allah'a karşı kulluk vazifelerini ihmal etme .... 25
Halktan uzak ve saklı kalma ..... 26
Yakınlarına dikkat et ...... 27
Barış ve güvenlik ...... 28
Anlaşmalara riayet et ....... 28
Kan dökmekten kaçın ..... 29
Kaçınacağın hususlar ....... 30
Dikkat edeceğin diğer hususlar ...... 31
En son dilek ve dua ..... 32
Kitabın Đngilizce metni
Kitabın Arapça Orjinali.
ÖNSÖZ
Devlet idaresi, tarihin bilinen ilk devirlerinden bu yana sosyal
ve ekonomik muhtevalı iştigal konularının en önemlilerinden biri
belkide birincisidir. Maharetle yönetilen bir devlette zor hatta
imkansız gibi görünen meselelerin başarılı ve sürekli olarak
çözülüp toplumun daha sağlıklı ve müreffeh bir düzeye
yükseltilmesi gerçekleştirilirken, başarısız bir devlet idaresinde
ise mevcut ve mümkün imkânların bile heder edilip toplumun çok
daha problemli ve sağlıksız bir yapı ile zor bunalımlara itildiği
de tarih boyunca görülegelen vakıalardır.
Đdarede başarı ile başarısızlık arasındaki kararı veren en önemli
unsur devlet yönetimindeki kavramlar ve yönetim esaslarıdır. Eğer
bu kavram ve esaslar toplumun yapısı ile tutarlı ve öngörülen
gelişme istikâmeti ve dinamikleri ile ahenkli ise yönetimin
başarısı büyük ölçüde teminat altına alınmış demektir.
Bu kitapçıkta, bundan 1400 yıl önce kurulmuş ve asırlar boyu
başarı ile devam etmiş ve tarihin en parlak medeniyetlerinden
birini meydana getirmiş olan bir devletin yönetimine ışık tutup,
yön vermiş bulunan bir belge sunulmaktadır. Miladi 623 de kurulmuş
bulunan Đslam devletinin Hz. Peygamber'den sonraki 4 üncü Başkanı,
Halife Hz. Ali'nin Mısıra vali olarak atadığı Malik bin El-Haris
El Eşter'e göndermiş olduğu bu emirname de, o zamanın Devlet
yönetimi ile ilgili bazı önemli kavram ve esaslar kısa ve veciz
bir şekilde ifade edilmiş bulunmaktadır.
Aslı Arapça olan bu mektubun ilk tercümesi Đstiklâl marşımızın
yazan merhum Mehmet Akif Ersoy tarafından yapılmış ve bu metin
1959 yılında T.C. Diyanet Đşleri Reisliği tarafından "Hz. Ali
Diyorki" adı ile küçük bir risale olarak neşredilmiş idi.
Bu defa bu emirnamenin tarihi bir belge olarak taşıdığı önem
gözönüne alınarak:
1- Arapça metinin tercümesi günümüz Türkçesi ışığında yeniden
gözden geçirilmiş.
2- Emirnamenin Đngilizceye yapılmış başarılı bir tercümesi kitaba
alınmış.
3- Ayrıca orjinal Arapça metni de kitaba eklenmiştir.
Kitapçığın bu şekli ile ilgilenecek kimselere faydalı olması en
büyük bir temennimizdir. Tevfık ve Hidayet Allah'tandır.
Görevin esası
Vergisini toplamak, düşmanları ile savaş yapmak, halkına barış ve
huzur, ülkeye kalkınma sağlamak için Mâlik bin el-Hâris el-Eşter'i
Mısır'a vali olarak atadığı zaman Allah'ın kulu, mü'minlerin emiri
Hz. Ali'nin ona emri şudur
O'na Allah'dan ittikaayı, Allah'a itaat yolunu seçmesini,
Kitabında emrettiği farzlarla sünnetlere uymasını emreder. O farz
ve sünnetler ki, onlara uyulmadıkça hiç kimse saadet yüzü göremez
ve onları benimseyen de asla hüsrana uğramaz. Bir de ona eliyle
diliyle ve kalbi ile Genâb-ı Hakk'a hizmette bulunmasını emreder.
Çünkü Allahu zü'1-Celâl Hazretleri kendisine hizmet edene yardıma,
kendisini ağırlayanı da izzetlen-dirmeye kefil olduğunu
buyurmaktadır. Sonra, ona şehvetlere saldırdıkça nefsini
kırmasını, serkeşlik ettikçe de dizginlerini çekmesini emreder.
Zira nefs alabildiğine fenalığı âmirdir, meğer ki Cenâb-ı Hak o
kişiyi merhametiyle korumuş olsun. '
En kıymetli azığın
Şimdi bilmiş ol, ey Mâlik ben seni öyle memleketlere gönderiyorum
ki senden evvel birçok hükümetler oralarda adalet sürdü veya zulm
etti. Sen vaktiyle nasıl evvelki valilerin icraatım gözden
geçiriyorsan halk da şim di senin icraatını öylece gözetecek. O
zaman senin onlar hakkında söylediklerim halk da şimdi senin
hakkında söyleyecek. Kimlerin sâlih olup olmadığı, ancak, Allah'ın
kendi kullarının dilinden söylettiği, sözlerle anlaşılır. Onun
için biriktireceğin en güzel azık iyiliğe yönelik işlerin olsun.
Heveslerine hakim bulun. Sana helâl olmayan şeylerde nefsine karşı
sıkı dur. Zira gerek hoşlandığı, gerek istemediği şeylerde nefse
karşı sıkı durmak onun hakkmda adaletin ta kendisidir.
Halka sevgi ve merhamet besle
Halk için kalbinde sevgi ve merhamet duyguları, ile lütuf
meyilleri besle. Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı
ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü bunlar iki
sınıftır: ya dinde bir kardeşin, ya yaratılışta bir eşin. Evet,
bunların kabahatları bulunabilir; kendilerine bir takım kusurlarda
arız olabilir. Hata ile, yahut kasıtlı olarak işledikleri
kabahatleri olsa da ellerinden tutup doğru yola getirmek pek de
mümkündür. Nasıl Allah'ın kendin için afvini ve hoş görüsünü
istersen sen de onlara
afvini ve hoş görünü bol bol ver. Çünkü sen onların üstünde
bulunuyorsun; valilik yetkilerini sana veren ise senin üstünde
bulunuyor. Allah ise valiliği sana verenin de üstündedir ve
kullarının bütün işlerini hakkiyle görmeni istiyor, seni onlarla
imtihan ediyor. Sakın Allah ile harbe girip de kendini O'nun
gazabına siper etme. Çünkü ne intikamına dayanacak kudretin var,
ne de O'nun af ve merhametinden müstağnisin.
O
Alçak gönüllü ve ölçülü ol
Sakın af ettiğinden dolayı asla pişman olma; sakın hiçbir
cezalandırman için de kat'iyyen sevinme. Sakınmak imkânını
buldukça hiçbir badireye atılma* Bir de sakın "Ben tam bir kudret
sahibiyim, emrederim, itaat ederler" deme. Çünkü böyle bir
davranış kalbin fesadı dinin zayıflaması ve felakete yaklaşma ile
sonuçlanır. Şayet elindeki kudret sana bir büyüklük ve tahakküm
hissi verirse hemen üstündeki Melekût'un büyüklüğüne şöyle bir bak
ve Kâinatı sevk ve idare eden o muazzam ve muhteşem ilahi gücü ve
senin kendi nefsine bile güç yetiremiyeceğin şeylerde Allah'ın
nasıl bir mutlak kudret sahibi olduğunu düşün. Đşte bu düşünceler
senin o yükseklerde gezen bakışlarını yere indirir; şiddetini
giderir, seni bırakıp giden aklını başına getirir. Sakın Allah ile
büyüklük yarışına kalkışma, sakın büyüklük (azamet) ve
zorlayıcılığında (ceberut) o'ria benzemeye özenme. Çünkü Fâtır-ı
zü'1-Celâl Hazretleri
her zorbayı zelîl, her büyükleneni hakir eder bırakır. ,
O
Adaletten ayrılma
Kendin hakkında, sana yakınlığı olanlar hakkında Tebaan arasından
kendilerine meyil beslediklerin hakkında; Allah'a ve Allah'ın
kullarına karşı adaletten kat'iyyen ayrılma. Şayet böyle yapmazsan
zulmetmiş olursun. Halbuki Allah'ın kullarına zulmedene karşı bu
mazlumların davacısı bizzat Hz. Allah'ın kendisidir. Allah da
birinin hasmı oldu mu, artık o kimsenin tutu-nabileceği bütün
deliller batıldır. Ve ölünceye, yahut tevbe edinceye kadar onunla
harb içinde bulunur. Dünya'da zulüm kadar, Allah'ın lutuflarını
izale edecek ve kahrını hızlandıracak birşey olamaz. Zira Cenâ-b-ı
Hak zulm altında inliyenlerin beddualarını işitir; zalimleri ise
gözetleyip durur.
Toplumu esas al
işlerinin içinden öylesini ihtiyar etmelisin ki hak hususunda en
ortası, adalet itibariyle en yaygım olsun, sonra halkın
çoğunluğunun rızasını da en çok sağlasın. Zira toplumun
hoşnutsuzluğu karşısında şahısların rızâsı hükümsüz kalır;
şahısların kızgınlıkları ise toplumun rızası içinde kaynayıp
gider.
8
Sonra vali için kodaman takımı kadar iyi günlerde yükü ağır basan,
kara günlerde yardımı az dokunan adaletten hoşlanmaz, istemekten
usanmaz, verilince şükür bilmez, verilmezse değme gadirle
savulmaz, felâkete sabırsız bir topluluk da yoktur. Halbuki
islâm'ın esasını meydana getiren Müslümanların kıymet ölçüsü,
toplumun çoğunluğu olduğu gibi dinin ve devletin kuvveti de
toplumda düşmana karşı savaşacak da ancak toplumun çoğunluğudur.
Onun için samimiyetin ve meylin daima topluma dönük bulunmalı, ve
onların refahına dikkat et.
Halkın ayıplarını araştırma
Halkın arasında yanına hiç yaklaştırmıyacağın, kendisinde en çok
nefret edeceğin kimseler ise, halkın ayıplarını en ziyade
araştıranlar olmalıdır. Zira insanların öyle ayıbları vardır ki
bunların örtülmesi görevi herkesten önce valiye düşer. Binaenaleyh
bu ayıpların sana gizli kalanlarım sakın eşeleme. Senin vazifen
bilgine ulaşanları düzeltmekten ibarettir. Bilmediklerine gelince;
onlar hakkındaki hükmü Allah verir. Evet sen halkının ayıbını
gücün yettiği kadar ört ki Allah da senin halkından gizli
kalmasını istediğin şeylerini örtsün.
Yanına yaklaştırmayacakların
Đnsanlar hakkmdaki bütün kin düğümlerini çöz; seni intikama doğru
sürükliyecek iplerin hepsini kes. Sence açıkhk kazanmayan şeylerin
tümü hakkında anlamamış görün, şunu bunu gammazlıyanın sözüne
sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünürse
görünsün yine hilekârdır. Sakın, ne seni yokluk ihtimaliyle
korkutarak ikram etmekten geri çevirecek cimriyi, ne zor ve ağır
işlere karşı azmini gevşetecek korkağı,ne de zulme saparak sana
ihtirası iyi gösterecek hırslıyı danışma meclisine sokma. Çünkü
cimrilik, korkaklık ve hırs öylesine ayrı ayrı tabiatlerdir ki
ancak, Allahu zü'1-Celâl hakkında beslenen sû-i zan bunların
hepsini bir araya getirir. Sana müşavir olacakların en kötüsü
senden evvel, şerli kimselerle işbirliği yapmış ve onların
suçlarına ortak olmuş kimselerdir. Böyleleri kat'iyyen senin
mahremin olmamalı. Çünkü bunlar canilerin yardımcıları ve
zâlimlerin dostlarıdır.
O
Kendine müşavir edineceklerin
Ne hacet; hiçbir zalime zulmünde, hiçbir günahkâra cürmünde yardım
etmiyen kimseler arasından bunların yerini tutacak öylelerini
bulabilirsin ki bunlar; ötekilerin görüş ve tedbirlerine tamamiyle
sahib, buna mukabil onların günah ve suçlarından kesin olarak
temizdirler. Đşte senin için böylelerinin yükü en hafif, yardımı
en çok,
10
sana şefkati herkesinkinden fazla, senden başkasına muhabbetleri
ise o nisbette azdır. Böyle kimseleri hem özel, hem de genel
toplantılarında kendine yakın edin. Sonra, bu şahıslar içinden en
ziyade onu beğenmelisin ki sana acı gerçekleri herkesten ziyade o
söylesin ve şayet Allah'ın, sevdiği kullarının yapmasına razı
olmadığı bir harekette bulunmak istersen, sana yağcılığa kalkışıp
teşvik etmesin. Bir de sâdık ve kanaatkar adamları kendine sırdaş
edin. Eğer bunlar seni alkışlamazlar ve yapmadığım bir takım
işleri sana isnad ile keyfini getirmezler ise bunu da anlayışla
karşıla. Zira alkışa ve yersiz övgüye müsamaha etmek insanı
büyüklenmeğe sevk eder, ve kibire yaklaştırır. Sakın insanların
iyisi ile kötüsü, senin yanında bir olmasın. Zira onları böylece
eşit görmek bir tarafta iyileri iyilikten soğuturken kötülerin de
fenalığa olan meylinde onlara cesaret verir.
Đyi niyeti yaygınlaştır
Bilmiş ol ki.vali ile halk arasında karşılıklı güven ve iyi niyeti
davet eden şey, valinin kendilerine hizmette bulunması, yüklerini
hafifletmesi ve adaletle hükmet-mesidir. O halde insanların
arasında iyi niyetin gelişmesini sağla. Zira seni zorluk ve
sıkıntılardan ancak onların iyi niyeti kurtaracaktır. Onlara
yaptığın bu iyiliklerin mükafatını sana karşı duyacakları güven
ile görürsün. Onlara kötü muamele etmenin karşılığı ise sana
duyacakları düşmanlıktır.
11

J$
Güzel adetleri devam ettir
Bu ümmetin ileri gelenleri tarafından işlenerek herkesin
benimsediği ve halkın iyi bir şekilde tatbik ettiği güzel bir
adeti sakın kaldırayım deme. Bu güzel adetlerin faydasını
giderecek yeni bir şey oluşturmaya da asla kalkışma. Çünkü mükafat
o iyi adeti koyan kimsenin vebal ise onu kaldırdığından dolayı
senin olur.
O
Daima danışarak iş yap
Memleketin yararına olan tedbirleri tesbit etmek ve senden evvel
insanlara huzur, güven, doğruluk ve iyilik sağlayagelmiş şeyleri
devam ettirmek hususunda alimler ve arifler ile sürekli olarak
görüş ve danış.
H O
Toplumdaki kesimler
îyi bil ki, toplumda çeşitli kesimler vardır. Bunlardan her
birinin sağlık ve iyiliği diğerlerinin sağlık ve iyiliğine bağlı
olup bunlardan hiçbiri diğerinden müstağni olamaz. Bu kesimlerden
biri Allah yolunda askerlik edenler diğeri kamu görevlileri,
bir başkası adaleti
dağıtmayla görevli hakimler, biri vergileri yumuşaklık ve insafla
toplayacak tahsildarlar, bir başkası da cizye ve vergi ödeyen ehl-
i zimmetle müslümanlar, bir kısmı ticaret ve zenaat erbabı, bir
diğeri de fakirlik ve ihtiyaç
12
içindeki yoksullardır. Cenâb-ı Hak bunlardan herbirinin hak,
vazife ve yükümlülüklerini bildirmiştir. Bunların hepsi ya
Allah'ın kitabiyle, ya da muhterem Peygamberimiz (salla'llahu
aleyhi ve sellem) Efendimizin sünne-tiyle belirlenmiş ve daima
yürürlükte olan mahfuz bir kanun halinde bizlere tevdi
buyurülmuştur. Askerler, Allah'ın izniyle halkın kal'aları,
valilerin şerefi, dinin izzeti,asayişin vasıtalarıdır. Devlet
ancak bunların sayesinde ayakta durabilir. Buna mukabil, devletin
desteği olmadıkça da asker ayakta duramaz. Askerlerimizin düşman
karşısında başarılı olmalarının sebebi, kendi yolunda savaştıkları
için Allah'ın onlara verdiği güç ve üstünlüktür. Fakat onların
karşılamak zorunda oldukları maddi ihtiyaçları vardır. Bu
ihtiyaçlarını gidermek içinde devlet vergilerinden olan gelire
dayanmağa mecburdurlar. Askerler ile vergiyi ödeyen sivil halkın
her ikisi-ninde birbirlerinin işbirliğine ihtiyaçları vardır
(Adliye, Maliye ve Mülkiye) Hakimler adaleti dağıtırlar, memurlar
ise kamu hizmetlerini ifa eder ve vergileri toplarlar. Bunların
yanında devlet gelirlerine katkıda bulunan ticaret ve zenaat
erbabının vücudu şarttır. Zira gelirlerin kaynaklarını;
Ticarethaneleri ve başkalarının meydana getiremeyeceği sanat
eserleri ile ancak bunlar temin edecektir. En sonda fakir ve
ihtiyaç sahibi kimselerin teşkil ettiği yoksul kesim geliyor ki
bunların ayakta tutulması bütün diğer kesimlerin üzerinde bir
yükümlülüktür. Bu kesimlerin herbirinin Allah'dan kısmeti ve
haceti miktarınca vali üzerinde hakkı vardır. Vali, Allah'ın
kendisini görevlendirdiği, bu yükümlülüğün
13
as
SM

mm

'$$1

altından ancak bizzat ve azami ihtimamla ve Allah'dan yardım ve


destek dileği ile bir de hafif-ağır bütün işlerde nefsini;
doğruluğa, sabıra ve tahammüle alıştırmakla kalkabilir.
O
Askerler
Askerlerinin başına öyle birini geçir ki Allah'a Resulüne ye
Devlet başkanına karşı sence hepsinden daha bağlı ve sadık, kalbi
hepsinden temiz ve aklı başında olmak itibariyle hepsinden listün
bulunsun. Kızgınlık anında ağır davransın, özürleri sükûn ile
dinlesin; zayıflara acısın; kuvvetlilerden uzak dursun; öyle öfke
ile kalkıp çaresizlikle oturan takımından olmasın.
Şerefli bir geçmiş, güzel bir itibar ve iyi hallere sahip
ailelerin mensupları ile devamlı ve yakın bir şekilde ilgilen.
Şecaat sahibi ve yüksek meziyet sahibi kimselere iltifat et. Çünkü
bunlar iyilikleri kendilerinde toplayan fazilet ve kerem sahibi
bir toplulukturlar. Kendilerini desteklemek için verdiğin şey, çok
bile olsa nazarında asla büyümesin. Sana karşı gösterdikleri
minnet ifadeleri az bile olsa, gözüne katiyyen hakir görünmesin.
Böylece hareket etmen, onların sana karşı, sadakat (ve
ihlaslarıni) keza hüsn-ü zanda bulunmalarını mûcib olur. Birde
onlara ait işlerin büyüğünü görüyorum diye küçüğünü tâkipden geri
durma. Zira ufak bir lutfundan yararlanabilecekleri yerler olduğu
gibi, büyük lutfundan
14
müstağni kalamıyacakları yerlerde olur.
Ordunun başındakileri arasında sence en değerli o kimseler olmalı
ki askere iyilikte bulunsun. Ayrıca hem onları hemde geride kalan
ailelerini sıkıntıya düşür-müyecek şekilde kendi varlıklarından
fedâkârlıkta bulunsun. Öyle ki bu sayede düşmana karşı savaşırken,
hepsinin düşüncesi bu görevde birleşebilsin. Valiler için, ülkede
adaletin ayakta durmasından birde halkın kendine karşı sevgi
göstermesinden daha büyük bir saadet ve huzur vesilesi yoktur.
Zira yürekler, salim olmadıkça sevgi göstermez. Sonra askerin
senin hakkındaki samimiyet ve bağlılığı ancak kumandanlarından
memnun olmalarıyleve kumandanlarını aşağı görüp bir an evvel
başlarından çekilmelerini istememeleriyle mümkündür. Sen,
kendilerine ümit sahası aç, övgüye lâyık olanları, sena etmekte ve
büyük olaylarda bulunmuş olanların başardıkları iyi işleri anarak
anlatmakta kusur etme. Zira bunların kahramanlıklarım sık sık
anman, inşaallah şecaat erbabı insanları coşturur, (düşmanla)
savaşmak istemiyenleri de gayrete getirir. Sonra, bunlardan her
birinin fedakarlığını iyice tanı. Hem sakın birinin hizmetini,
başkasının hizmetiyle bir arada zikretme. Kimseye gösterdiği
şecaatla nisbet kabul etmeyecek, değersiz bir mükâfat verme.
Birde, mevkiinin küçüklüğü, bir adamın kıymetli yararlılığını
küçültmene asla sebep olmasın. Sonra altından kalkamadığın
hâdiseleri kestirip atamadığın işleri Allah'a ve Resulüne gönder.
Zira Cenâb-ı Hak doğru yola gitmesini dilediği bir topluma: "Ey!
iman edenler Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve
15

içinizden olan ulul-emre (emir ve kumanda sahiplerine) itaat edin.


Şayet bir şey de anlaşamazsınız onu Allah'a ve Peygamber'e
gönderin" buyuruyor. Allah'a gönderin demek, kitabındaki muhkemâta
sarılmak demektir. Resule göndermek demek, onun toplayıp,
birleştiren ve tefrikaya meydan vermeyen sünnetine uymak demektir.
Adliye ve hakimler
Halk arasında, hüküm vermek için öyle bir kimse seç ki, sence
onların en değerlisi bulunsun, işten sıkılmasın; murafaaya
gelenlerden sinirlenerek inada kalkışmasın, hatasında Đsrar
etmesin; hakkı gördüğü an (doğruyu gördüğü anda) döneceği
yerde dili tutulup kalmasın; hiçbir zaman tamah ettiği bir
menfaatin kaybolacağı gibi bir endişeye düşmesin; meseleyi kün-
hüne kadar anlamadıkça, hemen hasıl ettiği kanaati kâfi görmesin.
Şüphelerde en çok durur; hüccetlere en ziyade sarılır; hasmın
müracaatından en az usanır; durumların açıklığa kavuşmasını en
fazla bekler; hükmün açıklığa kavuşmasından sonra da en kat'î
davranır; övülme ile şımarmaz; heyecanla eğilip, bükülmez olsun.
Aslında böyle kimseler de pek nadirdir. Sonra bu zevatın vereceği
hükümleri sık sık tahkik et ve kendilerine zaruretlerini
giderecek, halktan ihtiyaçlarını kesecek kadar ikramda bulun.
Hem, onlara senin yanında öyle bir mevki verki, sana yakın
olanlardan hiçbirisi o mev-kiye göz dikemesin ve o zevat
başkalarının sana gelip de,
16
kendilerine karşı hainlik edemeyeceklerinden emin olsunlar. Bu
hususta gayet dikkatli bulunmalısın. Çünkü bu din, kötü adamların
elinde esir oldu, onun namına istenilen yapılıyor ve onunla dünya
elde edilmeye uğraşılıyor.
Diğer görevliler
Tayin edeceğin diğer memurlar konusunda da dikkatli ol, çünkü en
çok menfaat düşkünü kimseler şahsi çıkarları için bu görevlere
harisdirler. Sakın şahsi yakınlık veya tesir altında kalarak
hiçbir kimseye vazife tevdî etme. Çünkü bencillik ve tarafgirlik
zulüm ve hiyanete götüren iki sebeptir. Bu işler için iyi halleri
ile bilinen ailelerden gelen, iyi yetişmiş, tecrübeli, haya
sahibi, islâma hizmeti geçmiş kimseleri araştır. Zira ahlakı en
dürüst, namus ve şerefi en sağjam olanlar, tama'ın cazibesine en
az kapılır ve işlerin varacağı neticeleri en isabetli şekilde
görürler.
Bunların geçimlerini de geniş bir surette temin et. Çünkü bu
tutumun kendilerini iyiliğe sevk etme hususunda kuvvetli bir
destek olacağı gibi elleri altındaki şeylere tenezzül etmeden de o
sayede uzak kalırlar.
Ayrıca, şayet emirlerine karşı gelir, veyahut emaneti
sakatlarlarsa bu senin onlara karşı kullanacağın bir hüccet olur.
17

1»Ig||,,.. ¦ •
mm
Denetime önem ver
Sonra bunların icraatını da takip et, arkaları sıra vefa sahibi ve
doğruluktan ayrılmıyan gözcüler gönder. Zira onların işleri nasıl
gördüklerini böylece gizlice öğrenmen onların emaneti
muhafazalarına ve halka güzel bir şekilde muamelelerine sebep
olur. Yardımcılarına karşıda ihtiyatlı bulun. Şayet içlerinden
biri elini hiyanete uzatır ve gözcülerinin vereceği haberlerde
onun bu hıyanetini doğrularsa şehadetin bu kadarını kafi görerek,
onun hak ettiği cezayı bedeni üzerinde uygularsın. Bu hiyaneti ile
topladığı malı elinden alır, kendisini de zillet mevkiine diker;
alnına hiyanet damgasını vurur, boynuna suçluluk halkasını
geçirirsin.
O
Vergi yönetimi ve kalkınma
Sonra vergi tarh ve tahsil işinin idaresine de büyük itina göster
ve takip et. Çünkü verginin düzeltilmesi suretiyle vergi
yükümlülerinin sağlıklı ve iyi bir duruma kavuşturulmaları,
diğerlerininde sağlıklı ve iyi bir duruma kavuşturulması
demektir. Zira diğerlerinin iyiliği ancak bunların iyi olmalarına
bağlıdır. Çünkü halkın hepsi vergi gelirlerine dolayısı ile vergi
ödeyenlerin mevcudiyetine muhtaçtır. Bu bakımdan memleketin
imarına sarf edeceğin emek, vergi toplamaya harcayacağın
himmet ve gayretten fazla olmalı. Zira ödeme gücü ancak ülkenin
kalkınması ile elde edilebilir. Kalkınmasız
18
vergi toplamak isteyen kimse ülkeyi harabeye çevirir, halkı helak
eder defteride pek kısa zaman içinde dü-rülüp kapanır.
O
Zor durumdakilere yardım et
Şayet yüklerinin ağırlığından yahut bir afetten, yahut
yağmurların, suların kıtlığından ,veya topraklarının su altında
kalmasından, yahut kuraklık istilâsından şikayette bulunurlarsa
tesirini umduğun büfün vasıtalara müracaatla dertlerini
hafifletmeğe çalış. Bu hususta hiçbir fedakarlık katiyyen sana
ağır gelmesin. Zira bu, öyle bir yatırımdır ki; Ülkeni imâr,
vilayetini güzelleştirmeye sarf için, onlar birgün o yatırdığın
sermayeyi sana fazlası ile iade edeceklerdir. Üstelik bu sebeple
onların övgülerini kazanacak, haklarında gösterdiğin adaletinden
dolayı iftihar edebileceksin. Hem sen bu sermayeyi fazlası ile
vereceklerine güvenerek veriyordun. Zira kendilerini hoşlukla
refaha kavuşturduğun için vermiş olduklarının misillerini
biriktireceklerine; adalet ve hoşlukla muamelen sebebiyle senden
emin bulunduklarına güvenin vardı. Evet günün birinde yardımlarına
dayanacağın bir hadise zuhur eder, bakarsın ki gönül hoşluğu ile
bütün yükü, üzerlerine almışlar, taşıyorlar.
O
19

iiSfĐî
cM
Kalkınmayı esas al
Kalkınmış ülkeler yük taşımaya mütehammildir, yüklediğin kadarını
götürebilir. Memleketin harab olması ise halkının sefalete
düşmesindendir. Ahaliyi sefil eden sebep de ancak, valilerin;
servet toplamaya düşkünlükleri, mevkilerinde uzun müddet kalamıya-
caklarını, zannetmeleri, birde geçmiş ibretlerden yeteri kadar
ibret alamamalarıdır.
O
Özel görevliler
Sonra (diğer) memurlarının haline de iyice dikkat et. Đşlerine en
iyilerini getir, hususiyle tertibatını, sırlarını tevdi edeceğin
yazılarını yazdıracağın adamları öyle seçki soyutemiz, ahlakı
düzgün olsun.Gördüğü itibarla şımarıp başkalarının yanında sana
karşı gelmeye cüret edenlerden olmasın.Görevlilerinin sana
yazdıklarını getirip göstermekte, senin tarafından
verilecek cevaplan, dosdoğru yazarak göndermekde,ve senin
hesabına alıp senin hesabına vereceği şeylerde,gafleti sebebiyle
kusur etmesin. Senin lehinde bulduğu bir akdi (muameleleri) sağlam
tutsun, aleyhinde bulduğunu da çözmek hususunda zaaf göstermesin.
Kendisine yüklenen görevler dolayısıyla nasıl bir mevkide
olduğundan asla habersiz bulunmasın. Zira kendi kıymetini
bilmeyen, başkasının değerini hiç bilmez. Sonra bu memurların
seçiminde sadece görünüşlerini inceleyişin, birde iyiye yoruşun
20
yeterli olmamalı. Çünkü insanlar, daima masum tavırlar takınarak
ve gayretkeşlik ederek görünüşlere göre hüküm veren valilerin
gözüne girebilirler. Halbuki böyle bir yaklaşımın esasında ihlas
namına hiç bir şey yoktur. Onun için senden evvelki değerli
valilere hizmet etmiş kimseleri araştırarak, halk arasında çok iyi
bir nam bırakmış, güvenilirlikleri ile en ziyade tanınmış
olanlarını seç. Böyle bir hareket senin Allah'a ve kendisinden bu
valilik görevini aldığın kimseye karşı ihfâsmı gösterir. Birde
işleri taksim ederek her kısmın başına bu me'murlardan birini
geçirki iş büyük olursa altında ezilmesin; çok olursa toplamasını
bilemeyip de dağıtmasın. Şayet memurlarının hatasını görürde
aldırmazsan kendin utanacak ve ayıplayanacak bir duruma düşersin.
O
Ticaret ve sanayi
Sonra, ticaret ve zenaatla uğraşanlar vardır ki bunların bir
kısmı, oturiduğu yerde çalışır, bir kısmı şuraya buraya mal
götürür; bir kısımda elinin emeği ile geçinir. Bunların hepsine
iyi muamele et ve başkalarınca da öylece muamele edilmeleri için
öğütlerde bulun. Çünkü bunlar memleket için hayırlı hizmetlerin
sebepleri ve faydalanma vesileleridirler. Onlar hayır ve yararı
ülkenin toprağındaki, denizindeki, ovalarındaki, dağlarındaki uzak
ve yakın yerlerinden ve başkalarının gidemiyeceği yahut gitmeğe
cesaret edemiyeceği yerler-
21
den getiriyorlar. Bunlar memleket için barış ve güven adamlarıdır.
Ne kargaşa çıkarmalarından korkulur, nede fesatlarından endişe
edilir. Kendilerinin, gerek senin yanındaki, gerekse ülkenin diğer
taraflarındaki, işlerim takip et. Bununla beraber şurasımda iyi
bil ki bunların çoğunda aşırı bir tamahkârlık ve çirkin bir hırs
ile birlikte zaruri ihtiyaç maddelerinde stokçuluk, alım satımda
da hilekârlık olabilir. Bu ise halk için zarar, valiler içinse
ayıptır.
O
Đhtikâra mani ol
3undan dolayı ihtikara mani ol. Çünkü Peygamber Aleyhisselâtü
vesselam Efendimiz, ihtikârı men buyurdular. Alım, satım doğru
tartılarla olmalı ve alamda, satanıda ezmiyecek mutedil fiyatlar
çerçevesinde yapılmalıdır. Herhangi bir kimse senin yasağından
sonra ihtikâra yanaşırsa, ifrata varmamak şartıyla, onu hemen
cezalandır.
O
Fakirler ve yoksullar
Hele alt kesimdeki, her türlü çareden mahrum fakirler ve
çaresizler ile felaketzedeler, kötürümler hakkında Allah'dan
korkmalı hem de çok korkmalısın.
22
Bu kesimde halini söyleyende var, söyliyemiyen de. Allah'ın
bunlara ait olmak üzre korunması için seni görevlendirdiği hakkı
çok iyi koru. Oradakilere beytü'l-mâlinden (hazinenden) bir hisse,
başka yerlerde bulunanlara da her memleketin fakir müslümanlara
mahsus gelirinden birer hisse ayır. Çünkü en uzaktaki-lerinin de
en yakındakiler gibi hakları mevcuttur. Cümlesinin hakkını
gözetmek ise sana emanet edilen bir vazifedir.
O
Hiçbir işi ihmal etme
Sakın azamet (büyüklük) seni onlarla uğraşmaktan alıkoymasın. Zira
işlerin mühim olanlarını iyi gördüğün için ehemmiyetsizini yüzüstü
bırakırsan mazur görülemezsin. Bu sebepten kendilerini düşünmekten
geri durma ve zavallılara ekşi çehre gösterme. Yine bunlardan olup
da aşağı görülme veya başka kimselerin onları hesaba almamaları
yüzünden, işleri sana kadar gele-miyenleri araştır. Sırf bunlar
için Allahdan korkan, alçak gönüllü ve emin bir adam tahsis et ki
arada vasıta olsun; ve onların işini sana bildirsin. Hasılı öyle
çalışki, Allah'ın huzuruna çıktığın zaman "Gücümün yettiğini sarf
ettim" diyebilesin. Halkın bu kesimi adalet ve yardıma,
başkalarından ziyade muhtaçtır. Onun için herbirinin hakkını
vermeye son derecede itinâ et. -
23
Yetim ve yaşlılar
Sonra yetimleri ve yaşlı bulunduğu halde hiç bir çaresi olmayan
kimselerin geçimini de üzerine al. Vakıa bu işler valiye ağır
gelir, lâkin şunu unutma ki ne kadar hak varsa hepside ağırdır.
Bunu Allah yalnız o kimselere kolaylaştınrki halden ziyade âkibeti
(işin sonunu) düşünerek nefsini dayanıklılığa alıştırır ve kendi
hakkında Allah'ın va'dinin doğruluğundan emin bulunur.
Dilek ve ihtiyaç sahipleri
Đhtiyaç sahipleri için sırf kendileriyle meşgul olacağın bir zaman
ve mekan ayır ve hepsiyle beraber oturda seni yaratan Allah'ın
Rızasını celbedecek bir tevazu göster. Sonra askerini,
yardımcılarını, muhafızlarını, zabıta memurlarını yanlarında
bulundurma ki, söylemek isteyen çekinmeden derdini dökebilsin. Ben
Peygamber (S.A.V)'den bir kaç yerde işittim, şöyle buyurmuştu:
"Đçindeki zayıfın hakkı serbestçe, kuvvetlisinden almamıyan bir
millet hiç bir zaman kuvvetle-nemez." Birde bunların münasebet
almayan sözlerini, yahuttda dertlerini anlatabilmedeki
acizliklerini hoş gör, kendilerine karşı hırçınlık etme, büyüklük
gösterme. Bu yüzden Cenâb-ı Hak sana Rahmet kanatlarını açar;
taâtına mukabil sana sevabını ihsan eder. Hem verdiğini güler
yüzle, gönül hoşluğuyla ver, veremediğin takdirde
kabul olunabilecek özürler dile.
Sonra senin işlerinin içinde öyleleri vardır ki onları bizzat
senin ifa etmen gerekir, mesela; memurların yetersizlik gösterince
taşradaki görevlilere cevabı sen vereceksin.Halkın ihtiyaçları
artık senin yardımcılarının altından kalkamıyacağı dereceyi
buldumu bunun icabına yine sen bakacaksın. Birde her günün işini o
gün gör, çünkü diğer günlerin kendisine mahsus işi vardır.
O
Allah'a karşı kulluk vazifelerini ihmal etme
Her ne kadar; niyyet halis olmak ve halkın selâmetine hizmet etmek
şartıyla bu çalışmalarınınhepsiAllah içinse de sen yine
vakitlerinin en hayırlısını Allah ile arandaki durumlar için
nefsine hasret. Allah rızasıiçin eda edeceğin taâtın en Isaşlıcası
da Zât-ı ilâhiye has olan farzları yerine getirmekten ibaret
olsun. Gecende ve gündüzünde bedeninden Allah'a ait bulunan
kullluk hissesini ayır ve seni Cenâb-ı Hak'kın yüce huzuruna
yaklaştıran bu taâtı, vücuduna her neye mâl olursa olsun, eksiksiz
ve gediksiz edâ et. Şayet namazında halka imam olmuşsan sakın ne
bıktıracak kadar uzun ne de bir hayra yaramıyacak gibi kıldırma.
Çünkü halkın içinde öyleleri vardır ki hastalık sahibidirler;
öyleleri de vardır ki iş sahibidir. Peygamber (S.A.V) beni Yemen'e
gönderirken:
25
m

"Onlara namazı nasıl kıldırayım?" demiştim. "En zayıflarının


namazı gibi, kıldır." ve ayrıca "Müminlere karşı çok merhametli
ol." buyurmuşlardı.
O
Halktan uzak ve saklı kalma
Buraya kadar söylediklerime ilaveten bir hususu da asla unutma;
Sakın halkından uzun müddet uzak veya saklı durma. Çünkü valinin
halkdan saklanması halkta yanlış kanaatler uyandırma yanında
valinin işlerine vukufunuda azaltır. Valilerin perde
arkasında
oturmaları, perdenin dışında dönen işlere muttali olmalarına mani
olur. Bunun sonucunda onların gözünde hadiselerin büyüğü küçülür;
küçüğüde, büyür. Güzeli çirkin; çirkinide güzel olur; Hak ile
bâtıl karışır. Vali'de en nihayet beşerdir. Halkın kendi
nazarından gizli kalan işlerini nereden bilecek? Hakkın üzerinde
nişaneler yok ki ona bakarak doğruları, yalanın her
türlüsünden ayırmak mümkün olabilsin. Şimdi sen mutlaka şu ikiden
birisin: Eğer hak yolunda bezleder, gönlü ganî bir adamsan... Bu
takdirde vâcib olan bir hakkı ödemekten; yahut kerimane bir
hareketde bulunmaktan çekinip saklanmanın ne anlamı var? Eğer
böyle değilde cimriliğe mübtelâ bir adamsan... Zaten bu durumda
halk senin ihsanından ümit kestikleri gibi istemektende o kadar
çabuk vazgeçerlerki, o zaman senin ortada görünmemen neye yarar?
Her hali-ü kârda halktan uzak
26
kalmak hoş bir şey değildir, özellikle eğer senin görevin halkın
ihtiyaçlarını ve dileklerini göz önüne almak ise halk tarafından
sana arzedilecek ve çoğu ya bir zalimden şikâyet; ya bir muamelede
adalet taleb gibi dileklerin seni asla ürkütmemesi lazımdır.
O
Yakınlarına dikkat et
Sonra valinin etrafında seçkin kimseleri ile kendisine pek yakın
olanları vardır ki bazan bunların iltimasları, haksızlıkları ve
muamelelerinde insafsızlıkları görülebilir. Sen, bunların zararını
bu gibi hallerin sebeplerini ortadan kaldırmak
suretiyle,gidermelisin. Etrafındakilerden, ileri gelenlerinden ve
akrabandan hiç birine kat'iyyen toprak (devlet elindeki bütün
imkânlardan yararlanma hakkı) verme ve bunlardan hiçbiri senden
cesaret alıp da müşterek su yahut müşterek diğer bir iş tutarak,
etrafındakilere zarar verecek; ve zahmeti başkalarına yükletecek
sûretde zahire biriktirmeye katiyyen tama edemesinler. Çünkü,
bunun kârı senin değildir. Fakat onların ân ise dünyada ve
ahiretde sana döner. Sonra, senin yakının olsun veya olmasın
herkesi hakkı kabul etmeye zorla; Eğer has adamların ve
yakınlarından biri yasaları çiğnemiş ise senin için ne kadar güç
olursa olsun, cezasını eksiksiz icra et. Bu hususta sabır, sebat
ve dikkat göster, ve davranışın sonunu gözet. Çünkü bunun sonu
hayırdır.
Şayet halkda senin zulmettiğin zannı hâsıl olmuşsa
27
kendilerine özrünü bildirerek hakkındaki zanlarını değiştir. Çünkü
böyle yapmakla, önce kendi nefsini kırmış, sonra idaren altındaki
halka tatlılıkla muamele etmiş, ayrıca kendini mazur göstermiş
olursun. Üstelik onları hak üzerinde dâim kılmaktan ibaret bulunan
ana maksadına da, bu sayede ulaşmış bulunursun.
O
Barış ve güvenlik
Düşmanın tarafından sana teklif olunan sulh (barış), rızâyı
ilâhiyeye muvafık ise katiyyen reddetme. Zira barışda askerine
istirahat, sana endişeden rahat, ülken için de selâmet vardır.
Lâkin barıştan sonra, düşmanından sakın ve hem de çok sakın, öyle
ya belki düşmanın seni gafil avlamak için sana yaklaşmak
istemiştir. O sebepden ihtiyata sarıl, bu hususta asla hüsn-ü
zanna kapılma.
O
Anlaşmalara riayet et
Şayet düşmanla aranızda bir sözleşme akd etti isen, yahut ona
karşı bir teahhüdün varsa, yapılan sözleşmeye riayetde bulun,
ahdini yerine getir. Verdiğin sözü muhafaza için, icab ederse
hayatını bile feda et. Çünkü, arzularının birbirinden farklı,
düşüncelerinin ayrı olmasına rağmen insanların ilahi farizalar
arasında, ahidlere vefa (tam yerine getirilmesi) kadar üzerinde
birleştikleri
28
bir şey yoktur. Hatta müşriklerde hıyanetin vahim neticelerini
gördükleri için müslümanlara karşı ahde vefayı iltizam ediyorlar.
Binaenaleyh sakın verdiğin sözden dönme; sakın ahdine hıyanet
etme; sakın düşmanını aldatma. Zarar ve mahrumiyete mahkûm,
akılsız ve cahillerden başkası Allah'a karşı gelmek cüretini
gösteremez. Allah Teâlâ ezeli Rahmeti icabı, O'nun için yapılan
sözleşmeyi kulları için, şefkati sayesinde barınacakları emin bir
sığınak, bu emin sahada asude kalacakları; huzur içinde
ihtiyaçlarını karşılayarak onun civarına koşacakları, emin ve
manevi bir makam kılmıştır. Onun için bunda bozgunculuk etmek,
hıyanetde bulunmak yahut aldatmak olamaz. Birde bir takım
yorumlara müsait olacak akidlerde bulunma. Te'kid ve tevsik
ettiğin bir sözleşmeyi bozmak için de sakın sözlerin gizli
manalarından yararlanmaya kalkışma. Allah'ın ahdi icâbı girmiş
olduğun bir işin darlığı, haksız yere onu genişletmene katiyyen
sebep olmasın. Zira genişleyeceğini ve sonunun iyi olacağını
umduğun bir darlığa tahammül etmen senin için elbette günahından
çekindiğin, dünya ve ahirette ilahi cezadan kurtuluş
imkânı olmadığını bildiğin bir hiyanetden daha ehvendir.
O
Kan dökmekten kaçın
Sonra, kandan ve onu haksız yere dökmekten son derecede sakın.
Çünkü haksız yere kan dökmek gibi felâket getiren; bunun kadar
mesuliyeti büyük, bunun
29
kadar nimetin zevalini; devletin mahv olmasını hak eden bir şey
yoktur. Allah Teâla, kıyamet günü kulları arasında hükmünü
verirken ilk olarak döktükleri kanlardan başlıyacaktır. Sakın
haram bir kanı dökerek saltanatım kuvvetlendirmek sevdasına
kapılma. Zîrâ bu hareket onu zaafa düşürecek, daha doğrusu zevale
erdirerek başka ellere geçirecek, sebeplerdendir. Hele
taammüden ikâ edeceğin bir kati için ne Allah'ın katında ve ne de
benim indimde hiç bir özrün olamaz. Çünkü bu takdirde bedenen hak
ettiğin cezanın (kısas) icra edilmesi lazımdır. Şayet bir kazaya
uğrarsan... Tedîb ederken, kırbacın yahut elin aşırılığa giderse-
Zîrâ zaman olurki yumruk, yahut biraz fazlası ölümü intaç eder-
sakın, sahip olduğun nüfuza güvenerek ölenin velîlerine haklarını
vermiyeyim demeye kalkışma.
O
Kaçınacağın hususlar
Birde sakın kendini beğenme. Sakın, nefsinin sana hoş gelen
cihetlerine güvenme. Sakın yüzüne karşı övülmeyi isteme. Zira,
iyilerin ne kadar iyiliği varsa, hepsini mahv etmek için şeytanın
elindeki fırsatların en sağlamı budur... Sonra sakın halkına
yaptığın iyilikleri, onların başlarına kakma; yahut
yaptığın işleri mübalağalı gösterme; yahut kendilerine verdiğin
sözden dönme. Çünkü başa kalkma, iyiliği bitirir; mübalağa
hakikati söndürür; sözden dönme ise Allah Teâla'nında halkında
nefretini celb eder. Cenâb-ı Hak K.Kerim1 de:
30
"Böylece, sizin yapmadığınızı söylemeniz Allah indinde ne kadar
menfur bir harekettir." buyuruyor. Sakın, işlere vaktinden evvel
atılma, sakın vakti gelince de sabırsızlık ve tehâllük gösterme.
Sakın açıklık kazanmayan işlerde inad etme. Sakın, vuzuh
kesbettiği zamanda da gevşeklik gösterme. Sonra işlerin herbirini
yerli yerine koy, işlerinin her birini zamanında ifa et. Herkesin
üzerinde birlik halinde olduğu noktalarda kendini kayırmaktan
çekin. Görevlendirdiğin kimselerin açığa çıkmış kötülüklerine
karşı senden beklenen hare-ketden habersizmiş gibi davranma. Aksi
takdirde başkasının yerine sen cezaya maruz kalırsın. Az zaman
sonra işlerin üzerinde ki perdeler, gözlerin önünde açılır ve
mazlumun hakkı senden alınır.
Dikkat edeceğin diğer hususlar
Hiddetine, gadabma (öfkene), eline ve diline hakim ol. Bunların
hepsinden korunabilmek için de badirelerden geri durup şiddetini
tehir et ki öfken geçsin de, irâdene sahib olabilesin. Şunu da iyi
bil ki; birgün seni yaratana döneceğini O'na hesap vereceğini, çok
açık ve iyi bir şekilde hatırlatmadıkça nefsine hâkim olmak
imkânını katiyyen bulamazsın. Şimdi, senin üzerine gerekli olan,
senden evvelkilerin sana ulaşan adil hükmünü; yahut isabetli olan
tutumlarını yahut Peygamber (S.A.V) Efendimizden, gelmiş bir
haberi yahut; kitabullahda ki bir farizayı hatırda tutarak bu gibi
meselelerde bizden
31
gördüğün hareket tarzına uyabilmen ve şu emirnamemde bildirdiğim
ve ileride nefsinin arzularına kapılmam mazur göstermemekliğin
için elimde sana
karşı sağlam bir hüccet bildiğim, hükümleri tatbike
çalışmandır.
O
En son dilek ve dua
Artık Cenâb-ı Hak'kın geniş Rahmetinden ve bütün istekleri
kuşatmış olan azamet ve kudretinden dilerim ki; Rizay-i tlâhi'si
vech ile kullan arasında güzel bir övgü ve ülkeler içerisinde en
iyi eserler bırakabilmek için gücümüzün yettiği kadar çalışmaya
seni de, beni de muvaffak kılsın. Hakkımızdaki nimetini tamamlasın
ve bize olan ikramlarını kat, kat artırıp sana da, bana da
saadetle ve şehadetle can vermeyi muvaffak ve kolay eylesin. Bizim
. dua ve niyazımız Allah'adır. Salât-ü selam Allah'ın Resulüne ve
onun iyi ve tertemiz âli üzerine olsun.
Seha Neşriyat' in diğer eserleri
Mehmed Zahid KOTKU (Rh.a) külliyatı
Tasavvufî Ahlâk (5 cilt)
Ehl-i Sünnet Akaidi
Tezkiretü-l'Evliya (Feridüddin-i Attâr'dan)
Cennet Yolları (Hadislerle Đlim)
Zikrullahm Faydaları
Mü'minlerin Vasıfları
Ana Baba Hakları
Nefsin Terbiyesi
Prof. Dr. Halil Necatioğlu'nun hazırladığı Đbrahim Müteferrika'nm
Risale-i Đslamiye'si
Osmanlılarda Devlet Tekke münasebetleri Yardımcı Doç.Dr. Đrfan
Gündüz
hekimhan
Advises of Ali(R.A) for Statesmen
t*.
FOREWORD
From the earliest days of the history to the present time, the
Conduct of the State has been one, and in fact the most, important
subject among the ones having both social and economic contexts.
As repeatediy has been observed throughout the history, by a
masterly conduct of- the state, difficuit and even impossible-
looking problems can be, successfully and continuousîy solved as
to raise the social and economic standing of the society to a
healthier and more prospe-
•V-
y;
rous level, while an improper conduct of the state, on the other
hand, may result in the waste and loss of the highly limited
available and potential resources and in the deve-lopmentof such
adverseconditions that the society as a whole may face disasters
of national scale. The most important factors to decide between
the success and the failure of the administration is the "Concepts
and the Fundamentals" of the state conduct. When those are
compatible with the sociai structure and are in full harmony with
the sociai and economic dynamics of the society, then the success
of the administration can be considered as secured. in case of
imcompatibility and/or disharmony, one normally anticipates
failure and crisis. in this Booklet a docüment having an important
bearing on the historical developoment of the art of the State
Conduct is presented. The docüment is an official letter written
by the 4th Caliph of the îslamic State established some 1400 years
ago. The letter vvhich dates back to AD 655, is written by the
head of the Îslamic State, Ali bin Ebu Talib, to the Governor
appointed of Egypt, Malik bin El Haris El Eshter. it outlines the
Concepts and the Fundamentals of the State Conduct of that time.
it is believed that, this docüment has greatly contributed to the
development of the golden rules of the State Conduct, by being one
of the tools in the establishment of oneofthe
mostbrilliantcivüisationsthe world has ever witnessed. Throughout
Centuries it has illimunated the course of the historical
progress, while the West was passing through the so called "dark
Ages".
Caliph Ali Bin Abi Talib's Famous Epistle to Malik Ashtar,
Governor of Egypt
THE RICHEST TREASURE
Be it known to you, O, Malik, that I am sending you as Governor to
a country vvhich in the past experienced both just and unjust
rule. Men will semtinize your aetions with a searehing eye, even
as you used to semtinize the aetions of those beföre you, and
speak of you even as you did speak of them. The fact is that the
pubiic speak well of only those who do good. it is they who
furnish the proof of your aetions. Hence the richest treasure that
you may covet should be the treasure of good deeds. Keep your
desires under control and deny yourself that vvhich you have been
prohibited from, for, by such abstinence alone, you wül be able to
distinguish betvveen what is good to them and vvhat is not.
Develop in your heart the feeling of love for your people and let
it be the source of kindliness and blessing to them. Do not behave
vvith them like a barbarian, and do not appropriate to yourself
that vvhich belongs to them. Remember that the citizens of the
state are of two categories. They are either your brethren in
religion or your brethren in kind. They are subject to infırmities
and liable to commit mistakes. Some indeed do commit mistakes. But
forgive them even as you vvould Hke God to forgive you. Bear in
mind that you are placed över them, even as I am placed över you.
And then there is God even above him who has given you the
position of a Governor in order that you may iook after those
under you and to be sufficient unto them. And you will be judged
by what you do for them.
Do not set yourself against God, for neither do you possess the
strength to shield yourself against His displeasure nor can you
place yourself outside the pale of His merey and forgiveness. Do
not feel sorry över any act of forgiveness, nor rejoice över any
punishment that you may mete out to any one. Do not rouse yourself
to anger, for no good will come out of it.
Do not say : "J am your overlord and dictator, and that you
should, therefore, bow to my commands", as that vvill corrupt your
heart, vveaken your faith in relîgion and create disorder in the
state. Should you be elated by povver, ever feel in your mind the
slightest symptoms of pride and arrogance, then look at the povver
and majesty of the Divine governance of the Universe över \vhich
you have absolutely no control. it vvill restore the sense of
balance to your vvavered intelligence and give you the sense of
calmness and affability. Bevvare! Never put yourself against the
majesty and grandeur of God and never imitate His omnipotence; for
God has brought lovv every rebel of God and every tyrant of man.
Let your mind respect through your aetions the rights of God and
the rights of man, and likevvise, persuade your companions and
relations to do likevvise. For, othervvise, you vvill be doing
injustice to yourself and injustice to humanity. Thus both man and
God vvill turn into your enemies. There is no hearing anyvvhere
for one vvho makes an enemy of God himself. He vvill be regarded
as one at war vvi'th God until he feels contrition and seeks
forgiveness. Nothing deprives man of devine blessings or excites
devine vvrath against him more easily
Sîs;
Ihan ctuelty. Hence it is that God listens to the voice of the
oppressed and waylays the oppressor.
THE COMMON MAN
THE »_UMmw< !..„..
Maintain justice in administration and impose it on your own şelf
and seek the consent of< the people, for the discontent of the
masses sterilises the contentment of the privileged few and the
discontent of the few loses itself in the contentment of the many.
Remember, the privileged few will not rally round you in moments
of difficulty : they will try to side track justice, they will ask
for more than what they deserve and will shovv no gratitude for
favours done to them. They will feel restive in the face of trials
and will offer no regret for their short-comings. Đt is the common
man who is the strength of the State and of Religion. it is he who
fıghts the enemy. So live in close contact with the masses and be
mindful of their welfare.
Keep at a distance of him who exposes the weaknesses of others.
After ali, the masses are not free from vveaknesses. Đt is the
duty of the ruler to shield them. Do not bring to light that
vvhich is hidden, but try to remoye those vveaknesses which have
been brought to light. God is vvatchful of everything that is
hidden from you, and He alone will deal with it. To the best of
your ability cover the vveaknesses of the public, and God will
cover the weaknesses in you which are anxious te keep away from
their eyes. Unloose the tangle of mutual hatred betvveen the
public and the administration and remove ali those causes which
may give rise to strained relations betvveen them. Protect
yourself from every such act as may not be quite correct for you.
Do not make haste in seeking con-fırmation of the tell-tale, tor
he is a deceitful person appearing in the garb of a tViend.
THE COUNSELLORS
ı ne w>vı,~.___
Never take counsel of a miser, for he will vitiate your
magnanimity and frighten you of poverty. Do not take counsel of a
coward also, for he will eheat you of your resolves. Do not take
counsel of the one who is greedy too : for he will instill greed
in you and turn you into a tyrant. Miserliness, covvardice and
greed deprive man of his uust in God.
The worst of counsellors is he who .has serveti as a counsellor to
unjust rulers and shared their cri.mes. Sû never let men who have
been companions of tyrar.ts or shared their crimes be yo'dt
counsellors. You can get better men than these. men gifted with
intelligence and foresight, but unpollutedby sin. men vvho have
never aided a tyrant in his tyranny or a criminal in his erime.
Such men wiil never be a burden on you. On the other h:md. they
\vill be a source of lıelp anû strength to you at ali tiroes. They
\vill be friends to you and strar.gers to your enemies. CHoüse
suoh. hkmi üi-.mh tor oonıpanıjmhip both for frlendship and tr.
cclîeagues ir v.Oık. hv". !. *- •ı'".> sh.sv 'p'^terence
vo those who have
that they are never to flatter you and never to give you credit
for any good that you may not have done : for the tolerance of
flattery and unhealthy praise stimulates pride in man and makes
him arrogant.
Do not treat the good and the bad alike. That will deter the good
from doing goöd, and encourage the bad in their pursuits. Give
credit to where it is due. Remember that mutual trust and goodwill
betvveen the ruler and the ruled are bred only through
benevolence, justice and service. So, cultivate goodvvill amongst
the people, for their goodvvill alone will save you from troubles.
Your benevolence to them will be repaid by their trust in you, and
your ill-treatment by their hostility.
Do not dis-regard the noble traditions set by our forbearers which
have promoted harmony and progress among the people; and do not
initate anything which mıght minimise their usefullness. The men
who had established those noble traditions have had their revvard;
but responsibility will be yours if they are disturbed. Try
alvvays to learn something from the experience of the learned and
the wise, and frequently consult them in state matters so that you
might maintain the peace and goodvvill vvhich your predecessors
had established in the land.
THE DIFFERENT GROUPS OF PEOPLE
Remember that the society consists of different types of people.
The progress of one is dependent on the progress of the other; and
none can afford to be in-dependent of the other. We have the Army
formed of the soldiers of God; we have our civil offıcers and
their establishments; our judiciary; our revenue collec-tors and
our public relations offıcers. The general public itself consists
of Muslims and Zimmis and among them are merehants and craftsmen,
the un-employed and the indigent. God has prescribed for them
their rights, duties and obligations. They are ali defined and
preserved in the Book of God and in the traditions of His Prophet.
The Army, by the grace of God, is like a fortress to the people
and lends dignity to the state. it upholds the prestige cf the
Faith and maintains the peace of the country. Without it the state
cannot stand. in its turn, it cannot stand without the support of
the state. Our soldiers have proved strong before the enemy
because of the privilege God has given them to fîght for Him; but
they have their material needs to fulfil and have therefore to
depend upon the income provided for them from state revenue. The
military and the civil population who pay revenue, both need the
co-nperarion of each other — the judiciary, civil
¦.•-'.'/ .dministers civil and criminal îaw; the :i administration
vvith the assistance radesmen andthe merehants vvho it is they
vvho run the markets and are in a 11 a ta! obiıg ı ns
And i there ıs
ı «nteı ıc s ar oblı ıı on th rtunrij "il service to
ınd ovc r dmınıst vvi
c i ı d it n
or ıh ı
officers and their establishmenl civil offıcers collect revenue
and . of theır esti* hment And ılıeı idi to the ı e ol
the t I et er pont th jı t' ti da i thı. V 3
here'3-t C>3 .and then (here are the ti • ddrr ıı it >t has

to impose this duty on himself; and to bear with patience the


inconvenience and difficulties that are patt of the task.
THE ARMY
Be particularly mindful of the vvelfare of those in the army who
in your opinion, ate staunchly faithful to their God and Prophet
and loyal to their chief, and who in the hour of passion can
restrain themselves and listen calmy to sensible remonstrance, and
who can succour the weak and smite the strong, whom violent
provocation will not thrövv into violent temper and who will not
falter at any stage.
Keep yourself in close contact with families of established
teputation and integrity with a glorious past, and draw yourself
men brave and upright in character, generous and benevolent-in
disposition; for such are the salt of society. Çare for them with
the tendemess with which you çare for your children and do not
talk before them of any good that you might have done to them nor
disregard any expression of affection vvhich they show in return;
for, such conduct inspires loyalty, devotion and goodvvill, Attend
to every little of their wants not resting eontent with what
general help that you might have given to them, for sometimes,
timely attention to a little want of theirs brings them immense
relief. Surely these people will not forget you in your own hour
of
need.
*" -"Vır, îıvmrKes on
on in
immense rcucı. ^~.-v ._
need.
Đt behoves you to select for your Commander-in-chief one who
imposes o: himself, as a duty, the task of rendering help to his
men, and who can excel in kindness every other officer in
attending to the needs of the men under him, and looking after
their families when they are away from their homes; so much so,
that the entire army should feel united in their joys and in their
sorrows. This unity of purpose will give them added strength
against the enemy. Continue to maintain a kindly attitude towards
them so that they might feel ever attached to you. The fact is
that the real happiness of the administrators and their most
pleasant comfort lies in establishing justice in the state
and maintaining affectionate relations with the people. Their
sincerity of feeling is expressed in the love and regard they show
to you, on which alone depends the safety of the
administrators.
. Your advices to the army will be of no avail, unless and until
you show affection to both men and officers.in order that they
might not regard the Government as an oppressive burden or
contribute to its dovvnfall.
Continue to satisfy their needs and praise them över and över
again for what services they have rendered. Such an attitude, God
willing, will inspire the brave to braver actions and induce the
timid to deeds of bravery.
Try to understand the feelings of others and do not foist the
mistakes of one över another and do not grudge dispensing
appropriate revvards. See to it you do not show favours to one who
has done nothing but merely counts on his family position: and do
not vvithhold proper revvards from one who has done great deeds
simply because he holds a low position in life.
THE REAL GUIDANCE
Turn to God and to His Prophet for guidance vvhenever you feel
uncertâin as to what you have to do. There is the commandment of
God delivered to those people whom He wishes to guide aright: "O
people of the Faith! Obey God and obey His Prophet and those from
among you who hold authority över you. And refer to God and His
Prophet whenever there is a difference of opinion among you." To
turn to God is in reality to consult the book of God; and to tum
to the Prophet is to follow his universally accepted traditions.
CHIEF JUDGE
Select for your chief judge one who is by far the best among the
people — one who is not obsessed vvith domestic vrorries, one who
cannot be intimidated; one who does not err too often; one who
does not turn back from the right path önce he finds it; one who
is not self-cenfred or avaricious; on who will not decide before
knovving the full facts; one who will weigh vvith çare every
attendant doubt and pronounce a clear verdict after taking
everything into full consideration; one vvho will not grow restive
över the arguments of advocates and who will examine vvith
patience every new disclosure of fact and who will be strictly
impartial in his decision; one vvhom flattery cannot mislead or
one who does not exult över his position. But it is not easy to
find such men.
Önce you have selected the right man for the office, pay him
handsomely enough to let him live in comfort and in keeping with
his position — enough to keep him aboye temptations. Give him a
position in your court so high that none can even dream of
coveting it and so high that neither backbiting nor intrigue can
touch him.
SUBORDBSATE JUDICIARY
Bevvarei The utmost carefullness is to be exercised in the
selection of other officers of the judiciary: for it is this high
office vvhich adventurous self-seekers aspire to secure and
exploit in their selfish interests. Confırm them in their
appointments after approved apprenticeship and probation. Never
select men for responsible posts either out of any regard for
personal connections or under any influence, for that might lead
to injustice and corruption.
Select for higher posts men of experience, fırm in faith and
belonging to good families. Such men will not fail an easy prey to
temptations and vvill discharge their duties vvith an eye on the
abiding good of others. Increase their salaries to give them a
contented life. A contented living is a help to self-purifîcation.
They wül not feel the urge to tax the earnings of their
subordinates for their own upkeep. They vvill then have no excuse
either to go against your instructions or misappropriate state
funds. Have vvatch över them, vvithout their knovvledge, loyal and
upright men. Perchance they may develop true honesty and true
concem for the pubüc vvelfare. But vvhenever any of them is
accused of dishonesty, and the guilt is confırmed by the report of
your Intelligence depart-ment then regard this as suffıcient to
convict him. Let the punishment be corporal and let that be dealt
in the public at an appoüıted place of degradation.
REVENUEADMINISTRATION
Great çare is to be exercise'd in revenue administration, to
ensure the prosperity of those who pay the revenue to the state;
for it is on their prosperity that the prosperity of others
depends particularly the prosperity of the masses. Indeed, the
state exists on its revenue. You should regard the proper upkeep
of the land in cultivation as a greater importance than the
collection of revenue, for revenue cannot be derived except by
making the land producüve. He who demands revenue vvithout helping
the cultivator to improve his land, inflicts unmerited hardship on
the cultivator and ruins the State. The rule of such a person does
not last long. If the cultivators ask for reduction of their land
due for having suffered from epidemics or drought or excess of
rains or the barrenness of the soil or floods damaging their
crops, fhen, reduce the due accordingly, so that their condition
might improve. Do not mind the loss of revenue on that account for
that will return to you one day manifold in the hour of greater
prosperity of the land and enable you to improve the condition of
your towns and to raise the prestige of your State. You will be
the object of universal praise. The people will believe in your
sense of justice. The confıdence which they will place in you in
consequence will prove your strength, as they will be found ready
to share your burdens.
You may settle down on the land any number of people, but
discontent will overtake them if the land is not improved. The
cause of the cultivator's ruin is the rulers who are bent
feverishly on accumulating wealth at ali costs, out of the fear
that their rule might not last long. Such are the people who do
not learn from examples or precedents.
CLERĐCALESTABLISHMENT
Keep an eye on your establishment and your seribes; and select the
best among them for your confidential coırespondence such among
those as posses lügh character and deserve your full confidence,
men who may not exploit their privileged position to go against
you and who in the drafting of treaties may not succumb to
external temptation and harm your interests, or fail to render you
from trouble, and who in carrying out their duties can realise
their serious responsibilities, for he who does not realise his
own responsibilities can hardly appraise the responsibilities of
others. Do not select men for such work merely on the strength of
your first imptessions of your affection or good faith; for as a
matter of fact, the pretensions of a good many who are really
devoid of honesty and good breeding may eheat even the
intelligence of rulers. Selection should be made after due
probation — probatton which should be the test of righteousness.
in making direct appointments from people,see to it that those
seleeted possess influence with the people and enjoy the
reputation" of being honest; for such selection is agreeable both
to God and the ruler. For every department of administration let
there be a head, for whom no trying task might cause worry and no
pressure of work annoy.
And remember that every weakness of any one among your
establishment and seribes which you may overlook will be written
down against you in your scrollof deeds.
TRADE AND INDUSTRY
Adopt useful sehemes for those engaged in trade and industry and
help them with wise counsels. Some of them live in towns, and some
move from place to place with their wares and tools and earn their
living by manual labour. Trade and industry are sources of profil
to the state. While the general public is not inclined-to bear the
strain, those engaged in these professions take the trouble to
collect commodities from far and near, from land and from aeross
the sea, and from mountains and forests and naturally derive
benefıts.
it is this group of peace loving people from whom no disturbance
need be feared. They love peace and order; indeed they are
incapable of creating disorder. Visit every part of the country
and establish personal contact with this class, and enquire into
their conditions. But bear in mind that a good many of them are
intensely greedy and are innured to bad dealings. They hoard grain
and try to seli it at a high price; and this is most harmful to
the public. it is a blot on the name of the ruler not to fıght
this evil. Prevent them from hoarding; for the Prophet of God —
Peace be onHim —had prohibited it. And see to it that trade is
carried on with the utmost ease, that the scales are evenly held
and that prices are so fıxed that neither the seller nor the buyer
is put to a loss. And if in spite of your warning, should any one
go against your commands and commit the erime of hoarding, then
deal him appropriately with severe punishment.
THE POOR
Beware! Fear God when dealing with the problem of the poor who
have none to patronise,who are forlorn, indigent andhelplessand
are greatly torn in mind— vietims to the vicissitudes of events.
Among them there are some who do not question their lot in life
and who notwithstanding their misery, do not go about begging. For
God's sake, safeguard their rights; for on you rest the
responsibility of proteetion. Assign for their uplift a portion of
the state exchequer (Baitul-mal), vvherever they may be, whether
elose at hand or far away from you. The rights of the two should
be equal in your eye. Do not let any preoccupations to allow them
to slip from your mind; for no excuse whatsoever for the dîsregard
of their rights will be acceptable to God. Do not treat their
interests as of less importance than your 6wn, and never keep them
outside the purview of your important considerations, and mark the
persons who iook down upon them and keep you in ignorance of their
condition.
Select from among your officers such men as are meek and God-
fearing who can keep you properly informed of the condition of th
oor. Make such provision for these poor people as shall not oblige
you to o an excuse before God on the Day of Judgement; for, it is
this section of the p .le more than any other which deserves
benevolent treatment. Seek your r( ırd from God by giving to each
of them what is due to him and enjoin on jurself as a sacred duty
the task of meeting the needs of such aged among them as have no
independent means of livelihood and are averse to seek alms. And
it is the discharge of this duty that usually proves very trying
to rulers, but is very welcome to societies which are gifted with
foresight. ît is only such societies or nations who truly carry
out their covenant with God to discharge their duty to the poor.

Đ8K

ÖPEN CONFERENCES
Meet the oppressed and the lowly periodically in an öpen
conference and, conscious of the divine presence there, have a
heart-to-heart talk with them, and let none from your guard or
civil officers or members of the poliçe or the Intelligence
department be by your side, so that the representative of the poor
might state their grievances fearlessly and vvithout reserve. For
I have heard the Prophet of God say that "no nation or society
will occupy a high position in which the strong do not discharge
their duty to the weak." Bear with composure any strong language
which they may use, and do not get annoyed if they cannot state
their cause lucidly, even so, God will öpen for you his door of
blessings and revvards. Whatever you can give to them, give it
ungrudgingly, and whatever you cannot afford to give,make that
clear to them in utmost sincerity.
There are certain things which cali for prompt action. Accept the
recommendations made by your officers for the redress of the
grievances of the clerical staff. See to it that petitions or
applications submitted for your consideration are brought to your
notice the very day they are submitıed, however much your officers
might try to intercede them. Dispose of the day's work that very
day, for the coming day will bring with it its own tasks.
COMMUNĐON WITH GOD
Do not forget to set apart the best of your time for communion
with God. although every moment of yours is for Him only, provided
it is spent sincerely in the service of your people. The special
time that you give to prayer in the strict religious sense is to
be devoted to the performance of the prescribed daily prayers.
Keep yourself engaged in thesc prayers both in the day and in the
night, and to gain perfect communion. do not, as far as possible,
so lengthen your prayers that they grow tiresome on you. And vvhen
you lead in congregational prayer, do not let your prayer be so
lengthy as to cause discomfort to the congregation or raise in
them the feeling of dislike for it or mitigate its effect: for in
the congregation there may be invalids and also those who have to
attend to pressing af fairs of their own.
When I had asked of the Prophet of God, on receiving an order to
proceed to Yaman, how I should lead the people över there in
prayer, he said "perform your prayers even as the weakest among
you would do; and set an example of acting considerately to the
faithful."
ALOOFNESS NOT DESIRABLE
Alongside of the observance of ali that I have said above bear one
thing in mind. Never for any length of time keep yourself aloof
from the people, for to do so is to keep oneself ignorant of their
affairs. it develops a wrong perspective in the ruler and renders
him unable to distinguish between what is important and what is
not, betvveen right and wrong, and between truth and falsehood.
The ruler is after ali human; and he cannot form a correct view of
anything which is out of sight. There is no distinctive sign
attached to truth vvhich may enable one to distinguish betvveen
the different varieties of truth and falsehood. The fact is that
you must be one of two things. Either you are just or unjust. If
you are just,
then you will not keep yourself away from the people, but will
listen tc them and meet their requirements. On the other hand, if
you are unjust, the people themselves vvill keep away from you.
NVhat virtue is there in your keeping aloof? At ali events
aloofness is not desirable especiaily when it is your duty to
attend to the needs of the people. Compiaints of oppression by
your officers or petitions for justice should not prove irksome to
you.
Make.this clear to yourself that those immediately about and
around you will like to exploit their position to covet what
belongs to others and commit acts of injustice. Suppress such a
tendency in them. Make it a rule of your conduct never to give
even a small piece of iand to any of your relations. That will
prevent them from causing harm to the interests of others and save
you from courting the dis-app'robation of both God and man.
Deal justice squarely regardless of the fact v/hether one is a
relation or not. ff any of your relations or companions violates
the law, mete out the punishment prescribed by law however painful
it might be to you personally: for it will be ali to the good of
the State. If at any time people suspect, that you have been
unjust to them in any respect disclose your mind to them and
remove their suspicions. in this way, in your mind you will get
attuned to the sense of justice and people wül begin to love you.
it will fulfil your wish that you should enjoy their confıdence.
PEACE AND TREATIES
Bear in mind that you do not throvv away the offer of peace which
your enemy may himself make. Accept it, for that will please God.
Peace is a source of comfort to the army; it reduces your vvorries
and promotes order in the State. But beware! Be on your guard when
the peace is signed; for certain types of enemies propose terms of
peace just to lull you into a sense of security only to attack you
again when you are off your guard. So you should exercise the
utmost vigilance on your part, and place no undue faith in their
protestations. But, if under the peace treaty you have accepted
any obligations, discharge those obligations scrupulously. it is a
trust and must be faithfully upheld and whenever you have promised
anything, keep it with ali the strength that you command for
vvhatever differences of opinion might exist on other matters,
there is nothing so noble as the fulfilment of a promise. This is
recognised even among the non-Muslims, for they know the dire
consequences which follovv from the breaking of covenants. So
never make excuses in discharging your responsibilities and never
break a promise; nor cheat your enemy. For breach of promise is an
act against God, and none except the positively vvicked acts
against God.
Indeed divine promises are a blessing spread över ali mankind. The
promise of God is a refuge sought after even by the most powerful
on earth; for there is no risk of being cheated. So, do not make
any promise from which you may aftenvards have to offer excuses in
order to retract; nor go back upon what you have confirmed to
abide by;nor break it, however galling it may at first prove to
be. For it is farbetter to wait in patience for ivholesome results
to foliovv than to break it out of any apprehensions.
Beware! Abstain from shedding blood without a valid cause. There
is nothing more harmful than this. it brings about one's ruin. The
blood that is vvilfully
ĐH

üiilj

shed shortens the life of a state. On the Day of Judgement it is
the erime for which one will have to answer first. So, beware! Do
not wish to build the strength of your state on blood; for it is
this blood which ultimately weakens the state and passes it in to
other hands. Before me and my God no excuse for wüful
killing can be entertained.
Murder is a erime which is punishable by deâth. If on any account
ıhe
corporal punishment dealt by the state for any lesser erime
resuits in the death
of the guilty, let not the prestige of the state standin any way
of the deceased's
relations claiming blood money.
y LASTINSTRUCTIONS
LASTINSTRUC
Do not make haste to do a thing before its time, nor put it off
when the right moment arrives. Do not insist on doing a wrong
thing, nor show slackness in reetifying a wrong thing. Perform
everything in its proper time, and let everything occupy its
proper place. When the people as a whole agree upon a thing, do
not impose your own view on them and do not neglect to diseharge
the responsibiüty that rests on you in consequence. For the eyes
of the people will be on you and ypu are answerable for whatevet
you do to them. The slightest dereliction of duty wi!l bring its
own renibution. Keep your anger under control and keep your hands
and tongue in eheck. Whatever bel'alls you tty to rest rain
yourself or else you will simply inerease your worries.
Đt is imperative on you to study carefully the principles which
have inspired just and good vulers who have göne before you. Give
elose thought to the example of your Prophet — peace be on him
— his traditions, and the eommandments of the Book of God and
whatever you might have assimilated from my owıı way of dealing
with things. Endeavour to the best of your ability to carıy out
the instruetions which 1 have given you here and which you have
solemnly undertaken to follow. By means of this order, I enjoin ön
you not to succumb to the promptings öf your ownheart or turn away
from the diseharge of the duties emrusted to you.
1 seek the refuge of the might of the Almighty and of His
limitless sphere of blessings, and invite you to pray with me that
He may give us together ıhe grace vrillingly to surrender our wül
to His will, and to enable us to acquit ourselves before Him and
His creation; so that mankihd might eherish our nıemory and our
work survive. 1 seek of God the culminaüon of His blessings and
pray that He may gram you and me His grace and the honour of
martyrdom in His cause. Verily, we have to return to Him. 1 invoke
His blessing on the Prophet of God and his püre progeny.
SEHA NEŞRĐYAT
ADVICES
OF ALĐ (r.a) FOR STATESMEN
Eserin arapça orjinali burada mevcut değildir

You might also like