You are on page 1of 63

TEŞEKKÜR BÖLÜMÜ

Çekirdek Araştırma Ekibi: Dr. Ayşegül Kayaoğlu (Baş Araştırmacı), Ezgi Berktaş (Proje Yönetimi), Bilge
Çoban (Proje Yönetimi), Afşin Evren (Proje Yönetimi), Saeed ur Rehman (Proje Yönetimi), Berna Köroğlu
(Proje Yönetimi).

Saha Araştırma Ekibi: Dr. Ayşegül Kayaoğlu (Baş Araştırmacı), Dr. Said Sabbagh (Araştırma Asistanı), Hanna
Khatib (Araştırma Asistanı), Emre Demir (Araştırma Asistanı), Sinem Koç (Araştırma Asistanı), Berat Can
Erdoğan (Araştırma Asistanı), Engy Nouhy (Araştırma Asistanı), Shima Sharaf (Araştırma Asistanı).

Teknik Araştırma Tasarım Önerileri: Sasha Ekanayake, Hande Soğancılar, Rana Kharrat, Umut Kuruüzüm,
Karin Tengnas, Bilge Çoban, Afşin Evren.

Nicel Veri Kodlama Ekibi: Dr. Ayşegül Kayaoğlu, Zeki Akyol, Cenk Şimsek.

Nicel ve Nitel Veri Analizi: Dr. Ayşegül Kayaoğlu

Save the Children International için hazırlanmıştır.


Yazar
Dr. Ayşegül Kayaoğlu

Yayınlayan:
Save the Children International
30 Orange Street, London WC2H 7HH, Birleşik Krallık
E-posta: info@savethechildren.org
İnternet Sitesi: www.savethechildren.net

Şubat 2021
Önerilen Atıf
Kayaoglu, A. (2021), A Gender-Sensitive Study on Urban Child Labor in Istanbul. London, Save the Children
International.

© Save the Children International 2021.


Save the Children International'ın bu çalışmanın sahibi olduğunu belirterek atıfta bulunmanız koşuluyla, bu
çalışmayı herhangi bir amaçla kopyalayabilir, dağıtabilir, görüntüleyebilir, indirebilir ve başka bir şekilde
serbestçe işleyebilirsiniz.

Feragatname

Bu yayın, Save the Children International veya herhangi bir Save the Children üye kuruluşunun politik
görüşünü yansıtmamaktadır. Bu yayındaki bilgiler, hazırlık sırasında mevcut bulunan bilgilere
dayanmaktadır. Save the Children International veya herhangi bir Save the Children üye kuruluş, bu yayının
içerebileceği bir hata veya ihmalden dolayı sorumluluk kabul etmemektedir.

1
İÇİNDEKİLER

YÖNETİCİ İZNİ............................................................................................................................................3

GİRİŞ.........................................................................................................................................................6

Çalışma ile İlgili Genel Bilgiler...........................................................................................................6

Araştırmanın Amacı..........................................................................................................................7

Araştırma Soruları............................................................................................................................8

ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ..................................................................................................10

Veri Kaynakları ve Saha Alanı.........................................................................................................10

Veri Toplama Yöntemleri................................................................................................................11

Genel Yaklaşım: Sosyo-ekolojik model............................................................................................12

Cinsiyete Duyarlı Çerçeve................................................................................................................13

Örnekleme Stratejisi.......................................................................................................................14

Sınırlamalar ve Riskler....................................................................................................................16

Etik Hususlar..................................................................................................................................18

ÇALIŞMA ÖRNEKLEM BOYUTU.................................................................................................................18

Çocuk Örneklemi............................................................................................................................18

Ebeveyn Örneklemi........................................................................................................................19

Kilit Kişi Görüşmeleri (KKG'ler) Örneklemi.......................................................................................19

SONUÇLAR...............................................................................................................................................20

Türkiyeli ve Suriyeli Çocuk İşçiler....................................................................................................20

Ebeveyn Örneklemi.........................................................................................................................39

Ötekileştirilmiş ve Dezavantajlı Bir Yerel Nüfus: Roman Halkı Örneklemi........................................47

Eğitim Sistemine ve Uygulamalarına İlişkin Bulgular........................................................................52

İşverenlerin Çocuk İşçiliğine İlişkin Görüşleri...................................................................................54

Yasal Boşluklar ve Koordinasyon Eksikliği.......................................................................................56

SONUÇ.....................................................................................................................................................58

2
YÖNETİCİ ÖZETİ

Bir çocuk işçi, İstanbul’da görülebilecek sıradan manzaralardan biridir. İnşaattan tekstile, pek çok farklı
sektörde Türkiye’nin iş başkenti olan şehir, her gün binlerce çocuğun işe gittiği yerdir. İnsanların saçlarını
modaya uygun olarak kestirdiği bir kuaför salonunun zeminini süpürmek veya popüler bir oto tamircisinde
motor yağı değiştirmek, bir çocuğun genellikle uzun saatler boyunca uğraş verdiği ancak karşılığında
kendisine düşük meblağlar ödenen işlerdir. 15 milyondan fazla nüfusa sahip bu devasa metropolde, çocuk
işçiliği uzun zamandır var olan bir konudur. Ancak bu aynı zamanda kaçınılmaz bir durum mudur? Çocuklar
burada sonsuza dek kötü şartlarda çalışmaya mahkum mudur?

Bu rapor, aksini düşünen bir grup araştırmacı tarafından yürütülen titiz bir çalışmanın ürünüdür. Söz konusu
araştırmacılar, hem kız hem de oğlan çocuklar için doğru bir şekilde belirlenmiş tüm itme ve çekme faktörleri
ile İstanbul'daki kentsel çocuk işçiliğinin kapsamlı bir profilini çizmek amacıyla hiçbir çabadan kaçınmamıştır.
Gerektiğinde, tüm paydaşlarla - çocuklar, ebeveynler, işverenler, öğretmenler, seçilmiş yetkililer ve
uzmanların yanı sıra kamu kurumlarında ve kar amacı gütmeyen kuruluşlarda çalışanlar - buluşmak için kapı
kapı dolaşmışlardır.

İlk üç haftalık pilot çalışma ve tamamlanan sekiz haftalık asıl saha araştırması sırasında, araştırmacılar,
İstanbul'da hem Suriyeli mültecilerin hem de ev sahibi topluluğun dezavantajlı alt gruplarının yoğun olduğu üç
belirli bölgeye – Kağıthane, Gaziosmanpaşa ve Şişli – odaklanmıştır. Sadece üç ayda 232 aileden 429 (175
Türkiyeli, 254 Suriyeli) çocuk hakkında nicel bilgi ve 39 (27 Türkiyeli, 12 Suriyeli) ebeveynin yanı sıra 34 (21
Türkiyeli, 13 Suriyeli) çocuktan da ayrıntılı nitel veri toplamayı başarmışlardır. Ayrıca sadece İstanbul'da değil,
Ankara ve Mersin illerinde de 37 önemli kilit kişi görüşmesi gerçekleştirmişlerdir.

Nicel Bilgi Nitel Bilgi

Yoğun çalışmalarının sonucu olarak, bu özet raporun sonraki 60’dan fazla sayfasında yer alan cinsiyete
duyarlı analiz, Suriyeli mülteci çocukların yanı sıra düşük gelirli ev sahibi topluluk ve aşırı yoksul Romanların
özel durumları ile ilgilidir. Burada okuyucular, görüşmelerden çıkarılan kritik istatistikleri ve durumun iç
yüzünü görmekle kalmayacak, aynı zamanda bu çalışma gruplarının üyelerinin kendileri adına konuşmalarını
ve deneyimlerinden bahsetmelerini, algılarını, umutlarını ve korkularını göreceklerdir.

3
YÖNETİCİ ÖZETİ

Özetle, bu çalışma aşağıdaki bulguları ortaya çıkarmıştır:

• Ne Türkiyeli ne de Suriyeli aileler kız çocuklarının çalışmasını tercih etmemektedir ve onları sadece
ekonomik koşullar gerektirdiğinde çalışmaya göndermektedir. Ancak oğlan çocukları için her iki toplumda
da çocuk işçiliğine karşı daha yüksek bir tolerans mevcuttur. Sonuç olarak, kız çocuk işçiler çoğunlukla ev
işlerini veya evde el işçiliğini üstlenirken, oğlan çocuk işçiler genellikle dışarıda ve sağlık açısından tehlike
arz eden koşullar altında çalıştırılmaktadır. Öte yandan, kız çocukları erken yaşta evlilik ve cinsel istismar ile
karşı karşıyadırlar.

• Çocuk işçiliği ve okulu bırakma eylemi karşılıklı olarak birbirini güçlendirmektedir. Çocuk işçiliği, öğrencilerin
akademik başarılarını olumsuz yönde etkilemekte ve sonunda eğitimlerini bırakmalarına neden olurken,
çeşitli başka nedenlerden dolayı okulu bırakma, çoğu durumda çocuk işçiliğiyle sonuçlanmaktadır.

• Bu nedenle, eğitim, çocukları zarar görmekten alıkoymak için önemli bir dayanıklılık faktörü olduğunu
kanıtlamaktadır, ancak okullarda okul kavramını daha sevimli hale getirmek amacıyla yapısal iyileştirmelere
ihtiyaç vardır.

• Ekonomik ihtiyaçlar gibi ailelerin köklerinin, kültürel değerlerinin ve stabilitesinin de çocuk işçiliği üzerinde
önemli bir etkisi olduğu görülmektedir. Kırsal alandan göç geçmişi olan veya ayrılmış ve artık birlikte
yaşamayan ebeveynlerin çocuklarını işe gönderme olasılığı daha yüksektir.

• Türkiyeli çocuk işçilerin neredeyse yarısı tüm gelirlerini kendilerine


ayırırken, Suriyeli akranlarının neredeyse hiçbiri gelirlerini
kendilerine ayıramamaktadır çünkü kazandıkları paranın bir
kısmını ya da tamamını ailelerine vermektedirler. Ayrıca,
Suriyeliler arasında kız çocuk işçiliğinin payı, Türkiyeli çocuklar
arasında aynı cinsiyet grubunun iki katıdır. Her iki bulgu da Suriyeli
ailelerin durumunun genel olarak Türkiyeli ailelere kıyasla ne
kadar kötü olduğuna dair güçlü kanıtlar sunmaktadır.

• Suriyeli ailelerin %56.25'inde hane reisi işsizdir ve bu durumda


çocuklar çalışmak ve işsiz ebeveynlerinin yerine geçmek
zorundadır. Hanelerin %43.75'inde çocuklar, ebeveynlerinin bir işi
olmasına rağmen, kendilerini hala hane halkı gelirlerine katkıda
bulunmak için çalışmak zorunda hissetmektedir.

• Türkiye'ye giriş tarihi, Suriyeli çocukların sürekli eğitime giden yolu için büyük önem taşımaktadır. 2014'ten
önce göç eden çocukların, ailelerinin ihtiyaç duyduğu geliri elde etmek amacıyla hanelerinde yetişkinler
varken bile çocuk işçiliğine maruz kalma riski daha yüksek görünmektedir. Bu çocuklar, bırakın Türkçeyi,
anadillerinde bile resmi dil yeterliliğinden yoksundurlar.

4
YÖNETİCİ ÖZETİ

• Suriyeli çocukların çalışma koşulları, hem çalışma saatleri hem de aldıkları ücret açısından Türkiyeli
çocuklara göre daha kötüdür. İş yerinde ayrımcılık yaygın bir şikayettir.

• Türkiye'de okulu bırakan Suriyeli çocuklar da çok düşük seviyede akran desteği aldıklarını (sadece %20’si)
ve geçmişte öğretmenlerinden yüksek seviyede kötü muamele gördüklerini (şok edici bir oran olan %85)
bildirmektedir.

• Bununla birlikte, Roman çocuklarının durumu, Suriyeli çocuklarınkinden iyi değildir. Türkiye'de nesillerdir
vatandaşlık sahibi olmalarına rağmen neredeyse mülteci gibi yaşamaktadırlar. Yoksulluk, kötü muamele ve
ayrımcılık hayatlarının her noktasında mevcuttur.

• Kayıtlı bir istihdam ortamında iş bulamamak ile geleneksel olarak öğretilen becerilerle makul bir gelir elde
edememek arasında sıkışan Roman gençleri, ölümlerine neden olsa bile yasadışı yollardan para kazanmaya
yönelmektedirler.

• Roman çocukları arasında erken yaşta yapılan evlilikler endişe verici düzeylerdedir, özellikle de okulu
bırakmanın çok daha yaygın olduğu kız çocukları, genellikle ebeveynleri tüm gün evde yokken kardeşlerine
bakmak da dahil olmak üzere ağır ev işleri yükünün altında kalmaktadırlar.

• En temel imkanlardan bile yoksun olan son derece kötü barınma


koşulları ve sadece kendi evlerinde değil, mahallelerinin herhangi
bir yerinde bir rol model eksikliği olması ve okullarda yaygın
olarak maruz kaldıkları ayrımcılık Roman çocukların eğitimlerine
devam etmelerini engellemektedir.

• Her şeye rağmen, Roman bir çocuk bir şekilde bir diploma almayı
başarsa bile, işte devam eden ayrımcılık nedeniyle aldığı eğitimin
maddi anlamda geri dönüşü çok azdır. Bu koşullar altında,
Roman çocuklar ve ebeveynleri eğitimde hiçbir değer
görmemektedirler ve hemen hemen her zaman erken yaşlarda
çalışma tercih edilmektedir. Sonuç ise, nesiller boyunca endişe
verici bir sosyal sermaye kaybı ve gelecekte herhangi bir iyileşme
için çok az umut kalmasıdır.

5
GİRİŞ

Çalışma ile İlgili Genel Bilgiler

Save the Children (SC), tüm çocukların olması gerektiği gibi düzgün bir yaşam sürmesini sağlamak için
çalışır. Kuruluş, her kız ve oğlan çocuğun, öğrenebilecekleri, oynayabilecekleri, sağlıklı ve aktif vatandaşlar
olabilecekleri ve her zaman ekonomik sömürü ve Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimleri (ÇİEKB) dahil olmak
üzere zararlı işler gibi her tür şiddetten korunabileceklerine ve en yüksek potansiyeline ulaşma ve gelişme
hakkına sahip olduğuna inanmaktadır. Bu amaçla SC, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (BMÇHS) 32.
Maddesi, ÇİEKB'nin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin 182 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) Sözleşmesi
ve 138 Sayılı Asgari İstihdam Yaşına İlişkin UÇÖ Sözleşmesi uyarınca bu tür çocuk hakları için sürdürülebilir
çözümler aramaya kararlıdır. Aynı zamanda, anlamlı çocuk katılımı ve zarar vermeme ilkelerine gereken
saygı gösterilerek, çocuğun yüksek yararını gözeten bir mercek ile uluslararası standartların ulusal
politikalara uygulanmasını desteklemektedir. SC, hiçbir şey yapmamanın asla bir seçenek olmadığı ve
eylemi çok az ve çok geç yapmanın da teselli getirmemesi gerektiği görüşündedir. Şimdi harekete geçme ve
bunu anlamlı bir şekilde asıl etkilenenler için kalıcı ve anlamlı değişikliklere götürecek şekilde yapma
zamanıdır.

Bu tür sürdürülebilir çözümler arayışında, SC'nin çocuk işçiliğine yönelik stratejisi ve yaklaşımı, toplumsal
cinsiyet, etnik köken ve sosyal statüye dayalı olarak toplumlardaki yapısal eşitsizlikleri göz önünde
bulundurarak ötekileştirilmiş çocukları belirlemekte ve onlara hizmet etmektedir. Cinsiyet açısından,
kadınların ve kız çocukların ve erkeklerin ve oğlan çocukların rollerine ilişkin algının okulu bırakma ve çocuk
işçiliği gibi konuları etkilediği bilinmektedir. Küçük kardeşlere bakmak ve ev işi yapmak gibi işler genellikle
kız çocuklarına düşmektedir ve bu da, onların ev içindeki işleri yapmaya devam etme ihtimallerini
artırmaktadır. Diğer yandan tahminler daha fazla oğlan çocuğun özellikle fiziksel tehlikeler içeren koşullar
altında zararlı işlerde yer aldığını göstermektedir. Kız çocukların evlerinin içinde ve dışında yaptıkları ‘iş’
sayılmayan görevler, yine de, çocukları cinsel istismara ve köleliğe karşı daha kırlgan hale getirdiğinden
daha az riskli değildir.

Bu tür riskler karşısında çocuk işçiliğinin ele alınması ve bunlarla mücadele edilmesi bütüncül bir yaklaşım
gerektirmektedir. Bu yaklaşım, ötekileştirilmiş gruplar ve bireyler için öncelikle hane halkının geçim
kaynaklarını, toplum temelli çocuk koruma sistemlerini ve sosyal uyumu güçlendirmeyi kapsamalıdır.
Çocuk koruma kaygılarını da etkili bir şekilde tespit etmek ve bunlara yanıt vermek amacıyla en kırılgan
hanelerden, kız ve oğlan çocukların çocuk işçi olarak çalıştıkları veya kendilerine zarar verebilecek işlerde
bulunma risklerinin yüksek olduğu yerlerde, gençlerin gerekli geçim kaynağı bileşenlerine erişimini
sağlamak için yönlendirme mekanizmaları kurulmalıdır. Suriyeli mülteciler ve dışlanmış ev sahibi
topluluklar arasındaki bu fırsatlara erişimde toplumsal cinsiyet uçurumunu kapatmada başarıyı teşvik
etmek amacıyla, bu araştırma, çocuk işçiliğini toplumsal cinsiyet açısından araştırmaktadır ve cinsiyete
duyarlı bir yaklaşımla çalışma gruplarının ihtiyaçlarını dikkate alarak uygulamayı kapsayıcı bir şekilde
tasarlamaktadır.

6
GİRİŞ

Araştırmanın Amacı
Bugün sürücüler İstanbul'daki neredeyse tüm trafik ışıklarında, hem Türkiyeli hem de Suriyeli çocukları
satıcı veya dilenci olarak kendilerine yaklaşırken görebilir. Bu gibi örnekler, çocuk işçiliğinin en kötü
biçiminin Türkiye'nin en büyük şehri ve iş başkentinde bile ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesidir.
Tahminler, Türkiye'nin 2019 sonunda, hayatta kalmak için çabalayan Suriyeli mülteci çocuklar hariç,
720.000 çocuk işçiye (508,000 oğlan çocuğu, 212,000 kız çocuğu) ev sahipliği yaptığını göstermektedir.
Çocuk işçiliği zaten ülkede büyük bir sorundu ve ancak yaklaşık yarısı 18 yaşından küçük 3.6 milyondan
fazla savaştan kaçan Suriyeli mültecinin ülkeye gelişinden sonra bu durum daha da kötüye gitmiş olmalıdır.
Covid-19 salgınının ezici ekonomik sonucunun daha da fazla küçük çocuğu, genellikle kayıtsız olarak,
kırılgan bir biçimde ve kötü muamele ile çalıştırılmaya zorlayacağından korkulmaktadır.

Bu bağlamda, İstanbul'da kentsel çocuk işçiliğine ilişkin bu çocuk/genç katılımcılı ve cinsiyete duyarlı keşif
araştırmasının amacı, 15 milyonu aşkın nüfusa sahip bu devasa metropolde çocuk işçiliğine müdahale ve
çocuk işçiliğini önlemek için uygun önlemleri bildirmek amacıyla çocukların kaynaklarını, ihtiyaçlarını ve
risklerini anlamaktır. Bulgular ve tavsiyelerin, SC ve ortaklarının stratejik yaklaşımına, müdahalelerine ve
hedeflenen ilçeler için çocuk işçiliğine odaklanarak toplum temelli mekanizmalarla diyaloğuna yardımcı
olması umulmaktadır. Bunlar ayrıca, özellikle İstanbul olmak üzere kentsel alanlarda çocuk işçiliği sorununa
daha uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek amacıyla yerel ve ulusal yükümlülük sahipleriyle
genel stratejik yaklaşıma, müdahalelere ve diyaloğa rehberlik edebilirler.

Bu çalışma daha belirgin olarak, aşağıda verilenleri tanımlamaktadır:

• Suriyeli mülteci topluluğunun yanı sıra İstanbul'daki en dışlanmış ev sahibi topluluklardan bazılarını, yani
düşük gelirli grupları ve özellikle Romanları etkileyen çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri dahil olmak üzere
çocuk işçiliğininin ana itici ve çekici faktörleri;
• Kız ve oğlan çocuklarının tehlikeli çalışma ortamlarının dışında kalmalarına yardımcı olan bireysel, aile,
toplum ve kurumsal düzeydeki temel koruyucu faktörler;
• Kentlerde yaşayan mülteciler ve kız çocuklar, oğlan çocuklar, ergenler ve gençlerin yanı sıra bakımverenleri
de içeren ötekileştirilmiş yerel nüfus arasındaki algılar;
• Çocuk işçiliğini kullanan sektörler ve çocukların yaptığı iş türleri;
• Mevcut toplum temelli çocuk koruma mekanizmaları ve bunların çocuk işçiliğini önleme ve çocuk işçiliğine
müdahale konusunda nasıl kullanılabileceği ya da bu mekanizmaların ulusal çocuk koruma sistemlerinin
resmi, hükümet öncülüğündeki unsurları bağlantılandırılabileceği;
• Çocuk işçiliğiyle mücadele için halihazırda yürürlükte olan devlet ve sivil toplum programları ve
hizmetlerinin en iyi uygulamaları/örnekleri.

7
GİRİŞ

Hem nitel hem de nicel veriler içeren kapsamlı bir saha araştırmasının ardından, bu çalışma, toplum
temelli ve yerel/ulusal koruma süreçleri ve çocukların olumlu başa çıkma ve psikososyal dayanıklılıklarını
destekleyen mekanizmalar hakkındaki anlayışı derinleştirmektedir. Bu araştırma bunu, çocuk işçilerin,
ebeveynlerinin ve diğer ilgili paydaşların görüşlerini, algılarını ve deneyimlerini ön plana çıkararak
yapmaktadır. Bu nedenle, bulguları ve tavsiyeleri, kentsel mülteci ve ev sahibi topluluklarda çocuk işçiliğini
ele almak amacıyla devlet ve sivil toplum düzeylerinde karar verme sürecini bilgilendirebilir.

Çalışma, doğası gereği cinsiyete duyarlıdır. Saha araştırması boyunca kız çocukların, oğlan çocukların,
kadınların ve erkeklerin değişen ihtiyaçları, yetenekleri ve fırsatları ayrı ayrı aranmakta ve
belirlenmektedir . Toplumsal cinsiyet normlarının ve dinamiklerinin rolünü göz önünde bulundurarak
Türkiye'deki çocuk işçiliği sorununu, gerçek sebeplerini ortaya koyarak tartışmaktadır. Bunun nedeni,
cinsiyete dayalı ayrımcılığın ülkedeki çocuk haklarının ihlalleriyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olmasıdır.

Araştırma Soruları
Çalışmanın amacı doğrultusunda ve yukarıda açıklanan yaklaşımın rehberliğinde, aşağıdaki araştırma
soruları hem nitel hem de nicel yöntemlerle araştırılmaktadır.

Kız ve oğlan çocukların karşılaştığı çocuk işçiliği risklerini anlayabilmek amacıyla:


• Kentlerde çalışan Suriyeli mülteciler ve ötekileştirilmiş yerel nüfus için çocuk işçiliğine yol açan
ebeveyn kaynaklı, ailevi, kültürel, kurumsal ve sektör temelli çekme ve itme faktörleri nelerdir?
• Çocuk işçiliğine maruz kalma riski yüksek olan çocukların (hem kız hem oğlan çocukları) kaynaklar,
kapasiteler, kırılganlıklar ve tehditler açısından özellikleri nelerdir?
• Hangi faktörler çocuk işçiliği riskini artırmaktadır ve kız ve oğlan çocukları nasıl bunlardan farklı
şekilde etkilenmektedir?
• Çocuk işçiliğine odaklanan mevcut koruma mekanizmalarına kimlerin erişimi vardır veya yoktur?

Kentlerde yaşayan mülteciler ve dışlanmış ev sahibi topluluklar arasındaki algıları anlayabilmek amacıyla;

• Kız ve oğlan çocukların genel olarak kendileri için temel umutları ve endişeleri ile çocuk işçiliğine
ilişkin algıları nelerdir?
• Ebeveynlerin ve bakımverenlerin, bakımlarından sorumlu oldukları çocuklar için temel umutları ve
endişeleri nelerdir? Bu kişilerin çocuk işçiliği konusundaki görüşleri nedir?
• Çocuk yetiştirmede önem taşıyan insanlar kimlerdir ve bu kişilerin farklı rolleri ve sorumlulukları
nelerdir?
• Kimin çalışıp kimin çalışmayacağına ilişkin kararlara götüren geçim kaynakları stratejilerinde ve
sonuçlarında cinsiyet normları nasıl bir rol oynamaktadır? Ebeveynlerin ve bakımverenlerin çocuklar
için yaptığı seçimleri etkileyen diğer faktörler nelerdir?
.........................................
1Save the Children Cinsiyet Eşitliği Programı Rehberi ve Araç Seti, sf. 179

8
GİRİŞ

• Çocuklar ve aileler, kendi toplumlarında çocuk işçiliğiyle ilgili müdahale ve önleme mekanizmaları
konusunda ne tür öneri ve fikirlere sahiptir?
• Topluluk üyeleri (Örneğin yerel liderler, hizmet sağlayıcıları, yöneticiler, öğretmenler ve okul müdürleri
vb.) kendi toplumlarında çocuk işçiliğine yönelik önleme ve müdahale mekanizmaları konusunda ne
tür tavsiyelerde bulunmaktadır?

Çocuk işçiliğini ve özellikle de çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin yaygın olduğu sektörleri anlamak amacıyla:

• Çocuk işçiliğini en çok hangi sektörler/alt sektörler kullanmaktadır?


• Çocuk işçiler ne tür işler yapmaktadır?
• Toplumsal cinsiyet normları çocukların seçiminde ve iş seçiminde nasıl bir rol oynamaktadır?
• Neden yetişkinler yerine çocuklar işe alınmaktadır?

Topluluk temelli çocuk koruma mekanizmalarını anlamak amacıyla:

• Topluluklarda çocuk işçiliğine müdahale ve çocuk işçiliğini önleme için mevcut olan koruyucu faktörler
nelerdir? Hangi toplum temelli çocuk koruma mekanizmaları mevcuttur ve bunlar çocuk işçiliğiyle
mücadelede nasıl kullanılabilir?
• Çocuklar, cinsel sömürü ve istismar durumunu güvenli bir şekilde rapor edip destek arayabilir mi?
• Ötekileştirilmiş kız ve oğlan çocukları arasında korumayı, dayanıklılığı ve kendine güvenmeyi
güçlendirmek için aile ve topluluk düzeyinde genişletilmesi veya üzerine inşa edilmesi gereken
kaynaklar ve kapasiteler nelerdir?
• Toplum temelli mekanizmalar, ulusal çocuk koruma sisteminin resmi, devlet öncülüğündeki unsurları
ile nasıl bir bağlantıya sahiptir ya da bunlar nasıl ilişkilendirilebilir?

Çocuk işçiliğiyle ilgili devlet ve sivil toplum programlarını anlamak amacıyla:

• Suriyeli mülteciler ve toplum ve ilçe düzeyinde ötekileştirilmiş yerel gruplar arasında çocuk işçiliğine
müdahale ve önleme amacıyla halihazırda uygulanan programlar ve hizmetler nelerdir? Bu
programlar ve hizmetler için uygulanan kriterler söz konusu gruplara uygun mudur?
• Çocuk işçiliğine müdahale ve çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin en iyi uygulamalar nelerdir?

9
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Veri Kaynakları ve Saha Alanı

Pilot saha araştırması için geçirilen üç haftaya ek olarak, bu çalışma kapsamında İstanbul'un üç ilçesinde
(Gaziosmanpaşa, Kağıthane ve Şişli) 8 haftalık bir saha araştırması gerçekleştirilmiştir. Bu bölgelerin
seçilmesinin üç ana nedeni vardır:

• Bu bölgeler hem resmi hem de gayri resmi üretimlerin hız kesmeden devam ettiği, tekstil ürünleri başta
olmak üzere şehrin en büyük üretim bölgelerinden bazılarına ev sahipliği yapmaktadırlar.

• Her üç ilçe de önemli miktarda Suriyeli mülteci nüfusuna sahip olmakla birlikte, aynı zamanda yüksek
oranda kayıt dışılık nedeniyle de farklı dinamiklere sahip kırılgan ve ötekileştirilmiş ev sahibi toplum
gruplarına da ev sahipliği yapmaktadır.

• Bu bölgelerin birbirine yakın olması, araştırmacıların bu kadar kısa bir süre içinde bulabileceklerinden
daha fazla insanla tanışmalarına ve görüşme yapmalarına olanak tanımıştır ve çalışmanın bulgularının
doğruluğunu bilimsel geçerlilik düzeyine yükseltmeye yardımcı olmuştur. Şekil 1'de renklerle gösterilen
bölgeler, bu ilçelerin İstanbul'da nerede olduğunu göstermektedir.

Şekil 1. İstanbul'daki saha araştırması bölgelerinin konumu

10
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Veri Toplama Yöntemleri


Araştırmacılar verilerini birden çok teknikle ve çok sayıda kaynaktan toplamıştır. Analizin
çeşitlendirilmesini sağlamak amacıyla farklı yöntemler ve kaynaklar birleştirilmiştir, bu sayede bilgi
verenlerin, yöntemlerin ve gözlemcilerin türünde gerekli çokluğun olmaması nedeniyle ortaya çıkabilecek
herhangi bir yanlılık en aza indirilebilecektir. Veri toplama aşamasında aşağıdaki araştırma yöntemleri
kullanılmıştır.

• Masa başı/literatür taraması: İlk görüşme soruları seti tasarlanmadan önce bir masa başı araştırması
ile literatür taraması tamamlanmıştır.
• Saha Araştırması: Nicel saha araştırmaları, Suriyeli ve ev sahibi toplum ve yetişkinler ve çocuklar için
ayrı ayrı tasarlanmıştır.
• Kilit Kişi Görüşmeleri (KKG'ler): Bu görüşmeler, özellikle çocuk işçiliğine ilişkin mevcut koruma
mekanizmaları ve sahadaki en iyi uygulamalar hakkında bilgi edinmek için tasarlanmıştır. Suriyeli
nüfusunun daha fazla olduğu bölgelerin tespiti için Milli Eğitim Bakanlığı veri tabanından
yararlanılmıştırr. Kayıtlı öğrencilerin etnik kökenine ilişkin verilere göre, Suriyeli öğrenci nüfusunun
nispeten daha yüksek olduğu okullar belirlenmiştir. Türkiye'de okul kayıtları adrese dayalı
olduğundan, bu okulların çevresindeki mahallelerde çoğunluğun Suriyeli nüfus olması gerekmektedir.
Dolayısıyla bu okulların bulunduğu mahalleler, çocuklar ve gençlerle yapılan derinlemesine
görüşmelerin yanı sıra Kilit Kişi görüşmeleri için araştırmacıların başlangıç noktaları haline gelmiştir.
Araştırmacılar, Roman çocuklara ve ebeveynlerine ulaşmak için Şişli'de Romanların çoğunlukta olduğu
bir mahalle olan Kuştepe'yi ziyaret etmiş ve burada bir devlet ortaokulunda, seçilmiş bir mahalle
muhtarı ve belediye çalışanları ile birlikte ABG'ler düzenlemişlerdir.
• Derinlemesine Görüşmeler (DG'ler): Nicel verilere ve KKG'lere ek olarak, araştırma ekibi 13-17 yaş
arası çocuklar ve ebeveynleri/bakımverenleri ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirmiştir.
Görüşülen çocuk grupları hem kız hem de oğlan çocukları, okula giden veya gitmeyen ve çalışan veya
çalışmayan çocukları içermektedir. Bu yarı yapılandırılmış anketlere ek olarak, araştırmacılar her
belediye bölgesinde dokuz derinlemesine görüşme geröekleştirmiştir.
• Odak Grup Görüşmeleri (OGG'ler): Dört OGG (biri oğlan çocukları ile, biri kız çocukları ile, biri anneler
ile, biri de sosyal hizmet uzmanları ile) yürütülmüştür. Her bir OGG, beş ila yedi kişiyi içermiştir ve
toplamda 24 kişi bu OGG'lere katkıda bulunmuştur. Yeni koronavirüs salgını nedeniyle yetkililerin
uygulamaya başladığı katı tedbirler, Suriyeli mültecilerle yapılması planlanan OGG'lerin ilerlemesini
imkansız hale getirmiştir. Görüşülen Suriyeli görüşmecilerin çoğu gerekli teknik altyapıya sahip
olmadığından ve evde sorumluluklarının arttığını bildirdiğinden dolayı, çevrimiçi OGG toplantıları da
düzenlenememiştir. Araştırmacılar, bu istenmeyen boşluğu kapatmak için Suriyeli mülteci nüfusu
üyeleriyle ek derinlemesine görüşmeler yapmışlardır ve olanaksızlıklara ragmen yine de bu tür
girdilerle verilerini pekiştirmeyi başarmışlardır.

11
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Genel Yaklaşım: Sosyo-ekolojik Model


Çalışma, kentsel çocuk işçiliğinin ana itici ve çekici faktörlerini anlamak için araştırma tasarımında sosyo-
ekolojik bir model kullanmaktadır. Bu nedenle, sorun, Şekil 2'nin de diyagramatik bir temsilini sunduğu çok
katmanlı bir çerçevede analiz edilmektedir. İlk araştırma düzeyi, bireysel yeteneklere, algılara ve isteklere
ek olarak çocuk işçiliğine yönelik veya bununla başa çıkmadaki bireysel tutumların, tepkilerin ve stratejilerin
arkasındaki faktörleri araştırmaktadır. Bu nedenle kişisel aşama olarak adlandırılabilir. İkinci düzey,
kişilerarası faktörlere odaklanılan noktadır. Bu düzey özellikle aileler, arkadaşlar ve sosyal ağlarla ilgili
faktörlere odaklanmaktadır. Böylece, bu düzey sosyal ortam ve ebeveyn ortamını ve bunların çocuk
işçiliğindeki rolünü açıklamaya yardımcı olmaktadır. Bunlar, akran etkisi ve fiziksel ortam analizi ile ortaya
koyulmaktadır. Üçüncü düzeyde, okullarda, işyerlerinde, belediyelerde, sosyal hizmet merkezlerinde,
STK'larda ve uluslararası kuruluşlarda bir saha araştırması yoluyla çocuk işçiliğine ilişkin örgütsel ve
kurumsal faktörler analiz edilmektedir. Bu aşama, sadece çocuk işçiliğiyle mücadeleye ilişkin kurumsal
yeterlilikleri değil, aynı zamanda bu kurumların Türkiye'de bunu ortadan kaldırmak için nasıl işbirliği
yaptıklarını da araştırmaktadır. Dördüncü aşama, çocuk işçiliğiyle ilgili kültürel değer ve normların rolüne
odaklanmaktadır. Buna göre, farklı yaşlarda ve farklı etnik kökene ve sosyo-ekonomik statüye sahip erkekler
ve kadınlara, kültürel değerlerin ve normların rolünü belirlemek amacıyla çocuk işçiliğine ilişkin görüşleri
hakkında sorular sorulmaktadır. Son olarak, beşinci aşamanın bir parçası olarak, kamu politikası ve
kanunların rolünü anlamlandırmak amacıyla yapısal faktörler araştırılmaktadır. Türkiye'de çocuk işçiliğiyle
mücadeleye ilişkin hukuki yapının bir özetini sağlamanın yanı sıra, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı temsilcileriyle kilit kişi görüşmeleri gerçekleştirilmiştir. Nihayetinde, çok katmanlı araştırma
tasarımı, hem dahili hem de harici dayanıklılık stratejileri ve koruma yollarıyla birlikte uzun bir risk ve zorluk
listesi belirlemeye yardımcı olarak bütünsel bir bakış açısı sağlamaktadır.
Tablo 1. Saha araştırması sırasındaki veri kaynakları
Derinlemesine Kilit Kişi Odak Grup
Nicel Anket Görüşmeleri Görüşmeleri
Görüşmeler
Mülteci ve dışlanmış ev sahibi topluluklardan kız ve oğlan çocukları
(9 ile 12 yaş arası), özellikle çocuk işçiler
Kız ve oğlan ergenler (13-17 yaş arası), özellikle hem mülteci hem
de ev sahibi toplum nüfustan çocuk işçiler

Ebeveynler/bakımverenler (hem mülteci hem de ev sahibi toplumdan)

Çocuk işçiliğiyle uğraşan yetişkinler (18-24 yaş arası)

İşverenler
Okul müdürleri, öğretmenler
Dini liderler
Muhtarlar
Belediyeler (sosyal hizmetler uzmanları)
AÇSHB İstanbul Merkez Ofisi
Mersin AÇSHB Çocuk Koruma Müdürü
AÇSHB İstanbul Merkez Ofisi
STK'lar (Türkiyeli, Roman ve Suriyeli)
UNICEF
Özel sektör dernekleri
Belediye zabıtası çalışanları

12
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Cinsiyete Duyarlı Çerçeve


Bu çalışma, önceki sayfalarda listelenen araştırma sorularına cevaplar bulmak için tüm seviyelerdeki hem
erkek/oğlan çocuğu hem de kadın/kız çocuğu paydaşlarla alakadar olmuş ve onlardan bilgi toplamıştır.
Bunu yaparken, örnekleme konusunda titiz bir yaklaşım izlemiş ve bilimsel sonuçların çıkarılabileceği ve
politika önerilerinin yapılabileceği güçlü bir örneklemin sağlanması amacıyla her iki cinsiyetten de gerektiği
kadar çok sayıda görüşmeciye ulaşmaya gayret göstermiştir.

Yapısal Düzey

Topluluk Düzeyi

Örgütsel/Kurumsal Düzey

Kişilerarası Düzey

İçsel/Bireysel Düzey

Şekil 2. Sosyo-ekolojik Çerçeve

Anketler, kız ve oğlan çocuklarının durumuna ilişkin bağımsız olarak bilgi toplanmasına izin verecek
şekilde tasarlanmıştır. Bu nedenle, görüşülen kişiden bağımsız olarak, çocuklarla ilgili sorular her cinsiyet
için ayrı ayrı sorulmuştur. Araştırmacılar ve asistanlardan oluşan ekip içinde de bir cinsiyet dengesinin
sağlanmasına özel bir önem verilmiştir. Toplumsal cinsiyete özgü tasarım, muhafazakar toplumlarda
özellikle önemlidir, çünkü aksi takdirde kadınlar, erkeklerin varlığında hassas konular hakkındaki
görüşlerini gizleme eğiliminde olabilmektedirler. Aynı şekilde, bu çalışmanın başlangıç aşamasındaki pilot
araştırma sırasında, Suriyeli görüşmecilerin güven düzeyleri ve nicel ankete verdikleri yanıt oranları, bir
erkek görüşmeci tek başına sahadayken son derece düşük çıkmıştır. Bununla birlikte, görüşmeler
sırasında bir kadın personel de mevcut olduğunda, önemli bir kısmı geri dönüşlerde bulunmuşlardır.
İlginç bir şekilde, kadın bir görüşmecinin varlığının, erkek yanıtlayıcıların da katılımını teşvik ettiği
görülmüştür. Bu nedenle, saha çalışmasında, anketlere katılımı aksatmamak amacıyla her zaman bir
kadın personel hazır bulunmuştur.

Bununla birlikte, dezavantajlı popülasyonlarda her cinsiyete ulaşmakta farklı zorluklar mevcuttu. Pilot
araştırma döneminde, kız çocuk işçilerin ve annelerinin, evlerinin dışındaki erkeklere/oğlan çocuklarına
göre çok daha az oranda görünür olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle veri toplama stratejisi, onlarla
kendi ikametgahlarında görüşülecek şekilde uyarlanmıştır. Araştırma ekibi, Suriyeli kadınların ve kız
çocukların çoğunlukla ücretsiz ev işi yapmakla meşgul oldukları evlere veya genellikle düşük bir ücret
karşılığında tekstil atölyelerinden aldıkları parça başı işleri yerine getirmeye çalıştıkları anlaşılan
atölyelere ziyaret yapmıştır. Bu tür işler onları evlerinin sınırlarına dönmeye zorlamaktaydı. Bu, Türkiyeli
kadınlar arasında daha az rastlanılan bir durumdu. Hem Suriyeli hem de yerel topluluklardan kadınlara
ulaşmak amacıyla izlenen bir başka strateji de, aile sağlığı merkezleri gibi daha çok bulundukları halka
açık yerlere ve dersler bittikten sonra çocuklarını aldıkları okul binalarının önüne gitmekti.
13
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Öte yandan, görüşülen erkekler, hem babalar hem de oğullar, hafta sonları bile genellikle gündüz
saatlerinde mesai yapmaktalardı. Yani onlarla buluşmanın tek yolu işyerlerine gitmekti. Büyüklü küçüklü,
resmi ve gayri resmi işletmelere çok sayıda ziyaret yapılmıştır. Bununla birlikte, anket sorularını
yanıtlamalarını sağlamak, konuştukları takdirde kendilerine ne olacağına dair endişeleri sebebiyle çok daha
fazla çaba gerektiriyordu. Ortak bir korku ise, yetkililerden ve işverenlerinden gelecek bir misilleme riskiydi.
Ayrıca molaları çok kısa olduğu için konuşmak için zaman bulma problemi mevcuttu; günde genellikle iki
kez 10 dakikalık bir çay molası ve tüm günde en fazla bir saat süren öğle yemeği molası verilmekteydi. Bu
nedenle de araştırmacılar, görüşülen erkek/oğlan çocuğu kişilerle işyerlerinde tanışmış ancak çoğu
durumda görüşmeler için işten sonra ek bir randevu istemek zorunda kalmışlardır.

Ancak en zoru, çalışmaya gönüllü Romanları bulmak olmuştur. Görünüşe göre, kapalı bir toplum içinde
yabancı bir kimsenin sorular sormasına karşı duyulan güven eksikliği, bunu yapmanın büyük bir zorluk
olduğunu ortaya koymuştur. Görüşmeleri Şişli'deki Romanların çoğunlukta olduğu Kuştepe mahallesinin
sokaklarında rastgele ve oraya daha önce ziyarette bulunmadan gerçekleştirmeye yönelik ilk başarısız
girişimlerden sonra, araştırma ekibi ilk olarak Romanların saygı duyduğu topluluk liderlerini ve bireyleri
belirlemeye ve onlarla görüşmeye karar vermiştir. Gereken güven sağlandıktan sonra, araştırmacılar
Romanlarla son derece kötü döşenmiş konutlarında buluşma ayrıcalığına bile sahip olmuşlardır, bu da
dışarıdan yapılan analizlerin güçlükle ortaya koyabileceği paha biçilmez bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır.

Örnekleme Stratejisi
Nicel veriler, literatür taraması ve masa başı araştırma aşamasında tasarlanan anketler kullanılarak
toplanmıştır. Bölgelerin cinsiyet ve yaşa göre nüfus dağılımları mevcut değildir, bu da hedef nüfusun
temsili bir rastgele örnekleminin oluşturulmasını engellemekteydi. Bu nedenle, olasılıklı olmayan
örnekleme tercih edilmiştir ve bunu yapmak için de yaygın bir yöntem olan kota örnekleme yöntemi tercih
edilmiştir. Araştırmacılar, kota örneklemesini kullanarak, örneklem büyüklüğünü tasarım aşamasında
tanımlanan farklı katmanlara (cinsiyet, yaş, çalışma durumu vb.) göre bölmüşlerdir. Ardından, seçilen
mahalledeki kişilerle önceden tanımlanmış kotalar dolana kadar rassal görüşmeler yapılmıştır.

Araştırma bölgelerinde ilgili nüfus büyüklüğü bilinmemekle birlikte, araştırma ekibi örnekleme yanlılığını
azaltmak için farklı popülasyon gruplarını (yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, çalışma durumu, etnik köken, gelir
düzeyi vb. açısından) çalışmaya dahil etmiştir. Bununla birlikte, konunun hassasiyeti göz önüne alındığında,
veri toplamaya katılım gönüllü olduğundan, kendinden seçim ve yanıtlamama yanlılığı riski hala mevcuttur.
Bu nedenle, araştırmacılar, araştırma süresi izin verdiği sürece örneklem boyutunu genişletmek için
ellerinden geleni yapmışlardır. Dahası, sokaklarda oldukça görünmez olan kadın ve çocuk işçiler için de
amaçlı örnekleme kullanmış ve sonuç olarak onların girdilerine de erişmeyi başarmışlardır.

14
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

2017 yılına ait en son resmi verilere göre, üç araştırma bölgesinin toplam nüfusu şu şekildedir:
Gaziosmanpaşa (497.959), Kağıthane (437.026) ve Şişli (274.289). Bu istatistiklerin hiçbiri Türk vatandaşlığı
alanlar dışında Suriyeli nüfusu içermemekteydi. Göç İdaresi GM Ekim 2019 istatistiklerine göre, üç
araştırma bölgesinin her birindeki Suriyeli mültecilerin toplam nüfusu şu şekildedir: Gaziosmanpaşa
(20.723), Kağıthane (17.051) ve Şişli (6.635).
Bu üç ilçedeki toplam nüfus göz önüne alındığında ve %95 güven seviyesi ve %10 hata payı ile, çalışmanın
güç analizi Türkiyeli nüfusu için 96 örneklem büyüklüğünde sonuçlanmıştır. Suriyeli nüfusun da
eklenmesiyle toplam örneklem büyüklüğünün hedefi 200 nicel görüşme olarak belirlenmiştir. Saha
araştırması sonunda araştırmacılar, 123 çocuk ve 109 yetişkin ile nicel anketler yaparak bu hedefe ulaşmayı
başarmışlardır. Dolayısıyla, nicel anket için toplam örneklem büyüklüğü 232’dir..

Nicel veri toplamanın ilk üç haftasından sonra, araştırmacılar çocuklardan ve onların ebeveynlerinden/
bakımverenlerinden nitel veri toplamak için tesadüfi olmayan örnekleme stratejisi izlemişlerdir. Örneklem
büyüklüğünü artırmak için ayrıca bir kartopu örneklemesi kullandılar. Bu yöntem özellikle kırılgan
gruplarda veya düşük düzeyde genelleştirilmiş güvene sahip gruplarda faydalı olmuştur. Baş araştırmacı,
işverenlerden, yerel yöneticilerden, öğretmenlerden, okul müdürlerinden ve ayrıca STK ve kamu
kurumlarının temsilcilerinden nitel veri toplamak için amaçlı bir örnekleme yapmıştır.

Ayrıca, araştırmacılar saha araştırması sırasında ilgili paydaşlarla önemli kilit kişi görüşmeleri (KKG'ler) ve
derinlemesine görüşmeler (DG'ler) gerçekleştirmişlerdir. KKG'ler ve DG'lere ek olarak, nicel verilerdeki
boşlukları doldurmak ve OGG'ler aracılığıyla elde ettikleri verilerin farklı anlayışlar sağlayıp sağlamayacağını
gözlemlemek amacıyla dört odak grup görüşmezi (OGG'ler) düzenlemişlerdir. Çocuk ve annelerle OGG'lerin
tasarımında, araştırmacılar, katılımcıların görüşlerini özgürce tartışabilmelerini sağlamak amacıyla her
cinsiyet için ayrı toplantılar (sosyal hizmet uzmanlarıyla OGG hariç) düzenlemişlerdir. OGG'ler aracılığıyla
toplamda 34 çocuk ve 39 yetişkinden nitel veri toplanmıştır.

Çocuk işçiliği genellikle kayıt dışı işgücü piyasasında yaygın olduğundan, bu çocuklara ve işverenlerine
erişim her zaman zor olmuştur. Saha ziyaretlerinin belirli bir zaman aralığında yapılması gerektiğinden,
araştırmacılar ilk olarak yerel yönetimlerle iletişime geçerek yalnızca çocuk işçiliği konusundaki görüşlerini
almakla kalmayıp, aynı zamanda araştırmacıları kendi topluluklarındaki belirli bağlantılara yönlendirerek
veri toplama sürecini hızlandırmalarını istemişlerdir. Araştırmacılar ayrıca kayıt dışı sektörde yapılan önceki
temaslardan da yararlanmışlar ve yerel STK'lar veya geçmişte görüşülen kişiler tarafından sağlanan
gelecekteki temaslarla bir kartopu örnekleme tekniği kullanmışlardır.

15
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Sınırlamalar ve Riskler

Araştırma çok kısa ve net bir şekilde planlanmıştır. Ancak araştırmanın süresi ve yerinin yanı sıra, sosyo-
kültürel konularla ilgili bazı riskler ve sınırlamalar, İstanbul'daki kayıtsız Suriyelilerle ilgili olan son
gelişmeler, araştırmacıların uyması gereken etik veri toplama kuralları ve yeni koronavirüs salgını nedeniyle
karşılaşılan ek sınırlamalar mevcuttur. Herhangi bir saha araştırmasında olduğu gibi, bu çalışmanın
katılımcılarından bir saha araştırmasına başlamadan önce bir onam formu imzalamaları istenmiştir.
Bununla birlikte, Türkiye'nin hem bireysel hem de grup düzeyinde güven düzeyi çok düşük olduğundan
(Kayaoğlu, 2017) ve ülkenin genelleştirilmiş güven düzeyi açısından OECD'nin en kötü üçüncü üyesi olma
niteliğiyle de teyit edildiğinden, bu gereklilik, aksi durumda katılmaya istekli olacak düzinelerce insanı
çalışmaya katılmaktan caydırmıştır.

Dahası, çocuk işçiliği genellikle kayıt dışı işgücü piyasasında yaygın olduğundan ve şirketlerin çocukları
resmi olarak çalıştırmaları için belirli şartlar gerektiğinden, araştırmacılar onlardan onam formlarını
imzalamalarını istediğinde birçok katılımcı bu duruma karşı şüphe duymuştur. Sonuç olarak, bu uygulama
araştırmacıların daha büyük bir katılımcı grubuyla daha erken görüşme becerisini sınırlamıştır.

Suriyeli katılımcılar, Türkiye'deki geleceklerinden emin olmadıkları ve bu durumdan endişe duyduklarından


dolayı bazı anket sorularını yanıtlarken ek endişelerini de dile getirmişlerdir. Başka birçok ensişenin yanı
sıra, çoğu işverenlerinin işten çıkarma şeklinde ve yetkililerin ülkelerine geri gönderme ya da devlet
tarafından sağlanan bazı yardımları kesme şeklinde bir misilleme yapmasından korkmaktaydı. Aşağıdaki
alıntılar, araştırmacıların sahada aldıkları diğer iki yanıt türünü örneklemektedir ve özellikle Suriyeli
mülteciler açısından bu tür isteksizliğin birçok nedenden kaynaklandığını ortaya koymaktadır:

Daha önce birçok araştırmacı, bizim yararımıza araştırma yaptıklarını iddia ederek bizimle konuşmaya
gelmişti. Buraya geleli sekiz yıl oldu ve hiçbiri yardım etmek için geri dönmedi. Artık sorulara cevap
vermiyorum! (İşsiz Suriyeli baba, Şişli)

Bilgilerimi vermek istemiyorum çünkü bunları Mukhabarat [Suriye istihbarat servisi] ile paylaşıp
paylaşmayacağınızdan emin değilim. (Suriyeli bir genç, Kağıthane)

Üstelik yetkililer, 12 Temmuz 2019'da kayıtsız Suriyeli mültecilere yönelik sıkı önlemler almaya da
başlamıştır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 Temmuz'da sadece İstanbul'da toplam 6.122 kayıtsız ve
kaçak mültecinin yakalandığını duyurmuştur. Bunların arasından Suriyeliler kayıtlarının yapıldığı illere
gönderilirken, diğer düzensiz göçmenler gözaltı merkezlerine yerleştirilmiştir. Sonunda, tüm Suriyelilere
kayıtlı oldukları illere geri dönmeleri bildirilmiştir.

............................................................
2 See https://www.hurriyet.com.tr/gundem/icisleri-bakani-soyludan-istanbuldaki-suriyelilerle-ilgili-onemli-aciklamalar-41282870.

16
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Bu bağlam, veri toplamada ek zorluklar ortaya çıkarmıştır. İstanbul'da kayıtlı olmayan ancak her şeye
rağmen şehirde kalmak isteyen birçok Suriyeli, kağıt imzalamak bir yana, konu çalışmaya katılmaya
geldiğinde daha da endişeli hale gelmiştir. Genel olarak, herhangi biriyle koşulları hakkında konuşmaktan
korkuyorlardı. Bu durum özellikle de kayıt dışı çalışan çocukları da olduğunda daha çok geçerliydi.

Diğer bir sınırlama ise, etnik kökenlerine bakılmaksızın çalışan çocuklara ulaşmakla ilgiliydi. Çocuklarla
ancak ebeveynlerinin veya diğer yasal vasilerinin rızası alındıktan sonra görüşme yapılabildiğinden,
araştırmacıların önce gerekli izni alması gerekmekteydi. Ancak bu, göründüğünden daha zor olmuştur
çünkü çoğu çocuk işçi ebeveynleriyle aynı işyerini paylaşmamaktaydı. Bunun yanı sıra, gerekli temaslar
kurulduğunda bile, ebeveynlerin ve diğer yasal vasilerin sadece bir kısmı çocuklarının araştırmacılarla
konuşmasına izin vermişlerdir. Yukarıda bahsedilen tüm bu zorluklara rağmen, araştırmacılar süreç boyunca
her zaman mümkün olan en yüksek araştırma etiğini benimsemişlerdir. Aydınlatılmış onamın temel
olduğunun ve bu durumdan asla feragat edilemeyeceğinin her aşamada bilincinde olmuşlardır.

Ayrıca, 2020 Nisan ortasına kadar bile, ülkede binden fazla ölüm dahil olmak üzere 50.000'den fazla
doğrulanmış yeni koronavirüs hastalığı vakası mevcuttu. Buna cevaben yetkililer, tüm okulların kapatılması
ve 20 yaşından küçük ve 65 yaşından büyük herkesin her zaman evlerinde kalması gibi katı önlemler
almıştır. Bu önlemlerin yanı sıra, insanlar kendi kısıtlamalarını benimseyerek, sağlık uzmanlarının tavsiye
ettiği şekilde bir yaşam sürmeye başlamışlardır. Bu beklenmedik, dışsal kriz kaçınılmaz olarak bu çalışma
için ekstra sınırlamalara sebep olmuştur. Suriyeli ebeveynlerle gerçekleştirilmesi düşünülen odak grup
görüşmeleri planlandığı gibi yapılamamamıştır. Ancak araştırma ekibi, yüz yüze yapılamayan görüşmeler
yerine telekomünikasyon yoluyla daha fazla derinlemesine görüşmeler yapabilme fırsatını bulmuştur. Saha
araştırmasına devam etmek ani bir şekilde çok riskli hale geldiğinden, ekip ayrıca bazı diğer görüşmeleri
yeniden planlamak (12 nicel anket ve 11 derinlemesine görüşme) ve bunları telefonla yapmak zorunda
kalmıştır.

Son olarak, bu çalışma, sınırlı bütçesi göz önüne alındığında, İstanbul'un üç ilçesinde ve sekiz haftalık bir
saha araştırmasının keşifsel bir analizi olarak tasarlanmıştır. Analizin bu kadar kısa bir süre içinde yapılması
ve bu devasa şehrin sadece bir bölümünde toplanan verilere dayanıyor olması kesinlikle bir sınırlamadır.
Çalışma, bu zorluğu aşmak için konu üzerine mevcut tek idari veri seti analiz edilmiştir. Sosyal Güvenlik
Hizmetlerinden (Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (BSTB) Girişimcilik Bilgi Sistemi'nin (GBS) bir parçası)
elde edilen bu very seti sadece bir örnekleme ait verileri değil, İstanbul’da ve araştırma ilçelerinde kayıtlı
bir şekilde çalışan tüm çocukların verilerini yaşa, cinsiyete, meslek grubu ve sektöre göre kırılımları ile
içermektedir. Ayrıca, aynı anda birçok görev üzerine çalışabilmek ve saha verisini birçok yöntemle birden
fazla kaynaktan toplayabilmek hem Türkiyeli hem Suriyeli kadın ve erkek araştırmacılardan oluşan büyük bir
araştırma ekibi kurulmuştur.

17
ARAŞTIRMA TASARIMI VE YÖNTEMLERİ

Etik Hususlar

Öncelikle İstanbul Teknik Üniversitesi Etik İnceleme Kurulu araştırma tasarımını onaylamıştır. Çalışmaya
katılan tüm katılımcılara, katılımlarının gönüllü olduğu ve bu durumdan rahatsızlık duyduklarında veya
başka bir nedenden dolayı isterlerse herhangi bir noktada çalışmayı bırakabilecekleri konusunda da bilgi
verilmiştir. Tüm yetişkinlerle, yalnızca aydınlatılmış onamları alındıktan sonra ve bu gönüllülükleri devam
ettiği sürece görüşülmüştür.

Bazıları son derece zor koşullarda çalışan görüşme yapılan kişilere ek rahatsızlık vermemek amacıyla
görüşmeler her zaman belirlenen tarih ve saatlerde yapılmıştır. Dahası, tüm araştırmacılar mütevazı bir
şekilde giyinmiştir ve çocuk işçilerle yapılan niceliksel anketleri tamamlarken kendilerini kötü
hissetmelerineneden olmamak amacıyla elektronik cihaz kullanmamışlardır. Görüşülen çocuklardan alınan
tüm anket verileri de yalnızca yasal vasilerinin rızası ile toplanmıştır. Araştırma ekibinin her üyesi, BM'nin
Çocukların Etkili ve Etik Katılımı için Dokuz Temel Gereksinim ve Save the Children’in Çocuk Güvenliği
Politikasına aşinadır. Tüm saha personeline çalışma öncesinde Çocuk Güvenliği ve Çocuk Koruma Tespit ve
Yönlendirme eğitimleri verilmiştir.

Suriyeli mültecilerle yapılan görüşmelerde, başlangıçta Arapça olarak toplanan tüm veriler daha sonra
İngilizceye çevrilmiştir. Araştırmacılar ayrıca, çocuklar için tasarlanan anketlerin uzunluğuna özel bir önem
vermiştir ve ankete katılanların onları tam olarak anladığından emin olmak için sorular en özenli bir şekilde
sorulmuştur.

ÇALIŞMA ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜ

Çocuk Örneklemi
Araştırma ekibi, çocuklarla, 55'i Türkiyeli ve 68'i Suriyeli olmak üzere, 123 nicel anket gerçekleştirmiştir.
Görüşülen tüm kişilerden ayrıca hanelerindeki diğer çocuklar hakkında temel bilgiler vermeleri istenmiştir.
Böylece toplam 429 çocuktan (175 Türkiyeli ve 254 Suriyeli) temel veriler toplanmıştır. Tablo 2, görüşülen
çocukların yaşlarına ve cinsiyetlerine göre dağılımını göstermektedir. Araştırma ekibi ayrıca 13-17 yaş
arası Türkiyeli çocuklarla 21 nitel anket ve her cinsiyetle bir odak grup görüşmesi gerçekleştirmiştir. 13
Suriyeli çocukla yapılan ek derinlemesine görüşmelerin sekizini oğlan çocuklar, kalan beşini ise kız
çocukları oluşturmaktadır.

18
ÇALIŞMA ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜ

Tablo 2. Toplam cinsiyet ve yaş dağılımı

Ebeveyn Örneklemi
Türkiyeli ebeveyn örneklemi için erkeklerle 39 nicel anket gerçekleştirilmiştir ve 13 nicel anket de
kadınlarla yapılmıştır. Ayrıca, bu çalışma kapsamında, yetişkinlerin çocuk işçiliğini nasıl gördüğünü ve eğer
çalışıyorlarsa neden çocuklarının erken yaşta çalışmasına izin verdiklerini anlamak amacıyla hem kadın
hem de erkek Türkiyeli ebeveynlerle 27 nitel görüşme yapılmıştır. Görüşülen Türkiyeli kişilerin
çoğunluğunun evli olmasına rağmen anket örnekleminde bunların %5,77'si boşanmış ve %1,92'si eşini
kaybetmiştir. Türkiyeli ebeveyn örnekleminin yaş ortalaması 41.25 olup, minimum yaş 20, maksimum
65'dir. Ayrıca çocuk işçi mevcut olan ailelerde ortalama hanehalkı büyüklüğü 4.91 iken, çocukları
çalışmayan ailelerde bu oran 4.33'tür. Örneklem, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden ailelerin
daha büyük hanelere sahip olduğunu ve en az bir çocuk işçiye sahip olma olasılıklarının daha yüksek
olduğunu göstermektedir.

Suriyeli ebeveyn örneklemi için, 57 Suriyeli yetişkin (26 kadın ve 31 erkek) ile nicel anketler ve bunun yanı
sıra ek 12 derinlemesine görüşme yapılmıştır. Suriyeli yetişkin örnekleminde ortalama hanehalkı
büyüklüğü 6,37 iken, en geniş hanehalkının 12 üyesi ve en küçüğünün sadece iki üyesi vardır. Örneklemin
yaklaşık %80'i evli bireyler iken, ankete katılanların %14'ü boşanmış veya duldur. Beklendiği gibi, tek
ebeveynli ailelerdeki çocuklar ek dezavantajlardan muzdariptir ve bu ailelerin yaklaşık %40'ında en az bir
çalışan çocuk bulunmaktadır, ancak eksik ebeveyni olmayan ailelerde aynı oran %28,8'dir.

Kilit Kişi Görüşmeleri (KKG'ler) Örneklemi

Çocuklarla ve ebeveynlerle yapılan görüşmelere ek olarak, bu çalışmanın bütünsel yaklaşımının bir parçası
olarak farklı paydaşlarla görüşmeler yapılmıştır. Tablo 1, bu paydaşları göstermektedir. Toplamda,
araştırmacılar üç bölgede 37 KKG gerçekleştirmişlerdir.

19
SONUÇLAR

Türkiyeli ve Suriyeli Çocuk İşçiler


Toplam 175 Türkiyeli çocuğunun 75'inin (%42,9) ekonomik faaliyette bulunduğu tespit edilmiştir. Bu 75
çocuktan 71'i yıl boyunca bunu yaparken dördü sadece yaz aylarında çalışmaktadır. 14 ve 17 yaşlarında,
yani çoğu çocuğun sırasıyla ortaokul ve liseyi bitirdiği zamanlarda, bu durumda keskin bir sıçrama
gözlenmektedir. Araştırma ekibi, nitel araştırmalar sırasında bu özel bulguyu doğrulamıştır. Ayrıca, lisenin
ilk yılı olan 9. sınıfın, çoğu çocuk için özellikle zorlu bir yıl olduğu düşünülmektedir ve bu sınıf, lisede en
yüksek sınıf tekrarı oranı ile temsil edilmektedir. Bu nedenle bu durum, bu yıl, özellikle düşük eğitim
başarısı, ekonomik zorluklar ve ekstra gelir ihtiyacı ile birleştiğinde, okulu bırakma ve çalışmaya başlama
konusunda önemli kararlara yol açabilmektedir. Bu tür motivasyonların en büyük kardeşler için daha da
güçlü olduğu, aşağıdaki görüşme alıntısının açıkça gösterdiği gibi örneklenebilmektedir:

Keşke liseye devam edebilseydim ama 10 yaşında bir oğlan kardeşim var ve okuması gerekiyor.
Çalışmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Annem iş bulamıyor ve sadece düzensiz işlerde çalışıyor.
Babam bizimle değil. Boşanmışlar ve bize hiç para göndermiyor. Yani, hayatta kalmak için benim gelirime
ihtiyacımız var. (16 yaşında, kız çocuğu, Türk, Şişli)

Daha da kötüsü, araştırmanın örneklemindeki Suriyeli çocukların akıl almaz bir oran olan %65'i
çalışmaktadır. Şekil 3'teki (b) Bölümü, beş yaşında tek bir çocuk işçi dışında, diğer tüm çocuk işçilerin 10
yaşında veya daha büyük olduğunu göstermektedir. Çalışma eğiliminin, beklendiği gibi yaşla birlikte arttığı
doğrulanmıştır. Suriyeli mülteci çocuklar arasındaki çocuk işçiliğinin durumunda ise 13 yaşından sonra
keskin bir genişleme görülmektedir. Bu, Türkiye'deki çocuk işçiliğine benzer bir eğilimdir ancak cinsiyet
açısından farklılıklar mevcuttur. Suriyeliler arasında kız çocuk işçiliğinin payı, Türkiyeli çocuklar arasında
aynı cinsiyet grubunun iki katıdır. Bu araştırmanın araştırmacıları için bunu bulmak özellikle çarpıcıdır,
çünkü hakkında bilgi topladıkları Suriyeli çocukların çoğu, ülkede ortaya çıkan karışıklıktan önce çoğunlukla
muhafazakar Suriyelilerin yaşadığı Halep kırsalından gelmektedir. Bu nedenle, muhafazakar değerlerden
beklenen koruma göz önüne alındığında, çalışmanın kız çocuk işçiliğinin Suriyeli kız çocuklar arasında daha
düşük olduğunu tespit etmesi çok daha mantıklı olacaktır. Ancak bunun tersinin ortaya çıkması, Suriyeli
ailelerin yaşadığı ekonomik zorlukların ciddiyetinin bir kanıtı olabilir. Araştırma ekibinin Kağıthane'de
görüştüğü 6. sınıfa giden 12 yaşındaki Suriyeli kız çocuğu, İstanbul'da yaşadığı, çalıştığı ve okuduğu mahalle
dışında hiçbir yeri görmediğini ifade etmiştir:

Annemin kronik bel ağrısı var ve çalışamıyor. Babam çalışıyor ama geliri burada yaşamamıza yetmiyor.
Etraftaki binaların merdivenlerini temizliyorum ama aynı zamanda çok az maaş alıyorum. Evet okula
gidiyorum ama çocuklar bana çok hakaret ediyor. Muhtemelen okulu bırakacağım ve sahip olacağım
fazladan zamanla daha iyi maaşlı bir iş arayacağım. (Görüşme No: 41, Kağıthane)

20
SONUÇLAR

Şekil 3. Yaşa Göre Çocuk İşçiliği

Dahası, Türkiyeli örneklemi için çocuk işçiliğinde çok belirgin bir cinsiyet farklılığı vardır. Tablo 3'te
gösterildiği üzere, 75 çocuk işçi arasında, çocuk işçilerin hemen hemen %90'ı oğlan çocuklarıdır. Ülke
düzeyindeki istatistikler ayrıca oğlan çocukları için daha yüksek bir çalışma düzeyi ortaya koymaktadır. Ancak
örneklemde yer alan daha düşük çocuk işçi kız çocukları oranı da örneklem seçim yöntemi ile
ilişkilendirilebilir. Araştırmacılar, sahadaki iş yerlerine yapılan ziyaretlerde çocuk işçilerle iletişime geçmeye
çalışmışlardır ve çocuk işçiliğinin kız çocukları için daha görünmez olması, örneklemde bu cinsiyet farkına
neden olmuş olabilir.

Okula kayıtlı olan ve çalışan Suriyeli çocukların oranı Türkiyeli çocuk örneklemine göre daha düşüktür. Bunun
yanı sıra, bu durum her iki cinsiyet grubu için de geçerlidir, çünkü Suriyeli çocukların Türkiye'deki ek
kırılganlıkları göz önünde bulundurulduğunda, bir çocuğun aynı anda hem çalışması hem de okuması çok
daha zordur. Toplam 254 Suriyeli çocuktan 74'ü çalışırken 171'i okula gitmektedir, 28'i ne okula ne de işe
giderken, bunların 55'i sadece çalışmakta ancak okula gitmemektedir. Tablo 3'te sunulan bilgilerle, hem
okula giden hem de gitmeyen çocuk işçiler arasında kadınların oranının Türkiyeli örneklemine göre daha
yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.

Tablo 3. Cinsiyete Göre Çalışan Çocuklar

21
SONUÇLAR

Verilere daha yakından bakmak, daha fazla gözleme izin vermektedir. Örneğin, örneklemdeki Türkiyeli
oğlan çocuk işçilerin %58'i okula gidiyorken, aynı durum Türkiyeli kız çocuk işçilerin yalnızca %12,5'i için
geçerlidir. Bu noktada araştırmacılar, nitel anketler sırasında ekonomik bir faaliyet yürütmenin okulu
bırakma olasılığını artırdığını ve bunun Türkiyeli oğlan çocukları için daha olası bir durum olduğunu fark
ettiler. Çalışırken okula devam etmeyen kız çocuklarında ise, vakaların çoğunda çocukların önce okula
gitmeyi bıraktıkları ve daha sonra boş oturmamak amacıyla çalışmaya karar verdikleri görülmüştür.
Türkiyeli çocukların görüşlerine göre bu görünürdeki nedenselliğin dinamikleri şu şekildedir: çocuklar
istihdamla birlikte, kazandıkları para ne kadar az olursa olsun, akranları arasında ve daha geniş sosyal
çevrede kabullerini artırmak amacındadır. Bu ekonomik güç, ister yalnızca algılanır ister gerçek olsun,
istihdam için bir cazibe yaratmaktadır ve bu durumun sonucunda çocuklar daha çok işe yönelmekte ve
okuldan uzaklaşmaktadırlar. Bu sırada derslerine katılım göstermemeye başlarlar, çalışmak için yeterli
zaman ve enerji bulabilmek için, bu da başarılarını aşağıya çekmektedir. Bu koşullar altında ve dayanıklılık
faktörlerinin yokluğunda, çalışan bu çocuklar okulu bırakmakta ve eğitimde ilerlemeye giden yollarını
sonlandırmaktadır.

Okuldan sonra babamla birlikte oto tamirinde çalışıyordum. Derslerime çalışamadım çünkü eve geldikten
sonra sadece yemek yiyordum ve sonra uyuyordum. Sonra notlarım düşmeye başladı. Bu durum önce
okuldan kaçmaya başlamama neden oldu. Okulum, sizin de bildiğiniz gibi iyi bir ortam olmayan
Kuştepe'deydi. Bana kötü davranan bir matematik öğretmenim vardı. Bu beni eğitimden daha da
uzaklaştırdı ve okuldan daha çok kaçmaya başladım. Sonunda okulu bıraktım. Hiç kimse, ailem veya
öğretmenlerim bile beni aksi yönde ikna etmeye çalışmadı. Şimdi ise keşke devam etseydim diyorum. O
yıllarda çok gençtim ve eylemlerimin sonucunu tam olarak hesaplayamıyordum. Keşke daha arkadaş canlısı
bir öğretmenim olsaydı. Belki o zaman asla gitmezdim. (Erkek, 18 yaşında, garson, Kağıthane)

Suriyeli çocuk örnekleminde araştırmacılar, Suriyeli oğlan çocuklarının kız çocuklarından daha fazla
çalıştığını gözlemlemiştir. İkincisi, çalışmayanlar arasında okula gitmeyen çocukların oranı Suriyeli kız
çocukları arasında daha yüksektir. Üçüncüsü, Suriyeli çocuk işçiler arasında oğlan çocuklarının sadece
çalışma ve okula gitmeme olasılığı çok yüksektir. Ayrıca Suriyeli çocuklar arasında okul terklerinin ayrıntılı
yaş dağılımına bakıldığında, 12 yaşından sonra her iki cinsiyette de okul kayıtlarının keskin bir şekilde
azaldığı görülmektedir. Şekil 4 Suriyeli çocukların cinsiyete göre okula gitme ve çalışma dağılımını
göstermektedir.
Şekil 4. Cinsiyete Göre Okullaşma ve Çalışma, Suriyeli Örneklemi

22
SONUÇLAR

Türkiyeli örnekleminde okula gitme açısından da açık bir cinsiyet farklılığı mevcuttur. Kız çocukları arasında
çocuk işçiliği oğlan çocuklarına göre çok daha düşük olmasına rağmen, kız çocuklarının okulu bırakma oranı
(%22.41) oğlan çocukları ile hemen hemen aynıdır (%24.79). Kalabalık hanelerde kız çocuklarında çocuk
işçiliğinin payı daha düşük olmasına rağmen, çalışan oğlan çocuklarının oranı yetişkin sayısı artsa bile hala
yaygındır. Ayrıca, ekonomik faaliyette bulunan oğlan çocuklarının oranı iki yetişkine sahip bir ailede en
yüksek oranda olmasına rağmen, Şekil 5'te gösterildiği gibi ailede çocuk işçiliğinin mevcut olma olasılığı
yetişkin sayısı ile birlikte artmaktadır.

Şekil 5. Her Hanede Yetişkin Büyüklüğüne Göre Çocuk İşçiliği, Türkiyeli ve Suriyeli Örneklemi

Suriyeli popülasyon ile ilgili olan örneklemde hanehalkı daha büyüktür ve bu büyüklük, üç ila 12 arasında
değişmektedir. Örneklemdeki en büyük çocuk grubu altı kişilik bir hanehalkı büyüklüğüne (%32.38)
sahipken, diğer grubun %25.20'si yedi kişilik bir hanede yaşadığını bildirmiştir. Örneklemdeki ailelerin,
ortalama olarak 3.18, okul çağında çocuğu vardır ve hanelerindeki yetişkin sayısı birden 11'e kadar
değişmektedir. Araştırma ekibi, çocuk işçiliği ile ilgili olarak hane halkı büyüklüğünün önemli olmadığını;
yetişkinlerin toplam sayısının, yani diğer bir deyişle, yetişkin başına düşen çocuk sayısının önemli
olduğunu fark etmişlerdir. Şekil 6, örneklemdeki çocuk işçiliğinin çoğunluğunun iki yetişkin bulunan
ailelerde olduğunu göstermektedir. Görünüşe göre hanelerde yetişkin sayısının artması çocuklar için bir
avantajdır, çünkü, aile üyeleri düşük ücretler kazansalar bile, ailelerinin hayatta kalması için çocuk
işçiliğine ihtiyaç duymayacaklardır. Ancak, 3'ten fazla yetişkinin bulunduğu hanelerde bile çocuk işçiler
bulunmaktadır. Dolayısıyla, aşağıda açıklandığı üzere, hanedeki yetişkin sayısından daha önemli olan bu
yetişkinlerin çalışıp çalışmadığıdır.

23
SONUÇLAR

Bununla uygun olarak, Suriyeli örnekleminde ilk bakışta bir hanedeki yetişkin sayısı ile çocuk işçiliğinin
yaygınlığı arasındaki ilişki üzerine net bir örüntü mevcut değildir. Niteliksel görüşmeler, eksik halkayı
desteklemiştir: “göç tarihi”. Araştırma ekibi, 2014 yılından önce Suriye'den Türkiye'ye göç eden çocukların,
ailelerinde gerekli geliri sağlayabilecek yetişkinler varken bile daha dezavantajlı durumda olduklarını
gözlemlemiştir. Onlara özgü sorun, eğitimleri için gerekli düzenlemeler yapılırken yıl kaybına uğramaları ve
bu arada okula geri dönebileceklerine dair hiçbir inançlarının kalmamasıdır. Bunlardan bazıları Türkiye’ye
daha önce hiç eğitim görmemiş olarak, Türkçe bir yana, okumayı ve yazmayı Arapça olarak bile
öğrenmeden gelmiştir. Bu şekilde yıllar onları çalışmaya zorlayarak geçmiştir. Suriyeli örneklem için çocuk
işçiliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olan bir diğer faktör ise ebeveynlerin istihdam durumudur.
Araştırma ekibi, çoğu ailede annelerin ev kadını olduğunu ve ayrıca çalışma yetilerini azaltan tıbbi sorunları
olan birçok babanın bulunduğunu gözlemlemiştir. Bu tür yaygın bir sorun, omurga sağlığı üzerinedir. Göç
yolculukları sırasında uzun saatler ve mesafeler boyunca ağır yükler - eşyalarının yanı sıra hanelerindeki
küçük çocuklar ve hasta veya yaşlılar dahil - taşımak zorunda kalan ebeveynler, bir veya birkaç
ekstremitesinde güçsüzlük, uyuşma ve ağrı ile karakterize disk herniasyonu yaşamaya başlamıştır. Pek çok
babanın durumunda olduğu üzere, bu gibi sağlık sorunlarına sahip olduğundan dolayı çalışamayan, ya da
pek çok annenin durumunda olduğu üzere evdeki sorumlulukların engel olması sebebiyle çalışması
mümkün olan bir ebeveynin yokluğunda Suriyeli çocuklar, ailelerinin ihtiyaç duyduğu geliri elde etmeyi
kendileri üstlenmektedir.

Tablo 4. Yaşa Göre Eğitim Durumu

24
SONUÇLAR

Çocukların eğitimi söz konusu olduğunda, Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar arasında okullaşma açısından
önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu araştırmanın örneklemindeki Suriyeli çocukların % 33'ü
herhangi bir okula gitmemektedir. Suriyeli çocukların okulu bırakma oranları Tablo 4'te görüldüğü gibi 14
yaşından sonra keskin bir şekilde artmaktadır. Araştırma ekibi bunu açıklayan üç ana neden keşfetmiştir:
(1) yapısal engeller nedeniyle Suriyeli çocuklar arasında liseye devam etme olasılığı çok düşüktür; (2)
çünkü daha büyük çocuklar genellikle küçük kardeşlere kıyasla aile gelirine katkıda bulunma konusunda
daha yüksek bir sorumluluğa sahip olarak kabul edilmektedir; (3) yerinden edilme nedeniyle ortaya çıkan
eğitim uçurumunun daha büyük çocuklar için daha büyük bir engel olduğu ortaya çıkmıştır.

Ayrıca, Şekil 7'nin gösterdiği gibi, gözden kaçırılmaması gereken önemli bir özellik, örneklemdeki Suriyeli
mülteci çocukların yarısından fazlasının, anavatanlarından ayrılmalarına neden olan ani koşullar nedeniyle
Suriye'de okulu bırakmış olmalarıdır. Geçişleri sorunsuz olmaktan çok uzaktır. Suriye'de tam bir eğitim
yılını tamamlama, yaz aylarında sınırı geçme ve ertesi yıl Türkiye'de okula başlama fırsatı bulamamışlardır.
En ufak bir seçenekleri olmamıştır ve ne zaman mecbur kaldılarsa ve ne zaman yapabildilerse Suriye'den
ayrılmışlardır. Ayrıca Türkiye'ye geldiklerinde, ailelerinin öncelikler listesinde eğitim mevcut değildir.
Niteliksel bir görüşme sırasında, 10 yaşındaki Suriyeli bir kız çocuğunu sözleri, insanların karşılaştığı çok
sayıda sorunu doğrular niteliktedir:

Babam hastaydı, bu yüzden altı yıl önce buraya geldiğimizde çalışamazdı. Ayrıca çok az paramız vardı, bu
yüzden daha sonra okula kaydolamadım. Şimdi de, babam büyüdüğüm için dışarı çıkmama bile izin
vermiyor. Halepli aileler için 14 yaşın üstündeki kızlar artık çocuk sayılmıyor. Evleniyorlar. (Görüşme No:
32, Şişli)

Şekil 7. Okul Terkinin Durumu, Suriyeli Örneklemi

25
SONUÇLAR

Araştırma ekibi ayrıca okulu bırakma oranlarında cinsiyete dayalı bir farklılık gözlemlemiştir. Tablo 5,
okuldan ayrılan Suriyeli çocukların% 71,1'inin oğlan çocuğu olduğunu göstermektedir. Bu sadece
örneklemde oğlan çocuğu sayısının daha fazla olmasından değil, aynı zamanda oğlan çocuklar arasında
okul terk oranının kız çocuklarına (% 20.69) göre çok daha yüksek (% 42.75) olmasından
kaynaklanmaktadır. Oğlan çocukları arasında çalışma eğiliminin daha yüksek olması, Suriye'deki çatışmada
yaşanan baba kayıpları ile açıklanabilir. Babaların yokluklarında daha büyük oğlan çocukları çalışmaya
başlamıştır. Araştırmacıların Şişli'de tanıştıkları 15 yaşındaki bir yetim için bu açıkça önemli bir nedendi:

5. sınıftan sonra okulu bıraktım. Çalışmak zorundaydım çünkü babam Suriye'de öldü. Ayrıca, yaşım
nedeniyle artık okulu ilgi çekici bulmuyorum. (Mülakat No: 56, Şişli)

Tablo 5. Cinsiyete Göre Eğitim Durumu

Sadece eğitime erişme durumuna bakmak yerine, okul terklerinin şekillenmesini hanelerdeki yetişkin
sayısına göre hesaplamaya da dikkat edilebilir. Şekil 8'de görüldüğü üzere, Türkiyeli çocuklar için okul
terkleri, aynı çatı altındaki yetişkin nüfusun büyüklüğüne göre U şeklini takip etmektedir. Bu, hem tek
ebeveynli hem de beşten fazla yetişkinin olduğu kalabalık hanelerde daha yüksek oldukları anlamına
gelmektedir. Suriyeli çocuklar için ise, grafik daha sola eğiktir ve okulu bırakma vakalarının çoğu iki veya üç
yetişkinin bulunduğu hanelerde meydana gelmektedir.

Şekil 7. Hanedeki Yetişkin Sayılarına Göre Okulu Bırakma Oranı

26
SONUÇLAR
Şekil 8. Çocukların Çalışmalarının En Önemli Sebepleri

Çocukların çalışma nedenlerine gelindiğinde, Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar arasında önemli farklılıklar
olduğu görülmektedir. Şekil 8, Türkiye'deki çocuk işçilerin %25'inin çalışmak için temel nedenlerinin
ailelerinin mali durumunu desteklemek olduğunu savunurken, Suriyeli çocuk işçiler için bu durumun
yaklaşık %90 olduğu ortadadır. Bununla ilgili olarak Suriyeli çocuk işçilerin %60'ı çalışmaları için önemli bir
nedenin kendi masraflarını ve ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu belirtirken, aynı nedenin Türkiyeli
çocukların sadece yaklaşık %25'i tarafından paylaşıldığı görülmüştür. Daha da önemlisi, Suriyeli çocuk
işçilerin neredeyse %20'si çalışmaları için en önemli nedenin ailelerinin çalışmasını istemesi olduğunu
bildirirken, Türkiye'deki çocuk işçilerin sadece %7'si bu durumdadır. Araştırmacılar kendilerine ayrı bir soru
ile çocukların ailelerinin kendilerinden çalışmalarını isteyip istemediklerini sorduklarında, Suriyeli çocuk
işçilerin %61,67'sinin ailelerinin onlardan çalışmasını istediğini, ancak bu durumun Türkiyeli örnekleminin
sadece %18'i için geçerli olduğunu fark etmişlerdir.

27
SONUÇLAR
Araştırma ekibi ayrıca Suriyeli çocukların çalışma koşullarının Türkiyeli çocuklardan daha kötü olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Türkiyeli çocuk işçi örnekleminde, bu çocuk işçilerin neredeyse% 70'i haftada beş gün
veya daha fazla çalıştıklarını bildirirken, yaklaşık% 20'si her gün çalıştığını söylemiştir. Bununla birlikte,
Suriyeli çocuk işçi örnekleminde, Suriyeli çocuk işçiliğinin neredeyse tamamı, Şekil 9'da görüldüğü gibi,
haftada beş veya daha fazla gün ve genellikle günde 10-12 saat çalışmaktadır.
Şekil 9. Çocuklar haftada kaç gün çalışmaktadır?

Bu araştırmaya katılan Türkiyeli katılımcıların yaklaşık %50'si, kazandıkları tüm parayı harcadıklarını
söylemiştir. Bununla birlikte, grubun büyük yarısı, kazançlarının bir kısmını veya tamamını aileleri ile ya
gönüllü olarak ya da işverenleri çocukların kendilerini atlayarak, ödemeleri çocukların aileleriyle kendi
yöntemleri ile paylaşmaktadır. Bununla birlikte, Şekil 11, Suriyeli çocuk işçiliğinin yalnızca küçük bir
azınlığının (%2,72) gelirlerini –kendilerine ayırdıklarını söylediğini göstermektedir. Suriyeli çocuk işçilerin
neredeyse yarısı tüm kazançlarını ailelerine verdiklerini söylemiştir. Aralarında eşit büyüklükte bir başka
grup da kazandıkları paranın bir kısmını ailelerine verdiklerini söylemiştir. İki grup birlikte, Suriyeli çocuk
işçilerin tamamının %95'inden fazlasını oluşturmaktadır.
Şekil 10. Maaşın Aileler ile Paylaşılıp Paylaşılmadığı Durumu

28
SONUÇLAR

Ayrıca, Şekil 11'de gösterildiği üzere Türkiye'deki çocuk işçilerin %91,67'sinin herhangi bir sosyal güvenlik
kaydı bulunmamaktadır. Ayrıca, örneklemdeki Suriyeli mülteci çocuk işçilerin hiçbirinin yaşına ve
cinsiyetine bakılmaksızın sosyal güvenlik kaydı bulunmamaktadır.

Şekil 11. Sosyal Güvenlik Kaydı, Türkiyeli Örneği

Çocuk işçiliği sektörleri hem örneklemlerde analiz edilmiş hem de bulgular Şekil 12'te gösterilmektedir.
Türkiyeli çocuk işçilerin yaklaşık %15'i ya hurda toplamaktadır ya da geçinmek için sokaklarda su
satmaktadır. Yerel pazarlarda çalışanlar da dahil olmak üzere, Türkiyeli çocuk işçilerin yaklaşık %45'i
çalışacak düzenli bir işyerinden yoksundur. Bu nedenle de, çalıştıkları her zaman için sokaktadırlar, bu
durum da çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri arasındadır. Ayrıca ilginç bir şekilde, işlerinin küçük
kardeşlerine bakmak olduğunu söyleyenlerin hepsi tek bir istisna dahi olmadan kız çocuklarıdır. Bu son
bulgu, kız çocuk işçiliğinin tam bir analizini elde etmek amacıyla, herhangi bir araştırmacının, bu çalışmanın
bir parçası olarak gerçekleştirildiği üzere, ev ziyaretleri yapması gerektiğini göstermektedir.
Şekil 12. Çocuk işçiliği sektörü

29
SONUÇLAR

Araştırma sırasında araştırmacılar, Suriyeli çocuk işçilerinin yarısından fazlasının tekstil üretiminde çalıştığını
ortaya çıkarmıştır. Bu sektördeki yoğunluk Suriye'de nereden geldikleriyle açıklanabilir. Suriyeli örneklemin
çoğunluğu, Suriye'de çatışmalar çıkmadan önce önemli bir tekstil merkezi olan Halep'ten göç etmiş kişiler
olduğundan, bu mültecler de İstanbul'daki tekstil üretimine yönelmiş olabilirler. Bu, kısmen, saha
araştırmasının her bölgesinde kayıt dışı tekstil atölyelerinin varlığıyla ilgili de olabilir. Suriyeli çocuk
işçiliğinin yaygın olarak kullanıldığı bir sonraki sektör de, yaklaşık %20 oranında oto tamir ve mekanik
sektörüdür.

Ev işleri, ilgili literatürde 'hafif iş' olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, her gün bu konuda harcanan
toplam saatler, çocukların omuzlarına yüklediği ekstra yükler ve ev işlerini kimin üstlendiği konusundaki
cinsiyet dengesizliği göz ardı edilmemelidir. Ev işi, bazı çocuklar için oldukça tam zamanlı bir işe
dönüşebilmekte ve onların çocukluklarını yaşamalarını ya da eğitimlerine devam etmelerini
engelleyebilmektedir. Bu çalışmanın örnekleminde, her bir Türkiyeli kadın yanıtlayıcı ve Suriyeli kadın
yanıtlayıcının %95'inden fazlası ev işi yaptıklarını söylerken, aynı durum Türkiyeli erkek yanıtlayıcıların %
52'si ve Suriyeli erkek yanıtlayıcıların yaklaşık %75'i için geçerlidir. Ancak ev işlerinin detayları
sorulduğunda, kız çocukları her sorumluluğu anneleriyle paylaşsa da oğlan çocukları için genellikle alışveriş
ve daha az rastlanan bir durumda vaziyet kardeşlere bakmaktan ibaret görünmektedir.

30
SONUÇLAR

Bu araştırma aynı zamanda çocuk işçiliğinin çocukların yaşamlarını nasıl etkilediğini bulmayı amaçlamıştır.
Görüşülen Türkiyeli çocuk işçilerin %90'ından fazlası işe başladıktan sonra daha yüksek bir özgüven
seviyesine ulaştıklarını söylemiştir. Araştırmacılara göre sadece kendi gelirlerini elde etmek, bunu
söylemeleri için yeterli bir sebeptir. Bununla birlikte araştırma ekibi, nitel anketler sırasında, çocukların
para kazanma olasılıklarını öğrendiklerinde okulu bırakma ve algıladıkları hızlı elde edilebilir maddi fırsattan
yararlanma olasılıklarının da arttığını fark etmiştir. Çalışanlar arasında, Türkiyeli çocukların yaklaşık% 50'si
okula gitme konusunda çalışmaya başlamadan öncekine göre daha fazla istekliliklerinin olduğunu
söylemiştir. Araştırma ekibi, bunun özellikle çocukların tecrübe ettiği zor çalışma koşullarından
kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır. Halen okullarına devam edenlerin yaklaşık %30'u, çalışıyor olmalarının
notlarını olumsuz etkilediğini veya zaman zaman okula gidemediklerini bildirmiştir. Ayrıca Türkiyeli çocuk
işçilerin üçte biri, uzun çalışma saatleri nedeniyle arkadaşlarını da daha az görmeye başladıklarını
söylemiştir.

Türkiyeli örnekleminde gözlemlenen örüntülere benzer şekilde Şekil 13'te görüldüğü üzere, Suriyeli çocuk
işçilerin neredeyse tamamı, araştırmacılara çalışmaya başladıktan sonra daha yüksek bir özgüven
seviyesine ulaştıklarını ve ailelerinin artık çalışmaya başladıktan sonra onlara daha fazla saygı duyduklarını
söylemiştir. Çalışmanın düşük notlara (%70) ve devamsızlık yapmaya (%60) yol açması şeklinde eğitimlerini
olumsuz etkilediğini söyleyenler de aralarında ezici çoğunluğu temsil etmektedir. Dahası, yaklaşık %90'ı
okula gitmeye daha fazla ilgi duyduklarını bildirmiştir.

Şekil 13. Çocuk işçiliği çocukların hayatını nasıl etkilemektedir?

31
SONUÇLAR

Bu araştırmanın Türkiyeli örnekleminin çoğunluğu kazançlarının aileleri için önemli olduğunu söylemiştir.
Tüm örneklemin %40'ı kadar büyük bir başka grup, ailelerinin borç içinde olduğunu ve bunu geri ödemekte
zorlandıklarını söylemiştir. Ayrıca, katılımcıların %34,1'i babalarının ara sıra işsiz kaldığını, %26,3'ü ise
anneleri için de aynı durumun geçerli olduğunu bildirmiştir. Çocuk işçilerin çoğunluğu (%73,7) annelerinin
ev kadıı olduğunu ve iş aramadığını söylemiştir. Ebeveynleri işgücü piyasasında başarısız olduklarında, bu
çocuklar çalışmalarının kendileri için daha gerekli olduğunu hissetmişlerdir. Türkiyeli çocuk işçilerin yaklaşık
%20'si ailelerinin kiralarını ödemekte zorlandıklarını söylerken, %37'si hanehalkı gelirlerinin nadiren her ay
geçimlerini karşılamaya yeterli olduğunu belirtmişlerdir.

Şekil 14. Çocuk İşçilerin Ailesinin Durumu

32
SONUÇLAR

Suriyeli ve Türkiyeli çocuk işçiliği örnekleri arasındaki bir diğer çarpıcı fark, aile yoksulluğu düzeyleriyle
ilgilidir. Şekil 14'te görüldüğü gibi Suriyeli çocuk işçilerin tamamına yakını ailelerinin kendilerine ve
kardeşlerine bakmakta güçlük çektiklerini belirtmişlerdir. Aynı durum Türkiyeli çocuklarının sadece %8,7'si
tarafından bildirilmiştir. Ayrıca Suriyeli çocukların %80'i ailelerinin kiralarını ödemekte de zorlandığını
söylemiştir. Bu şartlar altında Suriyeli çocuk işçiliğinin %90'ı gelirlerinin aileleri için önemli olduğunu
söylemiştir.
Ailevi ve ekonomik nedenler dışında, eğitim sistemi veya çocukların okuldaki deneyimleri ile ilgili olarak
çocuk işçiliğine yol açan başka faktörler de bulunmaktadır. Araştırma ekibi, bazı çocukların artık öğrenci
olmamalarının ana nedeninin okuldaki deneyimleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu deneyimler, genel
olarak eğitime karşı ilgisizliği, sınıflarda gösterilen düşük performansı ve öğretmenler ve diğer öğrencilerle
kurulan kötü ilişkileri içermektedir. Kağıthane, Çağlayan'daki büyük adliye binası önünde su satan 10
yaşındaki bir Türkiyeli çocuk işçi, kendisinin de bu nedenlerle yakında okulu bırakacağından emin
görünmekteydi:

Okul çok sıkıcı, gereksiz. Orada sıkıldım. Matematikten ve öğretmenimden nefret ediyorum. Bana hep
sebepsiz yere kızıyor. Ayrıca orada pek arkadaşım da yok. Kardeşim de aynı okulda. Molalar sırasında
yapacak başka bir şey olmadığı için onu görmeye gidiyorum. (Görüşme No: 101, Kağıthane)

Bazı Türkiyeli katılımcılar, genel olarak eğitimin artık bir faydası olmadığına dair inançlarını da ifade
etmişlerdir. Çalışma sırasında özellikle Türkiyeli oğlan çocuk işçiler arasında verilen çarpıcı bir örnek,
Türkiye genelinde kaç işsiz üniversite mezunu olduğuna ve kaç aşırı zengin insanın aslında çok az eğitim
aldığına dair yapılan atıflardır. Onlar için "kolay ve hızlı para" kazanmak, hayatta takip edilmesi gereken
yegane amaçtır. Haftanın yedi günü boyunca ayda 3.000 TL karşılığında çalışan 15 yaşındaki bir çocuk,
okuldan ayrılıp çalışma yolunu seçmiş olmaktan hiç pişmanlık duymamaktadır:

Bir zanaat öğrenmek için 9. sınıfta okulu bıraktım. Artık okuyup okumamanın önemli olduğunu
sanmıyorum. Bu yüzden hayatı daha erken öğrenmeye başlamak daha iyidir. (Oğlan çocuğu, 15
yaşında, Kağıthane)

Türkiyeli çocuk işçilerin neredeyse %95'i ailelerinin eğitimlerine devam etmelerini istediğini söylemiştir.
Yaklaşık %30’u, eğitimin kendileri için iyi bir gelecek sağlamayacağına inanmaktadır. Her iki Türkiyeli
çocuktan biri kendilerine kötü davranan öğretmenleri olduğunu belirtmektedir. %60'ı derslerini takip
etmekte zorlandıklarını söylemektedir. Bu nedenle, bu çalışmanın bir parçası olarak toplanan hem nicel
hem de nitel verilere göre, çocuk işçilerin ihmal edilemeyecek bir kısmının, tam da yararlanmaları gereken
eğitim sistemi tarafından başarısız sayıldıkları apaçık ortaya koyulmuştur. Yanıtlarının ayrıntıları Şekil
15'daki (a) bölümünde bulunabilir.

33
SONUÇLAR

Şekil 15. Çocuk İşçilerin Okula Devam Etme Deneyimleri

34
SONUÇLAR

Şekil 15'deki (b) ve (c) bölümleri, sırasıyla Türkiye ve Suriye'de okulu bırakan Suriyeli çocuk işçilere ilişkin
deneyimleri sunarak çalışmanın bulgularının diğer boyutlarını temsil etmektedir. Bununla birlikte bunlar,
bu çocukların eğitimlerine devam etmeyi bırakmalarında neyin rol oynamış olabileceğini anlamaya
yardımcı olmaktadırlar. İki bulgu arasındaki en çarpıcı fark, Suriyeli çocuk işçilerin daha önce okulda
destekleyici bir akran grubundan ne kadar yararlandığı ile ilgilidir. Suriye'de okulu bırakanlar arasında
arkadaşlarının kendilerini desteklediğini söyleyenler toplamın %70'ini oluşturmaktadır. Aynı durum
Türkiye'de okulu bırakmayı tercih edenlerin sadece %20'si için geçerlidir. Bir diğer önemli fark ise,
çocukların ebeveynlerinin okuldaki aile toplantılarına katılımıyla ilgilidir. Suriye'de okulu bırakanlar
arasında ebeveynleri okuldaki toplantılara katılımcı olan grup toplamın %70'inin üzerindedir. Türkiye'de
okulu bırakanlar arasında ise aynı grup toplamın sadece %20'sini oluşturmaktadır.

Üçüncü büyük fark, bu çocukların öğretmenleriyle kurdukları ilişkileriyle ilgilidir. Suriye'de okulu bırakan
Suriyeli çocukların %30'u kendilerine iyi davranan öğretmenleri olduğunu söylerken, aynı grubun
büyüklüğü Türkiye'de okulu bırakanlar arasınd a%15'e düşmektedir. Araştırmacılar ayrıca nitel görüşmeler
sırasında birçok Suriyeli çocuktan öğretmenlerinin onlara sınıfta konuşma fırsatı vermediklerini veya onlar
sınıfta hiç yokmuş gibi davrandıkları şeklinde geri dönütler almıştır.

Nitel görüşmelerde, konu çocukların hayallerine gelindiğinde ise araştırmacılar, Türkiyeli çocuk işçilerin
umutlarının iş deneyimleri ve hayatlarında yaşadıkları zorluklarla sınırlandığını gözlemlemişlerdir. Türkiyeli
oğlan çocuklarının çoğu, gelecekte kendi işlerini kurmayı ve iyi bir gelir elde etmeyi umduklarını
söylemiştir. Türkiyeli kız çocukları ise umutsuz olmalarına rağmen bir gün okullarına dönmeye daha istekli
olduklarını belirtmişlerdir.
Kısacası Türkiyeli oğlan ve kız çocukları ailelerinin sorunlarını çözme hayali kurmaktalardı. Sokaklarda
meyve satan babasına 'yardım eden' dokuz yaşındaki bir çocuk, araştırmacılara hayalinin İstanbul belediye
başkanı olmak olduğunu söylemiştir;

Babam ve amcalarım ana caddede meyve tezgahlarını açmak istiyorlar ama bazı adamlar onlara
açamayacaklarını söylüyor. İzin vermiyorlar. Bu yüzden belediye başkanı olacağım ve yapmalarına izin
vereceğim. Bu benim tek hayalim.

35
SONUÇLAR

Suriyeli çocuklarla yapılan nitel görüşmeler, onların gelecekle ilgili umut ve endişelerinin Türkiyeli çocuklara
göre çok farklı olduğunu göstermiştir. Bu farklılıklar kısmen onları çalışmaya iten motivasyonları ve
nedenleri ile ilgilidir. Yukarıda açıklandığı üzere, Suriyeli mülteci çocuklar çoğunlukla ailelerinin maddi
sıkıntıları nedeniyle çalışmak zorunda hissettikleri için çalışmaktadır. Eğitimi bırakmaya zorlanan bazıları ise
son derece çaresizdir. Gaziosmanpaşa'da, 11 yaşında bir tekstil atölyesinde çalışmaya başlayan 17
yaşındaki Suriyeli bir çocuk, hayallerinin ne olduğu sorulduğunda araştırmacılara şunları söylemiştir:

Okulu bıraktığımdan beri hiç hayalim yok. Artık hayal edilecek bir şey yok. Sadece yapılacak iş var.

Suriyeli kız çocuklarına gelince, yapılan sekiz nitel görüşme maalesef 13-18 yaş arasındaki bu kızların
hayallerinin eğitimle hiçbir ilgisi olmadığını ortaya çıkarmıştır. Çoğu durumda iyi bir evlilik yapmak
istediklerini belirtmişlerdir. Gelecekte yapmak istedikleri iş sorulduğunda ise, ileride çalışmak isteyenler
ilginç bir şekilde kuaför olmayı planladıklarını belirtmişlerdir. Bunun uygun bir iş olduğunu, çünkü bunu
sadece kadınlarla iletişim kurarak, erkeklerle herhangi bir etkileşime girmeden yapabileceklerini
söylemişlerdir. Nitel görüşmeler için örneklem küçüktür ve araştırmacılar, dezavantajlı bölgelerdeki
mülteciler ile görüşmelerde bulunmuşlardır. Bu, çoğu ailenin daha muhafazakar olduğu ve daha düşük
eğitim seviyelerine sahip olduğu bu bulgunun bir nedeni olabilir. Görünüşe göre çocuklar, gözlemledikleri
toplumsal cinsiyet ilişkilerinden de çokça etkilenmektedir. Bu durum, aynı zamanda oğlan çocuklarının kız
çocuklarının istihdamı hakkındaki görüşlerine verdikleri yanıtlardan da anlaşılabilir. Şişli'de bir lokantada
çalışan Suriyeli bir çocuk işçi, bu konudaki düşüncesini anlatmak için en basit ifadeleri tercih etmiştir:

Kızlar hiçbir yaşta çalışmamalı. Kocalarına evde yardım etmeliler ve sadece ev kadını iseler bu onlar için
iyidir. Bizim kültürümüzde erkekler ekmek kazanır ve kadınlar evde çalışır.

İlginçtir ki, bu çalışmaya katılan Türkiyeli oğlan ve kız çocuk işçiler, neredeyse oybirliğiyle, kız çocukların
çalışmaması gerektiğine inanırken, oğlan çocuklarının çalıştırılmasının onlar için tolere edilebilir bir durum
olduğunu belirtmişlerdir. Hatta bazıları, gelecekte ekonomik olarak daha iyi durumda olmak amacıyla
oğlan çocuklarının henüz çocukken çalışmaya başlamasının daha makul olacağı konusunda ısrarcı
olmuştur.
Okulu bırakmamaları ve devam etmeleri istenseydi ne olacağı sorulduğunda, Türkiyeli çocuk işçilerin
yaklaşık %40'ı okulun kendileri için daha sevilebilir bir yer olması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca, Şekil 16'de
görüldüğü üzere, tüm katılımcıların dörtte birinden fazlası, daha iyi notlara sahip olsalardı, okulu
bırakmayacakları fikrindedir. Bir araya getirildiğinde, bu iki grubun yanıtları, eğitimin aslında çocukların
istihdam nedeniyle zarar görmemesini sağlacak önemli bir dayanıklılık faktörü olabileceğini ortaya
koymaktadır ve bu iki grup araştırmanınTürkiyeli çocuklar örnekleminin önemli bir çoğunluğunu temsil
etmektedir.

36
SONUÇLAR

Araştırma ekibi ayrıca, çocuklara çocuk işçiliğinin nasıl önlenebileceğine ilişkin görüşlerini sormuştur.
Ebeveynleri istediği için çalışan çocukların fikirleri, okulu bırakıp ebeveynlerinin isteklerine karşı gelerek
çalışmaya başlayan çocuklardan şaşırtıcı olmayan bir şekilde farklıdır. Örneğin, ailesi Kuran kursuna
gitmesini istediği için okulu bırakan 17 yaşındaki bir kız çocuğu araştırmacılara ayrıntıya girmeden şunları
söylemiştir:

Ebeveynler, çocuk işçiliğinin sonuçları hakkında bilgilendirilmelidir. Kararlarının sonuçları hakkında


bilgilendirilmeliler.

Okulu bırakıp haftanın altı günü çalışmaya başlayan 15 yaşındaki bir Türkiyeli kız çocuğu, çocukların ve
ailelerinin eğitime yönelik tutumlarının nasıl düzeltilebileceği konusunda kendi önerilerini belirtmiştir:

Çocukların okula gitmeleri sağlanmalı çünkü çok küçükken kendileri için neyin en iyi olduğunu bilemiyorlar.
Çalışmaya başladıklarında, okulun değerini benim gibi sonradan anlayacaklar ama o zaman da çok geç
olabilir. Ayrıca çocuklarını okula göndermeyen ailelerin zorunlu psikolojik tedavi görmesi gerekiyor.

Çalışmakta olan ancak aynı zamanda örgün eğitimine devam eden 13 yaşındaki bir oğlan çocuğu, odak
grup görüşmesinde aşağıdakileri önermiş ve duruma tamamen farklı bir bakış açısı sunmuştur:

Bence çocuklar çalışabilir. Demek istediğim, isterlerse yapmaları gerekir. Ama okullarda bedava yemek
olsaydı ve tüm öğrencilere ihtiyaçlarını karşılamaları için aylık bir para ödenseydi çalışmak istemezlerdi
diye düşünüyorum.

Genel olarak, küçük çocukların önerdiği çözümler çok kesindir. Gaziosmanpaşa'da 3. sınıfa giden dokuz
yaşındaki bir çocuk, babasıyla birlikte yerel bir pazarda hafta sonlarının yanı sıra hafta içi üç gün okuldan
sonra çalışırken şunu söylemiştir:

Yerel pazarlar olmamalı ki çocuklar çalışmasın.

37
SONUÇLAR

Şekil 16. Çocukların okula devam edebilmeleri için gereken koşullar

Araştırmacılar, okullarını bırakan Suriyeli çocuklara okula devam etmeleri için ne olması gerektiğini
sorduklarında, çocukların yaklaşık %45’i daha iyi ekonomik koşullardan bahsetmiştir. Bununla birlikte,
yaklaşık %30luk bir kısmı ise, aileleri onları daha fazla teşvik etmiş olsaydı, okula devam ediyor olacaklarını
söylemiştir. Yaklaşık %20'si okul deneyimleriyle ilgili olarak, okulun daha çok sevilecek bir yer olması
gerektiğine dair nedenler bildirmiştir.

38
SONUÇLAR

Ebeveyn Örneklemi
Aile durumu ve hanehalkı büyüklüğünün yanı sıra Türkiyeli ailelerinin sosyo-ekonomik durumu da çocuk
işçiliğinin önemli bir faktörüdür. Önemli olan sadece ailelerin mali durumu değil, aynı zamanda
ebeveynlerin eğitim düzeyleridir. Bazı istisnalar da mevcuttur. Bu araştırmanın nitel görüşmeleri, okulu
bırakmak zorunda kalan veya hiç okula gitme şansı verilmeyen Türkiyeli ebeveynlerin çoğunun,
çocuklarının okuldan zevk almalarını ve eğitim deneyimlerinden en iyi şekilde yararlanmalarını sağlamaya
kararlı olduklarını göstermektedir. Bununla birlikte, ebeveynlerin çocuk işçiliği deneyimi, ya bu tür ailelerde
kalıcı yoksulluk nedeniyle ya da ebeveynlerin kendileri tarafından eğitime atfedilen düşük değerler
nedeniyle kendi çocuklarının çocuk işçiliğine katkıda bulunmasına neden olabilir. Neredeyse bir ömür boyu
kuaförde çalışmış ve halen Şişli'de çalışan bir anne, çocuklarının ne pahasına olursa olsun okumasını
istediğini şu sözlerle belirtmiştir:

Babam öldü ve geçinmekte zorlandık. Sekiz yaşındayken annem tarafından kuaförde çalışmaya
gönderildim. Salı günleri hariç her gün 11 ila 12 saat çalışıyordum. Çocukluğumu yaşayamadım.
Okuyamadım. Çocuklarımın aynı şeyi yaşamasını istemiyorum. (Kadın, kuaför asistanı, 40 yaşında, Şişli)

Bazı durumlarda, çocuk işçiliğine neden olan, ailelerin ekonomik koşullarının kötü olmasıdır. Katılımcılar
gelir seviyelerini söyleme konusunda tereddüt yaşamıştır, ancak görüşülen Türkiyeli erkeklerin tamamı en
azından çalışmaktadır. Ancak bunların üçü hariç, tüm bu çalışan erkeklerin eşleri ev kadınıdır. Dahası,
görüşülen Türkiyeli anneler ya ev hanımıdır ya da düzensiz işlerde çalışmaktadır ya da emekli değillerse aile
işletmelerinde çalışmaktadır.
Türkiyeli ebeveynlerin yanıtlarında, cinsiyet rolleri açısından açık farklılıklar olduğu için, verdikleri
yanıtlarda da cinsiyet farklılıkları mevcuttur. İlginç bir şekilde, katılımcıların yarısından biraz daha fazlası
okula devam etmenin kız çocukları için daha önemli olduğunu savunmaktadır. Nitel görüşmeler,
ebeveynlerin kız çocuklarının eğitimine daha çok önem verdiklerini, çünkü oğlan çocuklarının her türlü işte
çalışabileceğine inandıklarını, ancak eğitimin, kız çocuklarının güvenli bir ortamda ve gelecekte daha iyi
koşullarda iş bulabilmelerinin tek yolu olduğuna inandıklarını göstermiştir. Ayrıca ebeveynlere, mecbur
kalmaları durumunda hangi çocuklarını işe göndermeyi tercih edecekleri sorulduğunda hepsi oğlan
çocuklarının daha güçlü oldukları ve her koşulda çalışabileceklerinden dolayı onların çalışması gerektiğini
belirtmiştir. Bununla ilgili bir diğer bulgu da, İstanbul'a kırsal kesimden göç eden ancak burada yaşam
tarzlarını hala koruyan ebeveynler arasında, cinsiyet farklılıklarına karşı varolan yaklaşımla ilgilidir.
Türkiye'nin doğusundaki Erzurum'un bir köyünden göç eden beş çocuklu bir baba, araştırmacılara kızının
geleceği hakkında oğullarınınki kadar endişeli olmadığını şu sözlerle belirtmiştir:

Oğullarımın hem ders çalışmasını hem de bir işte çalışmasını istiyorum çünkü onların hayatın zorluklarını
daha erken öğrenmelerini istiyorum. Ancak 8. sınıftan sonra kızımı okula göndermek istemiyorum. Bizim
mali durumumuz onların tüm okul masraflarını karşılayamamaktadır. Bu yüzden, oğlan çocuklarımı okula
göndermeyi seçiyorum çünkü kızım zaten evlenecek ve sonra kocasının sorumluluğu altında olacak.
(Erkek, 43 yaşında, düzensiz işçi, Şişli)

39
SONUÇLAR

Ancak Suriyeliler için durum daha kötüdür ve durum kimlik kartı olmayan mülteciler için daha da kötüdür.
Örneklemde, tek ebeveynli mülteci ailelerin tamamının hane reisleri anneleriydi. Sosyal Uyum Yardımı
(SUY) alan ailelerde, hemen hemen her zaman oğlan çocukları dışarıda çalışırken, kız çocukları evde
annelere yardım etmekte, evde parça başı tekstil işleri yaparak çalışmakta veya mümkün olduğunda
düzensiz olarak temizlik işleri yapmaktadırlar. Kimlikleri olmayan ve dolayısıyla sosyal desteği olmayan
aileler ise İstanbul'da hayatta kalabilmek amacıyla çocuklarının dışarıda çalışmasına daha çok ihtiyaç
duymaktadır. Bu durumlarda, araştırmacılar hem kız çocukların hemde oğlan çocukların ücret geliri için
çalıştıklarını gözlemlemişlerdir. İki ebeveynli Suriyeli haneler bile birçok nedenden dolayı çocuklarının
çalışmasına ihtiyaç duymaktadır. Ya ailedeki yetişkinler iş bulamamışlardır (babalar savaşta ya da göç
yolculuğu sırasında ciddi şekilde yaralanmıştır ve anneler küçük çocuklara bakmaktadır) ya da baba çalışsa
bile kazancı kentsel alanlarda temel geçim masraflarını karşılamaya yetmemektedir. Suriyeli katılımcıların
neredeyse tamamı İstanbul'daki yüksek kira fiyatlarından şikayetçi olmuştur.

Şekil 17. Hanehalkı Tarafından Kullanılan Sosyal Destek Programları

Bir diğer önemli bilgi ise Suriyeli ailelerin sahip olduğu sosyal desteklerle ilgilidir. Yukarıdaki Şekil 17, sosyal
destek aldığını bildiren hanelerin çoğunluğunun SUY'dan faydalandığını göstermektedir. Hanelerin yalnızca
%16'sı hem SUY hem de Şartlı Eğitim Yardımı (ŞEY)’e sahiptir ve örneklemde yalnızca ŞEY desteği alan
hanelerin çok küçük bir kısmı mevcuttur. Ayrıca, ankete katılanların %66,07'sinin halihazırda Türkiye'de
istihdam edildiklerini bildirmiştir. Suriyeli çocuk işçilerin ebeveynleri için bu oran %43,75'e düşmektedir.
Diğer bir deyişle, hanelerin %56.25'inde hane reisi işsizdir ve çocuklar bu hanelerde çalışmak ve işsiz
ebeveynlerinin yerini almak zorundadır. Hanelerin %43.75'inde çocuklar, ebeveyn(ler)i çalışıyor olsa bile
hane gelirine katkıda bulunmak için çalışmak zorundadır.

40
SONUÇLAR

Bu çalışma ayrıca Şekil 18'de temsil edildiği üzere, örneklemdeki Türkiyeli ebeveynlerin yaklaşık% 90'ının
henüz çocukken çalışmaya başladığını göstermiştir. Geçmişte çocuk işçi olarak çalışmış kişilerin yarısından
fazlası da işgücü piyasasına katıldıktan sonra okulu bırakmıştır. Bu veriler, araştırmacıların, sorunun nesiller
boyu devam ettiği çocuk işçiliğiyle ilgili bu çalışma için temel alanlardan bazılarını seçtiklerini
göstermektedir. Araştırma ekibi, Türkiyeli ebeveynlerin çocuk işçiliği deneyimlerinin üç ana nedenini
gözlemlemiştir: yoksulluk, İstanbul'a göç ve cinsiyet rolleri. Yoksulluk, düşük eğitim seviyesi, işsizlik ve
ayrımcılığın bir sonucu olabilir. Görüşülen kişilerin çoğu, çocukluklarıyla ilgili son derece üzücü
deneyimlerinden ya da çocukluk çağlarının eksikliğinden bahsetmektedir.

12 yaşında İstanbul'da tekstil işçisi olarak çalışmaya başladım. Yoksulluk vardı. Çocukluğumu hiç
yaşamadım. (Kadın, 32 yaşında, tekstil işçisi, Kağıthane, ID: 284)

Şekil 18. Türkiyeli Ebeveynlerin İşe Başlama Yaşı

Suriyeli ebeveynlerin işgücü piyasası deneyimleri ise Türkiye'den çok daha farklı bir profile sahiptir.
Öncelikle, görüşülen kadınların çoğu Suriye'de çalışmadıklarını çünkü böyle bir ihtiyaç duyulmadığını ve
çalışmalarının kültürlerine aykırı olacağını söylemiştir. Bununla birlikte, görüşülen Suriyeli erkeklerin
tamamı ya Suriye'de çalışmaktaydı ya da serbest meslek sahibiydi. İlginç bir şekilde, ilk işlerine başlama
yaşı hem Türkiyeli erkeklere hem de kadınlara göre daha yüksektir. 12 yaşında çalışmaya başladığını
bildiren tek bir görüşmeci hariç çocuk işçiliği deneyimi olan tüm diğerleri bunu 15 ile 17 yaşları arasında
yapmıştır.

41
SONUÇLAR

Türkiyeli yetişkin örnekleminde kadınların eğitim düzeyi ve evlilik yaşı ortalama olarak erkeklerden daha
düşüktür. Nitel görüşmeler bunun neden böyle olduğunu ortaya çıkarmıştır. Görüşme yapılan annelerin
neredeyse tamamı ya ebeveynlerinin onları ilkokuldan sonra evde tuttuğunu ya da kız çocuklarının okula
gitmemesinin çocukluklarında yaygın bir 'gelenek' olduğunu belirtmişlerdir. İki annenin birbirinden farklı
hikayeleri, araştırma ekibinin bu insanların çalışmaya nasıl başladıklarıyla ilgili dinledikleri yaygın şikayet
örnekleridir:

Babam bana kızların uzun süre okula gitmemesi gerektiğini söylüyordu, bu yüzden ilkokuldan sonra beni
okula göndermedi. Sonra ben 12 yaşındayken ailem boşandı. Güçlü bir anne çok önemlidir. Annem bize
bakamadığı için çalışmaya başladım. Şimdi kızlarımın eğitimli ve güçlü olmasını istiyorum. Çalışmamalılar,
önce okullarını bitirmeliler. işçi olsalar bile, eğitimli işçiler olmalarını istiyorum. (Kadın, 38 yaşında, çarşı
satıcısı, Türkiyeli, Şişli, Görüşme No: 301)

Nitel görüşmeler, Suriyeli ve Türkiyeli vakaları arasındaki bu keskin fark hakkında bazı ipuçları vermiştir.
Tekstil atölyesinde çalışan üç çocuk babası bir katılımcı şunları söylemiştir:

Suriye'deki hayatlarımız çok farklıydı. Rahattık. İşlerimiz sabah 7 ya da 8'de başlamıyordu. Örneğin,
Halep'te benzer bir iş yapıyordum ve 11'de işe başlıyordum ama geç bitiriyordum. Çocuklarımızın çalışması
gerekmiyordu. Çocuklar, isterlerse genellikle aile işlerinde babalarına bir zanaat öğrenmeleri amacıyla
yardım ediyorlardı. Burada hayatta kalmak için yaşam tarzımızı değiştirmeliyiz. Çocuklarının çalışıp
okumamasını kim ister? (36 yaşında, tekstil işçisi, Suriyeli, Şişli)

Bu çalışmanın bir parçası olarak, ebeveynlere bir kişiyi ne zaman


yetişkin olarak gördükleri sorulmuştur, böylece bu yanıtlar hem
çocuklara hem de çocuk işçiliğine yönelik algılarını açıklamaya yardımcı
olabilecektir. Türkiyeli ebeveynlerin cevapları, %15.38'inin kız
çocuklarının oğlan çocuklarından daha erken yetişkin olduklarını iddia
ettiğini göstermektedir. Ayrıca Türkiyeli ebeveynlerin %51.92'si oğlan
çocuğun 17 yaşından önce yetişkin olduğunu söylerken, kız çocukları
için benzer düşünenlerin oranı %57.69'dur. Öte yandan Suriyeli anket
katılımcılarının %66,67'si bir kişinin 18 yaşından küçük bir yaşta
yetişkin olduğunu savunurken, yaklaşık %20'si kız çocuklarının oğlan
çocuklarından daha erken yaşlarda yetişkin olduğunu belirtmiştir.
Dolayısıyla her iki nüfus grubunda da çocukluğa yönelik algıları ve
çocuğun kendisinin tanımlanması açısından cinsiyet farklılığı
mevcuttur.

42
SONUÇLAR

Ebeveynlerin çocukluk hakkındaki görüşleri, tartışılan tüm diğer faktörlerin yanı sıra, çocuk işçiliğine ve
çocukların eğitimine yaklaşımlarını da etkilemektedir. Çocuğun cinsiyetinin, ailenin göç deneyiminin,
çocuklarla ilgili endişelerin ve ebeveynlerin çocuk işçiliği deneyiminin Türkiyeli ebeveynlerin çocuklarının
daha uzun süre okula gitmesi veya istihdamına yönelik kararlarının şekillenmesinde önemli rol oynadığı
tespit edilmiştir. Oğlan çocuklarının daha güçlü olduklarına ve eğitim düzeyleri daha düşük olsa bile
yetişkinlikte iş bulabileceklerine inanılmaktadır. Hatta bazı ebeveynler, bir oğlan çocuğunun çalışmaya
başlaması ve bir meslek öğrenmesinin daha iyi olduğunu çünkü yüksek öğrenimin Türkiye'de bir işi garanti
etmediğini iddia etmektedir. Cinsiyetin etkisi bazen de ters yönde ilerlemektedir. Kırsal kesimden
İstanbul'a göç eden bazı ebeveynler, kız çocuklarının evlendiklerinde kocaları tarafından bakılacağını, bu
nedenle erkeklerin daha iyi eğitim almasının daha önemli olduğunu savunmaktadırlar. Örneğin, üç çocuk
babası bir katılımcı şu görüşe sahiptir:

Erkeklerin eğitimi kızlardan daha önemli çünkü kızlar zengin erkeklerle evlenirlerse kendilerini
kurtarabilirler. (Erkek, oto tamircisi, 45 yaşında, Şişli)

Suriyeli ebeveynlere çocuklarının okula gitmesini tercih etme durumları sorulduğunda, çoğunluğu oğlan
çocuklarının yerine kız çocuklarının okula gitmesini tercih edeceklerini söylemiştir. Bunun yanı sıra yaklaşık
%31'i hem kız hem de oğlan çocuklarının eğitime devam etmesi konusunda istekli olduklarını bildirmiştir.
Bu tercihler, derinlemesine görüşmeler sırasında da gözlemlenmiştir. Hem kız hem oğlan çocuğu olan
ailelerde, ailelerin maddi durumu gerektirdiğinde oğlan çocukları çalışmaktadır. Bu tür ailelerde, kız
çocuklarının ya mümkünse okula gittikleri ya da evde kalıp ev işlerine yardım ettikleri veya anneleri ile
parça başı tekstil siparişleri üzerine çalıştıkları vb. gözlemlenmiştir. Ayrıca nitel görüşmeler, Suriyeli
ebeveynlerin tümünün ne olursa olsun, yaşlarına ve eğitimlerine göre kız çocuklarının ya çalışmamaları
gerektiğini ya da kültürlerine göre sadece kadınlar arasında çalışabileceklerini savunduğunu ortaya
koymuştur. 4 Suriyeli ebeveynden biri, cinsiyete bakılmaksızın ihtiyaç duyulması halinde en büyük
çocukların çalışması gerektiğini savunmuştur. Buna bağlı olarak, nitel görüşmeler, İstanbul'daki Suriyeli
mülteci ailelerde çocuk işçiliğinin temelde mali zorluklardan kaynaklandığını göstermiştir. Dört çocuk
babası bir katılımcı şunu belirtmiştir:

Üniversite mezunuyum ve tabii ki çocuklarımın eğitimlerine devam etmelerini istiyorum. Ancak, iki oğlum
benimle bazı tekstil atölyelerinde çalışmak zorunda çünkü yeni gelenler olarak hayatlarımızı önce istikrara
kavuşturmalıyız. (43 yaşında erkek, tekstil işçisi, Şişli)

43
SONUÇLAR
Nitel görüşmeler, Türkiye'de ne yazık ki Suriyeli kız çocukları arasında erken evliliğin yaygın olduğunu
göstermiştir. Suriyeli STK çalışanları ile yapılan görüşmeler, bunun savaştan önce Suriye kırsalında zaten
yaygın bir uygulama olduğunu kanıtlamıştır. Görüşmeciler, Türkiye'de durumun sadece mülteci ailelerin
maddi sıkıntıları ve muhafazakar normların kız çocukları üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle daha da
kötüleştiğini söylemişlerdir. Nitel görüşmeler, Suriyeli ebeveynlerin özellikle ergenlik çağından sonra kız
çocuklarını okula göndermeye istekli olmadıklarını doğrulamıştır. Onlar için kız çocukları evli olurlarsa daha
iyi durumda olacaklardır.

Kızım 13 yaşında. Bu yaşta erkek çocuklarla sınıfta olması uygun değil. Yakında evlenecek. (Erkek, 47
yaşında, tekstil işçisi, Suriyeli, Kağıthane)

Ayrıca, bazı Türkiyeli ebeveynler, yetişkinlik yaşının ikamet türüne göre değiştiğini iddia etmektedir. Kırsal
kesimdeki yaşam koşulları nedeniyle o bölgelerde çocukların daha erken yetişkin olmaları fikri ortaya
atılmaktadır. Dolayısıyla yetişkinlik onlar için zihinsel ve fiziksel gelişim meselesi değil, daha çok bir
zorunluluktur. Böyle düşünen bir ebeveyn araştırmacılara şunları söylemiştir;

Çocukların çalışma yaşı çevrelerine bağlıdır. İstanbul'da 16 yaşındakilerin işe başlaması söz konusu olabilir
ama köylerde çocukların sekizden sonra çalışması gerekiyor. Bazen su taşımakla, diyelim ki, üç yaşındaki bir
çocuk bile aile işlerine yardım ediyor. Yani, yapmalılar. (Erkek, 64, çarşı satıcısı, Türkiyeli, Kağıthane,
Görüşme No: 278)

Dahası, kötü alışkanlıklar ya da bağımlılıklar hakkındaki endişelerin, bazı ebeveynlerin çocuklarının okula
devam ederken bu anlamda daha büyük bir risk altında olacağına inandıklarından ya da evde hiçbir şey
yapmayacağına inandıklarından çocuk işçiliğini desteklemelerine neden olduğu ortaya çıkmıştır. Bu hem
Türkiyeli hem de Suriyeli ailelerin önemli bir endişesidir.

Çocukların çalışmasının iyi olduğunu düşünüyorum. Gerçek hayatı bu şekilde öğreniyorlar. Örneğin,
geçmişte çocuk işçi olarak yaptığım ve sahip olmadığım her şeyin değerini öğrendim. Bu yüzden çocukların
baskı altında tutuluyor olması iyi bir şey. Bu zamanlarda, aksi halde sorumluluk sahibi yetişkinler olamazlar.
İnternet, telefonlar ve tüm bunlar ... Bunlar onları şımartmak ve raydan çıkarmak anlamına geliyor. (Erkek,
36 yaşında,işçi, Türkiyeli, Kağıthane)

44
SONUÇLAR
Son olarak, araştırma ekibi, bazı Türkiyeli ebeveynlerin çeşitli başka nedenlerle hala eğitim gören çocuklar
için çocuk işçiliğini desteklediğini gözlemlemiştir. Bu nedenler arasında, aynı anda hem çalışan hem de
okuyan çocukların, eğitimlerinin gelecekte iş bulmalarına yardımcı olmaması durumunda işte kazandıkları
becerilere her zaman başvurabilecekleri inancı bulunmaktadır. Ayrıca, bu tür çocukların eğitimin değerini
daha iyi anlayacaklarına ve onlar için atölyelerden ziyade okulda bir gelecek yolu oluşturmak için daha çok
çalışacaklarına dair başka bir inanç da mevcuttur. Bir katılımcıdanın aşağıdaki sözleri, benzer yaklaşımları
örneklemektedir:

Bir bakkalda çalışıyordum ve koşulları çok zordu. Çocuklarım ilkokula giderken bile onlardan bana yardım
etmelerini istiyordum. Bunu onların benim yaptığım işi yapmalarını istediğim için değil, eğitimsizken
yapabileceğin işlerin ne kadar zor olduğunu görmeleri için istiyordum. Ayrıca onların sokakta oynamalarını
ve arkadaşlarından kötü davranışlar örnek almalarını da istemedim. Başarılı da oldum. Artık kendi
meslekleri var. (Kadın, 65 yaşında, emekli, Türkiyeli, Kağıthane)

Ebeveynlerin çocuk ve çocuk işçiliğinin tanımına ilişkin görüşlerini anlamanın yanı sıra, çocukları ile ilgili
umut ve endişeleri de bu çalışmanın bir parçası olarak alınmıştır. Türkiyeli ebeveynlerin verdikleri
cevaplarda dikkat çeken ilk şey, büyük çoğunluğunun umutlarından bahsetmeyi atlayarak endişelerinden
doğrudan bahsetmeleridir, çünkü onlar için umutlarının gerçekleşmesi için ön koşul endişeleridir. Şekil
20'de görülebileceği gibi, endişelerinde bazı cinsiyet farklılıkları mevcuttur. Türkiyeli oğlan çocukları ile ilgili
yaygın endişeler kötü alışkanlıklar, uyuşturucu kullanımı, işsizlik, kötü arkadaşlıklar, maddi zorluklar ve kötü
akran grubu örnekleriyle kötü komşuluk/çevre ortamı ile ilgilidir. Ancak kötü alışkanlıklar ve kötü ortam
koşulları da en çok bahsedilenler arasında olmakla birlikte, yanlış evlilikler, okul ortamları ya da okullarını
tamamlayamama endişeleri ve erkeklerden gelebilecek herhangi bir tehdit, kız çocuğu olan Türkiyeli
ebeveynler tarafından yaygın olarak dile getirilen endişeler arasındadır.

Endişelerindeki cinsiyet farklılıkları, ebeveynlerin farklı cinsiyetlerdeki çocuk işçiliği uygulamalarına yönelik
tutumlarına da işaret etmektedir. Genel olarak oğlan çocukları ilgili endişeler ve okulu bitirememe durumu
kız çocuklarında da yaygın olduğundan, ebeveynlerin çoğunluğunun kız çocuklarının çalışmasını tercih
etmemesi anlaşılabilir bir durumdur. Bu endişeler bazen birbiriyle bağlantılıdır. Örneğin, bir anne kızının
erken yaşta evlenmesinden korktuğundan bahsetmiştir ve bu durumu okulla ilişkilendirmesi şaşırtıcı
değildir:

Kızımın eğitimine devam etmesini isterdim ama okuldan ayrılıp 16 yaşında çalışmaya başlaması
gerekiyordu çünkü geçimimizi sağlayamıyorduk. Keşke hala okula gidebiliyor olsaydı çünkü kızlar
eğitimlerine devam etmeli. Oğlan çocukları gibi değiller; herhangi bir yerde çalışamazlar. Şimdi onun da
erken evlenmek zorunda kalacağından korkuyorum. (Kadın, düzensiz işçi, 40 yaşında, Türkiyeli, Şişli,
Görüşme No: 283)

45
SONUÇLAR

Şekil 20. Ebeveynlerin Çocuklarla İlgili Endişelerine İlişkin Kelime Bulutu

Bu çalışma aynı zamanda Suriyeli ebeveynlerin endişelerinin Türkiyeli ebeveynlerin endişelerinden çok
farklı olduğunu ortaya koymaktadır Suriyeli katılımcılar, özellikle çocuklarının ayrımcılığa maruz
kalacağından, uyum sorunları yaşayacağından, iyi alışkanlıklara sahip olmayacağından, çocuk suçlarının
hedefi olup olmayacağından ve karşılaşacakları mali zorluklardan endişe duymaktadır. Çarpıcı bir şekilde,
ebeveynlerin umutları, geleceğin kendileri için belirsiz olduğunu söylediklerinden dolayı genel olarak çok
kısa vadeli olmaya yönelimlidir. Ayrıca evlilik, iyi bir anne olmak ve Kuran'ı ezberleyebilmek gibi ifadeler
kızlarla ilgili görüşlerde daha belirgindir. Nitel görüşmeler, "çocukların geleceğine ilişkin belirsizliğin"
ebeveynlerin çocukları hakkında bildirilen başlıca endişesi olduğunu göstermiştir. Ayrıca umutları,
çocuklarının gelecekteki yaşamları ile ilgili değil (iyi bir evlilik ve Türkiyeli ebeveynlerin deyimiyle iyi bir iş
sahibi olmak gibi), daha çok mülteci olarak karşılaşacakları ayrımcılık, suç, saldırı ve benzeri risklerle
ilgilidir.

46
SONUÇLAR

Dahası, Türkiyeli ebeveynlerin temel endişelerinden biri olan 'kötü alışkanlıklar' endişesi vakaların küçük
bir kısmında ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle, mültecilerin yaşadıkları koşullarda, çocuklarla ilgili temel
endişeler daha çok Türkiye'deki yeni hayatlarının zorlukları ile ilgilidir. Çocuklarının sağlığı konusunda da
endişeler mevcuttur. Bu endişe sadece çalışan çocuğu olanlar tarafından değil, başka bazı ebeveynler
tarafından da dile getirilmiştir. Çocuk işçilerin aileleri, ağır çalışma koşulları nedeniyle çalışan çocuklarının
sağlığı konusunda endişeliydi. Ayrıca çocuk işçilik olmayan hanelerdeki ebeveynler, pek çoğu eski binaların
bodrum katlarında yaşadığından dolayı evlerindeki yaşam koşullarından ve yüksek nem seviyelerinden
bahsetmiştir.

Ötekileştirilmiş ve Dezavantajlı Bir Yerel Nüfus: Roman Halkı Örneklemi


Saha araştırmasının bir parçası olarak araştırmacılar, bu ötekileştirilmiş ve dezavantajlı yerel nüfusun
ihtiyaçlarını ve yaşadıkları zorluklarını anlamak için Şişli'nin kötü bir şöhrete sahip olan Kuştepe
mahallesindeki Roman topluluğuyla niteliksel bir araştırma da yapmışlardır. Durumu oldukça kötü olan bu
bölgede, Romanların farklı alt grupları mevcuttur, ancak çoğunlukla Orta Anadolu'dan göç eden ve çoğu
Kayseri kökenli Yörükleri içeren gezginler bulunmaktadır. Alevi inancının bir versiyonunu benimsemişler ve
ölümünden yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra Raşidun İmparatorluğu'nda da hüküm sürmüş olan, Peygamber
Muhammed'in damadı Ali ibn Abi Talib'e büyük saygı duymuşlardır. Bu alt grup, kökenlerine göre kendini
Kayserililer olarak tanımlamaktadır. Buna ek olarak, çoğunlukla Yunanistan'da Selanik'ten göç eden bir
Sünni Müslüman Roman nüfusu da mevcuttur. Oradaki Roman topluluğunun geri kalanına kıyasla,
yalnızca görece de olsa, daha yüksek bir eğitim seviyesine ve daha iyi ekonomik durumlara sahiplerdir.
Kendilerini Selanik Göçmenleri olarak tanımlayanlar, çoğunlukla Bilgi Üniversitesi Kuştepe kampüsü
yakınındaki sokaklarda (Kızılcık Mahmut Sokak ve Çilek Sokak gibi) yaşarken Kayserililer, Koz Sokak ve Alev
Sokak gibi sokaklarda endişe verici yaşam standartlarıyla hayatlarını sürdüren yakın komşularıdır. Bu
çalışmanın bir parçası olarak, araştırmacılar her iki alt grubun üyeleriyle de görüşmeler yapmıştır.

Öncelikle, düşük eğitim seviyeleri ve ayrımcılık, yerel halkın kayıtlı bir iş bulmasını neredeyse imkansız hale
getirmektedir. Dahası, Romanların nesillerdir alışkın olduğu geleneksel meslekler artık çoğunlukla
teknolojinin etkisi ile geçerliliğini yitirmiştir. Kayıtlı sektörde iş bulamamak ile öğretilen becerilerle makul
bir gelir elde edememek arasında sıkışan gençler, genellikle suçla ve çok yüksek bedeller ile 'kolay ve hızlı'
para kazanmaya yönelmektedir.

Onlar [genç Romanlar] daha kolay bir şekilde para kazanmak istiyorlar. Daha sonra bunun uyuşturucu
satmakla mümkün olduğunu anladılar. Suç ve yoksulluktan aynı anda çıkamıyorlar. Geçen hafta, yeğenim
aşırı dozda uyuşturucu kullanımından öldü. Çocuklar için burada satmak ve satın almak çok kolay. (Kadın,
45 yaşında, işsiz, Kuştepe)

47
SONUÇLAR

Çok boyutlu yoksulluk ve bunun üstesinden gelmenin zorluğu tüm katılımcılar tarafından dile getirilmiştir.
Araştırma ekibinin çalışmanın bir parçası olarak görüştüğü Roman kökenli bir politikacı ve hak savunucusu
olan Bahattin Turnalı, eğitimin etkili bir kapasite geliştirme stratejisi oluşturabileceğini ve mahalledeki
insanları yoksulluktan kurtarmaya yardımcı olabileceğini belirtmiştir. Ancak Turnalı, Romanların şu anda
olduğu gibi işgücü piyasasında da ek sorunlarla karşılaşmaya devam edeceğine inanmaktadır.

Ekonomik refah, eğitim başarısına yardımcı olur. Roman kökenli bankacılar, sigortaacenteleri ve
ekonomistler var ama kimliklerini gizleyerek bu gün oldukları hale geldiler. Bunu saklamalısın, yoksa
eğitilmiş olsan bile ayrımcılığa uğrayacaksın ve beyaz yakalı olamayacaksın.

Literatürde de alındığı gibi, sosyal sermaye, yoksulluk ve


sosyo-ekonomik zorlukların olduğu toplumlarda kurtarıcı bir
etken olabilir. Görünüşe göre Kuştepe'nin her sokağında bu
durum mevcuttur. Ancak, "öteki" sokağa gelindiğinde, bu
sosyal sermaye oraya aktarılmamaktadır ve "öteki" Romanlara
göre "ötekileştirme" başlamaktadır. Araştırmacılar, zaten
ötekileştirilmiş ve kırılgan bir topluluk arasındaki bu bölünmeyi
anlamaya çalıştıklarında, bunun temel olarak farklı
komşulardaki farklı ekonomik seviyelerden kaynaklandığını
görmüşlerdir.

Bu bağlamda, Romanlar ve daha geniş Türkiyeli toplum


arasındaki ekonomik uçurumun daraltılması imkansız
görünmektedir. Yine bu araştırmanın bir parçası olarak
görüşme yapılan orta yaşlı Roman bir erkek, refahtan hem çok
uzak hem de ona çok yakın oldukları için öfkeliydi:

Zenginlik, zenginlik… Nedir bunlar? Ne olduklarını bilmiyoruz. Etrafa bakarsanız; İstanbul'un tam
merkezindeyiz. Şişli, zengin bir yer! Vaov! Ama zenginliği bilmiyoruz. Sadece gölgesinden yararlanıyoruz.
Bak! Trump'ın gölgesine sahibiz [Trump derken, mahallenin herhangi bir yerinden kolayca görülebilen ikiz
Trump Towers alışveriş merkezine ve konutlara atıfta bulunuyor]. Zenginlikten elde ettiğimiz tek fayda bu.

48
SONUÇLAR

Saha çalışması sırasında yapılan ev ziyaretleri, ailelerin çoğunun barınma koşullarının çok kötü olduğunu
göstermiştir. Alevi Romanlar genellikle tek odalı konutlarda, birkaç katlı çok kötü durumdaki binalarda
ikamet etmektedir; her kat en çok 30-40 metrekare büyüklüğündedir. Mutfak ve tuvaletler aynı binada
yaşayan tüm aileler tarafından paylaşılmaktadır. Ayrıca kaçınılmaz bir şekilde sağlık sorunları yaratan
banyo tesisatı eksikliği de mevcuttur. Duşlar, çoğunlukla yerel belediye tarafından dağıtılan su ısıtıcıları
yardımıyla tuvaletlerde alınmaktadır. Temizlik olanaklarının yeterli olmaması, tuvaletleri diğer ailelerle
paylaşmak ve kötü ev koşulları hem yetişkinler hem de çocuklar için aşırı oranda sağlık tehlikeleri
oluşturmaktadır. Saha çalışması sırasında insanlar mahallede o sırada mevcut olan bir uyuz hastalığından
bahsetmekteydi. Ayrıca Roman kadınlar, çocuklar için de risk oluşturan solunum yolu hastalıklarından
bahsetmişlerdir. Çocukluktan beri genellikle kötü barınma koşullarının neden olduğu solunum yolu
hastalıkları, bazı yetişkinlerin tam zamanlı çalışmasını engellemektedir. Kronik hastalıklar üzerindeki
etkisinin yanı sıra, kötü barınma koşullarının ek bir etkisi de Roman çocuklarının eğitimi üzerinedir.
Çocukların gerekli kişisel hijyeni uygulama becerilerini zayıflatmakta ve onları oldukları gibi okula
gitmekten caydırmaktadır. İkincisi, bu durum Roman çocukların okullardaki başarısını da düşürmektedir.
Küçük bir odada yaşayan tüm aile, çocukların ders çalışmasına engel olmaktadır ve düşük notlar, ileri
eğitim olanaklarına devam etme konusunda çocukların motivasyonunu düşürmektedir. Şaşırtıcı olmayan
bir şekilde, çocukların çoğu sonuç olarak okulu bırakmıştır. Kötü barınma koşullarında yaşamanın çok
önemli bir başka etkisi de Roman çocuklar arasındaki erken evlilik oranlarının yüksek olmasıdır. Pek çok
Roman aile birlikte aynı odada yaşadığından, çocuklar ebeveynlerinin cinsel ilişkiye girdiğine tanık
olmaktadır.

Erken evliliklerin Kuştepe'deki Roman çocuklar arasında, özellikle de kız çocukları arasında son derece
yaygın olduğu görülmektedir. Mahalledeki bir Roman okulunun okul müdürünün de ifade ettiği gibi, kız
çocukların daha erken evlenmelerinin nedeni geleneksel yaşam biçimleri ve eğitimden erken ayrılmalarıdır.
Kız çocuklar ev işlerini ve evde küçük kardeşlerinin bakımlarını üstlenmektedirler. Araştırma ekibi ayrıca
sokaklarda hurda kağıtları toplayan kız çocuklarI ile de bir araya gelmiştir ve görüşmeler yapmıştır.
Dolayısıyla Kuştepe'deki Romanların durumunda, erken evliliklerin dört ana nedeni vardır: (1) okulu
bırakma; (2) Romanların geleneksel yaşam tarzları ve kültürü; (3) kötü barınma koşulları; ve (4) sosyal ve
konutsal ayrım. Saha araştırması, erken evlilikleri daha çok önleyebilecek üç önemli dayanıklılık faktörü
olduğunu da ortaya koymuştur: (1) istikrarlı bir aile ortamı; (2) bir çocuğun yakın çevresi ve komşuları; (3)
eğitim.

49
SONUÇLAR

Saha araştırması, okula devam etme açısından bir cinsiyet farkı gösterdi. Kız çocukları, oğlan çocuklarından
daha erken yaşta okulu bırakmaktadır. Ayrıca, kızlar için okulu bırakma durumu genellikle çocuklar
okumayı ve yazmayı öğrendikten sonra veya en geç ilkokul bittikten sonra ortaya çıkmaktadır. Mevcut
eğitim sisteminde, orta okullara bile açık eğitim yoluyla devam edilebilmekte ve bazı aileler bu fırsatı
çocuklarının örgün eğitimine son vermek için kullanmaktadır. Diğer bir bulgu da Kuştepe'deki bazı Roman
ailelerin, Roman oğlan çocuklarının Roman kız çocukllarına karşı davranışları ve okullarda arkadaşları
aracılığıyla uyuşturucu kullanma tehlikesi nedeniyle okul ortamının kendileri için güvenli olmadığını
savunmaları nedeniyle kızlarını okula göndermeye istekli olmadıklarıdır. Bu tür ebeveynler, gerçekten de
kızlarını okula göndermeyerek onları koruduklarını iddia etmişlerdir. Ayrıca bu ailelerdeki kızlar dışarıda da
çalışmamaktadır çünkü kızlar için bu da tehlikeli görülmektedir. Araştırma ekibi, bu tür ailelerde Roman kız
çocuklarının ebeveynleri çalışırken evde kaldıklarını, ev işleri yaptıklarını ve/veya küçük kardeşlerine
baktıklarını gözlemlemiştir. Oğlan çocukları için okulu bırakma durumu genellikle ortaokulun
bitirilmesinden önce gerçekleşmemektedir. Aileler, Roman oğlan çocuklarının 15 yaşını doldurduktan
sonra kontrol edilemez bir hale geldiklerini savunmaktadır. Yaşı büyük olan çocukların uyuşturucu dahil
her şeye ellerini uzatabileceklerini belirtmişlerdir. Bu yüzden oğlan çocuklarını olabildiğince sokaklardan
uzak tutmak için okulları kullanmaktadırlar. Oğlan çocuklarının eğitim düzeyinin yüksek olmasının önemli
bir nedeni budur.

Roman çocukların eğitiminin önündeki diğer önemli engeller yaşam tarzları ve yoksulluktur. Çocuklar,
hijyen düzeyi düşük ve yeterli beslenemedikeri kötü barınma koşullarında yaşamaktadırlar.
Araştırmacıların görüşme yaptığı pek çok Roman çocuk, sabahları bitkin hissetmekten ve bu nedenle
günün erken derslerinde uykulu olmaktan şikayet etmiştir. Çoğu sabah dersinde uykuya karşı
koyamadıklarını belirtmişlerdir. Çoğunluk, kahvaltı yapmadan okula geldiklerinden dolayı çoğu zaman aç
hissettiklerini söylemiştir.

Yetersiz barınmanın yanında, rol model eksikliği de çocukların eğitimlerine devam etmesine engel
olmaktadır. Yetişkinlerinin eğitim seviyesi çocuklardan daha düşük olduğundan dolayı, çocuklara evde
derslerine destek olacak kimse de bulunmamaktadır. Kötü barınma koşulları sadece durumu daha da
kötüleştirmektedir. Tek odalı bir evde yaşayan kalabalık aileler, çocukların derslerine çalışmalarını
engellemektedir. Uyuşturucu ticareti suçlamasıyla babası cezaevinde olan 6. sınıftaki bir kız öğrenci,
araştırmacılar ona büyüdüğünde ne olmak istediğini sorduğunda bu faktörlerden bahsetmiştir.

Öğretmen olmak isterdim ama o kadar iyi olamayacağımı biliyorum. Artık böyle şeyler düşünmüyorum. Şu
anda 6. sınıftayım ancak zaten ailemde eğitim düzeyi en yüksek kişiyim. Ama bir hayalim var. Keşke
kendime ait bir odam olsaydı. Çok güzel olurdu. O zaman derslerim için daha iyi çalışabilirim. Aslında
hayatta başka hiçbir şey istemiyorum

50
SONUÇLAR

Eğitimin önündeki bir diğer engel ise, öğrencilerin okullarda uzun zamandır karşılaştıkları ayrımcılıktır. Ya
doğrudan öğretmenlerden ya da sadece Roman kökenli olmayan öğrencilerden değil, bu ayrımcılık aynı
zamanda şaşırtıcı bir şekilde Roman kökenli olan diğer öğrencilerden de gelmektedir. Araştırmacılar, son
zamanlarda okullarda ayrımcılığın çok azaldığını keşfetmişlerdir. Öğretmenlerin öğrencilerine karşı daha
dostça bir yaklaşım sergilemeleri ve ayrıca Roman öğrencilerin kendilerine karşı yapılan ayrımcılığı
önlemek amacıyla artık çoğunlukla diğer Roman öğrencilerin gittikleri okullara gitmeleri sayesinde durum
bu hale gelmiştir. Roman kökenli öğrencileri olmayan okullara gidenler ise ayrımcılığa uğramamak için
kimliklerini gizlemeyi tercih ediyor.

Öğretmenlerin ve okul arkadaşlarının tutumlarının önemli bir rol oynadığı ortaya koyulmuş olsa da, okula
devam etmenin bunlarla sağlanması neredeyse imkansız gibi görünmektedir. Sorun daha yapısaldır ve
birlikte uygulanan bir çözüm sistemi gerektirmektedir. Mahalledeki ortaokulun müdürü de aynı fikirdedir:

Öğrencilerin takip edecek bir hayali olmasını istiyoruz. Bunun için çok çalışıyoruz ama öğrencilerin sadece
%20-30'u için başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Bunun nedeni eğitimin tek çözüm olmamasıdır. Diğer
tüm yönler de ele alınmalıdır. Bu çocuklara daha iyi barınma koşulları ve beslenme sağlanmalıdır. Eğitim
personeli olarak, ebeveynleri eğitimin yararları konusunda ikna etmenin de çok faydalı olduğunu gördük.
Hepsi ve muhtemelen daha fazlası aynı anda yapılmalıdır.

Roman çocuklar arasındaki çocuk işçiliği uygulamaları, Romanların yoksulluğuna, eğitim düzeyine, yaşam
tarzına ve kültürüne bağlıdır. Çocuk işçiliği, özellikle babaları işsiz olan ve satıcı olarak çalışan annelerin
olduğu birçok Roman aile için bir hayatta kalma stratejisidir. Ayrıca, kızların genellikle evde ve oğlan
çocuklarının genellikle sokakta çalıştığı çocuk işçiliği uygulamalarında da keskin bir cinsiyet farklılığı vardır.
Ev dışında çalışanlar için meslekler, farklılıklar olsa da, esas olarak ebeveynlerin geleneksel mesleklerine
bağlıdır. Araştırma ekibi, oğlan çocuklarının genellikle hurda kağıt, plastik ve metal toplama, balon satma,
ayakkabı temizleme/onama ve trafik ışıklarında arabaların ön camlarını temizleme gibi dallarda
çalıştıklarını gözlemlemiştir. Araştırmacılar ayrıca Kuştepe'de garson ve alüminyum doğrama işlerinde
çırak olarak çalışan bazı Roman oğlan çocukları ile görüşmeler yapmıştır. Öte yandan kız çocukları
genellikle hurda kağıt toplama işinde çalışmaktadırlar, ancak çoğu durumda evde kalarak ev işlerinde
çalışmakta ve küçük kardeşlerine bakmaktadırlar. Ayrıca, bazı çocuklar yaz aylarında mevsimlik tarım işçisi
olarak çalışmaktadır.

Genel olarak, Kuştepe'deki Romanlar arasındaki çocuk işçiliği, toplumun ciddi ekonomik zorluklarını temel
alan çok sayıda faktörün sonucu gibi görünmektedir. Bu nedenle, okulların eğitim kalitesi ve altyapısında
yapılan iyileştirmeler, daha geniş Türkiye toplumu ile yakalayabilecekleri aynı başarıyı sağlamak için yeterli
olmayabilir.

51
SONUÇLAR

Eğitim Sistemine ve Uygulamalarına İlişkin Bulgular


Eğitim, çalışan veya çalışma riski taşıyan çocuklar için en önemli dayanıklılık faktörlerinden biridir. Diğer bir
deyişle, okulu bırakma oranı ile araştırmacıların bu çalışmanın bir parçası olarak görüştüğü dezavantajlı
nüfus için çocuk işçiliği veya erken yaşta evlilik oranı neredeyse eşittir. Bu nedenle çocuklara, velilere,
öğretmenlere, okul müdürlerine ve STK temsilcilerine eğitim düzeyi ile ilgili karşılaştıkları sorunlar veya
okulu bırakmaya yol açtığını düşündükleri konular sorulmuştur. Türkiye eğitim sisteminde iyileştirilmesi
gereken 10 temel alan olduğu görülmektedir: (1) Açık Öğretim Sistemi; (2) Müfredat; (3) Milli Eğitim
Bakanlığı'nın (MEB) Yasal Çerçevesinde belirtilen “ilköğretimde zorunlu eğitim yaşı” nın sorunlu ifadesi; (4)
Öğretmenlerin Bilimsel ve Pedagojik Yetersizliği; (5) Okul çocukları arasında zorbalık; (6) Teknik/Meslek
Okullarının İşlevsel Olmaması; (7) Kalabalık Sınıflar; (8) Devamsızlığın izini sürmek için daha iyi bir programa
duyulan ihtiyaç; (9) Öğretmenlerin kentsel çocuk işçiliği konusunda eğitilmesi; ve (10) MEB Okullarındaki
kaynaştırma sınıfları.

Birincisi, Türkiye'nin uzaktan öğrenmeye izin veren açık öğretim sistemi, eğitime erişimi kolaylaştırmayı
amaçlamaktadır, ancak aynı zamanda çeşitli çocuk istismarı türlerine de kapı açma ihtimaline de sahiptir.
Bu çalışmanın bulguları, özellikle (1) büyük ve/veya muhafazakar hanelerde yaşayan kız çocukları, (2) kırsal
kesimden İstanbul'a göç etmiş olanlar, (3) örgün eğitime devam etmek isteyen ancak sınıfta yaramaz
davranışlarda bulunan Suriyeli mülteci çocuklar (4) okula sıklıkla gelmeyen çocuklar ve (5) notlarına göre
başarısız olan çocuklar üzerindeki olumsuz yönlerini vurgulamaktadır. Çoğu durumda, alandaki
araştırmacılara, (3), (4) ve (5) profillerindeki öğrencilerin öğretmenleri tarafından açık öğretime kayıt
ettirildikleri söylenmiştir. Bu durum, açık eğitim sisteminin "istenmeyen" öğrencileri örgün, yerinde
eğitimden uzak tutmak için kullanıldığı anlamına gelmektedir. Bu uygulama, bu çocukları hem çocuk
işçiliğine hem de erken yaşta evliliğe karşı kırılgan hale getirmektedir.

İkinci olarak, bu araştırmanın bir parçası olarak görüşülen Türkiyeli çocuk işçilerin çoğuna göre, MEB
tarafından hem ortaokul hem de lise yılları için belirlenen müfredatlar zordur, bu da onların okulu bırakıp
çalışmaya başlamalarının bir nedenidir. Görüşülen kişilerin bir başka yaygın argümanı ise, müfredatların
matematiğe aşırı odaklanmasıdır. Çocuklar, daha fazla derste başarılı olsalardı ve spor, sanat gibi
becerileriyle ilgili daha fazla ders olsaydı okullarına devam edeceklerini söylemişlerdir. Araştırma ekibi
ayrıca genel olarak bazı öğrencilerin özellikle Matematik öğretmenleriyle iyi ilişkiler kurmadığını
gözlemlemiştir. Hatta çocukların Matematik dersi olan günlerde okula gitmekten korktuklarını açıkça
söylediği bazı durumlar bile mevcuttur, bu da devamsızlığı artırımakta ve daha sonra okulu bırakma
olasılığını yükseltmektedir.

Diğer görüşmelerin ardından araştırma ekibi, Suriyeli öğrencilere Türkçe bilgileri üzerine inşa ettiklerinden
dolayı belirli Arapça derslerin verilmesinin daha iyi olacağını fark etmiştir. Bu, Suriyeli mülteci çocukların
okula devamını artıracak ve giderek daha az sayıda dersin Arapça olarak verilmeye başlanacağı bir geçiş
döneminde Türkiye'deki kaynaşmalarını iyileştirecektir. Diğer bir seçenek ise, ana dillerinde ücretsiz
tamamlayıcı kurslar verilmesi olabilir.

52
SONUÇLAR

Üçüncü olarak, Türkiye'deki '4 + 4 + 4' eğitim sistemine göre, İlköğretim Kanunu 222- Madde 3'te
belirtildiği üzere ilköğretimin zorunlu eğitim yaşı altı ile 14 arasındadır. Bu nedenle, 14 yaşın üzerindeki
tüm öğrenciler ortaöğretime örgün eğitim sisteminde devam edememekte ve bu durumda açık öğretime
kayıtlı olması gerekmektedir. Bu, özellikle savaş nedeniyle birçok kez okula gidemeden yıl kaybı yaşayan
Suriyeli mülteci çocuklar için önemli bir engel oluşturmaktadır. Örneğin, bu sırada 15 yaşını dolduran
öğrenciler, sınıf içi, normal örgün eğitimin dışında kalmak zorunda kalmaktadır. Bu onların Türkiye
toplumuna olan sosyal kaynaşmasını bozmakta ve daha da önemlisi eğitim sisteminden tamamen
ayrılmalarına neden olmaktadır.

Dördüncü olarak, bu çalışma için 2019 sonu ve 2020 başında öğrenciler ve öğretmenlerle yapılan
görüşmeler, hala bilimsel ve pedagojik olarak yetersiz öğretmenlerin bulunduğunu ve bunun da
öğrencilerin okullardan kopmasına neden olduğunu göstermiştir. Saha araştırması, öğrenciler arasında
daha yüksek anlaşmazlık ve şiddet olaylarının olduğu okullarda, öğretmenlerin öğrencilere yönelik
tutumunun, barışçıl bir ortamın yaratılmasına ve sürdürülmesine yardımcı olmak için çok önemli olduğunu
göstermiştir. Diğer hususları sabit tutarak, Suriyeli mülteci çocukların, öğretmenleri kendilerine sınıfta
ayrımcılık yapmazlarsa arkadaşlarıyla daha iyi ilişkiler kurduğu da gözlemlenmektedir. Başka bir deyişle,
çocuklar yetişkinlerden ayırt edici davranışlar öğrenmektedirler. Ne yazık ki araştırma ekibi, Suriyeli
öğrencilerin Türkiyeli öğrencilerden ayrı oturtulduklarını veya öğretmenler tarafından başka yollarla
ayrımcılığa uğradığı sınıflarda, Türkiyeli öğrencilerin daha yüksek olasılıkla Suriyeli akranlarına, özellikle de
oğlan çocuklarına yönelik zorbalık davranışları sergilediğini gözlemlemiştir. Benzer ifadeler pek çok
katılımcı tarafından o kadar çok dile getirilmiştir ki, araştırma ekibinin kötü muamelenin yapısal bir sorun
olduğundan ve Türkiye'de kimin neden ve hangi test ve kriterlere göre öğretmen olacağından
şüphelenmesine neden olmuştur. Öğretmenlerin pedagojik ve bilimsel yetersizlikleriyle ilgili bu tür bir
yapısal sorun, hükümetin 'sözleşmeli öğretmenler' olarak adlandırdığı işe alımın gerçekleştirilmesidir.
Bunlar çeşitli eğitim geçmişine sahip, hızlı bir şekilde öğretmen olmak isteyen ve belirli okullardaki eğitim
personeli açığını belirli alanlarda doldurarak çalışan ancak diğer öğretmenlerden daha düşük ücret alan
kişilerdir.

Beşinci olarak, görüşülen tüm gruplar arasında çocuklar arasında zorbalık gözlemlenmiştir, ancak bu
durum daha yüksek düzeyde Suriyeli mülteci çocuklara yöneliktir. Bu durum aynı zamanda zorbalık
yaşayan bu öğrencilerin öğretmenlerinin rolünü de ifade etmektedir. Dahası, Suriyeli öğrencilerin
'kaynaştırma sınıflarına' ayrılmasının öğrenciler arasındaki uçurumu artırdığı ve Suriyeli çocukların diğer
çocuklardan yabancılaşmasına katkıda bulunduğu ve onlara yönelik zorbalığı daha da kötüleştirdiği
görülmüştür.

Altıncı olarak, öğretmenler ve UNICEF uzmanlarıyla yapılan görüşmeler, üniversite diploması almak
istemeyen öğrencilerin mesleki eğitimle donatılabilmesi ve daha iyi koşullarda çalışabilmesi için teknik /
meslek okullarının daha işlevsel olması gerektiğini göstermektedir.

53
SONUÇLAR

Yedinci olarak, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmenlerin çocuk işçiliği de dahil olmak üzere öğrencilerin
karşılaştığı sorunları tespit etmesini neredeyse imkansız hale getirmektedir. Bu tür sınıflarda, öğrenciler
arasında ve öğrenciler ile öğretmenler arasında sürtüşme meydana gelmesi daha olası hale gelmektedir ve
bu da etkili bir şekilde zorbalığa, kötü muameleye ve düşük eğitim kalitesine yol açmaktadır. Bu nedenle,
okulların altyapısını iyileştirmek, hem öğrencileri hem de öğretmenleri birbirleriyle ve müfredatla daha
verimli bir şekilde ilgilenmeye teşvik etmek için önemli bir adım olacaktır.

Sekizinci olarak, hem Türkiyeli hem de Suriyeli öğrencilerin devamsızlığı konusunda ciddi sorunlar
mevcuttur. Saha araştırması, derslere katılmama oranlarının yüksek olmasının ya çocuk işçiliğinin sonucu
ya da bu durumun çocuk işçiliği tarafından izlendiğini göstermiştir. Başka bir deyişle, çalışan öğrenciler
diğerlerinden daha fazla dersi kaçırmakta ve dersleri kaçıranlar daha sonra çocuk işçi olmaktadırlar.
Araştırmacıların görüştüğü okul müdürlerinin tümü, gerektiği kadar düzenli olarak ev ziyaretleri yapacak
veya her çocuk işçi vakasını kendileri ve aileleriyle daha yakın bir ilişki içinde takip edecek yeterli personele
sahip olmadıkları konusunda hemfikirdi. Suriyeli öğrenciler söz konusu olduğunda, Suriyeli öğrencilerin ve
ebeveynlerinin katılımının imkansızlığının bir kanıtı olan, üzerine konuşulacak bir mekanizma bile mevcut
değildir.

Dahası, görüşme yapılan bazı öğretmenler, daha önce çocuk işçiliği konusunda hiç düşünmediklerini açıkça
belirtmişlerdir. Bazıları, ev işlerinin veya evde yapılan herhangi bir işin çocuk işçiliği olarak
nitelendirilmediğini söylemiştir. Yine de en dikkat çekici olanlar, atölyelerde çalıştıklarını gördüklerinde
öğrencilerine selam verip el salladıklarını söyleyenler ve bu yetişkinleri de tanıdıklarını ve herhangi bir
zarar görmelerini istemedikleri için çocuklarının çalışmasından dolayı ebeveynlerini ihbar etme
düşüncesine karşı koyanlar olmuştur. Bu nedenle, özellikle öğrencilerin çoğunluğunun kırılgan
topluluklardan oluştuğu ve çocuk işçi olma riskinin daha yüksek olduğu okullardaki tüm öğretmenlerin, bu
çocukların koşulları, okullarda onlara nasıl yardımcı olunacağı ve bu tür vakaları bildirmenin yolları
konusunda eğitilmesi gerekli görülmektedir.

Son olarak, Suriyeli mülteci çocuklara yönelik 'kaynaştırma sınıfları' girişimi, Suriyeli bir öğrenciyi
sınıflarında 'istemeyen' öğretmenlerin, derslerini takip edecek kadar Türkçe bilseler dahi mülteci çocukları
bu kaynaştırma sınıflarına gönderdiği bazı durumlarda kötüye kullanılmaktadır. Bu uygulamadan, üç
ilçenin her birinde görüşülen farklı okullardan çok sayıda öğretmen tarafından bahsedilmiştir. Örneğin bu
kaynaştırma sınıflarındaki bir öğrenci, o sınıfta kendini kötü hissettiğini çünkü okuldaki her yaştan tüm
Suriyeli öğrencilerle aynı sınıfta olduğunu ve hepsinin sanki bir toplama kampındaymış gibi hissettiğini
belirtmiştir.

İşverenlerin Çocuk İşçiliğine İlişkin Görüşleri


Araştırma ekibi ayrıca üç ilçedeki işverenlerle görüşmeler yapmıştır. Toplamda, tümü erkek, küçük
işletmeleri olan hem Türkiyeli hem de Suriyeli olan 14 işverenle görüşülmüştür. Faaliyet gösterdikleri
alanlar oto tamiri, oto döşemeciliği, kuaförlük, tekstil imalatı, lokantalar ve çarşı tezgahı sahipleri olmak
üzere çocuk işçiliğinin yüksek olduğu sektörler arasından seçilmiştir. Bunlardan bir tanes dışında hepsi
kayıtlı işletmelerdir.

54
SONUÇLAR

Hem Türkiyeli hem de Suriyeli, işverenlerin çocuk işçiliğine ilişkin görüşleri çok olumluydu ve bu durum
çoğunlukla kendi çocuk işçiliği deneyimlerinden ve çocuğun tanımına ilişkin yanlış algılamalardan
kaynaklanmaktadır. Bu bulgular, Türkiye'de çocuk işçiliğini ortadan kaldıracak bir program veya politikanın
işverenleri ihmal etmemesi gerektiğini göstermektedir. Öyle görünüyor ki, ihtiyaçları iyi anlaşılıp
desteklenmedikçe bunların çocuk işçiliğine olan talepleri azalmayacak, çocuk ve çocuk işçiliğine ilişkin
yanlış algılamaları çocuklar için kötü çalışma koşullarının sürmesine yol açacaktır.

Öncelikle görüşülen işverenler mesleklerinin 11 ve 12


yaşından sonra öğrenilebileceğine ve icra edilebileceğine
inanmaktadır. Ayrıca işverenler çıraklık süresinin en az 3-4
yıl olması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca, bir işveren
gözetiminde erken eğitimin sadece bir mesleği öğrenmek
için değil, aynı zamanda kötü alışkanlıklardan uzaklaşmak
için de önemli olduğuna inanmaktadırlar.

İkinci olarak, görüşülen kişilerin zorunlu eğitim ve Türkiyeli


ailelerinin çocuklarına karşı artan korumacılığı hakkında
genel bir şikayetleri mevcuttur. Araştırmacılar bu
endişeleri özellikle işlerinde çırak olarak eğitmek ve
istihdam etmek için çocuk işçi bulmakta güçlük çektiklerini
iddia edenlerden duymuşlardır.

Üçüncüsü, işverenler, Türkiyeli çocukların işlerini ağır ve


ucuz buldukları için artık kendi sektörlerinde çalışmaya
istekli olmadıklarını ve Suriyeli çocukları işe almanın daha
kolay olduğunu çünkü çoğunluğunun hayatta kalmaktan
başka çaresi olmadığını iddia etmiştir. Çırak bulmanın bu
zorluğu, mümkün olduğunda kendi çocuklarını da
çalıştırmalarına yol açmaktadır.

Dördüncüsü, bir çocuğa yapılan ücret ödemeleri de çok düşüktür çünkü işverenler, bir işi düzgün bir
şekilde öğrenmeleri zaman aldığı için daha yüksek bir meblağ ödemenin makul olmadığına inanmaktadır.
Dolayısıyla işverenler, çalışma saatlerini ve çocuklar için sorumlulukların zorluğunu göz önünde
bulundurmak yerine, ücretlerin belirlenmesinde daha çok yaşlarına dikkat etmektedir.

55
SONUÇLAR

Son olarak, çocuk işçiler 15 yaşın üzerinde olsalar dahi sosyal güvenlik kayıtlarından çoğunlukla yoksundu.
Bu durum, kayıtlı işyerlerinde çocukların kayıt dışılığının kentsel alanlarda ne kadar yaygın olduğunu
göstermektedir. Ancak, kayıtlı işyerlerinde çalışan çocuklar için ücret ödemeleri zaten düşük olmasına
rağmen, kayıt dışı olanlarda çok daha düşük olduğu görülmektedir. Bu nedenle, kayıt dışılığın
denetlenmesine yönelik bütüncül bir strateji planlanıp uygulanmadıkça, bu kayıtlı işverenlerin para cezası
ile cezalandırılması çocukların refahına hizmet etmeyebilir. Uluslararası bir kuruluşta çalışan bir sosyal
politika görevlisi, bu tür potansiyel sonuçların bir örneğinden bahsetmiştir:

Bir zamanlar Gaziantep'teki Sosyal Güvenlik Kurumu, kayıtsız işçi çalıştıran resmi tekstil atölyeleri için bir
teftiş yaptı. Bu işletmeler, kayıtsız işçileri olması durumunda yüksek cezalar ödemek durumunda kaldı ve
ve daha sonra çocuk işçileri işten çıkardı. Sonra, saha ziyaretlerimizde gözlemlediğimiz şey ise bu
çocukların resmi olmayan atölyelerde daha da kötü çalışma koşullarıyla çalışmaya başladıklarıdır. Bu
nedenle, yalnızca resmi işletmelerin denetlenmesi çocukların yararına olmayabilir. Ancak artık Suriyeliler
söz konusu olduğunda, kayıt dışı işletmeleri teftiş etmek de zordur. Dikkatli ve yavaş hareket etmelisiniz.
Aksi takdirde, yoksulluğun ve işsizliğin keskin bir şekilde artma riski mevcuttur ve bu kesinlikle çocukların
yararına olmayacaktır.

Yasal Boşluklar ve Koordinasyon Eksikliği


Yasal boşluklar ve yasaların eksik uygulanması, birçok çocuğu çeşitli istismar türlerine karşı kırılgan hale
getirmektedir. İş Kanunu'nda tanımlanan şartlara aykırı bir şekilde istihdam edilmektedirler ve ihlal
cezaları, yıllık olarak ayarlanmasına rağmen caydırıcı olmaktan çok uzaktır. Yasa ve yönetmelik ihlallerinin
tespiti durumunda resmi yönlendirme mekanizmasının olmaması, çocuk işçiliğiyle mücadelede bir başka
önemli engeldir. Bu araştırmanın bulguları, 15 yaşın altındaki okula gitmeyen çalışan çocukların genellikle
ilgili sosyal hizmetler kurumlarına yönlendirildiğini, ailelerinin ise basit bir şekilde 200 TL'nin altındaki bir
mali cezayla durumdan kurtulduğunu göstermektedir. Suriyeli çalışan çocuklar için durum daha da
kötüdür çünkü onlar için net bir yönlendirme mekanizması olmadığından dolayı çoğunlukla gözden
kaçırılmaktadırlar. Şişli Belediyesi'ne bağlı sosyal hizmetler merkezinde çocuk koruma alanında çalışan bir
saha uzmanı, görüşme sırasında durumun ne kadar vahim olduğunu şu sözlerle belirtmiştir:

Kimse gerçekten ne yapacağını bilmiyor. Ya da hepimizin birlikte oynadığı bir tiyatro gibi diyebilirim. Bütün
bu kurumlar [yaptırımdan sorumlu] çocuk işçiliği konusunda bir şeyler yapmaları gerektiğini biliyorlar ve
yaptıklarını göstermek istiyorlar ama gerçek şu ki onlar sadece numara yapıyorlar. Daha bu sabah
muhtemelen 14 yaşından küçük bir çocuğu polis aracının ön camını temizlerken gördüm. Polisler ona
ödeme yaptı ve yollarına devam etti. Çocuk işçiliğini gerçekten ortadan kaldırmak istediğimize kim beni
nasıl ikna edebilir?

56
SONUÇLAR

Ayrıca, okul müdürleri ve öğretmenlerle yapılan kilit kişi görüşmeleri, çocuklarını okula göndermeyen
ebeveynler için mali cezanın uygulanmadığını ortaya koymuştur. Uygulamada yapılan tek şey, ailelere
çocuklarının okuldan devamsızlıklarıyla ilgili yazılar göndermektir. En iyi ihtimallerde muhtarlar tarafından
bir ev ziyareti planlanmaktadır. Ancak, bu ziyaretler çocukların okula geri dönmesi konusunda başarısız
görünmektedir. Yasal belgelerde mevcut bulunan cezalar neredeyse hiç uygulanmamaktadır.

Görüşmeler, çalışan ve okula gelmeyen Suriyeli çocuğun tamamen tolere edildiğini göstermiştir. Bu
nedenle, Suriyeli çocukların okula devamını artırmak için hem okullar hem de muhtarlar ciddi adımlar
atmıyor gibi görünmektedir. Saha araştırması, kendini gerçekten adamış öğretmenlerin bu Suriyeli
öğrencileri yeniden eğitime kazandırmaya dikkat ettiğini, ancak kaynakları ve enerjilerinin bu sorunu
çözmek için tek başına yeterli olmadığını ortaya koymuştur.

Bir diğer önemli dezavantaj, firmalardaki düşük denetim seviyeleridir. Araştırmacıların görüşme yaptığı
mahallelerde çocuk çalıştıran çok sayıda kayıt dışı ve kayıtlı firma vardı ve ne yazık ki mahalle sakinlerinin
hepsi durumun farkındaydı. Şaşırtıcı bir şekilde, hiç kimse bu vakaları bildirmemiştir çünkü çocuklara veya
ailelerine ve komşu olan işverenlere 'zarar' vermek istememişlerdir. Bu nedenle çocuk işçiliğinin
önlenmesine yönelik toplumsal bir mekanizmanın olmaması yanında belediye veya polis memurlarının
ziyaretlerinin olmaması bu sorunun büyümesine neden olmaktadır. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı (AÇSHB) İstanbul merkez ofisinde çalışan bir sosyal hizmet uzmanı, çocuk işçiliğiyle mücadele için
ellerinden geleni yaptıklarını ancak sadece çağrı merkezi veya okullar tarafından kendilerine bildirilen
vakalar üzerinde çalışabildiklerini belirtmiştir. Görünüşe göre çocuk işçiliğini bildirmek ve önlemek için
ciddi bir toplumsal mekanizma eksikliği olduğundan dolayı, kurumlar bir ihlalin bildirilmesini beklemekten
fazlasını yapmalıdır.

Daha da önemlisi, firmalar için tasarlanmış cezalarda büyük bir yasal boşluk mevcuttur. Çocuk çalıştıran
firmalara verilen mali ceza, firma ister birkaç çocuk isterse 100 çocuk çalıştırsın, sabittir. Bu nedenle,
mevcut cezalar işverenler için neredeyse hiç caydırıcı değildir. Bunun yanı sıra çocukları işe alan işletmeler
arasında önemli oranda bir kayıt dışılık olduğundan dolayı, sahipleri zaten yetkililerin gözlerinden uzak
durmakta usta haline gelmişlerdir. Sonuç, yasaları ihlal edenler için fiili bir cezasızlık haline gelmektedir.

Genel olarak, ilk etapta çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılamamasının ana nedeni, ilgili makamların kararlılık
konusundaki eksikliği gibi görünmektedir. AÇSHB bünyesinde çocuk işçiliğiyle aktif bir şekilde mücadele
edecek sosyal uzmanlar, belediye polis memurları, psikologlar ve sosyal güvenlik uzmanlarından oluşan bir
ekibin kurulmasına acil ihtiyaç vardır.

57
SONUÇ

Bu çalışma kapsamında, İstanbul'un yoğun nüfuslu ilçelerinden Gaziosmanpaşa, Kağıthane ve Şişli'de


yaklaşık bir düzine araştırmacı kapı kapı dolaşarak hem evlerinde hem de işyerlerinde çocuk işçileri ziyaret
etmiştir. Gözlem ve değerlendirmelerinde en ufak bir detayı kaçırmamak amacıyla çocuk işçilerin
ebeveynleri, öğretmenleri ve işverenleri ile sosyal hizmet uzmanları ve işverenletiyle de görüşmeler
yaptılar. Topladıkları ve analiz ettikleri özel veriler, 429'dan fazla çocuk, 148 yetişkin ve seçilmiş yerel
yetkililer, işverenler, öğretmenler, okul müdürleri, ulusal ve uluslararası kuruluşların temsilcileri, belediye
polis memurları ve sosyal hizmet uzmanlarıyla yapılan 30'dan fazla önemli kilit kişi görüşmesine aittir.

Bu rapor, 200 sayfayı aşan bu araştırmanın ana ürününün özet versiyonudur ve Türkiye'de çocuk işçiliğinin
neden büyük bir sorun olduğunu, üç hedef topluluk arasında – Türkiyeli, Roman, Suriyeli – çocuk işçiliğine
neden olan belirli faktörleri ve ne tür eylemlerin çocukları zarar görmekten korumak için alınması
gerektiğini tartışmaktadır.

Araştırma, her birini buraya dahil etmenin pratik ya da okuyucu dostu olmayacağı bir dizi başka bulgu da
ortaya koymuştur. Bu nedenle, bütünüyle gözden geçirmek amacıyla ana rapordaki ilgili bölümlere
bakılması tavsiye edilmektedir. Ancak araştırmacılar, aşağıdaki bulguların hedeflenen topluluklarda çocuk
işçiliğinin sona erdirilmesine yardımcı olmak konusunda çok önemli olduklarını belirtmişlerdir. Aşağıda, bu
grupların her biri için önerilerle birlikte birincil bulguların ayrı bir listesi bulunmaktadır:

Türkiyeli çocuklar söz konusu olduğunda, bu araştırma şunları ortaya koymuştur;

 15-17 yaş arası toplam kayıtlı çocuk işçiliği içinde oğlan çocuklarının % 33.15'i ve kız çocuklarının %
51.88'i stajyer veya çırak olarak çalışmaktadır. Bu çocuklar 1-2 gün okullarına devam ederken
işyerlerinde 3-4 gün geçirmektedirler. Bu nedenle, AÇSHB bünyesinde 2019 yılında kurulan 'çocuk
işçiliğiyle mücadele birimlerinin' bu alanda acilen çalışmaya başlaması ve bu çocukların çalışma
koşullarının kalitesinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, UNICEF’in AÇSHB ve TESK’e
verdiği destek cesaret vericidir.
 Sağladığı gelir düşük olsa bile çocuk işçiliği deneyimi, çocukların akademik başarılarını aşağıya
çekmektedir ve dayanıklılık faktörlerinin yokluğunda okulu bırakmayı teşvik eden bir faktör haline
gelmekte ve daha ileri eğitime giden yolları sona erdirmektedir.
 Oğlan çocuklarının işyerlerinde çalışma olasılığı daha yüksek iken, kızlar çoğunlukla ücretsiz olarak ev
işleri yapmakta veya bazı durumlarda dışarıdan parça başı iş alarak çalışmaktadır
 İlginç bir şekilde, tek yetişkine sahip hanelerde ya da dörtten fazla yetişkinin bulunduğu kalabalık
hanelerde çocuk işçiliğini ihtimalinin artırdığı görülmüştür. Buna bağlı olarak, çocuk işçiliği için önemli
olan ya ailenin kötü ekonomik koşulları ya da hanehalkındaki normlar ve değerlerdir. İkincisi
durumunda, bu araştırma aileleri Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinden iç göç deneyimine
sahip olan çocukların ekonomik faaliyete girme olasılıklarının daha yüksek olduğunu ve bu ailelerde
eğitim sisteminden ayrılmanın oğlan çocukları arasında daha yaygın olduğunu ortaya koymuştur.
 Eğitim, çocukları erken yaşta istihdamdan kaynaklanan tehlikeden uzak tutacak önemli bir dayanıklılık
faktörüdür.

58
SONUÇ

 Aile ortamı da önemli bir dayanıklılık faktörüdür. Bir aile yoksul değil ise, evlilik birliğini koruyan
istikrarlı bir ev ortamı, ailelerin yüksek gelir düzeyine göre daha güçlü bir koruyucu faktördür.
 Ebeveynlerin eğitim düzeyleri ve parlak bir gelecek için eğitimin önemine olan inançları çocuklar için
çok önemli koruyucu faktörlerdir.
 Ebeveynlerin çoğu, ailelerinin yoksulluk düzeyleri, İstanbul'a göç deneyimleri ve cinsiyet rolleri
nedeniyle çocuk işçiliğini deneyimlemişlerdir. Bu nedenle, çocuk işçiliğinin ana itici faktörlerinin
nesiller boyunca değişmediği görülmektedir.
 Kız çocuklarının, oğlan çocuklarından daha erken yaşlarda yetişkin oldukları düşünülmektedir.
 Çocuk işçilerin aile üyeleri arasında, babaların ve ağabeylerin sahip oldukları etki annelerin sahip
oldukları etkiden iki kat fazladır.
 Çocuklar tarafından belirtilen çocuk işçiliğinin nedenlerinin neredeyse yarısı, ailelerinin ekonomik
durumuyla doğrudan bağlantılıdır. İkinci en önemli neden ise, eğitim sistemindeki deneyimleridir.
 Çocuk işçilerin neredeyse yarısı maaşlarını aileleri ile paylaşmamaktadır.
 Çocuk işçilerin% 45'i düzenli bir işyerinden yoksundur.
 Küçük kardeşlerine bakanlar sadece kız çocuklardır.
 Katılımcıların % 90'ından fazlası, işe başladıktan sonra daha yüksek bir özgüven seviyesine ulaştıklarını
belirtmiştir.
 Yaklaşık% 30’u, eğitimin kendileri için iyi bir gelecek sağlamayacağına inanmaktadır.
 Kötü alışkanlıklar veya uyuşturucu bağımlılığı konusundaki endişelerin, bazı ebeveynlerin çocuklarının
okula devam ederken veya boşta oturduklarında daha büyük bir risk altında olacağına inandıklarından
çocuk işçiliğini desteklemelerine yol açtığı görülmüştür.
 Genel olarak, çocuğun cinsiyetinin, ailenin göç deneyiminin, çocuklarla ilgili endişelerin, ülkenin
makroekonomik koşullarının ve ebeveynlerin çocuk işçiliği deneyiminin, ebeveynlerin daha fazla okula
gitme veya çocukların istihdamına yönelik kararlarının şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı tespit
edilmiştir.
Suriyeli çocuklar söz konusu olduğunda, bu araştırma şunları ortaya koymuştur;

 Suriyeliler arasında kız çocuk işçiliğinin payı, Türkiyeli çocukları arasında aynı cinsiyet grubunun iki
katıdır.
 13 yaşından sonra çocuk işçiliği olasılığında keskin bir sıçrama mevcuttur.
 Çalışmayan çocuklar arasında okula gitmeyenlerin oranı kız çocuklar arasında daha yüksektir.
 Çocuk işçiler arasında oğlan çocuklarının sadece çalışma ve okula gitmeme olasılığı çok yüksektir.
 Türkiye'ye giriş tarihi, Suriyeli çocukların eğitimi için çok önemlidir. 2014'ten önce göç eden çocuklar,
hanelerinde aileleri için gerekli geliri sağlayabilecek yetişkinler varken bile daha büyük bir risk
altındadır. Bu çocuklar Türkiye'de sadece örgün eğitim almamakla kalmayıp, aynı zamanda kendi ana
Arapça dillerinde bile yetersizdir.
 Örneklemdeki Suriyeli mülteci çocukların yarısından fazlası, anavatanlarından ayrılmalarına neden
olan ani koşullar nedeniyle Suriye'de okulu bırakmıştır. Genel bırakma oranı oğlan çocuklarında daha
yüksektir (%71,10).

59
SONUÇ

 Bazı Suriyeli aileler, kız çocukları kendilerinden daha küçük yaştaki çocuklarla aynı sınıflarda
olacaklarsa ya da kız çocukları evlerinin dışında çalışacaksa, okumalarından ya da çalışmalarından
şiddetle hoşnutsuzdur.
 Suriyeli çocukların çalışma koşulları hem çalışma günleri/saatleri hem de kendilerine yapılan ödemeler
Türkiyeli çocuklara göre daha kötü durumdadır.
 Araştırmanın yapıldığı üç bölgede, Suriyeli çocuklar çoğunlukla tekstil imalatında, oto tamirinde ve
yerel dükkanlarda getir götür işleri yapan, sokaklarda, veya düzensiz işlerde çalışan çocuklardı.
 Hanehalkı yoksulluk düzeyi Suriyeli çocuk işçiliği için çok daha kötü durumdadır. Suriyeli çocuk işçilerin
neredeyse tamamı, ailelerinin kendilerine ve kardeşlerine bakmakta zorlandığını söylerken, aynı ifade
 Türkiyeli çocuk işçilerin sadece %8,7'si tarafından belirtilmiştir.
Türkiye'de okulu bırakan Suriyeli çocuklar çok düşük düzeyde akran desteği (örneklemin %20'si) ve
öğretmenlerden yüksek düzeyde kötü muamele gördüklerini (%85) belirtmişti
 Hanelerin %56.25'inde hane reisi işsizdir ve çocuklar çalışmak ve işsiz ebeveynlerinin yerine geçmek
zorundadır. Hanelerin %43.75'inde çocuklar, ebeveynleri çalışsa bile hane halkı gelirine katkıda
bulunmak için çalışmak zorundadır.
 Gelirleri ailelerin hayatta kalması için yeterli olacaksa oğlan çocuklarının işe gönderilmesi tercih
edilmektedir. Araştırmacılar, ekonomik koşulları çok düşük ailelerde, evlerinin dışında çalışan kız
çocukları da gözlemlediler, ancak bu durum ailelerin son tercihi olmaktadır. Kız çocuklarının
işyerlerinde çalıştırılması, ne kültürel normlar ve dini inançlar nedeniyle ne de kız çocuklarına uygun
olmadığına inanılan kötü çalışma koşulları nedeniyle tercih edilmemektedir.
 Erken yaşta evliliğin Suriyeli kız çocuklarında yaygın olduğu görülmektedir.

Roman çocuklar söz konusu olduğunda, bu araştırma şunları ortaya koymuştur;

 Kuştepe'deki Roman nüfusu arasında çok boyutlu yoksulluk yaygındır.


 Kayıtlı sektörde iş bulamamak ile kendilerine öğretilen becerilerle makul bir gelir elde edememek
arasında sıkışan Roman gençliği, genellikle uyuşturucu bağımlılığı, mahkumiyet ve en kötüsü ölüm
gibi yüksek bir maliyetle 'kolay ve hızlı' para kazanmaya yönelmektedir.
 Çok sayıda ifadeye göre yeni nesil Romanlar, hayatlarının her yerinde ayrımcılığa maruz kaldıklarını
hissettiklerinden dolayı bunlardan başka çareleri kalmıyor.
 "Ötekileştirme" yalnızca genel Roman topluluğuna karşı değil, genel Roman topluluğu arasında da
mevcuttur, bu da sosyal sermayelerinş büyük ölçüde kısıtlamaktadır.
 Nesiller boyunca seyreden düşük eğitim seviyeleri, topluluklarını etkin bir şekilde temsil etmelerini
engellemiştir ve bu nedenle, Türk devletinin Mart 2010'daki "Roman açılımından"
yararlanamamışlardır.
 Erken evlilik oranı Roman çocuklar arasında, özellikle de kızlar arasında yüksektir. Araştırmacılar
bunun için dört ana neden ortaya koymuşlardır: (1) eğitimi bırakma; (2) Romanların geleneksel
yaşam tarzları ve kültürü; (3) kötü barınma koşulları ve (4) Romanların sosyal ve konutsal ayrımı.

60
SONUÇ

 Çocuk işçiliğini önlemeye yönelik önemli dayanıklılık faktörleri, istikrarlı aile ortamı, çocuğun yakın
çevresi ve komşuları ile eğitim olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle, buna bağlı olarak, okul
koşulları, okullardaki sosyal sermaye, öğretmenlerle ilişkiler ve ekonomik refah, Roman çocuklar,
özellikle kız çocukları arasında okulu bırakma düşürmede önemli rol oynayan dolaylı koruyucu
faktörler arasındadır.
 Kötü barınma koşulları, rol model eksikliği ve okullarda maruz kaldıkları ayrımcılık, çocukların
eğitimlerine devam etmelerine engel olmaktadır.
 Çocuk işçiliği uygulamalarında keskin bir cinsiyet farklılığı vardır. Kız çocukları genellikle evde, oğlan
çocukları ise dışarıda, genellikle sokakta çalışmaktadır.

Açıkça görüldüğü üzere, bu araştırmanın hedeflenen topluluklarının her birinin kısıtlı zamanla uygulanan
projelerden bağımsız olarak ele alınması gereken farklı sorunları vardır. Her grup için ortak ve bu
farklılıkları ihmal ederek planlanmış bir program, bu nedenle, kaçınılmaz olarak başarısız olacaktır. Bu
çalışmanın keşfettiği kadarıyla söz konusu başarısızlık, kısmen, çocukları iş gücünden korumak amacıyla
topluluk düzeyinde varolması gereken mekanizmaların ciddi bir eksikliğinden kaynaklanacaktır.

Bu araştırma aynı zamanda Türkiye'deki eğitim sistemini iyileştirmek için çocuk işçiliğiyle mücadeleye
yardımcı olacak ve genel olarak çocukların refahını artıracak 10 ana alan belirlemiştir. Bu iyileştirme
alanları şunlardır: (1) açık öğretim sistemi; (2) müfredat; (3) yasal belgelerdeki tutarsızlıklar; (4)
öğretmenlerin bilimsel ve pedagojik yetersizliği; (5) okul çocukları arasında zorbalık; (6) teknik ve meslek
okullarının işlevsel olmaması; (7) kalabalık sınıflar; (8) devamsızlığın takibinin yapılması; (9) öğretmenleri
kentsel çocuk işçiliği konusunda eğitmek ve (10) kaynaştırma sınıfları.

Araştırmacılar ayrıca birçok mikro ve küçük işletme sahibinin algılarının ve görüşlerinin sorunlu olduğunu
ortaya koymuştur. Söz konusu işletme sahiplerinin çocuk işçilere, verilen görevleri yerine getirmeye
gelindiğinde yetişkin, yaptıkları işlerin karşılığını vermeye gelindiğinde çocuk muamelesi yaptığı ortaya
çıkmıştır. Çalışma koşullarının sağlıksız ve çocuklar için uygun olmadığı da tespit edilmiştir. Bu nedenle
çocuk işçiliğini ortadan kaldıracak bir strateji, işverenlerin eğitimlerine de yer vermeyi içermelidir. Dahası,
kayıt dışı işletmelerde çalışma koşulları daha da kötü durumdadır ve bu da, sadece kayıtlı işletmeleri teftiş
etmek yerine, çocuk işçiliğiyle mücadelede bütünsel bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini
göstermektedir. Bununla birlikte, bu bütüncül strateji, yoksulluğun azaltılmasına yönelik eylemleri de
içermelidir, aksi takdirde işverenlerin daha iyi bir şekilde denetlenmesi, Türkiye'deki yoksulluk oranlarında
yalnızca keskin bir artışla sonuçlanacaktır.

61
SONUÇ

Bu keşifsel çalışma, projelerin tasarımında çocukların seslerinin duyulamadığını da ortaya çıkarmıştır, bu


da bu projelerin başarısız olmasının bir başka nedenidir. Ebeveynini kaybetmiş ve evde bile çok az
özgürlüğü olan Suriyeli bir çocuğu, 'Suriyeli' kelimesinin tam bir hakaret haline geldiği bir okulun karanlık
bodrum katındaki ayrılmış bir sınıfa yerleştirmek gibi bir çözüm kesinlikle meyve vermeyecektir. Aynı
şekilde, aynı ötekileştirmeyi yaşayan ve ailelerinin evlerinde ayrı bir tuvaleti bile olmayan Roman
çocuklarının okulda başarılı olmasını beklemek saflık olacaktır. Bu çalışmanın temel gücü, bu sesleri
dinlemeye dayanmasından gelmektedir.

Dahası, bu araştırmanın araştırmacıları, tüm kurumların çocuk işçiliğiyle 'kendi' yöntemleriyle mücadele
etmeye çalıştıklarını gözlemlemişlerdir. Çok ihtiyaç duyulan kolektif eylemin yokluğunda, her bir hedef
grubun karşılaştığı zorlukların çokluğu ve muazzam çeşitliliği göz önüne alındığında, sahada çok az şey
değiştirilebilir durumdadır. 2019 yılında Türkiye'nin 81 ilinin her birinde kağıt üzerinde kurulan 'Çocuk
İşçiliği ile Mücadele Birimleri'nin faaliyete geçirilmesi, bu nedenle doğru yönde atılmış etkili bir adım
olabilir. Ancak o zaman çeşitli paydaşlar arasında etkili bir koordinasyon ve iyi yapılandırılmış bir sevk
mekanizması olması sağlanabilir.

Son olarak, çocuk işçiliğine ilişkin büyük miktarda veri, vakaları bildirme konusundaki yetersizlik veya
isteksizlik nedeniyle karanlıkta kaldığından, en iyisi, bu çalışmanın araştırma ekibi tarafından yapıldığı
üzere, düzenli ev ziyaretleri gerçekleştirecek görevliler ve aktivistlerden oluşan, hangi çocuğun neden
çalıştığını takip edip özel olarak bu konu üzerine çalışacak ekipler oluşturulması olmalıdır. Böyle bir çaba
olmadan, sorunu çözmek bir yana, sorunun boyutunu belirlemek bile çok zor olacaktır. Üstlenilmesi
gereken görev ürkütücüdür, ancak bugün anlamlı bir eylemde bulunulmazsa başa çıkması daha zor bir
hale gelecektir. Erken kalkan, yol alır.

62

You might also like