Professional Documents
Culture Documents
ULUSLARARASI İKTİSAT
TEORİSİ
Yazar
Prof.Dr. Halil SEYİDOĞLU (Ünite 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8)
Editör
Prof.Dr. Erol KUTLU
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Birim Yöneticisi
Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Öğretim Tasarımcısı
Doç.Dr. Alper Altunay
Kapak Düzeni
Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafiker
Özlem Çayırlı
Dizgi
Kitap Hazırlama Grubu
E - ISBN
978-975-06-2571-8
2865-0-0-0-1809-V02
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................... vii
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Editör
Prof.Dr. Erol KUTLU
1
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Uluslararası Ticaret Teorisi nedir? Ülkeler neden dış ticaret yaparlar ve ulusla-
rarası uzmanlaşma ve serbest ticaretin ne gibi yararları vardır?
Mutlak Üstünlük Teorisi ve Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi nedir, aralarındaki
fark nedir? Adam Smith’e göre klasik liberalizmin dayandığı üç temel ilke nedir?
Merkantilizm ile Klasik Liberalizm arasında dış ticarete bakış açısında ne fark vardır?
Fırsat maliyeti nedir, muhasebede maliyet kavramı ile arasında nasıl bir fark
vardır? Sabit, çoğalan ve azalan fırsat maliyetleri durumunda üretim olanakları
eğrilerinin şekilleri nasıldır?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Uluslararası Ticaret Teorisi • ş ücü erimlili i
• oyut Dış Ticaret Teorisi • Tam Uzmanlaşma
• Merkantilizm • Eksik Uzmanlaşma
• am mith e Klasik i eralizm • rz Mo eli
• Mutlak Üstünlük Teorisi • tatik Mo el
• Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi • Fırsat Maliyeti
• Emek De er Teorisi • Ço alan Fırsat Maliyeti
• Uluslararası Uzmanlaşma • zalan Fırsat Maliyeti
• er est Ticaret • Dönüşüm E risi
• Uluslararası ş Bölümü
İçindekiler
• GİRİŞ
• ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİNİN
KAPSAMI
• ULUSLARARASI TİCARET TEORİSİNİN
Uluslararası Ticaret Teorisi DO UŞU
Uluslararası İktisat Teorisi • MUTLAK ÜSTÜNLÜK TEORİSİ
Analizleri
• RİCARDO VE KARŞILAŞTIRMALI
ÜSTÜNLÜK MODELİ
• RİCARDO MODELİ’NDEKİ EKSİKLİKLER
• FIRSAT MALİYETİ İLE ANALİZ
• ÜRETİM HACMİ İLE MALİYET
ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Uluslararası Ticaret Teorisi
Analizleri
GİRİŞ
Uluslararası İktisatın kapsamı uluslararası ticaret akımları ve uluslararası mali akımlar ol-
mak üzere iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan birincisi mal ve hizmetlerden, ikincisi de mali
fon ve ödeme akımlarından oluşur. Uluslararası İktisatın bir bilim olarak gelişmesinde
tarihsel olarak asıl ağırlık ticari işlemlere verilmiştir. Bunun sonucunda ise bilimsel ince-
lemelere ticaret akımları ile başlamak adeta bir gelenek durumuna gelmiştir. Uluslararası
ticaret analizleri de Uluslararası Ticaret Teorisi ve Uluslararası Ticaret Politikası olmak
üzere birbirini tamamlayan iki alt gruba ayrılmaktadır.
Mal akımları uluslararası ekonomik ilişkiler içinde daima en eski ve en ağırlıklı yeri
tutmuştur. İnsan ihtiyaçlarındaki artış, üretim teknolojisindeki ilerlemeler, haberleşme ve
ulaşım alanındaki gelişmeler, dünya ticaretinin de gelişmesindeki temel etkenlerdir. Aynı
etkenler, aynı zamanda dünya hizmetler ticaretini de geliştirici sonuçlar doğurmuştur.
Uluslararası ekonomik ilişkilerin ikinci ana bölümünü oluşturan mali akımlar da gele-
neksel analizlerde oldukça sınırlı bir çerçevede ele alınmıştır. Diğer bir deyişle geleneksel
analizlerde mali akımlara ticaret akımlarından sonra ve daha çok uluslararası ticaretin yol
açtığı ödeme akımları biçiminde yer verilmiştir. Oysa günümüzde faiz oranları farkın-
dan yararlanmak isteyen kısa süreli uluslararası sermaye ile üretime dönük fiziki sermaye
yatırımları, uzun vadeli tahvil borçlanmaları ve hisse senedi yatırımları toplamı, ticaret
akımlarına yakın hatta bazı ülkeler için ondan çok daha büyük boyutlara ulaşmış bu-
lunmaktadır. Bu ise uluslararası mali konuların daha ağırlıklı olarak ve kendi bütünlüğü
içinde incelenmesini gerektirmiştir.
Konuların ele alınışı açısından bir ölçüde geleneksel yaklaşıma uyularak bu kitapta da
önce uluslararası ticaret konularına yer verilecek ve özellikle mal akımları incelenecektir.
Ancak uluslararası hizmet ticareti ve sermaye akımları ile ilgili konulara ileride tekrar
dönülecek ve ayrıntılı bilgiler verilecektir.
Teori: Pozitif bilimlerde olaylar Buna göre, Uluslararası Ticaret Teorisi’nin başlıca amacı da ülkeler arasındaki mal ve
arasındaki neden-sonuç ilişkilerini
açıklamak için geliştirilen, hizmet alım satımlarının nedenlerini açıklamaktır. Başka bir deyişle bu alanda yürütülen
uygulamalı çalışmalarla bilimsel çalışmalar asıl olarak söz konusu amaç doğrultusunda teoriler geliştirme çabasına
geçersizliği kanıtlanmamış olan
genel modeller.
yöneliktir.
Bilim adamları teori geliştirme sürecinde, incelemekte oldukları olayları onları çevre-
leyen ayrıntılardan soyutlarlar. Böylece olayların ana nedenlerini oluşturan ilişkileri or-
Uluslararası Ticaret Teorisi:
Uluslararası Ekonominin, ülkelerin taya koyabilme amacı güderler. Dolayısıyla bu özellik bilimsel sürecin, aynı zamanda bir
neden dış ticaret yaptıkları, soyutlama faaliyeti olması demektir. Bilimsel sürecin bir soyutlama faaliyeti niteliğinde
uluslararası serbest ticaret ve
uzmanlaşmanın yararları gibi olması, yalnızca olayları ana nedenlerine indirgemek içindir yoksa varılacak sonuçlar ger-
konuları açıklayan ana bölümü. çek dünyadaki gibi ayrıntıların yer aldığı bir modelde de geçerliliğini yitirmez.
Uluslararası Ticaret Teorisi’nde de değinilen bu ilkeler doğrultusunda yapılan ve aşağı-
da daha ayrıntılı biçimde sıralanacak bir dizi varsayım vardır. Örneğin analizlerde iki ül-
keli ve iki mallı modeller kullanılır. Hükûmet kesiminin varolmadığı dolayısıyla gümrük
tarifelerinin ve ticaret üzerinde öteki kısıtlamaların yer almadığı, mal ve faktör piyasala-
rında tam rekabet koşullarının geçerli olduğu, uluslararası taşıma giderlerinin bulunma-
dığı, vs. biçimde varsayımlardan hareket edilir.
İki ülkeli ve iki mallı standart Bu varsayımların çoğu aşırı basit ve kısıtlayıcı bir niteliktedir. Ancak bu sınırlı var-
modeller: Uluslararası Ticaret
Teorisi’yle ilgili analizlerde
sayımlar altında ulaşılan sonuçların çoğunun, bunlar kaldırıldığında da geçerliliğini
çok ülke ve çok mallı dünyayı koruyacağı görülmektedir. Başka bir deyişle modellerden elde edilen sonuçların gerçek
açıklamak için kullanılan basit dünyada olduğu gibi çok ülkeli, çok mallı ve çok faktörlü, aksak rekabete dayalı, taşıma gi-
modeller.
derlerinin, tarifelerin ve öteki dış ticaret kısıtlamalarının yer aldığı bir modelde de büyük
ölçüde geçerliliği kanıtlanmıştır. O bakımdan bilimsel çalışmalardaki soyutlama faaliyeti
pratik açıdan da bir gereklilik durumundadır.
O hâlde özet olarak Uluslararası Ticaret Teorisi’ne ilişkin analizleri, bazı aşırı basitleş-
Soyut Uluslararası Ticaret
Teorisi: Zaman zaman tirici varsayımlar altında ülkelerin birbirleriyle yapmakta oldukları ticaretin temelini, yani
Uluslararası Ticaret Teorisi yerine dış ticaret kazançlarını, dış ticaretin bileşimi ve göreceli reel fiyat ilişkilerini açıklamaya
kullanılan kavram. İki ülke ve
iki mal varsayımının içerdiği
yönelik bir bilimsel faaliyet alanı olarak tanımlama olanağı vardır. Teori kurma çalışmala-
soyutlamayı ifade eder. rının dayandığı soyutlama işlemi dolayısıyla Uluslararası İktisatın bu alanına bazen Soyut
Uluslararası Ticaret Teorisi (Pure Theory of International Trade) veya yalnızca Soyut Te-
Uluslararası Ticaret Teorisi:
Uluslararası Ekonominin ikinci ori de denmektedir.
ana dalı; hükümetlerin dış Yukarıda değinilen genel amaçlar bazan açık sorular biçiminde ortaya konur. Buna
ticarete yaptığı müdahalelerin
incelenmesini konu edinir. göre Uluslararası Ticaret Teorisi’nin yanıtlamak zorunda olduğu üç ana soru şunlardan
oluşmaktadır:
• lkeler neden dış ticaret yaparlar, yani dış ticaretin kapalı ekonomiye göre ülkelere
sağladığı yararlar nelerdir?
• ir ülke dış ticaretinin bileşimi nasıl açıklanabilir başka bir deyişle bir ülkenin
hangi malları ihraç, hangilerini ithal edeceği neye göre belirlenir?
• Dış ticarette göreceli fiyatlar ya da dış ticaret hadleri nasıl oluşmaktadır
Uluslararası Ticaret Teorisi’nin temeli durumundaki bu soruların cevapları ilerideki
bölümlerde açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak burada kısaca Uluslararası Ticaret Po-
litikasına da değinmekte yarar vardır. Politikaya yönelik bu analizlerde, teorinin tersine,
hükûmetin ülkenin uluslararası ticari ilişkileri üzerine koymuş olduğu kısıtlamalar ve
yapmış olduğu dolaysız ve dolaylı müdahalelerin incelenmesi konu edilir. Örneğin güm-
rük tarifeleri, kotalar veya diğer önlemlerle dış ticaretin kısıtlanması ya da tersine teş-
vik önlemleriyle ihracatın özendirilmesi vs. gibi hükûmetin ticarete yaptığı müdahaleler
incelenir. Kısacası teori, hükûmetin bulunmadığı bir ortamda dış ticaretin nedenlerini
anlamaya yönelirken politikada ağırlıklı olarak hükümet müdahaleleri üzerinde durulur.
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 5
Uluslararası İktisat, İktisat Biliminin bir dalıdır ve genel İktisat gibi o da bir Sosyal Bilimdir.
İster Fiziki Bilimlerle, ister Sosyal Bilimlerle ilgili olsun, her bilim dalının amacı öncelikle
incelediği olayların ortaya çıkış nedenlerini açıklamaktır. Bu genel ilke doğal olarak Ulus-
lararası İktisat için de geçerlidir. Uluslararası İktisatın ülkeler arası ekonomik olayların ne-
denlerini inceleyen bölümüne Uluslararası Ticaret Teorisi adı verilmektedir. Kitapta önce
Uluslararası Ticaret Teorisi ile ilgili konulara yer verilmektedir.
Adam Smith’in ünlü eserinin İngilizce başlığı şöyledir: An Inquiry into the Nature and Cau-
ses of the Wealth of Nations (Ulusların Servetinin Nitelik ve Nedenleri Hakkında Bir İncele-
me), Türkçeye Milletlerin Zenginliği olarak çevrilmiştir.
Ancak bu süre içerisinde Uluslararası İktisat bilimi de yaşanan çağa uyum göstere-
rek gerek teori, gerek politika alanında oldukça hızlı bir gelişme göstermiştir. Söz ko-
nusu bilimsel gelişmeye katkıda bulunan pek çok iktisatçı vardır ancak bunlar arasında
Adam Smith’ten başlayarak özellikle David Ricardo, John Stuart Mill, Alfred Marshall,
Eli Heckscher, Bertil Ohlin, John Maynard Keynes, Jacob Viner, Milton Friedman ve Paul
Samuelson’u belirtmek gerekir. Adı geçen yazarların açıklamalarına kitap boyunca değini-
lecektir. Fakat önce, Uluslararası İktisatın bilimsel olarak incelenmeye başlanmadan önce
dünyada bu konuda geçerli olan düşünce akımları üzerinde duralım:
Merkantilizm
Klasik teoriden önceki ekonomik ve siyasal doktrin Merkantilizm idi. Bu düşünce akımı Merkantilizm: XVI-XVIII.
Yüzyıllar arasında, Klasik İktisat
XVI. asırdan XVII. asır sonlarına kadar dünyada etkili olmuştur. Hemen belirtelim ki Ekolü’nden önce dünyada geçerli
o dönemlerde dünya ekonomisinin merkezini Batı Avrupa ve özellikle İngiltere oluş- olan ekonomik ve siyasal doktrin;
turuyordu. Amerika ve Avustralya henüz Avrupa’dan gelen göçlerin yerleşim alanları dünya servetlerini altın ve gümüş
miktarı ile ölçer.
durumundaydı. Afrika, Uzak Doğu ve dünyanın öteki yöreleri genellikle İngiltere, Hol-
landa, Fransa, İspanya, Portekiz ve Belçika gibi Batı Avrupa ülkelerinin sömürgelerini
oluşturuyordu.
Merkantilist dönemden önce dünyada yaygın bir dış ticaret olayından söz etmek
güçtür. Bunun belki tek istisnası Orta Çağ’da Uzak Doğu ile Avrupa arasında yapılan ve
Türkiye’yi bir köprü durumuna getiren İpek Yolu ticaretidir.
Merkantilizm aslında feodalitenin yerine ulusal devletlerin kurulmakta olduğu bir
dönemin görüşlerini yansıtır. Daha açık bir deyişle İngiltere, Fransa, İspanya, Hollanda,
İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerin ulusal birliği, sözü edilen bu dönemde sağlan-
mıştır. Bundan önceleri adı geçen ülkelerden her birisi, ayrı bir siyasal otorite durumunda
olan çeşitli prenslik ve feodal beyliklere ayrılıyordu. Merkantilist görüşler, aynı zamanda
ulusal devletleri oluşturma sürecinde kralların otoritesini artırma ve ulusal birliği destek-
leme amacına hizmet etmiştir.
Merkantilist felsefeye göre, dış ticaret politikasının temel amacı, hazinenin altın stoku-
nu artırmaktır. Bunun için de ödemeler dengesinde fazlalıklar oluşturmak gerekir. Mer-
kantilistler altın ve değerli madenleri servetin kaynağı olarak görmüşlerdir. Onlara göre,
hazinenin altın stoku aynı zamanda ekonomik ve siyasal gücün de temelini oluşturur. O
6 Uluslararası İktisat Teorisi
Klasik Liberalizmin temel dayanağı olarak kabul edilen ve Adam Smith tarafından ortaya
atılan ilkeler nelerdir? 1
Daha önce açıklandığı gibi, Adam Smith’den önce ekonomik hayatta geçerli düşünce
akımı Merkantilizm’e dayanıyordu. Smith “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde serbest tica-
retin yararlarını göstererek Merkantilistler’in dış ticareti sınırlandırma konusundaki görüş-
lerini çürüttü. Böylece de uluslararası ticareti ilk kez bilimsel biçimde açıklamayı başardı.
Smith’e göre, toplam dünya serveti sabit değildir. Dış ticaret, uluslararası uzmanlaşma
ve iş bölümü doğurarak dünya kaynaklarının verimliliğini artırır, böylece dünya üretimi
ve refahının yükselmesine yol açar. Bu görüş açısından karşılıklı ticaret yapan iki ülke
uzmanlaşma ve serbest uluslararası değişim sonucunda daha yüksek üretim ve tüketim
düzeylerine ulaşarak yaşam standartlarını birlikte artırırlar. Dolayısıyla Smith’e göre, Mer-
katilizmin uluslararası ticarette bir taraf kazanırken diğer tarafın kaybetmesi şeklindeki
görüşü yanlıştır. Çünkü uluslararası ticaretten her iki taraf da kazançlı çıkar.
ele alınan ülke diğeri onun dışındakilerin tümü) ve bu ülkeler aynı iki malı üretir-
ler. Ayrıca her maldan üretilen birimler homojen (türdeş) bir niteliktedir.
• luslararası ticarette para kullanılmaz, dış değiştirmeler malın malla değişimi bi-
çiminde gerçekleştirilir. Dolayısıyla fiyat, maliyet gibi kavramlar parasal değil, reel
kavramlardır. Yani bir malın fiyatı ya diğer bir mal cinsinden ya da onun üretimin-
de kullanılan faktörlerin miktarlarıyla ölçülür.
• Mal veya faktörlere ait olsun, tüm piyasalarda tam rekabet koşulları geçerlidir
• Modellerde hükümet kesimine yer verilmez Dolayısıyla bu modellerde gümrük
tarifesi, kotalar ve dış ticaret üzerindeki öteki kısıtlamalar bulunmaz.
• nalizlerde taşıma giderlerinin de sıfır olduğu varsayılır
• Ekonomi tam çalışma durumundadır, yani kaynakların atıl (işsiz kalması söz ko-
nusu değildir.
İki-ülkeli, iki-mallı standart dış ticaret modellerinin dayandığı bu aşırı basitleştirici
varsayımlardan birçoğu, daha önce de değinildiği gibi olayların temel özelliklerini kavra-
mayı kolaylaştırmak içindir. Bunlar analizlerin daha ileri aşamalarında teker teker değiş-
tirilecek ve yerlerine daha gerçekçi olanları konulacaktır. Ancak daha önce de belirtildiği
üzere, basitleştirici varsayımlar altında varılan sonuçların birçoğu gerçek koşullar altında
da geçerliliğini korumaktadır.
8 Uluslararası İktisat Teorisi
Emek-Değer Teorisi
Emek-değer teorisi: Malların Smith ve Ricardo’yu da kapsayacak biçimde Klasik Ekol’e bağlı iktisatçıların değer konu-
piyasa değişim oranının onların sundaki görüşleri emek-değer teorisi (labor theory of value) olarak bilinir. Bu yaklaşıma
içerdiği emek miktarlarına bağlı
olduğu biçimindeki klasik görüş. göre, bir malın maliyeti (ve talep koşullarının bulunmaması durumunda o malın fiyatı)
onun üretimi için harcanan emek miktarı ile ölçülür. Diğer yandan da emek, homojen
Serbest ticaret: Uluslararası
uzmanlaşmanın yararlarının (türdeş) bir üretim faktörü olarak kabul edilmiştir.
elde edilebilmesi için devletin Buna göre, üretimde göreceli olarak fazla emek kullanılmışsa malın maliyeti (fiyatı)
ticareti kısıtlamaması gerektiği
biçimindeki klasik görüş. yüksek, az miktarda emek kullanılmışsa düşük olur. Bu açıklamalardan, klasik iktisatçı-
ların maliyeti oluşturan öteki faktörlerin farkında olmadıklarını sanmak doğru değildir.
Uluslararası uzmanlaşma:
Adam Smith, Uluslararası Ticaret
Gerçekte, Klasikler doğal kaynakları tanrının insanlara bir bağışı olarak kabul ederler.
Teorisi’ne kazandırmıştır; her ülke Dolayısıyla bunların üretilmemiş olması, yani toplumun bunlar için bir emek harcamak
hangi malları en ucuza üretiyorsa gibi fedakârlıkta bulunmamış olmasından dolayı doğal kaynakları maliyeti oluşturan et-
o malları üretmeli, öteki malları
yurt dışından almalı, biçimindeki kenlerden birisi olarak saymamışlardır.
temel ilke. Sermaye ise onlara göre, biriktirilmiş ve üretim aracı biçiminde somutlaştırılmış
emekten başka bir şey değildir. Başka bir deyişle sermayeyi yaratan emektir dolayısıyla
sermaye mallarının değeri de onların üretiminde kullanılan emekle ölçülür.
Dikkat edileceği gibi örnek, emek-değer teorisine göre düzenlenmiştir. Diğer bir de-
yişle tablodaki rakamlar ilgili ülkelerde emeğin verimliliğini yansıtır doğal olarak mali-
yetler de bu rakamların tersi ile ölçülür.
Böylece verilen örneğe göre, Amerika A malının, Almanya ise B malının üretimin-
de uzmanlaşacaktır. Çünkü bu malları daha ucuza üretmektedirler. Diğer bir deyişle söz
konusu ülkelerde emek verimliliği (işçilerin aynı sermaye araçları ile çalışmaları duru-
mundaki verimlilik) bu mallarda daha yüksektir. O hâlde, ABD Almanya’ya A malı ihraç
edip bu ülkeden B malı ithal etmelidir. Böyle bir uluslararası üretim ve ticaret modeli, iki
ülkenin de refahını artırır. Mutlak üstünlük teorisinin dayandığı temel ilkeler bunlardır.
Mutlak stünlük Teorisi nin, uluslararası ticaretin nedenini bilimsel olarak açıklama-
da önemli bir ilerleme olduğuna kuşku yoktur. Ancak bir ülke bütün mallarda diğerinden
üstünse o takdirde bu ülkeler anasında ticaret yapılmaması gerekir. Bu da çok gerçek dışı
değildir. Örneğin gelişmiş bir ülke bütün malları az gelişmiş bir ülkeden daha ucuza üret-
mekte olabilir. Bu durumda gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında ticaret yapılmaması
gerekirdi. O bakımdan uluslararası ticaretin temelini daha gerçekçi olarak açıklama onuru
David Ricardo’ya kalmıştır.
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 9
David Ricardo’nun ünlü Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi’ni açıkladığı kitabı şudur: On the
Principles of Political Economy and Taxation, London, 1817.
Örneğe göre İngiltere her iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir. Çünkü gerek şarabı,
gerek kumaşı Portekiz’den daha ucuza üretir (emek faktörüne dayalı maliyet açısından).
Dolayısıyla Mutlak stünlük Teorisi açısından bu durumda dış ticaret yapılmamalı, İngil-
tere daha ucuza mal ettiği için her iki malı da kendisi üretmelidir. Oysa, Karşılaştırmalı
stünlük Teorisi ne göre bu durumda da dış ticaret yapılabilir ve her ülke ticaretten bir
kazanç sağlayabilir.
Çünkü İngiltere iki malda da mutlak bir üstünlüğe sahip olmakla birlikte, acaba bu
mallardaki üstünlüklerinin derecesi aynı mıdır? Hayır. Tablodaki rakamların dikey yönde
karşılaştırılmasından anlaşılacağı gibi kumaş üretimindeki üstünlük 8 kat, buna karşılık
şarap üretimindeki üstünlük 2 kattır. Bu bakımdan İngiltere kumaş üretmeli, şarabı ise
Portekiz’den ithal etmelidir. Başka bir deyişle İngiltere kumaş üretiminde karşılaştırmalı
(göreceli) üstünlüğe sahiptir.
Portekiz’in durumu ise bu anlatılanların tersidir. Bu ülke iki malda da İngiltere’ye göre
daha elverişsiz bir durumdadır. Fakat göreceli maliyet kumaşta 8 kat yüksek iken şarapta
yalnız 2 mislidir. O hâlde Portekiz’in her iki malı birden üretmektense şarap üretimine
yönelmesi bu ülkenin yararınadır.
Mutlak Üstünlük Teorisi ile Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi arasında ne gibi benzerlikler ve
3 farklılıklar vardır? Hangisi daha genel bir açıklama gücüne sahiptir?
veya aksaklıklara işaret edilecek, sonra da sırayla bunların giderilmesi yolundaki çalışma-
lar ve teoriye yapılan katkılar açıklanacaktır. Ricardo modelindeki bazı önemli aksaklıklar
şunlardır:
Ricardo modeli emek-değer teorisine dayanır: Modelde maliyeti oluşturan tek etken
olarak emek kabul edilmiştir. Oysa sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilik faktörlerinin
maliyetin dışında bırakılması, gerçekte kıt kaynakların etkin kullanımını engelleyecek çok
önemli bir nedendir. Bununla birlikte aşağıda göreceğimiz gibi karşılaştırmalı üstünlük
teorisinin geçerli olabilmesi için emek-değer teorisi zorunlu değildir. Teori örneğin fırsat
maliyetleri ile de açıklanabilir.
Bundan başka, Ricardo emeği de homojen (tek-tür) bir üretim faktörü olarak görür.
Gerçek hayatta ise işçinin eğitim düzeyine ve kazandığı deneyimlere göre çok farklı bilgi
ve becerilere sahip emek türleri ortaya çıkar. İşçinin yetenekleri de kuşkusuz ki emeğin
niteliklerini etkiler. Tüm bu farklılıklar ise Ricardo modelinde göz önünde bulundurul-
muş değildir.
Ricardo ülkeler arasında iş gücü verimindeki farklılığın nedenlerini de açıklamış
değildir: Gerçekte ise emek verimliliği eğitim ve öğretim, toplumsal yapı, üretim yöneti-
minde etkinlik vs. gibi bir dizi etkene bağlanabilir ve bunlar da zaman içinde sürekli deği-
şebilir. Oysa Ricardo, analizlerinde bu ana nedenlerle ilgilenmiş olmadığı gibi dış ticaretin
örneğin uluslararası emek getiri oranlarını nasıl etkileyeceğini de açıklamış değildir. Bu
12 Uluslararası İktisat Teorisi
eksikliği gidermek üzere ilerideki bölümlerde göreceğimiz gibi Faktör Donatımı Teorisi
adı verilen bir yaklaşım geliştirilmiştir.
Faktörlerin tam hareketsizliği: Ricardo’ya göre, iş gücü ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında ise tam hareket-
Ricardo modelinde üretim
faktörlerinin ülke içinde tam sizdir: Fakat gerçekte ne işçilerin ülke içi hareketliliği tam ne de ülkelerarası hareketliliği
hareketli, ülkeler arasında ise tam sıfırdır. Özellikle Ricardo’nun yaşadığı devirlerde Batı Avrupa’dan Amerika kıtasına doğru
hareketsiz olduğu varsayılır.
yoğun biçimde iş gücü hareketleri oluşmaktaydı.
Arz teorisi: Ricardo modeli bir arz Ricardo teorisi bir arz teorisidir: Bu modelde maliyet ve fiyat gibi kavramlar yalnızca
teorisidir çünkü yalnızca üretim arz ya da üretim koşulları tarafından belirlenir. Talep koşulları dikkate alınmış değildir.
maliyetlerini incelemiş, talep
faktörünü dikkate almamıştır. Oysa en temel bir İktisat kuralına göre fiyat arzla talep tarafından birlikte belirlenir.
Ricardo modeli sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanır: Modelde yalnızca
Tam uzmanlaşma: Sabit ve
azalan maliyetlerin doğuracağı sabit maliyetler durumu göz önüne alınmıştır. Bunun sonucu ise üretimde tam uzman-
sonuç; tüm kaynakların öteki laşmaya gidilmesi, yani kaynakların yalnızca ihraç malının üretiminde kullanılması, ithal
maldan çekilip karşılaştırmalı
üstünlüğe sahip olunan mala edilebilir mallar üretiminin ise sıfıra düşürülmesidir. Oysa gerçek hayatta ülkelerin ihraç
yığılması. malları ile birlikte, bir miktar da ithalata rakip mal ürettiklerini görüyoruz. Yani ithalata
rakip malların üretimi genellikle sıfır olmamaktadır.
Statik teori: Zaman ve değişme Ricardo modeli statik bir modeldir: Bu modelde zaman ve değişme faktörlerinin yeri
ile ilgisi olmayan teori. yoktur. Gerçek hayatın en temel özelliği ise sürekli bir değişim içinde olmasıdır. Model-
deki bu eksiklik özellikle kalkınma süreci içinde olan az gelişmiş ülkeleri ilgilendirir. Bu
ülkeler için önemli olan bugün sahip oldukları karşılaştırmalı üstünlükler (tarım) yönün-
de bir uzmanlaşmaya gitmek değil, bu yapıyı sanayi ürünleri lehine değiştirmektir. Bu ise
karşılaştırmalı üstünlüklerin statik değil, geleceğe dönük olarak yani dinamik bir biçimde
ele alınmasını gerektirir.
Üretim aşamalarına göre uzmanlaşma: Ricardo modelinde bir malın üretiminin
farklı aşamalara ayrılması ve maliyeti minimuma indirmek için her aşamanın, değişik
ülkelerde yapılması üzerinde durulmuş değildir. Günün üretim teknolojisinin de bir so-
nucu olarak bir malın üretimindeki tüm ara aşamaların aynı ülke ve aynı üretim tesisinde
gerçekleştirilmesi söz konusudur. Başka bir deyişle günümüzde özellikle sanayi malları-
nın üretiminde, karşılaştırmalı üstünlükler yalnız nihai mal aşamasında değil, ara üretim
aşamalarında da gerçekleştirilmeye çalışılmakta, bunun için de farklı üretim aşamalarının
uluslararası alana kaydırıldığı görülmektedir.
Böylece Ricardo modelindeki belli başlı aksaklıklara değinmiş olduk. Tekrar edelim
ki bu eleştiriler arşılaştırmalı stünlük Teorisi nin ana düşüncesini zayı atmaz çünkü
bunlar daha çok ayrıntılarla ilgilidir. Nitekim daha sonra gelen iktisatçılar bu aksak varsa-
yımların yerine daha gerçekçi olanlarını koyarak modeli genelleştirmiş ve geliştirmişler-
dir. Şimdi aşamalar hâlinde bu gelişmeleri inceleyelim:
Fiyatlar farklı para birimlerine bağlı olduğundan bunları karşılaştıramayız ama aynı
ülke içinde bir malın fiyatını temel alıp öteki malların fiyatlarını o mal cinsinden ifade
edebiliriz. Parasal fiyatlara karşılık bu tür fiyatlara nispi fiyat (veya reel fiyat) denildiğini
biliyoruz. Bunun gibi ikinci ülkede de aynı malın fiyatı temel alınarak nispi fiyatlar hesap-
lanırsa iki ülkedeki fiyatlar birbiriyle karşılaştırılabilir duruma gelir. Bunu yaptığımızda
aşağıdaki tabloda görülen nispi fiyat yapısını elde ederiz:
Türkiye, 1 birim çelik: 10 birim buğday
ABD, 1 birim çelik: 1 birim buğday
14 Uluslararası İktisat Teorisi
Emek maliyetleri yerine daha gerçekçi olan fırsat maliyetlerinin kullanılmasıyla karşılaştır-
malı üstünlük teorisinin dayandığı temel mantığın değişmediğine dikkat ediniz. Bununla
birlikte, verilen örnek rakamsal tablolardan karşılaştırmalı üstünlükler belirlenirken dik-
katli olmak gerekir. Ricardo modeliyle ilgili örnekte rakamlar bir işgünü ile üretilebilen mal
miktarlarını, yani emeğin verimliliğini gösterir. Fırsat maliyetleriyle ilgili tablo ise üretim
maliyetlerini yansıttığı için bir anlamda onun tersini yansıtır. Dolayısıyla karşılaştırmalı üs-
tünlükleri belirlemek için Ricardo modelinde yüksek rakamlılar alınırken fırsat maliyetle-
rinde düşük rakamlı olanları seçmek gerekir.
çekçi değildir. Çünkü maliyetlerde düşüşü sağlayan faktörler genellikle belirli bir üretim
hacmine ulaşıldıktan sonra tersine dönerler. Dolayısıyla yeni bir endüstride üretim hacmi
genişledikçe maliyetlerin bir noktaya kadar azalan, sonra sabit kalan, daha sonra ise artan
bir eğilim göstermesi daha gerçekçidir.
Dönüşüm Eğrileri
Üretim olanakları eğrisi: Sınırlı retim maliyet analizlerini şekille göstermek için iki ülkeden birinin Türkiye, diğerinin
kaynak stoku ve veri teknoloji
koşulları altında ülkenin iki Amerika olduğunu ve bu ülkelerin tarım ve sanayi ürünü diye iki mal ürettiklerini varsa-
maldan üretebileceği çeşitli mal yalım. Böyle bir ayırım tamamen öğretici amaçlar için yapılmıştır. Başka ülkeler ve başka
bileşimlerini gösteren eğri (veya
doğru).
mallar ele alınabileceği gibi gerçeklerinin yerine semboller de kullanılabilir.
Bir ülkenin, veri teknoloji ve tam çalışma koşulları altında sınırlı kaynaklarıyla üre-
tebileceği mal bileşimlerini gösteren eğriye dönüşüm eğrisi (transformation curve) veya
“üretim olanakları eğrisi” (production possibilities curve) adı verilir. Uluslararası ticaret
teorisinde bu eğrilerin önemli bir yeri vardır. Fırsat maliyetleri geometrik olarak en açık
biçimde dönüşüm eğrileriyle gösterilebilirler. Aşağıda önce sabit sonra da çoğalan ve aza-
lan maliyet koşulları altında dönüşüm eğrileri ele alınacaktır.
ABD’nin
Dönüşüm Eğrisi
Türkiye’nin
100 B Dönüşüm Eğrisi
0 A 0 M
Tarım Ürünü 1000 Tarım Ürünü 1000
(a) (b)
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 17
Sabit fırsat maliyetler, bir kesimde üretimi kısıp diğer kesime aktarılan kaynakların o
kesimdeki üretime yaptığı katkıda bir değişme olmaması durumudur. Bunun nedenleri
yukarıda değinildiği gibi bir faktörün tüm birimlerinin aynı veya eş kalitede olması ve
faktörlerin tüm malların üretiminde aynı sabit bir oranda kullanılması ile açıklanabilir.
Şekil 1.1(b) üzerinde de Amerika’nın üretim olanakları eğrisi gösteriliyor. Bu da düz bir
doğru şeklindedir. Ancak Amerika’nın sahip bulunduğu üretim faktörleri stokunun mutlak
büyüklüğü dolayısıyla dönüşüm eğrisi daha yüksek noktalardan geçer. MN doğrusunun
eğiminden anlaşılacağı gibi Amerika’da iç fiyat (yurt içi değişim) oranı 1’dir. Diğer bir deyiş-
le 1 birim tarım ürünü için gerekli kaynaklarla 1 birim sanayi ürünü elde edilebilmektedir.
O hâlde şekilde dönüşüm eğrilerinin eğiminden tarım ürününün Türkiye’ de, sanayi
ürününün ise ABD’de daha ucuz mallar olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla uluslararası ticare-
tin başlaması için gerekli koşul sağlanmış olmaktadır. Her ülke karşılaştırmalı üstünlüğe
sahip olduğu malı iç maliyet oranına göre daha yüksek bir uluslararası fiyattan ihraç ede-
rek dış ticaret yapmak isteyecektir.
Teorik analizlerde uluslararası fiyatların belirlenmesi aynı zamanda ülkelerin talep
koşullarına bağlıdır. Bu konu gelecek bölümde incelenecektir. Ancak burada şu noktayı
belirtelim ki iki ülkeli modelde uluslararası ticaretin iki taraf bakımından da kârlı olabil-
mesi için uluslararası fiyat oranının (dış ticaret hadleri) bu ülkelerin iç maliyet oranları
arasında bulunması gerekir. Çünkü ihraç malını, yurt içi üretim maliyeti ile aynı veya
onun altında bir fiyattan satmak ilgili ülkeler için kârlı değildir.
Dönüşüm eğrilerini kullanarak dış ticaretin ülkelere yararlarını göstermek üzere, iç
maliyet oranları arasında herhangi düzeyde bir ticaret haddi doğrusu alalım ve bu doğ-
ruyu dönüşüm eğrileri ile birlikte şekilde gösterelim. Dış ticaret hadlerini temsil eden
doğrular, dönüşüm eğrilerinin ihraç mallarını gösteren (ucuza üretilen mallar) eksenleri
kestiği noktalardan çizilmiş olsunlar. Böylece Şekil 1.2’de aynı fiyatları ifade eden FA ve
HF doğruları (birbirine paralel) elde edilir.
Şekil 1.2
Sanayi Ürünü Sanayi Ürünü Sabit Verim Koşullar
ve Dış Ticaret
Türkiye ABD
200 F H
1000
M
L
100 B D
T
E
A C F
0 0
K 1000 1000 5000
Tarım Ürünü Tarım Ürünü
(a) (b)
Kapalı ekonomi durumunda ülke ancak ürettiği kadar mal tüketebilir. Yani tüketimin
dönüşüm eğrisinin dışına çıkmasına olanak yoktur. Oysa uluslararası ticarete açıldıktan
sonra Türkiye FA, ABD de HF doğruları üzerinde yer alan herhangi bir mal bileşimini
tüketebilmektedirler. Bu miktarların dönüşüm eğrisi üzerindeki mal bileşimlerine göre
daha yüksek olmalarından dolayı, dış ticaret her iki ülkenin refahını doğrudan artırmış
olmaktadır. Nitekim Adam Smith’in Merkantilistlere karşı serbest ticaretin yararları ko-
nusunda savunduğu da budur.
18 Uluslararası İktisat Teorisi
Bu düşünceyi biraz daha açalım: Örneğin Türkiye’yi ele alalım. Bu ülke kapalı ekonomi
durumunda dönüşüm eğrisi üzerinde bulunan D noktasının temsil ettiği tarım ve sanayi
malları bileşimini üretip tüketmekte olsun. Doğaldır ki FA gibi BA’ya göre daha yüksek bir
uluslararası tarım ürünü fiyatından Türkiye uluslararası ticarete açılmaya istekli olacak ve
sonuçta tarımda tam uzmanlaşacaktır. Böylece üretim dengesi D’den A’ya kayar.
Diğer yandan ülke, şimdi ürettiği tarım ürününün bir bölümünü, bu yüksek uluslara-
rası fiyattan sanayi ürünü ile değiştirerek FA üzerindeki bir noktada yer alan mal bileşim-
lerini tüketebilecektir. Bu miktarlar ise kapalı ekonomi durumunda tüketilebilecek mik-
tarların (AB doğrusunun üzerindeki bileşimlerin) dışındadır. Örneğin açık ekonomideki
tüketici denge noktası T ise Türkiye FA dış ticaret hadlerinden (uluslararası fiyat oranı)
KA kadar tarım ürününü KT kadar sanayi ürünü ile değiştirebilecektir (yani KA kadar
ihracat karşılığı KT kadar ithalat yapabilir). Tüketici dengesini yansıtan T noktasından
eksenlere birer dikme indirilirse bu noktada tüketilen tarım ve sanayi mallarının (sırasıyla
OK ve KT) kapalı ekonomi durumunda tüketilen D noktasındaki bileşimden daha yüksek
olduğu görülür.
ABD için durum bu anlatılanların benzeridir. Bu ülke HF ticaret hadlerinde sana-
yi malı üretiminde tam uzmanlaşmaya gitmiş (H noktası) ve tüketimini E noktasından
M noktasına yükseltmiştir. Bu noktada kapalı ekonomideki denge noktasına göre her iki
maldan da daha fazla tüketilmektedir.
Görüldüğü gibi, FA (=HF) uluslararası fiyat oranından dış ticarete açılmakla her ülke,
kapalı ekonomi durumunda ulaşamayacağı miktarlarda mal tüketme olanağına sahip ol-
maktadır. Bu ise aynı anda iki tarafın da dış ticaretten yarar sağlaması anlamına gelir.
K
B N
K
C
R
K
Tarım
0 Ürünü
İkinci bir birim tarım ürünü elde edilmek istendiğinde M noktasında görülceği gibi
sanayi malının üretimini DB kadar kısmak gerekecektir. Dolayısıyla üretilen ikinci biri-
min fırsat maliyeti DB/DK olur ki bu oran birinciden daha büyüktür. Bu süreç boyunca
her yeni birimin maliyeti giderek artar.
Nitekim şekilde L’den R’ye doğru hareketle dönüşüm eğrisinin eğimindeki artış (DA/
DK< DB/DK...) bu durumu yansıtır.
lke dış ticarete henüz açılmışken dönüşüm eğrisi üzerindeki herhangi bir noktada
görülen mal miktarlarını üretebilir. Fakat ne miktar üretim yapmışsa tüketim de zorunlu
olarak bu miktarlarla sınırlıdır. Dış ticarete açık toplumlarda üretim yine dönüşüm eğrisi
üzerinde bulunacaktır. Fakat üretimin bir kısmı dünya fiyatlarından yabancıların malları
ile değiştirilerek dönüşüm eğrisinin dışında yer alan bir noktanın gösterdiği mal miktar-
larını tüketme olanağı vardır. Dış ticaretin kapalı ekonomiye göre daha kârlı olmasından
bu anlaşılır.
Şimdi, Türkiye’yi ele alarak çoğalan maliyet koşulları altında uluslararası uzmanlaş-
ma konusundaki açıklamalarımızı sürdürelim. Ancak tekrar hatırlatmak gerekir ki talep
koşullarının yer almadığı bu durumda fırsat maliyetleri ile ilgili malın yurt içi fiyatı aynı
olacaktır. Diğer bir deyişle fiyatlar yalnızca arz faktörlerince belirlenmiş olmaktadır.
Şekil 1.4’te Türkiye’nin kapalı ekonomi durumundaki üretim ve tüketimi, dönüşüm
eğrisi üzerindeki D noktasında olsun. Bu noktada tarım ürününün sanayi ürünü cinsin-
den fiyatı, yani göreceli iç fiyatlar, o noktada dönüşüm eğrisine teğet olan FF doğrusunun
eğimine eşittir.
20 Uluslararası İktisat Teorisi
Şekil 1.4
Çoğalan Maliyetler ve Sanayi Fd
Dış Ticaret Kazançları Ürünü F
Tüketim C
L
D
E
Üretim
F
Fd
0
M Tarım Ürünü
Türkiye’nin FdFd gibi bir dünya fiyatından dış ticarete açıldığını varsayalım. Söz ko-
nusu FdFd doğrusunun eğiminden, tarım ürünlerinin (sanayi ürünleri cinsinden) dünya
fiyatının, bunların yurt içi fiyatından (değişim oranından) daha yüksek olduğu anlaşı-
lıyor. Bu durumda Türkiye’de üreticiler, doğal olarak tarımsal üretimi artıracak, sanayi
malı üretimini ise kısacaklardır. Başka bir deyişle üretim olanakları eğrisi üzerinde sağa
ve aşağı doğru hareket edeceklerdir. Bu hareket nereye kadar sürer?
Hiç kuşkusuz, tarım ürününde yapılan her artıştan elde edilen gelir, sanayi üretiminin
kısılması dolayısıyla uğranılan kayıptan daha büyük olduğu sürece, kaynaklardaki aktar-
ma da sürdürülür. İkisinin birbirine eşitlendiği noktada bu süreç de durdurulur. Geomet-
rik olarak bu nokta, dönüşüm eğrisi eğiminin, FdFd dünya fiyat doğrusunun eğimine eşit-
lendiği E noktasıdır. Bu noktanın gösterdiğinden daha ileri derecede bir uzmanlaşmaya
gitmek ülkenin yararına değil, zararınadır. Çünkü her yeni tarım ürününün sağlayacağı
değer artışı, onu üretmek için vazgeçilen sanayi ürününün değerinden daha küçüktür.
Kuşkusuz piyasa ekonomisinin geçerli olduğu toplumlarda kaynak aktarımını sağlayan
faktör kâr maksimizasyonudur. İç üretim maliyetleri, dış fiyatlardan küçük olduğu sürece
ihraç malı üretiminin arttırılması firmaların kârlarını yükseltir.
Çoğalan maliyet koşulları altında neden uzmanlaşma büyük olasılıkla tam değil, eksik olacaktır?
5
Görülüyor ki çoğalan maliyet koşulları altında dış ticaret genellikle ülkeyi tam uz-
manlaşmaya götürmez. Şekil 1.4’te E noktasından anlaşılacağı gibi Türkiye dış ticarette
tarımda uzmanlaşmaya giderken sanayi üretimini sıfıra düşürmemiştir. Gerçek dünya-
daki durum da bu yöndedir lke, ithal ettiği mallardan da bir miktar yerli üretim ya-
par. Eksik uzmanlaşmanın nedeni yukarıda açıklandığı gibi iç fiyatların çoğalan maliyet
koşulları dolayısıyla yükselmesi ve tam uzmanlaşmaya ulaşılmadan dünya fiyatlarına
eşitlenmesidir.
Çoğalan maliyet (azalan verim) koşulları altında üretimdeki uzmanlaşmanın yüksek ola-
sılıkla “eksik” olacağına dikkat ediniz. Çünkü ülke dünya fiyatlarına göre düşük maliyetle
ürettiği malın üretimini artırırken üretim maliyetleri sabit kalmayıp artmaktadır. Bir nok-
tada iç üretim maliyetleri uluslararası fiyat düzeyine ulaşabilir. O noktada uzmanlaşmayı
daha ileri götürmemek gerekir. Çünkü daha ileri gitmek pahalıya üretip daha düşük mali-
yetle ihraç etmek demektir ki bu da rasyonel bir davranış olmaz.
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 21
Tüketim de d d doğrusu üzerinde gibi bir noktaya kaymıştır Eksenlere birer dik-
me indirilerek görülebileceği gibi Türkiye bu noktada kapalı ekonomi durumuna göre
hem daha çok tarım ürünü hem de daha çok sanayi ürünü tüketir. Dolayısıyla burada dış
ticaretin, ülke refahını yükseltici etkisi kesindir. Bunun nedeni, yüksek dünya fiyatların-
dan ülkenin dışarıya tarım ürünü ihraç ederek karşılığında dışarıdan ucuz sanayi ürünü
sağlayabilmesidir.
F C
C’
K
F’d
F Fd
0
M A Motor
Burada belirtilmesi gereken önemli bir özellik vardır: Azalan maliyet koşulları altında
dış fiyatlar iç fiyatlara (fırsat maliyetleri oranı) eşit bile olsa kârlı dış ticaret yapma olanağı
vardır. Bu durum Şekil 1.5 yardımı ile gösterilebilir. Kapalı ekonomi durumunda üretim
ve tüketim noktası D, iç fiyatlar da FF dir. Başlangıçta dünya fiyatlarının iç fiyatlara eşit
olduğunu kabul edelim. Bu durumda ülkenin iki maldan birinde uzmanlaşması için D
noktasındaki dengenin herhangi bir şekilde bozulması tek başına yeterlidir.
Örneğin, üretim D nin bir miktar sağına kaydırılabilirse ülke motor üretiminde eğer
D’nin az soluna kaydırılırsa bu kez de dokumacılık alanında tam uzmanlaşır. D nokta-
sındaki dengenin bozulması için hükümetin dıştan bir müdahalesi gerekebilir. Söz gelişi
bu amaçla geçici olarak bir endüstriye sübvansiyon verilip diğerini vergilendirmek veya
gümrük vergisi ile ilgili endüstriyi korumak gibi önlemler alınabilir.
22 Uluslararası İktisat Teorisi
Sabit ve azalan maliyet koşulları altında dış ticarete açılan bir ülke neden üretimde tam uz-
6 manlaşmaya gider?
Azalan maliyet koşulları altında iç maliyet oranı uluslararası fiyat oranına eşit bile olsa kârlı
ticaret yapma olanağı vardır. Bunun için yapılması gereken tüm işlem, hükûmetin ticaret
öncesindeki denge durumunu bozucu yönde bir müdahalede bulunması (örneğin mal üzeri-
ne vergi koyması veya tersine, sübvansiyon uygulaması gibi)’dır. Bu sayede malların birinin
üretimi artırılınca maliyet düşeceği için o malın iç maliyetleri uluslararası fiyatların altına
inecek ve kârlı ticaret yapma olanağı sağlanacaktır.
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 23
Özet
Uluslararası Ticaret Teorisi nedir? Ülkeler neden dış ti- göre, devletin bu amaçla ekonomiye müdahale etme-
1 caret yaparlar ve uluslararası uzmanlaşma ve serbest sine gerek yoktur.
ticaretin ne gibi yararları vardır?
Uluslararası İktisat bilimi, uluslararası ticaret ve ulus- Merkantilizm ile Klasik Liberalizm arasında dış ticarete
lararası finans olmak üzere iki kesime ayrılmaktadır. 3 bakış açısından ne fark vardır?
Uluslararası ticaret de uluslararası ticaret teorisi ve Klasik Liberalizmden önceki (XVII-XVIII) ekonomik
uluslararası politikası ana bölümlerinde oluşur. Ulus- ve siyasal doktrin Merkantilizmdir. Merkantilizm,
lararası ticaret yerine daha yaygın olarak dış ticaret devlet müdahaleciliğine dayalı bir akımdır, hükümet
deyimi de kullanılır. Uluslararası ekonomik ilişkilerin politikalarının hedefinin Hazinenin altın mevcudunu
nedenlerinin incelenmesinde asıl ağırlık ticaret akım- artırmak olduğu görüşüne dayanır. Klasik Liberalizm
larına verilmiştir. ise tersine, uluslararası uzmanlaşma, iş bölümü ve
Uluslararası ticaret teorisi uluslararası ekonomik iş- serbest ticaretin dünya refahını artıracağını savunur.
lemlerin neden ve sonuç ilişkilerini, yararlarını, bile- Klâsik iktisatçılar maliyetler konusundaki görüşlerini
şimini ve ihraç ve ithal edilen malların göreceli fiyat- emek-değer teorisi ile açıkladılar. Buna göre, maliyeti
larını inceler. belirleyen üretimde kullanılan, homojen nitelikteki
emek faktörüdür.
Mutlak Üstünlük Teorisi ve Karşılaştırmalı Üstünlük Daha sonra gelen iktisatçılar, Ricardo’nun emek mali-
2 Teorisi nedir, aralarındaki fark nedir? Adam Smith’e yetleri yerine fırsat maliyetlerini koyarak Karşılaştır-
göre Klasik Liberalizmin dayandığı üç temel ilke nedir? malı stünlükleri açıkladılar
Uluslararası İktisat, Adam Smith’ten sonra pozitif bir
bilim durumuna gelmiştir. Smith aynı zamanda Kla- Fırsat maliyeti nedir, muhasebede maliyet kavramı ile
sik İktisat Doktrininin (Klasik Liberalizm) de kuru- 4 arasında nasıl bir fark vardır? Sabit, çoğalan ve azalan
cusudur. fırsat maliyetleri durumunda üretim olanakları eğrile-
Smith, uluslararası iş bölümünün yararlarını açıkla- rinin şekilleri nasıldır?
mak amacıyla Mutlak stünlük Teorisini geliştirmiş- Fırsat maliyetleri en açık biçimde üretim olanakları
tir. Buna göre, bir malı hangi ülke daha düşük emek veya dönüşüm eğrileri ile incelenebilir. Sabit maliyet
kullanarak üretiyorsa o ülke bu malın üretiminde uz- koşulları altında üretim eğrisi düz bir doğrudur. Bu
manlaşmalı ve onu ihraç etmelidir. maliyet koşulu altında dış ticaret başladıktan sonra
David Ricardo’ya göre uluslararası ticaret Karşılaştır- üretimde tam uzmanlaşmaya gidilir.
malı stünlük Teorisi ile açıklanmalıdır una göre, Çoğalan maliyet koşulları altında üretim olanakları
bir malı öbür ülkelerle karşılaştırmalı olarak en dü- eğrisi orijine göre içbükeydir. Bunun nedeni azalan
şük maliyetle üreten ülkeler üretip ihraç etmelidirler. verimler kanunudur. Bu maliyet koşulları altında ti-
arşılaştırmalı stünlük Teorisi, Mutlak stünlük caret sonrası üretimde eksik uzmanlaşmaya ulaşılır.
Teorisine göre daha uluslararası ticaretin daha geniş Artan verim koşulları altında üretim olanakları eğ-
bir bölümünü açıklar. risi orijine göre içbükeydir. Artan verimler üretimde
Adam Smith’in Klasik Liberalizme yön veren bazı pozitif ölçek ekonomileri ile açıklanabilir. Bu du-
görüşleri şunlardır: Bütün bireyler ekonomik çıkar- rumda tam uzmanlaşma yönünde çok güçlü bir itici
larına göre hareket ederler, yani kişiler homo econo- güç vardır.
micusdur (ekonomik insan). Devlet kişilerin bireysel
girişim haklarını kısıtlamamalıdır (“laissez faire, lais-
sez passer-bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”).
Çünkü bireyler kendi çıkarları peşinde koşmakla aynı
zamanda toplumsal çıkarlara da hizmet etmiş olurlar.
Nihayet, ekonomik hayatta düzen sağlayan bir görün-
mez el (invisible hand) vardır. Bu görünmez el de fiyat
mekanizmasıdır. Ekonomik hayatta düzen, fiyat me-
kanizmasının işleyişi ile kendiliğinden sağlandığına
24 Uluslararası İktisat Teorisi
Kendimizi Sınayalım
1. Merkantilizmde dış ticaret politikasının temel amacı aşa- 6. Bir malın üretim hacmi genişlerken firma içinden kay-
ğıdakilerden hangisidir? naklanan etkilerle maliyetlerin düşmesi durumuna ne ad ve-
a. Hammadde ithalinin kısıtlanması rilir?
b. Mamul mal ihracının kısıtlanması a. Çoğalan maliyet
c. Hazinenin altın stoklarının artırılması b. Tam uzmanlaşma
d. Serbest dış ticaret politikası uygulanması c. Eksik uzmanlaşma
e. Uluslararası uzmanlaşma ve işbölümü d. İçsel tasarruflar
e. Dışsal tasarruflar
2. Adam Smith’in üzerinde durduğu “görünmez el” neyi
ifade eder? 7. arşılaştırmalı stünlük Teorisine göre, uluslararası ti-
a. Fiyat mekanizmasını caretin yapılabilmesi için temel koşul aşağıdakilerden han-
b. Hükümet müdahalesini gisidir?
c. Serbest girişimciliği a. İç maliyetlerin (fiyatların) uluslararası fiyatlara eşit
d. Serbest dış ticareti olması
e. Teknolojik gelişmeyi b. İç maliyetlerin önce artıp sonra azalması
c. İç maliyetlerin önce azalıp sonra artması
3. Emek-değer teorisine göre aşağıdakilerden hangisi doğ- d. İç maliyetlerin sürekli azalması
rudur? e. İç maliyet oranının uluslararası fiyat oranından farklı
a. Maliyeti oluşturan etken fırsat maliyetleridir. olması
b. Maliyet, emek ve sermayeyi kapsar.
c. Maliyet emek, sermaye ve doğal kaynaklardan oluşur. 8. Çoğalan maliyet koşulları altında dış ticaret başladıktan
d. Maliyet, homojen nitelikteki emek faktöründen oluşur. sonra uzmanlaşma nasıl olur?
e. Maliyeti teknolojik gelişme faktörü belirler. a. Önce A malında sonra B malında eksik uzmanlaşma
b. Önce B malında sonra A malında eksik uzmanlaşma
4. - 5. sorular, aşağıdaki tablodaki verilere göre cevaplandı- c. Her iki malda tam uzmanlaşma
rılacaktır. d. Bir malda eksik uzmanlaşma
e. Bir malda tam uzmanlaşma
Bir İşgünü İle Üretilebilen Mal Miktarları
A malı B malı
9. Dönüşüm eğrisinin eğimi neyi ifade eder?
X ülkesi birim birim
a. Malların fırsat maliyetini
Y ülkesi birim birim b. Malların emek maliyetlerini
c. Uluslararası fiyat oranını
4. lkelerin üretim maliyetlerine ilişkin aşağıdaki denk- d lkenin refahını
lemlerden hangisi doğrudur? e lkenin ithal t hacmini
a. 1A = 1/2B ve 1A = 2B
b. 1A = 1B ve 1A = 1/2 B 10. Aşağıdaki durumların hangisinde iç maliyet oranı ulus-
c. 1A = 8B ve 1A = 4 B lararası fiyat oranına eşit olsa bile kârlı dış ticaret yapma ola-
d. 1A = 1B ve 1A = 4 B nağı vardır?
e. 1A = 2B ve 1A = 1/2 B a. Çoğalan fırsat maliyetleri
b. Sabit fırsat maliyetleri
5. İki ülke ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? c. Azalan fırsat maliyetleri
a. X ülkesi, her iki malda da mutlak üstünlük elde eder. d. Azalan verim
b. Y ülkesi, her iki malda da mutlak üstünlük elde eder. e. Sabit verim
c. X ülkesi B malında karşılaştırmalı üstünlük sahibidir.
d. X ülkesi mutlak üstünlük, Y ülkesi karşılaştırmalı üs-
tünlük sahibidir.
e. Y ülkesi A malında karşılaştırmalı üstünlük sahibidir.
1. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi Analizleri 25
Sıra Sizde 2
Merkantilizme göre ekonomik zenginliğin ve siyasal gücün
kaynağı altın ve gümüştür. Hükümetin dış ticaret politikası-
nın amacı da hazinenin kıymetli maden stokunu artırmak ol-
malıdır. Bu amaçla müdahaleci bir politika öngörürler. Buna
göre de yurt dışından ancak ham madde ithal edilebilir, bu
ham maddeler ülkede işlenip dışarıya mamul madde olarak
ihraç edilir. Yurt dışından mamul madde ithal edilmemelidir.
Ayrıca ticaret yapan tarafların çıkarları birbiriyle çelişkili-
dir, biri kazanırken diğeri kaybeder. Bunlardan başka dünya
servetleri (altın ve gümüş stoku) sabittir, ticaret bu serveti
büyütmez. Oysa Klâsiklere göre müdahaleci değil, serbest ti-
carete ve uluslararası uzmanlaşmaya dayalı bir dış ticaret po-
litikası izlenmelidir. Servetin kaynağını üretim faktörleri ve
yapılan üretim oluşturur. Dış ticaretten yalnız bir taraf değil,
her iki taraf da kazançlı çıkar. Dolayısıyla uluslararası ticaret
dünya servetlerini artıran bir kaynaktır.
Sıra Sizde 3
Her iki teori de uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümünün
yararlarını açıklamaktadır. Mutlak üstünlük teorisi, Adam
Smith tarafından geliştirilen ilk teori olma ayrıcalığına sahip-
tir. Ancak Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlük teorisi daha
genel bir teoridir. Başka bir deyişle, karşılaştırmalı üstünlük
teorisi mutlak üstünlük teorisinin alanını kapsar ancak mut-
lak üstünlük teorisi diğerinin alanını tümüyle açıklayamaz.
26 Uluslararası İktisat Teorisi
Yararlanılan Kaynaklar
Mutlak üstünlük teorisinde, farklı ülkeler tarafından üretilen Salvatore, D. (2007). International Economics, New York:
aynı malların maliyet düzeylerine bakılarak hangisinin daha Prentice-Hall.
etkin bir üretici olduğu belirlenmeye çalışılır. Oysa karşılaş- Heckscher, E. F.(1935) Mercantilism, London: Allen & Un-
tırmalı üstünlük teorisinde yalnızca ülkenin hangi mallarda win.
üstün olduğuna değil, bununla birlikte üstünlüğünün dere- Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
cesine de bakılır stünlük derecesi en yüksek (en verimli Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
olan mallar ihraç edilmeye, üstünlüğe sahip olunmayan veya Bhagwati, J. (March 1964) “The Theory of International
üstünlük derecesi az (göreceli olarak maliyeti yüksek) mallar Trade,” Economic Journal, Vol. 74.
da ithal edilmeye adaydırlar. Hogendom J. S., and Brown, V.B. (1979). The New Internati-
onal Economics, Addison-Wesley.
Sıra Sizde 4 Kreinin, M. E. (1987). International Economics: A Policy
Emek maliyetleri yerine fırsat maliyetlerinin kullanılması, Approach, New York: Dryden Press.
üretimde kullanılan tüm faktörlerin ve bu faktörlerin değişik Husted, S. and Melvin, M. (1990). International Economics,
türlerinin maliyet hesaba katılmasına neden olarak teoriye New York: Harper and Row.
daha gerçekçi bir nitelik kazandırmıştır. Bununla birlikte, Yılmaz, Ş. E. (1992). Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, An-
arşılaştırmalı stünlük Teorisi nin ana düşünce yapısı de- kara: azi niversitesi ayını
ğişmemiştir. Bu maliyet tanımına dayalı olarak her ülke yine
karşılaştırmalı olarak ucuza ürettiği mallarda uzmanlaşır ve
bu malları ihraç eder.
Sıra Sizde 5
Çoğalan maliyet koşulları altında, bir malı uluslararası fiyat-
lara göre daha düşük maliyetle üreten ülke, bu malın üretimi-
ni artırıp onu yüksek uluslararası fiyatlardan ihraç ederek dış
ticaretten kazanç sağlar. Ancak üretim artırıldıkça (o malda
uzmanlaşma ilerledikçe maliyetleri yükselir sonunda öyle
bir noktaya ulaşılır ki iç üretim maliyetleri (iç fiyatlar) ile
uluslararası fiyatlara eşitlenir. Bu nokta uzmanlaşmanın sı-
nırıdır. Çünkü daha fazla uzmanlaşmaya gidilmesi, üretilen
ve ihraç edilen malın iç maliyetinin o malın satıldığı ulusla-
rarası fiyattan daha yüksek olması demektir ki bu da rasyonel
bir davranış olmaz.
Sıra Sizde 6
retimde sabit ve azalan maliyet koşullarının geçerli oldu-
ğu bir durumda, iki ülkeli ve iki mallı standart dış ticaret
modellerinde tam uzmanlaşma ortaya çıkar. Çünkü ülke
içerideki düşük maliyetten üretimini artırdıkça (kaynakları
diğer maldan aktardıkça) sabit maliyetler durumunda mali-
yetler değişmez böyle olması ülkenin bu avanta dan sonuna
kadar yararlanmaması için bir neden bulunmaz. Bu da tüm
kaynakların karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunan malın
üretimine yığılması demektir. Azalan maliyetler durumun-
da bu yönde daha büyük bir itici güç vardır. Çünkü her yeni
üretilen birimin maliyeti bir öncekine göre daha da düşük
olmaktadır.
2
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Arz faktörünün yanında talep faktörleri uluslararası ticaret teorisi analizlerin-
de nasıl bir rol oynar?
Uluslararası ticarette denge sağlayan fiyatlar (dış ticaret hadleri) nasıl oluşur?
Kapalı ve açık ekonomilerde genel denge ne demektir ve nasıl sağlanır?
Uluslararası ticaretin, kapalı ekonomiye göre sağladığı kazançlar hangi bölüm-
lere ayrılır?
Uluslararası ticaretin ülke ekonomisi üzerine yarattığı refah etkileri kaç bölüme
ayrılır ve neleri içerir?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Dış Ticaret Ha leri • ık Ekonomi Dengesi
• Karşılıklı Tale Kanunu • timizasyon Kuralı
• Tekli E risi • Dış Ticaret Ü geni
• Uluslararası Ticaret Dengesi • Dış Ticaretin Üretim Kazan ları
• To lumsal Kayıtsızlık E risi • Dış Ticaretin Tüketim Kazan ları
• ormati e ah rtışı Kuralı • tatik Dış Ticaret Kazan ları
• Ka alı Ekonomi Dengesi • Dinamik Dış Ticaret Kazan ları
İçindekiler
• GİRİŞ
• ULUSLARARASI FİYAT ORANININ (DIŞ
TİCARET HADLERİNİN) OLUŞUMU
• KARŞILIKLI TALEP KANUNU
• TEKLİF E RİLERİ
Uluslararası Ticaret Teorisi:
Uluslararası İktisat Teorisi • TEKLİF E RİLERİNDE KAYMALAR
Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz • NEMSİZ OLMANIN NEMİ (KÜÇÜK
ÜLKE AVANTAJI)
• TEKLİF E RİSİ MODELİNİN YARARLARI
• TOPLUMSAL KAYITSIZLIK E RİLERİ İLE
ANALİZ
• EKONOMİDE GENEL DENGE
• DIŞ TİCARETİN DİNAMİK YARARLARI
Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz
ve Talep Faktörleri ile Analiz
GİRİŞ
Bundan önceki bölümde Uluslararası Ticaret Teorisi, arz yönünden incelenmişti. Çün-
kü uluslararası ticaretin yapısı, malların ülkeler arasındaki üretim maliyeti farklılıkları ile
açıklanmıştı. Bu açıklamalarda talep faktörü, ya hiç göz önünde bulundurulmamış ya da
çok az yer almıştır.
Oysa karşılaştırmalı üstünlükler ülkeler arası fiyat farklılıklarına bağlıdır. Bu ise arz ve
talep faktörlerinin birlikte etkisine bağlıdır. Bilindiği üzere fiyatların oluşumunda arz ve
talep bir makasın iki kolu gibidir, birisi olmadan alet iş görmez.
Bununla birlikte, uluslararası ticaretin nedenini yalnızca arz faktörlerine bağlamak ol-
dukça yaygın bir eğilimdir. Bu yaklaşım bir anlamda Ricardo modelinin uzantısı olarak
düşünülebilir. Gerçekte ise alınıp satılan miktarlar ve denge fiyatları, arz ve talep faktör-
lerinin ikisi tarafından birlikte belirlenir. Bu temel kural, iç piyasalar için olduğu kadar
uluslararası piyasalar için de geçerlidir.
Uluslararası İktisat Teorisi’nde göreceli fiyatlar, ticaret hadleri (terms of trade) ismini
almakta ve ihraç mallarının ithal mallarıyla değişim oranı olarak tanımlanmaktadır. Ön-
ceki bölümde yapılan analizlerde ticaret hadlerinin ülkelerin dış ticaret kazançları bakı-
mından taşıdığı öneme değinilmişti. Fakat orada ticaret hadlerinin nasıl oluştuğu açıklan-
mamış, yalnızca belirli bir düzeyde bulunduğu varsayımından hareket edilmişti.
Genel olarak belirtmek gerekirse, dış ticaret yapan ülkelerin talep koşullarına yer ve-
rilmedikçe, analizlerin şu gibi yönlerini belirlemek olanaksızlaşır: (1) Dönüşüm eğrisi
üzerinde dış ticaret öncesi denge noktası, (2) Uluslararası denge fiyat oranı (dış ticaret
hadleri), (3) Dış ticaret sonrası tüketim ve üretim noktaları. Nitekim geçen bölümlerdeki
analizlerde üretim ve tüketim denge noktaları ile denge ticaret hadlerini varsayımlarla
belirlememizin nedeni budur. Şimdi daha önce yapılan arz yönü ile ilgili analizlere talep
koşullarını katarak bu değişkenlerin denge noktalarını tam olarak belirleyebiliriz.
Kârlı ticaret alanı: İki ülkeli Türkiye ve ABD’yi ele alarak sabit verim koşulları altında buğday ve kağıdın iç maliyet
modelle ilgili şekilde ülkelerin iç
maliyet doğruları arasında kalan oranlarının aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım:
alan. Bu alan içinde yer alan tüm Türkiye, 1 buğday : 1/2 kâğıt
uluslararası fiyat oranlarından
ticaret iki ülke için de kârlıdır.
ABD, 1 buğday : 2 kâğıt
Bu örneğe göre, Türkiye ihraç edeceği 1 birim buğday karşılığında 1/2 birimden daha
az miktarda kâğıt elde etmeyi öngören bir fiyattan (ticaret haddinden) dış ticaret yapmak
istemez. Çünkü o taktirde kağıdı kendisinin üretmesi daha kârlıdır.
Şekil 2.1
Arz Modeline Göre Kağıt
ABD’nin iç
Kârlı Dış Ticaret Alanı maliyet doğrusu
4
Türkiye’nin iç
maliyet doğrusu
3
0
1 2 3 4 5 Buğday
O halde Şekil 2.1’de görüldüğü gibi, iç maliyet doğrusu Türkiye için kârlı ticaret ala-
nının sınırını oluşturur. Benzer şekilde, ABD’nin dış ticarete başlayabilmesi için ihraç
edeceği 2 birim kağıt karşılığında sağlayacağı buğday miktarının da 1 birimden daha az
olmaması gerekir. Yani ABD’nin iç maliyet oranı da bu ülke bakımından kârlı ticaret ala-
nının sınırını belirtir.
Şekilde görüldüğü gibi, iç maliyet doğrularının belirlediği kârlı ticaret alanı içinde ti-
caret hadleri, bir ülkenin yurt içi maliyetlerine ne kadar yaklaşırsa karşı ülkenin dış ticaret
kazançları o derece artar. Daha açık deyişle ticaret hadlerinin ABD’nin iç maliyet oranı-
na yaklaşması Türkiye’nin, Türkiye’nin iç maliyetlerine yaklaşması da ABD’nin dış ticaret
kârlarını artırır.
Daha önce de belirtildiği üzere, Ricardo’nunki gibi bir arz modelinden ancak bu kadar
bilgi elde edilir. Bu modellerden iç maliyet sınırları arasında ticaret hadlerinin, gerçekte
hangi düzeyde belirleneceği sonucunu çıkarma olanağı yoktur. Çünkü bunu dünya arz ve
talep koşulları belirler.
İç piyasada olduğu gibi, dünya piyasalarında da denge fiyatları arz ve talep edilen mik-
tarları, yani ihracat arzı ile ithalat talebini birbirine eşitleyen fiyatlardır. Bu eşitliği sağla-
mayan fiyatlar denge fiyatı olamaz. Çünkü örneğin ihracat arzı ithalat talebini aşıyorsa bu
fazlalığın doğurduğu baskılar sonucu uluslararası fiyatlar denge sağlanıncaya kadar dü-
şecektir. Tersine, eğer cari ticaret hadlerinden bir ithalat talebi fazlası varsa bu kez dünya
fiyatları yükselecek ve yeni bir denge oluşacaktır. Bu genel ilkeyi belirttikten sonra, şimdi
talep yönünden Uluslararası Ticaret Teorisi’ni incelemeye geçebiliriz.
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 31
Bir malın fiyatı nasıl onun piyasa arz ve talebinin bir sonucu ise uluslararası fiyat oranını
(dış ticaret hadleri) da arz ve talep koşulları birlikte belirler. Ricardo modeli yalnızca arz
koşullarına dayandığı için bu model uluslararası denge fiyat oranının sınırlarını gösterebilir
ama gerçek uluslararası denge fiyatını gösteremez. Çünkü, bunun için modelde talep koşul-
larına da yer vermek gerekir.
“Fiyat oluşumunda talep ve arz bir makasın iki koluna benzer, biri olmadan diğeri iş gör-
mez.” Bu ifadeyi uluslararası fiyatların oluşumu bakımından açıklayınız. 1
KARŞILIKLI TALEP KANUNU
Klasik İktisatçılardan dış ticarette talep koşullarına ilk kez yer veren düşünür John Stuart
Mill (1806-1873) olmuştur. Böylece Mill, Ricardo modelinde, iç maliyet oranlarının be-
lirlediği sınırlar arasında, göreceli fiyat oranının, yani ticaret hadlerinin hangi düzeyde
oluşacağını açıklama başarısını göstermiştir.
Mill’e göre iki ülkeli modelde eğer ülkelerden birinin, diğerinin malına karşı talebinin
ne derece şiddetli olduğu bilinirse, ticarette denge fiyatları belirlenebilir. Mill’in dış ticaret
hadlerinin oluşumuyla ilgili açıklamaları karşılıklı talep kanununa (reciprocal demand
law) dayanır.
İki ülkeli bir modelde, bir ülkenin karşılıklı talebi, onun kendi malından vereceği bir Karşılıklı talep kanunu: İki ülkeli
modelde bir ülkenin karşılıklı
birim için, öbürünün malından talep edeceği miktarlarla ölçülür. Bunu tersinden söyle- talebi, onun kendi malından
mek gerekirse karşılıklı talep, bir birim yabancı mal karşılığında teklif edilen ulusal mal vereceği bir birim karşılığında
arzına eşittir. Ülke, belirli miktar yerli mal karşılığında ne kadar az yabancı mala razı olu- öbür ülkenin malından ne
miktarlarda talep edeceği ile
yorsa, ithal malına olan karşılıklı talebi o derece şiddetli demektir. Doğaldır ki böyle bir ölçülür.
durum ithal mallarına karşı büyük bir gereksinim olduğunu ifade eder. Tersine, fazla ge-
reksinim duyulmuyorsa o derece az miktarda mal verir.
Talep koşullarının analize katılması Ricardo modelinde nasıl bir boşluğu gidermiştir?
2
TEKLİF EĞRİLERİ
Karşılıklı talep teorisi, uluslararası denge fiyatlarının oluşumunda talep koşullarını ana-
lize katması bakımından, dış ticaret teorisinde kuşkusuz önemli bir ilerleme sağlamıştır.
Bununla birlikte, Mill’in açıklamaları ile konu genel bir açıdan ele alınmış ve yeteri kadar
açıklığa kavuşturulamamıştır. O bakımdan karşılıklı talep teorisi, ünlü İngiliz iktisatçısı
Alfred Marshall (1842-1924) tarafından geliştirilen ve teklif eğrileri (offer curves) adı ve-
rilen şekillerle incelenmiştir. Böylece dış ticaret hadlerinin oluşumunda arz ve talep etki-
lerine daha büyük bir açıklık getirilmiş olmaktadır.
Ülkenin belli miktar veya hacimdeki ithal malı karşılığında önerdiği ihraç malı tu-
tarına teklif (offer) adı verilir. Buna göre bir teklif, aynı anda şu üç şeyi ifade eder: İh-
raç miktarı, ithal miktarı ve uluslararası fiyat oranı. Ticaret hacmine bağlı olarak ülkenin
teklifleri de değişir. Ancak bu değişme belirli özellikler gösterir. Şöyle ki, örneğin ithalat
her defasında belli miktar artırılırken ülkenin her ilave birim ithal malı karşılığında ken-
di malından teklif edeceği miktarlar giderek azalır ve hatta bir noktada sıfıra düşer. Bu
noktada toplam ihracat hacmi en yüksek düzeydedir. Bundan sonra ise ithal malı miktarı
artırılmak istenirse ülkenin kendi malın dan teklif edeceği miktarlar toplam olarak da
düşmeye başlar.
Bu açıklamalar ışığında teklif eğrisi şöyle tanımlanabilir: İthal malı birer birim artırı-
lırken, bunların karşılığında ülkenin kendi malından önereceği miktarları gösteren eğriye
teklif eğrisi denir. Ya da tersine, teklif edilen ihraç malları birer birim artırılırken talep
32 Uluslararası İktisat Teorisi
edilen ithal malı miktarlarını gösteren eğri biçiminde de tanımlanabilir. Teklif eğrisi üze-
rindeki her nokta, hem teklif ve talep edilen miktarları, hem de bunların birbirine oranı
olan uluslararası göreceli fiyatı, yani ticaret hadlerini gösterir.
Şekil 2.2
Türkiye’nin Varsayılan Kağıt
Teklif Eğrisi
5 T
D (10k: 5b)
4
C (10k: 10b)
2
0
1 2 Buğday
Daha önce verdiğimiz kâğıt ve buğday örneğini ele alarak, teklif eğrisi analizlerini sür-
dürelim. Şekil 2.2’deki OT Türkiye’nin kâğıt karşılığında buğday teklif eğrisidir. Görülece-
ği gibi teklif eğrisi orijinden çıkar ve bu eğrinin sınırını iç maliyetler oranı doğrusu belir-
ler. Nitekim Şekil 2.2’deki OA veya 10 k: 20 b doğrusu bir önceki şekil üzerinde gösterilen
Türkiye’nin iç maliyet doğrusunun (1b: 1/2k) aynısıdır. Teklif eğrisi de iç maliyet doğrusu-
nun altına inemez. Çünkü ticaret hadlerinin iç maliyetlerden düşük olması durumunda,
ülkenin ithal malını da kendisinin üretmesi dış ticaretten daha karlıdır.
OT teklif eğrisi üzerindeki fiyat doğrularının giderek dikleşmesi, ticaret hacmi geniş-
ledikçe Türkiye’nin ancak buğday fiyatının (kağıt cinsinden) yükselmesiyle ticarete razı
olacağı anlamına gelir.
Teklif eğrisinin şeklinin taşıdığı özellikleri şekilten izleyebiliriz: İç maliyet doğrusun-
dan ayrıldıktan sonra eğri giderek dikleşmekte (eğimi yükselmekte) ve belli bir ticaret
hacminden sonra tersine dönmektedir (eğimin negatif olması). Eğimin yükselmekte ol-
duğu kısımda, her yeni ithal malı birimi karşılığında ihraç malından önerilen miktarlar
azalmaktadır. Eğrinin tersine döndüğü kısımda ise daha fazla ithal malı kabul edebilmesi
için ülke, teklif ettiği ihraç malının toplam miktarını azaltıyor.
Bunun mantıksal açıklaması şöyle yapılabilir: Artan ithal malı miktarlarının ülkeye
sağladığı marjinal fayda giderek azalır. Oysa ticaret hacmi genişledikçe ihraç malı arzı
daralacağı için, önerilen her ihraç malı biriminin doğuracağı marjinal fayda kaybı büyü-
mektedir. Kuşkusuz ithal malı birimlerinin sağladığı marjinal fayda ne kadar hızla azalır
veya ihraç malı birimlerinin doğurduğu marjinal fayda kayıpları ne kadar şiddetle artarsa
teklif eğrisi, belirli ticaret hacimlerinde o kadar dikleşecek, ya da ticaret hacmi o kadar
düşük olacaktır.
Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi olmak özelliklerine sahiptir. Ticaret hacmi
genişledikçe ihraç mallarının arzı kıtlaşmakta ve dolayısıyla ancak daha fazla miktarlarda
ithal malı karşılığında aynı miktar ihraç malı arz edilmektedir (ticaret hadlerinin yüksel-
mesi). Böylece eğrinin şekli, ülkenin üretim teknolojisi, faktör donatımı, ekonomik yöne-
timde etkinlik vs. gibi arzla ilgili özelliklerini yansıtmaktadır.
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 33
Şekil 2.3
M
3
0
1 2 3 4 Buğday
ABD’nin buğday karşılığında kâğıt teklif eğrisi de aynı yolla elde edilmiş ve Şekil 2.3
üzerinde gösterilmiştir.
Teklif eğrisi analizlerindeki amaç, başta da belirtildiği üzere, iki ülkeli model yardı-
mıyla uluslararası ticaret dengesini sağlayan göreceli fiyat oranının (ticaret hadlerinin) Uluslararası denge: İki ülkenin
teklif eğri OU’nun kesiştiği
belirlenmesidir. Bu eğriler ülkelerin arz ve talep koşullarını yansıttığı için teklif eğrileri noktadan geçen dış ticaret
analizi bir genel denge analizi niteliğindedir. haddinde sağlanabilir. Her maldan
teklif edilen miktar, o maldan
Gerçek dünyada denge fiyatları, toplam uluslararası ihracat arzı ile toplam uluslararası talep edilen miktara eşitlendiği
ithalat talebini birbirine eşitleyen fiyatlardır. Diğer bir deyişle, bunlar öyle fiyatlardır ki, bu için uluslararası ticarette dengeye
fiyatlardan bir malın tüm ihracatçılarının satmak istediği miktar tüm ithalatçıların satın ulaşılmıştır.
almak istediği miktara denk olmalıdır. İki ülkeli model açısından da bu temel koşul aynı-
dır. Şöyle ki, bir fiyat oranının denge ticaret haddi olabilmesi için bu fiyattan bir ülkenin
ihraç edeceği miktarın diğerinin ithal edeceği miktara eşitlenmesi zorunludur.
Eğer iki ülkenin, ayrı ayrı elde edilen teklif eğrileri aynı şekil üzerinde gösterilirse bunlar
bir noktada kesişirler. Bu noktadan geçen fiyat oranı ise denge ticaret haddini oluşturur.
Şekil 2.4
Kağıt Teklif Eğrileri ve
(Türkiye’nin Teklif Eğrisi)
T Denge Ticaret Hadleri
N S
ABD’nin İç
Fiyat Oranı
P U
M
(ABD’nin Teklif Eğrisi)
R
Türkiye’nin İç
Fiyat Oranı
0
Y L V Buğday
34 Uluslararası İktisat Teorisi
Nitekim Şekil 2.4’te Türkiye ile ABD arasındaki ticarette (dünya piyasası) uluslara-
rası dengeyi sağlayan ticaret hadleri P den geçen OP fiyat oranıdır. OP ticaret hadlerin-
den Türkiye’nin ihraç etmek istediği buğday miktarı (OL), ABD’nin ithal etmek istediği
buğday miktarına (MP), Türkiye’nin ithal etmeyi arzuladığı kağıt (LP) da ABD’nin ih-
raç etmek istediği kağıt miktarına (OM) eşittir. Başka bir deyişle teker teker her maldan
yapılmak istenen ihracat ile ithalat birbirine eşitlenmiş ve böylece dünya ticaret dengesi
sağlanmıştır.
OP’nin dışında hiçbir göreceli fiyat oranı (ticaret haddi) dünya ticaret dengesini sağla-
yamaz. Örneğin OS gibi, OP den daha yüksek (buğday için) bir ticaret haddi doğrusunu
ele alırsak, bu fiyattan Türkiye’nin teklif edeceği buğday OV, ABD’nin talep edeceği mik-
tar OY olduğundan YV kadar bir arz fazlası vardır. Bunun gibi, aynı ticaret haddinden
ABD’nin teklif edeceği kâğıt OR iken Türkiye’nin talep edeceği kağıt ON dir, dolayısıyla da
NR kadar bir talep fazlası bulunmaktadır. O halde bu arz ve talep uyumsuzlukları sonu-
cunda buğday fiyatları kağıda göre düşecek yani OS doğrusu aşağıya doğru hareket edecek
ve OP ye eşitlendiğinde istikrarlı denge sağlanmış olacaktır.
Kuşkusuz, bunun tersi de doğrudur. Yani ticaret hadlerinin OP nin altına düştüğü var-
sayılırsa, bu fiyatlardan bir buğday talebi fazlası ve kağıt arzı açığı ortaya çıkacağı için
buğday fiyatları yükselecek ve OP düzeyinde karar kılacaktır.
Teklif eğrilerinin ülkelerin hem arz hem de talep koşullarını yansıttığına dikkat edelim. Bu
eğrilerin iç maliyet doğrularının altına inmeyeceğinin varsayılması yurt içi üretim özellik-
lerinin (arz koşullarının) bir sonucudur. Daha sonra bunların, iç maliyet doğrularından ay-
rılıp kavisleşmeleri ise tamamen ülkelerin talep koşulları ile ilgilidir
Uluslararası ticaret dengesi ne demektir? Uluslararası denge fiyat oranının (dış ticaret had-
3 leri) ne gibi özelliklere sahip olması gerekir?
Şekil 2.5
Talepte Kayma ve Teklif Kağıt
Eğrisi T1
Eğer başlangıçta 0T T
olan Türkiye’nin teklif
eğrisi Türkiye’de halkın S
tercihlerinin yabancı N
mallar lehine ve yerli
mallar aleyhine değişmesi
K A
nedeniyle 0T1 biçiminde P1
P
sağa kayarsa, yeni M
uluslararası ticaret dengesi
P1 noktasında gerçekleşir.
Böylece dış ticaret hadleri
ülkenin aleyhine olacak
biçimde 0P den 0P1 e düşer,
yeni uluslararası ticaret
hacmi de 0K kağıt ve 0V 0
buğday biçiminde genişler. L V Buğday
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 35
Önce talepteki değişmeyi ele alalım. Türkiye’de halkın zevk ve tercihlerinin ithal malı
kâğıt yönünde değiştiğini varsayalım. Bu durumda Türkiye, birim miktar kâğıt karşılığın-
da daha fazla buğday vermeyi kabul edeceği için Şekil 2.5’te görüldüğü gibi bu ülkenin
teklif eğrisi OT1 şeklinde sağa kayar. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin daha fazla ticaret yap-
ma isteğini ifade eder. Sonuçta, ilk ticaret hadleri OP olan düzeyinde dünya piyasasında
istikrar bozulur. Çünkü, aşırı bir kâğıt talebi (ON talebine karşın OM arzı) ile aşırı buğday
arzı (MP talebine karşılık NS arzı) ortaya çıkar. Böylece denge sağlanıncaya kadar buğday
fiyatları düşecek ve yeni ticaret hadleri OP1 olacaktır.
Dış ticaretteki bu değişmeler Türkiye’nin refahı üzerinde birbirine ters iki etki doğu-
rur: Dış ticaret hacmindeki genişleme refahı olumlu, dış ticaret hadlerinde bozulma ise
olumsuz yönde etkiler. Refahtaki gerçek değişmeyi bu iki etkinin sonucu belirler. Eğer
ticaret hadleri etkisi sonuçta ağır basarsa ülkenin refah düzeyinde bir düşme olacaktır.
Yukarıda açıklananın tersine, Türkiye’de halkın zevk ve tercihleri ithal malına karşı
yönde, yani ihraç malına doğru değişirse teklif eğrisi sola kayar, ticaret hadleri ülke lehine
değişir ve dış ticaret hacmi daralır. Refah düzeyindeki değişme ise yine bu iki zıt etkinin
sonucuna bağlıdır.
Teklif eğrilerini etkileyen arz faktörleri arasında ise teknolojik gelişme, faktör artışları,
yönetim bilgisinde ilerleme, vs. gibi bir dizi faktör yer alır. Örneğin, eğer ihraç malı üre-
timinde bir teknolojik ilerleme olursa Türkiye’nin teklif eğrisi sağa doğru kayar. Buğday
üretiminde maliyetler düştüğü ve üretim hacmi genişlediği için ülke ilk ticaret hadlerin-
den daha fazla ticaret yapmak isteyecek, bu da dış ticaret hadlerini ülke aleyhine çevire-
cektir. Bu durum Şekil 2.5 üzerinde gösterilenle aynıdır.
Arz ve talep faktörlerindeki değişmeler ileriki bölümlerde iktisadi kalkınma ve dış ti-
caret konusu incelenirken daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Şekil 2.6
Önemsiz olmanın Motor
ABD
Önemi
Lüksemburg
Ülkelerden birisi
ABD gibi çok büyük, P
diğeri Lüksemburg
gibi çok küçük ise,
dış ticaret hadleri ABD’nin
0P gibi ABD’nin dış ticaret kazancı
iç fiyat oranına Lüksemburg’un
yakın bir düzeyde dış ticaret
belirlenir. ve dış ticaret kazancı
kazançlarının ağırlıklı
bölümü küçük ülke
Lüksemburg’ a gider.
0
Tereyağı
Gerçek dünyada belirli malların uluslararası fiyatları o malların başlıca üretici ve tü-
keticilerinin karşılıklı talebine bağlıdır. Ufak ülkeler bu şekilde oluşan fiyatları veri ola-
rak kabullenir ve bu fiyattan dış ticaretlerini sürdürürler. Belirtmek gerekir ki, ticarette
“büyüklük” kavramı her zaman ülkenin coğrafi ya da fiziki büyüklüğü ile ilgili değildir.
Nitekim coğrafi bakımdan büyük sayılan birçok ülke, çoğu malların dünya ticaretinde
önemsiz bir alıcı veya satıcı durumundadır. Yüksek bir nüfusa veya geniş topraklara sa-
hip birçok az gelişmiş ülkenin dünya sanayi malları ticaretindeki paylarının düşük olması
buna bir örnektir.
İki ülkeli modele dayalı teklif eğrisi analizindeki denge fiyatlarının oluşumu yaklaşımı ile
çok mallı gerçek dünyada bireysel malların uluslararası fiyatları açıklanabilir mi? Nasıl? 4
T1
B S1
T2
Y
D S2 T3 i2
X
i1
i0
0
A C X Malı
38 Uluslararası İktisat Teorisi
Tüketicinin aynı fayda düzeyinde Tüketiciyi aynı tatmin düzeyinde bırakırken, birbiri yerine geçebilen (ikame edilebi-
kalabilmesi koşuluyla iki maldan
birbiri yerine tüketebileceği len) mal miktarları arasındaki orana marjinal (uçsal) ikame oranı (marginal rate of subs-
miktarlar arasındaki oran. Eğrinin ti-tution) denmektedir. X’ in Y malı yerine geçirilmesi durumunda marjinal ikame oranı
bir noktadaki eğimine eşittir.
∆Y/∆X biçiminde gösterilir. ∆X ve ∆Y’nin nispeten ufak miktarlar olması durumunda
kayıtsızlık eğrisi üzerinde bulunan herhangi bir noktanın marjinal ikame oranı, kayıt-
sızlık eğrisinin o noktadaki eğimine eşit olur. Kayıtsızlık eğrisinde bir noktadan diğerine
geçildiğinde, toplam fayda değişmediğine göre bu demektir ki, tüketicinin bir malın artan
miktarından aldığı fayda, öteki malın azalan miktarı dolayısıyla uğradığı fayda kaybına
eşitleniyor.
Azalan marjinal fayda Kayıtsızlık eğrisi boyunca hareket etmekle tüketicinin bir maldan elde ettiği miktar
Kanunu: Bir maldan tüketilen
miktarlar arttıkça, her yeni artarken, öteki maldan sahip olduğu miktar azalır. Azalan uçsal fayda veya marjinal fayda
tüketilen miktarın tüketiciye daha kuralı uyarınca, bir maldan tüketilen her yeni birimin sağladığı fayda giderek düşer. Bunu
az fayda sağlaması.
tersinden söylersek, vazgeçilen her birim mal dolayısıyla uğranılan fayda kaybı bir ön-
cekinden daha büyük olur. Kayıtsızlık eğrisinin orijine göre dış-bükey olmasının nedeni
budur. Tüketici, eğri üzerinde S1 den S2 ye geçerken sahip olduğu Y malı azalır, X malı ise
artar. Dolayısıyla bu kişinin fayda düzeyini sabit tutabilmek için kaybettiği her birim Y
karşılığında, ona bir öncekinden daha fazla miktarlarda X malı vermek gerekecektir.
Faydanın mutlak olarak Tüketicinin şekilte T1 gibi bir noktadaki tatmin düzeyi i0 ile gösterilenden daha yük-
ölçülemezliği: Fayda miktarını
objektif biçimde (kardinel olarak)
sektir. Çünkü bu noktada her iki maldan da daha fazla tüketiyor. Tüketiciye T1 deki ile
ölçecek bir kıstasın bulunmaması. aynı faydayı sağlayan T2, T3.,.. gibi çok sayıda başka noktalar vardır. Bu noktaları birleştir-
İktisatta fayda karşılaştırmalı diğimizde, i1 biçiminde yeni bir kayıtsızlık eğrisi elde ederiz. Aynı kişiye ait olduğu için i1
(ordinel) olarak ölçülür.
in şekli i0 ile aynı olacaktır. Aralarındaki tek fark i1’in daha yüksek bir faydayı gösterme-
sidir. O halde i0 ve i1’in temsil ettiği fayda miktarlarını mutlak olarak ölçememekle birlikte,
bunları birbiri ile karşılaştırabiliyoruz. İktisatta faydanın ölçülebilirliği işte bu anlamda
mümkün olmaktadır.
Tüketici kayıtsızlık eğrileri sonsuz sayıda bir aile oluştururlar. Yukarıdaki şekilde be-
lirli bir tüketicinin kayıtsızlık eğrileri ailesine ait birkaç eğri gösterilmiştir. Tek bir eğrinin
şeklini bilince, bu eğrilerin sayısını istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Çünkü hepsinin şekli
aynıdır. Her biri farklı bir fayda düzeyini temsil ettiği için de bu eğriler hiçbir zaman
kesişmezler. Tekrar belirtelim ki, bu eğrilerin şekli aynı zamanda ilgili kişinin talep koşul-
larının bir göstergesidir.
Şekil 2.8
Toplumsal Kayıtsızlık Kağıt Kağıt
Eğrileri
k3
Türkiye ABD
k2
k1
b3
b2
b1
0 0
Buğday Buğday
(a) Türkiye’de toplumsal tercihler (b) ABD’de toplumsal tercihler
Toplumsal kayıtsızlık eğrileri analizleri kolaylaştıran önemli bir geometrik araçtır. Ancak
bunun kullanılması durumunda üstü kapalı biçimde yapılan varsayımları hatırdan çıkar-
mamak gerekir.
Standart uluslararası ticaret modellerinde talep koşullarını incelemek için hangi geometrik
5 araçlar kullanılır?
Şekil 2.9
Kağıt Kapalı Bir Ekonomide
Denge
F M
i2
i1
N i0
F
0
A Buğday
Şekilde denge noktası D dir. Toplum, D noktasında görülen mal miktarlarını tüketerek
i1 kayıtsızlık eğrisinin gösterdiği tatmin düzeyine ulaşır. Bu, onun ulaşabileceği en yük-
sek refah düzeyidir. Çünkü daha yüksek bir kayıtsızlık eğrisi üzerinde bulunan, örneğin
M gibi bir nokta, sınırlı faktör stoku ve mevcut teknoloji koşulları altında, onun üretim
kapasitesinin dışında kalır. Bunun gibi eğer D noktasının altında örneğin, N noktasındaki
mal bileşimleri üretilirse toplumun refahı i0 gibi daha düşük bir kayıtsızlık eğrisi düzeyine
inmiş olacaktır.
Kısacası, bir toplumda optimal dengenin sağlanabilmesi için halk nelerin, hangi mik-
tarlarda üretilmesini istiyorsa, üretimin de buna uygun biçimde yapılması gerekir. Piyasa
ekonomilerinde bunu sağlayan mekanizma ise fiyat mekanizmasıdır. Halkın talep ettiği
malların fiyatı, dolayısıyla o alandaki karlılık yüksek olur. Üreticileri yönlendiren ana et-
ken de budur.
Ekonominin genel denge noktasında dönüşüm ve kayıtsızlık eğrilerine teğet olarak
çizilen bir doğrunun eğimi, iki mal arasındaki yurt içi değişim oranını (iç fiyatları) ifade
eder.
Şekilde iç fiyatlar FF doğrusunun eğimi ile gösteriliyor. Daha önce, kayıtsızlık eğri-
si eğiminin marjinal ikame oranına eşit olduğunu belirtmiştik. Marjinal ikame oranının
yurt içi değişim oranına eşitlendiği noktada tüketiciler dengeye ulaşır. Üretici dengesi ise
dönüşüm eğrisi eğiminin (yani marjinal dönüşüm oranının) iç fiyat oranına eşitlendiği
noktada gerçekleşir. Böylece marjinal ikame oranı ile marjinal dönüşüm oranının birbiri-
ne eşit olduğu noktada hem tüketici hem de üretici dengesi sağlanmış olur. Bu ise kapalı
ekonomi durumunda toplumsal refahın maksimuma ulaşması demektir.
Şekil 2.10
Açık Ekonomilerde Kâğıt Kâğıt
Denge: Benzer T Türkiye T1 F1 ABD
Tercihler
R C
H
F N
I2
İthalat D I1 İthalat D1
L A F G K
M I
İhracat İhracat
T T1 i2
F1 i1
0 0
P S Buğday V E Buğday
Üretici dengesi: Açık İki ülkenin faktör donatımı birbirinden farklı olduğu için üretim olanakları eğrilerinin
ekonomide, uluslararası fiyat oranı şekilleri de değişik olur. Türkiye’nin dönüşüm eğrisinin buğday ekseni yönündeki göre-
doğrusunun üretim olanakları
eğrisine teğet olduğu noktada celi uzunluğunun nedeni, buğdayın emek-yoğun (yani sermayeye göre daha çok emek
gerçekleşir. gerektiren) bir mal olması ve Türkiye’nin iş gücü bakımından göreceli zengin bir ülke
durumunda bulunmasıdır. Bunun gibi kağıt, sermaye-yoğun bir mal varsayıldığı ve ABD
sermayeye bol olarak sahip bir konumda olduğu için, üretim olanakları eğrisi kâğıt ekseni
yönünde daha uzundur. İki ülkede toplumsal zevk ve tercihlerin aynı olduğu kabul edil-
miştir. O yüzden Şekil 2.10’da ülkeye ait kayıtsızlık eğrileri birbirinin özdeşidir.
Tüketici dengesi: Açık Dış ticaretten önce Türkiye’deki iç fiyatlar FF, Amerika’da ise F’F’ ile gösterilmiştir. F’F’
ekonomide, uluslararası fiyat
oranı doğrusunun bir toplumsal nin FF ye göre daha dik olması, Türkiye’de buğdayın, ABD’de ise kağıdın göreceli açıdan
kayıtsızlık eğrine teğet olduğu ucuz mallar olduğunu ifade eder. İç fiyat oranları farklı olduğundan bu ülkeler dış tica-
noktada gerçekleşir ve toplumun
refah düzeyini yansıtır.
rete açılabilirler. Uluslararası fiyatların TT şeklinde belirlendiğini varsayarsak, dış ticaret
başladıktan sonra her iki ülkedeki iç fiyatlar bu düzeye eşitlenir (tek fiyat kanunu). Şekilte
T’T’ nin TT ye paralel olması bu özelliği yansıtmaktadır.
Açık ekonomilerde üretim ve tüketim miktarları birbirinden ayrılır. Hangi malların
ne miktarlarda üretileceğine, kâr maksimizasyonu amacı doğrultusunda, üreticiler karar
verir. Üreticinin denge koşulu, malın marjinal maliyetinin piyasa fiyatına (dış fiyatlara)
eşitlenmesidir. Tüketici de fayda maksimizasyonuna göre tüketimini belirler. İki mal ara-
sındaki marjinal ikame oranının piyasa fiyatına eşitlenmesi ile tüketici dengesi sağlanmış
olur.
TT uluslararası fiyat T
C2
doğrusunun kapalı
ekonomide üretim i2
dengesi noktası D C1
den geçmesi üretimde K’ i1
uzmanlaşma olmadığını F
gösterir. Bu drumda ülke i0
dış ticarete açılmakla
K
refahını i0’ dan i1’ e D
yükseltmiştir. Tüketim
kazancı budur. Fakat
D noktası yerine D’ F
D’
noktasındaki üretime
geçmekle refahını da i1’
den i2’ ye yükseltir. Bu da
üretim kazancıdır. T T’
0
L’ L Tarım
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 45
Denibilir ki, bazı az gelişmiş ülkelerde ekonomik yapı çok katı olduğundan bu ülke-
lerde üretim ayarlamaları yapmak oldukça güçtür. Dolayısıyla dış ticaretin uzmanlaşma
yararları sınırlı kalır. Bu görüşte gerçek payı bulunmakla birlikte, en azından tüketim ya-
rarları dolayısıyla ülke yine de dış ticaretten kazançlı çıkar.
Şekil 2.12
Kåğıt
T Talep Farklılığına Bağlı Dış
Ticaret
CABD i2
FABD
i1 MN iki ülkenin üretim
M olanakları eğrisi olduğu için
EABD arz koşulları aynıdır. Fakat
ABD’ nin toplumsal kayıtsızlık
D eğrileri kağıda yönelik,
L Türkiye’ nin I toplumsal
kayıtsızlık eğrileri de gıda
maddelerine yöneliktir.
CTR
Böylece FABD doğrusunun
K gösterdiği gibi ABD’ de kağıt
I2 pahalı (gıda ucuz), Türkiye ‘
ETR de de FTR fiyat doğrusunun
I1 T ifade ettiği biçimde gıda
FTR pahalı (kağıt) ucuz mallar
N Gıda
durumuna gelir.
Ülkeler, TT gibi ortak bir uluslararası göreceli fiyattan (dış ticaret hadleri) ticarete açıl-
dıklarında, daha düşük maliyetle üretmekte olduklarından Türkiye kâğıtta, ABD de gıda
maddeleri alanında uzmanlaşmaya gidecek ve bu uzmanlaşma D noktasına kadar süre-
cektir. D noktasında iki ülkedeki iç fiyatlar oranı uluslararası göreceli fiyatlara eşitlenece-
ğinden bu nokta uzmanlaşmanın sınırını oluşturur. Kısaca, aralarındaki talep farklılığı,
ülkeleri üretimde kısmi bir uzmanlaşmaya sürüklemektedir.
46 Uluslararası İktisat Teorisi
Diğer yandan TT ticaret hadlerinden Türkiye, ürettiği kâğıdın bir bölümünü ihraç
edip karşılığında gıda maddesi ithal ederek tüketim dengesini CTR noktasında gerçekleş-
tirebilir, böylece de refah düzeyini i1’den i2’ye yükseltebilir. ABD ise gıda maddesi ihracatı
karşılığında kâğıt ithal ederek CABD noktasındaki bileşimi tüketebilir, yani I1 refah düze-
yi yerine I2 refahından yararlanabilir.
Yukarıdaki analizler, talep koşullarındaki farklılığın uluslararası ticarette oynayabi-
leceği rolü göstermektedir. Bununla birlikte, gerçek dünyada talep koşullarının ülkeler
arasında birbirinden çok farklı olmadığı gözlemlerle ortaya konmaktadır. Günümüzün
küreselleşen dünyasında kitle iletilim araçlarının gösterdiği baş döndürücü gelişmeler, ül-
keleri birbirlerine daha da yaklaştırmış ve tüm ülkelerde az çok benzer talep koşullarının
ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Uluslararası ticaretin yararları ile genellikle statik yararlar üzerinde durulur. Bunlar kay-
6 nakların etkin dağıtımının sağladığı bir defalık refah artışı etkileridir. Oysa dinamik etkiler
zamana ve değişmeye bağlıdır. Bunlar ekonomik büyüme ile doğrudan ilişkilidir.
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 49
Özet
Arz faktörünün yanında talep faktörleri uluslararası lumsal kayıtsızlık eğrileri, bireysel tüketici kayıtsızlık
1 ticaret teorisi analizlerinde nasıl bir rol oynar? eğrileri mantığına uygun biçimde toplumun talep
Ricardo modelinde talep koşullarına yer verilme- koşullarını (zevk ve tercihlerini) ve refah düzeyini
miştir. Oysa uluslararası ticarette fiyatların ve alınıp gösterirler. Ancak söz konusu eğrilerin bu amaçla
satılan miktarların belirlenmesi için arz koşullarının kullanılabilmesi için dış ticarete açıldıktan sonra top-
yanında talep koşullarını dikkate almak zorunludur. lumun gelir dağılımının bir kimse bile yoksullaşacak
İki ülkeli ve iki mallı standart bir ticaret modelinde iç biçiminde değişmediğini veya bazı kimseler yoksul-
maliyet oranları uluslararası ticaret dengesini sağlaya- laşmış olsalar, geliri artan kimselerden aktarılacak
cak fiyat oranının sınırlarını belirler. Gerçekte hiçbir gelirlerle bu düşüşün karşılandığını (örneğin vergi
ülke ihraç ürününü yurt içi üretim maliyetinden daha yoluyla) varsaymak gerekir.
düşük bir fiyattan satmak istemez. Böylece aynı şekil Kapalı bir ekonomide denge dönüşüm eğrisinin ül-
üzerinde gösterildiğinde iki ülkenin iç maliyet doğru- kenin bir toplumsal kayıtsızlık eğrisine teğet olduğu
ları arasında kalan alan kârlı ticaret alanının oluşturur. noktada gerçekleşir. Dışa açık bir modelde ise denge
Kârlı ticaret alanı içinde denge uluslararası fiyat ora- iki ülkenin dış ticaret üçgenlerini eşitleyen ulusla-
nının hangi düzeyde oluşacağı ülkelerin talep koşulla- rarası fiyat oranında sağlanır. Çünkü yine ancak bu
rına bağlıdır. uluslararası fiyat doğrusunda bir ülkenin ihraç ettiği
Standart dış ticaret modellerinde talep koşullarının miktar diğerinin ithal ettiği miktara eşitlenmiş olur.
etkisini incelemek için kullanılan iki geometrik araç
vardır. Birisi teklif eğrisi analizi, diğeri de toplumsal Uluslararası ticaretin, kapalı ekonomiye göre sağladığı
kayıtsızlık eğrisi analizidir. 4 kazançlar hangi bölümlere ayrılır?
Uluslararası ticarette talep koşullarının etkisini ilk Genellikle dış ticaret kazançlarının yalnızca üretimde
inceleyen iktisatçı John Stuart Mill’dir. Mill’in ortaya uzmanlaşmadan kaynaklandığı düşünülür. Oysa bu
attığı “karşılıklı talep kanunu” teorisi daha sonraları doğru değildir. Üretimde uzmanlaşmanın olmadığı
geliştirilen teklif eğrileriyle somut biçimde açıklan- varsayılsa bile dış ticaret ülkeler için yine de kazanç-
mıştır. lıdır. Bunlar tüketimden kaynaklanan kazançlı olabi-
Bir ülkenin, karşı ülkenin malından talep ettiği belir- lir. O hâlde kapalı ekonomiye göre açık ekonomiler-
li miktar karşılığında kendi malından teklif edeceği de sağlanan kazançlar iki bölümden oluşur. Bunlar;
miktarları gösteren eğriye teklif eğrisi adı verilir. Tek- tüketim kazançları (consumption gains) ve üretim
lif eğrisi orijinden çıktıktan sonra iç maliyet doğru- kazançları (production gains). Bazen birincisine de-
sundan saparak kavisli bir durum alır. Bunun nedeni ğişim, ikincisine de uzmanlaşma yararları dendiği ol-
azalan marjınal fayda kuralıdır. maktadır.
Uluslararası ticarette denge sağlayan fiyatlar (dış ticaret Uluslararası ticaretin ülke ekonomisi üzerine yarattığı
2 hadleri) nasıl oluşur? 5 refah etlileri kaç bölüme ayrılır ve neleri içerir?
İki ülkeli modelde dış ticaret dengesi, aynı şekil üze- Dış ticaret yalnız mevcut kaynakların daha iyi kulla-
rine çizilen iki ülkeye ait teklif eğrilerinin kesiştiği nımına olanak vererek değil, aynı zamanda yarattığı
noktadan geçen uluslararası fiyat oranında (dış ticaret dinamik etkilerle de ülke refahı üzerinde olumlu eti-
hadlerinde) gerçekleşir. Çünkü bu fiyat oranında her ler doğurur. Birincisine dış ticaretin statik, ikincisine
maldan satıcı ülkenin teklif ettiği miktar alıcı ülkenin de dinamik yararları adı verilir. Statik etkiler, daha
talep ettiği miktara eşitlenmektedir. Dolayısıyla fiya- çok gelişmiş, dinamik etkiler de gelişmekte olan ül-
tın değişmesi için bir neden yoktur ve fiyat istikrarı keler açısından önem taşır. Dinamik etkiler arasında,
sağlanmıştır. özellikle yurt içi üretim ve kaynak açığını kapama,
ürün fazlasına pazar sağlama, ulusal üreticilere reka-
Kapalı ve açık ekonomilerde genel denge ne demektir ve bet yaratma, iç piyasa hacmini genişletme, ekonomiye
3 nasıl sağlanır? dinamizm kazandırma, vs. gibi etkiler sayılabilir.
Talep koşullarını incelemenin diğer bir yolu da top-
lumsal kayıtsızlık eğrileri analizini kullanmaktır. Top-
50 Uluslararası İktisat Teorisi
Kendimizi Sınayalım
1. İki ülkeli standart uluslararası ticaret modellerinde ta- 6. Dönüşüm ve toplumsal kayıtsızlık eğrisine dayalı bir mo-
lep koşullarına yer verilmemesi durumunda aşağıdakilerden delde kapalı ekonomi dengesi hangi koşul altında sağlanır?
hangisi açıklanamaz? a. Bir toplumsal kayıtsızlık eğrisinin dönüşüm eğrisini
a. Ülkelerin yurtiçi maliyet oranları kestiği noktada
b. Uluslararası denge fiyatları oranının (dış ticaret had- b. Dönüşüm eğrisinin içinde bir noktada
lerinin) sınırları c. Dönüşüm eğrisinin dışında bir noktada
c. Uluslararası denge fiyatları düzeyi d. Dönüşüm eğrisinin bir toplumsal kayıtsızlık eğrisine
d. Hangi ülkenin hangi malı daha düşük maliyetle üret- teğet olduğu noktada
tiği e. Toplumsal kayıtsızlık eğrilerinin birbirlerini kestikle-
e. Üretim olanakları eğrisinin şekli ri noktada
2. Bir başka ülkenin malından talep edilecek bir birim kar- 7. Toplumsal kayıtsızlık eğrisi ve dönüşüm eğrisine dayalı
şılığında, ülkenin kendi malından teklif edilecek miktarları uluslararası ticaret teorisi analizlerinde, dış ticaret üçgeninin
gösteren eğriye ne ad verilir? kenarları neyi gösterir?
a. Talep eğrisi a. İhracatı, ithalâtı ve uluslararası fiyat oranını
b. Toplumsal kayıtsızlık eğrisi b. Tüketimi, ihracatı ve ithalâtı
c. İç maliyet eğrisi c. İç üretimi, iç maliyeti ve iç tüketimi
d. Üretim olanakları eğrisi d. İç üretimi, ihracatı ve ithalâtı
e. Teklif eğrisi e. İç maliyet oranını, uluslararası fiyat oranını ve ihracatı
3. Aşağıdakilerden hangisi iki ülkenin teklif eğrilerinin ke- 8. Dış ticaret teorisi analizlerinde dış ticaretin ülke refahını
siştiği noktada belirlenir? artırıcı etkileri nasıl gösterilir?
a. Uluslararası denge fiyatları oranı a. Uluslararası fiyat doğrusunun dönüşüm eğrisini kes-
b. Yurtiçi maliyet oranı mesiyle
c. Dönüşüm eğrisi b. Uluslararası fiyat doğrusunun iç maliyet doğrusuna
d. Ülkenin toplam kaynak arzı paralel olmasıyla
e. Teknolojik gelişme düzeyi c. Toplumsal kayıtsızlık eğrilerinin dönüşüm eğrisini
kesmesiyle
4. Uluslararası ticarette denge sağlayan fiyat düzeyinde aşa- d. Toplumsal kayıtsızlık eğrilerinin kesişmesiyle
ğıdakilerden hangisi meydana gelir? e. Uluslararası fiyat doğrusunun kapalı ekonomi du-
a. Bir maldan teklif edilen miktar, o maldan talep edilen rumuna göre daha yüksek bir toplumsal kayıtsızlık
miktara eşitlenmektedir. eğrisine teğet olmasıyla
b. Ülke en düşük maliyetle üretim yapmaktadır.
c. Üretim çoğalan maliyet koşulları altında yapılmakta- 9. Aşağıdakilerin hangisi uluslararası ticaretin dinamik ya-
dır. rarlarından biri değildir?
d. Uluslararası ticaretin kazançları ülkeler arasında eşit a. Geniş piyasa olanakları sağlama
biçimde dağıtılmaktadır. b. Teknolojik ilerleme
e. Dış ticaretin kazançlarının büyük bölümü küçük ül- c. İç kaynak ve üretim açıklarını karşılama
keye gitmektedir. d. İç ürün fazlasına dış pazar yaratma
e. Mevcut kaynakların kullanımında etkinliği artırma
5. Uluslararası piyasalarda belirli bir malı ihraç eden tüm
ülkelerin satmak istedikleri miktar, o malı ithal eden tüm 10. Standart dış ticaret analizine göre, dış ticarete açıldıktan
ülkelerin satın almak istedikleri toplam miktardan düşük ol- sonra ülkenin tükettiği mal bileşimlerini gösteren tüketici
ması durumunda aşağıdakilerden hangisi gerçekleşir? denge noktası dönüşüm eğrisinin neresindedir?
a. Malın fiyatı değişmez. a. İçinde
b. Malın fiyatı düşer. b. Tam üzerinde
c. Malın fiyatı önce yükselir, sonra düşer. c. Dışında
d. Malın fiyatı önce düşer, sonra yükselir. d. Yatay eksenle kesiştiği noktada
e. Malın fiyatı yükselir. e. Dikey eksenle kesiştiği noktada
2. Ünite - Uluslararası Ticaret Teorisi: Arz ve Talep Faktörleri ile Analiz 51
Yararlanılan Kaynaklar
Appleyard, R.D. Field, A. J. and Cobb, S. L.(2008). İnternati-
onal Economics, McGraw-Hill.
Salvatore, D. (2011). International Economics, New York:
John Wiley.
Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
Haberler, G. (1936). The Theory of International Trade,
London: W. Hodge and Co.
Meade, J. E.(1952). A Geometry of International Trade,
London: George Allen and Unwin
Mill, J. S. (1965). Principles of Political Economy, New York:
Kelly.
Caves, R. E. and Jones, R. W.(1984). World Trade and Pay-
ments, Little Brown.
Yılmaz, Ş.E.(1992). Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, An-
kara: Gazi Üniversitesi yayını.
Krugman, P. R. and Obstfeld, M. (2006). International Eco-
nomics, Theory and Policy, Pearson, Addison-Wesley.
3
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ülkelerin iç üretim maliyetleri neden birbirinden farklıdır?
Teorinin temel varsayımları nelerdir? Ülkelerin faktör donatımı ile ihraç ve it-
hal edilen malların faktör yoğunlukları arasında nasıl bir ilişki vardır?
Serbest ticaret koşulları altında fiziki faktör hareketi olmadan ülkeler arasında
faktör fiyatları nasıl eşitlenebilir? Serbest ticaret ve korumacılık ülkedeki gelir
dağılımını nasıl etkiler?
Tüm ülkeler arasında ve sayıları binleri bulan mallar üzerindeki dış ticaret yal-
nız bir teori ile açıklanabilir mi? Dış ticarette ne gibi “yeni” teoriler ortaya atıl-
mıştır?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Faktör Donatımı • l ek Ekonomileri
• Faktör Yo unlu u • Tercihler e Benzerlik
• Emek Yo un Mal • Mono olcü eka et
• ermaye Yo un Mal • En üstri i Ticaret
• Faktör Fiyatları Eşitli i • En üstriler rası Ticaret
• itelikli Emek • Mal Farklılaştırması
• Teknoloji ı ı • Tekelci eka et
İçindekiler
• GİRİŞ
• TEORİNİN G STERDİ İ TEMEL SONUÇ
• BAZI KAVRAMLARIN AÇIKLANMASI
• TEORİNİN GRAFİKLE KANITLANMASI
Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) • HECKSCHER OHLIN MODELİNDEN
Uluslararası İktisat Teorisi ÇIKARTILAN FARKLI TEOREMLER
Teorisi
• TEORİNİN TEST EDİLMESİ: LEONTIEF
PARADOKSU
• YENİ TEOREMLER
• YENİ TEORİLERİN DE ERLENDİRİLMESİ
GENEL UZLAŞI VE SONUÇ
Faktör Donatımı
(Hecksher-Ohlin) Teorisi
GİRİŞ
Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ne göre, yurt içi üretim maliyetleri farklı olduğu
sürece, ülkeler kârlı dış ticaret yapabilirler ve yurt içi üretim maliyetlerindeki farklılıklar
da uluslararası emek verimliliğindeki farkların bir sonucudur. Ancak bu analizlerle ulus-
lararası ticaretin gerçek nedeni açıklanmış olmamaktadır. Çünkü burada, yurt içi üretim
maliyetleri farklılıklarının emek verimliliğindeki farklardan kaynaklandığı belirtilirken
uluslararası emek verimliliğinde farklılık doğuran etkenler üzerinde durulmamaktadır.
Nitekim Smith, Ricardo ve Mill bu soruyla hemen hemen hiç ilgilenmemişlerdir.
Oysa yurt içi fiyat farklılığının nedenleri, tatmin edici bir biçimde açıklanmadıkça
Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin yeterli bir çözüme kavuşturulduğu söylenemez.
Karşılaştırmalı üstünlüklerin bu eksikliğini gidermek üzere Ricardo’dan yaklaşık bir
asır sonra ortaya atılan bir açıklama, faktör donatımı teorisi’dir (factor endowment the-
ory). İsveçli İktisatçı Eli Heckscher (1879-1952), 1919 yılında yayımlanan bir makalesine
dayanan bu yeni yaklaşıma “faktör oranları teorisi” (factor proportions theory) adını
vermişti.
Heckscher’in bu makalesi yaklaşık on yıl sonra, yine İsveçli bir İktisatçı ve Heckscher’in
öğrencisi olan Bertil Ohlin tarafından yeniden ele alınıncaya kadar dikkatleri fazla çek-
memişti. Oysa Ohlin bu makaledeki görüşlere açıklık kazandırdı, yeni katkılarda bulundu
ve açıklamalarını içeren Bölgelerarası Ticaret ve Uluslararası Ticaret (Interregional Trade
and International Trade) adlı kitabını 1933 tarihinde yayınladı. Daha sonraları bu İkti-
satçıların isimlerinden dolayı teoriye, yaygın biçimde Hecksher-Ohlin Teorisi denmeye
başlanmıştır. Ayrıca ünlü Amerikalı İktisatçı Paul Samuelson’ın da İkinci Dünya Savaşı
yıllarında özellikle gelir dağılımı ile ilgili olarak teoriye yeni katkılar getirdiğini de belirt-
mek gerekir.
Faktör Donatımı Teorisi Karşılaştırmalı Üstünlüklere değişik bir yorum getirmekte
ve onun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Aşağıda teorinin açıklanması ya-
pıldıktan sonra, uygulamalı testlerine yer verilecek ve daha yakın tarihlerde ortaya atılan
bazı yeni teoriler gözden geçirilecektir.
Heckscher-Ohlin Teorisi: Diyelim ki ülke, üretim faktörlerinden emeğe göreceli olarak daha bol biçimde sahip-
Emek zengin ülkeler emek yoğun
malları, sermaye zengin ülkeler tir. Böyle bir ülkede normal olarak emek yoğun mallar daha ucuza üretilir. Bunun gibi,
de sermaye yoğun malları daha sermaye faktörüne zengin olarak sahip bulunan ülkelerin de sermaye-yoğun malları daha
ucuza üretirler.
ucuza üretmeleri beklenir.
O halde Türkiye ve Almanya gibi iki ülke ile, motor ve tekstil gibi iki mal alalım. Tür-
kiye emeğe, Almanya sermayeye zengin biçimde sahip ülkeler ve motor sermaye-yoğun,
tekstil emek-yoğun mallar olsunlar. Acaba bu duruma göre hangi ülke, hangi malda kar-
şılaştırmalı üstünlüğe sahip olacaktır? Teorideki anadüşünce açısından Türkiye tekstilde,
Yurt içi fiyat farklılığının Almanya ise motorda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmalıdır.
nedenleri: Ricardo’nun Heckscher-Ohlin Teorisi’nin dayandığı iki ana varsayım şunlardır: (a) Ülkeler faktör
Karşılaştırmalı Üstünlük modeline
göre yurtiçi üretim maliyetleri donatımları bakımından birbirinden farklıdırlar. İki ülkeli modelde bir ülke emek, diğeri
ülkeler arasında farklı olduğu ise sermaye bakımından zengin ülkelerdir. (b) Mallar faktör yoğunlukları ya da nisbi fak-
sürece kârlı ticaret yapılabilir. İç
maliyet farklılığının nedenlerini tör kullanım oranları bakımından da farklılık gösterirler. Bazı mallar emeğe oranla daha
açıklamak ise Faktör Donatımı çok sermaye, ya da tersine, sermayeye göre daha çok emek gerektirirler. Birinci türdeki
teorisinin ana hedefidir.
mallara sermaye-yoğun, ikinci türdekilere de emek-yoğun mal adı verilir.
Heckscher-Ohlin Teorisi’ne Faktör Donatımı veya Faktör Oranları Teorisi de denme-
sinin nedeni, teoride uluslararası ticaretin nedenlerinin açıklanmasında sözü edilen bu iki
etkene verilen kilit önemden dolayıdır.
Bu iki temel varsayımın dışında, teorinin dayandığı diğer bazı varsayımlar şöyle belir-
tilebilir: (c) Bir malın üretim fonksiyonu bütün ülkelerde aynıdır. Yani bir mal bir ülkede
sermaye veya emek yoğun yöntemlerle üretiliyorsa diğer ülkelerde de aynı yöntemlerle
üretilir. Bu özellik bir malın üretim teknolojisinin bütün ülkelerde aynı olması anlamına
gelir. (d) Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir. (e) Ülkelerin talep koşulları
birbirinin benzeridir. Dolayısıyla talep farklılığının maliyet koşullarındaki farklılığı gider-
mesi söz konusu olmaz.
Faktör donatımı teorisinin yanıtlama amacında olduğu temel soru nedir? Bu teorinin faktör
1 donatımı teorisinin yerine geçmeyip onu tamamladığını gösteriniz.
Faktör Donatımı
Faktör donatımı: Ülkelerin Heckscher-Ohlin modelinin temel varsayımlarından birisi ülkelerin faktör donatımı ba-
sahip oldukları göreceli emek ve
sermaye arzını ifade eder.
kımından birbirinden farklı olmalarıdır. Faktör donatımı ise iki ayrı şekilde tanımlanabi-
lir: Fiziki ve ekonomik tanımlama.
Birinci yaklaşımda faktör bolluğu kavramı arz yönüyle ele alınır. Diğer bir deyişle,
faktör donatımı, üretim faktörlerinin fiziki miktarları ya da faktör stoku ile açıklanır. Bu
Faktör donatımını fiziki yaklaşım açısından faktör donatımını belirlemek için ülkelerin sermaye stoku / emek sto-
tanımlama: Ülkeler arasında
fiziki sermaye/emek oranlarının ku oranlarını karşılaştırmak gerekir. Örneğin aşağıdaki eşitsizliğe göre Almanya sermaye,
karşılaştırılmasına dayanır. Türkiye de iş gücü bakımından daha zengin ülkelerdir.
C A CT
>
L A LT
C : Sermaye T : Türkiye
L : Emek A : Almanya
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 57
Ancak gerçek hayatta ülkelerin sahip oldukları tüm emek veya sermaye arzını topla-
yarak faktör stokunu ölçmek pratik bakımdan önemli güçlükler doğurmaktadır. Örneğin
farklı nitelikte ve çeşitli yıllarda yapılmış önemli sermaye tesislerinin toplam değerinin be-
lirlenmesinde ya da farklı eğitim ve becerilere sahip emek türlerinin tek bir ortak paydaya
göre ifade edilmesinde önemli kavramsal ve pratik sorunlarla karşılaşılabilir.
Bununla birlikte, çeşitli ülkelerde resmî araştırma kurumları ya da bilimsel araştırma-
cılar tarafından yapılmış faktör stokuna ilişkin hesaplamalar da vardır. Bunlardan birisi
örneğin Tablo 3.1’de sunulmuştur.
Gelişmiş Ülke 2006 ($) Gelişmekte Olan Ülke 2006 ($) Tablo 3.1
Bazı Ülkelerde İşçi
Japonya 111.615 İngiltere 45.235 Başına Sermaye Stoku
Kanada 87.400 Meksika 23.921 (1990 Dolar fiyatları
ile)
Almanya 89.652 Türkiye 20.478
Fransa 85.097 Brezilya 16.650 Kaynak: D. Salvatore,
İnternational
İtalya 73.282 Rusya 16.131
Economiks, 2011, New
ABD 73.966 Tayland 11.688 York: John Wiley, s. 129.
İspanya 51.814 Çin 7.485
Kore 44.545 Hindistan 5.870
Tablo 3.1, bazı gelişmiş ve gelişmekte olan (az gelişmiş) ülkelerde işçi başına hesapla-
nan sermaye miktarlarını gösteriyor. Böylece tablodaki rakamlar metinde açıklanan fizik-
sel tanımlama yaklaşımına göre faktör donatımlarını yansıtmış olmaktadır. Sermayenin
değeri dolar olarak ve belirli bir baz yılın fiyatları ile (1990 sabit fiyatları) ifade edildiği
için, bunlara dayanarak ülkeler arasında karşılaştırma yapmakta bir engel yoktur. 2006
yılına ait tablodaki rakamlar gelişmiş ülkelerde işçi başına düşen sermaye stokunun az ge-
lişmiş ülkelerde işçi başına düşen sermaye stokundan daha yüksek olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır. Tabloya göre örneğin, sanayileşmiş ülkeler arasında göreceli sermaye zen-
ginliği en yüksek ülke Japonya’dır. Bu ülkede kişi başına düşen ortalama sermaye miktarı
111.615 dolardır. Japonya’yı, sırasıyla Kanada, Almanya, Fransa, İtalya ve ABD gibi ülkeler
izlemektedir. ABD’nin en baş sırada gelmemesi dikkat çekicidir. Gelişmekte olan ülkeler
arasında da örneğin Kore’de işçi başına sermaye 45.235 dolar iken, bu rakam Kenya’da
yalnızca 5.870 dolardır.
Ekonomik yaklaşımda ise faktör donatımı faktör fiyatları ile tanımlanır. Bu kıstas hem Faktör donatımının faktör
fiyatları ile tanımlanması:
arz, hem talep güçlerine dayanır. Genel bir kural olarak, ülkenin göreceli anlamda zen- Ücret/ faiz oranlarını ülkeler
gin biçimde sahip olduğu faktörün fiyatı daha ucuzdur. Dolayısıyla iki ülkedeki göreceli arasında karşılaştırılmasına
dayanır. Ücret/faiz oranı düşük
faktör bedelleri karşılaştırılarak bu ülkelerin faktör donatımı özellikleri konusunda bir olan ülke sermaye zengin ülkedir.
sonuca varılabilir. Bunu aşağıdaki şekilde gösterebiliriz:
PC A PCT
<
PL A PLT
Türkiye’den daha büyük olsaydı (eşitsizliğin yönü yukarıdakine ters) bu, Türkiye’nin ser-
mayeye, diğer ülkenin de emeğe göreceli biçimde zengin olarak sahip olduğu anlamına
gelecekti.
Faktör yoğunluğunun göreceli bir kavram olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla ör-
neğin Türkiye’nin ABD’ye göre emek zengini bir ülke olması, diğer yönden, ABD’nin
Türkiye’ye göre sermaye bol konumunda bulunması biçiminde yorumlanır.
Heckscher-Ohlin teoreminde faktör bolluğunun hangi kıstasa göre tanımlandığının
özel bir önemi vardır. Çünkü fiziki tanımlama durumunda teoride öngörülene ters bir
sonuç ortaya çıkabilir. Örneğin eğer ülkede sermaye bol olmasına karşın sermaye fiyatla-
rı göreceli olarak yüksekse o taktirde sermaye-yoğun mallar pahalılaşacak ve dolayısıyla
ülke bu tür malları ithal edip emek-yoğun malları dışarıya ihraç etmek durumunda kala-
bilecektir. Bu ise, teoride öne sürülen görüşe ters bir sonuçtur.
Faktör fiyatlarının faktör donatımına ters olması, talep koşullarının o faktörü yoğun
biçimde kullanan mallara aşırı biçimde yönelik olmasının ya da hükümet müdahaleleri-
nin bir sonucu olabilir. Örneğin ülkenin talep koşullarının sermaye-yoğun mala doğru
aşırı yönelimli olması sermayenin piyasa fiyatını yükseltir ve bu faktöre yönelik avantajları
ortadan kaldırabilir. İkinci durumda ise hükûmetler örneğin idari kararlarla faizleri denge
değerinden daha yüksek ya da ücretleri gerekenden daha düşük düzeyde belirleme yoluna
gitmiş olabilirler.
Bununla birlikte, teoride faktör piyasasında yapay hükûmet müdahalelerinin bulun-
madığı ve talep koşullarının ülkeler arasında benzer olup aşırı yönelim göstermediği ka-
bul edilmiştir. Bu varsayımlar, yukarıda açıklanana benzer çelişkili sonuçlarının ortaya
çıkma olasılığını ortadan kaldırmaktadır.
Faktör donatımının fiziki faktör miktarı ile tanımlandığı durumda teorinin “her ülkenin
göreceli bol olarak sahip olduğu faktörü yoğun kullanan malları daha ucuza üretir” biçi-
mindeki normal sonucunun ortaya çıkmayabileceğine dikkat edelim. Çünkü, ülkede halkın
talebi bol faktörü yoğun olarak kullanan mallara aşırı biçimde yönelik olursa, o faktör gö-
receli pahalılaşır, ucuz faktör olmaktan çıkar. Böylece de fiziksel tanımlama durumunda
bol faktörün ihraç edilmesi olanağı ortadan kalkar. Dolayısıyla fiziki tanımlama teorinin
yorumlanmasında daha kesin sonuçlara ulaştırır.
Faktör Yoğunluğu
Faktör yoğunluğu: Malların Faktör yoğunluğu malların üretiminde kullanılan göreceli sermaye/emek oranlarını ifade
üretiminde kullanılan sermaye/ eder. Bir malın üretiminde kullanılan girdilerle elde edilen ürün arasındaki teknik ilişkiye
emek oranlarının karşılaştırılması
ile belirlenir. üretim fonksiyonu (production function) adı verilir. Geometrik olarak üretim fonksiyonu
eş ürün eğrileriyle (iso-quant curves) gösterilir. Diğer bir deyişle eş ürün eğrisi, teknolo-
jinin koyduğu sınırlandırmalar altında bir maldan aynı miktarı üretmek için kullanılması
gereken emek ve sermaye bileşimlerini gösteren bir eğri biçiminde tanımlanabilir.
Teknolojinin, bir faktörün belirli ölçülerde öteki faktörün yerine kullanılabilmesine
(ikame edilmesine) olanak verdiği durumlarda eş ürün eğrisi orijine göre dış bükey olur.
Sermaye-yoğun mal:
Üretiminde birim başına sermaye/ Bu şekliyle tüketici kayıtsızlık eğrilerine benzerler.
emek oranı göreceli olarak yüksek Şekil 3.1’de, esnek teknoloji koşulları altında, tekstil ve motorun eş ürün eğrileri göste-
olan mal.
rilmiştir. Grafiğe göre faktör fiyatları oranının FF olması durumunda motordaki sermaye/
emek oranı OM nin eğimine, tekstildeki sermaye emek oranı da OD nin eğimine eşittir.
Emek-yoğun mal: Üretiminde
birim başına daha düşük oranda OM nin OD ye göre daha dik olması, FF gibi veri bir faktör fiyatları oranından motorun
sermaye/emek oranı kullanılan tekstile göre daha sermaye-yoğun (veya tekstilin daha emek-yoğun) olduğunu ifade eder.
mal.
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 59
Faktör fiyatları değiştikçe normal olarak, teknolojinin elverdiği ölçüde ucuzlayan Faktör yoğunluğunun tersine
dönmesi: Ucuzlayan faktörün
faktör pahalılaşan faktörün yerine kullanılır (ikame edilir). Nitekim grafiğe göre faktör pahalılaşan faktör yerine
fiyatları FF den F1F1 e (=F2F2) yükselince (sermayenin ucuzlaması) sermaye-emek yoğun- kullanılması dolayısıyla emek-
yoğun olan malın sermaye-yoğun,
lukları motorda OM1 e, tekstilde OD1 e yükselmiştir. Yani her iki malın üretimi daha sermaye-yoğun olan malın da
sermaye-yoğun duruma gelmiştir. Bunun anlamı gayet açıktır: Maliyet minimizasyonu emek-yoğun duruma gelmesi.
gereğince ucuzlayan sermaye faktörü, pahalılaşan emek faktörünün yerine geçmiştir.
Şekil 3.1
Sermaye İki Mal Üretimi
Durumunda Faktör
F2 F1 Yoğunlukları
F M1
M
Motor
S
D1
D
Tekstil
F2 F1 F
0
Emek
Faktör donatımının ülkelerin niteliklerini, faktör yoğunluğunun ise malların faktör kulla-
nım özelliklerini yansıttığına dikkat ediniz.
Türkiye’nin üretim olanakları eğrisi de tekstil yönünde dışa doğru daha genişlemiştir.
Teorinin önemli bir varsayımı da talep koşullarının ülkeler arasında birbirine ben-
zer oluşu idi. Bu varsayım, çizilen bir kayıtsızlık eğrisinin iki ülke için de ortak olmasıy-
la temsil edilebilir. Buna göre, şekildeki kayıtsızlık eğrileri ailesi hem Türkiye’ye hem de
Almanya’ya ait olacaktır.
60 Uluslararası İktisat Teorisi
Şekil 3.2
Heckscher-Ohlin Motor
Modelinin Teorik
Kanıtlanması A
DA
T
DT I1
I0
FA FT
0
A T Tekstil
Analizin daha sonraki aşamaları şekilden açıkça görünmektedir. Dış ticarete başlama-
dan önce Almanya’nın denge noktası DA ve iç fiyat oranı FA, Türkiye’ nin denge noktası
DT ve iç fiyat oranı FT dir. Buradan görüleceği gibi, FA doğrusu FT ye göre daha dik bir
konumdadır. Bu bize, Almanya’da Türkiye’ye oranla motorun daha ucuz (tekstilin pahalı)
veya Türkiye’de Almanya’ya göre tekstilin daha ucuz (motor pahalı) mallar olduklarını
gösterir. Bu ise ticaretin yayılması için asgari bir koşuldur.
Böylece Heckscher-Ohlin teorisinin, her ülke zengin olarak sahip bulunduğu mallarda
karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olacaktır biçimindeki temel önermesi kanıtlanmış olmak-
tadır. Bu sonuca ulaşılmasında, ülkeler arasında talep koşullarının benzerliği varsayımı-
nın önemli bir yeri vardır. Çünkü talep benzerliği dolayısıyla üretim maliyetleri yapısına
uygun bir uzmanlaşma ortaya çıkmaktadır.
Faktör donatımı teorisinin temel sonucu nedir? Teori ne gibi kritik varsayımlara dayanır?
3
HECKSCHER-OHLİN MODELİNDEN ÇIKARTILAN FARKLI
TEOREMLER
Heckscher-Ohlin modelinden birisi faktör fiyatları eşitliği teoremi, diğeri de Stolper-Sa-
muelson gelir dağılımı teoremi olmak üzere, elde edilen iki önemli sonuç daha vardır.
Şimdi bunlara kısaca göz atalım:
Uluslararası faktör fiyatları
eşitliği teoremi: Serbest dış Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi
ticaret yoluyla doğrudan faktör Heckscher-Ohlin modelinden çıkartılan bir sonuç serbest mal ticareti yoluyla ülkelera-
hareketi olmadan, ticaret yapan
ülkelerde faktör fiyatları eşitliğinin rası faktör fiyatları eşitliğinin sağlanmasıdır. Ulaşım masraflarının sıfır olması ve öteki
hem mutlak hem de göreceli standart varsayımlar altında, dış ticaret başlayınca dünyada mal fiyatlarının eşitleneceğini
olarak sağlanacağı sonucunu
ortaya koyan hipotez. biliyoruz (tek fiyat kanunu). Fakat acaba hiçbir uluslararası faktör hareketi olmadan sırf
Faktörlerin tam hareketliliği:
serbest mal ticareti yoluyla ülkeler arasında faktör fiyatları nasıl eşitlenir? Bu sorunun
Uluslararası alanda hiçbir engelle cevabına geçmeden önce faktör hareketleri konusundaki klasik varsayımı tekrar anım-
karşılaşmadan faktörlerin bir
ülkeden diğerine göç etmesi
sayalım.
varsayımı. Klasik iktisatçılar üretim faktörlerinin ülke içinde tam hareketli (perfect mobility),
Faktörlerin tam hareketsizliği: buna karşılık ülkeler arasında tam hareketsiz (immobile) olduğunu varsaymışlardı. Bu
Ülkeler arasında fiziki anlamda varsayım üstü kapalı şekilde Heckscher-Ohlin modelinde de vardır, ancak gerçeklerden
hiçbir faktör akımınının olmaması
varsayımı. çok uzak olduğu tartışmasızdır.
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 61
Eğer klasik varsayımın tersine, uluslararası iş gücü akımlarının tamamen serbest ol-
duğu kabul edilirse, ülkeler arasında ücret eşitliği kendiliğinden sağlanır. Çünkü ücret
farklılığı bulunduğu sürece işçiler, ücretlerin düşük olduğu bölgelerden yüksek olduğu
bölgelere doğru kayacak ve sonunda ücret düzeyleri eşitlenecektir. Düşük ücretli ülkeler
dışarıya işçi gönderdikçe, burada iş gücü arzı azalır ve ücretler yükselir. Yüksek ücretli
ülkelerde ise tersine, yabancı işçi ithal edildikçe iş gücü arzı bollaşacak ve dolayısıyla üc-
retler düşecektir. Bu iki ters eğilimin sonunda ücretler belirli bir düzeyde karar kılarlar.
Kuşkusuz aynı mekanizma sermaye faktörü için de işler.
Şimdi, asıl ilgi konumuzu oluşturan, Heckscher-Ohlin modelinde mal ticareti yoluyla
ticaret yapan ülkelerde ücret eşitliğinin nasıl sağlanacağı sorununa dönelim. Modele göre
her ülke, bol olarak sahip bulunduğu faktöre yoğun biçimde ihtiyaç gösteren mallarda
uzmanlaşmaya gider. Dolayısıyla örneğimize göre Türkiye, motor üretimini kısarak kay-
naklarını tekstile aktarır.
Fakat bu iki üretim kesiminde teknolojinin belirlediği faktör kullanma özellikleri aynı
değildir. Motor sermaye-yoğun, tekstil ise emek-yoğundur. O bakımdan motor üretiminin
kısılması ile açığa çıkan iş gücü tekstil üretiminde kolayca çalışabilirken sermaye faktörü-
nün bu sektörde istihdam olanakları daha kısıtlıdır. Sonuçta genişleyen tekstil üretimi, iş
gücü talebini hızla yükseltirken sermaye talebi daha sınırlı artar. Üretim yapısındaki bu
değişiklik göreceli faktör fiyatlarını ücretler lehine, faiz aleyhine değiştirir; yani ücretler
yükselirken faizler düşer.
Almanya’da ise bu mekanizmanın tersi oluşur. Bu ülke motor üretiminde uzmanlaşır.
Azalan tekstil üretimi dolayısıyla göreceli olarak bol miktarda emek açığa çıkar. Motor
üretimindeki artış sonucu öteki kesimde işsiz kalan sermaye kolayca motor endüstrisinde
çalıştırılabilir. Fakat iş gücü için bu kolaylık yoktur, emek açıkta kalır. Sonuç olarak da
sermayeye göre iş gücünün fiyatı düşer.
Demek oluyor ki, Heckscher-Ohlin modeline göre serbest ticaret ve onu simgeleyen
uluslararası uzmanlaşma, ülkelerin bol olarak sahip bulundukları faktörlerin fiyatını yük-
seltip kıt faktörlerin bedelini düşürerek ülkeler arasında fiyatların eşitlenmesine neden
olmaktadır.
Modelde öngörülen varsayımlar altında, serbest ticaretin harekete geçirdiği bu meka-
nizma, tam faktör fiyatları eşitliğinin sağlanması ile sonuçlanır. Hatırlanacağı üzere teo-
ride, ülkeler arasında benzer teknoloji varsayımı yapılmakta, gerek mal ve gerekse faktör
piyasalarında tam rekabet koşullarının geçerliliği kabul edilmektedir. Bu koşullar altında
serbest ticaret, uluslararası alanda aynı mal için tek fiyata ve faktör fiyatları eşitliğine yol
açacaktır.
Faktör fiyatları eşitliğine ilk kez Heckscher değinmişti. Ohlin mutlak eşitlik yerine bu
yönde bir eğilimden söz ediyordu. Samuelson ise bir makalesinde analitik olarak, serbest
ticaretin tam bir uluslararası faktör fiyatları eşitliğine yol açacağını kanıtlamıştır.
Oysa gerçek hayatta, ticaret yapan ülkeler arasında homojen faktörler için tam bir üc-
ret ve faiz oranları eşitliğinin bulunmadığı bilinen bir gerçektir. Bunun pek çok nedeni
bulunabilir. Örneğin hükûmetlerin dış ticaret üzerine koydukları kısıtlamalar, ülkelerin
kullandıkları üretim teknolojilerinin birbirinin aynı olmaması, üretim faktörlerinin ho-
mojen olmaması, taşıma giderleri, sendikaların kısıtlayıcı etkileri, vs. gibi etkenler bunlar
arasındadır. Bu koşullar altında uygulamada dış ticaretin uluslararası faktör fiyatlarındaki
farkları azaltma yönünde bir etkide bulunacağını savunmak daha gerçekçi olur.
Tablo 3.2’deki veriler de ABD ile diğer ülkeler arasındaki ücret farklarının zaman için-
de azalmakta olduğunu göstermektedir. Örneğin, 1959, 1970, 1983, 1990 ve 2007 yılla-
rında Japonya’da saat başına ücretler ABD’deki ücretlerin yüzdesi olarak sırasıyla 11, 24,
51, 86 ve 95 olacak biçimde değişmiştir. İngiltere’nin ücret düzeyleri ABD’ye göre yüzde
62 Uluslararası İktisat Teorisi
29, 35, 53, 85 ve 113 olmuştur. Sanayileşmiş ülkeler arasında ücretlerin giderek birbirine
yaklaşmasında dünya ticaretinin serbestleştirilmesi ve ticaret hacmindeki hızlı artışların
etkisi vardır. Ancak bunda sanayileşmiş ülkeler arasındaki teknolojik açığın kapanması-
nın, emeğin uluslararası hareketliliğindeki artışların ve ABD dışındaki ülkelerde iş gücü
arzındaki artışların yavaşlaması gibi faktörlerin de etkisi bulunabilir.
Serbest mal ticareti yoluyla uluslararası faktör fiyatları eşitliğinin sağlanmasını açıklayınız.
4
Mal ticareti yoluyla uluslararası faktör fiyatlarının eşitlenmesi teoreminde ülkeler arasında
fiziksel anlamda bir faktör hareketi olmadan bu sonucun ortaya çıkacağına dikkat ediniz.
Ülkeler arasında faktör fiyatları eşitliğini sağlayan uluslararası faktör hareketi değil, serbest
ticarettir.
Serbest ticaretin kıt üretim faktörünün yurt içi fiyatını düşürücü etki doğurması, uygula-
mada önemli çekişmelere yol açar. Sanayileşmiş ülkelerde emek, genelde kıt bir faktördür.
O bakımdan işçi sendikaları özellikle tekstil gibi emek yoğun endüstrilerde, serbest ticareti
kısıtlayıcı önlemler alması için hükûmeti ve yasama organlarını etkilemek üzere yoğun lobi
faaliyetine girişirler.
lır. (b) Matematik ve geometrik yöntemlerin uygulanmasına çok elverişlidir. (c) Dış tica-
reti, ülkelerin faktör donatımı ve üretim teknolojisi gibi en yalın özelliklerine bağlar. (d)
Bu teori yardımıyla kalkınmanın dış ticarete etkileri, uluslararası faktör akımlarının ne-
denleri, dış ticaretin gelir dağılımına etkileri vs. gibi bir dizi önemli sorun açıklıkla cevap-
lanabilmektedir. (e) Bir başka özelliği de, yalnız “mantıken doğru” teoremlerin elde edil-
mesine değil, aynı zamanda test edilebilir hipotezlerin kurulmasına da olanak vermesidir.
Bir teorinin sağlamlığı hiç kuşkusuz onun gerçek olayları açıklamadaki başarısıyla öl-
çülebilir. Ne var ki, faktör donatımı teorisini test etmek için yapılan uygulamalı çalışmalar,
tartışmasız sonuçlar ortaya koyabilmiş değildir.
Faktör donatımı teorisi, uzunca bir süre, malları faktör bileşimlerine ayıracak bir
teknik bilinmediği için test edilememiştir. Bir ulusal ekonomi, çeşitli endüstriler ve bu
endüstriler arasındaki karşılıklı ilişkilerden oluşan çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Her
endüstrinin üretimi, o endüstride doğrudan kullanılan emek ve sermaye faktörleriyle
birlikte ara mal kullanımlarından oluşur. Ara mallar da başka endüstrilerin çıktısı oldu-
ğundan onlar da ayrıca emek ve sermaye bileşimine ayrılırlar. Görülüyor ki, bir malın
faktör bileşimini saptayabilmek için yalnızca o endüstride kullanılan emek ve sermaye
miktarlarını belirlemek yeterli değildir. Bunun yanında onun öteki endüstrilerden aldığı
ara malların faktör kapsamını da hesaplamak gerekir.
Harvard Üniversitesi profesörlerinden Wassily Leontief, 1930’larda endüstriler arası
Girdi-çıktı tekniği: Bir bağlantıları kantitatif olarak ölçmeye yarayan ve girdi-çıktı (input-output) tablosu deni-
ekonomide çeşitli sektörler len tekniği geliştirmiştir. Ancak ondan sonradır ki malları emek ve sermaye bileşimine
arasındaki ileriye ve geriye
doğru olan bağlılıkları kantitatif ayırma olanağı doğmuştur.
olarak ölçmek için kullanılan bir Heckscher-Ohlin teorisinin ilk uygulamalı testi, Leontief tarafından Amerikan ekono-
yöntem. Bu tablolar yardımıyla
ülkenin ihracat ve ithalâta rakip misi üzerinde yapılmıştır. Yazar, Amerika’nın tüm dış dünya ile olan ticaretini ele almış,
endüstrilerinin içerdiği dolaysız ihracatta ve ithalâtta bir milyon dolar değerinde “temsili mal balyaları” (bileşimi ihracat ve
ve dolaylı emek ve sermaye
miktarları ölçülebilir. ithalâtla aynı olan örnek mal bileşimleri) düzenleyerek bunları üretmek için gerekli olan
emek ve sermaye miktarlarını hesaplamıştır.
İthalat çeşitli ülkelerden yapıldığından, hesaplama güçlükleri dolayısıyla, yazar ger-
çek ithalat yerine, Amerika’da benzer malları üreten ithalata-rakip endüstrilerin üretimini
ele almıştır. Yani, örneğin Japonya’dan ithal edilen Toyota otomobillerinin içerdiği ger-
çek emek ve sermaye bilinemediğinden bunun yerine, söz gelimi, Amerikan yapımı Ford
otomobillerinin faktör bileşimi hesaplanmıştır (daha sonraki araştırmacılar da aynı yolu
izlemişlerdir).
Leontief ’in çalışması, Amerikan ekonomisinin 1947 yılı girdi-çıktı tablosu ile aynı
yılın dış ticaret verilerine göre yapılmış ve 1951 yılında yayımlanmıştır (W.Leontief,
“Domestic production and foreign trade: The American capital position re-examined,”
Economia Internazionale, Vol. VII, No. 1, February 1954). Araştırmanın sonuçları özetle
aşağıdaki gibi çıkmıştır:
Buradan anlaşılacağı gibi, Amerika’da bir milyon dolar değerindeki ihraç malı üretmek
için gerekli olan emek, bir milyon dolar değerindeki ithalata rakip mallarının üretimi için
gereken emekten daha fazla, aynı miktar ihracat için gerekli olan sermaye ise ithalattakin-
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 65
den daha düşüktür. Başka bir deyişle ithalattaki sermaye/emek oranı ihracata göre 1.30 Leontief paradoksu: Wassily
Leontief’in Faktör Donatımı
çıkmaktadır. Bu ise Amerika’nın emek-yoğun mallar ihraç edip sermaye yoğun mallar it- Teorisini test etmek için Amerikan
hal ettiğini göstermektedir. Oysa, (hele araştırmanın yapıldığı dönemlerde) Amerika’nın, ekonomisi üzerine yaptığı
çalışmanın sonucu. Bu çalışma,
tartışmasız dünyanın en zengin sermaye stokuna sahip bir ülkesi olarak, Heckscher-Ohlin teori ile çelişkili olarak ABD’nin
modeline göre tam tersine, sermaye-yoğun mallar ihraç edip emek-yoğun mallar ithal emek-yoğun mallar ihraç edip,
etmesi gerekirdi. Leontief paradoksu (çelişkisi) diye bilinen bu sonuç, iktisatçılar arasında sermaye-yoğun mallar ithal
ettiğini göstermiştir.
şaşkınlık yaratmış ve teori üzerinde yoğun tartışmalara yol açmıştır.
Leontief ’in bu çelişkiyi açıklamak için öne sürdüğü görüşler, vardığı sonuç kadar il-
ginçtir. Yazar bu konuda özetle şöyle demektedir: Amerikan toplumunun üstün girişim-
cilik, yöneticilik, eğitim ve üretime yönelik çalışma atmosferi gibi özellikleri dolayısıyla
Amerikan işçileri dünyanın öbür ülkelerindeki işçilere göre daha üstün niteliktedirler
(yani, aynı sermaye araçları ile çalışmış olsalar bile verimlilikleri onlardan daha yük-
sektir). Bu açıdan bakılınca, bir Amerikan işçisi üç yabancı işçiye bedeldir. Dolayısıyla
Amerika’nın gerçek iş gücü stokunu bulabilmek için mevcut iş gücü rakamlarını üçle
çarpmak gerekir. Bu yapılınca Amerika gerçekte sermaye değil, emek bakımından zengin
bir ülke durumuna gelecektir (ve teori de çürütülmekten kurtulmuş olur).
Leontief ’in çalışmasına eleştiriler: Leontief ’in araştırmasına karşı pek çok eleştiri ya-
pılmıştır. Bu eleştirilerin bazılarında yöntem konusu üzerinde durulmuş ve örneğin ça-
lışmanın yapıldığı 1947 yılının, savaşın hemen sonrasına rastlaması dolayısıyla tipik bir
yıl olmadığı, çünkü ABD’den Avrupa’ya normal sanayi ürünleri ihracatı yapılamadığı öne
sürülmüştür. Leontief, 1956’da bu eleştiriye cevap vermek üzere 1951 yılının dış ticaret
verilerini (ve ilk çalışmadaki gibi 1947 yılının girdi çıktı tablosunu) kullanarak araştırma-
sını tekrarlamıştır (1951 yılı genellikle Savaş sonrası onarım faaliyetlerinin tamamlandığı
yıl olarak kabul edilir). Bu ikinci araştırma sonucunda Amerika’nın ithalatındaki göreceli
yüksek sermaye yoğunluğunun biraz azaldığı, fakat çelişkinin yine de ortadan kalkmadığı
görülmüştür.
Yöntemle ilgili olarak ayrıca hesaplamalarda kullanılan sermaye katsayılarının güveni-
lir olmadığı, örneğin tarımda bu katsayıların çok yüksek, ticaret kesiminde ise çok düşük
olduğu belirtilmiştir. Bir kısım eleştiriler ise daha çok teorik niteliktedir. Bunların birisin-
de Amerika’nın ihraç mallarında, ithalat ikamesi mallarına göre daha fazla nitelikli emek
kullanıldığına işaret edilerek, eğer bu kesimlerde çalışanların yetişmeleri için gerekli ser-
maye (beşerî sermaye) hesaplanır ve fiziki sermaye stokuna eklenirse çelişkinin ortadan
kalkacağı öne sürülmüştür.
İnsan sermayesi ile ilgili olarak bazıları da araştırma ve geliştirme faaliyetlerinden kay-
naklanan “bilgi” sermayesi üzerinde durmuşlardır. Bunlara göre bilgi, belli malzeme ve
insan gücü ile elde edilebilecek üretim değerinin yükselmesine yol açan bir etkendir.
Bazı yazarlar ise Amerika’da sermaye-yoğun malların daha ucuza üretildiğini belirt-
miş ancak, iç talebin bu mallara yönelimli olması nedeniyle pahalılaştıkları ve dolayısıyla
dışarıdan ithal edildikleri görüşünü savunmuşlardır. Ancak daha sonraları Leontief ve
Bald tarafından yapılan çalışmalar uygulamada talep koşulları arasında büyük farklıklar
olmadığını ortaya koymuştur.
Buna karşılık bazıları da faktör yoğunluğunun ters dönmesi olasılığına işaret etmiş-
lerdir. Bunlara göre diğer ülkelerde emek-yoğun yöntemlerle üretilen mallar, Amerika’da
sermayenin bol ve ucuz olması dolayısıyla, sermaye-yoğun olarak üretilir. Leontief, ithal
mallarının gerçek faktör katsayıları yerine Amerika’nın ithalata-rakip endüstrilerindeki
sermaye-emek katsayılarını ele aldığı için bu çelişkili sonucun ortaya çıktığı belirtilmiştir.
Başka bir eleştiriye göre de Leontief, araştırmasında yalnız sermaye ve emek faktörle-
rini hesaba katmış, doğal kaynakları ise gözardı etmiştir. Oysa bazı mallar doğal kaynak
yoğun nitelikte olup bunları ne emek, ne de sermaye yoğun diye nitelendirmek uygun
66 Uluslararası İktisat Teorisi
düşer. Ayrıca doğal kaynak kullanan çoğu üretim süreci (örneğin petrol üretimi, maden-
cilik ürünleri, tarımsal üretim, vs. gibi) aynı zamanda büyük ölçülerde fiziki sermaye ge-
rektirir. Dolayısıyla Amerikan ithalatının ağırlıklı olarak doğal kaynaklara bağlı olması,
Amerika’nın ithalata rakip endüstrilerindeki yüksek sermaye yoğunluğunun nedenini
oluşturacaktır.
Leontief çelişkisinin tatmin edici biçimde açıklanamamış olması Heckscher-Ohlin
Teorisi’nin geçerliğine duyulan kuşkuları artırmış ve teorinin diğer ülkeler üzerinde de
test edilmesine yönelik çalışmaları hızlandırmıştır.
Belirtmek gerekir ki, Leontief çelişkisini çözümlemek için öne sürülen görüşlerden
her birisi adeta uluslararası ticaretin farklı bir yönünü kapsayan bir hipotez durumunda-
dır. Dolayısıyla bu açıklamalar “yeni” uluslararası ticaret teorilerinin de çekirdeğini oluş-
tururlar.
Sonuç: Faktör Donatımı Teorisi’ni test için çok sayıda ülke üzerinde yapılan çalışma-
ların sonucunda, bugün teorinin daha çok vasıfsız emek zengin az gelişmiş ülkelerle ser-
maye zengin gelişmiş ülkeler arasındaki ticareti (endüstriler-arası ticareti) açıklamakta
başarılı olabileceği noktasında bir görüş birliği oluşmuş durumdadır. Gerçekten de ancak
bu iki grup ülke arasında faktör donatımı bakımından büyük farklar bulunmaktadır. Nite-
kim bunların birbirlerinden alıp sattıkları mallar da örneğin tarım ve sanayi ürünleri gibi,
genellikle farklı endüstrilere aittir.
Oysa Almanya, ABD, İngiltere, Fransa vb. sanayileşmiş ülkelerin faktör donatımları
arasında önemli farklılıklar bulunmaz, dolayısıyla bunlar arasındaki ticareti açıklamak-
ta faktör donatımı teorisi adeta temelsiz kalır. Bu ülkeler birbirleriyle olan ticaretlerinde
daha çok benzer endüstrilerin mallarını alır ve satarlar. Diğer bir deyişle, sanayileşmiş
ülkeler arasındaki ticaretin ana niteliği endüstri-içi ticaret biçimindedir. Aşağıda görece-
ğimiz gibi, bu tür ticareti açıklamak için yeni teoriler ortaya atılmıştır.
Leontief Paradoksunun Uluslararası Ticaret Teorisi’nde adeta bir devrim yarattığına, çünkü
bu çelişkiyi açıklamak için öne sürülen görüşlerin her birinin ileride ayrı bir teorem duru-
muna geldiğine dikkat ediniz. Böylece uluslararası ticarete yönelik açıklamalar zenginlik
kazanmış ve teori alanında ilerlemeler sağlanmıştır.
YENİ TEOREMLER
Leontief çelişkisinin Faktör Donatımı üzerinde yarattığı tartışmaların sonucunda,
1960’lardan sonra uluslararası ticareti açıklamak üzere yeni yeni teoremler veya hipotez-
ler ortaya atılmıştır.
Bu yeni hipotezlerin geliştirilmesi, Uluslararası İktisat Teorisi alanında önemli bir iler-
leme sayılır. Çünkü uluslararası ticaret gibi, büyüklü küçüklü yaklaşık iki yüze yakın ülke
arasında gerçekleştirilen, sayıları yüzleri aşan ve sürekli değişen mal ve hizmeti kapsayan
bir konuyu tek başına basit bir teori ile açıklamak nasıl mümkün olabilirdi?
Bir teoriden, en iyimser bir olasılıkla, ancak belirli grup malların ticaretini açıklaması
beklenebilir. Dolayısıyla farklı nitelikteki mallar üzerinde gerçekleştirilen ticareti açıkla-
mak için çeşitli hipotezlerin geliştirilmesi olumlu bir yaklaşımdır. Aşağıda bu yeni teo-
remlerden önemli bazıları gözden geçirilmektedir.
Bu teoremi test etmek için özellikle Amerikan ekonomisi üzerinde sayısız çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar, bir endüstrinin net ihracat miktarı ile o endüstrideki araştırma
ve geliştirme (AR-GE: R&D) yatırımları arasında yüksek bir korelasyon olduğunu göste-
riyor. Bu ise teknolojik gelişmeye dayalı teoremlere güçlü bir destek sağlar.
İkinci aşamada ürün hemen hemen tam olarak olgunlaştırılmıştır. Bu aşamada üretim
hızlandırılır, satışlar önce iç piyasaya yöneliktir, sonra ihracata başlanır. Böylece malın iç
tüketimi ve iç üretimi artar fakat dışarıda gelişen bir talep de bulunduğu için üretimdeki
artış hızı çok daha yüksektir. Üretici firma hâlen yeni teknolojiyi tek başına elinde tut-
maktadır.
Giderek üretim yöntemi, deneme-yanılma veya deneyleme konusu olmaktan çıkar ve
üretim teknolojisi standartlaşır. Böylece üçüncü aşamaya geçilir. Artık yenilikçi firma içte
ve dışta teknoloji lisansı vermeyi kârlı bulmaya başlar. Standart üretimin maliyetini dü-
şürmek için üretim, örneğin işçi ücretlerinin düşük olduğu öteki ülkelere kaydırılır. Çün-
kü icatçı ülkede yüksek derecede kalifiye iş gücü dolayısıyla, üretim maliyetleri göreceli
olarak yüksektir. Kısacası artık AR-GE harcamalarına ve yüksek mühendislik becerilerine
sahip emeğe gerek kalmayan bu aşamada, üretimin başka ülkelere aktarılması daha eko-
nomik duruma gelir. Yenilikçi ülkede hâlâ bir kısım mal üretilir. Ancak malın lisansını
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 69
alan düşük maliyetli yeni üreticilerin ihracat piyasalarını ele geçirmeleri ile yenilikçi ülke-
nin ihracat hızı kesilir.
Yenilikçi ülkenin iç piyasası, yerli üretim yerine ithalatla karşılanmaya başlanınca be-
şinci aşamaya geçilmiş olunur. Artık teknoloji dünya ülkelerine tümüyle yayılmış ve üre-
timi sınırlandıran lisanslar da sona ermiş, yani teknoloji bir tür serbest mal durumuna
gelmiştir. Yerli endüstri iç ve dış piyasaları kaybettikçe yurt içi üretim hızla düşer.
Nihayet yenilikçi ülke, kendi iç piyasasında da tamamen devre dışı bırakılınca ürün
dönemleri tamamlanmış olur. Ülkede iç tüketim var, fakat tümüyle ithalat yoluyla kar-
şılanıyor. Artık sıra yeni teknolojik buluşların aranmasına gelmiştir. Aslında, bir yandan
bu süreç oluşurken, diğer yandan da başka yenilikler peşinde koşulmaktadır. Dolayısıyla
yeniliklerin ortaya çıkması kesintisiz bir süreçtir.
Tipik olarak ürün dönemleri sürecini geçiren malların pek çok örnekleri vardır. Bun-
lar arasında örneğin; tekstil, radyo, siyah-beyaz ve renkli televizyon, yarı geçişken mikro-
çipler (semi conductor chips) ve özellikle elektronik ürünler yer almaktadır.
Daha önce de değindiğimiz gibi, bunun eski bir örneği tekstil endüstrisidir. İngiltere’de
XVIII. asırda ortaya çıkan sanayi devrimi bu ülkeye tekstil alanında büyük üstünlükler
sağlamıştı. Yeni teknikler yayıldıkça üretim ABD’ye kaydı, sonra da özellikle Güney Doğu
Asya’daki düz emek zengini az gelişmiş ülkelere yöneldi. Bu ülkeler standart teknolojiyi
kullanarak tekstili çok daha ucuza mal ettiler. Tekstil endüstrisinin göçü bugün de sürü-
yor. Hong Kong ve Singapur gibi yerleşik tekstil merkezlerinde ücretler yükselince, üreti-
ciler Malezya, Filipinler ve Çin gibi Asya’nın yeni merkezlerine kaymaya başladılar.
Belirtmek gerekir ki, bu modellere göre ticaret önce sanayileşmiş ülkelerde göreceli
bakımdan bol olan faktör tarafından (yüksek derecede nitelikli emek ve AR-GE harcama-
ları gibi) geliştirilen teknolojiye dayalıdır. Daha sonra ise az gelişmiş ülkeler, taklit ve ürün
standartlaştırması süreçleri ile göreceli ucuz emeğe dayalı bir karşılaştırmalı üstünlük elde
ederler. Dolayısıyla ticaretin bir anlamda ülkeler arasında göreceli faktör bolluğuna yani
teknolojiye dayandığı söylenebilir. Nitekim konuya bu açıdan bakan bazı yazarlar tek-
noloji açığı ile ürün dönemleri hipotezinin temel Heckscher-Ohlin teorisinin teknolojik
değişme modeline uygulanmış bir biçimi olarak düşünürler.
Bugün dünya ticaretinin büyük bölümünün endüstri-içi nitelikte olduğuna dikkat ediniz.
Böylece, ülkeler aynı endüstri kapsamındaki malları hem ithal, hem de ihraç etmektedirler;
hem otomobil ithal etmek, hem de otomobil ihraç etmek gibi. Bu tür ticaret ise Faktör Do-
natımı Teorisi ile açıklanamaz, yeni teorilere gerek vardır.
Ölçek ekonomilerinden yararlanma düşüncesi, her firma veya üretim tesisini çok sa-
yıda farklı tür veya tipte mal üretmek yerine yalnız bir ya da birkaç tür üzerinde üretim
yapmaya zorlar. Aslında bunun nedeni de farklılaştırılmış malların birbiri yerine ikame
edilebilir olması ve firmanın uluslararası rekabet dolayısıyla maliyetlerini düşürmeye
çalışmasıdır. Üretim az sayıdaki tür veya stil üzerinde toplanınca uzmanlaşmaya gidilir,
daha etkin makineler kullanılır ve ölçek ekonomilerinden yararlanılır. Böylece ülke söz
konusu türün ihracatçısı durumuna gelirken, diğer tipleri de dışarıdan ithal eder.
Monopolcü rekabet hipotezi: Heckscher-Ohlin Teoremi, uluslararası ticareti karşılaştırmalı üstünlüklere, ya da fak-
Tüketici tercihlerinin farklılığı tör donatımındaki farklılıklara dayandırır. Oysa monopolcü rekabet hipotezinde, endüst-
nedeniyle firmaların ürettikleri
mallar arasında farklılıklar ri-içi ticaret mal farklılaştırılması ve ölçek ekonomileri ile açıklanmaktadır. Buna göre,
bulunur. Her firma kendisinin ülkeler arasındaki faktör donatımları ne derece farklı ise karşılaştırmalı üstünlüklere bağlı
“farklı” türdeki malını ürettikçe
ölçek ekonomisi sağlar ve bunu endüstriler-arası ticaret de o derece büyük olur. Bu ise Faktör Donatımı Teorisi ya da kar-
dışarıya ihraç eder. şılaştırmalı üstünlüklerin daha çok sanayileşmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasındaki ti-
careti açıklayabileceği anlamına gelir. Tersine, monopolcü rekabet hipotezi de aynı faktör
donatımına sahip sanayileşmiş ülkelerin kendi aralarında yoğun olarak gerçekleştirdikleri
iki-yönlü ticareti açıklamada kullanılabilecek bir teoridir.
Bu analiz, aynı zamanda dış ticaretin yararları konusundaki açıklamalara da katkıda
bulunmaktadır. Şöyle ki, bir malın aynısının içeride üretilmemesi durumunda tüketiciler,
ithal yoluyla özel zevklerine uygun türdeki malları tüketebilme olanağına kavuşmaktadır-
lar. Bu, dış ticaretin önemli bir yararıdır. Diğer yandan da, artan verim koşulları altında
üretim yapan firmalar, ihracata yönelik olarak üretimlerini genişlettikçe birim maliyetleri
düşmekte ve böylece de kaynak kullanımındaki verimliliklerini yükseltebilmektedirler.
Endüstri-içi ticaretin önemi ilk kez Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulması ve
Topluluğa üye ülkeler arasındaki gümrük tarifeleri ve öteki dış ticaret kısıtlamalarının
kaldırılması sırasında dikkati çekti. Yapılan uygulamalı araştırmalar, bölge içinde ticaretin
serbestleştirilmesi sonucu ticaret hacminin büyük ölçüde genişlediğini, ancak bu artışın
daha çok aynı endüstri kapsamındaki farklılaştırılmış malların değişimi biçiminde ger-
çekleştiğini ortaya koydu. Diğer bir deyişle, örneğin Almanya Fransa’ya otomobil ihraç
edip onlardan otomobil ithal etti; İtalya, Almanya ve Hollanda’ya daktilo satıp onlardan
daktilo satın aldı, vs.
Uluslararası ticareti açıklamaya yönelik yeni teoremlerin değerlendirilmesine geçme-
den önce, bu tür ticaretin ölçülmesi konusunu gözden geçirmekte yarar vardır. Bu ise
aşağıda yapılacaktır.
Leontief paradoksu nedir? Faktör donatımı teorisinin test edilmesiyle ilgili çalışmalardan
7 nasıl bir sonuca ulaşılabilir?
Özet
Ülkelerin iç üretim maliyetleri neden birbirinden oranlarının karşılaştırılmasıyla belirlenir. Sermaye/
1 farklıdır? emek oranı, diğerinden yüksek olan mal sermaye-yo-
Karşılaştırmalı üstünlük teorisine göre, ülkelerin yurt ğun, diğeri de emek-yoğun mal durumundadır.
içi maliyetleri (fiyatları) birbirinden farklı olduğu Faktör donatımından beklenen sonucun ortaya çık-
süre, bu ülkeler arasında kârlı dış ticaret yapma ola- ması için ucuzlayan faktör, pahalılaşan faktörün yeri-
nağı vardır. Ancak karşılaştırmalı üstünlük teorisi, ne ikame edilirken faktör yoğunluğunun ters dönme-
ülkelerin iç maliyetlerinin neden birbirinden farklı mesi gerekir. Faktör donatımının ters dönmesi, önce
olduğunu açıklamaz. emek-yoğun olan malın sermaye-yoğun, veya serma-
Ülkeler arasındaki yurt içi maliyet farklılıklarını nasıl ye-yoğun olan malın emek-yoğun duruma gelmesi
açıklamak gerektiği sorusuyla ilk olarak ilgilenen ya- olayına denir.
zar 1919 yılında yazdığı bir makale ile Eli Heckscher Konulan varsayımlardan faktör donatımı teorisinin
olmuştur. Daha sonra öğrencisi Bertil Ohlin bu gö- normal sonucuna kolayca ulaşılabilir. Ancak bir teo-
rüşleri geliştirmiş ve böylece bu iki iktisatçının ismin- rinin geçerliliği, onun gerçek olaylar tarafından kanıt-
den dolayı Heckscher-Ohlin teorisi diye de adlandırı- lanmasına bağlıdır.
lan faktör donatımı teorisi ortaya atılmıştır.
Serbest ticaret koşulları altında fiziki faktör hareketi
Teorinin temel varsayımları nelerdir? Ülkelerin faktör 3 olmadan ülkeler arasında faktör fiyatları nasıl eşitlene-
2 donatımı ile ihraç ve ithal edilen malların faktör yo- bilir? Serbest ticaret ve korumacılık ülkedeki gelir dağı-
ğunlukları arasında nasıl bir ilişki vardır? lımını nasıl etkiler?
Faktör donatımı teorisine göre, ülkeler faktör donatı- Faktör donatımı teorisinden çıkartılan iki önemli var-
mı açısından farklıdırlar; bazıları emek zengin, bazı- sayım, uluslararası faktör fiyatları eşitliği ile Stolper-
ları sermaye zengin ülkedir. Mallar da üretim yöntemi Samuelson gelir dağılımı teoremidir.
açısından emek-yoğun ve sermaye-yoğun olmak üze- Uluslararası faktör fiyatları eşitliği teoremine göre,
re ikiye ayrılırlar. serbest uluslararası ticaret ticaretten sonra ticaret
Faktör donatımı teorisine göre, emek zengin ülkeler yapan ülkelerdeki üretim faktörleri fiyatlarını hem
emek-yoğun malları, sermaye zengin ülkeler de ser- mutlak hem de göreceli olarak birbirine eşitler. Böy-
maye-yoğun malları daha ucuza üretirler ve bullarda lece faktör fiyatlarını eşitleme açısından serbest mal
karşılaştırmalı üstünlük sağlarlar. Yani Ucuz ürettik- ticareti uluslararası fiziki faktör hareketleri ile aynı
lerini ihraç edip pahalı ürettiklerini ithal ederler. sonucu doğurmuş olacaktır.
Teorinin başka önemli varsayımları arasında, aynı
malın üretim teknolojisinin ülkeler arasında aynı ol- Tüm ülkeler arasında ve sayıları binleri bulan mallar
ması ve teknolojiye tüm ülkelerin serbestçe erişebil- 4 üzerindeki dış ticaret yalnız bir teori ile açıklanabilir
mesi ile ülkeler arasında mallara yönelik talep koşul- mi? Dış ticarette ne gibi “yeni” teoriler ortaya atılmıştır?
larının aynı olması varsayımları yer alır. Faktör donatını teorisi ilk kez, Wassily Leontief tara-
Faktör donatımı, ülkenin sahip olduğu göreceli emek fından 1947 verileri kullanılarak ABD üzerinde test
ve sermaye bolluğunu ifade eder. Bunu ölçmenin de edilmiştir. Varılan sonuca göre ABD dışarıya emek-
iki yolu vardır: Fiziki tanımlama ve ekonomik tanım- yoğun mallar ihraç etmekte ve dışarıdan sermaye yo-
lama. Fiziki tanımlamada ülkenin sahip olduğu ser- ğun mallar ithal etmektedir. Faktör donatımı teorisine
maye ve emek miktarları belirlenir ve birincisi, ikinci- tamamen ters olan bu sonuca “Leontief Paradoksu”
sine bölünür. Ekonomik tanımlamada göreceli olarak adı verilir.
bol faktörün bedelinin göreceli olarak düşük olacağı Oysa MacDougall, Balassa ve Stern tarafından yapılan
varsayımından hareket edilir. Bu yaklaşımda ülkele- uygulamalı çalışmalar Ricardo modelini büyük ölçü-
rin faiz oranı/ücret oranları birbiriyle karşılaştırılır. de desteklemiştir.
Bu oranın düşük olduğu ülke sermaye zengin, veya Leontief paradoksundan sonra bu çelişkiyi açıklamak
emek kıt ülke durumundadır. için çeşitli görüşler öne sürülmüş, bunların her birisi
Faktör yoğunluğu, belirli faktör fiyatları oranında ma- daha sonra “yeni” bir teorem durumuna gelmiştir.
lın bir biriminin üretiminde kullanılan sermaye/emek
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 75
Nitelikli iş gücü teoreminde göre, belirli türde beceri
sahibi emeğe bol olarak sahip ülkeler, bu emek türünü
yoğun biçimde kullanan mallarda uzmanlaşırlar.
Teknoloji açığı teoremine göre, bir malı ilk icat eden
ülke, onun üretim teknolojisini elinde bulundurduğu
için o malı yalnız kendisi ihraç eder. Zamanla daha az
gelişmiş ülkeler o teknolojiye sahip oldukça, o malı ilk
icatçı ülkeden daha ucuza üretir ve ihracatçısı olurlar.
Ürün dönemleri hipotezi de malın icadı ile onu izle-
yen aşamalar üzerinde durur. İlk icat edilen mal, stan-
dart değildir. Bu aşamada icatçı ülke tarafından ihraç
edilir. Daha sonra malın nitelikleri ve üretim teknolo-
jisi standartlaştıkça daha az gelişmiş ülkeler onu üret-
meye başlar ve maliyetleri daha düşük olduğu için de
ihraç ederler.
Tercihlerde benzerlik hipotezine göre, uluslararası
ticaret kişi başına düşen gelir düzeyi yüksek ülkeler
arasında yoğunlaşmıştır. Çünkü bu ülkelerin tercihle-
ri birbirine benzemektedir.
Ölçek ekonomileri hipotezine göre, sanayi mallarının
belirli türeleri üzerinde uzmanlaşan ülkeler, üretim
artışına paralel olarak ölçek ekonomilerinden yarar-
lanır ve maliyetlerini düşürür, böylece bu malların
ihracatçısı olurlar.
Monopolcü rekabet hipotezine göre, tüketici tercih-
lerindeki farklılıklar dolayısıyla firmalar farklılaştı-
rılmış mallar üretirler. Her biri kendi farklılaştırılmış
malı üzerinde ölçek ekonomisinden yararlanacağı
için maliyetlerini düşürme olanağı elde eder.
Aynı endüstri kapsamındaki mal türlerinin hem ithal,
hem de ihraç edilmesine endüstri içi ticaret adı verilir.
Tersine, farklı endüstrilerin ürettiği malların alınıp
satılmasına da endüstriler arası ticaret adı verilmek-
tedir.
Uluslararası ticaret teorisinde bugün varılan aşamaya
göre, endüstriler arası ticareti faktör donatımı teorisi
ile, endüstri içi ticareti de monopolcü rekabet teorisi
ile açıklamak gerekir.
76 Uluslararası İktisat Teorisi
Kendimizi Sınayalım
1. Faktör donatımı teorisi aşağıdaki soruların hangisiyle il- 6. X malının üretiminde kullanılan sermaye/emek oranı Y
gilidir? malında kullanılan sermaye/emek oranından daha düşük ol-
a. Devlet hangi amaçla gümrük tarifesi koyar? duğu durum için aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
b. Uluslararası uzmanlaşmanın yararları nelerdir? a. X malı emek-yoğun maldır.
c. Karşılaştırmalı üstünlük teorisine göre üretim neden b. Y malı sermaye-yoğun maldır.
kârlıdır? c. X malı sermaye-yoğun maldır.
d. Ülkelerin yurt içi üretim maliyetleri neden farklıdır? d. X malı hem emek, hem de sermaye yoğun maldır.
e. Ülkeler arasında zevk ve tercihler neden farklıdır? e. Y malı hem emek, hem de sermaye yoğun maldır.
2. “Emek zengin ülkeler, emek-yoğun malları, sermaye zen- 7. Dış ticaret başlamadan önce A ülkesinde ücretler düşük
gin ülkeler de sermaye-yoğun malları daha ucuza üretirler.” B ülkesinde yüksekse, faktör donatımı teorisine göre serbest
ifadesi hangi teorinin temel sonucudur? ticaret sonucunda aşağıdakilerden hangisinin gerçekleşmesi
a. Karşılaştırmalı üstünlük teorisi
beklenir?
b. Mutlak üstünlük teorisi
a. A ülkesinde ücretler daha da düşer, B ülkesinde daha
c. Faktör donatımı teorisi
da yükselir.
d. Karşılıklı talep teorisi
b. A ülkesinde ücretler önce düşer, sonra yükselir, B ül-
e. Teklif eğrisi teorisi
kesinde değişmez.
c. B ülkesinde ücretler düşer, A ülkesinde değişmez.
3. Aşağıdakilerden hangisi Heckscher-Ohlin teorisinin te-
d. Ücretler A ülkesinde yükselir, B ülkesinde düşer, so-
mel varsayımlarından biri değildir?
nunda mutlak ve göreceli eşitlik sağlanır.
a. Ülkelerin faktör donatımı farklıdır.
e. Ücretler hem A hem de B ülkesinde yükselir.
b. Malların faktör yoğunluğu farklıdır.
c. Ülkeler arası talep koşulları benzerdir.
d. Ülkeler üretim teknolojilerine serbest olarak erişebi- 8. A ülkesi emek zengin, B ülkesi sermaye zengin bir ülke
lirler. ise serbest dış ticaret, gelir dağılımını hangi faktör lehine de-
e. Üretim maliyetlerini kullanılan emek miktarları be- ğiştirir?
lirler. a. A ülkesinde emek, B ülkesinde sermaye lehine
b. B ülkesinde emek, A ülkesinde sermaye lehine
4. A ülkesinde toplam sermaye miktarının toplam emek c. A ve B ülkesinde emek lehine
miktarına bölünmesiyle elde edilen oran, B ülkesinde aynı iş- d. A ve B ülkesinde sermaye lehine
lemin yapılmasıyla elde edilen orandan daha yüksek olduğu e. Her iki ülkede de hem emek, hem sermaye lehine
durumda aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a. A ülkesi göreceli olarak sermaye zengin ülkedir. 9. ABD üzerine yapılan bir çalışmada bu ülkenin emek-yo-
b. A ülkesi göreceli olarak emek zengin ülkedir. ğun mallar ihraç edip sermaye-yoğun mallar ithal ettiği so-
c. A ülkesi emek ve sermaye bakımından zengin ülke- nucuna varılmıştır. Bu sonuca ne ad verilir?
dir. a. Ricardo paradoksu
d. B ülkesi emek ve sermaye bakımından zengin bir ül- b. Heckscher-Ohlin paradoksu
kedir. c. Smith paradoksu
e. B ülkesi göreceli olarak sermaye zengin ülkedir. d. Mill paradoksu
e. Leontief paradoksu
5. Faktör fiyatlarının rekabetçi bir ortamda belirlendiği du-
rumda, A ülkesinde faizler/ ücretler oranı B ülkesinden daha 10. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası ticareti açıklamak
yüksekse aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? için öne sürülen “yeni” teorilerden biri değildir?
a. A ülkesi göreceli olarak sermaye zengin bir ülkedir. a. Nitelikli iş gücü teorisi
b. A ülkesi göreceli olarak emek zengin bir ülkedir. b. Teknoloji açığı teorisi
c. B ülkesi göreceli olarak emek zengin bir ülkedir.
c. Ürün dönemleri teorisi
d. A ülkesi emek ve sermaye zengin bir ülkedir.
d. Faktör donatımı teorisi
e. B ülkesi emek ve sermaye zengin bir ülkedir.
e. Monopolcü rekabet teorisi
3. Ünite - Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi 77
Sıra Sizde 3
Faktör donatımı teorisine göre, emek zengin ülkeler emek-
yoğun malları, sermaye zengin ülkeler de sermaye-yoğun
malları daha ucuza üretirler ve bu malların üretiminde uz-
manlaşırlar. Bu teorinin dört kritik öneme sahip varsayımı
vardır: (a) Ülkelerin faktör donatımı farklıdır: bazı ülkeler
emek zengin, bazıları da sermaye zengindir. (b) Malların fak-
tör yoğunluğu da farklıdır: bazı mallar sermaye-yoğun, bazı
mallar da emek-yoğundur. (c) Bir malın üretim teknolojisi
bütün ülkelerde aynı olup serbestçe erişilebilecek şekildedir.
(d) Ülkelerde mallara yönelik talep koşulları birbirinin ben-
zeridir.
78 Uluslararası İktisat Teorisi
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ekonomik büyümenin başlıca kaynakları nelerdir?
Yansız büyüme, ticaret artışı yönlü büyüme ve ticaret azaltıcı yönlü büyüme
neyi ifade eder?
Teknolojik gelişme nedir? Yansız, sermaye kullanan ve emek kullanan teknoloji
gelişme ne demektir?
Büyüme bir ülkeyi yoksullaştırabilir mi?
Ülkelerin Karşılaştırmalı Üstünlüğü zaman içinde değişebilir mi?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Ekonomik Büyüme • Ticaret zaltıcı Yönlü Büyüme
• Ekonomik Kalkınma • Dış Ticaret Ha i
• Faktör rzı • Yoksullaştıran Büyüme
• Teknolojik elişme • Karşılaştırmalı Üstünlük
• Ticaret rtırıcı Yönlü Büyüme • Yansız Büyüme
İçindekiler
• GİRİŞ
• FAKT R ARZINDA ARTIŞ
Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik
Uluslararası İktisat Teorisi • TEKNOLOJİK GELİŞME
Büyüme Analizleri
• BÜYÜME DIŞ TİCARET HADLERİ VE
REFAH İLİŞKİLERİ
Dış Ticaret Teorisi ve
Ekonomik Büyüme Analizleri
GİRİŞ
Ekonomik büyüme (economic growth), bir ülkede toplam üretim hacminin (gayrisafi
yurt içi hasıla-GSYİH) genişlemesi biçiminde tanımlanabilir. Ekonominin, nüfus artış
oranından daha yüksek oranda büyümesi, kişi başına düşen geliri yükseltir ki bu da ülke-
de refah düzeyini artırır.
Ekonomik büyümenin iki ana kaynağından birisi üretim faktörleri stokundaki artışlar,
diğeri de teknolojik gelişmedir. Önceki bölümlerde yapılan dış ticaret analizlerinde, bu
faktörlerin ikisi de sabit kabul edilmişti. Oysa gerçek dünyada hem emek ve sermaye gibi
üretim faktörleri artmakta hem de teknoloji ilerlemektedir. Dolayısıyla bu kesimde yapı-
lacak analizler statik değil, dinamik bir nitelik taşır.
Ekonomik büyüme ülkede üretimi, tüketimi ve dolayısıyla ikisi arasındaki farkı yan-
sıtan dış ticareti de etkiler. Aslında büyüme ile dış ticaret arasındaki ilişkiler iki yönlüdür:
Büyüme dış ticareti, dış ticaret de büyümeyi etkiler. Bu bölümde büyümenin dış ticarete
etkileri, iki-ülkeli ve iki-mallı standart dış ticaret modelleri üzerinde incelenecektir. Dış
ticaretin ülke ekonomisi üzerindeki etkileri ise daha çok kalkınma ile ilgili bir konudur.
Bununla ilgili olarak bölümün sonunda bazı açıklamalara yer verilecek fakat konu asıl
kitabın kalkınma sorunlarının tartışıldığı ileriki bölümlerinde ele alınacaktır.
Konu dinamik bir nitelik taşıdığından analizlerde kullanılacak yöntem de buna uygun
olacaktır. O nedenle statik yönteme karşılık burada “karşılaştırmalı statik” (comparative
statics) bir yaklaşım uygulanmaktadır. Bu yöntemde olayın farklı zaman aralıklarındaki
görüntüleri belirlenerek (adeta fotoğrafını çekmek gibi), bunların karşılaştırması yapılır
ve böylece geçen zaman içindeki değişmelerin niteliği anlaşılmaya çalışılır. Aslında bu
yarı-dinamik bir yöntem sayılır. Çünkü farklı statik durumların karşılaştırılmasına da-
yanmaktadır. Ancak ne var ki ekonomik analizlerde olayları daha dinamik bir biçimde
inceleyecek tekniklere bugün için sahip bulunmuyoruz.
Bir ekonomide genellikle faktör artışları ile teknolojik gelişme birlikte ortaya çıkar.
Oysa analizlerde açıklık sağlamak üzere geleneksel uygulamaya uygun biçimde, aşağıda
bu ikisi birbirinden ayrılarak inceleme konusu yapılmıştır.
Ele aldığımız modelde emek ve sermaye kullanımı ile tekstil ve makine olmak üzere iki
mal üretildiğini varsayalım. Tekstil emek-yoğun, makine ise sermaye-yoğun mal olsunlar. İki-mallı bir modelde
ekonomik büyüme, üretim
Ülkenin emek bol dolayısıyla Heckscher-Ohlin modeli uyarınca tekstilde karşılaştırmalı olanakları eğrisinin dışa doğru
üstünlüğe sahip olduğunu kabul edelim. Bunlara ek olarak kaynakların tam kapasitede genişlemesiyle gösterilebilir.
kullanıldığını varsayarsak, üretim dengesi de sürekli olarak üretim olanakları (dönüşüm)
eğrisi üzerinde bulunacaktır. Nihayet, analizlerin ilk aşamasında küçük ülke varsayımı
yapılmaktadır. Yani uluslararası fiyatların (ticaret hadleri), incelediğimiz ülke açısından
sabit kaldığı kabul edilmektedir.
82 Uluslararası İktisat Teorisi
Ülkenin emek zengin olduğu varsayıldığından, ilk durumda üretim olanakları eğrisi
tekstil ekseni yönünde daha uzundur. Şimdi önce faktör stokundaki bir artışın etkilerini
inceleyelim.
Büyüme zorunlu olarak üretimi etkiler. Fakat tüketim de bundan etkilenir. Çünkü büyüyen
bir ekonomide daha fazla tüketim olanağı vardır. Üretim ve tüketim değişince, ikisi arasın-
daki farktan oluşan dış ticaret hacmi de doğal olarak etkilenecektir.
Şekil 4.1’de büyüyen bir ekonomideki değişme görülüyor. İlk durumda ülkenin üretim
olanakları eğrisi DD dır. İhraç malı tekstilin fiyatı (makine cinsinden) TT nin eğimine
eşittir. Bu fiyattan ülkenin üretim dengesi A0 ve tüketim dengesi C0 noktasındadır. Dola-
yısıyla A0B0 miktar tekstil ihraç edilerek karşılığında B0C0 miktar makine ithal edilmek-
tedir. Orijinden çıkıp A0 dan geçen 0P gibi bir doğruyu göz önüne alalım. Bu doğrunun
eğimi, iki malın büyümeden önce ne oranda üretildiklerini gösterir. Bunun gibi 0R doğru-
sunun eğimi de iki malın büyüme öncesi tüketim oranını ifade eder. Büyümeden sonraki
üretim ve tüketim noktalarının 0P ve 0R doğrularına göre bulundukları yerler, büyümeye
bağlı etkilerin niteliği konusunda fikir vericidir.
Şekil 4.1
Makine
Sapmasız büyüme
0 T
D D’ Tekstil
nın tamamen eskisi gibi olmasıdır. Böyle bir durumda, faktörler üretimde kullanıldıkları
oranda arttıkları için, göreceli faktör fiyatlarında bir değişme olmayacak ve eski üretim
modeli sürdürülecektir. Üretim olanakları da D’D’ biçiminde, paralel olarak dışa doğru
kaymaktadır.
İkinci koşul ise iki malın tüketiminin aynı oranda sürdürülmesidir. Ekonomik büyü-
me GSYİH ya da ulusal gelirin artışı demek olduğundan tüketimin artması doğaldır. Tü-
ketimin büyüme öncesi ile aynı oranda artması için her malın tüketimindeki yüzde artış,
gelirdeki yüzde artışa eşit olmalıdır. Teknik deyişle bu, tekstil ve makinenin gelir talep
esnekliğinin ayrı ayrı bir (1) olmasını ifade eder.
Bu iki koşul belirli bir büyüme tipi olan sapmasız büyümeyi tanımlamaktadır. Sap-
masız büyümeyi başlangıç alırsak diğer büyüme türlerini de belirleyebiliriz. Analizlerde
basitlik sağlamak amacıyla büyümeden sonra tüketimin yine sürekli olarak 0R doğrusu
boyunca değiştiğini, diğer bir deyişle her malın gelir talep esnekliğinin bir’e eşit olduğunu
kabul edelim.
Şekil 4.2
Makine
Ticareti arttırıcı yönlü
T
büyüme R
Böylece, A0’ın dışında ve ilk 0P düzeyinin altında kalan alanı iki bölgeye ayırabiliriz.
Bunun için A0 noktasından yatay eksene, A0AE paralel doğrusunu çizelim. Bu doğru ile
A0P arasında kalan bölgeyi 1 ile, A0AE’nın altındaki alanı da 2 ile gösterelim. Eğer yeni
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 85
üretim noktası, 1 ile temsil edilen alanda bulunuyorsa bu hem tekstil hem de makine üre-
timinin arttığını fakat tekstildeki artış oranının daha yüksek olduğunu belirtir.
Eğer yeni üretim noktasının, 1 ve 2 no.lu alanın sınır çizgisi yani A0AE doğrusu üze-
rinde yer aldığını kabul edersek yalnız tekstil üretimi artmış, makine üretimi sabit kalmış
demektir. Yeni üretim noktasının 2 no.lu alanda bulunması ise ilginç bir özellik ortaya
koyar. Şöyle ki bu alanda tekstil üretimi artarken makine üretiminin miktarı (mutlak ola-
rak) azalmıştır.
İhracatta yoğun kullanılan faktörün dış ticaret üzerindeki etkilerini belirtmeden önce,
kısaca üretim değişmelerinin nedenlerini araştıralım: Yeni denge noktasındaki ürün bi-
leşimi, sermayedeki artış miktarının emekteki artış miktarına oranına bağlıdır. Eğer bu
yeni oran, tekstilde hâlen kullanılan sermaye/emek oranı ile aynı ise o taktirde yeni üretim
noktası A0AE yatay çizgisi üzerinde bulunacaktır. Yani tekstil üretimi artarken diğer malın
üretimi sabit kalır. Bunun nedeni açıktır: Artan faktörler (daha hızlı artan emek) tekstil
üretimi için gereken oranı tam olarak karşılarken makine endüstrisinde üretim hiçbir bi-
çimde etkilenmeyecektir.
Şimdi faktör artış oranının tekstilde kullanılandan farklı olduğu durumlara bakalım.
Örneğin, faktör artışının oluşturduğu sermaye/emek oranı, tekstil için gereken orandan
daha yüksek olsun. O taktirde, üretim dengesi 1 no.lu alanda bulunur yani her iki mal üre-
timi artmakla birlikte, tekstildeki artış oranı daha yüksek olur. Tersine eğer yeni sermaye
ve emek artışlarını temsil eden oran, tekstilde kullanılan sermaye/emek oranından daha
düşükse üretim dengesi 2 no.lu alana kayar.
Bu son durum biraz açıklama gerektirebilir. Burada emekteki artış, emek-yoğun en-
düstri olan tekstilde çalıştırılacaktır. Ancak bu sektörde üretimde bulunabilmek için be-
lirli oranda sermaye de gerekir. Sermaye artışı bu ihtiyacı karşılayamadığına göre, ortaya
çıkan sermaye ihtiyacı nereden karşılanacaktır? Bunun sağlanabileceği tek kaynak makine
endüstrisidir (tam çalışma varsayımı). Tekstil endüstrisinde sermayeye olan talep artışı,
sermayenin bedelini yükselterek bu faktörün makine endüstrisinden tekstile kaymasına
yol açar. Fakat tekstil üretimi artarken makine endüstrisinden ayrılan sermaye, bu kesim-
de üretimin düşmesine neden olur dolayısıyla ekonomi 2 no.lu alanda dengeye gelir.
Bununla ilgili özel bir durum, emek artarken sermayenin sabit kalmasıdır. Yukarıdaki
açıklamalar burada da yapılarak tekstil üretiminin genişleyeceği fakat sermaye-yoğun ma-
kinedeki üretim miktarının (mutlak olarak) düşeceği gösterilebilir. Rybczynski Teoremi
diye adlandırılan bu özel durum aşağıda daha ayrıntılı olarak incelenecektir.
Acaba açıklanan bu üretim değişiklikleri dış ticareti nasıl etkileyecektir? İster 1, ister
2 no.lu alanda bulunalım, büyüme öncesi duruma göre ekonomide tekstil üretimindeki
göreceli artış, makine üretimindeki göreceli artıştan daha yüksek olmuştur. Oysa yaptı-
ğımız varsayıma göre, bu iki malın tüketimleri büyüme öncesindeki ile aynı oranlarda
artmaktadır. O hâlde gerek ihraç, gerekse ithal edilmek istenen miktarlar büyümektedir.
Kuşkusuz üretim dengesinin 2 no.lu alanda bulunduğu durumlarda, ihraç ve ithal edilmek
istenen miktarlar daha da yüksektir.
Sonuç olarak denebilir ki ihracat kesiminde yoğun olarak kullanılan faktörün daha
yüksek bir oranda artışına dayanan büyüme koşulları altında, ihraç edilebilir malların
üretimi, ithal edilebilir malların üretiminden göreceli olarak daha fazla artacak ve ulus-
lararası ticaret de GSYH’deki toplam artıştan daha yüksek oranda genişleyecektir. Bu tip
büyümeye ise ticareti artırıcı yönlü büyüme (pro-trade biased growth) denmektedir.
Ticareti artırıcı yönlü büyümenin ekonomide doğurduğu sonuçlar oldukça önemlidir.
Eğer ülkenin ticaret hacmi, gelirdeki (GSYH’daki) büyümeden daha yüksek oranda geniş-
liyorsa o ülkede dış ticaretin göreceli önemi artıyor demektir. Şekil üzerinde bu durum 0P
nin 0R den uzaklaşacak biçimde (R0P açısının büyümesi) yatay eksene doğru kayması, do-
86 Uluslararası İktisat Teorisi
layısıyla üretim noktasının tüketim noktasından giderek ayrılması biçiminde temsil edilir.
Dünya ekonomisine ilişkin istatistikler, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu ülke için dış
ticaretin gelire oranla daha yüksek hızla arttığını gösteriyor. Bu da ulusal ekonomilerdeki
genel eğilimin ticareti artırıcı yönlü büyüme doğrultusunda olduğunu ortaya koyar.
Eğer ülkenin ticaret hacmi, gelirdeki (GSYH’deki) büyümeden daha yüksek oranda genişli-
yorsa, o ülkede dış ticaretin göreceli önemi artıyor demektir.
İthal edilebilir malların üretimi, ihraç edilebilir malların üretimine göre daha yüksek oran-
da artar. Dolayısıyla dış ticaret hacminde de düşme eğilimi görülür. Bu tip büyümeye ticare-
te karşıt yönlü büyüme (antitrade biased growth) adı verilmektedir.
Ticarete karşıt yönlü büyüme, ulusal ekonomide üretilen malların zamanla, tüketilen
mal miktarlarına eşitlenmesi demektir. Başka bir deyişle şekildeki 0P doğrusu giderek 0R’
ye yaklaşır. Bu koşullar altında dış ticaretin ülke ekonomisindeki önemi azalma gösterir.
Bu ise genel eğilimin otarşi yönünde olması demektir.
Sözü edilen türde bir büyüme ile ilgili olarak başka bir olasılıktan da söz edilebilir:
Zaman içinde ülke, göreceli olarak geleneksel ihraç malından daha az, ithalata rakip mal-
dan ise daha fazla üretmekte olduğuna göre, bu gelişmeler acaba uzun vadede dış ticaret
yapısının tersine çevrilmesine yol açabilir mi? Diğer bir deyişle belirli bir zaman süresi so-
nunda ülke geleneksel olarak ihraç ettiği malı ithal, ithal ettiği malı da ihraç etmek gibi bir
sonuçla karşılaşabilir mi? Bu sorunun cevabı evettir ve konu aşağıda daha ayrıntılı olarak
ele alınmaktadır. Önce bir faktörün arzı sabit kalırken diğer(ler)inin arzının artması gibi
aşırı bir durumu inceleyelim.
Rybczynski Teoremi
İki mallı ve iki faktörlü bir modelde, tam çalışma koşulları altında eğer tek bir faktörün
arzı artırılacak olursa, onu yoğun olarak kullanan malda üretim genişler, diğer malda ise
daralır. Bu görüşe, onu ilk kez ortaya atan İngiliz iktisatçısının ismiyle Rybczynski (Rib-
cinski diye okunur) Teoremi adı verilir.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 87
F F’
0
T0 D T1 D’ Tekstil
O hâlde Rybczynski Teoremine göre, yalnız bir faktörün arttığı durumlarda bu faktör,
üretim teknolojisinin onu yoğun biçimde gerektiren endüstride kullanılacak, arzı sabit
olan faktöre yoğun ihtiyaç duyulan endüstride ise üretim düşecektir.
Bu sonuçları dış ticaretle olan ilişkileri açısından değerlendirecek olursak görülmek-
tedir ki eğer arzı artan faktör ihracat endüstrisinde yoğun kullanılan faktör ise (modele
göre emek arzının artması ve sermaye arzının sabit kalması) ihraç edilebilir mal üretimi
(tekstil) mutlak biçimde artarken ithal edilebilir malın (makine) üretimi mutlak olarak
88 Uluslararası İktisat Teorisi
azalmış olur. Bu, ticareti artırıcı yönlü bir büyüme şeklidir ve ithal edilebilir malın üretimi
mutlak olarak azalmış olduğundan, buna aşırı ticareti artırıcı büyüme (ultra-pro-trade-
biased growth) adı da verilebilir. Tüketim etkisinin bu aşırı üretim etkisini dengeleyecek
biçimde ihraç malına aşırı yönelimli olmaması durumunda dış ticaret hadleri doğal olarak
büyüyen ülkenin aleyhine döner.
Tersine, eğer arzı artan faktör yalnızca ülkenin ithal ikamesi endüstrisinde kullanılan
ve arzı göreceli biçimde kıt olan faktör ise (sermaye), o taktirde ithal ikamesi malın arzı
artarken ihraç malının üretimi mutlak olarak düşer. Bu da aşırı dış ticarete karşıt yönlü
üretim (ultra-anti-trade-biased growth) etkisidir ve yine tüketim etkisi bu aşırı üretim
etkisini giderecek biçimde ithal malına aşırı yönelimli değilse dış ticaret hadleri ülkenin
lehine değişir.
Bu teorem önceki bölümde incelemiş olduğumuz Heckscher-Ohlin teorisinden çı-
kartılan bir diğer teorem durumundadır ve burada homojen üretim faktörü varsayımı
yapılmaktadır.
TEKNOLOJİK GELİŞME
İktisadi büyümenin diğer bir kaynağı da teknolojik gelişmedir (technological progress).
Yapılan çok sayıdaki uygulamalı çalışma, sanayileşmiş ülkelerde kişi başına reel gelir ar-
tışlarının büyük bölümünün teknolojik gelişmeden kaynaklandığını, sermaye birikiminin
buna katkısının çok daha az olduğunu gösteriyor.
Teknolojik gelişmenin ortaya Geleneksel analizlerde teknolojik gelişme dışsal bir olay, yani ekonomik koşullarla
çıktığı sanayileşmiş ülkelerde
emek kıt ve pahalı, sermaye ilişkili olmayan bir gelişme biçiminde ele alındı. 1980’lerden itibaren ise içsel teknolo-
bol ve ucuz bir faktör olduğu jik gelişme modelleri ortaya atıldı. Bu modellerde teknolojik gelişme ülkedeki ekonomik
için, araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin hedefi, üretimde
koşullara bir tepki olarak kabul edilir. Diğer bir deyişle teknolojik gelişmenin ortaya çık-
emek yerine sermaye ikamesine tığı sanayileşmiş ülkelerde emek kıt ve pahalı, sermaye bol ve ucuz bir faktör olduğu için
olanak verecek yeniliklerin icat araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin hedefi, üretimde emek yerine sermaye ikamesine
edilmesidir. Bu görüşe “uyarılmış
teknolojik gelişme tezi” de olanak verecek yeniliklerin icat edilmesidir. Bu görüşe “uyarılmış teknolojik gelişme tezi”
denmektedir. de denmektedir.
Teknolojik gelişme yeni bir üretim Teknolojik gelişme yeni bir üretim yöntemi veya yeni bir mal icat edilmesi şeklinde
yöntemi veya yeni bir mal icat
edilmesi şeklinde kendini gösterir.
kendini gösterir. Başka bir deyişle ya piyasada mevcut mallar daha etkin yöntemlerle üre-
Başka bir deyişle ya piyasada tilir ya da tümüyle farklı nitelikte yeni mallar ortaya çıkartılır. Burada daha çok birinci tip
mevcut mallar daha etkin teknik gelişme üzerinde durulmaktadır.
yöntemlerle üretilir ya da tümüyle
farklı nitelikte yeni mallar ortaya Yeni üretim yöntemleri bulunmasına dayalı teknolojik gelişmenin en belirgin özelliği,
çıkartılır. aynı miktar kaynaklarla daha fazla mal üretilebilmesi veya aynı miktar malın daha az
kaynak kullanılarak elde edilebilmesidir. Üretim fonksiyonlarının doğrusal ve homojen
olması (sabit verimler) varsayımı altında teknolojik yenilikler üçe ayrılır. (1) Sapmasız
(veya yansız-neutral), (2) Emek tasarrufu sağlayan (labor saving) ve (3) Sermaye tasarrufu
sağlayan (capital saving) yenilikler.
Sapmasız (yansız) yenilikler Sapmasız (yansız) yenilikler emek ve sermayenin marjinal verimliliğini aynı oranda
emek ve sermayenin marjinal
verimliliğini aynı oranda artırır.
artırır. Bunlar, bir birim mal için gereken emek ve sermaye miktarlarını azaltarak iki fak-
Bunlar, bir birim mal için gereken törden aynı oranda tasarruf sağlarlar. Şekil 4.4’te bb bir birim malın eş-ürün eğrisidir. Eğer
emek ve sermaye miktarlarını faktör fiyatları oranı FF ise üretici B noktasındaki faktör bileşimini kullanır. Sapmasız bir
azaltarak iki faktörden aynı oranda
tasarruf sağlarlar. teknik gelişmeden sonra bir birim malın eş-ürün eğrisi b1b1 olarak sola kaymıştır. Fakat-
faktör fiyatlarının değişmemesi durumunda üretici, yenilikten sonra da faktörleri aynı
oranda kullanmayı sürdürür. Denge noktalarının orijinden geçen 0X doğrusu üzerinde
olması bunu gösterir. Demek oluyor ki sapmasız yenilik durumunda, sabit faktör fiyatla-
rından bir birim mal üretimi için kullanılan girdilerin miktarları azalmakta fakat faktör
yoğunluğunda bir değişme olmamaktadır.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 89
Şekil 4.4
Sermaye
Sapmasız teknik
yenilik
b1 b
Bir birim mal
F üretimini temsil eden
X bb eşürün eğrisi 0X
doğrusu üzerinde B
noktasından geriye
F1
B1 noktasına doğru
kayar. Yeni eşürün
B eğrisi b1b1 dir. Bir
birim üretim için
kullanılan sermaye ve
B1 b emek miktarları azalır
fakat sermaye/emek
b1 oranı değişmez.
0
F1 F Emek
Emek-tasarrufu sağlayan bir teknolojik ilerleme, sermayenin marjinal verimliliğini Emek-tasarrufu sağlayan bir
teknolojik ilerleme, sermayenin
emeğinkinden daha fazla artırır ve sermayeye göre daha çok emek açığa çıkartır. Başka bir marjinal verimliliğini
deyişle bunlar emek birimi başına daha fazla sermaye (veya sermaye birimi başına daha emeğinkinden daha fazla artırır
az emek) kullanırlar. Sözü edilen yeniliklere aynı zamanda “sermaye kullanan” teknolojik ve sermayeye göre daha çok emek
açığa çıkartır.
gelişme denmesinin nedeni budur. Şekil 4.5’te bb nin b1b1 olarak sol üst yönde kayması
böyle bir yenilik tipini gösterir. Yenilikten sonra, faktör fiyatlarının değişmemesi varsayı-
mı altında, faktör yoğunluğu (sermaye/emek) 0X’den 0X1’e yükselir. Bunun nedeni mar-
jinal verimliliği artan sermayenin iş gücü faktörü yerine kullanılmasıdır.
Şekil 4.5
Sermaye
Emek ve sermaye tasarrufu
sağlayan yenilik tipleri
Sermaye-tasarrufu sağlayan yenilikler emeğin marjinal verimliliğini sermayeye göre Sermaye-tasarrufu sağlayan
yenilikler emeğin marjinal
daha fazla yükseltirler. Bu gibi yeniliklerde emek birimi başına daha az sermaye kullanılır verimliliğini sermayeye göre
(emek sermayenin yerine geçer) ve böylece sermaye faktörü açığa çıkar. Şekilde FF sabit daha fazla yükseltirler. Bu gibi
yeniliklerde emek birimi başına
ticaret hadlerinden bb nin b2b2 şeklinde sağ aşağı yönde kayması, sermaye tasarrufu sağ- daha az sermaye kullanılır (emek
layan bir teknolojik değişmeyi ifade eder. sermayenin yerine geçer) ve
böylece sermaye faktörü açığa
çıkar.
90 Uluslararası İktisat Teorisi
Gerçek hayatta yenilikler daha çok emek tasarrufu sağlayıcı tipte olmaktadır. Bunun
nedeni, teknolojinin sayıları birkaçı geçmeyen büyük sanayi ülkeleri tarafından üretilmesi
ve bu ülkelerin iş gücü kıtlığı içinde bulunmalarıdır. Dolayısıyla söz konusu ülkelerde
araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinin amacı sermayeyi, kıt ve pahalı faktör olan
insan gücünün yerine geçirecek yöntemlerin bulunmasıdır.
Teknolojik ilerleme bir sektörde daha az yoğun kullanılan faktörden tasarruf sağlayıcı nite-
likte olursa, her türlü sonucun ortaya çıkma olasılığı vardır. Çünkü burada birbirine ters iki
etki kendini gösterir. Birisi, teknik gelişmenin maliyetleri düşürmesidir. Bu etki, söz konusu
endüstride üretimi genişletici rol oynar. Diğeri ise açığa çıkan faktörün, onu yoğun kullanan
öteki kesimde çalıştırılması zorunluluğu dolayısıyla ortaya çıkacak olan Rybczynski etkisi-
dir. Bu iki etkiden hangisi baskın çıkarsa genel etki de ona göre ticareti artırıcı veya ticareti
azaltıcı yönlü olur.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 91
Öğrenci kendisini sınamak üzere öncekine benzer biçimde kendisi bu durumu şekil üzerin-
de göstermeyi deneyebilir.
Bunun gibi yönelimli büyüme tipleri de ülkenin ticaret hadlerini etkiler. Ticareti ar-
tırıcı yönlü büyüme durumunda ticaret hadleri, yansız büyümeden de daha fazla ülke
aleyhine değişir. Çünkü büyüme, dünya piyasalarına daha yüksek oranda ihraç malı arz
edilmesi ve bu piyasalardan daha yüksek oranda ithal malı talep edilmesi sonucunu do-
ğurmaktadır.
Tersine, ticarete karşı yönlü büyüme durumunda ise ticaret hadleri ülkenin lehine de-
ğişir. Yani ülke hem üretim artışlarıyla hem de lehine değişen fiyat ilişkileri dolayısıyla
refahını yükseltir.
Yukarıdaki analizlerle ilgili olarak bir noktanın belirtilmesi gerekir: Burada büyük ül-
kedeki ekonomik gelişmeye karşılık, öteki ülkelerde bir değişme olmadığı varsayılıyor.
Oysa bütün ülkelerin büyüdüğü bir ortamda ticaret hadlerine ilişkin yukarıda ortaya koy-
duğumuz sonuçlar da değişebilir. Örneğin, bir ülkede ticaret artırıcı yönlü büyüme olması
durumunda, diğer ülkede (veya bir bütün olarak onun dışındakilerde) de aynı yön ve
ölçüde bir büyüme olmuşsa ticaret hadlerinde bir değişme ortaya çıkmaz. Ancak diğer
ülkedeki büyümenin ters yönde, yani ticareti azaltıcı yönde olması durumunda ticaret
hadlerinin daha fazla ilk büyüyen ülke aleyhine döneceğine işaret edelim. Aynı analiz kuş-
kusuz diğer büyüme tipleri için de yapılabilir.
92 Uluslararası İktisat Teorisi
Özetle burada belirtmek istediğimiz nokta şudur: Yukarıdaki sonuçlar ancak ele aldığımız
ülkenin tek başına büyümesi koşulları altında söz konusudur. Tüm ülkelerin büyümekte ol-
duğu bir ortamda bu sonuçlar değişebilir.
Şekil 4.6
Motor
Ekonomik büyüme ve dış ticaret
hadleri TR1
TR2 TR
Konuyu bitirmeden, ticaret hadlerindeki değişmenin bilinen teklif eğrileri ile de gös-
terilebileceğine işaret edelim. Şekil 4.6’da 0TR Türkiye’nin motor karşılığı tekstil, 0US’de
ABD’nin tekstil karşılığı motor teklif eğrisidir. Denge noktası P noktasında oluşuyor. 0P
nın eğimi tekstilin motor cinsinden fiyatını veriyor ki bu da Türkiye’nin ticaret hadleridir.
Büyüme ile ülkenin teklif eğrisi Büyüme ile ülkenin teklif eğrisi kayar ve yeni bir denge oluşur. Ticaret hadleri, büyü-
kayar ve yeni bir denge oluşur. meye bağlı olarak teklif eğrilerinde görülen kaymanın niteliğine göre iyileşir veya kötüle-
Ticaret hadleri, büyümeye bağlı
olarak teklif eğrilerinde görülen şir. Örneğin yukarıda açıklandığı biçimde, büyüme ile birlikte ülkenin arzulanan ticaret
kaymanın niteliğine göre iyileşir hacmi genişleyerek 0P yerine 0D olsun. Yani ilk ticaret hadlerinden ülkenin motor talebi
veya kötüleşir.
CC1 ve tekstil arzı da SS1 miktarında artıyor. ABD’nin talep ve arzı sabit kaldığı için bu
demektir ki bir tekstil arzı fazlası ile motor talebi fazlası oluşmaktadır. Dolayısıyla tekstilin
fiyatı motora göre düşer, yani ticaret hadleri Türkiye aleyhine döner. Söz konusu gelişme,
Türkiye’nin teklif eğrisinin 0TR1 biçiminde sağa doğru kayması ve yeni ticaret hadleri
doğrusunun D noktasından geçmesi ile gösterilmiştir.
Tersine, büyüme dolayısıyla ticaret hacminin daralması (ticarete karşıt yönlü büyüme)
ise ticaret hadlerini iyileştirir. Örneğin teklif eğrisinin 0TR2 biçiminde sola doğru kayması
ile teklif edilen tekstil ve talep edilen motor hacmi daralır ve böylece ticaret hadleri 0H
’den geçecek biçimde ülke lehine değişir.
Kuşkusuz, Türkiye büyürken ABD’nin de büyümekte olması söz konusu ülkenin de
teklif eğrilerini dışa doğru kaydırır. Bu durumda ticaret hadlerinin ne olacağı yeni teklif
eğrilerinin şekline ve konumuna bağlıdır.
Yoksullaştıran Büyüme
Büyümenin net olarak refah Büyüme, bir yandan üretim artışlarına yol açarken diğer yandan da büyük ülke varsayımı
düşüşüne yol açabileceği koşulları
teorik olarak ortaya koymuş ve
altında, ticaret hadlerini bozucu sonuçlar doğurabilmektedir. Bu durum şöyle bir olasılığı
bu tür büyümeye “yoksullaştıran hatıra getirebilir: Acaba bu iki ters etki sonunda büyüme, refahı eskisinden daha düşük
büyüme” (immiserizing growth) düzeylere indirebilir mi? Diğer bir deyişle ülke, büyümeden sonra ekonomik bakımdan
adını vermiştir.
daha yoksul bir duruma düşebilir mi?
Hint asıllı iktisatçı Jagdish Bhagwati, klasikleşmiş bir makalesinde büyümenin net ola-
rak refah düşüşüne yol açabileceği koşulları teorik olarak ortaya koymuş ve bu tür büyü-
meye “yoksullaştıran büyüme” (immiserizing growth) adını vermiştir.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 93
Yoksullaştıran büyüme Şekil 4.7’de gösterilmiştir. Başlangıçta ülke A0 üretim ve C0
tüketim noktalarıyla serbest ticaret dengesini sağlamış bulunmaktadır. İlk durumdaki ti-
caret hadleri TT ile gösterilmiş olup ülke refahı i1’ın temsil ettiği düzeydedir. İkinci du-
rumda, ülkede şiddetli bir ticareti artırıcı yönlü büyümenin ortaya çıktığını varsayalım.
Bunun sonucunda üretim olanakları eğrisi, tekstil üretiminde yüksek bir artış sağlayacak
biçimde, yatay eksen üzerinde dışa doğru genişler.
Böylece ülkenin daha çok tekstil ihraç edip karşılığında makine ithal etmeyi arzula-
ması, ticaret hadlerini şiddetle ülke aleyhine değiştirir. Grafiğe göre yeni ticaret hadleri
T'T'dir. İlginç olan durum şudur: Ticaret hadlerindeki bozulma o derece şiddetlidir ki
bundan doğan refah kaybı, üretim genişlemesinden sağlanan refah artışından daha yük-
sek olmuştur. Yani, büyümeye karşın ülke yoksullaşmıştır! Nitekim şekilde yeni ticaret
hadleri doğrusu T'T' nin teğet olduğu i2 kayıtsızlık eğrisinin i1’ın altında bir düzeyde bu-
lunması bu durumu ifade etmektedir.
Şekil 4.7
Makina
Yoksullaştıran büyüme
T
Büyüme öncesi dış
C0 ticaret TT olup
ülkenin ulaşabildiği
C1
T’ i1 refah düzeyi i1’dır.
D1 i2 Büyümeden sonra dış
D0 ticaret hadleri T'T'
A1 olacak biçimde ülke
aleyhine döner ve
ülke refahı i1’ın altına
A0
T’ düşebilir.
T
0
D0 D1 Tekstil
Yoksullaştıran büyüme gerçek dünyada sık rastlanan bir durum mudur? Büyük bir
olasılıkla değil. Çünkü bunun için önce, üretim artışları kadar dünya talep koşullarının
da bu sonucu doğurabilecek nitelikte olması gerekir. Diğer koşul da dış dünyada bunu
dengeleyecek yönde bir büyümenin ortaya çıkmamasıdır. Hükümetlerin elinde böyle bir
olumsuz gelişmeyi engelleyebilecek araçlar da vardır. Ülke, ticaret hadlerini etkileyebilen
bir büyüklüğe sahip olduğuna göre, örneğin ithalat üzerine gümrük tarifeleri koyarak ti-
careti daraltır ve ithal fiyatlarındaki yükselmeyi engelleyebilir. Bunun gibi ihracattan da
vergi alınarak dünya piyasalarında bu malların arzı daraltılır ve fiyatlarındaki düşüşün
önüne geçilebilir.
Ekonominin bütünü açısından yoksullaştıran büyüme örneklerine rastlamak güç olsa
da bir ekonomi içindeki bazı sektörlerde ortaya çıkan gelişmelerin etkileri açısından bu
modelde açıklanana benzer durumlarla karşılaşılabilir. Diğer bir deyişle belirli sektörler-
deki gelişmeler o alanda çalışanları olumsuz yönde etkileyebilir hatta onların refahının
gerilemesine bile neden olabilir. Bunun bir uygulamasına örneğin, tarım kesiminde rast-
lanabilir. Tarımsal üretimde ortaya çıkan aşırı bolluk çiftçiye zarar verebilir. Çünkü artan
üretim, tarım ürünleri talebinin esnek olmaması dolayısıyla, fiyatları düşürür (iç ticaret
hadlerinin bozulması) ve köylünün gerçek gelirinin (reel gelir) azalmasına neden olabilir.
Başka bir deyişle köylü için yüksek üretim, bazen düşük gelir ve artan yoksulluk anlamına
gelmektedir.
94 Uluslararası İktisat Teorisi
Belirtmek gerekir ki faktör donatımı ile karşılaştırmalı üstünlükler arasındaki ilişki tek
yönlüdür. Bunun yönü de birinciden ikinciye doğrudur. Diğer bir deyişle faktör donatımı
zaman içinde değiştikçe ona bağlı olarak karşılaştırmalı üstünlük yapısı da değişir. Dola-
yısıyla bugünkü faktör donatımına bakılarak yarınki karşılaştırmalı üstünlüklerin de aynı
olacağı söylenemez.
O hâlde kalkınmakta olan ülkeler, uygun sanayileşme politikaları izleyerek ekonomik
yapılarını ve uluslararası iş bölümündeki yerlerini değiştirebilirler. Nitekim uygulamada
çoğu ülkede kalkınma çabalarının altında yatan temel amaç, ekonomik yapıyı dinamik
karşılaştırmalı üstünlüklere uygun biçimde değiştirmeye yöneliktir. Başka bir deyişle bu
ülkeler tarım ekonomisi olmaktan çıkıp sanayi toplumu durumuna gelmeyi amaçlarlar.
Karşılaştırmalı üstünlüklerin statik olarak yorumlanması bu ülkelerin ileride de tarım
toplumu olarak kalmaları demektir ki bu anlamsız bir yorumlama olur.
Az gelişmiş ülkeler kalkınmanın yolunun sanayileşmeden geçtiğinin bilinci içindedir-
ler. Çünkü tarımdan farklı olarak sanayi üretiminin kalkınmayı hızlandırıcı önemli dina-
mik etkileri vardır. Bunlar arasında örneğin, iş gücüne daha ileri beceri kazandırılması,
daha fazla teknik yenilikler, istikrarlı ihracat gelirleri ve kişi başına daha yüksek gelir vs.
gelmektedir. Dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlükleri dinamik olarak yorumlamak ve fak-
tör donatımını yoğun sermaye ve ileri teknoloji yönünde değiştirerek, bu malların üreti-
minde karşılaştırmalı üstünlük elde etmeyi hedeflemek gerekir.
Ülkeler arasında faktör arzında görülen farklı oranlardaki artışlar (ve teknolojik geliş-
me farklılıkları) karşılaştırmalı üstünlük yapısının da sürekli değişmesine neden olmak-
tadır. Buna göre daha önce de sözünü ettiğimiz Tablo 4-1’in yeni sanayileşmiş ülkelerde
sermaye arzının gelişmiş ülkelere göre daha hızlı artması, bu ülkelerin karşılaştırmalı üs-
tünlük yapısının da sermaye yoğun mallar yönünde değişmekte olduğu anlamına gelir.
Tablo 4.2
Gelişmiş Ülkelerle Yeni Gelişen Piyasalar ve Az Gelişmiş Ülke Gruplarında Gerçekleşen Ekonomik
Büyüme ve Dış Ticarete Ait Göstergeler, (yıllık yüzde değişme)
1996-2005
Ülke Grupları 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Ortalaması
Ekonomik Büyüme
Gelişmiş Ülkeler
Yeni Gelişen
Piyasalar ve Az
Gelişmiş Ülkeler
İhracat Hacmi
Gelişmiş Ülkeler
Yeni Gelişen
Piyasalar ve
Az Gelişmiş
Ekonomiler
İthalat Hacmi
Gelişmiş Ülkeler
Yeni Gelişen
Piyasalar ve Az
Gelişmiş Ülkeler
Dış Ticaret Hadleri
Gelişmiş Ülkeler
Yeni Gelişen
Piyasalar ve Az
Gelişmiş Ülkeler
Kaynak: IMF, World Economic Outlook, October 2014’ten.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 97
Tablo 4-2’de dünya ülkeleri gelişmiş ekonomiler ile yeni gelişen ülkeler ve az gelişmiş
ekonomiler diye iki ana gruba ayrılarak bu bunların her birisi için 1996-2005 ortalaması
ve 2006-2013 dönemi için ekonomik büyüme ve dış ticaret göstergelerine yer verilmiştir.
Tablodan anlaşılacağı üzere, yeni gelişen ve kalkınmakta olan ülkeler önceden gelişmiş
ülkelere göre daha hızlı bir büyüme gerçekleştirmişlerdir. İhracat ve ithalat hacmindeki
gelişmelere bakıldığında, bu alanlardaki artış oranlarının da yine yeni gelişmiş ve az ge-
lişmiş ülkeler grubunda daha yüksek olduğu görülüyor. Yukarıdaki açıklamalar açısından
bu durum söz konusu ülkelerdeki büyümenin dış ticareti artırıcı yönlü olduğu biçiminde
yorumlanabilir. Oysa dış ticaret hadlerinin her iki grup için de iniş ve çıkışlar göstermekle
birlikte genel olarak değişmenin yeni gelişen ve kalkınmakta olan ülkelerin lehine görün-
düğü söylenebilir. Fakat bunun yanıltıcı bir sonuç olabileceğine de işaret etmek gerekir.
Çünkü dış ticaret hadlerinde bu ülkeler lehine olan değişmenin dünya petrol fiyatların-
daki yükselmeden kaynaklanmış olması yüksek bir olasılıktır. Bu grup içinde petrol ih-
raç edenlerin sayısı birkaçı geçmez. Çok sayıdakiler ise petrole sahip bulunmamaktadır.
Dolayısıyla dış ticaret hadlerindeki bu yükselmeden yarar sağlayanlar grup içinde ancak
sınırlı sayıdaki ülkeden ibarettir.
Tablo 4-2’de dünya ülkeleri gelişmiş, yeni gelişen ve az gelişmiş diye iki gruba ayrı-
larak 1996-2013 arasında her birindeki büyüme oranları ile ihracat, ithalat hacimleri ve
dış ticaret hadlerindeki değişmeler gösterilmiştir. Tablodan dikkati çekmiş olacağı gibi
kriz yılları dışında her iki grup ülkede de ekonomik büyüme oranları ihracat ve ithalat
hacimlerindeki artıştan daha yüksektir. 2009 yılında ise ticaret hacimlerindeki düşme bü-
yüme oranındaki düşüşten çok daha şiddetli olmuştur. Bu bölümdeki analizler açısından
böyle bir görünüm gerçekleşen büyümenin ticareti artırıcı yönlü olduğunu ifade eder. Dış
ticaret hadleri açısından bakıldığında ise değişmenin genellikle gelişmiş ülkeler aleyhine
ve yeni gelişen piyasalar ve az gelişmiş ülkeler lehine bir seyir izlediği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte, yeni gelişen piyasalarla ve az gelişmiş ülkeler grubunun ticaret hadlerin-
deki değişmeden dolayı önemli bir refah artışı sağladıklarını belirtmek yine de çok güçtür.
Çünkü ticaret hadlerindeki artış bu grupta yer alan birkaç petrol ihracatçısı ülkenin ihraç
ettiği petrolün fiyatlarındaki artış dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Gruptaki çoğu ülkeler ise
petrol ihracatçısı değil, petrol ithalatçısı durumundadır.
Gösterge 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Tablo 4.3
Türkiye Ekonomisinde
Büyüme Hızı (%) Büyüme ve Dış Ticaret
İhracat (yüzde değişim) Göstergeleri, 2006-2013
İthalat (yüzde değişim)
Kaynak: Kalkınma
Dış Ticaret Hadleri Bakanlığı, 2014 Yılı
(yüzde değişim) Programı, ve Kalkınma
Bakanlığı, Temel
Ekonomik Göstergeler
Tablo 4-3’te ise 2006-2013 döneminde Türkiye ekonomisininin büyümesine ve dış 2014’ten düzenlendi.
ticaret hacmindeki değişmelere ilişkin veriler yer almıştır. Dikkat edilirse Türkiye örne-
ğinde de yukarıda dış dünya ülkeler için belirttiğimiz genel özellikler kendini göstermek-
tedir: Büyüme dış ticareti artırıcı yönlüdür; çünkü ihracat ve ithalâttaki büyüme oranları
ekonomik büyüme hızından daha yüksektir. Ülke dönem içinde dış ticaret hadlerindeki
bozulmadan dolayı refah kaybına uğramıştır. Dikkati çeken bir diğer nokta da kriz yılı
olan 2009’da ticaret hadlerinde bir bozulmanın olmamasıdır. Ancak sözü edilen yılda
negatif büyüme dolayısıyla ekonomi küçülmüş olduğu için zaten önemli bir refah kaybı
yaşanmıştır.
98 Uluslararası İktisat Teorisi
Özet
Ekonomik büyümenin başlıca kaynakları nelerdir? Büyüme bir ülkeyi yoksullaştırabilir mi?
1 4
Ekonomik büyüme ülkenin üretim olanaklarının dışa Ekonomik büyüme normal olarak kişi başına düşen
doğru genişlemesiyle temsil edilebilir. Büyümenin iki geliri artırarak ülkenin refahını yükseltici etki doğu-
kaynağından birisi faktör arzındaki artış, diğeri de rur. Bununla birlikte, özellikle ticareti artıran büyüme
teknolojik gelişmedir. durumunda dış ticaret hadleri ülke aleyhine dönebilir
ve büyümenin refah etkileri kısmen dış ticaret ortak-
Yansız büyüme, ticaret artışı yönlü büyüme ve ticaret larına aktarılır.
2 azaltıcı yönlü büyüme neyi ifade eder? Bazen dış ticaret hadlerindeki büyüme ticaret had-
Emek ve sermaye faktörlerinin aynı oranda artması lerini o denli bozabilir ki ülkenin refahı büyümeden
durumunda yansız ekonomik büyüme söz konusudur önceki düzeyin altına düşebilir. Buna yoksullaştıran
ve üretim olanakları eğrisi ilk şekline paralel olarak büyüme adı verilmektedir.
dışa doğru genişler. Üretimde yansız bir büyüme or- Az gelişmiş ülkeler ihraç ettikleri tarımsal ürünler do-
taya çıkarken tüketim etkisinin de yansız olması du- layısıyla dış ticaret hadlerinin uzun dönemde kendi
rumunda dış ticaret hacmi sabit bir oranda genişler. aleyhlerine ve gelişmiş ülkeler lehine işlemekte oldu-
Buna yansız veya sapmasız büyüme adı verilir. ğunu savunmaktadırlar.
Faktör artışı dolayısıyla üretimi hızla artan malın ül-
kenin ithal edilebilir malı olması durumunda büyü- Ülkelerin Karşılaştırmalı Üstünlüğü zaman içinde de-
me, dış ticareti azaltıcı yönlüdür. 5 ğişebilir mi?
İki faktörlü ve iki mallı bir modelde eğer faktörlerden Klasik Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi statik bir teo-
biri sabit kalırken diğerinin arzı artmakta ise, arzı ar- ridir, belirli bir andaki durumu gösterir. Ancak zaman
tan faktörü yoğun biçimde kullanan malın üretimi içinde faktör arzında ve teknolojideki değişmelere bağlı
genişler, öteki malın üretimi ise mutlak olarak daralır. olarak ülkenin faktör donatımı değiştikçe karşılaştır-
Buna Rybczynski teoremi denir. malı üstünlük yapısı da değişir. Bunun sonucunda, ülke
eskiden yurt dışından ithal ettiği malları şimdi dışarıya
Teknolojik gelişme nedir? Yansız, sermaye kullanan ve ihraç etmeye başlayabilir. Bu durum dış ticaret üçgeni-
3 emek kullanan teknoloji gelişme ne demektir? nin ters dönmesi olarak bilinmektedir.
Teknolojik gelişme yeni bir mal veya üretim yöntemi
icat edilmesidir ve geometrik olarak eş ürün eğrisinin
geriye doğru kayması ile gösterilebilir. Gelişmiş ül-
kelerde teknolojik gelişme Ar-Ge çalışmalarının bir
ürünüdür ve maliyeti düşürmek üzere, pahalı olan
emek yerine ucuz sermaye faktörünü ikame etme
amacına yöneliktir. Buna uyarılmış teknolojik gelişme
tezi adı verilir.
Üç tip teknolojik yenilik vardır: Yansız, emek tasar-
rufu sağlayan ve sermaye tasarrufu sağlayan yenilik-
ler. Yansız yenilikler bir birim mal için gereken emek
ve sermaye miktarlarını aynı oranda, emek tasarrufu
sağlayan yenilikler emek miktarını sermayeden daha
fazla oranda, sermaye tasarrufu sağlayan yenilikler de
sermaye miktarını emekten daha yüksek oranda azal-
tırlar.
Her iki üretim alanında ortaya çıkan yansız teknolojik
gelişme, üretim faktörleri arzında aynı orandaki bir
artış gibi dönüşüm eğrisini paralel olarak dışa doğru
kaydırır.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 99
Kendimizi Sınayalım
1. Bir ülkenin üretim olanakları eğrisinin dışa doğru geniş- 6. Sermayenin marjinal verimliliğini emeğinkinden daha
lemesi neyi ifade eder? fazla artıran teknolojik ilerlemeye ne ad verilir?
a. Ekonomik kalkınmayı a. Sapmasız teknolojik yenilik
b. Ekonomik büyümeyi b. Otonom teknolojik yenilik
c. Ekonomik küçülmeyi c. Sermaye tasarrufu sağlayan teknolojik yenilik
d. İhracatın artmasını d. Emek tasarrufu sağlayan teknolojik yenilik
e. İthalatın artmasını e. Dış ticarete bağlı teknolojik yenilik
2. Aşağıdakilerden hangisi faktör arzı artışı dolayısıyla üre- 7. Emeğin marjinal verimliliğini sermayeninkinden daha
timi hızla artan malın ülkenin ithal edilebilir malı olması du- fazla artıran teknolojik ilerlemeye ne ad verilir?
rumunda büyümeyi ifade eder? a. Sapmasız teknolojik yenilik
a. Dış ticaret azaltıcı yönlü büyüme b. Otonom teknolojik yenilik
b. Dış ticaret artırıcı yönlü büyüme c. Sermayetasarrufu sağlayan teknolojik yenilik
c. Emekten tasarruf edici büyüme d. Emek tasarrufu sağlayan teknolojik yenilik
d. Sermayeden tasarruf edici büyüme e. Dış ticarete bağlı teknolojik yenilik
e. Yoksullaştırıcı büyüme
8. Emek ve sermayenin aynı oranda büyümesi ile ekono-
3. Aşağıdakilerden hangisi maliyetleri düşürmek amacıyla, minin emek/ sermaye oranı değişmeyip, üretim olanakları
pahalı olan emek yerine ucuz sermaye faktörünü ikame etme eğrisinin ilk şekline paralel biçimde dışa doğru genişlemesi
amacına yönelik bir teknolojik gelişmedir? nasıl ifade edilir?
a. Otonom teknolojik gelişme a. Yansız büyüme
b. Yansız teknolojik gelişme b. Ticaret artırıcı yanlı büyüme
c. Sermayeden tasarruf sağlayan teknolojik gelişme c. Ticaret azaltıcı yanlı büyüme
d. Uyarılmış teknolojik gelişme d. Emek tasarrufu sağlayan büyüme
e. Emen yanlı teknolojik gelişme e. Sermaye tasarrufu sağlayan büyüme
4. Yansız büyüme ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi 9. İki mallı ve iki faktörlü bir modelde, tam çalışma koşul-
yanlıştır? ları altında tek bir faktörün arzı artırılarak, onu yoğun olarak
a. Sermaye/emek oranı başlangıçtaki oran ile aynı kalır. kullanan malda üretim genişler, diğerininde düşer görüşü
b. Üretim olanakları eğrisi ilk şekline paralel biçimde aşağıdakilerden hangisine aittir?
dışa doğru genişler. a. Stolper-Samuelson Teoremine
c. Sermaye /emek oranı sabit kalır. b. Uluslararası Faktör Fiyatlarının Eşitlenmesi Teore-
d. Emek ve sermaye oranlarındaki artış oranları birbir- mine
lerine ne ölçüde yakınsa, yeni eğride ilk şekline göre c. Rybczynski Teoremine
o derece paralele yakın konumda olur. d. Monopolcü Rekabet Teoremine
e. Emek artış oranı, sermayedeki artış oranından daha e. Ölçek ekonomileri Teoremine
yüksektir.
10. Büyümenin net olarak refah düşüşüne yol açabileceği
5. Büyüme sonrası dış ticaret hacminde düşme eğilimi ol- koşulların teorik olarak ortaya konduğu büyüme türü aşağı-
ması durumunda bu tür büyümeye ne ad verilir? dakilerden hangisidir?
a. Ticaret artırıcı yönlü büyüme a. Yansız Büyüme
b. Yansız büyüme durumu b. Yanlı Büyüme
c. Ticarete karşıt yönlü büyüme c. İstihdamsız Büyüme
d. Uyarılmış büyüme durumu d. Yoksullaştıran Büyüme
e. Koşullu büyüme durumu e. Teknoloji Yanlı Büyüme
100 Uluslararası İktisat Teorisi
Sıra Sizde 3
İki mallı ve iki faktörlü bir modelde, tam çalışma koşulları al-
tında eğer tek bir faktörün arzı artırılacak olursa, onu yoğun
olarak kullanan malda üretim genişler, diğer malda ise daralır.
Bu görüşe, onu ilk kez ortaya atan İngiliz iktisatçısının ismiyle
Rybczynski (Ribcinski diye okunur) Teoremi adı verilir.
Sıra Sizde 4
Gerçek hayatta yenilikler daha çok emek tasarrufu sağlayıcı
tipte olmaktadır. Bunun nedeni, teknolojinin sayıları birkaçı
geçmeyen büyük sanayi ülkeleri tarafından üretilmesi ve bu
ülkelerin iş gücü kıtlığı içinde bulunmalarıdır. Dolayısıyla
söz konusu ülkelerde araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faali-
yetlerinin amacı sermayeyi, kıt ve pahalı faktör olan insan
gücünün yerine geçirecek yöntemlerin bulunmasıdır.
4. Ünite - Dış Ticaret Teorisi ve Ekonomik Büyüme Analizleri 101
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 5 Beth V. Yarbrough and Robert M. Yarbrough, The World Eco-
Ekonominin bütünü açısından yoksullaştıran büyüme ör- nomy: Trade and Finance, 3rd. Ed., The Dryden Press,
neklerine rastlamak güç olsa da bir ekonomi içindeki bazı 1994, ss. 309-323.
sektörlerde ortaya çıkan gelişmelerin etkileri açısından bu Dominick Salvatore, International Economics, 11th. Ed., John
modelde açıklanana benzer durumlarla karşılaşılabilir. Diğer Wiley, New York, 2013, ss. 203-235.
bir deyişle belirli sektörlerdeki gelişmeler o alanda çalışanları H.G.Johnson, “Trade and Growth: A Geometrical Expo-
olumsuz yönde etkileyebilir hatta onların refahının gerile- sition,” Trade, Balance of Payments and Growth, (ed.)
mesine bile neden olabilir. Bunun bir uygulamasına örneğin, J.N.Bhagwati, et al., North-Holland, Amsterdam, 1971, ss.
tarım kesiminde rastlanabilir. Tarımsal üretimde ortaya çı- 144-167.
kan aşırı bolluk çiftçiye zarar verebilir. Çünkü artan üretim, J.N. Bhagwati, “Immiserizing Growth,” Review of Economic
tarım ürünleri talebinin esnek olmaması dolayısıyla fiyatları Studies, June 1958, ss. 201-205.
düşürür (iç ticaret hadlerinin bozulması) ve köylünün ger- R. Findlay and H. Grubert, “Factor Intensity, Technological
çek gelirinin (reel gelir) azalmasına neden olabilir. Başka bir Progress, and the Terms of Trade,” Oxford Economic Pa-
deyişle köylü için yüksek üretim, bazen düşük gelir ve artan pers, New Series, Vol. 11. No. 1 (Feb. 1959).
yoksulluk anlamına gelmektedir. Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
Şiir Erkök Yılmaz, Dış Ticaret Kuramlarının Evrimi, Gazi
Üniversitesi Yayını, Ankara, 1992, ss. 155-170.
T.M.Rybczynski, “Factor Endowments and Relative Com-
modity Prices,” Economica, November 1955, ss. 336-341.
5
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Genel olarak özel mali kaynakları nelerdir?
Euro Para Piyasası kredi sağlamada ne gibi işlevleri üstlenmektedir?
Euro Tahvil Piyasasından nasıl kredi sağlanabilir?
Euro Hisse Senedi Piyasasından kredi sağlamak ne gibi avantajlar sağlar?
Uluslararası Resmî Sermaye akımları ile Dünya Bankası Grubunun Kredi faa-
liyetleri nasıl gerçekleşir?
Anahtar Kavramlar
• Euro Piyasalar • Proje Kredileri
• Euro Dolar • Program Kredileri
• Euro Para • Bağlı ve Serbest Krediler
• Euro Tahvil • Dış Yardım Konsorsiyumları
• Global Tahviller • Eximbank
• Euro Hisse Senetleri • Dünya Bankası
• Dış Yardımlar
İçindekiler
• GİRİŞ
• ULUSLARARASI PARA PİYASALARI
Uluslararası Özel ve Resmî Mali • ULUSLARARASI TAHVİL PİYASALARI
Uluslararası İktisat Teorisi • ULUSLARARASI HİSSE SENETLERİ İLE
Kaynaklar
KAYNAK SAĞLAMA
• ULUSLARARASI RESMÎ SERMAYE
AKIMLARI: DIŞ YARDIMLAR
Uluslararası Özel ve Resmî
Mali Kaynaklar
GİRİŞ
Kalkınma hızı büyük ölçüde yapılan yatırımlara bağlıdır. Az gelişmiş ülkelerde yurt içi
tasarruf oranının düşüklüğü, kalkınma hızlarının yükseltilmesi için bu ülkelerin dış mali
kaynaklara başvurmalarını adeta kaçınılmaz duruma getirmektedir. Uluslararası sermaye,
hem iç tasarruf boşluğunu giderme hem de döviz açığını kapama yönünden ekonomik
kalkınma üzerinde olumlu etkiler doğurabilir.
Uluslararası sermaye akımları, işlemin ticari nitelik taşıyıp taşımamasına göre özel ve
resmî diye iki gruba ayrılır. Ticari işlemler doğal olarak piyasa koşulları üzerinden yapı-
lırlar. Resmî sermaye akımları ise hükûmetlerin ve Dünya Bankası ile IMF gibi çok yanlı
ekonomik kuruluşların sağladıkları sermaye fonlarını kapsar. Bunlar özel kâr amacı taşı-
mayıp dış yardım niteliğinde olan mali akımlardır. İncelemelerimizde bu grup daha son-
raya bırakılarak önce uluslararası özel sermaye akımları üzerinde durulacaktır.
Özel uluslararası sermaye de yurt içi sermaye işlemleri gibi vadeleri yönünden kısa ve
uzun vadeli diye sınıflandırılabilir. Ele alınan vade ölçüsü genellikle bir yıldır. Yani, vadesi
bir yıl ve daha kısa olanlar kısa vadeli, bir yıldan daha uzun olanlarla vade sınırı bulun-
mayanlar da uzun vadeli işlemler grubuna girerler. Genel olarak kısa vadeli mali piyasalar
para piyasaları, uzun vadeli piyasalar da sermaye piyasaları olarak bilinirler.
Para piyasalarının temel aracı kurumları, ticari bankalardır. Bir faiz geliri elde etmek
için tasarrufçuların fonlarını mevduat biçiminde bankalara yatırmaları, fon ihtiyacı olan
kişi ve kuruluşların da bir faiz ödeyerek bankalardan kredi almaları para piyasası işlemle-
rinin temelini oluşturur. Banka ile işlemi yapan kişi veya kurumların farklı ülkelerde yer-
leşik bulunmaları durumunda bir uluslararası para piyasası işlemi söz konusu olmaktadır.
Sermaye piyasası ise tahvil ve hisse senedi gibi menkul değerlerin alım ve satımıyla
ilgilidir. Menkul değer yatırımlarına portfolyo (portföy) yatırımı denmektedir. Menkul
değer alım ve satımlarının sınır ötesi bir nitelik taşıması durumunda da bir uluslararası
portfolyo yatırımı yapılmış olmaktadır. Portfolyo sermayesinden ayrı olarak uzun vadeli
uluslararası sermaye akımlarının bir bölümü yabancı ülkede doğrudan üretime dönük
yatırımlar biçiminde gerçekleştirilir. Bunlara da dolaysız yabancı sermaye yatırımı adı ve-
rilir.
Uluslararası resmî sermaye akımları kredi veya hibe biçiminde olabilir. Krediler borç
niteliğindeki kaynaklar olduğundan, vadesi içinde fonların anapara ve faizinin (borç ser-
visi) geri ödenmesi gerekir. Hibeler ise bağış niteliğindedir, bunların geri ödenmesi söz
konusu değildir. Ancak uluslararası resmî sermaye akımları ağırlıklı olarak kredilerden
oluşur, hibelerin payı oldukça düşüktür. Resmî krediler gelişmiş ülke hükümetleri veya
104 Uluslararası İktisat Teorisi
Euro Piyasalar
Geleneksel mali sistemlerde bankalar, içinde faaliyet gösterdikleri ülkelerin yasa ve dü-
zenlemelerine bağlı olarak, o ülkelerin ulusal paraları cinsinden mevduat hesapları açar ve
ödünç fon talep edenlere kredi verirler. Bugün ise ülke parasının yanında birçok yabancı
para cinsinden mevduat kabul eden ve ihtiyaç sahiplerine fon sağlayan çağdaş bankacılık
sistemi ortaya çıkmıştır.
Ülkede yabancı paralar cinsinden tutulan mevduat hesapları, ilgili parayı çıkartan ül-
kenin yetki alanı dışında kalır. Bu fonlar yerel politikacı ve hükümet yetkililerinin müda-
halesi olmaksızın ödünç alınabilir veya ödünç verilebilirler. Yapılabilecek hükümet müda-
haleleri ise genellikle bu fonları söz konusu kısıtlamaların bulunmadığı başka piyasalara
kaçırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler de
coğrafi uzaklık faktörünü ortadan kaldırmış, havale ve mahsup işlerinin hız ve etkinliğini
artırmış, bu sürece büyük katkılarda bulunmuştur.
Europara (eurocurrency) piyasası ve ondan türeyen eurotahvil (eurobond), euro borç
senedi (eurocommercial paper) ve eurohisse senedi (euroequity) piyasaları son yarım as-
rın en önemli mali yeniliklerindendir. 1950’lerin sonlarına kadar hiç bulunmayan euro-
para ve eurotahvil piyasaları bu tarihten sonra çok hızlı bir büyüme göstermiş ve birçok
durumda fon sağlama ve yatırım açısından ulusal piyasalara tercih edilen mali merkezler
durumuna gelmiştir.
Bu gelişmeler, uluslararası mali sistemde adeta bir devrim yaratmıştır; mali fonların ulus-
lararası akışkanlığı, hacmi ve yönü ile faiz oranlarında büyük değişmeler olmuştur. Yurtiçi
bankacılık sistemleri de ilgili ulusal para üzerinden yapılan bu sınır ötesi mali ilişkilerden
önemli derecede etkilenmiştir.
106 Uluslararası İktisat Teorisi
Europara Piyasası
Europara piyasası (eurocurrency Europara piyasası (eurocurrency market) bir ulusal paranın, onu çıkartan ülkenin sınır-
market) bir ulusal paranın, onu
çıkartan ülkenin sınırları dışında ları dışında oluşan piyasasına verilen isimdir. Bu piyasa daha önce de değinildiği gibi,
oluşan piyasasına verilen isimdir. 1960 başlarında Avrupa’da, özellikle İngiltere’de, bazı ticari bankaların Amerikan doları
cinsinden mevduat kabul etmeleri ve topladıkları bu fonlara dayanarak dolar üzerinden
kredi açmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Önceleri bu işlemler yalnız dolarla Önceleri bu işlemler yalnız dolarla yapıldığı için bu piyasalara Avrupa dolar piyasası
yapıldığı için bu piyasalara
Avrupa dolar piyasası anlamında anlamında “Eurodolar piyasası” denmiştir. Fakat ulusal sınırların ötesinde gerçekleştirilen
“Eurodolar piyasası” denmiştir. bu tür işlemler, zamanla öteki sağlam paralar üzerinden de yapılmaya başlanmıştır.
İşlemlerin zamanla dolardan başka paralar cinsinden de yapılması dolayısıyla bu pi-
yasalara Europara piyasaları adı verilmiştir. Ayrıca, söz konusu işlemler hızlı bir gelişme
göstererek Avrupa kıtasının dışına yayılmıştır. Örneğin Bahamalar, Singapur ve Bahreyn
de önemli birer europara piyasası durumuna gelmiştir. Bazan Avrupa dışındaki europara
piyasalarını ifade için onlardan kıyı ötesi piyasa anlamına gelen “offshore piyasa” diye söz
edilir. İlgili paraların yurtiçindeki piyasaları ise “onshore piyasa” olarak tanınır.
Doğaldır ki, europara piyasalarının ortaya çıkmasıyla, yatırımcılar ve ödünç fon kul-
lanıcıları iç piyasa ile euro piyasalar arasında (örneğin ABD’nin iç piyasası ile eurodolar
piyasası gibi) seçim yapma olanağına sahip olmuşlardır. Bu da aynı paranın iç ve dış
piyasaları arasında rekabet ortamının yaratılması anlamına gelir. Gerçekten de bugün
europara piyasaları yurt içi para piyasalarıyla rekabet eden birer paralel piyasa durumun-
dadır. Bu rekabet aynı zamanda çeşitli europara çiftleri arasında da geçerlidir. Söz gelişi,
yatırımcı fonlarını eurodolar, eurosterlin, ya da euro varlıklarından dilediğine yatırabilir.
O hâlde rekabet hem yurtiçi piyasalarla euro piyasalar arasında hem de çeşitli euro pa-
ralara bağlı varlıklar üzerindeki faiz farklılıklarını en düşük düzeylere indirici bir etken
durumundadır.
Europara Mevduatı
Günümüzde Avrupa’da veya dünyanın öteki önemli mali merkezlerindeki büyük ticari
bankalar, Europara mevduatı kabul eder ve eurokrediler açarlar. Bu tür işlem yapan ban-
kalar eurobank olarak da adlandırılır.
Bu bankaların “euro” niteliğini onların milliyetini değil, normal faaliyet yerlerini belirler.
Söz gelişi, bir Amerikan bankasının Londra’daki şubesinde tuttuğu dolar fonları veya bir
Alman bankasının Tokyo şubesine euro olarak yatırılan mevduat, Europara niteliğindedir.
Belirtmek gerekir ki, Europara işlemi yapan bankaların büyük çoğunluğu bu şekilde
ana merkezi sanayileşmiş bir ülkede bulunan, çok uluslu bankaların dışarıdaki şubesi du-
rumundadır. Yabancı ülkedeki şubeler, o ülkede ana ülkesinin ulusal parası ile mevduat
kabul etmekte ve kredi işlemlerinde bulunmaktadır.
Europara mevduatı (eurocurrency Europara mevduatı (eurocurrency deposits), süresi bir günden bir yıla kadar değişebi-
deposits), süresi bir günden bir
yıla kadar değişebilen geleneksel len geleneksel vadeli mevduat hesapları (term deposits) biçimindedir. Bu hesaplar belirli
vadeli mevduat hesapları (term bir vadeye sahip, sabit faizli ve devredilemez (non-negotiable) niteliktedir. Euro mevduat-
deposits) biçimindedir.
larda kullanılan para, hiç değilse bir taraf için yabancı bir paradır. Bir taraf daima bir ban-
ka (eurobank)dır; öbür taraf başka bir ticari banka, çok uluslu şirket, bir ülke hükümeti
veya merkez bankası olabilir.
Daha açık bir anlatımla bu piyasanın müşterileri arasında gerçek kişiler kadar, şir-
ketler ve hükûmetler de yer alır. Örneğin ihracat veya diğer yollardan dolar geliri elde
eden firmalar, sahip oldukları ihtiyaç fazlası fonları bu piyasalara yatırarak bir faiz geliri
elde edebilirler. Fakat piyasanın asıl müşterileri çok uluslu şirketlerdir. Bu firmalar çeşitli
5. Ünite - Uluslararası Özel ve Resmî Mali Kaynaklar 107
ülkelerdeki faaliyetlerinden sağladıkları gelirleri söz konusu piyasalarda değerlendirirler.
Zaman zaman hükûmetler de döviz rezervlerindeki fazlalıkları Eurodolar piyasasında fa-
ize yatırma yoluna giderler.
Faiz geliri elde etmek için dolar fonlarının Eurodolar piyasasına yatırılması, genellikle
kısa-vadeli olmaktadır. Bu piyasaya fon yatırılması, Eurodolar piyasasındaki bir bankada
dolar (veya diğer paralar) cinsinden mevduat hesabı açtırılması, ya da bir mevduat sertifi-
kası (certificate of deposit) satın alınması biçiminde olur. Her ikisinin de süresi genellikle
30, 60, veya 90 gün gibi kısavadelidir. Mevduat sertifikaları, tasarruf hesabına yatırılan
belli miktar paranın mülkiyetini temsil eden ve piyasada devredilebilen likit veya yarı-likit
menkullerdir. Bu mali araçların kullanılmaya başlanması piyasaya büyük canlılık getir-
miştir.
Eurobankların kendi aralarında yaptıkları işlemlere europara interbankı adı verilir ve
bunlar europara piyasasının en ağırlıklı bölümünü oluşturur. Europara interbankı, ulus-
lararası bir tezgâhüstü piyasa (over-the-counter market) niteliğinde olup, piyasanın katı-
lımcıları arasında sıkı bir iletişim vardır. Sözü edilen piyasaya ancak en üst güvenirlilik
derecesine sahip mali kuruluşlar katılabilir. Europara interbankında yapılan sıradan bir
işlemin hacmi birkaç milyon dolardan başlar.
ler. Az gelişmiş ülkeler de oldukça uygun koşullarla ve yüksek hacimlerde fon sağlayabili-
yorlardı. Bu durum uluslararası alanda bir kriz ortamının hazırlanmasına yol açtı.
Eurokredi Faizleri
Eurokredi faizleri değişken oranlıdır ve genellikle LIBOR faizine dayanır; örneğin şu şe-
kilde belirlenir: LIBOR + %3. Bilindiği gibi LIBOR (London Interbank Offer Rate), dün-
yanın en büyük mali merkezlerinden biri olan Londra’da interbank para piyasası işlemle-
rinde bankaların uyguladıkları faiz oranıdır. LIBOR faizi uluslararası para piyasalarındaki
arz ve talep koşullarına göre değişir.
LIBOR’a eklenen marj, ödünç alıcı özel kurum veya hükümetin mali güvenirliliğini
yansıtır. Mali güvenirlilik azaldıkça (arttıkça) bu oran artar (azalır), yani kredi maliyeti
yükselir (düşer). Kısaca, söz konusu marj, ödünç veren banka (veya bankaların) yüklen-
dikleri riski karşılamaya yönelik bir uygulamadır.
Değişken faizli kredilerde faiz oranları, anlaşma koşullarına uygun olarak her altı ayda
(veya yılda) bir piyasa koşullarına göre yeniden ayarlanır. Dolayısıyla piyasa faiz oran-
larındaki bir düşüş karşısında ödünç alıcı, sabit faizli kredilerde olduğu gibi yüksek faiz
ödeme riskinden kurtulmuş olur.
Eurokredilerde referans alınan başka faizler de vardır. ABD’deki prime rate bunlara
örnek gösterilebilir. Bu oran, ABD’de ticari bankaların en güvenilir müşterilerine uygula-
dıkları oranı ifade eder.
1982’de dış borç krizi dolayısıyla euro kredi piyasasının yediği büyük darbe, eurotahvil pi-
yasasının uluslararası uzun vadeli borç piyasalarındaki egemenliğini tartışmasız duruma
getirmiştir. Son yıllarda hükûmetlerin uyguladıkları açık bütçe ve dış finansman politikaları
da bu piyasaların gelişmelerini hızlandırıcı etki yapmıştır.
Yabancı Tahviller
Yabancı tahviller (foreign bonds), bir şirket, hükûmet veya hükûmet kuruluşunun (beledi-
yeler, kamu iktisadi teşebbüsleri, vs.) belirli bir yabancı piyasada satılmak üzere, o ülkenin
ulusal parası ile çıkarttığı ve genellikle bir kredi sendikasyonu veya yükleniciler grubu
tarafından piyasaya sunulan uzun vadeli borçlanma araçlarıdır.
Bir tahvilin yurt içi (domestic) veya yabancı (foreign) olma özelliği, satılacağı ülke
piyasasına göre ihraç edenin milliyetinden kaynaklanır. Örneğin Koç Grubu’nun çıkartıp
Türkiye’de satışa sunduğu tahviller, ilk ve ondan sonraki satışlar açısından ulusal yasalara
tabi olup yurt içi tahvil durumundadır. Oysa diyelim ki, Japon yenine bağlı olarak çıkartıp
Japonya’da satışa sunduğu tahviller yabancı tahvildir. Çünkü bunlar bir yabancı paraya
bağlıdır ve o yabancı ülkede işlem görmektedirler.
Yakın zamanlarda yabancı tahviller daha çok, İsviçre frankı ile Japon yeni üzerinden
çıkartılmış ve bu ülkelerde pazarlanmıştır. Bunun nedeni, söz konusu ülkelerde faiz oran-
larının düşüklüğü ve bu ülkelerde hükûmetlerin piyasadaki aşırı parasal fonların (likidite-
nin) çekilebilmesi için yabancı tahvil satışlarını özendirici bir tutum izlemeleridir.
Yatırımcı çevreler tarafından yabancı tahviller bazı takma adlarla anılırlar. Örneğin,
Amerikan piyasasında satılanlara “yankee tahvilleri,” Japonya’da satılanlara “samuray tah-
villeri”, İngiltere’dekilere de “bulldog” adı verilir.
Yabancı bir piyasada tahvil çıkartarak fon sağlamak, herşeyden önce bir “güven” işidir. 1960’lara
kadar bu kaynak, yalnızca hükümet kuruluşlarına açıktı. O tarihlerde ilk kez çok uluslu Ameri-
kan şirketleri bu piyasaya girmeye başladılar. Daha sonra ise bunu diğerleri izledi.
Yabancı tahviller yukarıda da değinildiği gibi, hangi yabancı ülke piyasasında satıla-
caklarsa, o ülkenin yasal düzenlemelerine uygun olarak çıkartılırlar.
Yabancı piyasalarda tahvil ihraç edilmesi, genellikle ilgili yabancı ülkedeki banka ve
mali kurumlardan oluşan bir bankalar ve mali kurumlar konsorsiyumu’nun yüklenim hiz-
meti (underwriting) sağlaması ile gerçekleştirilir. Buna kredi sendikasyonu da denir. Sen-
dikasyonun yine bir öncü bankası vardır. İlgili mali kurumları bir araya getirmek ve borç-
lanıcı ile birlikte genel kredi koşullarını belirlemek öncü bankanın görevleri arasındadır.
Konsorsiyumu oluşturan banka ve mali kurumların her birisi, kendisine tahsis edilen
tahvilleri müşterilerine pazarlamaya çalışır. Tahsis edilen tahvillerin satışıyla ilgili olarak
da iki farklı sistem geçerlidir: Tam yüklenim sistemi adı verilen uygulamada konsorsiyu-
mu oluşturan bankalar, tahvilleri müşterilerine satabilmek için gereken çabayı gösterirler.
110 Uluslararası İktisat Teorisi
Eurotahvil Piyasası
Eurotahviller çok uluslu bir kredi Eurotahviller, çok uluslu bir kredi sendikasyonu aracılığıyla, çok sayıda ülke piyasasında
sendikasyonu aracılığı ile çok
sayıda ülke piyasasında satışa satışa sunulmak, dolayısıyla çok sayıda ülkede yerleşik kişilere satılmak üzere çıkartılan
sunulmak, dolayısıyla çok sayıda uluslararası tahvillerdir.
ülkede yerleşik kişilere satılmak
üzere çıkartılan uluslararası
Eurotahvil borçlarının iki ayırıcı özelliği vardır. Birisi, bunların bir uluslararası kredi
tahvillerdir. sendikasyonunun yükümlülüğü altında çıkartılmaları, diğeri de aynı anda birçok ülkede
birden satışa sunulan borç araçları olmalarıdır. Diyelim ki, T.C. Hazine ve Maliye Bakan-
lığının dolar üzerinden çıkarttığı tahvillerin kredi sendikasyonundaki Alman, Fransız ve
Japon bankaları tarafından, her birinin kendi ulusal piyasasında satılması bu tip kredilere
bir örnektir. Bu ikinci özellik, eurotahvillerin büyük sayıdaki alıcı kitlesi için yabancı bir
paraya (hesap birimine) bağlı olması sonucunu doğurur.
Eurotahvil piyasası, europara piyasalarının uzun vadeli karşılığı olarak düşünülebilir.
Burada da bir ulusal para cinsinden, fakat o parayı çıkartan ülke dışındaki piyasalardan
borçlanılmaktadır. Ayrıca ulusal mali piyasalar üzerinde hükûmet düzenlemelerindeki
farklılıklar bu piyasaların ortaya çıkmasında temel etkenlerden birisidir. Fakat borcun
bağlı olduğu para, genellikle borçlanılan ülkenin ulusal parası değildir. Bundan başka,
eurotahvil borçlarının uzun vadeli olmasına karşılık, europara piyasaları kısa vadelidir.
Eurotahvil borçlanmaları daha önce incelemiş olduğumuz sendikalı euro banka kre-
dilerine de benzetilebilir. Ancak bunların vadesi euro banka kredilerinden daha uzundur;
euro banka kredileri orta vadeli, bu krediler ise uzun vadelidir. Ayrıca, eurobanka kre-
dileri dolaysız banka kredileri durumundadır, euro tahviller ise bir menkul değere, yani
tahvillere bağlı bulunan sermaye piyasası araçlarıdır, o bakımdan da ikincil piyasada el
değiştirirler. Euro banka kredilerinin ise genellikle bir ikincil piyasası yoktur.
Uygulamada euro tahvil çıkartarak kredi sağlayanlar arasında çok uluslu şirketler, yur-
tiçi büyük işletmeler, hükümetler, yerel yönetimler, kamu iktisadi kuruluşları ve uluslara-
rası kalkınma bankaları önemli bir yer tutmaktadır.
Eurotahvil ihracı daha önce de değinildiği üzere, konsorsiyum veya kredi sendikasyo-
nu adı verilen bir mali yükleniciler grubu aracılığıyla gerçekleştirilir. Yükleniciler grubu
içinde yer alan ve çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren, ticaret ve yatırım bankaları ile menkul
değer aracı kuruluşlarından her birisi, çıkartılan tahvillerden kendilerine ayrılan miktar-
ları, kendi ulusal piyasalarında satışa arz ederler. Eurotahvil piyasalarının “euro” özelliği,
pazarlama grubundaki her banka veya mali kurum tarafından satışa sunulan tahvillerin, o
ülkede dolaşımda bulunan paranın dışındaki bir ulusal paraya bağlı olmasından ileri gelir.
Eurotahvillerin asıl rakipleri yurt içi tahvillerle (domestic bonds) yabancı tahviller
(foreign bonds)’dir. Bilindiği gibi, yurt içi tahviller bir ulusal yatırım bankaları sendikas-
yonunun yükümlülük hizmeti verdiği, ulusal paraya bağlı ve iç piyasada satışa sunulan
5. Ünite - Uluslararası Özel ve Resmî Mali Kaynaklar 111
uzun vadeli borçlanma araçlarıdır. Yabancı tahviller de yurt içi tahviller gibidir, şu farkla
ki tahvili ihraç eden yabancı bir kuruluştur.
Uygulamada yabancı tahvillerle euro tahviller arasındaki ayırım kesin değildir. Her
ikisinde de faizler genellikle LIBOR’a bağlıdır, sabit veya değişken olabilir. Tahvillerin no-
minal değerin altında iskontolu olarak satılması da söz konusu olabilir. Bu son grup tah-
villere sıfır-kuponlu tahvil (zero-coupon bonds) adı verilmektedir. Bu tahvillerde diğerle-
rindeki gibi düzenli aralıklarla yapılan bir faiz ödemesi yoktur. Toplam faiz, vade sonunda
tahvil nominal değeri ile tahsil edildiğinde ödenmiş olur.
Kredi swapları: Euro tahvil piyasasındaki gelişmeyi hızlandıran bir etken de kredi Bir ulusal para üzerinden sabit
faizli kredinin faizi ile aynı para
swaplarının yaygınlaşmasıdır. Bugün euro tahvil ihracının yüzde 70’inin swap işlemlerin- üzerinden değişken faizli başka
den kaynaklandığı bilinmektedir. Swapların bir bölümü, daha önce de ayrıntılı biçimde bir kredinin faizinin değiş tokuş
edilmesi biçimindedir. Buna faiz
incelendiği gibi, bir ulusal para üzerinden sabit faizli kredinin faizi ile aynı para üzerinden oranı swapı denilmektedir. Ana
değişken faizli başka bir kredinin faizinin değiş tokuş edilmesi biçimindedir. Buna faiz para ve faizi bir ulusal paraya bağlı
oranı swapı denilmektedir. Başka bir uygulama da ana para ve faizi bir ulusal paraya bağlı kredi ile başka bir ulusal paraya
bağlı kredinin değiştirilmesi
kredi ile başka bir ulusal paraya bağlı kredinin değiştirilmesi yöntemidir. Bu da döviz yöntemidir. Bu da döviz swapı
swapı olarak bilinir. olarak bilinir.
Tahviller kıyı ötesi adı verilen merkezlerde (off-shore centers) de ihraç olunabilirler.
Cayman Adaları, Bahamalar, Hollanda Antilleri, vs. bu merkezlere örnek gösterilebilirler.
Yabancı sermaye bakımından vergi ödenmeyen ve öteki hükûmet düzenlemelerinin bu-
lunmadığı bu yöreler, yabancı fonlar için bir tür geçiş yolu veya aracı merkez görevi yapar-
lar. Diyelim ki, bir Amerikan bankasının yabancılara sağlayacağı tahvil kredileri doğru-
dan değil de eğer bu yörelerde kurulmuş şubeler (çoğu kâğıt üzerinde kurulu) üzerinden
gerçekleştirilirse hem vergi yönünden avantajlar elde edilmekte hem de işlemler daha az
hükümet kısıtlamalarına tabi olmaktadır.
Tek ve Birden Çok Ülke Parasına Bağlı Tahviller: Eurotahviller tek bir yabancı ulusal
paraya bağlanabilecekleri gibi, birden fazla yabancı paraya bağlı olarak da çıkartılabilirler.
Yukarıda belirtildiği gibi, geleneksel olarak eurotahvil ihracında Amerikan doları kulla-
nılmıştır. Ancak 1970’lerde Amerikan dolarının döviz piyasalarında uğradığı değer kaybı
karşısında Alman markı ve Japon yeni gibi ulusal paralar da eurotahvil ihracında kulla-
nılmıştır.
Fakat hangi ulusal para olursa olsun, tek ulusal paranın uğrayabileceği değer kayıpları
karşısında, kur riskine karşı güvence için yeni yöntemlerin bulunması gerekmiştir. Buna
karşı bulunan çözüm ise iki farklı paraya bağlı tahvil (dual currency bonds) ile çok sayıda
paraya bağlı tahvil (multiple currency bonds) çıkartılması olmuştur.
Bir yabancı ulusal paraya bağlı olarak çıkartılan fakat, faiz ödemelerinin başka bir ya-
bancı para cinsinden yapıldığı tahvillere iki ulusal paralı tahviller adı verilir. Söz gelişi,
T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığının çıkarttığı, ilk satışı ve sonraki faiz ödemeleri dolarla,
vade sonundaki ana para geri ödemelerinin ise İsviçre frankı ile yapılacağı tahviller bu
türdendir. Faiz ödemesi ile ana para geri ödemeleri farklı paralara bağlı olan tahviller,
özellikle gelecekte çeşitli yabancı paralar üzerinden nakit girişine sahip olacak firmalar
için uygun bir borçlanma yöntemi olabilir. Çünkü firmalar faiz ödemeleri ile ana para geri
ödemelerini uyumlu bir takvim içerisinde, elde edecekleri bu yabancı paralara bağlayarak
kur riskini önleyebilirler. Aynı şekilde, geri ödemenin yapılacağı paranın değerinde artış
bekleyen yatırımcılar da bu artıştan yarar elde ederler.
Görüleceği gibi, tek paranın yüksek kur riskine karşılık, iki ulusal para sisteminin bu
riskleri azaltıcı özellikleri vardır. Fakat tahvilin iki yabancı paraya bağlanması da kur riski-
ni tam olarak gidermez, çünkü ikisinin değeri de değişebilir. O bakımdan eurotahvillerde
yaygın olarak kullanılan bir yöntem de çok ulusal paralı tahvil uygulamasıdır. Bu, bir tür
para sepeti gibidir.
112 Uluslararası İktisat Teorisi
Şöyle ki, bu yöntemde tahvillerin ana para ve faiz ödemeleri birkaç yabancı ulusal para
biriminden (sepeti oluşturan paralar) tahvil sahibinin dilediği birisi ile yapılabilmekte-
dir. Ancak sepette yer alan ulusal paralar arasındaki değişim oranları, tahvil çıkartılırken
belirlenir ve sonradan da değiştirilmez. Söz gelişi eurotahvil dolar, euro ve yen gibi üç
yabancı ulusal paraya göre seçenekli biçimde çıkartılmışsa tahvil sahibi, ana para ve faiz
ödemelerinin bunlardan birisi ile yapılmasını isteyebilir. Bu üç ulusal para arasındaki de-
ğişim oranı tahvil ihracı sırasında belirlenmiş olduğundan, ödemelerin yapılacağı süre
içinde bu paralardan birisinin diğerine göre değer kazanması ya da değer kaybetmesi söz
konusu değildir. Bu ise kur garantisinin güçlendirilmesi anlamına gelir.
Eurotahvillerin kredi notu: Tipik olarak euro tahvil alıcıları, tahvili ihraç eden şirketin
ne derecede tanınmış olduğunu ve yüklenicilerinin (underwriters) ününü göz önünde
bulundururlar. O bakımdan, yaygın biçimde tanınmakta olan çok uluslu şirketlerle büyük
ülke hükûmetleri ve uluslararası üne sahip mali kuruluşlar (Dünya Bankası gibi) tahvil
ihraç ederek göreceli biçimde düşük faizlerden fon sağlama ayrıcalığına sahiptirler.
Tahvillerin güvenirliliğini ölçmek için geliştirilen derecelendirme sistemleri (rating
systems) vardır. Bunlardan örneğin ikisi Moody’s ve Standard & Poor’s (S&P’s) tarafından
uygulanır. Bu kuruluşlar, özel şirketlere ve hükûmetlere belli bir ücret karşılığı mali güve-
nirliliği ölçme hizmeti sağlarlar.
Bu değerlendirmeler, borçlu şirket veya hükûmetin tahvili ihraç koşullarına uygun
biçimde geri ödeyebilmek için gerekli nakit fonlarını elde edebilme gücünü belirlemeye
yöneliktir; örneğin kur değişmelerinin gerektirdiği riski içermez.
Kredi notları, hem borçlanacak olanlar hem de yatırımcılar açısından kritik öneme sahiptir.
Çünkü ödünç alıcılar açısından borçlanma maliyetini belirler; yüksek kredi notuna sahip
olanlar daha düşük maliyetten borçlanabilecek durumdadır. Örneğin, hazine bonolarının
faizinin daha düşük olması bunların güvenirliliğinin yüksek olmasıyla ilgilidir. Oysa daha
düşük güvenirlilik notuna sahip tahviller için daha yüksek faiz ödemek gerekir.
Derecelendirme, tahvili satın alanlar açısından da büyük önem taşır. Tahvil satın alı-
cılarının önemli bir bölümü de kurumsal yatırımcılardır. Örneğin sigorta şirketleri ile
yatırım şirketleri, yasaları gereği çok riskli kuruluşların tahvillerine yatırım yapamazlar.
Şirketlerin hisse senedi satışı yaparak uluslararası piyasalardan sermaye fonu toplamaları-
nın yolları nelerdir? 4
114 Uluslararası İktisat Teorisi
Ülke çeşitliliği dışında bu fonların başka farklılıkları da vardır. Örneğin, yeni katılım belgesi
çıkartabilme açısından, yatırım fonları açık sonlu (open-end) veya kapalı sonlu (closed-
end) olabilirler. Açık sonlu fonlar, Türkiye’deki yatırım fonlarının karşılığıdır, fakat portfol-
yolarında yalnızca yabancı hisse senetleri bulundururlar. Portfolyolarının net varlık değeri-
ni aşmayacak biçimde her an yeni katılım belgesi çıkartabilirler.
Kapalı sonlu fonlar ise bizdeki yatırım ortaklıklarındaki gibi, konulan sabit bir ilk
sermaye karşılığında ancak belirli sayıda hisse senedi çıkartılabilmektedirler. Bu fonların
hisse senetleri borsada işlem görür. İkincil piyasada da yabancı fonun hisse senetleri por-
folyosunun net varlık değeri ile orantılı olarak bir prim veya iskonto ile satılırlar.
Eximbank Kredileri
Resmî ihracat kurumları, ait oldukları ülkelerin ihracatını geliştirmek amacıyla faaliyet
gösteren resmi kredi kuruluşlarıdır. Örneğin ABD Eximbank, Japon Eximbank, Japon
OECF, Kanada EDF, Alman KFW ve Türk Eximbankı, vs gibi. Bu kanaldan sağlanan kre-
diler genellikle hükûmet kredileri kadar uygun koşullu değildir. Bununla birlikte, ticari
kredilere göre daha düşük faizlidirler; genellikle orta vadeli olarak verilirler.
Eximbank kredileri, alıcı kredisi veya satıcı kredisi biçiminde verilebilir. Eximban- Ülke mallarını satın alabilmesi
kın, ülke mallarını satın alabilmesi için yabancı ithalâtçılara açtığı kredilere “alıcı kredisi” için yabancı ithalatçılara açtığı
kredilere “alıcı kredisi” (buyer’s
(buyer’s credit) adı verilir. Krediyi öngörüldüğü biçimde geri ödemek ve diğer kredi ko- credit) adı verilir.
şullarını yerine getirmek, tümüyle yabancı alıcının sorumluluğundadır. Bu da onun mali
gücüne ve ticari itibarına bağlıdır.
118 Uluslararası İktisat Teorisi
Bazı durumlarda ise Eximbank, krediyi doğrudan yabancı alıcı yerine ülkesindeki
ihracatçıya açar. İhracatçı, adı geçen kurumdan sağladığı bu fonlarla, alıcıya vadeli satış
yapar. Yani ithalatçıya kendisi kredi açmış olur. Bunlar da “satıcı kredisi” (seller’s credits)
olarak bilinir.
Görülüyor ki gerek alıcı kredisi, gerek satıcı kredisi yabancı alıcılara kredili satış ya-
parak ülke ihracatını geliştirme amacına yöneliktir. Ancak birincisinde Eximbank krediyi
doğrudan açıyor, diğerinde ihracatçı kanalıyla kullandırıyor. İki tür uygulama arasındaki
en önemli fark, ithalatçının krediyi ödememesi riskini kimin yükleneceğiyle ilgilidir. Sa-
tıcı kredisi durumunda, ithalâtçı kredi koşullarını yerine getirmezse, bunun sorumluluğu
krediyi açan ihracatçıya aittir. Dolayısıyla ihracatçı, krediyi açmadan yabancı alıcının mali
gücünü ve itibarını kendisi araştırmak durumundadır. Alıcı kredileri durumunda bu risk
doğrudan Eximbank tarafından üstlenilir.
Eximbankın dışında ihracat yapan ülkedeki bir ticari banka tarafından sağlanan ve
ülkenin ihracat sigorta kuruluşu tarafından sigorta edilen ihracat kredileri vardır. Ör-
nek olarak, Almanya’da Hermes, Fransa’da Coface, İngiltere’de ECDG, Japonya’da MITI,
İtalya’da SACE, Belçika’da Ducroire o ülkelerin ihracat kredisi kuruluşlarıdır.
Sigortalı ihracat kredisi sağlayan ticari banka, borçludan bu krediyi tahsil edemediği
durumlarda, parasını ülkesinin ihracat sigortası kuruluşundan alabilir. İhracat kredisi ku-
ruluşları, garanti ettikleri miktara bağlı olarak komisyon alırlar ve komisyonu borçlu taraf
öder. İhracat kredileri genellikle orta vadeli olup proje finansmanı amacıyla sağlanırlar.
Bunlar ticari kredilere göre daha uygun koşulludurlar.
lerine fon sağlamak üzere faaliyet gösteren ulusal kalkınma bankalarına yapacağı sermaye
katkısı ile dolaylı yoldan da özel kesime finansman desteğinde bulunabilir.
Uluslararası Kalkınma Birliği Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA): En yoksul durumdaki az gelişmiş ülkelere daha
kredileri yoksul ülkelerde
ekonomik kalkınmayı uygun koşullardan finansman sağlamak üzere 1960’da kurulmuştur. IDA’nın finansman
desteklemek, yoksulluğu azaltmak desteğinden yararlanabilecek ülkelerin sayısı bugün 80 dolayındadır. IDA, bu ülkelere fa-
ve yaşam koşullarını iyileştirmek
gibi amaçlarla verilmektedir.
izsiz veya çok düşük faizli kredi, hibe ve oldukça uzun vadeli (örneğin, ilk 10 yılı ödemesiz
dönem olmak üzere 35-40 yıl vadeli) krediler sağlar. Söz konusu ülkeler için bu finansman
çok önemlidir; çünkü bu ülkelerin ticari koşullarla dünya piyasalarından borçlanabilme
olanakları ya hiç yoktur, ya da çok sınırlıdır. Bu yardımların finansmanı zengin ülkele-
rin (ve bazı gelişmekte olan ülkelerin) katkılarıyla karşılanmaktadır. IDA kredileri yoksul
ülkelerde ekonomik kalkınmayı desteklemek, yoksulluğu azaltmak ve yaşam koşullarını
iyileştirmek gibi amaçlarla verilmektedir.
Çok Yanlı Yatırım ve Garanti Çok Yanlı Yatırım ve Garanti Kurumu (MIGA): Dünya Bankası Grubu’nun diğer bir
Kurumu az gelişmiş ülkelerdeki
dolaysız yabancı sermaye
organı olan Çok Yanlı Yatırım ve Garanti Kurumu, 1988’de kurulmuştur. Az gelişmiş ül-
yatırımlarına, ticari olmayan kelerdeki dolaysız yabancı sermaye yatırımlarına, ticari olmayan risklere karşı garanti ve-
risklere karşı garanti vererek bu rerek, bu ülkelere yapılacak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını özendirme amacına
ülkelere yapılacak doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarını hizmet eder. Ticari olmayan risklere örnek olarak millileştirme, ulusal paranın konvertibi-
özendirme amacına hizmet eder. litesini yitirmesi (dolayısıyla yabancı şirketlerin kâr transferi yapamamaları), sözleşmelere
uyulmaması, savaş ve iç karışıklıklar, vs. gösterilebilir. MIGA ayrıca, az gelişmiş ülkelerde
yatırım fırsatlarını geliştirmek üzere onlara teknik destek sağlar ve olası yatırım engelleri-
ni azaltmak üzere yasal girişimlerde bulunur.
Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözümü Merkezi (ICSID): Yabancı yatırımcı-
larla, onların içinde faaliyet gösterdikleri ülkelerin hükümetleri arasında yatırımlar ko-
nusunda çıkabilecek azlaşmazlıkları çözümlemek üzere 1966’da kurulmuştur. Tarafsız bir
uluslararası hakem statüsünde olması dolayısıyla yatırımcı ve ev sahibi ülke hükûmeti
arasında karşılıklı bir güven ortamı yaratarak doğrudan yabancı yatırımları özendirici
etki yapar.
Böylece Dünya Bankası Grubu içinde yer alan ve çeşitli yönlerden az gelişmiş ülkeler-
de ekonomik kalkınma, yoksulluğu azaltma ve yaşam standardını yükseltme amaçlarına
katkıda bulunabilecek kuruluşları gözden geçirdik. Şimdi Dünya Bankası kredilerini göz-
den geçirelim.
Özet
Genel olarak özel mali kaynakları nelerdir? Euro Hisse Senedi Piyasasından kredi sağlamak ne gibi
1
Uluslararası para piyasaları ve sermaye piyasaları diye 4 avantajlar sağlar?
ikiye ayrılır. Sermeye piyasaları da fonların ödünç veya Şirketlerin öz kaynak sağlama yollarından birisi hisse
işletmeye ortaklık niteliğinde oluşlarına göre, tahvil ve senedi ihraç edilmesidir. Hisse senedi sahipleri işlet-
hisse senedi piyasaları diye gruplandırılabilir. menin mülkiyetine ortak olur ve hisseleri oranında
kâr payı (temettü) alırlar.
Euro Para Piyasası kredi sağlamada ne gibi işlevleri Uluslararası hisse senetleri ile özkaynak sağlanması
2 üstlenmektedir? ya mevcut senetlerin dış piyasalara çifte kayıt yaptırıl-
Euro dolar mevduatları ile euro dolar kredileri de ması ya da yeni hisse senetlerinin yabancılara satışıyla
başlıca uluslararası para piyasasını oluşturur. Doların gerçekleştirilir.
Avrupa’da oluşan para piyasasına eurodolar piyasası Uluslararası piyasalarda hisse senedi satışı iki şekilde
adı verilir. Zamanla bu piyasanın kapsamı Avrupa’dan olur: Belli bir yabancı ülkenin ulusal parası ile çıkar-
Orta Doğu’ya ve Uzak Doğu’ya yayılmış, ayrıca dolar- tılıp o ülkede pazarlanan (yabancı) hisse senetleri ve
dan başka paraların da ulusal sınırlar dışında piyasa- Eurohisse senedi ihracı. Eurohisse senetleri, bir kon-
ları oluşmuştur. Bugün bir ulusal paranın, ana ülkesi- sorsiyumun taahhüdü altında ve konsorsiyum tara-
nin dışındaki piyasasına genel bir ifade ile europara fından aynı anda dünyanın birçok sermaye piyasasın-
piyasası adı verilmektedir. da satışa sunulan menkullerdir.
Doğaldır ki, europara piyasalarının ortaya çıkmasıy- Eurohisse senedi çıkartan sendikanın bir yönetim
la, yatırımcılar ve ödünç fon kullanıcıları iç piyasa ile grubu, taahhütçüler grubu ve satış grubu vardır. Her
euro piyasalar arasında (örneğin ABD’nin iç piyasası mali kuruma sendikadaki rolüne göre bir komisyon
ile eurodolar piyasası gibi) seçim yapma olanağına ödenir.
sahip olmuşlardır. Bu da aynı paranın iç ve dış piyasa-
ları arasında rekabet ortamının yaratılması anlamına Uluslararası Resmî Sermaye akımları ile Dünya Ban-
gelir. Gerçekten de bugün europara piyasaları yurt içi 5 kası Grubunun Kredi faaliyetleri nasıl gerçekleşir?
para piyasalarıyla rekabet eden birer paralel piyasa Sanayileşmiş ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tara-
durumundadır. fından kalkınma kredisi ya da dış yardım olarak ve-
rilen krediler, uluslararası özel ticari kredilere göre
Euro Tahvil Piyasasından nasıl kredi sağlanabilir? daha uygun koşullardan sağlanmaktadır. Bu kredile-
3
Euro borç senetleri, ödeme gücü yüksek işletmeler tara- rin “yardım” özelliği de dış kaynaklardan yararlanan
fından, içinde bulunulan ülke parası dışında bir paraya ülkeler açısından kredi koşulların, daha avantajlı ol-
bağlı olarak çıkartılan mali araçlardır. Bir kısmı banka- masından ileri gelmektedir.
lar konsorsiyumunun yükümlülüğü altında çıkartılır. Ülkeler dış satımlarını artırmaya yönelik olarak,
Döner nitelikte satış yükümlülüğü bu türdendir. Bunlar ithalâtçı ülkelere kredi vermek üzere, genellikle ka-
kısa vadeli euro borç senetleridir, fakat daha uzun süre- muya ait kredi kuruluşları kurmaktadırlar. Yaygın is-
ler için konsorsiyumun satış güvencesine sahiptirler. miyle bu kuruluşlara Eximbank adı verilir.
Tahviller, uzun vadeli ödünç kaynak sağlama araçları- Kalkınma amacıyla çok yanlı kredi sağlayan kuru-
dır. Bir özel şirket veya hükûmet kuruluşu tarafından çı- luşların başında Dünya Bankası Grubu gelir. Dünya
kartılıp ülke dışında satışa sunulan tahviller uluslararası Bankası Grubu herbiri kalkınma ile ilgili farklı ihti-
niteliktedir. Uluslararası tahviller de yabancı tahviller ve yaçlara yanıt veren beş kuruluştan oluşur: Uluslara-
euro tahviller diye iki türden olabilirler. Yabancı tahvil- rası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Uluslararası
ler hangi ülkede pazarlanacaksa, o ülkenin ulusal para- Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kurumu
sı ile ve o ülkenin yasalarına uygun olarak çıkartılırlar. (IFC), Çok Yanlı Yatırım Garanti Kurumu (MIGA) ve
Euro tahviller ise değişik ülkelere mensup banka ve mali Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi
kuruluşların oluşturduğu bir konsorsiyum tarafından (ICSID). Dünya Bankası kaynakları ilke olarak pro-
aynı anda değişik ülkelerde satışa sunulurlar. je kredilerine dayanır. Ama bazen program ve ulusal
Uluslararası tahviller kur riskini önlemek için iki veya para kredisi de verirler.
ikiden fazla yabancı paraya bağlanmış olabilirler
5. Ünite - Uluslararası Özel ve Resmî Mali Kaynaklar 123
Kendimizi Sınayalım
1. Bir ulusal paranın, onu çıkartan ülkenin sınırları dışında 6. Eurobankların kendi aralarında yaptıkları işlemlere ne
oluşan piyasasına ne ad verilir? ad verilir?
a. Euro para piyasası a. Euro Dolar Piyasası
b. Dış piyasa b. Euro Mevduat Sendikasyonu
c. SDR c. Euro Para Mevduatı
d. Yabancı tahvil piyasası d. Euro Bank Sendikasyonu
e. Sınır ötesi piyasa e. Euro Para İnterbankı
2. Yabancı yatırımcıların ev sahibi ülkedeki yatırımlarına, 7. Uluslararası hisse senetleri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden
ticari olmayan risklerine karşı garanti vermek amacıyla 1988 hangisi yanlıştır?
yılında kurulan kurum aşağıdakilerden hangisidir? a. Hisse senedi sahipleri düzenli aralıklarla önceden be-
a. Uluslararası Kalkınma Birliği lirlenen oranlarda bir faiz geliri elde ederler.
b. Uluslararası Finans Kurumu b. Hisse senedi bir öz sermaye kaynağıdır.
c. Milletlerarası Ticaret Odası c. Hisse senetleri belirli bir vade ile sınırlı değillerdir.
d. Çok Taraflı Yatırım ve Garanti Kurumu d. Hisse senedi yatırımcısı kârdan hissesi oranında pay
e. Eximbank alır.
e. Hisse senetlerinde elde edilecek kâr önceden belli de-
3. Bir şirket, hükümet ya da hükümet kuruluşunun belirli ğildir.
bir yabancı piyasada satılmak üzere, o ülkenin ulusal parası
ile çıkardığı ve genellikle bir kredi Sendikasyonu veya yük- 8. Aşağıdaki Dünya Bankası kuruluşlarından hangisi en
leniciler grubu tarafından piyasaya sunulan borçlanma aracı yoksul durumdaki az gelişmiş ülkelere yönelik kredi verir?
aşağıdakilerden hangisidir? a. Çok Yanlı Yatırım Garanti Kurumu
a. Euro tahvil b. Uluslararası Finans Kurumu
b. Global tahvil c. Uluslararası Kalkınma Birliği
c. Uluslararası tahvil d. Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası
d. Yabancı tahvil e. Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi
e. Ulusal tahvil
9. Dünya Bankası kaç tip kredi açar?
4. Aşağıdaki dünya bankası kuruluşlarından hangisi az ge- a. 2
lişmiş ülkelerde ve dönüşüm ekonomilerinde özel işletmelere b. 3
hükümet garantisi olmadan yatırım finansmanı sağlar? c. 4
a. Çok Yanlı Yatırım Garanti Kurumu d. 5
b. Uluslararası Finans Kurumu e. 6
c. Uluslararası Kalkınma Birliği
d. Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası 10. ABD’nin, P.L.480 programı çerçevesinde az gelişmiş ül-
e. Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merke- kelere sağladığı yardımlar aşağıdaki kredi türlerinden hangi-
zi sine bir örnektir?
a. Bağlı krediler
5. 1989 yılında ilk Global tahvil ihracı aşağıdakilerden han- b. Gıda maddeleri yardımı
gisi tarafından gerçekleştirilmiştir? c. Serbest krediler
a. Uluslararası Para Fonu d. Program kredileri
b. ABD e. İki yanlı hükümet kredileri
c. Dünya Bankası
d. Avrupa Merkez Bankası
e. Japonya
124 Uluslararası İktisat Teorisi
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Dolaysız yabancı sermaye yatırımları nasıl yapılır?
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının etkilerini nelerdir?
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının piyasaya girişleri nasıl gerçekleşir?
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi ülkeye fayda ve zararları ne-
lerdir?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Dolaysız Ya ancı ermaye • Mo eli
Yatırımları • Montaj anayi
• ort olyo Yatırımları • Ya şlet De ret Mo eli
• Tekel Üstünlü ü Teorisi • orunlu Yeni Yatırım
• ligo olcü Te ki Teorisi • oyalty
• selleştirme Teorisi
İçindekiler
• GİRİŞ
• YENİ TESİS YATIRIMI VE VAROLAN
TESİSLERİN SATIN ALINMASI
• DOLAYSIZ YABANCI SERMAYE VE
PORTFOLYO (PORTF Y) YATIRIMLARI
• FİRMALARIN DIŞA AÇILMA KARARI
• DOLAYSIZ YABANCI SERMAYE
YATIRIMLARININ NEDENLERİ
Dolaysız Yabancı Sermaye • DOLAYSIZ YABANCI SERMAYE
Uluslararası İktisat Teorisi
Yatırımları YATIRIMLARINI AÇIKLAYAN TEORİLER
• DÜNYADAKİ DOLAYSIZ YABANCI
SERMAYE YATIRIMLARI
• ZEL BAZI DOLAYSIZ YABANCI
SERMAYE YATIRIMLARI
• ULUSLARARASI SERMAYE
AKIMLARININ ETKİLERİ: EKONOMİK
ANALİZ
• EV SAHİBİ ÜLKENİN YABANCI
SERMAYEDEN KAZANÇ VE KAYIPLARI
Dolaysız Yabancı Sermaye
Yatırımları
GİRİŞ
Bir firmanın üretimini, kurulu bulunduğu ülkenin sınırlarının ötesine yaymak üzere ana
merkezinin bulunduğu ülke dışındaki yörelerde üretim tesisi kurması veya halen mevcut
üretim tesislerini satın alması dolaysız bir yabancı sermaye yatırımı (foreign direct in-
vestments) olarak adlandırılır. Buna aynı zamanda doğrudan yabancı sermaye yatırımı
da denmektedir. Bu şekilde, ana merkezin yönetim ve denetimi altında olan ve farklı ül-
kelerde faaliyet gösteren işletmelerden oluşan kurumsal yapılara çok uluslu şirket (multi-
national corporations) adı verilir.
Dolaysız yabancı sermaye yatırımları çok uluslu şirketler tarafından yapılmaktadır. O Çok uluslu işletmelerin ana
merkezlerine bağlı olarak değişik
bakımdan bu iki konu arasında çok yakın bir ilişki vardır. Çok uluslu işletmelerin ana ülkelerde faaliyet gösteren
merkezlerine bağlı olarak değişik ülkelerde faaliyet gösteren işletmelere de yabancı ser- işletmelere de yabancı sermaye
maye şirketi, bağlı şirket (subsidiary), şube (branch) veya yavru şirket gibi isimler verilir. şirketi, bağlı şirket (subsidiary),
şube (branch) veya yavru şirket
Dış yatırımların bir bölümü mali yatırım niteliğindedir. Bunlar tahvil ve hisse senedi gibi isimler verilir.
gibi sermaye piyasası menkullerine ya da yabancı hazine bonosu, döviz, banka mevduat
hesabı gibi kısa süreli (para piyasası) araçlara yapılan yatırımları kapsar. Mali nitelikteki
dış yatırımlar hakkında önceki bölümde gerekli açıklamalarda bulunulmuştu. Diğer kısım
ise yurt dışında bina, tesis, fabrika ve taşınmaz mal gibi fiziki üretim araçlarına yapılan
yatırımları kapsar. Bu bölümde asıl ilgi konumuzu oluşturanlar bu tip yatırımlar, özellikle
de üretime dönük olanlardır.
Faaliyetlerini çeşitli gelişmiş ve az gelişmiş ülkelere yaymış olan çok uluslu şirketler,
ileri üretim teknolojileri ve yönetim bilgileri kullanırlar. Yönetim kadrolarında çeşitli
uluslardan profesyonel yöneticiler ve teknik elemanlar görev yapar. Ancak bu şirketlerin
asıl sahipleri kuşkusuz ki onların hisse senetlerini elinde bulunduran portfolyo yatırımcı-
larıdır. Çok uluslu bir şirketin iyi yönetilmesi ve yüksek kârlar elde etmesi, borsaya yansı-
yarak onun hisse senetlerinin piyasa değerini yükseltir ve böylece onu daha çekici bir mali
yatırım aracı durumuna getirir.
128 Uluslararası İktisat Teorisi
Çok uluslu bir şirket, yabancı ülkede dolaysız sermaye yatırımı yaparken o ülkeye ge-
nellikle döviz transfer eder. Ana özellik bu olmakla birlikte, bazen ev sahibi ülkeye (yatı-
rım yapılan ülke) döviz girişi olmadan da dolaysız yatırım gerçekleştirilebilir. Bunun bir
yolu, yabancı sermayenin ülkeye üretimde kullanılacak makine, donatım gibi fiziki üretim
araçları biçiminde gelmesidir. Bazen de döviz veya yatırım malı olarak değil lisans, teknik
bilgi ve know-how gibi gayrimaddi haklar biçiminde giriş yapabilir.
Yabancı sermayedarların ülkenin iç mali kaynaklarından yararlanarak yatırım yapa-
bileceği ve bu tür yatırımların da yine “dış yatırım” niteliğinde olacağı unutulmamalıdır.
Gerek ilk yatırımlar gerekse ondan sonraki genişleme yatırımları, ev sahibi ülke mali pi-
yasasından sağlanan kredilerle finanse edilmiş olabilir. Bunun gibi yeni yatırımları ülkede
kazanılan kârların bir bölümünün kullanılmasıyla gerçekleştirme olanağı da vardır. Aşa-
ğıda da belirteceğimiz gibi yabancı sermayedarlar iç kredi kaynaklarını kullanma yönte-
mini, aynı zamanda siyasi risklere ya da yatırımın ileride ev sahibi ülke hükümeti tarafın-
dan millileştirilme tehlikesine karşı bir güvence aracı olarak uygulayabilirler.
Yukarıda değinildiği gibi “dış yatırım” sözcüğü genellikle hem dolaysız dış yatırımlar hem Portfolyo yatırımları tasarruf
sahiplerinin hisse senedi ve tahvil
de yabancı portfolyo yatırımları için kullanılır. Bilindiği üzere, portfolyo yatırımları tasar- satınalımı biçiminde yaptıkları
ruf sahiplerinin hisse senedi ve tahvil satınalımı biçiminde yaptıkları yatırımlardır. Hisse yatırımlardır. Hisse senetleri,
senetleri, temsil ettikleri paylar ölçüsünde, onu çıkartan işletmelerin mülkiyetine ortaklık temsil ettikleri paylar ölçüsünde,
onu çıkartan işletmelerin
hakkı sağlar; dolayısıyla yatırımcı, şirket kârından bir pay alır. Tahviller ise bir tür ödünç mülkiyetine ortaklık hakkı sağlar
fon elde etme araçlarıdır, ortaklık hakkı vermezler; tahvil sahibi ödünç verdiği fonlar kar- dolayısıyla yatırımcı, şirket
kârından bir pay alır. Tahvil sahibi
şılığı bir faiz geliri elde eder. ödünç verdiği fonlar karşılığı bir
Buna göre, yabancı bir şirkete ait hisse senedi satın alan yatırımcı da bir dış yatırım faiz geliri elde eder.
yapmış olur. Ancak bu bir portfolyo yatırımıdır ve bunu dolaysız yabancı sermaye yatırımı
ile karıştırmamak gerekir. Dolaysız yatırımlara karşılık bazen menkul değer yatırımların-
dan dolaylı yatırım olarak söz edildiği durumlara rastlanabilir. Bu iki tür yatırım arasın-
daki farklar şöyle belirtilebilir:
• Dolaysız yatırımların ana özelliği yurt dışında yeni yapılan veya satın alınan mev-
cut bir üretim tesisinin yönetiminin yabancı şirketin elinde veya denetiminde
olmasıdır. Portfolyo yatırımlarında ise hisse senedi sahibinin işletme yönetimi
üzerinde ancak dolaylı bir denetim hakkı vardır. Bu hak, elinde hisse senedi bulu-
nan yatırımcının şirket genel kurulunda vereceği oylarla kullanılır. Fakat özellikle
işletmenin hisse senetlerinin çok sayıda yatırımcı arasında dağıtılmış olduğu bir
durumda, bireysel olarak yatırımcının yönetim üzerinde uygulayabileceği denetim
çok önemsizdir. Dolaysız yatırımlarda ise yabancı yatırımcı, şirket hisselerinin en
az yüzde 10 gibi bir payına sahip olup yönetimde etkin bir rol oynamaktadır.
• ortföy yatırımları bir şirketin hisse senetlerinin yabancılar tarafından satın alın-
masından ibarettir. Bu tür yatırımlarda yerli ülkeye yalnızca bir döviz girişi söz
konusu olur. Dolaysız yabancı sermaye ise çoğunlukla sermaye ile birlikte başka
faktörleri de içerir. Başka bir deyişle dolaysız yabancı sermaye yatırımları maddi ve
maddi olmayan kaynaklardan oluşan bir paket durumundadır. Bu paketin içinde
döviz, makine ve donatım, teknoloji, iş becerisi ve yönetim bilgileri ile birlikte pa-
zarlama kanalları da yer alabilir.
• ortfolyo yatırımları dolaysız yatırımlara göre çok daha hareketli, değişken ve geçici
niteliktedir. Bu tür yatırımları yapanların hedefi kısa dönemde olabildiğince yüksek
getiri elde etmektir. O bakımdan yatırım ortamını etkileyen ekonomik ve siyasal
koşulların olumlu yönde değişmesi, ülkeye akan yabancı portfolyo yatırımlarında
büyük artışlar doğurabileceği gibi beklentilerin olumsuza dönüşmesi de ülkeden
ani olarak büyük ölçüde portfolyo sermayesi çıkışına neden olabilir. Dolaysız ya-
bancı sermaye yatırımlarında ise yatırımcı, uzun vadeli hedeflere göre hareket eder.
Bu tür yatırımların ülkeyi terk etmesi çok daha güçtür çünkü üretim tesisinin satılıp
nakte dönüştürülmesi ve yatırımın ülke dışına çıkartılması kolayca sağlanamaz. Ay-
rıca portfolyo yatırımı ülkeyi terk ettikten bir süre sonra, koşullar düzelince tekrar
geri dönebilir. Dolaysız yatırımlar için bu çoğu kez söz konusu değildir.
• atırımları yapanların kimlikleri de birbirinden farklıdır Dolaysız yatırımlar ağır-
lıklı olarak çok uluslu şirketler tarafından yapılır. Portfolyo yatırımlarını yapanlar
ise finansal kurumlar, kurumsal yatırımcılar veya doğrudan doğruya bireysel yatı-
rımcılardır.
130 Uluslararası İktisat Teorisi
Menkul değer yatırımlarından dolaylı yatırım olarak söz edildiği durumlar hangileridir?
2
FİRMALARIN DIŞA AÇILMA KARARI
İç piyasada faaliyet gösteren ve dış piyasalara açılmayı tasarlayan bir firmanın deneyebile-
ceği birkaç yol vardır. Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:
İhracat yoluyla dış piyasaya girme: Bir firma açısından dışa açılma sürecinin ilk aşa-
ması genellikle ihracatla başlar. Daha sonraki aşamada ise ihracat yerine doğrudan dış
piyasada üretim yapılır.
Malın ana ülkedeki tesislerde üretilip dış piyasalara ihraç edilmesi, dolaysız dış yatırı-
ma göre daha az risklidir. Çünkü dışa açılma stratejisi başarılı olmazsa uğranılacak kayıp-
lar çok yüksek olmayacaktır. İhracat için ana ülkede yapılan üretim göreceli açıdan düşük
maliyetli olduğundan, gerektiğinde dış piyasadan geri çekilmek fazla güçlük doğurmaz.
Bununla birlikte, ihracat yoluyla dış piyasalara açılmanın bazı olumsuz yönleri de var-
dır. Örneğin satış sonrası hizmetlerinde aksamalar olabilir. Bakım, onarım, yedek parça
sağlanması, geri ödeme gibi hizmetler, istenen kalite ve düzeyde verilmeyebilir. Ayrıca
ithalatçı ülkenin koyduğu kısıtlamalar dolayısıyla malın yabancı müşteriye sağlanmasında
sorunlar çıkabilir.
Yabancı hükümetlerin ithalâta fiziki kontroller yerine gümrük vergileri koymaları da
yabancı tüketiciler açısından fiyatları aşırı biçimde yükseltebilir. Buna bir de malı uzak
mesafelerden ithal etmenin yol açacağı taşıma giderlerini eklemek gerek. Son olarak şuna
da işaret edelim ki tüketiciler daima yerel olarak üretilen malları tercih etme eğilimin-
dedirler. Yabancı sermaye tarafından da yapılmış olsa, yerli üretim hiç değilse ülkede iş
olanakları yaratır. Bütün bu ve bunun gibi nedenler dolayısıyla büyük şirketler, ihracata
genellikle uluslararası işletmecilik deneyimlerinin ilk aşaması olarak bakarlar.
Doğrudan dış yatırım: Firma ihracat yoluyla girdiği dış piyasada yeterli bir talep oluş-
tuğunu görürse, ayrıntılı bir fizibilite çalışmasından sonra o piyasada doğrudan üretim
kararı alabilir. Bu karar, talebin devamlılığına, piyasadaki potansiyel rekabete ve ülke ris-
kine de bağlı olacaktır. Çok uluslu şirketler, dolaysız dış yatırımlarını ya yeni bir tesis
kurmak ya da halen mevcut bir şirketi satın almak biçiminde gerçekleştirirler.
Lisans anlaşmaları: İhracat ile dolaysız dış yatırım arasında uzlaştırıcı formül de li-
sans (licencing) anlaşmalarıdır. Lisans, firmanın elindeki teknoloji veya üretim yöntemi-
nin yabancı bir işletmeye kiralanmasıdır. Yabancı şirket, lisans anlaşması sayesinde söz
konusu malı kendisine verilen teknik özelliklere uygun biçimde üretir. Mallar satıldıkça
da kazançların bir bölümü, lisans sözleşmesinde belirtildiği şekilde, kiralayan ana şirkete
gönderilir. Lisans bedeli olarak ana şirkete yapılan ödemelere “royalty” denmektedir.
Lisans’ın bazı avantajları vardır: İhracattaki gibi taşıma giderleri yoktur. Üretim yerel
firma tarafından yapıldığından dolaysız yatırım da gerektirmez; o bakımdan içerdiği risk-
ler düşüktür.
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 131
Bununla birlikte, lisansın ana firma açısından doğurabileceği bazı olumsuz etkilere
de değinmek gerekir. Yerel firma, lisans anlaşmasıyla ürettiği malı ana ülkeye veya ana
şirketin elindeki üçüncü ülke piyasalarına ihraç edebilir. Bu da ana firmanın satışlarını
azaltır. Bu endişenin sonucu olarak çoğunlukla lisans anlaşmalarına, lisansı alan firmanın
lisans verenin ana ülkesine veya onun ihracat yaptığı piyasalara satışta bulunamayacağı
biçiminde kayıtlar konulur.
İkinci sorun, ana şirketin kendi lisansı ile üretilen mallarda kalite kontrolü yapma
olanağının sınırlı oluşuyla ilgilidir. Kalitesiz olarak üretilen mallar da şirketin itibarını
zedeleyebilir. Üçüncüsü de yerel firmaya verilen teknik sırların, o ülkedeki rakip firmalara
sızdırılmasını önlemenin güçleşmesidir.
Lisans anlaşması yapılıp ürünün imal hakkı yabancı üreticilere verildiğinde ise aynı kali-
tenin tutturulabileceğinden emin olmayabilirler. Dolayısıyla, ürün kalitesine ve ünlerine
zarar gelmemesi için malları yurt dışında da kendileri üretmeyi tercih edebilirler. Örne-
ğin, bazı lokantalar zincirinde (McDonald’s, Whimpy’s vs. ) bu düşüncelerin özellikle et-
kili olduğu söylenebilir.
Şirketin marka veya unvanından yararlanmak istemesi (exploiting reputations):
Buradaki amaç yukarıdaki durumda olduğu gibi unvanı korumak değil, tersine bundan
yarar sağlamaktır. Bankacılık sektöründe örneğin, isim yapmış olmak çok önemlidir. Bir
bankanın uluslararası üne sahip olması, tasarruf sahiplerinde güven doğurarak mevduatı
artırıcı etki yapar. Nitekim, büyük bankaların hızla uluslararası nitelik kazanma sürecine
girmelerinde bu faktörün önemli bir rolü olmuştur.
Şirket sırlarının korunması (protecting secrecy): Üretime ilişkin bilgilerde gizliliğin
çok önem taşıdığı durumlarda, lisans anlaşması değil, dolaysız dış yatırım tercih edilir.
Çünkü lisans sahibi, bu bilgilerin dışarıya sızmasını önlemede patent sahibi kadar özen
göstermeyebilir.
Ürünün yaşam dönemlerinde son aşamaya ulaşılmış olması (product life-cycle
hypothesis): Ürünlerin yaşam dönemi hipotezine göre, yeni bir ürünün gelişmesi tamam-
landıktan ve iç piyasa sınırına ulaşıldıktan sonra, bu piyasada daha fazla kâr olanakları
kalmaz. Kâr artışını sürdürülebilmek için daha az girilmiş bulunan ve belki de rekabetin
daha sınırlı olduğu yabancı piyasalarda üretim yapmak gerekli olabilir.
Raymond Vernon tarafından savunulan bu hipotezden anlaşılacağı gibi dış yatırım,
ulusal piyasada uzun süre yerleşmiş olmanın ve iyi iş yapmanın bir sonucudur. Bu görüş
açısından, Amerikan firmalarının dış piyasalarda egemen olmaları da ürün devrelerinin
ileri aşamalarında bulunmalarıyla ilgilidir.
Oligopolcü piyasa yapısı: Birkaç büyük firmanın piyasaya egemen olduğu durumlar-
da, birinin alacağı kararlar diğerlerini de etkiler. Dolayısıyla biri dış yatırım yapınca, diğe-
ri de piyasayı ona kaptırmamak için aynı yola gider ve yatırım yoluyla dış piyasaya açılır.
İthalâtçı ülkenin koyduğu tarife ve kotalardan kaçınma: İhracatçı firma, dış alıcı ül-
kenin uygulamaya koyduğu tarife ve kotalar karşısında, o piyasayı kaybetme tehlikesi ile
karşılaşır. Bu durumda, tarife ve kotaların etkisinden kurtulup o piyasayı eskisi gibi elde
tutmanın en etkili yolu, söz konusu piyasada üretime başlamaktır. Amerikan yatırımları-
nın 1960’lı yıllarda Batı Avrupa’ya akışı bu nedenle ilgilidir.
Roma Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulup dışında kalan ülkelere
(ABD dâhil) ortak gümrük tarifesi uygulanmaya başlanınca, Amerikan şirketlerinin böl-
geye ihracatı bu durumdan olumsuz biçimde etkilenmişti. O bakımdan, söz konusu şir-
ketler yatırımlarını kitleler hâlinde topluluk ülkelerine yapmaya başladılar.
Ulusal piyasadaki yasal düzenlemelerden ve kısıtlamalardan kurtulma (avoiding
regulations): Bankaların ve bazı imalat sanayii alt sektörlerinin uluslararası alana yayıl-
malarında önemli bir etkendir. ABD’de ve diğer sanayileşmiş ülkelerde bankacılık yasa-
larının getirmiş olduğu düzenlemeler, bunlardan kurtulmak üzere bankaları yurt dışında
şubeler açmaya yöneltmiştir.
Bunun gibi ülkedeki çevre koruma standartlarının getirdiği kısıtlamalardan kurtul-
mak isteyen bazı imalat sanayii firmaları, üretim için düşük çevre standartlı ülkeleri seç-
mişlerdir. Çevreyi kirleten ve kamu sağlığına zarar veren endüstriler (çimento, kimya vs.)
arasında bunun birçok örnekleri görülebilir.
Firmanın müşterilerini izlemesi (symbiotic relationships): Bazı endüstrilerdeki fir-
maların, müşterilerini izlemeleri gereklidir. Müşterileri, yurt dışına yatırım yapınca, onlar
da o yörelerde şube veya ofis açarlar. Bankalar, danışmanlık ve menkul kıymet aracı şir-
ketleri bir ölçüde bu niteliktedir.
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 133
Yatırımları uluslararası çeşitlendirme (international diversifi-cation): Dış yatırım-
lar, hissedarlar açısından dolaylı olarak portfolyo çeşitlenmesi sağlar (kuşkusuz pay sahip-
lerinin kendilerinin portfolyo çeşitlendirmesi yapmamaları varsayımı altında).
Üretimin tek bir piyasa ile sınırlı bulunması durumunda, nakit akımları göreceli bir
istikrarsızlık gösterir. Firma, ürün çeşitlendirmesi ile bunu bir ölçüde dengelemeye ça-
lışabilir. Fakat aynı ülkedeki tüm ürünlerin satış koşullarının benzer yönde etkilenmesi
normaldir. Yani çeşitlendirme ile sistematik risk giderilemez. Oysa firma, üretimini ulus-
lararası düzeyde çeşitlendirerek bu riski bir ölçüde azaltabilir. Çünkü tüm ülke ekonomi-
leri aynı yönde dalgalanmazlar.
Ucuz yabancı faktör kullanımı: Emek ve doğal kaynak maliyetleri, ülkeler arasında
büyük değişmeler göstermektedir. Dolayısıyla emek ve doğal kaynak yoğun malların bu
faktörlerin bol ve ucuz olduğu yerlerde kurulması, üretim maliyetlerini düşürücü etki ya-
par. Çoğu Amerikan şirketlerinin Meksika, Malezya, Kore, Hindistan, Hong Kong ve Tay-
van gibi yörelere yaptıkları yatırımlarda bu faktörün önemli etkisi vardır. Japon firmaları
da giderek Meksika ve diğer ucuz emek ülkelerine doğru yönelmektedir.
Buradan anlaşılacağı gibi yukarıda gözden geçirilen dikey bütünleşme, yatay bütünleş-
me, aktarılmayan bilgiler, şirket unvanından yararlanma, ürünün yaşam dönemleri mo-
deli vs. gibi etkenler tekel üstünlüğü yaratan etkenler arasında düşünülebilir.
İçselleştirme Teorisi
Bir firmanın sahip olduğu Bir firmanın sahip olduğu özel bilgilerden tam olarak yararlanabilmesinin, o yeni bilgi-
özel bilgilerden tam olarak
yararlanabilmesinin, o yeni lerin başkalarının eline geçerek üretimde kullanılmasını önlemenin en etkin yolu, onu
bilgilerin başkalarının eline içselleştirmek, yani lisans anlaşmaları yerine bu bilgileri şirketin kendi üretiminde kullan-
geçerek üretimde kullanılmasını
önlemenin en etkin yolu, onu
masıdır. Böylece şirketin dışa bağımlılığı ile birlikte, ilerde ortaya çıkabilecek risk faktörle-
içselleştirmek, yani lisans ri de azaltılır. Yukarıda değinilenler arasında yer alan şirket sırlarının korunması, şirketin
anlaşmaları yerine bu bilgileri marka ve unvanından yararlanmak, dikey ve yatay bütünleşme gibi faktörler bu kapsamda
şirketin kendi üretiminde
kullanmasıdır. düşünülebilir.
OLI Modeli
Model, içerdiği kavramların OLI modeli, bir grup iktisatçının dolaysız yabancı sermaye konusunda ayrıntılı bir teori
İngilizcedeki baş harflerinin bir
araya getirilmesinden oluşur.
geliştirmek üzere yaptıkları çalışmaların bir sonucu olup günümüzde yaygın biçimde kul-
Buna göre O (ownership) sahiplik lanılır. Model, içerdiği kavramların İngilizcedeki baş harflerinin bir araya getirilmesinden
üstünlüklerini, yani işletmenin oluşur. Buna göre O (ownership) sahiplik üstünlüklerini, yani işletmenin yalnız kendi-
yalnız kendisinde bulunan
üretim ayrıcalıklarını, L yerle sinde bulunan üretim ayrıcalıklarını, L yerle ilgili üstünlükleri (location), yani yatımın
ilgili üstünlükleri (location), yapılacağı piyasa konumuyla ilgili üstünlükleri, I de içselleştirme (internalization) üstün-
yani yatımın yapılacağı piyasa
konumuyla ilgili üstünlükleri, I lüklerini, diğer bir deyişle şirketin bir piyasaya neden başka yollarla değil de doğrudan
de içselleştirme (internalization) yatırım biçiminde gireceğini açıklamaktadır.
üstünlüklerini, diğer bir deyişle,
şirketin bir piyasaya neden Dolayısıyla OLI modeli adı verilen bu teorik çerçeveye göre, yurt dışında yatırım ya-
başka yollarla değil de doğrudan pacak işletmenin bu piyasalara girmeden önce kendisine rekabet üstünlüğü sağlayacak
yatırım biçiminde gireceğini
açıklamaktadır.
olan yöntemler, teknikler, bilgi ve beceriler (O) geliştirmiş olması gerekir. Bunlar arasında
örneğin, AR-GE kaynaklı gelişmiş üretim teknolojileri, farklı ürünler, yönetim ve pazar-
lama bilgileri vs. bulunabilir.
Diğer yandan yatırımın yapılacağı ülkenin konumunun (L) da yatırımın kârlılığını
sağlayacak özellikte olması gerekir. Bunun için örneğin ilgili piyasada tekelci güç elde et-
mek kadar o piyasadaki makroekonomik koşulların uygunluğu da önem taşır; örneğin
ekonomik ve siyasal istikrarın sağlanmış olması, sağlam bir alt yapının bulunması, dengeli
bir kur, faiz ve fiyat politikası izlenmesi vs. gibi.
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 135
Nihayet şirketin o piyasaya ihracatla veya lisans anlaşması yapmak yerine, doğrudan
yatırımla girmesini gerektiren üstünlükler bulunmalıdır. Bunlara içselleştirme üstünlük-
leri (I) dendiğini yukarıda belirtmiştik. Örneğin, teknolojiyi sürekli güncelleştirmek, bu
teknolojileri yaratan teknik eleman kadrolarını denetim altında tutmak vs. burada belir-
tilebilir.
OLI modeline göre değinilen bu üç koşul sağlandığı takdirde çok uluslu işletme, orta-
ya çıkacak fırsatlardan yararlanmak üzere, doğrudan yatırım yapma yoluna gidecek, aksi
hâlde ihracat veya lisans yolunu tercih edecektir.
Şirket satın alımları ve birleşmeleri: Daha önce de değinildiği gibi yabancı serma-
ye yatırımları, sıfırdan başlanarak yeni bir üretim tesisinin kurulması (greenfield in-
vestments: yeşil alan yatırımları) veya hâlen mevcut tesislerin birleştirilmesi ya da satın
alınması (M&A investments) biçiminde yapılabilir. Yakın geçmişte daha çok mevcut tesis
ve kuruluşların yabancılara satışı biçiminde gerçekleştirilen yabancı sermaye yatırımları
Türkiye’de de önemli bir gündem konusu oluşturmuştur. Türkiye’de 2001 Krizi’nden sonra
bankacılık, iletişim ve haberleşme gibi hizmet kesimleri başta olmak üzere birçok alanda-
ki ulusal şirketin yabancılara satışı gerçekleşmiştir.
Tablo 6.2’de 2000-2013 döneminde dünyada şirket satın alımı veya şirket birleşmeleri
biçiminde yapılan (değeri bir milyar dolar ve üzerinde olan) dolaysız yabancı sermaye
yatırımlarıyla ilgili veriler yer almaktadır. Görüleceği gibi gerek işlem sayısı gerekse değer
olarak yapılan birleşmeler zaman içinde önemli bir artış göstermiştir. Şöyle ki 2000’de
1.478 olan birleşme sayısı 2013’te 2.043’e, birleşmelerin değeri de 83 milyar dolardan 171
milyar dolara yükselmiştir. Bu artışın önemli nedenlerinden birisi bu dönemde çeşitli ül-
kelerde devletin elinde bulunan birçok büyük işletmenin özelleştirilmesi ve bu kapsamda
yabancılara yapılan satışlardır.
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 137
Toplam dünya Tablo 6.2
Yıllar Sayı Değer, Milyar $ sermaye akımınına Özel Şirketler
yüzdesi Tarafından Dünyadaki
2000 1.478 83 6 Sınır Ötesi Şirket
2001 1.467 85 11 Satınalımları ve
Birleşmeleri (MA’s),
2002 1.329 72 14 2000-2013 (İşlem sayısı
2003 1.589 91 23 ve değer)
2004 1.720 134 25 Kaynak: UNCTAD,
2005 1.892 209 23 World Investment
2006 1.898 263 23 Report 2014, s. 18.
Şirket satın alımı ve birleşmeleri biçimindeki yatırımlarda görülen artışların bir diğer Sınır ötesi şirket satınalım
ve birleşmeleri biçimindeki
nedeni de özel hisse senedi yatırım fonlarının (private equity funds) portfolyolarında bu yatırımların sektörel
tür yatırımlara giderek artan oranda yer vermeye başlamış olmalarıdır. Sınır ötesi şirket dağılımında özellikle az gelişmiş
satınalım ve birleşmeleri biçimindeki yatırımların sektörel dağılımında özellikle az geliş- ülkelerde bankacılık, finans,
telekomünikasyon, emlak
miş ülkelerde bankacılık, finans, telekomünikasyon, emlak komisyonculuğu gibi hizmet komisyonculuğu gibi hizmet
alanlarındaki işletmeler ilk sıralarda gelmektedir. alanlarındaki işletmeler ilk
sıralarda gelmektedir.
Montaj Sanayii
Montaj (kurgu, takma sanayii) özel bir dolaysız yabancı sermaye yatırımı yöntemidir. Montaj (kurgu, takma sanayii)
özel bir dolaysız yabancı sermaye
Şöyle ki dışarıdaki ana firmadan sağlanan temel nitelikteki ara malları, ev sahibi ülkede yatırımı yöntemidir. Şöyle ki
yapılan bazı basit parçalarla birleştirilerek üretimin son aşaması ana merkezin dışında dışarıdaki ana firmadan sağlanan
gerçekleştirilir. Örneğin otomobil sanayiini ele alalım: Yabancı firma tarafından ana mer- temel nitelikteki ara malları, ev
sahibi ülkede yapılan bazı basit
kezden veya başka bir sanayileşmiş ülkeden getirtilen motor, şanzıman ve diferansiyel gibi parçalarla birleştirilerek üretimin
parçaların, ucuz yerel işçiler kullanılarak yerli kaporta üzerine takılması (monte edilmesi) son aşaması ana merkezin dışında
gerçekleştirilir.
bir montaj faaliyetidir. Az gelişmiş ülkelerde bu tür üretim, özellikle ithal ikamesi politi-
kalarının yoğun olarak uygulandığı 1960’lı yıllarda yaygındı.
Montaj sanayiinde yabancı sermayedarın amacı az gelişmiş ülkedeki düşük ücretler-
den yararlanmak, tüketici piyasasına daha yakın olmak veya taşıma giderlerinden tasarruf
sağlamaktır. Montaj tipi imalat çoğunlukla otomotiv, makine imalâtı ve kimya sanayii gibi
piyasaya yönelimli endüstrilerde görülür. Takma ve kurma gibi işlemler sonucunda, bu
malların hacmi veya ağırlığı artar (otomobil örneğindeki gibi). O bakımdan üretimin son
aşamasının yurt dışında, piyasaya yakın yerlerde gerçekleştirilmesi, taşıma giderlerinden
tasarruf sağlayarak üretim maliyetini düşürmeye yardımcı olur.
Ev sahibi durumunda olan az gelişmiş ülkeler, montaj yoluyla yabancı sermaye ithali-
ni, çoğunlukla belirli endüstrilerin kurulmasında ilk adım olarak düşünürler. Bu ülkelerin
138 Uluslararası İktisat Teorisi
izin verdikleri montaj yatırımları genellikle ithalatı ikame edici niteliktedir. Böylece, es-
kiden bitirilmiş şekilde ithal edilen malların, şimdi son aşamadan da olsa yerli üretimine
başlanılmasıyla, döviz giderlerinden tasarruf sağlanacağı beklenir. Ayrıca, işsizliğin yaygın
olduğu bu ülkelerde montaj sanayiinin yerli iş gücüne istihdam yaratması söz konusudur.
Fakat ev sahibi ülkenin montaj sanayiinden asıl beklediği, teknoloji transferi sağlaması
ve yerli parça oranının artırılmasıyla zamanla tümden yerli üretime geçilmesidir. Montaj
sanayiinden beklenilen diğer bir yarar da kuşkusuz, ülkede gerçekleştirilen üretimin dışa-
rıya ihraç edilerek döviz gelirlerine katkı sağlamasıdır.
Bir kısım ülkeler montajla başlattıkları sanayilerini zamanla hemen hemen bütünüyle
yerli üretime dönüştürmeyi başarmışlardır. Bazılarında ise montaj tipi üretim, ödemeler
bilançosu üzerinde ağır bir yük doğurmuş ve yerli firmaların kurulmasını ve gelişmesini
engellemiştir. Türkiye’de montaj tipi üretime 1960’larda özellikle otomotiv endüstrisinde
başlanmıştı. Bu endüstriler ayrıca çeşitli yatırım ve ihracat teşvikleri ile de desteklenmiş-
lerdir.
Yap-İşlet-Devret Modeli
Yap-işlet-devret (build-operate-transfer) modeli, bir ülkede temel alt yapı yatırımlarının
yapılmasında, özel kesime açılmayı ve yabancı sermaye katkısını sağlamayı amaçlayan,
dünyada ve Türkiye’de oldukça yeni sayılan bir modeldir.
Bu yöntemle daha çok büyük elektrik santralleri, barajlar, hava alanları, metrolar ve
bazı kara yollarının yapımı gerçekleştirilir. Devletin bu gibi projeleri bütçe kaynakların-
dan karşılaması, büyük bir mali yük doğurur. Yap-işlet-devret modeli hükümetlere bu
alanlardaki faaliyetlerde bir tür destek gibi düşünülmüştür.
İlgili projenin gerçekleştirilmesi için uluslararası yatırım bankaları ve öteki kuruluş-
ları kapsayan bir konsorsiyum oluşturulur. Yatırım için gerekli fonların sağlanması, in-
şaat projesinin hazırlanması, inşaatın gerçekleştirilmesi ve yatırımın tamamlanmasından
sonra tesisin işletilmesi gibi işler, bu konsorsiyum tarafından yerine getirilir. Ancak proje
inşaatını yapmak ve tesisi işletmekle görevli bir yerli şirket vardır. Buna göre proje, bir
uluslararası konsorsiyumla yerli şirketin ortak yatırımı (joint venture) biçimindedir. Özel
veya kamu kuruluşu biçiminde olan yerli şirket de yatırım üzerinde belirli oranda pay
sahibidir.
Bu tür yatırımların önemli bir özelliği gerçekleştirilecek yatırımın üreteceği mal veya
hizmetin ev sahibi ülke hükümeti tarafından belirli bir fiyattan satın alınma taahhüdüdür.
Bunun için ev sahibi ülkenin dövizle ödemede bulunması öngörülür.
Projenin toplam bedeli önceden sabit bir miktar olarak belirlenmiştir. 10-15 yıl gibi
belirli bir süre sonra yatırımın bedelsiz olarak ev sahibi ülke hükümetine devredilmesi ka-
rarlaştırılır. Böylece dışarıya yapılan kâr transferleri ev sahibi ülkenin toplam dış borç ile
yerli ortağın koyduğu sermayeyi, gerekli faiz ve kârları, tesisin işletme ve bakım giderlerini
karşıladıktan sonra tesis ev sahibi ülke hükümetine devredilir. Türkiye’de 1980’li yıllar-
dan sonra, yap-işlet-devret modeli ile ilgili birçok proje gerçekleştirilmiştir. Bu kanaldan
özellikle toplu taşımacılık, şehir suyu tesisi, elektrik enerjisi gibi temel altyapı hizmetleri
alanında yararlanılmıştır.
Şekil 6.1
VMPkT VMPkA
C
Türkiye Almanya
VM
Pk
T P kA
VM
D
M
B E
F G
A N
0
K V 0’
Türkiye’nin sermaye stoku Almanya’nın sermaye stoku
Rekabetçi piyasa koşulları altında sermayenin marjınal ürün değeri eğrisi aynı zaman-
da bu faktörün talep eğrisidir. Çünkü çalıştırılacak ek bir sermayeye yapılabilecek ödeme,
hiçbir zaman onun sağlayacağı ürünün değerinden (marjınal ürün değerinden) daha yük-
sek olamaz. Başka bir deyişle rekabetçi piyasa koşulları altında firmalar ancak sermayenin
140 Uluslararası İktisat Teorisi
bedelinin (faiz, sermaye malının kullanım kirası), onun marjınal ürün değerine eşitlen-
diği miktara kadar sermaye talep ederler (Bu ilke doğal olarak öteki üretim faktörleri için
de geçerlidir).
VMPkT eğrisinin şeklinden de anlaşıldığı gibi Türkiye’nin sermaye miktarları normal
yönde, yani 0’dan başlayarak soldan sağa doğru ölçülmektedir. VMPkA nın çiziliş şekli ise
bunun tersinedir; yani Almanya’nın sermaye miktarı 0ʹ köşesinden sola doğru artar.
Sermayenin Türkiye’de göreceli olarak kıt, Almanya’da bol olduğunu kabul edelim.
Dolayısıyla grafiğe göre ilk durumda Türkiye’de sermayenin bedeli 0M gibi yüksek bir
düzeyindedir. Faktörlerin tam istihdam edilmesi varsayımı altında, ülke sahip olduğu ser-
mayenin tamamını kullanır, bu da 0K’dır. Almanya’da ise sermayenin bedeli 0ʹN gibi daha
düşük bir düzeyde olup yine tam çalışma varsayımına göre sahip olunan 0ʹK toplam ser-
maye miktarının tamamı kullanılmaktadır. Bu iki ülkenin sermaye miktarlarının toplamı
olan 0K+0ʹK ise iki ülkeli model gereği dünya sermaye arzını ifade eder.
Marjınal ürün değeri eğrisinin altında kalan alan toplam üretimi veya ülkelerin ulusal
gelirini göstereceğine göre, Türkiye’nin ulusal geliri 0CDK alanı kadardır. Bu miktar geli-
rin 0MDK bölümü sermayedarlara gidecek, kalan MCD bölümü ise üretimde kullanılan
öteki faktörlerin kazancını oluşturacaktır. Bu modelde üretim faktörlerinin yalnız serma-
ye ve emekten oluştuğu varsayıldığına göre bu miktar, emeğin geliridir. Benzer biçimde,
Almanya’nın toplam üretim ve ulusal geliri 0ʹHAK olup bunun 0ʹNAK payı sermaye sa-
hiplerine, kalan NHA payı da emeğe gidecektir.
Faktör fiyatlarının eşitlenmesi: Şimdi, iki ülke arasında sermaye akımının serbest bı-
rakıldığını varsayalım. Doğal olarak sermaye, bu faktörün bol ve bedelinin düşük (0ʹN)
olduğu Almanya’dan, arzının kıt ve bedelinin yüksek (0M) olduğu Türkiye’ye doğru ha-
reket edecek ve sonuçta iki ülkedeki sermaye bedelleri birbirine eşitlenecektir. Başka bir
deyişle sermaye göç ettikçe Türkiye’de sermaye bedeli düşer, Almanya’da yükselir ve gra-
fiğe göre VE (veya 0F ya da 0ʹG) düzeyinde sermaye bedelleri birbirine eşitlenir. Dikkat
edileceği gibi E noktası iki ülkeye ait sermayenin marjinal ürün değeri eğrilerinin kesişme
noktasıdır. Sermayenin marjınal ürün değerleri eşitlenince bedelleri de eşitlenmiş olur ve
böylece sermaye hareketi son bulur.
Üretim değişmeleri: Grafiğe göre faktör bedelleri eşitliğinin sağlanabilmesi için VK
miktar sermaye Almanya’dan Türkiye’ye gitmiştir. Sermaye sahiplerinin sermayeyi ülkele-
rinden çıkartıp yabancı ülkede yatırım yapmaları ise ülkelerin toplam üretim düzeylerini,
dünya üretimini, faktör gelirlerini ve faktör verimliliklerini etkileyecektir.
Önce üretimdeki değişmelere bakalım: Almanya’ya ait VK kadar sermayenin Türkiye’ye
yatırılması ile Türkiye’deki sermaye stoku artacağı için toplam üretim de artar. Bu ülkede
önceki üretim 0CDK iken şimdi 0CEV olmuş, yani DEVK kadar artmıştır. Almanya’da ise
üretim düşüşü yaşanmıştır. Sermayenin ülkeden çıkışından önce 0ʹHAK olan ulusal üre-
tim şimdi 0ʹHEV dir, yani KAEV ölçüsünde bir düşüş ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte,
serbest sermaye hareketliliği nedeniyle dünya üretimi, dolayısıyla da dünya kaynaklarının
verimliliği artmış bulunmaktadır. Dünya üretimindeki genişlemenin nedeni, Türkiye’deki
üretim artışının Almanya’daki üretim düşüşünden daha büyük olmasıdır. Grafiğe göre
dünya üretimindeki artış ADE üçgenin alanına eşittir. Bu da ortalama dünya faktör ve-
rimliliğindeki yükselişin sonucudur.
O hâlde demek oluyor ki serbest mal ticareti gibi serbest uluslararası sermaye (ve genel
olarak öteki faktörlerin) hareketi de, dünya ekonomisinde kaynak verimliliğini artırmak-
tadır. Ayrıca, serbest faktör hareketi, Heckscher-Ohlin modelinde serbest mal ticaretinin
ortaya çıkarttığı sonuç gibi uluslararası faktör fiyatları eşitliğine yol açmaktadır. Ulusla-
rarası serbest mal ticareti ile serbest faktör hareketliliğinin faktör verimliliği ve getirisi
üzerinde aynı sonucu doğurması olayını iktisatçılar, serbest mal ticareti ile serbest faktör
hareketliliğinin birbirinin ikamesi olduğu biçiminde ifade ederler.
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 141
Faktör gelirleri: Şimdi de iki ülkedeki toplam faktör gelirleri konusuna bakalım. Ser-
maye stokunun Türkiye’de 0K ve Almanya’da 0ʹK olduğunu hatırlayalım. Buna göre ser-
maye yönünden kıt ülke olan Türkiye’de yabancı sermayeden önce ulusal sermayedarların
toplam gelirleri 0MDK iken yabancı sermaye yatırımlarından sonra bu gelirler 0FBK’ye
düşer, yani ulusal sermaye sahiplerinin kazançları FMDB miktarında azalır. Sermaye bol
ülke olan Almanya’da ise ulusal sermaye sahiplerinin gelirleri 0ʹNAK iken yabancı serma-
ye çıkışından sonra bu gelirler 0ʹGBK’ya çıkmakta, yani GNAB miktarında artmaktadır.
Kısacası ulusal sermayedarlar, sermaye ithal eden ülkede bir gelir kaybına uğrarken
sermaye ihraç eden ülkede bir gelir artışı sağlamaktadır. Bu duruma göre, dünya ekono-
misinin tümü açısından sermayedarların net kazançlı veya zararlı çıkacakları gibi genel
bir yargıda bulunma olanağı yoktur. Çünkü sonuç, sermaye akımlarının miktarına ve iki
ülkede sermaye verimliliğindeki değişmelere (VMP eğrilerinin eğimine) bağlıdır. Ama
şunu da eklemeyi unutmayalım: Dünya üretimi artmış olduğundan, eğer dünya gelirinin
yeniden bir dağılımı yapılabilmiş olsaydı, tüm sermaye sahipleri eskisinden daha iyi bir
duruma gelebilirlerdi.
Ücretlere gelince; üretimde sermaye ile birlikte yalnız emek olmak üzere iki faktör
kullanıldığı ve sermaye transferinden önce ve sonra bu faktörlerin tam çalışma içinde bu-
lunduğu varsayımları altında, sermaye ithal eden ülkede ücretlerin ve toplam ücret gelir-
lerinin artacağı, sermaye ihraç eden ülkede ise tersine, bu gelirlerin azalacağı gösterilebi-
lir. Nitekim grafiğe göre yabancı sermaye girişinden önce Türkiye’de toplam ücret gelirleri
MCD iken sonrasında FCE olmuş, yani FMDE alanı kadar artmıştır. Sermaye girişi sonu-
cu, işçilerin ortalama olarak daha yüksek miktarda sermaye ile çalışmalarından ötürü işçi
verimliliğinin dolayısıyla ortalama ve toplam emek gelirlerinin artması doğaldır.
Almanya’da ise tersi olmuş; çıkan sermaye dolayısıyla işçi başına kullanılan sermaye
azalmış dolayısıyla da ücretler düşmüştür. Grafiğe göre sermaye ihracından önce ücret
gelirleri NHA iken sermaye çıkışından sonra NGEA kadar azalarak GHE olmuştur. Ser-
maye geliri konusunda olduğu gibi sermaye akımlarının net dünya ücret gelirleri üzerin-
deki etkisi konusunda da kesin sonuca ulaşma olanağı yoktur. Bu da sermaye akımlarının
miktarına, emeğin verimliliğindeki değişmelere vs. bağlıdır. Ancak şu söylenebilir; dünya
üretimi artmış olduğuna göre, eğer bu yeni dünya gelirleri dengeli biçimde dağıtılabilirse
tüm işçiler de daha iyi bir durumda olacaklardır.
Ulusal gelirler üzerindeki etki: Son olarak sermaye akımının ilgili ülkelerin ulusal
gelirleri üzerindeki etkileri konusunda da belirsiz olmayan bazı sonuçlara ulaşabiliriz.
Yine sermaye ve emek olmak üzere iki faktörün varlığını kabul etmekteyiz. Buna göre,
Türkiye’de ulusal gelir toplam ücretlerle toplam sermaye gelirlerinden oluşur. Yukarıda
gösterildi ki sermaye akımları bu ülkede toplam ücretleri FMDE kadar artırmış, sermaye
gelirlerini ise FMDB kadar azaltmıştır. Bu iki alanın karşılaştırılmasından, işçilerin ücret
gelirlerindeki artışın sermaye sahiplerinin gelirlerindeki düşüşten daha büyük olduğu an-
laşılır. Böylece de Türkiye’de sermaye girişi nedeniyle ulusal gelirin (toplam faktör gelirle-
rinin) artacağı sonucuna varılabilir. Grafikte bu artış, BDE üçgen alanı kadardır.
Benzer şekilde, Almanya’dan dışarıya sermaye çıkışı, bu ülkede toplam ücretleri
NGEA kadar azaltırken sermayedarların gelirlerini NGBA kadar artırmaktadır. Dolayı-
sıyla Almanya’da ulusal gelir ABE kadar net bir artış gösterir. Özetle uluslararası sermaye
hareketliliğinden iki ülke de kazançlı çıkar. Dolaysız yabancı sermaye akımının kısıtlan-
ması ise dünya ekonomisine, verimliliğin düşmesi ve ulusal gelirlerin azalması biçiminde
önemli bir maliyet yükler.
Böylece, yabancı sermaye akımlarının dünya ekonomisinde kaynak verimliliği, ilgili
ülkelerde faktör gelirleri ve toplam ulusal gelir etkilerini inceledik. Şimdi sıra, yabancı
sermaye kabul eden ülkelerde yabancı sermaye yatırımlarının doğurabileceği olumlu ve
olumsuz etkilerin gözden geçirilmesine gelmiştir.
142 Uluslararası İktisat Teorisi
Kur dalgalanmalarına neden olma ve mali kriz ortamı oluşturma: Yabancı sermaye,
girerken de çıkarken de ülkenin döviz piyasalarında dalgalanmalara neden olabilir. Girişte
döviz arzını bollaştırarak (ev sahibi ülkede uygun kur politikaları izlenmemesi varsayımı
altında), ulusal paranın aşırı değer kazanmasına neden olabilir. Bu da ithalatı artırıp ihra-
catı caydırarak dış ticaret bilançosunu olumsuz etkiler.
Diğer yandan, ülkedeki olumsuz gelişme veya beklentilerden dolayı yabancı sermaye-
nin yoğun biçimde ülkeyi terk etmesi de ülkenin döviz rezervlerini eriterek dış ödeme-
lerinde bir kriz ortaya çıkmasına veya mevcut krizin daha da derinleşmesine yol açabilir.
Bununla birlikte, mali kriz yaratma bakımından dolaysız yabancı sermayenin kısa süreli
yabancı para veya portfolyo yatırımları (sıcak para fonları) kadar sakıncalı olmadığını
belirtmek gerekir. Çünkü dolaysız yabancı sermaye durumunda yabancı sermayedarın te-
sisini kapatıp ya da yatırımını likiditeye çevirtip yurt dışına transfer etmesi daha güçtür.
İhracatı kısıtlama: Ayrıca çok uluslu şirket yabancı ülkede şube açınca bu şubenin
ihracatta kendisiyle rekabete girmesine genellikle izin vermez. Bunun için ana ülkenin
kendi piyasasına veya onun denetimi altındaki üçüncü ülkelere ihracatını yasaklar. Böyle-
ce ev sahibi ülkenin ihracat olanakları yapay biçimde daraltılmış olur.
Teknolojik bağımlılık: Yabancı işletmeler araştırma ve geliştirme faaliyetlerini gittikle-
ri ülkelerde değil, ana merkezlerinde toplarlar. Ev sahibi ülkelerin araştırma faaliyetlerine
katılmamaları ve yeni teknikleri sürekli olarak yurt dışından ithal etmek zorunda bırakıl-
maları, teknolojik bağımlılığın artması demektir. Ayrıca yabancı sermaye yoluyla ev sahibi
ülke belirli teknolojileri kullanmaya zorlanır, bu ise sanayileşmeyi ve ulusal teknolojideki
gelişmeyi olumsuz yönde etkileyebilir.
Ekonomik bütünlüğün bozulması ve işsizlik artışı: Az gelişmiş ülkelerde yabancı ser-
maye yatırımları, ekonominin bütünlüğünü de bozabilir. Yabancı sermayeli işletmelerde
ileri üretim teknikleri uygulanırken diğer alanlarda geleneksel üretim yapısının sürdürül-
mesi, ekonomiyi iki bölüme ayrılmış (düal) bir yapı içerisine sokabilir. Yabancı sermaye
şirketlerinin sermaye yoğun teknolojiler kullanması, az işçi çalıştırmaları ülkenin işsizlik
sorunlarını daha da artırabilir. Buna yabancı işletmelerle rekabet edemedikleri için piya-
sadan çekilen yerli işletmelerin doğurduğu işsizliği de eklemek gerekir.
Şirket satın almaları biçiminde gelen yabancı sermaye: Yeni bir tesis kurmak yerine,
az gelişmiş ülkede mevcut bir tesisin satınalınması ile gelen yabancı sermayenin sağlayabi-
leceği yararlar çok daha sınırlıdır. Kurulu bir tesisin satın alınması biçiminde olduğu için
bu tür yatırımların üretim kapasitesini artırma, istihdam yaratma, yeni teknoloji getirme
ve ihracat artışı sağlama gibi etkileri de çok tartışmalıdır.
Transfer fiyatlandırması: Dolaysız yabancı sermayenin doğurabileceği sakıncalardan
birisi de transfer fiyatlandırması diye adlandırılır. Çok uluslu bir şirketin farklı ülkelerdeki
iki şubesi veya bir şubesi ile ana merkezi arasında yapılan mal ve hizmet ticaretinde uy-
gulanan fiyatlara transfer fiyatlandırması (transfer pricing) adı verilir. Çoğu kez bu malla-
rın uluslararası piyasalarda benzerleri yoktur. Diğer bir deyişle bunlar o firma tarafından
üretilen çok özel nitelikteki ürünlerdir. O bakımdan çok uluslu işletmenin bir şubesi, ana
merkezden veya başka bir şubeden satın aldığı mala çok yüksek, sattığı mala da çok düşük
fiyatlar uygulayabilir. Böylece kârlar yurt dışına, örneğin vergi oranı düşük bir ülkedeki
(vergi cenneti diye bilinen) şubeye aktarılır. Böylece ev sahibi ülke hem bir vergi kaybına
uğrar hem de bu ülkeden dışarıya bir anlamda sermaye kaçırılmış olur. O yüzden, transfer
fiyatlandırması konusu, ev sahibi ülke hükûmetleri ile yabancı sermaye şirketleri arasında
daima önemli bir anlaşmazlık konusu olmuştur.
Yabancı sermaye, geçmişte ekonomi literatüründe çok tartışılmış bir konudur. Yabancı
sermayeyi savunanlar daha çok serbest girişimcilik ve piyasa mekanizmasından (laissez
6. Ünite - Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları 145
faire doktrini) yana olanlardır. Çok uluslu şirketlere karşı çıkanlar ise ekonomik faaliyetler
üzerinde hükümet denetimini savunurlar.
Yabancı sermayenin lehinde ve aleyhindeki görüşlerin büyük ölçüde siyasal değer yar-
gılarından kaynaklandığı anlaşılıyor. Uygulamada her iki görüşe de hak verecek pek çok
örnek bulunabilir. Çok uluslu şirket ile ev sahibi ülkenin ekonomik çıkarları bağdaştırı-
labildiği sürece, yabancı sermaye yatırımları ülke yararınadır. Bugün dünya ülkelerindeki
duruma bakıldığında, bu konudaki tartışmaların bir yana bırakıldığı ve hemen hemen
tüm ülkelerin yabancı sermayeyi kendilerine çekebilmek için adeta bir yarış içine girdik-
leri görülüyor.
Özet
Dolaysız yabancı sermaye yatırımları nasıl yapılır? Neo-Klasik iktisatçılar bu konuyla ilgilenmemişlerdir.
1
Uluslararası sermaye akımlarının bir bölümü sınır Yakın geçmişte bu konuda geliştirilen teoriler dört
ötesinde yapılan dolaysız sermaye yatırımlarından gruba ayrılabilir: Tekel üstünlüğü teorisi, oligopolcü
oluşur. Çok uluslu bir şirketin, ana merkezinin dışın- tepki teorisi, işçselleştirme teorisi ve OLİ modeli.
daki ülkelerde fabrika veya başka üretim tesisi kurma- Montaj sanayi, yap-işlet-devret modeli ve zorunlu
sı ya da mevcut tesisleri satın alarak kendine bağlama- yeni yatırım gibi modeller, özelliği olan dolaysız ya-
sı dolaysız yabancı sermaye yatırımıdır. bancı sermaye yatırımı örnekleridir.
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının en önemli
özelliği, yurt dışında yeni kurulan veya satın alınan Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi ülke-
şirketlerin yönetim ve denetiminin yabancıların (çok 4 ye fayda ve zararları nelerdir?
uluslu işletmelerin) elinde bulunması ve bunların Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının ev sahibi
doğrudan üretime dönük faaliyet göstermesidir. ülkede üretim, faktör fiyatları, kaynak etkinliği, do-
layısıyla da ekonomik refah üzerinde doğurabileceği
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının etkilerini ne- önemli etkiler vardır. Bu etkiler sermayenin marjinal
2 lerdir? ürün değerini gösteren grafikler üzerinde incelenebi-
Ev sahibi ülkeler dolaysız yabancı sermayeden, üre- lir. Olumlu etkiler olarak; ekonominin üretim kapasi-
tim kapasitesine katkı, teknoloji ve işletmecilik bil- tesinin artması, üretim artışı ve istihdam yaratma,
gisi getirme, döviz girişi sağlama, rekabet dolayısıyla yeni teknoloji ve yönetim bilgisi getirme, döviz girişi
ekonomiye dinamizm kazandırma, işsizliği önleme ve sağlama, ihracatı artırma, iç tekelleri kırma, reka-
hazine için vergi kaynağı yaratma gibi yararlar bekler- bet ve dinamizm yaratma, ölçek ekonomisi yaratma,
ler. Mevcut bir yabancı şirketin satın alınması duru- devlet hazinesine vergi geliri sağlama. Olumsuz et-
munda bu yararların önemli bir kısmı söz konusu de- kiler olarak; ekonomi üzerinde yabancı denetiminin
ğildir. Dolaysız yabancı sermaye ayrıca, ekonominin artması, yerli şirketler karşısında haksız rekabet üs-
kilit sektörlerinin yabancı denetimi altına girmesi, tünlüğü ve yerel ekonomide tekel kurma, dış ticaret
teknolojik bağımlılık, tekel yaratma, aşırı kâr trans- kısıtlamalarının aşılması, yerli yatırımları azaltıcı etki,
ferleri gibi önemli ekonomik ve siyasal sakıncalar da döviz giderlerini artırıcı etki, kur dalgalanmalarına
yaratabilir. neden olma ve mali kriz ortamı oluşturma, ihracatı
Dolaysız yabancı sermaye, tasarrufçuların yurt dışın- kısıtlama, teknolojik bağımlılık, ekonomik bütünlü-
daki şirketlere ait hisse senetlerini satın alma biçimin- ğün bozulması ve işsizlik artışı, şirket satınalmaları
de yaptıkları yatırımlardan farklıdır. Tasarrufçuların biçiminde gelen yabancı sermaye, transfer fiyatlan-
yabancı hisse senedine yaptıkları yatırımlar porfolyo dırması belirtilebilir.
yatırımıdır.
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi dolaysız yabancı sermaye yatırı- 6. Uluslararası sermaye akımlarının ilgili ülkelerde doğura-
mı değildir? bileceği önemli etkiler arasında aşağıdakilerden hangisi yer
a. Fiziki üretim binası almaz?
b. Fiziki üretim tesisi a. Üretim
c. Fiziki üretim fabrikası b. Refah
d. Fiziki üretim taşınmaz malları c. Kaynak etkinliği
e. Hisse senedi d. Faktör gelirleri
e. Ulusal yatırım
2. Lisans anlaşmalarında, lisans bedeli olarak ana şirkete
yapılan ödemelere ne ad verilir? 7. Aşağıdakilerden hangisi Yap-İşlet-Devret modeli ile ya-
a. Leasing pılan yatırımlar arasında yer almaz?
b. Royalty a. Gıda üretim fabrikaları
c. Konsinvasyon b. Elektrik santralleri
d. Forfaiting c. Barajlar
e. Komisyon d. Hava alanları
e. Metrolar
3. Aşağıdakilerden hangisi dolaysız dış yatırımların neden-
leriyle ilgili görüşler arasında yer almaz? 8. Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarını açıklayan teori-
a. Ürünün yaşam dönemlerinin ilk aşamasında bulu- lerden “tekel üstünlüğü” teorisini ortaya atan iktisatçı aşağı-
nulması dakilerden hangisidir?
b. Aktarılamayan bilgilerin var olması a. David Ricardo
c. İthalatçı ülkenin koyduğu tarife ve kotalardan kaçın- b. Hla Myint
mak istenmesi c. Stephan Hymer
d. Şirketin, marka ya da unvanından yararlanmak istemesi d. Ragnar Nurkse
e. Ulusal piyasadaki yasal düzenlemelerden kurtulmak e. Robert Mundell
istenmesi
9. Yabancı sermaye şirketlerinin kârlarını ana ülkeye trans-
4. Aşağıdakilerde hangisi ev sahibi ülke açısından dolaysız fer edemediği zaman yerel ülkede yapılan yatırımlara ne ad
yabancı sermaye yatırımlarının olumsuz etkilerinden biri de- verilir?
ğildir? a. Yap-işlet- devret modeli
a. Ekonomi üzerinde yabancı denetimini artırması b. Montaj sanayii
b. Ekonominin bütünlüğünü bozması c. Gönüllü yeni yatırım
c. Teknolojik bağımlılık yaratması d. Zorunlu yeni yatırım
d. Enflasyonist baskı yaratması e. Uyarılmış yatırım
e. Dış ticaret kısıtlamalarının aşılmasına neden olması
10. Firmanın elindeki teknoloji veya üretim yöntemini ya-
5. Aşağıdakilerde hangisi ev sahibi ülke açısından dolaysız ya- bancı bir işletmeye kiralamasına ne ad verilir?
bancı sermaye yatırımlarının olumlu etkilerinden biri değildir? a. Doğrudan dış yatırım
a. Ekonominin üretim kapasitesinin artması b. İhracat yoluyla dış piyasaya girme
b. Yeni teknoloji ve üretim bilgisi getirmesi c. Faaliyetlerinde dikey bütünleşme
c. İhracatı kısıtlaması d. Faaliyetlerinde yatay bütünleşme
d. Ölçek ekonomisi yaratması e. Lisans anlaşmaları
e. Devlet hazinesine vergi geliri sağlaması
148 Uluslararası İktisat Teorisi
Yararlanılan Kaynaklar
döviz girişi sağlama, ihracatı artırma, iç tekelleri kırma, reka- C. P. Kindleberger, American Business Abroad, Yale Univer-
bet ve dinamizm yaratma, ölçek ekonomisi yaratma, devlet sity Press, 1969.
hazinesine vergi geliri sağlama. Cem Alpar, Çok-Uluslu Şirketler ve Ekonomik Kalkınma, 3 b.,
Turhan yayınları, Ankara, 1980.
Sıra Sizde 6 Daniel J. Frisch, “Economics of International Tax Policy:
Yabancı sermayenin, yatırım yapılan (ev sahibi) ülke üzerin- Some Old and New Approaches,” Tax Notes, Apr. 30,
de doğurabileceği önemli bazı ekonomik ve siyasal sakınca- 1990, ss. 581-591.
lar vardır. Bunları da aşağıdaki gibi belirtebiliriz: David K. Eiteman, Arthur I. Stonehill and Michael H. Mof-
Ekonomi üzerinde yabancı denetiminin artması, yerli şirket- fett, Multinational Business Finance, 6th ed., Addison-
ler karşısında haksız rekabet üstünlüğü ve yerel ekonomide Wesley, 2001, ss. 493-513.
tekel kurma, dış ticaret kısıtlamalarının aşılması, yerli yatı- Deniz Arıkan. Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatı-
rımları azaltıcı etki, döviz giderlerini artırıcı etki, kur dalga- rımları. Arıkan Yayınları, İstanbul, 2006.
lanmalarına neden olma ve mali kriz ortamı oluşturma, ihra- H. G. Grubel, “Innationally Diversified Portfolios: Welfare
catı kısıtlama, teknolojik bağımlılık, ekonomik bütünlüğün Gains and Capital Flows,” American Economis Review,
bozulması ve işsizlik artışı. December 1968, ss. 1299-1314.
Şirket satın almaları biçiminde gelen yabancı sermaye yeni J. J. Servan-Schreiber, The American Challenge, Avon, New
bir tesis kurmak yerine, az gelişmiş ülkede mevcut bir tesisin York, 1969.
satın alınması ile gelen yabancı sermayenin sağlayabileceği Mordechai E. Kreinin, International Economics, A Policy
yararlar çok daha sınırlıdır, transfer fiyatlandırmasıdır. Approach, 8th. Ed.,The Dryden Press, New York, 1988,
ss. 223-240.
N. Hood and S. Young, The Economics of Multinational En-
terprise, London, Longman, 1979.
Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
7
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Uluslararası faktör akımlarından teknoloji ve iş gücü hareketliliği hangi boyut-
lardadır?
Teknoloji transferinin nasıl gerçekleşir ve dış ticaret ile bağlantısını nedir?
Başlıca teknoloji transferi kanallarını nelerdir?
Uluslararası iş gücü akımları ve uluslararası emek piyasası hangi boyuta ulaş-
mıştır? İş gücü göçü alan ve veren ülkeye etkilerini ne yönde gelişmektedir?
Uluslararası iş gücü akımlarında Türkiye analizinin sonuçları nelerdir?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Teknoloji • ş gücü kımı
• Teknoloji Trans eri • Uluslararası Emek iyasası
• Teknolojik elişme • şgücü Tale i
• ek et Üstünlü ü • ş gücü rzı
• Teknolojiyi sel Kullanma • Ya ancı şgücü rzı
• Teknolojiyi Dışsal Kullanma • Beyin ö ü
İçindekiler
• GİRİŞ
• ULUSLARARASI TEKNOLOJİ TRANSFERİ
Uluslararası Teknoloji ve
Uluslararası İktisat Teorisi • ULUSLARARASI İŞ GÜCÜ AKIMLARI
İşgücü Akımları • ULUSLARARASI İŞ GÜCÜ AKIMLARI
• İŞ GÜCÜ AKIMLARININ SONUÇLARI
Uluslararası Teknoloji ve İş
Gücü Akımları
GİRİŞ
Uluslararası ekonomide mal hareketlerinin yanında sermaye, emek ve teknoloji gibi fak-
tör hareketleri “uluslararası faktör akımları” diye ayrı bir grup içinde ele alınır. Bu ayrıma
uygun olarak biz de geçen bölümlerde değişik biçimlerde ortaya çıkan uluslararası serma-
ye transferlerini incelemiştik. Bu bölümde ise sıra, kalan faktörlerin yani teknoloji ile iş
gücünün uluslararası hareketlerini incelemeye gelmiştir.
Günümüzde teknoloji, uluslararası ekonomik ilişkiler ağının ayrılmaz bir parçasıdır.
Küreselleşme süreci ile birlikte hızlı teknolojik gelişme rekabet gücünün en önemli belir-
leyicilerinden birisi olmuştur. Rekabet üstünlüğü yaratan etkenlerin çok çabuk değiştiği
bu süreçte hızlı teknoloji geliştirme yeteneğine sahip ülkeler dünya piyasalarında ön plana
geçmektedirler.
Oysa iktisatçıların teknolojik gelişme konusuyla ilgilenmeye başlamalarının geçmişi
çok eski değildir. Klasik iktisatçılar, analizlerinde teknolojiyi sabit kabul etmişlerdi. Tek-
nolojik gelişme, ülkenin dış rekabet gücünü yükselterek ihracat kapasitesini artıran ve
ekonomik büyümeyi hızlandıran kaynakların başında gelir. Günümüzde özellikle iletişim
ve ulaştırma teknolojisi alanlarında baş döndürücü bir teknolojik gelişme yaşanmaktadır.
Teknolojiyi üretenler ise gelişmiş sanayi ülkelerindeki büyük firmalardır. Sahip oldukları
hızlı teknolojik gelişme yaratma kapasitesi dolayısıyla ileri sanayi ülkelerinden aynı za-
manda “bilgi toplumu” diye de söz edilmektedir.
Diğer yandan günümüzde küreselleşme ile birlikte sınır ötesi iş gücü akımlarında da
azımsanmayacak bir gelişme yaşanmaktadır. Yaşanan savaşlar ve yoksulluk sorunları ise
kaçak işçi göçlerini ciddi bir sorun hâline getirmiştir.
Bu bölümdeki açıklamalarda önce uluslararası teknoloji transferlerine sonra da iş
gücü akımlarına yer verilecektir.
Tablo 7.1’den de görüleceği gibi Türkiye’de 2011 yılında AR-GE harcamalarının GSYH
içindeki payı yüzde 0.86 olmuştur. Bu konuda gelişmiş sanayi ülkelerinden bir hayli geride
olduğumuz açıktır. Örneğin bu oranlar 2010’da AB-27’de yüzde 1.9, Japonya’da yüzde 3.36,
Güney Kore’de yüzde 3.74 ve ABD’de 1.9 düzeyinde idi.
Tabloya göre 2011 yılında toplam AR-GE harcamalarının yüzde 45,5’i yükseköğretim
kurumları, yüzde 43,2’si özel kesim ve yüzde 11,3’ü de kamu kesimi kuruluşları tarafın-
dan yapılmıştır. Kalkınma planlarında da vurgulanmakta olduğu gibi ülkemizde özellikle
KOBİ’lerde AR-GE kapasitesinin artırılması ve bu kuruluşlarda AR-GE’ye daha büyük bir
talep duyulması ekonomik verimlilik açısından büyük önem taşır.
AR-GE çalışmaları aynı zamanda bu faaliyetlerde çalışan insan sayılarıyla da ölçül-
mektedir. Örneğin 2011 yılında Türkiye’de AR-GE faaliyetlerinde çalışanların tam zaman-
lı eş değeri cinsinden sayıları 92.801 olarak belirlenmiştir. Bu rakam da toplam istihda-
mın yüzde 0.62’sine eşittir; oysa AB-27’de toplam istihdamın yüzde 1.57’si düzeyindedir.
Türkiye’de tam zamanlı çalışan personel açısından her 10 bin kişiye düşen AR-GE çalışanı
sayısı 2011’de 38,5’tir. Tabloya göre bu sayı da önceki yıllara göre bir artışı ifade eder.
Gelişmiş ülkelerde, AR-GE sonuçlarının mal ve hizmet üretimine dönüştürülmesin-
de ve AR-GE’nin rekabet gücünü yükselten bir etken olarak kullanılmasında en önemli
rolü özel kesim üstlenmektedir. Türkiye’de de özel kesim AR-GE çalışmalarının rekabet
gücünde doğurduğu artışın daha fazla bilincine varılmış olup bu alana daha fazla kaynak
harcaması yapılmaya başlanmıştır.
Bilgi ve teknoloji üretmeye yönelik harcamalar bir tür sermaye girdisi olarak kabul
edilir ve buna maddi olmayan (gayrimaddi) ya da dokunulmaz (intangible) sermaye adı
verilir. Maddi olmayan sermayenin kapsamına eğitim, öğretim, AR-GE harcamaları vs.
girer. Yapılan araştırmalar, ABD’de maddi olmayan sermayenin miktar olarak 1970’lerin
ortalarında fiziki sermaye stokuna eşit düzeye geldiğini, 1990’da ise fiziki sermaye stokunu
yüzde 15 oranında geçtiğini ortaya koymaktadır.
Önceki bölümlerde de değinildiği gibi sanayi teknolojisi üretiminde çok uluslu şir-
ketler âdeta tekelci konumdadırlar. Bu şirketler, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ge-
nellikle ana merkezlerinin bulunduğu yerlerde toplar ve bu teknikleri geliştirmeye bü-
7. Ünite - Uluslararası Teknoloji ve İşgücü Akımları 153
yük harcamalar yaparlar. Yenilikler üzerindeki mülkiyet hakları uluslararası anlaşmalar Sanayi teknolojisi üretiminde
çok uluslu şirketler âdeta
ve ulusal “patent yasaları” ile korunmaktadır. Her yeni buluş, onu icat eden ve patentini tekelci konumdadırlar. Bu
elinde bulunduran kişi veya kuruluşun mülkiyeti sayılır. Dolayısıyla onun onayı olmadan şirketler, araştırma ve geliştirme
faaliyetlerini genellikle ana
başkaları tarafından kullanılamaz veya taklit edilemez. Az gelişmiş ülkelerin de çok uluslu merkezlerinin bulunduğu
şirketlerin ellerinde bulunan teknolojilere ulaşabilmeleri ancak “teknoloji transferi” gibi yerlerde toplar ve bu teknikleri
yollarla sağlanabilmektedir. geliştirmeye büyük harcamalar
yaparlar. Yenilikler üzerindeki
mülkiyet hakları uluslararası
Teknolojik Gelişme ve Dış Ticaret anlaşmalar ve ulusal “patent
yasaları” ile korunmaktadır.
Teknoloji, iki yönden uluslararası ticarete konu olabilir: Birincisi mal ticaretini geliştirici
etkisidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, teknoloji yeni malların bulunmasına veya mevcut
olanların daha ucuz ve daha kaliteli biçimde üretilmesine olanak vererek dış ticaret akım-
larını geliştirici sonuçlar doğurur.
İkincisi de doğrudan doğruya teknolojinin kendisi uluslararası ticarete konu olabilir. Bir firmanın yeni teknolojilere
ulaşabileceği yollardan
Teknoloji, dar anlamda maddi varlığı olan bir faktör değildir. Bir işin nasıl yapılacağıyla birincisi, yeniliklerin doğrudan
ilgili bilgi, beceri veya know how’lardan oluşur. Bu anlamda teknoloji, yabancı firmadan doğruya o firmanın kendisi
örneğin patent satın almak veya lisans anlaşması yapmak yoluyla ithal edilebilir. Bazı du- tarafından icat edilmesidir.
İkinci yol ise başkaları tarafından
rumlarda ise teknoloji, üretiminde kullanıldığı mallara dönüşmüş durumdadır. Yenilikler geliştirilen teknolojilerin elde
içeren bu gibi mallara örnek olarak makine, donatım veya genel olarak sermaye mallarını edilip kullanılması veya taklit
edilmesidir.
gösterebiliriz.
O hâlde bir firmanın yeni teknolojilere ulaşabileceği yollardan birincisi, yeniliklerin Teknoloji transferi, ülkeler
doğrudan doğruya o firmanın kendisi tarafından icat edilmesidir. İkinci yol ise başkaları arasındaki asırlık “teknoloji
açığı”nın (technolo-gical gap)
tarafından geliştirilen teknolojilerin elde edilip kullanılması veya taklit edilmesidir. Yeni kısa bir süre içinde kapanmasına
teknoloji icadı, ülkeler (ve firmalar) arası teknoloji açığını büyültür, birinden diğerlerine olanak sağlayan etkin bir yoldur.
yayılması (diffusion) ise bu açığı kapayıcı yönde etki yapar. Teknoloji transferi, ülkeler
arasındaki asırlık “teknoloji açığı”nın (technolo-gical gap) kısa bir süre içinde kapanması-
na olanak sağlayan etkin bir yoldur.
Aslında, daha çok gelişmekte olan ülkeleri ilgilendirmekle birlikte, teknoloji transferi
yalnızca bu ülkelere has bir özellik değildir. Aynı ülke içindeki firmalar ya da gelişmiş
ülkeler arasında da teknoloji alış verişi yapılır. Buradaki önemli noktalardan birisi, ülke-
lerin (firmaların) en uygun teknolojileri seçebilmeleri ve bunları kendi özel koşullarına
uygulayabilmeleridir (teknoloji adaptasyonu). Bu amaçla satıcı firmaların sunduğu tekno-
lojiyi bir bütün olarak satın almak yerine, “teknoloji paketi”ni açıp yalnızca kendilerinin
yapamadıklarını almaları, diğerlerini ise yerel kaynaklardan sağlamaları daha akılcı bir
davranış olur.
Değinilen bu son noktanın az gelişmiş ülkeler bakımından büyük önemi vardır. Çün-
kü yaygın işsizlik içinde bulunan bu ülkelerde, ithal edilen sermaye yoğun teknikleri ta-
mamlayıcı nitelik taşıyan bazı süreçleri, onların kendi yöntemleri ile yapmalarında büyük
yarar vardır. Bu sayede hem ülkede işsizlik azalır hem de ülke kendi teknolojik kapasite-
sini geliştirme olanağı elde eder. Nitekim teknoloji ithalinde böyle bir uyarlama (adaptas-
yon) politikası izlenmesi, Japon kalkınma modelinin, günümüzde de Çin ekonomisinin
önemli özelliklerinden birisidir.
Yeni teknolojileri uygulayabilme açısından firmalar arasında genellikle bazı farklar
vardır. İşletmelerin mali güçleri, piyasa belirsizlikleri ve yöneticilerin tutumları vs. bu
konuda oldukça etkili olan faktörlerdir. Teknolojik düzeyleri ileri olan firmaların, yeni
teknolojilere uyumları daha hızlı olmaktadır. Özetle firma ve endüstriler arasındaki fark-
lılıklar teknolojinin yayılmasında önemli etkiye sahip bulunmaktadır.
Uyarılmış teknolojik gelişme hipotezi: Günümüzde teknolojik gelişme “otonom” ol-
maktan çok “uyarılmış” (induced) bir süreç durumundadır. Başka bir deyişle yeniliklerin
ortaya çıkışı piyasa gelişmelerine bir tepki niteliği taşır. Teknolojik gelişmeyi uyaran piyasa
etkenleri arasında ise göreceli girdi ve ürün fiyatları ile talep yapısının özel bir yeri vardır.
154 Uluslararası İktisat Teorisi
Sanayileşmiş ülkeler genelde aşırı sermaye bolluğuna karşın, iş gücü kıtlığı çeken ül-
kelerdir. Yani bu ülkelerde iş gücünün reel fiyatı, sermayeye oranla daha yüksektir. Bu
özellik, teknolojik gelişmenin yönünü belirleyen temel bir etkendir. Şöyle ki, bilimsel ve
teknolojik çalışmaların amacı, ucuz sermaye faktörünü, göreceli bakımdan pahalı olan iş
gücünün yerine kullanmak (ikame etmek)’tır. O bakımdan, modern teknolojik gelişmeler
daha çok emek tasarrufu sağlayan (sermaye-kullanan) türdeki yeniliklere yol açmaktadır.
Az gelişmiş ülkelerin ihtiyaç duydukları teknolojiyi Batılı çok uluslu şirketlerden ithal
etmeleri ve bu teknolojilerin emek tasarrufu sağlayan nitelikte olması, az gelişmiş ülkeler
bakımından bazı özel sorunlar doğurur. Bunların başında, ithal edilen sermaye yoğun
teknolojilerin işsizliği artırması (teknolojik işsizlik) gelmektedir. O nedenle az gelişmiş
ülkeler teknoloji seçimine büyük özen göstermelidirler. Örneğin, transfer edilecek tek-
niklerin ülke koşullarına uygunluğu, bu amaçla, gerektiğinde teknoloji paketinin açılarak
yalnızca en elverişli olan süreçlerin alınması, ithal edilen tekniklere yerel özelliklerin ka-
tılarak bunların ülke ekonomisiyle bütünleştirilmesi vs. gibi konular gözden uzak tutul-
mamalıdır.
Teknolojik gelişme, rekabet üstünlüğünü belirleyen ana etken olduğu için, rekabet
gücü sıralamasında ülkelerin yerlerini belirlemek amacıyla önceki bölümlerde de sözü
edildiği gibi Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl hazırlanan endeksler bulun-
maktadır. Tablo 7.2’de adı geçen kuruluş tarafından yayımlanan endekslere göre 2009-
2013 döneminde Türkiye’nin dünya rekabet gücü sıralamasındaki yerleri görülmektedir.
Tablodan anlaşılacağı üzere, 2013’te ülkemiz, küresel rekabet üstünlüğü açısından 148
ülke arasında 56. sırada gelmiştir. Daha önceki yıllara ait endeksler göz önüne alındığında
Türkiye’nin küresel rekabet gücünün bir ölçüde yükseldiği anlaşılmaktadır.
Tabloda aynı zamanda küresel rekabet endeksi temel gerekler, etkinlik geliştiriciler,
yenilik ve gelişkinlik gibi alt bölümlere ayrılarak her birisi için de yıllık sıralamalar yapıl-
maktadır. Buradan Türkiye’nin 2013 yılına kadar temel gerekler açısından göreceli biçimde
geri planda kaldığı fakat son yıl bu alanda da bir düzelme sağlandığı dikkati çekmektedir.
7. Ünite - Uluslararası Teknoloji ve İşgücü Akımları 155
Teknolojik gelişmenin doğrudan etkisi kuşkusuz ki iş gücünün verimliliği üzerin-
de kendini gösterir. Tablo 7.3’te 2012 yılı için seçilmiş bazı ülkelerde çalışan kişi başına
hesaplanan dolar cinsinden verimlilik değerleri gösterilmiştir. Tablodan görüleceği gibi,
beklenene uygun olarak gelişmiş sanayi ülkeleri çoğunlukla iş gücü verimliliği açısından
baş sıralarda yer alırlar. İş gücü verimliliği alanında Lüksemburg ilk sırada gelmekte, onu
Norveç, Katar, İrlanda ve Fransa gibi ülkeler izlemektedir. Sözü geçen bu ülkelerde iş gücü
verimliliğinin ABD’den daha yüksek olması da ilginç bir sonuçtur. Katar’da verimliliğin bu
derece yüksek olması, ekonomisi petrole dayanan bu ülkede ileri petrol üretim teknikleri
uygulanmakta olmasıyla açıklanabilir.
Türkiye ise verimlilik açısından 42. sırada gelmektedir. Yalnızca büyük sanayi ülkelerinin
değil Arjantin, Rusya, Letonya, Kore, Estonya, Hindistan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti vs.
gibi henüz gelişme yolunda olan veya yeni gelişmiş ülkelerin de Türkiye’nin üzerinde bu-
lunmaları dikkat çekmektedir. Bu sonuç bir anlamda Türkiye’nin söz konusu ülkelere karşı
maliyet avantajının bulunmadığı biçiminde de yorumlanabilir.
Firmanın bu konuda alacağı kararları etkileyen bir dizi koşul vardır. Örneğin şu gibi
durumlarda firmanın yabancılarla lisans anlaşması yapması ekonomik açıdan daha uygun
olabilir:
• abancı piyasa konusunda yeterli bilgiye sahip olunmaması dolayısıyla bu piyasa-
lara doğrudan yatırım yapma riskinin yüksekliği,
• abancı ülke piyasasının göreceli olarak önemsiz bir yer tutması
• irmanın aynı anda birçok ülkede birden üretimi yürütecek bir kapasiteye sahip
olmaması
• alen başkalarının da bu teknolo iyi elde etmiş veya teknolo inin başkaları tarafın-
dan kolaylıkla taklit edilebilir olması
Bu koşulların tersinin geçerli olduğu durumlarda ise teknolojinin firma tarafından
içsel olarak kullanılması, yani üretimin firma tarafından ana ülkede (ya da uygun koşullar
varsa üretimin doğrudan yurtdışında) yapılıp, buradan dış ülkelere ihraç edilmesi firma
açısından daha uygun olur.
Yukarıdaki açıklamalar aynı zamanda, teknoloji transferi üzerine kısıtlama koymanın
ve bazı şirketlerin ellerindeki teknolojileri satma veya kiralamayı kabul etmemelerinin
nedenlerini de ortaya koyar.
Hangi durumlarda firmanın yabancılarla lisans anlaşması yapması ekonomik açıdan daha
2 uygun olabilir?
de unutmamak gerekir. Sırasında, konuşulan dilin farklı olması bile tek başına çok önemli
bir etkendir. Bu gibi engeller de birer gizli ya da maddi olmayan maliyet etkeni olarak
düşünülebilir.
Göç etmeyi tasarlayan kişi, göçün tüm maliyetleriyle gideceği ülkeden elde etmeyi
umduğu görünür ve görünmez kazançları karşılaştırır. İşsiz, düşük gelirli ve yaşadığı top-
lumda mutsuz olan insanların, göç kararı vermeleri kolaydır. Buna karşılık hâlen göreceli
yüksek bir geliri bulunan ve toplumsal çevre ile sıkı bağları olan kişiler için yurt dışında
çalışmanın çok çekici koşullar vadetmesi gerekir.
Bu değerlendirmeler doğrultusunda, uluslararası iş gücü akımlarının emeğin bol, do-
layısıyla ücretlerin düşük olduğu ülkelerden iş gücünün kıt ve ücretlerin yüksek olduğu
ülkelere doğru yapılacağı sonucuna varılabilir. Eğer iş gücü akımlarını engelleyen hiçbir
faktör bulunmasaydı, bütün dünya ülkelerinde ücretlerin (belirli vasıftaki işçiler için) aynı
düzeyde oluşması beklenebilirdi. Çünkü iş gücü akımları sonucunda gönderen ülkelerde
iş gücü arzı azalır, yabancı işçi çalıştıran ülkelerde bollaşır, böylece de birinci grup ülke-
lerde ücretler yükselirken ikincilerde düşme eğilimi gösterir. İşçi akımı sürdükçe, çeşitli
ülkelerin ücretleri arasındaki farklar da böylece ortadan kalkar.
Hatırlanacağı gibi bu sonuç aynı zamanda Heckscher-Ohlin Teoremi ile de ortaya
konmuştur. Hatta teoride daha da ileri gidilerek uluslararası faktör hareketi olmadan, sırf
mal ticareti yolu ile belirli koşullar altında, uluslararası faktör fiyatları eşitliğinin sağlana-
cağı gösterilmiştir.
Tarihin her döneminde bir uluslararası iş gücü piyasası varolagelmekle birlikte, ger-
çekte bu akım çoğu kez sınırlı kalmıştır. Çünkü maliyet faktörleri bir yana bırakılsa bile,
hükümetler yabancı işçi akımlarını idari ve yasal engellerle sınırlandırmışlardır. Çoğu
ülkelerde yasalar, çalışma hakkını yalnızca o ülkenin yurttaşlarına vermektedir. Yabancı-
ların çalışma olanakları sıkı kurallara bağlanmış hatta tümden yasaklanmıştır. Bu uygula-
manın nedenleri arasında milliyetçi düşünceler, ülkenin yabancılar tarafından sömürül-
mesini önlemek, devletin ırksal ve kültürel bütünlüğünü korumak ve işçi sendikalarının
baskısı gibi etkenler yer almış olabilir.
Fakat yabancıların çalışması üzerindeki yasal engeller, uluslararası ücret farklılıkları
karşısında, yasa dışı bir iş gücü piyasasının oluşmasını önleyememiştir. Nitekim her yıl
binlerce Meksika işçisi, tüm tehlikeleri göze alıp sınırı aşarak Amerika’da kaçak olarak
çalışır. Aynı şekilde, Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da veya öteki az gelişmiş ülkelerde gü-
nümüzdeki savaş ve yoksulluk dolayısıyla tüm risklere rağmen AB’ye her yıl giren kaçak
giren işçilerin sayısı da ihmal edilemeyecek boyutlardadır. Bu arada, Türkiye’de de son
yıllarda özellikle Orta Doğu, Afrika ve eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden gelen çok sayıda
insanın yasa dışı olarak çalışmakta olduğu bilinmektedir.
Bu tür geleneksel kısıtlayıcı uygulamaların yanında, küreselleşme faaliyetleri ile or-
taya çıkan iktisadi birliklerin, kendi bölgelerinde iş gücü ve sermaye dolaşımını göreceli
olarak serbestleştirdikleri görülüyor. Bu konudaki en ileri uygulamalardan birisi Avrupa
Birliği’ndedir. Nitekim belirtildiği gibi bugün AB üyeleri arasında serbest iş gücü dolaşımı
büyük ölçüde gerçekleştirilmiş durumdadır.
Özetle dünyada belli bir uluslararası iş gücü piyasası bulunmakla birlikte, ilke ola-
rak bunu, serbest rekabet koşullarının geçerli olduğu piyasalar biçiminde düşünmek,
ya da uluslararası alanda tam bir iş gücü hareketliliğinden söz etmek olanağı yoktur.
Aşağıda çeşitli sınırlandırmalar altında uluslararası iş gücü talebi ve iş gücü arzı üze-
rinde durulacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi dışarıda çalışmaya giden insanlar arasında kentlerde otu-
ran, belirli ve sürekli bir işe sahip olanlar da bulunur. Bunların uluslararası iş gücü akım-
larına katılmalarındaki başlıca neden, sanayileşmiş ülkelerdeki yüksek ücretler ve ileri
Geleneksel teoride, uluslararası yaşam koşullarıdır. Geleneksel teoride, uluslararası iş gücü akımları gelişmiş ve az geliş-
iş gücü akımları gelişmiş ve az miş ülkeler arasındaki ücret farklılıkları ile açıklanır. Bu farklar varolduğu sürece iş gücü
gelişmiş ülkeler arasındaki ücret
farklılıkları ile açıklanır. Bu farklar akımları da sürer.
varolduğu sürece iş gücü akımları Aslında, aşağıda daha ayrıntılı olarak gösterileceği gibi iş gücünün bu faktörün bol
da sürer.
olduğu yörelerden kıt olduğu alanlara doğru göç etmesi, dünya kaynaklarının daha etkin
kullanımı açısından yararlı bir olaydır. Çünkü iş gücü, marjinal verimi düşük (hatta sıfır)
yörelerden, yüksek olduğu alanlara doğru yer değiştirir. Bu ise dünya kaynaklarının orta-
lama verimliliğinin artması demektir.
Fakat uluslararası iş gücü akımları yalnızca ekonomik koşullardaki farklılıkla açıkla-
namaz. Daha önce değindiğimiz askerî ve siyasal zorunluluklarla birlikte, psikolojik fak-
törler de bu konuda etkili olmaktadır. Örneğin, ana ülkedeki yaşantılarında bir değişiklik
olmayan ve ilerde de böyle bir değişiklik beklemeyen kişiler, aradıklarını bulmak ümidiyle
başka bir ülkede yerleşip çalışmak isteyebilirler. Nitekim Avustralya ve Yeni Zelanda’ya
doğru oluşan göçler, büyük ölçüde bununla ilgilidir.
Bundan başka, insanların daha önce kendi yurttaşlarının gidip yerleştikleri veya din,
dil gibi ortak kültürel özelliklere sahip oldukları ülkelerde çalışmayı tercih ettikleri görül-
mektedir. Bunun temelinde, yabancı bir ülkede yalnızlık çekmemek ve o topluma uyabil-
medeki kolaylık gibi sosyal nedenler yatar.
Şekil 7.1
Almanya’da emeğin marjinal ürün değeri
F
Türkiye’de emeğin marjinal ürün değeri
Türkiye Almanya J
VM P LA
PL VM
T
M
H
E
L T
N
C K G
0 B A 0’
Türkiye’nin emek arzı Almanya’nın emek arzı
Türkiye’nin emek arzı 0 köşesinden sağa, Almanya’nın emek arzı 0' köşesinden sola doğru ölçülür. Emek göçü
öncesinde Türkiye’de ücretler 0C, Almanya’da 0H ’dır. BA kadar işçinin Türkiye’den Almanya’ya göç etmesi ile iki
ülkede ücretler 0N düzeyinde eşitlenir. Dünya üretiminde GEM miktar artış sağlanır. Göç sonucu verimlilik artışı
dolayısıyla Türkiye’de kalan işçilerin gelirleri CNEK kadar artarken, gidenler dolayısıyla BKGA kadar ücret kaybı
ortaya çıkar. Böylece net etki refah artışı yönündedir. Almanya’da ise mevcut işçilerin geliri LMHT miktar azalır.
Ancak emek dışı faktrlerin(sermaye) geliri EJT miktar artar ve bu artış emek gelirlerindeki düşüşten daha büyük
oldugu için ekonomik refah net olarak yükselir.
166 Uluslararası İktisat Teorisi
Beyin Göçü
Yukarıda daha çok homojen veya vasıfsız iş gücü göçleri üzerinde duruldu. Oysa ülkele-
rarası emek hareketlerinin dikkate değer bir yönü de az gelişmiş ülkelerden doktor, mü-
hendis, bilim adamı gibi yüksek derecede eğitilmiş insanların gelişmiş ülkelere doğru göç
etmeleridir. Bu tür insangücü akımlarına alışılmış deyimle “beyin göçü” (brain drain) de-
nir. Beyin göçleri sanayileşmiş ülkelerin kendi aralarında da olmakla birlikte, genellikle
az gelişmiş ülkelerden ABD, Kanada ve AB gibi sanayileşmiş yörelere doğru ortaya çıkar.
Konu, ülkemiz bakımından da önemlidir. Türk doktor, mühendis ve bilim adamları-
nın önemli bölümünün başta ABD olmak üzere çeşitli sanayileşmiş ülkelere yerleştikleri
bilinen bir gerçektir.
Bu tür göçlerin başlıca nedeni, gelişmiş ülkelerdeki yüksek ücretler ve ileri yaşam ko-
şullarıdır. Fakat az gelişmiş ülkelerde bu insanların emeklerine ve yaratıcı güçlerine de
ihtiyaç çok büyüktür. Öte yandan, onları yetiştirmek için yapılan önemli ölçüde eğitim
harcamaları vardır. Bu insanların yurtdışına göç etmeleri ile az gelişmiş ülkeler hem on-
ların emeğinden yoksun kalmakta hem de taşıdıkları beşeri sermayeyi yabancı ülkelere
kaçırmış olmaktadırlar.
7. Ünite - Uluslararası Teknoloji ve İşgücü Akımları 167
Az gelişmiş ülkelerin beyin göçünden uğradıkları kayıpların karşılanması için ünlü iktisatçı
Bhagwati tarafından ilginç bir tasarı öne sürülmüştür. Buna göre, sanayileşmiş ülke hükü-
metleri, kendi ülkelerinde yaşayan yabancı ülke doğumlu elemanlardan bir vergi almalıdır.
Bu şekilde toplanan gelirler, örneğin Birleşmiş Milletler gibi uluslararası bir kuruluş kana-
lıyla az gelişmiş ülkelere dağıtılabilir. Bu öneri uygulama güçlüklerinin yanında, temel insan
hak ve özgürlükleri açısından da sakıncalı bulunmuştur.
Türkiye’nin ilk ve en fazla işçi gönderdiği bölge AET ülkeleri ve özellikle Almanya’dır.
Daha önce de değinildiği gibi, Batı Avrupa ülkeleri 1950’lerin sonlarında savaşta yıkı-
lan ekonomilerinin onarımını tamamlamışlar ve hızlı bir gelişme sürecine girmişlerdi.
Bu amaçla ihtiyaç duydukları iş gücünü ise İtalya, İspanya, Yugoslavya ve Yunanistan gibi
Avrupa’nın göreceli olarak geri bölgelerinden karşılıyorlardı. 1963’te Türkiye de Batı Av-
rupa ülkelerine işçi ihracına başlamıştı.
AET ülkelerinin yabancı işçi talepleri 1973’e kadar sürdü. O yıllar, Dünya Enerji Buh-
ranı nedeniyle söz konusu ülkeler şiddetli bir “enflasyon ve işsizlik” (stagflasyon) içine
sürüklenince yabancı işçi talebini durdurdular. Bu konudaki tutumları giderek daha da
katılaştı. Örneğin resmi olmayan yollardan işçi girişlerini önlemek için başta Almanya
olmak üzere tüm AB ülkeleri T.C. uyruklulara karşı vize uygulamasına giriştiler.
Böylece Batı Avrupa’daki yüksek konjonktürün sona ermesi, yabancı iş gücüne olan ta-
lebi de durdurdu. Ayrıca söz konusu ülkeler mevcut işçilerin geri dönmelerini özendirici
yönde politikalar izlemeye koyuldular.
Batı Avrupa’ya işçi akımının durmasından sonra Türkiye’den Orta Doğu ve Kuzey Af-
rika’daki petrol zengini ülkelere işçi gönderildi. Artan petrol gelirleri dolayısıyla Suudi Ara-
bistan, Irak, Libya ve Körfez ülkeleri özellikle altyapı yatırımlarının tamamlanması ama-
cıyla büyük inşaat faaliyetine girişmişlerdi. Bu faaliyetler; Güney Kore, Hindistan, Japonya
ve Türkiye gibi ülkelerin müteahhitlik firmaları tarafından yürütülüyordu. Türk müteahhit
firmaları aldıkları işlerde çalıştırdıkları işçileri genellikle Türkiye’den getirtiyorlardı.
Alt yapı yatırımlarının tamamlanması, petrol fiyatlarının düşmesi ve döviz gelirleri-
nin azalması gibi nedenlerle Orta Doğu’ya işçi gönderilmesi de zamanla yavaşladı. Körfez
Krizi’nden sonra Kuveyt’in onarımı nedeniyle yeni işçi talebi bir miktar artmışsa da bu-
nun fazlaca bir önemi olmamıştır.
Daha Sovyetler Birliği yıkılmadan önce, Türk müteahhit ve iş adamları bu ülkede
okul, hastane ve konut gibi alt yapı alanlarında önemli işler almışlardı. Bu işlerde çalış-
tırdıkları işçileri ve kullandıkları inşaat malzemelerini ise genellikle Türkiye’den sağlıyor-
lardı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan cumhuriyetlerle
bu tür ilişkilerimiz hâlen artarak sürmektedir. Bugün Rusya, Ukrayna ve Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri’nde çalışan önemli sayıda Türk müteahhit, işçi ve iş adamı bulunmaktadır.
Bu piyasalardan pay alma konusunda dünya çapında bir rekabet söz konusudur. Devletin
de desteğiyle müteahhit ve iş adamlarımızın bu piyasalardaki faaliyetlerinin özendirilmesi
büyük önem taşımaktadır. Irak, Suriye ve Kuzey Afrika’daki iç savaşlar dolayısıyla bu ül-
kelerin onarımında Türk şirketlerinin yeniden görev almaları da beklenen bir gelişmedir.
DPT’nin tahminlerine göre hâlen, ülke dışında yaşayan yurttaşlarımız 3,5 milyon do-
layında olup yabancı ülkelerde çalışan işçilerimizin sayısı da bir milyonun üzerinde bu-
lunmaktadır. Oturmak veya çalışmak üzere yurt dışında Türklerin en fazla bulundukları
yer Batı Avrupa ülkeleri, özellikle de Almanya’dır. Yurt dışında çalışan işçilerimizin yüzde
70 dolayındaki kısmı bu ülkededir. Almanya’yı Fransa, Avusturya, Hollanda ve İngiltere
gibi ülkeler izlemektedir.
Dışarıda çalışan işçilerin ana yurda gönderdikleri tasarruflar Türkiye için geçmiş-
te kayda değer bir döviz kaynağı oluşturmuştur. Özellikle 1980 öncesindeki yoğun ithal
ikamesine dayalı sanayileşme döneminde işçi gelirleri, döviz gelirlerimiz içinde oldukça
önemli bir yer tutuyordu. Ancak giderek işçi dövizleri hem mutlak rakam olarak hem de
oransal olarak azalmıştır.
7. Ünite - Uluslararası Teknoloji ve İşgücü Akımları 169
Yıllar İşçi Dövizleri (Milyon $) İhracat Gelirlerine Yüzde Oran Tablo 7.4
Türkiye’ye Gönderilen
2000 4.560 14.8
İşçi Dövizleri, 2000-2013
2001 2.786 8.0
2002 1.936 4.8 Kaynak: TCMB,
2003 729 1.2 Ödemeler Bilânçosu
2004 804 1.3 İstatistiklerinden.
2005 851 1.1
2006 1.111 1.3
2007 1.209 1.1
2008 1.431 1.1
2009 1.014 1.0
2010 948 0.9
2011 1.045 0.7
2012 975 0.6
2013 877
(Ekim) 890
Tablo 7.4’te 2000-2014 (Ekim) döneminde Türkiye’ye gönderilen işçi dövizleri ile ilgili
veriler yer almaktadır. Dönem başında 4.560 milyon dolara ulaşmış olan işçi dövizlerinin
ihracata oranı da yüzde 14.8 düzeyinde idi. Ancak 2001 Ekonomik Krizi’nin de etkisiyle
işçi dövizlerinde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. 2006 yılından sonra göreceli bir artış ortaya
çıkmışsa da 2008 Küresel Krizi ile yeniden bir düşüş eğilimi başlamış ve 2013 yılında toplam
işçi dövizleri 877 milyon dolara inmiş ve 2014’te (Ekim) 890 milyon dolar olmuştur. Bu dö-
viz miktarları ise o yıllardaki ihracat gelirlerimizin ancak yüzde 0.5’ine karşılık gelmektedir.
Kısacası, yaşanan mali krizlerin, ulusal paradaki aşırı değerlenmenin ve öteki ekonomik ve
siyasal istikrarsızlıkların işçi dövizi girişlerini şiddetli biçimde etkilediği ve son yıllarda bu
kaynaktan sağlanan dövizlerin oldukça önemsiz düzeylere indiği söylenebilir.
Batı Avrupa’da Türk işverenler: Türk işçileri üzerinde yapılan araştırmalar, geçen
zaman içinde Batı Avrupa ve Avustralya’daki işçilerimizin özellikle hizmet sektörlerinde
kendi işlerini kurarak serbest meslek sahibi olma eğilimlerinin arttığını ortaya koymak-
tadır. Bugün, sözü edilen ülkelerde kendi işini kurmuş ve bunda başarılı olmuş önemli
sayıda bir Türk işverenleri grubu bulunmaktadır. Bunlar, içinde yaşadıkları toplumlara
önemli ekonomik katkılarda bulunurken aynı zamanda o ülkelerle Türkiye arasındaki ti-
cari ilişkilerin de gelişmesine yardımcı olmaktadırlar.
Yurt dışında çalışan işçilerimizin o ülke bankalarına yatırdıkları tasarrufların Türkiye’ye
aktarılması ve Türk ekonomisinin yararına kullanılması amacıyla geçmişte birçok planlar
yapılmış ve çeşitli tasarılar ortaya atılmıştır. Örneğin, ülkenin döviz darboğazına girdiği dö-
nemlerde, Merkez Bankasında “Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesabı-KMDTH” adlı he-
saplar açtırma olanağı tanınmıştı. Bu hesaplara, yurt dışında çalışan işçiler (ve Türkiye’de
oturanlar) yurda getirmek zorunda olmadıkları döviz tasarrufları ile para yatırabilmektey-
diler. Ayrıca bir Alman Bankası olan Dresdner Bank ile TCMB arasında yapılan anlaşma
sonucu, işçiler tasarruflarını TCMB adına bu bankaya yatırabilmekteydiler. Yapılan bütün
bu düzenlemelerle yüksek faizler ödenerek işçi dövizleri ana yurda çekilmeye çalışılmıştır.
Daha sonra 1994 Krizi sırasında yine ülkenin içine düştüğü döviz darboğazına çare bul-
mak için yurt dışında çalışan işçilere yönelik olarak Merkez Bankasında ayrıca Süper Dö-
viz Hesabı-SDH diye bir hesap oluşturuldu. Gerek KMDTH’ye, gerek SDH’ye işçilerimiz
başlangıçta büyük ilgi gösterdiler ve bu kanallardan Türkiye’ye önemli miktarlarda döviz
girişinde bulundular. Ancak giderek işçi dövizlerinin azalması üzerine Merkez Bankası da
2014 itibarıyla bu hesapları tasfiye etme ve yeni hesap açmama kararı almıştır. Bundan sonra
ülkeye gönderilecek işçi dövizleri normal bankacılık kanalını kullanacaklardır.
170 Uluslararası İktisat Teorisi
Özet
Uluslararası Faktör Akımlarından Teknoloji ve İş gücü bilgi ve görgülerini artırmaları vs. Ancak işçi ihracı-
1 hareketliliği hangi boyutlardadır? nın olumsuz etkileri de vardır. Bunun da başında be-
Sermaye, teknoloji ve iş gücü hareketleri uluslarara- şeri sermaye kayıpları gelir.
sı faktör akımlarını oluştururlar. Uluslararası faktör İşçi ithal eden ülke, iş gücü darboğazını kırarak ser-
akımları, ticaret akımlarının yanında uluslararası mayesinin tam kapasite ile çalıştırılmasını sağlar. Bu
ekonomik ilişkilerin diğer boyutunu oluşturur. ülke, çalıştırdığı insanların yetişmelerine de herhangi
Değişik türdeki akımlar önceki bölümlerde incelen- bir katkıda bulunmuş değildir, dolayısıyla hazır bir
mişti. Teknoloji ve iş gücü hareketleri ise bu bölümde sermayeye kavuşmuş sayılır.
ele alınmıştır. İş gücü göçlerinin dünya ve işçi ihraç ve ithal eden ül-
Günümüzde uluslararası piyasalarda rekabet gücü- keler üzerindeki etkileri emeğin marjinal ürün eğrile-
nü belirleyen temel faktör teknolojidir. Teknoloji ise rine dayalı iki ülkeli bir model yardımıyla incelenebi-
Ar-Ge çalışmalarının bir sonucudur. Sanayileşmiş lir. Böyle bir analiz uluslararası iş gücü hareketlerinin
ülkelerde kamu ve özel kesim tarafından Ar-Ge için dünya üretimi ve refahını yükselteceğini ortaya koyar.
yapılan harcamalar ulusal gelirin önemli bir payını Az gelişmiş ülkelerden ileri derecede eğitilmiş insan
oluşturur. gücünün gelişmiş ülkelere doğru göç etmesi olayına
“beyin göçü” denir. Bu insanların gitmesi, az gelişmiş
Teknoloji transferinin nasıl gerçekleşir ve dış ticaret ile ülkeden sanayileşmiş ülkeye doğru bir tür sermaye
2 bağlantısını nedir? ihracı niteliğindedir.
Teknoloji hem yalın hâlde hem de üretiminde kulla-
nıldığı mal ve hizmetler yoluyla dış ticarete konu olur. Uluslararası iş gücü akımlarında Türkiye analizinin
Teknolojinin lisans ve patent anlaşmaları ile yabancı- 5 sonuçları nelerdir?
lara satışı teknolojisinin içsel kullanımı, firmanın yeni Türkiye yakın geçmişte, başta Batı Avrupa ülkeleri ol-
teknolojileri kullanarak yurt dışında üretim yapması mak üzere, Orta Doğu ve Afrika ülkeleriyle eski Sov-
ise içsel kullanımı olarak adlandırılır. yet Cumhuriyetleri’ne işçi göndermiştir.
Yabancı ülkelerde çalışan Türk işçilerin önceki dö-
Başlıca teknoloji transferi kanallarını nelerdir? nemlere oranla yurt dışından ana yurda kesin dö-
3
Başlıca teknoloji transferi kanalları arasında şunlar nüş yapan işçilerin sayısı da oldukça azalmıştır.
yer alır: İleri teknoloji içeren sermaye malları ithali, Almanya’da doğan yeni nesil Türkler artık o ülkelerde
dolaysız yabancı sermaye yatırımları, yalın biçimde misafir olarak bulunmayıp çalıştıkları ülkelerde sü-
teknoloji ithali, bilimsel konferanslar ve yayınlar, tek- rekli biçimde yaşamaktadır. Dolayısıyla bugünkü so-
nik yardım programları, bilim adamı değişimi vs. run o insanların yaşadıkları toplumlara uyumlarının
Sanayileşmiş ülkeler teknoloji transferi işlemlerini sağlanması ve kendilerine çifte vatandaşlık verilerek,
serbest piyasa mekanizması ve sözleşme serbestisi oralarda Türk kültürünün canlı tutulmasıdır. Yurt dı-
kapsamında yürütmüşlerdir. Az gelişmiş ülkeler ise şında çalışan Türkler hem söz konusu ülkelerle ara-
kendilerine uygun koşullarla teknoloji transferi için mızdaki siyasal bağları güçlendirecek hem de ticari
UNCTAD kanalıyla girişimlerde bulunmuşlardır. ilişkilerimizin gelişmesine katkıda bulunacaklardır.
Sermaye ve teknoloji faktörleri ile karşılaştırıldığın-
Uluslararası iş gücü akımları ve uluslararası emek da iş gücünün uluslararası alandaki hareketliliği çok
4 piyasası hangi boyuta ulaşmıştır? İş gücü göçü alan ve daha sınırlıdır. Hemen her ülkede yabancı işçi çalış-
veren ülkeye etkilerini ne yönde gelişmektedir? tırılmasını engelleyen yasalar vardır. Ancak Avrupa
Tarihin hemen hemen hiçbir döneminde uluslarara- Birliği gibi ekonomik ve siyasal gruplaşmalar içinde
sı emek hareketleri sıfır olmamıştır. İşçi ihraç eden serbest iş gücü dolaşımına olanak tanınmaktadır.
ülkeler çoğunlukla hızlı nüfus artışına sahip, işsizlik
oranı yüksek ülkelerdir. İşçi ihracının gönderen ülke
ekonomisi üzerinde doğurabileceği olumlu etkilerden
bazıları şunlardır: İşsizliği azaltma, yurt içi tasarrufları
artırma, ödemeler dengesini iyileştirme, elemanların
172 Uluslararası İktisat Teorisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki iktisatçılardan hangisi analizlerinde teknolojik 6. Küresel rekabet üstünlüğü sıralamasının belirlenmesin-
gelişmeyi sabit kabul etmiştir? de aşağıdaki etmenlerden hangisi kullanılmaz?
a. Monoterist iktisatçılar a. Temel gerekler
b. Neo Klasik İktisatçılar b. Ürün fiyatları
c. Klasik iktisatçılar c. Etkinlik geliştiriciler
d. Keynesyen İktisatçılar d. Yenilikler
e. Neo Keynesyen iktisatçılar e. Gelişkinlik
2. Teknolojik gelişme ve yenilikler aşağıdakilerden hangisi- 7. Aşağıdakilerden hangisi firmanın yabancılarla lisans
ne bağlıdır? anlaşması yapması ekonomik açıdan daha uygun olabileceği
a. Maddi sermaye koşullar arasında yer almaz?
b. Telekomünikasyon alt yapısı a. Yabancı piyasa konusunda yeterli bilgiye sahip olun-
c. Sermaye birikimi maması, dolayısıyla bu piyasalara doğrudan yatırım
d. Araştırma ve bilimsel bilgi yapma riskinin yüksek olması
e. Teknoloji transferi b. Yabancı ülke piyasasının göreceli olarak önemsiz bir
yer tutması
3. Günümüzde sanayileşmiş ülkelerde yeni teknolojiler elde c. Firmanın aynı anda birçok ülkede birden üretimi yü-
etmek üzere üniversiteler, özel kesim işletmeleri ve kamu ku- rütecek bir kapasiteye sahip olmaması
ruluşları araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ayırdıkları bü- d. Halen başkalarının da bu teknolojiyi elde etmiş veya
yük fonları aşağıdaki alanların hangisine harcamazlar? teknolojinin başkaları tarafından kolaylıkla taklit
a. Bilgi ve iletişim teknolojileri edilebilir olması
b. Biyoteknoloji e. Yabancı ülkedeki ucuz iş gücünden yararlanılması
c. Yeni nesil enerji teknolojileri
d. Savunma ve uzay teknolojileri 8. Aşağıdakilerden hangisi teknoloji transferi kanalları ara-
e. Gıda teknolojileri sında yer almaz?
a. Uluslararası özel sermaye akımları
4. Ülkeler arasındaki asırlık teknoloji açığının kısa bir süre b. Dolaysız yabancı sermaye yatırımları
içinde kapanmasına olanak sağlayan en etkin yol aşağıdaki- c. Yalın biçimde teknoloji ithali
lerden hangisidir? d. Teknik yardım programları
a. Teknoloji transferi e. Sermaye malları ithaliyle sağlanan teknoloji
b. Teknoloji taklidi
c. Teknoloji yatırımı 9. Aşağıdakilerden hangisi iş gücünün uluslararası alanda
d. Beşeri sermaye transferi hareketsiz olduğu varsayımını ileri sürer?
e. Maddi sermaye transferi a. Merkantilistler
b. Klasikler
5. Azgelişmiş ülkelerce ithal edilen sermaye yoğun teknolo- c. Keynesciler
jiler aşağıdaki işsizlik türlerinden hangisine yol açar? d. Fridmancılar
a. Yapısal işsizlik e. Monoteristler
b. Konjonktürel işsizlik
c. Gizli işsizlik 10. Çoğu ülkelerde yasalar, çalışma hakkını yalnızca o ülke-
d. Teknolojik işsizlik nin yurttaşlarına vermektedir. Yabancıların çalışma olanak-
e. Friksiyonel işsizlik ları sıkı kurallara bağlanmış, hatta tümden yasaklanmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi bu uygulamanın nedenleri arasında
yer almaz?
a. Milliyetçi düşünceler
b. Ülkenin yabancılar tarafından sömürülmesini önlemek
c. İş gücü piyasasını yerliler lehine düzenlemek
d. Devletin ırksal ve kültürel bütünlüğünü korumak
e. İşçi sendikalarının baskısı
7. Ünite - Uluslararası Teknoloji ve İşgücü Akımları 173
Yararlanılan Kaynaklar
Beth V. Yarbrough and Robert M. Yarbrough, The World
Economy: Trade and Finance, 3rd ed., The Drtden Press,
1994, ss.323-349.
DPT, Kalkınma Programı, 2015, Ankara.
G. J. Borjas, “The Economics of Migration,” Journal of Eco-
nomic Literature, Dec. 1994, ss. 1776-1717.
Gerald M. Meier and James E. Rauch, Leading Issues in Eco-
nomic Development, 8th, ed., Oxford University Press,
New York, 2005, ss. 133-180.
H. G. Grubel and A. D. Schott, “The international flow of
human capital,” American Economic Review, May 1966,
ss. 268-274.
OECD, Trends in International Migration, Paris, OECD,
2006.
Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
S. S. Russel and M. S. Teitenbaum, International Migration
and International Trade, World Bank Discussion Paper,
Washington, D. C.,1992.
W. J. Ethier, “Illegal immigration,” American Economic Revi-
ew, May 1986, ss. 56.
8
ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Uluslararası hizmetler ticaretinin günümüzdeki boyutlarını ve ekonomik faat-
liyet alanlarını nasıl tanımlanabilir?
Uluslararası hizmetler ticaretinde Dünya Ticaret Örgütü kapsamındaki
GATS’ın temel işlevleri nelerdir?
Klasik görüşe göre hizmetler ticareti nasıl tanımlanır?
Geleneksel Hizmetler Ticaretinde Uluslararası Turizm faaliyetleri neden önem-
lidir?
Sorularının yanıtını vermeye çalışacağız.
Anahtar Kavramlar
• Bilgi Teknolojileri • Faktör Donatımı
• Bilgi Temelli Hizmetler • Dış Turizm
• Uluslararası Hizmetler Ticareti • Uluslararası Hizmet Ticareti
Genel Anlaşması (Gats) • Yurt Dışı Müteahhitlik
• En Çok Kayrılan Ülke Kuralı Hizmetleri
İçindekiler
• GİRİŞ
• HİZMETLERİN KAPSAMI
• DÜNYA HİZMETLER TİCARETİNİN
KAPSAMI VE ARTIŞ HIZLARI
• ULUSLARARASI HİZMETLER TİCARETİ
GENEL ANLAŞMASI: GATS
• HİZMET KESİMİNDE DOLAYSIZ
Uluslararası İktisat Teorisi Uluslararası Hizmetler Ticareti YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI
• İKTİSADİ KALKINMA SORUNLARI VE
HİZMETLER TİCARETİ
• ULUSLARARASI HİZMETLER VE
GELENEKSEL DIŞ TİCARET TEORİSİ
• ULUSLARARASI TURİZM HİZMETLERİ
• TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HİZMET
TİCARETİ
Uluslararası Hizmetler Ticareti
GİRİŞ
Son bir çeyrek asırdır bilgi teknolojisi alanında yaşanan baş döndürücü gelişmeler, dün-
yada adeta yeni bir ekonomik devrim başlatmıştır. Bu yeni gelişmelerle birlikte, gerek yurt
içi ekonomilerde gerekse uluslararası ticaret alanında hizmet sektörlerinin önemi hızla
artmıştır.
Oysa yakın zamanlara kadar gelişmiş veya az gelişmiş olsunlar, tüm ülkelerde hizmet
sektörlerinin önemi yeterince anlaşılmış değildi. Hatta, az gelişmiş ülkelerde kalkınma
sanayileşme ile özdeşleştirilirken hizmet faaliyetlerinin çoğu kez uzun süreli büyümeyi
yavaşlatıcı etkide bulunacağı görüşü egemendi.
Hizmetlerin ikinci derecede bir faaliyet alanı olarak görülmesinde, bu kesimde verim- Klasik Ekolün kurucusu olan
Smith, hizmetleri ekonomide
liliğin düşük olduğu biçimindeki geleneksel inancın büyük etkisi vardır. Bunun da köken- birer kısır faaliyet alanı olarak
leri Adam Smith’e kadar iner. Klasik Ekolün kurucusu olan Smith, hizmetleri ekonomide nitelendirmişti.
birer kısır faaliyet alanı olarak nitelendirmişti. Daha sonraları ise hizmet faaliyetlerindeki
artışlar, birincil (tarım) ve ikincil (sanayi) sektörlerdeki gelişmelerin dolaylı bir sonucu
olarak görülmeye başlandı ve hizmetlere üçüncül (tertiary) sektör adı verildi. Bu anlamda
hizmetlerin ulusal hasıladaki katkısı, ilk iki sektörden arta kalan bir pay veya “kalıntı”
(residual) olarak düşünülüyordu.
Bu görüş, yakın zamanlara kadar etkisini sürdürmüştür. Bugün bile zaman zaman hiz-
metlerin emek-yoğun ve verimliliği göreceli düşük endüstriler olduğu düşünülerek bun-
ların daha çok istihdam yaratıcı etkileri üzerinde durulur.
HİZMETLERİN KAPSAMI
Hizmetler kesimi çok geniş bir ekonomik faaliyet alanını kapsar; o nedenle sektörün genel
bir tanımını yapmak kolay değildir. Bununla birlikte, üretimi ile tüketiminin aynı yerde ve
eş anlı olarak gerçekleştirilmesi, diğer bir deyişle, hizmeti sağlayan ile bundan yararlanan
arasında doğrudan bir ilişki bulunması, hizmetlerin saklanamaması ve elle tutulamaz ni-
telikte olması bazı ortak özelliklerdir.
Hizmet sektörleri ile ilgili bir sınıflandırma Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından
yapılmıştır. Bu sınıflandırmada hizmetler özetle şu gibi faaliyetleri kapsamaktadır:
178 Uluslararası İktisat Teorisi
Dünya Ticaret Örgütünün hizmetler sektörü ile ilgili yaptıpı sınıflandırmayı belirtiniz?
1
Yapılan başka bir sınıflandırmaya göre de hizmetler, teknoloji içeriklerine göre bilgiye
dayalı olanlar ve geleneksel hizmetler diye ikiye ayrılır. Birinci grupta ancak belirli bir eğitim
sürecinden geçildikten sonra sağlanabilen hizmetler yer alır. Başka bir deyişle, bu hizmetleri
yürütenler göreceli olarak yüksek bir beşeri sermayeye sahiptirler. Örneğin yukarıdaki sınıf-
landırmaya göre avukatlık, muhasebecilik, program yazılımcılığı, pazarlama gibi ekonomik
hizmetler, telekomünikasyon hizmetleri, mühendislik ve danışmanlık hizmetleri, eğitim, vs.
gibi. İkinci gruptaki hizmetler ise daha basit yöntemler içeren geleneksel faaliyetleri (ticaret,
turizm, taşımacılık, sosyal hizmetler gibi) kapsamaktadır.
Bilgi temelli hizmetler daha çok üretime yöneliktir. Bunlar hizmet endüstrilerinde ol-
duğu kadar, sanayi ve tarım kesimlerinde de üretimin ayrılmaz bir parçası durumundadır.
Örneğin, stok yönetimi, kalite kontrolü, sekreterlik, pazarlama, muhasebe, vs. gibi hizmetler
olmadan sanayi üretiminin gerçekleştirilemeyeceği açıktır. İstatistikler ABD’de, imalât sa-
nayii istihdamının yüzde 65-75’inin hizmet faaliyetleri ile ilgili olduğunu göstermektedir.
Günümüzde hizmetler alanında yaşanan ve devrim diye nitelendirilebilecek gelişmele-
rin şu iki özelliği dikkat çekicidir: Birisi, bilgi temelli hizmetlerdeki (genellikle üretime yö-
nelik hizmetler) hızlı genişleme, diğeri de hizmetlerin artan oranda ticaret edilebilir duruma
gelmesidir. Şimdi bu ikinci özellik üzerinde biraz daha duralım.
Tablo 8.2’de ise 2013 yılında dünya ticari hizmetler ihracat ve ithalatında en büyük
paya sahip olan ilk 20 ülke sıralamalı olarak gösterilmiş ve bu ülkelerde hizmet ihraç ve
ithalindeki değişme oranlarına yer verilmiştir. Tabloya göre dünya ihracat ve ithalatında
ilk sırada gelen ülke ABD’dir. Bu ülke, 662 milyar dolarlık ihracatla dünya hizmet ihra-
catının yüzde 14,3’ünü, 432 milyar dolarlık ithalatla da dünya ithalatının yüzde 9,8’ini
karşılamaktadır. İhracatta ABD’den sonra İngiltere, Almanya, Fransa ve Çin gibi ülke-
ler sıralamadaki yerlerini almaktadırlar. Türkiye ise 46 milyar dolarlık ihracatı ve yüzde
1,0’lık payı ile 27. sırada gelmektedir. İthalatta da ABD’yi Çin, Almanya, Fransa ve İngilte-
re izlemektedir. Türkiye’de 22 milyar dolarlık ticari hizmet ithaline sahip olup yüzde 0,5’lik
payı ile 37. sırayı almaktadır.
Tabloda, 2013 yılında ülkelerin bir önceki yıla göre hizmet ihraç ve ithalindeki değiş-
me oranları da görülmektedir. Bu konuda ülkeler arasında önemli farklılıklar bulunduğu
dikkati çekmektedir. Örneğin, ihracatta Hollanda ve Fransa en yüksek artışı gerçekleşti-
rirken Kanada, Güney Kore, Japonya ve İngiltere bu konuda daha geri planda kalmışlardır.
Türkiye’de yüzde 8’lik oranı ile bu alanda önemli büyüme gösteren ülkelerden birisidir.
Tabloya göre tüm ülkelerin hizmet ihracındaki büyüme ortalama yüzde 6 olmuştur ki
bu oran dünya mal ihracatındaki büyümeden (2005-2012 dönemi ortalaması yüzde 3,5)
oldukça yüksektir.
Benzer biçimde, ülkelerin 2013 yılı ticari hizmet ithalindeki değişme oranları da
önemli farklılıklar ortaya koyar. Çin, Rusya ve B. A. E. hizmet ithainde en büyük artışı
8. Ünite - Uluslararası Hizmetler Ticareti 181
gerçekleştirmişlerdir. Türkiye de bu ülkeler arasında bulunmaktadır. Fakat Japonya, Hin-
distan Avustralya ve Güney Kore negatif büyüme ile karşılaşmış, yani ticari hizmet itha-
linde mutlak bir düşüş yaşamışlardır. Tabloya göre 2013 yılının ortalama dünya büyüme
oranı yüzde 5 olmuştur.
Gelecekte ise hizmetlerin daha yaygın bir uluslararası nitelik kazanacağı öngörüsünde bu-
lunmak hatalı olmaz. Haberleşme ve öteki bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, hizmet en-
düstrilerinde artan rekabet ve Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması (General Agreement on
Trade in Services-GATS) çalışmalarından beklenen hizmetler ticaretinin çok yanlı olarak
serbestleştirilmesi gibi gelişmeler buna neden olarak gösterilebilir.
tında büyük bir yer tutar. Aynı özellik taşımacılık, mali, teknik ve iletişim hizmetleri gibi
özel nitelikteki hizmet alanları için de geçerlidir.
Az gelişmiş ülkelerdeki görünüm biraz daha farklıdır. Bunların da birçoğu hizmetler
alanlarında açıkça görülebilen bir karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Ancak karşılaştırmalı
üstünlük alanları farklıdır; bazıları turizmde, bazıları yurt dışı inşaat faaliyetlerinde, bazı-
ları da engellenmediği taktirde işçi ihracında önemli bir potansiyel sahibidir.
Gelişmekte olan bu ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin ihracatta önemli oldukları bazı
alanlarda bu ülke piyasalarına girmeyi başararak, ya da öteki az gelişmiş ülkelerin taleple-
rini karşılayarak adlarını duyurmaktadır. Bu konuda birçok örnek gösterilebilir. Söz gelişi,
bazı az gelişmiş ülkelere ait oldukça gelişmiş hava yolu şirketleri, otel grupları veya müte-
ahhitlik ve danışmanlık firmaları bulunmaktadır. Singapur Asya’da çok uluslu işletmele-
rin ve TV şirketlerin merkezi olmuştur; Bangkok, Hindiçini Yarımadası’nda gelişmiş bir
taşımacılık ve finans merkezi durumundadır. Ayrıca, ticarete giren hizmetlerin giderek
artması, az gelişmiş ülkeler için de yeni yeni ihraç kapılarının aralanmasına neden ol-
maktadır. Bunlar yukarıda da değinilen, bilgisayar ve iletişim teknolojisindeki gelişmenin
ürünleridir: Veri bankaları, bilgisayar programları, internet olanakları, vs. gibi.
Uluslararası hizmet ticaretindeki Uluslararası hizmet ticaretindeki gelişmenin ve hizmetlere yönelik dolaysız yabancı
gelişmenin ve hizmetlere
yönelik dolaysız yabancı sermaye sermaye yatırımlarındaki artışların temel nedenlerinden birisi, zengin ülkelerin sanayi
yatırımlarındaki artışlarının toplumu olma durumundan hizmet ağırlıklı toplum durumuna dönüşmekte olmalarıdır.
nedeni; zengin ülkelerin sanayi
toplumu olma durumundan Gerek ulusal gelir, gerekse toplam istihdam içindeki payları açısından, hizmetler halen bu
hizmet ağırlıklı toplum durumuna ülkelerde en büyük sektör durumuna gelmiştir.
dönüşmekte olmalarıdır.
Sanayileşmiş ülkelerde hizmet sektöründeki artışın önemli bir nedeni de yukarıda de-
Sanayileşmiş ülkelerde hizmet ğinildiği üzere, imalat sanayi üretiminde daha fazla hizmet kullanılmaya başlanmasıdır;
sektöründeki artışın önemli
bir nedeni de imalat sanayi böylece sanayi malları üretiminin hizmet yoğunluğu hızla artmıştır.
üretiminde daha fazla hizmet Zengin ülkelerde toplam ekonomik faaliyetlerin sürekli biçimde hizmetler yönünde
kullanılmaya başlanmasıdır.
yapısal bir kayma göstermesi, bu ülkelerin az gelişmiş ülkelerle olan ticaretinin yapısı-
nı da etkileyecektir. Ekonomilerinde hizmetlerin payı hızla yükseldikçe ve üretimlerinin
hizmet yoğunluğu arttıkça bu ülkelerin az gelişmiş ülkelere yaptıkları ihracatın yapısı da
hizmetler ve hizmet yoğun mallar yönünde değişecektir. Bu, aynı zamanda az gelişmiş
ülkelerden yapılacak sanayi ham maddeleri ithalâtının da azalması anlamına gelebilir.
Hizmet ticaretinin faktör donatımı ile açıklanmasına yönelik kuşkular, doğaldır ki,
Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisinin uluslararası hizmet ticareti açısından geçersiz olduğu
anlamına gelmez. Karşılaştırmalı üstünlükler mal ticareti için olduğu kadar, hizmet tica-
reti için de geçerliliğini korumaktadır. Ancak mal ve hizmet ticaretinde karşılaştırmalı
üstünlüğü yaratan etkenler arasında farklılıklar bulunabilir. Mal ticaretinde faktör dona-
tımı, ölçek ekonomileri, tekelci rekabet, beşeri sermaye, mal farklılıkları, vs. gibi koşullar
etkili olurken hizmetler ticaretinde hizmetin ihraç edilebilirliliği ve teknolojik gelişmeler
daha büyük ağırlık taşır.
Çoğu hizmetlerde üretim ve tüketim zorunlu biçimde eş zamanlı olarak gerçekleştiril-
diği için, bunlar bir yere bağlı olan faaliyet olmak durumundadır. Dolayısıyla bu aşamaları
birbirinden ayırarak bunları bir mal gibi ihraç etme olanağı oldukça sınırlıdır. Bu du-
rumda doğrudan piyasaya girişler, başka bir deyişle dolaysız yabancı sermaye yatırımları
önemli olmaktadır.
Diğer yandan, hizmet ihracı ile bilgi ve iletişim teknolojisi arasında çok yakın bir ilişki Uluslararası turizm, döviz
gelirlerini artırmak üzere, gelişmiş
vardır. Bu alandaki gelişmeler, hem yeni hizmet ürünleri ortaya çıkartmakta, hem de ihraç ve az gelişmiş ülkelerin yoğun
olunan sanayi mallarının kapsamındaki hizmetlerin artmasına neden olmaktadır. biçimde özendirmeye çalıştıkları
bir hizmet alanıdır.
Turizm, bu kaynağa göreceli bakımdan zengin olarak sahip ülkelerde yarattığı gelir ve istih-
dam etkilerinin yanında ülkeye önemli ölçülerde döviz geliri de kazandırabilir. Bu dövizler
ise kalkınmakta olan bir ülkede sanayileşme çabalarına önemli destek sağlar. Onun içindir
ki, bu konuda gerekli alt yapıya sahip ülkelerde, bir yandan ihracatın özendirilmesine önem
verilirken, diğer yandan da tüm önlemlerle turizm gelirleri artırılmaya çalışılır.
Ünlü bir benzetmeyle turizm “bacasız fabrika” gibidir; ülkeye sağladığı dövizler açısın-
dan ihracatla karşılaştırılabilir, ama çoğu kez ihracat üretimindeki gibi çevreye zarar vermez.
Bununla birlikte, turizmin ülke içinde ve dışındaki ekonomik ve siyasal istikrarsızlıklara
karşı çok duyarlı bir sektör olduğunu da unutmamak gerekir. O bakımdan turizm gelirlerini
186 Uluslararası İktisat Teorisi
artırabilmenin ilk koşulu gerekli alt yapının tamamlanmış olmasının yanı sıra ülkede eko-
nomik ve siyasal istikrarın sağlanmış olmasıdır.
Tablo 8.3’ten de görüleceği gibi, istatistiklere göre 2013 yılında dünyada turistik gezi ya-
pan toplam insan sayısı 1.087 milyon ve toplam turizm gelirleri 1.159 milyar dolar olmuştur.
Gelen turist sayısı olarak bakıldığında ise ilk sırada Fransa (97.9 milyon) yer almakta,
O’nu ABD (69,8 milyon), İspanya (60,7 milyon), Çin (55,7 milyon) ve İtalya (47,7 milyon)
izlemektedir. Türkiye 37,8 milyon kişi ile gelen turist sayısı açısından 6. sırada yer alır.
Dünyada en büyük turizm Tablodaki rakamların net değil brüt olduğunu, yani turizm gelirlerini gösterip turizm
harcaması yapan ülke bir buçuk
milyara yaklaşan nüfusu ile Çin’dir. giderlerini kapsamadığını hatırlatmak gerekir. ABD, Çin, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi
ülkeler, büyük turizm gelirleri elde ederlerken, bu ülkelerde yerleşik kişiler aynı zamanda
ülke dışında önemli turizm harcaması yapmaktadırlar. Bu konuda Tablo 8.5’te daha ay-
rıntılı bilgiler yer almaktadır. Buna göre dünyada en büyük turizm harcaması yapan ülke
bir buçuk milyara yaklaşan nüfusu ile Çin’dir. Dünya turizm harcamaları piyasasında bu
ülkenin payı yüzde 11.1 gibi oldukça yüksek bir düzeydedir. Artan geliri, dış harcamalar
üzerine konulan hükûmet kısıtlamalarının azaltılması ve ulusal paranın dış değerinin dü-
şük tutulmakta olması dolayısıyla 2000 yılından beri Çin’in dış turizm harcamaları yakla-
şık on kat kadar artmıştır.
8. Ünite - Uluslararası Hizmetler Ticareti 187
Uluslararası Turizm Piyasa Kişi Başına Yapılan Tablo 8.5
Sıra Ülke Nüfusu
Gideri(Milyar $) Payı (%) Turizm Harcaması ($) Uluslararası Turizm
1 Çin 128,6 11,1 1.361 94 Harcamaları Açısından
İlk On Ülke, 2013
2 ABD 86,2 7,4 316 273
3 Almanya 85,9 7,4 81 1.063 Kaynak: UNWTO,
4 Rusya Federasyonu 53,5 4,6 143 374 Tourism Highlights,
2014 Edition, s. 13.
5 İngiltere 52,6 4,5 64 821
6 Fransa 42,4 3,7 64 665
7 Kanada 35,2 3,0 35 1.002
8 Avustralya 28,4 2,4 23 1.223
9 İtalya 27,0 2,3 60 452
10 Brezilya 25,1 2,2 198 127
Toplam turizm harcamaları açısından Çin’i 86.2 milyar dolarla (yüzde 7,4) ABD, 85.9 milyar
dolarla (yüzde 7.4) Almanya ve 53.5 milyar dolarla (yüzde 4.6) Rusya Federasyonu izlemektedir.
Tabloda kişi başına yapılan turizm harcamalarına da yer verilmektedir. Buna göre tu-
rizm harcamaları en yüksek olan on ülke arasında kişi başına en fazla harcama yapan ülke
1.223 dolarla Avustralya’dır. Almanya (1.063$), Kanada (1.002$) ve İngiltere’de de kişi ba-
şına turizm harcamaları (821$) göreceli olarak yüksek düzeylerdedir.
Turizm gelirleri Gelen turist sayısı Turizm giderleri Yurt dışına çıkan Turizm gelirlerinin
Yıllar
(milyon $) (bin kişi) (milyon $) vatandaş sayısı ihracata oranı (yüzde)
2000 7.636 10.428 - 5.279 27,5
2001 8.090 11.620 - 4.857 25,8
2002 8.479 13.248 - 5.130 23,5
2003 13.203 13.956 2.425 5.892 27,9
2004 15.888 17.548 2.954 7.289 23.2
2005 18.152 21.125 3.395 8.246 24.1
2006 16.853 19.820 3.271 8.276 18.1
2007 18.487 23.341 4.043 8.938 16.2
2008 23.365 26.337 4.266 9.870 17,7
2009 22.980 27.077 5.090 10.493 22.5
2010 22.585 28.632 5.875 11.001 19,8
2011 25.054 31.456 5.532 11.641 18.6
2012 25.653 31.783 4.593 11.861 16.8
2013 27.997 34.910 5.253 12.513 17,6
Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı, Temel Ekonomik Göstergeler ve TÜİK, Turizm İstatistikleri.
188 Uluslararası İktisat Teorisi
Türkiye’nin coğrafi konumu Türk inşaat sektörünün küresel rekabet gücüne katkı ya- Türkiye’nin coğrafi konumu Türk
inşaat sektörünün küresel rekabet
pan önemli bir etkendir. Müteahhitlerimizin sahip olduğu zengin deneyim, nitelikli insan gücüne katkı yapan önemli bir
gücü ve risk alma kapasitesi bu faaliyeti Türkiye’nin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip oldu- etkendir.
ğu önemli bir hizmet sektörü durumuna getirmektedir. Tablo 8.7’den da görüleceği üzere,
Engineering Record News Dergisi tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre 2013
yılında dünyadaki en büyük 250 müteahhitlik firmasının 42’si Türk firmasıdır ve Türkiye
bu alanda Çin’den sonra 2. sırada gelmektedir. Daha önceki yıllarda da Türkiye’nin konu-
mu bu şekildedir.
Tablo 8.8’de, 1972’den sonraki dönemde Türk müteahhitlik firmalarının yurt dışında
üstlendikleri projelerin ülkelere göre dağılışı ve proje bedelleri görülmektedir. Buna göre
toplam proje değeri yaklaşık 285 milyar dolar olup en fazla proje alınan ülke yüzde 17.4
pay ile Rusya Federasyonu’dur. Rusya’yı yüzde 14.4 ile Türkmenistan ve yüzde 10.1 ile
Libya ve diğerleri izlemektedir.
190 Uluslararası İktisat Teorisi
Buna göre 2013 yılında hizmet ihracından sağlanan gelirler 46.630 milyon dolar ve
hizmet ithali dolayısıyla yapılan ödemeler 23.498 milyar dolardır. Bu ise hizmetler bilan-
çosunun 23.132 milyar dolar fazla vermesi demektir. Türkiye’de hizmetler bilançosunun
verdiği fazlalıklar dış ticaret bilançosundaki açıkların bir kısmını karşılayarak cari işlem-
ler dengesi açıkları için bir tür kısmı finansman kaynağı sağlamış olmaktadır.
Tabloya göre 2013 yılında hizmet ihracı gelirlerinin mal ihracatı gelirlerine oranı yüz-
de 28,5’tür. Oysa, örneğin 2010’da bu oran yüzde 30.0 düzeyine ulaşmış bulunuyordu. Bu
düşüş hizmet ihracatındaki artışların mal ihracatındaki büyümenin gerisinde kalmasının
bir sonucudur.
Hizmet ithaline bakıldığında ise 2013 yılında, hizmet ithali/mal ithali oranının yüzde
9,6 olduğu görülür. Oysa bu oran örneğin 2010 yılında yüzde 11,0 düzeyinde bulunuyor-
du. Düşüşün nedeni ise mal ithalinde daha yüksek oranlardaki artışlardır.
192 Uluslararası İktisat Teorisi
Özet
Uluslararası hizmetler ticaretinin günümüzdeki boyut- Klasik görüşe göre hizmetler ticareti nasıl tanımlanır?
3
1 larını ve ekonomik faatliyet alanlarını nasıl tanımlana- Klasik iktisatçılar hizmetleri verimsiz faaliyetler ola-
bilir? rak kabul etmişlerdi. Oysa günümüzde özellikle üreti-
Günümüzde uluslararası hizmet ticaretinde hızlı bir me dönük hizmetler, kalkınmanın ön koşulu durumu-
artış yaşanmaktadır. Bunun bir nedeni özellikle bilgi na gelmiştir. Az gelişmiş ülkeler hizmetler alanındaki
ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler dolayısıyla dış dolaysız yabancı sermayeyi özendirerek kalkınma hız-
ticarete giren malların hizmet kapsamının artması, larını artırmaya çalışmaktadırlar. Hizmet endüstrile-
diğer bir nedeni de yeni yeni hizmetlerin uluslararası rinin özelleştirilmesi ve piyasaların serbestleştirilmesi
ticarete konu olmasıdır. Bugün, hizmetler ihracının hizmet üretimine yönelik dolaysız yabancı sermaye
dünya ticaretine oranı yüzde 20’lerin üzerindedir. yatırımlarını da artırıcı etki yapmıştır.
Hizmetler çok geniş bir ekonomik faaliyet alanını Günümüzde üretimin hizmet yoğunluğundaki artış-
kapsar. Bu konuda Dünya Ticaret Örgütü tarafından lar karşısında, etkin üretim hizmetlerine sahip olmak
yapılan ayrıntılı bir sınıflandırma vardır. Teknoloji hem mal hem de hizmet endüstrilerinde rekabet gü-
içeriklerine göre hizmetler, bilgiye dayalı olanlar ve cünü belirleyen önemli bir etken durumuna gelmiştir.
geleneksel hizmetler diye ikiye ayrılır. Birinci grupta- Hizmet endüstrilerinin artan biçimde bilgi teknoloji-
kiler daha çok üretime dönüktür. sine dayanması, bunların ise daha çok fiziki ve beşeri
Bilgi teknolojisindeki gelişmeler mamül malların sermaye gerektirmesi nedeniyle zengin ülkeler daha
üretiminde artan oranlarda hizmet kullanılmasını çok ticari hizmetler alanında uzmanlaşmaktadırlar.
gerektirir. Bilgi teknolojisindeki gelişmeler bir kısım Faktör Donatımı Teorisi’nin hizmet ticaretine uy-
hizmetlerin üretim ve tüketiminin de aynı yerde ve gulanmasında bazı sorunlar vardır. Ancak Karşılaş-
birlikte gerçekleştirilme zorunluluğunu ortadan kal- tırmalı Üstünlük Teorisi’nin bu alanda da geçerliliği
dırmıştır. Teknolojik yenilikler ayrıca yeni hizmet tartışma götürmez.
ürünlerinin dış ticarete girmesine yol açmıştır. Gele-
cekte hizmetler daha yaygın biçimde uluslararası nite- Geleneksel Hizmetler Ticaretinde Uluslararası Turizm
lik kazanacaktır. 4 faaliyetleri neden önemlidir?
Geleneksel uluslararası hizmet ticareti içinde turizm
Uluslararası hizmetler ticaretinde Dünya Ticaret Örgü- en önemli yeri tutar. Bazı ülkeler bu kanaldan önemli
2 tü kapsamındaki GATS’ını temel işlevlerinin nelerdir? döviz girdisi sağlamaktadırlar. Türkiye de son yıllarda
Geleneksel olarak ulusal hizmet endüstrilerine yaban- turizm alanında hızlı atılım yapan ülkelerden birisi-
cı firmaların girişi büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Son dir. Ancak henüz ülkemizin turizm kapasitesinin tam
yıllarda hizmet ticaretini liberalleştirmek için önemli olarak değerlendirildiği söylenemez. Dış müteahhit-
girişimler başlatılmıştır. Dünya Ticaret Örgütünün lik ve danışmanlık hizmetleri de Türkiye için yeni ge-
kapsamındaki GATS’ın temel görevi uluslararası hiz- lişen kaynaklar arasındadır.
metler ticaretini serbestleştirecek yönde çalışmalar
yapmaktır.
8. Ünite - Uluslararası Hizmetler Ticareti 193
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi hizmetler sektörünü ekonomide 6. Aşağıdaki ülkelerden hangisi 2013 yılı itibariyle dünya
birer kısır faaliyet alanı olarak nitelendirmiştir? hizmet ihracat ve ithalatında ilk sıradadır?
a. Adam Smith a. İngiltere
b. John Stuart Mill b. Almanya
c. Alfred Marshall c. Çin
d. Wassily Leontief d. ABD
e. Bertil Ohlin e. Japonya
2. Aşağıdakilerden hangisi Dünya Ticaret Örgütü tarafın- 7. Aşağıdaki görüşmelerden hangisinde Uluslararası Hiz-
dan hizmetler sektörü ile ilgili yapılan sınıflandırma içerisin- metler Ticareti Genel Anlaşması (GATS) imzalanmıştır?
de yer almaz? a. Doha
a. İletişim hizmetleri b. Cenevre
b. Eğitim hizmetleri c. Tokyo
c. Turizm ve gezi faaliyetleri d. Annecy
d. Uluslararası göç faaliyetleri e. Uruguay
e. Dağıtım faaliyetleri
8. Uluslararası Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması(GATS)
3. Aşağıdaki hizmetlerden hangisi teknoloji içeriklerine çok yanlı ticaret görüşmeleri ile dünya hizmetler ticaretinin
göre bilgiye dayalı olan hizmetler arasında yer almaz? serbestleştirilmesi yönündeki çabalarını hangi yıldan itiba-
a. Program yazılımcılığı ren sürdürmeye başlamıştır?
b. Danışmanlık hizmetleri a. 1994
c. Turizm b. 1996
d. Telekomünikasyon hizmetleri c. 2000
e. Eğitim hizmetleri d. 2005
e. 2011
4. Aşağıdakilerden hangisi hizmet endüstrileri olduğu ka-
dar, sanayi ve tarım kesimlerinde de üretimin ayrılmaz bir 9. Aşağıdaki varsayımlardan hangisi uluslararası hizmetler
parçası durumundaki hizmetler arasında yer almaz? ticaretini Heckscher- Ohlin Modeline uygulamayı güçleştirir?
a. Stok yönetimi a. Üretim faktörlerinin ülkeler arasında hareketsiz ol-
b. Kalite kontrol duğu
c. Sosyal hizmetler b. Ülkelerin faktör donatımı bakımından birbirlerin-
d. Pazarlama den farklı olması
e. Sekreterlik c. Malların faktör yoğunluğu bakımından birbirlerin-
den farklı olması
5. Aşağıdaki hizmet türlerinden hangisi dış ticarete uygun d. Bir malın üretim fonksiyonunun iki ülkede de aynı
değildir? olması
a. Sigortacılık e. Ülkelerin talep koşullarının birbirine benzer olması
b. Saç tıraşı
c. Turizm 10. Aşağıdaki hizmetler sektörünün hangisi için bacasız fab-
d. Bankacılık rika benzetmesi yapılmaktadır?
e. Taşımacılık a. İletişim hizmetleri
b. Turizm
c. Mali hizmetler
d. Eğitim hizmetleri
e. Taşımacılık
194 Uluslararası İktisat Teorisi
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 2 DPT, Dünya Ticaret Örgütü, Ankara, Mart 1977.
Birincisi, hizmetlerin dokunulamaz ve hemen kullanılacak Erol Çakmak, “Uluslararası Hizmet Ticareti: Gelişme Sey-
nitelikte olması, üretici ile tüketici arasında yakın bir ilişki ri, Teorideki Yeri ve Politika Sorunları,” (basılmamış
gerektirmesidir. Bu ise bize, yabancı üreticiler tarafından Doktora tezi) Erzurum, 1996.
hizmetin sağlanması için neden çoğu kez sınır ötesi ticaret Harun Erdoğan, Uluslararası Turizm: Ekonomik, Sosyal,
yerine dolaysız yatırım yapmanın zorunlu olduğunu açıklar. Kültürel ve Çevresel Yönleriyle, Uludağ Üniversitesi ya-
İkincisi de ulusal yasalarla yabancı işletmelerin hizmet üreti- yını, Bursa, 1996.
minde bulunmalarının yasaklanması veya sıkı denetim altına IMF, Balance of Payments Statistics Yearbook, 2014, Was-
alınmasıdır. Bununla birlikte, 1980 ortalarından beri hizmet hington, 2015.
kesimlerini dış yatırıma açma yolunda yapılan politika re- Seyidoğlu, H. (2015). Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve
formları, gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde bu sektöre yapı- Uygulama, İstanbul,: Güzem Yayınları.
lan DYS yatırımlarının bütün diğer sektörlerdekilerden daha Travel and Tourism Intelligence, International Tourism
hızlı bir biçimde artmasına neden olmuştur. Taşıma, iletişim, Report, No.2, 2012.
kamu hizmetleri ve mali alanlarda uygulanan özelleştirme ve UNCTAD, Statistical Pocket Book, United Nations, New
rekabeti geliştirmeye yönelik politikalar, bu konuda özellikle York, 2015.
etkili olmuştur. UNCTAD, The Outcome of The Uruguay Round: An Initial
Assessment, Supporting Papers, United Nations, New
Sıra Sizde 3 York, 1994.
Uluslararası hizmet ticaretindeki gelişmenin ve hizmetlere World Bank, Global Economic Prospects and The Develo-
yönelik dolaysız yabancı sermaye yatırımlarındaki artışların ping Countries, 2012 ve 2011 sayıları.
temel nedenlerinden birisi, zengin ülkelerin sanayi toplu-
mu olma durumundan hizmet ağırlıklı toplum durumuna
dönüşmekte olmalarıdır. Gerek ulusal gelir, gerekse toplam
istihdam içindeki payları açısından, hizmetler halen bu ülke-
lerde en büyük sektör durumuna gelmiştir.
Sanayileşmiş ülkelerde hizmet sektöründeki artışın diğer
önemli bir nedeni de imalat sanayi üretiminde daha fazla
hizmet kullanılmaya başlanmasıdır; böylece sanayi malları
üretiminin hizmet yoğunluğu hızla artmıştır.