Professional Documents
Culture Documents
EKONOMİK ANALİZ
Yazarlar
Prof.Dr. Erol KUTLU (Ünite 1, 6)
Dr.Öğr.Üyesi Resul YAZICI (Ünite 2)
Doç.Dr.Hasan İSLATİNCE (Ünite 3, 5)
Doç.Dr. Zeynep ERDİNÇ (Ünite 4)
Prof.Dr. Bülent GÜNSOY (Ünite 7, 8)
Editör
Prof.Dr. Muharrem AFŞAR
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Öğretim Tasarımcıları
Dr.Öğr.Üyesi Fatma Seçil Banar
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Kapak Düzeni
Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan
Grafikerler
Gülşah Karabulut
Özlem Çayırlı
Ekonomik Analiz
E-ISBN
978-975-06-3317-1
İçindekiler
Önsöz .................................................................................................................. ix
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Öncelikle iktisat ve ekonominin farklı dillerde ancak aynı anlama gelen iki kelime ol-
duğunu belirtmeliyim. Normal 4 yıllık lisans eğitiminde, olağan müfredat içinde eğitim
alan bir iktisat öğrencisi teorik ve pratik olarak ifade edilen yoğun bir eğitim sürecinden
geçer. Bu eğitimin sonunda “İktisatçı” (ekonomist) unvanını alır. Teorik eğitim; ekonomik
olguları anlamamıza ve bu olguları açıklamakta pek çok farklı bakış açısı olduğunu gör-
memizi sağlar. Pratik eğitim ise, teorik bilgimiz ışığında ekonomik sorunlara çözüm yol-
ları bulabilmemize yardımcı olur. Peki, burada şu soruyu soralım? Ekonomi sadece iktisat
ya da ekonomi öğrencilerini veya bu bağlamda sadece iktisatçıları mı ilgilendir? Sorunun
yanıtlanmasına ekonominin tanımını vererek başlayalım.
Ekonomi bir sosyal bilimdir. Bu bağlamda insanların ve toplumların ihtiyaçlarının
karşılanmasını konu almış bir bilim dalıdır. Ekonomi kıt kaynaklar ile sonsuz insan ih-
tiyaçlarını uyumlaştırmaya çalışan bir bilim dalıdır. Bunun gibi birçok tanım yapılabilir.
Fakat bunlar incelendiğinde ekonomiyle ilgili ortak bazı özellikleri şu şekilde sıralayabi-
liriz: Ekonomi toplum halinde yaşayan insanların ekonomik faaliyetlerini ve bu yöndeki
davranışlarını konu alan sosyal bir bilim dalıdır. İnsanların sınırsız kabul edilen maddi
ihtiyaçlarının karşılanması amacına yöneliktir. İnsanların ihtiyaçlarını karşılayan mal ve
hizmetler, sınırlı durumdaki üretim kaynaklarıyla üretilirler. Amaç kıt kaynakların kulla-
nılmasından en yüksek faydanın elde edilmesidir. Mevcut kaynak arzının artırılması bu
kaynakların mal ve hizmet üretiminde etkinliğinin artırılması ve kaynakların mülkiyeti-
nin toplumda çeşitli kesimler arasında dağılımında denge sağlanması amaçlar arasındadır.
Yukarıdaki özelliklerden anlaşılacağı gibi, ekonomi biliminin kapsamı oldukça geniştir.
Hatta günümüzde ekonomiyle ilişkisi bulunmayan insan ve toplum yoktur. Çünkü hepimiz
bir ekonomik sistemin içinde bulunuyoruz. Sabah kalkıp ise gidiyoruz, gazete sayfalarında-
ki iş ilanlarına başvuruyoruz. Akşam eve giderken kendimiz ya da ailemiz için yiyecek bir
şeyler satın alıyoruz. Ülkemizdeki işsizlik oranı hepimizi etkiliyor, korkuyoruz ve beklide
artık alışveriş merkezinde gördüğümüz o pahalı LCD TV’nin pek de cazip olmadığını his-
sediyoruz. Bunun yanında enflasyon oranı yüksekse bu hepimizi etkiliyor. Belki de kredi
oranlarının düşmesi, ev satın alma planlarımızı öne çekiyor. Bunlar ve benzerleri doğrudan
ya da dolaylı ekonomi ile ilgili eylemlerdir. Ekonomi ülkemizdeki ve dünyadaki politik ve
toplumsal gelişmeleri kavramamızı ve fakirlik, azgelişmişlik, çevre gibi konulara duyarlı
olmamızı sağlar. Ekonomi sayesinde, hükümetlerin izlediği politikaları daha iyi anlarız.
Bilindiği gibi gerçekliğin kavramlar ve kavramların sistemli bir biçimde bir araya geti-
rilmesi demek olan teori aracılığıyla anlaşılabilmesi için, kullanılan kavramların içeriğini,
oluşum sürecini bilmeye ihtiyacımız var. Elinizdeki çalışma, ön lisansın belli bir alanında
eğitim alan öğrencilere yönelik ve bu anlamda bilinen “ekonomik analiz” kitaplarından
içerik olarak farklı hazırlanmış bir kitaptır. Buradaki amacımız öğrencilere ekonominin
temel olarak ilgi alanının ne olduğunu vermek, günlük yaşamımızda karşılaşılan temel
ekonomik kavramların nasıl algılanması ve bazı ekonomik değişkenlerin nasıl yorum-
lanması gerektiğini anlatmaktır. Bunun için temel ekonomi kavramlar ile tanımlar ve
olgular ele alınacaktır. Bu yönüyle ekonomik politikası uygulamalarının pratik hayatımıza
etkilerinin daha iyi algılanması hedeflenmektedir. Bununla birlikte siyasi ve ekonomik
parametrelerin ışığında Türkiye ekonomisini daha iyi yorumlanması sağlanacaktır. Bu
bağlamda öğrencilere; ekonomik kavramları öğrenmeleri, ekonominin mevcut durumu-
nu analiz etmeye ve doğru kavramaya dönük birikimlerini artırmaları hedeflenmektedir.
Elinizdeki kitap, yazımından tasarımına, grafikten, test araştırmasına ve dizgiye kadar
uzun bir sürecin sonunda oluşmuştur. Bu bağlamda birçok kişinin emeği bulunmaktadır.
Öncelikle kitabın yazılması olanağını sunan Anadolu Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr.
Davut Aydın’a teşekkürü borç bilirim. Ayrıca kitabın yazılmasındaki üstün çabalarından
dolayı yazar arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bunun dışında süreç içinde yer alan
bütün emeği geçenlere de teşekkürü borç bilirim. Başlangıcından sonuna kadar bir çaba,
özveri ve heyecanın ürünü olan kitabın bütün öğrencilerimize yararlı olmasını diliyorum.
Editör
Prof.Dr. Muharrem AFŞAR
1
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
İhtiyaç, mal ve hizmet, fayda, değer, üretim, üretim faktörlerini açıklayabilecek,
Ekonomik etkinlik, işbölümü, uzmanlaşma ve değişim, verimlilik, karlılık, kıt-
lık gibi kavramları tanımlayabilecek,
Fırsat maliyeti, üretim imkânları sınırı ve ekonomik birimleri yorumlayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Ekonomi • Üretim
• Fayda • İşbölümü
• Fırsat Maliyeti • Değişim
• Tüketim • Tercih
• Mal • Uzmanlaşma
İçindekiler
• GİRİŞ
• İHTİYAÇ
• MAL VE HİZMET
• FAYDA
• DEĞER
• ÜRETİM
• TÜKETİM
Ekonomik Analiz Temel Ekonomik Kavramlar • EKONOMİK ETKİNLİK
• İŞBÖLÜMÜ VE UZMANLAŞMA
• VERİMLİLİK
• KARLILIK
• KITLIK
• TERCİH VE FIRSAT MALİYETİ
• ÜRETİM İMKÂNLARI SINIRI
• EKONOMİK BİRİMLER
Temel Ekonomik
Kavramlar
GİRİŞ
Ekonomi ya da iktisat değişik iktisatçılarca, farklı zamanlarda farklı şekillerde tanımlan-
mıştır. Fakat tüm tanımların temel dayanak noktası kıtlık ve seçim kavramlarıdır. Ekono-
mi insanların sınırsız isteklerini sınırlı kaynaklarla en iyi nasıl tatmin edileceğini inceleyen
bir sosyal bilim dalıdır. Tüm ekonomik sorunlar kıt kaynaklardan dolayı bütün istekleri
karşılayamamaktan doğar. Ekonomi bilimi bireylerin, şirketlerin, hükümetlerin kıtlık
sorunuyla uğraşırken yaptıkları tercihleri inceler. Günlük hayatımızda karşılaştığımız
olayların tümünün ekonomik temelleri vardır. Örneğin sabah kahvaltı masamıza gelen
ekmeğin üretilmesi, dağıtılması, satın alınması, tüketilmesi ayrı ayrı incelenmesi gereken
ekonomik olaylardır. Yani ekonomi bilimi hayatla iç içedir. Bu nedenle ekonomi biliminde
kullanılan kavramların çoğu günlük konuşma dilinde de kullanılmaktadır. Fakat ekono-
mi biliminde kullanılan kavramlar bazen günlük konuşma dilindeki anlamlarından farklı
olabilir. Bu nedenle bu bölümde, temel bazı iktisadi ya da ekonomik kavramların başlan-
gıçta öğrenilmesi sağlanarak, ileriki ünitelerin daha kolay kıvranılması sağlanacaktır.
İHTİYAÇ
Daha öncede ifade edildiği gibi, ekonomik faaliyetin temel nedeni kıtlıktır. İnsanlar
ekonomik faaliyette bulunurlarken bu kıtlığı yenmeyi amaçlarlar. Bu savaşın arkasında
insanların ihtiyaç sahibi olması gerçeği yatar. İnsanların bütün faaliyetleri, ihtiyaçlarını
gidermek için harcadığı çabalardır. Çünkü ihtiyaç; karşılandığı zaman insanlara haz, kar-
şılanmadığı zaman acı veren duygulardır. Günlük yaşamda kullanılan ihtiyaç kavramı ile
ekonomi biliminde kullanılan ihtiyaç kavramı farklıdır. Örneğin hasta bir kişinin ilaç ih-
tiyacı herkes tarafında ihtiyaç olarak kabul edilirken, zengin bir kişinin spor araba ihtiyacı
pek çok kişi için ihtiyaç olarak değerlendirilmez. Oysa ekonomi teorisinde bunların ikisi
de ihtiyaçtır. Kısacası bir toplumu oluşturan insanların her birinin ve herhangi birinin
ihtiyaç saydığı her şey ekonomi teorisinde ihtiyaç olarak kabul edilir.
İhtiyaçların Özellikleri
Tanımı yukarıdaki gibi yapılan ihtiyaçların, genel kabul görmüş çeşitli özellikleri bulun-
maktadır. Bu özellikleri başlıklar altında aşağıdaki gibi ortaya koyabiliriz:
• İhtiyaçların şiddeti birbirinden farklılık gösterir: İnsanların bazı ihtiyaçlarının
şiddeti diğer ihtiyaçlarına oranla daha fazladır. Genel olarak zorunlu ihtiyaçların
şiddeti zorunlu olmayanlara göre daha fazladır. Örneğin beslenme ihtiyacı, müzik
dinleme ihtiyacından genel olarak daha şiddetlidir. İhtiyaçların şiddet açısından
4 Ekonomik Analiz
Çevrenizde ulaşabildiğiniz İktisada giriş kitaplarında ihtiyaçlar konu- sunu okur musunuz?
MAL VE HİZMET
Genel olarak ihtiyaçları gideren araçlara mal denir. İnsan ihtiyaçlarını dolaylı ya da do-
laysız olarak karşılamaya elverişli ve bu amaç için kullanılmaya hazır her şeye mal denir.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 5
İhtiyaçları karşılamasına rağmen fiziksel varlık özelliği taşımayan şeylere de hizmet denir.
Bir berberin saç kesmesi, doktorun hastasını muayene etmesi, garsonun servis yapması,
devlet memurlarının yaptığı görevler hizmetlere verilebilecek örneklerdendir.
Malların Sınıflandırılması
Mallar özelliklerine göre çeşitli sınıflara ayrılabilirler. Bu sınıflandırmayı gruplar halinde
aşağıdaki gibi ortaya koyabiliriz:
• Ekonomik mal - Serbest mal: Herkese yetecek kadar bol olmayan, elde edilebilme-
si için mut laka belirli bir çaba harcanması ya da bir bedel ödenmesi gereken mal-
lara ekonomik mal denir. Doğada bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar
bol olan ve hiçbir çaba harcamadan ya da bedel ödemeden elde edilebilen mallara
ise serbest mal denir. Bir pınarın suyu ya da soluduğumuz hava serbest mal nite-
liğindedir. Serbest malların üretiminde kıt kaynaklar kullanılmadığından maliyeti
sıfırdır. Ayrıca bir serbest malın üretimini arttırmak için diğer bir malın üretimini
azaltmamız gerekmez. Ekonomik mallarda ise kaynaklar kıt olduğundan bir malın
üretimini arttırmak için diğerinin üretimini azaltmamız gerekir. Bir malın serbest
ya da ekonomik mal olma özelliği zamanla değişebilir. Örneğin bir pınardaki su
başlangıçta serbest mal niteliğindeyken, şişelendikten sonra ekonomik mala dö-
nüşebilir. Bir malın ekonomik mal özelliği taşıyabilmesi için üç temel şart vardır.
Bunlar faydalı olması, kıt bulunması ve devredilebilir olmalısıdır.
• Tüketim malları - Üretim malları: Tüketim malları insanların ihtiyaçlarını doğ-
rudan karşılayan mallardır. Bu mallara aynı zamanda dolaysız ya da nihai mallar-
da denir. Üretim malları ise başka mallarının üretiminde kullanılarak ihtiyaçları
dolaylı olarak karşılamış olurlar. Dolaylı mallar ya da ara mallarda denilen üre-
tim mallarının birikimi teknik sermayeyi oluşturduğundan ekonomik kalkınma
açısından çok önemlidirler. Bir makine, makinenin çalışmasında kullanılan yakıt,
fabrika binası üretim malı niteliğindedir.
• Dayanıklı mallar - Dayanıksız mallar: Elde edildikten sonra uzun süre fayda sağ-
layan mallara dayanıklı mal denir (televizyon, torna tezgâhı, masa gibi). Bu mal-
lar kullanılırken tüketilmez, onların faydasından yararlanılır. Dayanıksız malların
ise bir defa kullanıldıklarında ömürleri sona erer (kömür, kaynak elektrotu, kâğıt
gibi). Yani bunlar fayda sağlandıktan sonra biten mallardır. İktisat literatüründeki
dayanıksız mal kavramı ile günlük hayatta kullanılan dayanıksız mal kavramı bir-
birine karıştırılmamalıdır. Çok çabuk yırtılan bir elbise günlük hayatta dayanıksız
mal olarak kabul edilmesine rağmen ekonomi literatürüne göre dayanıklı maldır.
• Özel mallar – Kamusal mallar: Piyasa sisteminde alınıp satılan mallar özel mallar-
dır. Özel firmalar tarafından üretilen mallar iki önemli özelliğe sahiptir. Özel sektör
tarafından üretilen bir mal bir tüketici tarafından kullanılınca, diğer tüketicilerin o
maldan kullanacakları miktar azalır. Örneğin bir kişi bir mağazadan bir çift ayakka-
bı satın alınca, diğer kişilerin satın alabilecekleri ayakkabı miktarı azalır. Bu özellik
kısaca tüketimde rakiplilik diye nitelendirilir. Ayrıca özel sektör tarafından üretilen
bir maldan sadece o malı satın alan kişi kullanabilir. Bir başka deyişle, özel sektör
tarafından üretilen bir malın satın alan kişi dışındaki kişiler tarafından kullanıl-
ması önlenebilir. Örneğin bir çift ayakkabıyı sadece onu satın alan kişi kullanır. Bu
özellik kısaca dışarıda tutulabilme diye nitelendirilir. Bu bağlamda rakiplilik ve dı-
şarıda tutulabilme özelliklerine sahip olan mallara özel mallar denir. Kamusal mal-
lar ise tamamen piyasa sistemi içinde üretilip satılmazlar. Ekonomistler tarafından
kullanılan kamusal mal terimi, malın kamu tarafından sağlanmasını gerektirmez.
Bunun yerine mala ait iki özelliğe göre kamusal mal tanımı yapılır. Bu iki özellik;
6 Ekonomik Analiz
DEĞER
Değer ekonomik mal ve hizmetlere verilen göreceli önemdir. Faydanın mutlak bir bü-
yüklük olmasına karşın, değer göreceli bir büyüklük ifade eder. Örneğin bir kişiye göre A
malı B malından daha değerli olabilir. Eğer dünyada tek bir mal olsaydı onun faydasından
bahsedilebilir, fakat başka bir mal ile karşılaştırılması mümkün olmadığından değerinden
söz edilemezdi. Çünkü bir mal arz edenin gözünde başka, talep edenin gözünde başka ne-
denlere dayanılarak değerlendirilmektedir.Bir malın bir başka mal ile birçok açıdan kar-
şılaştırılması yapılabilir. Fakat iktisatçıları ilgilendiren nokta, malların kişilere sağladığı
fayda ve malların elde edilmesi için katlanılan fedakarlık ya da maliyettir.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 7
Değer Tanımlamaları
Değer, kullanım ve değişim değeri olarak iki başlık altında incelenebilir.
Kullanım Değeri: Bir malın kişiye sağladığı faydanın bir başka malın sağladığı fayda
ile karşılaştırılması sonucunda, mala verilen göreceli önemdir. Kullanım değeri kişinin
malı kullanması sonucunda ortaya çıktığından kişisel bir değerlendirmedir. Kullanım so-
nucunda elde ettiği faydaya göre kullanım değeri değişir. Örneğin bir öğretmen için tebe-
şirin kullanım değeri bir aşçıya göre daha fazladır. Aynı şekilde bir tencere de aşçıya daha
faydalı olacağından, kullanım değeri öğretmene göre daha fazla olacaktır.
Değişim Değeri: Bir mal veya hizmetin başka bir mal veya hizmetle değiştirilebilme
oranıdır. Burada söz konusu olan mal veya hizmetin fırsat maliyetidir. Örneğin bir buzdo-
labının fiyatı (T1.500) bir fırının fiyatının (T500) üç katı ise bir buzdolabı ile üç tane fırın
satın alınabilecektir. Yani buzdolabının değişim değeri üç fırın olacaktır. Değişim değeri,
kullanım değeri gibi kişiden kişiye değişmez. Herkes için aynı olan bir büyüklüktür.
ÜRETİM
Üretim, insanlara doğrudan ya da dolaylı olarak fayda sağlayan malların yaratılması faali-
yetidir. Diğer bir deyişle; insanların gereksinimlerini karşılayan mal ve hizmetlerin ortaya
çıkarılması, miktar ve faydalarının arttırılarak malların kıtlığının azaltılması yönündeki
faaliyetlerdir. Yani üretim sadece malların miktarının arttırılması değildir. Mal ve hiz-
metlerin miktarının yanında faydalarının arttırılması yönündeki çabalar da ekonomide
üretim faaliyeti olarak değerlendirilir. Bu tür faydaları şu şekilde açıklayabiliriz:
• Şekil faydası: Üretilmiş bazı malların şekillerinin değiştirilerek ihtiyaçları daha iyi
karşılayacak hale getirilmesidir. Örneğin bir miktar kumaş, elbise haline getiriliyor-
sa burada bir üretim faaliyeti vardır. Bu sayede kumaş daha faydalı hale gelmiş olur.
• Yer faydası: Mallar üretildikleri yerlerden, onlardan yararlanacak olan tüketicile-
rin bulunduğu yerlere taşınarak faydaları arttırılabilir. Örneğin bir malın bol bu-
lunduğu yerden kıt bulunduğu yere taşınarak tüketicilerin gereksinimleri daha iyi
karşılanabilir. Böyle bir işlemde malın miktarı artmasa da maldan elde edilen fayda
artmaktadır. Örneğin; Afyon ilinde üretilen patatesin Eskişehir halkına faydalı ola-
bilmesi için pazarlardaki tezgâhlara bu patatesin getirilmesi gerekir.
• Zaman faydası: Mallar üretildikleri anda hemen tüketilmezler. İhtiyaç duyuldu-
ğu zaman tüketilebilmeleri için malların saklanması ya da stok yapılması gerekir.
Mallar bol iken stoklanıp kıt olduğu dönemlerde piyasaya sürülerek tüketiciler için
bir fayda yaratılmış olur.
• Mülkiyet faydası: Üretilmiş olan malların, onlara en fazla ihtiyaç duyanların eline
geçmesine aracılık edenlerin yaptıkları iş malların mülkiyet faydasını arttırmaktadır.
8 Ekonomik Analiz
TÜKETİM
İhtiyaçların giderilmesi ya da hafifletilmesi için mal ve hizmetlerin kullanılmasına tüke-
tim adı verilir. İktisadi faaliyetin nihai amacı tüketimdir. İnsanların hayat standardının
yükselmesinin en önemli göstergesi daha yüksek tüketim düzeyine ulaşmalarıdır. Tü-
ketimin söz konusu olabilmesi için mal ve hizmetlerden faydalanmanın dolaysız olması
gerekir. Örneğin evde yemek yapmak için doğalgaz kullanmak, elektrik kullanmak gibi.
Eğer doğalgaz ve elektrik bir fabrikada üretim sürecinde kullanılıyorsa bu tüketim olarak
değerlendirilmez, ara kullanım olarak adlandırılır.
Tüketim harcanabilir gelire bağlıdır. Harcanabilir gelir ile tüketim arasındaki ilişkiye
tüketim fonksiyonu denir. Gelir sıfır dahi olsa yapılan tüketime zorunlu tüketim denir.
Gelirdeki bir birimlik değişmenin ne kadarının tüketime gittiğini gösteren kavrama mar-
jinal tüketim eğilimi denir. Marjinal tüketim eğilimi, tüketimdeki değişmenin gelirdeki
değişmeye oranıdır. Belli bir gelir düzeyinde tüketimin gelire oranına ortalama tüketim
eğilimi denir.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 9
EKONOMİK ETKİNLİK
Kıt kaynakların tümünü çalışır duruma getiren bir ülke, bu kaynaklarla toplumun tercih-
lerine uygun bir mal ve hizmet demetinin üretilmesini de başarmış ve bu arada üretimini
en verimli, en ekonomik üretim teknikleriyle en düşük maliyetlerle gerçekleştirebilmiş
ise, o ülkede üretimin fiziksel sınırlarına ulaşılmış demektir. Başka bir deyişle kaynak-
ların tam kullanımıyla hangi malları, ne kadar ve hangi üretim yöntemleriyle üretileceği
sorunlarının çözümlenmesiyle, ülke, mevcut teknolojik bilgi ve faktör donanımının izin
verdiği maksimum fiziki hasılayı elde etmiş olacaktır. Buna üretimde etkinliğin sağlan-
ması diyoruz.
Kıt kaynakların toplum refahını maksimize edecek şekilde üretim sürecine katılma-
sı ve üretilen mal ve hizmetlerin bireyler arasında adaletli olarak dağıtımının yapılması
durumu ekonomik etkinliği sağlar. Ekonomide etkinliği, üretimde ve bölüşümde etkinlik
olmak üzere iki başlık altında ele alabiliriz.
Üretimde Etkinlik
Mevcut kaynaklarla en yüksek üretim düzeyine ulaşmayı ifade eder. Aynı çıktı miktarını
daha az girdi kullanarak elde etme seçeneği kalmadığında üretimde etkinlik sağlanmış
olur. Belirli bir çıktıyı, girdilerin biri ya da birkaçından daha az kullanarak üretme fırsatı
varsa üretimde etkinsizlik var demektir.
Bölüşümde Etkinlik
Üretilen mal ve hizmetlerin üretime katılanlar arasında adaletli bir şekilde dağıtılmasıdır.
Bir ekonomide üretilen toplam çıktıyı, sosyal gruplardan birinin refah düzeyini kayda
değer ölçüde azaltmaksızın, bir başka grubun refah düzeyini yükseltecek biçimde yeniden
bölüştürme seçeneği bulunmadığında bölüşümde etkinlik sağlanmış olur. Bölüşümde et-
kinlik gelir dağılımı ile ilgilidir. Bir ülkede gelir dağılımı adaletsiz ise bölüşümde etkinlik
sağlanamamış demektir.
VERİMLİLİK
Belli bir süre içinde elde edilen çıktının bunu sağlayan girdiye oranıdır ve teknik üretim
sonucunun (çıktının, ürünün) belirli bir büyüklüğe (işgücü sayısı, işgücü saati, makine
saati) bölünmesiyle sayısal bir değer olarak ifade edilir. Bu ifadeyi basit bir formüle dö-
nüştürmek istersek:
KARLILIK
Teknik verimliliğin işletme açısından yararlı olması; yani piyasanın üretim ve arzı artan
ürüne, maliyet masraflarını ve girişimciye kalacak karı karşılayacak bir fiyat ödemesi ha-
linde, elde edilen karın derecesi, karlılık aracılığıyla ölçülür. Karlılık, girişimcinin koyduğu
öz sermayeye oranla net kar ya da girişimin toplam sermayesine oranla net kar + yabancı
sermaye faizidir. Bu tanımlama aşağıdaki formülasyonlar aracılığıyla da ifade edilebilir.
• Girişimci karlılığı: Net kar x 100 / Öz sermaye
Ya da
• Girişim karlılığı: (Net kar + yabancı sermaye faizi ) x 100 / Toplam sermaye
KITLIK
Kaynakların miktarının tüm arzuları karşılamaya yetersiz olduğu duruma kıtlık denir.
İnsanoğlunun istekleri sınırsız, buna karşılık istekleri karşılamaya yönelik kaynaklar sı-
nırlı olduğu için kıtlık sorunu ortaya çıkmaktadır. Zaten ekonomi biliminin amacı sınırsız
tüketim isteklerinin kıt kaynaklarla nasıl tatmin edileceğini incelemektir. Kıtlık sorunu
ekonomik faaliyetlerin açıklanmasını sağlar. Tüm ekonomik birimlerin kıtlıkla mücadele
etme eylemleri ekonomik faaliyet olarak tanımlanır. İktisadi faaliyetler isteklerle kaynak-
lar arasındaki dengesizliği azaltarak, insanların refahını arttırmaya yöneliktir.
Sınırsız İstekler
İnsanların istekleri sonsuz denebilecek kadar çoktur. Bunu iki temel nedene bağlayabi-
liriz. Birincisi insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için karşılamak zorunda oldukları
biyolojik ihtiyaçlardır. Gıda ve beslenme ihtiyacı, giyinme ihtiyacı, barınma ihtiyacı temel
biyolojik ihtiyaçlardır. İkinci neden ise insanların doğası gereği elindeki ile yetinmeyip
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 11
yaşamak için gerekli olan asgari ihtiyaçlarından daha fazlasını istemeleridir. Örneğin ya-
şamını sürdürmek için bir tabak yemek yeterli iken değişik yemek türlerini tatmak is-
terler. Örtünme ihtiyacını karşılamak için bir elbise yeterli iken gardıroplarını elbise ile
doldururlar. Yani insanlar hayatlarını daha mutlu kılacak mal ve hizmetleri isterler. Ayrıca
isteklerden biri karşılanınca, istekler bitmez aksine onun yerine başkaları geçer. Örneğin
arabası olmayan birisi araba sahibi olduktan sonra bir de yat sahibi olsam demeye başlar.
Yani istekler sonsuzdur. İsteklerin sayısının artmasının bir nedeni de her gün yeni ürün-
lerin piyasaya çıkıyor olmasıdır. Sonuç olarak insanlar isteklerine sınır koyamamaktadır.
vazgeçmemiz gerekir. Belirli bir tercih ya da davranış için vazgeçmek zorunda kaldığı-
mız en değerli alternatif bu seçimin ya da davranışın fırsat maliyetidir. Kıt kaynakların
kullanımıyla ilgili alınan her kararda, seçilen alternatifin maliyeti, seçimden vazgeçilen
alternatiftir. Bu nedenle kaçırılan fırsatlar anlamında fırsat maliyeti ya da alternatif ma-
liyet denmektedir.
Örneğin bir tatil gününde sinemaya gitmek, maça gitmek ya da hafta içindeki sınav
için çalışmak alternatifleri arasında karar vermek durumunda olan bir öğrenciyi düşü-
nelim. Zaman sınırlı olduğundan tüm aktiviteleri gerçekleştiremeyecek ve alternatifler
arasından seçim yapmak durumunda kalacaktır. Eğer ders çalışmayı seçerse maça ya da
sinemaya gitmekten fedakârlık etmek zorundadır. Ders çalışmanın alternatif maliyeti vaz-
geçilen maç ya da sinemaya gitme alternatifidir.
Alternatif maliyet sadece bireyler için söz konusu değildir. Kıt kaynakları olan ve se-
çim yapmak zorunda kalan her ekonomik birim alternatif maliyetle karşılaşacaktır. Hangi
malı tüketeceğine karar veren tüketiciler, hangi malın üretileceğine karar veren işletmeler
ve harcamaların nasıl bölüştürüleceğine karar veren devlet için alınan kararların alternatif
maliyeti olacaktır.
Bu bağlamda başka bir malın üretimini kısmadan bir malın üretimini arttıramıyorsak
üretimde etkinliğe ulaşmış oluruz. Eğer üretimde etkinlik sağlamışsa üretim imkânları sı-
nırı üzerinde bir noktadayız demektir. Eğer üretim imkanları sınırları içerisinde Z gibi bir
noktadaysak, üretim etkin değildir. Çünkü ya kullanmadığımız kaynaklar vardır, ya kaynak-
ların dağılımını yanlış yapmışızdır ya da her ikisi de geçerlidir. Örneğin bilgisayar mühen-
dislerini buğdayları biçmeye gönderirsek kaynak dağılımını yanlış gerçekleştirmiş oluruz.
Eğer üretim imkânları sınırları içinde Z gibi bir noktadaysak, kaynakları daha etkin
kullanarak, daha fazla buğday, daha fazla bilgisayar ya da her iki üründen de daha faz-
la üretim gerçekleştirebiliriz. Fakat üretim imkânları sınırı üzerinde bir noktadaysak bir
maldan daha fazla üretmek için diğer maldan daha az üretmek zorundayız; yani bir seçim
yapmak zorunda kalırız.
Yaptığımız seçimlerin ise bir maliyeti olur. Bir şeyden daha fazla elde etmek için diğer
şeyden vazgeçmek zorundayız. Örneğimize dönersek, daha fazla bilgisayar üretmek için
buğdaydan vazgeçmek zorundayız, ya da daha fazla buğday üretmek için bilgisayardan
vazgeçmek zorundayız.
Fırsat Maliyeti, bir kararın fırsat maliyeti vazgeçilen en değerli alternatiftir. Üretim
olanakları sınırı fırsat maliyeti kavramamıza ve hesaplamamıza yardımcı olur. Üretim
imkânları sınırı üzerinde sadece iki mal vardır. Dolayısıyla bir malın üretimini arttırmak
için vazgeçeceğimiz alternatif tektir. O da diğer malın miktarıdır. Eldeki kaynaklar ve
veri teknoloji düzeyi ile daha fazla buğday üretmemiz sadece daha az bilgisayar üretir-
14 Ekonomik Analiz
sek mümkün olmaktadır. İlave buğday üretiminin fırsat maliyeti üretiminden vazgeçmek
zorunda olduğumuz bilgisayar sayısıdır. Benzer şekilde, İlave bilgisayar üretiminin alter-
natif maliyeti de üretiminde vazgeçmek zorunda olduğumuz buğday miktarıdır. Örneğin
C noktasında, D noktasına göre daha az buğday, daha fazla bilgisayar üretiriz. Eğer D
noktasını C noktasına tercih edersek, ilave edilen bir ton buğdayın maliyeti 3 bilgisayar
olacaktır. Şekilde C noktasını D noktasına tercih etmenin alternatif maliyetini de hesap-
layabiliriz. D noktasından C noktasına doğru hareket edersek, üretilen bilgisayar miktarı
3 artacak, üretilen buğday miktarı 1 ton azalacaktır. Yani C noktasını D noktasına tercih
edersek, ilave edilen 3 uçağın maliyeti 1 ton buğday olacaktır. Bir uçağın maliyeti ise 1/3
ton buğday olur.
Fırsat maliyeti bir orandır. Bir malın üretim miktarındaki azalmanın diğer malın üre-
tim miktarındaki artışa oranı bize fırsat maliyetini verir. Örneğimize göre ürettiğimiz bil-
gisayar sayısını bir adet arttırmanın fırsat maliyeti, ilave bir ton buğday üretmenin fırsat
maliyetinin tersidir. Üretim imkânları sınırı üzerinde C noktasından D noktasına hareket
edersek, bir ton buğday üretmenin alternatif maliyeti 3 tane bilgisayardır. 3 ün tersi ise
1/3 tür. Yani D noktasından C noktasına doğru hareket edip buğday üretimini azaltır ve
bilgisayar üretimini arttırırsak bir uçağın fırsat maliyetinin 1/3 ton buğday olması gerekir.
Bunun doğru olduğunu şekle bakarak söyleyebiliriz. D noktasından D noktasına hareket
edersek, 3 tane fazla bilgisayar üretiriz ve buğday üretimini 1 ton azaltırız. 3 bilgisayarın
maliyeti 1 ton buğday olduğundan, 1 bilgisayarın fırsat maliyeti 1/3 ton buğday olacaktır.
Artan Fırsat maliyeti, bir maldan daha fazla üretilmesi için diğer maldan artan miktar-
larda vazgeçilmesi gereken durum olarak tanımlanır. Bir ton buğdayın fırsat maliyeti üre-
tilen buğday miktarı arttıkça artmaktadır. Aynı zamanda bir uçağın fırsat maliyeti de bil-
gisayar üretimi arttıkça artmaktadır. Artan fırsat maliyetleri nedeniyle üretim imkânları
sınırı orijine göre içbükey çizilmiştir.
A ve B noktaları arasında, üretilen bilgisayar miktarı çok ve buğday miktarı azken, eğ-
rinin eğimi düşüktür. Bu nedenle buğday miktarındaki artışın maliyeti bilgisayar mikta-
rındaki küçük bir azalma olacaktır. Yani bir ton buğdayın fırsat maliyeti düşük miktardaki
bilgisayar olacaktır.
E ve F noktaları arasında olduğu gibi üretilen buğday miktarı çok ve bilgisayar mikta-
rı azsa, üretim imkânları eğrisi daha dik olacaktır. Buğday miktarındaki artışın maliyeti
bilgisayar üretiminde daha büyük bir düşüşe neden olur. Yani bir ton buğdayın fırsat ma-
liyeti daha fazla bilgisayar olacaktır. Buradan çıkan sonuç buğday üretmenin fırsat mali-
yetinin bilgisayar üretimi cinsinden sürekli arttığıdır. Aynı şekilde bilgisayar üretmenin
fırsat maliyeti de buğday üretimi cinsinden artmaktadır.
Şimdi de artan fırsat maliyetlerinin altında yatan temel mantığı açıklayalım. Var olan
sınırlı kaynaklardan bazıları buğday üretimi için uygun olurken, bazıları da bilgisayar üre-
timi için uygun nitelik taşımaktadır. Örneğin, buğday üretiminde oldukça iyi olan işgü-
cünün büyük bir bölümü bilgisayar üretiminde iyi olmayabilir. Böyle bir durumda daha
fazla bilgisayar üretimi gerçekleştirilmek istendiğinde, giderek bilgisayar üretimi için uy-
gun olmayan sadece tarımla ilgili kişiler ve kaynaklar da bilgisayar üretimine kaydırıla-
caktır. Sonuçta verim düşüklüğü gözlenecek ve aynı sayıdaki bilgisayar üretimindeki artış
için giderek daha fazla miktarda buğday üretiminden vazgeçilecektir. Yani çiftçileri, ziraat
mühendislerini, gereğinden fazla toprağı bilgisayar üretimine kanalize ederseniz, bunun
buğday üretimi açısından çok maliyetli olacağını ve bilgisayar üretimine de çok az katkı
yapacağını söyleyebiliriz.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 15
EKONOMİK BİRİMLER
Ekonomide ekonomik birimler hanehalkı, firmalar ve devlet olmak üzere üç gruba ayrılır.
Bu üç gruba ek olarak uluslararası ticaretin söz konusu olduğu ortamda diğer ülkelerdeki
ev halkı, firmalar ve devleti içeren bir dış dünya dördüncü aktör olarak sayılabilir.
Hane Halkı
Aynı evde yaşayan ve ortak finansal kararlar alan tüm insanlara hanehalkı denir. Hane-
halkı kavramı içine tüketiciler, üreticiler ile bina ve arazilerin sahipleri girer. Tüketici ola-
rak hanehalkı firmalar tarafından üretilen mal ve hizmetleri satın alır. Bir tüketici olarak
hanehalkı belli bir satın alma gücüne sahip olarak harcadığı her liradan mümkün olan en
yüksek faydayı sağlamaya çalışır. Kaynak sahibi olarak hanehalkı sahip olduğu kaynakları
ya da faktörleri firmalara satarak üretim faaliyetlerine katılır.
Firmalar
Üretime katkı yapan, kaynakları kullanan ve ne üretileceğine karar veren, çeşitli özel
firmalardan devlete kadar uzanan tüm üretici birimleri içeren kuruluşlara firma denir.
Firmalar üretim faktörlerini kullanarak ürettikleri mal ve hizmetleri, hanehalkına, diğer
firmalara ve devlete satarlar. Firmanın fonksiyonu üretim, amacı ise üretim faaliyetinden
maksimum kar elde etmektir.
Devlet
Hane halkı gelirinin bir kısmını vergi olarak toplayıp firmaların ürettikleri mal ve hizmet-
lerin bir bölümünü satın alır. Devlet ayrıca özel bir firma gibi bazı mal ve hizmetlerin üre-
timini kendisi gerçekleştirir. Bunlardan daha önemli işlevleri ise mülkiyet haklarının dü-
zenlenmesi, firmaların çalıştıkları piyasaların temizlenip gerekli düzenlemelerin yapılması,
piyasa kurallarına uyumun denetlenmesi, üretim ve rekabet için uygun ortamın hazırlan-
ması, piyasaya işlerlik kazandırılmasıdır. Böylece firmalar, tüketiciler ve kaynak sahipleri
arasındaki ilişkilerin serbest piyasa koşulları çerçevesinde gelişmesine katkıda bulunur.
Dış Dünya
Bir ülkenin ticaret yaptığı bütün ülkeleri ve dolayısıyla o ülkelerdeki ev halkını, firmaları
ve hükümetleri kapsar.
16 Ekonomik Analiz
Özet
İhtiyaç; karşılandığı zaman insanlara haz, karşı lanmadığı za- Üretim, insanlara doğrudan ya da dolaylı olarak fayda sağla-
man acı veren duygulardır. Aşağı daki özellikleri gösterirler; yan malların yaratılması, diğer bir deyişle; insanların gerek-
İhtiyaçların şiddeti birbirinden farklılık gösterir, İhtiyaçlar sinimlerini karşılayan mal ve hizmetlerin ortaya çıkarılması,
sonsuzdur, İhtiyaçlar giderildikçe şiddeti azalır, İhtiyaçlar ve miktar ve faydalarının arttırılarak malların kıtlığının azaltıl-
onları gideren araçlar birbirinin yerine ikame edilebilir, Alış- ması yönündeki faaliyetlerdir. Yani üretim sadece malların
kanlık ihtiyacın şiddetini artırır. Ayrıca, İhtiyaçları ekonomik miktarının arttırılması değildir. Mal ve hizmetlerin miktarı-
açıdan üç gruba ayırabiliriz. Bunlar yaşamsal ihtiyaçlar, kül- nın yanında fayda larının arttırılması yönündeki çabalar da
türel ihtiyaçlar ve lüks ihtiyaçlardır. ekono mide üretim faaliyeti olarak değerlendirilir.
Genel olarak ihtiyaçları gideren araçlara mal denir. İnsan İhtiyaçların giderilmesi ya da hafifletilmesi için faydalı mal
ihtiyaçlarını dolaylı ya da dolaysız olarak karşılamaya elve- ve hizmetlerin kullanılmasına tüketim adı verilir. İktisadi
rişli ve bu amaç için kullanılmaya hazır her şeye mal denir. faaliyetin nihai amacı tüketimdir. İnsanların hayat standar-
İhtiyaçları karşılamasına rağmen fiziksel varlık özelliği taşı- dının yüksel mesinin en önemli göstergesi daha yüksek tüke
mayan şeylere de hizmet denir. Mallar özelliklerine göre çe- tim düzeyine ulaşmalarıdır.
şitli sınıflara ayrılabilirler; İktisadi mal-Serbest mal, Tüketim Kaynakların miktarının tüm arzuları karşılamaya yetersiz
malları-Üretim malları, Dayanıklı mallar-Dayanıksız mallar, olduğu duruma kıtlık denir. İnsan oğlunun istekleri sınırsız,
Özel mallar–Kamusal mallar, İkame(rakip) mallar–Tamam- buna karşılık istekleri karşılamaya yönelik kaynaklar sınırlı
layıcı mallar, Bölünür mallar– Bölünmez mallar, Çoğaltılabi- olduğu için kıtlık sorunu ortaya çıkmaktadır. Zaten ekonomi
len mallar– Çoğaltı lamayan mallar biliminin amacı sınırsız tüketim isteklerinin kıt kaynaklarla
Mal ve hizmet tüketimi sonucu elde edilen tatmine fayda nasıl tatmin edileceğini incelemektir.
denir. Bir malın tüketilen tüm birimlerinin sağladığı fayda-
ların toplamına toplam fayda, bir malın tüketim miktarı bir
birim artırıldığında toplam fayda da meydana gelen değiş-
meye marjinal fayda, bir malın tüketilen miktarı artırıldığın-
da, marjinal faydanın giderek azalmasına da azalan marjinal
fayda ilkesi adı verilir. Bu bilgiler ışığında şunları diye biliriz;
Toplam fayda maksimum iken marjinal fayda sıfırdır. Top-
lam fayda artarken marjinal fayda azalır. Toplam fayda aza-
lırken marjinal fayda negatiftir.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 17
Kendimizi Sınayalım
1. Kullanıldığında haz, kullanılmadığında acı ve- ren mad- 6. Doğal kaynakların üretime katılmaları karşı lığında elde
delere ekonomi biliminde ne ad verilir? ettikleri getiriye ne ad verilir?
a. İkame mal a. Rant
b. Tamamlayıcı mal b. Faiz
c. Düşük mal c. Ücret
d. İhtiyaç d. Ödül
e. Lüks mal e. Borç
2. Bir malın bir kişi tarafından tüketilmesi, diğerlerinin tü- 7. Üretim imkânları sınırının dışındaki bir nokta için aşağı-
ketim miktarını azaltmıyorsa, yani tüketimde rakipsizse ve dakilerden hangisi söylenebilir?
kimse dışarıda tutula-- mıyorsa bu tür mallara ekonomide ne a. Ulaşılamaz
ad verilir? b. Kullanılmayan kaynaklar vardır
a. Kamusal mallar c. Fiyatlar düşerse ulaşılabilir
b. Serbest mallar d. Fiyatlar yükselirse ulaşılabilir
c. İkame mallar e. İthalat artarsa ulaşılabilir
d. Ortak mallar
e. Dayanıklı mallar 8. Alternatif maliyet aşağıdakilerden hangisidir?
a. Yapılabilecek en iyi seçimdir
3. Aşağıdakilerden hangisi bir üretim faktörü değildir? b. Vazgeçilen en iyi alternatiftir
a. Sermaye c. Parasal maliyettir
b. Emek d. Dolaylı maliyettir
c. Doğal kaynaklar e. Direk maliyettir
d. Girişimcilik
e. Bilgi ve beceri 9. Üretim imkânları sınırının genişlemesi nasıl değerlendi-
rilmelidir?
4. Verimlilik kavramı aşağıdaki seçeneklerin hangisinde en a. Ekonomik büyümedir
iyi ifade edilmektedir? b. Kıtlığın bağlayıcı bir kısıt olmadığının ispatıdır
a. Üretimde kullanılan bir birim girdi başına düşen mal c. Doğanın insanlığa bir armağanıdır
ve hizmet miktarını d. Tarihte çok ender rastlanan bir durumdur
b. Tüm kaynakların kullanımı e. Enflasyonist ortamda fiyatların etkisidir
c. Üretim seviyesinin her sene artması
d. Kaynakların israf edilmemesi 10. “Üretime katkı yapan, kaynakları kullanan ve ne üretile-
e. Girdilerin idareli kullanılması ceğine karar veren, özel ya da devlete ait tüm üretici birimleri
içeren kuruluşlara ……….. denir”
5. Üretilen mal ve hizmetlerin üretime katılanlar arasında Yukarıdaki cümlede noktalı yere aşağıdakilerden hangisi gel-
adaletli bir şekilde dağıtılması sonucun da ulaşılan nedir? melidir?
a. Üretimde etkinlik a. Devlet
b. Bölüşümde etkinlik b. Hane halkı
c. Tüketimde etkinlik c. Firma
d. Verimlilik d. Dış dünya
e. Liberalizm e. Birey
18 Ekonomik Analiz
Sıra Sizde 4
Kıt kaynakların toplum refahını maksimize edecek şekilde
üretim sürecine katılması ve üretilen mal ve hizmetlerin bi-
reyler arasında adaletli olarak dağıtımının yapılması durumu
ekonomik etkinliği sağlar.
1. Ünite - Temel Ekonomik Kavramlar 19
Yararlanılan Kaynaklar
_________ (2003). İktisada Giriş, Eskişehir: A.Ö.F. Yayınları.
Begg D.,Fıscher S., Dornbush R. (2001). Mikroiktisat
(Çeviri),İstanbul:Alkim Yayınları.
Bocutoğlu E., Berber, M., Çelik, K. (2000). İktisada Giriş,
Trabzon: Akademi Yayınevi, 2. Baskı.
Çolak, Ö. F. (2007). İktisada Giriş, Ankara: Gazi Kitabevi.
Dinler, Z. (1996). Mikro İktisat, Bursa: Ekin Kitabevi.
Dinler, Z. (2000). İktisada Giriş, Bursa: Ekin Kitabevi.
Dirimtekin, H. (1989). Genel İktisat Teorisi II, İstanbul: Bi-
lim Teknik Yayınevi.
Ertek, T. (2003). Mikroekonomiye Giriş, İstanbul: Beta Basım.
Han, E. (2002). İktisada Giriş I, İktisada Giriş II,
Eskişehir:AnadoluÜnv.yay.
Han, E., Kaya, A.(2002). Kalkınma Ekonomisi,
Eskişehir:Etam A.Ş.
Parasız,İ. (1998). İktisada Giriş, Bursa: Ezgi Kitabevi, 5. Baskı.
Parasız, İ. (2007). İktisadın Abc’si, Ezgi Kitabevi, 10. Baskı,
Parasız, İ., Yıldırım, K. (1994). Uluslararası Finansman,
Bursa: Ezgi Kitabevi.
Parkın M. (2003). Economics, PearsonEducation Inc., 6.
Baskı.
Türkay, O. (1991). İktisat Teorisine Giriş, Ankara: Adım
Yayıncılık.
Türkay, O. (2001). Mikro İktisat Teorisi, Ankara: İmaj Ya-
yıncılık.
Unay, C. (1997). Genel İktisat, Bursa:Ekin Kitabevi.
Ünsal, E. (1988). Mikro İktisat, Ankara:Kutsan Matbaacılık.
Ünsal, E. (2005) Uluslararası İktisat, Ankara: İmaj Yayıncılık.
Üstünel, B. (1988). Ekonominin Temelleri, Ankara.
Yıldırım K., Şıklar, İ., Bakırtaş, İ. (2003). Mikro İktisada Gi-
riş, Bursa: Ekim Kitabevi.
Yıldırım, K., Karaman, D. (2001). Makro Ekonomi,
Eskişehir:Esbav.
2
EKONOMİK ANALİZ
Ek
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Ekonomik sistem ve türleri ile farklı yapılardaki ekonomik sistemlerin işleyiş
sürecini ve farklılıklarını ayırt edebilecek,
Ekonomide farklı analiz yöntemlerini ve bunlara niçin gerek duyulduğunu
açıklayabilecek,
Ekonominin işleyiş sürecinde yer alan tarafların davranışlarını ve gerçekleştirdik-
leri ekonomik faaliyetlerin döngüsel akımlarının oluş şekillerini açıklayabilecek,
Günümüz piyasa ekonomilerinin işleyiş sürecine ait bilgilerle piyasaları yo-
rumlayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz
Anahtar Kavramlar
• Ekonomik Sistem • Piyasa
• Kapalı Ekonomi • Mikroekonomi
• Açık Ekonomi • Makroekonomi
• Mübadele Ekonomisi • Ceterisparibus
• Kapitalizm • Hanehalkı
• Sosyalizm • Girişimci
• Karma Ekonomik Sistem • İthalat
• Yeni Ekonomi • İhracat
• Finansal Sistem • Tasarruf Paradoksu
İçindekiler
• GİRİŞ
• EKONOMİK SİSTEM VE TÜRLERİ
• EKONOMİNİN ANALİZ YÖNTEMLERİ
Ekonomik Analiz Ekonominin İşleyiş Süreci • EKONOMİK FAALİYETLERİN
DÖNGÜSEL AKIMI
• GÜNÜMÜZ PİYASA EKONOMİLERİNİN
İŞLEYİŞ SÜRECİ
konominin İşleyiş Süreci
GİRİŞ
Ekonomi bilimi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde gerçekleşen iktisadi ilişkiler sis-
temini bir bütün olarak inceleyen bir disiplindir. Bir ekonomik sistemde gerçekleşen iş-
lemler için bazen herhangi bir birim ya da kişi görevlendirilmemiş ve işleyiş piyasa ekono-
misine bırakılmıştır. Bazen de düzenin işleyişi için çok farklı mekanizmaların kurulması
ve işletilmesi gerekmiştir. Çünkü ekonomik sistemin çözmek zorunda olduğu ekonomik
sorunlar çeşitlenmiş, karmaşık bir duruma gelmiştir. Böyle bir durum da iktisatçıları,
“aynı şartlar altında” veya “diğer durumlar sabit kalmak şartıyla” şeklinde basitleştirici
varsayımlarla analiz yapmaya sürüklemektedir.
Fakat bu basitleştirici koşullar bile; küreselleşme olgusuyla daha da karmaşıklaşan, farklı
şekillerde ortaya çıkabilen ekonomik sorunlara çözüm bulabilme, ekonomiyi analiz edebil-
me işinin zorluğunu aşamamaktadır. Bu da iktisatçıların, seçimle başa gelen hükümetlerin,
çözmek zorunda oldukları sorunlarda gerekli kararları alma işini daha da zorlaştırmaktadır.
Çünkü hükümetlerin başarılı olabilmesi aynı zamanda vatandaşlarının ekonomik refahının
artırılabilmesi için aşağıdaki ekonomik sorunları çözmeleri gerekir. Bunlar:
• Gelir ve istihdam düzeyinin artırılması,
• Fiyatlar düzeyinde istikrarın sağlanması,
• Ekonomik büyümede sürekliliğin gerçekleştirilmesi,
• Bütçe açıklarının kontrolü ve finansmanının sağlanması,
• Dış açıkların yönetilebilmesini sağlamak, olarak sıralanmaktadır.
Ekonominin işleyişi, çözüm bekleyen bu sorunlar hakkında öğrenilmesi gerekenlerin
öğrenilmemesi, zamanında alınması gereken kararların alınmaması, bireylerin veya top-
lumların katlandığı maliyeti artırmaktadır. Bugün dünyada kimi ülkelerin yoksulluk ya-
şamalarının, kimilerinin ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmalarının temel nedenleri;
ekonomik sistemin işleyiş sürecine zamanında verilmesi gereken desteklerin verilmemesi
veya sisteme yapılan yanlış müdahaleler olmuştur.
Bu gelişmeleri ve ekonomiyi anlamak için öncelikle ekonomik sistemin tanımı ve ana tür-
leri verilerek; ekonominin dışa kapalı veya açık olması veya devletin de ekonomik sistemde yer
alması gibi durumlarda bir ekonomik sistemin işleyiş süreci ve farklılıkları anlamak gereklidir.
dengeyi en etkin şekilde, çok farklı yapılarla sağlamaya çalışan bütünleşik bir mekanizmadır.
Bu mekanizmada belirleyici faktör olan insan davranışlarının önemi, ekonomiyi sosyal bir bi-
lim dalı yapmaktadır. Bu yüzden ekonomi, sınırlı kaynakların nasıl kullanılacağını incelerken
insan davranışlarını da dikkate almak zorundadır. Çünkü insanlar için de temel sorun, sınırlı
gelirini ihtiyacı olan mal ve hizmetlere maksimum tatmini sağlayacak şekilde dağıtmaktır.
Toplu halde yaşayan insanların sahip oldukları üretim faktörleri ve aldıkları eğitim gibi
özellikleriyle; mal ve hizmet üretiminde görev almalarıyla oluşan sosyal organizasyona-
iş bölümüne ekonomik sistem (iktisadi sistem) denilmektedir. Bu sistemin temel amacı,
toplumun maksimum refah düzeyine ulaşması için gerekli yolları göstermek yani ulusal
ekonomideki ihtiyaçlar (talep) ile üretim (arz) arasında dengeyi en iyi şekilde sağlamaktır.
Tüm ekonomilerin arz ve talep arasında dengenin sağlanabilmesi için yanıt aradığı üç
temel soru; neler üretilecek, nasıl üretilecek ve bunlar nasıl paylaşılacaktır? Bu soruların
sorulmasının temel sebebi, üretim faktörlerinin kıtlığı nedeniyle kaynakların etkin kul-
lanımının gerekliliğidir. Bu yüzden her toplum kıt kaynakları ile neler üreteceğine karar
verirken tercih yapmak zorundadır. Örneğin:
• Ne kadar tüketim malı ne kadar yatırım malı üretilecektir?
• Kim veya kimler üretecektir yani devlet ne kadar, özel sektör ne kadar üretecektir?
• Bu mal ve hizmetler nasıl üretilecektir, yani emek yoğun veya sermaye yoğun tek-
noloji mi kullanılacaktır?
• Toplumun ürettiği mal ve hizmetler nasıl paylaşılacaktır? Karne ile herkese eşit mi
paylaştırılacaktır? Yoksa parayı veren mi düdüğü çalacaktır?
• Çalışamayacak durumda olanlar veya çalışmak istemeyenlere ne kadar pay verilecektir?
Bu gibi soruların yanıtlarını, kararlarını kim verecektir?
Tüm bu soruların farklı karşılıklarına göre uygulamada değişik ekonomik sistem
türleri ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden iktisadi sistemler çeşitli şekillerde bölümlenebilir.
Genel bir sınıflama ile; kapalı ekonomi sistemleri ve mübadele (değişim) ekonomisi sis-
temleri olarak iki ana grupta toplamak mümkündür.
Tarihte kalmış kapalı ekonomi sisteminde aileler (üreticiler) yalnız kendi ihtiyaçları
için üretimde bulunurlar. İhtiyaçlar basit olduğundan üretim yöntemi de karmaşık de-
ğildir. Arz-talep dengesi, dışa kapalı grup içinde kurulur yani; dışarıdan mal almak veya
dışarıya mal satmak yoktur. Hiyerarşik bir sosyal yapıya sahip olan kapalı ekonomilerde;
üretim faaliyetini ve ürünlerin dağılımını, iktidarın tek sahibi olan reis, şef, senyör, kont,
ağa vb. kişiler ayarlar. Güvende olma duygusunu sağlayan, garanti eden iktidar sahibine
tam itaat, bağımsızlık hissinden önce gelir.
Mübadele (değişim) ekonomisi sistemlerinin ilk uygulamalarında yani paranın ol-
madığı dönemlerde (takas ekonomisi); her birey kendi ihtiyacından fazlasını üretir ve
fazla olan kısmı, kendisinin üretemediği diğer mallarla değiştirirdi. Bu ilk iş bölüşümü
ve uzmanlaşma örnekleri sayesinde üretim artışı da ortaya çıkmıştır. İş bölümü ve uz-
manlaşma kadar ekonomik sistemin işleyişinin gelişiminde önemli bir unsur da değişim
araçlarının kullanımı olmuştur.
İş bölümü, uzmanlaşma ve mübadele kavramları birlikte ele alınır. Bunun nedeni ara-
larında birinin diğerinin nedeni ya da sonucu olma gibi yakın bir ilişkinin olmasıdır. Bir
bireyin ihtiyaç duyduğu bütün malları üreterek ihtiyacını karşılaması mümkün değildir.
İlkel toplumlardan itibaren her birey yeteneği doğrultusunda mal üretmiş, kendi ihtiya-
cından fazlasını başka mallarla değiştirme yolunu seçmiştir. Bu şekildeki davranış biçimi
iş bölümünü ortaya çıkarmıştır. İş bölümü, belirli işi yapan kişilerin zamanla o alanda
uzmanlaşmasına neden olur. Yani uzmanlaşma, iş bölümünün bir sonucudur.
Mal ve hizmetlerdeki uzmanlaşmanın ve onların sahip olduğu (birbirlerine göre) gö-
receli değeri değişimin nasıl olacağı sorusunu sordurmuştur. Şöyle ki: İnsanoğlu, sahip
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 23
olduğu - ürettiği her şeyin bir değeri olduğunu fark etmesinden itibaren trampa (takas)
ekonomisinin yarattığı sorunlardan kurtulabilmek için, nadir olan yani en fazla değer ve-
rilen çeşitli nesneleri (malları) para niyetine kullanarak mübadele sistemini oluşturmaya
çalışmıştır. Tarihteki mal paradaki gelişimin son aşamasında altın ve gümüşün para olarak
kullanımı sonrasında, temsili paranın ve günümüzdeki (cebimizde olan fiyat) paranın,
banka parasının ve kredi kartlarının kullanımı da ekonomik işleyişi olumlu şekilde değiş-
tirmiştir. Çünkü para: Herkes tarafından kabul edilen bir alış-veriş (değişim) aracı olma;
ortak değer ölçüsü olma; değer saklama ve borç ödeme işlevleri sayesinde mübadele eko-
nomilerinin işleyişini de geliştirmiştir.
Mübadele ekonomilerinde kullanılan üretim araçlarının sahipliği bakımından, bugü-
ne kadar uygulanabilmiş veya uygulaması süren başlıca iki ekonomik sistem: Kapitalizm
(liberalizm, piyasa ekonomisi) ve Sosyalizmdir (kumanda ekonomileri). İlkinde makine
ve teçhizatın mülkiyeti sermaye sınıfında yani kapitalist denilen kesime ait, ikincisinde ise
mülkiyet işçi-kamu adına devlete aittir.
Ekonomilerin işleyişiyle ilgili bu iki sistem uç uygulamaları içerir. Yani bir uçta piyasa
ekonomileri, diğer uçta kumanda ekonomileri yer almaktadır. Bu iki uç sistem dışında
her iki sistemin bir kısım yönlerini kabul eden uygulamalar, karma ekonomik sistem ola-
rak adlandırılmakta ve her ülkede farklı şekilde uygulanmaktadır.
Tablo 2,1’de, kapalı ve açık ekonomilere ait çeşitli sistemlerdeki piyasa ve piyasa dı-
şında, farklı mübadele şekillerinin oluş örnekleri verilmektedir. Bu tabloyu sağdan sola
değil, yukarıdan aşağıya doğru örneğin, mübadeleler piyasada & piyasa dışında; girişim
kapitalist& kapitalist olmayan şeklinde okuyunuz. Tablonun ilk iki satırını birlikte sağdan
başlayarak okuyalım: Kapitalist girişimci, ücretlendirilmiş emeği alır, ürettiği mal ve hiz-
metlerin mübadelesi piyasada gerçekleşir. Tablonun sağ sütunundaki Alternatif Kapitalist
girişimler, kapitalist şirketlerden, kendilerini kamusal içerikli (çevre dostu-toplumsal an-
lamda sorumluluk taşıyan) hizmetler sunma konusunda gittikçe daha fazla ayrıştırırlar.
Kamu İktisadi Teşebbüsü de, piyasa koşullarında ücretlendirilmiş emek kullanır; kar elde
eder; sermayebirikimi sağlar. Fakat kamusal fayda dağıtma imkânları, piyasaları disipline
etmesi politik gücü sayesinde yüksektir. Bölüm sonunda bu tablonun tekrar gözden geçi-
rilmesi bakış açınızı değiştirecektir.
Piyasa, gerek üretim faktörlerinin, gerekse üretilen mal ve hizmetlerin alıcı ve satıcıla-
rının karşı karşıya gelmesini ve ekonomik kararların verilmesini sağlayan ortamlardır. Bu
ortamların kesinlikle belirli bir mekân olması şart değildir. Çünkü bilgi teknolojilerinin
değişen boyutu piyasalarda mekân kavramını da değiştirmektedir. Bu değişim ile piyasa,
bir mal ve hizmetin alıcı ve satıcılarını bir araya getiren semt pazarları, alışveriş merkez-
leri, fuarlar gibi belirli bir mekânda oluşabileceği gibi tarafların cismen bir araya gelme-
meleriyle de oluşabilir. Örneğin: teleks, telefon, faks, elektronik posta, elektronik ticaret
gibi sanal ortamlar da pazarın-piyasanın oluşmasını sağlar. Buradaki piyasa ekonomileri
terimi ise arz ve talebin karşı karşıya geldiği mekân kavramı dışında; alıcıları ve satıcıları
bir araya getiren kolaylıkları, piyasalara kolay erişim imkânlarını da ifade etmektedir.
girişimcilerin mal ve hizmet üretim isteği; girişimcilerin girdi piyasalarında üretim fak-
törlerine (emek, sermaye, toprak) olan talebini artıracaktır. Eğer bu faktörlere olan talep,
arzından (hane halkının faktör piyasalarına sunduğundan) fazla ise fiyatlar yükselecek,
az ise düşecektir. Girişimcilerin bu faktör talepleri hane halkının da gelirlerini oluşturur.
Piyasa ekonomisinin bu işleyiş sürecinde; ne, nasıl ve kimler için üretilecek sorularının
cevaplarını veren herhangi bir merkezi otorite yoktur. Kaynakların tahsisiyle ilgili kararlar
bağımsız bireysel girişimciler ve hane halkları tarafından alınır. Böyle bir sisteme serbest
piyasa sistemi ya da piyasa ekonomisi denir. Birbirlerinden bağımsız hane halkı, bireysel
girişimciler, hükümetler ve diğer organizasyonların kararları piyasalarda birbirleriyle etki-
leşim içindedir. Bu sistemde temel koordinasyonu, değişimi, piyasada oluşan fiyatlar sağlar.
Bu nedenle serbest piyasa sistemine çoğu kez fiyat sistemi de (fiyat mekanizması) denir.
Piyasa mekanizmasının önemli aracı olan fiyat sistemi; hem üretim faktörlerinin, hem
de üretilen malların fiyatlarını ve dolayısıyla faktör sahiplerinin toplam üretimden ala-
cakları payları belirler. Şöyle ki; girişimciler tarafından mal ve hizmet piyasalarına arz
edilmiş ürünlerine artan taleple yükselen fiyatlar, girişimcilere piyasadan daha fazla pay
almak, kârını artırmak için bir şeyleri yapması gerektiği sinyallerini verir. Bunun için de
örneğin, daha fazla mal üretmek veya ürettiği mal ve hizmetlere farkındalık katarak re-
kabetçi ürünler elde etmek gerekmektedir. Bu da, üretim tekniğinin devamlı gelişmesini
ve ekonomide etkinliği, dolayısıyla mal ve hizmet piyasalarına daha fazla giriş, ekonomik
terimle arzda artış sağlar. Bu durum tüketicilerin daha farklı mal ve hizmetleri daha ucu-
za almalarını sağlayacaktır. Tersi durumda ise yani düşen fiyatlar üreticilere üretimlerini
kısma gibi kararları almak yönünde işaretler vermektedir.
Şekil 2.1
Piyasa Ekonomisinde
Ekonomik Birimlerin
Gelir ve Harcama
Akımları
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 27
Girişimcilerin üretimi gerçekleştirmek için gerekli olan üretim faktörleri talebi, hane
halklarının gelirlerini belirleyecektir. Faktör piyasalarına daha çok ve/veya daha nitelikli
faktör arz eden girdi (emek, sermaye, toprak) sahibi üretimden daha fazla pay alacaktır.
Daha yüksek gelir elde edecektir. Fakat piyasa ekonomisinin yani fiyat sisteminin bu me-
sajları en iyi şekilde verebilmesi, piyasanın iyi işlemesi, sinyallerin taraflarca tam anlaşıla-
bilmesi için fiyat düzeyinin istikrarlı olması gereklidir. Aynı zamanda; üretim tekniğinin,
teknolojinin gelişimi için de mülkiyet hakkının korunması, piyasalara müdahalenin bu-
lunmaması gerekmektedir.
Fiyatların piyasalarda serbestçe oluşması demek, hükümetlerin hiçbir rolünün bulun-
madığı anlamına gelmemelidir. Devletin gerek piyasaları düzenleyici-denetleyici görev-
leri ve gerekse de kamu hizmetlerinin finansmanı için tahsil etmek istediği vergiler de,
piyasada oluşacak mal ve hizmetlerin fiyatlarını etkiler. Örneğin Devletin üretimi özen-
dirmek için girişimcilere vereceği sübvansiyon (destekleme) teşviki üretim maliyetini dü-
şürürken, işletmelerden alacağı kurumlar vergisi gibi kamu kesintileri üretim maliyetini
ve fiyatları yükseltecektir. Devletin bazı hane halklarını desteklemek için yapacağı (emekli
maaşı, öğrenci bursları gibi) transfer ödemesi ise onların gelirini dolayısıyla talebini artı-
rırken; onlardan yapacağı katma değer vergisi, gelir vergisi gibi kesintiler de nihai mal ve
hizmetlere olan talebi azaltacaktır.
Uygulamada ülkeden ülkeye farklılık gösterebilen karma ekonomik sistem; özel mül-
kiyetle birlikte kamu mülkiyetini de uygun bulan, piyasa ekonomisi yanında sosyalist sis-
temin bazı unsurlarını da benimseyen, fiyat mekanizmasıyla birlikte merkezi planları da
uygulama çabası içinde olan, bir sistem olarak ifade edilebilir.
Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde, ülkelerdeki liberal ekonomiye geçiş uygulama-
ları (başta kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi) faaliyetleriyle, piyasa sistemine daha da
fazla yaklaşıldığı görülmektedir. Fakat ortaya çıkan (finansal kriz gibi) ekonomik istik-
rarsızlıklar, devletin ekonomiye müdahalelerini artırmaktadır. 2008 küresel finans kri-
zinin uzun süren çözümsüzlüğü; özelleştirme yerine kamulaştırma faaliyetlerinin tekrar
gündeme gelmesine, devletin ekonomiye daha fazla müdahale etmesine neden olmuştur.
Kısaca söylemek gerekirse; ne Sosyalizm ne de Liberalizmin bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler temel felsefesi ekonomik model olarak tek başına yeterli değildir.
Mikroekonomi ve Makroekonomi
Mikroekonomi, ismindeki mikro ön eki Yunanca mikros kelimesinden gelir ve küçük
anlamındadır. Dolayısıyla mikroekonomi, ekonominin küçük üniteleri olan bireylerin-
tüketicilerin ve girişimcilerin-firmaların ekonomik davranışlarını inceler. Aynı zamanda
mikroekonomi rasyonel ve çıkarları peşinde koşan bireylerin etkileşimlerinin yarattığı
sosyal sonuçları inceler. Örneğin tüketicilerin, ihtiyaçlarını gideren mal ve hizmetlerden
elde edeceği faydalar nedeniyle bu mal ve hizmetlere verdikleri değeri; firmaların da bu
mal ve hizmetleri üretme koşullarına göre oluşan fiyatın ne olacağını; piyasa türleri, piya-
saların işleyiş mekanizması ve farklı piyasa koşullarında firma dengesinin nasıl oluşacağı
gibi konuları araştırmaktır. Mikroekonominin ilgilendiği sorulara günlük hayatımızdan
şu örnekler verilebilir: Masaüstü bilgisayar mı, yoksa dizüstü bilgisayar mı almalıyım?
Toplama bilgisayar mı, yoksa bilinen bir marka mı almalıyım? Akıllı telefonum mu, yoksa
tabletim mi olsun? İkisini de alabilmem için kredi almam gerekir. Acaba alacağım kre-
dinin maliyetine katlanmaya değer mi? Benzin fiyatları artarsa insanlar dizel arabalara
yönelirler mi? Gelir vergisindeki azalma insanların daha çok çalışmasını teşvik eder mi?
Gelir vergisindeki artma insanların tasarruflarını azaltır mı?
Makroekonomi, ismindeki makro ön eki ise Yunanca büyük anlamına gelen makros
kelimesinden gelmektedir. Yani makroekonomi, ulusal ekonomide devletin, firmaların ve
bireylerin tercihlerinin, davranışlarının toplam etkisiyle ilgilenir. İstihdam oranı, büyüme
hızı, kamu dengesi, faiz oranı, enflasyon, dış ticaret, ödemeler dengesi gibi konu başlıkları
makroekonominin alanına girmektedir. Bu çerçevede makroekonominin cevap aradığı
bazı sorulara şu örnekleri verebiliriz: 2001 krizi Türkiye’de işsizliği ne kadar artırmıştır?
2008 küresel finans krizi, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler de nasıl bir değişim yapması-
na neden olmuştur? Avrupa ülkelerinin kamu borç stokları artarken Türkiye’de mali disip-
lin niçin göreceli olarak daha iyidir? Enflasyonun nedenleri nelerdir?
Finansal okuryazarlık, finansal kararlar alabilme yeteneğinin oluşması için finansal ürün
ve uygulamalar hakkında temel düzeyde bilgi sahibi olma yeteneği olarak ifade edilebilir.
Finansal işlemlerde gittikçe çeşitlenmeyle birlikte karmaşıklığı da yarattığı için finansal
okuryazarlık önem kazanmaktadır. Çünkü teknik özellikleri nedeniyle karmaşıklaşan, ma-
liyet avantajları farklılaşan finansal araçları daha sık kullanmaya başlayan hane halkları ve
girişimcilerin, en iyi kararları verebilmesi için bu ürünleri tanıması gereklidir. Bunlar; fark-
lı özelliklere, vadelere sahip kredi kartlarının karşılaştırılmasından, değişik ödeme yöntem-
lerinden hangilerinin tercih edileceğine, mümkünse ne miktarda tasarruf yapılacağından
bunun hangi yatırım aracına yatırılacağına veya en iyi koşullarda kredinin nereden temin
edileceğine kadar pek çok finansal üründe rasyonel kararı gerektirmektedir. Bunlara ilave
olarak Türkiye’de finansal okuryazarlığın geliştirilmesinin önemli bir gereklilik göstergesi
kayıt dışı ve yastık altı ekonomisidir. Çünkü hane halkı hem varlık hem de yükümlülükleri-
ni, kayıt dışı veya yastık altı ekonomisi (nedenleri dini inanç veya sisteme olan güvensizlik
vb.) nedeniyle gizlediğinden aldığı risklerin farkında değildir.
Kısmi analiz, “diğer şeyler eşit” veya “diğer tüm durumlar sabit kalmak şartıyla” şeklindeki
basitleştirici varsayımlarla; ekonominin bir biriminin veya bir bölümünün dengesinin ana-
lizini inceler. Kısmi denge analizinin karşıtı olan genel denge analizi ise, ekonominin bir
biriminin veya bir bölümünün değil; onların karşılıklı etki ve bağlılıklarının tüm ekonomi
üzerindeki etkilerini inceler.
Hane Halkı
Hane halkı; sahibi olduğu üretim faktörlerini faktör piyasalarına arz ederek elde ettiği
kazancı, aralarında akrabalık bağı bulunup bulunmadığına bakılmaksızın aynı konutta
birlikte yaşadığı kişilerle paylaşan, yaşadığı konutun masraf-hizmet ve yönetimine katılan,
bir veya birden fazla kişiden oluşan topluluktur. Ekonomide harcama ve tasarruf yapma
kararlarının çoğunluğu hane halkları tarafından verilir. Ekonomik birim olan hane halkı,
faktör piyasalarındaki (emek, sermaye, toprak) arzıyla gelir elde eder. Hane halkının, sa-
hibi olduğu üretim faktörüne göre gelirini elde etme şekilleri değişir. Örneğin: Emeğini,
becerilerini emek piyasasında girişimcilere satan hane halkı ücret geliri; tasarrufları olan
hane halkı bunları finansal sisteme ödünç vererek faiz geliri; gayrimenkulleri olan hane
halkı bunları piyasaya arz ederek kira geliri elde eder. Hane halkı, elde ettiği bu gelirlerinin
harcama ya da tasarruf kararlarını verir. Bu karar girişimcileri (reel sektörü) ve finansal
sektörü de ilgilendirir.
Firmalar
Ekonomideki ana üretim birimi olan girişimcilerin oluşturduğu firmalar, yapmış oldukla-
rı organizasyon ile şahıs şirketinden devlete kadar bütün üretici birimleri oluşturur. Mal
ve hizmet piyasalarına üretim (arz) yapabilmek için faktör piyasalarından üretim faktörle-
rini (kaynaklarını) talep ederler. Yani üretim süreci organizasyonunda diğer üç faktörü bir
araya getiren girişimcilerdir. Gerçek ve tüzel kişi girişimciler, yapmış oldukları organizas-
yon ile şahıs şirketinden devlete kadar bütün üretici birimleri oluşturur. Onlar, ürettikleri
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 33
mal ve hizmetleri tüketicilere satılmak üzere mal ve hizmet piyasalarına satarlar. Kısaca
bir firmanın temel iki rolü vardır: Üretim faktörlerini satın alma ve ürettikleri mal ve hiz-
metleri satmaktır. Girişimciler, üretim ve yatırım kararı verirken toplam talep seviyesine
ve üretim faktörü maliyetlerine bakar. Malın fiyatını, bu maliyet unsurlarına göre belirler.
Şekil 2.2
Ekonomik Birimlerin
Ekonominin Döngüsel
Akımında Genel
Görevleri
Devlet
Piyasaların düzenlenmesinde-denetlenmesinde önemli görevi olan devlet; aynı zamanda arz
ve talebin oluşmasında dolaysız ve dolaylı bir şekilde belirleyicidir. Başka bir ifade ile devlet,
ekonominin işleyiş sürecinin lokomotifidir. Hükümet uygulamalarını, kamunun gelir elde
etme ve harcama kararlarını şekillendiren maliye politikası aracı, hane halkı ve girişimcinin
gelir ve harcama kararlarını ve devletin bütçesini etkiler. Devlet yaptığı harcamalar ile hem
diğer iki karar biriminin gelirini artırıcı etkiye sahip, hem de topladığı vergiler ile onların
gelirini düşürücü bir güce-araçlara sahiptir. Fakat kamunun, gelirini aşan harcamalar nede-
niyle oluşan bütçe açıklarının finansmanı da, finansal sistemde kontrol edilebilir seviyeleri
aştığında, piyasada borç alma ve borç verme faiz oranları yükselir.
Harcamalar ve vergilendirme yoluyla devlet, ekonomide kaynak dağılımını etkiler. Siga-
raya vergi koyarak içilen sigara sayısını azaltır ve böylece insan sağlığını iyileştirir. Benzine
34 Ekonomik Analiz
vergi koyarak ise kamyon şoförlerinin ve otomobil sürücülerinin tepkisini çeker, ancak hava
kirliliğini azaltır. İşten kazanılan gelire vergi koyan bir devlet, insanların çalışma sürelerini
etkiler. Karma bir ekonominin işleyişi üzerinde vergilerin büyük bir ağırlığı vardır. Vergiler
toplumun kıt kaynaklarının ne şekilde tahsis edileceğini önemli düzeyde etkiler.
Piyasaların düzenlenmesinde-denetlenmesinde devlet: Piyasaların etkin şekilde işle-
mesi için kuralları-yasaları düzenleyen devlet bu kuralların işleyip-işlemediğine; oyunun
kurallarına uyulup uyulmadığına; firmalar arasında rekabet kurallarının işletilip işletil-
mediğine; kayıt dışı çalışılıp çalışmadığına bakar.
Kamunun, ekonominin üretim ve satış sürecine dolaysız bir şekilde müdahale etme ye-
rine, piyasaları düzenleyici ve denetleyici rolü günümüzde gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu
görevi Türkiye’de yapan bağımsız düzenleyici-denetleyici kurumlar şunlardır: Sermaye Pi-
yasası Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Rekabet Kurumu, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, Kamu İhale Kurumu. Bu kurumların
genel hatlarıyla görevlerini: Piyasa katılımcılarının piyasa kurallarına uygun çalışıp çalışma-
dığını kontrol etmek; aykırı davrananlara yaptırımlar uygulamak; taraflar arasındaki uyuş-
mazlıkların çözümünde arabuluculuk ve hakemlik yapmak şeklinde özetleyebiliriz.
Piyasalarda arz ve talebin oluşmasında dolaysız ve dolaylı devlet: Devlet, özel sek-
törün ürettiği mal ve hizmetlerden satın alabildiği gibi; kendisi de kamu sektörü olarak
dolaysız bir şekilde çeşitli mal ve hizmetler üretebilir. Kendisinin üretim yaptığı veya yap-
madığı piyasalarda; arzın artmasını isteği alanlarda iseözel sektörün üretimini teşvik için
vereceği sübvansiyon, vergi teşviki ile dolaylı bir şeklide onların üretim maliyetleri azaltı-
larak arzın artması sağlanabilir. Devlet hane halkına yaptığı maaş ve transfer ödemelerin-
de artış ve düşük gelir vergisi alınması uygulamalarıyla toplam talebin artmasını dolaylı
bir şekilde sağlayabilir.
Finansal Sistem
Ekonomik sistemi oluşturan üç birimden (hane halkı, devlet, firma); fon fazlası (tasar-
rufu) olanlardan, fon açığı (tasarruf açığı) olanlara fon transferinin gerçekleştirilmesine
finansal sistem aracılık yapar. Bu temel hizmetiyle finansal sistemde, paranın fiyatı yani
kredinin bedeli olan faiz ve dövizin fiyatı olan döviz kuru belirlenir. Finansal sistemin,
ekonominin işleyişi üzerindeki etkisi için geniş bilgiyi Şekil 2.6 ve 2,7’de bulabilirsiniz.
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 35
Şekil 2.3
Devletin Ekonomik
Faaliyette
Bulunmadığı Dışa
Kapalı Ekonomilerde
Döngüsel Akım
36 Ekonomik Analiz
“Tüketim Harcamaları (C) = Satış Gelirleri = Mal ve Hizmet Talebi = Mal ve Hizmet Arzı (Y)”
Ancak bu eşitliğin gerçek hayatta sağlanması pek mümkün değildir. Hane halklarının
hepsi, elde ettiği kazançlarının (faktör gelirlerinin) tamamını tüketim harcaması olarak
tüketmezler. Yani elde ettiği gelirinin bir bölümünü tüketmeyerek tasarruf (S) yapabilir.
Yapılan bu tasarruflar (S), finansal sistem aracılığıyla firmalara, yeni mal üretmek; yatı-
rım yapmak için kredi olarak aktarılacaktır. Böylece finansal sistem, Tasarruf (S) = (I)
Yatırım eşitliğinin gerçekleşmesine aracılık yapar. Aksi durumda yapılan tasarruflar, hane
halklarının elinde (yastık altında) atıl olarak bekleyecektir.
Bu döngüsel akım süreci kısaca şöyle özetlenebilir: Mal ve Hizmet Arzını (Y) yani
bir ulusal ekonominin mili gelirini üretmek için yerli firmaların hane halklarına yaptığı
ödemeler, ya tüketime (C) ya da tasarrufa (S) dönüşecektir. Bu durumda eşitlik bu sis-
temde Y= C + S denkleminde görüldüğü gibi gerçekleşecektir. Denklemdeki S (tasarruf)
simgesi, ekonomide yapılan üretim kadar tüketimin gerçekleşmemesi yani stokta, yapı-
lan tasarruflar kadar mal birikmesi oluşmuşanlamına gelir. Bu sorunun çözümü: Hane
halklarının tasarrufunun (S), finansal sistem aracılığıyla firmalara aktarılarak;S=I eşit-
liğinin gerçekleşmesiyle; ekonomide genel dengenin de Y= C + I oluşmasını; bir başka
deyişle,ülkede üretilen milli gelirin (Y), tüketim (C) ve yatırım (I) harcamaları şeklinde
kullanılmasını sağlamaktır.
Devletin Ekonomik Faaliyette Bulunduğu Dışa Kapalı Ekonomilerde Döngüsel Akım
Devletin verdiği temel kamu hizmetlerinin (alt yapı, güvenlik, adalet, eğitim, sağlık
gibi faaliyetlerin) finansmanı için ana gelir kaynağı vergilerdir. Eğer devlet, girişimci ola-
rak KİT’leri işletiyorsa, oradan elde ettiği satış gelirleri de kamu harcamalarının finans-
manında kullanılır. Vergiler, gerek hane halkından gerekse de firmalardan tahsil edilir.
Günümüz dünyasında, devletin ekonominin işleyiş sürecinde yer aldığı gerçeğiyle,
döngüsel akımın nasıl gerçekleştiğini Şekil 2.4 yardımıyla takip edelim. Şekildeki döngü-
sel akımda; tüketiciler ile firmalar arasında, dış çemberde mal ve hizmet akışı şeklindeki
reel değerler ve bunun tersi yönünde parasal hareketler iç çemberde gerçekleşmektedir.
Devletin iç çemderdeki parasal hareketleri; satış gelirleri, faktör giderleri ve vergi tahsilatı
şeklindedir. Devletin dış çembere katkısı ise: KİT’lerde üretim yapmak için faktör talebi
ve ürettiği malları mal ve hizmet piyasalarına arz etmek şeklindedir. (Açıklamaları şekille
birlikte takip ederseniz daha kolay yorumlayabilirsiniz.)
Mal ve hizmet piyasalarında devlet, vereceği kamu hizmetlerinde kullanılmak üzere
özel sektörün ürettiği mal ve hizmetlerden satın alabilir. Ayrıca kendisi de kamu sektörü
olarak sahibi olduğu Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ile çeşitli mal ve hizmetler üretebi-
lir. Böylece mal ve hizmet piyasalarındaki alım-satıma konu olan nihai mal ve hizmetlerin
fiyatının (arz ve talebin) oluşmasına bir şekilde etkide bulunur. Bunun dışında devlet;
üretim yapmadan arzın artmasını veya hane halkının alım gücünün yükseltilmesiyle tale-
binin artmasını sağlayarak, dolaylı bir etkide de bulunabilir.
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 37
Şekil 2.4
Devletin Ekonomik
Faaliyette Bulunduğu
Dışa Kapalı
Ekonomilerde
Döngüsel Akım
Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT), iktisadi devlet teşekkülü (İDT) ile ka mu iktisadi kuruluşu
(KİK)’nın ortak adıdır.
• İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esas-
lara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsüdür.
• Kamu iktisadi kuruluşu (KİK), sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel niteli-
ğindeki mallar ile temel mal ve hizmet üretmek ve pazarlamak üzere kurulan; kamu
hizmeti niteliği ağır basan kamu iktisadi teşebbüsüdür. Türkiye’de, liberal ekonomi uy-
gulamalarının hız kazanmasının önemli bir göstergesi de özelleştirme faaliyetleridir.
Özelleştirme faaliyetleri ile Türkiye’de devletin, ekonomideki mal ve hizmet üretme
şeklindeki aktif-dolaysız görevini terk ettiği; bunun yerine; oyunun kurallarını koyma,
piyasaları düzenleme - denetleme şeklinde görevleri tercih ettiği görülmektedir. Bu
tercih ve uygulamalar ile Türkiye’deki karma ekonomik yapıda, özel sektörün payının
ağırlığı artmaktadır. Devletin ekonomideki payı, özelleştirme kapsamındaki kuruluş-
lar, özelleştirme uygulamaları için http://www.oib.gov.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Şekil 2.5
Devletin Ekonomik
Faaliyette
Bulunduğu Dışa
Açık Ekonomilerde
Döngüsel Akım
Türkiye’deki bireylerin ithal marka malları tercih etmelerinin ekono- mik sonuçlarını analiz ediniz.
3
GÜNÜMÜZ PİYASA EKONOMİLERİNİN İŞLEYİŞ SÜRECİ
Çağdaş ekonomik hayatın en önemli özelliği, işbölümünün son derece gelişmiş ve ge-
lişmekte olmasıdır. İnsanlar, aletler ve genel olarak sermaye donanımı, yaptıkları işler
bakımından, uzmanlaşmışlardır. Emek gibi bir kaynağın, bir özel iş için etkinliğinin yo-
ğunlaştırılmasına ve geliştirilmesine uzmanlaşma; farklı çalışan grupların, üretimin çe-
şitli kısımlarında uzmanlaşmasına iş bölümü denir. İşbölümü ile birlikte, zorunlu olarak,
mübadeleler artmış, bu da para kullanımının yayılmasına neden olmuştur. Para ekono-
misinin genişlemesi, mal-mal biçimindeki mübadeleyi ikiye bölmüş ve böylece üretim
ile satış arasındaki doğal bağ kopmuştur. Bu durum, esas olarak birbirine bağlı olması
gereken, üretim ile tüketim ve yatırım ile tasarruf faaliyetlerinin birbirlerinden bağımsız
olarak yürümelerine neden olmaktadır. Gerçekten modern kapitalist ekonomi düzeninde,
üretim-tüketim, yatırım-tasarruf kararları ayrı ayrı birimler tarafından ve farklı güdülerle
verilmektedir. Örneğin girişimciler (müteşebbisler) kar elde etmek için yatırım yaparlar,
hane halkı ise girişimciler kar etsinler diye değil, geleceklerini güvence altına almak için
ya da başka motiflerle tasarrufta bulunurlar.
40 Ekonomik Analiz
Günümüz piyasa ekonomilerinin (kapitalizmin) işleyiş süreci, birden bire ortaya çık-
mamıştır. Uzun bir gelişim sürecine sahip olmasına rağmen en yoğun şekilde, Sanayi Dev-
rimiyle birlikte, önce Avrupa’da daha sonra da Dünya’nın hemen tüm bölgelerinde farklı
özellik ve uygulamalarla kendini göstermiştir.
Ekonomik bir sistem olarak evrensel özellik kazanan kapitalizmin veya bu sistemin bir
toplumdaki uygulanma basamaklarında göstereceği gelişim aşamalarını, Amerikalı ikti-
satçı Walt Whitman Rostow 5’e ayırmıştır:
• Geleneksel Toplum: Bu birinci aşamada, toplumda geleneklerin egemen, kültür
düzeyinin genellikle çok düşük olduğu görülür. Bu dönemde nüfusun çoğunluğu
geçimini tarımsal faaliyet sonucunda elde eder. Toprağa dayalı ekonomi koşulla-
rındaki üretimden en yüksek payı büyük toprak sahipleri, yani egemen sınıflar alır.
• Hazırlık veya Geçiş Süreci: İkinci aşama ise tarım toplumundan sanayi toplumu-
na geçişin gerektirdiği uyum çalışmalarının başlandığı dönem olarak kabul edil-
mektedir. Şehirlerde yeni iş alanlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla, köyden şehre
akın başlamıştır. Kitlesel nüfus hareketleriyle şehirlerde, inşaat faaliyetlerinin özel-
likle demiryolları, karayolları, barajlar, limanlar, sulama tesisleri gibi alt yapı yatı-
rımlarının arttığı görülür. Bu gelişmelerle, toplumda eğitim seviyesi yüksek işgücü,
sermaye birikimini artıran girişimci ruhu gibi faktörler fazlalaşmaya başlamıştır.
• Kalkış Dönemi: Üçüncü aşama, artık kalkınma ve büyüme önündeki engellerin
ortadan kaldırılmaya başlandığı dönemdir. Bu yapılanmayla birlikte üretimde ve-
rimlilik artmış, sermaye birikimi hızlanmış, uluslararası ekonomik ilişkiler de ge-
nişlemeye başlamıştır.
• Olgunluk Dönemi: Dördüncü aşama, üretimde modern teknolojinin kullanılma-
sıyla kaliteli, rekabetçi mal ve hizmet üretiminin başarılması ve piyasa olarak dışa
(ihracata) açılım gösterildiği bir dönemdir. Teknolojik gelişme ve sermaye biriki-
minde belirli bir büyüme hızının yakalanmış olması kadar, bunun sürekliliğinin
sağlanması da gerekir. Çünkü ekonomik büyümeyle birlikte nüfus artışının hızlan-
masına karşın, yatırım kararlarında yapılan hatalar, finansman eksikliği, daha fazla
tüketim, ithalatın artması, ihracatın azalması, cari açığın oluşması gibi olumsuz
etmenler, sonraki dönemlerde büyüme hızında olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bir-
çok ülke bu nedenlerden ve artan küresel rekabet yüzünden kalkınmasını tamam-
layamamaktadır.
• Kitlesel Tüketim Dönemi: Bu son aşama, katma değeri yüksek malların üretim
ve tüketiminin kitlesel hale geldiği ve refahın arttığı dönemdir. Bu aşamanın sü-
rekliliği, küresel pazarlara sahip olma ve üretim seviyesinde devamlılığı sağlama
sayesinde mümkündür.
Kapitalist sistemin bu aşamalarının hızla geçilmesinde dinamik görevi olan girişim-
ciyi, risk alma konusunda motive eden faktör kârdır. Kâr etme güdüsüyle organizasyonu
sağlayan girişimci, üretim faktörlerini faktör piyasalarından satın alır, ürettiği malları da
hane halkının tüketimine hazır bir şekilde nihai mal ve hizmetler piyasasında tüketicilere
satar (Şekil 2,6’da görüldüğü gibi).
Piyasa ekonomisinde hane halkları, elde ettikleri faktör gelirlerinden ne kadar harca-
ma ya da tasarruf yapacağının kararını kendisi verir. Hane halkının, elde ettiği gelirden
devlete ödenecek vergi gibi kesintiler düşüldükten sonra kalan harcanabilir gelirden yapı-
lacak harcama miktarı, girişimci gelirlerini oluşturur. Fakat bazı hane halklarının verdiği
tasarruf yapma kararı ise ekonominin işleyiş döngüsünde dolaşımda olan gelirde yani pa-
rada bir sızıntı, girişimci gelirlerinde azalma yaratacaktır.
Hane halkının, elde ettiği gelirde artma olmadan giderek daha yüksek oranda tasar-
ruf etmesi ile tüketim harcamalarını azaltması, firmaların stoğa üretim yapmalarına yani
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 41
ürettikleri malları satamamalarına neden olacaktır. Ekonominin işleyişini anlatan döngü-
sel akım şekillerinden biliyoruz ki hane halkının mal ve hizmet talebi girişimci gelirlerini
oluşturur. Bu gelirler yani hane halklarının mal ve hizmet talebi durursa firmalar da üreti-
mi durduracaktır. Başka bir ifadeyle, faktör piyasalarından üretim faktörü özellikle emek
talep edilmediğinden, ekonomide hem kişisel gelir hem döngüsel gelir akımı azalacaktır.
Çünkü girişimcinin faktör talebi de hane halkı gelirlerini oluşturur. Bu durum da sonraki
dönemlerde firmaların, yatırım harcamalarında daralmaya neden olacağından, ekonomik
büyüme ve tasarruflar azalacaktır. Kısacası, işin başında iyi gözüken tasarruf eğiliminin
artması, uzun dönemde toplam tasarrufları azaltması şeklinde bir çelişki yaşatacaktır. Bu
duruma tasarruf paradoksu (çelişkisi) denir.
Elde ettiği gelirde artma olmadan yani aynı gelir düzeyinde iken, hane halklarının daha faz-
la tasarruf etmek istemelerinden dolayı, toplam tüketim azalmasının sonraki dönem gelirle-
rini eksiltmesiyle, toplam tasarrufların azalması olayına tasarruf paradoksu denir.
Şekil 2.6
Ekonominin İşleyişi
ve Finansal Sistemin
Önemi
Genel olarak finansal sistemin işleyişi: Şekil 2.7’de görüldüğü gibi, ellerinde fon fazlası bu-
lunan ve bunu belli bir getiri karşılığında değerlendirmek isteyen fon arz edenler sol tarafta,
bu fonları talep edenler ise sağ taraftadır. Sistemde en önemli fon arz edenler hane halkları-
dır. En önemli fon talep edenler ise firmalar ve hükümettir. Sistemde doğrudan finansman-
da, fon talep edenler kendilerine ait değerli kâğıtları (hisse senedi, tahvil, bono vb.), finansal
piyasalarda fon arz edenlere satarak fon temin ederler. Bu durumda borçlu olan ekonomik
birimler, borçlarını gelecekte elde edecekleri gelirden ödemeyi taahhüt etmektedirler. Do-
laylı yoldan finansmanda ise fon talep edenler, ihtiyacı olan fonu, finansal aracılardan temin
ederler. Burada tasarrufçu, fon kaynağını finansal aracıya aktarır. Kredi kullanmak isteyen
de fon gereksinimini finansal aracıdan sağlar. Burada taraflar yüz yüze değil aracı kurumlar
sayesinde birbirlerini görmeden işlemlerini gerçekleştirir.
Şekil 2.7
Finansal Sistem
Aracılığıyla Fon Akışı
44 Ekonomik Analiz
Şirketlerin finansman biçimi ülkeden ülkeye farklılık göstermesine karşın, ABD, Kanada,
İngiltere, Japonya, İtalya, Almanya ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar;
işletmelerin faaliyetlerinin finansmanı amacıyla fona ihtiyaç duymaları halinde; bu fonla-
rı, doğrudan menkul kıymet piyasalarından değil, genellikle finansal kurumlar aracılığı ile
dolaylı yoldan elde ettiklerini göstermektedir. Dünyadaki en gelişmiş finansal piyasalara sa-
hip olan ABD ve Kanada’da bile işletme finansmanında, finansal aracılardan alınan krediler,
menkul kıymet piyasalarına göre çok daha önemli bir kaynak niteliğindedir. Bu tür kay-
naklar için menkul kıymet piyasalarını en az kullanan ülkeler Almanya ve Japonya’dır. Bu
ülkelerde finansal aracılardan sağlanan kaynaklar menkul kıymet piyasalarından sağlanan
kaynaklardan yaklaşık on kat fazladır. Ancak Japon piyasalarında son yıllarda yaşanan ser-
bestleştirme önlemleri sonucunda; işletmelerin finansman ihtiyacının karşılanmasında;
finansal aracıların payı, menkul kıymet piyasalarına göre düşme eğilimi göstermektedir.
Girişimciler, yurt içi ve yurt dışına mal sattıklarında satış bedelini, finansal sistemin
vereceği hizmetlerle tahsil edeceklerdir. Aynı şekilde üretimde kullandıkları girdikleri-
üretim faktörlerini, yurt dışından ithal ettiklerinde, para transferlerini yine finansal siste-
min aracılığıyla, finansal sistemin yurt dışı bağlantılarıyla gerçekleştireceklerdir.
Finansal piyasaların, daha önceden sayılan hizmetlerine karşılık, asıl fonksiyonu etkin
bir fon akışı gerçekleştirmektir. Bunun için etkin çalışan finansal piyasaların rolü yadsına-
maz. Çünkü ülkelerin az gelişmişlik, fakirlik seviyelerinin nedenlerinden en önemlisi, bu
iyi işlemeyen veya oluşmayan finans piyasalarıdır. Öyle ki, finansal piyasalardaki ekono-
mik faaliyetler aynı zamanda kişilerin servetleri, şirketlerin ve tüketicilerin davranışları ile
ekonominin döngüsel performansı üzerinde doğrudan etkilidir
Ekonominin işleyişinde, finansal sistemin kesimler arasında aracılığını özetleyelim:
Finansal sistem, ekonomik birey ve kurumların gerçekleştirdikleri ekonomik faaliyetleri
sonucunda elde ettikleri gelirlerinin harcamadıkları yani atıl kısmını, tasarruflarını alır.
Bu atıl fonları, yine ihtiyacı olan kesimlere kullandırarak döngüde kesinti, yavaşlama ol-
mamasını sağlar. Ödünç alınan fonların hem mal ve hizmetlere talebi, hem de arzını artı-
racak şekilde kullanılması, ekonominin gelecekteki gelirini dolayısıyla gelirden yapılacak
tasarrufları da artıracaktır.
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 45
Finans sektörü ile diğer kesimler arasındaki bu karşılıklı etkileşim; kaynak aktarma
mekanizmasının (finansal sistemin), ekonomilerin işleyişindeki önemini göstermektedir.
Bunun için de istikrarlı bir ekonomik yapıda, güçlü bir sermaye yapısına sahip ve etkin
işleyen finans kurumları özellikle etkin işleyişi için çok önemlidir.
Yatırım dünyasına adım atar atmaz, ağzı sütten yanan çok kişi vardır. Bu durumdaki kişi-
lerin hikâyeleri de, dilden dile anlatılır. Bu nedenle, bazı yatırım araçlarını kimse sevmez.
Finansal piyasalar temelde risklerle doludur. Ancak bir o kadar da kazanç fırsatları vardır.
Finansal piyasalara girerken, denize girmek üzere sahip olduğunuz kadar donanım sahibi
değilseniz, boğulma riski gibi tüm yatırımlarınızı kaybetme riski ile karşı karşıyasınız
demektir. Bu konularda bireysel tasarruf sahiplerini bekleyen riskler ve önlemleri için;
finansal okuryazarlığınızı geliştirmek için http://www.yatirimyapiyorum.gov.tr/ adresini
ziyaret ediniz.
Özet
Ekonomik sistem, ulusal ekonomideki ihtiyaçlarla üretim fi olan devlet de, hem piyasaların düzenlenmesinde-denet-
arasındaki dengeyi en etkin şekilde, çok farklı yapılarla sağ- lenmesinde; hem de arz ve talebin oluşmasında, dolaysız ve
lamaya çalışan bütünleşik bir mekanizmadır. Bu mekaniz- dolaylı bir şekilde belirleyicidir. Ekonomik sistemi oluşturan
madaki arz ve talep arasında dengenin sağlanabilmesi için bu üç birimden; fon fazlası olanlardan fon açığı olanlara,
ekonomistlerin yanıt aradığı üç temel soru; neler üretilecek, fon transferinin gerçekleştirilmesine finansal sistem aracılık
nasıl üretilecek ve bunlar nasıl paylaşılacaktır? Bu soruların yapar. Bu temel hizmetiyle finansal sistemde, paranın fiyatı
farklı karşılıklarına göre uygulamada değişik ekonomik sis- olan faiz ve dövizin fiyatı olan döviz kuru belirlenir.
tem türleri ortaya çıkmaktadır. Üretimde kullanılan serma- Dışa kapalı ekonomi, diğer ulusların ekonomileriyle, dış tica-
yenin sahipliği bakımından bilinen iki uç ekonomik sistem, ret ilişkisinin olmamasını ifade eder. Günümüz dünyasında
Kapitalizm ve Sosyalizmdir. İlkinde makine ve teçhizatın gerçek ekonominin işleyişinde olduğu gibi, dış ticaret sektö-
mülkiyeti sermaye sınıfına ait, ikincisinde ise mülkiyet dev- rünü, bir ulusal ekonominin döngüsel akımına yerleştirirsek
lete aittir. Bu iki uç sistem dışında her iki sistemin bir kısım o ekonomi dışa açık hale gelir. Dış ticaret faaliyetlerinin te-
yönlerini kabul eden uygulamalar, karma ekonomik sistem mel ilkesi ise uluslararası uzmanlaşma ve işbölümünün sağ-
olarak adlandırılmakta ve her ülkede farklı şekilde uygulan- ladığı imkânlardan geniş ölçüde faydalanmak biçiminde dile
maktadır. Piyasa ekonomilerinde ekonomik faaliyetler üç getirilebilir.
piyasada gerçekleşir. Ekonominin işleyişini, piyasa ekonomi- Günümüz piyasa ekonomilerinin işleyiş süreci, birden bire
lerinde üretim araçlarının sahibi olan girişimciler, piyasada ortaya çıkmamıştır. Uzun bir gelişim sürecine sahip olması-
oluşan fiyatlar aracılığıyla organize ederler. Girişimciler, üre- na rağmen en yoğun şekilde, Sanayi Devrimiyle birlikte önce
timi gerçekleştirirken gerekli olan üretim faktörlerini, hane Avrupa’da daha sonra da Dünya’nın hemen tüm bölgelerinde
halklarının arzını oluşturduğu girdi piyasalarından üretim farklı özellik ve uygulamalarla kendini göstermiştir. Bu uygu-
faktörü ödemeleri karşılığında satın alırlar. Girişimciler bu lamalarda önemli bir yeri olan, ülkelerin ekonomik gelişmiş-
ödemeleri ya kendi kaynaklarından ya da finans sisteminden lik seviyesini yükselten finansal sistem olmuştur. Ama diğer
finanse ederler. Girişimciler üretim faktörlerini kullanarak taraftan, finansal sistemde ortaya çıkan krizler nedeniyle bu
ürettikleri mal ve hizmetleri, hane halklarına mal ve hizmet sektör, ekonominin işleyiş döngüsünde önemli bir engel ola-
piyasalarında arz ederler. rak durmaktadır. Çünkü finansal sistemde yönetilemeyecek
Ekonomistler, kıt kaynaklar ile hangi malın, kimin için, ne riskler alınmıştır. İstikrarlı bir ekonomik yapıda, güçlü bir
miktarda üretileceği gibi sorulara yanıt bulmaya çalışırken sermaye yapısına sahip ve etkin işleyen finans kurumları, gü-
bazen basit bazen de gelişmiş analiz teknikleri kullanmakta- nümüz piyasa ekonomilerinin bugünkü ve gelecekteki büyü-
dırlar. Bir ekonomik olayın analizinde öncelikle onun me hedefleri, özellikle etkin işleyişi için çok önemlidir.
içerdiği değişkenler ve değişkenler arasındaki ilişkilerle o
ekonomik olayın alanı belirlenir. Ekonominin en kabul gören
bölümlenmesi mikroekonomi ve makroekonomi şeklindedir.
Diğer sınıflama yöntemleri: Mevcut durumu tespit eden veya
ne olması gerektiğini ifade eden pozitif ve normatif analiz;
zaman ölçütüne göre durağan ve dinamik analiz; değişkenle-
rin sayısına göre kısmi ve genel denge analizi şeklindedir.
Ekonominin işleyiş sürecinde yer alan ekonomik birimlerden
hane halkı, devlet ve girişimcinin birbirleriyle olan ilişkileri
ekonominin döngüsel akımlarını oluşturur. Ekonomideki bu
döngüsel akımların, kolaylaşmasını sağlayan diğer bir birim
de finansal sistemdir. Ekonomide tüketim birimi olan hane
halkı, faktör piyasalarındaki (emek, sermaye, toprak) arzıyla
gelir elde eder. Hane halkı, elde ettiği bu gelirlerinin harcama
ya da tasarruf kararlarını verir. Ekonomideki ana üretim biri-
mi olan girişimcilerin oluşturduğu firmalar, yapmış oldukları
organizasyon ile şahıs şirketinden devlete kadar bütün üretici
birimleri oluşturur. Ekonominin işleyiş sürecinin lokomoti-
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 47
Kendimizi Sınayalım
1. Üretim faktörlerinin el değiştirdiği piyasaya ne ad verilir? 6. Bir ulusal ekonominin kendi döngüsünde ürettiği mal ve
a. Para piyasası hizmetleri başka ulusal ekonomi- lere satmasına ne denir?
b. Faktör piyasası a. Sermaye hareketi
c. Finansal piyasa b. İhracat
d. Tedarik piyasası c. Ödemeler dengesi
e. Üretim piyasası d. İthalat
e. Dış ticaret
2. Üretilen mal ve hizmetlerin alıcı ve satıcı larının karşı
karşıya gelmesini ve ekonomik kararların verilmesini sağla- 7. Piyasa ekonomisi sisteminde temel koordi- nasyonu aşa-
yan ortama ne ad verilir? ğıdakilerden hangisi sağlar?
a. Finansal kurum a. Merkezi Otorite
b. Finansal sistem b. Gelir düzeyi
c. Faktör c. Paranın değeri
d. Piyasa d. Fiyatlar
e. Ekonomik sistem e. Hükümet
3. Bir ekonomide harcama ve tasarruf yapma kararları- 8. Özel mülkiyet yanında kamu mülkiyetini, piyasa eko-
nın çoğunluğunu veren ekonomik birim aşağıdakilerden nomisi yanında merkezi plan yaklaşı- mını da benimseyen
hangisidir? ekonomik sisteme ne denir?
a. Hanehalkı a. Merkezi planlı ekonomik sistem
b. İşletmeler b. Piyasa sistemi
c. Devlet c. Kumanda ekonomileri sistemi
d. Yabancılar d. Karma ekonomik sistem
e. Üreticiler e. Özel mülkiyet sistemi
4. Aşağıdaki sorulardan hangisi makroekono- minin ilgi 9. Piyasa ekonomisinin iyi işlemesi için aşağıda kilerden
alanına giren sorulardan biri değildir? hangisi gerekli değildir?
a. Kamunun bütçe açığı ekonomiyi nasıl etkiler? a. Piyasalara müdahalenin bulunmaması
b. Finans krizlerin nedenleri nelerdir? b. Mülkiyet hakkının korunması
c. Ekonomik büyümenin önündeki engeller nelerdir? c. Fiyat düzeyinin istikrarlı olması
d. Piyasa arz eğrisi nasıl elde edilir? d. Fiyatların serbestçe belirlenmesi
e. Ülkeler arasındaki gelir farklılıklarının neden leri ne- e. Hükümetin fiyatları piyasa koşullarında belirlemesi
lerdir?
10. Aşağıdakilerden hangisi piyasa ekonomisin- de oluşan
5. Hükümetin harcamalar ve vergiler yoluyla ekonominin fiyatların yerine getirdiği görevlerden değildir?
işleyişini etkilemek için uyguladığı politikalara ne denir? a. Transfer ödemelerini belirler
a. Gelirler politikası b. Girişimcilerin üretimlerine yönelik karar mekaniz-
b. Para politikası malarını oluşturur.
c. Maliye politikası c. Bireylerin tüketimlerine yönelik karar mekanizmala-
d. Enflasyon Hedefleme Politikası rını oluşturur.
e. Dış ticaret politikası d. Gelirin paylaşım mekanizması üzerinde önemli gö-
revler üstlenir.
e. İnsanların hangi mal ve hizmetleri tüketeceklerine
yönelik teşvik mekanizması oluşturur
48 Ekonomik Analiz
Sıra Sizde 4
Finansal okuryazarlığı, finansal kararlar alabilme yeteneği-
nin oluşması için finansal ürün ve uygulamalar hakkında te-
mel düzeyde bilgi sahibi olma yeteneği olarak ifade etmiştik.
Bu yeteneğin geliştirilmesinin hanehalkları ve girişimcilere
somut katkıları olacaktır. Özellikle teknolojinin ilerlemesiyle
tüm piyasalara, bilgiye (özellikle finansal piyasalara) kolay
erişim maliyetleri düşmüş, (görünürde) riskleri azaltmış ve
mali hizmetlerin kapsamını genişletmiştir. Fakat bu gelişim,
finansal işlemlerde gittikçe çeşitlenmeyle birlikte karmaşıklı-
ğı da yarattığı için finansal okuryazarlık önem kazanmakta-
dır. Çünkü hanehalkları ve girişimcilerin sahip olduğu gelir
kıtlaşmaktadır. Bu yüzden artan finansman ihtiyacının veya
gelecek için yapılacak tasarrufların yönetilmesi, günlük ya-
şamda olası finansal içerikli risklerin minimize edilmesi ge-
rekmektedir. Bunun için de teknik özellikleri nedeniyle kar-
maşıklaşan, maliyet avantajları farklılaşan finansal araçları
daha sık kullanmaya başlayan hanehalkları ve girişimcilerin,
en iyi kararları verebilmesi için bu ürünleri tanıması gerekli-
dir. Bunlar; farklı özelliklere, vadelere sahip kredi kartlarının
2. Ünite - Ekonominin İşleyiş Süreci 49
Yararlanılan Kaynaklar
karşılaştırılmasından, değişik ödeme yöntemlerinden hangi- Alkin, E. (2009). Herkes İçin “Ekonomi”, İstanbul Ticaret
lerinin tercih edileceğine, mümkünse ne miktarda tasarruf Odası Yayın No: 2009-21, İstanbul,
yapılacağından bunun hangi enstrümana yatırılacağına veya Begg, D. ve Diğerleri (2010). İktisat, (Çeviri Editörü: Serin
en iyi koşullarda kredinin (finansmanın) nereden temin edi- V.), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
leceğine kadar pek çok finansal üründe rasyonel kararı ge- Bocutoğlu, E. ve Diğerleri (2005). Genel İktisada Giriş, Der-
rektirmektedir. ya Kitabevi, Trabzon.
Case, K. E. ve Diğerleri (2011). Ekonominin İlkeleri, (Çevi-
ri Editörleri: Deliktaş E. ve Diğerleri), Palme Yayıncılık,
Ankara.
Gibson-Graham J.K. (2010). (Bildiğimiz) Kapitalizmin
Sonu Siyasal İktisadın Feminist Eleştirisi, Metis Yayınla-
rı, İstanbul.
Mishkin, Frederic S. (2007). TheEconomics of Money, Ban-
king, and Financial Markets, Eighth Edition, Columbia
University, PearsonAddison-Wesley, Boston.
Mishkin, F. S. (2000). Finansal Piyasalar ve Kurumlar (Ban-
kalar, Diğer Finansal Kurumlar), (Çeviri: Şıklar İ. ve
Diğerleri), Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul.
Parasız, İ. (2003). İktisada Giriş, 7. Baskı, Ezgi Kitabevi, Bursa.
Parkin, M. (2012). Economics, Global Edition, Tenth Editi-
on, University of Western Ontario, Pearson, Boston.
Yıldırım K. ve Diğerleri, (2011). Makro İktisada Giriş, Peli-
kan Yayıncılık Ltd.Şti., Ankara.
3
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) ve Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) kavramları-
nı ve bunların temel özelliklerini açıklayabilecek,
Milli gelir hesaplama yöntemlerini ifade edebilecek,
Satın alma gücü paritesi kavramını tanımlayabilecek,
Uluslararası refah karşılaştırma ölçütü olarak satın alma gücü paritesinin öne-
mini aktarabilecek,
Milli Gelir ile ilgili alternatif kavramları listeleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Gayrisafi Yurtiçi Hasıla • Satın Alma Gücü Paritesi
• Gayrisafi Milli Hasıla • Hacim Endeksi
• Nominal ve Reel GSYİH
İçindekiler
• GİRİŞ
• GAYRİ SAFİ YURT İÇİ HASILA
• GSYİH’NIN ÖLÇÜLMESİ
• NOMİNAL VE REEL GSYİH
Ekonomik Analiz Milli Gelir Kavramları • GSYİH’NİN ÖLÇÜMÜNDEKİ SORUNLAR
• SATINALMA GÜCÜ PARİTESİ
• GAYRİ SAFİ MİLLİ HASILA
• DİĞER MİLLİ GELİR KAVRAMLARI
• BÜYÜME HIZI
Milli Gelir Kavramları
GİRİŞ
Bir toplumda yaşayan bireylerin tüm çabası, daha fazla gelir elde etmek ve elde etmiş
olduğu gelirle daha fazla mal ve hizmet tüketerek refahını yükseltmektir. Ülkeler için de
aynı durum söz konusudur. Daha fazla mal ve hizmet üreten ülkeler, daha zengin ve ge-
lişmiş ülkelerdir ve dolayısıyla bu ülkeler yüksek refah düzeyine ulaşmış kabul edilirler.
Bir ülkenin üretim performansının izlenebilmesi için, ülkenin üretmiş olduğu mal ve
hizmet miktarında reel olarak bir artışın gerçekleşip gerçekleşmediğinin ölçülmesi gere-
kir. Bundan dolayı “Milli Gelir”in hesaplanması ekonomik hayatın incelenmesinde temel
konuyu oluşturmaktadır. Milli gelir’in hesaplanması bir ülkedeki ekonomik faaliyetlerin
kapsamlı bir analizine imkan verecektir.
Tablo 3.1 Üretim Aşamaları Satış Değeri (T) Yaratılan Katma Değer (T)
Katma Değerin
Hesaplanması Buğday 20 20
Un 45 25
Ekmek 100* 55
Toplam 165 100*
Tablo 3.1’de yer alan üç maldan iki tanesi ara malı bir tanesi tamamlanmış maldır.
Eğer buğdayın, unun ve ekmeğin değerleri hep birlikte toplanırsa T165 üretim değeri elde
ederiz.Hâlbuki tamamlanmış mal niteliğindeki ekmeğin değeri T100 dir. Bu değerin içine
daha önce yaratılan katma değerler dahildir. Eğer her üretim aşamasındaki üretim değer-
lerini toplarsak daha önce de bahsettiğimiz gibi çifte sayım yapmış oluruz ve bir adet ek-
meğin GSYİH katkısı T100 iken, tekrar sayma nedeniyle T165 gibi daha yüksek bir değer
elde ederiz. Bu sorundan kaçınabilmek için, ya üretimin her aşamasında yaratılan katma
değerler toplanır (20+25+55=100) ya da sadece mal ve hizmet üretimindeki tamamlanmış
(nihai) çıktı değerleri (100) toplanır.
Piyasa Fiyatları
GSYİH nın tanımında üzerinde durulması gereken üçüncü konu, GSYİH’nın hesaplan-
masında malların piyasa fiyatları üzerinden hesaplanmasıdır. Birçok malın piyasa satış
fiyatı dolaylı vergileride kapsamaktadır, bu yüzden malların piyasa fiyatı satıcıların elde
ettiği fiyatla aynı şey değildir. Piyasa fiyatından, dolaylı vergiler çıkarılırsa, malın üreti-
minde kullanılan faktörlerin elde ettikleri gelir hesaplanmış olur.
Üretim Yöntemi
Ekonomide belirli bir dönemde yaratılan geliri ölçmenin birinci yolu, üretilen her bir mal
ve hizmetin üretim miktarları ile fiyatlarının çarpılması sonucu bulunacak üretim de-
ğerlerinin toplanmasıdır. Ancak, üretilen mal ve hizmetlerin bir kısmı üretim sürecinde
başka malların üretimi için ara malı olarak da kullanılabilmektedir. Dolayısıyla ara malı
ve tamamlanmış mal ayrımı yapılmadan bütün malların değerlerinin toplanması duru-
munda daha önce de açıklandığı gibi çifte sayım sorunu ile karşılaşılacaktır. Doğal olarak,
uygulama da üretilen milyonlarca tamamlanmış malın tek tek üretim değerlerini hesap-
lamak hemen hemen imkânsızdır. Bunun yerine, tarım, sanayi, ulaştırma - haberleşme,
ticaret, madencilik, enerji v.b. ekonominin üretim kesimlerinin toplam üretime katkısı
hesaplanır. Her kesimin katma değeri; diğer kesimlerden aldığı ara mal ve hizmetler top-
lamına kendi yarattığı mal ve hizmetleri üretim zinciri içinde bir sonraki halkaya geçirir-
ken kattığı değer olacaktır. Üretim kesimlerinin katma değerlerinin toplamı, ekonominin
nihai gelirine eşit kabul edilecektir.
3. Ünite - Milli Gelir Kavramları 53
Gelir Yöntemi
GSYİH’nın hesaplanmasında kullanılan ikinci yöntem, gelir yöntemi veya faktör gelirleri
yöntemidir. Üretim, mal ve hizmet meydana getirebilmek amacıyla üretim faktörlerinin
bir araya getirilmesi olduğuna göre, yaratılan gelirin değerine bu faktörlere yapılan öde-
meler toplamından da ulaşmak mümkündür. Üretim faktörleri; emek, sermaye, doğa ve
teşebbüs olmak üzere dört temel gruba ayrılır. Bu dört üretim faktörüne yapılan ödemeler
sırasıyla, ücret, faiz, kira (rant) ve kâr olarak tanımlanır.Bu gelirlerin toplanmasıyla elde
edilen GSYİH,gelir yöntemi ile GSYİH olacaktır.
GSYİH = Ücret+Faiz+Kira(Rant)+Kâr
Harcama Yöntemi
Bir ekonomide belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin üretiminde yer alan üretim
faktörlerinin sahipleri, elde etmiş oldukları gelirleri, üretilmiş olan mal ve hizmetlerin
satın alımında harcayacaklardır. Bu durumda toplumdaki kişilerin yapmış oldukları har-
camaların toplamı harcamalar yöntemine göre GSYİH’yı verecektir. Bir ekonomide belirli
bir dönemde yapılan harcamalar; O ekonomideki kişilerin ve firmaların yapacakları tüke-
tim ve yatırım harcamaları ile devletin tüketim ve yatırım harcamalarından oluşmaktadır.
Bu durumda harcamalar yöntemi ile GSYİH’yı aşağıdaki eşitlik ile ifade edebiliriz;
GSYİH = C+/+G+X-M
lar, istihdam edilen personele yapılan ödemeler, büro malzemelerine ve kırtasiye alımları-
na ait harcamalar bu grup içinde yer almaktadır.
Tablo 3.2 değerler incelendiğinde, 2007-2008 yıllarında üretim miktarı sabit kalırken
fiyatların 2007 yılında T4 iken, 2008 yılında T6 ye çıktığı görülmektedir. Fiyatlarda mey-
dana gelen bu artışa bağlı olarak, 2007 ylında T160 olan GSYİH’da 2008 yılında T240 ye
çıkmıştır. Bu durumda GSYİH’da 2007- 2008 yılları arasında ortaya çıkan T80’lik artış
fiyatların yükselmesinden kaynaklanan nominal artıştır.
2009-2010 yıllarında ise fiyatlar sabit kaldığı halde üretim miktarı artmıştır. Fiyatla-
rın artmadığı bu durumda GSYİH’nın T200 den T240 ye yükselmesi sonucu ortaya çıkan
T40’lik artış reel artıştır. Ekonomilerin performansları karşılaştırılırken nominal GSYİH ye-
rine reel GSYİH kullanılmaktadır. Çünkü nominal GSYİH artışı üretim artışından kaynak-
lanmayıp sadece malların fiyatlarının artışından kaynaklanır. Bu yüzden ülkenin gerçek üre-
tim gücünü yansıtmaz. Buna karşılık reel GSYİH ülkedeki gerçek üretim artışını ifade eder.
3. Ünite - Milli Gelir Kavramları 55
Günlük yaşam içinde hem üretim miktarı hem de fiyatlar artabilmektedir. Böyle bir
durumda GSYİH’daki artışın, nominal ya da reel mi olduğunu anlamak için, fiyatlardaki
artış oranı ile üretim miktarındaki artış oranına bakılır. Üretim miktarındaki artış oranı
fiyatlardaki artış oranından büyük ise GSYİH artışı reeldir. Buna karşılık, fiyatlardaki artış
oranı üretim miktarındaki artış oranından büyükse, GSYİH artışı nominaldir.
GSYİH Deflatörü
Nominal GSYİH’yı reel GSYİH’ya dönüştürmek için, GSYİH deflatörü adı verilen en-
deks sayılarına ihtiyaç duyulmaktadır. GSMH deflatörü, belirli bir baz (temel) yıla gore
GSYİH’yı meydana getiren bütün mal vehizmetlerin fiyatlarındaki değişmeleri gösteren
endeks sayısıdır. Deflatör, belli bir yıldaki nominal GSYİH’nın o yılın reel GSYİH değerine
oranlanması sonucunda bulunur.
Aşağıdaki tablo 3,3’de GSMH deflatörü sütununda yer alan “1987=100” ifadesi, defla-
törün hazırlanmasında esas alınan baz yılınının 1987 olduğunu göstermektedir.
Tablo: 3.3’den hareketederek, 2001 ve 2002 yıllarına ait nominal GSYİHyı reel GSYİH-
ya çevirebiliriz.
olarak hesaplanır. 2001 ve 2002 yıllarınaait nominal ve reel GSYİH değerleri karşılaştırıl-
dığında, aralarındaki farkın çok fazla olduğu görülmektedir. Bu farkların sebebi ülkedeki
fiyat artışlarından yani enflasyondan kaynaklanmaktadır.
56 Ekonomik Analiz
Nominal GSYİH’nın reel GSYİH’ya dönüşümünü yukarıda inceledik. Eğer reel GSYİH’yı
nominal GSYİH’ya dönüştürmek istersek, bu durumda aşağıdaki formülü kullanabiliriz.
Tablo 3.3’den hareket ederek 2001 ve 2002 yıllarının nominal GSYİH değerlerini he-
saplayabiliriz:
T15
SAGP(Tür/ABD)= = 0.75/TL olarak hesaplanır
20$
Bulunan değer, dana eti için ABD’de ödenecek her bir dolara karşılık, Türkiye’de T0,75
ödeneceği anlamını taşımaktadır. Bir başka ifade ile diyebilirizki, aynı mal ve hizmet sepe-
tini Türkiye’de 3000 TL, ABD’de ise 4000 dolara satın alıyorsak, Türkiye’de 3000 TL aylığı
olan bir kişi ile ABD’de 4000 dolar geliri olanın satın alma gücü yani refah düzeyleri aynıdır.
Tablo 3.4
Kişi Başına GSYH
Hacim Endeksleri, 2010
(AB27=100)
www.tuik.gov.tr, 2011.
58 Ekonomik Analiz
Tablo ile ilgili açıklamalara geçmeden önce iki kavramın açıklanması yararlı olacaktır.
Bunlardan birincisi hacim endeksi diğeri kişi başına hacim endeksidir.
Hacim Endeksi, bir ülkenin reel GSYİH değerlerinin, karşılaştırmada yer alan ülkele-
rin toplamı içindeki oranını gösteren bir endekstir.
Kişi Başına Hacim Endeksi, kişi başına reel GSYİH değerlerinin, ülke grubu (Örne-
ğin, OECD) ortalamasına göre değişimini gösterir.
Tablo 3.4’de27 Avrupa Birliği ülkesi, 4 aday ülke (Türkiye, Hırvatistan, Makedonya,
Karadağ), 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda, Norveç) ile
3 Batı Balkan ülkesi (Arnavutluk, Bosna_Herseh, Sırbistan) yer almaktadır. Karşılaştır-
malarda, SAGP kullanılarak elde edilen kişi başına reel GSYİH değerleri baz alınmıştır.
Endeksler, 37 ülke için Avrupa Birliğine üye 27 ülkenin ortalaması 100 olacak şekilde kişi
başına reel GSYİH değerlerini ifade etmektedir. Endeks rakamı 100 üzerinde olan ülkeler
Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin ortalamasının üzerinde iken, 100 altındaki ülkeler,
Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkenin ortalamasından düşüktür.
Türkiye’nin 2010 yılı kişi başı hacim endeksi 48 olarak açıklanmış ve bu rakam Avru-
pa Birliği üyesi 27 ülkenin 100 olan ortalam rakamının çok altındadır. Karşılaştırmada
yer alan 37 ülke içinde kişi başına hacim endeksi en yüksek ülke 283 ile Lüksemburg,
en düşük ülke ise 29 ile Arnavutluktur. Bu durumda kişi başına hacim endeksi 48 olarak
açıklanan Türkiye Avrupa’nın fakir ülkeleri arasında yer almaktadır.
SAGP ülkelerin refah düzeylerinin karşılaştırmasında güvenilir bir değişken olarak
kullanılırken, döviz kuru uygun bir değişim oranı olarak kabul edilmez. Çünkü döviz
kuru kullanımının bazı sakıncaları bulunmaktadır. Bunlardan birincisi farklı nedenlerden
kaynaklanan (sıcak para girişi, spekülasyonlar, faiz oranlarındaki değimele vb.) kur dal-
galanmalarıdır. Bu durumda, döviz kuru ile hesaplanan GSYİH değeri temel alındığında,
ülkenin ekonomik büyüklüğü kur dalgalanmalarına bağlı olarak olması gerekenden daha
büyük ya da küçük çıkabilir. Diğer bir sakınca ise, döviz kurunun bir ülkede üretilen mal
ve hizmetlerin fiyat düzeyini yansıtmamasıdır. Bu sakıncalarına bağlı olarak uluslar arası-
karşılatırmalarda döviz kuru değişkeninin yerini SAGP almıştır. Döviz kuru ile SAGP ara-
sındaki temel fark; döviz kuru paranın satın alabileceği döviz (ABD Doları, Euro vb) mik-
tarını gösterirken, SAGP ise paranın satın alabileceği mal ve hizmetin miktarını gösterir.
NMG, ekonominin cari dönemdeki gerçek üretim gücünün ölçüsüdür. Ancak amor-
tismanların kesin olarak belirlenmesi mümkün değildir. Bu yüzden uluslar arası karşılaş-
tırmalarda NMG yerine daha çok, GSMH ya da GSYİH temel alınır.
Elde edilen bu büyüklük, diğer taraftan ülkedeki üretim faktörlerine yapılan gelir öde-
melerinin (ücret, faiz, kâr, rant) toplamına eşit olmak zorundadır. Bir başka değişle;
Hem GSMH hem de NMG üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları ile ifade edilen değer-
leri toplamıdır. Bundan dolayı istatistiklerde ve bazı çalışmalarda piyasa fiyatlarıyla GSMH
ve piyasa fiyatlarıyla NMG adı ile geçerler. Milli gelir ise, NMG’ in faktör gelirleri toplamı
olarak ifade edilir. Bu durumda milli gelire faktör fiyatları ile NMG de denilebilir.
Kişisel gelir ile milli gelir arasındaki farklılık nereden kaynaklan maktadır?
7
Harcanabilir Gelir (HG)
Harcanabilir gelir (HG), bir ülkede kişilerin eline geçen ve harcayabilecekleri gelirlerin
toplamını ifade eder. Kullanılabilir gelir olarak da bilinir. Elde edilen kişisel gelir kavramı-
nı oluşturan değerlerin tümü, kişiler tarafından istense bile harcanamaz. Bunun nedeni,
kişilerin elde ettikleri gelirin bir kısmını devlete dolaysız vergi olarak ödemek zorunda
olmalarıdır. Bu yüzden harcanabilir geliri hesaplayabilmek için kişisel gelirden, dolaysız
vergileri (Gelir vergisi, kurumlar vergisi, veraset ve intikal vergisi v.b.) çıkarmak gerekir.
Bu durumda harcanabilir gelir aşağıdaki gibi yazılır
Buraya kadar açıklanan hasıla ve gelir kavramlarını kişi başına göre de hesaplaya-
biliriz. Bir ülkenin GSMH’sı o ülkenin nufusuna bölündüğü zaman (GSMH = GSMH/
Nüfus), kişi başına düşen GSMH bulunur. Aynı şekilde bir ülkenin GSYİH’sı o ülkenin
nufusuna bölündüğü zaman (GSYİH/Nüfus) ise, kişi başına GSYİH elde edilir.
Kişi başına düşen milli gelirin ölçümü önemlidir. Çünkü bir ülkenin yurttaşlarının
ortalama gelir düzeyi hakkında bilgi verir. Uluslararası karşılaştırmalarda milli gelir ge-
nellikle ABD doları cinsinden belirtilir. Dolar cinsinden, GSYİH’yı ya da kişi başına dü-
şen GSYİH’yı bulmak için nominal GSYİH’yı döviz kuruna bölmek gerekir. Bu bağlamda
yapılan hesaplamalara göre dolar cinsinden GSYİH açısından Türkiye’deki durum tablo
3. Ünite - Milli Gelir Kavramları 61
3,5’de gösterilmektedir. Buna göre; Türkiye ekonomisinin sürekli büyümesine bağlı olarak
yaşam standartlarıda önemli ölçüde yükselmiştir. Kişi başı GSYİH, 2002 yılında 3.492
ABD doları iken, 2010 yılında 10.079 ABD dolarına yükselmiştir. (Tablo: 3,5)
Tablo 3.5
Kişi Başına GSYİH
(USD)
Kaynak: TÜİK
BÜYÜME HIZI
Ekonomik büyüme, bir ekonomide zaman içinde mal ve hizmet üretimi miktarında
meydana gelen artışları ifade etmektedir.Ekonominin büyümehızı, geleneksel olarak reel
GSYİH artış hızıdır. Buna gore büyüme hızı (g), aşağıdaki formül yardımıyla hesaplanır.
Örneğin 2008 yılı (sabit fiyatlarla) büyüme hızını Tablo 3.6’da yer alan verilerden ha-
reket ederek hesaplayabiliriz
ReelGSYİH2008 — ReelGSYİH2007
g(2008) = ×100
ReelGSYİH2007
101.922 — 101.255
g(2008) = ×100 = 0.7
101.255
62 Ekonomik Analiz
Tablo 3.6
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla Sonuçları
Kaynak: TÜİK
ReelGSYİH2010 — ReelGSYİH2009
g(2010) = ×100
ReelGSYİH2009
105.680 — 97.003
g(2010) = ×100 = 8.9
97.003
Hesaplanan büyüme hızları bürüttür. Nufus artış hızının yüksek olduğu ülkelerde net
büyüme hzına bakmak gerekir. Net büyüme hızı (Ng), aşağıdaki gibi hesaplanır.
Ülkemizdeki nufus artış hızını %2kabul edersek, 2010 yılı net büyüme hızımız;
Tablo 3.6 incelendiğinde, 2001 ve 2009 yıllarında büyüme hızlarının negatif olduğu
görülmektedir. Yani Türkiye ekonomisi bu yıllarda -%5.7 ve -%4.8 oranında küçülmüştür.
Bunun sebebini o tarihlerde ülkemizde yaşanan ekonomik krizlere bağlayabiliriz.
3. Ünite - Milli Gelir Kavramları 63
Özet
Bir ülkenin üretim performansının izlenebilmesi için, ül- yatlarla GSYİH denir. Bir ekonomide herhangi bir yılın üre-
kenin üretmiş olduğu mal ve hizmet miktarında reel olarak tim miktarı o yılın fiyatları ile değil de enflasyon oranının
bir artışın gerçekleşip gerçekleşmediğinin ölçülmesi gerekir. daha düşük olduğu baz yılın fiyatları ile çarpılıyorsa buna
Bundan dolayı “Milli Gelir”in hesaplanması ekonomik ha- reel GSYİH yada sabit fiyatlarla GSYİH denir.
yatın incelenmesinde temel konuyu oluşturmaktadır. Milli GSYİH verileri birtakım nedenlerden dolayı üretiminyada
gelir’in hesaplanması bir ülkedeki ekonomik faaliyetlerin refahın mükemmel bir ölçüsü olmaktan uzaktır. Bu yüzden
kapsamlı bir analizine imkan verecektir uluslararası karşılaştırmalarda değişken olarak “satın alma
Bir ekonominin gücünü (büyüklüğünü) göstermek açısından gücü paritesi” kaullanılmaktadır. Satınalma gücü paritesi
Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) en iyi ölçütlerden birisidir. (SAGP), ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını orta-
Basit bir tanımla GSYİH, bir ülkede yerleşiklerin (ülke vatan- dan kaldırarak, farklı para birimlerinin satın alma gücünü
daşı ve yabancılar) sahip oldukları üretim faktörleri ile belli eşitleyen bir değişim oranıdır. SAGP’nin amacı, GSYİH ve
bir yılda ürettikleri tamamlanmış mal ve hizmetlerin piyasa bileşenlerinin uluslararası reel karşılaştırmasına yönelik ge-
değerini ifade eder. östergelerin elde edilmesidir. GSYİH bir ülkenin ekonomik
GSYİH’da, parasal değerleri toplanan malların tamamlanmış büyüklüğünü gösterirken, Kişi başına GSYİH o ülkede ya-
(nihai) mal olması gereklidir Ayrıca, ekonomide bazı mal ve şayanların refah seviyesini göstermektedir.Milli gelir ile ilgili
hizmetlerde diğer mal ve hizmetlerin yaratılmasında kulla- diğer bir kavram ise Gayri safi milli hasıla dır. Gayri safi milli
nılmaktadır. Biz bunlara ara malı diyoruz. Bir başka değişle hasıla (GSMH), bir ülkenin vatandaşlarının ülke içinde elde
ara mallar, bir firma tarafından üretilen ve diğer bir firmanın ettikleri faktör gelirleri ile ülke dışında elde edip de ülkeye
başka bir mal üretirken kullandığı mallardır. GSYİH hesapla- transfer ettikleri faktör gelirlerini kapsar. Kısaca GSMH, ül-
nırken hem tamamlanmış mallar, hem de ara malları hesapla- kenin vatandaşlarının bir yılda ürettiği tüm mal ve hizmet-
maya dahil edilirse bu durumda çifte sayım yapmış oluruz ve lerin değeridir. Ülkenin vatandaşlarının üretimi nerede ger-
GSYİH’ nın değeri gerçeğinden büyük çıkar. Bu sorunu gider- çekleştirdikleri önemli değildir.
mek için, her işletmenin kendi üretimi sonucunda GSYİH’ ya Milli gelir hesaplanmasında, GSYİH ve GSMH dışıda farklı
net olarak kattığı değeri bulmak ve toplamak gerekir. milli gelir kavramları da kullanılmaktadır. Bunlar; Net Milli
GSYİH üç farklı yöntemle hesaplanabilir. Bunlar; Üretim Gelir, Milli gelir, Kişisel gelir, Harcanabilir gelir dir.GSMH
Yöntemi, Gelir Yöntemi ve Harcama Yöntemidir. ve GSYİH tanımları yapılırken üretilen mal ve hizmetlerin
Üretim yöntemi, üretilen her bir mal ve hizmetin üretim parasal değerine “gayri safi” yani “net olmayan” denilme-
miktarları ile fiyatlarının çarpılması sonucu bulunacak üre- sinin sebebi, üretilen mal ve hizmetlerin üretimi sırasında
tim değerlerinin toplanmasıdır. kullanılan üretim faktörlerinden sermaye mallarının (maki-
Gelir yöntemi, Üretim faktörleri, emek, sermaye, doğa ve ne, teçhizat gibi üretimde kullanılan her türlü araç) uğradığı
girişimci olmak üzere dört temel gruba ayrılır. Bu dört üre- aşınma ve yıpranmanın (amortisman) göz önüne alınmamış
tim faktörüne yapılan ödemeler sırasıyla, ücret, faiz, kira (ya olmasıdır. Bu aşınma payı GSMH’ dan çıkartılırsa Net Milli
da rant) ve kâr olarak tanımlanır.Bu gelirlerin toplanmasıyla Gelir (NMG) elde edilir. NMG’ den dolaylı vergileri çıka-
elde edilen GSYİH,.gelir yöntemi ile GSYİH olacaktır.. rırsak Milli Gelire (MG) ulaşmış oluruz. Kişisel gelir (KG),
Harcama yöntemi, Bir ekonomide belirli bir dönemde yapı- halkın cebine giren gelir şeklinde tanımlanabilir. Aşağıdaki
lan harcamalar, O ekonomideki kişilerin ve firmaların yapa- formülle hesaplanır;
cakları tüketim ve yatırım harcamaları ile devlerin tüketim KG= MG-Sigorta primleri-Kurumlar vergisi- Dağıtılma-
ve yatırım harcamalarından oluşmaktadır. Bu harcamaların yan kârlar + Transfer ödemeleri
toplamı, harcama yöntemine göre GSYİH’yı verir. Harcanabilir gelir (HG), bir ülkede kişilerin eline geçen ve
GSYİH değerleri zaman içinde, hem fiyatlardaki değişmelere harcayabilecekleri gelirlerin toplamını ifade eder.
hem de üretim miktarındaki değişmelere bağlı olarak değişir. Ekonomik büyüme, bir ekonomide zaman içinde mal ve
buna bağlı olarak GSYİH reel ve nominal olarak tanımlanır. hizmet üretimi miktarında meydana gelen artışları ifade et-
Bir ekonomide herhangi bir yılın üretim miktarı aynı yılın mektedir. Ekonominin büyüme hızı, geleneksel olarak reel
fiyatları ile çarpılıyorsa buna nominal GSYİH’ ya da cari fi- GSYİH artış hızıdır.
64 Ekonomik Analiz
Kendimizi Sınayalım
1. Bir ülkede yerleşiklerin (ülke vatandaşı ve yabancılar) 6. GSYİH = T2000 Türkiye’de oturan yaban cılar tarafından
sahip oldukları üretim faktörleri ile belli bir yılda ürettikleri üretilmiş değer T150, Türkiye’deki Yerleşiklerin Yurt Dışıda
tamamlanmış mal ve hizmetlerin piyasa değerini ifade eden Ürettikleri değer T100 ise, GSMH değeri kaç olur?
milli gelir kavramı aşağıdakilerden hangisidir? a. T1950
a. GSYİH b. T2250
b. GSMH c. T2150
c. NMG d. T1750
d. MG e. T2050
e. KG
7. GSMH = T500, Amortismanlar = T40, Dolaylı vergiler =
2. GSYİH’da, parasal değerleri toplanan malların tamam- T20 ise, MG aşağıdakilerden hangisi olur?
lanmış (nihai) mal olması neden gereklidir? a. T440
a. Kolay talep edilebilmesi için b. T460
b. Çifte sayımı önlemek için c. T480
c. Nominal değerleri hesaplamak için d. T560
d. Net milli geliri hesaplamak için e. T540
e. Büyüme hızını hesaplamak için
8. Kişisel gelirden dolaysız vergilerin çıkarılmasıyla elde
3. Her kesimin diğer kesimlerden aldığı ara mal ve hizmetler edilecek gelir aşağıdakilerden hangisi olur?
toplamına kendi yarattığı mal ve hizmetleri üretim zinciri için- a. NMG
de bir sonraki halkaya geçirirken kattığı değere ne ad verilir? b. GSYİH
a. Nominal değer c. HG
b. Reel değer d. GSMH
c. Katma değer e. MG
d. Hacim endeks değeri
e. Satın alma gücü paritesi değeri 9. Büyüme hızı %8, nufus artış hızı %3 ise; net büyüme hızı
kaç olur?
4. Nominal GSYİH’ yı reel GSYİH’ya dönüş türmek için, a. %11
kullanılan araç aşağıdakilerden hangisidir? b. %5
a. Tüketici fiyat endeksi c. %6
b. Üretici fiyat endeksi d. %3
c. Toptan eşya fiyat endeksi e. %4
d. Gayri safi yurt içi hasıla deflatörü
e. Hacim endeksi 10. 2006 yılı GSYİH’sı 96.738, 2005 yılı GSYİH’sı 90.500 ise,
2006 yılı büyüme hızı yüzde kaç olur?
5. 1 kg kuzu etinin fiyatı Türkiye’de T25, ABD’de 20$ ise; a. % 6.89
dana eti için 1 ABD dolarının satın alma gücü paritesi kaç b. % 5.99
olur? c. % 4.89
a. T1,05 /& d. % 6.45
b. T 1,75 /& e. % 3.96
c. T1,50 /&
d. T0,50 /&
e. T1,25 /&
3. Ünite - Milli Gelir Kavramları 65
Okuma Parçası
MİLLİ GELİRİN TARİHSEL GELİŞİMİ tikçi Franz Eppeinstein’e verilmiştir. Yapılan çalışmalar sonu-
Milli Hesaplar sisteminde en önemli yeri milli gelir hesap- cunda l927, l933, l934 yılları daha sonraları ise 1935 ve 1936
ları tutmaktadır. Milli gelir hesapları bir ülkenin kalkınma yılları için, 1947 yılında da, İstatistik Genel Müdürlüğü ta-
ve ekonomik gelişme durumunu, iktisadi faaliyetlerden rafından 1942,1943 ve 1944 yılları için milli gelir tahminleri
yaratılan gelirini gösterir. Bu hesaplar kalkınma plan ve yapılmış ve yayınlanmıştır. Bu girişimleri birçok kişisel milli
programlarının hazırlanmasına esas olan verileri teşkil gelir tahmini çalışmaları izlemiştir. Bunlar Şefik Bilkur’un
eder. Ekonomi politikalarının etkisini ve başarı derecesini l943 yılı, Şefik İnan’ın 1949 yılı, Vedat Eldem’in l929 ve 1945
ölçmekte en önemli rolü oynayan milli gelir hesapları bu yılları milli gelir serileridir.
seviyeye uzun yıllar süren çalışmalar sonucu ulaşmıştır. Bu Milli Gelir hesaplarıyla ilgilenecek özel bir daire olmadı-
çalışmaların temeli bir ekonomideki toplam geliri hesapla- ğından l950 yılına kadar çalışmalar düzenli bir şekilde yü-
ma esasına dayanmaktadır. rütülememiştir. l950 yılında Milli Gelir Etüt Grubu oluştu-
Milli Gelir tahminleri ile ilgili ilk çalışmalar l7. yüzyılda rulmuş, bu grup l95l’de çalışmalarına başlamıştır. Milli Gelir
İngiltere’de ve Fransa’da başlamıştır. Fransa’da Pierre Bois- Etüt Grubu Başkanlığında l938, l948-195l yıllarını kapsaya-
guillebert, İngiltere’de ise William Petty bu konuyla ilgilen- cak şekilde milli gelir tahminleri yapılmıştır. Bu tahminler
mişlerdir. İlk milli gelir tahmini W. Petty tarafından 1665’de MiltonGilbert’in tavsiyeleri uyarınca tekrar gözden geçiril-
İngiltere için yapılmıştır. Petty hesaplamalarında yıllık gelirin miş ve bunlara ilaveten l952-1953 tahminleri hazırlanmıştır.
yıllık tüketime eşit olduğu varsayımından hareket etmiştir. Bu tarihten sonraki yıllarda çalışmalar devam etmiş; özel-
Daha sonraki yıllarda İngiltere’de çok sayıda kişisel tahmin- likle planlı kalkınma dönemine geçildikten sonra milli ge-
ler yapılmıştır. lir tahminleri büyük önem kazanmıştır. l960 yılında Devlet
Amerika’daki ilk milli gelir tahmini ise l843’de George Tucker Planlama Teşkilatı kurulmuş ve bu Teşkilat l96l-7l dönemi
tarafından hazırlanmıştır. Bu yüzyılda bir çok Avrupa ülke- boyunca ayrı bir seri hazırlamıştır. İki farklı resmi milli gelir
lesinde resmi tahminler yapılmaya başlanmıştır. Resmi milli serisinin yurt içinde ve dışında yarattığı sakıncaları gider-
gelir verileri ise l890’larda Avustralya’da yayınlanmıştır. mek, daha güvenilir kaynakların, 1968 SNA tavsiyelerinin ve
20. yüzyılda savaş masrafları yüzünden üretim, yatırım, tü- yeni gelişen yöntemlerin kullanılmasını sağlamak amacıyla
ketim ve tasarruf deyimleri ön plana çıkmış, bu dönemde 1971’in ikinci yarısında DİE ve DPT teknik elemanlarından
toplanılan istatistiki bilgiler milli gelir tahminleri için veri bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu grup cari fiyatlarla
kaynaklarını oluşturmuştur. Amerika’da SimonKuznets, ve sabit fiyatlarla milli gelir hesaplama metodolojisini yeni-
İngiltere’de ColinClark hem üretim ve pazarlar hem de mil- den düzenlemiş ve 1962-1971 dönemine ait yeni bir milli
li gelir üzerine araştırmalar yapmaya başlamışlardır. Milli gelir serisi hazırlamıştır. Çalışma grubunun yaptığı etüdler
hesaplar sistemi, Lord J.M. Keynes’in l929’daki büyük eko- ve hesaplar DİE tarafından biri Ocak 1972’de diğeri Haziran
nomik buhrandan sonra makro ekonomik alanda araştırma 1972’de düzenlenen Milli Gelir Ulusal Kollokyumlarında ay-
ve analizlere yeni bir yön vermesiyle çok büyük bir önem rıntılı olarak tartışılmıştır. İki ayrı serinin ortaya çıkarttığı
kazanmıştır. sorunları çözme çabaları bu tartışmaların ışığı altında son
Milli gelir üzerine kapsamlı çalışmalar İkinci Dünya Sava- şeklini alan metodolojiye dayanılarak l97l yılında başarılı ol-
şından sonra başlamış, l944 yılında Amerika, İngiltere ve muş, l948-1972 yılları için tek bir milli gelir serisi oluşturulup
Kanada ortak tanımlar belirlemek amacıyla bir araya gelmiş- yayınlanmıştır.
lerdir. Daha sonra l949 yılında uluslararası standartlaştırma l980 yılından itibaren Gayri Safi Milli Hasıla yıllık gelişmeyi
çalışmalarına başlanmış, l952’de A StandardizedSystem of gösterecek şekilde üçer aylık verilere göre yılda dört kez ha-
NationalAccounts (SNA) yayınlanmıştır. Birleşmiş Milletler zırlanmaya başlanılmıştır. Ancak bu hesaplamalarda karşıla-
1968 ve 1993 yıllarında SNA’yı yeniden düzenleyerek yayın- şılan güçlükler dolayısıyla, l985 yılından itibaren “l968 sabit
lamıştır. Türkiye’de de milli gelir hesapları SNA tavsiyeleri fiyatları” ve “cari üretici fiyatları” dikkate alınarak yapılan
doğrultusunda yapılmaktadır. GSMH tahminlerinin ilki, yılın ilk altı aylık verilerine daya-
Ülkemizde bu konuya ilgi l928 yılında başlamış, l929 yılında nılarak, ikincisi dokuz aylık verilere dayanılarak üçüncüsü de
uzman Camilla Jacguart milli gelir tahmini yapmakla görev- on iki aylık verilere dayanılarak kullanıma sunulmuştur.
lendirilmiş, ama veri toplama güçlüğü nedeniyle bu çabalar Ekonomideki değişimleri daha kısa zaman aralıkları içinde
sonuçsuz kalmıştır. l935 yılında milli gelir tahmini hazırlama izlemek amacıyla l990 yılında üçer aylık dönemler itibariyle
görevi İktisat Bakanlığı Konjoktür Servisi ve Alman istatis- Gayri Safi Milli Hasıla hesapları çalışmasına başlanılmış ve
66 Ekonomik Analiz
Yararlanılan Kaynaklar
üretilen mal ve hizmetlerin fiyat düzeyini yansıtmamasıdır. Bocutoğlu, E. (2005). Makro İktisat Teoriler ve Politikalar.
Bu sakıncalarına bağlı olarak uluslar arasıkarşılatırmalarda Trabzon: Derya Kitapevi.
döviz kuru değişkeninin yerini SAGP almıştır. Çepni E. (2010) Ekonomik Göstergeler ve İstatistikler
Rehberi. Seçkin Yayıncılık, Bursa.
Sıra Sizde 6 Çolak, F. E. (2010) Makro Ekonomik Göstergelerin
GSMH, ülkenin vatandaşlarının bir yılda ürettiği tüm mal Yorumlanması. Elif Yayınevi, Ankara
ve hizmetlerin değeridir. Ülkenin vatandaşlarının üretimi Ertan, O. (2006). Makro İktisat Teorisi ve Politikası.
nerede gerçekleştirdikleri önemli değildir. GSYİH ile GSMH İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları. Yay. No:29
arasındaki fark, belli bir ülkede üretilen çıktının bir kısmının Ertürk, E. (1999). Makro İktisat, Küresel Ekonomide
yabancılara ait üretim faktörleri tarafından üretilmiş olma- Makro Ekonomik Analize Giriş. Bursa: Alfa Yayınevi.
sından kaynaklanmaktadır. Yıldırım K. Karaman D. Taşdemir M. (2010) Makro
Ekonomi, Seçkin Yayıncılık, Bursa.
Sıra Sizde 7 www.tuik.gov.tr, 2011
KG iki şekilde MG’den farklılaşmaktadır. Birinci olarak, üre-
time katıldıkları için gelir elde eden bazı üretim faktörleri fi-
ilen bu geliri elde edemezler. Örneğin bir firmanın elde ettiği
kârın tamamı bu firmanın sahiplerine ait olduğu halde, bu
kârın tamamı firma sahiplerinin eline geçmez. Çünkü yasalar
gereği bu kârın bir kısmı işletme bünyesinde tutulmak zo-
rundadır (yedek akçeler gibi). Diğer yandan çalışanlar veya
işverenler de kazandıkları gelirin tamamına sahip olamazlar.
Çünkü, kazandıkları gelirin birkısmını Sosyal Sigortalar Ku-
rumu, Emekli Sandığı, Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurum-
larına prim olarak öderler. Bu yüzden bu tür ödemelerin MG’
den düşülmesi gerekir. İkinci olarak, bir üretim faktörü sahi-
bi olmadıkları ve üretime katılmadıkları halde bazı kişilere
yapılan transfer ödemeleri ise, MG’ e ilave edilir
4
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Enflasyonu tanımlayabilecek,
Enflasyonun çeşitlerini sıralayabilecek,
Enflasyonun özelliklerini açıklayabilecek,
Enflasyonu hesaplayıp, yorumlayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Enflasyon • ÜFE
• Fiyatlar Genel Düzeyi • Deflatör
• Endeks • Cari Fiyat
• TÜFE • Mal ve Hizmet Sepeti
İçindekiler
• GİRİŞ
• ENFLASYON VE NEDENLERİ
• KAYNAKLARINA GÖRE ENFLASYON
Ekonomik Analiz Enflasyon ve Fiyat Endeksleri • ENFLASYON ÇEŞİTLERİ
• ENFLASYONLA İLGİLİ DİĞER
KAVRAMLAR
• FİYAT ENDEKSLERİ
Enflasyon ve Fiyat Endeksleri
GİRİŞ
Enflasyon ve fiyat endeksleri, en önemli ekonomik göstergelerin başında yer aldıkları için
ekonomist lerin ve politika yapıcılarının öncelikle ilgi alanlarından birini oluşturmakta-
dır. Aslında enflasyon ve fiyat endeksleri toplumdaki bütün gelir düzeylerini ilgilendiren
bir kavramdır.
Bir ülkenin fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen değişimi, ölçebilmesi yani fiyat
endekslerinden yaralanabilmesi izleyeceği ekonomi politikalarında yol gösterici olacaktır.
Ayrıca, bir ülkenin ekonomik yapısının belirlenmesinde, ekonomik kararların alınmasın-
da, kişilerin satın alma gücünün hesaplanmasında, ücret ve maaşların tespitinde, tüketici
tarafından satın alınan mal ve hizmetlerdeki parekende fiyatların tespitinde ve zaman içe-
risinde oluşan değişimin belirlenmesinde fiyat endekslerinin önemi büyüktür.
Ekonomideki temel amaçlardan birisi, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayan te-
mel faktörlerden biri olan fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürebilmektir. Fiyat istikrarı
firmalara ve bireylere tüketim, yatırım, tasarruf ve uzun vadeli plan kararlarında yol
gösterici bir özelliğe sahiptir. Türkiye ekonomisi enflasyonla ilk kez 1939 yılında karşı
karşıya kalmıştır.
Türkiye ekonomisinin yakın tarihindeki en önemli sorunlardan biri olarak yer alan
1970’lerde başlayan ve 30 yıl boyunca süren yüksek enflasyon ekonomik, sosyal ve top-
lumsal etkiler yaratmıştır. Gelir dağılımının bozulmasına, yoksulluğun artmasına halkın
geleceğe güvensiz bakmasına ve siyasi istikrarın bozulmasına yol açmıştır. Bu sorunları
çözebilmek için günümüze kadar farklı ekonomi politikaları uygulanmıştır.
2001 yılında uygulanan ekonomi politikaları içerisinde, Merkez bankasının temel
amacı fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlenirken Enflasyon Hedeflemesi Rejimi uy-
gulamasının yani enflasyon hedefinin hükümet ile belirlenmesi kanunlaşmıştır. Parasal
büyüklükler üzerine hedefler konularak işe başlanmış ve para politikası 2002-2005 yılları
arasında örtük enflasyon hedeflemesi çerçevesinde uygulanmış ve hedefler gerçekleşmiş-
tir Bu olumlu gelişme para politikalarına güveni artırmıştır. Sonuçta Türkiye 2006 yılında
açık enflasyon hedeflemesi olarak da bilinen “enflasyon hedeflemesi rejimi” uygulamasına
geçmiştir.
70 Ekonomik Analiz
ENFLASYON VE NEDENLERİ
Enflasyon
Enflasyon Latince kökenli bir kelimedir ve anlam olarak şişkinlik demektir. İngilizce’deki
karşılığı “inflation” olan enflasyonun sözlükteki anlamı, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve
önemli bir oranda artması ve aynı zamanda da paranın satın alma gücünün azalmasıdır.
Enflasyon, günlük hayatta sıkça kullandığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasıdır.
Ancak mal ve hizmetlerin fiyatları zaman içinde artabilir veya azalabilir. Enflasyon sadece
belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatlar genel düzeyinin
sürekli bir artış göstermesidir. Fiyatlar genel düzeyi, ekonomideki tüm fiyatların ağırlıklı
ortalamasıdır. Sadece bazı malların fiyatlarının sürekli artması ya da tüm malların fiyatla-
rının bir sefer artması enflasyon değildir. Benzer şekilde enflasyon ekonomik dalgalanma-
nın genişleme dönemlerinde ortaya çıkan ve daralma döneminde düşen fiyat düzeyindeki
artışlarda değildir. Fiyat artışları tersine döndürülemediği zaman ancak enflasyon olarak
kabul edilir.
Enflasyon oranı ya da fiyatlar genel düzeyindeki değişim oranı kavramı ise, fiyatlar
genel düzeyinde belirli bir zaman diliminde meydana gelen değişme ya da ülke genelinde
mal ve hizmetlerin fiyat artış hızını ölçmektir. TCMB’nın yapmış olduğu tanıma göre fi-
yat istikrarı ise, insanların tüketim, yatırım ve tasarruf kararlarında dikkate almaya gerek
duymayacakları ölçüde düşük düzeyde sürdürülen bir enflasyon oranını ifade eder. Ge-
lişmiş ülkelerde bu durum %1 ile %3 arasındaki enflasyon oranları ile ifade edilmektedir.
Fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda ekonomik birimler enflasyon oranının yüksel-
mesini beklemezler.
Talep Enflasyonu
Ekonomideki toplam arzın toplam talebi karşılayamaması sonucu fiyatlar yükselir. Ta-
lep enflasyonu genellikle para arzının artmasının tüketimi artırması sonucu ortaya çıkar.
Üretilen mal ve hizmetler, tüketici talebini karşılayamadığı zaman talep artışından dolayı
fiyatlar artar.
Talep enflasyonu, cari fiyatlar genel düzeyinde üretilen mal ve hizmetlerin toplamının
toplam talebi karşılayamaması durumunda, fiyatların yükselmesidir. Ekonominin toplam
talep eğrisinde yukarıya doğru bir kaymadan meydana gelen fiyat artışı genellikle talep
enflasyonu olarak adlandırılır. Bu durum talep çekişli enflasyon olarak nitelendirilen ve
talep değişmesinin sebep olduğu enflasyondur.
Maliyet Enflasyonu
Bir ekonomide, üretim faktörleri piyasasında rekabetin bozulması sonucu girdi fiyatları-
nın yükselme sinin, maliyetlerin artmasının ve dolayısıyla toplam arzın azalmasının ne-
den olduğu enflasyon türüdür. Maliyetlerin artmasına sebep olan her etmen ya da maliyet
unsurlarının fiyatlarının artması maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır. Bu durumda
maliyet enflasyonu, üretim faktörlerinin hepsinin veya bir ya da bir kaçının fiyatlarındaki
artışların ürünlerin fiyatlarına yansıtılmasından kaynaklanmaktadır. Maliyet enflasyonu,
enflasyonun arz yönünden kaynaklanan türüdür.
Fiyat Enflasyonu
Bazı gurupların ürettikleri malları gerçek piyasa değerinin üzerinde satmasıyla gelirlerini
artırması ve bu sayede talebin yükselerek enflasyona neden olması şeklinde ortaya çıkma-
sıdır.
Bu üç enflasyon türü de birbirinden bağımsız değildir. Ekonomi enflasyonist sürece
girdiğinde her üç türden de beslenerek fiyatlar genel düzeyi yükselir. Ayrıca ister talep
enflasyonu ister maliyet enflasyonu veya fiyat enflasyonu olsun halkın beklentisinin oluş-
madığı veya sürmediği sürece devam etmez. Çünkü beklentiler oluşmaya başladığında
enflasyonist sarmal güçlenecek bu durum talep artışına neden olurken insanlar da yakla-
şımlarını bu beklentilere göre oluşturacaklardır.
Enflasyonun Maliyeti
Enflasyon, hem ekonomik boyutu hem de sosyal boyutu olan parasal bir olgudur ve eko-
nomik açıdan bünyesinde birçok maliyetleri barındırırken sosyal yapı üzerinde de olduk-
ça önemli etkilere sahiptir. Enflasyonun maliyet etkilerini ortadan kaldırabilmek için, bir
ekonomide fiyat istikrarının sağlanması gerekmektedir. Fiyat istikrarının sağlanamadığı
enflasyonun yüksek olduğu durumlarda;
• Elde para bulundurma bir enflasyon vergisine maruz kalacak ve para tutmanın
maliyetini arttıra caktır.
72 Ekonomik Analiz
• Bireyler tasarruflarının değerini korumak için yabancı ülke paraları, altın ve konut
gibi üretken olmayan alanlara firmalar ise, borsa, faiz ve repo gibi üretim dışı alan-
lara kaymaya başlayacaktır.
• Etkin olmayan kaynak dağılımına ve gelir dağılımının değişmesine neden olacaktır.
• Sabit gelirli bireylerin gelirlerinin reel değerinin düşmesine neden olacaktır.
• Uzun dönemde yüksek enflasyon düşük bir büyüme oranına yol açacaktır.
• İş gücü piyasasının verimli çalışmasını engelleyecektir.
• Dış ticaret dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.
• Yabancı sermayenin ağırlıklı olarak kısa vadeli olmasına ve doğrudan yatırımların
azalmasına neden olacaktır.
Fiyat istikrarı, bireylerin yatırım, tüketim ve tasarruf kararlarında dikkate almaya gerek
duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranını ifade eder.
ENFLASYON ÇEŞİTLERİ
Enflasyon çeşitleri, enflasyonun görünürlüğüne ya da piyasaların işleyişine göre ve enflas-
yonun hızına göre sınıflandırılabilir.
Enflasyonun tanımı, türleri ve çeşitlerini ayrıntılı olarak inceleye bilmek için bknz; Kemal
Yıldırım, Doğan Karaman ve Murat Taşdemir, Makro Ekonomi, Seçkin Yayınevi, 2012.
Çekirdek Enflasyonu
Çekirdek enflasyon, enflasyonun geleceğine yönelik tahmin veren, enflasyonun eğilimini
belirleyen ve para politikasının oluşturulmasına yardımcı olan bir göstergedir. Diğer bir
deyişle fiyatlarda gözlemlenen tüm geçici etkilerin arındırılması sonucunda fiyatlar genel
düzeyindeki artışı ifade eder. Geçici etkilerden arındırabilmek için bazı mal grupları ile
fiyat değişmelerine yol açan bir takım unsurların enflasyon endeksinden çıkarılması so-
nucu oluşan özel kapsamlı fiyat endeksleri ile hesaplanmaktadır. Buradaki amaç fiyatlar
genel seviyesindeki değişimi sürekli kılan unsurları tespit etmek ve bunlara yönelik ger-
çekçi politika kararları alabilmektir. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2005 yılı ocak
ayı başlangıç tarihinden itibaren hesaplanıp yayınlanan “Özel Kapsamlı TÜFE Gösterge-
leri” Türkiye’nin çekirdek enflasyon göstergeleridir.
Çekirdek enflasyon dışsal etkilere (enerji fiyatlarında artış, mevsimsel koşullar, maliye
politikası vb.) daha açık olan ve geçici nitelikler taşıyabilen mal ve hizmetlerin Tüketici
Fiyat Endeksi sepetinden çıkarılmasıyla hesaplanır. Bir diğer deyişle, bazı mal grupları
ile fiyat değişmelerine yol açan bir takım unsurların Tüketici Fiyat Endeksi kapsamında
izlenen sepetten çıkarılması sonucu ulaşılan daha dar kapsamlı bir enflasyon tanımıdır.
Enflasyon Hedeflemesi
Enflasyon hedeflemesi rejimi, para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya ve sürdürmeye
yönelik olarak kurumsallaştığı modern bir stratejidir. Bu stareteji önce sayısal bir enflas-
yon hedefi belirlenir ve bu hedef kamuoyuna duyurulur ve Merkez Bankası belirli bir süre
sonunda bu hedefe ulaşacağını taahhüt eder. Böylece Merkez Bankası para politikasının
toplum tarafından kolaylıkla anlaşılabilmesini ve izlenebilmesini sağlamaktadır.
Enflasyon hedeflemesi rejimi altında merkez bankasının temel politika aracı kısa vadeli
faiz oranları olsa da, Merkez Bankası tüm para politikası araçlarını belirlenen enflasyon he-
define ulaşmaya yönelik olarak kullanır. Gelecekteki enflasyona ilişkin öngörülerin enflas-
yon hedefinden önemli ölçüde sapma gerçekleştiğinde bu sapmanın nedenine göre, Merkez
Bankası kısa vadeli faiz oranlarına ilişkin aldığı kararlarla yeniden uyumu sağlamaya çalışır.
2001 yılında 2011 sayılı TCMB Kanununda yapılan değişiklikle TCMB’ nin temel ama-
cı fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlenirken, enflasyon hedefinin de hükümet ile be-
lirlenmesi kanunlaşmıştır. Türkiye’de enflasyon hedeflemesine geçilmeden önce, TCMB,
74 Ekonomik Analiz
Tablo 4.1
Türkiye’de Enflasyon Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
(TÜFE) Hedef ve
Gerçekleşmeleri (%
Hedef 35 20 12 8 5 4 4 7,5 6,5 5,5 5
Gerçekleşme 29,7 18,4 9,3 7,7 9,7 8,4 10,1 6,5 6,4 10,5 -
Kaynak: www.tcmb.gov.tr
2006 yılında başlayan enflasyon hedeflemesi rejimi uygulaması sonucu 2007, 2008 ve
2011 yılların da hedefin üzerinde bir gerçekleşme olurken, 2009 ve 2010 yıllarında hedefin
altında bir enflasyon gerçekleşmesi gözlenmiştir.
Çekirdek enflasyonu ve Enflasyon hedeflemesi ile ilgili daha fazla bilgi için; www.tcmb.gov.
tr. adresine bakabilirsiniz.
FİYAT ENDEKSLERİ
Fiyat Endeksiyle ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi için http://www.tuik. gov.tr adresini ziyaret
edebilirsiniz.
Endeks hesaplamasında, endeksin cinsine ve kapsamına göre farklı yöntemler kulla-
nılır. Endeksler,yer ve zaman endeksleri, sabit ve değişken esaslı endeksler, basit ve bileşik
endeksler olarak sınıflandırılabilir.
4. Ünite - Enflasyon ve Fiyat Endeksleri 75
⎛ I ⎞
π = ⎜ t ⎟ ×100 −100
⎝ I t−1 ⎠
Burada; π :enflasyon oranı, I: endeks değeri, t: cari ay ve t-1: bir önceki ay’ı sembolize
etmektedir.
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Değişim Oranı: Yılın ilk ayından itibaren fiyatlar
genel düzeyinin ortalama değişimidir. Bir önceki yılın aralık ayına göre değişim oranını
şu şekilde hesaplayabiliriz.
⎛I ⎞
π = ⎜ t ⎟ ×100 −100
⎝ IA ⎠
Burada; π :enflasyon oranı, I: endeks değeri, t: cari ay ve A: bir önceki ayın aralık ayını
sembolize etmektedir.
Geçen Yılın Aynı Ayına Göre Değişim Oranı: Hesaplanmak istenilen aydaki fiyatlar
genel düzeyinin, geçen yılın aynı ayındaki fiyatlar genel düzeyine göre değişimidir. Geçen
yılın aynı ayına göre değişim oranını şu şekilde hesaplayabiliriz;
⎛ I ⎞
π = ⎜ t ⎟ ×100 −100
⎝ I t−12 ⎠
Burada; π :enflasyon oranı, I: endeks değeri, t: cari ay ve t-12: bir önceki yılın aynı ayını
sembolize etmektedir.
76 Ekonomik Analiz
On iki Aylık Ortalamalara Göre Değişim Oranı: Son on iki ayın endeks rakamı orta-
lamasının, bir önceki on iki aylık endeks rakamı ortalamasına oranı olarak ifade edilmek-
tedir. Bu değişim oranı, cari aya ait endeks değeri dahil geriye dönük 12 aya ait endekslerin
ortalamasının (d1) bir önceki 12 aylık endeksler ortalamasına (d2) oranlamasıyla bulun-
maktadır.
⎛d ⎞
π = ⎜ 1 ⎟ ×100 −100
⎝ d2 ⎠
Burada; π :enflasyon oranı, d1: geriye dönük 12 aya ait endekslerin ortalaması, d2: bir
önceki 12 aylık endeksler ortalamasını sembolize etmektedir.
Fiyatlar, anket yolu ile derlenmektedir. Anketler faks veya e-posta yolu ile gönderil-
mektedir. ÜFE’de sanayi kapsamında yer alan maddelerin her ayın 5,15 ve 25. günlerin-
deki fiyatları derlenmektedir. Tarım ürünlerinin ise ayın 25. gününe kadar olan fiyatları
kapsanmaktadır.
Ürün sepetinin ve ağırlıklarının güncellemesi, her yılın sonunda yapılmakta ve zincir-
leme “Laspeyres” formülü ile seri devam ettirilmektedir. Her yıl Aralık ayı itibarı ile yeni
maddeler endekse dahil edilmekte ve yeni ağırlıklar endeks hesabında kullanılmaktadır.
Cari fiyatların, “yeni fiyat referans dönemi (Po)” olan bir önceki aralık ayının fiyatlarına
bölünmesiyle, endeks hesaplanmakta ve aralık ayı endeksi ile çarpılarak zincirleme işlemi
yapılmaktadır.
“Üretici Fiyatları Endeksi”ne bağlı olarak hesaplanan enflasyon sonuçları, ekonomide
çeşitli konularda karar alıcılara yol gösterici rol oynamaktadır. Bunlar;
• Ekonomi politikalarının belirlenmesinde,
• Ücret ve fiyatların ayarlanmasında,
• Üretim ve verimliliğin belirlenmesinde,
• Alınacak yatırım kararlarında,
• Uluslararası enflasyon karşılaştırmaları, olarak sıralanmaktadır.
Tablo 4.2
Yıllar Endeks Değerleri Enflasyon Oranları
1980-2010 Fiyat
GSYH GSYH Endeksleri (2003=100)
TÜFE ÜFE TÜFE ÜFE
Deflatörü Deflatörü
Kaynak: Yıldırım,
1980 12 12 10 115,6 107,2 88,1 (2012) ve DPT
1990 0,13 0,16 0,18 60,3 52,3 58,6 Ekonomik ve Sosyal
Göstergeler.
1994 1,24 1,38 1,58 106,3 120,4 106,4
2000 36,79 33,60 38,62 54,3 51,4 49,2
2001 56,63 54,31 59,03 53,9 61,6 52,8
2002 82,00 81,52 81,12 44,8 50,1 37,4
2003 100,00 100,00 100,00 21,9 22,7 23,3
2004 108,60 114,57 112,40 8,6 14,6 12,4
2005 117,48 121,32 120,36 8,2 5,9 7,1
2006 128,76 132,64 131,59 9,6 9,3 9,3
2007 140,03 141,01 139,78 8,8 6,3 6,2
2008 154,66 158,94 156,55 10,4 12,7 12,0
2009 164,32 160,91 164,83 6,3 1,2 5,3
2010 178,40 174,61 175,53 8,6 8,5 6,5
Tablo 4.2’de 1980-2010 yılları arasından seçilmiş bazı yılların, TÜFE, ÜFE ve GSYH
Deflatör endeks ve enflasyon oranları verilmiştir. 2003 yılı kullanılan en son temel yıl ol-
duğu için 2003 yılı temel yılına göre hesaplanmıştır. (2003= 100) Gösterimi 2003 yılının
temel yıl olduğunu ifade etmektedir.
Tüketici Fiyatları Endeksi ve Üretici Fiyatları Endeks değerlerinden yararlanarak Tü-
ketici Fiyatları Endeksi ve Üretici Fiyatları Endeksi enflasyon oranlarını elde edebiliriz.
Fiyat düzeyinde bir dönemden diğer döneme ortaya çıkan yüzde değişme olarak tanımla-
dığımız enflasyon oranını bulmak için aşağıdaki formülü kullanabiliriz.
Burada: π enflasyon oranını, Pt; t yılındaki fiyat düzeyini, Pt-1; t yılından bir önceki
yılın fiyat düzeyini sembolize etmektedir.
Pt − Pt−1
πt = ×100
Pt−1
Tablo 4,2’deki 2009 yılı “TÜFE” değerinden yararlanarak Tüketici Fiyatları Endeksi
enflasyon oranını hesaplayabiliriz.
πt = 2009 yılı, TÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yıl
Pt = 2009 yılı, TÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yılın endeks değeri
Pt-1 = 2008 yılı, TÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yılın bir önceki yılının endeks
değeri, 100 ile çarpımı da sonucun % değeri ile ifadesini sağlamaktadır.
P2009 = 164,32
P2008 = 154,66 bulunur. formülde Tablo.4.2 den yararlandığımız verileri yerine koy-
duğumuzda;
80 Ekonomik Analiz
Pt − Pt−1
πt = ×100
Pt−1
164, 32 −154,66
π 2009 = ×100
154,66
π 2009 = 0,06245 ×100
π 2009 = 6,2
olarak hesaplanır.
Sonucu Tablo.4.2’den kontrol edebiliriz. Tüketici Fiyatları Endeks değerinden yararla-
narak hesaplanan 2009 yılı Tüketici Fiyatlarına göre enflasyon oranı % 6,2 olarak gerçek-
leşmiştir.
Aynı yolu izleyerek Tablo.4,2’deki 2009 yılı ÜFE değerinden yararlanarak “Üretici Fi-
yatları Endeksi” enflasyon oranını hesaplayabiliriz.
πt = 2009 yılı, ÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yıl,
Pt = 2009 yılı, ÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yılın endeks değeri,
Pt-1= 2008 yılı, ÜFE enflasyon oranının hesaplanacağı yılın bir önceki yılının endeks
değeri, 100 ile çarpımı da sonucun % değeri ile ifadesini sağlamaktadır.
P2009 = 160,91
P2008 = 158,94 bulunur.
formülde Tablo.4.2 den yararlandığımız verileri yerine koyduğumuzda;
Pt − Pt−1
πt = ×100
Pt−1
160,91−158,94
π 2009 = ×100
158,94
π 2009 = 0,01239 ×100
π 2009 = 1,2
olarak hesaplanır.
Sonucu Tablo 4,2’den kontrol edebiliriz. Üretici Fiyatları Endeks değerinden yararla-
narak hesaplanan 2009 yılı Üretici Fiyatlarına göre enflasyon oranı % 1,2 olarak gerçek-
leşmiştir.
Tablo. 4.2’den 2009 yılı GSYH deflatörü endeks değerinden yararlanarak, GSYH defla-
törü enflasyon oranını hesaplayabiliriz.
Özet
Enflasyon ve fiyat endeksi bir ekonominin en önemli eko- Hesaplanan aya ait endeks sayıları ve endeks sayılarındaki
nomik göstergelerinden birisidir. Enflasyon fiyatların genel değişim oranları bir sonraki ayın üçüncü gününde yayın-
olarak ve sürekli bir yükselme eğiliminde olmasıdır. Enflas- lanan ‘Tüketici Fiyatları Endeksi Haber Bülteni’ ve ‘Üretici
yonun ortaya çıkış nedenleri ekonominin yapısına göre fark- Fiyatları Endeksi Haber Bülteni’ ile kamuoyuna duyurul-
lılık göstermektedir. maktadır. İlgili ayın 3. günün cumartesi olması durumunda
Enflasyonun ortaya çıkış şekline göre kaynakları farklıdır. Bu 2.gün, pazar olması durumunda ise 4. gün yayınlanmaktadır.
durumda; talep enflasyonu, maliyet enflasyonu ve fiyat enf- Bu haber bültenlerinde endeks sayılarının bir önceki aya göre
lasyonu gibi türleri karşımız çıkmaktadır. değişim oranı, bir önceki yılın aralık ayına göre değişim ora-
Enflasyonun maliyeti, hem ekonomik hem de sosyal açılar- nı, bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı ve on iki
dan etkili olmaktadır. Enflasyonun maliyet etkilerini ortadan aylık ortalamalara göre veriler kamuoyu ile paylaşılmaktadır.
kaldırabilmek için, bir ekonomide fiyat istikrarının sağlan- Enflasyon üç farklı endekse göre hesaplanabilir. Birincisi te-
ması gerekmektedir. Aynı zamanda enflasyon oranını düşür- mel alınan yıl ile ölçümü yapılan yıl arasındaki fiyat değişi-
meye yönelik izlenecek politikalar en az maliyetle gerçekleş- minin bir ölçüsü ve ekonomide üretilen tüm malları ve hiz-
tirebilmelidir. metleri içeren, oldukça geniş kapsamlı bir fiyat endeksi olan
Enflasyonun ekonomiye olan maliyetinin yanı sıra enflasyon Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Deflatörü’dür. İkincisi ülke ekonomi-
oranını düşürmenin de ayrı bir maliyeti vardır. Önemli olan sinde üretimi yapılan ve yurt içi satışa konu olan ürünlerin
enflasyon oranını düşürmeye yönelik izlenecek politikalar genel fiyat düzeylerindeki değişimin ölçen, Fiyatlara vergile-
sonucunda en az maliyetle gerçekleştirebilmektir. rin dahil edilmeyip sadece peşin üretici fiyatlarının dikkate
Görünürlüğüne ya da piyasaların işleyişine göre enflasyonu alındığı, üretim aşamasındaki fiyat değişimlerini ölçmesinin
sınıflandırırken açık enflasyon ve gizli enflasyon olmak üzere yanı sıra uluslararası endekslerle karşılaştırma ve uyum sağ-
iki ye ayırabiliriz. Hızına göre enflasyon çeşitleri ise sürünen, laması amacıyla siyasiler ve ekonomistlerin önem verdiği
ılımlı, yüksek ve hiper enflasyondur. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE)dir. Üçüncü endeks ise, hane
Çekirdek enflasyon, enflasyonun geleceğine yönelik tahmin halkları tarafından belirli bir ihtiyacı karşılamak amacıyla
veren, enflasyonun eğilimini belirleyen ve para politikasının satın alınan mal ve hizmetlerin genel fiyat düzeyindeki de-
oluşturulmasına yardımcı olan bir göstergedir. Enflasyon he- ğişimini ölçen, tüm nihai parasal tüketim harcamalarını kap-
deflemesi rejimi ise, para politikasının fiyat istikrarını sağla- sayan ekonomide çoğunluğu ilgilendiren Tüketici fiyatları
maya ve sürdürmeye yönelik olarak kurumsallaştığı modern endeksi(TÜFE)dir. En son kullanılan temel yıl 2003 yılıdır.
bir stratejidir. Türkiye, 2006 yılı başında “enflasyon hedefle- Her üç endeksin gösterdiği oranlar az çok birbirinden farklı
mesi rejimi”ni uygulamaya başlamıştır. olabilir. Çünkü içerdiği mal ve hizmetler ile bunlara verilen
Ekonomideki tüm fiyatların ortalamasını yansıtan fiyat dü- ağırlıklar farklıdır. Fakat her üç endeksin ölçtüğü fiyat düzeyi
zeyi bir endeksle ölçülür. Endeks, belirli bir olaya ait değerle- ve enflasyon oranı birbirine yakın değerler olmalıdır.
rin zaman içinde ortaya çıkan değişimini ölçmeye yarayan ve
100’den başlayan bir sayıdır. Fiyat endekslerinin hesaplana-
bilmesi için gerekli temel değişkenler; Mal ve hizmet sepeti,
temel yıl ağırlıkları, temel yıl fiyatları ve cari fiyatlardır.
82 Ekonomik Analiz
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi belli bir malın ya da hizmetin 6. Aşağıdakilerden hangisi fiyat endekslerinin hesaplana-
tek başına artması değil fiyatlar genel düzeyinin sürekli bir bilmesi için gerekli temel değişkenlerden biri değildir?
artış göstermesini ifade eder? a. Enflasyon hedeflemesi
a. TÜFE b. Mal ve hizmet sepeti
b. ÜFE c. Temel yıl ağırlıkları
c. Enflasyon d. Temel yıl fiyatları
d. Mal ve hizmet sepeti e. Cari fiyatlar
e. Cari fiyatlar
7. Aşağıdakilerden hangisi fiyat endeksi serisinde son ayın
2. Aşağıdakilerden hangisi enflasyonun nedenlerinden biri endeksi bir önceki ayın endeksine göre yüzde değişimini gös-
değildir? terir?
a. Toplam üretimin azalması a. Bir önceki yılın aralık ayına göre değişim oranı
b. Üretim maliyetlerinin artması b. Aylık değişim oranı
c. İthal mallarının fiyatının yükselmesi c. Bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı
d. Tedavüldeki para arzının azalması d. On iki aylık ortalamalara göre değişim oranı
e. Tüketici gelirindeki artışın talebi artırması e. Yıllık değişim oranı
3. Aşağıdakilerden hangisi para arzındaki artışın tüketimi 8. Aşağıdakilerden hangisi en son kullanılan temel yıldır?
arttırması sonucunda çıkan enflasyon türüdür? a. 1968
a. Talep enflasyonu b. 1978
b. Maliyet enflasyonu c. 1987
c. Fiyat enflasyonu d. 1994
d. Acık enflasyon e. 2003
e. Gizli enflasyon
9. Aşağıdakilerden hangisi TÜFE hesaplamasında ele alı-
4. Aşağıdakilerden hangisi üretim faktörlerinin bir veya nan ana gruplardan biri değildir?
birkaçının fiyatlarındaki artışların ürün lerin fiyatlarına yan- a. Eğitim
sıtılması sonucunda ortaya çıkan enflasyon türüdür? b. Haberleşme
a. Açık enflasyon c. Giyim ve ayakkabı
b. Maliyet enflasyonu d. Balıkçılık
c. Fiyat enflasyonu e. Sağlık
d. Gizli enflasyon
e. Talep enflasyonu 10. Aşağıdakilerden hangisi ÜFE hesaplanmasında ele alı-
nan ana guruplardan biri değildir?
5. Aşağıdakilerden hangisi fiyat artışlarının oldukça düşük a. Madencilik ve taş ocakçılığı
olduğu enflasyon beklentisinin oluşmadığı enflasyon süreci b. İmalat sanayii
olarak tanımlanır? c. Ulaştırma
a. Gizli enflasyon d. Balıkçılık
b. Yüksek enflasyon e. Tarım, avcılık ve ormancılık
c. Ilımlı enflasyon
d. Hiper enflasyon
e. Sürünen enflasyon
4. Ünite - Enflasyon ve Fiyat Endeksleri 83
Sıra Sizde 2
Bir ekonomide enflasyon oranı bireylere ve firmalara tüke-
tim, tasarruf ve yatırım kararlarında, uzun vadeli planlar
yapmalarında önemli bir yol gösterici etkiye sahiptir.
Sıra Sizde 3
Türkiye’de ilk fiyat endeksi 1914 yılında Osmanlı döneminde
İstanbul il merkezinden derlenen 26 maddenin parekende
fiyatlarıyla ağırlıksız olarak ‘Hayat Pahalılığı Endeksi’ hesap-
lanmıştır.
5
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Paranın tanımı ve fonksiyonlarını tanımlayabilecek,
Para arzı türlerini kavrayabilecek,
Para politikasının amaç ve araçlarının neler olduğunu açıklayabilecek,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının görev ve yetkilerini sıralayabilecek,
Bankanın görevlerini ifade edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Para Arzı • Reeskont Oranı
• Baz Para • Zorunlu Karşılık
• Para Çarpanı • Açık Piyasa İşlemi
• Kaydi Para • Banka
İçindekiler
• GİRİŞ
• PARANIN TANIMI VE FONKSİYONLARI
• PARA ARZI
• PARA POLİTİKASI AMAÇ VE ARAÇLARI
Ekonomik Analiz Para ve Bankacılık
• MERKEZ BANKACILIĞI VE TÜRKİYE
CUMHURİYET MERKEZ BANKASI
(TCMB)
• BANKACILIK
Para ve Bankacılık
GİRİŞ
Para toplumdaki ekonomik orgaizasyonun en temel unsurlarından biridir. Günümüz eko-
nomilerinin en belirgin özelliklerinden işbölümü ve uzmanlaşma, paranın fonksiyonla-
rını tam olarak yerine getirebilme derecesine bağlıdır. Para nedir? Bu sorunun yanıtını
kısaca, “bir ödeme veya mübadele aracıdır” olarak verebiliriz. Para aynı zamanda reel ve
nominal büyükler arasında bir köprü oluşturmaktadır. Enflasyonun anlaşılması ve kont-
rol edilmesinde de para çok önemlidir.
Bir ekonomide para arzının belirlenmesi ve kontrol edilmesi farklı yöntemler ve araç-
lar kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Geçmişte deniz kabukları, altın, gümüş, tahıl, vb
maddeler para olarak kullanılmış ve para tanımı içinde yer almıştır. Günümüzde ise, do-
laşımdaki madeni ve kağıt paralar ile üzerine çek yazılabilir mevduatlar (vadesiz) para
olarak kabul edilmektedir. Bunların toplamından oluşan ve “M1” olarak ifade edilen bü-
yüklük de, para arzının temel ölçüsüdür. Ancak ödemeler sisteminde meydana gelen ge-
lişmelere bağlı olarak, “M2” ve “M3” gibi daha geniş kapsamlı ve paranın mübadele aracı
olma dışındaki özelliklerini de kapsayan, farklı para arzı tanımları yapılmaktadır.
Para arzında meydana getirilecek değişikliklerin başta fiyatlar genel düzeyi olmak üze-
re bir çok değişken üzerinde etkili olduğu kabul edilmektedir. Para politikası, bağımsızlık
derecesine bağlı olarak ülkeden ülkeye değişmekle birlikte hükümetten ayrı bir merkez
bankasınca yürütülmektedir. Merkez bankasının para politikasını uygulamada kullandığı
temel araçlar; açık piyasa işlemleri, reeskont politikası ve zorunlu karşılıklardır. Merkez
bankası belirlediği amaç veya amaçlara ulaşabilmek için bu araçları kullanarak para arzın-
da artış veya azalış yönünde değişiklik yaratabilir.
Para arzının yaratılması sürecinde bankalarda yer almaktadır. Bankalar, mevduatlar
ve krediler aracılığı ile para yaratmakta ve ekonominin likiditesini arttırmaktadır. Öyle
ki ekonomideki ödeme araçları stokunun büyük bir kısmını merkez bankası değil ban-
kalar sağlamaktadır. Bankalar ekonominin genişleme döneminde kredilerini genişletir-
ken, ekonominin daralma dönemlerinde azaltacaktır. Bankaların kuruluş amaçlarına göre
değişik faaliyet alanları olmasına rağmen yerine getirdikleri temel görevler ünite içnde
ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
86 Ekonomik Analiz
Paranın Tanımı
Bugün dünyada uygulanan değişik iktisadi sistemlerden hangisi incelenirse incelensin,
hemen hepsinin en önemli özelliği paralı ekonomi oluşlarıdır. İnsanlar çok eski dönem-
lerden beri parayı bilip kullanmalarına rağmen, paranın ekonomik hayatta oynadığı
rolün önemi ancak son zamanlarda insanların dikkatini çekmiştir. Bugünkü ekonomik
düzende; üretimin gelişebilmesi, piyasaların genişliğine ve değişim imkanlarına bağlı ol-
duğuna, bunu etkileyen önemli faktörlerden birisinin ise değişim metodu olduğuna göre,
“paralı değişim (mübadele)” yönteminin ekonomik etkisinin çok önemli olduğu kolay-
lıkla tahmin edilebilir.
İnsanlar ilk devirlerde yaptıkları gibi, ürettikleri mal ve hizmetleri bir biriyle değişti-
rirken paranın aracılığına başvurmayıp trampa (malın-malla değiştirilmesi) yöntemini
kullanmaya devam etselerdi, günümüz modern ekonomilerindeki işbölümü ve uzman-
laşma söz konusu olmayacaktı. Trampa’nın güçlükleri insanları sınırlı miktarda alış-ve-
riş yapmak zorunda bırakacak ve dolayısıyla üretimde düşük miktarda olacaktı. Paranın
kullanılmadığı bir takas ekonomisinde mübadelenin (değişimin) iki tarafında da mal
bulunmalıdır. Bu durumun yol açacağı sayısız güçlükler bulunmaktadır. Bu güçlükler-
den birincisi, karşılıklı mal ve hizmet mübadelesinde bulunmak isteyenlerin birbirlerini
bulma sorunudur. Değişimin olabilmesi için, birisinin sahip olduğu malı istediği başka
bir malla mübadele yani değişim yapabilmesi için, istediği mala sahip olan bir başkasını
bulması ve onun da kendi malını trampa etme isteğinin olması gereklidir. Örneğin saçını
kestirmek isteyen bir öğretmen, kendisinden ders almak isteyen bir berber bulmalıdır.
Takım elbiseye ihtiyacı olan bir tiyatrocu, ancak tiyatro izlemek isteyen bir terzi bulabilir-
se bu ihtiyacını giderebilecektir. Trampadaki ikinci güçlük, malları değiştirme isteği olan
iki tarafın olmasına rağmen, değişime konu olacak mallardan birinin bilinmeyen bir mal
olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Örneğin taraflardan birinin elinde inek, diğerinde
ise bir silah olması durumunda, o günkü piyasa koşullarında bir inek bir birim silahtan
daha değerliyse, ineğin bölünememesi durumu değişimi olanaksız kılıacaktır. Çünkü ine-
ğin bir uzvunu kesip, değişimi bu şekilde yapmak imkansız olacağından, ineği satın almak
isteyen bu alış verişten vazgeçecek ya da karşı tarafında kabul edeceği bir ikinci malı bulup
vermek zorunda kalacaktır. Trampa ekonomisinin ortaya çıkardığı üçüncü güçlük ise or-
tada bir değer ölçüsünün olmamasıdır.
Güçlüklerini sıraladığımız trampada, mübadelenin gerçekleşebilmesi bazı koşulların
gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar;
• Karşılıklı mal mübadelesi ya da değişimi yapacak edecek “A” ve “B” gibi iki tarafın
bulunması,
• A’nın sunduğu malın B’nin aradığı mal olması,
• B’nin sunduğu malı, A tarafından talep edilmesi,
• A ve B’nin her ikisinin de bu değişimden kârlı çıkacakları düşüncesinde olmasıdır.
Yukarıda açıklanan trampanın güçlüklerini ortadan kaldıran paranın; mübadeleleri
kolaylaştırması, ekonomik faaliyetlerin gelişmesi, iş bölümü ve uzmanlaşma derecesinin
artması üzerinde olumlu etkiler yapmış olduğu kolayca anlaşılacaktır. Günümüzde para;
sadece değişimini sağlayan bir araç olarak değil, bütün ekonomik faaliyetleri etkileyen ve
hatta temelden değiştiren aktif bir varlık olarak görülmektedir.
Modern toplumlarda bütün gelirlerin para ile ifade edilmesi, servet biriktirmenin para
şeklinde ortaya çıkması parayla ilgili klasik düşünceleri ve ona karşı davranışları değiş-
tirmiştir. Bu bağlamda paranın reel iktisadi faktörler üzerindeki örtü ve ekonominin reel
ilişkilerinden bağımsız olduğu şeklindeki genel kabul değişikliğe uğramıştır. Ortaya çıkan
5. Ünite - Para ve Bankacılık 87
yeni durumda, paranın reel iktisadi değişkenleri (büyüme, istihdam vb) etkileyen önemli
bir aktör olduğu kabul edilmiştir. Buna göre örneğin insanların tasarruf eğilimlerini art-
tırmaları, bazen bir toplumda işsizliğe yol açabilmekte ve üretim seviyesinin düşmesine
ya da ekonomik yapının değişmesine yol açabilmektedir. Aynı şeklide para miktarının
artırılıp, azaltılması da ekonomide sermaye birikimini ve sermayenin kullanım alanlarını
etkileyebilmektedir.
Ekonomideki önemini kısaca vurgulamaya çalıştığımız para; sadece değişim ilişkilerin-
de değil, tek taraflı borç ödenmelerinde de herkes tarafından kabul edilme özelliğine sahip-
tir. Bu durumda bir şeyi para yapan, ona para niteliği kazandıran en önemli unsur, herkesin
onu kabul etmesidir. Paranın bu şekildeki tanımı ekonomik, yasal ve fiziksel olmaktan çok,
psikolojik ve davranışsal açıdan yapılmaktadır. Bu bağlamda halkın para olduğuna inan-
dığı her şey paradır. Para tanımı konusunda birçok faktör halkın görüşünü etkilemektedir.
Temelde psikolojik düşünce halkın parasal araca güvenmesinde en önemli yeri tutmakta-
dır. Halkın paraya olan güvenini ise yerine getirdiği fonksiyonlar belirlemektedir.
Paranın Fonksiyonları
Paranın fonksiyonları geleneksel ve modern fonksiyonlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Gele-
neksel fonksiyonlar paranın daha az kullanıldığı eski dönemlerdeki fonksiyonlardır. Bunlar;
hesap birimi, mübadele aracı ve tasarruf aracı olma fonksiyonlarıdır. Günümüzde para eko-
nomisinin boyutlarının genişlemesi paraya yeni fonksiyonlar yüklemiştir. Bu fonksiyonlar;
paranın ekonomik faaliyetleri desteklemesi veya kösteklemesi, geliri yeniden dağıtma ve
egemenlik fonksiyonlarıdır. Bunlar paranın modern fonksiyonları arasında yer almaktadır.
Günümüzde madeni para, kağıt para, vadesiz mevduat parası (kaydi para) genellikle
mübadele aracı olarak düşünülmektedir. Paranın mübadele aracı olması bazı sonuçları da
beraberinde getirmektedir: Birinci olarak, para yasal bir fiyat elde etmektedir. Bütün borç-
lar para ile ödenebilir hiç kimse takas şeklinde bir ödeme istemez. İkinci olarak, ellerine
para geçenler bunu hemen harcamak zorunda değildir. Kişi elde etmiş olduğu paranın bir
kısmını tasarruf olarak elinde tutabilir. Üçüncü olarak da, para bir mübadele aracı olduğu
için piyasaya arz edilen herhangi bir mala dönüştürülebilir.
88 Ekonomik Analiz
Mübadele (değişm) aracı olarak kullanılacak paranın bazı özellikleri taşıması gerekir.
Bu özellikler aşağıdaki gibi açıklanabilir:
Para dayanıklı olmalıdır: Fiziksel varlık olarak dayanıklılığı olmayan bir varlığın
para olarak kullanılması mümkün değildir. Böyle bir varlık bozuldukça değeri düşebilir.
Örneğin, demir mal para olarak kullanılamaz. Çünkü demir çabuk paslanır ve değerini
koruyamaz.
Para bölünebilir olmalıdır: Paranın farklı miktarlardaki malları satın alabilmesi için,
küçük birimlere ayrılabilmesi yani bölünebilir olması gerekir.
Para standart olmalıdır: Para olarak kullanılan varlığın standart olması yani kalite
farklılığının olmaması gerekir. Böylece alış-verişlerde insanların ödedikleri ve aldıkları
bedeller konusunda şüpheleri ortadan kalkacaktır. Örneğin tütünün para olarak kulla-
nılması durumunda, farklı kalitede tütünler olduğu için insanların belli bir miktardaki
tütünün değir konusunda ittifak etmeleri güç olacaktır.
Tasarruf Aracı: Paranın değerinin korunduğu ülkelerde insanlar gelirlerinin tasarruf
etmek istedikleri bir kısmının tamamını ya da belli bir bölümünü para olarak saklamak
isterler. Bu bakımdan parayı bir çeşit tasarruf aracı olarak kabul etmek gerekir. İnsanların
tasarruf etme arzusu, bugün sahip oldukları değerleri geleceğe taşıma isteklerinden doğar.
İnsanlar bu isteklerini değişik yollardan gerçekleştirebilirler. Örneğin gelirlerinin tasarruf
ettikleri bölümü ile arsa, ev veya hisse senedi, tahvil gibi ekonomik değerler alabilirler.
Böylece gelecekte ihtiyaç duydukları zaman bunları elden çıkarmak suretiyle tasarrufla-
rını likidite etmek ve istedikleri gibi harcamak yeteneğini kazanırlar. Tasarruf edilenin
ev, arsa, daire, menkul değer, vb varlıklar olarak saklanmasının sakıncalarından dolayı,
insanlar genellikle tasarruf aracı olarak parayı seçerler. Çünkü paranın taşıma zahmeti,
saklama ve depolama maliyeti, çürüyüp bozulma gibi sorunları yoktur. Para istenildiği za-
man kolayca kullanılabilme özelliğine sahiptir. Bundan dolayı para mevcut servetler için-
de en likit olanıdır. Bu bağlamda para elden çıkarılması kolay olan ve bu niteliğini herkes
tarafından kabul edilme özelliğine borçlu olan bir varlıktır. Paranın tasarruf aracı olarak
kullanılmasının tek bir sakıncası olabilir. O da değerinin çok sık değişme olasılığıdır.
PARA ARZI
kontrolünde tam yetkiye sahip olduğunu varsayarak, dışsal (egzojen) para miktarına da-
yalı olarak, teorilerini geliştirmişlerdir. Kısaca, iktisatçılar para arzının belirlenmesini veri
olarak kabul etmiş, daha çok para arzındaki değişmelerin ekonomide meydana getireceği
değişiklikler üzerinde durmuşlardır.
Klasik Yaklaşım
En eski ve en çok kabul görmüş yaklaşımdır. Bu yaklaşımda paranın sadece “muamele
aracı” fonksiyonu üzerinde durulmuştur. Ülkedeki para arzı, ödeme aracı olarak genel
kabul gören şeylerin toplamıdır. Buna göre para arzı; fiilen dolaşımdaki ufaklık ve kağıt
paraların toplamı ile çekle ödemelerin yaygınlaştığı ülkelerde çeke tabi mevduatın topla-
mından ibarettir. Çek kullanımının yaygınlaşmadığı ülkelerde ise para arzı, fiilen dola-
şımdaki paraya eşittir. Bu durumda Para arzı;
M=C
olarak belirlenir.
M = Para arzı
C = Dolaşımdaki para ( madeni veya kağıt)
Monetarist Yaklaşım
Bu yaklaşıma göre para arzı tanımına, fiilen tedavüldeki para ve vadesiz mevduatlar ya-
nında ticari bankalardaki vadeli mevduat da girmektedir.
M = C + TT + DD
Merkez Bankası tarafından basılan kağıt para ile darphane tarafından basılan bozuk
paranın toplamına nakit denmektedir. Vadesiz Mevduat ise, bireylerin istedikleri anda
geri çekmek ve üzerine çek yazarak kullanmak üzere bankaya açtırdıkları mevduat hesa-
bıdır. M1 para arzı kapsamına giren mali varlıkların hepsi son derece likittir. Yani hepsi
kolayca değişim aracı olarak kullanılabilirler.
M2 = M1 + Vadeli Mevduatlar
Vadeli mevduatlar, belirli bir vade sonunda çekmek üzere bankada açtırdığımız bir
mevduat hesabıdır. Vadeli mevduat, vadesiz mevduata göre daha az likittir. Bu yüzden
bu varlıklara para benzeri varlıklar denilmektedir. Temel özellikleri belirli bir gelir kaybı
karşılığında nakte dönüştürülen finansal varlıklar olmalıdır.
Eşitlikte yer alan resmi kuruluşlar mevduatı içinde; resmi ve katma bütçeli daire ve
müesseselerle ve kanunla kurulmuş döner sermayeli teşekküllere ve mahkemelere ait
mevduatlar yer almaktadır.
Bu üç para arzı tanımının dışında M2Y ve M3Y olarak tanımlanan para arzı tanımları
da bulunmaktadır. Bunlardan M2Y;
olarak formüle edilir. Formülde yer alan döviz tevdiat hesapları, yurtiçinde ve yurt dışında
yerleşik kişilerin ticari bankalarda açmış oldukları yabancı para cinsinden mevduatlarını
kapsamaktadır. M3Y para arzı tanımı is aşağıdaki gibi yazılabilir.
Baz Para (Parasal Taban): Bankacılık kesiminin merkez bankasında tuttuğu kanuni
karşılıklar ile halkın ve bankaların elindeki nakit paranın toplamı baz para olarak tanım-
lanmaktadır. Yani baz para;
B=C+R
1+c
m=
r +c
m= para çarpanı
r = kanuni karşılıkların banka mevduatlarına oranı
c = nakit paranın banka mevduatına oranıdır.
Para çarpanının büyüklüğü mevduatın büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Yani para va-
deli ve vadesiz mevduat şeklinde banka sisteminde yer alıyor ve krediye dönüşebiliyorsa
para çarpanının değeri büyük olacaktır.
Kanuni karşılık veya zorunlu karşılık oranları para arzı ve para çarpanını kontrolde
para politikasını yönetenlerin doğrudan doğruya kullanacakları en önemli araçtır. Çarpa-
nın değerinin belirlenmesinde kanuni karşılık oranı ile para çarpanı arasında ters yönlü
bir ilişki vardır. Kanuni karşılık oranı düşürüldüğünde para çarpanının değeri artar, kar-
şılık oranı yükseltildiğinde ise, çarpanın değeri düşer.
5. Ünite - Para ve Bankacılık 93
Nakit mevduat oranı (c) halkın elde tutmak için ayırdığı nakit ve vadesiz mevduat
talebine bağlıdır. Halkın elinde nakit tutma eğilimi arttıkça çarpanın değeri düşecektir.
Çünkü bu durum paranın kredi olarak banka sistemi içinde dolaşımını engellemektedir.
Nakit mevdut (c) oranlarında ve kanuni karşılık oranlarında (r) meydana gelecek
değişikliklerin para çarpanı üzerindeki etkilerini aşağıda verilen örneklerle daha iyi
açıklayabiliriz:
1+ c 1+ 0, 08
m= = = 7, 7 olur
r+c 0, 06 + 0, 08
1+c 1+0, 08
m= = = 6, 8 olur.
r+c 0, 08 + 0, 08
kanuni karşılıkların banka mevduatına oranı (r) 0,06’dan 0,08’e yükseldiğinden dolayı, ban-
ka sisteminde kredi olarak verilen para miktarı azalacağı için para çarpanının değeri düşer.
1+ c 1+ 0,10
m= = = 6, 9 olur.
r+c 0, 06 + 0,10
Burada banka sisteminde dolaşacak para miktarı azalacağı için, para çarpanının değeri
7,7’den 6,9’a düşmüştür.
Örneklerden anlaşılacağı üzere banka isteminde dolaşan para miktarı ne kadar fazla
ise, para çarpanının değeri o kadar fazla olur. Tersi durumda çarpanın değeri düşer.
lendiği için, kısmen egzojen (dışsal) kısmende endojen (içsel) bir değişken olarak kabul
edilmektedir. Sistem içinde merkez bankası baz parayı belirlediğine göre, halkın ve ban-
kaların tercihlerini de yansıtacak şekilde para arzı ( M );
M = m.B
B=C+R
B = 40 + 15
B = 55 milyar
olarak hesaplanır.
Sahip olduğumuz verileri baz para çarpanı mekanizmasındaki yerlerine koyalım. Bu
durumda para arzı;
M = mB
1+c
M= xB
r +c
1+0, 05
M= x 55 milyar TL
0, 03+0, 05
1, 05
M= x 55 milyar TL
0, 08
M =13,125 x 55 milyar TL
M = 721, 875 milyar TL
olarak hesaplanır.
Örnekten çıkan sonuç şudur; ekonomideki para arzının büyüklüğü, baz para ile para
çarpanı tarafından belirlenmektedir. Biraz daha genişletilmiş olarak para arzını belirleyen
faktörleri;
• Piyasadaki nakit miktarı (C)
• Kanuni karşılık miktarı (R)
• Kanuni karşılık oranı (r)
• Nakit mevduat (tercih) oranı (c), olarak sıralayabiliriz.
5. Ünite - Para ve Bankacılık 95
tanımlanabilir. Diğer bir tanımlama ise; interbank, para ve menkul kıymetler pazarlarının
tam anlamıyla gelişip, aktif olarak kullanıldığı ülkelerde açık piyasa işlemleri bankacılık
sisteminin toplam rezervlerinin (likiditelerinin), menkul kıymetlerin piyasa fiyatlarından
merkez bankası tarafından alınıp veya satılarak etkilenmesidir. Bu işlemler kesin alım-
satımla veya repo-ters repo işlemleriyle yapılabilmektedir.
Reeskont Politikası
Reeskont politikası; para ve sermaye piyasalarının gelişmediği 1980’ler öncesinde, mer-
kez bankalarının en önemli dolaylı politika araçlarındandır. Reeskont politikasının te-
mel amacı, merkez bankalarının finansal sistem için son ödünç verme kaynağı (mercii)
fonksiyonunu yerine getirmesidir. Bu uygulamada bankalar; merkez bankasınca belirle-
nen genelde kısa vadeli senetleri, merkez bankasının belirlediği faiz oranlarından iskonto
ettirerek, ihtiyacı olan likiditeyi sağlar. Bu sayede bankacılık sisteminde aniden ortaya çı-
kabilecek panik havasını yatıştırmaya çalışır. Diğer bir deyişle, bankalar bu yolla ellerin-
deki ticari senetleri, vadeleri dolmadan merkez bankasına kırdırarak rezerv ihtiyaçlarını
karşılayabileceklerdir. Reeskont politikası uygulaması ile merkez bankalarının bankalar
aracılığı ile reel sektör firmalarına da kredi kullandırması söz konusudur ve bu uygulama,
ekonomik büyümenin de önemli bir amaç olduğu eski merkez bankacılığı anlayışını yan-
sıtır. Hatta, geçmişte, merkez bankalarının reeskont politikaları ile seçilmiş bazı sektörleri
desteklemesi, bu sektördeki firmaların ticari senetleri karşılığı kredi vermesi söz konusu
olmuştur. Ancak, piyasaların gelişmesi sonucu açık piyasa işlemlerinin etkinleşmesi ve
modern merkez bankacılığı anlayışı nedeniyle, reeskont politikası artık çok aktif olarak
kullanılan bir araç olmaktan çıkmıştır.
Zorunlu Karşılıklar
Mevduat kabul eden finansal kurumlar; topladıkları mevduatlara karşılık olarak bu mev-
duatların, merkez bankası tarafından belirlenen oran kadar olan bir kısmını merkez
bankası’nda tutmakla yükümlüdürler. İşte bankacılık sistemi tarafından yasal bir zorunlu-
luk olarak tutulan, mevduatın bu bölümüne “zorunlu karşılık” denir.
Zorunlu karşılık uygulaması; bankalara, mevduat ve mevduat benzeri yükümlülükleri-
nin belirli bir oranı kadar tutarı merkez bankası nezdinde bloke ve serbest mevduatlarında
tutma zorunluluğu getirmektedir. Ayrıca, zorunlu karşılıklar ticari bankaların ve merkez
bankasının yükümlülükleri arasında doğrudan bağlantı kurmaktadır. Zorunlu karşılık uy-
gulaması, bankaların ödünç verebilecekleri fonların miktarlarını etkilemeyi amaçlayan ve
fazla likiditenin sterilizasyonu için kullanılan bir para politikası aracıdır. Merkez bankası
zorunlu karşılık oranını yükselterek, bankaların kredi verme imkanlarını daraltmakta ve
merkez bankası nezdinde daha büyük bir miktarda hesap tutmaya zorlamaktadır.
• Likidite yönetimi
• Zorunlu karşılıklar, merkez bankası rezervlerine olan talebin temel belirleyicisi
olduğu için; otonom faktörler yoluyla yaratılan likidite söz konusu karşılıkların
ayarlanması suretiyle denkleştirilmektedir. Ayrıca, zorunlu karşılık oranlarındaki
değişimlerle para politikası kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Banka kredileri üze-
rindeki doğrudan kontrollerin kalkmasıyla, likidite kontrolünde geçici kısıtlama-
lar olarak yüksek zorunlu karşılık oranları uygulanabilmektedir.
• Senyoraj geliri elde etmek
• Mevduatların bir kısmının merkez bankalarında zorunlu karşılık olarak tutulması
ve söz konusu karşılıklara herhangi bir faiz uygulanmaması ya da düşük oranlarda
uygulanması, bankaların kaynak maliyetlerini arttırmaktadır. Merkez bankaları,
uyguladıkları para politikası çerçevesinde, söz konusu karşılıklara faiz vermemek
ya da piyasa faizlerinin altında faiz vermek suretiyle bir gelir elde etmektedirler.
Böylece zorunlu karşılıkların, para politikasının bir enstrümanı olmanın yanında,
gelir yaratan bir fonksiyonu da ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede zorunlu karşılık-
lar bankacılık sistemine uygulanan bir vergi olarak yorumlanabilmektedir.
TCMB’nın Görevleri
• Para ve kredi politikasını, kalkınma planlarını, yıllık programlar doğrultusunda
yürütmek
• Hükümetle ortaklaşa paranın iç ve dış değerini korumak ve gerekli önlemleri almak
• Milli paranın hacim ve tedavülünü düzenlemek
• Bankalara verilecek kredileri kanun, esas ve sınırlamalar doğrultusunda yerine
getirmek
• Para arzı ve ekonominin likiditesini düzenlemek amacıyla açık piyasa işlemleri
yapmak
• Mevduat ve vade türleri ile vade sürelerini, yükümlülük zamanlarını tespit etmek
5. Ünite - Para ve Bankacılık 101
• Milli para ile altın ve yabancı paralar arasındaki denkliği hükümetin belirleyeceği
esaslar çerçevesinde tayin etmek
• Altın ve döviz rezervlerini, ülke ekonomisinin çıkarlarına uygun şekilde hükümet-
çe alınacak kararlar çerçevesinde yönetmek
• Döviz ve kıymetler madenler üzerine hükümet kararları doğrultusunda işlem yapmak
• Kanuni karşılık ve disponibilite oranlarında gerekli gördüğü değişiklik önerilerini
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) onayına sunmak
• Öngörülen disponibilite ve kanuni karşılık oranlarını TBMM’si onayına sünmek
• Fiyat istikrarını sağlamak
TCMB’nın Yetkileri
• Türkiye’de banknot ihracı ayrıcalığı tek elden bankaya aittir.
• Banka; kendi işlemlerinde uygulayacağı reeskont, iskonto, faiz oranlarını hüküme-
tin ekonomik politikasına uygun olarak tespit eder
• Banka; para-kredi konularında karar alma ve hükümete öneride bulunmaya yetkilidir.
• Banka; kanunla kendisine verilen yetki ve görev alanına giren konulara ilişkin yap-
mış olduğu her türlü düzenlemelere bankaların uygun hareket edip etmediklerini
denetleme yetkisine sahiptir.
Bankanın Danışmanlık Görevler
• Hükümete, gerektiğinde para ve krediye ilişkin önlemlerin alınması konusunda bir
kanunla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde görüş bildirmek
• Bankacılık ve kredi konuları ile ilgili hususlarda hükümet tarafından istenen bilgi-
leri vermek
• Hükümete bankaların kuruluş izin ve tasfiyelerinde görüş bildirmek
Bankanın Tanımı
Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kul-
lanmak amacını güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak
yada kredi vermek olan ekonomik bir kuruluştur. Bir başka şekilde banka; para, sermaye
ve kredi konularında her türlü faaliyeti yapan veya düzenleyen, bireyler ve çeşitli kurum-
ların bu alandaki değişik ihtiyaçlarını karşılama faaliyetini kendisine temel iş konusu ola-
rak seçen bir ekonomik birim olarak tanımlanabilir. Bankaları bir işletme olarak görür ve
buna göre bir tanım yaparsak banka; ekonomik birimlerin belirli bir zaman dilimi için-
de harcamadığı paraları kabul ederek, bunları belirli bir getiri sağlayacak şekilde değişik
alanlara plase eden ödemelerde aracılık yapan para nakli, senet tahsili, emanet kabulü gibi
çeşitli hizmetler gören bir işletme olarak tanımlanabilir.
Likidite
Likidite bankacılıkta oldukça önemli bir kavramdır. Tarih likidite yetersizliği sonucu bat-
mış banka örnekleriyle doludur. Bankacılıkta likidite, bir bankanın minimum kayıp ya
da zarar ile olabilecek mevduat çekilişlerini ödeyebilme ve aynı zamanda piyasanın kredi
102 Ekonomik Analiz
Güven
Bankaların gördükleri işler kamu düzen ve çıkarlarıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle
bankalara karşı gösterilen iyi niyetin korunması zorunludur. Bilgi ve tecrübeden yoksun,
maddi olanakları ve örgütlenme kalitesi uygun olmayan kuruluşlar banka unvanını kulla-
narak halkın bankalara karşı olan güveninin kötüye kullanabilmektedirler.
Bankacılıkta güven iki yönlü olarak işlemektedir. Örneğin, bir bankanın öz sermayesi-
nin yeterli olması mevduat sahiplerinin bankaya olan güvenlerini, bankanın kredi müşte-
risinin kalitesi ise, bankanın güvenini ilgilendirmektedir. Bankaların kredi verirken müş-
terinin özelliklerini araştırması kredinin geriye dönüşünü garanti altına almaya çalışması,
mevduat sahibinin de mevduatının batmaması için bankanın mali gücünü incelemesi hep
güven ilkesinin gereğidir.
Kârlılık
Bankacılığın bir önemli ilkesi de kârlılıktır. Bankalar birer işletme olamaları nedeniyle
yaşamlarına devam etmesi kârlılık ile yakından ilgilidir. Bankalar karlılıklarını artırmak
için faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki farkı maksimum yapmak durumundadırlar.
Ancak yüksek enflasyon ve sürekli müdahaleler nedeniyle faiz oranlarının değişiklik gös-
termesi, banları muhtemel zararlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu da faiz oranı riski olarak
tanımlanır. Piyasa mekanizmasının işleyişi içinde faaliyet gösteren ve ticari bir işletme
olan bankaların nihai amacı, güven ve likidite sağlayarak kârını maksimum yapmaktır.
Ancak bu üç ilkenin birbiri ile kolayca bağdaşmadığı da bir gerçektir.
Bankalarda Sınıflandırma
Bir ekonomide bankacılık sistemi, farklı alanlarda çalışan bütün bankalar topluluğunun
yapısal düzen ve ilişkilerini ifade eder. Çeşitli ülkelerdeki banka sistemleri ve bu sistem
içindeki bankalar değişik yapılar göstermektedir. Ülkelerin finansal sistemleri içinde yer
alan bankaları tanımlamak ne kadar güç ise, aynı şekilde bankaları sınıflandırmak da o an-
lamda güçtür. Bununla birlikte ekonomilerin bu önemli kurumları yasal, toplumsal ve eko-
nomik yönlerine farklı ağırlıklar vererek, değişik şekillerde sınıflandırabilir. Genel olarak
bankalar çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılabilir. Bu ölçütler aşağıdaki gibi sıralanmaktadır;
Bankaların Görevleri
Bankaların kuruluş amaçlarına göre değişik faaliyetleri olmasına ragmen, yerine getirdik-
leri temel görevleri şu şekilde sıralayabiliriz;
• Aracılık: Bankalar tasarrufu olan kişi ve kuruluşlardan mevduat olarak topladıkları
fonları, kredi olarak talep eden kişi ve kuruluşlara aktarmada aracılık ederler.
• Kaynakların Etkin Kullanımı: Bankalar, topladıkları ve dönüşüme tabi tuttukları
fonları ekonominin öncelikli alanlarına aktararak kaynakların yeniden tahsisine
aracılık etmekte, atıl fonları ekonomiye kazandırarak, hem mevduat sahiplerinin
hem de kredi kullananların maksimum hasıla elde etmelerine olanak sağlamaktadır.
• Kaynaklara Akıcılık Sağlama: Bankacılık sistemi paranın transferi sistemi olma gö-
revi ile ulusal ve uluslararası düzeyde kaynaklara akıcılık sağlar. Bir başka değişle,
paranın bir süre için ihtiyacı olmayandan ihtiyacı olanlara aktarılması işlevini görür.
104 Ekonomik Analiz
Özet
Para; mal ve hizmet değişiminde genel olarak kabul edilen • Mali paranın hacim ve tedavülünü düzenlemek
şeydir. Üstelik sadece mal değişiminde değil, tek taraflı borç • Bankalara verilecek kredileri kanun, esas ve sınırlamalar
ödenmesinde de paranın herkes tarafından kabul edilme özel- doğrultusunda yerine getirmek
liğine sahip bulunduğunu görüyoruz. Bu durumda bir şeyi • Para arzı ve ekonominin likiditesini düzenlemek amacıy-
para yapan ona paralık niteliğini kazandıran en önemli unsur la açık piyasa işlemleri yapmak
herkesin onu kabul etmesidir denebilir. Paranın fonksiyonları, • Mevduat ve vade türleri ile vade sürelerini, yükümlülük
geleneksel ve modern fonksiyonlar olarak ikiye ayrılmakta- zamanlarını tespit etmek
dır. Geleneksel fonksiyonlar; hesap birimi, mübadele aracı ve • Milli para ile altın ve yabancı paralar arasındaki denkliği
tasarruf aracı olma fonksiyonlarıdır. Paranın modern fonksi- hükümetin belirleyeceği esaslar çerçevesinde tayin etmek
yonları; ekonomik faaliyetleri desteklemesi veya kösteklemesi, • Altın ve döviz rezervlerini, ülke ekonomisinin çıkarlarına
geliri yeniden dağıtma ve egemenlik fonksiyonlarıdır. uygun şekilde hükümetçe alınacak kararlar çerçevesinde
Dar Tanımlı Para Arzı (M1): Çoğu ülkede dar anlamda para yönetmek
arzı M1 ile ifade edilmektedir. Dolaşımdaki nakit miktarı ile • Döviz ve kıymetler madenler üzerine hükümet kararları
bankacılık sistemindeki vadesiz mevduatların toplamıdır. doğrultusunda işlem yapmak
• Kanuni karşılık ve disponibilite oranlarında gerekli gör-
M1 = Nakit + Vadesiz Mevduatlar
düğü değişiklik önerilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi
Geniş Tanımlı Para Arzı (M2): Özü itibariyle M1’in üzerine (TBMM) onayına sunmak
Vadeli mevduatların ilave edilmesiyle oluşur. Bu durumda • Öngörülen disponibilite ve kanuni karşılık oranlarını
M2’nin formülü şöyledir. TBMM’si onayına sünmek
• Fiyat istikrarını sağlamak
M2 = M1 + Vadeli Mevduatlar TCMB’nın yetkileri:
• Türkiye’de banknot ihracı ayrıcalığı tek elden bankaya
En Geniş Tanımlı Para Arzı (M3): Türkiye’de kullanılan en
aittir.
geniş tanımlı para arzı, M3, M2’yi oluşturan büyüklükler ya-
• Banka; kendi işlemlerinde uygulayacağı reeskont, iskon-
nında resmi kuruluşlar mevduatı ve TCMB’deki diğer mevdu-
to, faiz oranlarını hükümetin ekonomik politikasına uy-
atları kapsamaktadır. Bu durumda; M3 aşağıdaki gibi oluşur.
gun olarak tespit eder
M3=M2+Resmi kuruluşlar Mevduatı + TCMB’daki Diğer • Banka; para-kredi konularında karar alma ve hükümete
Mevduat öneride bulunmaya yetkilidir.
• Banka; kanunla kendisine verilen yetki ve görev alanına
Para politikası amaçları; Fiyat istikrarı, tam istihdam, iktisadi giren konulara ilişkin yapmış olduğu her türlü düzenle-
büyüme, mali piyasalarla birlikte faiz oranları ve döviz kur- melere bankaların uygun hareket edip etmediklerini de-
larında istikrarın sağlanmasıdır. Bu amaçlar arasında fiyat netleme yetkisine sahiptir.
istikrarı, merkez bankası tarafından yürütülen para politika- Bankaların görevleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
sının birincil amacı olurken, diğerleri ikincil amaçlar olarak Aracılık, kaynakların etkin kullanımı, kaynaklara akıcılık
düşünülür. Para politikasının araçları ise; Açık piyasa işlem- sağlama, ekonomik ajanların sahip oldukları maddi varlık-
leri, Reeskont politikası ve Zorunlu karşılıklardır. ların rasyonel biçimde kullanımını sağlama, kaydi para ya-
TCMB’nın görevleri: ratma, gelir ve servet dağılımını etkileme, hizmet fonksiyonu
• Para ve kredi politikasını, kalkınma planlarını, yıllık
programlar doğrultusunda yürütmek
• Hükümetle ortaklaşa paranın iç ve dış değerini korumak
ve gerekli önlemleri almak
106 Ekonomik Analiz
Kendimizi Sınayalım
I.Hesap birimi olma fonksiyonu 6. Nakit tercih oranı (c=0,04), zorunlu karşılık oranı
II.Tasarruf aracı olma fonksiyonu (r=0,06) ise; para çarpanının (m) değeri kaç olur?
III.Ekonomik faaliyetleri destekleme fonksiyonu a. 10,4
IV.Hakimiyet aracı olma fonksiyonu b. 20,6
1. Yukarıdakilerden hangileri paranın gelenek sel fonksi- c. 15,8
yonlarındandır. d. 12
a. I, II, IV e. 24
b. III, IV
c. I, II 7. Nakit tercih oranı (c=0,05), zorunlu karşılık oranı
d. II, III, IV (r=0,03) ve baz para (B=60 milyar T) ise; para arzının değeri
e. I, IV kaç olur?
a. 685 milyar T
2. Trampaya dayalı bir ekonomide mübadele nin gerçekleş- b. 495,5 milyar T
mesi için aşağıdakilerden hangisine ihtiyaç yoktur? c. 545,6 milyar T
a. Karşılıklı mal mübadele edecek iki kişi bulunmalı d. 750,8 milyar T
(Ave B gibi şahıslar), e. 787,5 milyar T
b. A’nın seçmek istediği mal B’nin aradığı mal olmalı,
c. B’nn teklif ettiği mal A tarafından talep edilmeli, 8. Bankaların iskonto etmiş oldukları senetleri likidite sağ-
d. A ve B bu mal değişiminden karlı olacakları düşünce- lamak amacıyla merkez bankasında yeniden iskonto ettirme
sinde olmalı, işlemine ne ad verilir?
e. Mal değişimine aracılık eden finansal bir kurum olmalı a. Reeskont
b. Zorunlu karşılık
3. Paranın sadece “muamle aracı” fonksiyonu üzerinde du- c. Açık piyasa işlemi
ran yaklaşım, aşağıdakilerden hangisidir? d. Repo
a. Klasik yaklaşım e. Disponibilite işlemi
b. Monetarist yaklaşım
c. Gurley-Shaw yaklaımı 9. Aşağıdakilerden hangisi merkez bankasının görevlerin-
d. Merkez bankası yaklaşımı den biri değildir?
e. Keynesyen yaklaşım a. Parasal istikrarı sağlama
b. Emisyon
4. Aşağıdakilerden hangisi dar tanımlı para arzını vermektedir. c. Devletin bankacılığını yapma
a. M2=M1+Vadeli mevduatlar d. Ödemeler dengesini sağlama
b. M1=Nakit+Vadesiz mevduatlar e. Banka rezervlerini koruma
c. M3=M2+Resmi mevduat+TCMB’daki digger mev-
duatlar 10. Aşağıdakilerden hangisi ticari bankaların ye rine getir-
d. M2Y=M2+Döviz tevdiat hesapları dikleri temel görevlerden biri değildir?
e. M3Y=M3+ Döviz tevdiat hesapları a. Aracılık
b. Kaynaların etkin kullanımı
5. Bankaların yarattıkları paraya ne ad verilir. c. Fiyat istikrarnı sağlama
a. Baz para d. Kaydi para yaratma
b. Para çarpanı e. Kaynaklara akıcılık sağlama
c. Para arzı
d. Kaydi para
e. Rezerv para
5. Ünite - Para ve Bankacılık 107
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 6 Afşar, A., Afşar, M. (2010). Finansal Ekonomi. Ankara: De-
• Türkiye’de banknot ihracı ayrıcalığı tek elden bankaya tay Yayıncılık.
aittir. Aksoy, T. (1998). Çağdaş Bankacılıktaki Son Eğilimler ve
• Banka; kendi işlemlerinde uygulayacağı reeskont, iskon- Türkiye’de Uluslarüstü Bankacılık, Ankara: Sermaye
to, faiz oranlarını hükümetin ekonomik politikasına uy- Piyasası Kurulu, Yay. No:109
gun olarak tespit eder Bocutoğlu, E. (2005). Makro İktisat Teoriler ve Politikalar.
• Banka; para-kredi konularında karar alma ve hükümete Trabzon: Derya Kitapevi.
öneride bulunmaya yetkilidir. Çepni E. (2010) Ekonomik Göstergeler ve İstatistikler Reh-
• Banka; kanunla kendisine verilen yetki ve görev alanına beri. Bursa: Seçkin Yayıncılık,
giren konulara ilişkin yapmış olduğu her türlü düzenle- Çolak, F. E. (2010) Makro Ekonomik Göstergelerin Yorum-
melere bankaların uygun hareket edip etmediklerini de- lanması, Ankara: Elif Yayınevi.
netleme yetkisine sahiptir. Önder, T (2005). Para Politikası Araçları, Amaçları, ve
Türkiye Uygulaması (Uzmanlık Yeterlilik Tezi), Ankara:
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Piyasalar Genel
Müdürlüğü,
Parasız, İ. (1999). Para Ekonomisi, Bursa: Ezgi Kitapevi Ya-
yınları.
Takan, M. (2002). Bankacılık, Teori Uygulama ve Yönetim,
Ankara: Nobel Yayınları.
Yıdırım, K. Karaman, D. Taşdemir, M. (2010). Makro Eko-
nomi, Ankara: Seçkin Yayıncılık
www.tcmb.gov.tr. “Dünden Bugüne Türkiye Cumhriyet Mer-
kez Bankası”, 2008
6
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Döviz piyasası ve özelliklerini açıklayabilecek,
Döviz piyasasındaki işlemler ve işlemcileri tanımlayabilecek,
Döviz kuru kavramlarını ayırt edebilecek,
Döviz kuru sistemlerini aktarabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Döviz • Döviz Kuru
• Döviz Piyasası • Döviz Kuru Sistemi
İçindekiler
• GİRİŞ
• DÖVİZ PİYASASI
• DÖVİZ KURU
Ekonomik Analiz Döviz Piyasası ve Döviz Kuru • DÖVİZ KURU SİSTEMLERİ
• KUR DEĞİŞMELERİNİ AÇIKLAMAYA
YÖNELİK TEORİLER
Döviz Piyasası ve Döviz Kuru
GİRİŞ
İstisnaları olmakla birlikte, dünyada her bağımsız ülkenin bir ulusal parası bulunmak-
tadır. Yabancı ülke paralarına veya para yerine geçen her türlü ödeme araçlarına döviz
denmektedir. Bu bağlamda yabancı ülkenin parasına döviz, döviz arz ve talebinin karşı-
laştığı piyasaya döviz piyasası ve bir ülke parasının diğer ülke parası cinsinden fiyatına
döviz kuru denir. Döviz piyasası bir ülkeye ya da bir yere ilişkin değildir. Burada dövizin
fiyatı oluşur. Döviz piyasası, bireylerin, firmaların ve bankaların yabancı para ya da nakit
yerine geçen banka havalesi, ödeme emri vb. gibi araçların alım satımı yaptıkları örgütlü
bir çerçevedir.
Bir ülkede ödemeler nakit ve kaydi para (döviz çekleri, bonolar, havaleler, ödeme emir-
leri, yabancı mevduat sertifikaları) ödeme araçları ile yapılarak farklılaştırıldığı gibi, ulus-
lararası ödemelerde finansal akımlar da aynı paralel de nakit para ve kaydi para şeklinde
meydana gelmekte ve birincisi “efektif ” ikincisi ise “döviz” olarak adlandırılmaktadır.
Uluslararası ticarette, bir tarafta bir ülkenin vatandaşı olan alıcı, diğer tarafta ise başka
bir ülkenin vatandaşı olan satıcı vardır. Yurtiçi ticaretten farklı olarak, bu tür ekonomik
işlemde en az iki farklı ulusal para söz konusudur. Bu durumda bir ülke parasının diğer
ülke parasına çevrilmesi gerekir. İşte döviz kuru, iki milli para birimi arasındaki değişim
oranıdır. Döviz kurunun belirlenmesinde genelde esnek ve sabit döviz kuru çerçevesinde
tartışılsa da günümüzde alternatif döviz kuru sistemleri bir hayli çoğalmıştır. Bunun dı-
şında, kurlardaki değişmeyi açıklayan teoriler ise, geleneksel teorilerden ticaret akımları
ve satın alma gücü paritesi ile çağdaş teorilerden parasalcı yaklaşım ve portfolyö dengesi
teorileridir.
DÖVİZ PİYASASI
Döviz piyasaları, bireylerin, bankaların ve firmaların yabancı paraları alınıp sattığı piya-
salar, ya da ulusal paranın başka bir paraya dönüştürülmesini sağlayan ortamlardır. Her-
hangi bir dövizin, örneğin doların piyasası, doların başka paralarla alınıp satıldığı Londra,
Zürih, Paris ve New York gibi merkezlerin tümünden oluşur. Döviz piyasalarında yapılan
işlemlerin büyük bölümü ulusal para ile yabancı paraların birbirlerine dönüştürülmesi
biçimindedir. Ancak doğal olarak bazı tür işlemler de doğrudan ya da dolaylı olarak bir
yabancı paranın başka bir yabancı paraya dönüştürülmesi biçiminde olabilir.
Dünyada tek bir para birimi kullanılıyor olsaydı, döviz piyasalarına da gerek kalmazdı.
Örneğin altın standardını kullanıyor olsaydık, ulusal paraların birbirlerine dönüşümünü
sağlayacak ortak bir paydaya sahip olurduk. Ancak bu olmadığı gibi çoğunlukla ülkelerin
112 Ekonomik Analiz
farklı para birimleri vardır ve bunların ulusal para birimine çevrilebilmesi içinde ayrı bir
mekanizma oluşturulması gerekir. Bu da doğal olarak döviz piyasasıdır.
Döviz ve Efektif
Giriş kısmında da tanımlandığı üzere, bir ülkede ödemeler nakit ve kaydi para (döviz
çekleri, bonolar, havaleler, ödeme emirleri, yabancı mevduat sertifikaları) ödeme araçları
ile yapılarak farklılaştırıldığı gibi, uluslararası ödemelerde finansal akımlar da nakit para
ve kaydi para şeklinde meydana gelmekte ve birincisi efektif ikincisi ise döviz olarak ad-
landırılmaktadır. Döviz, yabancı paralar cinsinden ve yabancı ülkelerde ödenebilir kaydi
para olarak tanımlanmaktadır. Yani nakit olmayan uluslararası bütün ödeme araçları dö-
viz kapsamına girmektedir. Bankalarla banka dışı işletmeler arasında ödeme aracı olarak
birinci derecede dövizler tercih edilmektedir. Bankalar arası döviz ticareti ise, genellikle
yabancı bankalardaki yabancı para cinsinden muhafaza edilen mevduatlar aracılığıyla ya-
pılmaktadır.
Diğer yandan, yabancı ülke banknotları ve madeni paraları, örneğin, ABD Doları, AB
Euro’su, Japon Yeni Türkiye’de efektif olarak tanımlanmaktadır. Kısaca nakit yabancı para-
lara efektif döviz denir. Efektifler bir bankada ticari hesaba alacak olarak yatırılması işlemi
ile dövize dönüştürülebilirler. Ancak, Toplam döviz işlemleri içinde nakit şeklindeki alım
satımların payı oldukça düşüktür. Asıl ağırlığı oluşturanlar ise dışarıda bir bankada tutu-
lan fonların devredilmesini sağlayan araçlardır. Bunlar elektronik havaleler, döviz çekleri,
ödeme emirleri, yabancı mevduat sertifikalarıdır. Hatırlayacağınız gibi bunlara daha önce
döviz ismini vermiştik.
kur risklerinden bir zarara uğrayabilirler. O bakımdan da kur risklerini gidermeye veya
en aza indirmeye yönelik işlemlere ilgi duyarlar. Döviz piyasasının önemli bir fonksiyonu
da ilgili taraflara kur riskinden korunma (hedging) olanağı sağlamasıdır.
DÖVİZ KURU
Döviz fiyatlarına döviz kuru adı verilir. Döviz kurunu her hangi bir yabancı paranın ulusal
para cinsinden değeri olarak tanımlayabiliriz. Dünya da döviz kurunu açıklayan ülkelerin
büyük bir çoğunluğu bu tanımı kullanırken, az sayıda ülke ulusal paranın yabancı para
cinsinden tanımını döviz kuru olarak almaktadır. Her hangi bir paranın ulusal para cin-
sinden ifade edilmesine dolaysız kotasyon, ulusal paranın yabancı para cinsinden ifadesi-
ne de dolaylı kotasyon adı verilir.
• Kotasyon bir yabancı paranın ulusal para üzerinden değerinin hesaplanmasıdır.
• Dolaysız kotasyon; döviz kuru yabancı para biriminin değiştirilebildiği ulusal para
miktarı biçiminde tanımlanır. 1 $ = T1,8
• Dolaylı kotasyon; bir birim ulusal para ile değiştirilebilen yabancı para miktarı bi-
çiminde tanımlanan döviz kurudur. T1= 1/1,8 $
Döviz kurları, ekonomik faaliyetleri etkileyen önemli göstergelerden biridir. Döviz
kurları diğer fiyatlar gibi bir fiyattır ve mal piyasası ile ilgilidir. Döviz kurlarındaki de-
ğişmeler, ekonomik faaliyetlerin seyrini etkilediğinden, döviz kuru değişmelerinin istik-
rarlı bir çizgi izlemesi, ekonomik istikrarı olumlu yönde etkileyecektir. Bu nedenle, döviz
kurundaki değişimi de, tıpkı diğer fiyatlarda olduğu gibi, ekonomik istikrar açısından
incelenmeli ve önemli bir ekonomik gösterge olarak, ekonomik faaliyetleri etkileme ve
ekonomik faaliyetlerden etkilenme gücü dikkate alınmalıdır.
Pd
R = Ex
Pi
Burada;
R: Reel döviz kuru
E: Nominal döviz kuru
Pd: Nominal kurların dış enflasyon oranı
Pi: Yurtiçi enflasyon oranını, sembolize etmektedir.
Buradan hareket ederek şöyle diyebiliriz: Baz alınan bir döneme göre, geçen zaman
içinde ülkedeki göreceli enflasyon oranı, dış ülkelerden daha yüksek olması durumunda,
reel döviz kurları nominal döviz kurlarının altına düşmüş olur. Ulusal paranın yapay ola-
rak aşırı değerlendirilmesi olan bu durum, diğer taraftan ülkenin uluslararası piyasalarda
rekabet gücünün düşmesine neden olur. Tersine, yurtiçi enflasyon hızı dış dünyadan daha
düşükse, o taktirde reel kur nominal kurdan daha yüksektir; ulusal para eksik değerlendi-
rilmiş olur ve bu durumda ülkenin dış rekabet gücü yükselmiş olur.
1 $ başına T0,5 Kazanılır. İstanbul piyasasından dolar alınır ve bunlar New York piya-
sasında T’ye dönüştürülür.
Döviz Spekülasyonu
Alım satım konusu olan ve fiyatlarında iniş çıkışlar görülen kolay taşınabilen ve bozulma-
dan saklanabilen tüm mallar üzerinde spekülasyon yapılabilir. Bir kimsenin kendi yaptığı
tahminlere dayanarak fiyatında yükselme beklediği ekonomik varlığı satın alması, fiyatında
düşme beklediklerini de satması yoluyla kâr sağlama faaliyetidir. Döviz spekülasyonunda
ise, herhangi bir yabancı paranın değer kazanacağını tahmin eden birisi, ileride satmak ama-
cıyla o parayı bugünden satın alır. Yabancı paralarda düşüş bekleyen spekülatörler o paraları
satarlar. Fiyatı gerçekten düşerse daha ucuza alarak kâr etmiş olurlar. Spekülasyonun ayırıcı
özelliği ilerideki fiyat değişmelerinin bugünden tam olarak bilinmemesi, geleceğe ait bir be-
lirsizliğin bulunmasıdır. Spekülatörler döviz kurlarındaki değişmelerin tahmin edilmesinde
ülkenin ödemeler bilançosu durumu, faiz oranları, enflasyon oranı, ihracattaki değişmeler
ve dış borç ödemeleri gibi tüm etkenleri dikkate almak durumundadır.
6. Ünite - Döviz Piyasası ve Döviz Kuru 117
Konvertibilite
Konvertibilite, bir ülkenin parasının döviz piyasalarında serbestçe öteki ülke paralarına
dönüştürülebilme özelliğine sahip olmasıdır. Konvertibilitenin ilk koşulu ülkede yasalara
göre serbest bir döviz piyasasının varlığıdır. Ulusal paranın yabancı paraya dönüştürülme-
si için dövizlerin ithal ve ihracatı tamamen serbest olmalıdır.
Konvertibilitenin yararları;
• Uluslararası ödeme ve denkleştirme işlemlerinin bürokrasiden kurtulması,
• Dış ticareti ve mali ilişkileri geliştirmesi,
• Dünya ekonomisinin karşılaştırmalı üstünlük modeline uygun biçimde gelişmesi-
ne katkıda bulunmasıdır.
Konvertibilitenin koşulları ise,
• Dış ticaret dengesi sağlanması,
• Yeterli döviz rezervlerine ulaşmak ve bunları korumak,
• Serbest döviz piyasası oluşturmak,
• Gerçekçi ve reel döviz kuru politikası izlemek,
• Para ve sermaye piyasalarını mümkün olduğunca uluslararası piyasalarla bütün-
leştirmek, olarak sıralanır.
Toplam döviz talebi daha önceden de belirtildiği gibi, ülkenin mal ve hizmet ithali
ile yurt dışına ihraç edilmek istenen sermaye miktarından oluşur. Şekil; 6,2 de “S” döviz
arz eğrisini, “D” döviz talep eğrisini ve “E” ise denge döviz kurunu ifade etmektedir. Gö-
rüldüğü gibi, döviz talebindeki artış kuru yükseltmektedir. Yükselen kur yabancı mallara
talebi düşürerek, döviz talebinin de düşmesini sağlamakta ve kuru tekrar eski düzeyine
çekmektedir.
Yine şekil 6.2’dan görüldüğü gibi, döviz arz ve talebinin eşit olduğu noktada yani E
noktasında ödemeler bilançosu dengesi sağlanmıştır. Serbest değişken kur sistemi altında
döviz talebinin D den D’ ne kayması durumunda da “E1” noktasında denge sağlanmış
olacaktır. Şayet hükümet kur düzeyini “R0” düzeyinde tutmak isterse “M0-M2” kadar açık
doğacaktır. Merkez bankasının açığı karşılamak için buna eşit miktarda dövizi satışa çı-
karması gerekecektir.
Dış dengeyi sağlamak üzere Merkez bankasının piyasaya yaptığı müdahalelerle kur
değişmeleri arasında ters bir ilişki vardır. Literatürde esnek kur sistemi ile sabit kur siste-
mini savunanlar arasında tartışmalar vardır. Örneğin esnek (dalgalı) kur sistemini savu-
nanların bu sistem üstün yönlerini aşağıdaki gibi belirtmişlerdir:
• Ulusal paranın gerçek değerini yansıtır. Sabit ve resmi kurlar paranın gerçek değe-
rini yansıtmaz.
• Dış ödemeler bilançosu dengesini sağlar. Dış denge kendiliğinden sağlanmaktadır.
• İç ekonomik politika uygulamalarında bağımsızlık. İç denge amacına yönelik poli-
tika uygulamalarında bağımsız hareket etme olanağı elde edilir.
• Dış rezerv ihtiyacının azalır.
• Ekonomiyi dış şoklardan koruma.
• Sadelik.
• Ani ve büyük kur değişikliklerinden korunma.
• Karşılaştırmalı üstünlükler modeline uygun ticaret.
Bunlara karşılık, esnek (dalgalı) kur sisteminin aleyhindeki görüşler de aşağıdaki gi-
bidir:
• Ticaret ve yatırımları caydırıcı etki yaratır.
• Esnekliklerin düşüklüğü durumunda piyasada istikrar sağlanamaz.
• İstikrar bozucu spekülasyona yol açar.
• Yurtiçi enflasyon kontrolden çıkarır.Ulusal paranın değer kaybetmesi durumunda
dışarıdan ithal edilen temel gıda maddelerinin fiyatları yükselir. Bu ise sendikaları
reel ücreti korumak için ücret artışı talebinde bulundurmaya yöneltir.
• Maliyet enflasyonu yaratır.
• Ödemeler bilançosunun disiplininin bozulmasına yol açar
• Kısa dönem kur değişmelerinde hedefi aşma durumu ortaya çıkar.
Şekil 6.3
Sabit Kur Sistemi
Kaynak: Seyitoğlu, H.
(2009), Uluslararası
İktisat, Güzem Can
Yayınları, İstanbul,
s.737.
Gözetimli Dalgalanma
Bu kur sisteminde parasal otorite döviz kurlarına müdahale etmekle birlikte, bu müdaha-
leler önceden belirlenmiş kurallara göre yapılmaz. Parasal otorite müdahalelerini, karar
alma mekanizmasını bir takım ekonomik göstergeler doğrultusunda, o an için iyi olduğu-
nu düşündüğü bir şekilde çalıştırarak gerçekleştirmektedir.
Bu sistemde kurlar ilke olarak serbest dalgalanmaya bırakılmıştır. Ancak bu Merkez
Bankasının denetimi altında yürütülen bir dalgalanma yaklaşımıdır. Kurlar arz ve talebe
göre değişir. Fakat aşırı kabul edilen bazı değişmeler Merkez Bankası piyasada döviz dış ve
satışları ile giderilir. Döviz piyasasında kısa süreli bir talep fazlası ortaya çıkınca Merkez
Bankası bu talep fazlasının belirli bir oranı kadar piyasaya döviz satışı yapar. Böylece ulu-
sal paradaki değer kaybı yumuşatılmış olur. Böyle bir politika izlenmesi kurlardaki uzun
vadeli trendi etkilemeden kısa süreli dalgalanmaların şiddetini azaltır.
Merkez bankası müdahaleleri, kısa vadedeki iniş çıkışları kontrol altına almak için
yapılırsa buna “Temiz Dalgalanma” denir. Fakat kuru yükseltmeyip ihracatı arttırmayı,
ithalatı azaltmayı hedefliyor ise “Kirli Dalgalanma” denir.
Kaygan Aralık
Kaygan aralık sisteminde, bir önceki sistemden farklı olarak, aralığın ortalama
değeri(merkez kur) sabitlenmiştir. Bu ortalama değer belli olmayan sürelerle ayarlanmak-
tadır. Genelde yüksek enflasyon gözlenen ekonomilerde uygulama alanı bulan bir sistem-
dir. Ayarlanabilir merkez kur sayesinde kurun aşırı değerlenmesi engellenmektedir.
Para Kurulu
Ülke parasının seçilecek olan yabancı bir para ile sabit kurdan değişimini öngören ve be-
lirli yasal düzenlemeleri gerektiren bir sistemdir. Bu sistemde para otoritesi ülke parasını
yalnız yabancı para girişi karşılığı basmaktadır. Ayrıca Merkez Bankasının parasal düzen-
lemeler ve son kredi mercii gibi geleneksel fonksiyonlarına son vermektedir.
Pi=ExPd
Burada;
Pi: İç fiyat endeksi
E: döviz kuru
Pd: dış fiyat endeksi, ile sembolize edilmektedir.
Döviz kuru ise;
Pi
E=
Pd
olarak hesaplanır. İç fiyat indeksi ne kadar yüksek ise, döviz kuru da o kadar yüksek olur.
Mutlak satın alma gücü paritesi yaklaşımının bir takım sakıncaları bulunmaktadır.
Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
• İki ülke arasında birbirleriyle karşılaştırılacak fiyat indeksleri bulmak güç olmak-
tadır.
• Her ülkede fiyat indekslerinin kapsamına giren malların ağırlıkları farklıdır. Mal-
lar arasında kalite farklılıkları bulunur.
• Mutlak satın alma gücü paritesi sermaye akımlarını ihmal eder.
• Üretilen birçok mal fiyat indekslerinin kapsamına girdiği halde dış ticarete konu
olmamaktadır.
• Ülkeler arasında fiyat eşitliğini engelleyebilecek legal ya da yapay birçok engel ve
müdahaleler bulunmaktadır.
Özet
Döviz piyasaları, bireylerin, bankaların ve firmaların yabancı güçlerinin işleyişine bırakılmıştır.
paraları alınıp sattığı piyasalar, ya da ulusal paranın başka bir Sabit kur sistemin ana özelliği döviz kurlarının piyasa geliş-
paraya dönüştürülmesini sağlayan ortamlardır. Bu piyasalar- melerine göre değişmesine izin verilmeyip ilke olarak aynı
da üç tür işlem yapılmaktadır. Bunlar: anında (peşin, vade- düzeyde sürdürülmesidir. Sabit kur sisteminde döviz kurları-
siz, spot), vadeli (forward) ve swap ( takaslama)dır. Piyasada nın istikrarı Merkez Bankasını döviz piyasasına alıcı ve satıcı
faaliyet gösteren işlemciler genelde şu grupları kapsarlar: olarak müdahalesiyle sağlanır. Bunun için Merkez Bankası-
Bankalar ve banka dışı mali kurumlar, dış ticaret ve dış ya- nın elinde yeterli miktarda altın ve yabancı döviz stokunun
tırım işlemleriyle uğraşan bireyler ve firmalar, spekülatörler olması gerekir. Bu stoka döviz ya da kambiyo istikrar fonu adı
ve arbitrajcılar, merkez bankası ve hazine, döviz brokerleri ve verilir. Örneğin döviz kurları yükselmeye başladığı zaman
enflasyona karşı korunmak isteyen küçük tasarrufçular. Merkez Bankası piyasaya döviz sürer, düştüğünde ise piyasa-
Döviz fiyatlarına döviz kuru adı verilir. Döviz kurunu her dan döviz çeker. Bu işlemler sayesinde döviz kurunda istikrar
hangi bir yabancı paranın ulusal para cinsinden değeri olarak sağlar. Kuşkusuz Merkez Bankasının bu şekilde döviz kurla-
tanımlayabiliriz. Dünya da döviz kurunu açıklayan ülkelerin rını belli bir seviyede tutabilmesi için ödemeler bilançosunun
büyük bir çoğunluğu bu tanımı kullanırken, az sayıda ülke sürekli olarak açık vermemesi gerekir. Aksi durumda er ya da
ulusal paranın yabancı para cinsinden tanımını döviz kuru geç Merkez Bankasının elindeki döviz rezervleri tükenecek-
olarak almaktadır. Her hangi bir paranın ulusal para cinsin- tir. Bu durumda eğer Merkez Bankası mevcut kurları aynen
den ifade edilmesine dolaysız kotasyon, ulusal paranın ya- muhafaza etmek isterse döviz alım satımdaki serbestiyi kal-
bancı para cinsinden ifadesine de dolaylı kotasyon adı verilir. dırıp döviz kontrol sistemine geçmesi gerekir.
Döviz piyasasında denge döviz kuru, döviz arz ve talep eğri- Sabit kur sisteminde hükümetin belirlediği döviz kurunu (
lerinin kesiştiği noktada gerçekleşir. Denge kuru, döviz arz ve yapısal bir döviz talep fazlası nedeniyle) bir süre sonra yük-
talebini eşitleyen döviz fiyatıdır.İki ulusal para arasında pi- seltmesine ( hükümetin ulusal paranın değerini düşürmesi-
yasada fiilen uygulanan değişim oranına dolaysız kur denir. ne) devalüasyon denir. Buna karşılık hükümetin belirlediği
Farklı paraların kurlarının dolar gibi ortak payda üzerinde döviz kurunu (yapısal bir döviz arz fazlası nedeniyle ) bir süre
hesaplanmasına “çapraz kur” denir. Çapraz kur yöntemiyle sonra düşürmesine (hükümetin ulusal paranın değerini yük-
belirlenenler ise dolaylı kurlardır. seltmesine) revalüasyon denir.
Bir döviz, menkul değer, mal veya üretim faktörünün belli Sabit döviz kuru sisteminde Merkez Bankası belirlediği ku-
bir fiyat farklılığından yararlanmak üzere bu ekonomik var- run önceden açıkladığı üst ve alt sınırlar arasında yani belirli
lığın eşanlı olarak alınıp satılmasışeklinde yapılan işlemlere bir bant içinde değişmesine izin verir. Diğer Alternatif Dö-
arbitraj adı verilir. Burada alım ve satım birbirine bağlı tek viz Kuru Sistemleri ise; Gözetimli dalgalanma, Aralık içinde
bir işlem biçiminde yapılmakta risk faktörü olmamaktadır. dalgalanma, Kaygan aralık, Yönlendirilmiş sabit aralık, Yön-
Ayırıcı özelliği ise, aynı andaki fiyat farklılıklarından yarar- lendirilmiş sabit parite, Ayarlanabilir sabit kur sistemi, Para
lanmak düşüncesidir.Alım satım konusu olan ve fiyatlarında kurulu, Ortak para alanlarıdır.
iniş çıkışlar görülen kolay taşınabilen ve bozulmadan sak- Kur değişmelerini açıklamaya yönelik teorilerden dış ticaret
lanabilen tüm mallar üzerinde spekülasyon yapılabilir. Bir akımları yaklaşımı, bir ülkenin parasının değerini belirleyen
kimsenin kendi yaptığı tahminlere dayanarak fiyatında yük- faktör, o ülkenin mal ihracatı ve ithalatıdır. İhracatın itha-
selme beklediği ekonomik varlığı satın alması, fiyatında düş- lattan büyük olması yani dış ticaret bilançosu fazla vermesi
me beklediklerini de satması yoluyla kâr sağlama faaliyetidir. durumunda ülkenin parası değer kazanır. Tersi durumda ise
Döviz spekülasyonu ise herhangi bir yabancı paranın değer yani dış ticaret bilançosu açığında, parası değer kaybeder. Sa-
kazanacağını tahmin eden kimse ileride satmak amacıyla o tın Alma Gücü Paritesi Yaklaşımı ise, tek fiyat kanununun dö-
parayı bugünden satın alır. viz piyasalarına uygulanmış şeklidir. Ticarete konu olan malın
Döviz kuru sistemleri genelde esnek (dalgalı) ve sabit döviz mevcut döviz kurundan ulusal paraya çevrilmiş fiyatının dün-
kuru çerçevesinde tartışılsa da günümüzde alternatif döviz yanın her yerinde aynı olması gerekir. Arbitraj faaliyetlerinin
kuru sistemleri bir hayli çoğalmıştır. Esnek kur sisteminde bir sonucudur. Parasalcı yaklaşımın temel amacı dış dengeyi
ülke parasının değeri piyasa tarafından belirlenmektedir. sağlama mekanizmasını açıklamaya yöneliktir. Bir malın fi-
Döviz piyasasına yapılan müdahaleler kurların istenilen dü- yatının o malın arz ve talebine bağlı olduğu şeklindeki genel
zeyde oluşmasını sağlamak yerine, bu piyasalardaki gereksiz ilkenin ulusal paralar için de geçerli olduğunu savunmakta-
dalgalanmaları önlemek ve değişimleri daha ılımlı hale ge- dır. Döviz kurları arz ve talebe göre belirlenir. Arz edilen para
tirmek için yapılmaktadır. Bu sistemde para politikası daha miktarı talep edilen miktarı aşarsa o para döviz piyasasında
etkin hale gelmekte ve ülkenin tutması gereken uluslararası değer kaybeder. Portfolyö dengesi yaklaşımda ise, döviz kur-
rezerv miktarı azalmaktadır. Bu sistemde döviz kurları aynen larında görülen günlük dalgalanmaları yabancı menkul de-
rekabetçi piyasa koşulları altındaki bir mal gibi arz ve talep ğerlerin arz ve talebine göre açıklamaya çalışır.
6. Ünite - Döviz Piyasası ve Döviz Kuru 125
Kendimizi Sınayalım
1. Döviz fiyatlarına ne ad verilir? 6. Nominal kurların ilgili dönemdeki enflasyon oranına
a. Arbitraj göre düzeltilmesiyle aşağıdakilerden hangisi elde edilir?
b. Efektif a. Satış kuru
c. Konvertibilite b. Reel kur
d. Döviz kuru c. Çapraz kur
e. Hedging d. Alış kuru
e. Kur marjı
2. Alış ve satış kurları arasındaki farka ne ad verilir?
a. Kur marjı 7. Aşağıdakilerden hangisi esnek kur sistemine yöneltilen
b. Çapraz kur eleştirilerden biri değildir?
c. Dolaysız kur a. Ticaret ve yatırımları caydırıcı etki yapması
d. Efektif kur b. Dış rezerv ihtiyacını azaltması
e. Hedging c. Ödemeler bilançosunda disiplini bozması
d. İstikrar bozucu spekülasyona yol açması
3. Konvertibilite nedir? e. Yurtiçinde enflasyona yol açması
a. Bir dövizin ucuz olduğu piyasadan satın alınıp, paha-
lı olduğu piyasada satılması işlemidir. 8. Belli bir fiyat farklılığından yararlanmak üzere, bir dövi-
b. Alış ve satış kuru arasındaki farktır. zin eşanlı olarak alınıp satılması işlemine ne ad verilir?
c. Bir ülkenin ithalat ve ihracatına farklı döviz kuru uy- a. Döviz arbitrajı
gulamasıdır b. Hedging
d. Bir ülkenin ithalat fiyat indeksinin o ülkenin ihracat c. Konvertibilite
fiyat indeksine oranıdır. d. Forward işlem
e. Bir ülkenin ulusal parasının döviz piyasalarında ser- e. Döviz swapı
bestçe öteki ülkelerin parasına dönüştürülme özelli-
ğine sahip olmasıdır. 9. Kurlardaki değişimi iki ülke arasındaki enflasyon oranı-
na göre açıklayan teori aşağıdakilerden hangisidir?
4. Aşağıdakilerden hangisi bir ülke parasının konvertible a. Göreceli satınalma gücü
olmasının şartlarından biri değildir? b. Mutlak satınalma gücü
a. Ülkenin dış ticaret dengesinin az ya da çok dengede c. Dış ticaret akımları yaklaşımı
olması d. Portfölye dengesi yaklaşımı
b. Ülkenin yeterli döviz rezervlerine ulaşması e. Parasalcı yaklaşım
c. Ülkenin ithalat kısıtlamalarını artırması
d. Ülkenin gerçekçi ve reel bir döviz kuru politikası izle- 10. Döviz kurlarında görülen günlük dalgalan maları yaban-
mesi cı menkul değerlerin arz ve talebine göre açıklayan teori aşa-
e. Ülkenin serbest bir döviz piyasası oluşturması ğıdakilerden hangisidir?
a. Mutlak satınalma gücü paritesi
5. Bir dövizin şimdiden kararlaştırılan bir fiyattan ilerideki b. Göreceli satınalma gücü yaklaşımı
bir tarihte teslim edilmek koşulu ile bugünden yapılan söz- c. Parasalcı yaklaşım
leşmelerle alınıp satılması işlemine ne ad verilir? d. Dış ticaret akımları yaklaşımı
a. Swap e. Portfolyö dengesi yaklaşımı
b. Hedging
c. Döviz spekülasyonu
d. Vadeli teslim işlemi
e. Arbitraj
126 Ekonomik Analiz
Sıra Sizde 3
Döviz piyasasında denge döviz kuru, döviz arz ve talep eğri-
lerinin kesiştiği noktada gerçekleşir. Denge kuru, döviz arz ve
talebini eşitleyen döviz fiyatıdır.
Sıra Sizde 4
Reel kuru aşağıdaki formülasyon yardımıyla hesaplayabiliriz;
R = E x Pd / Pi
“R” Reel döviz kuru, “E” Nominal döviz kuru, “Pd” Nominal
kurların dış enflasyon oranı, “Pi” Yurtiçi enflasyon oranıdır.
6. Ünite - Döviz Piyasası ve Döviz Kuru 127
Yararlanılan Kaynaklar
Bu formülasyondan hareket ederek şöyle diyebiliriz, baz alı- Bocutoğlu E., Berber, M., Çelik, K. (2000). İktisada Giriş.
nan bir döneme göre geçen zaman içinde ülkedeki göreceli Trabzon: Akademi Yayınevi, 2. Baskı.
enflasyon oranı dış ülkelerden daha yüksek olması duru- Cihan, K. (1994). Dış Ticarette Döviz Kuru Riski. Eskişehir:
munda, reel döviz kurları nominal döviz kurlarının altına Anadolu Ünv. Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi.
düşmüş olur. Ulusal paranın yapay olarak aşırı değerlendi- Çolak, Ö. F. (2007). İktisada Giriş. Ankara: Gazi Kitabevi.
rilmesi olan bu durum, diğer taraftan ülkenin uluslararası Dinler, Z. (1996). Mikro İktisat, Bursa: Ekin Kitabevi.
piyasalarda rekabet gücünün düşmesine neden olur. Tersine, Dinler, Z. (2000). İktisada Giriş. Bursa: Ekin Kitabevi.
yurtiçi enflasyon hızı dış dünyadan daha düşükse, o taktirde Ertek, T. (2003). Mikroekonomiye Giriş. İstanbul: Beta Basım.
reel kur nominal kurdan daha yüksektir; ulusal para eksik Han, E. (2002). İktisada Giriş II. Eskişehir: Anadolu Ünv.yay.
değerlendirilmiş olur ve bu durumda ülkenin dış rekabet Han, E., Kaya, A. (2002). Kalkınma Ekonomisi. Eskişehir:
gücü yükselmiş olur. Etam A.Ş.
İyibozkurt, E. (1985). Uluslararası İktisat Teorisi. Bursa:
Sıra Sizde 5 Uludağ Üniversitesi Basımevi.
Konvertibilitenin yararları: Uluslararası ödeme ve denkleş- İyibozkurt, E. (1982). Dış Ticaret. Trabzon: Trabzon İİA. Ba-
tirme işlemlerinin bürokrasiden kurtulması, dış ticareti ve sımevi.
mali ilişkileri geliştirmesi, dünya ekonomisinin karşılaştır- İndert P., Pugel, T. (1997). Economie İnternationale. Paris:
malı üstünlük modeline uygun biçimde gelişmesine katkıda Economica.
bulunmasıdır. Parasız, İ. (1998). İktisada Giriş. Bursa: Ezgi Kitabevi, 5. Baskı.
Konvertibilitenin koşulları ise; Dış ticaret dengesi az ya da Parasız, İ. (2007). İktisadın Abc’si. Ezgi Kitabevi, 10. Baskı,
çok dengede olmalı, yeterli döviz rezervlerine ulaşmak ve Parasız, İ., Yıldırım, K. (1994). Uluslararası Finansman.
bunları korumak, serbest döviz piyasası oluşturmak, gerçekçi Bursa: Ezgi Kitabevi.
ve reel döviz kuru politikası izlemek, ara ve sermaye piyasa- Seyitoğlu, H. (2009). Uluslararası İktisat. İstanbul: Güzem
larını mümkün olduğunca uluslararası piyasalarla bütünleş- Can Yayınları.
tirmek. Türkay,O. (1991). İktisat Teorisine Giriş, Ankara: Adım Ya-
yıncılık.
Sıra Sizde 6 Unay, C. (1997). Genel İktisat. Bursa: Ekin Kitabevi.
Sabit kur sisteminde hükümetin belirlediği döviz kurunu ( Ünsal, E. (1988). Mikro İktisat. Ankara: Kutsan Matbaacılık.
yapısal bir döviz talep fazlası nedeniyle) bir süre sonra yük- Ünsal, E. (2005) Uluslararası İktisat. Ankara: İmaj Yayıncılık.
seltmesine ( hükümetin ulusal paranın değerini düşürmesi- Yıldırım, K., Karaman, D. (2001). Makro Ekonomi. Eskişe-
ne) devalüasyon denir. Buna karşılık hükümetin belirlediği hir: Esbav.
döviz kurunu (yapısal bir döviz arz fazlası nedeniyle ) bir süre
sonra düşürmesine (hükümetin ulusal paranın değerini yük-
seltmesine) revalüasyon denir.
7
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Konjonktür dalgalarını açıklayabilecek,
Konjonktür dalgalarının tahmininde kullanılan göstergeleri betimleyebilecek,
Makroekonomik göstergeleri tanımlayıp, yorumlayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Konjonktür Dalgası • Ödemeler Dengesi
• Kapasite Kullanım Oranı • İşsizlik Oranı
• TCMB Analitik Bilançosu
İçindekiler
• GİRİŞ
Ekonomik Konjonktür ve • KONJONKTÜR VE TAHMİNİ
Ekonomik Analiz • MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER VE
Yorumlanması
YORUMLARI
Ekonomik Konjonktür ve
Yorumlanması
GİRİŞ
Kendi yaşamımızda olduğu gibi ekonomik yaşamda da iniş ve çıkışlar vardır. Dünya üzerin-
deki tüm piyasa ekonomilerinde ekonomik canlılık sürekli değildir ve işler bazen kötüye git-
mekte hatta uzun süreli bunalımlar yaşanabilmektedir. Bu canlanma ve daralmaların daha
istikrarlı hale gelebilmesi için devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunan-
lar yanında, hiç müdahale etmemesi halinde sorunların kendiliğinden çözüleceğini iddia
edenler de bulunmaktadır. Bu görüşler arasında uzun bir dönemden beri şiddetli tartışmalar
yaşanmaktadır. Her ne olursa olsun, ekonomi bilimi ve ekonomik olaylar günümüz insan
yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Her kesimden çalışanlar, işsizler, emek-
liler, ev hanımları, bankalar, hükümet, kamu kurumları, uluslararası ekonomik kuruluşlar
ve diğer birçok ekonomik aktör yazılı, sesli ve görüntülü medya organları aracılığı ile eko-
nomik gelişmeleri takip etmektedir. Hatta ekonomik içerikli programlar en çok izlenenler
listesinde üst sıralarda yer almaya başlamıştır. 2007’de başlayan ve etkileri halâ devam eden
küresel ekonomik kriz bütün ülkeleri etkilemiş ve uzun süredir görülmeyen işsizlik rekorları
kırılmıştır. Yeni ekonomik krizlerin de kapıda olduğunu savunan çok sayıda iktisatçı bulun-
maktadır. Ekonomik krizin ne zaman sona ereceği ile ilgili beklentiler sonucunda konjonk-
tür dalgalanmalarına ve bununla ilgili ekonomik göstergelere duyulan ilgi artmıştır. Bugün
artık birçok insan hangi ekonomik göstergenin ne anlama geldiğini daha fazla öğrenmek ve
yorumlamak istemektedir. Halkın bir kısmı bazı ekonomi yazarlarından ve bilim insanla-
rından ekonominin geleceği ile ilgili adeta “falcılık” yapmalarını istemektedir. Bu bağlamda,
iktisat eğitimi almış veya almamış her kesimden ve meslekten bireylerin ekonomik göster-
geleri takip etmek, anlamak ve yorumlamak amacıyla çaba göstermeleri dikkat çekicidir.
Temel olarak ekonomik konjonktür olgusunun ele alındığı bu bölümde, önceki bö-
lümlerde öğrendiğimiz bilgiler ile ekonomik kavramlar ışığında ve özellikle Türkiye eko-
nomisinden örnekler yardımıyla, ekonomik dalgalanmalar ve bununla ilgili makroekono-
mik göstergelerin yorumlanmasına yönelik bilgiler verilecektir. Böylece teorik bilgilerin
gerçek yaşamdaki uygulama alanları incelenecek ve uygulamaya dönük konularda ayrın-
tıları yakalamaya yarayacak ipuçları sağlanacaktır.
KONJONKTÜR VE TAHMİNİ
Konjonktür Dalgaları
Ekonominin reel üretim hacminde zaman içerisinde gerçekleşen iniş ve çıkışlara kon-
jonktür dalgaları denir. Bir başka deyişle; reel GSYH’nin reel büyüme eğilimi (trend) et-
rafında periyodik ve muntazam olmayan ve birbirini takip eden genişleme-daralma biçi-
130 Ekonomik Analiz
PMI göstergesi ile ilgili bilgilere “www.ism.ws” adlı web sitesinden ulaşabilirsiniz.
Şekil 7.2
Sanayi Üretim
Endeksi ve
MBÖNCÜ-SÜE
Devreleri
Kaynak: TCMB,
Ekonomik Faaliyet
İçin Bileşik Öncü
Göstergeler Endeksi,
Aralık 2006.
değişken ve göstergenin her biri ayrıca analiz edilmelidir. Merkez Bankası’nın deyimiyle
bu değişkenler bir tür “potansiyel öncü gösterge” olarak değerlendirilebilir. Bu doğrultuda
yararlanılabilecek önemli göstergeler ve makro ekonomik tablolar aşağıdaki gibi ele alına-
bilir (Günsoy, 2011):
Ekonomik konjonktür ile ilgili olarak ele alınması gereken ilk değişken millî gelirdir.
Millî gelir veya Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) oldukça önemli bir kavramdır ve milli
gelir üzerine yapılan analizlerden ilgili ülkenin ekonomisi ile ilgili önemli sonuçlara ulaşıla-
bilir. Millî gelir öncelikle bir ülke ekonomisinin büyüklüğünü, diğer bir açıdan yaklaşılırsa
‘gücünü’ gösterir. Dolayısıyla bir ülkenin ekonomik açıdan diğer ülkeler arasındaki yerini
belirlemek istiyorsak millî gelir büyüklüğü açısından diğer ülkelerle karşılaştırmalıyız.
Bir ülkenin GSYİH miktarı ve sektörler arasındaki paylaşımına dair bilgiler çeşitli eko-
nomik aktörlere farklı açılardan yararlı olabilir. Örneğin bir işletme sahibi hangi sektörde
faaliyet gösteriyorsa, yurt dışında yapacağı işler için seçeceği ülkede, bu sektörün geliş-
mişlik derecesini görmek ve bu ülkenin GSYİH miktarını ve ayrıntılarını incelemelidir.
Bir ülkenin iktisat politikalarını yönlendirmeye çalışanlar için; ülkenin GSYİH miktarı ve
bu ülkenin ekonomik ilişki içinde olduğu diğer ülkelerin GSYİH analizleri önemli ipuçları
taşıyacaktır. Aynı şekilde, bir bireyin yaşamak ve/veya çalışmak istediği ülkenin ekonomik
yapısını tanımak için, ilk anda ele alacağı veriler GSYİH ile ilgili verilerdir.
Türkiye’nin millî gelir verileri ve bu gelirin dağılımı TÜİK tarafından hazırlanır ve üç ayda
bir açıklanır. Bu verilere ulaşmak için http://www.tuik.gov.tr adresinde “ulusal hesaplar”
başlığını ziyaret edebilirsiniz. Diğer ülkelerin millî gelir büyüklüklerini ise http://www.
worldbank.org adresinde “worlddevelopmentindicators” başlığını ziyaret ederek bulabilir-
siniz. Ayrıca T.C. Kalkınma Bakanlığı’nın (eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatı) resmi web
sitesi olan http://www.dpt.gov.tr adresinde “dünya ekonomisindeki son gelişmeler” başlığı
altında çok sayıda uluslar arası ekonomik göstergeye ulaşabilirsiniz.
Bir ülkede yer alan çeşitli üretim sektörleri genelinde, kapasite kullanım oranlarının sürekli
olarak en üst seviyelerde oluşmasının, ekonominin geleceği ile ilgili ne gibi sinyaller verebi- 1
leceğini düşününüz.
Şekil 7.3
İmalât Sanayi
Kapasite Kullanım
Oranı (Ağırlıklı
Ortalama)
Kaynak: TCMB,
www.tcmb.gov.tr, 25
Temmuz 2012.
“Varlıklar” Merkez Bankası analitik bilançosunun sol tarafında yani aktifinde yer alır
ve ikiye ayrılarak incelenmelidir. Varlıkların ilk kısmını “dış varlıklar” oluşturur. Dış var-
lıklar, merkez bankasının döviz üzerinden tuttuğu varlıkları gösterir ve dolayısıyla ekono-
minin döviz kazancı ile ilgilidir. Dış varlıklar TCMB’nin altın mevcudunu, şube kasaların-
daki dövizlerini, yurtdışı muhabirleri nezdindeki döviz mevcudunu ve döviz alacaklarını
kapsar. Dış varlıkların artmakta oluşu ülkenin döviz rezervlerinin arttığını gösterir.
İç varlıklar, merkez bankasının aktif kısmının diğer önemli unsurudur. İç varlıklar mer-
kez bankasının bankacılık kesimine verdiği kredileri gösterir. İç varlıkların üç temel kalemi
vardır. Bunların ilki “nakit işlemler” kalemidir. Bu kalemin ilk bileşeni olan “hazine borçları”
başlığı altında, TCMB’nin açık piyasa işlemleri nedeniyle ortaya çıkan “devlet iç borçlanma
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 139
senetleri” (DİBS), borç veya alacak şeklindeki net değeriyle “bankamız portföyü” alt başlığı
kapsamında yer alır. Merkez bankasının bankalara belirli bir faiz oranından verdiği krediler
“bankacılık sektörüne açılan nakit krediler” alt başlığı altında bulunur. Nakit işlemlerin di-
ğer kalemleri “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) kullandırılan krediler” ve “diğer
kalemler” başlıklı kalemlerdir. “Diğer kalemler”, TCMB’nin kâr ve zararını, sabit kıymetle-
rini ve sermayesini içermektedir. İç varlıkların ikinci temel kalemi “değerleme hesabı” dır.
TCMB bilânçosunda bulunan altın, döviz ve efektiflerin cari döviz kurundaki değişiklikler
karşısında oluşan net lehte kur farkları iç varlıklar altında eksi işaretle gösterilir. Dolayısıyla
T’nin değer kaybetmesi iç varlıklarda bir azalışa yol açacak, T’nin değer kazanması aleyhte
kur farkı oluşturacağı için iç varlıkları artıracaktır. İç varlıkların üçüncü temel kalemi “IMF
Acil Yardım Takip Hesabı” başlığı altında yer almaktadır.
Analitik bilânçonun sağ tarafında yani pasifinde merkez bankasının yükümlülükleri bu-
lunur. Merkez bankası bilânçosunun pasifi ikiye ayrılarak incelenir. İlk kısmında “toplam dö-
viz yükümlülükleri”, ikinci kısmında “merkez bankası parası” yer almaktadır. Toplam döviz
yükümlülükleri TCMB’nin yurtdışına ve yurtiçine olan döviz yükümlülüğünü gösterir. Dış
yükümlülükler, yurtdışına döviz borcundan, iç yükümlülükler ise kamunun ve bankaların
döviz mevduatlarından meydana gelmektedir. Analitik bilânçonun pasifinin ikinci kısmını
“merkez bankası parası” oluşturur. Merkez bankası parası TCMB’nin T cinsinden ekonomi-
deki diğer birimlere olan yükümlülüklerini temsil etmektedir. Merkez bankası parası “rezerv
para” ve “diğer merkez bankası parası” adı altında iki başlık altında yer almaktadır. Rezerv
paranın ilk unsuru “emisyon” dur. Merkez bankasının dolaşıma (tedavüle) soktuğu bank-
notların toplam değerine emisyon adı verilir ve özellikle gelişmiş ülkelerde merkez bankası
yükümlülüklerinin önemli kısmını bu kalem oluşturur. Ekonomide canlılık olması birey ve
kurumların nakit talebini yükseltir ve bu durumda toplam yükümlülükler içinde emisyo-
nun payı da yükselir. Dolayısıyla geleceğe dönük iyimser bekleyişler ve ekonomiye duyulan
güvende artış olması hanehalklarınınemisyon taleplerini de yükseltecektir. “Zorunlu Karşı-
lıklar”, “Bankalar Serbest İmkanı” ve “Bankalar Mevduatı” (Serbest Tevdiat) başlığı altında
rezerv paranın ikinci ana unsurunu oluşturur. Zorunlu karşılıklar yasal mevzuat gereğince
yatırılması gerekli olan paralar karşılığında oluşturulan hesapları; bankalar serbest imkanı
ise özel veya kamuya ait olan bankacılık veya diğer alanlardaki kuruluşlar adına merkez
bankası nezdinde açılan serbest tevdiat hesaplarını kapsamaktadır. “Fon hesapları” rezerv
paranın üçüncü kalemi olup Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TSMF) ve diğer kararname
ile açılan fon hesaplarını kapsamaktadır. Rezerv paranın dördüncü kalemini ise “banka dışı
kesimlerin mevduatı” oluşturmaktadır.
Emisyondan farklı bir büyüklük olan” rezerv para”, bankacılık sisteminin kaydi para
yaratma gücüne dayanak oluşturur. Öte yandan ülkedeki para arzının “rezerv para çar-
panı” adı verilen mekanizma çerçevesinde oluşacak büyüklüğü de rezerv paraya dayanır.
Rezerv paranın artıyor olması genellikle emisyonun arttığı şeklinde yorumlanır ve bu du-
rum faiz oranlarının düşeceğinin ve enflasyonun artışa geçeceğinin önemli bir sinyalidir.
Tersi durumda ise sıkı para politikası izlendiği, faiz oranlarının yükseleceği ve ekonomi-
nin daralacağı düşünülür. Rezerv paranın nisbi olarak istikrarlı seyretmesi ise nötr bir
para politikasının uygulandığını göstermektedir.
Para politikası izleyen merkez bankaları para arzını “rezerv para” aracılığı ile kontrol
ederler. Son yıllarda rezerv para yerine Net İç Varlıklar (NİV) göstergesinin kontrolü de
daha sık kullanılmaya başlanmıştır. NİV, merkez bankası bilançosundan yola çıkarak oluş-
turulan ve “döviz karşılığında oluşturulmayan para arzı” şeklinde tanımlanabilecek bir
göstergedir. NİV, T arzının döviz varlıklarına göre olan dengesini kapsar ve iç varlıklardan
net dış varlıkların çıkarılması ile elde edilir. NİV’in yönlendirilmesine dayalı bir politikada
TCMB’nin piyasaya ne kadar bir para arzı yapacağı veya piyasadan ne kadar para çekeceğini
görebilmenin iki yolu vardır. Bunlardan ilki parasal taban ve net döviz varlıkları farkını orta-
ya koymak, ikincisi ise, NİV’in APİ ve kamuya verilen net krediler gibi kendi bileşenlerinin
ne yönde değiştiğini gözlemlemektir. Örneğin; merkez bankasının APİ hacmini arttırması
piyasayı fonlaması (piyasaya likidite vermesi) anlamına gelmektedir.
İMKB Endeksleri
Menkul kıymetleri ihraç eden şirketler ile bu kıymetleri satın almak isteyenlerin doğrudan
karşı karşıya geldikleri “birincil piyasa” ile daha önce ihraç edilmiş olan menkul kıymet-
leri elinde tutanların bu kıymetleri alıcılara sattıkları “ikincil piyasa” bir araya geldiğin-
de “menkul kıymet borsaları” oluşur. 1985 yılında faaliyete geçmiş olan İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası (İMKB), hisse senetlerinin alım ve satım yönünde işlem gördüğü bir
menkul kıymet piyasasıdır. İMKB’de işlem gören hisse senedi fiyatlarının ne yönde değiş-
tiğini çeşitle yöntemlerle hesaplanan farklı borsa endeksleri yardımıyla izleyebiliriz. En
çok bilinen endekslerin başında İMKB Ulusal 100 endeksi gelir. “İMKB Bileşik Endeksi”
olarak da bilinen bu endeks menkul kıymet yatırım ortaklıkları hariç ulusal pazarda işlem
gören hisse senetlerinden çeşitli kriterlere göre seçilmiş yüz hisse senedinden oluşmuştur.
Şekil 7.4’te Aralık 2009-Aralık 2011 dönemine ait bileşik endeks verilerinin gelişimi bu-
lunmaktadır. Görüldüğü üzere Ekim 2010’da 70.000’lere yaklaşan bileşik endeks 2011’in
sonlarına doğru güç kaybetmeye başlamış ve 50.000’lere gerilemiş, dolar bazındaki düşüş
ise kurlardaki değişiklikler nedeniyle daha fazla hissedilmiştir. Bunun dışında İMKB Ulu-
sal 50 Endeksi, İMKB Ulusal-30 Endeksi ve İMKB Ulusal-Tüm Endeksi bulunmaktadır.
İMKB Ulusal-Tüm Endeksi, menkul yatırım ortaklıkları hariç ulusal pazarda işlem gören
tüm hisse senetlerinden oluşmuş olan endekstir. Borsa endeksleri ekonomik faaliyet hac-
minin yönünün tahmin edilmesinde kullanabileceği gibi, ekonomik ve siyasi gelişmelerin
borsayı nasıl etkileyeceği de önceden tahmin edilebilir. Öte yandan borsa endeksine dahil
olan şirketlerin performansını izleyerek ekonominin üretim yapısı ile ilgili ipuçlarına da
ulaşabiliriz. İMKB Ulusal Endekslerini etkileyen çeşitli makroekonomik faktörler bulun-
maktadır. Bunların başında para arzı gelmektedir. CeterisParibus, para arzının artması
faiz oranlarını düşürerek ekonomiyi canlandıracağı için borsa endeksinin artmasını sağ-
layacaktır. Borsa endeksini etkileyen ikinci faktör faiz oranlarıdır. CeterisParibus, faiz
oranlarının yükselmesi borsa endeksini düşürecektir. Çünkü hisse senetleri ile tahviller
arasında bir getiri yarışı yani rekabet vardır. Faiz oranlarını artması tahvil getirisini ve
tahvil fiyatını düşürecek, yatırımcılar ellerindeki fonları hisse senedi piyasası yerine tahvil
piyasasına yönlendirecek ve hisse senedi fiyatları talepteki azalma nedeniyle düşecektir.
Borsa endeksini etkileyen diğer bir faktör de döviz kurlarıdır. CeterisParibus, döviz kuru
yükseldiğinde borsa endeksi düşer, çünkü bir yandan borsa için kullanılan fonlar döviz
kurundaki artışın devam edeceği varsayımı ile döviz alımına yönelir, diğer yandan döviz
kurundaki artışın cari açık başta olmak üzere bazı makroekonomik sorunların varlığına
işaret ettiği varsayımı ile hisse senedi satışları artar. Borsa endeksini etkileyen bir başka
faktör “enflasyon”dur. CeterisParibus, enflasyondaki yükselme halkın satın alma gücünü
düşürecek, bu nedenle mal ve hizmetlere olan talep azalacak ve sonunda borsa endeksi
düşecektir.
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 141
Borsa endeksi her türlü değişime karşı oldukça hassastır. Endeks, iç ve dış çok sayıda
siyasi ve ekonomik gelişmeden (hatta doğal afet ve dünyadaki buna benzer her türlü ola-
ğanüstü durumdan) etkilenir. Doğal olarak, iyimser bekleyişler borsa endeksini yukarı
yöne, kötümser bekleyişler ise, aşağı yöne doğru yönlendirir. Bir ülkenin veya ülkenin
içinde yer aldığı ülke gruplarının bir başka ülke veya ülke grubu ile yaşadığı siyasi gergin-
lik, savaş tehlikesi veya fiili savaşlar borsa endeksini (ceterisparibus) olumsuz etkiler. Siya-
si ve ekonomik işbirliği veya işbirliği kurulacağına dair bekleyişler (ceterisparibus) borsa
endeksini olumlu etkiler. Örneğin, bugün her ne kadar popülaritesini kaybetmiş olsa da
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik beklentisi ve olumlu geçen adaylık süreci IMKB
borsası başta olmak üzere birçok makroekonomik göstergeyi pozitif yönde etkilemiştir.
Ülkenin içinde bulunduğu coğrafyanın, menkul kıymetler borsası endeksi üzerinde etkisi 3
olabilir mi?
Şekil 7.4
İMKB Bileşik
Endeksi
Kaynak: Kalkınma
Bakanlığı,
Ekonomik
Gelişmeler, Şubat
2012, s.24.
Faiz Oranları
Para piyasalarının dengeye gelmesini sağlayan bir unsur olan faiz oranını belirleyen
tek bir faktör olmadığı gibi faiz oranının kendisi de çok sayıda ekonomik değişkeni
etkileme gücüne sahiptir. Faiz oranlarını merkez bankası tek başına belirleyemez, faiz
oranı “para” veya “fon” piyasalarındaki arz ve talebe göre belirlenir. Merkez bankası para
piyasasında faaliyette bulunan aktörlerinden sadece biridir. Merkez bankası para piya-
sasındaki fon arz ve talebini farklı yollarla etkileyerek faiz oranlarını değiştirmeye ve
para politikası amaçlarına ulaşmaya çalışır. Bir yıldan daha az vadeli işlemlerde geçerli
faiz oranlarına “kısa vadeli faiz” adı verilir. Kısa vadeli faizler oldukça oynaktır (değiş-
kendir) ve merkez bankası tarafından oldukça kolay müdahale görebilir. Vade uzadıkça
merkez bankasının piyasa faizleri üzerindeki etkisi düşmektedir. Diğer bir değişle para
politikasını yönlendirenlerin uzun dönemli faizler üzerindeki kontrolü sınırlıdır. Kısa
vadeli faizlerin belirleyicileri arasında şunları saymak mümkündür: Bankacılık siste-
minin o dönemdeki fon gereksinimi; Hazinenin o dönemdeki gelir ve ödemeleri; döviz
piyasasındaki döviz arz ve talebi sonunda ortaya çıkan Türk Lirası gereksinimi ve mer-
kez bankasının amacına göre yaptığı müdahaleler. Merkez bankasının uyguladığı faiz
politikasında kullandığı faiz oranına “politika faizi” adı verilir. Merkez bankası politika
faizi olarak bazen borç verme bazen de borç alma faizini kullanır. Kısa vadeli faizler
tahvil ve bono piyasası aracılığı ile orta ve uzun dönemli faizlere, kredi ve mevduat
faizlerine baz (temel) oluşturur. Orta ve uzun dönemli faizler genellikle bir aydan daha
uzun vadeli olan faizlerdir. Kısa dönemli faiz oranlarının yükselmesi zaman içerisinde
142 Ekonomik Analiz
uzun dönemli faiz oranlarına da yansımaktadır. Örneğin uzun dönemde faiz oranlarını
yükseltmek isteyen bir merkez bankası, kısa dönem faiz oranlarını uzun bir süre yüksek
tutarak bu amacına ulaşabilir.
Faiz oranları ile ilgili olarak Türkiye ekonomisinden çeşitli örnekler vermek mümkün-
dür. Örneğin, 18 Mayıs 2010 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında “bir hafta vadeli
repo ihale faiz oranı” politika faiz oranı olarak belirlenmiştir. Tablo 7.3’ten görüleceği üze-
re, TCMB gecelik borç alma faiz oranı 2009 Ocak ayında %13 iken, 2011 Temmuz ayına
kadar düzenli olarak azalmış ve %1.5’e kadar düşmüştür. Ağustos 2011 ayından itibaren
ise %5’e yükselmiş, 2012 Haziran ayına kadar aynı seviyede kalmıştır. Politika faiz oranı
olarak belirlenen bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı, Ağustos 2011 ve Haziran 2012 dö-
neminde %5.75’te tutulmaktadır. Böylelikle ekonomideki diğer faiz oranlarının da bu faiz
oranı tarafından yönlendirileceği beklenebilir.
Tablo 7.3 TCMB Gecelik Borç Alma Bir Hafta Vadeli Repo İhale
TCMB Gösterge Faiz Faiz Oranı (%) Faiz Oranı (%)
Oranları (%)
2009 2010 2011 2012 2010 2011 2012
Kaynak: T.C. Kalkınma Ocak 13,00 6,50 1,50 5,00 6,25 5,75
Bakanlığı, Türkiye
Ekonomisinde Haftalık Şubat 11,50 6,50 1,50 5,00 6,25 5,75
Gelişmeler, 20 Temmuz Mart 10,50 6,50 1,50 5,00 6,25 5,75
2012, s.75.
Nisan 9,75 6,50 1,50 5,00 6,25 5,75
Mayıs 9,25 6,50 1,50 5,00 7,00(1) 6,25 5,75
Haziran 8,75 6,50 1,50 5,00 7,00 6,25 5,75
Temmuz 8,25 6,50 1,50 7,00 6,25
Ağustos 7,75 6,50 5,00 7,00 5,75
Eylül 7,25 6,25 5,00 7,00 5,75
Ekim 6,75 5,75 5,00 7,00 5,75
Kasım 6,50 1,75 5,00 7,00 5,75
Aralık 6,50 1,50 5,00 6,50 5,75
Ödemeler Dengesi
Bir ülkenin ödemeler dengesi tablosu, yurt içinde yerleşik olan ekonomik birimler ile
yurt dışında yerleşik olan ekonomik birimler arasındaki ekonomik faaliyetleri (başta mal
ve hizmet ticareti olmak üzere) gösteren bir bilançodur. “Ödemeler bilançosu” adı da
verilen bu tablonun üç temel bölümü vardır: “Cari işlemler dengesi”, “sermaye hareket-
leri dengesi” ve “uluslararası (resmi) rezerv hareketleri”. Cari işlemler dengesi dövizin
nasıl kazanıldığını ve nasıl harcandığını gösterir ve dört alt hesaptan oluşur. Bu hesaplar;
dış ticaret dengesi, hizmetler (görünmeyenler) dengesi, gelir (yatırım) dengesi ve cari
transferlerdir. Sermaye hareketleri dengesi, yurtiçinde yerleşik olanlar ile yurtdışında
yerleşik olan ekonomik birimler arasındaki borç alma ve verme işlemleri ile sabit ser-
maye yatırımlarını gösterir. Sermaye hareketleri hesabı, esasen bir ülkenin cari işlemler
dengesizliklerinin nasıl finanse edildiğini açıklayıcı bir unsurdur. Sermaye hareketleri
dengesinde dört alt hesap bulunur. Bunlar; doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları, di-
ğer uzun vadeli sermaye hareketleri ve kısa vadeli sermaye hareketleridir. Uluslararası
(resmi) rezerv hareketleri, cari işlemler ve sermaye hesaplarından oluşan dengenin bir
aynasıdır ve ülkenin merkez bankası ile Uluslararası Para Fonu’ndaki (IMF) altın ve dö-
viz rezervlerindeki değişimleri gösterir. Cari işlemler dengesi açığını kapatmanın iki yolu
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 143
vardır. Bunlardan birisi Sermaye hareketleri dengesinin fazla vermesi (yani yurtdışından
borçlanmak), diğeri ise merkez bankasının döviz rezervlerinden yararlanmaktır. Cari iş-
lemler dengesinin fazla vermesi halinde bu durumun tersi gerçekleşecektir. Dolayısıyla,
ödemeler dengesi tablosunda şu eşitlik her zaman doğrudur:
• Cari işlemler açığı, bir ülkede tasarruf açığı olduğunu ve bu açığın dış alem tasar-
rufları aracılığı ile (dışarıdan tasarruf ithal ederek) kapandığını belirtir. Tam aksine
bir ülkede tasarruf fazlası var ise ülkeler cari işlemler fazlası vermek suretiyle bu
tasarruf fazlalarını dışarıya ihraç etmektedirler. Bu bağlamda Türkiye 2010 ve 2011
yılının ilk beş ayında yurtdışından tasarruf ithal etmiştir. Birçok ekonomist, cari
işlem açığının dış borçlanma ve benzeri yöntemler ile finanse edilebildiği sürece
sorun oluşturmayacağını ifade etmektedir.
• Dış ticaret dengesinde yer alan ihracat ve ithalat rakamlarının toplamı aslında ilgili
ülkenin dünya ekonomisi ile bütünleşme derecesini gösterir. Bir ülke ekonomisinin
dış dünya ile bütünleşmesine “ekonomik küreselleşme” adı verildiği için dış ticaret
hacmi bir anlamda küreselleşmenin de göstergesidir. 2011 yılı için Türkiye’nin dış
ticaret hacmi yaklaşık olarak 375 milyar dolardır ve bu rakam yaklaşık 772 milyar
dolar olan milli gelirin yaklaşık olarak %50’sine denk düşmektedir. Oysa dış ticaret
hacmi milli gelirinin %100’ünün üzerine çıkan Singapur ve Tayland gibi ülkeler de
bulunmaktadır.
• Cari işlemler hesabının açık, sermaye hesabının fazla vermesi bir kural değildir.
Sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğu ülkelerde cari işlemler hesabı ile
sermaye hesabı arasında tam anlamıyla örtüşen bir ilişki yoktur. Hem cari işlemler
hesabı hem de sermaye hesabı açık (veya fazla) verebilir.
• Ödemeler dengesi ile döviz kuru arasında güçlü bir ilişki vardır. Ödemeler dengesi
açığını kapatmayan ülkelerde döviz arz ve talebi arasındaki dengesizlik, ceteris-
paribus döviz kuru üzerinde yükselme yönünde baskı oluşturur. Bu nedenle para
otoritesinin döviz arzını arttırmak (IMF’den döviz yardımı almak veya merkez
bankasının rezervlerinden döviz satışı yapması gibi) veya döviz talebini azaltmak
(ulusal para faizini yabancı para faizine göre yüksek tutmak, sabit döviz kuru uy-
gulanıyorsa devalüasyon yapmak, açık piyasa işlemleriyle faizler ve döviz kuru ara-
sındaki işlemleri ayarlamak gibi) suretiyle döviz arz ve talebini dengelemeye çaba
göstermesi gerekir. Öte yandan Türkiye örneğindeki gibi kronik dış ticaret açığı
veren ülkelerin de ekonomik yapılarında ihracatı arttırıcı ve ithalatı azaltıcı uzun
vadeli önlemleri alması gerekir.
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 145
Türkiye’nin kronik olarak dış ticaret açığı vermesi ekonomik büyüme sinin önünde bir engel
teşkil eder mi? 4
146 Ekonomik Analiz
Döviz Kuru
Döviz kuru, “bir para biriminin diğer para birimi cinsinden fiyatı” şeklinde tanımlanabilir.
Temel olarak iki döviz kuru sistemi vardır: Döviz kurunu bir para otoritesinin (hükümet,
merkez bankası vb.) belirlediği “sabit döviz kuru sistemi” ve döviz kurunun döviz piyasa-
sında döviz arz ve talebi tarafından belirlendiği “esnek döviz kuru sistemi”. Bu temel döviz
kuru sistemleri dışında, bu iki sistemin farklı özelliklerini farklı ağırlıklarla taşıyan çok
sayıda farklı döviz kuru sistemi mevcuttur. Özellikle “esnek döviz kuru” sisteminde döviz
kuruna etki eden çok sayıda faktör bulunmaktadır. Bu faktörler arasında; “uluslararası
siyasi ve sosyal gelişmeler ve olaylar” “ödemeler dengesi açıkları”, ülkelerde gerçekleşen
“enflasyon oranları”, “reel faiz oranları”, “ekonomik büyüme oranları”, “finansal aktörlerin
döviz piyasasına dönük spekülasyon, arbitraj ve benzeri davranışları ”ve “para otoritesinin
davranışları” gelmektedir.
Eğer bir ülkede esnek kur sistemi kabul edilmişse ve bu ülkede ödemeler dengesi
olumlu yönde gelişiyor ise bu durum (ceterisparibus) ülke parasının değeri üzerinde de
olumlu bir etki yapacak, tersi durumda ise ülke parası değer kaybedecektir. Esnek kur
sisteminin uygulandığı bir ülkede enflasyon yükseliyor ise (ceterisparibus) bu ülkenin
parası diğer ülkelerin parası karşısında değer kaybedecek ve ihracatı artarak ithalatı aza-
lacak; tersi durumda ise ülkenin parası değer kazanacak, ihracatı azalacak ve ithalatı ar-
tacaktır. Bu aşamada üzerinde durulması gereken bir kavram da “reel kur”dur. Nominal
kur üzerindeki fiyat artışı etkisinin (enflasyonun) giderilmesi yoluyla elde edilen reel kur,
nominal kura göre daha gerçekçi bir göstergedir ve “satın alma gücünün” de önemli bir
göstergesidir. Şekil 7.5’te Ocak 2007 ve Nisan 2012 tarihleri arasında Türkiye’de reel ve no-
minal döviz kurunun gelişimi yer almaktadır. Nominal döviz kuru ABD Doları ve Euro’yu
eşit oranda temsil etmekte, reel kur hesaplanırken de TÜFE bazlı hareket edilmektedir.
Nisan 2009 ayına kadar reel kur göreli olarak nominal kura paralel veya hafifçe üzerinde
hareket ederken bu tarihten sonra reel kur nominal kurun altında hareket etmeye başla-
mıştır. İkisi arasındaki temel eğilimlerin aynı yönde olduğu ve birbirlerini takip ettikleri
de görülmektedir.
Şekil 7.5
Nominal ve Reel
Döviz Kuru
Kaynak: T.C.
Kalkınma Bakanlığı,
Türkiye Ekonomisinde
Haftalık Gelişmeler, 20
Temmuz 2012, s.50.
Döviz kurunu etkileyen ikinci bir faktör reel döviz kurudur. Ceterisparibus, hangi ül-
kenin reel faizi yüksekse finansal yatırımlar o ülkeye akmaktadır. Dolayısıyla (ceterispari-
bus) reel faizi yüksek olan ülkenin ulusal parasına olan talep artacak ve değeri yükselecek,
diğer ülkelerin ulusal paralarının değeri ise düşecektir.
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 147
Döviz kurunu etkileyen diğer bir faktör “ülkelerin ekonomik büyümeleri”dir. Ekono-
mik büyüme ile artan milli gelir düzeyi ithal girdi ve malların alımını teşvik edeceği için
döviz talebi artacak ve bu durumda (ceterisparibus) döviz kuru yükselecek, yani ülkenin
parası yabancı paralar karşısında değer kaybedecektir. Eğer ekonomik büyüme sürecinde
ihracat da ithalat kadar artıyor ise ülkeye döviz girişi yaşanacağı için döviz kurları etkilen-
meyebilir. Dolayısıyla artan ithalat nedeniyle yükselen döviz talebini karşılayacak ölçüde,
farklı kaynaklardan döviz girişi sağlandığı sürece döviz kurları istikrarını koruyacak ve
dengeli bir seyir izleyecektir.
Döviz kurları üzerinde etkili olan diğer bir faktör “para otoritesinin davranışları”dır.
Hükümetler ve merkez bankaları iktisat politikası amaçları doğrultusunda döviz kurları-
na müdahale ederler. Sabit kur sistemi ve esnek kur sistemi arasındaki seçim de temelde
iktisat politikası amacına dönük bir seçimdir ve farklı ekonomik amaçlara ulaşmanın
farklı yolları olarak düşünülürler. Döviz kurlarının düzeyini ayarlamak suretiyle ihracat
ve ithalat başta olmak üzere çok sayıda ekonomik değişkeni etkileme olanağının farkın-
da olan para otoritesi sabit kur sisteminde döviz kuru düzeyini ayarlamak, esnek kur
sisteminde ise döviz alım ve satımı yaparak piyasada oluşan döviz kuru seviyesini değiş-
tirmek suretiyle bu aracı kullanır. Günümüzde para otoritelerinin ekonomik istikrar ve
istikrarlı bir döviz kuru seviyesi için vazgeçilmez olarak gördükleri unsurlardan birisi de
“ekonomiye duyulan güven”in derecesidir. Bir ülkedeki ekonomik aktörler, politik istik-
rarın varlığına paralel olarak, uygulanan politikalara ve ekonominin geleceğine güven
duyuyorlar ise bu psikoloji ile döviz piyasasında daha rasyonel ve istikrarlı davranışlarda
bulunacaklar ve sonuçta bu istikrar ekonominin geneline de olumlu bir şekilde yayıla-
caktır. Bu bağlamda, döviz kurları üzerinde “ekonomik aktörlerin geleceğe dair bekleyiş-
leri” de önemli ölçüde etkilidir. Ekonomi otoritelerinin günümüzde yapmaya çalıştıkları
en önemli çabalardan birisi ekonomik aktörlerin bekleyişlerini iktisat politikası amaçla-
rına paralel olarak yönlendirmektir.
Şimdiye kadar daha çok döviz kurlarını belirleyen “kısa dönemli faktörler” üzerinde
durduk. Uzun dönemde döviz kurları üzerinde ülkenin dış ticaret hadleri ve rekabet gücü
gibi yapısal faktörler etkili olmaktadır. Dış ticaret hadleri ve rekabet gücünün ülke lehine
değişmesi, ülke ekonomisinin güçlendiği ve döviz gelirlerinin sağlıklı ve kalıcı bir şekilde
arttığı anlamına geleceğinden uzun dönemde ülkenin parası istikrar kazanacak ve yabancı
paralar karşısında değerlenmeye başlayacaktır.
artmaktadır. Ancak 2011’deki %49,9 oranı bile oldukça düşüktür ve gelişmiş ülkeler orta-
lamasının altındadır. Bunun en önemli sebebi Türkiye’de “ev hanımlarının” sayısının faz-
lalığıdır. Türkiye ekonomisindeki canlanma dönemlerinde özellikle ev hanımları arasın-
dan iş gücüne katılanların sayısının artması işsizlik oranının düşmesini engellemektedir.
Türkiye’de işsizlik oranları izlenirken dikkate alınması gereken bir unsur da “eksik
istihdam” denilen olgudur. Eksik istihdam, “tespit edildiği dönemde bir işte çalışmakla
birlikte çalışma saati 40 saatten az olan ve daha fazla çalışabileceği bir iş arayan” kişiler
ile “halen bir işte çalışmakla birlikte son dört hafta içinde mevcut işini değiştirmek için
iş aramış olan” kişilerin toplamından oluşur. Türkiye’de eksik istihdamda olan kişi sayısı
yaklaşık olarak 700 bin civarındadır. Buna göre eksik istihdam oranı yüzde 3’ün üzerine
çıkmaktadır. Eksik istihdamda olanların dışında TÜİK tarafından işsizlik kapsamına alın-
mayan bir diğer grup “umudunu yitirerek iş aramaktan vazgeçenlerdir.” Türkiye’de uzun
bir süre iş aramış ama daha sonra bulamadığı için iş aramaktan vazgeçmiş olanların sayısı
2 milyon kişiye yakındır. Bu bağlamda işsizliğin tanımını genişletirsek ve eksik istihdam-
da olanlar ile umudunu yitirenleri de dahil edersek, işsiz sayısı yaklaşık olarak 5 milyon,
işsizlik oranı da %20’ler düzeyine çıkmaktadır.
İstihdam, işsizlik oranı ve ilişkili diğer oranlar; bir yönüyle iş gücü piyasasındaki arz
ve talep dengesizliği hakkında bilgi verirken, aynı zamanda da bağlı olduğu üretim sektö-
rünün faaliyet hacmi konusunda bilgi veren göstergelerdir. Genellikle ekonomik canlılık
ortamlarında işsizlik oranı düşer ve işgücü talebinin artışı (ceterisparibus) önce ücretler
daha sonra fiyatlar genel düzeyi üzerinde yukarı yönde bir baskı oluşturur. Ekonomik
durgunluk ortamlarında ise bu durumun tersi yaşanır.
Sizce, Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olması işsizlik oranlarını nasıl etkilemektedir?
5
Beklenti Anketleri
Daha önce çeşitli başlıklar altında da değinildiği üzere, ekonomideki birçok faaliyet
beklentilerin önemli ölçüde etkisi altındadır. İktisat politikası uygulayıcıları beklentileri
değiştirmedikleri takdirde politikalarının başarı şansının azalacağını öğrenmiş bulun-
maktadır. Günümüzde çok sık atıfta bulunulan, “insanların ellerindeki tüm bilgileri kul-
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 149
lanarak karar vereceğini ve sistematik olarak hata yapmayacaklarını” savunan “Rasyonel
Bekleyişler” görüşü, hem Klasik hem de Keynesgil görüşün yeni versiyonları tarafından
onaylanmaktadır. Dünyada, beklentilerin ekonomideki öneminin anlaşılmasının ardın-
dan, birçok kurum ve kuruluş anketler yoluyla beklentilerin yönünü belirlemeye ve eko-
nominin nabzını tutmaya çalışmaktadır. TCMB bunların başında gelmektedir. TCMB,
2001 yılından beri “beklenti anketleri” uygulamaktadır. Merkez bankası her ayın birinci
ve üçüncü haftalarında aralarında finans ve reel sektör çalışanları, ekonomi konusunda
çalışan gazeteciler ve akademisyenlerin de bulunduğu 160 civarında kişiye beklenti an-
keti uygulamakta ve her ayın 10 ve 20’si dolayında sonuçları açıklamaktadır. Anket ka-
tılımcılarına TÜFE tahminleri, hazine borçlanmalarında ve gecelik işlemlerde oluşacak
faiz oranı beklentileri, döviz kuru beklentileri, cari işlemler dengesi beklentileri, büyüme
oranı tahminleri ile ilgili sorular sorulmakta ve bu bilgiler sistemli hale getirilmektedir.
Şekil 7.6’da TCMB Beklenti Anketi sonucunda oluşmuş TÜFE beklentileri görülmek-
tedir. TÜFE beklentileri 2008 yılı başında yükseliş eğilimine girdiği ve 2009 başlarında
zirveye ulaştığı anlaşılmaktadır. Başta küresel kriz olmak üzere geleceğe ilişkin mevcut
verileri değerlendiren ekonomik birimlerin hem 12 aylık hem de 24 aylık süreçte enflas-
yonun yükseleceği yönündeki tahminlerinin arttığı görülmüştür. Bu yöndeki bekleyiş-
lerin 2009 Ocak ayından itibaren tersine döndüğü ve TÜFE beklentisinin gerileyerek
2007’deki seviyesine ulaştığı belirlenmiştir. Şekil X’in sağ tarafına bakıldığında, Nisan
ve Temmuz dönemi enflasyon beklentileri dikkate alınırsa kısa vadeli beklentilerin aşağı
yönde olduğu, uzun vadeye ilişkin beklentilerin ise fazla değişmediği göze çarpmaktadır.
TÜFE beklentisi sonuçları başta TCMB olmak üzere özel ve kamuya ait tüm kurum ve
kuruluşlara politikalarına amaçları doğrultusunda yön verme fırsatı sunar. Örneğin enf-
lasyon beklentilerinin yükseldiğini gören merkez bankası açık piyasa işlemleriyle para
arzını ayarlayarak gerekli önlemleri alabilir.
Şekil 7.6
Ay Sonrasındaki
TÜFE ve Enflasyon
Beklentileri (yıllık %
değişim)
Not: Soldaki grafik
TÜFE, sağdaki
grafik enflasyon
beklentilerini
göstermektedir.
Kaynak: TCMB,
Enflasyon Raporu,
2012-III, s.43.
ceğine ilişkin güvenlerinin azaldığı anlamına gelmektedir. 100’ün üzerine çıkması ise sa-
nayicilerin iyimser bekleyişler içinde olduğunu göstermektedir. TCMB’nin TÜİK ile bir-
likte gerçekleştirdiği ve her ayın 15’ini izleyen ilk gün açıkladığı bir beklenti anketi daha
bulunmaktadır. Bu anketin adı “Tüketici Güven Endeksi (TGE)”dir. TGE, tüketicilerin
harcama davranışlarının ve beklentilerinin saptanması için, içinde bulunulan dönemde
dayanıklı tüketim malı satın alma istekleri, satın alma gücü, iş bulma olanakları ve genel
ekonomik durumla ilgili sorulara dayalı bir endekstir. Bu endeks değerinin 100’den küçük
olması tüketicinin kötümser, 100’den büyük olması ise tüketicinin iyimser bekleyiş için-
de olduğunu gösterir. İktisat politikası uygulayıcıları ve firmalar başta gelmek üzere eko-
nomik aktörler TGE’nin eğilimlerine göre davranışlarını ayarlama avantajına sahiptirler.
Örneğin TGE’nin 100’den büyük rakamlara ulaşması firmalara üretimlerini arttırmaları
yönünde bir mesaj niteliği taşır ve gerekli tedbirleri almaları beklenir.
Size göre, siyasi iktidarlar beklentileri olumlu yönde etkilemek için neler yapabilirler?
6
Şekil 7.7’de, “Merkez Bankası Reeel Kesim Güven Endeksi (MBRKGE)”nin normal ve
mevsimsellikten arındırılmış (MBRKGE-MA) halinin gelişim seyrini görmekteyiz. Şekil-
de; “MBRKGE” ile mevsimsellikten arındırılmamış, “MBRKGE-MA” ile de mevsimsellik-
ten arındırılmış seriler sembolize edilmektedir. Buna göre; 2007 başlarında oldukça yük-
sek değerler alan endeks 2008 sonunda %50’ye gerilemiş ve dip yapmış, 2009 başlarından
itibaren bir toparlanma eğilimine girmiş ve Haziran 2010’da zirveye ulaşmış ve daha sonra
da %110’lar civarinda yatay bie seyir izlemektedir.
Şekil 7.7
Reel Kesim Güven
Endeksi (Mart
207-Haziran 2012)
Şekil 7,8’de ise Tüketici Güven Endeksinin (TGE) seyri yer almaktadır. 2011 yılının
Haziran ayında 96,4 olan TGE, 2011 Ekim ayında 89,7’ye gerilemiş, daha sonra 2012
Haziran ayına kadar 90’ların başlarındaki değerlerde hafifçe dalgalanmıştır. Dolayısıy-
la tüketici güveni henüz iyimser düzeye ulaşamamış, yani 100’ün üzerindeki değerleri
görememiştir.
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 151
Şekil 7.8
Tüketici Güven
Endeksi
Kaynak: TCMB-TÜİK
Haber Bülteni, Sayı
149, 16 Temmuz 2012.
152 Ekonomik Analiz
Özet
Ekonominin reel üretim hacminde zaman içerisinde ger- vaziyet” adı verilen ve her hafta yayımlanan TCMB anali-
çekleşen iniş ve çıkışlara konjonktür dalgaları denir. Bir tik bilançosunun kalemlerini sadeleştirerek ele alırsak daha
konjonktür dalgasının iki ana aşaması vardır: “Daralma” ve kullanışlı bir anlatım aracı elde edebiliriz. TCMB analitik
“Genişleme”. Daralma aşamasında reel GSYH sürekli düş- bilançosu TCMB Bilançosu kalemlerinin sadeleştirilmesi
mekte ve büyüme trendinin altına inmektedir ki bu durum ve toplulaştırılması ile elde edilmiş, varlık ve yükümlülükler
“durgunluk” olarak nitelendirilir. Genişleme aşamasında şeklinde düzenlenmiş, böylelikle bilançonun finansman şekli
ise reel GSYH sürekli artar ve trend değerinin üstüne çıkar. ile bu finansman sayesinde ortaya çıkan varlıkların kolaylıkla
Daralmadan genişlemeye geçişin başlangıcına “toparlanma” izlenebilmesi sağlanmıştır. Merkez Bankası analitik bilanço-
adı verilmektedir. Daralma-genişleme ile genişleme-daralma sunun sol tarafında yani aktif kısmında “varlıklar” yer alır.
aşamaları arasındaki geçişi belirten dönüş aşamalarına ise Varlıklar ikiye ayrılarak incelenmelidir. Varlıkların ilk kısmı-
“dip” ve “zirve” adı verilir. Bazen bir ekonominin yaşadığı da- nı “dış varlıklar” oluşturur. Dış varlıklar, merkez bankasının
ralma aşaması normalin üzerinde sürer ve reel GSYH alışıl- döviz üzerinden tuttuğu varlıkları ve dolayısıyla ekonominin
mamış bir şekilde düşer. Bu duruma “çöküntü” veya “depres- döviz kazancı ile ilgilidir. Dış varlıklar TCMB’nin altın mev-
yon” (buhran, bunalım) adı verilir. Çöküntü durumunun tam cudunu, şube kasalarındaki dövizlerini, yurtdışı muhabirleri
tersine konjonktür dalgalanmasının genişleme aşamasında nezdindeki döviz mevcudunu ve döviz alacaklarını kapsar.
reel GSYH alışılmışın üstünde bir artış gösterir ki bu duruma Dış varlıkların artmakta oluşu ülkenin döviz rezervlerinin
da “patlama” (boom) denir. arttığını gösterir.
Ekonomide oluşan konjonktür dalgası aşağı veya yukarı yön- Menkul kıymet borsaları iki piyasanın toplamından oluş-
de hareket etmeden yani daralma ve genişleme durumları maktadır. Bunlardan birincisi menkul kıymetleri ihraç eden
oluşmadan önce bu yönde seyretmeye başlayan göstergeler şirketler ile bu kıymetleri satın almak isteyenlerin doğrudan
bulunduğu gibi tam tersine daralma veya genişleme başla- karşı karşıya geldikleri “birincil piyasa”, ikincisi ise daha
dıktan sonra hareketlenen göstergeler de vardır. Bu gösterge- önce ihraç edilmiş olan menkul kıymetleri elinde tutanların
lerin ilkine “öncü göstergeler”, ikincisine “gecikmeli gösterge- bu kıymetleri alıcılara sattıkları “ikincil piyasa”dır. İstanbul
ler” (takipçi göstergeler) denir. Bazı göstergeler ise ekonomik Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 1985 yılından itibaren
konjonktürle birlikte hareket ederler. “Eş zamanlı gösterge- faaliyete geçmiş olup hisse senetlerinin alım ve satım yö-
ler” olarak bilinen bu göstergeler ekonomi daralırken düşme, nünde işlem gördüğü bir menkul kıymet piyasasıdır. İMKB’
ekonomi genişlerken de yükselme eğilimi taşırlar. Öncü gös- de işlem gören hisse senedi fiyatlarının ne yönde değiştiğini
tergeler ekonomik faaliyetleri öncüleme gücüne sahip olduğu çeşitle yöntemlerle hesaplanan farklı borsa endeksleri yardı-
için geleceğe dair tahminlemede daha çok kullanılmaktadır. mıyla izleyebiliriz. Bunlardan en çok bilineni İMKB Ulusal
Zira öncü göstergeler reel GSYH henüz değişmeden kendisi 100 endeksidir. “İMKB Bileşik Endeksi” olarak bilinen bu en-
değişme gösteren yani “sinyal veren” büyüklüklerdir. deks menkul kıymet yatırım ortaklıkları hariç ulusal pazarda
Ekonomideki genel durum ve performansın önemli gös- işlem gören hisse senetlerinden çeşitli kriterlere göre seçilmiş
tergelerinden birisi de kapasite kullanım oranıdır. Kapasite yüz hisse senedinden oluşturulmuştur.
kullanım oranı imalat sanayisinde faaliyet göstermekte olan Faiz oranı para piyasalarının dengeye gelmesini sağlayan un-
kamu veya özel firma veya işletmelerin, tam kapasite üretim surdur. Finansal piyasalarda çok sayıda faiz oranı söz konu-
düzeyine göre fiili üretim düzeyini gösteren bir orandır. Ce- sudur. Faiz oranını belirleyen tek bir faktör olmadığı gibi faiz
terisparibus bir ekonomide toplam talebin (yurtiçi pazarda oranı da çok sayıda ekonomik değişkeni etkiler. Türkiye’de
ve yurtdışı pazarda) artması kapasite kullanım oranını art- faiz oranlarını merkez bankası tek başına belirlemez. Faiz
tırırken, azalması kapasite kullanım oranını azaltır. Diğer oranı para piyasalarındaki arz ve talebe göre belirlenir. Mer-
taraftan üretim için gerekli olan hammadde ve ara malların kez bankası, bankalar ve diğer finans kuruluşları gibi para pi-
temininde yaşanan güçlükler de kapasite kullanım oranını yasası aktörlerinden sadece birisidir. Merkez bankası para pi-
düşürecektir. TÜİK, kapasite kullanım oranı verilerini “ima- yasasındaki fon arz ve talebini farklı yollarla etkileyerek faiz
lat sanayinde eğilimler” başlığı altında, hem özel hem de ka- oranlarını değiştirmeye ve para politikası amaçlarına ulaş-
muyu kapsayacak şekilde her ay yayımlamaktadır. maya çalışır. “Bir para biriminin diğer para birimi cinsinden
Banknot ihracı imtiyazına tek elden sahip olan TCMB’nin fiyatı” olarak tanımlanabilecek olan döviz kurunun belirlen-
analitik bilançosu, ülke ekonomisi, para politikası ve uy- mesinde dünyada tercih edilen temel olarak iki döviz kuru
gulama şekli ile ilgili önemli unsurlar barındırır. “Haftalık sistemi vardır: Döviz kurunu bir para otoritesinin (hükümet,
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 153
merkez bankası vb.) belirlediği “sabit döviz kuru sistemi” ve altındadır. Bunun en önemli sebebi Türkiye’de “ev hanımla-
döviz kurunun döviz piyasasında döviz arz ve talebi tarafın- rının” sayısının fazlalığıdır. Türkiye ekonomisindeki canlan-
dan belirlendiği “esnek döviz kuru sistemi”. Bu temel döviz ma dönemlerinde özellikle ev hanımları arasından iş gücüne
kuru sistemleri dışında, bu iki sistemin farklı özelliklerini ta- katılanların sayısının artması işsizlik oranının düşmesini
şıyan çok sayıda farklı döviz kuru sistemi de bulunmaktadır. engellemektedir. Türkiye’de işsizlik oranları izlenirken dik-
Ödemeler dengesi tablosu veya diğer adıyla “ödemeler bi- kate alınması gereken bir unsur da “eksik istihdam” denilen
lançosu” yurtdışında yerleşik olan ekonomik birimler ile olgudur. Eksik istihdam, “tespit edildiği dönemde bir işte ça-
yurtdışında yerleşik olan ekonomik birimler arasındaki eko- lışmakla birlikte çalışma saati 40 saatten az olan ve daha fazla
nomik faaliyetleri gösteren bir bilançodur. Bu tablonun üç çalışabileceği bir iş arayan” kişiler ile “halen bir işte çalışmak-
temel bölümü vardır: “Cari işlemler dengesi”, “sermaye ha- la birlikte son dört hafta içinde mevcut işini değiştirmek için
reketleri dengesi” ve “uluslararası (resmi) rezerv hareketleri”. iş aramış olan” kişilerin toplamından oluşur.
Cari işlemler dengesi esasen dövizin nasıl kazanıldığını ve Beklentilerin ekonomideki öneminin anlaşılması sonrasın-
nasıl harcandığını gösterir ve dört alt hesaptan oluşur: Dış da birçok kurum ve kuruluş anketler yoluyla beklentilerin
ticaret dengesi, hizmetler (görünmezler) dengesi, gelir (yatı- yönünü belirlemeye ve ekonominin nabzını tutmaya çalış-
rım) dengesi ve cari transferler. Sermaye hareketleri dengesi, maktadır. TCMB, üretim sektörünün (reel sektör) ekono-
yurtiçinde yerleşik olanlar ile yurtdışında yerleşik olan eko- mik durumunu ortaya koymak amacıyla “İktisadi Yönelim
nomik birimler arasındaki borç alma ve verme işlemleri ile Anketi” adı altında bir anket yapmakta ve imalat sanayinin
sabit sermaye yatırımlarını gösterir. Sermaye hareketleri he- eğilimleri belirlenmektedir. TCMB, iktisadi yönelim an-
sabı, esasen bir ülkenin cari işlemler dengesizliklerinin nasıl ketinden yararlanarak “Merkez Bankası Reel Kesim Güven
finanse edildiğini açıklayıcı bir unsurdur. Sermaye hareketle- Endeksi” (MBRKGE) adı altında aylık olarak açıklanan bir
ri dengesinde dört alt hesap bulunur: Doğrudan yatırımlar, endeks daha hesaplamaktadır. Bu endeks değeri 100’un altına
portföy yatırımları, diğer uzun vadeli sermaye hareketleri ve düşerse sanayicilerin ekonominin geleceğine ilişkin güven-
kısa vadeli sermaye hareketleri. Uluslararası (resmi) rezerv lerinin azaldığı anlamına gelmekte, 100’ün üzerine çıkması
hareketleri, cari işlemler ve sermaye hesaplarından oluşan ise sanayicilerin iyimser bekleyişler içinde olduğuna işaret
dengenin bir aynasıdır ve ülkenin merkez bankası ile Ulus- etmektedir. Tüketici Güven Endeksi (TGE). TGE, tüketici-
lararası Para Fonu’ndaki (IMF) altın ve döviz rezervlerindeki lerin harcama davranışlarının ve beklentilerinin saptanması
değişimleri gösterir. “işgücünün kurumsal olmayan çalışma için, içinde bulunulan dönemde dayanıklı tüketim malı satın
çağındaki nüfus içindeki oranı” olarak tanımlanan işgücüne alma istekleri, satın alma gücü, iş bulma olanakları ve genel
katılım oranı sürekli olarak artmakla birlikte 2011’deki %49,9 ekonomik durumla ilgili sorulara dayalı bir endekstir.
oranı bile oldukça düşüktür ve gelişmiş ülkeler ortalamasının
154 Ekonomik Analiz
Kendimizi Sınayalım
1. Ekonominin reel üretim hacminde zaman içeri- sinde 6. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de mevcut olan finansal
gerçekleşen iniş ve çıkışlara ne ad verilir? sistemin unsurlarından biri değildir?
a. Makro Frekans a. Sanayi şirketleri
b. Enflasyon b. Merkez bankası
c. Konjonktür dalgaları c. Ticaret bankaları
d. Stagflasyon d. Menkul kıymet borsaları
e. Depresyon e. Sigorta şirketleri
2. Bir ekonomide büyüme hızının sıfıra yaklaş- ması veya 7. Merkez bankasının uyguladığı faiz politika sında kullan-
sıfır olması durumu aşağıdakilerden hangisidir? dığı faiz oranına ne ad verilir?
a. Patlama a. Fisher bileşeni
b. Depresyon b. Referans faiz
c. Enflasyon c. Politika faizi
d. Durgunluk d. Gösterge faiz
e. Resesyon e. Bileşik faiz
3. Toplam talebin dalgalanmasını ekonomideki para mikta- 8. Bir ülkede tasarruf açığı olduğunu ve bu açığın dış alem
rı artışındaki dalgalanmalara bağlayan görüş aşağıdakilerden tasarrufları aracılığı ile (dışarıdan tasarruf ithal ederek) ka-
hangisidir? pandığını aşağıdakilerden hangisi gösterir?
a. Monetarist görüş a. Yüksek devalüasyon
b. Keynesyen görüş b. Cari işlemler açığı
c. Neo-keynesyen görüş c. Yüksek işsizlik
d. Reel konjontür teorisi d. Yüksek enflasyon
e. Klasik görüş e. Faizlerde oynaklık
4. Aşağıdakilerden hangisi gecikmeli konjonktür gösterge- 9. Ceterisparibus, reel faizi yüksek olan ülkenin ulusal pa-
leri arasında yer almaz? rasının değeri nasıl değişir?
a. Girdi stoku a. Yükselir
b. Ürün stoku b. Düşer
c. Kredi kartı kullanımı c. Değişmez
d. Toplam ihracat d. Sürekli iner ve çıkar
e. Reel döviz kuru e. Ulusal para kullanılmaz
5. OECD’nin geliştirdiği “Bileşik Öncü Göstergeler” (CLI) en- 10. Tüketici güven endeksinin (TGE) hangi değeri tüketici-
deksi referans seri olarak aşağıdakilerden hangisini kullanır? nin iyimser bekleyiş içinde olduğunu gösterir?
a. Enflasyon Oranı a. TGE = 100
b. İşsizlik oranı b. TGE > 100
c. GSYH c. TGE < 100
d. Sınai üretim endeksi d. TGE = 50
e. TCMB politika faizi e. TGE < 50
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 155
Sıra Sizde 5
Genç nüfus bir yandan ekonominin dinamizmi için bü-
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı yük bir fırsat oluştururken bir yandan da olumsuzluk ka-
Sıra Sizde 1 tabilmektedir. Ekonomi istikrarlı bir şekilde büyüyor ve
Bir ülkede yer alan çeşitli üretim sektörlerinin genelinde ka- eğitimimkânları da bunaparalelolarakartıyorisegençnüfus-
pasite kullanım oranlarının sürekli olarak en üst seviyelerde birfırsatolarakgörülebilir. Ancak, ekonomik büyümenin bek-
olması, diğer bir deyişle kapasite kullanımının üst sınırla- lenenin altında gerçekleşmesi ve genç insanlara nitelikli bir
rının zorlanması o ülkede üretim kapasitesinin artırılması eğitim verilmemesi durumunda genç nüfus işsizliği besleyen
yani yatırım yapılması gerektiği yönünde bir işarettir. Zira, bir kanala düşecek ve “yüksekoranlı genç işsizliği” adı verilen
bu ülkenin kurulu üretim kapasitesi artık o ülkedeki talebe olgu ortaya çıkacaktır.
yetmemektedir.
Sıra Sizde 6
Sıra Sizde 2 Siyasi iktidarlar, ekonomik aktörlerin geleceğe dönük kaygı-
Ekonomide geleceğe dönük kötümser bekleyiş lerin artması larını azaltacak ve tüketim/yatırım harcamalarını kısmaları-
birey ve kurumların ekonominin geleceğine dair güvenlerini nı engelleyecek önlemleri almak durumundadırlar. Bunların
zayıflatacak ve bu aktörlerin alışverişte kullanmak üzere na- başında özellikle kriz dönemlerinde halkın panik davranışla-
kit talepleri azalacak dolayısıyla emisyon talepleri düşecektir. ra yönelmesini engellemek için medya organlarını etkin bir
şekilde gerekmektedir. Öte yandan, siyasi otoriteler, tutarlı ve
kararlı bir şekilde ekonomik ilkelere uygun ve güven verici
davranışlarda bulunmak ve iktisat politikası araçlarını kul-
lanmak durumundadır. Halk siyasi otoriteye güven duyduğu
sürece siyasi otorite iktisat politikalarından beklediği sonuç-
lara ulaşabilecektir.
156 Ekonomik Analiz
Yararlanılan Kaynaklar
Afşar, A., Afşar, M. (2010). Finansal Ekonomi. Ankara, Karluk, S. R. (2009) Uluslararası Ekonomi. İstanbul: Beta
Detay Yayıncılık. Yayınevi, 9.baskı.
Çepni, Elif (2007) Ekonomik Göstergeler ve İstatistikler Mankiw, N. G. (2004) Principles of Macroeconomics.
Rehberi. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2.Baskı. Australia: Thomson, South-Western, Third Edition
Çolak, Ö. F. ve Aktaş, A. (2009), Makro Ekonomik Mortan, K. ve diğerleri (2001) İktisat Teorisi. Ed. Nüvit
Göstergelerin Yorumlanması. Ankara: Eflatun Yayınevi. Oktay, Eskişehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No:
Demirhan, A. A. ve Coşar, E. E. (2012) “İktisadi Faaliyet 1056, Açıköğretim Fakültesi Yayınları No: 579.
Analizi: Öncü Göstergeler ve Ekonomi Saati Yaklaşımı”, Özel, S. (2000) Türkiye’de Enflasyon, Devalüasyon ve Faiz.
Ekonomi Notları, TCMB, Sayı: 2012-02/12 Ocak 2012. İstanbul: Alkım yayıncılık.
Dornbusch, R., S. Fischer ve R. Startz (2004), Özkazanç, Ö. ve diğerleri (2006) İktisat Teorisi. Eskişehir:
Macroeconomics. Ninth Edition, Boston: McGrawHill/ T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 1456,
Irwin. Açıköğretim Fakültesi Yayınları No: 773,
Dornbusch, R., S. Fischer ve R. Startz ve diğerleri (2007) Parasız, İ. (2006) Makroekonomi: Teori ve Politika. Bursa:
Makroekonomi. 9. B., Çev. Salih Ak, Ankara: Gazi Ezgi Kitabevi, 9.baskı.
Kitabevi. Parkin, Michael (2010) İktisat. Çev. Özcan uzun vd. Ankara:
DPT (2009) Ekonomik Gelişmeler. Devlet Planlama Addison Wesley, Akademi Yayıncılık, 9.baskı.
Teşkilatı Yayınları, Kasım 2009. Romer, D. (2006) Advanced Macroeconomics. Third
DPT (2009) Uluslararası Ekonomik Göstergeler. Devlet Edition, McGraw-Hill/Irwin.
Planlama Teşkilatı Yayınları, Ankara. Sistematikrisk (2012) www.sistematikrisk.com
DPT, (2009) Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar 2010. Sloman, J. (2004) İktisat, Makro. Çev. Ahmet Çakmak,
Devlet Planlama Teşkilatı, 17 Ekim 2009. Ankara. İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi.
DPT, (2009) 2010 Yılı Programı. Devlet Planlama Teşkilatı TCMB ve TÜİK (2012) Güven Endeksi, Haber Bülteni,
Yayınları. Ankara. Haziran 2012, Sayı: 149, 16 Temmuz 2012.
Eğilmez, M. ve E. Kumcu (2005) Ekonomi Politikası, Teori TCMB (2012) Beklenti Anketi, Temmuz 2012, 2. Dönem, 20
ve Türkiye Uygulaması. 9. Basım, İstanbul: Remzi Temmuz 2012.
Kitabevi. TCMB (2012) İktisadi Yönelim Anketi, Aylık Toplu
Eğilmez, M. (2009) Küresel Finans Krizi, Piyasa Sisteminin Sonuçlar, 25 Temmuz 2012.
Eleştirisi, İstanbul: Remzi Kitabevi,4.Baskı. TCMB (2012) İmalât Sanayi Kapasite Kulanım Oranı,
Eğilmez, M. (2010) Makroekonomi. İstanbul: Remzi Aylık Toplu Sonuçlar, 25 Temmuz 2012.
Kitabevi, 2.Baskı. TCMB (2009) Finansal İstikrar Raporu 2009. Türkiye
Ercan, M. (2009) “Öncü Göstergelere Göre Krize Devam”, Cumhuriyeti Merkez Bankası Yayınları, Ankara.
Radikal Gazetesi, 22.04.2009. TCMB (2012) Enflasyon Raporu, 2012-III, Türkiye
Ertek, T. (2009) Makroekonomiye Giriş. İstanbul: Beta Cumhuriyeti Merkez Bankası Yayınları, Ankara.
Yayıncılık, 3.baskı. TCMB (2009) Enflasyon Raporu, 2009-IV. Türkiye
Gordon, Robert J. (1993) Macroeconomics. New York: Cumhuriyeti Merkez Bankası Yayınları, Ankara.
Harper Collins College, 6th edt. TCMB (2006) Ekonomik Faaliyet İçin Bileşik Öncü
Günsoy, B. (2010) Makroekonomik Göstergelerin Göstergeler Endeksi, Aralık 2006.
Yorumlanması, Makro İktisat Teorisi içinde, (Edt. TCMB (2002) Ekonomik Faaliyet İçin Bileşik Öncü
Muharrem Afşar), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını Göstergeler Endeksi’ne (MBÖNCÜ-SÜE) İlişkin
No: 2123, AÖF Yayını No: 1151. Yöntemsel Açıklama, Bilgi Notu.
HSBC, 2012, Türkiye PMI İmalât Sanayi Raporu, 2 Ocak TCMB (2010) Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
2012. Başkanı’nın Konuşmaları: Durmuş Yılmaz’ın Adana
Ison, S., ve S. Wall (2007) İktisat Giriş. Çev. Ahmet Çakmak Sanayi Odası Sunumu, 17 Şubat 2010; 2010 Ocak
vd. İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi. Enflasyon Raporu Basın Toplantısı Tutanakları, 26 Ocak
İstanbul Sanayi Odası (2009) Ekonomik Göstergeler. Aralık 2010. (www.tcmb.gov.tr)
2009.
7. Ünite - Ekonomik Konjonktür ve Yorumlanması 157
TCMB (2002) Ekonomik Faaliyet İçin Bileşik Öncü
Göstergeler Endeksi’ne (MBÖNCÜ-SÜE) İlişkin
Yöntemsel Açıklama.
Turkish Yatırım, (2012) Ekonomik Bülten. (Çeşitli sayılar)
Uzunoğlu, S. (2003) Para ve Döviz Piyasaları. 2.B., İstanbul:
Literatür Yayıncılık.
Ünsal, Erdal M. (2005) Makro İktisat. 6. B., Ankara: İmaj
Yayınevi.
Ünsal, Erdal M. (2007) İktisada Giriş, Ankara: İmaj Yayınevi.
Yıldırım, K. ve diğerleri (2006) Makroekonomi. Ankara:
Seçkin Yayıncılık 5.baskı.
Yücel, Fatih ve Hüseyin Kalyoncu (2010) “Finansal Krizlerin
Öncü Göstergeleri ve Ülke Ekonomilerini Etkileme
Kanalları: Türkiye Örneği”, Maliye Dergisi, Sayı: 159,
Temmuz-Aralık 2010.
8
EKONOMİK ANALİZ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kamu maliyesi kavramını açıklayarak yorumlayabilecek,
Kamu kesimi borçlanma gereği ve faiz dışı fazla kavramlarını tanımlayabilecek,
Özelleştirme olgusunu açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
• Kamu Maliyesi • Borçlanma
• Devlet Bütçesi • Özelleştirme
• Faiz Dışı Fazla
İçindekiler
• GİRİŞ
• KAMU MALİYESİ
Ekonomik Analiz Ekonominin Kamusal Boyutu • KAMU KESİMİ BORÇLANMASI
• ÖZELLEŞTİRME
Ekonominin Kamusal
Boyutu
GİRİŞ
Kenan Bulutoğlu, “Kamu Ekonomisine Giriş” adlı eserinin başlangıç kısmında kamu eko-
nomisinin ortaya çıkışı ile ilgili olarak Japon film yapımcısı Kurosawa’nın “Yedi Samuray”
filminin öyküsünü örnek gösterir. Bu öyküde, köylerine dadanan haydut çetesi ile müca-
dele etmek için yedi kişilik samuray grubunu kiralayan Japon köylülerinin başlarına gelen
olaylar anlatılmaktadır. Köylüler haydutların yağmaladığı miktarın bir kısmını bu yedi
savaşçıya vermiş ve onlarla birlikte haydutların saldırısına hazırlanmıştır. Filmin sonunda
köye saldıran haydutlar büyük bir direnişle karşılaşmış ve çok sayıda kayıp vererek köyü
soyamadan geri çekilmişlerdir. Bulutoğlu bu öyküyü yorumlarken özellikle şu sorgulamayı
yapmaktadır: İnsanlar haydutlara karşı korunmak için ihtiyaç duydukları savaşçı hizme-
tini niçin gidip piyasadan satın almasınlar? Piyasa dışı hizmet örgütlerine neden ihtiyaç
duyarız? İnsanlar niçin tüm ihtiyaçlarını piyasa ekonomisinden sağlayamaz? Kısacası kişi-
ler ihtiyaçlarının bir kısmını niçin piyasa dışı bir mekanizma ile yani DEVLET örgütü ile
karşılamaktadır? Bulutoğlu bu soruların cevabını şu şekilde vermektedir: “Çünkü piyasa
insanların bazı gereksinimlerini ya hiç karşılayamaz ya da eksik, yetersiz karşılar. Bu eko-
nominin temelinin kurulması için gerekli düzeni kurmayı piyasa başaramaz. Düzen gerek-
sinimi karşılanmazsa piyasa ekonomisi, bırakın bunu kurmayı, hiçbir faaliyete geçemez.
Kamu ekonomisi sadece piyasanın temelini oluşturan hizmetleri sunmakla, onun eksik
yaptıklarını tamamlamakla kalmaz. Bunlardan başka piyasanın bütün üretim kaynaklarını
kullanmasını sağlamak (tam çalışma), gelir dağılımını daha adil yapmak, fiyatların istik-
rarlı olmasını sağlamak işlevlerini de üstlenmeye çalışır. Ama piyasanın yetersiz kaldığı
her ihtiyaç için devletin kamu hizmetleri ile karşılamaya yetkin olduğu da sanılmamalıdır.
Nasıl piyasa yetersizliği (market failure) gözlemlere dayanan bir olgu ise, devletin de her
derde deva olamayacağı (state failure) göz ardı edilmemelidir” (Bulutoğlu, 2008: 2-3).
Devletler ekonomik dünyanın vazgeçilmez aktörleridir. Devletler kamu hizmetlerini
yerine getirirlerken sahip oldukları kaynaklarla ekonomi için büyük bir güç haline gelmiş-
lerdir. Dolayısıyla günümüzde devletler çok etkili organizasyonlardır ve kamu hizmetin-
den öte ekonomik faaliyetler için vazgeçilmez oyuncular haline gelmişlerdir.
Devletin gelir ve giderleri arasında dengeyi sağlamaktan öte fonksiyonları vardır. Bu
fonksiyonlar genel olarak;
• Ekonomik büyüme,
• Fiyat istikrarı,
• Dış denge,
• Gelir dağılımında adaletin sağlanması,
• Yoksulluğun azaltılması, olarak sıralanır.
160 Ekonomik Analiz
Yukarıda sayıldığı gibi çok sayıda ve zorlu fonksiyonu aynı anda yerine getirmek ve
talep edilen kamu hizmetlerinin arzını sağlamaktan sorumlu olan devletler, bütçeleri ara-
cılığı ile yaşam bulurlar. Devletler gelirlerini sağlıklı kaynaklardan sağlamalı ve giderlerini
de etkin bir şekilde harcamalıdır.
Demokratik rejimlere sahip ülkelerde, devleti yöneten hükümetler önemli bir çelişkiye
sahiptirler. Bu aslında oy kaygısının yarattığı bir çelişkidir. Buna göre; bir yandan devletin
işlevlerini normal bir şekilde yürütebilmesi için ekonominin genel ilkelerinden yararlan-
maya çalışan hükümetler, bir yandan da yeniden seçilebilmek için yani (oy maksimizasyo-
nu kaygısıyla) toplumun her kesimini memnun etmeye çalışırlar. İşte bu süreçte gelirlerini
artırabilmek için özellikle vergiler gibi sağlıklı kaynaklara başvuramayan ve giderlerini de
kısamayan hükümetler sonunda ya borçlanma ya da merkez bankasının kaynaklarına baş-
vurma tuzağına düşerler. Bu tuzaklardan kurtulmak ise kolay değildir ve büyük toplumsal
fedakârlıkları gerektirebilir. Bu satırların kaleme alındığı dönemde başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesi büyük bütçe açıklarının yol açtığı ekono-
mik krizlerle mücadele etmektedir. Yunanistan, İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya ve Güney
Kıbrıs, bütçelerinde verdikleri açıklar nedeniyle büyük çalkantılar yaşamakta ve Avrupa
Birliği’nin nisbi olarak daha dengeli ekonomilerinden yardım beklemektedir. Bazı ekono-
mistler de bu ülkelerin bir kısmının iflas durumunda olduklarını iddia etmektedirler.
İster dengeli isterse dengesiz olsun, ekonominin kamusal boyutu modern ekonomiler
için son derece önemlidir. Devletin bütçe politikası ve kamu kesimi genel dengesi makro
ekonomik istikrar üzerinde büyük etkilere sahiptir. Bazı iktisatçılar devletin bu derece
ekonominin içinde olmasının yanlış olduğunu, devletin küçültülmesi gerektiğini ve te-
mel kamu hizmetleri dışında devletin ekonomiden elini çekmesi gerektiğini savunurlar.
Bazıları da ekonominin devletsiz bir şekilde yaşayamayacağını, devletin temel ekonomik
sorunları çözmekte başrolde kalması gerektiğini ileri sürerler. İktisadi doktrinlerin ortaya
çıkışında bu önemli tartışmaların etkisi büyüktür. Biz de bu bölümde ekonominin kamu-
sal boyutunu ele alacak, kamu maliyesi, devlet bütçesi, kamu borçlanma gereği ve iç ve dış
borçlanma, özelleştirme gibi kavramları analiz edeceğiz.
KAMU MALİYESİ
Ekonomik sorunları, nasıl tamamıyla piyasa ekonomisi çözemezse, tek başına devlet de
çözemez. Kaynak tahsisini plânlama otoritesinin çözdüğü “merkezi planlı ekonomiler”
başarısızlıkla sonuçlanan deneyimlerinin ardından, 1980’li yılların sonlarında birer bi-
rer kumanda ekonomisini terk ettiler ve piyasa ekonomisine geçtiler. Bugün Kuzey Kore
gibi ülkeler bile piyasa odaklı bir yapılanmaya doğru ilerlemektedir. Kurulma aşamasında
“plânlama mekanizmasının” gelir dağılımında eşitliği sağlayacağını, israfı ortadan kaldı-
racağını, fiyatları kontrol edeceğini ve emeğin sömürüsünü engelleyeceğini iddia eden
ülkeler bu iddialarını gerçekleştirememişlerdir. Tam aksine plânlı ekonomilerde bazı
ürünler eksik üretilmiş ve karaborsalara yol açılmış, bazı ürünler ise aşırı üretilmiş ve
israf ortaya çıkmıştır. Bir yandan ekonominin yönetiminde ortaya çıkan aşırı bürokrasi,
öte yandan özel mülkiyetin yokluğu nedeniyle motivasyon eksikliğine düşen işçi ve idare-
cilerin çalışma performansı düşmüştür. Rekabetin yokluğu öncelikle tüketicileri mağdur
etmiş, ürünler standartlaşmış ve kalitesi düşmüştür. Plânlama süreci çelişki içinde ekono-
mik sonuçlar oluşturmuştur. Örneğin bir dönem Sovyetler Birliği Amerika Birleşik Dev-
letleri ile uzayda teknoloji yarışına girmişken, aynı dönemde dışarıdan gıda yardımına
muhtaç bir ülke konumuna düşmüştür. Sonuçta merkezi plânlı ekonomiler özellikle batılı
kapitalist ekonomiler karşısında daha fazla dayanamamış ve ekonomik sistemini bütü-
nüyle değiştirmek zorunda kalmıştır.
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 161
Bazı düşünürler, merkezi plânlı ekonomilerin çöküşünün piyasa ekonomisinin dün-
ya üzerindeki en mükemmel ekonomik sistem olduğunu ispat ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Hatta dünyanın artık ebedi gerçeğe erdiğini ve bu nedenle artık “tarihin sonunun geldiği-
ni” ileri süren Fukuyama gibi yazarlar dahi çıkmıştır. Piyasa ekonomisi taraftarları, piyasa
ekonomisinde kaynakların otomatik olarak tahsis edildiğini, “ekonomik çıkar” peşindeki
rasyonel birimlerin arz ve talep güçleri ile yön verdikleri fiyat mekanizmasının toplumu
maksimum refaha ulaştıracağını iddia etmektedirler. Oysa piyasa ekonomisinin önem-
li eksiklikleri bulunmaktadır. Piyasa ekonomilerinde ekonomik istikrarın kendiliğinden
ortaya çıkması bazen mümkün olmamakta ve ekonomik hayatta sürekli olarak iniş ve
çıkışlar meydana gelmektedir. Rekabet sonucunda büyük firmalar küçük firmaları ele
geçirerek tekelleşebilmektedir. Toplumun tüm bireyleri aynı fırsatlara sahip olamamakta
ve yeterli gelire sahip olmayanlar ihtiyaçları olan ürünlere ulaşamamaktadır. Piyasa me-
kanizması adalet hizmetleri, iç ve dış güvenlik, büyük ölçekli altyapı yatırımları ve ba-
ğımsız denetim gibi bazı ihtiyaçları tek başına karşılayamamaktadır. Özel kişi ve firmalar
faaliyetlerinin toplumsal maliyetlerini (dışsal maliyetler) göz ardı etmekte, çevre kirliliği,
trafik sorunları, gürültü ve toplumsal huzur gibi negatif maliyetler hesaba katılmamakta-
dır. Oysa devlet, yasalar, yasaklar, vergiler ve teşviklerle, kişi ve firmaları oluşturdukları
dışsallıkların bedelini ödemeye zorlayabilir.
Günümüzdeki koşullar dikkate alındığında piyasa ekonomisinin yay- gınlaşması sizce top-
lumsal refahı artırmış mıdır? 1
Bir toplumda kamu sektörünün ekonomiye katılmasının birçok sebebi vardır. Bu se-
beplerden bazıları aşağıdaki gibi başlıklar altında açıklanabilir(Ison ve Wall, 2007: 239-40):
Mal ve hizmet sağlanması: Piyasaya bırakıldığında yeterince sağlanması zor olan mal
ve hizmetler vardır. Savunma hizmetlerinin, kanun ve düzenin sağlanması, sel kontrolü
için gerekli yapıların (baraj vb.) tesisi gibi mallara kamu malları; eğitim ve sağlık gibi
mallara yetkinlik malları adı verilir. Kamu mallarının iki temel özelliği bulunmaktadır.
Bunlardan birisi “hariç tutamama”dır. Yani bu mallar bir kişiye sağlanırsa herkese de sağ-
lanmış olur. Örneğin millî savunma hizmetinden toplumun sadece bir kesimi yararlan-
maz. Diğer özelliği ise birinin bir malı tüketmesi diğerlerinin tüketmesini engellemiyorsa
o zaman rekabetin yokluğu anlamına gelir. Örneğin bir kişinin iç güvenlik hizmetinden
yararlanması diğerlerinin yararlanmasının önünde bir engel değildir.
Negatif dışsallıkların kontrolü: Özel sektörün maliyetlerine dahil etmediği ama top-
luma yük getiren trafik sorunu, çevre kirliliği ve gürültü gibi maliyetlere negatif dışsal-
lıklar denir. Devlet kurallar koyarak veya vergi alarak negatif dışsallıkların bedelini özel
sektöre ödetmeye çalışır.
Gelir ve servetin yeniden bölüştürülmesi: Serbest piyasa ekonomisinin işleyişi sıra-
sında bozulan gelir ve servet dağılımını daha eşit hale getirmek için kamusal müdahaleler
yapılabilir. Transfer harcamaları (emekli aylıkları, işsizlik yardımı, çocuk yardımı vb.)
Rekabetin özendirilmesi: Piyasa ekonomisi ve sınırsız rekabet zamanla kamu çıkarına
aykırı olan tekellerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu durumda devletin müdahalesi ge-
rekir. Birçok ülkede bu amaçla “rekabet komisyonları” görev yapmaktadır.
Ekonomik faaliyet seviyesinin düzenlenmesi: Ülkelerin makroekonomik faaliyet ha-
cimlerinde görülen dalgalanmaların istikrarlı hale getirilmesi ve bunların olumsuz etkile-
rinin giderilmesi için ekono mi politikası izlenmesi de kamu sektörünün varlık sebepleri
arasındadır. Örneğin kamu harcamalarını ve vergileri değiştirerek uygulanan maliye po-
litikası ekonomik büyüme, fiyat istikrarı ve ödemeler dengesini sağlamak için uygulanan
önemli bir iktisat politikası türüdür.
162 Ekonomik Analiz
Kamu Harcamaları
Kamu harcamaları, kamu kurumlarının siyasal karar alma sürecinde belirlenen kamu hiz-
metlerini karşılamak amacıyla yaptığı parasal harcamalardır. Kamu harcamalarının hangi
alanlara ve ne amaçla yapılacağı önemli ölçüde siyasal karar alma süreci içinde belirlenir.
Bu sürecin somutlaşması bütçe süreci çerçevesinde gerçekleşir (Pınar, 2008: 40).
Tarihi perspektif içinde düşünüldüğünde geçtiğimiz yüzyıl içinde bütün ülkelerde
kamusal harcamalar artmıştır. Tablo 8,1’de bazı dünya ülkelerinde kamu harcamalarının
GSYH’ye oranları yer almaktadır. Japonya’da 1880 yılında kamu harcamalarının GSYH’ye
oranı %11 iken 2003’te %35’e; ABD’de %8’den %27’ye, Almanya’da %10’dan %46’ya,
İngiltere’de %10’dan %38’e, Fransa’da %15’ten %50’ye İsveç’te %6’dan %52’ye yükselmiştir.
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 163
Ekonomide kamunun boyutu 1970’li yıllara kadar düzenli olarak artmıştı. Ardından
yüksek vergilerden ve kamu harcamalarından, devletin hantallığından şikâyet edenlerin
sayısının artması üzerine, kamunun boyutlarını azaltacağına söz veren yönetimler dünya
ülkelerinin birçoğunda iktidara gelmiştir. Uzun yıllar liberal görüşü savunan ve kendile-
rine genellikle “arz yanlı iktisatçılar” denen bu kişilerin iktidarı bir süre devam ettiyse de
yeni yüzyıl başlarında bu süreç yine tersine dönmüştür. Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere’de bile ulaştırma, eğitim ve sağlık harcamalarını artıracağını söyleyen iktidarlar
işbaşına gelmişlerdir (Begg vd. 2010, 279).
Kamu harcamalarını birbirinden ayırabilmek için ortak nitelikte olanların bir araya
getirilerek bazı sınıflandırmalara tabi tutulduğunu görmekteyiz. Bu bağlamda kamu har-
camalarının çeşitli açılardan sınıfalndırmasını, aşağıdaki gibi çeşitli başlıklar altında ya-
pabiliriz (Uluatam, 2009: 204-206):
İdari Sınıflamalar: Bu tür sınıflandırmada devlet örgütlenmesine, harcama yapacak
birimlerin isim ve yapısına göre hareket edilir. Burada sınıflandırmanın temelini devletin
yapısı ve organları oluşturur. Bu nedenle bu sınıflandırma türüne “organik” sınıflandır-
ma adı da verilmektedir. Türkiye’de merkezî bütçe içinde harcamacı dairelerin TBMM,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Tarım ve Orman Bakanlığı, Devlet Me-
teoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,… şeklindeki bölünüşü merkeziyetçi kamu kesiminin
mevcut yapısından kaynaklanan idari sınıflamadır.
Fonksiyonel Sınıflamalar: Kamu harcamalarını yapan birimler yerine devletin ulaş-
mak istediği amaçlar ve üstlendiği görevler için ne kadar harcama yapıldığına odakla-
nıldığında fonksiyonel sınıflandırma gerçekleştirilmiş olur. Örneğin millî eğitimle ilgili
harcamalar Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinde yer alır.
Ekonomik Sınıflamalar: Devlet harcamalarının doğurduğu etkilerin ekonomik ana-
lizine dayalı olan çok sayıda sınıflandırma bulunmaktadır. Burada sınıflamanın temelini
belli bir dönemdeki kamu harcamaları ile o dönemin üretimi arasındaki ilişki dikkate
alınacaktır. Eğer devletin yaptığı harcamalar dolaysız olarak toplam talebin bir unsuru-
nu oluşturuyor ve toplam üretim ile genel fiyat düzeyini özel tüketim ve yatırıma benzer
şekilde etkileyebiliyorsa bu tür harcamalara “gerçek harcamalar” denir. Devlet harcama-
larının dolaylı bir şekilde etkili olduğu bazı durumlarda ise bazı servet unsurları kişi ve
kurumlar arasında el değiştirmekte, toplam üretim ise buna bağlı olarak daha sonra et-
kilenmektedir. Bu harcamalar ise transfer harcamaları genel başlığı altında toplanabilir.
Kamu harcamaları veya aynı anlamda olmak üzere kamu giderleri genellikle üç temel
başlık altında ele alınır. Bunlar;
• Kamu kesimi cari harcamaları,
• Kamu kesimi yatırım harcamaları,
• Transfer harcamalarıdır.
Kamu kesimi cari harcamaları; kamu kesiminin günlük faaliyetlerini sürdürebilmesi
için sürekli olarak yapması gereken giderlerden oluşmaktadır. Personel harcamaları ve
diğer cari harcamalar olarak iki önemli kalemi bulunmaktadır. Kamu kesiminde görülen
164 Ekonomik Analiz
çok çeşitli hizmetleri görmeleri karşılığında kamuda istihdam edilen memur ve işçilere
yapılan ücret, sağlık harcamaları ve yolluk gibi ödemelere “personel giderleri” adı verilir.
Öte yandan kamu görevlerinin icrası sırasında görevlilerin kullandığı taşıtların yakıt ve
bakım giderleri, kamu binalarının bakımı, aydınlatılması ve ısıtılması ile ilgili masraflara
yapılan ödemelere “diğer cari harcamalar” adı verilir.
Kamu kesimi yatırım harcamaları; yollar, barajlar, köprüler, havaalanları, okul ve has-
tane binaları ve kamu iktisadi teşebbüslerinin fabrika binaları gibi unsurların gerçekleşti-
rilmesi için devletin yapmış olduğu harcamalardır. Kamu kesimi, başta büyük sermayeye
ihtiyaç duyulması olmak üzere çeşitli nedenlerle özel sektörün yapamadığı altyapı yatı-
rımları ve benzeri yatırımları üstlenebilmektedir.
Transfer harcamaları ise; karşılıksız veya geçmişte yapılan bir işlemin cari dönemdeki
karşılığı olarak ya da ileride verilecek bir hizmete karşılık olmak üzere yapılan ödemeler-
den oluşmaktadır. Emeklilere, yaşlılara, dul ve yetimlere, şehit ailelerine ve gazilere yapı-
lan maaş ve benzeri ödemeler, öğrencilere verilen karşılıksız burslar, vergi iadeleri, kamu
kesiminin yaptığı borçlanma karşılığında doğan faiz ödemeleri transfer harcamalarına
örnek olarak gösterilebilir (Eğilmez, 2010: 118-19).
Devlet Bütçesi
Toplumun farklı kesimleri ve bireyler, sürekli olarak gelir ve giderleri arasında bir denk-
leştirme gayreti içindedirler. Örneğin her üniversite öğrencisinin bir “bütçesi” vardır ve
ailesinin göndermiş olduğu parayı dikkatli bir şekilde harcamak zorundadır. Eğer gelirle-
ri giderlerine yetmiyorsa ya borç para bulmak veya herhangi bir yerde çalışarak yeni gelir
kaynakları oluşturmak zorundadır. İşte devlet de kamu hizmetlerini yerine getirirken
bir bütçe çerçevesinde faaliyette bulunmak zorundadır. Bu bütçe “kamu bütçesi” olarak
adlandırılır.
Kamu bütçesi veya kısaca bütçenin çeşitli tanımları yapılabilir. Bütçe konusunda kabul
gören bir tanım Fransız maliyeci Edgar Allix tarafından yapılmıştır. Allix’e göre, “Bütçe,
devletin belirli bir süre içindeki gelir ve giderlerini tahmini olarak belirleyen, gelirlerin
toplanmasına, giderlerin yapılmasına izin veren bir tasarruftur”. 5018 Sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununda bütçe “Belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleri
ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe
konulan belgeyi ifade eder” şeklinde tanımlanmaktadır (Edizdoğan vd., 2010: 345). Kenan
Bulutoğlu bütçeyi şu şekilde tanımlamaktadır: “Kamu ekonomisinde bütçe, topluca öde-
me yöntemiyle sunulacak olan kamu hizmetlerinin ve bunların maliyetlerinin karşılan-
ması yollarının T değerleri ile hesaplanmış ve sınırlanmış listesidir. Bütçe kamu ekonomi-
si karar birimlerinin (merkezi hükümet, yerel idareler vb.) maliyetlerini göstererek, kendi
bürokrasilerine yaptıkları bir kamu hizmeti sipariş listesidir” (Bulutoğlu, 2008: 172). Büt-
çe daha yalın bir tanımlamayla “gelir ve gider tahminlerini ve varsa aradaki farkın nasıl
işlem göreceğini ortaya koyan bir belgedir” (Eğilmez, 2010: 120).Dolayısıyla daha somut
bir şekilde ifade etmek istersek “bütçe, bir devletin belirli bir döneme ilişkin gelir ve gider
tahminlerini gösteren, gelir toplanmasına ve harcama yapılmasına izin veren bir kanun-
dur” ve bu kanunun temel özellikleri şunlardır (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 138; Edizdoğan
vd., 2010: 345-46):
• Tahdit: Bütçe kanunu genellikle bir yılı kapsayan geçici bir kanundur.
• Tasdik: Bütçe, hükümete gelirlerin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına önce-
den yetki veren bir “yetki kanunu”dur.
• Tahmin: Bütçe, diğer kanunlardan farklı olarak “tahminleri” içerir ve devletin ge-
leceğe ait gelir ve gider tahminlerini gösterir.
• Tevzin: Bütçede yer alan kamu gelir ve gider tahminleri denk olmalıdır.
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 165
Günümüz dünyasında bütçenin önemli işlevleri bulunmaktadır. Bu işlevleri siyasal,
hukuki, mali ve iktisadi işlevler olarak dört başlık halinde toplayabiliriz. Şimdi kısaca bu
işlevleri açıklayalım (Pınar, 2008: 14-15):
Bütçenin siyasal işlevi: Demokrasilerde iktidara gelen parti veya partilerin harcama
yapma ve vergilendirme yetkilerinin sınırsızca kullanılmasını önlemek için bütçe her yıl
parlamento onayından geçmelidir. Aslında bu onay hükümetin her yıl güvenoyu tazele-
mesi anlamına gelmektedir.
Bütçenin hukuki işlevi: Bütçe nihai olarak bir kanundur ve bir kanun hangi aşama-
lardan sonra çıkıyorsa bütçe de aynı aşamalardan geçerek çıkar. Ancak bağlayıcılığı diğer
kanunlar kadar katı değildir. Yıl içerisinde bazı ödenek kısıntıları ve ödenek kaydırmaları
yapılabilir.
Bütçenin mali işlevi: Hükümetin kamu mal ve hizmetlerini sunabilmesi için gerekli
olan finansman kaynağı bütçede gösterilmek zorundadır. En önemli finansman kaynağı
olan vergilerin hangi türüne ağırlık verileceği oldukça önemli bir konudur. Çünkü her
vergi farklı etkiler ortaya çıkarmaktadır.
Bütçenin iktisadi işlevi: Devletin kamu harcamalarının finansmanında kullanmak
üzere topladığı vergiler türlerine göre ekonomik büyüklükler üzerinde farklı etkiler oluş-
turur. Bu bağlamda bütçe, ilgili yıl içinde uygulanacak olan iktisat politikalarının çerçeve-
sini ortaya koymaktadır.
şülüp oylandıktan sonra, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmek üzere komisyon raporu
ile birlikte Genel Kurula gönderilir. Komisyonun tasarıda değişiklik yapma yetkisi vardır.
Yatırım bütçeleri için Devlet Plânlama Teşkilatı’nın (yeni adıyla Kalkınma Bakanlığı) da
onayı alınmak zorundadır. Bütçe tasarısı Genel Kurulda görüşülür ve malî yılbaşına kadar
karara bağlanır. Bütçenin tümü üzerine yapılan oylamada evet oylarının hayır oylarından
yüksek olması gerekir. Kabul edilen bütçe tasarısı onaylanmak üzere Cumhurbaşkanına
gönderilir. Veto hakkı olmayan Cumhurbaşkanının bütçeyi onaylaması ile malî yılbaşın-
dan itibaren (1 Ocak) yürürlüğe girer.
Bütçenin uygulanması: Bütçe meclis genel kurulunda onaylandıktan sonra hükümet tara-
fından onaylanır. Bütçe uygulanırken şu aşamalar izlenir: Ödeneklerin harcama programına
bağlanması; harcama yetkilisi tarafından harcama talimatı verilmesi; yüklenmeye (taahhü-
de) girişilmesi; işin gerçekleştirilmesi (mal ve hizmetin alınması) ve belgelendirme; bazı iş-
lemlerin ön malî kontrole tabi tutulması; muhasebe yetkilisi tarafından ödeme yapılması.
Türkiye’de devlet daireleri bütçe düzeni bakımından iki biçimde örgütlenmektedir.
Bunlardan birincisi çeşitli bakanlıklar ile bunlara bağlı kuruluşlardır ve bunların tümü
“genel bütçe” içinde yönetilir. Genel bütçe, kendilerine ait gelirleri olmayan merkezi idare
için hazırlanan bütçedir. İkincisi ise her biri ayrı tüzel kişilikleri bulunan ve genel bütçe-
nin eki şeklinde ayrı birer bütçeye sahip olan “katma bütçeli idareler”dir. Üniversiteler,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü katma bütçeli idarelere
örnek olarak verilebilir. Katma bütçe kendi özel gelirleri olan ve giderlerinin bir kısmını
bu gelirler ile karşılayan kurumları kapsayan bütçedir. Açıkları “hazine yardımı” adı altın-
da hazine tarafından karşılanan bu bütçelerin fazlaları genel bütçeye katılır. Genel bütçe
ve katma bütçe toplamından hazine yardımı düşüldüğünde “konsolide bütçe”ye ulaşılır.
Türkiye’de konsolide bütçenin gelir ve gider kalemleri Tablo 8.2’de özetlenmektedir (Eğil-
mez ve Kumcu, 2005: 138-39):
Vergi İadeleri
Bunlardan dışında iki bütçe türü daha bulunmaktadır: Bunlar “özel bütçe” ve “özerk
bütçe”lerdir. Özel bütçe, mahalli (yerel) idarelerin gelir ve giderlerini kapsar. Özel bütçeli
kuruluşlar olarak yerel yönetimler konsolide bütçeye dahil edilmezler. Bunların konsoli-
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 167
de bütçe ile ilişkisi “mali tevzin” denilen yöntemle konsolide bütçe gelirlerinden aldıkları
paylar ve konsolide bütçenin transfer kalemleri arasından aldıkları yardımlardan ibarettir.
Özerk bütçe ise kamu idari kuruluşları (KİT) gibi idari nitelik taşıyan devlet kuruluşla-
rının bütçeleridir. Kamu iktisadi teşebbüsleri özerk bütçeli kuruluşlar olarak konsolide
bütçe içinde yer almazlar. Bunların bütçeyle ilişkisi, finansman açıklarının bütçeden kar-
şılanması, finansman fazlalarının ise bütçeye gelir kaydedilmesi yönünde “dışsal” bir ilişki
şeklindedir (Eğilmez ve Kumcu, 2005; Pınar, 2008; Pınar, 2010).
Türkiye’de özellikle yerel yönetimler, döner sermayeler ve bazı KİT’lere ait verilerin
izlenmesindeki zorluklar nedeniyle “Konsolide Kamu Sektörü” (KKS) tanımlamasına gi-
dilmiştir. Özellikle “faiz dışı fazla” kavramına ilişkin büyüklükler hesaplanırken “Konso-
lide Kamu Sektörü” adı verilen bu kategori altında izlenen kuruluşların verileri dikkate
alınmaktadır. KKS toplam kamu kesiminin tamamını kapsamasa da büyük bölümünü
kapsamaktadır. KKS, şu alt bileşenlerden oluşmaktadır: i) Merkezi Yönetim Bütçesi ii)
Bütçe Dışı Fonlar iii) Sosyal Güvenlik Kuruluşları iv) İşsizlik Sigortası Fonu v) KKS Kap-
samında İzlenen Kamu İktisadi Teşebbüsleri. Bu bağlamda, yapılan yasal düzenleme ile
01.01.2006 tarihinden itibaren başlamak üzere “Konsolide Bütçe” tanımı yerine “Merkezi
Yönetim Bütçesi” (MYB) tanımı kullanılmaya başlanmıştır. MYB, Genel Bütçe Kapsamın-
daki İdareler, Özel Bütçeli İdareler ile Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar’ı kapsamakta-
dır (Çepni, 2007: 103-104).
Bir devletin bütçesinin denk olması, bütçe gelirlerinin bütçe giderlerine denk olma-
sı anlamına gelir. Bazı durumlarda bütçe gelirleri bütçe giderlerinden daha fazla (bütçe
fazlası), bazı durumlarda ise daha az olabilir (bütçe açığı). Makroekonomik açıdan bütçe
giderlerinin bütçe gelirinden fazla olması oldukça önemli etkiler meydana getirir ve arzu-
lanan bir durum değildir. Avrupa Birliği kapsamında imzalanan Maastricht Anlaşmasına
göre, bir ülkenin bütçe açığı gayri safi millî hasılasının en fazla %3’ü büyüklüğünde olabi-
lir. Tablo 8,3’te Türkiye’nin 2008 ve 2012 yılı verilerine göre düzenlenmiş, genel devletin
toplam gelir ve harcamaları yer almaktadır. Tablonun üst kısmında bütçe gelirleri bulun-
maktadır. Genel bütçe gelirlerinin büyük kısmını vergi gelirleri oluşturmaktadır. Toplam
gelir 2008 yılında 313.051 milyon T iken 2009 yılında çok az bir artışla 329.938 milyon
T’ye çıkmıştır. Bu çok küçük miktarda artışın nedeni 2009 yılındaki küresel kriz nedeniyle
ekonomide yaşanan küçülmedir. Harcamalar kısmına bakıldığında küresel kriz nedeniyle
toplam gelirler duraklamışken toplam harcamaların ve özellikle transfer harcamalarının
arttığı görülmektedir. Faiz dışı harcamalar 2008’de 277.147 milyon T iken 2009’da 327.551
milyon T’ye çıkmıştır. 2008’de 328.665 milyon T olan faiz ve faiz dışı harcamalarının top-
lamı 2009’da 382.139 milyon T’ye çıkmıştır. Alt kalemlere bakıldığında cari transferler ve
cari harcamalardaki artışların toplam harcamalardaki artışta payı olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak bütçe dengesi 2009 yılında büyük oranda bozulmuş ve bütçe açığı artmıştır.
2008 yılında faiz dışı dengede 35.904 milyon T fazla var iken 2009 yılında faiz dışı denge-
deki fazla 2.388 milyon T’ye düşmüştür. Borçlanma gereği 2008 toplam gelirinden 2008
toplam harcaması çıkarılarak bulunur: 313.051-328.665= 15.614 milyon T. Oysa toplam
gelirden faiz dışı harcamaları çıkarırsak 313.051-277.147=35.904 milyon T bütçe fazlamız
bulunmaktadır. 2008 yılında borçlanma gereğinin 15.614 milyon T’den 2009’da 52.201
milyon T’ye sıçraması dikkat çekicidir. Bu rakam 2010’da 32.274, 2011’de 12.398 milyon
T’ye gerilemiştir. Faiz dışı borçlanma gereğinin GSYH’ye oranı olumlu anlamda olmak
üzere negatif bir değer alırken, borçlanma gereğinin GSYH’ye oranı olumsuz anlamda
olmak üzere pozitif bir değer almaktadır.
168 Ekonomik Analiz
Tablo 8.3
Genel Devlet Toplam Gelir ve Harcamaları (1)
(Cari Fiyatlarla, Milyon T) (GSYH’ya Oran, Yüzde)
2008 2009 2010 2011(2) 2012(3) 2008 2009 2010 2011(2) 2012(3)
Vergiler 172.251 176.136 216.109 256.137 285.321 18,12 18,49 19,58 19,99 20,01
-Vasıtasız 55.714 57.294 61.621 74.575 81.559 5,86 6,01 5,58 5,82 5,72
-Vasıtalı 111.139 112.789 147.096 173.268 194.357 11,69 11,84 13,33 13,52 13,63
-Servet 5.398 6.053 7.392 8.294 9.406 0,57 0,64 0,67 0,65 0,66
Vergi Dışı Normal Gelirler 17.777 19.195 20.420 24.597 28.124 1,87 2,02 1,85 1,92 1,97
Faktör Gelirleri 53.379 59.414 60.749 63.539 67.626 5,62 6,24 5,50 4,96 4,74
Sosyal Fonlar 61.459 70.823 89.514 117.716 130.962 6,47 7,44 8,11 9,19 9,18
TOPLAM 304.867 325.568 386.792 461.989 512.034 32,07 34,18 35,04 36,05 35,91
-Özelleştirme Gelirleri 8.185 4.370 3.924 4.256 12.469 0,86 0,46 0,36 0,33 0,87
TOPLAM GELİR 313.051 329.938 390.716 466.245 524.503 32.93 34,64 35,40 36,38 36,78
Cari Harcamalar 149.059 168.771 187.776 217.092 237.758 15,68 17,72 17,01 16,94 16,67
Yatırım Harcamaları 32.363 31.574 37.606 46.634 47.727 3,40 3,31 3,41 3,64 3,35
-Sabit Sermaye 31.960 31.611 37.773 46.457 47.533 3,36 3,32 3,42 3,63 3,33
-Stok Değişmesi 403 -37 -167 177 194 0,04 0,00 -0,02 0,01 0,01
Transfer Harcamaları 147.243 181.794 197.608 214.917 250.908 15,49 19,08 17,90 16,77 17,60
-Cari Transferler 140.634 172.212 184.974 208.273 241.886 14,80 18,08 16,76 16,25 16,96
-Sermaye Transferleri 6.609 9.582 12.633 6.644 9.022 0,70 1,01 1,14 0,52 0,63
FAİZ DIŞI HARCAMALAR 277.147 327.551 373.269 434.392 484.366 29,16 34,39 33,82 33,90 33,97
TOPLAM HARCAMA 328.665 382.139 422.990 478.643 536.393 34,58 40,12 38,32 37,35 37,62
BORÇLANMA GEREĞİ 15.614 52.201 32.274 12.398 11.891 1,64 5,48 2,92 0,97 0,83
FAİZ DIŞI BORÇLANMA
-35.904 -2.388 -17.448 -31.853 -40.137 -3.78 -0.25 -1.58 -2.49 -2.81
GEREĞİ
FAİZ GİD. VE ÖZEL. GEL.
-27.719 1.983 -13.524 -27.597 -27.668 -2,92 0,21 -1,23 -2,15 -1,94
HARİÇ BORÇ. GER.
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Dokuzuncu Kalkınma Plânı, 2012 Yılı Programı, s.52.
Türkiye’deki vergilerin yapısı vasıtalı ve vasıtasız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki
2 ağırlıkları açısından sağlıklı mıdır? Tartışınız.
1. Geçici gerçekleşme
Şekil 8.1
Merkezi Yönetim
Bütçe Açığı/GSYH (%)
(*) Gerçekleşme
tahmini
Kaynak: Hazine
Müsteşarlığı
170 Ekonomik Analiz
Şekil 8.1’de 2001-2011 yılları arasında merkezi yönetim bütçe açığının GSYH’ye ora-
nının gelişimi görülmektedir. İlgili oran 2001 yılında %11,9 iken, beş yıl üst üste hızlı bir
şekilde düşmüş ve 2006 yılında 0,6’ya ulaşmıştır. Küresel Finans Krizi’nin etkilerinin güçlü
bir şekilde hissedildiği 2009 yılında %5,5’e ulaşan bütçe açığı oranı, 2010 yılında %3,6’ya
gerilemiştir.
Borçlanma Gereği
Daha önceki dönemlerde bütçe açığından söz edildiğinde genellikle konsolide bütçe açığı
(ya da yeni adıyla merkezi yönetim bütçe açığı) kavramı anlaşılırdı. Oysa devletin kamu
tüzel kişiliğini temsil eden hazinenin sorumluluğu yalnızca bununla sınırlı değildir. Bu
nedenle devletin sorumluluğundaki açıkları ifade etmek için bütçe açığından daha geniş
bir kavram olan Kamu Kesimi Borçlanma Gereği (KKBG, İngilizce kısaltmasıyla PSBR)
daha yaygın bir kullanıma sahiptir. “Kamu kesimi finansman gereksinimi” veya “kamu
sektörü net nakit ihtiyacı” şeklinde de ifade edilen KKBG; kamu giderlerinin kamu gelir-
lerinden fazla olması nedeniyle ortaya çıkan olumsuz durumdan kaynaklanır ve bütçesi
açık veren bir devletin hangi miktarda borçlanması gerektiğini gösterir.
KKBG, merkezi yönetim bütçesi ile beraber Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kâr
ve zararlarını, mahallî idarelerin açıklarını, fonlar, döner sermayeli kuruluşlar ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının bütçe dengelerini kapsamaktadır. Kamu kesimi açıkları sonuçta
başka kesimlerin finansman fazlalarıyla dengelenmek zorundadır. “Özel kesimin” finans-
man fazlasından borçlanılabileceği gibi “yurtdışının” finansman fazlalarından da borçla-
nılabilir. Bu durum bizi “kamu kesimi iç borçlanması” ve “kamu kesimi dış borçlanması”
kavramlarına götürür (Pınar, 2008: 122-23; Eğilmez ve Kumcu, 2005: 122-23).
Türkiye’de KKBG’nin ölçülmesinde kamu kesimi finansman açıkları hesaba dahil edil-
mekte ve KKBG şöyle ölçülmektedir (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 160): Merkezi Yönetim
Bütçe Açığı + KİT’lerin Finansman Açığı +Bütçe Dışı Fonların Finansman Açıkları + Ma-
halli İdarelerin Finansman Açıkları + Sosyal Güvenlik Kurumlarının Finansman Açık-
ları + Döner Sermayeli Kuruluşların Finansman Açıkları = Toplam Kamu Kesimi Açığı.
Toplam Kamu Kesimi Açığı/ GSMH oranı ise Kamu Kesimi Borçlanma Gereğini (KKBG)
oluşturmaktadır (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 160). KKBG’nin GSYİH’ye oranı (KKBG/
GSYİH) kamunun sağlıklı bir gelir gider yapısına sahip olup olmadığını gösterir. Bu oran
ne kadar düşük ise ekonomi için olumlu bir durum diye nitelendirilir.
Şekil 8.2
Kamu Kesimi
Borçlanma Gereği/
GSYH (%)
BBD = T - (G - F)
Faiz ödemelerinin pozitif olması durumunda birincil bütçe dengesi standart bütçe
dengesinden büyük hale gelir. Harcamaların 240 birim, vergilerin 200 birim olduğu ve
40 birimin de faiz ödemelerine ayrıldığı bir durumda bütçe dengesi 40 birim açık verecek
birincil bütçe ise denk olacaktır (Pınar, 2008: 134-35).Kamu borçlanmaları nedeniyle cari
yıl bütçelerinde büyük yer kaplamaya başlayan faiz ödemelerini dengelemenin en önemli
yolu faiz dışı bütçe giderlerini azaltmak ve bu sayede gerçekleşecek tasarruflarla biriken
borç yükünü hafifletmekten geçmektedir. Eğer bütçe gelirleri bütçenin faiz dışında kalan
giderlerinden büyükse “faiz dışı fazla” adı verilen olgu ortaya çıkar. Eğer faiz dışı dengede
açık varsa bu olumsuz bir duruma işaret eder ve bütçe gelirleri faiz dışındaki bütçe gider-
lerini bile karşılayamıyor anlamına gelir. Bu durum bütçe dengesinin sürdürülemezliğinin
bir göstergesidir. Türkiye’de, Şekil 8.3’te görüldüğü gibi kamu sektörü faiz dışı fazlasının
GSYH’ye oranı 2003-2007 yılları arasında hayli yükselmiş ve 2004 yılında %5,5’i görmüş,
krizin etkisiyle 2009 yılında %-1.0’a düşmüş ve 2010 yılında %0,8’e çıkmıştır.2008 yılında
kamu kesimi toplam gelirinden 2008 yılındaki toplam harcama çıkarıldığında (313.051-
328.665) 15.614 milyon T açık bulunur. Oysa toplam gelirden faiz dışı harcamaları çıka-
rırsak 313.051-277.147=35.904 milyon T bütçe fazlamız bulunmaktadır. İşte bu rakamı
yani 35.904 milyon T’yi 2008 yılı GSYH’sine oranlarsak %1,6 oranındaki faiz dışı fazlaya
ulaşırız. Dikkat edileceği üzere 2009 yılında ekonomik kriz nedeniyle faiz dışı fazla % -1,0
oranına düşmüştür. 2011 tahmini ise %1,2’dir.
172 Ekonomik Analiz
Şekil 8.3
Kamu Sektörü Faiz
Dışı Fazlası/GSYH
(%)
(*) Tahmin
Kaynak: Hazine
Müsteşarlığı
İç ve Dış Borçlanma
Bütçe dengesinin makroekonomik açıdan en önemli unsurlarından birisi borçlanma
gereğidir. Çünkü kamu gelir ve giderleri arasındaki negatif yöndeki fark üç kaynağa
başvurularak kapatılabilir. Bunlar; İç borçlanma, dış borçlanma ve merkez bankasından
borçlanmadır.
Kamu finansman açığının yurtiçi kaynaklardan karşılanması biçiminde tanımlanabi-
lecek olan iç borçlanmanın temel araçları, devlet tahvilleri ve hazine bonoları yani “devlet
iç borçlanma senetleri”dir. Hazine bonosu satışı kısa vadeli borçlanma, devlet tahvili satı-
şı ise uzun vadeli borçlanma için kullanılır. İç borçlanmada devlet doğrudan kurumlara
(bankalar, menkul kıymet yatırım ortaklıkları, sosyal güvenlik kuruluşları ve benzeri di-
ğer finansal aktörler) yönelebileceği gibi, piyasaya ve özel şahıslara da yönelebilmektedir.
KKBG yükseldiği zaman yani devletin borçlanma gereksinimi yükseldiğinde (ceteris pa-
ribus) faiz oranları yükselir. Çünkü devlet bütçe açıklarını finanse etmek için para piya-
salarından para toplamaya çalıştıkça (bono arzı bono talebinin üzerine çıktıkça) ülkedeki
faiz oranları yukarı yönde hareket edecektir. Devlet giderlerini kısmadıkça ve gelirleri art-
tırmadıkça borçlanma gereksinimi devam edecek ve faiz oranları daha da yükselecektir.
İç borçlanmada “Hazine” kamu kesimi adına hangi vadeyle ve ne miktar borçlanma yapa-
cağını belirleyerek ihale açar. İhale sonuçlarına göre ihale için konulmuş olan maksimum
miktara ulaşılıncaya kadar, yapılan teklifler kabul edilir ve ödenecek faiz oranı meydana
gelir. Kamu kesimi bu tür ihaleli borçlanma dışında, iç borçlanma yoluna da gidebilir. Bu
yöntemde hazine belirli miktar ve vadelerle çıkaracağı sabit veya değişken faizli tahvilleri
satışa sunar. Eğer değişken faiz söz konusu ise satılan tahvillerin faizlerinin, ihaleyle satı-
lan tahvillerin faizlerine endekslenmesi en sık başvurulan yöntemdir (Eğilmez, 2010: 124-
25).İç borçlanma süreci sonunda oluşan faizler ekonominin geneli için düşünüldüğünde,
özel sektör için yön verici ve yol gösterici olabilir. İç borçlanma faizinin yüksek olması
ekonomide fon piyasasını etkiler ve diğer yatırım araçlarının talebini artırabilir. Öte yan-
dan mevcut borçlarını ve faizlerini daha sağlıklı bir yöntem olan vergilerle finanse etmek
yerine tekrar borçlanarak ödeme yoluna giden hükümetler, uzun dönemde sağlıksız bir
ekonominin ortaya çıkmasına yol açabilirler (Pınar, 2008: 104-105).
Hazine merkez bankasından da borçlanabilir. Ama ortaya çıkardığı makroekonomik
sorunlar ve özellikle de enflasyon nedeniyle bu borçlanmaya genellikle izin verilmemekte
ve yasal önlemler alınmaktadır. Hazine merkez bankasından doğrudan borçlanabileceği
gibi dolaylı olarak da borçlanabilir. Doğrudan borçlanmaya “parasal avans” veya “Hazi-
neye avans” adı verilir ki hazine bu durumda merkez bankasına doğrudan doğruya nakit
olarak borçlanır. Dolaylı borçlanmada ise merkez bankası hazinenin borçlanmak amacıy-
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 173
la çıkardığı hazine kağıtlarını açık piyasa işlemleriyle satın alır. Avans yoluyla borçlanma,
devletin para basarak giderlerini karşılamasına imkân sağlar ki bu imkâna “senyoraj” (hü-
kümranlık hakkı) adı verilir (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 150-51).Türkiye’de yapılan düzen-
lemelerle hazinenin merkez bankasından kısa vadeli avans imkanı ortadan kaldırılmıştır.
Devlet dış borçlanma yoluna da başvurabilir. Dış borçlanma yurt dışı kaynakları ve
özellikle ödünç yabancı paranın kullanılabildiği ülkelerdeki kaynakları kullanma yetkisi
veren, hazinenin geçici açıklarını kapatması dışında dış ticaret açıklarını da geçici ka-
patmaya yarayan bir finansman yöntemidir (Bulutoğlu, 2008: 422). Dış borçlar, borcun
kaynağına göre sınıflandırıldığında kaşımıza üç yönetem çıkmaktadır. Bunlar;
• Başka bir devletten,
• IMF, Dünya Bankası, İslam Kalkınma Bankası, Asya Kalkınma Bankası, Avrupa
Yatırım Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan,
• Uluslararası para ve/veya sermaye piyasalarından(döviz cinsinden,) borçlanma
şeklinde sıralanmaktadır.
Borçlanmanın niteliğine göre yapılan sınıflandırmada ise, karşımıza yine üç yöntem
çıkmaktadır. Bunlar;
• “Proje-program kredileri”,
• “Serbest-bağlı krediler”,
• “Yeni borçlanmalar-borç ertelemeleri”dir.
Proje kredileri belirli yatırım projelerinin geliştirilmesine yönelik olarak tahsis edi-
lirken program kredileri genellikle borçlanan ülkenin ithalatının finansmanını amaçlar.
Borçlanan ülke açılan krediyi istediği ülkeden ve istediği malları satın almak için kullanı-
yorsa serbest kredi, bu konuda kısıtlamalara tabi ise bağlı kredi söz konusudur. Dış borç-
lanma bazen yeni bir borcu ifade edebilir veya vadesi gelmiş eski bir borcun ertelenmesi
gündeme gelebilir.
Bir ülkenin dış borçlarının faiz ve anapara miktarları büyüdükçe dış borcun servisi
(geri ödenmesi) konusu önem kazanır. “Dış borç servis oranı” belli bir yılda dış borçların
faiz ve anaparası olarak ödenmesi gereken toplamının carî ödemeler bilançosundaki döviz
kazançlarına bölünmesi ile bulunur. Mal ve hizmet ihracı ile ülkenin kazandığı dövizin ne
kadarının borç ödenmesine gittiğini gösteren bu oran ülkenin üzerindeki dış borç baskı-
sını göstermesi bakımından son derece önemlidir (Uluatam, 2009: 432-34).
küdür ve borç yükünün sürekli artıyor olması ve giderek sürdürülemez hale gelmesi mak-
roekonomik dengeler açısından olumsuz bir geleceğe işaret etmektedir. Türkiye’de kamu
kesiminin borç yükü düzenli olarak azalmakta olup 2004’te %59,6’dan 2011’de %39,4’e
kadar düşmüştür.
Tablo 8.5
Türkiye’nin Genel Yönetim İç ve Dış Borç Stoku ve Borç Yükü (2004-2012)
(milyon T) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Ç1
A.GENEL YÖNETİM TOPLAM
322.984 338.516 352.007 340.797 391.735 454.837 487.406 534.398 535.890
BORÇ STOKU
Merkezi Yönetim 316.529 331.520 345.050 333.485 380.321 441.508 473.561 518.350 519.990
Diğer Kamu Kurumları 6.455 6.996 6.957 7.312 11.413 13.329 13.845 16.048 15.900
B.iÇ BORÇ STOKU 228.884 250.063 256.631 260.651 282.302 338.690 361.220 377.870 384.316
Merkezi Yönetim 224.483 244.782 251.470 255.310 274.827 330.005 352.841 368.778 375.187
Diğer Kamu Kurumları 4.401 5.281 5.161 5.341 7.475 8.685 8.379 9.091 9.129
C.DIŞ BORÇ STOKU 94.100 88.453 95.376 80.146 109.433 116.148 126.185 156.529 151.574
Merkezi Yönetim 92.046 86.738 93.580 78.175 105.494 111.504 120.720 149.572 144.803
Diğer Kamu Kurumları 2.054 1.715 1.796 1.971 3.939 4.644 5.466 6.957 6.770
D.AYARLAMA KALEMLERİ 10.264 3.539 827 -4.202 -11.345 -15.499 -21.548 -24.346 -29.544
Merkezi Yönetim (‘) 24.731 22.234 24.292 27.796 26.417 24.121 21.272 25.268 23.248
Diğer Kamu Kurumları (“) -14.466 -18.695 -23.465 -31.998 -37.762 -39.620 -42.820 -49.614 -52.792
AB TANIMLI GENEL
YÖNETİM NOMİNAL BORÇ 333.248 342.055 352.835 336.595 380.390 439.338 465.858 510.052 506.346
STOKU/GSYH
AB TANIMLI GENEL
YÖNETİM NOMİNAL BORÇ 59,6 52,7 46,5 39,9 40,0 46,1 42,4 39,4
BTOKU/GSYH
(*) Kuponsuz DİBS’lerin faiz tutarı, enflasyona endeksli senetlerde anaparadaki TÜFE kaynaklı değer artışı,
dolaşımdaki bozuk para stoku ve merkezi yönetimin elindeki DİBS’lerden oluşmaktadır.
(**) Söz konusu kurumların elindeki DİBS’lerden oluşmaktadır.
Tablo 8.6’da borç stokuna merkezi yönetim açısından bakılmaktadır. Merkezi yönetim
brüt borç stoku nominal olarak artış halindedir. 2008 yılında merkezi yönetim brüt borç
stokunun GSYH’ye oranı %40 iken 2009’da %46,3’e, 2010’da %42,9’a çıkmıştır. Borç stoku-
nun bileşimine bakıldığında iç borç stokunun daha ağırlıklı olduğu ve 2009 yılından iti-
baren %30’un üzerine çıktığı görülmektedir. Dış borç stokunun GSYH’de aldığı pay ise %
10’un biraz üzerindedir. İç borç stoku ağırlıklı olarak tahvil ve nakit bazlıdır, dış borç sto-
ku ise daha çok kredilerden ve uluslararası kuruluşlardan alınan borçlardan oluşmaktadır.
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 175
Türkiye’nin dış borç stokunun ayrıntılı dökümünde de bazı ipuçlarına ulaşmak müm-
kündür. Tablo 8.7’de brüt dış borç stokuna ait bazı veriler bulunmaktadır. Görüldüğü gibi
toplam dış borç stoku 2005 yılında 170,6 milyar dolardan 2011 yılında 306,4 milyar dolara
ulaşmıştır. Bunun yaklaşık olarak dörtte biri kısa vadeli, dörtte üçü uzun vadelidir. Brüt
dış borcun yaklaşık %66’sı özel sektöre, %31’i kamu sektörüne ve gerisi TCMB’ye aittir ve
hepsinde de uzun vadeli borçlar ağırlıklıdır.
Milyar USD 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Ç1 Tablo 8.7
Türkiye Brüt Dış Borç
TOPLAM 170,6 208,4 250,4 281,4 269,6 292,2 306,4 318,2
Stoku (Milyar Dolar)
KISA VADE 38,9 42,9 43,2 52,5 49,0 77,5 83,8 90,2
UZUN VADE 131,7 165,5 207,3 228,9 220,5 214,7 222,6 228,0
Kaynak: Hazine Müs-
teşarlığı
KAMU SEKTÖRÜ 70,4 71,6 73,5 78,3 83,5 89,0 94,1 100,9
Kısa Vade 2,1 1,8 2,2 3,2 3,6 4,3 7,0 10,7
Uzun Vade 68,3 69,8 71,4 75,0 79,9 84,7 87,1 90,2
TCMB 15,4 15,7 15,8 14,1 13,3 11,8 9,7 9,7
Kısa Vade 2,8 2,6 2,3 1,9 1,8 1,6 1,3 1,3
Uzun Vade 12,7 13,1 13,5 12,2 11,5 10,3 8,4 8,4
ÖZEL SEKTÖR 84,7 121,1 161,1 189,0 172,8 191,4 202,6 207,6
Kısa Vade 34,0 38,5 38,7 47,4 43,7 71,6 75,5 78,3
Uzun Vade 50,7 82,6 122,4 141,6 129,1 119,8 127,1 129,4
Türkiye’nin brüt dış borç stokunun gelişiminin oransal olarak ifade edilmesi daha
önemlidir. Sadece mutlak büyüklüklere bakarak anlam çıkarmak hatalı yargılara ulaşma-
mıza yol açabilir. Şekil 8.4’te Türkiye’nin brüt dış borç stokunun GSYH’ye oranının geli-
şimi yer almaktadır. 2002 yılında bu oran %56,2 iken 2005 yılına kadar hızlı bir şekilde
176 Ekonomik Analiz
düşmüş ve %35,4’e kadar inmiştir. 2005 yılından sonra inişli çıkışlı bir seyir izlemiş ve
2010 ve 2011 yıllarında %39 civarında yatay seyre başlamıştır. Yine de %50’lerin üzerinde-
ki bir oranın bu seviyelere kadar ulaşması ekonominin geneli için olumlu bir gelişmedir.
Bir ülkenin dış borç alması demek o ülkenin başka milletlerin tasarruf ettiği parayı
alması demektir. Ama borcun faiziyle birlikte ödenme zamanı geldiğinde para akışı bu
kez borç alınan ülkeye doğru olacaktır. Eğer bir ülke herhangi bir yılda dışarıya yapma-
sı gereken ödeme kadar yeni borcu yurt dışından bulamıyorsa, ülkede üretilen gelirin
bir kısmını yurt dışına transfer etmek zorunda kalır. Bu durumda ülkeden dışarıya net
sermaye çıkışı vardır. İşte bu duruma “dış borç tuzağı” adı verilir. Dış borçlar konusunda
ülkenin statüsünün değerlendirilmesi konusunda IMF ve Dünya Bankası’nın belirlediği
bazı kriterler vardır. Buna göre (Çepni, 2007: 107-108);
• Dış Borç/GSMH oranı %30 ile %50 arasında bir değer almalı,
• Dış Borç/İhracat Gelirleri % 165- %275 arasında olmalı,
• Dış Borç Servisi / İhracat Gelirleri %18- %30 arasında olmalı,
• Faiz Servisi/İhracat Gelirleri %12-%20 arasında olmalıdır.
Eğer bir ülke belirlenen alt ve üst sınırlar içinde kalıyorsa “orta borçlu ülke” kapsa-
mına girmekte, bu sınırların üçünde sınırları aşıyorsa, “çok borçlu ülke” olarak değer-
lendirilmektedir.
Şekil 8.4
Türkiye Brüt Dış Borç
Stoku/GSYH (%)
Kaynak: Hazine
Müsteşarlı
Sizce Türkiye’nin brüt dış borç stokunun vade yapısı sağlıklı mıdır? Tartışınız.
4
İç ve dış borçların geri ödenmesi de makroekonomik açıdan önem taşır. Borçların geri
ödenmesine genel olarak “borç servisi” adı verilir. Bir borcun anapara ve faizinin zama-
nında ödenmemesi piyasalarda olumsuz karşılanır. Bu durum olağanüstü borç yönetimi
işlemlerinin uygulanmasına yol açar. İç ve dış borçların ödenmesinde yaşanan zorluklar
borcun vadesinin uzatılması (buna konsolidasyon ya da tahkim denir) veya mevcut bor-
cun faiz oranının değiştirilmesi (konversiyon ya da birleştirme), borçların merkez banka-
sı tarafından para basılarak ödenmesi (monetizasyon), borçlunun karşı tarafla anlaşma
yapmadan tek taraflı bir kararla ödemeyi ertelemesi veya durdurması (moratoryum), gibi
yöntemler kullanılarak aşılabilir. Ancak böyle durumlarda ülkedeki ekonomik istikrar sar-
sılabilir; faiz oranı, döviz kuru ve diğer fiyatlarda keskin iniş ve çıkışlar yaşanabilir. Geç-
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 177
mişte ve günümüzde bazı ülkeler kamu açıklarından kaynaklanan borçlanmada o kadar
aşırı gitmişlerdir ki borcun ödenmesinin ötesinde faizin de yine borçlanmayla ödendiği
ve maliye politikalarının ekonomideki baskısının fazlasıyla hissedildiği bir durum ortaya
çıkmıştır. Oysa borçların sürdürülebilir olması borç stoku/GSYH oranının en azından sa-
bit kalması ile mümkündür. Eğer borçların faizi için bile borç alınmaya başlanmışsa, bu
durumda borçların “sürdürülemez” duruma geleceği açıktır. Borç stokundaki değişmeyi
“ΔB”, reel faizi “r”, ekonominin büyüme oranını “g” ve faiz dışı bütçe fazlasını da “F” ile
sembolize edersek, eşitliği şu şekilde yazabiliriz:
∆B = B x (r - g) - F
Buna göre faiz dışı bütçe dengede ise (F = 0), borç stokunun değişmemesi için reel
faizlerin ekonomik büyümeye eşit olması gerekir (r = g). Bu şart sağlandığında faiz dışı
fazla veriliyorsa, borç stokunun azaltılması mümkün olacaktır. Eğer reel faizler ekonomik
büyüme oranından fazla ise, ek faiz ödemesi için borçlanma gereğinin faiz dışı fazla ve-
rilerek telafi edilmesi gerekecektir. Ama reel faiz ekonomik büyüme oranından yüksekse
ve faiz dışı bütçe fazlası verilemiyorsa, borç stoku artacak ve borçlar sürdürülemez hale
gelecektir (Pınar, 2008: 137-38). Buradan anlaşılacağı gibi iç ve dış borçlanmanın faizleri
ve vadesi ekonominin geleceği için son derece önemlidir. Hazine ne kadar uzun vadeli ve
düşük faizle borçlanabilir ise, malî dengeler açısından o kadar iyidir.
ÖZELLEŞTİRME
Özelleştirme kamu işletmelerinin ya da varlıklarının özel sektöre ya da pay sahiplerine
satılması sürecidir (Ison ve Wall, 2007: 172). Bir başka açıdan bakarsak özelleştirme, dar
anlamda Kamu İktisadi Kuruluşlarının mülkiyet ve yönetimlerinin özel kesime devri, ge-
niş anlamda ise, siyasal, sosyal, mali ve ekonomik sebeplerle ulusal ekonomide kamu ke-
siminin ekonomik faaliyet hacminin küçültülmesi anlamına gelir (Seyidoğlu, 2002: 661).
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda çok eskiden beri var olan kamu iktisadi
kuruluşlarının bazıları yarı otonom olarak çalışmakta ve tıpkı bir özel sektör firması gibi
kâr etmeyi amaçlarken, bunun dışında kalanlar belirli ve önemli sektörlere ucuz girdi sağ-
lamak ya da işsizlere iş olanağı oluşturmak gibi hükümetlerin farklı amaçları için kullanıl-
mıştır. Bu eğilim, hükümetin fiyatlama ve istikrar politikası çerçevesinde kamu açıklarını
arttırıcı bir faktör olmuştur (Parasız, 2003: 72-73). Özelleştirme yanlıları özelleştirmenin
gerekliliği üzerinde dururken “daha fazla etkinlik” argümanına vurgu yaparlar. Bu argü-
man şu üç gerekçe üzerine kuruludur (Ison ve Wall, 2007: 172): Kamu Seçimi Teorisi,
Mülkiyet Hakları Teorisi ve X Etkinsizliği Teorisi.
Kamu Seçimi Teorisi, politikacıların ve devlet memurlarının halkın değil kendi çıkar-
larını maksimize etmeye çalıştıklarını, Mülkiyet Hakları Teorisi kamunun şirket üzerinde
sınırlı bir mülkiyet hakkı ve bu nedenle sınırlı bir kontrolünün olduğunu, X Etkinsizliği
Teorisi ise rekabet eksikliğinin kamu şirketlerini verimsizleştirdiğini ileri sürmektedir.
1980’li yıllarda batılı ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde şu amaçlarla özelleştirmeler
yapılmıştır: Bütçe açıklarının kapatılması ve kamu borçlanmasının azaltılması, mülkiyetin
tabana doğru yaygınlaştırılması, serbest piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik rekabet or-
tamının tesisi, teknolojik gelişmenin hızlandırılması, sermayenin tabana yayılması, siyasal
müdahalenin ve sendikaların etkilerinin sınırlandırılması, devlete yeni gelir kaynakları-
nın yaratılması ve kamuda israfın önlenmesi (Seyidoğlu, 2002: 661-662; Pınar, 2008: 160-
61). Oysa kamu mülkiyetindeki şirketlerin ekonomideki yükselen işlevi gelişmiş ülkelerde
Büyük Buhran ile birlikte, gelişmekte olan ülkelerde de kalkınma çabalarının başlangıcın-
178 Ekonomik Analiz
0,70 0,70
Kamu İktisadi Teşebbüsleri özel sektör mantığı ile yönetilseydi özel leştirmelerine gerek ka-
lır mıydı? Tartışınız. 5
182 Ekonomik Analiz
Özet
Kamu Maliyesi Kamu Kesimi Borçlanma Gereği (KKBG) daha yaygın bir
Kamu maliyesinin “devletin görevlerini yerine getirebilme- kullanıma sahiptir. KKBG, kamu giderlerinin kamu gelir-
si için, gerekli olan mali araçların elde edilmesi ve kullanıl- lerinden fazla olması nedeniyle ortaya çıkan olumsuz du-
ması sanatı” şeklinde dar tanımı yapılabileceği gibi “devlet rumdan kaynaklanır ve bütçesi açık veren bir devletin hangi
faaliyetlerinin iktisadi ve sosyal açıdan incelenmesi, devlet miktarda borçlanması gerektiğini gösterir. KKBG, konsolide
faaliyetlerinin sınırlarının araştırılması ve bu faaliyetlerin bütçe (merkezî yönetim bütçesi) ile beraber Kamu İktisadi
gerektirdiği harcamaların ve gelirlerin ne olması gerektiği- Teşebbüsleri (KİT) kâr ve zararları, mahallî idarelerin açık-
nin incelenmesi” şeklinde geniş tanımı da yapılabilir Kamu larını, fonlar, döner sermayeli kuruluşlar ve sosyal güvenlik
gelirleri devletin bir organında toplanır ve daha sonra kamu kuruluşlarının bütçe dengelerini kapsamaktadır.
hizmetinde kullanılmak üzere geri gönderilir. İşte bu gelir ve Kamu gelir ve giderleri arasındaki negatif yöndeki fark üç
giderlerin toplanması ve dağıtılması işlevi bütçeler tarafın- kaynağa başvurularak kapatılabilir: İç borçlanma, dış borç-
dan sağlanır. Dolayısıyla kamu mali sistemi, kamu gelir ve lanma, merkez bankasından borçlanma. Kamu finansman
giderleri ile bütçelerden oluşmaktadır. açığının yurt içi kaynaklardan karşılanması biçiminde ta-
Devlet kamu hizmetlerini yerine getirirken bir bütçe çerçe- nımlanabilecek olan iç borçlanmanın temel araçları devlet
vesinde faaliyette bulunmak zorundadır ki bu bütçe “kamu tahvilleri ve hazine bonoları yani “devlet iç borçlanma senet-
bütçesi” olarak adlandırılır. Kamu bütçesi, veya kısaca büt- leri (DİBS)”dir. Hazine bonosu satışı kısa vadeli borçlanma,
çenin çeşitli tanımları yapılabilir. Edgar Allix’e göre, “Bütçe, devlet tahvili satışı ise uzun vadeli borçlanma için kullanılır.
devletin belirli bir süre içindeki gelir ve giderlerini tahmini İç borçlanmada devlet doğrudan kurumlara (bankalar, men-
olarak belirleyen, gelirlerin toplanmasına, giderlerin yapıl- kul kıymet yatırım ortaklıkları, sosyal güvenlik kuruluşları ve
masına izin veren bir tasarruftur”. 5018 Sayılı kamu Mali Yö- benzeri diğer finansal aktörler) yönelebileceği gibi piyasaya
netimi ve Kontrol Kanununda bütçe “Belirli bir dönemdeki ve özel şahıslara da yönelebilmektedir. Dış borçlanma yurt
gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin dışı kaynakları ve özellikle ödünç yabancı paranın kullanıla-
hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe ko- bildiği ülkelerdeki kaynakları kullanma yetkisi veren, hazine-
nulan belgeyi ifade eder” şeklinde tanımlanmaktadır. Kamu nin geçici açıklarını kapatması dışında dış ticaret açıklarını
ekonomisinde bütçe, topluca ödeme yöntemiyle sunulacak da geçici kapatmaya yarayan bir finansman yöntemidir
olan kamu hizmetlerinin ve bunların maliyetlerinin karşı- Özelleştirme kamu işletmelerinin ya da varlıklarının özel
lanması yollarının T değerleri ile hesaplanmış ve sınırlanmış sektöre ya da pay sahiplerine satılması sürecidir. Bir başka
listesidir. Bütçe kamu ekonomisi karar birimlerinin (merkezi açıdan bakarsak özelleştirme, dar anlamda Kamu İktisadi
hükümet, yerel idareler vb.) maliyetlerini göstererek, kendi Kuruluşlarının mülkiyet ve yönetimlerinin özel kesime devri,
bürokrasilerine yaptıkları bir kamu hizmeti sipariş listesidir. geniş anlamda ise, siyasal, sosyal, mali ve ekonomik sebepler-
Bütçe daha yalın bir tanımlamayla “gelir ve gider tahminleri- le ulusal ekonomide kamu kesiminin ekonomik faaliyet hac-
ni ve varsa aradaki farkın nasıl işlem göreceğini ortaya koyan minin küçültülmesi anlamına gelir. Özelleştirme uygulama-
bir belgedir”. Genel bütçe ve katma bütçe toplamından hazine larının özellikle 1980’li yıllarda yaşanan dış borç krizlerinde
yardımı düşüldüğünde “konsolide bütçe”ye ulaşılır. Konso- yaygınlaştığı, gerek blok satış gerekse hisse yoluyla gerçekleş-
lide bütçe yerine bugün “merkezi yönetim bütçesi” kavramı tirilen özelleştirmelerin dış borç ödeme veya kolaylaştırma
kullanılmaktadır. amaçlı olarak kullanıldığı ve uluslararası finansal kuruluşla-
Bütçe açığından söz edildiğinde genellikle konsolide bütçe rın ön şartları arasında yer aldığı görülmüştür. Özelleştirilen
açığı kavramı anlaşılır. Oysa devletin kamu tüzel kişiliğini şirketler çoğu yabancı sermayeli olan satın alan kuruluşlara
temsil eden hazinenin sorumluluğu yalnızca bununla sınırlı tekel kârlarını sağlarken bağlı bulundukları ülkeler için de
değildir. Bu nedenle devletin sorumluluğundaki açıkları ifa- yabancı sermaye kaynağı haline gelmiştir.
de etmek için bütçe açığından daha geniş bir kavram olan
8. Ünite - Ekonominin Kamusal Boyutu 183
Kendimizi Sınayalım
1. Eğitim ve sağlık gibi mallara ne ad verilir? 6. Devletin kamu harcamalarının finansmanında kullanıl-
a. Yetkinlik malları mak üzere topladığı vergilerin türlerine göre ekonomik bü-
b. Dışsallıklar yüklükler üzerinde oluşturduğu etkilere ne ad verilir?
c. Transfer malları a. Bütçenin hukuki işlevi
d. Toplumsal mallar b. Bütçenin siyasal işlevi
e. Sübjektif mallar c. Bütçenin mali işlevi
d. Bütçenin toplumsal işlevi
2. Aşağıdakilerden hangisi bir toplumda kamu sektörünün e. Bütçenin iktisadi işlevi
ekonomiye katılmasının nedenleri arasında yer almaz?
a. Negatif dışsallıkların kontrolü 7. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği (KKBG) aşa- ğıdakiler-
b. Mal ve hizmet sağlanması den hangisini kapsamaz?
c. Uluslararası topluma entegrasyon a. Konsolide bütçe
d. Gelir ve servetin yeniden bölüştürülmesi b. KİT kâr ve zararları
e. Rekabetin özendirilmesi c. Mahalli idarelerin açıkları
d. Sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçe dengeleri
3. Devletin görevlerini yerine getirebilmesi için, gerekli e. Bankacılık sektörü aktifleri
olan mali araçların elde edilmesi ve kullanılması sanatına ne
ad verilir? 8. “Dış borç servis oranı” bulunurken belli bir yılda dış
a. Kamu harcaması borçların faiz ve anaparası olarak ödenmesi gereken topla-
b. Kamu geliri mın aşağıdakilerden hangisine bölünmesi gerekir?
c. Kamu maliyesi a. İç borçların kümülatif miktarına
d. Wagner yasası b. İç ve dış borçlar toplamına
e. Konsolidasyon c. Cari ödemeler bilançosundaki döviz kazançlarına
d. Cari ödemeler bilançosundaki pasif alacaklara
4. Türkiye’de merkezi bütçe içinde harcamacı dairelerin e. Cari ödemeler bilançosundaki aktif alacaklara
TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay vb. şeklindeki bölünüşü
kamu harcamalarına yapılan sınıflandırmalardan hangisine 9. Devletin para basarak giderlerini karşılamasına ne ad
girer? verilir?
a. Bağımsız sınıflamalar a. Senyoraj
b. İktisadi sınıflamalar b. Vergi
c. Fonksiyonel sınıflamalar c. Mali terkin
d. İdari sınıflamalar d. Enflasyon
e. Dikey sınıflamalar e. Sübvansiyon
5. Devletin belirli bir süre içindeki gelir ve giderlerini tah- 10. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hangi yıl ku- rulmuştur?
mini olarak belirleyen, gelirlerin toplanmasına, giderlerin a. 1980
yapılmasına izin veren tasarrufa ne ad verilir? b. 1984
a. Bütçe c. 1989
b. Mali istikrar d. 1994
c. Mali tevzin e. 2001
d. Devri tahakkuk
e. Akım şeması
184 Ekonomik Analiz
Yararlanılan Kaynaklar
Abel, Andrew B. and Bernanke, B. S. (2005). Macroeconomics. Günsoy, B. (2010). Makroekonomik Göstergelerin
Boston: Pearson. Yorumlanması, Makro İktisat Teorisi içinde, (Edt.
Ataç, E. vd., (2006) Devlet Bütçesi, Ed. Engin Ataç ve Tayfun Muharrem Afşar), Eskişehi: Anadolu Üniversitesi Yayını
Moğol, Eskişehir:Anadolu Üniversitesi Yayını No: 1686, No: 2123, AÖF Yayını No: 1151.
Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 873, Günsoy, B.ve Günsoy, G. (2009). Yapısal Reformların
Begg, D., S. Fischer and Dornbusch, R. (2003) Economics. Ekonomik Başarısı, Ekin Kitabevi, Bursa.
7th Ed., London: McGraw-Hill. Ison, S., and Wall, S. (2007). İktisat Giriş. Çev. Ahmet
Begg, D., S. Fischer and Dornbusch, R. (2010). İktisat. Çev. Çakmak vd., İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi.
Ed. Vildan Serin, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Karluk, S. R. (2009). Uluslararası Ekonomi. İstanbul: Beta
Yayınları, 8. baskı. Yayınevi, 9. baskı.
Blanchard, O. (1997). Macroeconomics. Prentice Hall Kazgan, G.2009. Küreselleşme ve Ulus Devlet, Yeni
International. Ekonomik Düzen. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları,
Bulutoğlu, K. (2008) Kamu Ekonomisine Giriş, 7.B., Maliye 5. baskı.
ve Hukuk Yayınları, Ankara. Mankiw, N. G. (2004). Principles of Macroeconomics.
Coşkun, G. (1994) Devlet Bütçesi, Turhan Kitabevi, Ankara. Australia: Thomson, South-Western. Third Edition,
Çepni, E. (2007). Ekonomik Göstergeler ve İstatistikler Mutluer, K. ve diğerleri (2007). Teoride ve Uygulamada
Rehberi. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2. baskı Kamu Maliyesi. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Çolak, Ö. F. ve Aktaş, A. (2009). Makro Ekonomik Özel, S. (2000). Türkiye’de Enflasyon, Devalüasyon ve Faiz.
Göstergelerin Yorumlanması. Ankara: Eflatun Yayınevi. İstanbul: Alkım Yayıncılık.
Demirbaş, M. ve Türkoğlu, M. (2002). Kamu İktisadi Özkazanç, Ö. ve diğerleri (2006). İktisat Teorisi. Eskişehir:
Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi, SDÜ İİBF Dergisi, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 1456,
Y.2002, C.7, S.1, ss.241-264. Açıköğretim Fakültesi Yayınları No: 773.
Dornbusch, R., Fischer S. and Startz, R. (2004). Parasız, İ. (2006). Makroekonomi: Teori ve Politika. Bursa:
Macroeconomics. Boston: McGraw Hill/Irwin. Ninth Ezgi Kitabevi. 9. baskı.
Edition, Parasız, İ. (2003). İkinci Kuşak Kalkınma Politikaları
Dornbusch, R., Fischer, S. and Startz, R. ve diğerleri (2007). ve Reformlar, Washington Uzlaşmasından Post-
Makroekonomi. Çev. Salih Ak, Ankara: Gazi Kitabevi. Washington Uzlaşmasına. Bursa: Ezgi Kitabevi,
9. baskı. Parkin, Michael (2010). İktisat, Çev. Özcan uzun vd., Addison
DPT (2009). Ekonomik Gelişmeler. Ankara: Devlet Wesley, Ankara: Akademi Yayıncılık,
Planlama Teşkilatı Yayınları, Kasım. Pınar, A. (2008). Kamu Maliyesi ve Maliye Politikası,
DPT(2009). Uluslararası Ekonomik Göstergeler. Ankara: Ankara: Turhan Kitabevi, 4. baskı.
Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları. Pınar, A. (2010). Maliye Politikası. Ankara.Naturel
DPT, (2009). Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar 2010. Yayıncılık,
Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları. 17 Ekim Romer, D. (2006). Advanced Macroeconomics. McGraw-
DPT, (2009). 2010 Yılı Programı. Ankara: Devlet Planlama Hill/ Irwin. Third Edition,
Teşkilatı Yayınları. Seyidoğlu, H. (2002). Ekonomik Terimler Ansiklopedik
Edizdoğan, N. ve diğerleri (2010). Kamu Maliyesi. Bursa: Sözlük, İstanbul. Güzem Can Yayınları, 3. Baskı
Ekin Kitabevi, 11. baskı Sloman, J. (2004) İktisat, Makro. Çev. Ahmet Çakmak,
Eğilmez, M. ve Kumcu, E. (2005). Ekonomi Politikası, Teori İstanbul: Bilim Teknik Yayınevi.
ve Türkiye Uygulaması. İstanbul: Remzi Kitabevi. 9. TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, “Borç Göstergeleri”
Basım, sunumu, 2 Temmuz 2012.
Eğilmez, Mahfi (2010). Makroekonomi, İstanbul: Remzi TC Kalkınma Bakanlığı (2011). Orta Vadeli Program (2012-
Kitabevi, 2. baskı. 2014), 17 Ekim 2011.
Ertek, T. (2009). Makroekonomiye Giriş. İstanbul: Beta TC Kalkınma Bakanlığı (2012). Dokuzuncu Kalkınma Plânı
Yayıncılık, 3. baskı. (2007-2013), 2012 Yılı Programı.
Gordon, R. J. (1993) Macroeconomics. New York: Harper TC Kalkınma Bakanlığı (2012). Türkiye Ekonomisinde
Collins College. 6th Ed. Haftalık Gelişmeler, 20 Temmuz 2012.
186 Ekonomik Analiz