You are on page 1of 51

Volume: 2 Issue: 1 Year: 2017

Volume: 2
ISSN: 2572-5408 (Print) Issue: 1
ISSN: 2572-5416 (Online) Year: 2017
THE INTERDISCIPLINARY JOURNAL OF LAW AND
FORENSIC SCIENCES
www.interlawandfs.org

YAYINCI/ PUBLISHER
Yiğit İLTAŞ & Ş. Berfin IŞIK YILMAZ

EDİTÖRLER / EDITOR IN CHIEFS

Yiğit İLTAŞ & Ş. Berfin IŞIK YILMAZ

DANIŞMA KURULU/ ADVISORY BOARD

Prof. Dr. Lut Tamam, Çukurova Üniversitesi

Doç Dr. Önder Özkalıpçı, Free Lance Forensic Advisor and Trainer, Geneva, Switzerland

Yrd. Doç. Dr. Jatin Roper, Tufts University Medical School, USA

Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz, Massachusetts Institute of Technology and Harvard Medical
School, USA

Yrd. Doç. Dr. Sunay Fırat, Çukurova Üniversitesi

YAYIN KURULU / EDITORIAL BOARD

Prof. Dr. Ahmet Hilal Prof. Dr. Halis Dokgöz


Prof. Dr. Elçin Banu Yoldaşcan Prof. Dr. Hayri Levent Yılmaz
Prof. Dr. Erdem Özkara Prof. Dr. İmdat Elmas
Prof. Dr. Fatma Yücel Beyaztaş Prof. Dr. Lut Tamam
Prof. Dr. Fevziye Toros Prof. Dr. Mete Korkut Gülmen
Prof. Dr. Gülriz Uygur Prof. Dr. Nadir Arıcan
Prof. Dr. Gürcan Altun Prof. Dr. Necmi Çekin
Prof. Dr. Hakan Hakeri Prof. Dr. Ümit Ünüvar
-2-

Prof. Dr. Yurdanur Kılınç Yrd. Doç. Dr. Jatin Roper


Doç. Dr. Ayşe Serin Yrd. Doç. Dr. Nesibe Kurt Konca
Doç. Dr. Gökhan Ersoy Yrd. Doç. Dr. Mukadder Gün
Doç. Dr. Mustafa Avcı Yrd. Doç. Dr. Ömer Yılmaz
Doç. Dr. Nebile Dağlıoğlu Yrd. Doç. Dr. Serap Torun
Doç. Dr. Önder Özkalıpçı Yrd. Doç. Dr. Sunay Fırat
Doç. Dr. Selim Kadıoğlu Yrd. Doç. Dr. Yaşar Sertdemir
Yrd. Doç. Dr. A. Aslı Bilgin Yrd. Doç. Dr. Burcu Ertem
Yrd. Doç. Dr. Bertan Tokuzlu Yrd. Doç. Dr. Hakan Bilgeç
Yrd. Doç. Dr. Bezar Eylem Ekinci Dr. Özge Yenice Ceylan
Yrd. Doç. Dr. Emel Badur Dr. Olcay Karacan
-3-

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

HAKEMLİ MAKALELER / PEER-REVIEWED ARTICLES


4-18 Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU
Yargıtay Kararları Işığında Kaza Sigortaları

19-35 Gülçin ORHAN, Prof. Dr. Betül ULUKOL


Çocuk Cinsel İstismarı ve Türkiye’de Çocuk İzlem Merkezi (Çim) Uygulaması

36-38 Dr. Olcay KARACAN


Kürtaj ve İlişkisel Özerklik

39-50 Pablo SARTORIO


Qandeel Baloch’s Sacrifice – A Review On Pakistan’s Anti-Honor Crime Bill
THE INTERDISCIPLINARY JOURNAL OF LAW AND
FORENSIC SCIENCES
www.interlawandfs.org

YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA KAZA SİGORTALARI

ISSN: 2572-5408 (Print)


ISSN: 2572-5416 (Online)

Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU


Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi.

ÖZET
Sigorta hukukunda kaza, ani ve dışarıdan gelen bir etkinin sonucunda, sigortalının iradesi dışında öl-
mesi veya cismani bir zarara maruz kalmasına neden olan olaydır. Her ne kadar tanımı yapılmış olsada,
uyuşmazlığa konu olan bir olayın sigorta hukuku kapsamında, kaza olarak sayılıp sayılamayacağı ve
böylece sigortalının sahip olabileceği haklar da çekişmelere neden olabilmektedir. Dahası, kaza sigor-
tasına ilişkin çekişmezlikler meydana geldiğinde aynı hükümler, olayın şartlarına göre farklı yorumla-
nabilmektedir. Bu husus, kaza kavramının, hayatın olağan akışı içerisinde farklı şekillerde ortaya çıka-
bilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, makalede uygulamadan örneklerle Türk Ticaret Kanunu
kapsamında kaza sigortaları incelenmektedir. Bu inceleme, kaza sigortalarına ilişkin olarak 6762 sayılı
Ticaret Kanunu (ETTK)1 ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)2 hükümleri karşılaştırarak ve ilgili
şartnamelerde yer alan hükümler de açıklanarak, Yargıtay kararlarıyla birlikte yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kaza, kaza sigortası, Yargıtay kararları

ABSTRACT
In insurance law, an accident is an event that the result of a sudden and external impact, resulting in
the death of the insured person or the exposing of a corporal wound. Despite the fact that it is defined
under accidental insurance law, when there is a dispute within the scope of insurance law, a conflict
occurs over whether or not an event is an accident and therefore what the rights of the insured person
are. Moreover, in case of disputes on these accidental insurance, the same provisions can be interpreted
differently according to the circumstances of the case. This is because of the concept of the accident can
emerge in different forms within the ordinary pace of life. For this reason, in this article, accidental in-
surances are examined under the Turkish Commercial Code by means of practice examples. This article
is carried out by comparing the provisions of accidental insurances with respect to the former and the
current Turkish Commercial Code and explaining the provisions in related terms associated with High
Court judicial decisions.
Keywords: Accident, accidental insurance, High Court judicial decisions

Resmi Gazete(RG.), 29.06.1956, Sayı(S.) 9346.


1

RG., 13.01.2011, S. 27846.


2
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 -5-

GİRİŞ
Kaza sigortalarına ilişkin temel kavramları açıklayabilmek ve uygulamada karşılaşılan ve karşılaşı-
labilinecek sorunları belirleyebilmek için, kaza ve kaza sigortası kavramlarının ne olduğunun objektif
bir şekilde ifade edilmesi gerekmektedir.
TTK uyarınca kaza sigortası kavramının tanımı yapılmamıştır. TTK m. 1507/1’de ise kanunkoyucu,
kaza sigortasının nasıl, ne şekilde ve hangi durumlar için güvence sağlayacağını açıklamaktadır. Buna
göre, kaza sigortası ile, belirli bir prim ödenmesi şartıyla, sigortalının uğrayacağı kaza sonucu ölüm,
geçici veya sürekli sakatlık ya da işgöremezlik halleri için, sigorta sağlanmaktadır. ETTK uyarınca
ise, kaza sigortasının tanımının doğrudan yapıldığı bir madde bulunmamaktadır. Hatta, kaza sigortası
ifadesi, ETTK m. 13343 uyarınca kaza sigortası sözleşmesini tanımlarken kullanılan bir kavram olarak
kanunda yer almaktaydı. Doktrinde ise, bu tanım “maddi menfaatleri haleldar edecek her hangi bir
olay” kavramını da kaza sigortalarının kapsamına dahil etmesi ile kaza sigortalarının sınırlarını oldukça
genişlettiği, ilaveten yine bu tanım uyarınca “nevi ve mahiyeti muayyen başka bir kaza” denilerek bu
kapsamda değerlendirilebilecek kazalar yönünden belirsizlik yarattığı yönünde haklı olarak eleştiril-
mekteydi4. Kaza sigortalarına ilişkin bu iki düzenleme karşılaştırıldığında, eski düzenlemede kazanın
yanısıra yer alan, “hastalık, maddi menfaatleri haleldar edebilecek herhangi bir olay, iş kazaları veyahut
nevi ve mahiyeti muayyen başka bir kaza” kavramlarının, artık TTK uyarınca kaza sigortası kapsamında
yer almadığını görmekteyiz. Zira TTK uyarınca, hastalık ve sağlık sigortaları artık kaza sigortalarından
bağımsız olarak ayrı maddeler altında düzenlenmektedir5. İş kazaları da, kazaya karşı sigorta kapsa-
mında ETTK m. 1334/1 kapsamında yer almasına karşın, TTK m. 1507 kapsamına dahil edilmemiştir.
Ayrıca, ETTK m. 1334/1 uyarınca sigortalı dışında mirasçılarına veya yerine geçmiş olanlara da ödeme
yapılabilmekteyken, TTK m. 1507/2 uyarınca artık sakatlık veya işgöremezlik hallerinde, sigortalıdan
bir başkasına ödeme yapılamayacaktır.
Kaza sigortalarında, sigortanın türünün belirlenmesi ve sigorta teminatının neye ilişkin olduğunun
tam olarak anlaşılması için, kaza kavramının da tanımı yapmak, sınırlarını belirlemek önem taşımak-
tadır. Ancak, kaza kavramının tam olarak tanımını yapabilmek ve bu tanımı uygulamada karşı karşıya
kalınan birçok farklı olaya uyarlamak ise oldukça zordur. Zira kaza sigortalarına ilişkin düzenlenmelerin
yer aldığı TTK madde (m.) 1507 vd. nda, kaza kavramının tanımı yapılmamıştır.
Kaza kavramının tanımı, yalnızca Türk Hukuk Sisteminde değil yabancı hukuk sistemlerinde de tar-
tışmalara konu olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri(A.B.D.)’nde, özellikle kaza (accident) kavramının
tanımına ilişkin tartışmalara mahkeme kararlarında sıkça rastlanmaktadır. Örneğin; Brenneman v. St. Paul
Fire & Marine Insurance Co. davasında, mahkeme, kazayı, ne olduğu herkes tarafından ancak mahkeme
önüne gelene kadar bilinen “bilinmeyen (esrarengiz) bir olgu (a mysterious phenomenon)” olarak tanımla-
mıştır6. Botts v. Hartford Accident & Indemnity Co. davasında ise, mahkeme, kaza kavramının dava konu-
su olayda tanımlanmasının zorluğunu “muhtemelen mahkemeleri kaza (accident) ve kazasal (accidental)
kavramları kadar sıkıntıya sokan pek kelime bulunmamaktadır” ifadesini kullanarak vurgulamıştır7. Böy-
lece bu kavramların kendilerine tam olarak anlamını yüklemeyen ancak, kazanın bir örneği görüldüğünde,
bilinebilecek ve anlamlandırılabilecek özellikte olduğu belirtilmiştir8. Bu nedenle, A.B.D. Hukukunda bu
kavramlar, davalarda gelişen kriterlerin diğer olaylara da uygulanması ile açıklanmaya çalışılmaktadır9.

3
Bkz. ETTK m. 1334/1.
4
Bkz. Ali Bozer, Sigorta Hukuku, Banka ve Ticaret Araştırma Enstitüsü, Ankara 1981, s.263.; Işıl Ulaş, Uygulamalı Can Sigortası Hukuku,
Turhan Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 2002, s. 173.
5
Bkz. TTK m. 1511 ila 1520.
6
R. Douglas Ricmond , “Drugs, Sex and Accidental Death Insurance”, Tort Trial& Insurance Practice Law Journal, Fall 2009, Volume 45-1,
Page(p.)63.
7
Ricmond.
8
Ricmond.
9
Buna ilişkin uygulamada sıkça kullanılan kriterler ise “Wickman v. Northwestern National Insurance Co.” davası sonucu ortaya çıkan Wick-
man testidir .Bu konuda ayrıltılı bilgi için, bkz. Ricmond, “Drugs,Sex, and Accidental Death…, p. 69-72.
-6- Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

Türk Hukukunda ise kaza kavramı, TTK uyarınca tanımlanmamış, TTK m. 1507’ nin gerekçesinde
bu tanım sigorta genel şartlarına bırakılmıştır.10 Karayolu Zorunlu Yolcu Taşımacılığı Ferdi Kaza Sigor-
taları Genel Şartnamesi (Karayolu Yolcu Taşımacılığı Şartnamesi)11 m. 212 uyarınca aniden ve istenilme-
den bir zararın doğumuna neden olan olay şeklinde tanımlanan geniş anlamda kaza kavramı, bedensel
bütünlüğün zedelenmesi, ölüm ve mala gelen zararları da kapsamaktadır13. Ferdi Kaza Sigortaları Genel
Şartnamesi(Ferdi Kaza Şartnamesi)14 m. 215 uyarınca da kaza kavramı benzer şekilde tanımlanmıştır.
Bu nedenle, Türk Hukuk Sisteminde bir olayın kaza olarak nitelendirilebilmesi için, Karayolu Yol-
cu Taşımacılığı Şartnamesi’nde ve Ferdi Kaza Şartnamesi’nde anılan 2. maddelerde ortaya konan tüm
unsurların bir arada bulunması gerekmektedir. Buna göre, olay ani olarak meydana gelmelidir. Burada
kastedilen, “bedeni hasarın kısa bir süre devam eden bir darbenin sonucu olmasıdır.16” Ancak bedeni
hasarın da olaya neden olan ani bir darbe gibi, birden meydana gelmesi şart değildir17. Bu hasar zamanla
da ortaya çıkabilir. Olay dışarından gelen bir etkinin sonucu olmalıdır ve ortaya çıkan hasar, sigortalının
iradesi dışında meydana gelmelidir. Böylece, ölüm veya meydana gelen cismani bir zarar ile sigortalının
başına gelen olay arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Her ne kadar TTK ile kaza, kaza sigortası ve buna ilişkin belirli kavramlar açıklanmış, şartnameler
ile ise kaza kavramı tanımlanmış olsada, uygulamada kaza sigortalarının sınırlarını çizmek kolay olma-
maktadır.
Ayrıca, kaza sigortalarına ilişkin sorunlar, Türk Hukuk Sisteminde yeni bir sigorta çeşidi olmamasına
karşın, yalnızca sınırlı sayıda akademik çalışmaya konu olmuştur. Dahası, Yargıtay kararları da genel-
likle ilgili kanun ve şartnamelerle uyumlu şekilde verilmiştir. Bu nedenle makalemiz, kaza sigortalarına
ilişkin genel ve temel kavramları ETTK’ya TTK ile getirilen değişiklikleri, doktrin ve yargıtay kararla-
rıyla birlikte incelenmeyi ve yorumlamayı amaçlamaktadır.

I. SİGORTA ETTİRENİN PRİM BORCU


Sigorta sözleşmesinde prim, sözleşmenin tarafı olan sigorta ettirenin, sigorta sözleşmesinden doğan
temel borcudur18. Bu borcun konusunu ise, sigorta poliçesinde kararlaştırılan miktarda paranın, sigorta
ettiren tarafından sigortacıya ödenmesi oluşturur19.
TTK m. 1507/1’de de kaza sigortalarının belli bir prim karşılığında sigorta teminatı sağlayacağı
ifade edilmiştir. Bunun dışında TTK uyarınca, kaza sigortalarına ilişkin hükümlerin yer aldığı kısımda
prim kavramıyla ilgili özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, TTK m.1510/220 uyarınca hayat
sigortalarına ilişkin prime ilişkin hükümler, kaza sigortalarına kıyas yoluyla uygulanabilecektir. Buna
göre, TTK m. 1502 uyarınca, hayat sigortalarında, bir yıl veya daha uzun süredir yürürlükte bulunan ve
en az bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, sigorta ettiren daha sonra prim ödeme bor-
cunu yerine getirmese dahi, sigortacı prim ödenmemesi sebebiyle sözleşmeyi feshedemez ve prim iste-
yemez. Sigorta ise, prim ödenmesinden muaf sigortaya dönüşür. Böylece, hayat sigortası sözleşmesinin

10
Bkz. TTK Genel Gerekçe m.1507.
11
25.03.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
12
Kaza“ani ve harici etkisi tespit edilen doğal afetler de dahil olmak üzere, sigortalının iradesi dışında meydana gelen ve sigortalının bedensel
bir sakatlığa maruz kalmasına veya ölmesine sebebiyet veren ani ve harici olay”şeklinde tanımlanmıştır.
13
Sami Narter, Trafik Kazalarında Hukuki ve Cezai Sorumluluk, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, 4. Baskı, s. 7.
14
Son düzenlenme tarihi 1.07.2006 dır.
15
Kaza “ani ve harici bir hadisenin tesiriyle sigortalının iradesi dışında ölmesi veya cismani bir arızaya maruz kalması” dır.
16
Bozer, s. 262.
17
Bozer, s.262.
18
Aynur Yongalık, Hukuki Açıdan Kredi Hayat Sigortası, Banka ve Ticaret Hukuki Araştırma Enstitüsü, Ankara 2002, s. 91.
19
Ali Ayli, Zarar Sigortalarında Prim Ödeme Borcu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2003, s. 7.
20
m. 1510; “Hayat sigortalarında sigortalıyı düzenleyen 1490 ıncı maddenin ikinci ilâ dördüncü fıkraları, kaza sonucu ölüm rizikosu için
yapılan sigortalarda da uygulanır.
(2) Hayat sigortalarına ilişkin diğer hükümler, kaza sigortası hakkında da kıyas yoluyla uygulanır.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 -7-

tasarruf niteliği de dikkate alınarak, bir seneden sonra, o ana kadar yatırılan primlerin, daha sonraki
primlerin ödenmemesi yüzünden kaybedilmesine izin verilmemiş ve sigortacının, edimi orantılı ola-
rak indirime tabi tutması ile karşılıklı edimler arasında denge sağlanarak sözleşmenin ayakta tutulması
tercih etmiştir21. Anılan hüküm uyarınca, TTK m. 1502’da yer alan şartların bulunması halinde kaza
sigortalarında prime ilişkin olarak uygulama alanı bulabilecek ve kaza sigortalarının da primden muaf
sigortaya dönüşmesi mümkün olabilecektir.
Benzer şekilde ETTK m. 1334/322 uyarınca da, primle ilgili m. 132523 uygulanabilmekte ve sigorta
ettiren prim ödemeye zorlanabilmekteydi24. Buna ilaveten, anılan madde uyarınca ilk üç senelik primi
ödenmiş olan sigorta, ilk üç yıllık süreden sonra, primin ödenmemeye başladığı tarih itibariyle prim
ödemeden muaf sigortaya dönüşmekte ve sigorta ettiren o ana kadar ödemiş olduğu primlere karşılık
gelen bedel için sigorta korunmasına hak kazanmaktaydı25.
Bu açıklamaların ışığında, TTK m. 1502 ile, ETTK m. 1325’in ilke olarak korunduğu söylemek
yerinde olacaktır. Zira uygulamadaki sorunlar dikkate alınarak ETTK’da öngörülen üç yıllık sürenin
bir yıla indirilmiş olması ve böylece prim ödemesinden muaf sigortaya dönüşmesi için, bir yıldan beri
yürürlükte bulunma ve bir yıllık primlerin ödenmiş olması şartı26 dışında bu iki hüküm arasında özü
itibariyle belirgin bir farklılık bulunmamaktadır.

II. SİGORTA BEDELİ


Kaza sigortaları, can sigortalarının bir türü olması nedeniyle, özü itibariyle bir meblağ sigortasıdır27.
Bu nedenle kaza sigortalarında sigorta bedeli, sözleşmenin kurulma anında belirlendiği ve poliçede
gösterildiği miktarla sınırlıdır.
ETTK m. 1334/2’de de , “sigortacı zararın bedelden az olduğunu iddia edemez.’’ ifadesi yer al-
maktaydı ve sigortacı sigorta bedelini aynen ödemek zorundaydı28. TTK m. 1507/1 uyarınca ise kanun
koyucu “sigorta bedeli sigorta ettirene veya sigortalıya ödenir” demekle yetinmiştir. Ancak, “gerçek
zararın sigortacı tarafından karşılanması” durumunda zarar sigortalarına ilişkin hükümler , TTK m.
1510/3 uyarınca, kıyas yoluyla uygulama alanı bulacaktır. Anılan maddenin gerekçesinde ise, kaza si-
gortalarında yer alan tedavi masrafları teminatının amacının, “sigortalının kaza sonucunda yapmış oldu-
ğu tedavi masraflarını ve böylece sigortalının mal varlığında meydana gelen azalmayı gidermek” oldu-
ğu belirtilmiştir. Böylece, kaza sigortalarında gerçek zararın telafi edileceği durumlarda, aynen sigorta
bedeli ödenmesi yerine, kıyas yoluyla zarar sigortalarına ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu nedenle,
kaza sigortalarında tedavi giderlerine ilişkin ödenecek tazminatlarda sigortacının sorumluluğu sigorta
bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile,
sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemek zorunda değildir29.

21
Samim Ünan, Hayat Sigortası Sözleşmesi, Beta Yayımcılık, İstanbul 1998, s.130.
22
ETTK m. 1334/3; “Bu kısımda hüküm bulunmayan hallerde hayat sigortasına mütaallik hükümler tatbik olunur. Borçlar Kanunun 112 nci
maddesi hükmü mahfuzdur.”.
23
Bkz. ETTK m. 1325.
24
Ulaş, s. 179.
25
Ünan, s. 130.
26
Bkz. TTK m. 1502 gerekçesi.
27
Bkz. TTK m.1510 gerekçesi.
28
Y. 11. HD.’nin. E. 2005/10451, K. 2007/354 numaralı 18.01.2007 tarihli kararında”Sigortalının zararının, poliçede gösterilen teminat
tutarından az olamayacağı nedeniyle meblağ sigortası olan kaza sigortası teminatının likit olduğu” ifade edilmiştir. Karara , http://www.
kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2005 10451.htm&kw=`2005/10451,`++K.+`2007/354`+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde
ulaşılmıştır.
Yine bu yönde, Y. 11. HD.’nin E. 2012/10728, K. 2012/14923 numaralı 3.10.2012 tarihli bir kararında ise, “Otobüs zorunlu koltuk sigortası
ferdi kaza sigortasının bir türü ve bir meblağ sigortası olup, ölen sigortalının hak sahiplerinin gerçek zararlarını gidermeye yönelik bir
tazminat sigortası olmadığı” ifade edilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2012-10728.htm&kw=E.+`
2012/10728,`++K.+2012/14923+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
29
Bkz. TTK m. 1461/1.
-8- Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

III. SİGORTA ETTİRENİN MENFAATİ


Menfaat kavramı ETTK m. 1321/130 uyarınca ve Y. 11. H.D.’nin, 09.06.1995 tarihli kararında31 da
ifade edildiği üzere, hayat sigortalarında “Bir sigorta akdinin yapılabilmesi için sigortayı yaptıran kim-
senin, hayatı sigorta ettirilen kimsenin hayatının devamında maddi veya manevi menfaatinin bulunma-
sı” sigortanın geçerlilik şartı olarak kabul edilmiştir. TTK uyarınca ise, kanun koyucu kaza sigortala-
rında, sigortalının kim olabileceğini, m. 1509 uyarınca sigortalı kavramı altında düzenlemiştir. Anılan
madde uyarınca, sigortalı kavramı “sigorta ettiren veya başkası” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükmün
yanısıra, TTK m. 1510/1 uyarınca ise, “hayat sigortalarında sigortalıyı düzenleyen 1490’ıncı madde-
nin ikinci ila dördüncü fıkraları, kaza sonucu ölüm rizikosu için yapılan sigortalarda da uygulanır”.
Böylece, hayat sigortaları kapsamında sigortalıyı düzenleyen hükme yollama yapılmaktadır. TTK m.
1509’a rağmen, m. 1510/1 uyarınca yapılan bu yollamanın gerekli olup olmadığı tartışılabilir. Ancak,
m.1510/1’de yollama yapılan TTK m. 1490/2 ve 4 hükümlerinin içeriği m.1509’dan farklı konulara
ilişkindir. TTK m. 1509’da ise sadece kaza sigortası kapsamında kimlerin sigortalanabileceğini ifade
edilmektedir. Böylece, hayat sigortalarında olduğu gibi kaza sigortasının da sigorta ettirenin kendisi
veya başkası üzerine yapılabileceği açıklanmıştır32. Ancak, başkasının hayatı üzerine sigorta yapılabil-
mesi için, o kişinin hayatının devamında lehtarın menfaatinin bulunması şarttır. Sigorta ettirilen kişi,
onbeş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izninin alınması gerekmektedir33.
TTK m. 1490/4 uyarınca ise, hayat sigortalarında menfaat şartının sözleşmenin kurulmasından sonra
ortadan kalkması durumunda, sözleşme o andan itibaren geçersiz hale gelecektir. Bu iki hüküm, TTK
uyarınca hayat ve kaza sigortalarında sigortalı açısından önemli yenilikler getirmektedir. Zira ETTK’nın
m.1321/2’ nin uygulamada olduğu dönemde, Y. 11. H.D.’nin, 30.10.2003 tarihli kararına34 konu olan
olayda, “Vefat eden C.’nin kaza tarihinde küçük olması nedeniyle, TTK’nun 1321 nci maddesi uyarınca
poliçenin geçersiz olduğu Zorunlu Koltuk Sigortasında, sigorta ettiren ile riziko şahsı arasında da anı-
lan hükümde yer alan tür bir menfaat ilişkisi olmadığı gibi, rizikonun oluşmasında sigortadan menfaati
bulunan kişilerin bir etkisinin bulunması da mümkün bulunmadığına göre, bu tür sigortada TTK.nun
1321/2 nci maddesi hükmünün uygulanması mümkün olmadığı” ifade edilmiştir.
Oysa ki, TTK anılan hükümler uyarınca, kaza sigortalarında sözleşmenin yapıldığı sırada menfaat
ilişkisi söz konusu olduğunda, hayat sigortalarına ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır35. Bu ne-
denle, ölüm rizikosu için yapılan kaza sigortalarında, sözleşmenin kurulması esnasında sigorta ettirenin
menfaati aranacaktır. Buna ek olarak, artık hayatı sigorta edilecek kişinin, lehtarın o kişinin hayatı-
nın devamında menfaati bulunan herhangi biri olmasına da imkan sağlanmaktadır. Böylece özellikle
ETTK’da küçük, kısıtlı veya mümeyyiz olanlar adına hayat ve ETTK m. 1334 uyarınca yapılan yollama
ile kaza sigortası da yapılamayacağına ilişkin olan hüküm kaldırılmıştır36.
Ayrıca, kaza sigortalarında tedavi masrafları rizikosu söz konusu olduğunda ise, menfaate ilişkin
olarak, TTK m. 1510/3 uyarınca, zarar sigortalarına ilişkin hükümler olan TTK m. 1453/1 ve 1454/1
uygulama alanı bulacaktır. Buna göre, sigorta ettiren, tedavi masraflarına ilişkin olarak üçüncü bir kişi-
nin menfaatini, kaza sigortası kapsamında güvence altına alabilecektir. Ancak, sigorta sözleşmesinden
doğan haklar, sigortalıya ait olacaktır.

30
ETTK m. 1321/1 uyarınca, “Bir kimsenin hayatı, ya o kimse yahut onun bilgi ve muvafakati mevcut olmasa bile üçüncü bir şahıs tarafından
sigorta ettirilebilir; şu kadar ki; üçüncü şahsın o kimsenin hayatının devamında maddi veya manevi menfaati bulunması sigortanın
muteberliği için şarttır.”.
31
Karar No: E. 1995/3856, K. 1995/4829. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-1995-3856.htm&kw=E.+`1995/3
856,`++K.+`1995/4829`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
32
Bkz. TTK m. 1509’un gerekçesi.
33
Bkz. TTK m. 1490/2.
34
Karar No: E. 2003/8714, K. 2003/10119. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2003-8714.htm&kw=E.+`2003/8
714,`+K.+`2003/10119`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
35
Bozer, s. 265.
36
Bkz. 6102 sayılı TTK m. 1490 gerekçesi.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 -9-

IV. SİGORTA TEMİNATININ KAPSAMI


A-Kapsamı
1-Sigorta Ettirenin Kaza Sonucunda Uğradığı Zararlar
a-Ölüm
Ölüm kavramı TTK uyarınca tanımlanmamış sadece sigorta ettirenin kaza sonucu uğradığı zararlar-
dan biri olarak m.1507/1 uyarınca sayılmış ve hangi şartlar içinde kaza sigortası kapsamı içinde değer-
lendirileceği ifade edilmiştir.
Ferdi Kaza Sigortaları m. 337 uyarınca da kaza ile ölüm kavramı tanımlanmamış, sadece ne gibi du-
rumların kaza sayılacağı ve sayılmayacağına ilişkin hükümler konulmuştur.
Y. 11. H.D.’nin, 28.06.1996 tarihinde verdiği bir kararda38 ise, ölüm kavramına ve türlerine yönelik
detaylı açıklamalar yapılmıştır. Buna göre, “tıp bilimine göre ölüm olayı doğal ölümler ve zorlamalı
ölümler olarak iki ana gruba ayrılarak değerlendirilmektedir.” Bunlardan ilkinin vadesi gelmiş, belli
bir ömrü yaşamış kişilerde herhangi bir hastalık veya hasta olmadan meydana gelen ölüm hali olan
doğal ölümler olduğu, ikincisinin ise normal ölüm zamanı gelmeden, herhangi bir sebep etkisi ile bir
kişinin ölmesi hali olarak zorlamalı ölümler olduğu açıklanmıştır.

b- Sakatlık ya da İşgöremezlik
TTK m. 1507/1 uyarınca, kaza sigortaları, ölümün yanısıra geçici veya sürekli sakatlık ya da işgöre-
mezlik halleri için de güvence sağlamaktadır.

aa- Geçici Sakatlık ya da İşgöremezlik


Sigorta kapsamında değerlendirilebilecek bir kaza sonucunda oluşan sakatlığın geçici nitelikte olma-
sı durumu, geçici işgöremezlik hali olarak ifade edilmektedir39. Bu tür bir sakatlığın gerçekleşmesi du-
rumunda ise TTK m. 1507/2 uyarınca, sigortalıya, poliçede belirlenmiş olan süre ile sınırlı kalmak şar-
tıyla, işgöremezlik halinin devam etiği süre için günlük teminat ödenir. Bu hüküm ETTK m. 1336/1(3)
ile aynıdır.
Y. 11. H.D.’nin 11.03.2014 tarihli kararında40 da, yerel mahkeme davacının kaza sonucu maluliyeti-
nin kalmadığı gerekçesiyle tedavi süresi olan sekiz aylık dönem için kazanç kaybını gidermeye yönelik
olarak geçici işgöremezlik tazminatına hükmetmiştir. Mahkemenin bu tazminattan, davacının içinde
bulunduğu aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan şirketi sorumlu tutup, zorunlu koltuk ferdi
kaza sigortacısı şirketi sorumlu tutmaması, Yüksek Mahkemece haklı olarak yerinde bulunmamıştır.
Ancak olayda, davalı taraf olan şirket, bu kararın bu kısmını temyiz etmediğinden bu husus bozma ne-
deni yapılamamıştır.

37
Ferdi Kaza Genel Şartnamesi m. 3: “Aşağıdaki haller de kaza sayılır:
a) Birdenbire ve beklenilmeyen bir şekilde intişar eden gazların teneffüsünden.
b) Yanıklardan ve ani bir hareket neticesinde adale ve sinirlerin incinmesi, burkulması ve kopmasından,
c) Yılan veya haşerat sokması neticesinde husule gelen zehirlenmeler.
d) Isırılma neticesinde meydana gelen kuduzdan mütevellit vefat hali veya cismani arızalar.”
38
Karar No: E. 1996/3239, K. 1996/4799. Karara,http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-1996-3239.htm&kw=E.+`1996/32
39,`++K.+`1996/4799`#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
39
Ulaş, s. 176.
40
Karar No: E. 2012/4993, K. 2014/4714. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2012-4993.htm&kw=`E.+`2012/4
993,`++K.+2014/4714++#fm adresinden 05.01.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
- 10 - Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

Kaza sonucu alınan sakatlığın kalıcı mı geçici mi olduğuna ilişkin uyuşmazlıklar da, davalarda sık-
ça çekişme konusu olabilmektedir. Bu husus, Y. 11. HD.’nin 24.01.2006 tarihli kararında41 da tartışma
konusu olmuş, “anatomik ve fonksiyonel anlamda parmağın tamamının kaybının söz konusu olmadığı”
gerekçesiyle parmağın kısmen kaybı kalıcı kayıp kapsamında değerlendirilmemiştir.
Uygulamada yer alan tartışmalardan bir diğeri ise, iş göremezlik teminatının kapsamına ve bu te-
minatın hangi hallerde verileceğine ilişkindir. Y. 11. H.D.’nin 10.09.2014 tarihli kararına42 konu olan
olayda, kredi kartı destek sigorta sözleşmesinde “ Kredi Kartı destek sigortasının sigortalının ölümü,
tam ve kalıcı sakatlığı ile sigortalının mesleki statüsüne göre gayri ihtiyari işsizliği, geçici sakatlığı veya
hastaneye yatırılması halinin teminat kapsamında olduğu” şeklinde ifade edilmesine karşın sigortalının
proje bazlı olarak çalışıyor olması sebebiyle geçirdiği kazanın poliçe kapsamında değerlendirilmesine
rağmen iş göremezlik teminatı dışında kaldığı kabul edilmiştir. Proje bazlı çalışmanın bu kapsamda
değerlendirilmemesi, sözleşmede yer alan mesleki statüsüne göre ifadesi ile açıklanabilmektedir. Y.
11. HD.’nin 23.05.2016 tarihli bir kararında43 ise, sigortalının işgöremezlik tazminatı talebine ilişkin
olarak“olay tarihi itibariyle yaralanma sebebiyle geçici ve kalıcı işgöremezlik tazminatının aracın
Zorunlu Taşımacılık Sigorta Poliçesi (ZTSP) olması sebebiyle sigortalıya verilmesine” denilerek işgör-
mezlik tazminatı ZTSP olması nedeniyle ferdi kaza sigortası kapsamında değenlendirilmemiştir. Burada
ise, iş göremezlik tazminatı sigorta bedeline ilişkin TTK m. 1510/3’de yer alan yollama nedeniyle zarar
sigortalarına benzer şekilde hesaplanmıştır44.

bb- Sürekli sakatlık ya da işgöremezlik


Kaza sigortası kapsamında değerlendirilebilecek bir kaza sonucunda sigortalının iyileşemeyecek bir
şekilde sakatlanması durumu, sürekli işgöremezlik hali olarak ifade edilir.45
ETTK m. 1336/1 in 2 nci bendi uyarınca, sürekli sakatlık meydana geldiğinde, sigorta poliçe-
sinde yazılı sakatlık derecesine göre gereken tazminatın sigorta ettirene ödenmesi gerekmekteydi. Y. 11.
HD.’nin, bu yönde 06.05.2002 tarihli kararında da, tazminatın, “TTK.nun 1336/2. maddesinde kazanın
daimi maluliyeti gerektirdiği hallerde poliçede yazılı maluliyet derecesine göre icabeden tazminatın
sigorta ettirene ödeneceğinin belirtilmiş olması ve Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ekinde
yer alan Genel Şartların 6/b maddesinde de, hangi tür malüliyet halinde ne oranda tazminat ödeneceği
gösterilmiş olup, mahkemece poliçe genel şartlarının 6. maddesi gözönünde tutularak” belirlenmesi
gerektiği ifade edilmiştir.

41
Bu yönde Y. 11. H.D.’nin E. 2002/4537, K. 2002/7858 numaralı 19.09.2002 tarihli kararında, taraflar arasındaki çekişme konusu olaya ilişkin
olarak alınan raporda, sigortalının meslekteki güç kaybı belirtilmesine ve parmağın kalan kısmının tüm fonksiyonları yerine getiremediği
açıklanmasına rağmen, bu olayın parmağın tamamen kaybına yol açacak nitelik taşıyıp taşımadığı ortaya konmadığından, sigortacı aleyhine
tazminata hükmedilen karar, mahkemece bozulmuştur. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2002-4537.htm&k
w=E.+`2002/4537,`+K.+2002/7858+#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
Yine, Y. 11. H.D. tarafından alınan Karar No: E. 2003/5187, E. 2004/73 numaralı 12.01.2004 tarihli diğer kararında ise, aynı husus tartışma
konusu olmuş ve yerel mahkemece “…parmağın tamamen kayba uğramadığı, çalışma gücü kayıp oranı %7 itibariyle ödeme yapan
davalının borcunun kalmadığı, ve böylece poliçe genel ve özel şartlarının 8/B maddesi hükmü koşullarının oluşmadığı” nedeniyle verilen
hüküm, yine mahkemece bozulmuştur. “parmağın fiziki açıdan tamamen kaybedilmediği, ancak parmağın işlev, görev ve kullanım olarak
tamamen kaybedildiği” yönünde kararı Yüksek Mahkemece bir kez daha bozulmuştur. Y. 11. H.D.’nin 24.01.2006 tarihli E. 2004/13896,
E. 2006/454 kararının gerekçesinde ise, bu konuya ilişkin alınan raporda “parmağın fonksiyonunu tamamen yerine getiremediği” ifadesinin
,”hiçbir fonksiyonunu yerine getiremediği” anlamında değil de “bütün fonksiyonlarını yerine getiremediği” şeklinde kullanıldığı ve böylece,
bir kısım fonksiyonlarını yerine getirebildiğinin ifade edilmek istenildiği açıkladıktan sonra, “anatomik ve fonksiyonel anlamda parmağın
tamamının kaybının söz konusu olmadığı” belirtilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2003-5187.htm&
kw=E.+`2003/5187,`+E.+2004/73+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
42
Karar No: E. 2014/6693, K. 2014/13536. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2014-6693.htm&kw=E.+`2014/
6693,`++K.+`2014/13536`#fm adresinden, 30.01.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
43
Karar No: E. 2015/15263, K. 2016/5582. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2015-15263.htm&kw=E.+`2015
/15263,`++K.+`2016/5582`#fm adresinden, 30.01.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
44
Bkz. II-Sigorta bedeli.
45
Ulaş, s. 177.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 11 -

Ferdi Kaza Genel Şartnamesi m. 8/B uyarınca, daimi maluliyet teminatı, sigortalıya “sigorta poliçe-
si ile güvence altına alınan bir kazanın, sigortalının hemen veya kaza tarihinden itibaren iki sene içinde
sürekli sakatlığına neden olması durumunda, tıbbi tedavinin sona ermesini ve sürekli sakatlığın kesin
olarak tespitinden itibaren” ödenecektir46.
Bu iki hükme de paralel bir düzenleme getiren, TTK uyarınca ise sürekli sakatlık veya işgöremez-
lik haline ilişkin, bir tanımlama yapılmamış olmakla birlikte, sadece m.1507/1 uyarınca sürekli sakatlık
ya da işgöremezlik hallerinin sigorta teminatı içinde yer alacağı belirtilmiştir. Böylece kaza sigortalarına
ilişkin çerçeveyi çizen kanun koyucu , maluliyet oranlarına uygulanacak tazminat miktarlarına ilişkin
belirlemeyi anılan şartnamelere bırakılmıştır47.

2-Sigorta ettirenin kaza nedeniyle üçüncü kişilere karşı sorumluluğu


Kaza sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının kaza nedeniyle üçüncü kişilere karşı sorumluluğu-
na ilişkin bir ödeme yapma zorunluluğu bulunmamaktadır48. Sigorta ettirenin geçirdiği kaza nedeniyle
üçüncü kişilere ödemesi gereken tazminat söz konusu olduğunda, ancak sigorta sözleşmesinde, sigorta-
lının bu tazminatları ödeyeceğine dair bir hüküm bulunması şartıyla, sigortacı ödeme yapacaktır49.

B-Kapsam dışı haller


Ferdi Kaza Şartnamesi’nde, kaza sigorta poliçesi kapsamına yer almayacak haller sayılmıştır50.
Buna göre, harp veya harp mahiyetindeki harekat, ihtilal, isyan, ayaklanma veya bunlardan doğan iç
kargaşalıklar ile grevlere, lokavt edilmiş işçi hareketlerine, halk hareketlerine kavgalara iştirak kaza
sigortalarında teminat dışı hallerdendir.
Yine, özellikle yargı kararlarında da sıkça karşılaşılan “Cürüm ve cinayet işlemek veya bunlara te-
şebbüs” de sigorta kapsamı dışındadır51. Kapsam dışı hallerden bir diğeri ise, “Tehlikede bulunan eşhas
ve malları kurtarmak hali müstesna, sigortalının kendisini bile bile ağır tehlikeye maruz bırakacak

46
Y. 11. HD.’nin E. 2015/6991, K. 2016/1433 numaralı 15.02.2016 tarihli kararında da, “davaya konu sigorta poliçesinin bir meblağ sigortası
olması itibariyle sürekli maluliyet halinde maluliyet oranına göre limitin belli oranı dahilinde sigorta bedelinin ödenmesi gerekmekte olup,
gerçek zararın belirlenmesi yoluyla hesaplama yapılamayacağı ve ferdi kaza sigortası genel şartlarının 8/b maddesindeki nispetler dahilinde
sigortalıya ödeneceği” ifade edilmiştir. Buna ilaveten, “bu maddede yer alan cetvelde zikredilmemiş bulunan maluliyetlerin nispetinin de,
daha az vahim olsalar bile, bunların ehemmiyet derecesine göre ve cetvelde yazılı nispetlere kıyasen tayin olunacağı” da belirtilmiştir. Bu
durumda, mahkemece, davacının maluliyet oranının ferdi kaza sigortası genel şartlarının 8/b maddesine göre belirleneceği açıkça ortaya
konmuştur. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2015-6991.htm&kw=E.+`2015/6991,`+K.+2016/1433+#fm
adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
47
Y.11. HD.’nin E.2015/15263, K. 2016/5582 numaralı 23.05.2016 tarihli kararında, “Davacının meydana gelen kaza sebebiyle genel be-
den gücünden kayıp oranının %11.1 ve kalıcı olması sebebiyle, Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ile davalı sigorta şirketine sigortalı
olduğu gerekçesiyle” davacı lehine sadece maddi tazminata hükmedilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.
php?fn=11hd-2015-15263.htm&kw=`E.2015/15263,`+K.+`2016/5582`+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.

48
Y. 11. H.D.’nin E. 2003/8992, K. 2004/3628 numaralı 06.04.2004 tarihli kararında, bu husus “Ferdi koltuk kaza sigortası teminatı, sigortalıya
ait araçtaki yolcular açısından söz konusu olup, karşı tarafa ait araçta bulunan şahsın ölümü teminat kapsamı dışındadır” şeklinde ifade
edilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2003-8992.htm&kw=`E.+`2003/8992,`++K.+2004/3628++#fm
adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
49
Mustafa Çeker, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre Sigorta Hukuku, Karahan Kitapevi, Adana 2016, s. 339.
50
Bkz. Ferdi Kaza Şartnamesi m. 5.
51
Bkz. Ferdi Kaza Şartnamesi m. 5/c. Ayrıca, Y. 11. H.D.’nin, E. 2011/9997, K. 2013/12767 numaralı 18.06.2013 tarihli kararına konu
olan olayda, davacı sigortalının, kardeşinin yaralanmasına dair gürültü üzerine olay yerine gelmesi ve kardeşinin silahla vurulmasına tepki
göstermesi sonucu, yeğeni tarafından tüfekle yaralanmış olmasına karşın, mahkeme “davacı sigortalının silahlı saldırıya uğraması so-
nucu yaralanmasının poliçe genel şartlarının 5/c hükmü kapsamında değerlendirilemeyeceğinin ve bu bağlamda davaya konu rizikonun
ilke olarak poliçe teminatının kapsamı içinde kaldığının kabulüne” karar vermiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.
php?fn=11hd-2011-9997.htm&kw=E.++`2011/9997,`+K.++2013/12767+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
Yine bu hususa ilişkin, Y. 11. H.D.’nin E.2012/2212, K.2012/12036 numaralı 05.07.2012 tarihli kararında ise, “Sigortalı murisin gerek id-
dianamede açıklanan gerekse ceza mahkemesi tarafından kabul edilen tartışma ve kavga sonucu kastın aşılması suretiyle meydana gelen
ölümünün ferdi kaza sigortaları genel şartlarında düzenlenen ani ve harici bir hadisenin tesiri ile meydana gelen bir ölüm olarak kab-
ulünün mümkün bulunmaması” nedeniyle mahkeme davalı sigorta şirketini davacılara ve poliçenin lehtarı olan davalı bankaya karşı sorumlu
tutmamıştır. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2012-2212.htm&kw=`E.2012/2212,`+`K.2012/12036`+#fm
adresinden, 30.05.2017 tarihine ulaşılmıştır.
- 12 - Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

hareketlerde bulunması” dır52. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK)’nun sigortalının kendisini bile
bile ağır tehlikeye atıp atmadığına ilişkin verdiği 14.12.2014 tarihli kararında53 ise,” bilirkişi raporunda
aracı kullanan dava dışı sürücünün münhasıran almış olduğu alkolün etkisi ile kaza yaptığı ve sigortalı-
nın yolcu olarak içinde bulunduğu araçta çarpmanın etkisiyle öldüğü kesin olarak ortaya konan olayda,
bu oranda bir alkolün araç sürücüsünün davranışlarına etki edip edemeyeceği ve bu olası etkinin dışa-
rıdan herkes tarafından rahatlıkla anlaşılacak düzeyde olup olamayacağının bilimsel veriler ışığında
araştırılmasının” gerekliliği ifade edilmiştir.
Ayrıca, Ferdi Kaza Şartnamesi m.6 uyarınca sayılan haller ise, ancak taraflar arasındaki sözleşme-
de aksine bir hüküm yoksa sözleşmenin teminat kapsamına girmeyecektir. Bu hallerden, deprem, sel,
yanardağ püskürmesi ve yer kayması gibi doğal afetlerin Türk hukukunda yalnızca sigorta kapsamında
yer alması durumunda, teminat kapsamında değerlendirilmesi paralel bir düzenlemeye de, tüm dün-
yada bilinen, Fukuşima faciası54 örnek olarak verilebilir. Japonya›nın deprem ve benzeri doğal afetler
durumunda sigortalıların korunmasına yönelik tazminat modeli de, birçok hukuk sisteminde yaygınlaş-
maya başlayan özel sigortalar ile sağlanmaktadır. ABD Hukuk Sisteminde de, bu tür sigortalar zorunlu
değildir, ancak deprem riskinin sigortalanmasını teşvik etmek için devlet sigorta ettirenleri desteklen-
mektedir. Ancak yine de devlet yardımı ile karşılaştırıldığında özel sigorta çözümlerinin kullanılması,
primlerin riske göre ayırt edilebilmesi sebebiyle, Japon depremi örneğinde olduğu gibi halen daha fazla
avantaj sağlamaktadır55.

VI. SİGORTA TÜRLERİ


A-Ferdi Kaza Sigortaları
Ferdi Kaza Genel Şartnamesi m.1’de ferdi kaza sigortası, “Bu şartnamede yer alan hükümler uya-
rınca, sigortalıyı sigorta müddeti içinde maruz kalacağı kazaların neticelerine karşı temin eden” sigorta
olarak ifade edilmiştir. TTK’da ise Ferdi Kaza Sigortalarına ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır.
Ferdi Kaza Genel Şartnamesi m. 8 uyarınca, ferdi kaza sigortalarında, sigortalıya ödenebilecek temi-
natlar vefat ve daimi maluliyet teminatlarına ilave olarak, gündelik tazminat ve tedavi masrafları temi-
natlarının biri veya her ikisidir. Ancak bu teminatların poliçede gösterilmesi gerekmektedir. YHGK’nın
04.04.1996 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında (İBK)56 da, kaza sigortasının bir türü olan ferdi kaza
sigortalarında teminatın belirli ve likit olması sebebiyle “sigorta poliçesinde ferdi kaza teminatının kişi
başına ve miktarının da belli olduğu” ifade edilmiştir. Zira ferdi kaza sigortalarında, sigorta bedeli, he-
saplanacak zarar tutarına göre değil de, sigorta poliçesinde belirtilen miktar üzerinden ödenmektedir57.
Anılan hükmün A başlığında, vefat halinde, “İşbu poliçe ile temin edilen bir kaza, sigortalının derhal
veya kaza tarihinden itibaren bir sene zarfında vefatına sebebiyet verdiği takdirde, sigorta bedeli poliçe-
de gösterilen menfaattarlara, yoksa kanuni hak sahiplerine” teminat sağlanmaktadır58.

52
Bkz. Ferdi Kaza Şartnamesi m. 5/d.
53
Karar No: E.2013/11-1357, K.2014/1078. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2013-11-1357.
htm&kw=`E.2013/11-1357,`+`K.2014/1078`#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
54
11 Mart 2011’de Japonya’da 9.0 şiddetinde meydana gelen ve sonrasında neden olduğu tusunami sonucunda, 15000’in üzerinde ölünün yer
aldığı ve çok büyük maddi kayıplara neden olan depremdir. Bkz. Michael FAURE / Jing LIU, “The Tsunami of March 2011 and the Subse-
quent Nuclear Incident at Fukushima: Who Compensates the Victims?” , William & Mary Environmental Law and Policy Review, Vol. 37,
Issue 1 (Fall 2012), p.131-132.
55
FAURE / LIU, p. 215-218.
56
Karar No: E. 1996/11-129, K. 1996/243. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-1996-11-129.htm&kw=E.+`1996/11-
129,`++K.++`1996/243`#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
57
Çelik Ahmet ÇELİK, Karayoluyla Yolcu Taşıma ‘Taşımacının ve Sigortacının Sorumluluğu’, Legal Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 332.
58
Y. 11. HD.’nin E. 2011/9019, K. 2011/10614 numaralı 20.09.2011 tarihli bu yönde bir kararında, bu husus “Ferdi kaza sigortalarının (koltuk
sigortası), can sigortası türlerinden olup, meblağ sigortası olması itibariyle, ölüm halinde sigorta bedelinin tamamının hak sahiplerine miras
payları oranında ödenmesi gerektiği” şeklinde ifade edilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2011-9019.
htm&kw=E.+`2011/9019,`+K.+2011/10614+#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 13 -

Aynı hükmün B başlığı altında ise, daimi maluliyet teminatına hak kazanılması durumuna ilişkin
olarak, “sigortalının derhal veya kaza tarihinden itibaren iki sene zarfında daimi surette maluliyetine
sebebiyet verdiği takdirde tıbbi tedavinin sona ermesini ve daimi maluliyetin kat’i surette tesbitini mü-
teakip, daimi maluliyet sigorta bedeli aşağıda münderiç nisbetler dahilinde kendisine ödeneceği” ifade
edilmiştir59.
Y. 11. H.D.’nin 11.03.2014 tarihli kararında60 da, “ölüm halinde limit kadar olmak üzere maktu;
yaralanma halinde ise, yapılan tedavinin giderleri bakımından buna ilişkin limiti geçmemek üzere ve
yapılan harcama kadar nispi; sürekli sakatlık halinde ise, sakat kalma oranı ve sakatlığın derecesine
göre limitin belli oranı olmak üzere sigorta bedelinin ödeneceği” ifadeleri kullanılarak bu iki hükme
ilişkin hususlar vurgulanmıştır.
Y. 11. H.D.’nin 27.06.2013 tarihli kararında61, “ferdi kaza koltuk sigortasının meblağ sigortası ol-
ması nedeniyle, alacağın bilinebilir, hesaplanabilir ve likit olduğu” ve bu nedenle ferdi kaza koltuk
sigortası limitinin eksik yapılmış olması sebebiyle güvence hesabı aleyhine yapılan icra takibine vaki
itirazın iptaline ilişkin talebin geçerli ve yerinde olduğu ifade edilmiştir62.
Sigortalının kusurunun murislerin tazminat istemine engel olmadığına ilişkin Y. 11. HD.’nin
25.04.2007 tarihli kararında63 ise, davacılar tarafından ferdi kaza sigortasına dayanılarak tazminat ta-
lebinde bulunulmuştur. Ferdi kaza sigortalarının, meblağ sigortası olması nedeniyle Ferdi Kaza Genel
Sigortası kapsamında değerlendirilmiş ve sigortalı murisin karara konu olan olayda tam kusurlu olma-
sının, davacıların tazminat talebine etkili olmadığı gözetilerek, dava kabul edilmiştir. Diğer bir deyişle,
Ferdi Kaza Sigortalarında sigortalının kusurlu olması, tazminat talebinde bulunmaya engel değildir.

B- Grup Kaza Sigortaları


Tek bir sözleşme ile bir çok kimsenin hayatının sigortalanmasına grup sigortası adı verilmektedir.
Böylece, hayat sigortalarında, sigortalı, kişi olabileceği gibi bir grup da olabilecektir64.
Grup kaza sigortalarının kurulması ve devam edebilmesi için, öncelikle grubu oluşturan kişiler ara-
sında birlik ve beraberliğin varlığının sabit olması, sonrasında ise bu birlik ve beraberlik varlığının
devam etmesi gerekmektedir65.

59
Y. 11. H.D.’nin, E. 2004/6483, K. 2005/3394 numaralı 07.04.2005 tarihli kararında ise, davacı sigortalının sigorta sözleşmesini feshetmiş
olmasına karşın rizikonun bu tarihten önce gerçekleşmiş olması ve bu nedenle davalı sigorta şirketinin maluliyet nedeniyle bir kısım öde-
mede bulunmuş olmasının davalı şirketin yükümlülüğünü tamamen ortadan kaldırmayacağı “Ferdi Kaza Sigortaları Genel Şartları 8/B
maddesinde, poliçe ile temin edilen bir kaza sigortalının derhal veya kaza tarihinden itibaren iki sene zarfında daimi surette maluliyetine
sebebiyet verdiği takdirde tıbbi tedavinin sona ermesini ve daimi maluliyetin kat’i surette tesbitini müteakip, daimi maluliyet sigorta bedelinin
ödeneceğinin düzenlenmiş olması karşısında, davacının kazadan on bir ay sonra belirlenen % 55 oranında iş ve güç kaybına isabet eden
tazminata hak kazandığı, davalı şirketin maluliyet oranının kesin olarak tespitinden önce %10 maluliyet oranı üzerinden yaptığı kısmi ödeme
karşılığı aldığı ibranamenin somut olayın özelliği gereği onu yükümlülükten kurtaramayacağı” şeklinde ifade edilmiştir. Karara, http://www.
kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2004-6483.htm&kw=E.+`2004/6483,`++K.+2005/3394+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde
ulaşılmıştır.
60
Karar No: E. 2012/4993, K. 2014/4714. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2012-4993.htm&kw=`E.+`2012/
4993,`++K.+2014/4714++#fm adresinden 05.01.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
61
Karar No: E. 2013/6429, K. 2013/13424. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2013-6429.htm&kw=E.++`20
13/6429,`++K.++`2013/13424`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
62
Yine bu yönde, Y. 17. HD.’nin E. 2013/11311, K. 2014/13656 numaralı 16.10.2014 tarihli kararında ise, “Ferdi Kaza sigortalarında, sig-
orta şirketinin poliçeden kaynaklı sorumluluğunun ,poliçede kabul edilen limitle sınırlı olduğu” belirtilmiştir. Karara, http://www.kazanci.
com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-11311.htm&kw=E.++`2013/11311,`++K.+2014/13656++#fm adresinden, 30.05.2017 tarihinde
ulaşılmıştır.
63
Karar No: E. 2006/2902, K. 2007/6306. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2006-2902.htm&kw=E.+`2006/29
02,`+K.+`2007/6306`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
64
Bkz. TTK m. 1496 Gerekçesi.
65
Muzaffer Aktaş, Ferdi Kaza Sigortaları, İstanbul 1972, s. 115.
- 14 - Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

TTK m. 1496’da, can sigortaları üst başlıklı bölümün, hayat sigortalarına ilişkin hükümlerin bulun-
duğu kısımda, grup sigortalarına ilişkin düzenleme yer almaktadır. TTK m. 1510 uyarınca da, bu hüküm
hayat sigortaları başlığı altında düzenlenmiş olmasına karşın kaza sigortalarına da uygulanabilecektir.
Buna göre “başta hayat sigortası olmak üzere bütün can sigortalarının da grup sigortası şeklinde yapı-
labilmesinim mümkün olduğunu” da belirtmek gerekmektedir66.
ETTK m. 1334/2’de ise, kaza sigortalarının “bir veya mütaaddit şahıslar” lehine yapılabileceği ifa-
de edilmişti. Bu nedenle, kaza grup sigortalarının ETTK uyarınca da mümkün olduğunu ifade etmek
yerinde olacaktır. Hatta uygulamada, bu hususa ilişkin uyuşmazlıklar, yargı kararlarında da karşımıza
çıkmaktadır. Y. 11. H.D.’nin bu hususa ilişkin 19.09.2002 tarihli kararında67 uyuşmazlık, “Taraflar
arasındaki yıllık vefat ve grup kaza sigorta poliçelerine” dayanmaktadır.
TTK sonrası güncel kararlara örnek olarak da, Y. 11. H.D.’nin 11.06.2013 tarihli “sigortacı seyahat
ve taşıma şirketinin yaptırmış olduğu grup ferdi kaza sigortası karşılığı poliçe teminatı olarak davacı-
lara ödeme yapılacak tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin” kararı68, grup sigortalarının ve buna
ilişkin uyuşmazlıkların uygulamada karşılaşılan örneklerindendir.
Grup sigortalarının sona ermesi gruba dahil olan sigortalının, grup kaza sigortasına dahil olduğu
gruptan ayrılması, bu birlik ve beraberlikten doğan ortak menfaatin ortadan kalkması sonucunda ger-
çekleşecektir69.

VII. SİGORTACININ HALEFİYETİ


Sigortacının halefiyeti, zarar sigortalarında zenginleşme yasağı ilkesinin bir sonucudur70. Kanun ko-
yucu bu kavramı, “Sigortacının, sigorta tazminatını sigorta ettirene ödedikten sonra, sigorta ettirerin
haklarına halef olması” şeklinde tanımlamış ve TTK m. 1472’de zarar sigortalarına ilişkin maddelerin
bulunduğu bölümde, halefiyet başlığı altında düzenlenmiştir. Ancak, can sigortalarının meblağ sigortası
niteliği taşıması nedeniyle, sigortalının sigortacıdan tazminat aldıktan sonra zarar veren üçüncü kişiler-
den de bir tazminat talep etmesi mümkün olduğundan, sigortacının rücu hakkı bulunmamaktadır71. Buna
karşın, TTK m. 1510/3’e göre, gerçek zararın sigortacı tarafından karşılanacağı hükmü kaza sigortası
poliçesinde yer alıyor ise, zarar sigortalarına ilişkin hükümler, kıyas yoluyla kaza sigortası hakkında da
uygulanacaktır. Bu maddenin gerekçesinde de, kaza sigortalarının özü itibariyle meblağ sigortası ol-
masına karşın, kaza sigortalarının kapsamında yer alan tedavi masraflarının zarar sigortalarının konusu
olması ve sigortalının yapmış olduğu masrafların sigortacı tarafından karşılanması ile, mal varlığında
meydana gelen bir azalma giderilmiş olduğundan, bu hususta zarar sigortalarına ilişkin hükümlerin
kıyas yoluyla uygulama alanı bulacağı ifade edilmiştir. Bu hüküm uyarınca, zarar sigortaları başlığı al-
tında düzenlenmiş olan halefiyet, kaza sigortalarında da giderilen gerçek zarara ilişkin olarak uygulama
alanı bulacaktır.
ETTK m. 1338’de ise, can sigortalarında kusurlu olan kimseye karşı dava hakkı düzenlenmekteydi.
Böylece, üçüncü bir kişinin kusuru sonucunda meydana gelen kazalardan dolayı sigorta ettirenin sigor-
tacıdan tazminat alması, sigorta ettirenin kusurlu üçüncü kişiye başvurmasına engel olmamaktaydı. Bu
hükümden hareketle, ETTK uyarınca da kaza sigortalarında, sigortacının zarar verene karşı halefiyet
yoluyla rücu hakkı bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktaydı72. Bu husus Y. 11. H.D.’nin 29/03/1979 tarihli

66
Çeker, Türk Ticaret Kanunu’na göre Sigorta Hukuku, s. 234.
67
Karar No: E. 2002/4537, K. 2002/7858. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2002-4537.htm&kw=E.+`2002/4
537,`+K.+`2002/7858`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
68
Karar No: E. 2012/14950, K. 2013/12073. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2012-14950.htm&kw=E.+`201
2/14950,`+K.+`2013/12073`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
69
Aktaş, s. 115.
70
Rayegan Kender, Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku, XII Levha, İstanbul 2015, s. 351.
71
Sema Çörtoğlu Koca, Türk Ve Avrupa Birliği Hukukunda Yer Alan Düzenlemeler Uyarınca Halefiyete Uygulanacak Hukuk, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIX, Y. 2015, S. 1, s. 62-63.
72
Ulaş, s. 180.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 15 -

kararında73, “TTK.’nun 1301. maddesinde düzenlenen ardıllık (halefiyet) hali mal sigortalarına ilişkin-
dir, can-hayat sigortalarında uygulanamaz.” şeklinde ifade edilmiştir74.
Ayrıca, ETTK uyarınca mal sigortalarında halefiyet düzenlenmiş olmasına karşın75, kaza sigortala-
rında halefiyet hakkının bulunup bulunmadığına ilişkin açık bir düzenleme yer almamaktaydı76. Ancak,
kaza sigortalarında tedavi giderlerinine ilişkin yapılan ödemelerde, zarar sigortalarında halefiyete ilişkin
bu düzenlemenin uygulanıp uygulanamayacağı ilişkin tartışmalara karşın, halefiyet ilkesinin uygulama
alanı bulacağı da, doktrinde77 savunulmaktaydı. Zira 25.03.2004 tarihinde yürürlüğe giren Karayolu
Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartları (Karayolu Koltuk Kaza Sigortası
Şartları) m. 6-c’ de de bu husus düzenlenerek, sigortacının halefiyeti başlığı altında “Sigortacı, ödediği
tedavi giderleri tazminatı tutarınca, hukuken sigortalının yerine geçeceği” şeklinde ifade edilmiştir.
Anılan şartnamenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra, ETTK hükümlerinin uygulamada olduğu dö-
nemde, Y. 11. HD.’nin 08.03.2010 tarihinde vermiş olduğu kararında78 da bu husus, “Sigorta şirketinin
ödediği tedavi giderleri dolayısıyla ödediği tutar kadar sigortalının yerine geçeceği ve sigortalının taz-
minat isteme hakkını halefiyet yoluyla zarar sorumlusuna karşı kullanabileceği” ifadesi ile vurgulan-
mıştır. Bu nedenle, ETTK’nın uygulamada olduğu anılan şartnameden sonraki dönemde de sigortacının
halefiyet hakkı bulunmaktaydı79.

VIII- ZAMANAŞIMI SÜRESİ


Kaza sigortalarında zamanaşımına ilişkin TTK uyarınca, özel olarak öngörülmüş bir zamanaşımı
süresi bulunmamaktadır. Buna karşın, TTK’da zamanaşımına ilişkin tüm sigorta türlerine uygulanması
gereken genel hüküm niteliğindeki m. 1420 nedeniyle, kaza sigortalarında da uygulama alanı bulacak
zamanaşımı süreleri bulunmaktadır. Böylece, kaza sigortaları, ölüm rizikosunun gerçekleşmesi sonu-
cunda ve sigorta bedelinin muaccel olduğu tarihten itibaren 2 yıl içinde zamanaşımına uğrayacaktır.

73
Karar No: E. 1979/1051, K. 1979/1629. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-1979-1051.htm&kw=E.+`1979/10
51,`+K.+`1979/1629`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
74
Bu yönde, Y. 11. H.D.’nin, E. 1980/652, K. 1980/1203 numaralı 13/03/1980 tarihli kararında, “TTK. m. 1301 ile mal sigortaları rizikolarına
karşı, sigortalarda, sigorta şirketlerinin ödedikleri tazminat oranında sigortalının haklarına halef olarak onun üçüncü kişilere karşı olan
haklarını kullanabileceklerine dair hüküm getirmiş olmasına karşın, Can Sigortalarına ilişkin TTK.nun 1338. maddesi ile, sigortalının hem
sigorta şirketinden hem de haksız fiilden sorumlu olan kişi veya kişilerden tazminat alabileceğini hükme bağlamakla, bu tür sigortalarda
sigortacının ödediği tazminat bakımından üçüncü kişilere rücu edemiyeceğini açıkça göstermektedir.” şeklinde ifade edilmiştir. Karara,
http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-1980-652.htm&kw=E.+`1980/652,`+K.+1980/1203+#fm adresinden 30.05.2017
tarihinde ulaşılmıştır.
75
Bkz. ETTK m.1301.
76
Ulaş, s. 180.
77
Bkz. Bozer, s. 265, Ulaş, s. 180.
78
Karar No: E. 2010/1318, K. 2010/2489. Karara,http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2010-1318.htm&kw=E.+`2010/13
18,`+K.+`2010/2489`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
79
TTK yürürlüğe girmeden önce verilmiş olan, Y. 11. H.D.’nin E. 2014/14675, K. 2015/1043 numaralı 02.02.2015 tarihli bir diğer kararında ise,
“karayolu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi kaza sigortasının, bir can sigortası türü olması sebebiyle, sigorta bedelini ödeyen sigortacının,
halefiyet yoluyla zarar sorumlusuna veya sigorta ettirene rücu hakkının ilke olarak bulunmadığı, ancak anılan sigortada, sigorta nevilerin-
den birisi olan tedavi giderlerinn, mal (tazminat) sigortası ilkelerine tabi bulunduğu ve bu sebeple de sigortalının, sadece gerçekten sarf
ettiği veya sarf etmesi gereken tedavi giderlerini, limiti dahilinde sigortacıdan talep edebileceği” ifade edilmiştir. Buna ilaveten kararda
Otobüs Zorunlu Koltuk Sigortası Genel Şartnamesi, 6-c maddesine de dayanıldığı belirtilerek “ bu teminatın amacının, sigortalılının uğradığı
gerçek zararı gidermeye yönelik olduğu, ve bu sebeple de sigortacının, anılan teminat nevine dair ödemeyi yaptıktan sonra, mal sigortalarına
dair TTK’nın 1301. maddesi uyarınca, zarar sorumlusuna karşı rücu hakkı bulunduğu” vurgulanmıştır. Karara, http://www.kazanci.com/
kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2014-14675.htm&kw=E.+`2014/14675,`+K.+2015/1043+#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
- 16 - Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

ETTK m. 1268 uyarınca ise zamanaşımı, “sigorta mukavelesinden doğan bütün mutalebeler, iki
yılda müruruzmana uğrar” şeklinde düzenlenmişti. Y. 11. H.D.’nin, 2.2.2015 tarihli kararına80 konu
olan bir davada da mahkeme bu düzenleme uyarınca, “Kazanın 14.6.2007 tarihinde meydana geldiği,
davacı tarafça, 10.12.2009 ve 31.12.2009 tarihlerinden önce sigorta şirketine başvurduklarına dair her-
hangi bir belge sunulamadığı, TTK’nın 1332/son fıkrası, 1268. maddesi ve Ferdi Kaza Sigortası Genel
Şartları’nın 13. maddesi hükmüne göre” davanın muacceliyet tarihinin üzerinden iki yıldan fazla bir
zaman geçtikten sonra yapılan tazminat isteminin zamanaşımına uğradığına karar vermiştir.
Ancak, TTK m. 1420 uyarınca belirlenen muacceliyet, ETTK’dan farklı olarak rizikonun gerçek-
leştiğini bildirmeye bağlanmıştır. Zira riziko sonucu ölüm gerçekleştiğinde ihbar ve gerekli belgenin
verilmesi anında sigorta alacağı muaccel olacaktır81. Rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren mutlak
zamanaşımı süresi olarak öngörülen altı yıllık süre ise, sigortacıyı oldukça uzun sürelerle karşı karşıya
bırakmamak ve gaiplik hali de düşünülerek belirlenmiştir82.
ETTK m. 1336 son cümle uyarınca ise, “Kaza sigortalarında rizikonun ihbarı ve sigorta bedelinin
muaccel oluşu 1332 nci maddenin son fıkrası hükümlerine tabi” olması nedeniyle, kaza sigortalarında
sigorta bedeli, sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği tarihten itibaren beş gün içinde, muaccel
olmaktaydı83.
TTK m. 1420 uyarınca saklı tutulan m. 1482’ye baktığımızda ise, zarar sigortaları bölümünde, si-
gortacıya yöneltilecek tazminat istemlerine ilişkin, sigorta konusu olaydan itibaren işlemeye başlayan
on yıllık zamanaşımı karşımıza çıkmaktadır. On yıllık zamanaşımı süresi ise sadece tazminat talepleri
için geçerli olup, sigorta sözleşmesinden kaynaklanan diğer talepler, TTK’nın 1420. maddesindeki iki
yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Örneğin; sigorta ettirenin fazla ödediğini iddia ettiği primin iadesine
ilişkin talep hakkı, iki yıl içinde kullanılmazsa zamanaşına uğrayacaktır84. Ayrıca, TTK m. 1510/3 de za-
rar sigortalarına ilişkin hükümlere yapılan yollama nedeniyle, m. 1482’de yer alan on yıllık zamanaşımı
süresi ise, kaza sigortalarında sadece gerçek zarara ilişkin yapılan tedavi masraflarına ilişkin tazminat
istemlerinde uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle, kaza sigortalarında zamanaşımı açısından m. 1420’
nin yanı sıra m. 1482 de önem taşımaktadır.

SONUÇ
Kaza sigortalarına ilişin TTK ile getirilen hükümleri, ETTK ve yargı kararlarıyla birlikte değerlen-
dirmemizin sonucu olarak, bu yeni hükümlerden bazılarının özellikle makalede anılan şartnamelere
uyumlu, doktrinde eleştirilen ve uygulamadaki sorunları dikkate alır bir biçimde düzenlendiğini söyle-
mek yerinde olacaktır.
Bunlardan ilki, ETTK’da prim ödenmesinden muaf sigortaya dönüşme şartı olan üç yıllık süre TTK
ile bir yıla indirilmiş olmasıdır. Böylece, artık kaza sigortasının prim ödemesinden muaf sigortaya
dönüşebilmesi, bir yıldan beri yürürlükte bulunma ve bir yıllık primlerin ödenmiş olması şartlarını sağ-
lamasına bağlıdır.

80
Karar No: E. 2014/14675, K.2015/1043. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=11hd-2014-14675.htm&kw=E.+`2014/
14675,`+`K.2015/1043`#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
81
Hasan Tahsin Gökcan /Seydi Kaymaz, Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Hukuki Sorumluluk, Tazminat-Sigorta-Rücu Davaları ve Trafik
Suç ve Kabahatleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2008, 5. Baskı, s. 528.
82
Bkz. TTK m.1420 Gerekçesi.
83
Y. 11. H.D.’nin , E. 2012/3642, K. 2012/9807 numaralı 6.6.2012 tarihli kararında, taraflar arasında ferdi kaza koltuk sigortası ilişkisi bu-
lunan olayda zamanaşımı definin değerlendirilmesinin muacceliyet tarihine göre yapılacağı ve bu nedenle de “T.T.K.nun 1332 /son mad-
desi uyarınca, sigorta alacağının, kazadan sonra 5 gün içinde ihbar olmuşsa ihbarı takip eden günde, ihbar mükellefiyetinin yerine get-
irilmemesi halinde ise 5 günlük mühletin geçtiği tarihte muaccel olacağı” ifade edilmiştir. Karara, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/
dsp.php?fn=11hd-2012-3642.htm&kw=E.+`2012/3642,`+K.+2012/9807++#fm adresinden 30.05.2017 tarihinde ulaşılmıştır.
84
Rauf Karasu, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Sorumluluk Sigortalarına İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi, İnönü Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayı Cilt:2 Yıl 2015, s. 703.
Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 17 -

Bu değişikliklerden en önemlilerinden biri , ETTK’da küçük, kısıtlı veya mümeyyiz olanlar adına
hayat ve ETTK m. 1334 uyarınca yapılan yollama ile kaza sigortası da yapılamayacağına ilişkin olan
hükmün kaldırılmasıdır.
Diğer bir değişiklik ise, kaza sigortalarında halefiyete ilişkindir. ETTK’da kaza sigortalarında halefi-
yet hakkının bulunup bulunmadığına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamasına karşın, artık TTK uya-
rınca zarar sigortaları başlığı altında düzenlenmiş olan halefiyet, kaza sigortalarında da giderilen gerçek
zarara ilişkin olarak uygulama alanı bulacaktır. Her ne kadar Karayolu Koltuk Kaza Sigortası Şartları
m. 6-c’ de, TTK öncesinde de bu husus düzenlenmiş olmasına karşın,. TTK ile şartnameyle uyumlu bir
düzenleme getirilmiştir.
Son olarak, muacceliyet kavramına ilişkin de TTK uyarınca değişiklik yapıldığını belirtmemiz ge-
rekmektedir. Buna göre, muacceliyet ETTK’dan farklı olarak rizikonun gerçekleştiğini bildirmeye bağ-
lanmıştır. Zira riziko sonucu ölüm gerçekleştiğinde ihbar ve gerekli belgenin verilmesi anında sigorta
alacağı muaccel olacaktır. Bununda mutlak zamanaşımı sınırı altı ay olarak belirlenmiştir.
Yukarıda anılan bu değişikliklere karşın, kaza sigortalarına ilişkin TTK ‘da yer alan diğer hüküm-
lerin, ETTK’daki kaza sigortalarını düzenleyen hükümlerden, lafzi birtakım farklılıklar dışında, içerik
olarak çok da farklı olduğunu söylemek mümkün değildir.

KAYNAKÇA
AKTAŞ, Muzaffer: Ferdi Kaza Sigortası, İstanbul, 1972.
AYLİ, Ali: Zarar Sigortalarında Prim Ödeme Borcu, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2003.
BOZER, Ali Sigorta Hukuku, Banka ve Ticaret Araştırma Enstitüsü, Ankara 1981.
ÇEKER, Mustafa Sigorta Hukuku, Karahan Kitabevi, Adana, 2016. (Sigorta Hukuku)
ÇEKER, Mustafa 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre Sigorta Hukuku, Karahan Kitabevi, Adana
2011. (Türk Ticaret Kanunu’na göre Sigorta Hukuku)
ÇELİK, Ahmet Çelik Karayoluyla Yolcu Taşıma, Taşımacının ve Sigortacının Sorumluluğu, Legal, 2008.
ÇÖRTOĞLU KOCA, Sema Türk Ve Avrupa Birliği Hukukunda Yer Alan Düzenlemeler Uyarınca Halefiyete
Uygulanacak Hukuk, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIX, Y. 2015.
“The Tsunami of March 2011 and the Subsequent Nuclear Incident at Fukushima: Who
FAURE, Michael/LIU, Jing Compensates the Victims?”
William & Mary Environmental Law and Policy Review, Vol. 37, Issue 1 (Fall 2012), pp.
129-218.
GÖKCAN, Hasan Tahsin/ Karayolları Trafik Kanunu’na göre: Hukuki sorumluluk tazminat-sigorta-rücu davaları ve
KAYMAZ Seydi trafik suçları, Ankara, Seçkin, 2008.
KARASU, Rauf 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Sorumluluk Sigortalarına İlişkin Hükümlerinin
Değerlendirilmesi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayı Cilt:2 Yıl 2015.
Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku, Oniki Levha, İstanbul, 2015.
KENDER, Rayegan
NARTER, Sami Trafik Kazalarında Hukuki ve Cezai Sorumluluk, Adalet, 2016.
RICMOND, R. DOUGLAS “Drugs, Sex, and Accidentel Death Insurance”, Tort Trial& Insurance Practice Law Journal,
Fall 2009, Volume 45-1, p.57-96.
ULAŞ, Işıl Can Sigortası Hukuku, Turhan, 2002.
ÜNAN, Samim Hayat Sigortası Sözleşmesi, Beta Yayımcılık, İstanbul 1998.
YONGALIK, Aynur Hukuki Açıdan Kredi Hayat Sigortası, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü,
Ankara 2002.
ZEYNELOĞLU, Ahmet Taşıma Hukuku: kara,deniz,hava taşımacılığı ve taşıma sigortası, ilgili mevzuat, uluslararası
anlaşmalar, yargıtay kararları, Ankara, Yetkin, 1993.
- 18 - Deniz GÜNAŞTI CANTUTUMLU/The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

YARGITAY KARARLARI
Y. 11. H.D.’nin 29/03/1979 tarihli E.1979/1051, K.1979/1629 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 13/03/1980 tarihli E.1980/652, K.1980/1203 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 09/06/1995 tarihli E.1995/3856 K.1995/4829 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 28/06/1996 tarihli E.1996/3239 K.1996/4799 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 19/09/2002 tarihli E.2002/4537 K.2002/7858 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 30/10/2003 tarihli E.2003/8714 K.2003/10119 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 12/01/2004 tarihli E.2003/ 5187 K.2004/73 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 06/04/2004 tarihli E.2003/8992 K.2004/3628 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 07/04/2005 tarihli E.2004/6483 K.2005/3394 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 18/01/2007 tarihli E.2005/10451 K.2007/354 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 25/04/2007 tarihli E.2006/2902 K.2007/6306 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 08/03/2010 tarihli E.2010/1318 K.2010/2489 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 20/09/2011 tarihli E.2011/9019 K.2011/10614 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 06/06/2012 tarihli E.2012/3642 K.2012/9817 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 05/07/2012 tarihli E.2012/2212 K.2012/12036 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 03/10/2012 tarihli E.2012/10728 K.2012/14923 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 11/06/2013 tarihli E.2012/14950 K.2013/12073 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 18/06/2013 tarihli E.2011/9997 K.2013/12767 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 27/06/2013 tarihli E.2013/6429 K.2013/13424 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 11/03/2014 tarihli E.2012/4993 K.2014/4714 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 10/09/2014 tarihli E.2014/6693 K.2014/13536 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 02/02/2015 tarihli E.2014/14675 K.2015/1043 nolu kararı
Y. 11. H.D.’nin 15/02/2016 tarihli E.2015/6991 K.2016/1433 nolu kararı
Y. 17. H.D.’nin 16/10/2014 tarihli E.2013/11311 K.2014/13656 nolu kararı
YHGK.’nun 04/04/1996 tarihli E.1996/11-129 K.1996/243 nolu kararı
YHGK.’nun 14/12/2014 tarihli E.2013/11-1357 K.2014/1078 nolu kararı
THE INTERDISCIPLINARY JOURNAL OF LAW AND
FORENSIC SCIENCES
www.interlawandfs.org

ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI VE TÜRKİYE’DE ÇOCUK İZLEM


MERKEZİ (ÇİM) UYGULAMASI

ISSN: 2572-5408 (Print)


ISSN: 2572-5416 (Online)

Gülçin ORHAN
Uzm. Psk. Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü Adli Psikoloji Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi,
Eskişehir Devlet Hastanesi
Prof. Dr. Betül ULUKOL
Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Sosyal Pediatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

ÖZET
Günümüzde modern toplumlar, risk toplumu olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu artan güvenlik
ve riskler; toplumsal yaşam içerisinde bilhassa çocukları, geçmişle kıyaslanmayacak kadar yoğun ve
toplumun diğer üyelerinden daha fazla etkilemektedir. Bu çalışmada, çocuk cinsel istismarının ne ol-
duğu, çocuk cinsel istismarı için risk faktörlerinin neler olduğu, çocuk cinsel istismarının nasıl fark
edilebileceği ve Türkiye Çocuk İzlem Merkezleri’nin çocuk cinsel istismarıyla mücadeledeki işlevinin
ne olduğunun açıklanması amaçlanmaktadır. Bu noktadan hareketle, öncelikle, çocuk cinsel istismarın-
da tanısal ölçütler, temas içermeyen çocuk cinsel istismarı türleri ve çocuk cinsel sömürüsü alt türleri
aktarılmıştır. Daha sonra, pedofili, ensest, çocuk cinsel istismarı için risk faktörleri hakkında epidemi-
yolojik bilgi verilmiştir. Sonrasında, cinsel istismara uğramış olan çocuğun nasıl fark edilebileceği ve
çocuk cinsel istismarının etkilerinin ne olduğu ile kurumsal çocuk cinsel istismarına değinilmiştir. Son
olarak da Türkiye’de yeni bir oluşum olan Çocuk İzlem Merkezi mekanizmasının nasıl işlediği, Çocuk
İzlem Merkezlerinin etkililiği ve Çocuk İzlem Merkezlerinde yaşanılan sorunlara yönelik olarak çözüm
önerilerine değinilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk İstismarı, Çocuk İhmali, Çocuk Koruma, Çocuk İzlem, Cinsel İstismar,
Çocuk İzlem Merkezi, Türkiye.

CHILD SEXUAL ABUSE AND CHILDREN MONITORING CENTER PRAC-


TICE IN TURKEY
ABSTRACT
Nowadays, modern societies are defined as risk societies. Increased security and risks are so intense
that the social life of children is more incomparable than in the past and more influential than other mem-
bers of the community. The aim of this study is to explain what the child sexual abuse is, risk factors
for child sexual abuse, how the child sexual abuse can be realized, and what are the functions and roles
of the Child Monitoring Centers’ (ÇİM) fight against child sexual abuse is in Turkey. From this point of
view, diagnostic criteria in child sexual abuse, the types of non-contact child sexual exploitation and the
sub-types of child sexual exploitation have been explained. Then, epidemiological information has been
given about pedophilia, incest, and risk factors for child sexual abuse. Afterwards, how the child who
- 20 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

has suffered sexual abuse can be perceived what are the effects of child sexual abuse and institutional
child sexual abuse are mentioned. Finally, it have been mentioned how the newly founded mechanism of
the Child Monitoring Center works, the effectiveness of the Child Monitoring Centers, and the solution
suggestions for the problems which experienced in the Child Monitoring Centers in Turkey.
KeyWords: Child Abuse, Child Neglect, Child Protection, Child Monitoring, SexualAbuse, Child
Monitoring Center, Turkey.

GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre cinsel istismar: Çocuğun tam anlamıyla kavrayamayıp gelişim-
sel bakımdan hazır olmadığı, rıza ve onay verme yeterliliğinde bulunmadığı cinsel eyleme zorlanması
durumudur (WHO, 2006). Birleşmiş Milletler İnsan ve Sağlık Hizmetleri Departmanı (1992) cinsel is-
tismarın tanımını daha geniş kapsamda açıklayarak: Bir çocuğun cinsel organını okşama, cinsel ilişkiye
girme, ensest, tecavüz, fiili livata, teşhircilik ve cinsel sömürü olarak tanımlanmıştır. Çocuk istismarını
düşünebilmek için bu eylemlerin, çocuğun bakımından sorumlu bir kişi (ebeveyn, bebek bakıcısı ya da
bir günlük bakım sağlayıcı kişi gibi) tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Bu eylemler bir
yabancı tarafından gerçekleştirilmişse durum, cinsel saldırı olarak düşünülebilecek ve işlemler kolluk ya
da ceza mahkemelerince yürütülebilecektir (Ackerman, 2010: 254-255).
Faillerce çocukların cinsel açıdan dokunulmazlığını ihlal eden çocuk cinsel istismarı, toplumsal açı-
dan ciddi bir sağlık problemi olmakla beraber psikososyal ve hukuki yönden de oldukça ciddi bir suç
olarak tanımlanabilir (Fırat ve ark., 2017: 77). Türk Ceza Kanunu 103. Maddesi çocuk cinsel istismarını:
“On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını al-
gılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, diğer çocuk-
lara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen
cinsel davranışlar” şeklinde tanımlamıştır” (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu). 2 Aralık 2016 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı kanun ile 5237 sayılı kanunun 103. maddesi şu şekilde yeniden dü-
zenlenmiştir: “Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar
durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Cinsel istismarın vücuda organ veya
sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere ha-
pis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz
yıldan az olamaz” (29906 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun).

1. TANISAL ÖLÇÜTLER
Çocuk cinsel istismarı tanımının bazı ayırıcı ölçütlere göre değerlendirilmesi önemlidir. Rıza (razı
olma), yaş farkı, yöntem ve yasal ölçüt adı altında bu ölçütleri dört grup altında toplayabiliriz. Rıza ölçü-
tüne göre, rıza gösterilen davranış ve eylemler istismar şeklinde değerlendirilmemelidir. Çocuk, cinsel
bir ilişkiyi kabul etmiş ya da rızasının olduğunu belirtmiş ise de şiddet ve güç kullanılmış ya da tehdit,
kandırma veya bağımlılık durumları mevcutsa bu davranış ve eylemler istismar şeklinde değerlendiril-
melidir (Topçu, 2009: 22).
Ensest ilişkilerde çocuklar kendilerine yönelik tutumun amacını yeterince kavrayamayabilir. Bu du-
rumda rıza durumu aranmaksızın ebeveynin cinsel arzularını tatmin etmek amacıyla çocuğu kullandığı
her türlü fayda cinsel istismar şeklinde değerlendirilmelidir. Çocuğun rıza gösteren taraf olduğu ya da
onay verebilecek durumda olduğu ileri sürüldüğünde ise mağdurun onay verme yeteneğine bakılması
önemlidir. Bu yetenek, çocuktan çocuğa farklılık göstermektedir. Alanyazında bazı araştırmacılar, yaş
farkını sayısal olarak belirlemişler; mağdur on üç yaşından küçük ise kendisine yönelik eylemin istismar
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 21 -

kapsamına girebilmesi için istismarcının kendisinden beş ya da daha fazla yaş büyük olması gerektiğini,
on üç - on altı yaşları aralığında ise de istismarcının kendisinden on ya da yaşça daha fazla büyük ol-
ması gerektiğini belirtmişlerdir. Fakat yaş konusunda kesin sınırlar belirtmek kolay değildir. Çocukluk
tanımında on sekiz yaşını tamamlama koşulu bulunmakla birlikte; çocukluk tanımının kültürel olarak
nerede başlayıp nerede bittiği değişiklik gösterebilmektedir. İstismar; güç kullanılarak, tehdit, kandırma
ya da otorite durumu kötüye kullanılarak gerçekleştirilmiş ise kurbanın yaşının ne olduğu önemli değil-
dir. Küçük yaşlarda çocukların çeşitli sebeplerle kendilerinden yaşça büyük erkeklerle evlendirilmesi ve
mağdurun evlenip erken ergin olması da çocuk cinsel istismarı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Fark-
lı kültürel çevrelerde ergenler arasında ya da çocuklara dönük yapılan cinsel istismar davranışlarını hoş
görme, oyun şeklinde adlandırma, üstünü kapatma, önemsememe büyük bir hatadır (Topçu, 2009: 22-24).
Cinsel istismar suçunda çoğunlukla mağdurlar çocuk, istismar edenler ise yetişkin olmaktadır. Aynı
zamanda mağdurun küçük yaştaki çocuk, istismar edenin ise bir ergen olması da olasıdır. Akran iki ço-
cuk arasında da cinsel istismar meydana gelebileceği gibi mağdurun zihinsel açıdan gelişimsel gerilik
yaşaması da ihtimaller arasındadır (Polat, 2007: 95).
Yöntem ölçütüne göre, istismarcının sahip olduğu güç ve nüfuz kaynaklı gerçekleştirdiği cinsel amaç-
lı eylemler, ebeveynlerin ya da vasilerin çocuğun cinsel istismarına göz yumması, istismara ilgisiz ve ka-
yıtsız kalması durumları da istismar kabul edilmektedir. Yargıtay, mağdurun kendisine yönelik bir eyleme
karşı koyamamasının sınırını yedi yaş şeklinde belirtmiştir. Bir kişinin istismar edildiğine yönelik kanı
oluşması için o kişinin kötü niyetle kullanılıp, uygun olmayan muameleye maruz kaldığının belirlenmesi
gereklidir. Burada, öznel değerlendirmeler ve içinde yaşanılan toplumun kültürel faktörleri ve tanımları
devreye girmektedir. İstismar tanımını kullanabilmek için öncelikle kişiye uygun muamelenin ne oldu-
ğunun belirlenmesi gerekir. Bu hususta da niyet kavramı büyük önem taşımaktadır (Topçu, 2009: 22-26).
Çocukların her türlü sömürüye ve istismara maruz kalmasına engel olmak adına; çocuğu koruyan
bir ortam, çocuğun sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişim göstermesi adına ihtiyacı olan her türlü
olanakların kendisine sunulması, toplumsal bilinç yaratılması, çocukların korunması açısından yasal
temelin ve uygulamaların güvenceyle desteklenmesi, olası istismar durumunda gerekli müdahalelerin
en kısa zamanda gerçekleştirilmesi önemlidir (Uğurlu ve Gülsen, 2014: 3).

2. TEMAS İÇERMEYEN ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI TÜRLERİ


Çocukla seksi konuşma, teşhircilik ve röntgencilik (voyerizm) çocukla temas dâhilinde olmayan
cinsel istismar çeşitleridir. Cinsel içerikli konuşma, istismar edenin, mağdurun cinsel özelliklerine dö-
nük ya da çocukta meydana getirmeyi arzu ettiği cinsel eylemlerini çocuğa anlattığı, farklı cinsel öneri
ve yorumlamalarda bulunduğu konuşma çeşididir. Teşhircilik, istismarcının mağdura cinsel bölgelerini
gösterdiği ya da mağdurun karşısında mastürbasyon yaptığı temas içermeyen cinsel istismar türüdür.
Röntgencilik (voyerizm) ise istismarcının gözü önünde ya da gizli şekilde mağdur soyunuk (tamamen
ya da özel bölgeleri görülecek şekilde kısmen soyunuk) şekildeyken ya da istismarcıya cinsel yönden
doyum sağlamasına sebep olabilecek faaliyetler gerçekleştirirken izlemesidir. Bu faaliyetlerin içerisine
cinsel açıdan uyarıcılıktan daha farklı durumlar dâhil edilebilir. Örneğin, bir bebeğin bez değişiminden
etkilenebilen istismarcılar bulunabilir (Polat, 2007: 95).
Çocuğun cinsel bakımdan gelişimi, tercihleri ve organlarıyla dalga etme, sözlü ve duygusal şekilde
gerçekleştirilen istismar, cinsel içerikli fotoğrafların çekilmesi ve çocuk pornografisi de temas içerme-
yen cinsel istismar türleridir (Kanak ve Köksalan, 2011: 16).

3. ÇOCUK CİNSEL SÖMÜRÜSÜ


Çocukların Cinsel Olarak Sömürülmesine Karşı Dünya Kongresi’nde (1996) ortak görüşle şu tanım
kabul edilmiştir: “Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi çocuk haklarının çok ciddi bir ihlalidir. Çocuğa
veya üçüncü kişilere para ve benzeri şeylerin verilmesi karşılığında çocuğun yetişkin tarafından cinsel
- 22 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

olarak taciz edilmesidir. Çocuk, cinsel ve ticari bir obje olarak görülür. Çocukların cinsel açıdan sömü-
rülmesi çocuğa şiddet uygulamaktır ve günümüzde köleliğin bir çeşidi sayılır” (Polat, 1999: 212-237).
Çocuk fuhuşu, çocuk seks turizmi, çocuk pornografisi ve çocuk gelinler olarak çocuğun cinsel sö-
mürüsü dört şekilde tanımlanabilir.

3.1. Çocuk Fuhuşu


Çocuk fuhuşunda cinsiyet ayrımı gözetilmemekle birlikte istismarcılar ya da diğer deyimle müşte-
riler genellikle erkektir. Mağdurların çoğu genellikle latent ya da adölesan dönemdedirler fakat daha
küçük yaş çocuk grubuna da rastlanabilmektedir. Evden kaçmış olan çocuklar çocuk fuhuşu için bir
risk faktörüdür. Ev ortamlarının gergin durumlarından kaçış yolu olarak gördükleri dış çevreye yönel-
diklerinde istismarcıların ağına düşebilir ya da kendileri geçinebilmek amacıyla fuhuşa yönelebilirler
fakat çocuklar nadiren kendileri için bu faaliyeti gerçekleştirmektedirler. Büyük ihtimalle kendisinden
büyük bir yetişkin onları bu faaliyete yönelterek pazarlamakta ya da çocuğa alternatifler arasında para
kazanmak için en iyi yol olduğu için bu işin en uygun olduğu konusunda ikna etmektedir (Kanak ve
Köksalan, 2011: 19).
Küntay ve Erginsoy (2005: 111-114)’un çalışmasında özgürlük isteklerine, erkek arkadaş edinme-
lerine karşı gelinen ve ailelerinden sosyal ve duygusal yönden destek görmeyen ergen kız çocuklarının
evden kaçtıkları ve hayatlarını sürdürebilmek adına fuhuşa sürüklendikleri belirtilmiştir (Öztürk, 2009:
91-92).

3.2. Çocuk Seks Turizmi


Çocuk seks turizmi, çocuğun ticari cinsel sömürüsü için çocukla cinsel faaliyet gerçekleştirmek üze-
re çocuğun kendi ülkesinden daha az gelişmiş ülkeye seyahat ettirilmesidir. Birçok çocuk seks turistinin
zihninde, bir çocuğu cinsel şekilde partner seçme gibi spesifik bir tercih söz konusu değildir fakat ço-
cuktan cinsel sömürü amaçlı yararlanıldığı durumlardan istifade etmek gibi bir durum söz konusudur.
Özellikle zengin bir ülkeden gelen turistler, fakir ülkenin ekonomik yapısından istifade etmektedir. İş
amaçlı seyahat edenler, endüstri sektöründe çalışanlar da çocuk seks turizmi amacı güdebilir, sadece se-
yahat amacı güden kişiler seks turisti değildir. Çocuk seks turizmi, uluslararası mahiyettedir ve turistler
yaptıkları cinsel sömürüyü mantıklı görmektedir. Cinsel sömürüden, turizm kapsamında çocuğun ko-
runması için ulusal ve de uluslararası mevzuatlar mevcut olduğu takdirde yerel idarelerin bu sömürüye
karşı yapılması gerekli kovuşturma ve ceza verme sorumluluklarını yerine getirmesi yararlı olacaktır
(Polat, 2007: 211-212).

3.3. Çocuk Pornografisi


Çocuk pornografisi: “Çocuğun gerçekte veya taklit suretiyle bariz cinsel faaliyetlerde bulunur şekil-
de herhangi bir yolla teşhir edilmesi veya çocuğun cinsel uzuvlarının, ağırlıklı olarak cinsel amaç güden
bir şekilde gösterilmesidir” (Çocuk Hakları Sözleşmesi Ek Protokolü).
Erdoğan ve ark. (2011: 60)’nın çalışmasının bulguları; çocukları istismar edenlerin %5,5’i bu istis-
marı çocuk pornografisi ve bilgisayar aracılığıyla eylemini gerçekleştirmiştir. “Çocuk pornografisi ve
bilgisayar kullanımının ergenlerin maruz kaldığı istismarlarda çocuklara göre belirgin derecede fazla
olduğu dikkati çekmektedir.” Bu farklılığın nedeni olarak, ergenlerin çocuklara nazaran daha fazla in-
ternet kullanımı olmasını, keşfetme ve arkadaşlık kurma isteğindeki fazlalığı ve risk alıcı davranışlara
girmelerini sayabiliriz (Erdoğan ve ark., 2011: 60).

3.4. Çocuk Gelinler


Çocuk Koruma Kanunu çocuğu, erken yaşta ergin olsa dahi on sekiz yaşını tamamlamamış bir birey
olarak tanımlamıştır (5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, 2005).
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 23 -

Türk Ceza Kanunu’nda “Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel
ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmü
mevcuttur (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu).
Bilhassa üniversiteler tarafından gerçekleştirilen ulusal ölçekli çalışmalar: çocuk gelin olma ihtimali
ile düşük ekonomik seviye arasında paralellik olduğunu, genellikle Birleşmiş Milletler Örgütleri ve Dün-
ya Bankası’nca gerçekleştirilen çalışmalarda, ülkenin gelişmişlik seviyesi ile çocuk gelinler arasında
doğrudan ilişki bulunduğunu belirtmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan araştırmalar da sosyoeko-
nomik seviyenin düşük bölgelerindeki ailelerin on’lu yaştaki kızlarını belirli miktarda para karşılığında
yaşça büyük erkeklerle evlenmeye yönelttiği bulgusunu ortaya koymaktadır. Yine araştırmalar, ülkemiz-
de evli üç kadından birinin çocuk yaşta gelin olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır (Çakmak, 2009: 4).

4. PEDOFİLİ
Çocuk sevgisi anlamına gelen Latince bir sözcük olan pedofili, normal (olağan) bir çocuk sevgisin-
den uzak olup; çocuklara yönelik birincil cinsel ve duygusal yönelime sahip olma özelliği gösteren kişi-
leri tanımlamaktadır. Aynı zamanda, erişkin bireyin aynı ya da diğer cinsiyetten bir çocuğu cinsel açıdan
çekici bulması ve ona karşı cinsel bir eğilim ve ilgi duyması durumudur. Bu eğilime sahip tüm kimseleri,
çocukları cinsel yönden istismar edecek şeklinde düşünmek doğru olmayabilir (Topçu, 1997: 77-79).
Pedofil bireyler, rastlanması çok zor kişiler olmayıp tüm sosyokültürel çevrelerde ve sosyal sınıflarda
bulunabilmektedir. Pedofiller, topluma tam anlamıyla entegre olmuş, kuşku duyulmayacak kişiler ola-
bilirler ve çocuklara yönelik cinsel eğilimlerini açıkça sergilemez ve bunlardan asla söz etmezler (Polat,
2015: 63).

5. ENSEST
Ensestte bir tarafın çocuk olması durumu Türk Ceza Kanunu bağlamında dikkat edilmesi gereken
önemli bir durumdur. Çocuk söz konusu olduğunda ensest, cinsel istismarın en vahim halini oluştur-
maktadır. Ensest için kan bağına bakılması önemlidir çünkü ensestin tanımında, arasında kan bağı olan
kişiler arasındaki cinsel ilişki kastedilmektedir. Ensestin yasaklanmasının temeli de aile kurumunun,
soybağının, kalıtımın, doğacak nesillerin korunması ile beraber ahlaki değerlerin muhafaza edilmesidir.
Aralarında kan bağı olmaksızın aynı evde yaşayan kişiler arasındaki cinsel ilişki ensest kapsamında de-
ğil, farklı nitelikli bir durum olarak değerlendirilmelidir. Kan bağının kaçıncı dereceye kadar olması ge-
rekliliği aile ve ceza hukukunun beraber ele alınması sayesinde ortaya çıkacaktır (Kartal, 2014: 56-57).
Üvey babaya sahip olmak çocuk cinsel istismarı için önemli bir risk faktörüdür. Finkelhor (2005:
62)’un çalışmasında öz olmayan babaların biyolojik babalara göre kız çocukları beş kat fazla oranda
istismara uğrattıkları ve mağdurların farklı erkeklerce de daha fazla cinsel istismara maruz kaldıkları
bulunmuştur. Bunun sebebi olarak kız çocuklarının, öz olmayan babalarının akraba ve tanıdıkları gibi
kendileri ile duygusal ve sosyal yakınlığı zayıf olan erkeklerde iletişim kurmasıdır. Bununla birlikte,
annenin beraberlik kurduğu erkekleri evine getirmesi de risk artıran unsur şeklinde değerlendirilmiştir
(Öztürk, 2009: 93).
Ensest durumu ile karşı karşıya kalındığında yapılması gerekenler Asma (2000) tarafından şu şekilde
belirtilmiştir:
a. Çocuk yargılanmamalı, suçlanmamalı ve aşağılanmamalıdır. Çocuğu suçlayıcı davranmaktan uzak
durmak, onun için en iyi destek olabilir.
b. Mağdur çocuğun olayla ilgili anlatımından şok olmuş, korkmuş gibi tavırlar sergilenmemelidir.
c. Çocuğun yaşıtları ve bulunduğu kesim arasında kabul görmesi sağlanmalıdır.
d. Çocuğun başkaca istismara maruz kalmaması için tedbir alınmalıdır.
e. Çocuğa kurban gözüyle bakılmamalıdır.
f. Çocuğun benlik saygısı güçlendirilip, güçlü yönlerine vurgu yapılmalıdır (Yiğit, 2004: 97).
- 24 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

Ensest her tür ve tüm sosyoekonomik düzeydeki aile yapısında görülebilmektedir. Bazı uzmanlar her
ne kadar ensestin daha çok düşük sosyoekonomik düzeydeki ailelerde sık rastlandığını belirtse de bu
durum, ülkemizde düşük sosyoekonomik düzeydeki ailelerin niceliksel açıdan fazlalığı ile açıklanabilir.
Diğer bir husus da yüksek sosyoekonomik düzeydeki ailelerin, ensest fark edildiği zaman durumun
duyulmasının üzerlerinde yaratacağı prestij kaybı vb. sebeplerle durumu adli mercilere yansıtmadan
ekonomik güç sayesinde kendi aralarında sorunu çözmelerinin olası olduğu göz önüne alınmalıdır (Çav-
lin-Bozbeyoğlu, 2009: 47-48).

6. ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARINDA RİSK FAKTÖRLERİ


Çocuk cinsel istismarında pek çok risk faktörü bulunmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi, ai-
lesel faktörlerdir. Cinsel istismar riskini artıran faktörler: alt sosyoekonomik seviye, çocuk ve ebeveyn
ile anne ve baba arasında güçlü bağlar olmayışı, koruyucu ebeveynin yokluğu, çocukta zekâ geriliği
benzeri psikiyatrik bozukluğun bulunmasıdır (Yakut ve Korkmaz, 2013: 1630).
Çocuk cinsel istismarı için risk faktörleri şu şekilde belirtilmiştir:
a. “İzole ve fonksiyonsuz aile,
b. Aile çatışmalarının sıklıkla yaşandığı aileler,
c. Ekonomik sorunlar,
ç. Ebeveynlerin sorunlarla başa çıkma becerilerinin yeterince gelişmemiş olması,
d. Aile bireylerinde psikolojik-psikiyatrik bozukluklar,
e. 6 yaşından başlayan yaşlarda ve kız çocuğu olmak,
f. Kız çocuklarının doğal babalarından ayrı yaşamaları,
g. Annenin dışarıda bir işi olması,
ğ Düşük sosyo-ekonomik sınıfta bulunmak,
h. Ailede alkol ve uyuşturucu kullanımı,
ı. Annenin genç bir erkekle evli olması ya da birlikte yaşaması,
i. Yetişkinin genç cinsel partner seçmeye eğilimli olması,
j. Annenin gece çalışmak zorunda olması, çocuklara akşam baba ya da üvey babanın bakması,
k. Stres altında olan kişilerin benlik algılarının düşük olması,
l. Annenin pasif, bağımlı, olgunlaşmamış, cinsel engellemeleri olan ve çocuklarını korumaktan aciz
biri olması,
m. Düşük zeka ve eğitim düzeyi,
n. Çocuğun anne ile yakın duygusal ilişki kuramaması,
o. Çocuğun uzun süre anneden ayrı yaşaması,
ö. Annenin çocuğa cinsel eğitimi cezacı bir tutumla vermesi,
p. Çocuğun babadan sevgi alamaması,
r. Çocuğun iki veya daha az arkadaşı olması,
s. Anne ve babanın iyi ve yeterli bir cinsel hayatlarının bulunmaması,
ş. Yetişkinlerin çocukla aynı oda ya da yatağı paylaşmaları,
t. Şizofrenik karakter ya da depresyon durumunun ebeveyne hakim olması,
u. Ailenin sosyal ilişki ağında erozyon,
ü. Annenin hasta olması ya da evi terk etmesi,
v. Annenin istismarcı baba tarafından sürekli baskı altında tutulması,
y. Ebeveynin geçmişinde suç ya da intihar girişimlerinin olması,
z. Anneden genç üvey babanın olduğu durumlarda ergenlik çağındaki genç kız ile anne arasında
gizli ya da açık bir rekabetin olması; babanın uzun yıllar sonra eve dönmesi ve anneyi yaşlanmış,
kızı ise büyümüş bulması ve anne-baba tarafından yapılma olasılığının kuvvetli olması” (Polat,
2007:142-143).
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 25 -

7. ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARININ EPİDEMİYOLOJİSİ


2013 yılında Türkiye’nin beş farklı bölgesindeki beş üniversitenin öğrencileri ile yapılan bir çalışma-
da çocukluk döneminde cinsel istismara uğradığını ifade edenlerin sıklığı %7.9’dur (Ulukol, Kahilogul-
ları ve Sethi, 2014: 27). Cinsel suçlarda çocuk mağduriyetini araştırmak amaçlı Türkiye geneli yapılan
araştırmada cinsel suç olaylarında yaşanan çocuk mağduriyeti sayıları 2008 yılında 16,296 (%9,13);
2009 yılında 22,579 (%10,45); 2010 yılında 26,616 (%11,61) bulunmuştur. Cinsel nitelikli çocuk mağ-
duriyet düzeyi en yüksek olan iller ise sırasıyla İzmir, İstanbul, Kilis, Edirne, Tekirdağ, Muğla, Muş, Ay-
dın, Yalova, Bursa, Manisa, Van, Bartın, Nevşehir, Antalya, Ankara, Afyon, Kocaeli, Zonguldak, Kırk-
lareli, Iğdır, Mardin, Balıkesir, Adana, Niğde ve Çanakkale şeklindedir (Özpolat ve Solak, 2011: 54-55).

8. CİNSEL İSTİSMARA UĞRAMIŞ ÇOCUĞUN FARK EDİLMESİ VE


ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARININ ETKİLERİ
Cinsel istismara uğradığı düşünülen çocukların genital ve anal bölge muayenelerinde %60-80 oranında ya
hiçbir bulguya rastlanılmamakta ya da özgül olmayan bir bulguya rastlanılmaktadır. Vakaların sadece %20
-30’unda anal ve vajinal penetrasyon ile ekimoz şeklinde bulgular göze çarpmaktadır. Bu sebeple genellikle
tek somut bulgu, psikiyatrik muayene sonrasında açıklanabilen klinik tablo olmaktadır (Demirel, 2008: 19).
Çocuk cinsel istismarı sonucunda meydana gelebilen üreme organı yaralanmaları çocuklarda çok
hızlı iyileşebilmektedir. Bulgu olmaması, cinsel istismar gerçekleşmiş olması ihtimalini ortadan kaldır-
mamalıdır. Cinsel istismar şüphesini düşündürecek başlıca faktörler: mağdurun istismar olayını anlat-
ması, çocuğun yaşı ile uyumlu olmayan cinsel davranışlar sergilemesi, sosyal izolasyon, derslere yöne-
limin ve başarının azalması şeklindeki bu durumların, farklı bir durumdan kaynaklanmadığına kanaat
getirilmiş faktörlerdir (Turhan, Sangün ve İnandı, 2006: 155-156).
Cinsel istismar mağduru çocuklarda psikolojik sorunların yanı sıra bedenlerinde darp izleri, cinsel
organlarında ağrı, kanamalar ya da dışkı ve idrar tutamama görülebilmektedir (Doğru, 2015: 84).
Bilginer, Hesapçıoğlu ve Kandil’in (2013: 62) çalışmasında: cinsel istismar mağduru olup da bildi-
rimi yapılmayan vakaların sayısının oldukça fazla olduğu bilgisi verilmiş, bunun nedeninin de mağdur
çocuğun yaşadığı istismarı açıklamaktan korkması ya da adli aşamanın uzun süreceğine yönelik algının
mevcut olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca yapılan çalışma sonucunda, kız çocuklarının erkeklere göre
daha fazla istismara maruz kaldığı, cinsel yönden istismara maruz kalma yaşının ergenlik döneminin
başlaması ile birlikte yükseldiği, kız çocuklarının erkeklere göre daha büyük yaşlarda cinsel istismara
maruz kaldıkları, bu çocuklarda yaş artışıyla vajinal penetrasyon-sürtünme biçiminde istismarın arttığı;
bununla birlikte mağdurun yaşı küçüldükçe anksiyete belirtileri ön plana çıkarken, yaş artışı ve penet-
rasyon-sürtünme biçiminde gerçekleşen cinsel istismar sonucunda ise depresyonun öne çıktığı bulun-
muştur (Bilginer, Hesapçıoğlu ve Kandil, 2013: 62).
Cinsel istismara uğrayan çocuklarda görülen davranışsal değişiklikler: fobi, öfke davranışı, madde
bağımlılık durumu, uyku sorunları, saldırgan davranışlar, sosyal izolasyon, korkunç rüyalar, kendine za-
rar verme davranışı, depresyon, yeme problemleri, cinsel dışa vurum davranışları, özgüven eksikliği ve
akademik sorunlar olup, mağdur çocuk ve ergenlerde görülen ayırt edici davranış cinsel dışa vurum dav-
ranışları tarzında saptanmıştır. Bu davranışlar; yaşı ile uyumsuz cinsel davranış, teşhircilik, cinsellikle
ilgili oyunlar oynama, yetişkin ya da başka çocuklar ile fazlaca cinsel ilişkiye girme şeklinde görülmüş-
tür. Erkek cinsel mağdurlarda en fazla saldırgan davranışların gelişimi görülmekteyken; kız çocuklarında
ise en fazla intihar ve kendine zarar verme davranışları görülmektedir (Yakut ve Korkmaz, 2013: 1631).

9. KURUMSAL ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI


Türkiye’de bakım ve yetiştirme yurtlarında yaklaşık otuz bin korunmaya muhtaç ve beş bin de en-
gelli çocuk mevcut olduğu belirtilmektedir. Türkiye’deki kurumlarda cinsel istismara uğrayan çocuklar
hakkında net nicel veriler bulunmasa da yetkililerin gazetelere yansıyan açıklamaları durumun ciddi bo-
- 26 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

yutlarda olduğunu göstermektedir. Araştırmalar, bakımevlerinde cinsel istismar mağduru olan çocukla-
rın daha çok arkadaşları tarafından istismara uğradığını bildirmektedir. Kurumsal istismara uğrayanların
büyük bölümü ergenlerdir. İstismarcıların istismar etmek için ailesinden kopmuş, mutsuz, tecrit edilmiş
ve yalnız, istenmediğini düşünen, cinsel ve bedensel tecavüz öyküsü olan, davranış güçlükleri mevcut
olan çocukları tercih ettiğini araştırmalar göstermektedir. Yine araştırmalar, yatılı bakım kurumlarında
kalan çocukların büyük kısmının bu özelliklere sahip olduğunu belirtmektedir (Topçu, 2009: 126-129).
Kurumsal istismarlarla alakalı yapılan soruşturmalarda ergenlerin istismar şikâyetlerinin sıklıkla
inkâr edildiği ve dikkate alınmadığı gözlenmiş olup: bunun nedeninin bakımevindeki gençlerin karak-
ter, davranış ve doğru sözlülüğü konusunda şüphe duyulması ve kendileriyle alakalı olumsuz düşünce-
lere ve ön yargılara sahip olunması gösterilmektedir. Bu çocukları istismara karşı zayıf düşüren nedenler
de onlara ön yargı ile bakılması ve kendilerine değer ve önem verilmemesidir (Topçu, 2009: 129).
Kreş ve gündüz bakımevleri ile ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar, bu kuruluşların aile içi is-
tismar seviyesinde olmasa da çocuklar için cinsel istismar riski taşıdığını ortaya koymaktadır. Kutc-
hinsky (1992) tarafından yapılan bir araştırma, 270 gündüz bakımevinde 3 yılda 1639 çocuğun cinsel
istismara maruz kaldığını göstermiştir. Gündüz bakımevindeki ortalama yaşı 3,9 olan bir grup çocuğun
yetişkinlerce oral, anal ve genital seks içeren grup cinsel ilişkilere maruz kaldıklarını ve kendi ifadele-
rince, mağdurların bu faaliyetlere zorla ya da tehditle katıldıklarını göstermiştir. Yapılan araştırmalar,
bakımevlerindeki cinsel istismar mağduru çocukların birden fazla istismarcı tarafından cinsel istismara
uğradıklarını, mağdurların yaşlarının küçük olması sebebiyle istismarın sayısı ve süresi hakkında net
bilgi almanın güç olduğunu göstermektedir. Gündüz bakımevlerinde gerçekleşen cinsel istismar suçu
faillerinin genellikle orada birtakım görevler yapan öğretmenler, bakımevi sahibi ve yöneticileri, görevli
personelin yakınları ve akrabaları, şoför ve hizmetliler gibi çocuk bakımından direkt sorumlu olmayan
kişiler olabilmektedir. Ülkemizde yapılmış ve kurumsal istismar konusunda görüş ileri sürmeye imkân
tanıyan araştırmalar bulunmamaktadır (Topçu, 2009: 129-130).

10. TÜRKİYE ÇOCUK İZLEM MERKEZİ (ÇİM) UYGULAMASI


Türkiye’de istismar mağduru çocuklarla ilgili nitelikli hizmetler verilmesi amacıyla Marmara Üni-
versitesi Tıp Fakültesi’nin girişimleriyle üniversiteler bünyesinde hizmet vermekte olan Çocuk Koruma
Merkezleri kurulmuştur. Sağlık Bakanlığı bünyesinde ise cinsel istismar mağduru çocukların işlemlerini
yürütmek amacı ile Çocuk İzlem Merkezleri kurulmuştur (Dağlı, 2016: 27). Çocuk İzlem Merkezlerinin
ülke genelinde yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir.
“Çocukların cinsel sömürüsünün ve istismarının hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, özellikle
bilgi ve iletişim teknolojilerinin (ICT) Çocuklar ve failler tarafından artan kullanımı ile ilgili olarak
endişe verici oranlara ulaştığı tespitini sunan Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara
Karşı Korunması Sözleşmesi, Bakanlar Kurulu’nca onaylanarak 10.09.2011 tarihli Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir” (Trabzon Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, 2015: 3).
Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) konulu 04.10.2012 tarihli ve 28431 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış
Başbakanlık Genelgesi’nde “…çocuk istismarının önlenmesi ve istismara uğrayan çocuklara bilinçli ve
etkin bir şekilde müdahale edilmesi amacıyla, öncelikli olarak cinsel istismara uğramış çocukların ikincil
örselenmesini asgariye indirmek, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişilerden oluşan bir merkezde
ve tek seferde gerçekleştirilmesini temin etmek üzere; Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler/kurumlar bün-
yesinde Çocuk İzlem Merkezlerinin (ÇİM) kurulması ve bu merkezlerin işleyişinin Sağlık Bakanlığı›nca
koordine edilmesi gerekli görülmüştür” belirtilmektedir. Aynı genelgede “…ÇİM’lerin çalışma ve yay-
gınlaşma sürecinin sağlıklı ve amacına uygun bir şekilde yürütülmesi için gerekli tedbirleri görüşüp ka-
rara bağlamak ve bu konuda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere; Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı ya da yardımcısının başkanlığında; Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçiş-
leri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı temsil-
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 27 -

cilerinin (bakanlıklardan müsteşar yardımcısı, başkanlıklardan başkan yardımcısı düzeyinde) katılımıyla


ÇİM Yönetim ve Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur” belirtilmiştir (Başbakanlığın 4.10.2012 tarihli ve
28431 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) konulu 2012/20 No’lu Genelgesi).
Hakim ve Savcılar Kurulu›nun konu ile ilgili üç önemli genelge ve duyurusu şu şekildedir:
“…özellikle cinsel istismar suçunun mağduru olan çocukların etkin bir şekilde korunmalarının sağ-
lanması, ikincil mağduriyetlerinin önlenmesi, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişiler tarafın-
dan tek seferde yapılması ve istismarı önleyici tedbirlerin alınması amacıyla Sağlık Bakanlığı’na bağlı
hastaneler/kurumlar bünyesinde kurulan Çocuk İzlem Merkezlerinde soruşturma işlemlerinin yapılma-
sının sağlanması” gerekliliğine dair 18.10.2011 tarihli, 10 no’lu ‘Soruşturma Usul ve Esasları’ konulu
genelgesi (Trabzon Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, 2015: 11).
Hakim ve Savcılar Kurulu›nun 11.02.2012 tarihli ve ‘Üniversitelerin Çocuk Koruma Birimleri ve
Merkezleri’ hakkındaki duyurusu: “Takdir ve değerlendirmesi Cumhuriyet Başsavcılığına ait olmak
üzere, üniversitelerde kurulan ve Sağlık Bakanlığı tarafından Sağlık Bakanlığı Çocuk İzlem Merkezle-
rinin işleyişine dair usul ve esaslar (afiliasyon-işbirliği) dikkate alınarak tamamlanmış özelliklere haiz
bulunan çocuk koruma birimleri veya merkezlerinde de soruşturma işlemlerinin yapılabileceğinin bilin-
mesi…” (B.03.1.HSK.0.70.12.04-010.07.02-1-2012/144/8134 sayılı duyuru).
07.01.2013 tarihli ‘Çocuk İzlem Merkezleri’ konulu duyurusuyla (87742275-045.02-115-
2011/18/409 sayılı duyuru) Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet
Komisyonu Başkanlıkları ile alakalı genelge belirtilmiştir: “…çocuk izlem merkezlerinde soruşturma
işlemlerinin gerçekleştirilmesinde, yukarıda sözü elden Kurulumuzun genelgesi, duyurusu, Başbakanlık
Genelgesi ve ÇİM Yönetim ve Koordinasyon Kurulu tarafında alınan 22/10/2012 tarihli ve 2012/1 sayılı
karar doğrultusunda işlem yapılmasını, keyfiyetin merkez ve mülhakattaki ilgili Hâkim ve Cumhuriyet
Savcıları ile adliye personeline duyurulması…” soruşturma aşamasında meydana gelebilecek olası kuş-
kular giderilerek Çocuk İzlem Merkezleri’nin işlevselliği oluşturulması amaçlanmıştır (Trabzon Barosu
Çocuk Hakları Komisyonu, 2015: 11-12).
Çocuk İzlem Merkezleri, 2010 yılında pilot uygulama olarak ilk kez Ankara ilinde açılmış olup,
2017 yılı Haziran ayı itibariyle halen yirmi yedi ilde, 2012/20 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile hizmet
vermektedir ve Çocuk İzlem Merkezleri ile ilgili halen bir yönetmelik mevcut değildir (Bağ ve Alşen,
2016: 10). Sağlık Bakanlığı ve ilgili diğer Bakanlıklar tarafında hazırlanan yönetmelik taslağı paydaş
kurumların onaylarından sonra kabul edilecektir.

10.1. Çocuk İzlem Merkezleri Fiziksel Yapısı


ÇİM, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na bağlı ilgili hastane bünyesinde, hastanenin farklı bö-
lümlerinden ayrımı mümkün olmayacak biçimde, içsel dizaynı; adli ve medikal işlemlerin tam olarak
yapılmasını ve çocukların kendilerini konforlu ve güvenli olarak algılamalarına fırsat verecek çocuk
dostu bir ortamın sağlanabileceği bir yerde kurulmaktadır (Ulukol ve ark., 2013).
Çocuk İzlem Merkezleri, mağduriyet kuşkusuyla gelen çocuğun ifadesinin alınması, aile görüşme-
sinin gerçekleştirilmesi, adli görüşme raporlarının hazırlanabilmesi için gerekli bütün personel ve araç
gerecin mevcut olduğu, her süreçte çocuğun üstün yararı göz önüne alınarak faaliyet gösteren birimler-
dir (Bağ ve Alşen, 2016: 10).

10.2. Çocuk İzlem Merkezi’nde Çalışan Profesyoneller ve Eğitimleri


10.2.1. ÇİM Sorumlu Hekimi: Çocuk İzlem Merkezindeki hizmetlerin ekip anlayışı ile planlanması
ve yürütülmesinden sorumlu hekimdir (Bağ ve Alşen, 2016: 11).
10.2.2. Adli Görüşmeci: Mağdur çocukta ikincil örselenmeye sebep olmamak adına cinsel istismar
öyküsü ile ilgili çocuk ile görüşme gerçekleştirerek suç unsurlarının ortaya çıkmasını sağlamakla gö-
revli meslek elemanıdır (Ulukol ve ark., 2013). Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı’na
- 28 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

“sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan hekim, çocuk gelişimcisi, psikolog, sosyal çalışmacı ile
çocuk gelişimi, psikoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik veya sosyal hizmet alanlarında yüksek
lisans yapmış olan hemşireler” katılabilir (Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı, Sağlık
Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 04.06.2015: 4).
Çocukla Adli Görüşmeci eğitim programının yürütülme usul ve esasları şu şekilde belirtilmiştir:
1. “Bu sertifikalı eğitim programı teorik eğitim, sınıf içi uygulama ve saha uygulaması olarak yürütülür.
2. Her eğitim başlangıcında eğitim hakkında bilgi verilir ve eğitim süresince geçerli olan kurallar ve
uygulamalar açıklanır.
3. Bir eğitim programında en fazla 25 (yirmi beş) katılımcı eğitime alınır.
4. Teorik ve uygulamalı dersler günde en çok 8 (sekiz) ders saati olacak şekilde yapılır. Bir ders saati
süresi 40 (kırk) dakikadır.
5. Eğitimde devamlılık zorunluluğu aranacaktır.
6. Sertifika alabilmek için eğitim programının en az %90 (doksan)’ına katılım zorunludur.
7. Eğitim programı ve eğitimciler, Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı Teorik Eğitim
ve Eğitimci Değerlendirme Formu (Ek-4) doğrultusunda katılımcılar tarafından değerlendirilir” (Ço-
cukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdür-
lüğü, 04.06.2015: 4).

Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı teorik eğitim ve değerlendirme süresi beş iş
günü-kırk saat; uygulamalı eğitim ve değerlendirme yirmi yedi iş günü- iki yüz on altı saat olmak üzere
toplamda otuz iki iş günü-iki yüz elli saattir. Teorik eğitim sonucu sınav uygulanmakta, sınavdan seksen
puan alan katılımcılar başarılı kabul edilmektedir. Teorik eğitim sonrası seksen puan alamayan katılım-
cılara, bir sonraki teorik eğitim sonrası bir kez daha sınava girme hakkı tanınmaktadır. Teorik eğitim sı-
navını başarı ile tamamlayanlar uygulama eğitimine başlamaktadır. Uygulama eğitimi ülke genelindeki
Çocuk İzlem Merkezlerindeki adli görüşmeciler tarafından verilmektedir. Eğiticileri: “Eğitim vereceği
alanda uzmanlaşmış ve bu alanda en az 2 (iki) yıldır çalışan kişiler; uygulama eğitimler için: En az 100
(yüz) adli olgu görüşmesi ve değerlendirmesi izlemiş ve en az 50 (elli) adli görüşmeyi bizzat kendi
yapmış kişiler” olmalıdır. Uygulama değerlendirmesinde; Çocukla Adli Görüşme Değerlendirme Formu
(EK-1), Çocuk Yaşta Evlendirilen Mağdurlar İçin Çocukla Adli Görüşme Değerlendirme Formu (EK-2)
ve Tanık Çocukla Adli Görüşme Değerlendirme Formu (EK-3) kullanılmaktadır. Uygulama kapsamında
yapılan görüşmelerden en az onundan 100 üzerinden 80 puan alan katılımcılar başarılı kabul edilmek-
tedir. Uygulama değerlendirmesinde başarısız olan katılımcıların en az 10 vakada 80 puana ulaşana ka-
dar iki dönem daha eğitime katılması hakkı tanınmaktadır (Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim
Programı, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 04.06.2015: 11-12).
Eğitim sonrasında katılımcılara geçerlilik süresi üç yıl olan Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikası ve-
rilmekte, aktif olarak ÇİM’de çalışan ve yılda en az elli tane adli görüşme yapıp raporlandıran persone-
lin sertifikası yenilenmektedir. Bu koşulları sağlamayanlar Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Ruh Sağlığı
Programları Daire Başkanlığı’nca belirlenecek eğitim merkezlerinde dört vaka görüşmesi alıp, değer-
lendirme sonucu başarılı olanların sertifikaları yenilenmektedir (Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı
Eğitim Programı, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 04.06.2015: 13).
10.2.3. Aile Görüşmecisi: Mağdur çocuğun aile bireyleri ile görüşen, istismar olayı ile ilgili bilgi
alan, mağdur çocuk ve ailenin olayla alakalı sorunlarına çözüm üretmek amaçlı danışmanlık hizmeti
veren personeldir. Aile görüşmecisi, çocuğu istismar eden ya da istismar ettiğinden şüphe edilen kişiler
ile görüşme yapmamaktadır (Bağ ve Alşen, 2016: 11).
10.2.4. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü (ASPİM) Temsilcisi: Aile ve sosyal politikalar il
müdürlüğü temsilcisi, adli görüşmeci ya da aile görüşmecisi tarafından riskli görülen durumlarda adli
görüşmelere girmekte ve aile görüşmelerine katılmaktadır. Cinsel istismar mağduru çocuğun, ailesine
teslim edilmesinde risk mevcutsa kuruma teslim işlemlerini gerçekleştirmektedir. Ayrıca, sosyal incele-
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 29 -

me yapma, sosyal inceleme raporu hazırlama ve bağlı olduğu kurumu ile iletişim faaliyetlerini gerçek-
leştirme konusunda görevli olan temsilcidir (Bağ ve Alşen, 2016: 11).
10.2.6. Hemşire: Çocuk İzlem Merkezinde değerlendirilen vakaların bütün muayenelerinin organi-
zasyonunu sağlayarak, çocuğun muayeneye uyumunu sağlamakta ve muayeneye eşlik etmektedir (Bağ
ve Alşen, 2016: 11).

10.3. Çocuk İzlem Merkezi’nin İşleyişi


Çocuk yüksek yararı gözetilerek kurulmuş olan Çocuk İzlem Merkezleri, Sağlık Bakanlığı tarafından
verilen eğitimden geçmiş adli görüşmeciler tarafından çocuğun örselenmeden beyanının alınması ve
gereği halinde konsültan hekim muayenelerinin tek merkezde, kısa sürede gerçekleştirilmesini hedefle-
mektedir. Mağdur çocukların ikincil örselenmesinin önüne geçmek üzere kurulmuş olan Çocuk İzlem
Merkezlerinin işleyişi şu şekildedir: Çocuk cinsel istismarına ya da iddiasına yönelik ihbara binaen kol-
luk görevlileri, konuyla ilgili Cumhuriyet Savcısı›na bilgi vermekte, Cumhuriyet Savcısı talimatı ile kol-
luk görevlileri varsa ailesi ile birlikte mağdur çocuğu, sivil bir ekip ve araç ile Çocuk İzlem Merkezi›ne
getirmektedir (Acehan ve ark., 2013: 609). Çocuğun cinsel şekilde istismara maruz kaldığına dair bilgi
edinen veya kuşku duyan meslek profesyonelleri durumu ivedilikle kolluk yetkililerine ya da Cumhuri-
yet Savcılığı›na bildirmekle yükümlüdür (Üstündağ ve Alataş, 2016: 291). Bildirim sonrasında Cumhu-
riyet Savcısı’nın talimatı ve izleminde Çocuk İzlem Merkezi›nde gerçekleştirilebilecek işlemler istenilen
saatte başlatılabilmektedir. Çocuk İzlem Merkezi’ne gece gelen mağdur çocuk; yorgun ya da uykusuz
olduğunda banyolu, refakatçi kalabilecek, intihar girişimini sağlaması muhtemel her türlü eşyadan arın-
mış konaklama odasında, yirmi dört saati geçmeyecek şekilde, beslenme ve tıbbi ihtiyaçları ilgili hastane
tarafından karşılanarak konaklayabilmektedir. Çocuk İzlem Merkezi’ne gelen mağdur çocuk öncelikle
ön görüşmeye alınmakta, varsa ailesi de aile görüşmesine alınmaktadır (Bağ ve Alşen, 2016: 12).
Adli görüşmeci tarafından yapılan ön görüşmenin amacı; çocukla tanışma, güven duygusu kazanma,
çocuğun yaşı ile uyumlu gelişimsel durumunu saptama, istismar olayı ile ilgili yüzeysel bilgi alma, birimi
tanıtma, adli görüşmenin ne olduğunu kendisine yaşına uygun şekilde anlatma ve çocuk birime alışana dek
yeterli süre onunla ilgilenmektir. Aile görüşmecisi tarafından gerçekleştirilen aile görüşmesinin amacı; aile
ile görüşmek ve mağdur çocuğun aile dinamikleri hakkında bilgi edinmektir. Ön görüşme ve aile görüşmesi
sonrasında ilgili Cumhuriyet Savcısı ve aile ve sosyal politikalar il temsilcisine, bu görüşmelerden edinilen
bilgiler iletilir. Baro’dan avukat talebi yapılarak, adli görüşme sürecine hazırlanılır (Bağ ve Alşen, 2016: 12).
Cinsel istismar mağduru çocuğun adli görüşmesini, Sağlık Bakanlığı›nca düzenlenen Çocukla Adli
Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Programı›nı tamamlayan hekim, çocuk gelişimcisi, psikolog, sosyal çalış-
macı ve uzman hemşire unvanlı meslek elemanları, ses ve görüntü kaydı alınacak şekilde özel dizayn
edilmiş aynalı odada gerçekleştirir (Üstündağ ve Alataş, 2016: 292). Adli görüşmede mağdur çocukla;
cinsel istismarın gerçekleşme biçimi, istismar edenin kim olduğu ve istismarcı hakkında bilgiler, istis-
mar olayının detayları mağdurun yaşı dikkate alınacak şekilde konuşulur. Adli görüşmede, anatomik
resimler ve gerekli durumlarda oyuncaklardan destek alınmaktadır. Adli görüşmenin amacı, bütün ekip
için gerekli olan bilgileri mağdura uygun şekilde yöneltmektir. Adli görüşmede, iyi ve kötü dokunmanın
ne olduğu çocuğa sorularak, görüşme sonunda kısa bir bedeni koruma eğitimi verilmektedir (Bağ ve
Alşen, 2016: 12). İlave sorular gerektiği takdirde soruları, aynalı odanın arkasındaki izlem ekibinden ku-
laklık ya da monitör vasıtasıyla alan adli görüşmeci mağdurun yaşı, gelişim özellikleri ve duygulanımını
dikkate alarak ilgili soruyu mağdur çocuğa yöneltmektedir (Üstündağ ve Alataş, 2016: 292). Görüntü
ve ses kaydı alınarak gerçekleştirilen adli görüşmeyi aynı anda, aynalı odanın arkasından Cumhuriyet
Savcısı, Müdafi Avukatı, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Temsilcisi ya da aile görüşmecisi iz-
lemekte; gerçekleştirilen adli görüşme Çocuk İzlem Merkezi’nde yazılı ifade tutanağı haline getirilerek
izleyenler ve mağdur tarafından imzalanmaktadır (Kafadar, 2014: 2). Adli görüşme, adli görüşmeci
tarafından mağdur çocuğun gelişim özelliklerini de kapsayan ayrıntılı rapor haline getirilerek yasal süre
içerisinde soruşturma dosyasına eklenmektedir (Bağ ve Alşen, 2016: 12).
- 30 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

Adli görüşme sırasında mağdur çocuğun kalacak yeri olmadığına ya da aile kurumunda yaşamaya de-
vam etmesinin çocuk için risk oluşturacağına yönelik kanaat oluşmuşsa ve Çocuk İzlem Merkezi›ndeki
işlemleri henüz tamamlanmamışsa mağdur çocuk, o gün Çocuk İzlem Merkezi›nde konaklayabilir. Bu
durumda kolluk yetkilisi ya da ilgili hastanenin güvenli görevlisi ile birlikte mağdur çocuğa adli görüş-
meci refakat etmektedir (Üstündağ ve Alataş, 2016: 292).
Adli görüşme sonrasında muayene talimatı mevcut ise mağdur çocuk, adli muayene odasına alın-
makta; kendisine ÇİM hemşiresi tarafından muayene hakkında bilgi verilmekte, gerekli olan onamlar
alınmaktadır. Adli tıp uzmanınca beden muayenesi gerçekleştirilebilmekte; ihtiyaç durumunda adli kanıt
unsuru sayılabilecek giysi, saç, sperm örneği, tükürük, tırnak içlerinden gerekli olan örnekler alınmakta,
muhtemel uyuşturucu madde kullanımına yönelik kan ve idrar örnekleri Adli Tıp Kurumu’na gönderile-
bilmekte ve muayene sonucu adli tıp uzmanınca rapor haline getirilmektedir. Çocuk hastalıkları uzmanı;
cinsel istismar dışındaki farklı hastalıklar konusunda tarama, gebelik riski durumu varsa kanda gebelik
testi, menstrüel siklusla alakalı detaylı anamnez, cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda gerekli ta-
ramalar için serolojik testlerle ilgili çocuk sağlığı muayenesini gerçekleştirmektedir. Çocuk ve ergen
ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı muayenesi kapsamında merkeze gelen her çocuk bir defa değerlendi-
rilmekte; cinsel istismardan sonra oluşması muhtemel erken dönem bulgularını değerlendirip, herhangi
bir psikopatoloji tespit ettiğinde tıbbi tedaviyi ayarlamakta, ilk görüşmede risk saptadığı vakaların uzun
süreli takipleri için ilgili merkezlere yönlendirme yapmakta ve bulgularını rapor haline getirerek soruş-
turma dosyasına ilave etmektedir. (Bağ ve Alşen, 2016: 12-13).
Yeterli mesleki deneyimi olmayan sağlık çalışanları tarafından cinsel istismar mağduru çocuğa ger-
çekleştirilen adli tıbbi girişimlerden elde edilen bulguların yanlış değerlendirilmesi veya kaybolması
durumu mevcut olabilir. Tıbbi muayene için mağdurdan onam alınması, onam veremeyecek durumda
ise mağdurun ailesinden yazılı onam alınması önemlidir (Yılmaz, 2016). Mağdur çocuktan sürüntü ör-
neği alımı gibi konsültan hekim muayene işlemi dahilindeki yapılan tüm işlemlerin Çocuk İzlem Mer-
kezlerinde gerçekleştirilmesi; bulguların uygun ortamda değerlendirilmesi, kaybolma ya da karışmanın
önüne geçme adına önem arz etmektedir.
Çocuk İzlem Merkezleri İşleyiş Şeması, EK-1’de sunulmuştur:

EK-1. Çocuk İzlem Merkezleri İşleyiş Şeması


Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 31 -

SONUÇ VE TARTIŞMA
Çocuk istismarını engellemede başarı sağlayabilmek için sorunun bütün yönleri, bilhassa sosyoe-
konomik faktörün dikkate alınması önemlidir. İstismar önleme çalışmalarında genellikle üç aşamalı bir
istismar önleme yöntemine değinilmektedir. Birincil önlemede, çocuk istismarı sıklığını azaltmak ama-
cıyla riskli grupların aksine, genel popülasyona odaklanılmaktır. İkincil önlemede, toplumdaki hedef
kesim olarak, çocuk istismarı riskinin fazla olduğu kesim ele alınmaktadır. Üçüncül önlemede ise istis-
mar gerçekleştikten sonra istismarın tekrar meydana gelmesi ve mağdur çocuğun yeniden örselenmesi
riskinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Tedavi, istismarın tanınması ve bildirimler üçüncül önlemeyi
kapsamalıdır (Dağlı ve İnanıcı, 2010: 33).
Türkiye Çocuk İzlem Merkezleri uygulamasına benzer uluslararası alanyazında İzlanda-Barnahus›taki
Çocuk Evi modeli, 1998 yılında açılmış olup tüm İzlanda halkına hizmet sunmaktadır. Çocuk Evi bina-
sının dışında verilen hizmetin ve merkezin ne olduğuna yönelik herhangi bir işaret ya da bilgi mevcut
değildir. İzlanda›da, bir çocuk, bir kişiye cinsel istismara maruz kaldığını söylediğinde kişi, çocuk sos-
yal hizmetlerine ve/veya polise rapor vermekteyken 1999›da İzlanda›da mevzuat değişmiş ve Hakimle-
rin çocuk cinsel istismarı ile ilgili görüşme sürecinden sorumlu olmalarına karar verilmiştir. Çocuk Evi
modelinde genellikle işleyiş şu şekildedir: Konu ile ilgili olarak Hakim›e durum bildirilir ve vaka ile
ilgili bir savcı ve savunma avukatı derhal tayin edilir. Çocuk Evi, genellikle 3,5 yaştan 18 yaşına kadar
çocuklar için adli görüşme ve terapi hizmeti sunmaktadır. Ancak Hakimin takdirine bağlı olarak 15
yaş üstündeki çocukların adli görüşmesi, yetişkinlerde olduğu gibi polis tarafından yapılabilmektedir.
Gerekli olduğu takdirde adli tıbbi muayene işlemi gerçekleştirilmektedir. Adli görüşmeci bir kulaklık
takarak gözlem odasındaki Hakim, Savcı ve Avukat ile irtibat kurmaktadır. Görüşmeler genellikle bir
saatten az sürmekte, kısa zamanlı dikkat süresine sahip olan küçük bir çocuk için zaman zaman birden
fazla görüşme gerekli olmaktadır. Kaydedilen adli görüşme, çocuğun ifadesi olarak kabul edilmekte
ve genellikle çocukla, cinsel istismar yaşantısına yönelik olarak tekrar görüşülmesi gerekmemektedir
(Goddard, Harewood & Brennan, 2015: 71-73). Kaydedilen adli görüşme, çocuğa terapi yapacak olan
psikolog tarafından da izlenebilmektedir. Adli görüşmeyi gerçekleştirecek psikologtan farklı bir psiko-
log tarafından terapi işlemi yürütülmektedir. Çocuk ve aileleri (vasiler)’nin ruhsal rehabilitasyonuna
Çocuk Evi›nde hemen başlanabilmektedir. Çocuğa yönelik tedavi, tipik olarak travma odaklı bilişsel
davranış terapisini içermektedir (Goddard, Harewood & Brennan, 2015: 74). Ülkemizdeki uygulama
ile İzlanda Çocuk Evi modeli kıyas edilecek olursa, Türkiye›de çocuk cinsel istismarına yönelik bil-
dirimler Cumhuriyet Savcılığı ya da Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Amirliği ile Jandarma Çocuk
Kısım Amirliği›ne yapılmaktadır. Çocuk İzlem Merkezlerindeki adli görüşmelere Hakim katılmamakta,
Cumhuriyet Savcısı sorumluluğunda işleyiş sürdürülmektedir. Mağdur çocuklara yönelik merkezde kısa
ya da uzun süreli çocuk ve aile terapileri hizmeti verilmemektedir. İzlanda Çocuk Evi modelinde 15 yaş
üzerindeki bazı çocukların adli görüşmesi Hakim takdirinde kolluk yetkililerince yapılabilmekteyken
ülkemizde on sekiz yaşın altındaki tüm cinsel istismar mağduru çocukların görüşmelerinin Çocuk İzlem
Merkezlerinde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Çocuk Evi modeline benzer şekilde adli tıbbi muaye-
neler Çocuk İzlem Merkezi›nde gerçekleştirilmektedir.
Avustralya, Belarus, Kanada, Hırvatistan, Küba, Danimarka, Grönland, Guyana, İsrail, Letonya,
Meksika, Yeni Zelanda, Norveç, Filipinler, Polonya, Güney Afrika, İsveç ve Türkiye›de (Swedin, 2014)
Çocuk Evi ve Çocuk Koruma Merkezleri gibi örnekler geliştirilmiş ve şu anda faaliyet göstermektedir.
Ancak Finlandiya gibi diğer ülkelerde bu merkezler geliştirilme aşamasındadır. Bazı konularda yu-
karıda belirtilen işleyiş örneğinde ülkeler arası farklılıklar olabilmekle birlikte bu model genel olarak
etkili ve uyarlanabilir görünmektedir (Goddard, Harewood & Brennan, 2015: 77). Uluslararası deneyim
ve kılavuzluk açısından İngiltere›nin bu merkezler için şu önerileri mevcuttur: Ceza adalet sisteminin
çocuğa uygun olarak düzenlenmesi gerekliliği, çocukla özellikle eğitilmiş profesyonellerin çocuk dos-
tu bir ortamda görüşmesi, görüşme gerçekleştiren profesyonellerin düzenli şekilde görüşme teknikleri
hakkında süpervizyona tabi tutulmaları, ideal adli görüşmelerin yapılması, kaydedilmesi ve bir Hâkimin
- 32 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

başkanlık etmesiyle adli görüşmeci aracılığıyla çocuğa soru yöneltilmesi, gerçekleştirilen adli görüş-
menin çocuğun gerçekleştirilecek olan mahkeme aşaması için yeterli olması, merkezdeki sürecin cinsel
istismar iddiası yapıldıktan sonraki mümkün olan en kısa sürede ve pratik şekilde tamamlanması, adli
tıbbi muayenelerin gerçekleştirilmesi, tüm çocuk ve ailelerine yönelik psikolojik destek/terapi hizmeti
sunulması, çocuğun etrafında gelişmiş çok disiplinli bir ekip bulunması ve çocuğun tüm karar alma
süreçlerinin merkezinde olması ile buna ek olarak diğer taraflarla (sosyal hizmetler, savunucular, tıbbi,
psikolojik destek profesyonelleri, polis ve mahkeme dahil olmak üzere) paydaş değerlendirmeler ve geri
bildirimler sağlanması önemlidir (Goddard, Harewood & Brennan, 2015: 78).
Goddard, Harewood, Brennan (2015) çalışmasında, çocuk ve ergenler için verilecek hizmetlerin, on-
ların özel ihtiyaçlarının bulunabileceği akılda tutularak tasarlanmasının önemine değinmiş, çocuk cinsel
istismarı vakalarının soruşturulmasında bazı önemli değişikler yapılmasını önermiş ve Londra’da bu
görüş desteklenmiştir. Düşünülen değişiklik ya da iyileştirmeler; Çocuk Hakları Sözleşmesi, Lanzarote
Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Çocuk Dostu Adalet İlkeleri ve çocukları
korumada işbirliği ile yapılmış çalışmalardan elde edilen bulgulara dayanmaktadır (Goddard, Harewood
& Brennan, 2015: 87-88). Çocuk cinsel istismarı ile ilgili hizmetlerin verileceği merkezlerde çalışan
profesyonellerin meslektaşları tarafından desteklenmesinin, disiplinler arası hizmetlere erişimin artı-
rılmasının, ekip çalışması yapılmasının, profesyonellerin alandaki becerilerini sürdürmek için yeterli
sayıda vaka görmelerinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Cinsel istismar mağduru çocuklar için verilen
hizmetleri sağlayan merkezlerin ilçelerde de bulunması gerekliliğinden bahsedilmiştir. Cinsel istismar
mağduru çocuklara sunulan hizmetlerin: hekim muayenesi, cinsel sağlık taraması ve takibi, koruma,
bağımsız hizmet veren avukatlardan savunuculuk desteği, olgulara bir iki yıllık danışmanlık hizmeti,
meslek elemanları için sosyal yardım ve desteğin gerekliliği belirtilmiştir (Goddard, Harewood & Bren-
nan, 2015: 89). Türkiye’nin 2017 yılı Haziran ayı itibariyle sadece yirmi yedi ilinde Çocuk İzlem Mer-
kezi mevcut olduğu dikkate alındığında, tüm yurdumuzda Çocuk İzlem Merkezleri kurulduktan sonra
ilçelerde de bu merkezlerin kurulmasının yararlı olacağı, yukarıda belirtilen tüm destek çalışmalarının
ülkemiz Çocuk İzlem Merkezlerinde de sürdürülebilir oluşunun yarar sağlayacağı düşünülmüştür.
İngiltere’de 1800’lü yılların sonunda çocuk adalet sisteminin, çocuk mahkemeleri kurularak ceza
adalet sisteminden ayrılmaya başladığı ve polisten başlayarak bütün sürecin çocuğun yüksek yararı he-
deflenecek şekilde oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir. Türkiye’de çocuk mahkemelerinin 1979’da
ancak yasalaşmış olmasına rağmen günümüzde bile alt yapısı mevcut bulunmayan kurumlar şeklinde
hizmet vermeyi sürdürdüğü görülmektedir (Öntaş, 2008: 35).
Türkiye›de Emniyet görevlilerin Çocuk İzlem Merkezlerinde nasıl çalışacağı ile ilgili herhangi bir
mevzuat hükmü bulunmaması, çoğu ilde bu hususta işleyiş farklılıkları oluşmasına neden olmaktadır. Sa-
bit bir emniyet görevlisi bulunmaması durumu; mağdur yakınlarının Çocuk İzlem Merkezi’ndeyken istis-
mar olayını olası örtbas etme eğilimleri gösterebilmesine, soruşturmayı etkileyebilmesi hallerine, Çocuk
İzlem Merkezi’nde görevli meslek elemanlarına fiziksel şiddet uygulanması durumunda güvenlik halinin
sağlanamamasına sebep olabilecektir. Bu durumların, mağdurun Çocuk İzlem Merkezi’nden ayrılması
sonrası da olabileceği; bilhassa ailesinin yanından alınması gerekli olan vakalarda bazı ailelerin Çocuk İz-
lem Merkezi’ndeki personelle sonradan sıklıkla yüz yüze geldiği tecrübe edilmektedir. Bu gerekçelerden
ötürü, yirmi dört saat esasına göre hizmet vermekte olan Çocuk İzlem Merkezlerinde, Emniyet Müdürlü-
ğü tarafından vaka bazlı yerine, yirmi dört saat esası dikkate alınarak hizmet verebilecek kolluk yetkilisi
görevlendirilmesi, Çocuk İzlem Merkezleri işleyişinde geliştirilmesi gerekli önemli konulardandır (Trab-
zon Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Çocuk İzlem Merkezleri Türkiye Raporu, 2015: 15).
Ülkemizdeki bütün Jandarma Çocuk Kısım Amirlikleri’nde sivil ekip ve sivil araç mevcut olmasının
ve Jandarma bölgesinden Çocuk İzlem Merkezlerine yönlendirilecek çocukla, cinsel istismar yaşantı-
sına dair görüşme yapılmaksızın çocuğun, sivil ekip ve araçla çocuk izlem merkezine getirilmesinin ve
bu hususa Çocuk İzlem Merkezleri ile ilgili çıkması beklenen yönetmelikte de değinilmesinin çocuk
yüksek yararına olacağı düşünülmüştür.
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 33 -

Her il bazında belirli aralıklarla İl Valiliği koordinatörlüğünde, Çocuk İzlem Merkezi ve çocuk odaklı
çalışan diğer kurumların temsilcileri bir araya gelerek; çocuk yüksek yararına ve Çocuk İzlem Merke-
zindeki mevcut ya da olası aksaklıklar veya geliştirilmesi gerekli alanlar üzerine il koordinasyon kurulu
toplantıları gerçekleştirmektedir. İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından rehber öğretmenlere çocuk ih-
mal ve istismarı hakkında farkındalık ile bildirim yükümlülüğü eğitimleri, Aile ve Sosyal Politikalar İl
Müdürlüğü tarafından ailelere yönelik eğitimler, Sağlık Müdürlükleri ve Üniversiteler tarafından sağlık
personellerine yönelik farkındalık ve bildirim yükümlülüğü eğitimleri, BARO tarafından da avukatlara
yönelik eğitimler düzenlenebilmektedir. Böylece, Çocuk İzlem Merkezleri ile koordineli çalışan tüm
meslek elemanlarına ve topluma; çocuk cinsel istismarını fark etme, mağdur çocuğa ve ailesine yakla-
şım ile bildirim yükümlülüğü gibi hukuki ve psikolojik konularda farkındalık kazandırmaya dair eğitim-
ler verilmesi; hem Çocuk İzlem Merkezleri ile paydaş çalışan kurumlar arasında etkili koordinasyonun
sağlanmasını hem de çocuk ve toplumun yüksek yararını sağlayacağı düşünülmüştür.
Çocuk İzlem Merkezlerinde, cinsel istismarın eşlik etmediği fiziksel istismara ya da ihmale maruz
kalan çocuklarla veya suça sürüklenen çocuklarla adli görüşme yapılmamaktadır. Adalet Bakanlığı bün-
yesinde adli görüşme odaları uygulamasının, 2017 yılı Nisan ayı itibariyle yurdumuzun bazı illerinde
faaliyete başladığı ve tüm kırılgan gruplarla adli görüşmelerin bu odalarda gerçekleştiriliyor olduğu
biliniyor olsa da Çocuk İzlem Merkezlerinde adli görüşmenin yanı sıra konaklama ve muayene işlemleri
de dâhil tüm işlemlerin tek seferde gerçekleşiyor olduğu dikkate alındığında diğer kırılgan grup mağdur
çocuklarla da Çocuk İzlem Merkezlerinde adli görüşme yapılmasının çocuk yüksek yararına olacağı
düşünülmüştür.
Adli mercilerde vaka savunuculuğu görevi yapabilecek uzman bulundurulmasının, mağdurla adli
görüşme gerçekleştirilmesi sonrasında merkezin vaka izlemi yapabilecek şekilde işleyiş göstermesinin;
bu amaçla mağdur çocuk ve ailesinin kısa ya da uzun süreli fiziksel ve psikolojik sağlık izleminin çocuk
izlem merkezinde yapılmasının; merkeze oyun tedavi grupları, çocuk ve aile psikoterapileri hizmeti
verebilecek yetkin personel istihdamının sağlanmasının ya da merkezdeki meslek elemanının bu yönde
hizmet verecek şekilde donanımlarının artırılmasının yararlı olacağı düşünülmüştür (Orhan, 2016: 37).
Türkiye’de Çocuk İzlem Merkezlerinin günden güne yaygınlaştırıldığı göz önüne alınsa da eğitimli
personelin ve adli görüşme sonrası konsültan hizmeti veren hekimlere olan daha fazla talep, merkezle-
rin tüm ülkede bulunmayışı, önleme hizmetlerinin tam anlamıyla istenen düzeye ulaşmadığını göster-
mektedir. Cinsel istismara uğramış çocuk mağdurların ikincil örselenme yaşamaması adına mahkeme
şartlarının da mağdur çocukların psikososyal gelişimlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekliliğini dü-
şündürmüştür (Yüksel ve ark, 2013: 22).
Çalışma saati haricinde de profesyonel yaklaşımda bulunabilen Çocuk İzlem Merkezleri, paydaş ku-
rumların tek çatı altında toplanmış olması sebebiyle cinsel istismar mağduru çocukların ihtiyaçlarına yö-
nelik tespitleri kısa sürede gerçekleştirebilmektedir. Merkezde farklı meslek elemanı personelin beraber
çalışıyor oluşu; mesleki deneyimleri paylaşma ile profesyonel yaklaşımları iyileştirebilmektedir. Bazı
ÇİM’lerdeki mağdur çocukların, soruşturma süreci sonrasındaki mahkeme aşamasında da dinleniyor ol-
duğu bildirilmektedir. Bu yüzden, Çocuk İzlem Merkezi’nin; çocuğun yaşadığı istismar yaşantısını tek
seferde anlatmasını gerçekleştirebildiğini tam anlamıyla söylemek güçtür. Adli makamlar ile bu konuda
ek çalışmaya ihtiyaç duyulduğu düşünülmektedir (Bağ ve Alşen, 2016: 13).
Sağlık Bakanlığı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023)’ndaki Sağlık Bakanlığı verilerine göre
(2011); ülkemizde 2011 yılı Mart ayı itibariyle aktif şekilde hizmet veren 206 çocuk ve ergen ruh sağ-
lığı ve hastalıkları uzmanının 82’sinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet verdiği belirtilmiştir. Dünya
Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi’nde her yüz bin bireye ortalama 1.5 çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hasta-
lıkları uzmanı düşerken Türkiye’de yüz bin bireye 0.28 çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı
düşmekte olduğu, ayrıca kırk beş ilimizde de çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı mevcut
olmadığı belirtilmektedir (Sağlık Bakanlığı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı, 2011: 13). Türkiye’deki ço-
cuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı dikkate alındığında, Çocuk İzlem Merkezi’ne gelen
- 34 - Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

mağdurların adli görüşmeci tarafından gerçekleştirilen adli görüşmeleri sonrasında çocuk ve ergen ruh
sağlığı ve hastalıkları uzmanı tarafından konsültan hekim değerlendirmelerinin bile bazen yapılamadı-
ğı, kanun ile zorunlu durumlarda bile randevu ile değerlendirmenin gerçekleştirilebildiği bilinmektedir.
Tüm Çocuk İzlem Merkezleri’nde çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı mevcut olmasa dahi
çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı bulunan diğer kurumlarla bağlantı kurularak mağdur
çocuğun o kuruluşlara yönlendirilmesi ile bu konuda başarı sağlandığı düşünülmektedir (Bağ ve Alşen,
2016: 14). Çocuk İzlem Merkezleri ile ilgili çıkması beklenilen yönetmelikte, çocuk ve ergen ruh sağlığı
ve hastalıkları uzmanlarının her mağdur çocuğun konsültan hekim değerlendirmelerini yapmaları gerek-
tiğine dair hüküm belirtilse dahi, yine de 2011 yılı Sağlık Bakanlığı verileri göz önüne alınarak ülkemiz-
de aktif hizmet veren çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarının sayılarının yetersiz olduğu
hatta çoğu ilimizde çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı mevcut olmadığı düşünüldüğünde
çocuk cinsel istismarına maruz kalmış çocukların ruh sağlığı değerlendirmesi ve takipleri konusunda
konsültan hizmeti alabilmelerinin hem gereği hem de zorluğu dikkati çekmektedir.
Çocuk İzlem Merkezleri ile ilgili çıkması beklenen yönetmelikte, Çocuk İzlem Merkezlerinde tam
zamanlı görev alan adli görüşmeci ve diğer meslek elemanları gibi, mağdurun adli ve tıbbi işlemlerinde
konsültan hizmeti sunan adli tıp uzmanı, çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, çocuk sağlığı
ve hastalıkları uzmanı gibi hekimlere de Sağlık Bakanlığı tarafından çocuk cinsel istismarı konusunda ha-
zırlanabilecek konsültan hekim eğitim programlarının düzenlenmesi hükmü bulunmasının multidisipliner
ekip çalışmasını artırabileceği ve böylece mağdur çocuğa daha iyi hizmet verilebileceğini düşündürmüştür.
Çocuk İzlem Merkezlerine dair çıkması beklenen yönetmeliğin; merkezde görev alan meslek ele-
manlarının görev tanım ve sorumlulukların net olarak belirlenerek iller arasında farklılıklar meydana
gelmesinin önüne geçilmesi açısından, multidisipliner şekilde ele alınması gerekli bir konu olan çocuk
cinsel istismarında tüm meslek elemanlarının ekip ruhu ile mağdur çocuğa daha iyi hizmet verebilecek
olması yönünden ve ayrıca Çocuk İzlem Merkezleri ile koordineli hizmet veren diğer kurumların da rol
ve sorumluluklarının net olarak belirlenmesi hususunda fayda sağlaması beklenmektedir.
Geliştirilmesi gerekli yönleri bulunmasına rağmen Çocuk İzlem Merkezlerinin kurulması, hizmet
veriyor olması ve yaygınlaştırılması çabaları ülkemizde çocuklara gösterilen değer yönünden sevindirici
bir gelişme olup çocuklara hizmet veren meslek elemanları kadar her yetişkin bireyin çocuk koruma
yöntemlerini iyi bilmesi ve çocukların korunmasına katkı sağlamasının çocukların sağlıklı kişilik kaza-
narak içinde bulundukları çevreye uyum göstermeleri anlamında faydalı olacaktır (Kafadar, 2014: 3).

KAYNAKLAR
1. Acehan, S., Bilen, A., Ay, M.O., Gülen, M., Avcı, A. ve İçme, F. (2013). “Çocuk İstismarı ve İhmalinin Değerlendirilmesi”,
Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 22 (4): 591-614.
2. Ackerman, M.J. (2010). Essential of ForensicPsychologicalAssessment(Second Edition).
3. Bağ, Ö. ve Alşen, S. (2016). “Çocuğun Cinsel İstismarının Değerlendirilmesinde Yeni Model: Çocuk İzlem Merkezleri”,
İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi Dergisi, 6(1): 9-14.
4. Başbakanlığın 4.10.2012 tarihli ve 28431 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) konulu
2012/20 No’lu Genelgesi. Erişim adresi: http://www.hsyk.gov.tr/Mevzuat/Duyurular/cocuk-izlemmerk-basb genelge pdf
5. Bilginer, Ç. Hesapçıoğlu, S.T. ve Kandil, S. (2013). “Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı: Mağdur ve Sanık Yönünden Çoklu
Bakış”. Düşünen Adam TheJournal of PsychiatryandNeurologicalSciences, 26 (1): 55-64.
6. B.03.1.HSK.0.70.12.04-010.07.02-1-2012/144/8134 sayılı duyuru.
7. Çakmak, D. (2009). “Türkiye’de Çocuk Gelinler”, Birinci Hukukun Gençleri Sempozyumu-Hukuk Devletinde Kişisel
Güvenlik, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara, 20-21 Mart 2009.
8. Çocuk Hakları Sözleşmesi Ek Protokolü. Kabul Tarihi: 9.5.2002; www.resmigazete.gov.tr Erişim Tarihi: 21.05.2017.
9. Çocukla Adli Görüşmeci Sertifikalı Eğitim Standartları (2015). 04.06.2015 tarihli Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yö-
netmeliği gereğince sertifikalı eğitim bilim komisyonunca hazırlanmıştır. Komisyon Kararı, Ankara.
10. Dağlı, T. (2016). Çocuk Koruma Sistemleri. Çocuk Koruma Merkezlerini Destekleme Derneği (ÇOKMED): İstanbul.
11. Dağlı, T. ve İnanıcı, M.A. (2010). Üniversiteler İçin Hastane Temelli Çocuk Koruma Merkezleri El Kitabı, Ankara.
12. Demirel, B. (2008).Çocuk İstismarı ve İhmaline Multidisipliner Yaklaşım. Ankara Üniversitesi Basımevi.
Gülçin ORHAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 35 -

13. Doğru, S.Y. (2015). “Zihin Engelli Çocuklarda Cinsel İstismar”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
6 (2): 80-91.
14. Erdoğan ve ark., (2011). “Türkiye’nin Dört Farklı Bölgesinde Çocuk ve Ergenlere Cinsel Tacizde Bulunan Kişilerin Karak-
teristik Özellikleri”, Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12: 55-61.
15. Fırat, S., İltaş, Y. ve Gülmen, M.K. (2017). “Türk Ceza Kanunu›nda Çocukların Cinsel İstismar Suçu: Beş Olgu Sunumu”,
Adli Tıp Bülteni, 22 (1): 76-81.
16. Goddard, A., Harewood, E., & Brennan, L. (2015). Review of Pathway Following Sexual Assault for Children and Young
People in London. The Havens, Kings College Hospital London On behalf of NHS England.
17. Kafadar, H. (2014). “Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) ve Adli Tıp Yaklaşımı”, Journal of Clinical and Analytical Medicine,
DOI: 10.4328/JCAM.2841.
18. Kanak, M. ve Köksalan B. (2011). “0-11 Yaş Çocuk İstismarının Sanal Medyada Yansıması”. Yüksek Lisans Tezi, İnönü
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İlköğretim Anabilim Dalı Okul Öncesi Öğretmenliği Programı, Malatya.
19. Kartal, P.M. (2014). Türk Ceza Kanununda Çocukların Cinsel İstismarı. Ankara: Adalet Yayınevi.
20. Orhan, G. (2017). “Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM)”, ODTÜ’lüler Bülteni, 261: 36-37.
21. Öntaş, Ö.C. (2008). “Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk Polis İlişkisi”, Toplum ve Sosyal Hizmet, 19 (2): 21-37.
22. Özpolat, V. ve Solak, A. (2011). Türkiye›de Çocuk Mağduriyeti Haritası. Ankara: Hegem Yayınları.
23. Öztürk, A.B. (2009). “Çocuğun Cinsel İstismarı ve Aileyle Çalışma”. Toplum ve Sosyal Hizmet, 20 (2): 89-98.
24. Polat, O. (1999). Çocuk ve Şiddet. İstanbul: Der Yayınları.
25. Polat, O. (2007). Çocuk İstismarı 1 (Tanımlar).Ankara: Seçkin Yayıncılık.
26. Polat, O. (2015). «Tüm Boyutlarıyla Pedofili». Adli Tıp Bülteni, 20 (1): 60-70.
27. Sağlık Bakanlığı Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023). Yayın No: 847. ISBN: 978 975-590-391-0. Sağlık Bakan-
lığı: Ankara, 2011.
28. Svedin C. Presentation - Epidemiology, trauma care and service utilization – a Scandinavian perspective Expert meeting on
the prevalence of sexual abuse, Berlin 10/12/2014 http://www.uniklinikulm.de/fileadmin/Kliniken/Kinder_Jugendpsychi-
atrie/Praesentat onen/Expertengespr/Svedin_2014_12_10_Ex pertengesp.pdf
29. Topçu, S. (2009). Cinsel İstismar. Ankara: Phoenix Yayınevi.
30. Topçu, S. (1997). Çocuk ve Gençlerin Cinsel İstismarı. Ankara: Doruk Yayımcılık.
31. “Trabzon Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Çocuk İzlem Merkezleri Türkiye Raporu”. Nisan 2015.
32. Turhan, E., Sangün, Ö. ve İnandı, T. (2006). «Birinci Basamakta Çocuk İstismarı ve İhmalinin Önlenmesi, sted, 15 (9):
153-157.
33. Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak (2009, Hazırlayan: Alanur Çavlin Bozbeyoğlu). Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu, Ankara: Damla Matbaacılık.
34. Uğurlu, Z. ve Gülsen, İ.A. (2014). “Çocuk Hakları ve Hukuki Bağlamda Çocuğun İhmal ve İstismardan Korunması”, Inter-
national Journal of SocialandEducationalSciences Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 1 (1).
35. Ulukol, B., Kahiloğulları, A., Sethi, D. (2014). AdverseChildhood ExperiencesSurvey AmongUniversityStudents in Turkey-
2014 WHO Publication. http://www.who.int/iris/handle/10665/146919#sthash.BpG5Pope.dpuf Erişim Tarihi: 27.12.2016.
36. Ulukol, B., Kahilogullari, A., Torunoglu, M.A., Kocak, O.F., Oral, R., Yüksel, F., Celik, S., ve Akdag, R. (2013). A New
Project; A Structured Child Protection Service in Turkey. International Congress of Pediatrics, 24-29 Ağustos 2013, Aust-
ralia: Melbourne.
37. Üstündağ, A. ve Alataş, E. (2016). “Çocuk İzlem Merkezleri”, Kentsel Güvenlik ve Çocuk Suçluluğu (Derleyen: Ayşe Çol-
pan Kavuncu), Polis Akademisi Yayınları, ISBN:978 605-4619-29-0: Ankara.
38. World Health Organization (2006). The World Health Report 2006 - WorkingTogetherfor Health. http://www.who.int/
whr/2006/en/ Erişim Tarihi: 27.12.2016.
39. Yakut, H.İ. ve Korkmaz, E. (2013). “Çocuklarda Cinsel İstismar”. The Journal of Gynecology ObstetricsandNeonatology,
10 (39): 1630-1632.
40. Yılmaz, I.B. (2016). “Cinsel İstismar Mağduru Kız Çocuklarının Genel Beden Muayenesinde Örselenmesi”, 3. Uluslarara-
sı Doğu Akdeniz Hemşirelik Kongresi›nde Sunulan Poster Bildiri. Adana Hilton Otel, Adana, Türkiye, 26-29 Mayıs 2016.
41. Yiğit, R. (2004). “Çocukların Cinsel İstismarı ve Ensest”. Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu.
42. Yüksel, F., Keser, N., Odabaş, E., Kars, G.B., Yurtkulu, F., Daşkafa, F., Arslan, F. ve Cayrat, E. (2013). “Çocuk İstismarı ve
Çocuk İzlem Merkezleri”. Tıbbi Sosyal Hizmet Dergisi, 12 (2): 18-23.
43. 29906 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. Kabul Tarihi: 2.12.2016;
www.resmigazete.gov.tr Erişim Tarihi: 21.05.2017.
44. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu. Kabul Tarihi: 12.10.2004; www.resmigazete.gov.tr Erişim Tarihi: 27.12.2016.
45. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu. Kabul Tarihi: 3.7.2005; www.resmigazete.gov.tr Erişim Tarihi:
THE INTERDISCIPLINARY JOURNAL OF LAW AND
FORENSIC SCIENCES
www.interlawandfs.org

KÜRTAJ VE İLİŞKİSEL ÖZERKLİK

ISSN: 2572-5408 (Print)


ISSN: 2572-5416 (Online)

Dr. Olcay KARACAN


Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı

ABSTRACT
Carol Gilligan who is a care ethics theoricien, has been debating abortion issue for quite a long time.
In discussing abortion she claimed that autonomy is not important for womanhood, justifying her claim
with argument that women depend on their relationships.
In discussing the connection between care ethics and abortion she limits her evaluation only on
liberal autonomy’s perspective, thereby ignoring relational autonomy’s perspective. As such I intend to
evaluate abortion from a relational autonomy’s perspective.

ÖZET
İhtimam
htimam etiği teorisyenlerinden Carol Gilligan kürtaj konusunu uzun zamandır tartışmaktadır. Gilli-
gan kürtaj konusunu tartışırken kadınlar ilişkilerine bağlı olduklarından özerkliğin kadınlar için önemli
olmadığını iddia etmiştir. Ancak Gilligan bu iddia da bulunurken kendisini sadece liberal özerklik an-
layışıyla sınırlayarak ilişkisel özerklik anlayışına yer vermemektedir. Oysa bu çalışmada ihtimam etiği
ve kürtaj ilişkisi ilişkisel özerklik anlayışına yer verilerek değerlendirilecektir.

KÜRTAJ VE İLİŞKİSEL ÖZERKLİK


Kürtaj konusu genellikle ceninin hakları ve kadınların kendi bedenleri üzerinde hak sahibi olma
ikilemine sıkışılarak tartışılmaktadır. Bu konu nadiren kadınlar ile erkekler arasındaki cinsel eşitsizlikle
bağlantısı kurularak tartışılmaktadır.1 Oysa ihtimam etiği teorisi kürtaj konusunun hem bu ikilemin dı-
şına çıkılarak hem de kadınlar ile erkeklerin cinsel eşitsizliği gözden kaçırmadan tartışılması için uygun
bir zemin sunabilir. Ancak bunun için ihtimam etiği teorisinin de oldukça önemli olan ilişkisel özerklik
anlayışını kürtaj tartışmasına dahil edilmesi gerekmektedir.
İhtimam
htimam etiği teorisyenlerinden Carol Gilligan kürtaj konusunu uzun zamandır tartışmaktadır. Gilli-
gan kürtaj konusunu tartışırken kadınlar ilişkilerine bağlı olduklarından özerkliğin kadınlar için önemli
olmadığını iddia etmiştir.2 Gilligan bu iddia da bulunurken kendini sadece liberal özerklik anlayışıyla
sınırlayarak ilişkisel özerklik anlayışını görmezden gelmektedir. Zira yukarı da belirtildiği gibi ilişkisel
özerklik anlayışını kürtaj tartışmasına dahil etmeden ihtimam etiği perspektifinden kürtaj konusunun
cinsel eşitsizlikle ilgisinin kurulabilmesi mümkün değildir.

1
İçten Keskin, “Kürtaj Tartışmaları ve Feminizm”, Fe Dergi, Feminist Eleştiri 7, Sayı 1, http://cins.ankara.edu.tr/13_7.pdf , Erişim Tarihi,
02/06/2017
2
Carol Gilligan, In a Different Voice, Harvard University Press, 1982, s. 55-72.
Dr. Olcay KARACAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 37 -

Bu çalışmada kürtaj ve ihtimam etiği ilişkisi ilişkisel özerklik anlayışına yer verilerek açıklanacaktır.
Ancak bu değerlendirmeyi yapabilmek için ilk önce kürtaj ve cinsel eşitsizlik ilişkisinden bahsedilecek-
tir. Ardından kürtajın ihtimam etiği teorisyenlerinden Gilligan tarafından nasıl değerlendirildiğinden söz
edilecektir. Sonrasında da kürtaj konusu ilişkisel özerklik anlayışıyla birlikte değerlendirilecektir.
Kürtaj konusu yukarıda belirtildiği gibi genellikle ceninin hakları ve kadınların kendi bedenleri üze-
rindeki hakları ikileminde tartışılmaktadır.3 Bu ikilem ise, ceninin sadece cenin olarak değerlendirilme-
yip, onun sağ doğmuş bebekmiş gibi değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Daha açık bir anlatımla
olmayan bir ikilemden hareketle bu konu tartışılmaktadır. 4 Dahası bu tartışma kadınların cinsel yaşam-
larının kontrolünün kendi ellerinde olduğu varsayılarak yapılmaktadır. 5
Kürtaj konusu tartışılırken kadınların çoğu zaman cinsel yaşamlarının kontrolü kendi ellerinde olma-
dığı (kadınların erkeklerle cinsel eşitsizliği) göz ardı edilmesine rağmen, bu konunun kadınların kendi be-
denleri üzerinde hak sahibi olmalarından hareketle tartışılması kürtajın yaşam hakları ve sağlık hakkı başta
olmak üzere diğer haklarla ilgisinin kurulabilmesi için gereklidir. Çünkü kadınlar ile erkekler arasındaki
cinsel eşitsizlik kadınların yaşadıkları cinselliğin koşullarını kendilerinin belirleme imkanı vermediğinden,
kadınların kendi bedeni üzerindeki haklarının cinsel partnerlerince ihlaline neden olmaktadır. Bu noktadan
hareket edildiğinde istenilmeyen gebeliklerin sadece kadınların güvenli ve sağlıklı biçimde yeterince koru-
namamasıyla açıklanamaz. Bu tür gebeliklerin bir kısmını kadınların cinsel partnerlerinin (kocaları, erkek
arkadaşları, sevgilileri gibi) arzu ve isteklerini ön planda tutarak cinsellik yaşamak zorunda kalmalarıyla da
bağlantılıdır. Kısaca istenilmeyen gebelikler, çoğunlukla istenilmeyen cinsellikle ilgilidir.6
Kürtaj konusu kadınların kendi bedenleri üzerinde hak sahibi olmaları üzerinden tartışılırken de kür-
tajın kendi başına bir hak olmadığı sadece kadınların bazı hallerde başvurmak zorunda kaldığı son çare
bir müdahale olduğu unutulmamalıdır. Zira bu müdahalenin yapılmaması kadınların yaşam ve sağlık
hakları başta olmak üzere başka haklarının da ihlaline neden olmaktadır. 7
Catherina MacKinnon kadınların kendi arzu ve isteklerini ön plana almadan cinsellik yaşamaya zor-
lanmalarının kadınlara yönelik cinsel şiddet olduğu ileri sürmüştür. Çok sayıda kadının son çare olarak
kürtaja başvurmak zorunda kalmaması için, cinselliğin yalnızca erkeklerin belirlediği koşullarda, be-
lirlediği zamanlarda, belirlediği normlar çerçevesinde yaşanmaması gerektiği söylemiştir. Kadınların
yalnızca hamile kalabilme gibi biyolojik özellikleri nedeniyle değil, erkeklerle eşit olmayan toplumsal
koşullarda cinsellik yaşamak zorunda kalmaları nedeniyle, kürtaja başvurmak gibi son derece güç bir
durumla karşılaştıkları da dile getirilmiştir.8
Kürtaj konusu ihtimam etiği teorisyenlerinden Carol Gilligan tarafından tartışılmıştır. Gilligan
kadınların kürtaj kararınını haklar ve ilkelerden yola çıkarak değil, başkalarıyla ilişkilerini ve onlara
yönelik sorumluluklarını göz önüne alarak verdikleri için soyut haklara ve ilkelere dayalı etik teorile-
rin kürtaj konusunu değerlendirmek için uygun olmadığını dile getirmiştir.9 Zaten Gilligan, kadınların
erkeklerden farklı olarak ilişkiler ağı içerisinde var olduğundan kadınların akıl yürütme biçimlerinin
erkeklerden farklı olduğunu ve bu farklıklarının ilişkilerine ve sorumluluklarına dayalı âhlak anlayışı
oluşturduğunu iddia etmektedir. 10 Buradan hareketle kadınların etik problemlerin hangi soyut kurallarla
ve ilke ile ilgili olduğunu düşünmeden önce onların etik problemleri içinde bulundukları ilişkileri ve
içinde bulunulan somut durumu ön plana alarak değerlendirdiklerini iddia etmektedir.11
3
Donald P. Judges “Taking Care Seriously: Relational Feminism, Sexual Difference and Abortion”, North Carolina Law Review, 1994-1995,
Vol. 73,Judges, 1994-1995, s. 1354-1356.
4
Akasya Kansu Karadağ, “Ahlak ve Hukuk Arasında Sıkışan Kürtaj”, dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/2150/22279.pdf, Ertişim tarihi, 15.03. 2017
5
Catherine MacKinnon, “Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru”, Metis Yayınları, İstanbul , 2003, s. 213.
6
MacKinnon, 2003, s. 200-216.
7
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kürtaj Yasağına Karşı Akademik Bilgilendirme” Kürtaj Tartışmalarına Üniversitenin
Bakışı” toplantısı,12 Haziran 2012
8
MacKinnon, 2003, s . 200-224.
9
Gilligan, 1982, s. 55-72.
10
Will Kymlicka, Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev. Ebru Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., (Çağdaş Siyaset Felsefesi Dizisi), İstanbul
, 2006, 2006, s. 556-559.
11
Lawrence A. Blum, “Gilligan and Cohlberg: Implications for Moral Theory.” Ethics içinde, 1988, S.98.3, s. 475-476.
- 38 - Dr. Olcay KARACAN / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

Gilligan kadınların kendilerini ilişkileriyle birlikte tanımlamaları nedeniyle özerkliğin kadınlar için
önemli olmadığını öne sürmektedir. Gilligan kadınlar için özerkliğin önemli olmadığını öne sürerken
sadece liberal özerklik anlayışını göz önüne almaktadır. Zira liberal özerklik anlayışı bireylerin kendi
kararlarını kendi vermesi ve kendi kendisini yönetmesi ve kendi hayatlarıyla ilgili kararları kendilerini
vermesine dayalıdır. 12
Liberal özerklik anlayışı kişinin yalnızca kendisini referans aldığı için yeterli görülmeyip, kişilerin
kendi istediği gibi bir insan olmasından yola çıkılarak tanımlanmasının kişilerin ilişkilerinin görmezden
gelinmesine yol açacağı öne sürülmektedir.13 Bu nedenle liberal özerklik anlayışı Gilligan’dan sonraki
ihtimam etiği teorisyenlerince yeterli görülmeyerek bu özerklik anlayışına alternatif olarak sadece ka-
dınların değil insanların birbirleriyle olan ilişkilerini hesaba katan ilişkisel özerklik anlayışı geliştiril-
miştir.
Gilligan kadınların kürtaj kararını kendi bedenleri üzerinde haklarından önce partnerlerinin ceninin
dünyaya gelmesini isteyip istemediğini, varsa diğer çocuklarına karşı sorumluluklarını vs…14 hesaba
katarak verdiklerini belirtmektedir. Buradan yola çıkıldığında Gilligan’ın kürtajın kadınların sadece
kendi bedenleriyle ilgi olarak verdikleri bir karar olmadığı konusundaki tespiti dikkate alınmaya değer-
dir. Gilligan kendi teorisinde kadınların özerkliğine yer vermese de özerk bir varlık olmak kürtaj kararı
için son derece önemlidir. Her ne kadar liberal özerklik anlayışı toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı
koşulları görmeye olanak sağlamasa da ilişkisel özerklik anlayışı kadınların kürtaj kararı verirken yaşa-
dığı eşitsizlikleri görmeye olanak sağlamaktadır. 15 Zira bu özerklik anlayışı tüm ilişkileri desteklemeyi
içermemekte, tahakküm etmeye ve edilmeye dayalı ilişkileri eleştirel biçimde değerlendirmeye olanak
sağlamaktadır.16 Buradan yola çıkıldığında ilişkisel özerklik anlayışının kadınların kürtaj öncesindeki
yaşamış oldukları cinsel eşitsizlikleri ve kürtaj olurken göz önüne aldıkları ilişkilerdeki eşitsizlikleri de
eleştirel biçimde değerlendirmeye zemin hazırlayacağı söylenebilir.

12
Jonathan Herring: Caring and the Law, Hart Publishing, Oxford 2013, s. 71-72.
13
Holger Baumann, : “Reconsidering Relational Autonomy. Personal Autonomy for Socially Embedded and Temporally Extended Selves”,
Analyse & Kritik içinde, 2008.2008, s. 444-446.
14
Gilligan, 1982, s. 20-30.
15
Olcay Karacan, “İhtimam Etiği Teorisinden Hareketle Hukuk Eğitiminin Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2017, Ankara, Yayımlanmamış Doktora Tezi , s. 104-107.
16
Nadire Özdemir, “Aile Hukuku ve İlişkisel Özerklik”, Didem Yaylalı Anısına Ankara Barosu Özel Sayısı, 2015, S:4 s.49.
THE INTERDISCIPLINARY JOURNAL OF LAW AND
FORENSIC SCIENCES
www.interlawandfs.org

QANDEEL BALOCH’S SACRIFICE – A REVIEW ON PAKISTAN’S


ANTI-HONOR CRIME BILL

ISSN: 2572-5408 (Print)


ISSN: 2572-5416 (Online)

Pablo SARTORIO

ABSTRACT
Honor Killings is the murder of a person accused of “bringing shame” upon their family. It is an
unfortunate practice that is deeply ingrained in culture and tradition (not religion) and equally enforced.
According to tribal customs, an allegation against a woman that calls into question her reputation is
sufficient to tarnish a family’s reputation beyond repair - ‘a life without honor is not worth living.’ The
exact number of victims of honor killings is unknown but vast. This article analyzes how the murder of
26-year-old Qandeel Baloch at the hands of her brother triggered an action to put a stop “honor killings”
in Pakistan, the Anti-Honor Crime Bill enacted in October 2016, its background, consequences, and
whether it has proven to be effective.

Keywords: Honor Killing, Murder, Human rights, Forensic Sciences, Jurisprudence, Victims

“Whoever kills a believer intentionally, their reward will be Hell, to abide therein forever, and the
wrath and the curse of Allah are upon them, and a dreadful penalty is prepared for them.”

― Holy Quran, Chapter 4, Verse 93.

INTRODUCTION
On July 15, 2016, Waseem Azeem suffocated his 26-year-old sister, Qandeel Baloch, while she was
asleep at her parents’ house in Multan, Pakistan.1 Azeem confessed the murder on video and expressed
no remorse, saying, “I am proud of what I did. I drugged her first, then I killed her.” She brought shame
to our “family’s honor”.2 Her murder divided the nation, and made her an unlikely political icon.3 Ac-
cording to Pakistani custom, perpetrators of honor killings are safe from punishment if they can secure
forgiveness for the crime from the victim’s family member.4 In rural Pakistan, the male-dominated

1
*Criminal Defense Trial Attorney. I thank Karina Sartorio and Traci Smith, for comments, suggestions, edits, and encouragement. All
mistakes are my own.
**Gabol, Imran, “Qandeel Baloch murdered by brother in Multan: police”. Dawn, July 23, 2016. https://www.dawn.com/news/1271213
(Accessed April 26, 2017).
2
Reilly, Katie, “Pakistani Model Qandeel Baloch Strangled by Brother in Apparent ‘Honor Killing’”. Time, July 16, 2016. http://time.
com/4409410/pakistani-model-qandeel-baloch-strangled-by-brother-in-apparent-honor-killing/ (Accessed April 26, 2017).
3
Mohsin, Moni, “The dishonourable killing of Qandeel Baloch” The Guardian, July 18, 2016. https://www.theguardian.com/lifeand-
style/2016/jul/18/dishonourable-killing-qandeel-baloch-pakistan-social-media-brother (Accessed April 26, 2017).
4
BBC News, “‘Honour killings’: Pakistan closes loophole allowing killers to go free”. BBC News, October 6, 2016. http://www.bbc.com/
news/world-asia-37578111 (Accessed April 26, 2017).
- 40 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

jirga5, or tribal council, decides affairs without the participation of the perpetrator and its executive de-
cisions take primacy over state legislation mostly swiftly and in secrecy.6 Although horrifying and ap-
palling to most, this is not the exception, but the rule in Pakistan. According to the independent Human
Rights Commission of Pakistan (HRCP), nearly 1,100 women were killed by relatives in Pakistan last
year in such killings, while many more cases go unreported.7 In the summer of 2016, the long-awaited
legislation called the Anti-Honor Crime Bill to tackle Pakistan’s “loophole” for perpetrators of “honor
killings” was finally passed.8 As a result, “honor killings” would be considered a crime against the State
(being the complainant) carrying a sentence of minimum of 25 years to life imprisonment, relatives can
forgive perpetrators in the case of a death sentence, in that case the convict would still have to serve the
minimum sentence, but judges no longer have the discretion to allow acquittals via the victim’s relatives
pardon.
This article analyzes how the events of Qandeel Baloch triggered an action to put a stop to “honor
killings” in Pakistan, the background of this law, and whether it has proven to be effective.

WHO WAS QANDEEL BALOCH?


Qandeel Baloch was born Fouzia Azeem on March 1, 1990, in a conservative small town in the feu-
dal district of the Punjab, Pakistan. In a lower middle class neighborhood of Multan, among a row of
dilapidated houses, one dwelling stands out.9 It’s the one she rented for her parents.10 And this is where
she died.11 Inside, the walls are faded, the furniture is scarce.12 Baloch’s father was in an accident and
lost his foot.13 She brought them to the city, so he could get medical treatment and live better.14 But
her home life paints a picture of a much deeper personal struggle, a long journey from a life of poverty
towards the path she carved out for herself.15
She had six brothers and six sisters. Baloch became a model, an actress, a feminist activist and Paki-
stan first social media celebrity. Baloch was an unlikely star.16 She did not come from a wealthy, privi-
leged background, as do many of Pakistan’s politically prominent women.17 She was married off – as
many girls are in provincial Pakistan – in her late teens.18 She should, by rights, have had an unremark-
able life marked by serial pregnancies, financial struggle and social oppression.19 She was not willing to
submit to a life of slow, steady suffocation. A year and a baby later, she walked out of the marriage she
said had become abusive.20 She wanted, in her own words, “to be able to stand on my own two feet, to
do something for myself.”21

5
An assembly of tribal elders in Afghanistan or Pakistan. “jirga.” Merriam-Webster Online Dictionary. 2017. http://www.merriam-webster.
com (Accessed April 26, 2017).
6
Lindholm, Charles. “The Structure of Violence among the Swat Pukhtun” Ethnology, vol. 20, no. 2, 1981, pp. 147–156, www.jstor.org/
stable/3773062 (Accessed April 26, 2017).
7
Supra n.5
8
Ullah, Zahra, “Is Pakistan finally doing something about ‘honor killings’?” CNN, July 26, 2016. http://www.cnn.com/2016/07/25/asia/
pakistan-honor-killing-bill/ (Accessed April 26, 2017).
9
Eitizaz, Saba, “Qandeel Baloch: ‘She was a girl just like you’” BBC Urdu, July 21, 2016. http://www.bbc.com/news/world-asia-36856168
(Accessed April 26, 2017).
10
Id.
11
Id.
12
Id.
13
Id.
14
Id.
15
Id.
16
BBC News, supra n.4
17
Id.
18
Id.
19
Id.
20
Id.
21
Zubair, Hanma, “Qandeel Baloch is dead because we hate women who don’t conform” Images, July 16, 2016. https://images.dawn.com/
news/1175827 (Accessed April 27, 2017).
Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 41 -

Baloch had no minders, no stylists, no publicists, no consultants. She was a one-woman show, op-
erating out of her bedroom on a shoestring budget, posting grainy, homemade videos on YouTube.22
Baloch was an Internet sensation, one of the top 10 most searched people in Pakistan and though
there were many who condemned the nature and content of the videos that Baloch shared on social
media platforms, there was no denying her popularity in the rather conservative country. Most of her
videos – wherein more often than not the model would be in bed, wearing exposing clothes and re-
cording provocative messages – would go viral.23 Her first foray into the public eye was a disastrous
audition on “Pakistan Idol.”24 She was escorted offstage by one of the hosts and ended the segment
in tears.25
Baloch thrived on shock value or at least what that means for Pakistan. In a social media stunt, vows
to ‘strip dance’ and dedicate the dance to our captain Shahid Afridi if Pakistan defeats India in ICC
World Twenty 20 match on March 19, 2016.26 This move was compared to a similar offer by actress
Poonam Pandey in 2011. In June 2016 and deemed the controversy queen, Baloch met with Mufti Ab-
dul Qawi, a senior cleric in a hotel room during Ramadan which caused chaos when their photos went
viral online.27 A selfie shows Baloch posing with Mufti Abdul Qawi, sitting next to him and a second
picture shows Qawi holding a cell phone to his ear and the woman wearing his hat, standing close to
him.28 The stunt resulted in Qavis’s suspension from his post on one of Pakistan’s religious commit-
tees.29 In addition, the meeting led to Baloch receiving death threats. She asked the government for
protection, but the threats were dismissed as insignificant.30
With her increased fame, Baloch began to question and criticize women’s role in Pakistani society.
Just the week preceding her death, Baloch had stirred up more controversy by releasing a kitschy music
video on YouTube called “Ban,” which mocked some of the restrictions that she had been subjected to.31
As long as Baloch limited herself to making an entertaining, if salacious, spectacle of herself, she was
just about tolerated, but it was when she started speaking of women’s rights that she crossed into truly
dangerous territory.32 Then she became a threat to traditional power structures.33 In Baloch’s case, her
“crime” was posting social media posts that defied cultural norms.

22
BBC News, supra n.4
23
Express Web Desk, “Qandeel Baloch murder: This video gives an insight into the Pakistani model’s life” The Indian Express [P] Ltd.,
July 22, 2016. http://indianexpress.com/article/trending/trending-globally/qandeel-baloch-murder-this-video-gives-an-insight-into-the-
internet-sensations-life-2917727/ (Accessed April 26, 2017).
24
Zraick, Karen, “In Death, Qandeel Baloch, Pakistani Social Media Star, Is Celebrated as a Feminist Hero” NY Times, July 19, 2016. https://
www.nytimes.com/2016/07/20/world/asia/qandeel-baloch-pakistan-murder-social-media.html?_r=0 (Accessed April 26, 2017).
25
Id.
26
HT Correspondent, “Qandeel Baloch: Pak model to strip if team win WT20 match against India”. Hindustan Times, March 18, 2016.
http://www.hindustantimes.com/world-t20/qandeel-baloch-pak-model-to-strip-if-team-win-wt20-match-against-india/story-n2YzcisDp-
du7CMCrvQAuGI.html (Accessed April 16, 2017).
27
Hussain, Fayyaz, “What really happened when Mufti Abdul Qavi broke his fast with Qandeel Baloch in a hotel?” Daily Pakistan, June 20,
2016. https://en.dailypakistan.com.pk/lifestyle/real-story-of-mufti-qavis-breaks-fast-with-qandeel-balcoh/ (Accessed April 27, 2017).
28
Web Desk, “Qandeel Baloch stirs storm with selfies” The News International, June 21, 2016. https://www.thenews.com.pk/
latest/129556-Qandeel-Baloch-stirs-storm-with-selfies (Accessed April 26, 2017).
29
Saifi, Sophia, “Pakistan social media star killed by brother” CNN, July 17, 2017. http://www.cnn.com/2016/07/16/asia/pakistan-qandeel-
baloch-murder/index.html (Accessed April 26, 2017).
30
BBC News, supra n.4
31
Saifi, supra n.29
32
BBC News, supra n.4
33
Id.
- 42 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

A PLAN IN ACTION AND IN THE NAME OF HONOR


On the evening of July 15, 2016, Waseem Azeem came to visit his parents as he heard that Baloch
was going to be there for Eid holidays34. Azeem was increasingly upset about his sister’s social media
presence and characterized her behavior as “completely intolerable”.35 “Girls are born to stay at home
and follow traditions.”36 As Azeem prepared to carried out his plan, he put sedatives into his parents’
bed time milk so they would never know about Baloch’s last moments.37 In his mind, Azeem was doing
it for “honor” and had “no regrets” as he said in a press conference after his arrest.38 “She was on the
ground floor while our parents were asleep on the rooftop,” he said. “It was around 10:45pm when I gave
her a tablet ... and then killed her.”39
Baloch’s parents were unable to help and ponder over their daughter’s last moments. “She must have
cried out. She must have called her mother, she must have called out to her father, and we were sleeping
like the dead”, Muhammad Azeem (Baloch’s father) says, beginning to cry. “Do you think we don’t live
with the pain?”40

“HONOR KILLINGS” ROOTED IN RELIGION, TRADITION, OR A MORE


SINISTER ORIGIN
The Holy Quran strongly prohibits the killing of any person without lawful reasons. The teachings of
the Quran do not allow any person to take the law into their own hands and to commit murder, no matter
what justification is used. Although Islam does impose the capital punishment for certain crimes, no one
person can act as the accuser, judge and executioner.41
However, although it is not present in the Holy Quran per se, under some “interpretations” of Sharia
law the outlook is surprisingly opposite. Such interpretations or distortions are used to justify cruel
punishments such as amputation and stoning, as well as unequal treatment of women in inheritance,
dress, and independence. The goal, among others, is to exercise complete control on women and their
sexuality.
Sharia law is frequently misunderstood as a draconian criminal justice system governing Muslims.42
It is instead a broad code of conduct governing all aspects of life - from dietary rules to the wearing of
the hijab - which Muslims can choose to adopt in varying degrees as a matter of personal conscience.43
Sharia, meaning “way or path to the water”, is derived from interpretation of the teachings of the Quran,
the Hadith (the sayings and conduct of the prophet Muhammad) and fatwas - a type of jurisprudence
of the rulings of Islamic scholars over many centuries.44 Precedents and analogy applied by Muslim
scholars are used to address new issues. The consensus of the Muslim community also plays a role in
defining this theological manual.45

34
Eid ul-Fitr (Arabic: ‫)رطفلا ديع‬, often abbreviated as simply Eid, sometimes spelled Eid al-Fitr in the Roman alphabet, is an Islamic
holiday that marks the end of Ramadan, the month of fasting. https://www.thoughtco.com/how-eid-al-fitr-is-celebrated-2004613 (Accessed
April 26, 2017).
35
Chughtai, Alia, “Qandeel Baloch’s brother confesses ‘honour’ killing” Al Jazeera Media Network, July 17, 2016. http://www.aljazeera.
com/news/2016/07/pakistan-qandeel-baloch-brother-arrested-regrets-160717081555890.html (Accessed April 26, 2017).
36
Chen, Kelly and Sophia Saifi, “Pakistan passes legislation against ‘honor killings’” CNN, October 8, 2016. http://www.cnn.
com/2016/10/06/asia/pakistan-anti-honor-killing-law/index.html (Accessed April 26, 2017).
37
Eitizaz, supra n.9
38
Chughtai, supra n.35
39
Id.
40
Eitizaz, supra n.9
41
Penny, Terry, “Honor Killing in Canada or any other place GIVE YOUR HEAD A SHAKE) Linked In, March 18, 2016. https://www.
linkedin.com/pulse/honor-killing-canada-any-other-place-give-your-head-shake-penney (accessed April 26, 2017).
42
Stewart, Elizabeth, “Q&A: Sharia law” The Guardian, February 7, 2008. https://www.theguardian.com/uk/2008/feb/07/religion.world1
(Accessed May 31, 2017).
43
Id.
44
Id.
45
Id.
Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 43 -

Sharia developed several hundred years after the Prophet Mohammed’s death in 632 CE as the Is-
lamic empire expanded to the edge of North Africa in the West and to China in the East.46 Since the
Prophet Mohammed was considered the most pious of all believers, his life and ways became a model
for all other Muslims and were collected by scholars into what is known as the hadith.47 As each locality
tried to reconcile local customs with Islam, hadith literature grew and developed into distinct schools of
Islamic thought.48 Given its huge oral tradition, it is conceivable that its translations or interpretations
are influenced by the bias and prejudice of those who take part in such process. It would be literally
impossible to follow all of interpretations, because plenty of them directly contradict each other.49 Then
when confronted with a “crossroad” on rules, choices have to be made, and Muslims have been making
choices for the last 1,400 years. However, over the past 40 years hard-liners have come to the forefront
in certain places.50 These hardline interpretations of Islamic law are associated with political consterna-
tion and turmoil. There is not a country anywhere in the Muslim world which has been applying Muslim
laws continuously for hundreds of years and which is drawing on genuine tradition.
There are five different schools of interpretation of Sharia: one in the Shia tradition of Islam and four
in the Sunni tradition.51 Middle Eastern countries of the former Ottoman empire favor the Hanafi doc-
trine and north African countries prefer the Maliki doctrine; Indonesia and Malaysia follow the Shafi’i
doctrine; Saudi Arabia adheres to the Hanbali doctrine; and Iran follows the Shia Jaafari school52. All
the schools are similar, but some take a more literal approach to texts while others prefer a loose inter-
pretation.53
The Hanbali school, Islam’s most orthodox, which spawned the Wahhabi and Salafi branches, is
embraced in Saudi Arabia and by the Taliban. The Hanafi school, known for being the most liberal and
the most focused on reason and analogy, is dominant among Sunnis in Central Asia, Egypt, Pakistan,
India, China, Turkey, the Balkans, and the Caucasus. The Maliki school is dominant in North Africa
and the Shafi’i school in Indonesia, Malaysia, Brunei Darussalam, and Yemen. Shia Muslims follow
the Ja’fari school, most notably in Shia-dominant Iran. The distinctions have more impact on the legal
systems in each country, however, than on individual Muslims, as many do not adhere to one school in
their personal lives.
In Sharia, there are categories of offenses: those that are prescribed a specific punishment in the
Quran, known as hadd punishments, those that fall under a judge’s discretion, and those resolved
through a tit-for-tat measure (i.e., blood money paid to the family of a murder victim). There are five
hadd crimes: unlawful sexual intercourse (sex outside of marriage and adultery), false accusation of
unlawful sexual intercourse, wine drinking (sometimes extended to include all alcohol drinking), theft,
and highway robbery. Punishments for hadd offenses—flogging, stoning, amputation, exile, or execu-
tion—get a significant amount of media attention when they occur.54
These sentences are not often prescribed, however in reality, most Muslim countries do not use tra-
ditional classical Islamic punishments. Vigilante justice also takes place.

46
Johnson, Toni and Sergie, Mohammed Aly, “Islam: Governing Under Sharia” The Council on Foreign Relations, July 25, 2014. https://
www.cfr.org/backgrounder/islam-governing-under-sharia (Accessed May 31, 2017).
47
Id.
48
Id.
49
Kadri, Sadakat, “Interpreting Shariah Law Across The Centuries” NPR, April 16, 2012. http://www.npr.org/2012/04/16/150560969/inter-
preting-shariah-law-across-the-centuries (Accessed May 31, 2017).
50
Id.
51
Stewart, supra n.42
52
Id.
53
Id.
54
Johnson, supra n.46
- 44 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

The concepts of “tradition” and “honor”, which are not defined by the law and often used inter-
changeably, are actually two different concepts with two different meanings. Tradition includes “be-
havioral patterns that arise from social constructs, such as customs and conventions that a society or
part of a society adopts, accepts and is compelled to comply with. Traditions consist of habitual, usual
behavioral patterns. These behavioral patterns, which are oppressive, effective and coercive forces” are
a “compilation of non-written rules”.
Honor, on the other hand, is defined as a “commitment to moral rules and social values of a society,
and to chastity, honesty, and truthfulness”. Although the definition is gender- independent, in practice,
unfortunately, this concept is discussed in terms of women’s sexuality. So much that the most prominent
meaning of “Honor” is the “protection of purity in terms of sexual behavior”, “protection of chastity”
from everyone before marriage and the exclusive loyalty of the woman to her husband after marriage.
In contrast, it can be stated that a concept of male honor also exists, however both the definition and
the protection behavior of male honor is different. The honor that a man must protect is “the honor of
women that are dependent on him”, more than his own honor.
In other words, although honor, in terms of definition, applies to both genders, there is a strong ten-
dency in the public opinion that this concept is interpreted as the man’s authority over the woman, the
woman’s sexuality and the woman’s body. In short, the protection or tainting of honor is tied to the
woman, and the woman is deemed responsible to bear the man’s honor. 55
Honor killings can be traced to ancient Roman times. The Roman statesman Marcus Cato once
said, “If you catch your wife in adultery, you can kill her with impunity; she, however, cannot dare
to lay a finger on you if you commit adultery, for it is the law.”56 “Wine and women make wise men
fall away,” observed Jesus ben Sirach, and ancient Jewish law tried to restrict both as evidence of
distrust present in the Hebrew Scriptures dealing with sex. 57 Honor-based crimes were known in
Jewish law by taking a rather harsh approach to adultery mandating death by stoning for an adulter-
ess and her partner while an affair between a married man and an unmarried woman was deemed a
civil wrong.58 Today, the practice is most commonly associated with regions in North Africa and
the Middle East.
While the concepts of honor and tradition, which are not part of human nature, but are invented
by humans, are different from each other; the “tradition killings” and “honor killings” that result
from the violation of the meanings attributed to these concepts by individuals and the society, are
also different. In tradition killings, an act violating the tradition is committed, a family meeting
consisting of patriarchs is convened to punish the violating individual. The family meeting decides
on the perpetrator, and the perpetrator is required to punish those who violate the tradition with
death. Moreover, the execution order and method for this future murder is decided upon. In honor
killings, the situation is more individualistic. The perpetrator decides on the act, for the reason
that the woman that he believes is his own has violated his conception of honor, and carries out the
killing59.

55
FIRAT, S., İLTAŞ, Y. and GÜLMEN, M.K., 2016. Honor Killing A Cultural Issue: Global or Regional? E-JOURNAL OF LAW, 2(1), pp.1-13.
56
Goldstein, Matthew A. “The biological roots of heat-of-passion crimes and honour killings,” Politics and the Life Sciences 21,2 (2002):
28-37.
57
Brundage, James A., “Law, Sex and Christian Society in Medieval Europe” University of Chicago Press, 1987, 51. http://hdl.handle.net.
ezp3.lib.umn.edu/2027/heb.01498.0001.001.
58
Id at 55.
59
Firat, supra n.55 at 3.
Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 45 -

The honor killing emerged in the pre-Islamic era, according to Sharif Kanaana, professor of anthro-
pology at Birzeit University and is “a complicated issue that cuts deep into the history of Arab society.”
60
He further observes: “What the men of the family, clan, or tribe seek control of in a patrilineal society
is reproductive power. Women for the tribe were considered a factory for making men. The honor
killing is not a means to control sexual power or behavior. What’s behind it is the issue of fertility, or
reproductive power.”61
In many Arab countries, the practice of honor killing dates back to pre-Islamic times when Arab
settlers occupied a region adjacent to Sindh, known as Baluchistan (in Pakistan).62 These Arab settlers
had patriarchal traditions such as live burials of newly born daughters. Such traditions trace back to the
earliest historic times of Ancient Babylon, where the predominant view was that a woman’s virginity
belonged to her family.63
There is no mention of honor killing in the Quran or Hadiths. Honor killing, in Islamic definitions,
refers specifically to extra-legal punishment by the family against a woman, and is forbidden by the
Sharia (Islamic law). Religious authorities disagree with extra punishments such as honor killing and
prohibit it, so the practice of it is a cultural and not a religious issue. However, since Islam has influence
over vast numbers of Muslims in many countries and from many cultures, some use Islam to justify
honor killing even though there is no support for honor killing in Islam.
Traditional interpretations of Islamic law (or Sharia) prescribe severe punishments for zina, or ex-
tramarital sex, by both men and women. This is, however, not a new practice; it has been around since
ancient times and is common practice in other religions and cultures as well. Under Islamic law, pre-
marital sex could be punished by up to 100 lashes, while adultery is punishable by lethal stoning. The
act must, however, be attested by at least four Muslim male witnesses of good character. Punishments
are reserved to the legal authorities, and false accusations are themselves punished severely.
Interpretations of these rules vary. Some Arabs regard it as their right under both tradition and Sha-
ria (by the process of al-urf), though this contradicts the views of the vast majority of Islamic scholars
(fuqaha). Ayatollah Ali Khamenei of Iran has condemned the practice as “un-Islamic”, though punish-
ment under Iranian law remains lenient for those who commit honor-based killings.64
In many parts of Pakistan, tribal codes allow men to take the life of a wife, daughter, or sister if she is
caught in a sexual act with a man to whom she is not married.65 In practice, women are often killed on
mere suspicion (and although the men involved may be killed too, they frequently are not.)66 Others are
killed for refusing a forced marriage, picking their own spouse, or running away from the family home.67

60
Ruggi, Suzanne. “Commodifying Honor in Female Sexuality: Honor Killings in Palestine.” Middle East Report, no. 206, 1998, pp. 12–15.
JSTOR, http://www.jstor.org.ezp3.lib.umn.edu/stable/pdf/3012473.pdf?refreqid=excelsior%3Aa0a8b7b6434892baef3ef7afc3db758e (Ac-
cessed April 20, 2017)
61
Id. at 13
62
Women Living Under Muslim Laws, “Karo-Kari, TorTora, Siyahkari, Kala Kali: There is no honour in killing,” National Seminar Report,
November 2001. (Lahore, Pakistan: Arqam, 2003). Available from http://www.boell-pakistan.org/downloads/Karo_Kari_Tor_Tora.pdf/
Findings from the Shirkat Gah ‘Women, Law and Status Programme’ involving broad based and systematic research into honour crimes in
Punjab, North Western Frontier Province and Sind.
63
Goldstein, supra n.43 at 28-37.
64
Canada Department of Justice, “Preliminary Examination of so-called “Honour Killings” in Canada” December 30, 2016. http://www.
justice.gc.ca/eng/rp-pr/cj-jp/fv-vf/hk-ch/p1.html#a1 (Accessed April 26, 2017).
65
Nafisa, “Pakistan’s Dishonor Killings” Council on Foreign Relations, Inc., October 30, 2016. https://www.foreignaffairs.com/articles/
pakistan/2016-10-30/pakistans-dishonor-killings (Accessed April 27, 2017).
66
Id.
67
Id.
- 46 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

The particular nature of honor crime is that its architecture is essentially dependent on many more
people than the perpetrator himself. 68 For instance, in Basoch’s case, their neighborhood and relatives,
Basoch’s brother-in-law with whom the murderer Waseem was staying, all of their sons, are all in favor
of a pardon. In other words, they all agree that Azeem actions were justified.69 With so many involved
directly and indirectly in allotting punishments to women they perceive as errant, punishments for sin-
gle, literal perpetrators are not enough.70
Pakistan has been particularly complicit of such crime as for nearly 70 years, everyone has stuck
their heads in the sand hoping to feel safer, but in reality, it has not protected anyone from the coming
storm. Because of the “forgiveness” law in Pakistan, a surviving victim typically faces intense pressure
to pardon her attacker.71 If she is killed, as in the majority of cases, her family has the right to forgive
on her behalf.72 Basically, the perpetrator goes unpunished and the crimes continue unchecked.73 The
transgressions can be anything from wanting to get an education, to being a victim of rape, to refusing
an arranged marriage or dressing in an “inappropriate” manner.74
There is significant debate over what the Quran sanctions and what practices were pulled from lo-
cal customs that predate Islam.75 Those that seek to eliminate or at least modify these controversial
practices cite the religious tenet of tajdid.76 The concept is one of renewal, where Islamic society must
be reformed constantly to keep it in its purest form.77 Though many scholars share this line of thought,
there are those who consider the purest form of Islam to be the one practiced in the seventh century.78
“Honor Killings” have transcended state boundaries and it has become an “issue” in even the most
westernized societies. In 2015, the U.S. Justice Department quoted research that estimates between 23
and 27 honor killings occur each year in the United States and there are 1,500 forced marriages.79 But
there are no official statistics.80 A separate study by the Population Reference Bureau estimates that
507,000 women and girls in the United States are at risk or have already undergone female genital mu-
tilation (FGM), where their genitalia are partially or totally removed for non-medical reasons to control
sexuality and “ensure” virginity until marriage, more than twice the number estimated 15 years.81 FGM
is a violation of the human rights of girls and women.82 Just as “honor killings”, FGM it is designed to
exercise control over women’s sexuality.

TIPPING POINT & THE ANTI-HONOR CRIME BILL


Recognizing the problem, Parliament in 2004 moved to exclude honor killings from the law that al-
lows victims’ families to directly settle with the perpetrators. The violence nonetheless continued—as
did the impunity.83

68
Zakaria, Rafia, “An end to (coercing) ‘forgiveness’ in honour killings” Dawn, October 7, 2016. https://www.dawn.com/news/1288591
(Accessed April 36, 2017).
69Id.
70
Id.
71
Stewart, Christa, “No “Forgiveness” for Murder!” Equality Now Org, October 6, 2016. http://www.equalitynow.org/blog/anti-honor-
crimes-bill-pass-pakistan-quandeel-baloch (Accessed April 27, 2017).
72
Id.
73
Id.
74
Id.
75
Johnson, supra n.46
76
Id.
77
Id.
78
Id.
79Dawson, Stella, “Two girls murdered in Texas taxi: Were they honor killings?” Reuters, June 18, 2015. http://www.reuters.com/article/us-
violence-women-honourkillings-idUSKBN0OY2UK20150618 (Accessed May 31, 2017).
80
Id.
81
Id.
82
Fact Sheet, “Female genital mutilation” World Health Organization, February 2017. http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs241/
en/ (Accessed June 28, 2017).
83
Shah, supra n.65
Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 47 -

In February 2016, a documentary about “honor” killings by Pakistani filmmaker Sharmeen Obaid
Chinoy, “A Girl in the River,” won an Academy Award.84 The film prompted Pakistan’s Prime Minister
Nawaz Sharif to speak out publicly on “honor” killings, stating that he would look into the issue and
seek reform, yet he has so far taken no action.85
In May 2016, the Council of Islamic Ideology (CII), the highest constitutional religious body in the
country, proposed that men should be allowed to “lightly” beat their wives, “if needed,” and prohibited
the mixing of genders in schools, hospitals, and offices.86 The CII is an advisory body whose recommen-
dations are not binding in parliament.87 The CII’s recommendations came in response to the Protection
of Women Against Violence Bill 2016, which was passed in the Punjab Assembly earlier last year, and
is aimed at providing remedy to women facing domestic abuse.88
Baloch’s tragedy helped to push the Anti-Honor Crime Bill to become law addressing not only “honor
killings” but also sexual violence. First introduced and passed in the Senate in March 2015, the bill had
failed to enjoy political consensus and wasn’t approved by the National Assembly, a necessary step for it
to become law.89 The Bill passed unanimously in both houses of parliament on October 6, 2016.90 Sena-
tor Farhatullah Babar seemed enthusiastic and hopeful about this step in the right direction: “A vicious
circle has now come to an end, now, a killer will face a minimum sentence of 25 years in prison. No
murderer will be able to walk away free even if his parents or family members forgive him for killing his
sister, wife or mother in the name of ‘honor.’” Pakistan’s prime minister, Muhammad Nawaz Sharif, has
been under pressure to prosecute those who commit violence against women.91 “Honor killings” typi-
cally involve a woman being slain by a relative who believes she has brought shame upon the family.92
Under these two new laws, cases of rape and “honor killings” will be taken seriously as the human
rights abuses they are.93 Victims of rape must know that access to justice will be swift and that they
will not be re-victimized through the legal system.94 The new laws require speedy trials – rape verdicts
will now be issued within three months and mandatory sentencing for up to 25 years upon conviction,
recognizing the severity of the crime.95 Survivors of assault will be informed of their legal rights by law
enforcement so the possibility of increased reporting is likely.96 Additionally, forensic evidence will be
available to support rape victims’ claims as medical examinations and DNA testing will be required.97
Under the “honor killing” law, relatives of the victim would only be able to pardon the killer of capital
punishment, but perpetrators would still face a mandatory life sentence of twelve-and-a-half years.98
The law is by all means a good start in the right direction, but as everything new, changes and im-
provements must be implemented to fine tune its effects and aimed consequences. The main issues with
the current version is that it does not go far enough to contain the violence against women and girls.
Although parliament is determined to address these issues, they face constant opposition from religious
groups favoring the status quo. Under the current law, if a murder is registered as fasad fil arz (the legal
category in which honor crimes are placed), then the provisions for blood money and forgiveness are

84
Human Rights Watch Online, “Pakistan: Prosecute Rampant ‘Honor’ Killings” Human Rights Watch, June 14, 2016. https://www.hrw.
org/news/2016/06/14/pakistan-prosecute-rampant-honor-killings (Accessed April 27, 2017).
85
Id.
86
Id.
87
Id.
88
Id.
89
Ullah, supra n.8
90
Id.
91
Id.
92
Id.
93
Stewart, supra n.71
94
Id.
95
Id.
96
Id.
97
Id.
98
Id.
- 48 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

voided.99 The punishment for a crime committed on the pretext of honor will now be life imprisonment,
and judges no longer have the discretion to allow acquittals.100 The language in the law has several pit-
falls. It does not define what is considered an honor crime and it falls short from establishing how short
of a confession, the perpetrator will be proven guilty, leaving secrecy to be a strong ally for the crimes
to continue. But the main unintended consequence of the law is that by carving a separate category for
honor killing and making an unnecessary and complicating distinction from what it really is, murder.
The killing of one individual by another is murder. The only difference between a plain murder and an
“honor killing” is the motivation, which does not change the wrongful act, but it encumbers the enforce-
ment of the law.
Until all murder is treated uniformly in the penal code, as a crime against the state instead of against
an individual, acquittals for crimes against women and children will likely continue undeterred.

THE AFTERMATH & REFLECTION


There is nothing honorable about killing. The jury is still out (so to speak) about Pakistan’s attempt
to end “honor killings” and deliver justice. However, as recent as April 2017, cases of murder with
“honor killing” motivations not only continue to occur, but they are on the rise. The Aurat Foundation’s
annual report of 2016 showed 7,852 cases of violence against women101, including 1,100 cases of honor
killing were reported, but the Human Rights Commission of Pakistan (HRCP) estimates at least another
1,000 went unreported.102 According to the Foundation’s staff, there has been a 70 % increase in honor
killings in the past year.103 In the meantime, the conviction rate for such crimes remains less than 15
%.104 Many honor killings go unreported where bodies are secretly buried sealing any chance of pros-
ecution while promoting the practice. Over 40 of honor killings have been recorded since the enactment
of the law. This is alarming to say the least.
In January 2017, a Pakistani mother, Parveen Bibi, was sentenced to death for burning her 18-year-
old daughter alive, Zeenat Rafiq, as punishment for marrying without the family’s consent and as a
result, bringing shame to the family.105 The court sentenced Rafiq’s brother Anees to life in prison after
the evidence showed her mother and brother had first beaten her, before her mother threw kerosene on
her and set her on fire.106 None of her relatives sought to claim her body, leaving her husband’s family
to bury her charred remains after dark in a graveyard near the city.107 In the same month, 20 year-old
Hayat Khan murdered his 16-year-old sister by stabbing and deliberately cutting her throat for talking to
a boy over the telephone to protect his family’s honor. He had asked her many times to stop, and after
his sister refused and finally the same boy came to our door, Khan had enough. Following tribal tradi-
tion and goaded by his cousins, the young man was convinced it was his duty to kill her.108

99
Stewart, supra n.71
100
Id.
101
Samoon, Hanif, “Mother of minor shot dead in suspected honour killing in Sanghar” Dawn, March 3, 2017. https://www.dawn.com/
news/1318161 (Accessed April 27, 2017).
102
Guriro, Amar, “Pakistan honour killings continue despite tough new laws” ABC, January 11, 2017. http://www.abc.net.au/news/2017-01-
11/why-honour-killings-continue-in-pakistan-despite-tough-new-laws/8172756 (Accessed April 27, 2017).
103
Samoon, supra n.101
104
Niaz, Tahir, “Honour killing cases on the rise amid low conviction rate” Pakistan Gender News, April 26, 2017. http://www.pakistangen-
dernews.org/honour-killing-cases-rise-amid-low-conviction-rate/ (Accessed April 27, 2017).
105
Reuters, “Pakistani mother sentenced to death for burning daughter alive” The Guardian, January 16, 2017. https://www.theguardian.
com/world/2017/jan/17/pakistani-mother-sentenced-to-death-for-burning-daughter-alive#img-1 (Accessed April 27, 2017).
106
Id.
107
Id.
108
Guriro, supra n.102
Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017 - 49 -

In March 2017, 21-year-old Leela Chandio, the mother of a child, was gunned down by her
husband’s cousin. The cousin opened fire on the victim at the behest of her husband after they
suspected her of allegedly having “illicit relations” with another man from the same village.109
The two men, along with their close relatives, have reportedly moved to undisclosed locations to
evade capture.
When a video showing four girls (Amina, Bazigha, Sereen Jan, and Begum Jan) clapping while three
brothers dance emerges in a remote Pakistani village, it quickly went viral.110 Although a very innocent
depiction in many corners of the world, this is not the case in a deeply conservative society where men
and women have been killed for less. The girls were rounded up and locked away in a room while the
jirga determined their fate. Tribal elders ordered that all involved in the video be killed for bringing
shame upon their respective families. However, there is no official confirmation since the locals assert
the girls are alive to avoid prosecution. The boys and their families fled the area, but not before three
elder members of their families were killed leaving fifteen children as orphans. Although the Supreme
Court ordered the girls to be produced and even sent an envoy to identify them, the local elders produced
decoys and the officials closed the case without any wrongdoing. The girls have never been seen again.
In April 2017, Sikandar Ali Dasti killed his two wives, 25-year-old Zareena and 35-year-old Leghari,
for alleged having separate affairs with two men. Both women were shot by Dasti. This is probably the
first incident in which a man has killed two wives for ‘honor killing’ at the same time.111 Dasti fled and
has not been apprehended.
Most of the “honor killings” victims have been women, but in reality, even men (or in this case, boys)
can be casualties or victims. A 15-year-old ninth-grader was kidnapped, blinded by pricking his eyes
and then had his penis chopped off in the name of ‘honor’, after the man discovered his daughter was
the boy’s girlfriend.112 The boy was left maimed and for dead, but he survived. A passer-by spotted him
took him to hospital where doctors managed to save his life.113 If the boy had died he would have be-
come another statistic - albeit a rare, male one - in the long list of so-called ‘honor killings’ in Pakistan.114
All five perpetrators were apprehended.
“Honor Killings” are a very ingrained “tradition” and in order to have any chance of stopping the
practice, there has to be a substantial change in the mindset of the Pakistani society. Currently, even if
women want to report a crime, they can’t go outside without men’s approval and without a male chap-
erone.115 Fundamental grassroots change supported by the government is needed, according to leading
voice for women, Dr. Nadia Agha from Shah Abdul Latif University in Sindh.116 We have to empower
women through education and employment with the support of men. “The stronger the bargaining posi-
tion they have, the more capable they are to fight and survive.”117

109
Samoon, supra n.101
110
Ahmed, Brishkay & Sanchez, Elizabeth, “Pakistan: Killing for Honour” Aljazeera, March 10, 2017. http://www.aljazeera.com/
programmes/101east/2017/03/pakistan-killing-honour-170310063900465.html (Accessed April 27, 2017).
111
Web Desk, “Man kills two wives for ‘honour killing’ in Jacobabad” Ary News, April 27, 2017. https://arynews.tv/en/man-kills-two-wives-
honour-killing-jacobabad/ (Accessed April 27, 2017).
112
Neelakantan, Shailaja, “In Pakistan, man chops off boy’s penis, blinds him, for ‘honour’” Times of India, April 16, 2017. http://timesofin-
dia.indiatimes.com/world/pakistan/in-pakistan-man-chops-off-boys-penis-blinds-him-for-honour/articleshow/58205449.cms (Accessed
April 27, 2017).
113
Id.
114
Id.
115
Guriro, supra n.102
116
Id.
117
Id.
- 50 - Pablo SARTORIO / The Interdisciplinary Journal Of Law And Forensic Sciences, Volume 2-Issue 1-Year 2017

With the change of times and technology, the clash between old beliefs and modernization in Paki-
stan has never been so visible. The new generation is in favor of parting ways with what they call “bar-
baric old practices” in lieu of a more prosper society. With positive figures such as 17-year-old Malala
Yousafzai, herself a Pakistani from Swat Valley, and who was shot in the head by Taliban gunmen for
speaking up for the right of girls to be educated, the future is a little brighter.118 Malala was barely 11
years old when she began championing girls’ education, speaking out in TV interviews.119 She was
critically injured on October 9, 2012, when a Taliban gunman boarded her school bus and shot her in the
head.120 She survived through luck – the bullet did not enter her brain – and by the quick intervention
of British doctors who were visiting Pakistan.121 The pride of Pakistan lives in the UK and is unable to
return to Pakistan because the Taliban remain too great a threat.122 However, her advocacy and activism
towards education has not been lessened, in fact, quite the opposite. I remain hopeful that this practice
can soon be part of a horrific past, but the statistics are not preparing a farewell celebration any time
soon.
On her final, July 4 post to her Facebook page, which has almost 800,000 fans, Baloch wrote: “I am
trying to change the typical orthodox mindset of people who don’t wanna come out of their shells of
false beliefs and old practices.”123 Maybe there is more than hope in the new generation and Baloch
knew it.

118
Husain, Mishal. “Malala: The girl who was shot for going to school” BBC News, October 7, 2013. http://www.bbc.com/news/maga-
zine-24379018 (Accessed June 28, 2017).
119
Associated Press “Malala Yousafzai Becomes Youngest-Ever Nobel Prize Winner” People, October 10, 2014. http://people.com/celebrity/
malala-yousafzai-becomes-youngest-ever-nobel-prize-winner/ (Accessed April 27, 2017).
120
Id.
121
Id.
122
Shamsie, Kamila “Malala Yousufzai: the pride of Pakistan, but she can’t go home” The Guardian, October 10, 2014. https://www.the-
guardian.com/commentisfree/2014/oct/10/malala-yousufzai-pride-pakistan-nobel-peace-prize (Accessed April 27, 2017).
123
Chughtai, supra n.35

You might also like