You are on page 1of 7

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMSAL TARİHİ (1923-1945)

Prof. Dr. ALİ SATAN

ALİ ERKEN ‘AMERİKA VE MODERN TÜRKİYE’NİN OLUŞUMU’ İNCELEMESİ

Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi

Sümeyye Karaca
580121008

Kasım 2021
Detaylı bir giriş kısmı ve literatür ile oluşturulmuş kitap büyük bir emeğin ürünü olduğunu en
baş kısımdan belli etmektedir. Rockefeller ve Ford Vakfı’nın arşivleri Robert Koleji’nin raporlarını da
içinde barındıran çok zengin bilgiler içeren kitap ABD’nin Türkiye’de gelişmekte olan eğitim, sanayi,
tıp, sosyo-kültürel ve entelektüel yapısına dair girişimlerini, etkisini ve faaliyetlerini anlatır.

Kitap toplam dört ana bölümden oluşuyor bunlar; Bilim ve Tıp: Cumhuriyetin Temel
Direkleri, Az Gelişmişliğin Çareleri, Uzmanlar Çağı, Beşeri Bilimler ve Batılılaşma.

Baptist(Protestanlık Mezhebi) bir rahip olan Fredrick Gates’in, John Rockfeller’la tanışıp
Chicago Üniversitesinin kurulmasıyla başlayıp ona hayırseverlik misyonuna götüren süreci
anlatmasıyla başlıyor. Burada kendi amaçlarının bilimi ve tıbbı yaymaya ne kadar müsait olduğunu
açıkça beyan ediyor. Kullanılan arşiv kayıtlarıyla birlikte yazar henüz temel amacın ne olduğunu
belirtmeden kitabın akışıyla birlikte bunu bize sunuyor.

Türkiye’de tıp biliminin az gelişmiş olmasına değinen kaynaklarda yer verilmiştir. Bununla
birlikte asıl gelişimin tıp ve insan bilimiyle olasıda dikkat çekicidir. Burada bahsedilen detay
Türkiye’de aydınlanma yaratan şeyin Jön Türk hareketiyle başladığı ve bu hareketin oluşum zeminin
Tıbbiyede başladığına vurgu yapılmasıdır.

Kadınların Türk topraklarındaki yeri üzerinde de durulmuştur. Güneydoğu Avrupa ve Küçük


Asya yani Anadolu’da kadınların okuyabileceği bir tıp okulunun kurulması için finansal desteğin yine
Rockefeller Vakfı’ndan edinilmesi vurgulanmıştır. Çünkü savaş sonrası azalan erkek nüfusunun boş
bıraktığı alan ancak kadınların eğitilmesi ve bu boşluğu tamamlamasıyla mümkündür.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de faaliyet gösteren Amerikalı tıp misyoneri Alden
Hoover yapmış olduğu çalışmalarla Rockefeller Vakfı’na yol göstermiştir. Çalışmalarında bilimsel
tıbbın karşısında duran engelin halkın cehaletinden ve inançsal bazı hurafelerden kaynaklandığını
belirtmiştir. Türkiye’de önleyici tıbbın gelişmesi için çeşitli alanlarda topluma temel eğitim
kazanımlarının verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Dünyada gelişen bilimsel tıbbın araştırıcılarından Richard Pearce’ın Türkiye’deki durumu


robotlaştırmasına değinmiştir. Pearce’ın raporunda Türkiye’de batılılaşma hareketinin önünde duran
inanç sistemi eleştirilmiştir. Dini kurumların toplum üzerindeki otoritesine de değinen rapor
Türkiye’de batılılaşmanın nasıl ilerleyeceği konusunda da bir öneri niteliği taşıyordu. Türkiye’nin
modern oluşumunda tıbbın ve bilimin ışığında ilerlemesi için eğitimli ve sağlıklı bir batılılaşma
gösteren zümrenin oluşması ki bu zaten mevcut sistem içerisinde bulunuyordu Türkiye’nin faaliyete
hazır bir hale gelmesi açısından hayati önem taşıyordu.

Rockefeller üyelerinin Türkiye’ye ayak basma tarihi 1925 olarak belirten yazar o dönemde
ülke nüfusunun ve ülkenin içinde bulunduğu sağlıksız sağlık şartlarının olmasından bahsetmiştir.
Refik Saydam’ın Atatürk döneminde Türkiye’nin sağlık alanındaki kötü şartlarını iyileştirmek için
büyük bir çaba harcadığından bahsedilmiştir.Çin ve uzak doğuda Rockefeller Vakıf’ının önemli bir
faaliyet adamı olan Selskar Gunn’ın da Türkiye’de bulunup konuyla alakalı çalışmalar yapmasına
değinilmiştir. Trük yetkilileri Türkiye’ye yardımda bulunulmasını ancak siyasi alanda hiçbir
yönlendirme kabul etmemek şartıyla istemişlerdi.

Türkiye’deki tıbbi yatırım işlerinin kolaylaşmasını ve Türk elitleriyle sağlanacak olumlu


diyaloğun mimarı sayılan Amiral Mark Bristol’ün konuyla alakalı yardımlarına da değinmiştir.
Nitekim ilk önemli bağış 1928 yılında yapılmıştır. Ankara’da Hıfzıssıhha Müessesesi kurulmuş birkaç
yıl sonra Türkiye’de önemli tıp gelişimlerinde öncülük etmiş kişi olan Ralph Collins’de başkanlığı
üstlenmiştir. Ayrıca açılacak olan hemşire okulunun ülkede ciddiyet kazanması için çeşitli girişimlere
de değinilmiştir. Hastanelerde eğitimli ve yeterli personelin çalışabilmesi için verilen bursların giderek
artması ve sağlık hizmetlerinin niteliğinde iyileşme göstermesi bekleniyordu.

Türkiye’ye yapılan yatırımların yanı sıra eğitim alanında Avrupalı eğitimcilerin getirilmesi de
önemlidir. Yapılan yardımların raporlaştırılmış olması önemlidir. Çünkü Türk Devleti’nin hükümeti
her alanda işbirliği yapmamış ve bu durumdan yakınıldığı da raporlara kaydedilmiştir. Burada
sergilenen onurlu duruş önemlidir.

1925-1940 arasında vakfın Trükiye üzerindeki faaliyetlerinde emeği geçen Gunn 1944’te vefat
Ralph Collins 1940 ve Türkiye de vakfın faaliyetlerini başlatan ve destekleyen isim Refik Saydam
1942’de vefat etmişti. Vakfın İkinci Dünya Savaşı ile birlikte faaliyet alanı dışına çıkan Türkiye’ye
temas ancak 1948’in sonlarına doğru yapılan birkaç ziyaret vasıtasıyla sağlanmıştı.

Türkiye’de belirlenen hedeflerin başından Sıhhiye Okulu, Etimesgut Sıhhat Merkezi’nin


iyileştirilmesi ve hemşirelik okuluna bağış yapılarak durumu iyileştirilmesi gibi temel hedefler
belirlenmişti. 1950’lerde Türkiye’ye yapılan yardımların üst düzeye çıkmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün kurulmasında değişen bu ortamda önemli bir faktör olarak ortaya
çıkmıştır. Dünyadaki nüfus sorununa bağlı çalışmalar yapılmaya başlanmış ve bu konuda Vakıf
kendini yine ön plana çıkarmayı başarabilmiştir. Türkiye’de vakfın temas kurduğu önemli isim olan
İhsan Doğramacı, Beyrut Amerikan Kolejinde yetişmiş önemli bir isimdir. Çocuk sağlığı alnında
yapmış olduğu çalışmalar dikkate değerdir. Vakıf Doğramacının faaliyetleri için ciddi harcamalar
yapmıştır. Çünkü İhsan Doğramacı geleneksel Alman modeli yerine tıpta araştırmacı olarak yeni
yöntemleri uygulayan Amerikan Modelini yerleştirmiştir.

İhsan Doğramacı göstermiş olduğu başarılı çalışmaları sayesinde Vakıftan ciddi miktarda burs
ve yardım tedarik edebilmiştir. Özellikle 1955 ve 1960 yılları arasında yapılan yardımlar sayesinde
Türkiye’de açılması planlanan sağlık kuruluşları ve Hacettepe’den gönderilecek yetkililerin yeni
kurulan Atatürk Üniversitesi’nde eğitimi güçlendirmesi gibi planlamalar yapılmıştır.
Türkiye, Almanya’dan kaçan yüksek eğitimli profesörlerden de faydalanmıştır. Alınan buralar
yapılan yardımların karşılığında bursluların iyi mevkie getirilmeleri şart koşulmuştur. Ancak zaten o
dönemde verilen burslar ve alınan yüksek eğitim sayesinde kilit makamlara getirilecek isimler de
ancak Rockefeller gibi vakıflardan burs olan öğrenciler olacaktı. Türkiye’deki tıp programlarının
iyileştirilmesinde özellikle hemşirelik alanında devletin personel eksikliğinin giderilmeye
çalışılmasında ciddi katkıları olmuş Rockefeller Vakıf’ının temel ve iyi niyet amacının nereden
kaynaklandığının hala kesin bir cevabı yoktur.

Genel mahiyeti itibarıyla Ford Vakfının faaliyetlerini ele almıştır. Vakıf Michigan’da 1936’da
Henry Ford’un oğlu Edsel Ford tarafından kurulmuştur. Edsel Ford İkinci Dünya Savaşı sırasında
ölmüş yerine oğlu Henry Ford geçerek vakfın faaliyetlerini sürdürmeye başlamıştır. Henry Ford
faaliyet alanları ve yeriyle alakalı geniş çalışmalar başlatmış ve belirlenen bölge de Yakındoğu ve
Güneydoğu Asya olarak belirlenmiştir. Bu durum beklenen bir durumdur ki Türkiye’de bu alanın
içinde bulunuyordu.

Ford Vakıfı Türkiye’deki ilk müstakil bürosunu 1960’ta açmıştır. Öncelikli faaliyet alanı
ilköğretim, sosyal bilimler ve iş idaresi olarak belirlenmiş ancak daha sonra Türk devlet adamları
kalkındırılması gereken bir sanayinin olduğu konusu üzerinde durdukları için asıl bu alanda faaliyet
göstermişlerdir. Zaten Robert Koleji Mühendislik Fakültesi Türkiye’nin teknisyen konusundaki
yetersizliğini bir miktar karşılayabiliyordu. Kültürel anlamda batılılaşma üzerine önemli bir misyonu
olan Robert Koleji ideolojik alanda da yayılan komünizme karşı bir cephe sıfatını da üstlenerek
statükosunu arttırmıştır.

Robert Mühendislik fakültesi henüz 1912’de Osmanlı’nın sanayi eğitimini geliştirme


çabalarının bir neticesi olarak Talat Paşa’nın da teşvikiyle kurulmuştur. Türk toplumunda sanayinin
az gelişmiş olması neredeyse yok denecek kadar az olması önemli bir detaydır. Osmanlı Devleti’nde
sanayi şirketlerinin neredeyse tümü Batıyla iletişim koridoru olan gayrimüslim tebaanın elindeydi.

Robert Koleji’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında kapatılmaması çok önemlidir. Osmanlı
bürokratları Alman ’yanın da etkisiyle durumdan haliyle rahatsız olmasına rağmen Talat Paşa’nın
koruması altında olan kolejin müdürünün de Amerikan Başkanı Wilson’un yakın ve kadim dostu olan
Cleveland Dodge olması kurumun kendini muhafaza etmesini güçlendirmiştir.

Fakültenin kendi ününe kavuşmasında önemli isim olan Dr. Lynn Scipio’nun göstermiş
olduğu gayret gerçekten takdir edilesiydi ve çok geçmeden Osmanlı elitlerinin de dikkatini çekmişti.
Yeni Cumhuriyet de ise 1926’da yeni bir mühendislik programını da Türkiye’de devreye sokmayı
başarmıştı.
Türkiye’de değişen rejim ve toplumla birlikte yerli üretim için özel teşebbüslerde bulundu ne
yazık ki yaşanan gelişmeler için yabancı sermayenin devreye sokulması gerekiyordu. 1923 ve 1929
arasında istenilen sanayi atılımı da yapılamamıştır.

Ülkedeki tekstil sanayisinden tarıma tarımdan ağır silah sanayiye ve ülkede girişilen demir
yolu ağına kadar bir çok alanda oluşan ihtiyaç Robert Koleji Mühendislik fakültesinden karşılanmaya
başlanmıştır. Bu süreçte toplumun ihtiyacına göre şekillenen fakülte her alanda kendi tarzına has bir
süreklilik gösterdiği dikkat çekmektedir.

Çeşitli ülkelerden kendi alanında uzmanlaşmış profesörler ve doktorlar getirilip derslerin


verilmesi sağlanmıştır. Bunun yanı sıra İkinci Dünya Savaşı sırasında da kendi konumunu korumayı
başaran Robert Koleji’nin finanse edilmesi hususunda 1947’de Amerikan Hükümeti destek olmuştur.
Daha sonra Marshall Planına dahil edilen Türkiye’de otoyol yapımında öenmli katkıları bulunan
Robert Kolej Mezunu Vecdi Diker bu konuda ciddi çalışmalara imza atmış Amerikaya gidip otoyol
yapımında kullanılan teknolojiyi yerinde incelemişve bu modeli Türkiye’ye uygulamak için çok emek
harcamıştır. Yine Robert Kolej Mezunu Kasım Gülek’da Türkiye de su ve alt yapı sorunlarına yönelik
iyileştirme ve gelişmelerde rol oynamıştır.

Duncan Ballantine’nin Kolej yönetiminin başına geçmesiyle Fakülte’nin muhtevası iyice


iyileşme göstermiştir. 1955’te özellikle özel teşebbüsleri destekleyen Celal Bayar yönetimi de bu
noktada Amerikalılara fırsat sunmuştur.

Ballantine’nin bir çok yerde ifade ettiği şey Modern Türkiye ve Amerika’nın gelişen dünyada
ihtiyaçlarına cevap verecek insanların mühendislerin yetişmesi için kurumun önemiydi. Aslında
Amerika kendi varlığını zorla dayatmadan kendi üniversiteleri üzerinden yatırımlarla yapıyordu.
Truman programıyla gelişmemiş ülkelere teknik yardım için kurulan Teknik Yardım Grubu(TYG)
1954^te ise dış yardım programları için Yurtdışı Operasyon İdaresi (EOK) kuruldu. Türkiye de en
ciddi EOK projesi ise Nebraska ve Erzurum Atatürk Üniversitesi arasında tarım üretimi için
geliştirilen program oldu.

Nitekim 1956’da eğitime açılan ODTÜ’de bu sürecin serüveninden doğmuş bir üniversitedir.
Vecdi Diker’in ve Demokrat Parti yetkililerinin bu konuda özel teşebbüsleri ile faaliyete açılan
üniversite İstanbul dışındaki yegâne mühendislik Üniversitesi olmuştur. Türkiye 1960 askeri
darbesinden sonra üniversitenin konumlandığı durum ise akıbeti hakkında endişeye sebep oluyordu
ODTÜ’nün ilk Türk dekan yardımcısı Uğur Ersoy , Alpaslan Türkeş’le durum ve vaziyet hakkında
görüşmüş ve olumlu neticeler elde etmiştir.

Ford Vakfı’nın dikkatini çeken ODTÜ ilk müstakil merkezini Ankara’da açarak stratejik bir
tercihte bulunmuştur. 1960’tan sonra Ford Vakfı Türkiye’de eğitim hususunda önemli görevlerde
bulunacak yetkililerini göndermiş ve bunun neticesinde Vakfın fonlarının nasıl ne derece harcanacağı
hakkında geniş kapsamlı bir araştırmadan sonra Türkiye’deki yardım edecek ve geliştirecek eğitim
sistemine dair önemli bir kurul oluşturulmuş ve rapor hazırlanmıştır.

Ford Vakfı Türkiye’de önemli işler ve yeni programlar başlatacak olan matematik profesörü
Eugene Northrop’u vakfın Türkiye’deki müdürlüğüne atamıştır. Altı yıl boyunca Türkiye’de çeşitli
faaliyetler gerçekleştiren Northrop yedi farklı milli eğitim bakanıyla çalışmış Amerikalı eğitimcilerden
çok güvendiği Türk eğitimciler ile çalışma disiplinini göstermiş Türkiye’deki eğitim kültürüne ve
bilime yaklaşım reformlarında katkıda bulunarak Vakfın Türkiye’deki potansiyelini daha da
kuvvetlendirmiştir.

Genel itibarıyla Ford Vakfı 1952 ve 1971 arasında Türk sanayicileri arasında da çok takdir
edecek işlere imza atmıştır. Profesyonel çalışma alanlarının doğması, ülkedeki iktisadi yenilikler
çeşitlenen sanayi kolları Ford Vakıf’ının direk alanına hücum eden meselelerdi. Vakfın vizyon ve
misyonu konuya daha yakın hale gelmelerini sağlamıştır. Vakıf Türkiye’de gelişmeyi gözlemek ve
süreçler arasında sürekliliği sağlamak açısından önemli bir yer edinmiştir.

Beşeri bilimler çalışmasına atfedilen Rockefeller Vakfı tarafından, 1930'lardan itibaren


kademeli olarak yoğunlaştırıldı. Rockefeller vakfı Amerika ve yurtdışında, insanlık çalışmaları için
imkanları güçlendirme konusunda; alanda bulunan baş hümanistlerle çalışarak baş rol üstlendi. Vakfın
çabaları, soğuk savaş döneminde Amerikan politik-entelektüel elitlerin komünizm ideolojisi
karşısındaki mücadelesiyle fark edilen merkeziyetçi zekâ sonrasında farkındalık kazandı.

Yakın doğunun kültürel farklılığı İkinci Dünya savaşı sonlarına kadar Amerikan
hümanistlerine yabancıydı. John Marshall 1948'de Türkiye’ye ilk ziyaretini yapmadan önce,
Amerikan enstitüleri ile birlikte buna karşın bölgedeki kültürel koşul pekişmesi göz önüne getirilmişti.
Marshall, Rockefeller Vakfının bölgedeki insanlık alanı ile yapabileceği iş birliği potansiyelinin
genişliği ile hayrete düşmüş gözüküyordu. Türkiye’nin batılılaşma arzusunu, Amerika’nın ülkedeki
yaratıcı azınlık olarak da adlandırdığı entelijansiyanın iş birliği kurması için teşvik edici bir güç olarak
görmüştür. Marshall’a göre yaratıcı azınlık Türkiye’nin mevcut potansiyelinde vardı fakat ortaya rahat
çıkabilmesi için dini normların önüne geçilmesi gerekliydi.

Amerikan vakıflarının Eğitime ayrılan hibesi Türkiye’de sponsor sorunu yaşan başarılı gençler
için önemlidir. Halil İnalcık ve Kemal Karpat gibi tarihçileri, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Bülent Ecevit,
Adnan Saygun, İlhan Usman gibi Türk öğrenciler Türkiye’nin modernleşmesine yönelik tezlerini,
çalışmalarını ve raporlarını oluşturmuş değerli isimlerdir. Mehmet Karasan’ın dinde yapılması gereken
reformlardan bahsetmesi Marshall’ı derinden etkilediği görünüyor. İlam Dininin temel mahiyetinde bir
reform yapılması mümkün değildir fakat Kelamcılar ve fıkıh ilmi mensupları İslam dininin genel
kurallarından sapmayarak toplumun yaşam tarzına entegre edilebilecek yönleri olduğunu savunurlar
değinilen bu mesele oldukça derin ve toplumu yönlendirmek açısından oldukça tehlikelidir.
Kitaptaki asıl tez Rockefeller Vakfının hibelerinin Türkiye’de kültürel ve politik değişmeyi
1950'lerdeki Marshall planının takibindeki yıllarda teşvik edip etmediğini sorgulamaya girişmiş gibi
görünüyor. Anlaşılan şey şu ki bu katkılardan yararlanan kurum ve kişiler Amerika Birleşik Devletleri
ile daha yakın bir kültürel yakınlaşmayı destekledi. Bu ilişki Türkiye’nin konumunu Soğuk Savaş
döneminde batı bloğunda güvence altına almasına yardım etmişti. Türkiye’ye politikada eğitimde
müzikte görsel sanatlarda sinema ve tiyatrodan dinin genç toplum içinde algılanış biçimlerine kadar
her türlü sosyolojik unsurda batılılaşma mahiyetinde büyük bir katkı sağladı.

You might also like