You are on page 1of 2

Kuruluş

Türk Ocağı II. Meşrutiyet döneminde kurulan çok sayıda cemiyet arasında şube, üye sayısı ve
etkilediği kitle ile Türk Derneği ve Türk Yurdu Cemiyeti'nden daha önemli bir konuma sahip olmakla
beraber Türk milliyetçiliğini bilimsel ve kültürel manada gelişmesini sağlayan bir yapıya sahiptir.
Kuruluş tarihi olarak 1911 ve 1912 yılı verilse de genel olarak 1912 yılında kurulduğu kabul
edilmektedir. Ocağın ilk adımları Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından 1911'de atıldığı bilgisi Yusuf
Akçura tarafından paylaşılmaktadır. 1912 sonbaharında Balkan Savaşları nedeniyle Türk Ocağı'na
ilişkin bakış açısı iki manada değişti. Ocaklar Osmanlı İmparatorluğu'nun muhtelif toplumlarına ayrılık
sokmakla suçlanırken, bir yandan da artan milliyetçiliğin odak noktası olacaktı. Maddi olanaksızlıkların
da etkilediği bu süreci ocakların başkanı olan Ahmet Ferit Tek'in istifası ve Edebiyatı Cedide'nin öne
çıkan kalemlerinden Hamdullah Suphi Tanrıöver'in başkanlığı ve Yusuf Akçura'nın ikinci başkanlığa
gelişi takip edecekti. Cumhuriyet döneminde maarif bakanı ve milletvekili olarak görev alacak olan
Tanrıöver, ocakların kapanışa kadar kesintisiz başkanlık görevinde bulundu ve onun zamanında zirvesi
1927 yılı olmak üzere bir canlanma ve gelişme yaşandı. Ülke içinde "vatanda ocaklı" denen ve
Osmanlıcılık gibi kimlik bunalımlarına cephe almış bir kitle ile ocağa olan ilginin artması sonrasında
düzenli konferans ve etkinlikler Divanyolu'ndaki binadan Beyazıt'taki bir konağa taşınma gerçekleşti
ve burası merkez olarak kullanıldı. Belirlenen Türk Ocağı Nizamnâme-i Esâs ve Dâhilisi'nde ocakların
amacı şu şekilde açıklandı: "Türklerin millî terbiye ve ilmî, içtimaî, iktisadî seviyelerinin terakki ve
ilâsıyla ırk ve dilinin kemâline çalışmaktadır."[1]

Ocak nizamnâmesinde belirlenen "Türk dilinin kemâline çalışmak" amacı belirgin olarak ocağın dergisi
olan Türk Yurdu'nda yayımlanan makalelerde kendini göstermektedir. Ocağın bu dönemdeki dil
tasavvurunda İstanbul Türkçesi hiçbir sınıfa veya taşraya ait olmadığından önemli sayılmış ve geçer
lisan sayılmıştır. Cumhuriyet öncesi ocaklarda kadınların toplumsal yaşama katılımı konusunda teorik
tartışmalar yapılsa bile genel manada bir program oluşturulamamıştır. Teorik tartışmalarda Sovyetler
Birliği'ne bağlı Türkî devletlerdeki gelişmeler, çağdaşlaşma düşüncesi ve eski Türk kültürüne atıflar
görülmekteyken bir programın ortaya konulmaması Peyami Safa gibi gibi yazarlarca eleştiri konusu
olmuştur.[2]

İttihat ve Terakki ile ilişkisi

Anılan dönemde ocak nizamnâmesinin dördüncü maddesinde Ocakların sadece millî ve içtimaî bir
özellik taşıyacağı, siyasetle ve siyasi partilerle asla ilişiği olmayacağı maddesi bulunmaktaydı. Ancak
İttihatçıların Türk Ocağı'na olan nüfuzu Ziya Gökalp ve Hüseyinzade Ali ekseninde başlayacak ve
maddi imkânsızlıklar dolaylı da olsa bir ilişiği gerekli kılacak hatta İstişare Heyeti'ne giren İttihatçı
isimler olacaktı. Siyasetin Ocaklar üzerindeki nüfuzuna karşı Ocakların belirli düzeyde bağımsız yapıda
olması için bir iç muhalefet de bulunuyordu. Türkçülük düşüncesinin Balkan Savaşları sonrasında
siyasal hale evrilmesiyle partinin yöneldiği Turan fikrî siyasetin Ocaklara olan ilgisini artırdı ve
düşünülen Kafkasya hareketi öncesinde ocaklara kayıtlı subayların listesinin istenmesi gibi doğrudan
temaslar gerçekleşiyordu. Hülâsa partinin Ocaklar'a olan bakışı ilkin belirli düzeyde özerklik ve
Merkez-i Umumi'nin bir kültür şubesi olmasını desteklemekti ancak I. Dünya Savaşı sonrasında
kendine siyasal bir rakip olarak görmeye başladı. Savaş yıllarında Gökalp ocakları bir edebiyat kulübü
olması için çabalarken Tanin'in imtiyaz sahibi Hüseyin Cahit Yalçın, Enver Paşa ve Rauf Orbay gibi
İttihatçılar da parasal destek sağlıyordu. 1918 Kongresi'nde parti ile ocak arasındaki ilişki organik ve
doğrudan bir hal aldı.[3]

1918 Kongresi ve gelişen faaliyetler

14 Haziran 1918 tarihinde başlayan Türk Ocağı Genel Kongresi sırasında Ocakların 2005 üyesi 35
kadar şubesi bulunmakta idi.[4] Kongreye katılım düşük olduğundan çoğunluğu temsil edilmemesi
nedeniyle alınacak kararların meşruiyeti bazı delegeler tarafından sorgulanıyordu. Kuruluştan 6 yıl
sonra yapılan bu kongrenin gecikmesi ülkenin yaşadığı savaşlar silsilesi ve kimi delegenin muhtelif
görevlerde olmasından ötürüydü. İdare Heyeti'nin açıkladığı raporda Ocakların amaçları şu şekilde
sıralanıyordu: uygun bir merkez kurmak, halk ile doğrudan temas halinde olmak, milliyetçilik fikrîni
basın-yayın yoluyla yaymak ve gelişimine katkı sağlamak, Türk çocuklarına yardım etmek, bir
kütüphane kurmak, yapılacak toplantılarla Türkleri birbirleriyle tanıştırmak. Kongre Heyeti'nin
sunduğu raporda kuruluştan itibaren hükûmetten yardım ve destek alındığına ilişkin bilgiler
bulunmaktadır. Kongrede Türk kadınlarının da Ocağa üye olabilmeleri için nizâmnâmede değişikliğe
gidilmiştir. Yeni İdare Heyeti sonrasında verilen konferanslarda da artış yaşandı. Kadınlar için cuma
konferansları ve müzik etkinlikleri düzenleniyordu. Verilen konferansların Ocalar'ı Darülfünun işlevine
taşıdığı, savaş yıllarında gerileyen düşünce dünyasına katkı sağladığı düşünülüyordu. Parasız geziler ve
konserler de sosyal etkinlikler arasındaydı. Yurt dışında Ocaklar'dan yardım alarak okuyan öğrenci
sayısı da kongre döneminde 140 kadardı. Ocakların diğer işlevleri arasında iş bulma gibi sınırlı rolü de
vardı.[5]

Tan gazetesine göre Ocakların aşıladığı milliyetçi fikirler Türk subaylarının Dünya Savaşı'ndaki
motivasyonlarını etkiliyordu.[4] Bu zaman diliminde Ocaklar'ın yayın organı olarak Türk Yurdu yerine
başka bir derginin kurulması da tartışıldı ancak tarihsel bütünlük açısından derginin yeniden
düzenlenmesi kararlaştırıldı.[6]

Köycüler Cemiyeti

Ana madde: Köycüler Cemiyeti

Köycüler Cemiyeti Türk Ocakları bünyesinde halka doğru gitme eğilimin (narodnizim benzeri) bir
parçası olarak fiilen 1918'de resmen de 18 Mart 1335'te (1919), Halide Edib (Adıvar) başkanlığında
Cağaloğlu'nda kuruldu. Nüfusun %70'inin köylerde yaşaması Türk Ocakları'nı bu eğilime yöneltmişti.
[7]

You might also like