You are on page 1of 6

CEVDET PAŞA

BİBLİYOGRAFYA: mundadır. Böylece filozof, hacası Efla-


CEVF
BA. Sicill-i Ahval Defteri, nr. 1, s. 2; Sicill-i tun'un bu konudaki tümeller {ideler) gö-
Ahlak, istanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Cev- (bk. DÜMETÜLCENDEL). rüşüne karşı çıkarak hakiki varlıkların
det Paşa Evrakı, nr. 22-25, 47; Ahmed Cevdet L _j
fertler olduğu görüşünü savunmuş, ikin-
Paşa, Tezakir(nşr. Cavid Baysun). Ankara 1967,
I-IV; a.mlf.. Tarih, ı, 29; a.mlf., Ma'rüzat (nşr. ci cevherlerin birinciye yakınlığı ölçüsün-
Yusuf Hala çoğlu). istanbul 1980; Düstur, Birin· CEVHER de hakiki olabileceğini ileri sürmüştür.
ci Tertib, istanbul 1290, ll, 198; İsmail Hakkı , ( ~~1) Buna göre türler ilk cevherlere daha ya-
Ondördüncü Asrın Türk Muharrirleri lll : Cev-
Kendi başına bulunan, değişmeyen, kın kabul edildiği için cinslere nisbetle
det Paşa, istanbul 1308; Patma Aliye, Ahmed
Cevdet Paşa ve Zamanı, istanbul 1332 ; İb­ daima bir yüklemin konusu olup daha hakiki cevherlerdir. Aristo'nun Ka-
nülemin, Son Asır Türk Şa irleri, ı, 236-237, kendisi yüklem olmayan tegoriler adlı eserinde etraflıca belirtti-
239; Türkiye Maarif Tarihi, IV, 1084-1116 ; öz varlık anlamında mantık, ği bu fikirler, asıl itibariyle cevherin ta-
Ergun. Türk Şairleri, nı , 1034-1043; M. Sa- felsefe ve kelam terimi.
L _j nımındaki en ayın cı vasıf olan "asla bir
kir Ülkütaşır. Cevdet Paşa, Hayatı, Şahsiye­
ti, Eserleri (1822-1895), Ankara 1945 ; Ebü'l- mevzuda bulunmaması " ilkesine dayan-
Uia Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ah- Farsça gevher kelimesinden Arapçalaş­ dırılmaktadır. Bu vasfıyla cevher, bir var-
met Cevdet Paşa, istanbul1946, tür. yer; a.mlf., mıştır. Felsefi metinlerin tercüme edil- lığı tanımlamak için başvurulabilecek
"Mecelle", İA, VII, 433-436 ; Ümid Meriç, Cev-
diği dönemde Aristo felsefesinin temel mantığın on kategorisinin ilkidir ve di-
det Paşa'nın Cemiyet ve Devlet Gör{4;ü, istan-
bul 1975 ; Niyazi Berkes. Türkiye 'de Çağdaş­ kavramlarından olan ousia karşılığında ğer dokuzunun dayandığı temeli teşkil
/aşma, istanbul 1978, s. 215-222; Lewis, Mo- önce ayn • kullanılmışsa da sonradan etmektedir. Zaman, mekan, nitelik, ni-
dern Türkiye'nin Doğuşu, s. 121-123; Özege, onun yerini cevher terimi almıştır. Cev- celik ve diğer kategoriler araziardır ve
Katalog, 1, 124-125 ; ll , 845 ; nı , 1063-1064; IV,
her ve özellikle çoğul şekli olan cevahir, cevher olmadan kendi başlarına var ola-
1649, 1830; ayrıca bk. tür.yer.; M. Cevdet, "Da-
rü'l-muallimin'in Yetmiş Birinci Sene-i Dev- İslam Ortaçağı'nda değerli taşlar yanın­ mazlar. Cevher ise hiçbir şeye dayanma-
riyyesi Yesilesiyle Müessesenin İlk Müdürü da madenler ve mineralleri ifade etmek yan, bütün arazların kendisine yüklen-
Cevdet Paşa'nın Hayat -ı İlmiyyesi Hakkında için de kullanılmıştır. Ousia kelimesi Aris- diği temel kategoridir. Kavramın tanı­
Konferans", Tedrisat Mecmuası, sy. 39 (1333),
s. 429-440; Sıddık Sami Onar, "Osmanlı im-
to'dan önceki Grek yazarlarınca hukuk mında yer alan öteki ayıncı vasıf ise cev-

paratorluğunda İslam Hukukunun Bir Kıs­ literatüründeki "mülkiyet" anlamında kul- herin birbirine zıt arazları kabul etme-
mının Codification'u, Mecelle", iO Hukuk Fa- lanılıyordu. Bunun yanı sıra kelimenin sine rağmen değişmeden bir ve aynı kal-
kültesi Mecmuası, XX/ 1-4, istanbul 1955, s . physis (tabiat) karşılığında kullanıldığına masıd ır. Hatta Aristo'ya göre bu cevhe-
57-85 ; M. Cavid Baysun, "Cevdet Paşa, Şahsi­
yetine ve İlim Sahasındaki Faaliyetine Dair", da rastlanmaktadır. Bu kullanımıyla ke- rin en ayıncı vasfıdır. Bu anlamda cev-
TM, Xl (1954). s. 213-230; Tanpınar, Türk Ede- lime "bir şeyin menşei, tabii teşekkülü her değişmenin sabit mihveri, taşıdığı ve
biyatı Tarihi, s. 159-178; a.mlf. , "Cevdet Paşa veya yapısı. nesnelerin hasıl edildiği mad- desteklediği niteliklerin "substratum"u
Hakkında Düşünceler, I-III", Edebiyat Üzerine
de, tabii cins ve türler" anlamına gel- {hami!) olmaktadır. Aristo bu fikirleriyle
Makaleler (haz. Zeynep Kerman), istanbul 1977,
mekteydi. Latince'de cevher karşılığı ola- bağlantılı bir şekilde ferdileşme ilkesi
s. 196-206; A. Dilaçar, "Gramer", TDAY Belle-
ten 1971, s. 130-131; Richard L. Chambers, rak kullanılan substantia, Grekçe'deki olarak maddeye, mahiyeti belirleyen il-
"The Education of a Nineteenth-Century Ot- hypostasis (altta duran) kelimesinin tam ke olarak surete ve madde ile suretten
toman Alim Ahmed Cevdet Paşa", /JMES, sy. karşılığıdır. Yine Eflatun ve Aristo ta- meydana gelen cisme cevher demiştir.
4 (1973). s. 440-464; Yusuf Halaçağ lu, "Kendi
rafından cevher manasında kullanılmış Kozmoloji şemasına göre cevherleri ta-
Kaleminden Ahmed Cevdet Paşa", Ahmed
Cevdet Paşa Semineri, istanbul 1986, s. 1-6; olan hypokeimenon kelimesi de "altta bii olan ve olmayan diye ikiye ayırdıktan
Ercüment Kuran, "Türk Tefekkür Tarihinde duran, bir şeye temel veya destek teşkil sonra tabii cevherleri de ay altı alemde
Ahmed Cevdet Paşa ' nın Yeri", a.e., s. 7-12; eden şey" anlamına gelir. Nitekim teri- oluş ve bozuluşa uğrayan cevherler ile
a.mlf., "Tunuslu Hayreddin Paşa ve Türki-
ye'nin Çağdaşlaşması", Töre, sy. 158 ( 1984). min felsefe tarihi boyunca tanımlanma­ ay üstü alemdeki bu kanuna tabi olma-
s. 38-39; Şerafettin Turan, "Cevdet Paşa ' nın sında onun bu "temel" ve "taşıyıcı var- yan ve esir* den oluşan gök cisimlerinin
Kültür Tarihimizdeki Yeri", Ahmed Cevdet lık " anlamı daima korunmuştur. teşkil ettiği cevherler olarak ikiye ayı­
Paşa Semineri, istanbul 1986, s. 13 -20 ; M. Akif
rır. Tanrı ise ne değişmeye tabi olan ne
Aydın, "Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Aristo felsefesinde cevher terimi hem
Paşa" , a.e., s. 21-39 ; a.mlf., "Mecelle'nin Ha- bir mantık kategorisidir hem de meta- de hareket eden, akli ve fizik ötesi bir
zırlanışı", Osm.Ar., IX (1989). s. 31-50; Hulusi fizik bir kavramdır. Onun tanırnma göre cevher olarak kavranır (Kaya, s. 21 1-2 12.
Yavuz, "Mecelle'nin Tedvini ve Cevdet Pa- 217)
şa'nın Hizmetleri", Ahmed Cevdet Paşa Se-
hakiki, ilk ve en belirgin anlam ıyla cev-
mineri, istanbul 1986, s. 41-101 ; S. Hayri Bo- her "ne bir konunun yüklemi olan ne de Aristo felsefesinde cevher kelimesi-
lay, "Ahmed Cevdet Paşa'nın Dine Bakışı", a.e., bir konuda bulunan şey''dir. Mesela bir nin taşıdığı bu anlamlar İslam düşünce­
s. 103-106 ; Bekir Kütükoğlu , "Tarihçi Cevdet insan veya at ferdi bir cevherdir. Cevher- sinde de çoğunlukla farklı ifade ve üslüp-
Paşa", ae., s. 107-114; İlber Ortaylı. "Cevdet
Paşa ve Avrupa Tarihi", a.e., s. 163·172; Müc-
ler bu şekilde müşahtias ve ferdi varlık­ larla tekrar edilmiştir. Mesela son dö-
teba İlgürel, "Cevdet Paşa Tarihi'nin Kay- lar için kullanıldığında "ilk cevherler" adı­ nemlere ait önemli bir terminolojik söz-
naklanndan Vasıf Tarihi", a.e., s. 115-126; nı alır. Ayrıca bu ilk cevherleri içine alan lüğün yazarı olan Tehanevi cevheri, "ka-
Zeki Arıkan , "Cevdet Paşa'nın Tarihinde Kul- türler ve türleri içine alan cinsler de Aris- dim olsun hadis olsun kendi başına (ka-
landığı Yabancı Kaynaklar .ve Terirnler", ,a.e.,
s . 173-197; Ali Ölmezoğlu. "Cevdet Paşa", to'ya göre cevher olarak adlandırılabilir. im binefsihf) bulunabilen varlık" şeklinde
iA, nı , 114-123; A. Cevad Eren, "Tanzimat", Mesela fert olarak insan insan türüne, tanımlamaktadır (Keşşa{, "cevher", md.) .
ae., XI, 732-735, 757·758; H. Bmiven, "Ahmad insan türü canlı cinsine aittir ve bu sı­ Klasik terminolojinin daha eski bir kay-
Qiewdet Pa§!!a", E/ 2 (İng .); 1, 284-286 .. ralamada tek tek insanlar ilk cevherler, nağı alim et- Ta erifat yazarı ise "ayanla
~YusuF HALAÇOGLU :-M. AKiP AYDIN tür ve cinsler ise ikinci cevherler duru- ilgisi itibariyle bir mevzuda bulunmayan

450
CEVHER

mahiyet" şeklinde benzer bir tarif yap- değildir, harnil ve mahmül değildir, kül ile birlikte ruhani cevherler sınıfında zik-
maktadır. Kendisine kadar yapılmış cev- ve cüz değildir, cevher ve araz değildir " retmektedir (Resa 'il, I. 405-408). Bu son
her tasniflerini başarıyla şemalaştıran demek suretiyle Tanrı'ya cevher denile- yaklaşım ibn Sina'da daha belirginleşe­
Seyyid Şerif el-Cürcanfye göre cevher ön- meyeceğini belirtmektedir (a.e., s. 161). cektir.
ce maddeden mücerret olan ve olmayan Farabi'nin eserlerinde ise Tanrı'ya açık­ ibn Sina felsefesinde cevher varlık ve
şeklinde iki ana gruba ayrılır. "Madde ve ça cevher denmektedir. Farabi'ye göre dolayısıyla mantık kategorilerinin başta
süretin terkip edilmiş hali" demek olan Allah cevheri ve zatıyla ezeli olandır ve gelenidir. Filozofa göre varlık, başka bir
cisim ile bu terkibi oluşturan madde ve ezeli oluşunda başka bir varlığa muhtaç şeyde (mevzüda) bulunan ve bir şeyde
süret mücerret olmayan cevherler sını­ değildir. O'nun cevheri varlığının deva- bulunmayan şeklinde ikiye ayrılır. ikinci
fındandır. Maddeden mücerret olan cev- mı ve bekası için yeterlidir. O'nun cev- durumdaki varlık, bir konuda (mevzü)
herler ise akıl ve nefistir. Bir başka tas- herinde bölünme yoktur. Kendine mah- bulunmamasından ötürü cevher adını
nife göre de basit ve mürekkep olarak sus bir cevheri olması bakımından da alırken birinci durumdaki, bu cevherin
ayrılan cevherlerden akıl ve nefisler "ba- tektir. Ayrıca Allah cevheri itibariyle bil- "taşıdığı" varlık olarak araz adını alır.
sit ruh ani". unsurlar da "basit cismani" fiil akıldır. O öyle bir cevherdir ki bütün Bu temellendirmede konu ile cevher öz-
grubunda zikredilir. Cinsler ve türler gi- varlık O'ndan taşar ve belli varlık mer- deş anlam kazanır. Zira filozofa göre ko-
bi hariçte varlığı olmayan külliler, unsur- tebelerine göre bir nizarn oluşturur. Bu nu cevher olmasaydı başka bir konuda
lardan meydana gelmiş varlıklarla bir- nizam, alemdeki birlik ve bütünlük fik- bulunacaktı ki bu zihni saçmalığa götü-
likte mürekkep cevherleri oluşturur (et· rinin kaynağıdır. Allah'tan taşan semavi rür. Dolayısıyla bir şey konu ise cevher-
Ta' rf{at, "cevher" md.). akıllar da gayri cismani cevherler sınıfı­ dir. Bunun mantıki sonucu olarak araz
Gazzali tarafından cisim, madde, sü- na girer (Ara'ü ehli'l-Medfneti'l-fazıla, s. da "bir mevzüda bulunmayanda" yani
ret, nefis ve akıl şeklinde beşe ayrılan 37 -3 8. 46-47, 57-58, 61-62) . Farabi, sudür cevherdedir. Bu durumda cevher arazın
cevher türleri (Ma~aşıdü ' l-felasife, s. 72) teorisinde yer alan bu aşkın cevher an- varlık şartı olup kendisi o araz yüzünden

islam felsefe geleneğindeki ortak şerna­ layışının yanı sıra Aristo'nun "ilk cevher- var değildir. Cevherin varlık kategorisi
yı oluşturmaktadır. Ancak bu şemaya
ler" ve "ikinci cevherler" (el-cevahirü'l-üla, bakımından önce gelmesi bu yüzdendir.

ulaşılırken her filozof kavrama değişik el-cevahirü's-sevanf) tabirlerini de Aristo'- Her ne kadar harekette sürat, çizgide
açılardan yaklaşmıştır. Mesela ilk islam daki anlamıyla kullanmaktadır (Mesa 'il doğruluk gibi "arazda araz" kavramın­

filozofu Ya'küb b. ishak el-Kindi. fizik müteferri~a. s. 7-8). Farabi fertleri haki- dan söz edilebilirse de "arazdaki araz-
alemdeki oluş ve bozuluşu açıklamak ki cevher olarak tanımlamasına karşılık, lar" da topluca bir mevzüdadır. Mevzü
üzere bu kavramı tahlil etmiş ve bu "gayri cismani cevherler" olan semavi yani cevher onları topluca taşır, o kendi
alemdeki değişmeleri cevher ve onun akılları, madde ve sürerten meydana gel- başına vardır (kaim binefsihf). ibn Sina'-
mukabili olan araza ait değişiklikler şek­ miş olan ve dolayısıyla noksanlıklar ihti- nın cevher tasnifi, Gazzali'nin ve Cürca-

linde tasnif etmiştir. Filozofa göre, içi- va eden ilk cevherlerden daha çok cev- ni' nin daha sonra tekrar edeceği gibi-
len bir meşrubatın kana dönüşmesi ha- her ismine layık görür (es-Siyasetü'l-me- dir. Filozofa göre cevher cismani ve gay-
disesinde olduğu gibi bir cevher bozul- deniyye, s. 39-40) Aristo felsefesini özet- ri cismani olarak ikiye ayrılır. Cismani ol-
duğunda bir başka cevhere dönüşür. Bu
lediği risalesinde de insanın tabii (maddi- mayan cevherler cismani varlığın bir yö-
cevherin zatına ait (ayni) bir değişiklik­ organik) ve ruhani (nefi s - ak ıl) cevherler- nünü (cüz) teşkil edip etmediğine göre
tir. Arızi değişiklikler ise cevherin bozul- den meydana geldiğini tekrarlayan Fa- de ikiye ayrılır. Madde ve süret cismin
maya uğramadan aynı kaldığı durumlar rabi (Felse{etüAristotalfs, s. 122-123), ta- birer yönü ve parçası olarak tek başla ­
için söz konusudur (Resa'il, s. 216-217). bii cevherlerle ruhani cevherler arasın­ rına düşünüldüğünde gayri cismanidir,

Cevhere ait bu değişikliğin hilafına Kin- da benzer bir hiyerarşi öngörür. birleştiklerinde ise cismani cevheri mey-

di. metafizik konuları işlediği bir baş­ Farabi'den hemen sonra bir felsefe dana getirirler. Madde var oluş imkanı
ka risalesinde bozulmanın "ham il " de ansiklopedisi meydana getirmiş olan ih- ve gücü olarak, süret ise fiili var oluşun
(substratum cevher) değil "mahmül"de ol- van-ı Safa ekolünün cevher kavramın ı formel sebebi olarak tek başına akli ve-
duğunu ileri sürerek bozulmanın "el-ha- mantık kategorisi çerçevesinde değer­ ya gayri cismanidir, ancak cisimler ale-
milü'l-ewel"i (ilk cevher) etkilerneyeceği­ lendirdiği görülmekte, fakat kavramın minde ayrı ayrı bulunmazlar ve birleşe­
ni belirtmektedir. Buradaki "el-hamilü'l- tabiatı gereği tahliller fizik ve metafizik rek cismi meydana getirirler. Bu tasnif-
ewel" tabirinin, Kindi'nin açıkça söyle- alana da sevkedilm ektedir. Fertleri (eş­ te, cismin bir parçası (cüz) olmadığı için
mediği "kuwe halindeki madde" veya "ilk has) ilk cevherler kabul etmekle Farabi'- "gayri cismanT" veya "mufarık" diye ad-
madde" olduğu yorumu doğru kabul edi- yi takip eden ihvan-ı Safa, cismani cev- landırılan cevherlerden olan nefis mu-

lirse (L. lvry, s. 145 ; krş. Kindi, s. ı 13) Kin- herlerdeki fiil ve tesirierin fail ve mües- farık olmakla beraber hareket ilkesi ol-

di'nin, zıt nitelikler aldığı halde kendi- sirleri anlamında ruhani cevherler kav- ması açısından yine de cisimle alakalı­

si aynı kalan Aristocu cevher tanırnma ramına önem vermektedir. ihvan-ı Sa- dır ; halbuki akıl denilen ruhani cevhe-

sadık kaldığı kabul edilmelidir. Nitekim fa'ya göre cevherin tam tarifi (had) ya- rin cisimle hiçbir ilgisi yoktur (eş-Şifa',
lfududü '1- eşya' ve rüsumühô adlı ri- pılamaz; zira onun ancak tasviri tarifi 1, 57 -60) .
salesindeki cevher tanımı da (Resa 'il, s. (resm, description) vardır ve o tarif de şu ­ "Kendi başına var olan ve bir konuda
166) Aristo'nun tarifiyle tam bir uygun- dur: "Zıt arazlar alma kabiliyetinde olup bulunmayan" şeklindeki cevher tanımı­
luk göstermektedir. Kindi ayrıca Tanrı kendi başına kaim olan varlık". ihvan-ı nın akla getireceği, "Tanrı da böyle ol-
için, "Türü yoktur. zaman değildir. mekan Safa ayrıca "ilk madde"yi (heyüla) süret duğuna göre O da cevher midir?" soru-

451
CEVHER

suna karşılık Farabi'nin aksine İbn Sina'- geliştirilmiştir.Demokritos atomculu- tır. Her ne kadar Allaf'ın bu kültür dai-
nın cevabı olumsuzdur. Çünkü cevher ğuna göre nesneler cismani, dolayısıyla relerindeki atomcu akımları tanıdığına
mantık sahasında yukarıdaki gibi tanım­ yer kaplayan, ezeli, değişmez, sonsuz dair kesin delil yoksa da gerek Yunan
lanırken belli bir cins veya tür olarak kav- sayıda ve mütecanis atomlardan mey- gerekse Hint atomculuğuyla benzerlik-
ranmakta ve mahiyet-vücüd (öz-var oluş) dana gelmiştir. Yalnızca atomlar ve boş­ ler taşıyan görüşleri, onun her iki kül-
ayırımı yapılabilecek varlıklar için kulla- luk vardır. Kainattaki değişmeler atom- türle de dalaylı temaslar kurduğu fikri-
nılmaktadır. Halbuki Tanrı'nın ne var- ların mekanik tarzda birleşip ayrılmasın­ ni uyandırmaktadır. Bunun yanı sıra Sak-
lığında ayrı bir mahiyeti, ne tanımı, ne dan ibarettir. Var olan şeyler yok olmaz, rat öncesi felsefeye dair bilgi veren bazı
cinsi veya türü vardır. Aslında Farabi'nin yoktan da hiçbir şey var olmaz. Kainat- metinlerin Allaf'ın yaşadığı asırda Arap-
de karşı çıkmayacağı bu akli gerekçeler ta rastlantı yoktur; her şeyin bir sebebi ça'ya tercüme edilmiş olduğu bilinmek-
sebebiyle İbn Sina Tanrı'ya bu anlamda vardır ve bu sebep, sonucunu zorunlu tedir. Özellikle bu tercümeler arasında
cevher denilemeyeceğini belirtmektedir olarak doğurur. Buradaki determinizm, Plutarkhos'a nisbet edilen Fi'l -ka 'i't-
(a.g.e., II, 348-349) Gazzali ise belki yal- kainatın var oluşunda bir gaye bulun- tabf'iyye li'l- telasite ile Aristo'ya ait
nızca Aristo ve Farabi'nin fikirlerinden duğu fikrini reddeden mekanist anlayış­ Ma ba 'de't- tabf'a ve es-Sema ' ü't -
hareketle, filozofların "bir mevzüda bu- tan ibarettir. Atomlar fizik nitelikleri iti- tabf'f adlı eserlerin de bulunması, Grek
lunmayarak kendi varlığıyla kaim olan" bariyle sonsuz bir çeşitlilik göstermek- atomculuğunun kelam atomculuğuna te-
şeklindeki cevher tanırnma dayanarak le birlikte kimyevi açıdan mütecanistir. sir etmiş olabileceği ihtimalini güçlen-
Tanrı'ya cevher dediklerini, ancak ken- Nesnelerdeki farklılıklar atomların sayı , dirmektedir. Öte yandan Grek atomcu-
disinin bu tartışmaya girmek istemedi- büyüklük, biçim ve düzenindeki farklı­ luğu ile islam atomculuğu arasındaki
ğini , bunun önce bir dil meselesi oldu- lıklardan doğar. Dolayısıyla atom ve boş ­ esaslı farklar göz önüne alınarak bazı
ğunu, Arap dili açısından bu nitelikteki luk dışındaki şeyler zihni ve hissi idrak- araştırmacılarca Hint tesirinden de söz
bir varlığa cevher demenin mümkün olu- lerimizin bir marifetidir, yani eşyaya ait edilmiştir. Mabilleau ve Pines'in bu mer-
şu tesbit edildikten sonra konunun şer'i niteliklerin ontolojik bir mahiyeti yok- kezdeki görüşleri açıklama gücünden
yönüne geçilmesinin gerektiğini belirt- tur. Renk, ısı. ses vb. hissi nitelikler bi- henüz çok şey kaybetmemiştir. Ancak
mektedir (Tehafütü 'l-{eltisife, s. 65-66). rer vehimden ibarettir. görünen odur ki ilk müslüman kelamcı­
Cevher-i ferd. Aristo ' nun Metaphysi- Eflatun da Pisagorculuk'tan mülhem lar Demokritosçu atom fikrini bölünme-
que adlı eserinin VII. kitabında (1, ı 039•, olarak dört unsuru meydana getiren ilk yen, üç boyutu olmayan ve dolayısıyla
5- ı 5) "ousia" (cevher) terimini Demokri- maddenin geometrik şekiller halinde bil- yer kaplamayan geometrik nokta kav-
tos'un atom kavramı karşılığında kullan- fiil mevcut bulunan nihai küçüklükte par- ramıyla yorumlayan metinlerden edin-

masına paralel olarak islam kelamcıları çalardan meydana geldiği düşüncesin­ miş olmalıdırlar. Bu metinler yukarıda

da cevher kelimesini el-cevherü'l-ferd deydi. Ancak öğrencisi Aristo, bu tür işaret edilen eserlerden ibarettir. Zira

(cevher-i ferd), el-cevherü'l-vahid gibi ter- atomcu yaklaşımları alemdeki oluşma Aristo Metaphysique 'i n Xlll. kitabın­
kipler halinde atom karşılığında kullan- ve bozulma meselesini açıklamak için da (l l, ı 084b 25-28) atomlarla nokta ara-
mışlar; yine atomu el-cüz'ü'l-vahid, el- yeterli bulmamış ve tam zıddı bir teori sında paralellik kurmakta, Plutarkhos·a

cüz' ellezi la -yetecezze' (cüz-i ıa-yetecez­ ortaya atarak kuwe halindeki ilk mad- nisbet edilen eserde ise atom fikri ya
za) gibi başka terkiplerle de ifade etmiş­ denin süret kazanıp fiil haline geçtiğini Eflatun'un "idea"sı ya da Aristo'nun "for-
lerdir. Ayrıca onlar İslam filozoflarının ileri sürmüştür. Bu görüşe göre ilk mad- mu"na yakın anlamda ele alınmaktadır
cevher anlayışına tamamen zıt atomcu de ancak bir güç, hatta bir imkan ola- ki gerek idea gerekse form, cismani ve
bir teoriye ulaşmışlardır. Ancak bu zıtlık rak mevcut olabilir; fiili bir cisim özelli- mütehayyiz olmayan varlıklara delalet
İlkçağ'ın materyalist atomcuları bakımın­ ği taşımadığı için cismani atomlardan eden kavramlardır. Ayrıca atomları geo-
dan da söz konusudur ve aradaki termi- meydana geldiği ileri sürülemez. Dolayı­ metrik nokta şeklinde tarif eden sözde
nolojik paralelliklere rağmen müslüman sıyla cisim en azından teorik olarak son- Demokritos'a ait metinlerin o dönemde
kelamcılar, hem hareket noktası hem de suz derecede bölünebilir. Şu halde bö- müslümanlar arasında da tanınmış ol-
nazari sonuçlar bakımından Antikçağ lünemez en küçük cismani parça anla- ması mümkündür. Sonuç olarak Hele-

Grek atomculuğundan bambaşka bir cev- mında atom yoktur. islam filozoflarının nistik dönemde örneklerine sık rastla-
her anlayışı ortaya koymuşlar, böylece da kabul ettiği madde-suret teorisinde nan fikir tarihine dair aktarmaların ilk
kendi geleneklerini gerek materyalist cisim süreklilik arzeden, muttasıl bir ke- İslam atomculuğunun teşekkülünde do-
atomculuktan gerekse Aristocu cevher miyet olarak düşünülmekte ve cismin laylı bir tesir icra etmiş olduğu söylene-
anlayışından tamamen farklı bir mecra- birbirine temas eden munfasıl atomlar- bilir. Ancak muhtemel Hint tesiri gibi
da geliştirmişlerdir. dan oluştuğu şeklindeki karşı fikir red- Grek literatüründen geldiği farzedilen
Materyalist Grek atomculuğu öncelik- dedilmektedir. tesirierin de müslümanların kaleminde
le metafizik aleyhtarı, cismani var olu- islam dünyasında bölünmez cevher an- gelişen atomcu sistemin kendine !}as

şun ötesinde başka bir prensip tanıma­ layışına dayalı atomculuk fikrini ilk de- karakterini gölgeleyecek yoğunlukta ol-
yan özelliğiyle dikkati çekmektedir. Sak- fa ortaya atan, Mu'tezile kelamcısı Ebü'l - duğunu ileri sürmek güçtür.

rat öncesi Yunan felsefesinde Levkippus Hüzeyl el-Allaf olmuştur. Onun Yunan Bölünmez cevher anlayışı, islam dün-
tarafından ortaya atılan ve ilk defa De- ve Hint tesirlerine açık bulunan Basra'- yasında ilk defa kelamcılarca geliştiril­
mokritos'un gayretleriyle sistemleştiri­ da yaşamış olmasına dayanılarak ilk is- miş olması sebebiyle daha başlangıçta
len atomculuk, daha sonra Epikuros ve lam atomculuğunun dış kaynakları hak- dini bir karakter kazanmıştır. Böylece
Lucretius tarafından da benimsenerek kında alternatif görüşler ortaya atılmış - atomcu görüşün benimsenmesi ve ge-

452
CEVHER

liştirilmesinde dini endişelerin esaslı rol şeyi kuşatan ilmi yanında


kudretinin son- mu uzayda yer kaplayan ve bir hacmi
oynadığı görülmektedir. Bu yüzden Grek suzluğuna da işaret
etmek üzere ilk Mu'- olan nesne şeklinde tanırtıkları da bilin-
materyalizmi ile islam'ın yaratılış doktrini tezile kelamcıları Allah'ın bir cismi, ar- mektedir.
arasındaki tezadın Grek ve islam atom- tık bölünemeyen parçasına kadar böl- islam kelamının cevher anlayışında ha-
culuğuna da aynen yansımış olması ta- meye güç yetirebileceğini ısrarla ileri sür- reket ve sükün halindeki atom fikri itibar
biidir. müş ve atom fikrini Allah'ın sonsuz kud- gördüğü için kelamcıların çoğu bu hare-

Erken devir islam atomculuğuna gö- retini temeliendiren bir kavram haline keti mümkün kılacak bir boşluk (hala)
getirmişlerdir. bulunması gerektiğini düşünmüşlerdir.
re atomlar, Demokritos atomculuğunun
aksine. yok iken var olurlar, yani yaratıl­ Ebü'l-Hüzeyl'in ortaya attığı anlayışta Onlar, Grek anlayışına paralel olarak hem
mışlardır. Oluş, Demokritos'ta görüldü- atom (cüz) ve cisim birbirinden kesin şe­ alemler hem de atomlar arasında bu-
ğü gibi atomların birleşme (ictima) ve ay- kilde ayrılmıştı. Ona göre cisim sağı so- lunduğunu kabul ettikleri boşluğun da-

rılması (iftirak) ile meydana gelir, fakat lu, içi dışı, aşağısı yukarısı olan nesne- ha çok ontolojik mi. yoksa sırf zihnf mi
oluşta mekanik bir zorunluluk ve sebep- dir. Böylece bir cisim en az altı cüzden olduğunu tartışmışlardır (bk. HALA).
oluşur. Cüzler boyutları meydana geti-
lilik yoktur. Zira bu doktrin ilahi irade- Kelamcıların, alemdeki her şeyin atom-
nin hürlüğü ile çelişir. Atomlar belirli sa- ren ve cisim olmayan mahiyetlerdir. Bö- lardan meydana geldiği şeklindeki ge-
yıdadır: dolayısıyla alem saniudur ve
lünmeyen bu cüzler birbirine temas ede- nellemelerine mesafe, zaman ve hareket
boşlukta durmaktadır. Atomların niteli-
rek yani birleşerek cismi meydana geti- de girmektedir. Bunların atomlardan
rir. Allah bu cismi yeniden cüzlerine ayı­
ği yoktur. Onlara sadece hareket ve sü- meydana gelmeleri yine sınırlı ve sonlu
rabilir. Bu birleşme ve ayrılmanın vuku
kün nisbet edilebilir. Birbiriyle birleşen oluşlarıyla ilgilidir. Noktalardan meyda-
buluyor olması, cüzlere hareket ve sükü-
atomlar cisimleri meydana getirir ve na gelen mesafe çizgisinde anlardan olu-
nun nisbetini mümkün kılar. Özellikle
atomlar ancak cisim halinde birleştikle­ şan bir zaman boyunca sürekli yaratılıp
araz meselesinde atom-cisim ayırımı iyi-
ri zaman renk, tat, koku vb. arazları alır­ yok edilen hareket atomlarının oluştur­
ce belirgindir. Allaf'a göre bizzat atam-
lar. Arazlar ise duyu yanılmasından iba- duğu bir süreç olarak kavranan "yer de-
lara araz ilişrTı ez: bu ilişki ancak atom-
ret olmayıp fiilen mevcuttur. Şu var ki ğiştirme" fikri, erken devir kelam atom-
ların üç boyutlu bir cisim teşkil ettikle-
araz cisimsiz. cisim de arazsız olamaz. culuğunun yine kelam sahasındaki güç-
rinde mümkün olur. Atom -cisim ayırı­
Atomlar tıpkı nokta gibi boyutsuz ve ha- lü muhaliflerinden olan İbrahim b. Sey-
mı sonraki kelam tartışmalarında mer-
cimsizdirler. ancak onların birleşik hali yar en-Nazzam tarafından tenkit edil-
kezi bir önem kazanacaktır. Ebü'l -Hasan
olan cisim üç boyuta sahiptir ve uzayda miştir. Nazzam'a göre atom yoktur; cis-
el-Eş'ari'nin Ma~alatü'l-İslamiyyin ad-
yer kaplar. Bu, Demokritos'un sonsuz sa- min sonsuzca bölünmesi mümkündür.
lı eserinde cisim olmayan atom görüşü
yıda, ezeli, yer kaplayan atomlarının tam Ancak bu mümkünse daha sonraki Eş'a­
hicri ll. yüzyıl Mu'tezile kelamcılarına nis-
zıddı bir anlayıştır. Bu zıtlığa yol açan riler'in haklı olarak itiraz edecekleri gibi
bet edilmekle birlikte hicri lll. yüzyılda
dini sebeplerin başında kelamcıların Al- hareket imkansız demektir. Bunun far-
ihtilafları keskinleşen Basra ve Bağdat
lah'ın sonsuz kudret ve ilmini sınırlama­ kında olan Nazzam, meşhur "tafra" (sıç ­
Mu'tezile ekallerinden ilkinde atomların
mak. özellikle de alemin hudüsunu ispat- uzayda yer kapladıkları fikrinin esas alın­ rama) teorisiyle bu güçlüğü aşmaya ça-
lamak düşüncesi gelmektedir. Bu mut- lışmıştır. Ona göre sonsuz sayıdaki nok-
dığı da bir gerçektir. Ayrıca daha sonra-
lak kudret ve her şeyi kuşatan ilim kar- ki Eş'ariler'in kaleme aldığı metinlerde talardan meydana gelen bir mesafeyi
şısında ezeli olmayan, yaratılmış, sonlu atomların hacme sahip oldukları ve yer
katetmek, ancak A noktasından C nok-
ve sınırlı bir alem tasawuruna ulaşma kapladıkianna dair fikirlere de rastlan - tasına B'yi atlayarak sıçramak suretiyle

gayretinde olan kelamcılar, atomculuğu maktadır. Muhtemeldir ki Ebü'l -Hüzeyl'in mümkün olur. Sıçrama katetmenin yani
bu maksat için elverişli bir model olarak boyutsuz atom fikrinden daha sonra vaz- bir doğru üzerinde, arasında mesafe bu-
tercih etmişlerdir. Allah ile alem müna- geçilmiş olması, üç boyutlu cisimlerin lunan kesitler oluşturmanın bir şartıdır.
sebetini antolajik bir zıtlık çerçevesinde nasıl olup da boyutsuz atomlardan mey- Antikçağ'da Elealı Zenon'un sonsuz kü-

tarif ettikten sonra ilahi iradeyi (kün "ol" dana geldiği şeklindeki paradoksu aş­ çüğe doğru bölünebilirlik fikrine dayalı
emrinil bu münasebetin doğrudan fak- ma gereğinin bir sonucudur. olarak geliştirdiği hareketin imkansız­
törü sayan kelamcılar, yaratma fiilinde lığı iddiası böylece aşılmış olmaktadır.
Atarnun boyutları olup olmadığı ve
araya tabii sebeplilik ve zorunlulukların arazların atama nisbet edilip edilerne- Buna göre, Zenon'un iddiasının aksine,
girmesine engel olmak istemişlerdir. Bu- yeceği konusunda Ebü'l-Hüzeyl'den son- Aşil kaplumbağayı sadece fiilen değil taf-

na göre atomlar her an "kün" emriyle ya- ra yapılan tartışmalarda Mu'tezile 'nin ra teorisiyle mantıken de geçmiş olmak-
ratılmakta ve yok edilmektedir. Alemin Basra grubu (mesela Ebü Ha şim el-Cüb- tadır. Ayrıca Nazzam'dan önce yaşamış

en küçük ve bölünemeyen birimi olan bai) atarnun arazsız ve boyutlu, Bağdat olan Dırar b. Amr'ın, cevher fikrini red-
atom sonlu ve belirli sayıda olunca atom- grubu (mesela Ka'bi) arazlı ve boyutsuz dederek cismi bir arazlar toplamından
lardan oluşan alemin de sonlu olması olduğu fikrinde ısrar etmiştir. Eş'ari'nin ibaret gören doktrini de kaydedilmesi
akli bir zorunluluktur. Ayrıca belirli sa- bir cismin meydana gelmesi için en az gereken bir muhalif görüştür.
yıdaki atom fikri Allah'ın sonsuz ilmi kar- iki atom gerektiği şeklindeki fikrinden islam felsefe çevrelerinde Aristocu an-
şısında varılması zaruri bir netice ola- onun arazsız ve boyutsuz atom fikrine layışa uygun olarak gelişen atomculuk
rak görülmüştür. Çünkü sonsuz sonsu- sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ima- aleyhtarlığına rağmen Ebü Bekir er-Ra-
zu kuşatamaz, halbuki "Allah her şeyi mü'l-Haremeyn el-Cüveynf ve Şehrista­ zi'nin, kelamcılarınkinden farklı da olsa
saymıştır" (el-Cin 72 / 24) Allah'ın her ni gibi sonraki Eş'ari kelamcılarının ato- atomculuk fikrini savunduğu bilinmek-

453
CEVHER

tedir. Aristocular'ın bilkuwe var olabi- cesinde herhangi bir varlık bulunamaz ; deki telakki de başka bir sınırlamadır.
len ve sonsuz derecede bölünebilen ilk şu halde cevher ve araziardan meydana En önemlisi de kelamcıların cevher-i fer-
madde (heyGJa) kavramı yerine Eflatun'un gelen bu cismani alem yoktan yaratılmış­ de getirdikleri "cisim olmayan, araz ol-
bilfiil var olan ve cismani özellik göste- tır. Cüveyni bütün bu önermeleri kendi mayan, bölünme kabul etmeyen, boyut-
ren ilk madde kavramını benimseyen Ra- mantığı içinde tek tek ispat edip sonu- ları bulunmayan" şeklindeki tarifin Al -
zi bu maddenin cüzlerini atom kabul et- ca ulaşırken muhaliflerinin görüşünü de lah'a mahsus sıfatları hatırlatması bakı­
miş, cismani alemi boşluk ve atomlar- şiddetle reddetmektedir. Bu muhalifler, mından taşıdığı tehlikedir (el-Faşl, V, 92-
dan oluşan bir varlık olarak düşünmüş­ arazların varlığını inkar eden atomcular ı 07). Ancak Allah ile alem arasında ke-
tür. Razi'ye göre atomlar yer kaplayan (mesela Demokritos ve Ebü Bekir er-Ra- sin bir tezat gören ketarn ilmindeki cev-
cisimler olarak hadiselerin meydana ge- zi}, kümün ve zuhür teorisini ortaya ata- her anlayışının böyle spekülatif bir eleş­
lişindeki tabii faktörlerdir. Kelamcılar, rak alemin ezeli olduğunu savunan İbra­ tiriyi hak etmediği de meydandadır. Cev-
Allah'tan başka her şeye şamil kıldıkları him b. Seyyar en-Nazzam ve alemin ezel- her-i ferd ister boyutlu ister boyutsuz
atomları yaratılmış ve yaratılmakta olan den beri süreklilik arzettiğini ileri süren kabul edilsin, kelamcılara göre cevher-
cevherler sayarken Razi, meşhur "kude- ve bunu madde-suret teorisine dayan- ler ile arazların sürekli yeniden yaratılı­
ma-i hamse"sinin Allah, nefis, mutlak dıran Meşşailer'den oluşmaktadır (e l-İr· şıyla oluşup bozulan bu alem topyekün
zaman ve mutlak mekan prensipleriyle şad,s.l7-27) cismani karakterdedir ve bu yüzden ke-
birlikte atomlardan oluşan ilk maddeyi Şehristani ise özellikle Meşşailiğin en lamcılar Allah için cevher kelimesinin kul-
de ezeli ve ebedi kabul etmiştir. Ayrıca büyük siması olan İbn Sina'nın fikirleri- lanılmasını caiz görmezler (EJ2 !İng. 1. ll.
filozofa göre, Demokritos'ta olduğu gibi, ni hedef almıştır. İbn Sina'nın atomcu- 494). Ayrıca kelamcılar, Allah'a ruhani an-
nitelik farklılıklarının sebebi atomların luğun reddiyle ilgili başlıca delili, artık lamda bile cevher deninesinin hıristiyani
değişik şekillerde telifidir ve kelamcıla­ bölünemeyen ve nokta şeklinde tasawur "uknQm" (hypostasis) anlayışına yol aça-
rın görüşlerinin aksine arazların harici edilen atomların birbiriyle temas etme- cağı endişesiyle de reddedilmesi gerekti-
varlıkları yoktur. Onun boşluk konusun- sinin mümkün olamayacağı idi. Filozofa ğini vurgulamışlardır (Cüveyni, s. 46-47).
daki görüşünün kelamcıları etkilemiş ol- göre atomlar birbiriyle temas ediyorsa Modern felsefede cismani ve ruhani
duğu ileri sürülmektedir. Nitekim İslam bölünme kaçınılmazdır, çünkü atarnun cevherler ayırımını kabul eden, ancak
atomculuğunun erken kaynaklarından ayrıca bir temas noktası olduğu farzedil- bu ayırımı ile modern felsefenin temel
olan Eş'arfnin Ma~iilôtü'l-İsldmiyyin'in­ melidir. Eğer bu temas noktası yoksa bunalımlarından birini oluşturacak Kar-
de boşluk kavramına rastlanmamaktadır. terkip halindeki atomlar birebir çakışı­ tezyen düalizm problemine yol açan Des-
Ancak Razi'nin açıkladığı şekilde mut- yor demektir ve bu durumda kendilerin- cartes'a karşılık Spinoza, Tanrı ve ale-
lak bir boşluk kavramının daha sonraki den daha büyük bir cisim meydana ge- min tek bir cevher olduğunu iddia ede-
dönemlerde aynen benimsendiği de söy- tiremeyecekleri açıktır (Kitabü 'n · f'lecat, rek panteizme veya cevher monizmine
lenemez. s. 102-104). ulaşmıştır. İslam düşüncesinde sık sık
Mu'tezile kelamcılarının atomcu gele- Atomları uzayda yer kaplayan (müte- görüşleri Spinoza panteizmiyle karıştırı­
neğini Eş'ariyye ve Matüridiyye ketarncı ­ hayyiz) varlıkl a r olarak gören Şehristani lan Muhyiddin İbnü'l-Arabi ise (A E. Af-
ları da büyük ölçüde takip etmişlerdir. bu delili tersine çevirir. Temas noktası fifi, ı. 411) cevher kelimesini n, "kendi ba-
Baklllani ve İmamü'l-Haremeyn el-Cüvey- sonsuz olarak bölünemeyeceğine göre şına kaim" şeklindeki tanımından ötürü
ni, Sünni cevher anlayışının sistemleşti­ yanyana temas eden atomlar sonsuz bir ya l nızca Allah için kullanılabileceğini be-
rilmesinde öncü olmuşlardır. Sünni akım bölünmeye uğrayamaz. Şehristani filo- lirtmiş ve Eş'ariler'in cevher-araz anla-

içinde geliştirilen cevher-i ferd anlayışı zofların, "Cismin sonsuza kadar bölün- yışını eleştirmiştir. Ona göre Eş'ariler'in
yine ketarn ilminin tabiiyyat disiplini için- mesi pratik olarak değil teorik olarak cevher dediği şey son tahlilde bir araz-
de, fakat meselenin ilahiyata dair ya- mümkündür" şeklindeki görüşlerini re- lar toplamıdır. Dolayısıyla sürekli yaratı ­
nı daha çok vurgulanarak tartışılmıştır. alist bulmamakta, dış dünyada sınırlı lan arazıardan oluşan aleme nisbette
Eş'ariler her şeyden önce Allah ile alem olduğu belli olan bir cismi zihinde son- Allah cevher adına daha layıktır (Konuk,
arasındaki antotojik zıtlığa ağırlık vermiş, suza kadar bölmenin ancak vehmin bir lll, 38-42)
alemin yoktan yaratıldığı tezini ispata ürünü o labileceğini belirtmektedir (f'liM· Var oluşu,
duyutarla algılanmış olmak-
çalışmış ve yaratıcı irade ile atomlar ara- yetü'l-ikdam, s. 505-514) . la özdeşleştiren Berkeley ise duyutarla
sına girebilecek determinist zorunlulu- Atomculuk Endülüs'te İbn Hazm'ın ka - algılanmadığı gerekçesiyle madde cevhe-
ğa dayalı her türlü zorunlu tabii sebep leminde şiddetli bir eleştiriye uğramış­ rinin olmadığını, yalnızca arazların mev-
fikrini reddetmeyi, Allah'ı yegane fail ola- tır. Bu ünlü Zahiri ketarncısı meseleyi yi- cut olduğunu iddia etmiştir. İlk dönem
rak tanımanın bir gereği saymışlardır; ne ilahi kudret çerçevesinde ele almış, kelamcılarından Dırar b. Amr'ın fikriyle
böylece atomculuğun tercihi ile Allah'ın Allah'ın cismi bölünemeyen son parçala- karşılaştırılabilecek bu görüşe mukabil
tenzihi arasında bir bağlantı kurmuş­ rın a kadar bölmeye kadir olduğu şeklin­ "monad" kavramını "basit ve gayri cis-
lardır. Nitekim bu bağlantı Cüveyni'nin deki önermenin gerçekte Allah'ın kud- mani cevherler" şeklinde tanımlayan Le-
el - İrşdd fi'l- kelôm 'ında açıklıkla görül- retini sınırlamak anlamına geldiğini ileri ibnitz'in fikirleri de Eş'ari ketamındaki
mektedir. Bu eserde araz fikrinden ha- sürmüştür. Ona göre bölme fiili atom- atom fikriyle mukayese edilmiştir. Kant
reketle alemin kadim o lamayacağı is- cuların bölünemez farzettikleri cevhere ise cevher kavramının teorik akıl tara-
pat edilmeye çalışılmaktadır. Şöyle ki, ulaştığında Allah'ın boyutlarda ziyadelik fından fenementere uygulanan ve objek-
arazlar vardır ve hadistir, cevherler ise yaratıp bölmeyi devam ettirmesi müm- tif realitesi olmayan bir zihin kategorisi
arazsız olamaz, böyle olunca cevher de kündür. Yine İbn Hazm'a göre Allah'ın olduğunu ileri sürmüş ve kavramı me-
hadis demektir; hadis olan şeylerin ön- ancak sonlu ve sayılı olanı bildiği şeklin- tafizik boyutundan mahrum etmiştir.

454
CEVHER SARAYI

BİBLİYOGRAFYA : daha sonra Siiriler'den Sirşah SOr'un teh- yürütülmesi için inşa edilen Cevher Sa-
et- Ta 'rr{at, "cevher" md.; Tehanevi, Keşşa{, didi karşısında Hümayun'la birlikte Sind rayı, yine kale içinde yapılmış olan Meh-
"cevher" md.; Aristoteles, La Metaphysique (tre. ve Afganistan'a kaçtılar. 1SSS'te Hindis- med Ali Paşa Camii'nin güneyinde ve da-
). Trieot), Paris 1981 , 1, 1039'. 5-15; ll, 1084'.
tan'a döndüklerinde Cevher Heybetpiir rüladl ile idari büroların yakınında bulun-
25-28 ; a.mlf., Metafizik (tre. Ahmet Arslan), İz­
mir 1985, 1, 364-382; Eş'ari, Makalat (Ritter), Bini'ye muhassıl (vergi memuru) tayin edil- maktadır. Bir kısmı 1972 ·de çıkan yan-
s. 59-60; Kindi, Resa 'il, s. 113, 161,166,216 - di. Aynı yıl Pencap ve Mültan hükümeti- gında tahrip olan saray, selamlık ve ha-
217; Farabi, Ara 'ü ehli' l ·Medfneti'l-fazı la (n şr. nin hazinedarlığına getirildi ve önemli rem olmak üzere iki bölümden meyda-
Albert N. Nader), Beyrut 1985, s. 37-38, 46- hizmetlerde bulundu. Hümayun'un ölü- na gelmektedir. Selamlık bölümünün ka-
47, 57-58, 61-62; a.mlf., es -Siyasetü'l-mede-
niyye (nşr. Fevzi en-Needir), Beyrut 1964, s.
mü üzerine 1SS6'da oğlu Ekber Şah ' ın bul merasimleri için ayrılan kısmı, ara-
39-40; a.mlf.. Felse{etü Aristotalfs (nşr. Muh- hizmetine girdi ve otuz yılı aşkın bir sü- larında geniş bir toplantı salonunun da
sin Mehdi), Beyrut 1961 , s. 122 -123 ; a.mlf., re onun emrinde çalıştı. bulunduğu çeşitli mekaniara uzanan bir
Mesa' il müteferrif<:a, Haydarabad 1344 j 1925, merasim avlusuyla Avrupai bir tarzda ya-
Cevher Aftabeci ' nin Te?kiretü '1- va-
s. 7-8; İlıvan-ı Safa, Resa'il, Beyrut 1376 -77 /
lf-ı 'at adlı Farsça eseri, müellifi sarayda pılmıştır.
1957, 1, 405-408; İbn Hazm, el-Faşl (Umey-
re), V, 92-107; İbn Sina, eş -Şifa' , ı , 57-60, 67- aftabeci olarak hükümdarın en yakın Büyük bir kompleks oluşturan harem
68; ll, 348-349; a.mlf., Kitabü'n·Neeat, Kahire adamları arasına girebildiği için Hüma- ise son zamanlarda onarılmış ve bir kıs­
1357 / 1938, s. 102-104; a.mlf., Tis 'u Resa'il, yun devrine ait olayları ihtiva eden çok mı askeri müze olarak halka açılmıştır.
istanbul 1298, s. 31; Cüveyni, el-İrşad (Muham-
med), s. 17-27, 46-47; Gazzali, Maf<:aşıdü'l-fe­ önemli bir kaynaktır. Hümayun hakkın­ Mehmed Ali Paşa'nın kalede yaptırdığı
lasife (n şr. M. Sabri el- Kürdf}, Kah ire 1355 j da monografi hazırlayan Banerjee, Pra- binalar bugüne kadar ciddi bir araştır­
1936, s. 72; a.m lf., Teha{ütü'l-felasife (nşr. Sü- sad ve Sukumar gibi müellifler Te?kire- maya konu olmamıştır. Ancak Gaston
leyman Dünya), Kahire 1955, s. 65-66 ; Şehris­ tü ']-valf-ı 'at'ı birinci elden kaynak ola- Wiet, XIX. yüzyılda burayı ziyaret eden
tani, Nihayetü 'l-ikdam, s. 505-514; L. Mabil-
rak kullanmışlardır. Yazma nüshaları Bri- kişiler tarafından anlatılanların bir kıs­
leau. Histoire de la philosophie atomistique,
tish Museum (Add. , nr. 1671 1). School of mını toplayarak bu binalar ve iyi korun-
Paris 1895, s. 301-359; S. Piner, Mezbehü 'z ·
?erre 'inde ' l -müslimfn (tre. M. Abdü lhadi Eb-O Oriental and African Studies (nr. 4645 I) muş bölümleri hakkında bir araştırma­
Ride), Kahire 1365 / 1946; Abdul Hye, "Esha- ve King's College'de (nr. 84) bulunmak- dan çok izlenimlere dayanan bilgiler ver-
rism", A History of Muslim Philosophy (nşr. miştir.
tadır. Eseri C. Stewart ingilizce'ye çevir-
M . M. Sharif), Wiesbaden 1963, 1, 240; A. E.
Affifi, "İbn Arabi", a.e., 1, 411 ; NOreddin es- miştir (London I 832; Calcutta I 904). Bu Mehmed Ali Paşa, camii ve ailesinin
SabOni, Matürfdiyye Akaidi (tre. Bekir Topa- tercümenin bir bölümü Elliot ve Dowson türbeleri gibi sarayını da önemli ölçüde
l oğlu), Ankara 1974, s. 61 · 62; A. L. lvry, al- tarafından History of India'da da (V, Avrupa tesiri gösteren XIX. yüzyıl istan-
Kindi's Metaphysies, New York 1974, s. 145; ı 36-149) yayımlanmıştır. Ayrıca Pakis- bul mimarisinin ilhamıyla Mısır mimari-
H. A. Wolfson. The Philosophy of the Kalam,
Cambridge 1976, s. 466-517; Abdurrahman
tanil alim S. Munülhak Cevher'in eserini sinden tamamen farklı olan bir üslüpta
Bedevi, Aristo, Beyrut 1980, s. 69-70; a.mlf., Urduca'ya tercüme ederek 193S'te Ka - inşa ettirmiştir. Bu bakımdan saray bi-
Me?ahibü ' l·İs lamiyyfn, Beyrut 1983, 1, 34-42; raçi'de neşretmiştir. naları Kahire'nin geleneksel mimarlık
F. A. Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüz- ve süsleme sanatlarını hatırlatan her-
BİBLİYOGRAFYA:
deki Anlamının Eleştirisi (tre. Ahmet Arslan). iz-
Gülbeden Begüm, Hümayunname (tre. Ab- hangi bir özelliğe sahip değildir. Avlula-
m ir 1982, 1, 5· 15; Mahmut Kaya, İs lam Kaynak-
dürrab Yelgar - Eymen Manyas). Ankara 1944, rın bazıları, bahçelerle birlikte Kahire'-
lan lşığında Aristate/es ve Felsefesi, İstanbul
1983, s. 208-217; Gerhard Endress, "Yahya Ibn s. 175; Ebü'I-Fazl ei-AIIami. Akbarnama (tre. nin güney panoramasını yukarıdan gö-
'Adi's Critique of Atomism, Three Trealises H . Beveridge). Delhi 1987, 1, 59·60; H. M. El- ren iki katlı yapılarla çevrelenmiştir. Dı­
on the Indivisible Part, Edited with an Intro- liot- J. Dowson, History of lndia, as Told by !ts
şarıya ve avlulara bakan cepheler çok
duction and notes", Zeitsehri{t {ür Gesehiehte Own Historians, London 1867 · 77, V, 136-149 ;
yalın olup üzerlerine yüksek pencereler
der arabisehen- Islamisehen Wissenscha{ten, Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts, 1,
Frankfurt 1984, 1, 155-179; Ahmed Avni Konuk, 246; Storey, Persian Literature, 1, 536-537; Ba- açılmıştır. Geç Avrupa barok tarzında
Fusüsu'l · hikem Tercüme ve Şerh! (haz. Mus- yur, Hindistan Tarihi, ll, 47, 557 ; Rızaü'I-İslam. oymalarla süslenmiş olan beyaz mer-
tafa Tah ra lı - Selçuk Eraydın), istanbu l 1990, lndo -Persian Relations, Lahor 1970, s. 239- merden cümle kapısı. merasim bölümü
lll, 38-42; M. Şemseddin. "Mütekellimin ve 240; A. S. Bazmee Ansari. "Qiawhar", E/ 2 (ing.),
ana avlusunun önünde yer almaktadır.
Atom Nazariyesi", DİFM, 1/ 1 (1925), s. 58- ll, 494.
119 ; S. Van Den Bergh, "Qiawhar", E/ 2 (İn g.), liJ ENvER KoNUKÇU Bu bölüm, zemin katta haç biçimi bir
ll, 493-494; D. J. O'connor, "Substance and şema içinde odalarla çevrelenmiş büyük
Attribute" , The Encyclopedia of Philosophy bir salondan meydana gelmiştir. Geniş
(nşr. Paul Edwards), London 1972, VIII, 36-40.
CEVHER SARAYI
bir mermer merdiven bu salonu benzer
liJ İLHAN KuTLUER Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın
Kahire Kalesi avlusundaki sarayı.
bir düzenleme gösteren üst kata bağla­
L ~ maktadır. Bu geniş merkezi merdiven
gibi geniş pencereler de Kahire sivil mi-
CEVHER AFrABECİ
Mehmed Ali Paşa, ilk olarak Özbekiye'- marisinde bir yenilik teşkil etmiştir. Ay-
(ö. X/ )Wl. yüzyılın sonları) de yerleştikten sonra Eyyiibi ve Memlük rıca bu bölümden başlayan uzun galeri-
Babürlü Hükümdan sultanları ile Osmanlı paşalarının ikamet- lerle bugün bir kısmına girilemeyen çok
Hümayun devrine ait Tezkiretü'l-viikı'at gahı olan kaleye taşındı. İkarnet ve hü- sayıdaki odaya varılmaktadır. istanbul-
adlı hatıratıyla tanı~an idareci. · kümet işleri için yeni binalar yaptınrken lu ustalar tarafından duvarlar, ana renk
L ~
buradaki Memlük ve Osmanlı eserleri- olarak maviye ağırlık veren manzara. sa-
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak nin çoğunu yıktırdı. Surların kuzeydoğu ray ve köşk resimleriyle bezenmiş, ta-
bilinmemektedir. Hümayun'un aftabeci- tarafındaki şimdi Harem adıyla bilinen vanlar ise İtalyan baroğu tarzında yal-
si (ibrikdar) olan Cevher 1540 yılına ka- sarayı yaptırdı. Bu saraydan daha küçük dızlı çiçek ve bitki motifleriyle süslenmiş­
dar onunla beraber Hindistan'da kaldı; olan ve özellikle gündelik resmi işlerin tir. Merasim salonunu çeviren odalardan

455

You might also like