You are on page 1of 153

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ......... .......... .................................. .......................... ............................ V


1. G İR İŞ .............................................. ........ ........... ............................. ...........1
1. KONUNUN TANIMI VE ÖNEMİ ......................................................... 1
2. TÜRK MÎMARİSİ’NÎNTARİHSEL GELİŞİM SÜRECİNE GENEL BİR
BAKIŞ (ANADOLU SELÇUKLU DEVRİNE KADAR)............................ 1
3 .YÖNTEM........... ..................... ............. ..................................................... 3
2 . ANADOLU SELÇUKLULARI’NIN TARİHİ VE SOSYOKÜLTÜREL
HAYATI....................... S
2.1. ANADOLU SELÇUKLU TARİHİNE TOPLU BAKIŞ........................ 5
2.2. ANADOLU SELÇUKLU DEVRİNDE SOSYAL VE KÜLTÜREL
HAYAT............................... ................................................................... ........ 8
3. MALZEME. YAPI ELEMANLARI, PLANLAMA, SÜSLEME VE
SANATÇI SORUNU.................................................... 13
3.1. YAPI MALZEMESİ...... ........................................................... ............. 13
3.2. YAPI ELEMANLARI............... 14
3 .3 . PLANLAMA....................................... 15
3 .4 . MİMARİYE BAĞLI SÜ SLEM E............................................. 16
3.5.SANATÇI SORUNU VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ..............................18
4 . CAMİ VE M ESC İD LER ........................................................................... 2 1
4.1 .KÜFE PLANLI CAMİLER............................................ ........................ 21
4 .2 . EMEVİ TİPİ VE BUNDAN GELİŞENLER................. 25
4 .3 . DERİNLEMESİNE YÖNELENLER...................... 30
4 .4 . EYVANLI CAMİLER............................................. .44
4.5. MESCİDLER......................................................................................... 46
5 . M EDRESELER.......................... 50
5.1 .MEDRESELERİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ:.................................. 50
5.2. MEDRESELERİN PLAN TİPLERİ VE ÖRNEKLER......................50
6 . ŞİFAHANELER............................... 65
7 . TÜRBELER............... 67
7.1 .ANADOLU SELÇUKLU TÜRBELERİNİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
.................. ........................... ...... ............. ........ ..................................... ....... 68
7 .2 . PLAN TİPİ VE ÖRNEKLER............................................................... 69
8 . KERVANSARAYLAR. .............................. ............... ............................7 7
8.1 .XIII. YÜZYILDA ANADOLU’NUN SİYASÎ, EKONOMİK YAPISI VE
KERVANSARAYLARIN YAPIMI........... .............................................. 78
8.1.1. S îyasî ve E konomik D urum : ......................................................... 78
8.1.3. Kervansaray Yapimini Gerektiren N edenler : ........... ..79
8.1.4. KERVANSARAYLARIN YÖNETİMİ:.................. 79
8 .2 . KERVANSARAYLARIN MİMARİ ÖZELLİKLERİ............. 80
8İ2.5.1. KAPALI KISIMDAN OLUŞANLAR...................... 81
9. TEKKE-ZAVİYE VE BENZER TARİKAT YAPILARI...................... 9 3

m
9.1 .TARİKATMENSUPLARININ KULLANDIĞI YAPILAR................... 94
9.2. TEKKE VE TARİKAT YAPILARININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ VE
ÖRNEKLER..................................... 96
9.3. TEKKE VE ZAVİYELERİN ÖNEMİ ............... .................. ....... . 104
10. HAMAMLAR...... .................................................................................105
10.1 .HAMAMLARININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ:................................106
10.2. PLANTİPLERİ VE ÖRNEKLER: ..................... ................. .107
10.3.OSMANLI DÖNEMİ HAMAM TİPO LO JİSİ:................................112
11. SARAYLAR.............. ............................................ ............................. 113
12. KÖPRÜLER ....................... 121
12.1 .KÖPRÜ MİMARİSİYLE İLGİLİ TERİM VE KAVRAMLARI: 121
12.2. ANADOLU SELÇUKLU KÖPRÜLERİNİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
............................................................. ...................... ......................... ...122
12.3. PLAN ELEMANLARI VE SÜSLEME ................................. .......123
12.4. KÖPRÜ TİPLERİ VE ÖRNEKLER................................................124
13. ŞEHİRLERİN FİZİKİ YAPISI VE SAVUNMASI........................... 1 29
13. l.ŞEHİRLERİN FİZİKİ YAPISI....................... 129
13.2ASKERİ MİMARİ:.................................... 130
13.1 .ASKERİ MİMARİ İLE İLGİLİ BAZI TERİM VE KAVRAMLAR.. 130
13.2. KALENİN BAZI BÖLÜMLERİ................................... 132
13.3. KALE TİPLERİ VE ÖRNEKLER............................... .....132
14.SONUÇ.......................................... 141
BİBLİYOGRAFYA.................................................................................. 143

IV
ONSOZ

Anadolu Selçuklu Mimarisi, Türk mimarlık tarihi ve sanatının en


önemli dönemini oluşturmaktadır. Bu yeni coğrafyada yeni temalarla özgün
bir sanat alanının temelleri atıldı. Sanatın her alanında olduğu gibi bu
alanda da eşsiz eserler ortaya konmuştur.
Burada bir ders programı kapsamında Anadolu Selçuklularının inşa
ettiği yapı türleri bütüncül bir yaklaşımla ele alınmıştır. Yapıların mimari
özellikleri vurgulanmış, önemli örnekler kısaca tanıtılmıştır. Öncelikle, yapı
grubunun plan tipleri, planın gelişimi, Türk mimarisi içindeki yeri ve önemi
üzerinde durulmaya çalışılmıştır.
Şüphesiz bu ders notlarının mükemmellik iddiası bulunmamaktadır.
Öğrencilerimize kısa ve özlü bilgiler verilmeye çalışilmıştır.Konya’da
Selçuklu’nun başkentinde bu ders konusundaki bir çok yapıyı yerinde görüp
inceliyoruz. Zaman zaman Niğde, Kayseri ve Sivas’a kadar uzanan inceleme
gezileri yapıyoruz. Böylece teorik bilgilerimizi pekiştiriyoruz.
Konuların tespiti, yapıların tipolojisinde değerli hocam Prof. Dr.
Mehmet Oluş A rık’m notları ve önerilerinden yararlandım. Prof. Dr. Selçuk
Mülayim görsel malzeme seçiminde yol gösterdi. Prof. Dr. Mikail Bayram’m
tarih ve tarikatlar konusundaki bölümlere katkıları olmuştur. Yrd. Doç. Dr.
Mustafa Özer, metnin tashihini ve bölümlerin bütünlüğünün sağlanmasını,
Yrd. Doç. Dr. Osman Eravşar sayfa düzeni ve şekillerin yerleştirilmesini
gerçekleştirdiler. Metni, tekrar tekrar yazıp düzeltme işini de araştırma
görevlimiz Selda Özgün yaptı. Kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Konya Eylül 2001 Prof. Dr. Haşim KARPUZ


1. GİRİŞ

1. KONUNUN TANIMI VE ÖNEMİ


Anadolu Selçuklu mimarisi, Büyük Selçukluların 1071 yılından
sonra Anadolu'yu fethetmeleriyle başlayan ve İlhanlılâr'm Selçuklu
yönetimine kesin olarak son verdiği 1308 yılma kadarki dönemde ortaya
konan yapılan konu almaktadır.
Şüphesiz bu yardımcı ders kitabında, ülkemizde halâ tam bir
envanteri çıkarılmamış Selçuklu yapılarının hepsinden söz etmemiz
mümkün değildir. Kendi türü içinde mimarlık ve sanat tarihi değeri olan
sınırlı sayıda yapı örnek verilmiştir. Yapılar sadece inşa tarihi, plan tipi ve
mimari özellikleriyle kısaca tanımlanmakla yetinilmiştir. Dersler işlenirken
bu konular ayrıntılı ele alınmakta, ayrıca yapıların tarihçeleri, geçirdikleri
onanm lar ve bugünkü durumları hakkında da bilgiler verilmektedir.
Buradaki esas amacımız bu güne kadar bu alanda yapılan
çalışmaları derslerimizde temel bilgi halinde öğrencilerimize sunmaktır.
Buiıu yaparken, birçok özelliği ve tek yapı ölçeğindeki çalışmaları gözden
kaçırmış, olduğumuz muhakkaktır.
Anadolu Selçuklu Mimarisi, geliştirdiği ve öncülük ettiği mimari
üslûp ile Türk mimarisinin önemli bir safhasını teşkil etmektedir. Dolayısı
ile Türk sanatının gelişmesine de büyük katkıları olan bir dönemdir.
Türklerin, İslâm diniyle karşılaşmaları 642 yılında Türk-Arap
çarpışmalarıyla başlar. İslâmiyetin Orta Asya'ya yayılması ile bu dini kabul
eden Karahanlı ve Gazneli Türk devletlerinde, yeni dinin gerektirdiği
yapıların inşâsına başlanmıştır. Özellikle Büyük Selçuklu döneminde, Cuma
Mescidleri, medreseler, kervansaraylar ve türbeler yapılarak İslâm
mimarisine eşsiz eserler kazandırılmıştır.

2. TÜRK MİMARİSUNİN TARİHSEL GELİŞİM


SÜRECİNE GENEL BİR BAKIŞ (ANADOLU
SELÇUKLU DEVRİNE KADAR)
Türk mimarisinin en önemli devrelerinden birisi olan Anadolu
Selçuklu mimarisinin, daha doğru ve kolay anlaşılmasına yönelik olarak
hazırlanmış olan bu çalışmada; değişik coğrafi ve kültürel ortamlardan
süzülüp gelerek Anadolu’da belli bir olgunluğa ulaşan Türk mimarlık
sanatının Selçuklu çağında meydana getirilen eserleri, tipolojik bir
sınıflandırma içerisinde ana batlarıyla verilmeye .çalışılmıştır. Bu
yapılmadan önce konunun daha iyi kavranması amacıyla, İslâm öncesi Türk
sanatından başlayarak her bir yapı türünün, plan, mimari, malzeme ve
süsleme bakımlarından gelişim sürecinde değerlendirmekte yarar vardır.

1
Yakin zamana kadar, Türk sanatı araştırm alarını konu edinen bilim
adamlarından pek çoğu, bu sanatı İslâm sanatı bütünü içerisinde ve sınırlı
bir şekilde ele alarak incelemeyi tercih ediyorlardı. Bundaki sebep, kuşkusuz
bu sahadaki araştırm a ve incelemelerin çok az oluşu kadar, söz konusu bu
uzmanların ön yargılarıdır. Artık günümüzde, Türk sanatının her dönemi ve
türü hakkında çok sayıda araştırm a ve yayın yapılmaktadır. H er geçen gün
bü araştırm alarda ayrıntılara gidilerek, Türk sanatının bölgesel, ulusal ve
devir özellikleri daha doğru ve kesin bir biçimde belirlenmeye başlanmıştır.
Bir yadan da, bu sanat yapıtlarının gerçekleştirildiği coğrafya ve toplumların
sosyo-kültürel yapılarının saptanmasına yönelik çalışmalar yapılmakta ve
bu sayede de, sanat eseri-toplum arasındaki ilişki ortaya konulmaktadır.
Böylece şehirdeki mimari yapı ile onu yapan mimar, yaptıran şahsiyet,
yapıldığı devrin ekonomik, sosyal ve kültürel durumu hususlarında da bilgi
sahibi oluyoruz.
Türk Sanatı’mn incelenmesinde, coğrafya ve zaman bakımından bazı
sorunlar karşımıza çıkmaktadır. Çok değişik coğrafyalarda ve farklı
zamanlarda birbirine yakın veya uzak yaşayan, ancak aynı kültürün bir
parçası olan Türk toplumu, bir çok sosyö-külttirel yapı içerisine girerek hem
etkilemiş, hem de etkilenmiştir. Bu duruma karşın, kültürel ve sanatsal
anlamda büyük bir sentez meydana getirmişler ve yarattıkları eserlerde bir
bütünlük, süreklilik göstermişlerdir.
Türk Sanatı ve mimarisini ele aldığımızda iki önemli devre dikkati
çekmektedir. İlk devrede, Türklerin İslâmlığı kabulünden önce meydana
getirdiği eserlerdir. Bu sırada hem göçebe ve hem de yerleşik bir yaşam
tarzını benimseyen Türkler; yakınlarında bulunan toplum ve kültürleri de
etkileyerek, homojen bir yapının oluşmasında başrolü oynamışlardır.
Doğudan batıya doğru devam eden toplumsal ve kültürel hareketin
belirleyicisi konumunda olan Türkler, İslâmlığı kabul ettikten sonra
şekillendirdikleri bazı yapı türlerinin ilk uygulamalarını da bu zamanda
gerçekleştirmişlerdir.
İslâm dinini kabul ettikten sonra kurulan Karahanlı ve Gazneliler,
İslâmiyet öncesi yapı formlarını geliştirerek yeni dinin gereklerine uygun
biçimleri oluşturmuşlardır. Özellikle bazı yapı formu ve plan tipleri bu
konuda bizlere somut veriler sunmaktadır.
. Karahanlı ve Gazneli dönemlerinde inşa edilen cami, türbe,
kervansaray, saray gibi yapılarda karşımıza çıkan gelişmiş planlama, yapım
tekniği ve malzeme gibi özellikler; söz konusu coğrafyalarda Türkler’in,
İslâmiyet öncesinde başlattıkları ve daha sonra geliştirerek sürdürdükleri
mimarlık teknolojisinde ileri düzeyde olduklarını göstermektedir.
Maveraünnehir, Harezm, Orhun gibi bölgelerde şekillendiğini gördüğümüz
mimari biçimlerin, bu kez Karahanlılar ve Gazneliler zamanında geçmişten
gelen mimari geleneklerin yeniden yorumlanmasıyla, daha olgun ve farklı
bir şekilde ortaya konulduğu bilinmektedir. İslâm öncesi dönemde olduğu
gibi, bu zamanda da bölgenin kontrolü Türklerin elindedir. Batıya doğru

2
devam eden nüfus ve kültür göçü sonucunda Büyük Selçuklu Devleti gibi
yeni bir siyasî ve kültürel güç karşımıza çıkmaktadır.
Büyük Selçuklu devletinin hükmettiği toplum ve sınırların genişliği
yanı sıra, Türkler’in mimaride sürdürdüğü geleneksel plan ve yapı formları,
çok daha fazla geliştirilip olgunlaştmlmasıyla bu çağda büyük bir
imparatorluk sanatı meydana getirilmiştir. Güçlü bir siyasî destekle,
Karahanlı ve Gazneli mimari geleneğinin, Hazar bölgesindeki önceki
kültürel ortamlarla buluşması sonucunda, etkisini yüzyıllarca ve daha
batıda (özellikle Anadolu’da) gösterecek bir mimarlık sanatı ortaya çıkmıştır.
Bu devirde inşa edilen çok sayıda cami, medrese, türbe ve kervansarayın
arka planında; Türkler’in İslâm öncesi ve sonrasındaki Karahanlı, Gazneli
kültür ve sanatının güçlü varlığı bulunmaktadır.
Büyük Selçukluların daha batıya, Anadolu’ya doğru akan nüfus ve
buna bağlı olarak kültürel akımları, Anadolu’daki yerli-islâmi olmayan bir
kültürün yerini, güçlü bir Türk kültürüne bırakmasına yol açmıştır.
Büyük Selçuklu devri mimari geleneğinin, güçlü ve yoğun bir
şekilde, Anadolu’da, Selçuklu çağı mimarisinde kendini gösterdiğini mevcut
örnekler bizlere sunmaktadır. Bu gelenek, her geçen yüzyıl daha da
olgunlaşmış ve doğudan, Asya’dan sürekli olarak gelen Türk kültürüyle
beslenmiştir.
Anadolu Selçuklu Mimarisi de, yukarıda ana hatlarını kısaca
vermeye çalıştığımız bu kültürel ve siyasî sürecin üzerinde gelişerek kendini
göstermiştir.
Anadolu Selçuklu mimarlığına, Büyük Selçuklu mimarisi ve
Anadolu'da yaşayan eski uygarlıkların mimarlık ürünlerinin etkisi olmuştur.
Ancak, rahatça söyleyebiliriz ki Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu
mimarlığı XI.yüzyıldan bu yana diğer İslâm ülkelerinden farklı, kendine has
özelliklere sahip bir gelişme göstermiştir. Gerek Horasan-İran'da ve gerekse
Anadolu'da ortaya konan mimarî eserler, kendi sanatçılarımızın ürünleridir.
Bu dönemde Türkler'in İslâm mimarisine katkılarını şu yapı
türlerinde görüyoruz:
1- Kubbeli-eyvanlı camiler,
2- Kümbetler-anıtsal mezar yapıları,
3- Kervansaraylar,
4- Medreseler, şifahaneler
5- Tekke ve Zaviyeler
Anadolu Selçuklu mimarlığı, Büyük Selçuklu Mimarisine göre yapı
malzemesi, yapı türü, tasarım ve süsleme bakımlarından kendine Özgü bir
karaktere sahiptir.

3.YÖNTEM
Daha önce de belirtildiği gibi burada, Anadolu Selçuklu mimarlığını
bir bütün olarak ele alıp değerlendirmeye çalıştım. Dersleri işlerken,
konuları daha anlaşılır ve kolay olarak nasıl sunabileceğimi düşündüm.

3
Sonunda bu şekilde, yapıların genel özelliklerinin ele alınmaya çalışıldığı bu
özet metin ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Böyle bir özet metni neden tercih ettiğimi şöyle açıklayabilirim:
Yapıların çoğunun ayrıntıları dersler sırasında verilmekte, bölgemizden
seçilen örnekler yerlerinde inceleme imkânlarımız bulunmaktadır.
Bölümümüzde Selçuklu süslemesi ayn ders olarak okutulduğu için bu
çalışmada yapıların süsleme programlarına çok az yer verilmiştir.
Birinci ve ikinci bölümlerde tarih ve mimari malzeme, yapı
elemanları, planlama ve süsleme hakkında genel bilgiler verilerek esas
konuya bir temel teşkil edilmiştir. Yapı grupları ele alınırken önce bu
yapıların genel özellikleri üzerinde durulmuş, yapıların bütünü üzerinde
duran araştırm alar belirtilmiştir. Daha sonra plân tiplerine göre yapılarak
gruplandırılarak örnekler verilmiştir.
Verilen örnek yapıların bazıları Selçuklu dönemi sonrasına aittir. Bu
yapılar plan tipinin gelişmesini örneklediği veya o tip yapıların çok tanınmış
bir örneği olduğu için metne dâhil edilmiştir. Bu şekilde, zaman zaman
Beylikler dönemi yapılarıyla bağlantılar kurulmaya çalışılmıştır.
Burada değerli bilim adamlarınca ortaya konan bilgi ve görüntü
malzemesini bir ders programı boyutuyla vermeye çahştım. Yararlandığım
ve konularında ana araştırm alar olarak nitelediğim bu kaynaklar,
bibliyografyada verilmiştir. Bu sebeple, doğrudan yararlanmadığım
kaynaklar bibliyografyada gösterilmemiştir.

4
2 ANADO LU SELÇUKLULARI’N IN TARİHİ VE
SOSYO-KÜLTÜREL HAYATI

2.1. ANADOLU SELÇUKLU TARİHİNE TOPLU


BAKIŞ
Anadolu Selçuklu tarihi Büyük Selçuklu tarihinin bir bölümünü
teşkil etmektedir. Bu sebeple Büyük Selçuklu tarihine kısaca göz atmakta
yarar vardır.
Büyük Selçuklu devletinin temellerini Oğuzların Kınık boyundan
Dukak oğlu Selçuk Bey atmıştır. Atalarının dinini terkedip müslüman olmuş
bir subaydı. 986 yılında Buhara ile Semerkant arasında diğer Türk boylarını
da etrafına toplayarak fedaratif bir teşkilat kurmuştur. Ölümünden sonra
yönetime geçen torunları Tuğrul ve Çağrı Beyler belirli bir toprağa sahip
olmak için Karahanlılar ve Gazneliler ile mücadeleye girişmişlerdir. 1035 ve
1038 yıllarındaki savaşlarda Gaznelileri yenmişler, kısa sürede Horasan'a
yerleşerek önemli bir siyasî varlık haline gelmişlerdir. Bu arada 1018
yıllarına doğru Çağrı Bey süvari kuvvetleri ile Anadolu'ya akınlar
düzenlemiş, “rüzgâr, gibi uçan atlar üstünde, uzun saçlı yağız ve mızraklı”
Türkmenler ile Van Gölü’nün kuzeyine kadar gelmiştir.
Selçuklu ordusunun 1040 yılında Merv yakınındaki Dandanakan'da
Gazneli ordusunu yenmesinden sonra Selçuklu Devleti resmen kurulmuş,
devlet başkanlığına Tuğrul Bey getirilmiştir.
Yerleşim zorlukları Oğuz boylarının göçlerini, Anadolu'ya akınları
gerekli kılmıştır. Türk devlet geleneğinde hükümdar, “insanlarına yurt
bulmak, onları giydirmek, yedirmek, korumakla” yükümlüdür. Öte yandan
Bağdat'ta İslâm halifesi Şii baskılarına karşı Tuğrul Beyden yardım
istemiştir, 1055'de Bağdat'a girilerek ayaklanmalar bastırılmış ve Türk-
Abbasi imparatorluğu işbirliği sağlanmıştır.
Anadolu'ya Çağrı Beyin ilk keşif hareketinden sonra bu bölgeye
birkaç akm daha yapıldı. Bunların en önemlisi İbrahim Yinal'ın 1048'de
Erzurum'a kadar orduları ile gelerek Doğu Anadolu'nun büyük bir bölümünü
ele geçirmesidir. 1064'de tahta geçen Alparslan Anadolu fetihlerine devam
etmiş, başta Ani (1064) olmak üzere birçok şehri fethetmiştir.
Selçuklular'ın Doğu Anadolu'daki ilerleyişlerini durdurmak için
Bizans İmparatoru büyük bir ordu ile doğuya hareket etti. Erzurum
üzerinden güneye yürüdü. 26 Ağustos 1071 cuma sabahı Selçuklu ordusu ile
Bizans ordusu arasında Malazgirt'te büyük bir savaş başladı. Sultan
Alparslan'ın başarılı yönetimi, seçkin komutanları Peçenek ve Uzların Türk
tarafına geçmesi ile savaş Selçuklu ordusunun kesin galibiyeti ile son buldu.
Böylece Anadolu Türklerin nihai vatanı olmuştur.

5
BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU

6
8Î2âîis İm p ara to rlu ğ u İU Büyük Selçuklu
Devleti arasında el d e ğ jş ti r e n yerler
8. S e l ç u k l u him a ye si nd ek i yerler
Alparslan 1072 yılında Türkistan seferi sırasında bir suikast sonucu
öldürüldü. Yerine oğlu Melikşah geçti. Ünlü vezir Nizamül Mülk'ün de
yardımı ile fetihlere devam edilip, isyanlar bastırılmıştır. Önce Nizamül
Mülk sonra da, 1092 yılında Melikşah'm suikastle öldürülmesinden sonra,
Selçuklu devletinin duraklayıp gerilemeye başladığım görüyoruz. Bir dizi
taht kavgalarından sonra Kaşgar'dan-İznik'e, Aral Gölünden-Hindistan ve
Yemen'e kadar uzanan imparatorluk bölünmüştür. Bu bölünme sonucunda:
1- Irak ve Horasan Selçukluları (Büyük Selçukluların devamı),
2- Kirman Selçukluları,
3- Suriye Selçukluları,
4- Anadolu Selçukluları (Türkiye Selçukluları) ortaya çıkmıştır.
Malazgirt zaferini müteakib Anadolu topraklarında beylik ve
meliklik statüsüne sahip devletter kuruldu. Bunlar Büyük Selçuklu
Devletine bağlı hükümetlerdir.
1- Erzurum ve çevresinde Saltukoğullan Devleti
2- Erzincan ve çevresinde Mengücekoğullan Devleti
3- Niksar, Tokat ve Sivas çevresinde Danişmendoğulları Devleti
4- Ahlat ve Azerbaycan’da Sökmenoğulları (Ahlat Şahlar) Devleti
5- Diyarbakır ve Mardin yöresinde Artukoğullan Devleti
6- Orta ve Batı Anadolu’da ise Selçuklu hanedanına mensup
Kutalmış’m oğlu Süleyman-şah ve oğullan Anadolu Selçuklu Devletini
kurdular. Bu devletin kurucuları hanedan m ensuplan olma avantajlarım
kullanarak zamanla Anadolu’daki diğer beylikleri de kendilerine bağlayarak
Anadolu’da siyasî birliği sağlamışlardır. Bunu ilk olarak başaran II. Kılıç
Arslan (1155-1192) olmuştur.
Anadolu Selçukluları: Tarihçilerin Türkiye Selçukluları da dediği bu
devletin kuruluşunu 1075 yılında İznik'te Kutalmış oğlu Süleyman Bey
sağlamıştır. 1092 yılında devletin başına I. Kılıç Arslan geçmiştir. O yanlız
Bizans ordularına değil, ilk Haçlı saldırılarına da karşı koyan kişidir. 1096
yılında İznik Haçlıların eline geçince Başkent Konya'ya nakledildi. Haçlılar
Anadolu'da büyük katliam ve yıkım yaptılar. Kılıçarslan'm 1107'de
ölümünden sonra I. Melikşah tahta geçti (1107-1116). Bunu I. Mesud (1116-
1156) ve II. Kılıç Arslan (1156-1192) dönemleri izledi.
İzzeddin Kılıç Arslan II. dönemi, Anadolu Selçuklu devletinin
yükselme devridir. O’nun zamanında Yalvaç-Hoyran Gölü yakınında
Myriokefalon'da Bizans ordusu son defa yenilerek Türk hâkimiyeti sürekli
kılınmıştır (1176). Ülkesini oğulları arasında bölünce ta h t kavgaları oldu,
Haçlılar seferlerini tekrarladılar. Sırası ile Gıyaseddin Keyhüsrev I (1192-
1210), Rükneddin Süleyman Şah II (1196-1203), Kılıç Arslan III (1203-
1204) ve îzzeddin Keykavus I (1210-1219) yönetimde bulundular.
İzzettin Keykavus Anadolu'nun ekonomik bakımdan güçlenmesine
önem vermiştir. Sinop fethedilmiş, Güney Anadolu'da Kilikya Ermeni
Krallığı ortadan kaldırılmıştır. Bundan sonra ta h ta geçen kardeşi I.
Alâeddin Keykubat Anadolu Selçuklu Sultanlarının en büyüklerinden

7
birisidir. Alâeddin Keykubat dönemi (1220-1237) çok parlak geçti. Eyyübi-
Artuklu ittifakı yıkıldı. Mengüceklilere son verildi, Trabzon kuşatıldı. 1230
yılında Yassıçimen'de Harzemşah ordusu yenildi, Erzurum Meliki Cihanşah
bertaraf edilerek memleketi Selçuklu devletine katıldı.
Alâeddin Keykubat'm 1237 yılında ölümünden sonra tah ta geçen
oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev II (1237-1246) yönetimde yetersiz kaldı. Siyasî
çekişmeler başladı, Baba İshak İsyanı oldu. 1243 yılında Moğollarla yapılan
Kösedağ Savaşından Selçuklu ordusu feci bir yenilgiyle çıktı.
Moğollar Anadolu şehirlerini yakıp yıktılar, ahalisini kılıçtan
geçirdiler. Selçuklu sultanları Moğol yönetiminin kuklası oldular. Daha
sonra tah ta geçen İzzeddin Keykavus II, Rükneddin Kılıç Arslan IV,
Alâeddin Keykubat II, Gıyaseddin Keyhüsrev III, Gıyaseddin Mesud II,
Alâeddin Keykubat III ve tekrar tahta geçen Gıyaseddin Mesud II hiçbir
zaman bağımsız hareket edemediler. Bu Selçuklu sultanlarının büyük bir
kısmı Konya Alâeddin Cami avlusundaki Büyük dedeleri Sultan Kılıç
Arslan'm Kümbetine defnedilmişlerdir.
Moğol döneminde Muinüddin Süleyman Pervane, Sahip Ata
Fahreddin Ali gibi vezirler yönetimde etkili oldular. Bir ara Memluklu
Sultanı Baybars tahta geçerse de 1308 yılında İlhanlı Abaga H an kesinlikle
Selçukluların yönetimine son verdi ve Beylikler devri başladı.

2.2.ANADOLU SELÇUKLU DEVRİNDE SOSYAL VE


KÜLTÜREL HAYAT
Selçuklular zamanında kültürel hayat eski Türk geleneklerine ve
İslâmî esaslara göre düzenlenmişti. Halkın büyük bir kısmı şehirlerde, geri
kalan kısmı kasaba ve köylerde yaşıyordu. Şehirde yaşayanlar ticaretle
uğraşıyor, değişik zenaatlarda çalışıyorlardı. Kasaba ve köy halkı tarım ve
hayvancılıkla geçiniyordu.
Selçuklu şehirlerinin fizikî yapısı hakkında tarihi kaynaklarda
bilgiler bulunmaktadır. Şehrin merkezinde Ulu Cami, hamam, han, iç kale
ve saray bulunmakta, bunların etrafında mahalleler yer almaktadır. Şehir
çepeçevre surlarla çevriliydi. Bazen surların dışında Ribat ya da Raba'z
denen kervanların mal sattığı pazaryeri bulunuyordu. Şehir merkezinde de
değişik ürünlerin alınıp satıldığı pazar alanları vardı.
Devletin yönetimi baştaki sultana bağlı olan Em irler (bugünkü
bakan) tarafından sağlanıyordu. Değişik devlet işleri bu emirler arasında
paylaşılmıştı. Şehirlerin güvenliğini subaşı denen askeri komutan
sağlıyordu. Şehirde hırsızlık, asayişsizlik gibi hadiseler olmazdı. Şehirde
yaşayan tüccarlar, esnaf ve zenaatkârlar lonca ve ahilik kurum u gibi
teşkilatlara sahiptiler.

8
ANADOLU. SELÇUKLU D E V LE T!
Cami, han, hamam, kervansaray, köprü gibi kamu yapıları sultan,
vezir ve zenginler tarafından vakıf yoluyla inşa ediliyordu. Selçuklu devrinde
devletin siyasal, ekonomik ve ticari alanlardaki başarısına paralel olarak
kültürel alanda da büyük yenilikler yapılmıştır.
Selçuklular devrinde mimarî faaliyetlerin başında cami, medrese,
şifahane, türbe, kervansaray, kale, köprü, saray gibi yapıların inşası
gelmektedir. Mimarlık faaliyetleri bir emirin denetiminde bizzat hükümet
tarafından yönetiliyordu. Bu kişiye Emir-i Mimar deniliyordu. Anadolu
Selçuklu şehirlerinde çok değişik yapılar inşa edilmiştir. Bu devrin en çok
dikkati çeken yapıları kervansaraylardır.
Resim ve heykel alanında da İslâm öncesi dönemin geleneklerine
bağlı olarak eserler ortaya konmuştur. Birçok kale kapıları ve kale
surlarında koruyucu olarak aslan heykelleri yapılmıştı. Kervansaray,
medrese, tekke ve zaviyelerin taç kapılarında insan figürleri, aslan, kaplan,
ejder motifleri yer alıyordu.
İslâm dininin resme karşı bir tavır koymasına rağmen, Selçuklu
döneminde resimli kitapların yazıldığını görüyoruz. Bunlardan en önemlisi
Konya'da yazıldığını bildiğimiz Varka ve Gülşah adlı eser ilginç bir örnektir
(VII. yüzyılda Arap şairinin hikâyesi XI. yüzyılda resimlendirilmiştir). Tarihi
kaynaklar Mevlâna’nm çevresinde hristiyan ve müslüman ressamların
çalıştığını kaydederler. Bu dönemin resim sanatı bakımından yazmaların
dışında en önemli merkezi Kubad Abad Sarayı'dır. Bu sarayın çinileri devrin
resim sanatına ışık tutar.
Selçuklu toplumunda, güzel sanatlardan müzik de önemli bir yer
tutmaktadır. Sultanların sarayında “nöbet çalan” müzisyenler topluluğu
vardı. Bu nevbet hane-mehter hane olmuştur. Aynca sarayda ve evlerde
müzik aletleri eşliğinde şarkılar söyleyen sanatçılar vardı.
Bu dönemde din, bilim, sanat alanında önemli eserler ortaya
konulmuştur. Saray ve çevresinde Farsça ve Arapça hâkim olmuştur. Büyük
düşünürler yetişmiştir. Mesnevi'nin yazarı Mevlâna Celaleddin-i Rumi bu
dönemde yaşamıştır. Öte yandan özbe öz Türk tarikatı olan Yeseviye-
Bektaşilik, Ahilik Selçuklu toplumunda önemli bir yer tutm uştur. Türk Dili
ve Edebiyatı gelişmiştir. Dede Korkut hikâyeleri, birçok halk şairlerinin
şiirleri de bu dönemde derlenmiştir. Yunus Emre gibi Türkçe şiirler söyleyen
ve Türkçeyi koruyan yöneticiler yetişmiştir.

10
İSLAM ÖNCESİ

i
HUN SANATI MÖ III-MS.VI.YY.

I
GÖKTÜRK SANATI 545-744

I
SELÇUKLU SANATI l(fl8-1318
744 Göktürk Devleti’nin yıkılışı, Oğuz ve
Karluk Boylarının batıya Maveraünnehir’e
doğru göçleri
986 Selçuk Bey’in Semerkant ve Buhara
arasında, Türk boylarını birleştirmesi
1018 Çağn Bey’in Doğu Anadolu’ya akınlar
yaparak Selçuklulara yurt araması
1040 Tuğrul Bey’in Dandanakan’da Gaznelileri
yenerek Büyük Selçuklu Devleti’ni kurması
1064 Alparslan’ın Kars’ı fethi
1071 26 Ağustos Cuma büyük Malazgirt zaferi,
Türk İslâm tarihinde yeni dönüm noktası
1075 Süleyman Şah’ın İznik’i başkent yapması
ve Türkiye Selçukluları Devletini kurması
1096 Haçlı seferlerinin başlaması, Konya’nın
başkent olması
1243 Selçuklu Ordusunun Kösedağ’da Moğol
ordusuna yenilmesi
1273 Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin ölümü
1312 Karamanoğullarımn Konya’yı ele
geçirmeleri
1318 Timurtaş (İlhanlı) Selçuklu yönetimine
kesinlikle son vermesi, Beylikler Devri’nin
başlaması
BEYLİKLER DEVRİ SANATI 1318-

i
OSMANLI SANATI 1299-1923

CUMHURİYET DEVRİ SANATI 1923-

11
KonyaAlâedditı Camii. (Ch.Texier'den)

Konya Surları. (Laborde 'den)

12
3. MALZEME, YAPI ELEMANLARI, PLANLAMA,
SÜSLEM E VE SANATÇI SORUNU
Anadolu'daki Türk Mimarisi, Büyük Selçuklu Mimarisine göre
değişik özelliklere sahiptir. Bu yeni özellikler, Anadolu'nun siyasî, ekonomik
ve coğrafî şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Selçuklular kısa sürede
Anadolu'nun büyük bir kısmını fethederek zengin malzeme imkânlarına
kavuşmuşlardır. Eski yurtları İran, Azerbaycan'ın yanı sıra Güney Suriye ve
Mısır ile yoğun kültür alışverişinde bulunmuşlardır. Bu ortamda Selçuklu
mimarisinin sürekli denemeler ve yenilikler içinde bulunduğunu görüyoruz.
Anadolu'daki yapı malzemesi, iklime ve coğrafî bölgelere göre
değişiklik göstermektedir. Anadolu'nun iklimi genel olarak yumuşaktır. İç
bölgelerde, Doğu Anadolu ve Güneydoğuda karasal-soğuk kışlar yaşanır. Bu
bölgelerde doğal çevreye göre kullanılan yapı malzemeleri mimariyi
etkilemiştir.

3.1. YAPI MALZEMESİ


1. Taş: Mimaride ana yapı malzemesidir. Taşıyıcı duvarla
ayaklar bazen kubbe, .tonoz gibi örtü elemanları da taştan yapılmıştır. Taş
genellikle yapıların inşa edildiği yerleşmelerin çevresindeki ocaklardan
temin edilir. Kalker, küfeki, bazalt gibi taş türleri kullanılmıştır.
Mermer duvarlarda çok az kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında daha
çok devşirme malzemenin değerlendirildiğini görüyoruz. Batı Anadolu,
mermer ocakları bakımından zengindir. Bu bölgemizde özellikle Beylikler
devrinde mermer, yapı malzemesi olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte,
Konya Alâeddin camii avlu cephesinde, bazı mihraplarda, Konya Karatay
Medresesinin taç kapısında mermer kullanılmıştır.
2 . Tuğla: Anadolu Selçukluları, İran'daki geleneksel yapı
malzemeleri olan tuğlayı Anadolu’ya getirerek kullanmışlardır. Fakat
burada yaygın kullanımın azaldığını görüyoruz. Özellikle tonoz, kemer,
kubbe gibi örtü elemanlarında, minarelerde tuğla kullanılmıştır. Tuğla en
çok Konya yapılarında kullanılmıştır. Türbelerin üst yapılarında,
Mescidlerde ve medreselerin içerisinde tuğla malzeme görülür. Tuğla duvar
örgüleri ve kesme tuğla olarak duvarlarda iki teknikte kullanılmıştır.
Tuğla örgülerinde yatay istif, yatay dikey istif ve çapraz istif ile
süsleyici görünüşler elde edilmiştir. Bu üç isitfte sırlı tuğla, derz kullanımı
kakma çini, kakma sırlı tuğla, kakma sırlı kabara kullanımı ile değişik
süsleme kompozisyonlar elde edilmiştir.
Kesme tuğla normal boyuttaki tuğlalarla şekillendirilmeyen
kısımlarda ve yazı şeritlerinde kullanılmıştır. Daha çok süsleme amacı taşır.
3. Ahşap: Daha çok camilerde taşıyıcı direk ve düz damlarda kir
olarak kullanılmıştır. Duvarlarda bağlayıcı hatıl olmuştur. Afyon ve

13
Sivrihisar Ulu Camileri, Beyşehir Eşrefoğlu Camiinde sütünlar, sütün
başlıkları ve toprak örtüyü taşıyan kirişler ahşaptır.
4 .Toprak: Düz damlı camilerde örtü malzemesi olarak
kullanılmıştır. Bu örtü tekniği geleneksel konutlardaki gibidir. Toprak
malzeme olarak kerpiç şeklinde de kullanılmıştır. Kerpiç daha çok sivil
yapılarda-konutlarda kullanılmış olmalıdır.

3.2.YAPI ELEMANLARI
1. Taş duvarlar: Ortası moloz, dışı kesme taştan örül
duvarlar yaygın olarak kullanılmıştır. Yan cephelerde taşların
düzgünlüğüne önem verilmez. Duvarlarda ahşap hatıllar kullanılmıştır.
Bağlayıcı olarak çamur ve kireç harcı kullanılmıştır. Taş duvarlar zaman
zaman dıştan payandalarla desteklenmiştir.
2. Ayaklar-Sütunlar: Yapıların ü st örtülerini taşıyan kemer
kare, dikdörtgen planlı kargir ayaklara, sütünlara oturur. Sütunlar çoğu
zaman antik yapılardan devşirme olarak derlenmiştir. Bu uygulamaya en iyi
örnek olarak, Diyarbakır Ulu Camii ve Konya Alâeddin Camii sütunları
örnek olarak gösterilebilir.
3. Örtü Unsurları: Anadolu Selçuklu mimarisinde temel ö
şekilleri şunlardır:
Kubbe: Camilerde mihrap önü kubbesi olarak, medrese vb. yapılarda
ise avluyu örten ana örtü öğesi olarak kullanılmıştır. Ana yapı malzemesi
tuğladır. Kubbeye geçişler daha çok tromp (Türk üçgeni) ve pandantifler ile
sağlanmıştır. Kubbelerin iki kabuklu olduğu örnekler de vardır. İçten daire
olan kubbe, dıştan konik bir külâha dönüşebilmektedir. Bu dış kabuk taş
kaplanmaktadır. Erzurum Ulu Camii mihrap önü kubbesinde pandantif,
Kayseri Ulu Camisi'nde tromp, Konya Alâeddin Cami ve bu şehirdeki
Mescidlerde Türk üçgenleri kullanılmıştır.
Tonoz: Anadolu Selçuklu Mimarisinde en çok kullanılan örtü
elemanıdır. Cami, medrese ve kervansaray yapılarında örtüdeki açıklıklar
tonozlarla geçilmiştir. Malzeme tuğladır. Fakat taştan yapılmış tonozlar da
vardır. En çok kullanılan tonoz türü beşik tonozdur. Bunu çapraz tonoz,
tekne tonoz vb. türleri izler. Tonozların üzeri bazı yapılarda toprakla
örtülmüş bazı yapılarda ise taş kaplanmıştır.
Kemer: Kubbe, tonoz gibi örtü elemanlarının yükünü ayaklara,
sütunlara ve yan duvarlara aktaran taşıyıcı elemanlardır. Kemerler tuğla
veya taştan yapılmışlardır. Selçuklu mimarisinde en çok sivri kemer
kullanılmıştır. Kapılar ise basık kemerlidir.
Ahşap Örtü-Toprak Dam: Selçuklular ahşap örtü veya toprak damı
yaygın olarak kullanmışlardır. Ahşap örtü makaslı çatı şeklinde veya toprak
damlı olarak yapılmıştır. Geniş açıklıklarda örtü kemerler vasıtasıyla
ayaklara oturur (Konya Alâeddin Camiinde olduğu gibi). Bir başka sistem

14
de; taş veya ahşap ayaklara bir yastık veya başlık vasıtasıyla kirişlerin
oturduğu ahşap kirişlemek örtü tekniğidir.
Düz örtü ister kemerlere, ister doğrudan ayaklara otursun üzerine
karılmış toprak tabakası konulmaktadır.
4 .Yapı Açıklıkları ve Bazı Unsurlar: Yapılar taç kapı, kapı,
pencere-mazgal penceresi-ışıklık (fener) gibi yapı açıklıklarına sahiptir.
Pencerelerde, ahşap kapaklar veya alçı kayıtlar arasında küçük ebatlı
camlar kullanılmıştır.
Taç kapılar: Selçuklu yapılarının cepheden dışarıya taşan, ana
kitleden yüksek süslemesi ile dikkati çeken mimari organlardır. Selçuklular
tarafından yaygınlaştırılan bu öğenin kaynağı Sasani mimarisi gösterilir.
Cami, medrese, kervansaray, türbe gibi yapılarda yer alır. Sembolik değeri
büyüktür. Allah’ın, bilimin, cennetin kapısı olduğu için özenle süslendi,
minarelerle güçlendirildi.
Mihrap: Camilerin en önemli mimari öğesidir. İmamın namazı
kıldırdığı bezemesi zengin bu niş, cennetin kapısı ve peygamberin
makamıdır.
Minber: Selçuk camilerinde, hutbenin okunduğu merdivenli bu
kürsünün özellikle ahşap süsleme bakımından eşsiz örnekleri yapılmıştır.

3.3.PLANLAMA
Sanat tarihinde tipoloji, mimarlıkta plan tipleri, benzer sanat eseri
veya yapıların bir arada incelenip bilimsel değerlendirmelere tabi
tutulmasıdır. M. Oluş Arık’ın dediği gibi, mevcut biçimleri doğru ve tam
belirlemek, tanımlamak, sınıflamak ve doğru tip grupları oluşturmak
gerekir. Anadolu Selçuklu yapılırının plan tipleri konusunda ayrıntılı
çalışmalar yapılmıştır. Her yapı tipi ele alınırken o alanda çalışma
yapanların tipolojileri esas alınmıştır.
Camilerde uygulanan plân şemaları şöyle özetlenebilir: Bazı
şehirlerde geniş avlunun kıble yönünde çok ayaklı harime sahip ilk İslâm
cami tipinin bazı örnekleri (Sivas Ulu, Konya Alâeddin Camii gibi)
görülüyor. Bununla birlikte mihrap önü kubbesi ile enine gelişen bir plan
tipi özellikle Güneydoğu Anadolu’da yaygınlaşmıştır. Malatya Ulu
Camiinden başka eyvanlı sayılabilecek cami örneği yoktur. Ancak mihrap
önü kubbeli, çok ayaklı ve derinlemesine yönelen birçok Ulu cami
yapılmıştır. Bu tip camiler arasında bazilikayı andıranlar, ayrı bir grubu
teşkil etmektedir. Mescidler de ayrı bir grubu oluştururlar.
Görüldüğü gibi bu devirde İran'ın mihrap önü kubbesi yaşarken dört
eyvanlı avlu ortadan kalkmıştır. Giderek dış avluya da yer verilmeyecektir,
bu avlu sembolik bir aydınlık feneri ile orta şahında temsil edilecektir.
Böylelikle kıble yönüne uzanan sabunlara hâkim olan orta şahın ve mihrap
önü.kubbesi planın belirleyicileri olmuştur.
Medreselerde avlu-eyvan ilişkisini daha açık olarak görüyoruz. Açık
avlulu, kapalı avlulu (kubbeli) medreseler bir-dört arasında değişik sayıdaki

15
eyvanlara sahip olmuşlardır. Anadolu’da malzemesi ve süsleme unsurları ile
anıtsal örnekler ortaya konmuştur. Bazı medreselerin cam ilerle. bitişik
(Diyarbakır Ulu Camisi-Mesudiye Medresesi) olduğunu, bazılarının-ise çifte
olarak inşa edildiğini (Kayseri-Gevher Nesibe Şifahanesi) görüyoruz.
Mezar yapılarında, Büyük Selçuklulardaki gibi Anadolu
Selçukluları da önemli örnekler vermişlerdir. Çoğunlukla kümbet tarzında
taştan yapılmışlardır. Tuğla Örnekler de vardır. Ongen plânlı türbeler azdır.
Buna karşılık sekizgen ve silindirik gövdeli örnekler çoğunluktadır.
Kervansarayların kaynağı ribatlara dayanmasına rağmen, Türk
mimarisinin orijinal yapıları olarak Selçuklular tarafından tasarlanıp
yapılmışlardır. Anadolu'da özellikle XIII. yüzyılda, sayıları 100'ü aşan
anıtsal kervansaray yaptırılmıştır. Kervansaraylar; kapalı kısımdan
oluşanlar (Ezine Pazar Ham gibi), hem avlusu hemde kapalı kısmı olanlar
(Zâzadin Han) ile avlunun yapıya hâkim olduğu bir plân düzenlemesi
gösterirler. Örnekler şeklinde inşa edilmiştir (Evdir Han). İç içe plandan
oluşan örnekler ise sayıca azdır.

3.4.MİMARİYE BAĞLI SÜSLEME


Bu dönemde mimariye bağlı süslemenin erken devirde az olduğunu
giderek XIII. yüzyılın sonlarına doğru zenginleşmiş olduğunu görüyoruz.

1. Süslemede kullanılan M alzeme Şunlardır:


Taş*. Anadolu'da taş malzeme önemlidir. Taç kapılarda, revak ve
sütunlarda, mihraplarda taş malzemeyle yapılmıştır. Bu süslemeler
geometrik, bitkisel, yazı, figür ve mukarnas gibi konulardan oluşmaktadır.
Tuğla: Minarelerde, kubbelerin iç yüzeylerinde, saraylarda tuğla
malzeme süsleyici olarak kullanılmıştır. Ayrıca sırlı tuğlaya da süslemede
. yer verilmiştir.
Ahşap: Daha çok camilerde sütun, sütun başlığı, pencere-kapı
kanadı ve minberlerde karşımıza çıkıyor. Ahşap sütun ve tavanların nakışla
(kalem işi tekniği) süslendiğini görüyoruz (Afyon Ulu, Sivrihisar Ulu
Camileri gibi).
Çini: Camilerde, türbelerin içinde ve dışında, kubbede, kubbeye
geçiş kısımlarında ve özellikle mihraplarda kullanılmıştır. Değişik
tekniklerdeki çini levhalar çini kaplama ve çini mozayik şeklinde
uygulanmıştır. Duvarların yüzlerinde ise sadece saraylarda kullanılmıştır.
Portallerde de zaman zaman çini kullanılmıştır (Sahip Ata Camii gibi).
Alçı: Alçı malzeme sevilerek kullanılmıştır. Süslemeleriyle dikkati
çeken mihrapların çok azında alçı kullanılmıştır (Aslanhane Camii-Bazı
Selçuklu Mescidleri). Saraylarda daha çok görülür.

16
2.M otif ve Kompozisyonlar:
Mimari süsleme dış cephede, taçkapı, minare ve pencere
silmelerinde; içte mihrap, minber ve eyvanlar üzerinde görülür.
Geometrik süsleme: Bordürler veya değişik şekilde panolar
içerisinde, kesişen, iç-içe geçmiş, tekrara dayanan zengin düzenlemelere
sahiptir. Değişik geometrik şekiller, yıldızlar belirli bir geometrik kurguya
dayanarak kompozisyon içinde bütünlük kazanır.

Geometrik Süsleme.(S.Miilayim'den)

Bitkisel süsleme: Geometrik bordürler ve rozetlerle birlikte


kullanılan stilize bitki motiflerinin, rumi ve palmetlerin oluşturduğu bir
programa sahiptir. Her dönemde uygulanmasına rağmen bazı yapılarda
görülmez. XIII. yüzyılın sonlarında yüksek kabartm aya doğru bir gidiş
vardır. İlhanlı döneminde bitkisel süsleme plastik bir ifade kazanıyor (Sivas
yapılarında olduğu gibi). Bu yüzyılın başında yapılmış Divriği külliyesi bu
bakımdan tek örnektir.

Akşehir Kileci Mescidi Rumi Süsleme(Y. Demiralp 'deh)


Figürlü süsleme: Camilerde, medreselerde ve kervansaraylarda az
kullanılmıştır. Orta Asya hayvan üslûbundan gelen hatıralardır. Daha çok
saray ve köşklerde stuko (alçı-mermer tozu karışımlı malzeme) ve duvar
çinilerinde görülüyor. Bununla birlikte taç kapılarda, türbelerde değişik
hayvan tasvirlerine yer verilmiştir. Süslemede en çok yer alan figürler
kartal, ejder, arslan, pars gibi hâkimiyet, sağlık ve mutluluk gibi hayati
kavramları simgeleyen motiflerdir.
Yazı; Yazılar sadece kitabe olarak değil süsleme (dekoratif)
amaçlarla da mimaride kullanılmıştır (Konya İnce Minareli Medresede
olduğu gibi). En çok kullanılan yazı türleri kûfi ve sülüs’tür.
Mimari öğelerin de dekoratif amaçla kullanıldığını görüyoruz.
Sütunlar, mibirabiyeler gibi.

3.5.SANATÇI SORUNU VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ


Anadolu Selçuklu mimarlığının erken devrinde yapıların ölçüleri,
mekân ve cephe düzenleri bakımından tam bir mükemmellikten söz
edilemez. Minareler bir köşeye yerleştirilmiş kule şeklindedir. XIII. yüzyılda
giderek medreseler, türbeler ve kervansaraylarda ölçü (proporsiyon) ile
kompozisyon özellikleri ortaya konmuştur.

18
Yapıların cephelerine, özellikle taç kapılara önem verildiğini
görüyoruz. Taç kapının boyutları ile öğelerinin ölçüleri arasında organik bir
bütünlük söz konusudur. Mekân düzeni bakımından Selçuklu mimarlığı,
Asya mimarlığının geleneksel kuruluşuna bağlı olarak “içe dönük” merkezi
planlı bir yapıya sahiptir. İç avlu etrafında eyvan ve ihtiyaç duyulan
mekânlar sıralanmıştır. Medreseler, kervansaraylar, hamamlar, tekke ve
zaviyelerde bu prensibi açıkça görüyoruz.
Selçuklu yapılarındaki proporsiyon (cephe öğeleri arasındaki oran)
ve modüler (birim ölçüsü) ölçüler bakımından bazı özelliklerin varlığı
belirlenmiştir. Anadolu Selçuklu yapılarım bütün yönüyle O.C. Tuncer ele
almıştır.
Anadolu Selçuklu mimarlığının biçimsel özellikleri tartışılırken usta
ve yapımcılar konusu üzerinde de durulmaktadır. Tarihi kaynaklar bize
yerli, Müslüman-Türk ve Hristiyan ustaların yanı sıra, Suriye-
Azerbeycan’dan da ustalar geldiğini göstermektedir. Bir okul-ekip halinde
çalışan bu ustalar eserlerinde kendi yörelerinin üslûp özelliklerini
yansıtmışlardır.
Sanatçıların Hristiyan, muhtedi veya İran-Horasan gibi benzer uzak
bölgelerden gelmiş olması Selçuklular'ın üretilen yapılar üzerinde fazlaca
payları olamayacağı anlamına gelmez. Mimarlık sanatında yapı sadece
mimarın arzusuna göre biçimlenmez. Eseri yaptıran kişinin zevki yanı sıra
kullanıcının ihtiyaçları ve toplumsal değerleri de önemlidir. Az önce de
belirtildiği gibi, sanatçıların kökeni süsleme ve bazı ayrıntılarda kendini
gösterir. , '
Anadolu Selçuklularında Alâeddin Keykubat, Sadettin Köpek,
Ziyaeddin Lü'lü gibi devlet adamlarının bizzat mimar olarak yapı
ürettiklerini biliyoruz. Anadolu'lu birçok müslüman Türk sanatçısının
yanısıra Üstad Kaluyân el-Konevi gibi hıristiyan ve Yusuf bin Abdülgaffar
el-Cuhî, Muhammed bin Havlan el-Dımişkî gibi uzak yörlerden de sanatçılar
gelip eserler yapmışlardır.
Bazı yapılarda mihrap, minber gibi süslemeli organlar üzerinde
kitabeler görüyoruz. Bu sanatçıların mimar olup olmadıkları tartışılabilir.
Ancak, yapıya imza koymak hakkına sahip olmaları planlamada da etkili
olabileceklerini gösterir.
Anadolu Selçuklu yapılarında 40 dolayında mimarın ismini
görüyoruz. Şüphesiz birçokları da unutulmuş veya haklarında günümüze
yazılı belgeler gelmemiştir.
Anadolu Selçuklu mimarlığı; yapı türleri, malzeme, tasarım ve
süsleme bakımından kendine has Özelliklere sahiptir. Bu özellikleri; İslam
öncesi Türk sanatı ile Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu sanatının
etkileri sonucunda Anadolu'da daha önce yaratılan başarılı bir sentez olarak
tanımlayabiliriz.

19
Slitrtert* Şedd*.

Oülbos«>r
Kuşatma Kameri
Kirşatma Kemeri-

Sivri Korner TonatUı Kaynara


KHaba te v h a «
Mukacnai $erî<ü,
Gioçnıoli. Kamer
K3şö Süfuncuîc Başh^ı
M ibrably* Ç erçev e Çerİdİ
——— J-flhrabİyû Mıxkam«»Jı K avearasj

«.«■•.< Küfe Siltüncogû


--------Kİhrabtyo Nişi
*“ Mfhrabiye Köye Süfuncugu

Taç Kapı Unsurlarının Görünümü. (R.H.Ünal'dan)

I- T ep eîik
II- K enar B ord ürleri
III- K ö şelik
IV- K em er
V- A lm lık
V Ia-K avsaraq
V lb-N işin a lt k ısm ı
V lc-S ü tu n ce
V ll-O tu rtm alık

Mihrabın Unsurları (Ö.Bdfarer'den)

20
4.CAMİ VE MESCİDLER
Anadolu Selçuklulan cami mimarisinde malzeme, tasanm , yapı
elemanları ve süsleme bakımından bir dizi yenilikler ortaya koymuşlardır.
Bu yeniliklerin ortaya çıkmasında Büyük Selçuklulardan gelen etkiler,
Emevi ve Abbasi etkileri, Anadolu’daki Türk öncesi mimarlık ürünlerinin
özellikleri birleştirilerek özgün sentezler yapılmıştır. Birbirinden uzak
bölgelerde ilk Türkmen devletleri (Artuklar, Saltuklar, Danişmendler,
Mengücekler) farklı cami tipleri inşa ettiler. Bu camilerin hepsini ele
almamız mümkün olamamaktadır.
Anadolu Selçuklu camilerinin tipolojisi konusunda üzerinde
uzlaşılmış bir tipoloji belirlenmemiştir. Bu konuda en anlaşılır gruplamayı
M. Oluş Arık yapmıştır. Camiler konusunda da bu tipolojiye uyulmuştur.
Aynur Durukan’ıri yaptığı bir tipoloji denemesi de vardır.

4.1.KÜFE PLANLI CAMİLER


Erken İslâm mimarisinde birçok örneğini gördüğümüz bu plan
şemasında harim; enine dikdörtgen bir hacim olup, örtüyü taşıyan çok
sayıdaki ayaklara sahiptir. Ayaklar mihrap duvarına paralel uzanmaktadır.
Harimin önünde de dikdörtgen planlı revaklı bir avlu bulunmaktadır.

Sivas Ulu Camii


İlk defa Danişmendliler zamanında inşa edildiği kabul edilmekte
olan küfe planlı bir camidir. Son araştırm alarda 1197 ve 1213 tarihlerini
veren iki kitabe ortaya çıkarılmıştır.
Enlemesine dikdörtgen planlı harim her birinde beş ayak bulunan
10 ayak dizisi ile 11 sahna ayrılmıştır. Mihraba dik olarak teşekkül eden
sahmları kargir ayaklar oluşturur. Kemerlerin üzerine düz toprak dam
gelmektedir. Son onarmalarda dam üzerine kırma çatı oturtulmuştur.

to v y y ın

Sivas Ulu Cami (G.Schneider'den)

21
Cami üzerinde A. Gabriel ve Kurt Erdmann ayrıntılı araştırm alar
yapmıştır. Gabriel'in görüşüne göre caminin, önünde bir avlu bulunmaktadır.
Oktay Aslanapa cephesindeki mihrapların bir son cemaat yerini işaret
ettiğini belirtir. Minare payandalarla desteklenen kıble duvarının doğu
köşesindedir. Minarenin tuğla örgüsü" çini süslemeleri XIII.yüzyılm
özelliklerini gösterir. Ayrıca Kurt Erdmann, şimdiki mihrabın arkasındaki
taş mihrap üzerinde içiçe geçmiş sekizgenlerden oluşan geometrik bir bordür
belirlemiştir.
Sivas Ulu Camii birkaç yapı evresi geçirmiş, şimdiki bilgilerimize
göre avlusu olan Küfe planlı Anadolu'nun ilk camilerindendir.

Konya A lâeddin C a m ii;


Selçuklu başkentinde, şehrin tarihi çekirdeğini oluşturan bir höyük
olan Alâeddin Tepesi üzerinde kurulmuştur. Kuzey cephesinde geniş bir
avlusu bulunmaktadır. Cami birçok onarmalarla günümüze gelmiştir. Ancak
son yıllarda duvarlarında oluşan çatlaklar, sütunların kırılmaları vs.
yüzünden çatısı askıya alınmış, zemini kuvvetlendirilmiş ve etraflı bir
şekilde onarılarak yeniden ibadete açılmıştır.
Bütünlük göstermeyen plaiı
küfe olarak tanımlanmaktadır. Ön
kısımdaki avlu, türbeler, doğu-batı
istikametinde uzanan harim ile
birlikte büyük bir alanı
kapsamaktadır.
Alâeddin Camii’nde çok
değişik yapı malzemeleri
kullanılmıştır. Kuzeydeki . avlu
duvarında mermer malzeme görülür.
Caminin diğer duvarları moloz taş
malzeme ile örülmüştür. İçteki
taşıyıcı ayakların büyük bir kısmı
Konya Alâeddin Camii. devşirmedir.
(O.Aslanapa’dan) Yapının birkaç yapı evresine
sahip olduğu araştırmacılar
tarafından ileri sürülmüştür. Uzun süre ortadaki kısmın minber üzerindeki
kitabelere dayanarak ilk yapıya ait olduğu söylenmiştir. Doğu ve batı
kısımlarının I. İzzeddin Keykavus ye I. Alâeddin Keykubat zamanında
tamamlattırıldığı ileri sürülmüştür.
Haluk Karamağarali 1964 yılında yaptığı sondaj ve araştırm alarla
yapının geçirdiği safhaları belirlemiş, yapımn asli durumu hakkında
ayrıntılı bilgiler ortaya koymuştur.
Bu bilgiler ışığında yapıyı şöyle özetleyebiliriz:
1. Doğu Bölümü:

22
Bugün caminin doğusundaki mihrap duvarına paralel yedi sahınlı,
çok sütunlu mekân caminin en eski bölümüdür. Zamanında bu bölüm Sivas
Ulu Camii gibi mihrap duvarına dik uzanan sütun dizileri ile yedi sahna
ayrılmıştı. Bugünkü taş duvarları tuğla idi ve kemerle takviye edilmişti.
Sütunları birbirine bağlayan bugünkü kargir kemerler de tuğla örgülü idi.
Bu kısmın en eski cami olduğu yakm zamana kadar görülebilen ortasındaki
mihraptan anlaşılıyordu. Önünde revaklı bir avlusu vardı. Camiye girilen
bugünkü kapı biraz daha güneydeydi.
Ceviz ağacından yapılmış kündekari minber üzerinde alınlıkta I.
Mesud'a ait 1155 tarihli kitabe bulunmaktadır. Kapının söve boşluklarında
ise II. Kılıç Arslan'a ait kitabe vardır. Bu kitabelerden caminin I. Mesud
zamanında 1116-1155 yılları arasında yaptırıldığı, caminin veya minberinin
II. Kılıç Arslan'm zamanında (1155—1192) tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Minber üzerinde ayrıca yapımcısı Ahlat'lı usta Mekki bin Berti'nin adı
yazılıdır.
Avludaki 10 kenarlı türbe II.
Kılıç Arslan tarafından yaptırılmıştır.
Mimarı Yusuf bin Abdülgaffar
Hocendı’dir. Çok sütunlu kısımla bu
türbenin aynı zamanda yapıldığı
aşikârdır.
2. Ortadaki Kubbeli Bölüm:
Bu bölüm mihrap önü kubbesi
ve onun önündeki düz çatılı eyvanı
andıran kısımdan meydana gelmektedir.
Bu bölümde çini mozayik mihrabın
üzerine 1889 tamirinde çirkin mermer
bir mihrap yerleştirilmiştir. Tuğla
kubbeye geçişte Türk üçgenleri üzerinde
yine geometrik, bitkisel
kompozisyonlara sahip zengin bir çini
mozayik süsleme vardır.
Konya Alâeddin Camii, Ulu Camii. 3. Batıdaki Bölüm:
(H.Karamağaralı ’dan) Bu bölüm düzensiz olarak
planlanmış mihraba paralel dizilen
ayaklarla beş şahına ayrılmıştır. Güneybatı köşesine hünkâr mahfili
yerleştirilmiştir.
Ortadaki kubbeli ve batı bölümlerin sonradan ilave edildiği cephede
köşe yapan avlu duvarından, bu avlunun ortasındaki taçkapıdan ve
kitabelerden anlaşılmaktadır. Bu iki bölümün yapılmasına I. İzzeddin
Keykavus 1219'da emir vermiş, ölümü üzerine I. Alâeddin Keykubat
tarafından 1220 yılında tamamlattırilmıştır.
. Bir sergiyi andıran avlu cephesindeki kitabeler Zeki Oral tarafından
neşredilmiştir. İnşaatı idare eden Keykavus'un atabeği Atabek Ayaz’dır.
Mimarı Muhammed bin Havlan el-Dımışkî'dir. Çini mihrabı ve çini

23
süslemeyi Kerimüddin Erdişah yapmıştır. Mimarının Şamlı oluşu nedeniyle
avludaki taç kapı Suriye özellikleri göstermektedir.
Avluda yer alan sekizgen .yarım (Alâeddin II) kümbedi de Atabek
Ayaz tarafından yaptırılmış ve XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenmektedir.
Caminin doğu cephesindeki minare XIX. yüzyılda yapılmıştır.

Sivrihisar Ulu Camii


1275 yılında Selçuklu emirlerinden Mikail bin Abdullah tarafından
yaptırıldığı kabul edilmektedir. Ağaç direklerle altı sahna ayrılmış avlusu
olmayan Küfe planlı bir yapıdır.
Moloz ve kısmen kesme taşlarla örülü duvarlara sahiptir. Ahşap
direklerle taşm an kirişleme örtü toprak örtülüdür. Son onaranlarla bu
örtünün üzerine kırma bir çatı yerleştirilmiştir.
Caminin kuzey, doğu ve batı tarafında üç kapısı bulunmaktadır.
Doğuda Mescid denen bir kısım vardır. Minare ve önündeki mekânın yapı ile
ilgisi yoktur. Minarenin kaidesi kesme taş, gövdesi taş ve tuğla ile almaşık
olarak inşa edilmiştir.
Plan kaba bir dikdörtgen şeklindedir. Yapı ahşap sütun sıralarının
mihrap duvarına paralel dizilmesi ile altı sahna ayrılmıştır. Üçüncü sahnın
üzerinde mihrap hizasında bir aydınlık feneri vardır. Bu fenerin varlığı dış
avlunun bulunmayacağını gösterir.
Harimin örtüsünü taşıyan ve bir ormam hatırlatan ahşap direk
sayısı 67'dir. Bunlar antik yapılardan derlenen kaide ve başlıklara sahiptir.
Başlıklar üzerine yastıklar ve kirişler gelmektedir. Mihrap önünde yer alan
iki sütun zengin oyma, kabartm a ve kalem işleri ile süslüdür.
Alçı mihrabı sütunceler sınırlar. Bordürler bitkisel, geometrik ve
yazı kuşakları ile doludur. Nişi mukarnaslıdır. XV. yüzyıla tarihlenir.
Minber ceviz ağacından yapılmış büyük bir sanat ürünüdür.
Kündekari tekniğinde yapılmıştır. Kapısı ve iki kanadı üzerinde Ayet-el
Kürsî yer alır. Yan aynalıklar-yüzler üzerinde üçgen ve dörtgen alanlar
içinde stilize palmet ve ram iler yer alır. Korkuluk ajur tekniğinde geometrik
geçmelidir. Minber kitabesinden anlaşıldığına göre H aşan bin Mehmet
tarafından 1244 yılında yapılmıştır.
Yapı, K. Otto-Dorn, A. Kuran, G. öney ve O. Aslanapa tarafından
ayrıntılı olarak incelenmiştir. Kuzey cephedeki 1275 tarihli kitabeden
yapımn yerinde başka bir yapının (Mescid-Kervansaray) varolduğu
anlaşılmaktadır. Bu hususu minarenin dış giriş kapısı üzerindeki 1232
tarihli kitabe doğrular. Minare üzerinde 1412 tarihli bir kitabe daha vardır.
Doğu kapısı üzerinde 1440 talihli Kadı Hızır Bey'e ait ve 1778 tarihli onarım
kitabeleri vardır.
Bu şekilde, yapının yapımı ve onanm lan hakkında bir fikir elde
edilir. Son onanm Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiştir.

24
Afyon Ulu Camii
1272 yılında Selçuklu emirlerinden Ali Bey tarafından yaptırılmıştır.
Duvarları kesme taştan yapılmıştır. Ahşap kirişleme tavan, toprak damdır
ve üzerine sonradan kırma çatı oturtulmuştur.
Yamuk planlı caminin üç kapısı bulunmaktadır. Camide ahşap
sütun dizileri mihrap duvarına dikey olarak uzanmaktadır. Sekiz sütun
dizisi yapıyı dokuz şahma ayırır. Her dizide beş sütun bulunmaktadır. Orta
sahm daha geniş ve yüksek tutulmuştur.
Ahşap sütunların başlıkları Eşrefoğlu Camii gibi mukarnaslıdır.
Zamanında konsol araları, kirişlerin üzerinde yer alan uçluklar
(lambrikenler) nakışlıydı. Son onarmalarla bu nakışlar ortadan
kaldırılmıştır.
Taş mihrap sade tutulmuştur. Üzerinde Ayet-el Kürsî yazılıdır.
Burada adı geçen sanatçı Hacı Murad nakkaş olmalıdır. Büyük bir ihtimalle
kalemişi süslemeleri de o yapmıştır.
Ahşap minber iyi bir işçilik gösterir. Üzerinde geometrik
geçmelerden oluşan süslemeler vardır. Kitabesine göre Emir Hacı Bey adlı
neccar (usta) tarafından yapılmıştır.
Ulu Cami 1341 yılında onarılmıştır.

4.2.EMEVİ TİPİ VE BUNDAN GELİŞENLER


Bu camilerde mihrap duvarına paralel sabunlan, mihrap önünde yan
sahralara nazaran daha yüksek bir orta sahm keser. Bu sahnın mihrap önü
bölümünde enine sahraların biri veya ikisi genişliğinde bir kubbe
bulunmaktadır.
İlk örneğini Karahanlılara ait Talhatan Baba Camiinde gördüğümüz
bu plan şeması, Anadolu'da Selçuklular zamanında çok uygulanmıştır.

S iirt U lu C am ii
Tarih bakımından Büyük Selçuklular zamanına iner. Minaresindeki
kitabeye göre 1129 yılında onarılmıştır. Esas plan Büyük Selçuklular'da

25
olduğu gibi, mihrap önü kubbesi ve ona bağlı bir eyvandan meydana
geliyordu. Kubbeli ve tonozlu mekânların ilavesiyle enine dikdörtgen ve iki
sahmlı bir yapı haline dönüştürülmüştür. Güney yönünde de kubbenin iki
yanma birer kubbe ilave edilmiştir.
Caminin içinde orijinal süslemeye ait çok az iz kalmıştır. Orta
kubbenin önündeki mihraplar çini mozayik süslemeleri bakımından
zengindir.
Camiden biraz uzaktaki minare kare bir kaide üzerine silindirik
olarak yükselmektedir. Firuze sırlı
tuğlalar kufi yazılar ve geometrik
geçmeler dikkati çeker.

Bitlis Ulu Camii


1150 tarihinde Dilmaç
oğulları tarafından yaptırılmıştır.
Muntazam bir taş işçiliğini gösteren
yapı mihrap duvarına paralel
düzenlenmiş üç sahmlı bir plana
sahiptir. HaÇvari ayaklar birbirine
kemerlerle bağlanmış ve beşik
tonozla örtülmüştür.
Mihrap önündeki kubbe
dıştan yüksek kasnaklı bir külaha
sahiptir ve taş kaplıdır. Cami
dışarıya üç kemerle açılırken, giriş
değiştirilmiştir. Ortadaki kapı ile
yanlardaki açıklıklar pencere
yapılmıştır.
Bu yapı Artuklu
camilerinin plan şemasını
etkilemiştir. Yapıya hâkim ilk
mihrap önü kubbelerinden birisi
burada karşımıza çıkmaktadır.

Silvan Ulu Camii


Kubbe kasnağındaki kitabesine
göre Artuklu Necmettin Alp
zamanında (1152-1176) yaptırılan
Silvan (Meyyafarkin) Ulu Camii
problemli bir yapıdır. Fakat asıl
Silvan Ulu Camii. (G.Schneider’den) önemi Büyük Selçuklular'dan
gelen büyük m ihrap önü

26
kubbesinin Anadolu'da uygulandığı başarılı bir örnek olmasındadır. Ayrıca
Artuklu mimarisinin ilk önemli yapısı olarak karşımıza çıkar.
Mihrap duvarına paralel uzanan enine dört şahın bulunmaktadır.
Mihrap önü kubbesi üç sahm genişliğindedir. Üç yönde kemerlerle üçer
açıklığa sahip olan bu kubbe İsfahan'daki Melik Şah kubbesinin tekrarıdır.
Sekizgen kasnaklı kubbe pramidal bir örtüye sahiptir. İçteki kubbe
trompları iri mukarnas dilimleri ile doldurulmuştur.
Son araştırm alara göre harimin kuzeyinde bir avlunun varlığı kabul
edilmektedir.
Silvan Ulu Caminin eski durumu hakkında farklı görüşler ileri
sürülmüştür. 1913 yılında camiyi harap bir şekilde gören G. Bell; ökubbeyle
örtülü bir merkezi kısımla onun etrafını çeviren tonoz ve kubbelerle örtülü
olarakö tanımlamıştır. Yapıyı ayrıntılı bir şekilde inceleyen A.Gabriel (1932)
ortadaki kubbeli kısmın sonradan ilave edildiğini ileri sürmektedir.
Son olarak yapıyı inceleyen ve problemlerini tartışan Ara Altun, Bell
ve Gabriel'in iddialarım irdelemektedir. Gabriel'in kuzeydoğuda teklif ettiği
minareyi kabul etmemektedir. Tesbit ettiği bazı izlerden hareketle kuzeyde
bir avlunun varlığım ileri sürmektedir.
Camii birçok onaranlar görmüştür. Bunların izlerini cephelerde,
ayaklarda ve tezyinatta görmek mümkündür. İçte doğudaki ince ta ş işlemeli
mihrap 1227 tarihinde Eyyubilerden Em ir Şehabeddin tarafından
yaptırılmıştır. XV. yüzyılda ikinci
bir mihrap yapılmıştır. 1913
yılındaki onaranda Mardinli ustalar
tarafından gerçekleştirilen eklektik
portaller ve taş işçiliği yapının
orijinal süslemesi ile ilgili değildir.
)
Harput Ulu Camii
Yapı, birçok onaranlar,
değişiklikler geçirmiş ve 1156
yılında Fahreddin Karaaslan
zamanında yapıldığı kabul edilir.
Ancak, bu yapıya ait olan ve şimdi
Kurşunlu Cami'ye nakledilen
minber kitabelerinden caminin
Artuklu öncesinden de varolduğu
anlaşılmaktadır.
Camide temellerde yonu,
üst kısımlarda moloz taş
kullanılmıştır. Üst örtü çoğunlukla
tuğladır. Bütünüyle dikdörtgen bir
alanı kaplamaktadır. Harput Ulu Camii.(O.Aslanapa,dan)

27
Cami avlu ve etrafındaki mekânlar, ara bölüm ve esas haıim kısmı
olmak üzere üç bölüme ayrılır. Avluya doğu ve batıdaki kapılarla ulaşıbr.
Minare batı kapısının kuzeyinde yer ahr.
Ortadaki avlu küçülmüş bir iç avlu durumundadır. Avlunun
etrafında tonozlu hacimler bulunur. Buradan avlunun güneyindeki beşik
tonozla örtülü mekâna geçilir. Sağ tarafında stüko malzemeli bir mihrap
vardır. Bu mihrabın nişi istiridye kabuğu şeklindedir.
Esas harim mihrap duvarına paralel iki şahından meydana
gelmektedir. Mihrap önündeki iki ayaktan güneye atılmış iki kemer
arasında tuğla mihrap önü kubbesi yer alır. Kubbe tuğla uçlarının çıkıntılı
dizilmesi ile oluşturulmuş pandantiflere sahiptir.
Caminin planı Zevvare Mescidi Cuması ile benzerlik göstermesi
bakımından önemlidir. Bu şekilde Artuklu Camilerinin Büyük Selçuklu
Camileri ilişkisi açıkça görülmektedir.
Mihrap basit zigzaglarla doldurulmuş iki ince şeritten ibaret bir
çerveve içine alınmış nişten ibarettir.

Diyarbakır Ulu Camii


Caminin planı belirli bir gruba sokmak zordur. Avlu ve mihrap
duvarına paralel şahın düzeni ile küfe planlıdır. Ancak bu sahınlar ortada
yüksek bir şahınla dikey olarak kesilmektedir. Bu özellikde Emevi tipi
planda karşımıza çıkar. Gerçekte yapı Şam Emeviye Cami ile aşikar bir
benzerlik gösterir. Ancak Diyarbakır Ulu Camiinde mihrap önü kubbesi
yoktur.
Ulu Caminin tarihçesi çok eskidir. Anadolu'nun ilk camisi olarak
kabul edilir. İlk yapılış tarihi Emeviler zamanına kadar iner (639). Bir
kilisenin yerinde kurulmuştur. Büyük Selçuklular devrinde (1092) Sultan
Melikşah zamanında yeniden onartılmıştır. Mimar, Emdik burcunda çalışan
Muhammed bin Salame el Ruhavi olabilir. Daha sonra İnaloğullarında
Ebubekir M ansur İlaldı camiyi tam ir ettirm iştir (1117—1125). Bunu
Nisanoğullan zamanında yapılan onarım izledi (1164) (Mimar Hibetullah El
Gurgani). Daha sonra Gıyaseddin Keyhüsrev (1241) Artukoğullan ve
Akkoyunlular zamanında tam ir edilmiştir. Osmanlı devrinde de birçok
onaranlar yapılmıştır. Avludaki şadırvan 1849 tarihlidir.
Cami büyük bir avlunun güneyinde yer alır. Avlunun doğu ve
batısında iki katlı devşirme (spolyen) malzemeli yapılar bulunmaktadır.
Doğu cephesinin üst katı şimdi kütüphanedir (İnaloğulları-Nisanoğulları).
Cephesinde arslan, boğa mücadelesi, içerde arslan boğa tasvirleri vardır.
Kuzeyde Mesudiye medresesi ile Şafiler Camii bulunur. Avlu ortasındaki
şadırvan, namazgah, (güneş saati) Osmanlı devrine aittir.
Esas cami iki ayak sırası ile üç sahna ayrılmıştır. Ayaklar birbirine
sivri kemerlerle bağlanır. Ü stte ikinci bir kemer dizisi yer almaktadır. Kıble
yönünde sağdaki minare taş, kare gövdeli ve silindirik külahlıdır.
Mihrap ile orta tavandaki nakışlar Osmanlı döneminde yapılmıştır.

28
*

29
4.3.DERİNLEMESİNE YÖNELENLER
Harim, mihrap eksenine göre uzunlamasına düzenlenmiştir. Üç veya
beş sahmlı olarak düzenlenen harimde, orta sahm diğerlerinden daha geniş
ve yüksektir. İki ayrı plan tipi şeklinde uygulanmıştır.
4 .3 .1 . Köşklü olanlar: Derinlemesine iç mekânda, önem verilmiş
orta şahında mihrap önü kubbesi bulunur.

Erzurum Ulu Camii Planı. (O.Aslanapa’dan)

Erzurum Ulu Camii


1179 yılında Saltuklu hükümdarı Nasreddin Muhammed zamanında
inşa edildiği kabul edilmektedir. Muntazam bir işçiliğe sahiptir. Kuzeyde üç,
doğuda iki kapıya sahiptir.
Dikdörtgen planlı harim kıble duvarına dikey uzanan yedi şahından
oluşmaktadır. Geniş olan orta sahm mihrap önünde silmeli sivri kemerlere
dayanan büyük pandantifli bir kubbeye sahipti. Bu kubbe yıkılınca yerine
bugünkü kırlangıç kubbe yapılmıştır. Orta şahında m ukarnaslı tonoz bir
ışıklığa sahiptir. Bu, caminin iç avlusunun sembolüdür. Yapının diğer

30
bölümleri beşik tonozludur. Süsleme bakımından en orijinal kısım mihrap
çevresinde yer alan geometrik geçmelerden oluşan taş süslemedir.
Cami, Osmanlı döneminde beş defa onarım gördü. Son onanmdan
sonra tonozların üzeri çinko bir kırma çatı ile kaplanmıştır. Kuzey batıdaki
minare yenidir. Evliya Çelebi'nin anlattıklarına dayanarak Abdullah Kuran
caminin orijinalinin ahşap direkli olabileceğini ileri sürmüştür.

Kayseri Ulu Camii


Cami XII. yüzyılın ilk yarısında Danişmendliler (Yağıbasan)
tarafından yaptırılmış ve II. Kılıçarslan zamanında (1205) onarılmıştır.
Muntazam bir taş işçiliğe sahip olan cami, derinlemesine gelişmiş
bir plan göstermektedir. Kuzey, doğu ve batı cephelerinde giriş kapıları
bulunmaktadır. Muhtelif tamirler geçirmiştir. Bunlardan birisinde batı
duvarı biraz içeriye çekilerek oluşan köşeye minare yerleştirilmiştir.
Esas plan kıble duvarına paralel olarak uzanan beşer kemerli sekiz
şahından oluşmaktadır. Mihrap önü kubbesinin iki yanında yapıyı
güçlendirmek için mihrap duvarına dik uzanan kemerler atılmıştır.
Mihrap önü kubbesi ve ortadaki avlunun sembolü olan kubbeli
ışıklık Harput Ulu Camii ve Büyük Selçuklu Camilerinin geleneğinin
sürdüğünü göstermektedir. Kubbe dışında kalan kısımlar tonozla
örtülmüştür.

31
K ayseri K öliik C am ii

XII, yüzyılda yapılm ış bir D anişm endîi yapısıdır. I. İzzeddin


Keykavus zam anında 1210 yılında M ahm ut bin Y ağıbasan'm kızı A tsız E lti
tarafın d an tam ir ettirilm iştir. Camii 1335 yılında yıkılınca Kölük Şem seddin
tarafın d an tam ir ettirilm iş ve bu adı alm ıştır.
E sas plan Kayseri U lu Camii'ne benzer. P lan a m ihrap önü kubbesi
ve ortadaki îşıklık fenerini kapsayan geniş orta şahın hakim dir. Bu ışıklığm
dört eyvanlı iç avlunun küçültülm üş bir şekli olduğu ileri sürülm üştür.
XIII. yüzyılın başındaki onanm da, caminin kuzeydoğu köşesine bir
portal yerleştirilm iştir. B atı kısm ın m edrese olduğu son araştırm alarla
belirlenm iştir. Böylelikle cami-medrese birleşiminin erken bir örneği ile
karşılaşıyoruz.
Süsleme bakım ından caminin portali ve m ihrabı çok önemlidir.
Portali klâsik Selçuklu portallerinin bütün özelliklerini taşır: Geometrik
yıldızlı geniş bordürleri, m ukarnaslı kavsarası yanında mihrabiyeleri vardır.
Kitabe kuşatm a kemerinin üzerinde iki gülbezek (kabara) arasında yer alır.
Çini mozayik mihrap Selçuklu çini m ihraplarının en iyi örneğidir.
Ana bordür geometrik, yan bordür bitkisel motiflere sahiptir. Kitabe
kuşağında kûfi besmele yer alır. Tepelikte beş dendan vardır. Bu mihrap
XIII. yüzyılın ikinci yarısına tarihleniyor. Onarım sırasm da esas taş mihrap
bulunmuştur.

32
K ayseri H unad H atıın C am i!
K a y se ri H unad H a tü n
gfagüBilM i C am ii, m e d r e s e ,h a m a m
tü r b e ile y a p ıla r
ve b ir
to p l u l u ğ u
M anzum e m e y d a n a g e tirm e k te d ir.
1238 y ılın d a t a m a m l a n m ı ş o la n
c a m in in k a lın ta ş d u v a rla rı
payanda ve köşe k u le le rin e
s a h ip tir . C a m id e k u b b e , k e m e r l e r
ve to n o z la r ta ş m a lz e m e d e n
y a p ılm ış tır.
C a m in in d o ğ u v e b a t ı d a
o lm a k ü z e r e ik i t a ç k a p ı s ı v a r d ı r .
K u z e y k a p ıs ı s o n r a d a n a ç ılm ış tır ..
B a tı ta ç k a p ıs ın ın b itiş iğ in e
y e r le ş tir ile n m i n a r e y e n i d i r .
P l a n e s a s i t i b a r i ile K a y s e r i
U lu C a m ii'n e b e n z e r . O r t a s a b i n
d iğ e rle rin d e n g e n iş t u t u l m u ş t u r .
M ih ra p önünde ik i s a b in
* Kayseri H unat H atun Camii.
g e n iş liğ in d e k i k u b b e ,k a s n a k s ı z
(G .Schneider'den) o la r a k k e m e r v e p a n d a n tifle r
y a rd ım ıy la a y k a la ra
oturur .M ihrapla iç av lu a ra s ın d a e y v a n ı a n d ır a n b i r k ı s ı m b u l u n m a k t a d ı r .
İki kem er gözü büyü klü ğü n deki iç a v lu n u n ış ık h ğ ı g e ç d e v ir d e y ü k s e k
kasnaklı, büyük pencereli b ir kubbe ile ö rtü lm ü ştü r.
M ihrap Önü ku bbesin in ik i y a n ın d a b u lu n a n b ir e r ş a h ın la , k u z e y d e
orta sahnın devam ı olan ik i
sahnın tonozları kıb le d u varın a
dik, diğer tonozlar p araleld ir. İç
avlunun ku zey ta ra fı ik i çap raz
tonozla, diğer k ısım la rı siv ri
beşik tonozla örtülm üştür.
Cam inin süslem e
bakımından önem v e rile n
bölümleri m ihrap ve ta ç
kapılandır. M ihrap üç k ö şe li
bir nişe sahiptir. H er köşede
yarım daire n işler yer a lır.
Köşelerde korin t b a ş lık lı
burm alı sütunlar ü zerin e siv ri k e m e r g e lm e k te d ir. K a v s a r a b e ş s ır a
m ukarnaslıdır. A n a bordür g irift g eo m etrik b ir s ü sle m e y e s a h ip t ir . Kesişen
şeritler arasında b eşgen , y ıld ız v e se k izg e n ş e k ille r o lu şu r.

33
Taç kapılar; mihrabiyeleri, köşe sütunları, süsleme şeritleri ile
Selçuklu taç kapılarının en iyi örneklerini teşkil ederler. Yapım kitabesi
doğu kapısı üzerindedir. Batı kapışma daha fazla özen gösterilmiştir.
Cami vesilesi ile diğer yapılardan da kısaca s ö z edelim. Hunad
manzumesi hakkında ayrıntılı bir araştırm a yapan H. Karam ağarak en eski
yapı olarak hamamın erkekler kısmım, ikinci olarak merdreseyi, üçüncü
olarak cami ve hamamın kadınlar kısmım son olarak Huand Mahperi Hatun
için yapılan sekizgen türbeyi belirlemiştir. Türbenin cami planına bu şekilde
girmesi (1260-1270), buradaki antik bir yapıya müslüman din büyüklerinden
birisinin gömülmesi ve sonradan Mahperi Sultan'ın buraya defini ile
açıklanmaktadır.

H u n a tH a tu n C am ii Kümbeti (H.Karamağaralt'dan)

34
Kayseri Hacı Kılıç Camii
II. Keykavus zamanında 1249 yılında Ebül Kasım bin Ali el Tusi
tarafından yaptırılmıştır. Burada cami ile medrese ortak bir avlu etrafına
yerleştirilmiştir. Cami güney tarafta yer almaktadır.
Kalın taş duvarlı yapı Hunad Camii'nde olduğu gibi payanda ve köşe
kulelerine sahiptir. Cami ve medresenin esas portalleri doğu cephesinde yer
almaktadır. Caminin portalinin bitişiğine sonradan minare eklenmiştir.
Esas plan mihrap duvarına dik olarak düzenlenmiş beş şahından
ibarettir. Orta şahın daha geniş ve yüksek tutulm uştur. Mihrap önü kubbesi
ayaklara oturur.
Revaklı avlu cami ve medrese ile ortak düşünülmüştür. Medresenin
birisi giriş diğeri karşısında olmak üzere iki eyvanı bulunmaktadır.Stisleme
bakımından mihrap ve portaller dikkati çekmektedir.
Mihrap dairevi planlı yedi sıra mukarnaslı bir nişe sahiptir. Ana
bordür üzerinde alçak kabartm a olarak oyulmuş girift geometrik süsleme
görülür. Köşelik üzerindeki ince kavak silme kemerin sivri noktasında ve

köşeliklerde birer ilmek atarak dönüş yapar. Bu Suriye özelliğidir. Konya


Alâeddin Camii avlu taç kapısında ve Karatay Medresesi'nde benzer motifler
görülür.
Taç kapılarda bütün yüzeyler süslenmiştir. Ana bordürler geometrik
geçmeli, kuşatm a kemeri ve kavsara eteğinde lotüs, palmet ve rumilerden
oluşan bitkisel süslemeler görülür.

35
Akşehir Ulu Camii
1213 yılından önce yapıldığı kabul edilmekte, derinlemesine yönelen
Selçuklu Camileri arasına koyulmaktadır. G. öney tarafından etraflı şekilde
incelenmiştir. ■
Plan değişikliğe uğramıştır. Muhtemelen harim 1213 tarihli
minareye kadar uzanıyordu. Esas plan mihrap duvarına dik beş sahmlı
olmalıydı. Mihrap önü kubbesi olan orta sahm geniş tutulm uştur. Orta şahın
sonradan ikiye bölünmüş, batı duvarı içeriye çekilmiştir.
O naranlar sırasmda caminin çini mozayik mihrabı ortaya
çıkarılmıştır. Firuze ve patlıcan renklerle yazı kuşaklan ve geometrik
kompozisyonlara yer verilmiştir. Mihrabın Alâeddin Keykubat zamanındaki
onarım ve genişletme sırasm da (1220-1237) yapıldığı sanılmaktadır.

Akşehir Ulu Camii (Y.Demiralp ’den)

Sahip Ata K ülliyesi ve Camii


Ünlü Selçuklu veziri Sahip Ata Fahreddin Ali'nin yaptırdığı birçok
vakıf eser arasında en ehemmiyetlisi Konya'daki külliyesidir. Külliye; cami,
türbe, hankah, hamam, çeşme ve dükkânlardan oluşmaktadır.
Cami: Külliyenin en eski yapısıdır. Kitabesine göre 1258 yılında
Mimar Kelük bin Abdullah tarafından yapılmıştır. Esas yapı 19. yüzyılın

36
sonlarına doğru yanmıştır. Bugünkü düz çatılı beş sahmlı yapı yanan
caminin yerine inşa edilmiştir. Eski caminin kıble duvarı, mihrabı ve anıtsal
portali günümüze gelebilmiştir.
H. Karamağaralı'nm yaptığı kazı ve sondajlar sonucu caminin asli
durumu meydana çıkarılmıştır. Buna göre cami bugünkü portale kadar
uzanan dikdörtgen bir alanı kapsıyordu. Plan mihrap duvarına dik yedi
şahından meydana geliyordu. Her dizide altı ahşap direk, mevcuttu. Ortadaki
şahın biraz geniş tutulm uştu ve mihrap önü kubbesi ile ortada aydınlık
feneri ve bir şadırvan' vardı. Cephedeki çifte minareli portalden başka
yanlarda karşılıklı birer giriş bulunuyordu. Yanan camiden kalan ayaklar ve
başlıklar caminin ahşap direkli, kirişleme çatı üzerine toprak örtülü olarak
inşa edildiğini göstermektedir.
Portal; taş, tuğla ve çini mozayik bakımından esşizdir. Minarelerden
soldaki yıkılmıştır. Portalin en büyük özelliklerinden birisi iki sebile sahip
olmasıdır. Çini mihrap döneminin en iyi örneklerinden birisidir. Ayrıca eski
camiden ahşap kapı kanatlan da günümüze gelebilmiştir.
Türbe: Önünde giriş bölümü vardır. Kripta ve gövde kısmından
oluşmaktadır. Kitabesine göre 1283 yılında yenilenmiştir. Burada Sahip Ata,
kız Melike ve iki oğlu gömülüdür.
Hankâh: 1279 yılında yaptırılmıştır. Kare planlı iç avlu üç eyvana
sahiptir. İç avlu ve köşe hücreleri.kubbe ile eyvanlar tonozla örtülmüştür. İç
kısımda çini mozayik süsleme, çini kafesler önemlidir.
Hamam: Külliyenin doğusunda yer almakta ve kesin yapılış tarihi
bilinmemektedir.

Eşrefoğlu Camii
Günümüze iyi korunarak gelmiş,
ahşap direkli Selçuklu Camilerinden biridir.
Ana plan mihrap duvarına dik yedi şahından
meydana gelmektedir. 1297 yılında Eşrefoğlu
Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır.
Yapı malzemesi olarak cephede
düzgün yonu, diğer cephelerde moloz taş
kullanılmıştır. Ana portal kuzeydedir. Cephe
duvarı dendanlıdır. Topraklı dam sonradan
kırma çatıya çevrilmiştir. Portalden
geçildikten sonra bir ön mekâna girilir. Ön
mekândan bir iç kapı ile orta şahma
geçilmektedir. Portalin sağındaki minare
sonradan yenilenmiştir. Konya Sahip Ata
B eyşeh ir E şrefoğlu cam i Camii'nde olduğu gibi burada da bir sebil
(G .S ch n e id e r’d en ) vardır.
Caminin doğu ve batısında birer
kapısı daha vardır. Doğu tarafına bitişik olarak Caminin banisi Eşrefoğlu

37
Seyfiiddin Süleyman Beyin türbesi bulunmaktadır. Türbe kübik bir altyapı
üzerine sekizgen gövdeli ve konik külahlı tipik bir Selçuklu mezar yapısıdır.
Harim kısmına gelince; orta sahm daha geniş ve yüksek tutulmuş
olup, mihrap önü kubbesi ve aydınlık fenerine sahiptir. Güneybatıda bey
mahfili bulunur.
Mihrap önü kubbesi (L) biçimli kargir ayaklara oturur. Kubbeye
geçişler yelpaze biçimli tromplarla sağlanmıştır. Bu unsurlar ile kubbe sırlı
tuğla ve çinilerle kaplıdır. Mihrap Selçuklu çini mihraplarının en
büyüğüdür. Geometrik bitkisel motifler ve yazı kuşaklarına sahiptir.
Bey mahfili, ahşap minber, kapı ka7natlan orijinal olup döneminin
önemli örnekleridir. Kündekari minber ve kapı kanadı üzerinde İsa adlı bir
sanatçının adı geçmektedir. Ayrıca, mukarnaslı ahşap sütun başlıkları,
konsol aralan ve lambrikenler (uçluklar) kalemişi süslemelere sahiptir.

4.3.2.B azilikayı Andıranlar:


Bu gruba giren camiler köşklü olanlarla hemen hemen aynıdır.
Sahmlar mihrap duvarına diktir. Mihrap önü kubbesi olan ve olmayan
örnekler bulunmaktadır. Bu camilerin en önemli özelliği örtü sistemlerindeki
kubbe sayısının artmasıdır.

Divriği Kale Camii


Mengücekli Şehinşah bin Süleyman tarafından 1181 yılında
yaptırılmıştır. Mimarı Merağalı Üstad Haşan bin Firuz'dur.
Yapı malzemesi taştır. Tuğla, portalde süsle yici amaçla
kullanılmıştır. Plan, mihrap duvarına dik uzanan üçerli iki ayak dizisi

Divriği Kale Camii Portali.


(G..Schneider’dan)

tarafından üç sahınlı olarak düzenlenmiştir. Geniş olan orta sahm beşik

38
tonozla yan sahm lann üzeri ise dörder kubbe ile örtülmüştür. Batı tarafında
kapatılmış bir kapı bulunmaktadır.
Portal süsleme bakımından çok önemlidir. Taş, tuğla süslemelerin
yanısıra firuze çini süslemeler de görülür. Kuşatma kemeri ve köşeliklerde
geometrik geçmeler ve yıldız motifleri yer alır. Kapı söğeleri ve köşe
sütunları üzerinde ise bitkisel süslemelere yer verilmiştir.
Mihrap süslemesi sadedir, paye başlıklarında stilize aslan başları
bulunmaktadır.

Divriği Ulu Camii


Anadolu Selçuklu
mimarisinin eşsiz eseri şüphesiz
Divriği Ulu Camii'dir. Ulu cami
güney yönündeki Darüşşifa ile
birlikte dikdörtgen bir alanı
kaplar. Mengücekli Ahmet Şah
tarafından 1229 yılında
yaptırılmıştır. M untazam bir taş
z o ıo 20 m
işçiliğine sahip duvarları vardır.
Yapının mimarının Ahlatlı
Hürrem Şah olduğu
bilinmektedir.
Caminin esas cephesi
kuzeye bakmaktadır. Doğu taraf
yamaca geldiği için sağırdır.
Burada üstte kalan bir şah
mahfili kapısı bulunmaktadır.
Caminin bir başka kapısı batı

Divriği Ulu Camii Plan ve


Kesiti. (G. Schııeider'dan)
yönüne açılmaktadır. Darüşşifanm
kapısı da batı yönüne açılır. Bu dört
kapının hepsi birbirinden farklı
anıtsal taç kapılardır. Kuzeybatı
köşesindeki minare XVI. yüzyılda
Kanuni devrinde yapılmıştır.

■D ivriğ i Ulu C am ii
G örü n ü şü .(G . S ch n eider'dan )

39
Divriği Ulu Camii Kuzey ve Batı Taç Rapısı.(G.Schneider'dan)

Caminin harimi mihrap duvarına dik beş sahna ayrılmıştır. Her


sırada dört ayak bulunmaktadır. Kemer sıralarını taşıyan destekler, doğu-
batı istikametinde de kemerlerle birbirine ve duvarlara bağlanmış
olduklarından caminin üzeri tonozlu veya kubbeli yirmibeş bölümden
meydana gelmiştir. Orta şahın geniş ve yüksek tutulm uş olup mihrap
önünde bir kubbeye sahiptir. Ayrıca, orta şahında taç kapıların giriş
eksenlerinin kesiştiği bölümde bir aydınlık feneri-ışıklık bulunmaktadır. Bu
avlu geleneğini devam ettiren bir motiftir.
Şifahane Ahmet Şah'm eşi Turan Melike Hanım tarafından 1229
yılında cami ile birlikte yapılmıştır. Plan şeması avlulu dört eyvanlı medrese
tipindedir. Orta avlu dört ayak tarafından taşınan, ortasında ışıklığı olan bir
örtüye sahiptir. Avlunun ortasında sekizgen bir havuzun bulunuşu bu
örtünün açık olması gerektirdiğini düşündürür. Giriş eyvanının sağındaki
bir merdivenle ü st k at odalarına çıkılır. Kapının karşısında büyük eyvanın
kuzey tarafındaki oda türbedir. Sandukalar firuze renkli altın yaldızlı
çinilerle kaplanmıştır. Türbenin kubbesi dıştan caminin mihrap önü kubbesi
gibi pramidal bir külaha sahiptir.
Ulu Cami külliyesi birçok mimari, teknik ve estetik özelliklere
sahiptir. Bu özellikler başb başına bir araştırm a konusudur. Yapıyı bu
yaklaşımla Doğan Kuban Divriği Mucizesi adlı eserinde değerlendirmiştir.
Ayrıca Yılmaz Önge Ulu Cami ve Darüşşifa hakkında büyük bir kitap
hazırlamıştır.

40
Taş süsleme doruk noktasındadır. Yapıda birbirinden farklı
süslemeler, motif ve kompozisyonlarla süslü beş taç kapı, mihrap, sütunlar
ve tonozlar yer alır.
Kuzey portali dıştaki parçalı sütunceler ve silmelerle çevrilmiş, iç içe
iki kemere sahiptir. Bütün yüzey serbest bir anlayışla yerleştirilmiş, bitkisel
ve geometrik motiflerle süslenmiştir. Yoğun süsleme ana bordürde iri
yapraklara sahip stilize ağaçlar, vazodan çıkan çiçekler, çifte yapraklar,
palmet ve lotuslar, rumiler, Kuban tarafından “hayat ağaçlı çelenk” olarak
tanımlanır. Bu taç kapıda yer alan taşkın, plastik etkili süslemeden dolayı
bu kapı “barok kapı” olarak da tanımlanmıştır.
Caminin batı portali kuzey portaline göre daha sade ve yumuşak bir
ifade taşır. “Tekstil Kapısı” olarak adlandırılmıştır. Cepheyi bitkisel ve
geometrik motiflerle süslü beş tezyinat şeridi dolaşır. Kapının iki yanında
plastik sütunlar üzerine mukarnaslı kavsara ve atnalı kuşatm a kemeri
gelmektedir. Taç kapının beden duvarıyla birleştiği- yerde nişler
oluşturulmuştur. Solda kuzey taraftaki niş içinde iki kuş figürü, sağda güney
taraftakinde çift başlı bir kuş figürü yer alır. Soldaki kuzey kompozisyonda
çift başlı kartal Alâeddin Keykubat'm, tek başlı ise Ahmet Şah'ıri arması
olarak yorumlanır. Kuban bu kapının Osmanlı döneminde yenilendiğini
belirlemiştir.

Doğudaki şah mahfiline açılan portal Selçuklu kapısı olarak


adlandırılmakta, cephesi eşit iki bordürle çevrilmiştir. Bu kapının daha geç

41
bir tarihte, 1241 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kuban bu açıklığın kapı
değil pencere olduğunu ileri sürer.
Şifahanenin portali bütünüyle bir sivri kemeri andırm akta profiller,
silmeler ve süslemelerle parçalanmış bulunmaktadır. Kemer içinde kalan
yüzey kapı açıklığı ve üzerindeki iki bölümlü pencere dışında geometrik ve
bitkisel süslemelere sahiptir. Dış yüzde ve kemer üzerinde iri plastik
aynalar, palmetler, stilize bitkiler göze çarpar. Kenarın orta kesiminde
kazınmış iki insan başı izine rastlanır. Ayrıca, portalin girişinin sol iç
yanında silmeler arasında iki insan başı tasviri daha vardır. Bunların Ahmet
Şah ve Turan Melike Sultan olduğu ileri sürülmüştür. Bunlarm ve bazı
motiflerin Orta Asya Şaman geleneklerinin devamı olduğu düşünülebilir.
Caminin mihrabı dikdörtgen formlu olup içinde sivri kemerli bir nişe
sahiptir. Sadece orta bölümü iri palmet motifleriyle süslenmiştir. Selçuklu
mihrapları içinde benzersizdir.
Minber orijinaldir ve Abanoz ağacından yapılmıştır. Üzerindeki
kitabede Tiflisli Ahmet U sta tarafından yapıldığı yazılıdır. Kündekari
tekniğinde yapılmış olan minber geometrik ve bitkisel süslemelere sahiptir.
Minberden başka günümüze kapı ve pencere kanadı gibi ahşap işçiliği
örnekleri gelmiştir. Ayrıca cami içindeki boyalı tezyinat ve yazılarda
önemlidir. Bunlarm yapımcısı olarak H attat Mehmet’in adı bilinmektedir.

Niğde Alâeddin Camii


Alâeddin Keykubat zamanında 1223 yılında Abdullah bin Beşare
tarafından yaptırılmış ve günümüze kadar iyi durumda gelmiş bir yapıdır.
Mimarı Sıddık bin Mahmut ile kardeşi Gazi'dir.
Yapı çok iyi bir kesme taş işçiliğine sahiptir. Mihrap duvarına dikey
üç şahından meydana gelir. Her dizide dört haçvari ayak bulunur. Ayaklar
birbirlerine ve yan duvarlara kemerlerle bağlanır. Mihrap önünde yan yana
üç bölüm kubbe, diğerleri tonoz ile örtülüdür. Ana portal doğu taraftadır.
Kuzeydoğu köşesindeki minarenin yanında kuzeyde ikinci bir kapı vardır.
Bu kapının önünde çapraz tonozlu bir bölüm vardır. Bitişikteki orta sahnm
tavam dört mukarnas sırası ile örtülmüştür. Orta şahında avlu fikrini veren
aydınlık feneri bulunur.
Mihrap önü kubbesi ile batıdaki sekiz bölümlü kubbe mukamaslı
tromplara sahiptir. Doğudaki kubbe ise iki pandantif ve iki tromp üzerine
oturur.
M ihrap nişi beş köşeli ve mukamaslıdır. Yan bordürlerde geometrik
motifler hakimdir. Aynı şekilde geometrik kompozisyonların hakim olduğu
taş süsleme taç kapı üzerindeki süsleme şeritlerinde de görülür. Kapı
kemerinin üzerinde iri m ukam aslı kavsara yer alır. Niş üzerinde saç
örgüleri sarkan yüzleri tahrip olmuş iki insan tasviri ve kitabe yer alır.
Alâeddin Cami muntazam taş işçiliği orijinal minaresi kubbe
sayısının artışı ve aydınlık feneri ile Anadolu Selçuklu camilerinin en iyi
örneklerinden birisidir.

42
Bu camide gördüğümüz kubbe sayısındaki artış Amasya B u rm ah
Minare Camii (1237-1247) ve A m asya Gök M edrese Camiinde (1267) daha
açıkça görülür. Amasya Gok Medrese Camiinde onbeş bölümden onüç tan esi
kubbe ile örtülüdür.

»•i t » «M
Niğde Alaeddin Canii
Planı. (O. Schneider 'den)

43
4.4.EYVANU CAMİLER
Büyük Selçuklu camilerinin dört eyvanlı avlu şemasının devamını
temsil ederler. Bilindiği gibi Büyük Selçuklular'da revaklı iç avlunun
eksenlerine yerleştirilen dört eyvan vardır. Bunlardan girişin karşısındaki
diğerlerine nazaran büyük tutulm uştur ve arkasında mihrap önü kubbesi
bulunur.

M alatya Ulu Camii


Bu planın Anadolu'da tek
örneği Malatya Ulu Camii’dir.
Buradaki fark eyvan sayasının tek
oluşudur. M. Oluş Arık ana
eyvanın karşısında da bir eyvan
olabileceği düşüncesindedir. Cami
üzerinde yapılan bir restitüsyon
denemesinde kuzey ve yan
cephelerin orta aksında taç
kapılara yer verilmiştir.
M.O.Ank, Malatya'da yeni
yapılmış Saray Camii üzerinde, bu
camiden geldiği söylenen bir
Malatya Ulu Camii Görünüşü. kitabe bulmuştur. 1224 tarihli bu
(G. Schneider 'den) kitabeye göre cami Alâeddin
Keykubat zamanında M ansur bin
Yakup adlı bir kişinin nezaretinde yapılmıştır. Portal üzerinde 1247 tarihli
başka bir kitabe daha bulunmaktadır. İç avlulu ve tek eyvanlı bir plana
sahiptir. Yapının eski bölümlerinde tuğla malzeme ağırlıktadır. Sonraki
ilaveler kesme taş duvarlı bölümlerdir.
Cami iki bölümden meydana gelmektedir:
1. Güneydeki mihrap önü kubbesi, eyvan ve avlu bölümü: Bu kısım
her iki yanda kıble duvarına paralel sekiz şahından meydana gelmektedir.
Batı cephedeki portal üzerinde yeralan 1274 tarihli kitabede; yapıyı
yaptıran kişi adı ve Hüsrev adlı bir sanatkârın adı geçmektedir. Doğu
portalinde aynı tarihli ve aynı sanatkârın adım veren ikinci bir kitabe
vardır. Son onaranlar sırasında güneyde ikinci bir portal daha bulunmuştur.
Eyvan onaranlara rağmen önemini korur. Firuze ve patlıcan renkli
çini mozayikler geometrik geçmeler Ve yazı kuşakları ile süslüdür. Eyvanın
arkasından prizmatik üçgenlerle kubbeye geçilmektedir. Kubbeye geçişlerde
üç dilimli yonca biçimli tromplar kullanılmıştır. Tromplardan başlayan tuğla
örgüsü kubbe içinde spiral bir doku oluşturur. Kuzey kemer üzerinde bir
kitabede mimar MalatyalI Yakub bin Ebubekir ile h a tta t Ahmet bin
Yakup'un adları geçmektedir.

44
2. Kuzeydeki kısım: Bu kısım ortada bir mihrap ve önünde iki
kubbeli hacim ve mihrap ve önünde iki kubbeli hacim ile mihrap duvarına
paralel dört şahından meydana gelir. Bu kısım muhtemelen XTV. yüzyılda
Memluk Valisi Seyfi Küşlü tarafından yaptırılmış ve buraya öKaysariyeö adı
verilmiştir.

45
4.5. MESCİDLER
Mescidler, minberi olmayan ve içinde Cuma ve bayram namazlarının
kılmmadığı küçük mahallelerde inşa edilmiş yapılardır. îlk örneklerini
Karahanlılar zamanında gördüğümüz bu yapılar, Türk Mimarisinde giderek
yaygınlaşmışlardır.
Anadolu'da Selçuklular zamanında yapılan mescidlerden günümüze
ulaşabilen 15-20 kadarı, Konya ve Akşehir çevresinde ayakta kalabilmiştir.
Bu yapılar mekân genişliği bakımından önem taşımazlar. Üzeri tek kubbeyle
örtülü kübik bir hacimden meydana gelen bu yapıların önemi, çoğunun
önünde tonozlu bir giriş mekânının bulunmasıdır. Bu mekân bazen bir
revaktan ibarettir, bazen de dışarıya pencerelerle açılır. Giriş holü, medhal
(hazırlık mekânı) gibi adlarla anılan bu bölüm klâsik son cemaat yerinin
öncüsüdür.
Anadolu Selçuklu Mescidlerini plan bakımından üç gruba
ayırabiliriz:
1. Kubbeyle örtülü kübik bir harimden oluşanlar (Konya Sakahane,
Akşehir Ayasofya mescidleri).
2. Kubbeli harimin önünde bir ön mekânı olanlar (Konya Taş,
Şırçalı, Beşarabey mescidleri). Ön mekânda bir revak veya minare bulunur.
3. Kubbeli harimin önünde veya yanında türbe ya da tekke odası
bulunanlar (Konya Tahir ile Zühre, Beyhekim mescidleri).

K onya Taş M escid ve S ırçalt M escid. (O .A slan apa ’dan)

46
Erzurum Kale M escidi
İç kalede orta güney burca
dayalı olarak inşa edilen küçük bir
yapıdır. M untazam kesme taş
duvarlara sahiptir. Plan L şekilli
ayaklarla ikiye ayrılmıştır. Ön
kısımdaki mihrap önü kubbesi ve
yanlarda beşik tonoz örtüden
ibarettir. Arka bölüm ortada çapraz
tonoz, yanlarda beşik tonozla
örtülmüştür.
İçten beş sıra mukamaslı
KntUfOm.KateGitftH olan kubbe, dıştan yüksek bir
kasnak ve silmelerle hareket­
Erzurum Kale lendirilmiş konik bir ç a tıy a sa h ip tir.
Mescidi. (O.Aslanapa 'dan) Yapının mihrabı mukamaslı
bir kavsaraya sahip olup, geometrik
geçmeli silmelerle sınırlandırılmıştır.
Kitabesi olmayıp XII. yüzyılın ilk yarısına tarihlenir.

Konya Taş M escid


Tonozlu bir medhal kısmı ve kare planlı harim kısmından meydana
gelir. Kubbesi yıkıldığı için yerine ahşap örtü yapılmıştır.
Kitabesine göre 1215 yılında Selçuklu Vezirlerinden Hacı Ferruh
tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Kayserili Ramazan bin Küneş'dir.Mescid
taş süslemeleri bakımından zengin bir portal ve mihraba sahiptir.

Konya Beşarabey (Ferhuniye) M escidi


1 2 1 3 yılında yaptırılmıştır. İki bölümden oluşmaktadır. Tonozla
örtülü medhal bölümünden sonra hârim bölümüne girilir. Medhal ile harim
arasında iki pencere bulunur. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır.

Konya Sırçalı M escid


Mescid üç bölümlü bir son cemaat mahalli ve kubbeli harim
kısmından meydana gelmektedir. Minare son cemaat yerinin kuzey
köşesindedir. XIII. yüzyılın ikinci yarışma tarihlenir.
Giriş bölümü iki sütunla üç bölümlü bir yapıya sahiptir ve tonozla
örtülmüştür. Harim ile bu giriş bölümü arasında iki pencere vardır. Mihrap,
son cemaat mahalli ve kubbe etekleri çini süslemelere sahiptir.

47
Konya Hoca Haşan M escidi
XIII. yüzyılın son çeyreğine tarihlenmektedir. Medhal kısmı ve
harim kısmından meydana gelmektedir. Giriş üç bölümlü olarak
düşünülmektedir. Şimdi düz çatılıdır. Minare doğu taraftadır.
Harimi tromplu bir kubbe örter. Minare özenle süslenmiştir.

Şekerfürûş M escidi
Konya’da aynı adlı mahallededir. Tuğla malzemenin ağır bastığı
kubbeli bir harimden oluşur. 1220 yılında Şekerfuruş Şaban oğlu Haşan
tarafından yaptırılmıştır.

Akşehir Küçük Ayasofya


M escidi
Kare planlı harim kısmından
meydana gelir. 1235 yılında yaptırılmıştır.
Kubbeye geçişte Türk üçgenleri
kullanılmıştır. Kubbe kasnağında çini
mozayik süslemeli bir yazı kuşağı dolaşır.
H arput Arap Baba M escidi
Yusuf bin Arap Şah tarafından 1279
yılında yaptırılmıştır. Ortada kubbeli harim
ile iki yandaki tonozlu mekânlardan
meydana gelmektedir. Dendanlı mihrap çok
zengin çini süslemelere sahiptir. Minare
kuzey cephededir.

Alanya Akçebe Sultan M escidi


Orta Kale surları içinde, bedestenin güney batısında yer alır. 1230
tarihinde yapıldığı kitabesinden anlaşılmaktadır. Kuzey-güney
doğrultusundaki yapı Mescid ve ona doğudan bitişik iki bölümlü türbeden
oluşmaktadır.
Mescide kuzeybatıdaki kapı ile girilir. Kubbeye geçişler tromplarla
sağlanmıştır. İki bölümlü türbe kısmı kuzeyde yer alır. Bu bölüm bir kubbe
ve batısındaki beşik tonozla örtülmüştür.
Minare mescidden biraz uzakta güney batıda yer almaktadır.

Konya Tahir ile Zühre M escidi


Gazi Lisesinin kuzeyinde yer alır. XIII. yüzyılın sonlarına tarihlenir.
Plan bakımından Akçebe Sultan Mescidine benzer. Mescidin duvarlarının
yapımında moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. Plan, doğudaki giriş kısmı
(medhal) türbe ve kare planlı harimden meydana gelmektedir.

48
Medhal kısmı tonoz, türbe ve harim kubbe ile örtülüdür. Kubbeye
geçişler Türk üçgenleri ile sağlanmıştır. Mescidin çini mozaik mihrabı ve çini
mozaik süsleme izleri Sırçalı Mescide benzerlik gösterir.
Şüphesiz bu örneklerden başka Konya'da (Beyhekim, XIII. yüzyıl) ve
Anadolu'nun birçok yerinde Selçuklu Mescidleri bulunmaktadır. Konya
örnekleri orijinal olmaları, kubbeli bir kübik hacim ve son cemaat yerinin
öncüsü medhal kısımlarına sahip bulunmaları bakımından seçilmişlerdir.
Bu bölümde camilerin ve Mescidlerin önemli örnekleri üzerinde
durulmaya çalışılmıştır. Belirlenen plân tiplerinde yapıldığı gibi cami ve
Mescidlerini de Konya örneklerine fazla yer verilmeye çalışılmıştır.

DOĞU CEPH ESİ

Konya Taş Mescit. (R. Özakın 'dan)

49
5.MEDRESELER
Anadolu Selçukluları'nm gerçekleştirdikleri anıtsal yapılar
içerisinde medreseler önemli bir yer tutarlar. Kaynak olarak Orta Asya Türk,
evleri ve Budist m anastırlar gösterilmiştir. Büyük Selçuklu mimarisinden
gelen içe dönük planlama, eyvanlı avlu düzenlemesi Anadolu'da da devam
etmiş ve önemli yapılar inşa edilmiştir.
Medreseler devletin kültür, bilim ve sanat konularında gerekli
elemanları yetiştirdiği kurumlardı. Önceleri, Sünniliğin savunulması
amacıyla teşkilatlanan medreseler, Anadolu'da Fen ve Sosyal bilimler
alanlannda değişik derslerin okutulduğu üniversiteler olmuştur.
Medreselerde astronomi, tıp, cebir-geometri gibi fen derslerinin yanında,
İşlâmi bilimler de okutuluyordu.

5.1 .MEDRESELERİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ:


1. Plan, merkezi avlu-eyvan tertibinde kurulm uştur. Diğer hacimler
bunların etrafında yer alır.
2. Taç kapının bulunduğu cephe kent alanına, ana caddeye bakar ve
özenle yapılmıştır.
3. Taç kapı genelde ana eyvan karşısındaki giriş eyvanına açılır.
4. Bazen revaklı olan avlu çiçeklik, havuz, şadırvan veya kuyuya
sahiptir.
5. Ana eyvan dershane veya mescid olarak kullanılır.
6. Öğrenci odaları, mescid, kışlık dershane gibi bölümler avlu
etrafında sıralanmıştır. Helâ medresenin bir köşesinde veya dışarıda yer
almaktadır.
7. öğrenci odaları aydınlatma bakımından yetersiz olup, ısıtma
tandırla (bir tür mangal) sağlanıyordu.
8. Medreselerin bazen cami, hamam, türbe gibi yapılarla birlikte
tesis edildiği görülmektedir.
Üzerinde en çok çalışma gerçekleştirilen yapılardır. Abdullah Kuran
bir kısmını, Metin Sözen ise Beylikler dönemi medreselerini de kapsayacak
şekilde bütün yapıları ele almıştır.

5.2. MEDRESELERİN PLAN TİPLERİ VE


ÖRNEKLER <
Medreseler hakkında değişik tipoloji denemeleri yapılmıştır.
Avlunun açık-kapalı oluşuna, eyvan sayısına, revak durumuna ve kat
sayısına göre ayırımlar yapılmıştır.
1. Kapalı Avlulu Medreseler:
Orta Asya Türk evlerinden kaynaklanan planlama açıkça görülür.
Avluları bir kubbeyle örtülü medreselerdir. Bu medreselerde avlu iki şekilde
örtülmüştür: Kubbe, avlu yan duvarlarına oturur (Niksar Yağıbasan

50
Konya Karatay M edresesi
1251 yılında Selçuklu emirlerinden Celaleddin K aratay tarafından
yaptırılmıştır. Bazı bölümleri yıkılmıştır. Ortadaki avluya batıda tek bir
eyvan açılmakta, köşelerde kubbeli odalar bulunmaktadır. Kuzey, güney ve
doğu hücreleri beşik tonozla örtülüdür.
Taç kapı yapının ekseninde değildir. Kubbeli (bugün yıkık) odadan
sonra orta avluya girilir. O rtada havuzu da olan avlu 12.10x12.00 m
ölçülerindedir. Kuzeybatı köşedeki kubbeli odada Celaleddin K aratay
gömülüdür.
Avlunun yan duvarlarından kubbeye geçişte yelpaze tromplar
kullanılmıştır. Kubbesi çini mozaiklerle süslüdür. Portalde taş işçiliği
(kakma) önemlidir. Kitabe kuşakları geometrik geçmeler, panolar
mukamash kapı kavsarası Selçuklu taç kapıların en olgun örneğini sergiler.

Konya İnce M inareli M edrese


1267 yılında D arül Hadis olarak Selçuklu Veziri Sahip Ata
tarafından mimar Kelük bin Abdullah’a yaptırılmıştır.
Muntazam bir taş ve tuğla işçiliği görülen yapı kapalı planlı
medreselerden tek eyvanlılar grubuna girer. Plan simetriktir. Doğudaki
ortalden ortası havuzlu avluya girilir. Kuzey ve güneyde dörder talebe
hücresi, hatıda iki kubbeli oda arasında ana eyvan yer alır.

52
Kubbeye geçişler yelpaze biçimli
tromplarla sağlanmıştır. Kubbe eteğinde,
kapı kemerlerinde çini mozaikli
süslemeler görülür. Taç kapı Selçuklu taş
süslemeciliğin şaheseridir. Kapının
yüzeyi bir bütün olarak süslenmiştir.
Geçmeli kaval silmeler içerisinde bitkisel
ve yazılı şeritler, sütunlu köşeliklerdeki
stilize ağaçlar, Zengi düğümleri, Yasin ve
Tl İİİHİ ff | a n i Fetih Surelerinin iki kuşak halinde
■J
r*
— U-MÜ,.i lli yllll | P ortada düğüm yapması bu zengin
kompozisyonun bazı kısımlarıdır.
Medresenin kuzeyinde yıkılan
mescidin revakı minareye bitişikti.
Kubbeli Selçuklu mescidlerinden
birisiydi. Son yıllarda onarımı
yapılmıştır.
Tuğla minare iki şerefeliydi. 1901
yılında yıldırım düşerek üst kısım
yıkılmıştır.

/ z
Çay T aş M ed rese
1278 yılında Yusuf bin Yakup
Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimarı
Oğul Bey bin Mehmet'tir. Zamanında han, hamam, çeşme ve medrese
birlikte yaptırılmıştır. Hamam yıktırılmıştır. Doğu tarafında çeşme
batısında da türbe bitişiktir.
Taş süslemeciliği bakımından zengin bir taç kapı ile (kavsara içinde
Pars kabartması var) giriş eyvanına geçilir. Avlunun iki yanında ince uzun
beşik tonozlu mekânlar tartışmalıdır. Ana eyvan mescid olarak
kullanılmıştır. Mihrabın iki yanında iki pencere bulunur. Köşedeki iki oda
kubbe ile örtülüdür.
Ana kubbenin aydınlık feneri kapatılmıştır. Kubbeye geçişteki
yelpaze tromplar, çini mozaik süslemeler Konya’daki İnce Minareli ve
Karatay Medreseleri ile yakın benzerlik gösterirler.

2. Kubbesi Desteklere Oturanlar:

Konya A li Gav M edresesi


Karatay medresesinin batısındadır. Günümüze büyük bir kısmı
yıkılarak gelebilmiştir. Burada bir tekke-zaviye olduğu ileri sürülmüştür.
XIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenir.
. Son kazılardan sonra planını belirlemek mümkün olmuştur. İki
eyvanlı, kubbeli bir medresedir. Avluyu örten kubbe dört ay ak. tarafından
taşınır. Ana eyvan Mescid haline dönüştürülmüştür. Yanındaki iki kubbeli

53
odadan doğudaki türbedir. Kazılar sırasında batı odasında bir tandır
bulunmuştur.

İsparta Atabey Ertokuş M edresesi


Selçuklu atabeylerinden Mübarizüddin Ertokuş tarafından 1224
yılında yaptırılm ıştır. Kapalı avlulu medreseler içinde iki veya tek eyvanlı
gruba girer.
Ali Gav Medresesi gibi avluyu örten kubbe dört ayak tarafından
taşınır. Aydınlık feneri ve havuz vardır. B atıda an a eyvan ve iki yanında iki
kubbeli oda vardır. Mescid görevi yapan eyvana batıdan b itişik türbe daha
eski olmalıdır.

İsparta Atabey Ertokuş Medresesi. (A. Kuran 'dan)

54
Kırşehir Cacabey M edresesi (G. Schneider ’dan)

Kırşehir Cacabey Medresesi


1273 yılında K ırşehir Valisi Cacabey ta ra fın d a n yaptırılm ıştır.
Y apının taş işçiliği, süsleme unsurları detaylarından İlhanlı etkileri açıkça
görülür.
Dört veya üç eyvana sahiptir. Cephede ikinci b ir k a t bulunm aktadır.
Profilli taç kapı,köşe kuleleri ve iki renkli taş kullanım ıyla cephede dikkat
çekilmiştir. Dışa ta şa n abidevi portalden giriş eyvanına ve avluya geçilir.
Avluyu örten kubbe ikisi bağımsız, ikisi duvara gömülü olmak üzere dört
ayak tarafından taşım r. Avlunun ortasında kuyu bulunm akta, üzerinde
aydınlık feneri yer alm aktadır.
Ana eyvan Mescid haline getirilm iştir. Cephede y er alan türbeye
doğu eyvanından girilir. Ü st k a t bölümüne giriş eyvanının sağından
çıkılmaktadır. M inare güneyde dışarıdadır.
Bugün cami olarak kullanılan yapının zam anında rasathane olarak
kullanıldığı ileri sürülm üştür.

Erzurum Y akutiye M edresesi


Kapalı avlulu üç eyvanlı bir medresedir. 1310 yılında Olcayto
Hüdabende zamanında Hoca Cemaleddin Yakut tarafından yaptırılm ıştır.
Avlu T planlı dört ayağın taşıdığı m ukarnaslı bir çapraz tonozla
örtülüdür. Doğu eyvanına bağlı bir kümbet bulunmaktadır.

55
Çifte Minareli medrese gibi cephede çifte minare yer alıyordu.
Portalde iki bezemeli sütuncuk arasında değişik geometrik ve bitkisel
bezemeli şeritler bulunmaktadır.
Taç kapının iki dış yanında iki pano üzerinde bir hayat ağacı altında
karşılıklı duran iki pars ve ağaç üzerine tünemiş bir kartal motifi yer
almaktadır. Günümüze ulaşan tek minare stilize lale biçimli çini mozaik
süslemelere sahiptir.
2. Açık Avlulu M edreseler: Bu
medreseleri de k at sayısına göre
ayırabiliriz:
a-Tek katlılar,
b- Çift katlılar

1. Tek Katlı Olanlar:

Diyarbakır Zinciriye M edresesi


1198 tarihinde yaptırılmıştır.
Mimarı İsa Ebu Dirhem'dir. İki eyvanlı
açık avlulu bir medresedir. Plan düzenli
bir dağılım göstermez.
Erzurum Yakutiye Medresesi. Girişin karşısında ana eyvan
(G.Schneider'dan) bulunur. Revağm batısındaki beşik
tonozlu odayı A. Gabriel Mescid olarak
tanımlamıştır. Yapıda cepheye önem verilmemiş; içte revak üzerindeki
kitabeli yazı kuşağı, taş süslemeler, dilimli kemerler dikkati çeker.

Kayseri Çifte Medrese. (A.Kuran’dan)

56
Kayseri Çifte Medrese
I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan için
1205 yılında yaptırılmıştır. Burada medrese şifahane ile birlikte inşa
edilmiştir. Şifahane batıda, medrese doğudadır.
Medrese açık avlulu ve dört eyvanlı bir plana sahiptir. Taç kapı ana
eksende değildir. Doğu eyvanının bitişiğinde Gevher Nesibe Sultan'ın
kümbeti bulunur. Avlu etrafındaki odalar düzensiz bir biçimde
yerleştirilmiştir.
Şifahane kısmı da açık avlulu olup, dört eyvanlı medrese plan
şemesına göre yapılmıştır. Burada taç kapıya önem verilmiştir. Mukarnaslı
kavsarası, geometrik bordürleri, gülbezekleri özenle işlenmiştir. Kapı
üzerinde silik ejder motifi ile sağdaki mihrabiye üzerinde arslan figürü Orta
Asya geleneklerinin devamıdır.

Sivas Keykavus M edrese ve Darüşşifası


Kayseri gibi burada da medrese ve darüşşifa yanyana inşa
edilmiştir. H er iki yapının dört eyvanlı-avlulu medrese plan şemasına sahip
olduğu kabul edilmektedir.
Kuzeydeki medrese tamamen yıkılmıştır. 1938'de Sedat Çetintaş'ın
kazıları sonunda yapının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır.
Darüşşifa kısmı ayaktadır. Darüşşifa ile medrese arasında önemli
bir kapı vardır. Yapı malzemesi cephede, avlu ve revaklarda kesme taş, iç
bölmeler ile örtüde tuğladır.

57
Güney taraftaki eyvan Keykavus'un türbesidir. 1220 yılında inşa
edilen türbenin mimarı Marend'li Bezi oğlu Ahmet'tir. Ongen gövdenin tuğla
işçiliği Büyük Selçuklular'a bağlanır. Çini süslemeler bakımından çok zengin
olan bu türbede yeralan bir kitabede “B u d a r a c ık m e z a r la r a g ir m e k üzere,
g e n iş s a r a y la r d a n ç ık a r ıld ık ....’’ denilmektedir. Vakfiyesi bulunan
şifahanenin ders programları, tedavi alanları hakkında geniş bilgiler
bulunmaktadır.
Darüşşifanm taç kapısının taş süslemeleri arasında güneş ve ay'ı
temsil eden aslan ve boğa figürleri görülür.

Kayseri Hunad Hatun M edresesi


Alâeddin Keykubat'm eşi Hunad (Mahperi) H atun tarafından
yaptırılmıştır. Son araştırm alar medresenin camiden (1238’den) önce
yaptırılmış olduğunu göstermektedir.
M untazam bir taş işçiliğine sahip yapı açık avlulu medreselerden iki
eyvanlılar grubuna girer. Revağm eyvan önündeki bölümü yıkılmıştır.
Duvarlar cami gibi köşe ve destek kulelerine sahiptir. Duvar üzerindeki
dendanlar düşmüştür. Ana eyvanın iki yanında örtüleri tartışm alı bölümler
vardır. Sonradan yapılan türbeye güneydoğu köşesinden geçilmektedir.
Sekizgen planlı türbe mermer mukarnaslı bir kaideye sahiptir. H er köşede
süslü sütunlara yer verilmiştir. Örtü pramidal külahlıdır.

Kayseri Sahibiye M edresesi


1267 yılında Sahib Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır.
Muntazam taş işçiliği, köşe kuleleri, payandaları, anıtsal taç kapısı özenle
yapılmış bir yapıdır.
Açık avlulu, dört eyvanlı ve tek katlı bir medresedir. Karşısındaki
mescidi yıkılmış, çeşme de medresenin cephesine alınmıştır.
Planda düzgün bir mekân dağılımı göze çarpar. O. Cezmi Tuncer'e
göre hücrelerin tonozlarının duvar boyunca uzaması bir yeniliktir. Ayrıca
hücreler ince uzun m ekânlar halindedir.

Akşehir Taş M edrese


Bir manzume içinde 1250 tarihinde Sahip Ata tarafından
yaptırılmıştır. Batısında Mescid, doğu bitişiğinde de Darülkurrası vardı!-.
Karşısındaki im aret ve hanikâh yıkılmıştır.
Dört eyvanlı, açık avlulu, tek katlı bir medresedir. Avlu etrafındaki
odaların dağılışı muntazam değildir. Batı eyvanına türbe bitişiktir.

58
2. Çift Katlı Medreseler:

Diyarbakır M esudiye M edresesi


1123-1198 yılları arasında yaptırılmış tek veya iki eyvanlı iki katlı
bir medresedir. Ulu camiye bağlantılı olmak (Şafiler kısmına) inşa
edilmiştir. Mimarı Halep'li Cafer bin Mahmut'tur.
Ana eyvan iki k a t yüksekliğindedir. Süsleme bakımından sade olan
yapıda içte revağm dilimli kemerleri Suriye özelliğidir. Revak boyunca
uzanan yazı kuşağı dikkati çeker.

Konya Sırçah M edrese


1242 yılında Selçuklu Atabeylerinden Bedreddin Muhlis tarafından
Fıkıh Medresesi olarak yaptırılmıştır. Mimarı Mühammed bin Osman el
Tusi'dir.
Açık avlulu, iki eyvanlı, iki katlı medreselerin en güzel
örneklerinden birisidir. Mekânların yerleştirilişi büyük bir uyum içindedir.
Giriş eyvanının sağındaki oda türbedir. Avlunun etrafında düzenli odalar
sıralanır. Batıda iki kubbeli oda arasmda ana eyvan bulunur. Bu odalar
kışlık dershane veya Mescid olarak kullanılmıştır. Ü st k a t uzun süre harap
kalmış, son yıllarda restore edilmiştir.
Taç kapı geometrik süslemeli bordürlere sahiptir. Ana eyvanın yüzü
ve mihrabı çini mozaik süslemelerle Selçuklu çini sanatının en güzel
örneklerindendir.

59
Sivas Gök Medrese Görünüşü. (G.Schneider'den)

Sivas Gök Medrese


Ünlü Selçuklu veziri Sahip Ata tarafından 1271 yılında
yaptırılmıştır. Mimarı Kaluyan-el Konevi'dir, Gök medrese cephe düzeni,
yapı malzemesi, süsleme bakımından birçok yenilikler taşıyan bir yapıdır.

60
G ök M edrese C eph esi (K ahya, T a n y e li,K u zu c u la rd a n )

Açık avlulu, iki katlı ve dört eyvanlıdır. Ana yapı malzemesi mermer ve
taştır. Bütün özen cepheye verilmiştir. Plastik ifadeli mermer taç kapı köşe
kuleleri ve yapıyla bütünleşmiş çifte minare geometrik b ir uyumu sergiler.
Portalin solunda bir çeşme vardır.
Anıtsal portalden sonra giriş eyvanına gelinir. Bu eyvanın güneyinde
Mescid, kuzeyinde dershane bulunur. Minarelere bu hacimlerden çıkılır.
Cephenin mükemmelliğine rağmen revaklı avlu etrafındaki odaların
yerleştirilişi düzenli değildir. Güneye doğru hafif kayma vardır.
Mermer portalin, köşe kuleleri üzerinde yüksek kabartm a olarak
geometrik ve bitkisel bezemeli şeritler, yazı kuşakları, palmetlerin uçlarında
kartal ve kuş motifleri, kapı kemerinin iki tarafında 12 çeşit hayvan
başından oluşan bir süsleme programı vardır. Bu taş süslemeciliğinin
yanısıra içte Mescid, eyvanlar ve minarelerde eşsiz çini mozaik süslemeler
görülür. Yapı üzerinde ilk bakışta tasarım dan önce süsleme dikkati
çekmektedir.

Tokat Gök M edrese


Kitabesi olmayan medresenin 1270 yılında Selçuklu veziri
Muinüddin Pervane tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Tarihi
kaynaklarda Tokat'ta bir de şifahane yaptırdığı yazılıdır. Şifahane bu yapı
mı? Yoksa bitişiğinde kazılarda ortaya çıkan yapı mıydı? Bilinmiyor.

61
MRÛdlE MEŞUMU
Gök medrese açık avlulu, iki
eyvanlı ve iki katlı şifahane veya tıp
medresesi olarak inşa edilmiştir. Plan
oldukça muntazamdır. Ana eyvanın
kuzeyindeki kubbeli bölüm türbedir.
Bu türbenin doğusundaki mekân da
kubbelidir.
Revaklar alt k atta sütunlar,
üst katta ise taş ayaklar tarafından
taşınır. Konya Sırçalı Medrese gibi bu
yapıda da zengin çini mozaik süsleme
göze çarpar. Revaklardaki çiniler
dökülmüş, sadece ana eyvan
yüzlerinde kalmıştır.

Sivas Buruciye M edresesi


1271 yılında Muzaffereddin
Barucirdi tarafından yaptırılmıştır.
Açık avlulu, dört eyvanlı ve
iki katlıdır.
Buruciye medresesi cephe.
düzeni içinde yer alan mekânların
tasarımı, süslemesi ile eşsiz bir
eserdir. Mimarlık tarihçileri bu
yapıyı Selçuklu medreselerinin en
başarılılarından birisi sayarlar.
Tasarımla, süsleme dengeli bir
biçimde ele alınmıştır.
Giriş eyvanı, güneydeki
Mescid ve kuzeydeki türbe
kubbelidir. Bunlara karşılık eyvanın
iki yanındaki odalarda kubbeli
olarak tasarlanmışlardır.
Taç kapı üzerindeki bitkisel
ve geometrik kompozisyonlu
bordürler üzerinde yer yer yüksek
Sivas Çifte Minareli Medrese kabartm a olarak palmet-rumi
(Hersek’den) kompozisyonları dışarı fırlar. İç
kısımda özellikle eyvanda taş
süslemeler, türbede çini süslemeler çok değerlidir.
Sivas Ç ifte M inareli M edrese
1271 yılında İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Cüveyni tarafından
yaptırılmıştır. Mimarın Kelük bin Abdullah olduğu sanılıyor.

62
Açık avlulu, 4 eyvanlı ve iki katlı bir medrese olduğu Halûk
Karamağaralı’nm kazılarından anlaşıl-mıştır.

Erzurum Çifte M inareli M edrese


Çifte Minareli medrese,
Anadolu'nun Selçuklu özelliklerine
sahip, açık avlulu, iki katü, dört eyvanlı
medrese tipinin en abidevi misalini
teşkil eder.
Bütünüyle 35.00x48.00 m'lik bir
alanı kaplar. Kuzey cephesine hâkim
taç kapısı başh başına bir sanat
ürünüdür. Taç kapıdan avluya geçilir.
İnce-uzun avlusu revakhdır. Güneydeki
eyvana bitişik bir kümbet vardır.
Portal nişi oldukça derindir ve
üzeri m ukam aslı bir kavsara ile
örülmüştür. Kapıyı palmet motifli beş
silme çevrelemiştir. Sağda ve solda iki
gömme sütuncuk yer alır. Geniş
silmelerden en dıştakinde bir vazocuk
içerisinden çıkan stilize bir hayat ağacı
bulunmaktadır. Taç kapıpımn sağında
ve solunda, iki taraflı olmak üzere dört
tane pano ele alınmıştır. Kalın birer silmenin çevrelediği bu panolardan
sadece sağdaki çift başh kartal panosu tamamlanmıştır.
Çifte Minareli Medrese'de kullanılan süslemeler geometrik ve
bitkisel olmak üzere iki grupta ele alınabilir. Geometrik süslemeler daha çok
avludaki sütun gövdelerinde, eyvanların cephelerinde, talebe odalarının kapı
silmelerinde ve taç kapının yan niş yüzeylerinde görülür. Bitkisel bezeme ise
taç kapıda, avlu sütunlarını birbirine bağlayan kemerlerin yüzeylerinde ve
kümbetin içinde karşımıza çıkıyor.
Bugün kısmen tahrip olmuş, 16 oluklu firuze renkli çini kakmalı
tuğla minarelerin kürsüleri dikkati çeker.
Yapının uzun yıllar I. Alâeddin Keykubat'm kızı Hondi H atun adına
yaptırıldığı ileri sürülmüştür. Bu görüş eski kaynaklardan medresenin 1828
.işgalinde Rusya'ya götürüldüğü söylenen bir kitabeye dayanıyordu. Ama
kaynaklar bu kitabenin medrese cephesinde mi yoksa kümbetin kapısında
mı yer aldığını bildirmemektedir. Son araştırm alara göre medresenin 1285-
1290 yılları arasında İlhanlı'lar zamanında yaptırılmış olduğu kabul
edilmektedir.
Medreseler, kaliteli malzeme kullanımı, tasarım ı ve taş
süslemeleriyle Anadolu Selçuklu mimarlığının en dışa dönük, en önemli yapı

63
grubunu oluşturmaktadırlar. Anıtsal taç kapıları, eyvanları, taş ve çini
süslemeleriyle sanatm-estetiğin simgesel yapılan oldukları aşikârdır.

E rzuru m Ç ifte M in a re li M ed rese. (G. S ch n eider 'den)

64
6.ŞİFAHANELER
Anadolu Selçuklulan'mn sağlık hizmetlerinde kullandığı yapılardır.
Araştırma hastahaneleri gibi hem eğitim, öğretim hem de uygulama, tedavi
hizmetleri verilen yapılardır. Bunun için birçoğu medrese yapılan ile birlikte
tasarlanmışlardır. Tarihi kaynaklarda Darüşşifa, M aristan, Bimarhane
olarak da anılırlar.
Şifahanelerde kaynak olarak Selçuklu evleri, Budist viharalara
dayanıyor. Büyük Selçuklular zamanımda önemli kentlerde şifahaneler
yapılmıştır. İlk geniş programlı örnek Nizamü’l Mülk tarafından Nişapur'da
inşa ettirilmiştir. Merv, Tirmiz gibi şehirlerdeki şifahaneler dört eyvanlı
olarak tasarlanmıştı. Sultan Alparslan Bağdat'ta bir şifahane yaptırmıştı.
Selçuklu ordusunda develerle taşm an seyyar bir şifahane vardı. Şifahaneler
de Türkler tarafından İslâm mimarisine kazandırılmış yapılardır. Anadolu
Selçuklu ve Osmanlı şifahaneleri ile ilgili olarak Gönül Çantay'm bir
araştırması bulunmaktadır.
Anadolu'da inşa edilen önemli Selçuklu şifahaneleri şunlardır :
- Kayseri, Gevher Nesibe Sultan (Çifte Medrese), Şifahanesi,
- Sivas, Keykavus Şifahanesi,
- Divriği, Turan Melike Darüşşifası,
- Harput, Çankırı, Kastamonu, Konya, Aksaray, Akşehir, Tokat,
Erzincan, Erzurum, Amasya Şifahaneleri.
Bu şifahanelerin çoğu zamanımıza gelmemiştir. Tarihi kaynaklara
göre sağlık hizmetlerini Konya'da bulunan bir emir (Beyhekim) idare
ediyordu. Baştabip Ekmeliddin (Beyhekim) böyle bir Selçuklu doktoru ve
devlet adamıydı.
Sivas Keykavus Şifahanesi’nin vakfiyesi, şifahanelerin
organizasyonu ve görevlileri hakkında ayrıntılı bilgiler ihtiva eder. Üstadlar
(uzmanlar), pratisyenler, ordu hekimleri, öğrenciler, hizmetlilerin yanısıra
şifahanelerin zengin kitaplıkları olduğunu da biliyoruz.
Selçuklular zamanında ılıca ve kaplıcalar da şifahane olarak
kullanılmıştır. Kırşehir K arakurt ve Kütahya Yoncalı ılıcaları ile Ilgın
Alâeddin Keykubat kaplıcası böyle tesislerdi.
Şifahaneler mimarlık tarihi bakımından medreselerle birlikte
incelenmiştir.
Tıp tarihi bakımından şifahanelerle ilgili olarak önemli çalışma 1ar
yapanlar: Süheyl Ünver (Selçuklu Tababedi, Ankara, 1940), K. İsmail
Gürkan, F.N.Uzluk ve Arslan Terzioğlu'dur.

Amasya Darüşşifası:
Günümüze ulaşan darüşşifalardan birisidir. 1308 yılında İlhanlı
Sultanı Olcayto zamanında yaptırılmıştır. Planı tek katlı iki eyvanlı
medreselere benzer. XIX. yüzyıl sonuna kadar kullanılmıştır. Portalde kapı

65
kemeri üzerinde bağdaş kurmuş bir insan tasviri bulunur. Süsleme
bakımından iri palmetler ve ramilerle İlhanlı etkileri taşır.
Selçuklu şifahaneleri plan bakımından medreselere benzerler.
Mimari, eğitim, öğretim bakımından Osmanlı ve Avrupa sağlık yapılarım
etkilemişlerdir. Avrupa'da uzun yıllar Selçuklu tıp bilginlerinin kitapları
okutulmuştur.

Amasya Dariişşifası Plan ve Kesiti.(G.Schneider'dan)

Çankırı Dariişşifası.
(O.Aslanapa'dan)

66
7.TÜBBELER
Anadolu Selçuklu mimarisinin önemli yapılarından birisi de anıtsal
mezar yapıları olan türbelerdir. Türbe kelimesi Arapça’da “üstü kubbe ile
örtülü mezar” anlamındadır. Bu kelimenin yerine Azerbeycan ve İran da
“kümbet” deyimi kullanılmış ve Anadolu Türkçesine girmiştir. Türbe
kelimesi kümbeti de içine almaktadır. Tartışılmasına rağmen, genellikle
kümbet konik veya piramidal örtüye sahip mezarlara denilmektedir.
İslâm dininin ilk yıllarında mezar yapılarının rağbet görmediğini
biliyoruz. Bu inançta cesedin bir an önce toprağa karışması benimsenmiştir.
İlk türbe, IX. yüzyılda Abbasi Halifesi El Muntasır'ın (Hristiyan olan) annesi
tarafından Samarra’da yaptırılan Kubbet üs Süleybiyedir. Buna benzer bir
yapı olan İsmail Samani Türbesi (X. yüzyıl) ile 1006 tarihli Kümbeti
Kâbus’tur. Karahanlı, Gazneli ve özellikle Büyük Selçuklu döneminde
önemli türbeler inşa edilmiştir. Bu mezar yapım geleneği Anadolu'da da
sürdürülerek Türk-İslâm mimarisine eşsiz yapılar kazandırılmıştır.
Türk devletleri arasında türbe yapımının önemi İslâm öncesi mezar
yapıları ve ölü gömme adetleriyle ilgilidir. H unlann anıtsal mezarları olan
kurganların yapısı ve içlerindeki buluntular ölüye verilen değeri açıkça
gösterir. Göktürk ve Uygur dönemine ait balballar aynı düşüncenin
ürünüdürler. İslâm öncesinde değişik gömü şekilleri olmasına rağmen
ölünün yıkanıp kefenlendiği bilinir. Toprağa g ö m ü lm e iş le m i kefenlenip
tabuta konduktan sonra sonbahar ve ilkbaharda yapılırdı. Bu süre içinde
cesed çadırlarda mumyalanarak bekletilirdi.
M. Oluş Arık, türbelerin menşei konusunda şu görüşleri ileri
sürmüştür.
1. Kule tipi mezarlar: Horasan'da ortaya çıkarlar, ilk örnek Kümbeti
Kabus'dur.
2. Budist Stuppalar: Üst yapı ve örtü şekli bakımından kümbetlerle
benzer yapılardır.
3. Çadırlar: Biçimsel benzerlikler ve ölülerin çadırda saklanması bu
görüşü ortaya çıkarmıştır (J. Strzygowski).
Anadolu Selçuklu türbeleri ile Büyük Selçuklu türbeleri arasm da
bazı farklar vardır. Bunları; yapı malzemesi, plan tipi, cenazelik ve Mescid
katının yapısı ile süslemelerinde görüyoruz. Bu farklılıklar bölgesel
özellikler ve geleneksel tercihlerden kaynaklanır. Bunu mimari bir gelişim
olarak da ifade edebiliriz.
Anadolu Selçuklu türbeleri hakkında değişik boyutta çalışmalar
yapılmıştır. İlk ve önemli çalışmayı M.01uş Arık yapmıştır. “Erken Devir
Anadolu Türk Mimarisinde Türbe Biçimleri” başlıklı bu doktora çalışması
kısmen yayınlanmıştır. Bu araştırm ada Anadolu Selçuklu türbelerinin
tipolojisi yapılmıştır. Bundan sonra aynı konuda Hakkı Önkal ile O. Cezmi
Tuncer'in yaptığı tez çalışmaları da kitap halinde yayınlanmıştır. O.

67
Aslanapa ile R. H. Ünal, Doğu Anadoludaki türbeler üzerinde araştırm alar
yapmışlardır.

7.1.ANADOLU SELÇUKLU TÜRBELERİNİN MİMARİ


ÖZELLİKLERİ

1. Yapı M alzem esi


Diğer anıtsal mimaride olduğu gibi türbelerde de taş malzeme
çoğunluktadır. Bu malzeme ile önemli örnekler inşa edilmiştir. Tuğla, Büyük
Selçuklu geleneğinin devamı olarak kullanılmıştır (Niksar Kırkkızlar,
Kemah Mengücek Gazi, Kayseri Melik Gazi türbesi gibi). Taş ve tuğlanın
birlikte kullanıldığı türbeler çoktur. Özellikle Konya’da, bu uygulamanın bir
çok örneği görülür.

2 . Türbeyi Oluşturan Bölümler


Büyük Selçuklu türbelerinde karşımıza çıkan planlam a Anadolu
Selçuklu döneminde de devam etmiştir. Yapı, yarıdan fazlası toprağa gömülü
oturtmalık onun üzerinde gövde ile örtüden meydana gelmektedir.
1. Oturtmalık: Türbelerin kaide kısmını oluşturur. Bu bölüm,
cenazelik, kripta, mumyalık denilen kare veya haç planlı mezar hücresini
kapsar. Ceset burada toprağa gömülüdür ve sanduka ile belirtilmiştir.
Bu hücreye birkaç basamaklı merdivenle inilerek girilir. Kapısı
küçük tutulm uştur. Kapıların yönü genellikle doğu ve kuzeye açılır. Mezar
odasının örtüsünde çapraz ve beşik tonoz kullanılır. Ortada taşıyıcı ayak
sadece Kırkkızlar ve Kemah Melik Gazi türbelerinde görülür.
2. Gövde: İçerisinde sembolik lahit bulunan bir odadan ibarettir.
Mescid ve ziyaret için kullanılan bu oda, güney yönde m ihrap nişine sahiptir.
Plan olarak dışta ve içte farklılık görülebilir. Anadolu'daki uygulamalarda
plân olarak dışta en çok sekizgen ve daire; içte ise daire kullanılmıştır.
Gövde, kapı ve belirli yükseklikteki pencerelerle aydınlatılmıştır.
Doğu, batı ve kuzeye yönelen kapıya portal gibi önettı verilmiştir. Kapıya çift
veya tek kollu merdivenlerle çıkılır.
3. Örtü: ö rtü sistemi olarak içte kubbe, dışta konik veya pramidal
külah kullanılmıştır. İç ile dış örtü arasında bir boşluk bulunur. İçten
kubbeye geçişler tromp ve Türk üçgenleri ile sağlanmıştır.

3 . Süsleme
Anadolu Selçuklu türbelerinde süsleme daha çok dış yüzeylerde
yoğunlaştırılmıştır. Kapı nişi ve çevresi, pencereler, saçak ve külah üzerinde
geometrik, bitkisel bezemeli bordürler, kaval silmeler, m ukarnaslar görülür.
Yanlarda oluşturulan boşluklara rozetler, gülbezekler yerleştirilir. Bu
süsleme programı (kalın kaval silmeler, halat silmeler) Türk çadırlarım

68
hatırlatır. Dışta hayat ağacı ve figürlü süslemeye de yer verilmiştir. İçte
mihrap, kubbeye geçiş unsurları ve sandukalar süslüdür.
Süsleme daha çok taş malzemeyle gerçekleştirilmiştir. Çini mozayik,
sırlı tuğla ve stuko daha az kullanılmıştır. Sandukaların daha çok ahşap ve
çiniden yapıldığını görüyoruz.

7.2.PLAN TİPİ VE ÖRNEKLER


M.Oluş A nk'm yaptığı tipolojiden yararlanarak, Anadolu Selçuklu
Türbelerini şu şekilde gruplara ayırarak örnekleyebiliriz:
1. Düşey hatların ağır bastığı
türbeler (kümbetler),
2. Yatay hatların ağır bastığı
türbeler
3. Karma-münferit tipler
4. Kümbet, eyvan birleşiminden
meydana gelenler
1. Düşey hatların ağır bastığı
türbeler:
1- Poligonal prizmal gövdeli,
pramidal külahlı türbeler
Anadolu'daki Selçuklu mezar
yapılarının büyük bir bölümü bu gruba
girer. Bunlar şu alt gruplara ayrılırlar.
1-Sekdzgen prizm al gövdeli
pram idal k ü lah lı olanlar:
İnşa edilen türbelerin sayıca en
çoğu bu grup içinde yer alır.
Amasya Halifet Gazi Türbesi;
Kayseri Çifte Kümbet (1146) muntazam taş işçiliği ve
(G. Schneider’den) süslemesi ile ilk örneklerdendir.
Divriği Sitte Melik Türbesi;
1195 yılında, Mengücekli Emir
Süleyman İbn Seyfeddin Şahin Şah
için yaptırılmıştır. Taş süslemeleri,
portal ve saçakta yoğunlaşmıştır.
Kemah Melik Gazi (XIII.
yüyzıl başı), N iksar Kırkkızlar (XIII.
yüzyıl başı) tamamen tuğladan,
Aksaray Bekar Sultan (XIII. yüzyıl
başlan) taş gövde, saçak ve örtüsü,
tuğla; özellikle süsleme bakımından Divriği Sitte M elik Kümbeti.
dikkati çekerler. (H.Önkal’dan)
Konya'da Alâeddin Camii
avlusundaki 1219 tarihli yarım kümbet ile 1285 tarihli Ateşbaz Veli Türbesi

69
Kemah Melik Gazı Türbesi (Z.Sönmez’detı)

tamamen taştan yapılmıştır. Konya'da bu planda taş ve tuğla karışımı


yapılan diğer örnekler şunlardır: Tacül Vezir (1239), Necmeddin Karaaslan
(13. yüzyıl başlan), Kesikbaş (13. yüzyılın ikinci yarısı) Ulaş Baba (13.
yüzyılın ikinci yarısı), Seyfeddin Karasungur (13. yüzyıl sonu), Emir
Nureddin Sebhan (13. yüzyıl sonu) ile Ilgın Şeyh Bedreddin türbesi (1263).
Kayseri'deki Hunad (Mahperi Hatun) (13. yüzyılın ortalan) taş
süslemeleri, Kırşehir Melik Gazi (13. yüzyılın ortaları) cephesinin çadm
andıran biçimsel özellikleri ile önemli örneklerdir. Niğde'deki Hüdavent
Hatun 1312 tarihlidir. Konumuzun dışına çıksa da planın en ilginç
örneklerinden birisidir.

2. Ongen prizmal gövdeli pram idal külahlı kümbetler:


Tek örnek, Konya II. Kılıç Arslan Türbesidir. 1192 tarihli olup,
mimarı, Yusuf bin Abdulgaffar el-Cuhî'dir. Mumyalık dairevi planlı ye
kubbelidir. İçerisinde, I. Mesud, II. Kılıç Arslan ve I. Alâeddin Keykubat gibi
ünlü sekiz Selçuklu sultanının sandukası bulunur.

3. Onikigen prizm al gövde ve pram idal külahlı olanlar:


Selçuklu döneminde bu plan tipinde yapılmış örnekler
bulunmamaktadır. Bilinen örneklerin tamsam Selçuklu sonrası
dönemdendir. Gevaş Halime (Çelme) H atun Türbesi (1335): Mimarı, Ahlatlı
Esad bin Havend'dir. Aym bölgeden, Erciş Zortul kümbedi (XTV. yüzyıl) ve

70
Kadem Padişah (1459) ile Karaman Alâeddin Bey Türbesi (XIV. yüzyıl) aynı
planda yapılmışlardır.

4. Onaltıgen planlı olanlar:


Selçuklu döneminde bu plan tipinde de yapılmış örnekler
bulunmamaktadır. Erzurum Mehdi Abbas Türbesi (XV-XVI. yüzyıl) tek bir
örnektir.

5. Altıgen prizmal gövdeliler:


Bu plan tipi de Selçuklu türbelerinde görülmez. Tokat Bulgaç Hatun
ile Hızır Bey Türbeleri (1351) ve Ürgüp Altı Kapılı Türbe bu planda
yapılmışlardır.

6. Beşgen prizmal gövdeli olanlar:


Bu türbelerden en iyi örnek, Ankara Yörük Dede Türbesidir (XIV.
yüzyıl sonu).
2. Bir medrese bölgesini işgal edip kümbet gibi inşa
edilmiş örtü sistem leri olanlar:
Kayseri Çifte Medrese içinde, medresenin doğu eyvanında 1206
tarihli Gevher Nesibe Sultan Türbesi bulunur. Türbe sekizgen bir kasnağa
ve pramidal külaha sahiptir.
Sivas Keykavus Şifahanesinin güney eyvanına 1220'de Ölen I.
Keykavus'un Türbesi yerleştirilmiştir. Çini süslemeleri, yazı kuşaklan,
ongen tuğla dekorlu tam bur ve pramidal külahı ile türbe yapıya hakim bir
konumdadır. Mimarı, Marend’li Ahmet'tir. Bu türbede, Keykavus'un
sandukası üzerinde kendi vasiyet ettiği şu dörtlük yazılıdır.
Biz cihanı terkedip gittik
Rahmet ve rahatını nakş edip gittik
Bundan sonra nöbet sizdedir
Biz kendi nöbetimizi tu ttu k ve gittik
3 . Kare prizma gövdeli türbeler*.
Gövde kare prizma şeklindedir. Bunun üzerine pramidal külah
gelmektedir.
Kayseri, Pınarbaşı M elik Danişment Gazi Türbesi:
Oturtmalığı dışında tamamen tuğladan yapılmıştır. Cenazelik haç planlıdır.
Cephenin tuğla dekoru, Büyük Selçuklu türbelerini hatırlatır. XH. yüzyıl
sonlarına tarihlenir.
Ahlat Şeyh Necm ettin Türbesi (1222), Erzurum üç
kümbetlerden batıdaki türbe (XIII-XIV. yüzyıl), ile Diyarbakır Sultan
Sücaeddin Türbesi (1208), bu grubun diğer örneklerindendir.

71
4. Kübik gövde üzerine poligon tambur ve pramidal
külahlı türbeler:
Bu türbeler, kübik gövdeden tromplarla tam bura geçen (Tokat IJbu'l
Kasım Türbesi—1234 ve Nureddin İbn'i Sentimur Türbesi-1314) ve köşeleri
pahlanarak tam bura geçilen (Kırşehir Caca Bey Türbesi—1272, Niğde
Gündoğdu Türbesi-1345, Kayseri Alaca Kümbet XIII. Yüzyıl) Örnekler
olarak ikiye ayrılır.

5. Kübik gövde üzerine bir kubbesi olanlar:


XIV. yüzyıldan itibaren yaygınlaşan bu tipin örnekleri, Develi Seyid-
i Şerife ile Kırşehir Aşık Paşa Türbesi (1333) dir.

Niğde Hüdavent Hatun TürbesL(G.Schneider'dan)

72
6. Silindirik gövdeli konik külahlılar:
En çok rağbet gören plan tipidir. En güzel örnekleri Ahlattadır.
Ahlat Ulu Kümbet—1273 ile Çifte Kümbetler: Bugatay Aka-Şirin H atun
1281, Hüseyin Timur-Esen Tekin 1279. Kayseri Sırçalı Kümbet XIV. yüzyıl,
aynı planda yapılmıştır.

7. Prizm al gövdenin, yukarda silindirik yapıya dönüştüğü


örnekler:
Kayseri Döner Kümbet: İlhanlı dönemi özelliklerini taşır. 1276
veya daha sonraki yıllara tarihlenir. Yapı Şah Cihan H atun'a atfedilir.
Zengin taş süslemeciliği ile tanınır.
Erzurum Çifte minareli medreseye bitişik türbe de, süsleme
bakımından zengindir. XIII. yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir.

8. Kübik bir gövde üzerine kümbet şeklinde ikinci bir


gövde gibi örtü sistem i olanlar:
Amasya Gök Medrese Camii Türbesi 1266 tarihinde yapılmıştır.

M evlâna Türbesi
İlk yapı baldeken tarzındadır. Mimarı, Bedreddin-i Tebrizi’dir
(1273). Mevlâna’nın sandukasının tasarımı, mimar Abdülvahid bin Selim,
tarafından yapılmıştır. Uygulayıcısı Hümamüddin Muhammed bin Künnak
el-Konevi'dir. Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey ilk yapının külahını kaldırıp
bugünkü dilimli külahı yaptırm ıştır (1397). Bunun yapımcısı Akşehir Seyyid
Mahmut Hayrani Türbesinin de mimarı olan, Ahmet bin Abdullah bin Asli
olmalıdır.
Mevlâna Türbesi ile birlikte benzerlik gösteren Akşehir Seyyit
Mahmut Hayrani Türbesi 1410 tarihlidir. Benzer diğer bir m ezar yapısı da
Sivas Gükük Minare'dir (1347).

2- Yatay H atların ağır bastığı türbeler:


Gövdesi tek bir eyvandan ibaret olan türbeler, dikdörtgen planlı
baldeken tarzındaki türbeleri bu gruba koyabiliriz.

1. Gövdesi tek bir eyvandan ibaret olanlar:


Bu tipte fazla örnek yoktur. En tanınmış örnekleri şu n lard ır:

73
Gömeç Hatun Türbesi
Konya Musalla mezarlığındadır. Alt kısmı taş, gövde tuğladan
yapılmıştır. Zamanında çini kaplamalıydı. XII. yüzyıl sonlarına tarihlenir.
Akşehir, Reis Kasabasındaki Emir Yavtaş (Yâvaşgel) Türbesi'de aynı
mimari özelliklere sahiptir ve XIII. yüzyıl sonlarına tarihlenir.
Konya’daki Şekerfürûş, Eflâki ve Bedreddin Gühertaş türbeleri de
bu planda yıkılmış örneklerdir.

74
2. Dikdörtgen planlı baldeken tarzında türbeler:
Selçuklu döneminde baldaken türbe göremiyoruz.
Bu gruba Bitlis Üç Bacılar Türbeleri geç devir örneği olarak
verilebilir(1394-1421).

3- Karma-M ünferit tipler:

Tercan M ama Hatun Türbesi


Genişçe bir sur duvarı içinde yeralan nadir bir eserdir. Çevirme
duvarı bir portale sahiptir. İçte duvarda kemerli nişler bulunmaktadır.
Ortada, yuvarlak dilimli silindirik gövdeli türbe yer alır. Portal ve türbe taş
süslemeciliği bakımından .zengindir. M iman Ahlat'lı Ebul Nema bin
Mufaddal'dır. XIII. yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir.

Erzurum Emir Saltuk Kümbeti


Sekizgen gövde, belirli bir yükseklikte, her yüzde üçgen alınlıklarla
sonuçlandırılmıştır. Buniın üzerine silindirik tam bur ve konik külah
gelmektedir. Tambur üzerindeki nişlerde, stilize hayvan tasvirleri bulunur.
Bunlar, eski Türk Hayvan Takvimin'den alınmıştır. Kitabesi olmayan türbe,
XII. yüzyıla tarihlenmektedir.

Amasya Torumtay Türbesi (1278)


Dikdörtgen planlı, cephelerde pencereleri olan, çok süslü ve tonozla
örtülü bir yapıdır. Panolar halindeki plastik palmet sıraları Sivas yapılarına
benzer.

Ahlat Bayındır Kümbeti (1481)


Kübik bir alt yapı üzerine, güney bölümü revaklı bir gövde ile konik '
külaha sahiptir. Sütun başlıkları ve saçakta, zengin taş süslemeleri vardır.
Selçuklu sonrasının nadir eserlerinden birisidir.

4.Küm bet-Eyvan birleşiminden meydana gelenler:


Bu tip türbeler Büyük Selçuklular'da vardır. Anadolu'da bu
türbelerin en eski örneği, 1252 tarihli, Tunceli Mazgirt'teki Elti Hatun
Türbesi'dir. Yozgat, Çayıralan ile Kayseri Ali Cafer Türbeleri Selçuklu
sonrası bu gruba giren diğer örneklerdendir.
Mimari özelliklerini özetlemeye ve önemli örneklerini ele almaya
çalıştığımız türbeler İslâm öncesi kültürün Selçuklu dönemine yansıyan
yapılardandır. Eski atalar kültü, kurgan geleneği, mumyalama gibi gömü
şekillerinden tuğla v etaş malzeme ile anıtsal mezar yapılarına

75
dönüşmüştür. Eski dönemin balbalları zengin taş süslemelerle (bitkisel,
geometrik, yazı, figür) başlı başına bir sanat eseri olan mezar taşlarına
dönüşmüştür. Belki de Selçuklu mimarlığını simgeleyen en nadir yapılar
türbelerdir.

Tercan Mama Hatun Kümbeti. (G. Schneider 'dan)

76
8.KERVANSABAYLAR
Kervansaraylar bir diğer adıyla hanlar Selçuklu mimarisinin
kendine has yapılarından birisidir. Kervansaray kelimesi Farsça kervanların
barındığı yer demektir. Bu kelimenin Türkçesi “han”, Arapçası “funduk”tur.
Ribat kelimesi de kervansaray ve han kelimeleri ile eş anlamlıdır.
Kervansaraylar yolcular ve kervanların rahatça seyahat etmeleri,
barınmaları için yapılmış konaklama tesisleridir.
İlk örneklerini Orta Asya'da Karahanlı, Gazneli ve Büyük
Selçuklular zamanında görürüz. Anadolu Selçuklu devlet politikasının
sonucu, ticaretin Anadolu üzerinden yapılmasını sağlamak için XIII.
yüzyıl'da birçok kervansaray yapılmıştır.
Kervansarayların kaynağı daha önce İslâm dünyasında mevcut olan
ribat yapılarıdır. Askeri amaçlı olarak müstahkem bir şekilde inşa edilen bu
yapılar zamanla ülke sınırlarının iç kısımlarında kalınca tekke-zaviyeye
dönüşmüş ve yolcuların barınmasında kullanılmıştır. Tarihi kaynaklar
Maveraünnehir'de 10.000 adet ribat olduğunu yazar. Küçük boyutlu olan bu
yapılar geliştirilerek, tasarım ve süsleme bakımından orijinal yapılar inşa
edilmiştir, özellikle Anadolu'da Selçuklu mimarisinin en güzel yapılarını
kervansaraylar oluşturmaktadır.
Kervansarayların en önemli görevleri yolcuların her türlü
ihtiyaçlarına cevap verebilmektir. İçlerinde insan ve hayvanların barınacağı
mekânlar, depolar Mescid, hamam gibi bağımsız bölümler bulunuyordu.
Selçuklu devrinde ulaşımda ilk akla gelen üç unsur vardı; yol,
kervan ve han. Saatlerce yol alan kervanlar yorulduklarında ya da akşam
olduğu vakit bir handa konaklar, dinlenir, hayvanlarm-yolcularm her türlü
ihtiyacı giderilir ve zamanı gelince tekrar yola devam edilirdi.
Kervansaraylar hakkında ilk araştırmayı yapan Kari Müller’dir.
Daha çok Irak ve Suriye’deki Osmanlı dönemi hanları ile Anadolu’dan çok
tanınan Selçuklu kervansarayları üzerinde durmuştur. Halil Ethem Bey’de
bu konuya erken dikkat çekenlerdir. Anadolu’daki Selçuklu
kervansaraylarını ayrıntılı bir şekilde inceleyip değerlendiren sanat tarihçisi
K urt Erdmann’dır. Erdmann tipolojisine “eşodaklı ’ kervansaray”
tanımlaması ile Ayşıl Tükel Yavuz önemli katkılar sağlamıştır. Rahmi
Hüseyin Ünal, Doğu Anadolu’da bilinmeyen birçok kervansarayı gün ışığına
çıkarmıştır.
Kervansaraylarla ilgili vakfiye ve tarihi belgeleri Osman Turan,
Kemal Özergin ve Faruk Sümer gibi tarihçilerimiz ele almışlardır. Bu önemli
ulaşım yapılarının tanıtılıp korunmasında İsm et İlter’in önemli gayretleri
olmuştur.

77
8.1.XIII. YÜZYILDA ANADOLU'NUN SİYASÎ, EKONOMİK
YAPISI VE KERVANSARAYLARIN YAPIMI

8.1.1. S iy a sî ve E konom ik D urum :


Haçlı seferlerinden sonra Anadolu da birlik ve bütünlük sağlanmış,
siyasî istikrar ortamı kurulm uştur. Özellikle Antalya ve Sinop şehirlerinin
alınması ile Anadolu yarımadasında doğu-batı yollarının yanısıra kuzey-
güney yollan da faaliyete geçmiştir.
Özellikle II. Kilıçarslan-I. Alâeddin Keykubat dönemlerinde
kervansaray yapımına ağırlık verilmiş, yol güvenliği sağlanmış, ticareti
teşvik edici tedbirler alınarak iç ticaretin yam san uluslararası ticaret
geliştirilmiştir. Böylece siyasî bakımdan güçlü olan devlet ekonomik
bakımdan da güçlenmiştir.
Bu dönemde Anadolu'dan şu mallar ihraç ediliyordu: Şap, gümüş,
bakır, demir, boraks gibi madenler; deri, halı, yün, tiftik, kereste, meyve, at,
koyun ve köle. Bunlara karşılık şu maddeler ithal ediliyordu: İpekli
kumaşlar, elbiseler, yünlü, pamuklu dokumalar, kürkler, şeker, sabun, güzel
kokular, baharat, züccaciye vb.

Kervan Yollan (C.Bektaş’dan) -

8.1.2. Anadolu Kervan Yollan:


XIH. yüzyılda Anadolu'da ana kervanyollarmda ortalam a 30-40 km
de bir kervanların konakladığı menziller üzerinde kervansaraylar inşa
edildiğini görüyoruz. Anadolu'da iki önemli yol güzergahı v a rd ır:

78
1. Doğu-Batı Yolu: Antalya-Alanya, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas,
Ercincan, Erzurum, Tebriz'den geçerek İran ve Türkistan'a ulaşır. Konya,
Akşehir üzerinden giden tali bir yol batıya ve İstanbul'a ulaşırdı.
2. Kuzey-Güney Yolu: Kırım, Soğdak bağlantısı Karadeniz
kıyısındaki Sinop ve Samsun limanları vasıtası ile yapılır. Amasya-Tokat
üzerinden gelen yol Sivas'ta diğer yolla birleşir. Sivas'tan bir yol Malatya-
Diyarbakır üzerinden Halep'e ve Musul'a iner.

8.1.3. K erva n sa ra y Y a p ım ın ı G erektiren N edenler:


1. Daha önce açıklamaya çalışıldığı gibi, Anadolu Selçuklularının
kervansaray yapımının ilk nedeni ekonomiktir. XIII. yüzyılda Asya'nın ve
kuzeyin malları Anadolu üzerinden taşınmış; Konya, Antalya, Sivas, Sinop
gibi şehirlerde zengin tüccarlar yerleşmiştir. Bütün şehirlerde ticaret hacmi
artm ış ve devletin vergi gelirleri çok yükselmiştir. H atta bazı şehirlerde
Uluslararası pazarlar-fuarlar kurulduğunu görüyoruz. Faruk Sümer, tarihi
kaynakları araştırarak, Selçuklu döneminde Kayseri'nin 100 km doğusunda
Pınarbaşı yakınlarındaki Yabanlu Pazarı'nın böyle yerli ve yabancıların
alışveriş ettiği bir fuar olduğunu isbat etmiştir. Ayrıca, kervansaraylarda
alışveriş yapılmakta, özellikle kervansarayın önünde dükkânlar yer
almaktaydı. Böylece yeni bir yerleşme yeri kuruluyordu. Pazarhanı (Erzine-
Pazar hanı) böyle kurulm uştur.
2. Kervansayarlar güvenliğin sağlanması ve askeri amaçlar içinde
kullanılmıştır. Kervanların şuurlarda veya ıssız yollarda, geçitlerde
soyulmasını önlemek için kervansaraylar yapılmıştır. Onun için duvarları
kaim sur gibi inşa edilmiştir.
Bazı hanların askeri amaçlarla da kullanıldığını biliyoruz. Aksaray
Sultanhanı K aram anlılar ile Memreş adlı bir Türk beyi arasında çıkan
savaşta kısmen yıkılmıştı. Onarıldıktan sonra Moğol kum andanı İrincin'e
karşı İlyas adlı bir Türk beyi de bu hanı kale gibi kullanarak Moğollara karşı
koymuştur. Ayrıca, ordu sefere çıktığında kervansaray ve çevresinde
konaklıyordu.

8.1.4. K e rv a n sa ra y la rın Yönetim i:


Kervansayarlar Selçuklu sultanları ve devlet adamlarınca vakıf
olarak kurulm uştur. Yönetimlerini divan (büro) memurları sağlıyordu.
O. Turan, Selçuklu kervansaraylarına ait vakfiyeleri incelemiş
kervansarayların yönetimi hakkında orijinal bilgiler belirlemiştir. Özellikle
Kayseri-Malatya yolundaki K aratay kervansarayının vakfiyesi bu bakımdan
önemlidir: Mütevelli, nazır, imam, müezzin, hancı, erzak memuru, baytar,
atlı haberci, aşçı gibi görevlilerin sayısı ve maaşları belirtilmektedir.
Bir kervansarayda yerli ve yabancı ayırt edilmeksizin herkese üç
gün yiyecek, içecek verilir. Değişik din, dil ve ırktan insanlar burada bir tü r
dünya vatandaşlığı yaşardı. H astalar tedavi edilir. Ayakkabılar tam ir edilir.
Fakir olanlara yeni ayakkabı verilirdi. H ayvanlan bakılır, nallanır.

79
Kervansarayın hamamdan mescide kadar her türlü ihtiyaca cevap veren
bölümleri vardır. Ölen fakir yolcuların defin işlemleri de vakıf yoluyla
kervansaray idaresince yapılıyordu. A.Tükel Yavuz’a göre bu görüş doğru
değildir, özellikle yabancı seyyahlar Kervansaraylara ödedikleri paraları
belirtmişlerdir.
Menziller arasında da kervanların güvenliği sağlanmştı. Her ne
şekilde olursa olsun zarar gören tüccarın malının karşılığı yeriliyordu.
Bunun için bir tü r sigorta sistemi vardı.
Kervansaraylarda geçen hayat, uygulanan kurallar hakkında
Selçuklu kaynaklarında, seyyahların gezi notlarında ayrıntılı bilgiler vardır.
Özellikle Osmanlı dönemi kervansarayları hakkında Evliya Çelebi ilginç
bilgiler verir: "... Sokullu Mehmet Paşa'nm Lüleburgaz'daki kervansarayında
sabah mehter çalındıktan sonra; Ey ümmeti Muhammed malınız, canınız,
atınız, donunuz tam am mıdır?” diye rica edildiğini, yolculara nasihatlerde
bulunulduğunu yazar.

8.2.KERVANSARAYLARIN MİMARI ÖZELLİKLERİ


8.2.1. Yapı Malzemesi: Çoğunlukla düzgün yonu taş ve mermer
kullanılmıştır. Tuğla malzeme, kubbe ve aydınlık feneri gibi örtü
elemanlarında kullanılmıştır. Devşirme malzemenin bu yapıların
duvarlarında bolca yer aldığı dikkati çekmektedir.
8.2.2.Yapi elemanları: Kervansaraylar kalın sur gibi
duvarlardan meydana gelir. İshaklı Hanın duvar kalınlığı 1.60 m.dir.
Büyüklük ve ihtaşam, özellikle cephede taç kapı ile vurgulanmıştır.
Kervansaray duvarları köşe kuleleri, payandalarla desteklenmiştir.
Bazılarının kuleleri ve cephelerinde dendanları vardır. Kapalı hacimlerin
örtüsü genellikle tonozdur. Kubbeli hacimlerin sayısı azdır. Örtünün ağırlığı
sivri kemerler vasıtasıyla ayaklara aktarılır. Oda ve kapalı kısımlarında yük
koymak ve yatmak için taş sekiler tespit edilmiştir.
Yapının önemli öğesi taç kapıdır. Süslemeli Selçuklu taç kapılarının
özelliğini taşıyan kapılar, kale kapısı gibi sağlam ve demirden yapılmıştır.
Kapalı-ahır kısımlarının da ikinci bir taç kapısı vardır.
8.2.3. Plan elemanları: Yapıların büyük bir bölümü gönümüze
harap vaziyette geldiği ve yeterli kaynak olmadığı için mekânların
tanımlamasını doğru ve tam bir şekilde yapmak mümkün olmamaktadır.
Avlu: (Açık-yazlık bölüm) Etrafında açık (eyvan gibi) veya kapalı
odalar bulunur. Bu odalar yatakhane, depo veya diğer hizmetlere ayrılmıştır.
Mescid, hamam, helâ gibi mekânlar da avlunun etrafında yer alır. Avlu
etrafındaki bütün mekânlar servis-hizmet amaçlıdır.
Köşk Mescid: Genellikle avlu ortasında kemerli bir kaide üzerinde
baldaken tarzında yapılmışlardır. Kervansarayın en önemli bölümüdür.
Mescidin bazen cepheye veya taç kapının üzerine yerleştirildiğini de
görüyoruz (Zazadin hanı, Obruk hanı gibi).

80
Kapah-Ahır Kısım: Hayvanların bannm ası ve yük depolamak için
kullanılmıştır. Bu kısım yan duvarlardaki yüksek mazgal pencereleri ve
ortadaki aydınlık fenerinden ışık alır. Yolcularda buradaki sekiler üzerinde
mallarıyla birlikte kalırlar. Bu bölümde Ayşıl Yavuz tarafından barınak
olarak tanımlanır.
Hamam: Kervansarayların, önemli bir bölümü olan hamam lar iç
kısımda (Kayseri-Sultanham, Karatay Hanı) veya binanın dışında inşa
edilmiştir. Bunların bir kısmı yıkılmıştır. Belki de kaynaklarda adı geçen
firınlar da binanın dışında yer alıyordu.
Kervansarayların çoğunda su tesisatının varlığı tespit edilmiştir.
Akarsuyu olanların yanı sıra kuyusu ve sarmcı olan hanlar da mevcuttur.
Bazı hanların çeşmeleri bulunmaktadır.
' Kervansaraylarda ısınma mangal ve tandırla sağlanıyordu. Ocak-
baca gibi unsurların Beylikler devrinde ortaya çıktığını görüyoruz.
Aydınlatma ise mum ve kandille sağlamyordu.
8.2.4. Süsleme: Selçuklu taş süslemeciliğinin en önemli örnekleri
bu yapılarda sergilenir. Özellikle taç kapılar (dış ve kapalı kısım) ve köşk
mescid üzerinde süsleme yoğunlaşmıştır. İçte avlu etrafındaki kısımlarda,
köşe kulelerinde, çörtenler (insan, ejder başlı) de süslemeler görülür.
Taş süsleme arasm da çeşitli hayvan tasvirlerine de rastlam r. Ejder,
aslan gibi hayvanlar Orta Asya menşelidirler.
8.2.5.PIan Tipleri Ve Örnekler: Anadolu Selçuklu
kervansarayları plan bakımından genelde üç tipe aynlır. Birkaç örnekten
oluşan dördüncü bir tip de bazı araştırmacılar tarafından teklif edilmektedir.
Bunlar:
1. Kapalı kısımdan oluşanlar (Şarapsa Han),
2. Avlusu ve kapalı kısmı olanlar (Aksaray Sultan Han),
3. Avlunun yapıya hakim olduğu hanlar (Evdir Han),
4. İç içe iki plandan oluşanlar (Alara Han).

8.2.5.1. KAPALI KISIMDAN


OLUŞANLAR
Bu yapılar uzunla-masma veya kareye
yakın dikdörtgen planlı olup tonozla
örtülmüştür.

Ezine Pazar Ham


Amasya-Tokat yolunun 35. km'de
Hunad Hatun (Mahperi Hatun) tarafından inşa
ettirildiği kabul edilmek-tedir. XIII. yüzyıl
başlarına tarihlenir. Yapı 1650 yılında tam ir
edilmiştir.
Şarapsa Han

81
Antalya-Alanya yolunda Şarapza Köyü yakınlarındadır. Kitabesine
göreli. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından (1236-1246) inşa ettirilmiştir.
Plan 11,5x71 m tonozla örtülü ince uzun bir mekândan
oluşmaktadır. Doğu tarafında mescidi bulunmaktadır.
Duvarları payandalı, saçakları dendanhdır. Portal sade tutulm uştur.

Eyret Han
Afyon-Kütahya yolunun 38. km'de yapılmış, kitabesi yoktur. XIII.
yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir.
Portal devşirme sütun
demetleri üzerine yuvarlak kemer­
lidir. Son yıllarda etraflı bir şekilde
onarılmıştır. Üç sahmlı olan kapalı
mekânda T planlı dörderli iki ayak
dizisi bulunmaktadır.

Öresun Ham
Aksaray-Kayseri yolunda
Alay Han ile Ağzıkara Ham n arasın­
daki menzilde inşa edilmiştir. XIII.
yüzyılın sonlanna tarihlen-mektedir.
Ana plan; haçvarı kesişen iki
yüksek tonozlu mekân, iki yanda
alçalan ikişer beşik tonozlu sahmlar
ve girişte arkadaki parelel
sahınlardan meydana gelir. Kabaca
beş sahınlı ve ortada aydınlık feneri
olan bir yapı olarak tanımlanabilir.
Taç kapının yer aldığı cephe
yıkılmıştır.

İğdır Han
Öresun Hanı. (G.Schneider'den)
Doğubeyazıt-Kars yolu üze­
rinde îgdır yakınlarındadır. Han,
portal süslemelerinden hareketle XIII.
yüzyılın sonların tarihlendirilmektedir.
Büyük boyutlu olan yapı üç bölümlü bir giriş kısmına sahiptir. Esas
kısım, sekizli iki ayak dizisi ile üç şahma ayrılmıştır. O rta sahm daha ydik-
sek ve geniş tutulmuştur.
Sivri kemerli portal süsleme bakımından zengindir. Kapı aynalığı
üzerinde rumî ve kıvrık dallarla süslenmiş yıldız kompozisyonları yer alır.
Yandaki geniş bordür geometrik geçmeler ve yıldızlarla süslenmiştir.

82
S.2.5.2. AVLU VE KAPALI KISIMDAN OLUŞANLAR
Bu hanlar revaklı bir avlu ve avlunun sonunda üzeri örtülü kapalı
bir kısımdan meydana gelirler. Hem avlunun hem de kapalı kısmın anıtsal
taç kapısı vardır. Genellikle avlu ortasında köşk mescid bulunur.

Alay Han
Aksaray-Kayseri yolunda, Selçuklu sultanlarının yaptırdığı ilk
hanlardan birisi olarak kabul edilir. Kitabesiz taç kapının bezemesinden
hareketle II. Kılıç Arslan'm son yıllarına (1156-1192) tarihlendirilmektedir.
Avlu kısım yıkılmış, üzerinden yol geçmiştir. Kapalı kısmın sadece
cephesi ve kısmen yan duvarları ayakta kalmıştır. Bu kısımda cepheye
paralel yedi şahın've ortada dikey yüksek bir şahın bulunmaktadır.
Taç kapıdaki geniş geometrik kompozisyonlu bordür Divriği Sitte
Melik Türbesi, Konya Taş Mescid gibi yapılara benzer. Kavsaranın altında
ortada çift gövdeli tek başlı bir aslan figürü yer alır.

Altınapa Ham
Konya-Beyşehir yolunda şehir merkezinden 22 km. uzaklıkta
Altınapa baraj sularının altında kalmıştır. Vakfiyesine göre Selçuklu devlet
adamı Şemseddin Altınapa tarafından 1201 yılında yaptırılmıştır.
Avlu ve kapalı kısım aynı büyüklüktedir. Giriş kapısının solunda bir
eyvan üzerinde mescidi yer alır. Kışlık kısım cephe duvarına dik olarak üç
sahmlıdır.

Kuruçeşme Ham
Aynı yol üzerinde Altınapa Hanı’ndan 13. km ileride, 1208 yılında I.
Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılmıştır. Kitabesinde “Ribat” olarak
tanımlanır.
Avlu girişinin solundaki hacim mesciddir. Avlu ve üç sahmlı kapalı
bölümden meydana gelmektedir.

Kızılören Ham
Konya-Beyşehir yolunun 44 km'de I. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde
1206 tarihinde Em ir Kutluk tarafından yaptırılmıştır.
Mescid, girişin üzerinde yer alır. Avlusunda iki ya.nda eyvan biçimli
mekânlar bulunur. Kapalı bölüm üç sahınlıdır. 1

Dokuzun Ham
Konya-Akşehir yolunda 24. km'de, Selçuk Üniversitesi kampüsünün
bitimindedir. Kitabesine göre “R i b a t ” olarak Emir Hacı İbrahim bin Ebu
Bekir tarafından 1210 tarihinde yaptırılmıştır. Mimarı Osman bin

83
Abdurrahman'dır. Son yıllarda avlusu kazılarak planı belirlenmiştir. Kapalı
kısım üç sahınlı olup, restore edilmektedir. Plan bakımından Kuruçeşme
Ham ile benzerlik gösterir.

Kadın Hanı
Konya-Akşehir yolunda Kadmhanı'nda Raziye H atun tarafından
1223 yılında yaptırılmıştır. Avlusu yıkılmıştır. Kapalı kısmı üç sahmlıdır.

Ertokuş Hanı
Konya-Eğirdir yolu üzerinde, Gelendost Kasabası yakınındadır.
Kitabesine göre Emir Mübarizeddin Ertokuş tarafından 1223 yılında
yaptırılmıştır.
Avlu kısmı daha geniştir. Avlunun güneydoğu köşesinde kubbeli bir
oda vardır. Kapalı kısım üç sahmlı olup, duvarları dıştan üçgen kulelerle
takviye edilmiştir.

Sadeddin-Zazadin Hanı
Konya-Aksaray yolunun 20. km'de emir Sadeddin Köpek tarafından
1237 yılında yaptırılmıştır. Yapının mimarı da kendisi olmalıdır.
Doğu-batı
doğrultusunda uzanan hanın
planı düzensiz olup, avlu
geniştir. Avlunun portali
güneydendir. Küçük olan kapalı
kısım batı taraftadır.
Ana portal ve avlu
portali ak ve siyah mermerden
dekoratif olarak yapılmıştır.
Mescid ana portalin üzerindedir.
Mihrabı taş süsleme
bakımından zengindir.

Aksaray Sultan Ham


Konya-Aksaray yolunda
yer alır. Sultan hanlarının en
büyüklerindendir. Kitabelerine
göre I. Alâeddin Keykubat
tarafından yaptırılmıştır (1229).
Mimarı Muhammed bin Havlan el Dımışki'dir. Bir yangından sonra
1278 yılında tekrar tam ir edilmiştir.
Hanın büyüklüğü, takviye payandaları- yapıya bir kale görünümü
vermiştir. Güneyden ileri fırlayan taç kapı ile yapıya girilir. Avlunun

84
etrafında revak ve kapalı hacimler bulunur. Ortada anıtsal köşk mescid yer
alır.
Kapalı kısma, ortada zengin süslemeli ve üst kısmı yıkılmış portalle
girilir. Bu bölüm, aydınlık fenerli yüksek sahm ile buna dik cephe duvarına
paralel dokuz şahından meydana gelmektedir.
Yapının mermerden yapılmış portalinde zengin taş süslemeciliği
görülür. Geometrik bordürler ağırlıktadır. Renkli taş malzemeye de yer
verilmiştir. Kapı boşluğunun iki yanında mihrabiyeler, m ukarnaslı kavsara,
kitabe kuşakları ile taç kapı eşsiz bir sanat ürünüdür. Köşk mescid ve iç
portal de süsleme bakımından zengindir.

Kayseri Sultan Hanı


Kayseri-Sivas yolunun 50. km'de Sultanham (Tuzhisarı) Köyünde
yer alır. İkinci büyük sultan hanıdır. 1232-1236 yılları arasında I. Alâeddin
Keykubat tarafından yaptırılmıştır.
Plan bakımından Aksaray Sultan hanına benzer. Portal kısmen
yıkılmıştır. Sütun demetlerinden oluşan iki kule araşm a yerleştirilmiştir.
Avlunun kuzeybatı köşesindeki kubbeli bölüm h a m a m d ır .
Avlunun ortasındaki köşk mescid, birbirine kemerlerle bağlanmış,
dört ayaklı kaide üzerine oturur. Mescidi taşıyan bu kemerler ve portal
üzerinde zengin taş süslemeler yer
alır. Kemer yüzleri üzerinde ejder
gövdeli bir bordürler kilit noktasında
karşılıklı iki ejder başı bulunur.
Kapalı kısmın portali klâsik
Selçuklu portallerinin özelliklerini
taşır.

Kayseri Sultan Ham Plan ve Kesiti.


(G. Schneider 'den)

85
Karatay Han
Kayseri-Malatya yolunun 50. km'de Karadayı Köyündedir. I.
Alâeddin Keykubat devrinde Em ir Celaleddin K aratay tarafından 1219—
1241 yıllan arasında yaptırılmıştır.
Vakfiyesi günümüze gelmiş ve birçok tarih i olaya sahne olmuştur.
Vakfiyesinden ekonomik fonksiyonu yanısıra sosyal yardım için de tesis
edildiği anlaşılır. Planlam a ve süsleme bakım ından eşsiz bir san at eseridir.
Cephede yivli ve düğümlü takviye kuleleri yer alır. Portal üzerinde
ve çörtenlerde değişik hayvan tasvirlerine yer verilm iştir. Giriş eyvanının
avluya bakan cephesinde Zengi düğümleri arasında karşılıklı iki ejder
kabartm ası vardır.
Giriş eyvanının batısında yer alan çapraz tonozlu m ekân türbe;
doğusundaki kubbeli m ekân ise mesciddir. T ürbenin kapısı üzerinde,
m ukarnas kornişi içinde bir dizi hayvan figürü bulunm aktadır. Mescidin
doğusundan d ar bir koridorla ham am a geçilir. Avlunun b atısın d a revaklar,
doğusunda odalar yer alır.
A nıtsal bir portale sahip olan kapah bölüm, ortada aydınlık fenerli
yüksek şahın ve bu sahnı dik olarak kesen enlem esine yedi şahından
meydana gelmektedir.

Karatay Hanın Görünüşü. (G.Schneider'den)

86
. Horozlu Han
Konya-Akşehir yolunda 6. km'de yer alır. Kitabesi yoktur.
Muhtemelen 1246-1249 yılları arasında Emir Camadar Esedüddin Ruz-Apa
tarafından yaptırılmıştır.
Avlu kısmı yıkılmıştır. Kapalı bölüm ortadaki yüksek sahm ve bunu
kesen beş şahından meydana gelmektedir. Portal sadedir. Son yıllarda
etraflıca onarılmıştır.

İshaklı Han
Akşehir-Çay yolu üzerinde İshaklı'da (Sultandağı’nda) 1249 yılında
Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Avlu ve kapalı kısımdan
oluşan kervansaray doğu-batı yönünde kurulm uştur.
Avlu etrafındaki mekânlar yıkılmıştır. Portal cephesi kısmen sağlam
kalmıştır. Avludaki köşk mescid kıble yönüne çevrilmiştir. Mescid
mukarnaslı bir tonozla örtülmüştür. Kapalı bölüm sağlamdır. Bu bölüm
dörder ayağa oturan kemer sıraları ile beş sahna ayrılmıştır. Bu sahınlan
cepheye dik yüksek orta sahm kesmektedir.
Hanın dışında kuzeybatıdaki hamam son yıllarda yıkılmıştır.
Süsleme unsurları portallerde ve Mescid üzerinde yer alır.

Susuz Han
Antalya-Burdur yolu üzerindeki Susuz Köyünde II. Gıyaseddin
Keyhüsrevin son yıllarında (1237-1246) yaptırılm ıştır. Kapalı kısmı
tamamlanmış, avlu kısmına başlandıktan sonra bırakılmıştır.
Kapalı bölüm, orta sahm kesen cepheye paralel beş şahında
meydana gelir.
Portal geometrik ve bitkisel bezemelidir. Ü st kısmı yıkılmıştır.
Portalde yan nişlerin üzerinde melek tasvirleri vardır.
Sarı Han
Kayseri-Aksaray yolunda, Ürgüp'ün 6. km kuzeyinde Damsa Çayı
vadisindedir. Kitabesi yoktur. XIII. yüzyılın ortalarında yaptırıldığı
sanılmaktadır.
. Anıtsal portalden avluya geçilir. Mescid portalin üzerine
yerleştirilmiştir. Avluda güneyde revak, kuzeyde odalar yer alır.
Kapalı kısmın taç kapısı da özenle süslenmiştir. Burası o rta şahın ve
onu dikine kesen beş şahından ibarettir.

Âğzıkara Han
Aksaray-Kayseri yolunda aynı adlı köyde yer alır. Diğer adı Hoca
Mesud Kervansarayıdır. 1236-1240 yılları arasında iki bölüm halinde
tamamlanmıştır.
Esas portal yanda, batı cephesindedir. Büyüklük ve ihtişamıyla
sultan hanlarını hatırlatır. Avlu etrafında revaklı ve kapalı hacimler
bulunur. Ortadaki köşk Mescid benzerleri arasında önemli bir örnektir.
Kubbesi m ukam aslı tromplara oturur. Kapalı bölüm ortadaki yüksek şahın
ve onu kesen altı şahından oluşur. Aydınlık feneri yıkılmıştır.
Hanın güney yakınında bir hamamı vardır.
Taş süsleme iki taç kapıda Mescid üzerinde karşımıza çıkar.
Geometrik ve m ukam aslı süslemeye yer verilmiştir.

Akhan
Denizli-Eğirdir yolunun 7. km'de Goncalı yakınmdadır.1254 yılın da
Vali Seyfeddin Karasungur bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Avlunun
sağında eyvan ve birkaç oda vardır. Mescid kapalı bölümün girişinin solunda
beşik tonozlu bir mekân üzerine yerleştirilmiştir.
Kapalı bölüm cephe duvarına dik üç sahmlı olarak düzenlenmiştir.
Yapıda figürlü süslemeye çok önem verilmiştir. Özellikle dış portalde sfenks,
kuş, çift başlı kartal, karaca, aslan, ejder, yabani keçi tasvirleri; kıvnk
dallar, rumiler, palmetler ve meandr bordürü arasına yerleştirilmiştir. Köşe
sütunceleri üzerinde güvercin kabartmaları yer alır. İçteki portal üzerinde
de bezemeli bordürler vardır.

Obruk Ham
Konya-Aksaray yolu üzerinde Obruk Köyündedir. XIH. yüzyılın
ortalarına tarihlenmektedir.
Açık ve kapalı kısımlardan meydana gelir. Cephe üzerindeki dendan
dizileri yapıya kale görünümü vermiştir. Mescidi portalin üzerindedir.
Kapalı bölüm orta şahına
dik, cephe duvarına paralel sekiz
şahından meydana gelmektedir.
8.2.S.3. AVLUNUN
YAPIYA HÂKİM OLDUĞU
HANLAR
Bu hanlarda mekânlar
büyük bir avlu etrafında yer alır.
Kışlık kısım genellikle avlunun bir
yanında, girişin karşısında yer alır.

Evdir Han
Antalya-Isparta yolunun
18. km'de I. İzzeddin Kaykavus
tarafından 1210-1219 yılları E v d ir Hant G örü n ü şü .
arasında yaptırılmıştır. (G . S c h n e id e r 'den)
Avlu etrafında iki bölümlü

88
revaklara sahiptir. Kapalı bölümü yoktur. Portal abidevi bir görünüşe
sahiptir. Yıldız geçmeli geometrik bordürlerle süslenmiştir.

Kırkgöz Hanı
Antalya-Isparta yolunda Evdir Ham'ndan 14. km kuzeyde Çubuk
boğazı yakınında, II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında (1236-1246)
yaptırılmıştır.
Kışlık kısım kuzey cephe boyunca uzanır. Yanlarda revaklar yer alır.
Süsleme bakımından mütevazı bir yapıdır.

Kargı Han
Seydişehir-Alanya yolunda Kesikbel'de, XIII. yüzyılın ortalarında
inşa edilmiştir, Kare planlı avlunun kuzeyinde iki sahmlı kışlık bölüm
vardır.
8.2.5A. İÇ İÇE İKİ PLANDAN OLUŞANLAR
Burada avlu ve kapalı kısım birbiri içerisine kaynaştırılmıştır. Bu
plan eşodaklı olarak da tanımlanmıştır. Genellikle avlu merkezde, yanlarda
kapalı bölümler bulunur.

Alara Han
Antalya-Alanya yolunda, Alara
Çayı kenarında yer alır. I. Alâeddin
Keykubat tarafından 1232 yılında
yaptırılmıştır.
Portalden kare biçimli bir açıklığa
girilir. İki yanda kapalı hacimler vardır.
Soldaki yıldız tonozlu hacim çeşmedir.
Güneyde açık avlu ve yanlarda iki bölümlü
kapalı bölümler bulunur.
Süsleme bakımından sade olan
yapının içinde aslan yüzlü taş konsollar
dikkati çeker.

Afşin Eshab-ı K ehf Hanı


Afşin ilçesi yakınında I. Alâeddin
Keykubat zamanında yaptırılmıştır. Plan
Alara Hanının küçülmüş şeklidir.
Atara Han Plan ve Kesiti. Portalden doğra açık avluya girilir.
(G.Schneider'den Avlu etrafında eyvanlar ve kapalı odalar
bulunur.

89
Tercan M ama Hatun Kervansarayı
XIII. yüzyılın ortalarına tarihleniyor. Ortadaki dikdörtgen planlı
avlu etrafında eyvanlar ve kapalı hacimler bulunur. Ahır kısımları güney ve
kuzey taraftadır.
Selçuklu Sonrası H anlar
Selçuklu döneminde şehirlerde de hanlar vardı. Şehir hanları
tüccarların kaldığı paralı konaklama tesisleri idi. Konya'da Ziyaeddin
Hanında sesi çok güzel bir hanendenin şarkılar söylediğini kaynaklar
yazmaktadır. Selçuklu dönemi şehir hanlarından orijinal hiçbir örnek
günümüze gelmemiştir.
Moğol baskıları sonunda doğudan Anadolu'ya yeni göçler gelmiş,
Anadolu halkı da korku ve ürküntü içine düşmüştür. Bu dönemde
şehirlerde-yerleşim yerlerinde tekke ve zaviyelerin çoğaldığını görüyoruz. Bu
sırada yol güzergâhlarında ve bazı menzillerdeki kervansarayların tekke ve
zaviye olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Beylikler devrinde ise ekonomi çökmüş, Anadolu'nun yol
güzergâhları değişmiştir. Artık büyük tüccarlar Anadolu üzerinden mal alıp
göndermeyi bırakmışlardır. Bununla birlikte Beylikler devrinde
kervansaray-han yapımının devam ettiğini görüyoruz.
Beylikler devrinde anıtsal mimaride olduğu gibi han mimarisinde de
yenilikler görülmüştür. Yapı malzemesinde değişme olmuş, almaşık duvar
kullanılmıştır. Anıtsal kervansarayların yerine küçük boyutlu çoğunlukla
kapalı planlı hanlar yapılmıştır. Anıtsal portaller sadeleşmiştir. Süsleme
azalmıştır. Bu dönem hanlarında ocak ve baca gibi mimari elemanların
ortaya çıktığını görüyoruz.
Osmanlı döneminde de kervansaray yapımına önem verilmiştir.
Özellikle büyük yol güzergâhları üzerinde menzil külliyeleri yapılmıştır. Bu
külliyeler içerisinde başta cami olmak üzere kervansaraylar-bedesten-
arasta-dükkânlar önemli bir yer işgal etmiştir. Mimar Sinan'ın eserleri olan
Lüleburgaz'daki Sokullu Külliyesi ile ügın'daki Lala M ustafa Paşa Külliyesi
Osmanlı menzil külliyelerinin en iyi örnekleridir.
Kervansaraylar yüzyıllar boyu tüccarlara, yerli ve yabancı bütün
insanlara hizmet etmiştir. Ulaşım ve haberleşmede önemli görevler
üstlenmişlerdir.
Çeşitli ülkelerden gelen insanlar bir han odasında, ocağın tatlı
sıcağında dost olmuş, kederlerini, sevinçlerini paylaşmışlardır. Han
duvarlarında nice halk şairinin deyişleri, yanık sesli yolcuların söylediği
gurbet ve ayrılık türküleri yankılanmıştır.
F.N. ÇAMLIBEL'in mısraları ne kadar anlamlıdır:
Y a ğ ız a t l a r k iş n e d i, m e ş in k ır b a ç ş a k la d ı
B ir d a k ik a a r a b a y e r in d e d u r a k la d ı.
N e d e n s o n ra s a r s ıld ı a ltım d a d e m ir r a y la r
G ö zle rim in ö n ü n d e n g e ç ti k e r v a n s a r a y la r .

90
XIX. yüzyıldan sonra yol güzergâhları, ulaşım araçları değişti.
Konaklama yerleri modernleşti. Selçukluların bu ünlü kervansarayları “kuş
uçmaz, kervan geçmez” yerler oldu. Tarih ve sanat şuurundan yoksun
idarecilerin, köylülerin elinde taş ocağı haline geldiler. Şimdilerde
definecilerin, eski eser tahripçilerin uğraş alanları oldular. Kaderlerine terk
edildiler.
Onları korumak, onarmak ve çağdaş fonksiyonlar verip yaşatmak
bizlerin görevlerinin başında gelmektedir.

Alara Han Görünüşü.(G.Schneider'den)

91
92
A nadolu Selçuklu K ervansarayları (K E rdm an 'dan )
9. TEKKE-ZAVÎYE VE BENZER TARİKAT
YAPILARI
XIII. yüzyıl ve sonrası Anadolu Türk mimarisinde tarikat yapılarını
ele almadan önce tarikatların doğuşu üzerinde kısaca durmak yerinde
olacaktır.
622 yılında Mekke’de kurulan İslâm dini, Hz. Peygamberin
ölümünden sonra Dört Halife ve Emeviler döneminde hızla yayıldı. Hz,
Muhammed zamanında dini ve toplumsal meseleler Kuran ve
Peygamberimizin yorumlarıyla (hadisleri) çözümleniyordu. Üç kıta üzerinde
yayılan İslâm dini, eski dinler ve mahalli gelenekler karşısında etkiler
almaya ve yeni yorumlanmalara tabi tutulmaya başlanmıştır.
Bu şekilde şeriat ilkelerinin tartışılm ası ve yorumlanmasında
beliren farklılıklar mezheplerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Mezhep dini
hükümlerin inançta ve ibadette nasıl uygulanacağını gösteren bir yoldur.
Mezheplerin ortaya çıkışıyla yeni davranış ve düşünüş akımları gelişmeye
başladı. Bu alana “tasavvuf’ denir. Tasavvufun giderek yayılması sonucu
İslâm dünyasında “tarikat” kurumu ortaya çıkmıştır. Tarikat, T ann
gerçeğine ulaşmak için tutulan yol olarak tanımlanır.
Belirli düşünce gruplarının, tasavvuf ehlinin yeraldığı. tarikatlar
giderek toplum üzerinde etkili olmaya ve siyasî yapıyı etkilemeye başladığını
görüyoruz. İslâmiyet’in doğuşundan beş asır sonra birçok tarikatın ortaya
çıktığını ve ha tta birbirleriyle tartışmaya-çatışmaya girdiklerini biliyoruz.
Anadolu Selçuklular döneminde tarikatların toplum yapısında
önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Özellikle fethedilen yerlerin
şenlendirilmesi için sınır boylarında İslâm dinini yayan tarikat
mensuplarının yaşadıklarını görüyoruz. Bu dönemde tarik at (tekke ve
zaviye) kuran önemli örgütler şunlardır:
Anadolu Gazileri (Alp-erenler)
Anadolu’yu fetheden, İslâmi ilkeleri yayan, yeni topraklardaki
nüfusu Türkleştiren savaşçılar. Bunlar kahram anlık ülküsü taşıyan ve
İslâm dinini yaymaya çalışan organize olmuş savaşçılardı.
Kolonizatör Dervişler (Abdalan-ı Rum)
Özellikle Anadolu’nun Türkleşmesinde-İslâmlaşmasmda bu
dervişlerin önemli bir rolü vardır. Çeşitli tarikatlara bağlı bu dervişler sınır
boylarında, verimli topraklarda tekke ve zaviyelerini k urarak çevre halkını
dini, zirai ve sanat konularında eğitmişlerdir. Fethedilen toprakların
iskânında “kolonizator” dervişlerin payı büyük olmuştur. Bu dönemde
kolonizatör dervişlerin bağlı olduğu tarikatların önemlileri şunlardır:
Yeseviler, Yefailer, Evhadiler, Haydariler, Rufailer, Kalenderler,
Kubrevilerdir. D aha sonraki asırlarda Mevleviler, Bektaşiler, Halvetiler,
Hurufiler ortaya çıktılar. İshakilik, Kazeruniye gibi sünni ilkelere bağlı
olanlar ve Haydarilik, Yesevilik, Bektaşilik gibi şii ve batım özellikler
gösterenlerdir.

93
Anadolu Ahileri ve Bacıyan-ı Rum
Ahiler genellikle şehir ve kasabalarda , yaşayan zenaatkar
erkeklerden meydana gelen bir topluluktu. Ahi, kardeş anlamına gelir.
Yamak-çırak-kalfa-usta hiyerarşisi içinde ahlaki, mesleki töreleri olan
örgüttü. Örgüt üyesi ahilerin bilmeleri ve uymaları gereken kuralları içeren
yönetmeliklere Fütuvvet-name denir. Her ahi. iş yerinde (atölye) bu
Fütuvvet-name’den bir nüsha bulundururdu.
Fütüvvet ehli birbirini ihvan (kardeşler) sayar. Çeşitli giyimleri,
törenleri vardı. Ahi teşkilatlan devletin siyasî yapısını etkilemişlerdir. Bu
tarikatin kurucusu Hace Nasirü’d-din Mahmut (Ahi Evren) dir. Anadolu’yu
işgal eden Moğollara karşı direnmişler, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda
etkili olmuştur.
Bacıyan-ı Rum: Anadolulu genç kadınlar ve bacıların kurduğu
teşkilattır. Ahilerin katimlar kolu olarak faaliyet göstermişlerdir. Şehirlerde
ve köylerde bu örgüte bağlı kadm lann çeşitli meslek gruplarında çalıştıkları
belirlenmiştir. Aynca savaş sırasında silahlanarak cepheye koştuklan da
bilinmektedir.
1243 yılında yapılan Kösedağı savaşından sonra Moğallar Anadoluya
hâkim oldular, Orta Asya'dan, Horasan'dan Moğalların önünden kaçan Türk
zümreleri ile Anadolu'nun müslüman halkı bu felaket karşısında tekke ve
zaviyelere sığınmak zorunda kaldılar. Anıtsal mimaride bazı yenilikler
görülürken XHI-XIV yüzyıllarda tarikat yapıları artm ıştır.

9.1. TARİKAT MENSUPLARININ KULLANDIĞI


Y A P IL A R
Selçuklu ve Osmanlı dönemi tarikat yapılarıyla ilgili bir çok terim
kavram kullanılmaktadır. Bunlar çoğu zaman birbirleriyle karıştırılm akta,
bir yapıyı içine alan deyim diğer yapıları da kapsam aktadır. Bu yapılarla
ilgili terim ve kavramları şu şekilde özetleyebiliriz.
9 .1 .1 . T e k k e : Bir tarikatın yerleştiği toplantı, eğitim, konaklama
ve diğer dini mistik faaliyetlerini sürdürdüğü binalar topluluğudur.
Tekkeler daha çok şehir merkezlerinde kurulm uşlardır. Şeyhlerin
özel ikamet bölümleri, derviş hücreleri, misafirhane (mihmanevi) aşevi
(matbah), ekmek evi, hamam, mescid, semahane gibi bölümleri vardır.
Tekkelerde, tarikat mensupları, çevre halkı eğitilir. Misafirler üç
gün ücretsiz ağırlanır.
Bazı tekkelerin özel hizmetler verdiği bilinir. Cüzzamlı hastaların
barındığı miskinler tekkesi, okçular, güreşçiler, tekkesi gibi.
İbn B attuta XHI. yüzyılda Anadolu'da birçok tekke-zaviyede konuk
edilmiş, bu yapıların işleyişleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir.
9 .1 .2 . Hankâh: Büyük merkezlerde yeralan ve genellikle büyük
şeyhin, pirin türbesi bulunan geniş programlı tarikat yapılarına denir.
Konya'daki Mevlâna dergâhı veya Nevşehir Hacıbektaş tekkesi bu kapsama
koyabileceğimiz tarikat yapılarıdır.

94
H ankâhlar tekke yapılarına göre daha geniş fonksiyonlu yapılardır.
9.1 .3 . Â Sİtane: Farsça eşik anlamına gelir. Tarikatın en önemli,
merkez yapısıdır. Hankâh ile eş anlamlıdır.
9 .1 .4 . Dergâh: Farsça kapı anlamına gelir. Tekke terminolojisi
içerisinde asitaneden daha az önemli, içerisinde ayin ve zikir yapılan
yapılardır.
Çoğu kere bu ayırımların teorik kaldığını görüyoruz. Tarihi
kaynaklarda, yapıların kitabelerinde Hanikâh, Asitane ve Dergâh, birbiriyle
eş anlamda kullanılmıştır.

9.1 .5 . Tekke yapıları ile karıştırılan diğer benzer


fonksiyonlu yapılar:
R ibat: İslâm mücahitlerinin kullandığı surlarla çevrili çok
fonksiyonlu binalardır. Bu yapılar kervansaraylara plan bakımından
kaynaklık yapmışlardır. Anadolu'da Moğol saldırılarından sonra bazı
kervansaraylar tarikat mensuplarınca kullanılmıştır. Afşin deki Eshab-ı
Kehf Rıbatı böyle bir yapı olmabdır.
D erbend: Issız yol kavşaklarında, dağ geçitlerinde kurulan karakol
binalarıdır. Derbentlerde resmi görevlilerin yam sıra bazı tarik at mensuplan
da görev yapıyordu. Bu şekilde birçok derbent'in şenlendirilerek yerleşim
yeri haline dönüştürüldüğünü biliyoruz.
İm aret: Arapça üm ran kelimesinde türetilm iş “im ar edilmiş,
bayındır” anlamına gelmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde başta
cami olmak üzere anıtsal yapıları ve külliyeleri içine alan bir terim idi. Daha
sonra değişerek belirli bir tesiste görevli olanlar, burada konaklayanlar ve
çevredeki muhtaçlar için büyük miktarda yemeğin pişirildiği, dağıtıldığı,
yendiği mekânlar anlamında kullanılmıştır. Bazı eski kaynaklarda tekke ve
zaviyelerden de im aret olarak da bahsedilmektedir.
Z aviyeler: Tarikat yapılan içerisinde önemli bir yer işgal ederler.
Zaviye köşe, bucak veya bir sofunun ibadet için çekildiği tenha yer anlamına
gelir. Mimarlık tarihideki yeri ise şöyle tanımlanabilir: Kurucu bir derviş,
şeyh, tarafından, kırsal alanlarda tesis edilen tarik at mensuplarının
banndığı, ibadet ettiği, yolcuların misafir edildiği, halkın eğitildiği, ta n m
mazileri olan tarik at yapılarıdır.
Fonksiyon olarak zaviye en küçük tekke yapısıdır. Bazı zaviyelerin
gelişip büyüyerek dergâh, tekke hüviyetinede kavuştuğu görülmektedir.
Zaviyeler yoğun yerleşmelerin dışında, içe dönük ekonomileri olan
bir tü r tarikat çiftlikleridir. Fethedilen yeni arazilere yerleşen tarikat
mensuplan toprak açarak ziraat, hayvancılık, meyvecilik yaparak çevreyi
şenlendirmektedirler. Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında çeşitli
tarikatlara bağlı zaviyelerin önemli rolü olmuştur.
Bir zaviye içerisinde şu yapılar bulunur. Türbe, Mescid, meydanevi
(tören için), konukevi, mutfak, mektep, kiler, ahır vb. mekânlar.

95
Zaviyeler küçük boyutlu olmasına rağmen bağımsız tarikat
yapılarıdır. Kendi yapıları içinde gelişirler. Burada tarikat mensupları kendi
aileleri ile yaşarlar. Gelip geçenlere “ayende ve revende”ye yardım eder,
barınmalarını sağlarlar.
XIII-XTV. yüzyıllarda zaviyeleri iki gruba ayırabiliriz:
1- T a rik a t zaviyeleri: Bir tarikatın toplantı, ibadet, zikir gibi
ihtiyaçlarını ve diğer toplumsal görevlerini kapsayan yapılardır.
2- A hi zaviyeleri: Şehirlerde, kasaba ve köylerde esnaf ve
zanaatkârları Fütuvvet ilkelerince denetleyen kuram lardır. Ahilik Anadolu
Türk birliğinin kurulm asına önemli katkılarda bulunmuştur.
Öte yandan şehirlerde Ahilerin kurduğu zaviyeli camiler (tekke
camiler) Fütüvvet camileri, erken Osmanlı mimarisinde belirli bir plan tipini
oluşturmuştur.

9.2. TEKKE VE TARİKAT YAPILARININ MİMARİ


ÖZELLİKLERİ VE ÖRNEKLER
Osmanlı devletinin son yıllarında amaçlarmdan sapmış, cahil ve ne
olduğu bilinmeyen insanların eline geçen tekke ve zaviyeler, 1923 yılında
kapatılmış ve mal ve mülklerine el konulmuştur. Bu tarihten sonra harap
olan veya yıkılan yapıların çok azı günümüze gelebilmiştir.
Özellikle Anadolu Selçuklu ve Beylikler devrine ait yapı sayısı çok
azdır. Anadolu Selçuklu devrinden en iyi örnekler, birçok ilave ile külliye
halinde günümüze gelen Konya Mevlâna Dergâhı ile Nevşehir Hacıbektaş
Dergâhıdır. Bunların yanı sıra başta Konya Sahip Ata Hankahı olmak üzere
Tokat, Niksar, Çorum gibi yerleşmelerde plan bakımından orijinal ve önemli
yapılar günümüze gelebilmiştir.
Bu yapıların mim ari özelliklerini belirlemek zordur. Yapı malzemesi,
teknik ve süsleme bakımından Selçuklu dönemi özelliklerini bunlara şamil
kılabiliriz. Plân bakımından bu yapıların özelliklerini belirleyebiliyoruz.
Ortada şadırvanlı kubbe ile örtülü bir avlu (sofa) ve etrafında haçvari
tonozlu dört eyvan şeması yaygın olarak uygulanmıştır. Bilindiği gibi bu
plânın kaynağı, O rta Asya Türk kültür çevrelerine dayanmaktadır.
Anadolu’daki Selçuklu tekke ve zaviyelerinin kaynakları ve Türk
mimarisine katkılarını ilk olarak Semavi Eyice değerlendirmiştir. Ahmet
Işık Doğan doktora tezinde bu yapıları bütüncül bir yaklaşımla ele almıştır.
İlhami Bilgin de bir grup tekkeyi tanıtırken, Bârihüda Tanrıkorur Selçuklu
sonrası gelişen mevlevi tekkelerini doktora tezi konusu yapmıştır.

Konya M evlâna Dergâhı


Mevlevi tarik at yapılarının en büyüğüdür. Belirli bir plan düzenine
sahip değildir. 1273 yılında ölen Mevlâna Celaleddin Rumi'nin türbesinin
çevresinde bir manzume oluşturan yapılar Mevlevi tarikatının merkez

96
tekkesini meydana getirmiştir. Daha sonra ülkenin birçok şehrinde mevlevi
tekkeleri “mevlevihaneler” inşa edilmiştir.

25 m

K o n y a M ev la n a D erg a h ı P lan ı.

97
Mevlevi tekkeleri çoğunlukla kültürlü, yönetici kesimine hizmet
etmiştir. Mevlevihanelerde Farsça konuşuluyordu. Kendine has felsefesi ve
dünya görüşü vardı. Burada tarikatların esrarlı dünya görüşleri ve işleyişleri
üzerinde durmayacağız.
Mevlâna Manzumesinin Kronolojisi
1. Selçuklu Devri (XIII. yüzyıl): Türbenin yapılışı ile kuruluş
gerçekleşir.
2. Beylikler Devri (XIV-XV. yüzyıl): Alâeddin Ali Bey ilk yapının
külahım kaldırıp bugünkü dilimli külahı yaptırmıştır (1397). Bunun
uygulayıcısının mimar Ahmed İbni Abdullah bin Asli olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca kubbe-i Hadra'nın doğu ve batısındaki kubbeli kısım bu dönemde
ilave edilmiştir.
3. Klâsik Osmanlı Devri (XVT-XVII yüzyıl): Semahane, Mescid,
avludaki L planlı derviş hücreleri, avludaki türbeler, bu dönemde
yapılmıştır. XVII. yüzyıldan sonra, doğu, kuzey ve güneydeki payandalar
yapılmış, semahanenin doğu kısmına mahfiller eklenmiştir.
4. XIX. yüzyıl ilaveleri: Bunlar Matbah Şerif, Meydanı Şerif ve
Şadırvan ile Şeb-i aruz havuzudur.
Mevlevi tekkelerinin en önemli bölümleri şunlardır:
1- Semahane,
2- Matbah,
3- Meydanı Şerif,
4- Derviş hücreleri:

Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Dergâhı


Hacı Bektaşi Veli'nin kurduğu kabul edilen Bektaşi tarikatı
Anadolu'daki Türkmenler ve kırsal alanda yaşayan halk kitleleri tarafından
benimsenmiştir.
XIII: yüzyıldan sonra hızla gelişen Bektaşi tarikatı Mevleviliğe göre
kullandığı öztürkçe, cazip ayinleri ile dini baskıları reddeden toleranslı
görüşleriyle geniş halk kitlelerine inebilmiştir. Özellikle XV-XVL yüzyılda
Osmanlı ordusunda yeniçeriler arasında resmilik kazanmıştır.
Bektaşilikte Ahmet Yesevi’nin (XII. yüzyıl) görüşleri, Orta Asya
inançları, Şiiliğin bazı görüşleri birleştirilmiştir.
Dergâhın Kronolojisi:
Dergâhın yapıları birçok defa onarıldığı için kesin bir tarihleme
yapamıyoruz.
1. XTV-XV. yüzyıl: Manzumenin şekillenişi, Hacı Bektaşi Veli
Türbesi, Kırklar Meydanı, Güvenç Abdal Türbesi, Balım Sultan Türbesi,
2. XVI-XIX. yüzyıl: 1 ve 2. avlu etrafındaki yapılar ile tekke mescidin
yapılışı.
Hacı Bektaş külliyesinin mimarisi:
1. Avlu: Avluya, yıkılıp yenilenen “çatal kapı” ile girilir. Doğuda
ekmek evi, batıda mihmanevi ahırlar bulunurdu (yıkılmışlardır).

98
2. Avlu: A vluya “üçler kapısı” ile girilir. Ortada havuz bulunur. D oğ
tarafta A slanlı çeşm e, aşevi ve tekke m escidi, batıda, mihmanevi
çam aşırhane, ham am , m eydanevi, muhabbet divanı, kilerevi bulunur.
3. Avlu: D iğer adı huzur avlusudur. Buraya, “altılar kapısı” il(
girilir. Doğuda tarikatın ikinci kurucusu Balım Sultanın türbesi, k u ze y d e
H acı B ektaş V eli Türbesi, Güvenç Abdal Türbesi ile Kırklar Meydanı
bulunur.
Meydanevi: Hacı Bektaş m anzum esinin en önem li bölümüdür.
Kırlangıç örtüye sahiptir. Erzurum ve Doğu Anadolu evlerinde gördüğümüz
bu örtü tarzı Orta Asya kaynaklıdır. Buradaki yedi bindirmeli örtü b iz z a t
öalemiö sim gelem ekte, manevi yolculuğun yedi makamını işaret etmektedir.

99
100
H acı B ektaş-I Veli M anzum esi. (Akok'dan)
Seyyid Gazi Tekkesi
Seyyit B attal Gazi Külliyesinin medrese olarak tanım lanan bölümü
esasında bir tekke yapısıdır. Kuzeyine Ümmühan H atun Türbesi
bulunmaktadır. XIH. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir. Abdullah Kuran
yapıyı açık avlulu bir medrese kabul eder. Üzerinin 1511-1517 yıllarında
kapatılmış olduğunu belirtir. Gerçekte bu külliyenin kuruluşunu
I.Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi Ümmühan H atun gerçekleştirmiştir.
Esas Tekke yapısı, ortası avlulu üç eyvanlı bir plana sahiptir.
Avlunu üzerinde iki kubbe yer alır. Yandaki hücreler düzensizdir.

K onya, Sahip Ata Hankahı


Sahip Ata manzumesi içerisinde caminin güney tarafında yer alır.
Kitabesine göre 1279 yılında öAllahm salih kullarına menzil ve takva sahibi
sufilere mesken olarakö inşa edilmiştir. 1283 yılında hankahm kuzey
eyvanına türbe yerleştirilmiştir.
H ankaha doğu taraftan dükkânların araşm a yerleştirilmiş portaldan
girilir. Bir koridorla kubbeli iç avluya ulaşılır. İç avlu türbe eyvanı ile
birlikte üç eyvanlıdır. Köşelerdeki kapılarla batıda kubbeli, doğuda tonozlu
hacimlere geçilmektedir.
H ankah birçok onanm a tabi
tutulm uştur. Geç devirlerde güney
eyvanına bir mihrap
yerleştirilmiştir. Bu sırada ortadaki
sekizgen şadırvanı bozulmuştur.
Avlunun aydınlık feneri de XIX.
yüzyılda sekizgen, planlı ve pramidal
külahlı olarak yapılmıştı.
Süsleme bakımından avlu
kapıları üzerinde ve türbeye açılan
pencerenin çini pencere kafesleri
önemliydi. Ayrıca kubbeye geçişteki
üçgenler ve kubbe kasnağı üzerinde
çini mozayik süslemeler
bulunmaktadır.
H ankahm dört eyvanlı planı
Konya, Sahip A ta Hankâht.
Orta Asya Türk evlerini açıkça
hatırlatm aktadır.

Çorum, M ecitözü Elvan Çelebi Zaviyesi


Mecitözüne bağlı Tekke Köyün’de yeralır. Etraflıca incelenmiş bir
yapıdır. 1283 yılında eski bir Hıristiyan mezarı üzerinde kurulduğu

101
sanılmaktadır. Elvan Çelebi büylik bir ihtimalle 1240 yılında Selçuklu
ordusu ile çatışan Baba Ishak Horasani'nin tortullarındandır.
Zaviye plan bakımından üç kısımdan meydana gelmektedir.
1- Sağ tarafta haçvari planlı türbe: Bu türbenin giriş holü sağındaki
minare yenidir.
2. Üç eyvanlı ortası kubbeli şadırvanlı avlu,
3. Dördüncü eyvanın yerinde bulunan cami kısmı.
1555 yılında Zaviyenin bir krokisini çizen H. Dernschwam yapıyı
dört eyvanlı olarak göstermiştir. Birçok defa onarılan yapının dört eyvanlı
plan şemaya göre inşa edilmiş olduğu açıktır. Plan ana çizgileri ile
Konya'daki Sahip Ata hankahına benzemektedir.

Tokat Ebu's Şems Hankâhı


1288 yılında yaptırılmıştır. Birçok onarım geçirmiştir. Küçük
boyutlu bir yapıdır. Kuzeydeki girişten sonra bir avlu arkasında eyvan '
bulunur. Sağda eyvanlı ve kubbeli bir oda (türbe) yer alır. Yapının doğu
bölümü yıkılmıştır.

Tokat Süm bül Baba Zaviyesi


1291 yılma tarihlenir. Mermer portali doğudadır. Bir giriş holüne
sahiptir. Esas avlu doğu taraftadır. Burada kuzeyde bir eyvan ve eyvana
bağlı türbe bulunmaktadır. Bu zaviye de Ebu's Şems hankahı gibi avlu ve
tek eyvana sahiptir.

Tokat, Turhal Gümiiştop Köyü Zaviyesi


1375 yılında Eretnalılar zamanında mimar Yusuf bin Şadiel-konevi
tarafından yapılmıştır. Zaviyenin girişinde darülhuffaz bulunur.
Girişin sağındaki kubbeli darülhuffaz sonradan türbe haline
getirilmiştir. Kubbeli avluya güneyde ana eyvan açılır. Doğusundaki iki oda
haraptır. Batıdaki kübbeli oda sağlamdır.
Ortadaki avlunun bir aydınlık fenerine sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Avlu ve eyvan şemasıyla diğer tekke hankah planlarını
hatırlatm aktadır.

Afyon Boyabköy Hankâhı


Birçok seyyah tarafından görülmüş, araştırm acılar tarafından
incelenmiş bir yapıdır. Geniş bir bahçe içerisinde yeralan yapının yakınında,
birisi eyvan, birisi de sekizgen planlı olmak üzere iki türbe bulunmaktadır.
Abdullah K uran tarafından medrese olarak tanımlanmış, iki katlı
olduğu ve 1210 yılında inşa edildiği ileri sürülm üştür. Yapıyı ayrıntılı
inceleyen Semavi Eyice bu görüşü kabul etmemiş, yapının tek katlı bir
hanikah olduğunu ve daha geç bir devirde XIH-XIV. yüzyılda yapılmış
olabileceğim ileri sürmüştür.

102
Plan, giriş bölümü, kubbeli avlu ve güneydeki Mescid kısmından
ibarettir. Giriş bölümünde iki oda vardır. D ört-sütunla belirtilmiş kubbeli
avlunun iki yanında ikişer oda bulunur. Mescid kısiiu iki yanda iki eyvana
sahiptir.
Değişik bir plan göstermesine rağmen temelde dört eyvanlı kubbeli
avlu şeması ile O rta Asya menşeli hankah yapılarından birisidir. En yakın
benzeri Diyarbakır Eğil Bucağı Tekke Köyündeki yapıdır.

Niksar, Çöreği Büyük Tekkesi


Niksar'da ayakta kalan tek tekke yapısıdır. Kitabesi olmayan yapı
XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. 1957 yılında cephe dışında yapı yenilenmiş
olup halen cami olarak kullanılmaktadır.
Plan şadırvanlı avluya açılan üç eyvanlı bir şema gösterir. Daha
önce gördüğümüz birçok yapıya benzer. Portalin kavsârası içindeki geyik
kabartm ası Orta Asya menşeli bir motiftir ve Türk mitolojisinde önemlidir.

Niksar Çöreği Büyük tekkesi. (A.Gabriel'den)

103
9.3.TEKKE VE ZAVİYELERİN ÖNEMİ
Mevlâna ve Hacı Bektaş dergâhları dışında, incelediğimiz
örneklerden orijinal planlarını muhafaza edenlerin, ortada bir avluya açılan
dört eyvan şemasına göre düzenlendiklerini görüyoruz. Bu plan şeması, Orta
Asya kaynaklı olup Anadolu Selçuklu dönemi saray, ev, medrese ve
camilerinde uygulanmıştır.
Bu plan şeması beylikler devrinde cami mimarisinde tekrar
uygulanmaya başlanmış ve erken devir Osmanlı mimarisinde zaviyeli
(tabhaneli) planlı camilerin doğmasına yol açmıştır. Semavi Eyice bu
yapıların kaynağının XIH-XIV. yüzyıl tekke ve zaviyeleri olduğunu
ispatlamıştır. Bu planda yapılmış Manisa îshak Çelebi Mevlevihanesi
(1369), Bursa Hudavendigar İmareti (1360-1389), Kütahya Yakup Çelebi
Camii (1411) önemli örneklerdir. Bü şekilde tekke ve zaviyelerden
kaynaklanan yeni bir cami tipi ortaya çıkmıştır. Bu çok fonksiyonlu camiler;
son cemaat mahalli, arka arkaya iki büyük hacim (avlu ve cami) yanlardaki
zaviye (tabhane=misafirhane) odalarından meydana gelmektedir. Bu plân
tipinde 60'a yakın cami yapılmıştır. Ahiler ve onların fîitüvvet kuruluşu
tarafından gerçekleştirilen bu camiler birçok alt gruba ayrılırlar.
Zaviyeli camilerin bölümleri şunlardır; ^
A. Asıl namaz kılınan bölüm yükseltilmiştir.
B. Avlu, ortasında şadırvan bulunur. Yan mekânlara geçit verir.
C. Tabhane-Zaviye odaları (misafirhane-toplantı yeri)
D. Son cemaat mahalli, bazı tiplerde yan mekânlar, kanatlar (zaviye
odaları) avlu yerine son cemaat mahalline açılır.

104
10. HAMAMLAR
Hamam, Türk-İslâm şehirlerinin önemli sosyal yapılarından
birisidir. Toplumumuzun gelenekleri ve İslâm dilimin gerekleri icabı
yıkanmak için belirli bir plan şeması içerisinde ham am yapıları inşa
edilmiştir. Bilindiği gibi ham am doğu, Anadolu kaynaklı bir yapıdır. Antik
mimaride ham am yapıları Roma devrinde yaygınlaşmaktadır. Çok büyük
oranda bu ham am yapıları Bizans döneminde de devemi etmiştir. Roma
hamamlarıyla Bizans hamamları arasında da belirgin farklar
bulunmaktadır.
Türklerde ilk hamam yapıları Büyük Selçuklular dönemine aittir.
Ne yazık ki bu dönem yapıları hakkında fazla bilgi yoktur. Sadece İran’da
Nigar hamamının kalıntıları günümüze gelmiştir. Tarihi kaynaklardan
Selçuklu ordusunda çadır hamamları kullanıldığını biliyoruz. Anadolu'daki
Selçuklu hamam larına gelince bunların da sayısı çok fazla değildir.
Hamam, yıkanmak, dinlenmek için inşa edilmiş suyun özel olarak
ısıtıldığı ve yine özel ısıtma sistemi bulunan bir yapıdır. Hamam mimarisine
giren diğer benzer yapılar ılıca ve kaplıcalardır.
Ilıca: Doğal sıcak su kaynaklarından beslenen ve üzeri açık olan
yıkanma tesisleridir.
Kaplıca: Doğal sıcak su kaynaklarından beslenen ve hamam gibi
inşa edilmiş, kapalı yıkanma tesisleridir.
Hamam yapıları bulundukları yerlere, büyüklüklerine, kullanım
amaçlarına göre çeşitlere ayrılır. Kasaba ve köylerde küçük ölçülerde
hamam lar inşa edilmiştir. Tek bölümden oluşan bu ham am lar kadınlar ve
erkekler tarafından dönüşümlü olarak kullanılmaktadır. Şehir
merkezlerinde daha büyük ölçüde yapılmış olan, kadın ve erkeklere aynı
anda hizmet veren çifte hamam lar vardır. Ayrıca, belirli bir zümrenin
kullandığı hamam lar da görülmektedir (Kışla hamamları, tekke hamamları
gibi).
Türk toplumunda hamam kültürünün önemli bir yeri vardır.
Özellikle hanımlar, hamam lara topluca gider, eğlenir ve sohbet ederlerdi.
Yine eski Türk adetlerinde gelin ya da güvey hamamı, düğün merasiminin
önemli bir aşamasını teşkil ederdi.
Anadolu Selçuklu hamamları hakkında en önemli araştırmayı
Yılmaz Önge yapmıştır. Bu araştırm aların dışında bazı münferit çalışmalar
bulunmaktadır. Buna karşılık Osmanlı ham am ları üzerine daha fazla
çalışma yapılmıştır.
Osmanlı hamamları üzerine en önemli çalışmayı Semavi Eyice
“İznik te Büyük Hamam ve Osmanlı Hamamları Hakkında Bir Deneme” adlı
araştırm ası ile gerçekleştirdi. Bu araştırmada hala geçerliliğini koruyan bir
tipoloji ortaya koymuştur.

105
10.1. HAMAMLARININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ:
10.1. Yapı Malzemesi: Esas yapıyı oluşturan taşıyıcı sistemler
moloz ya da düzgün kesme taştan inşa edilmiştir. Mahalli taşlar da
hamamlarda kullanılmıştır. Mermer sadece, iç döşeme ve sekilerde,
kurnalarda kullanılan bir malzeme türü olara karşımıza çıkmaktadır. Tuğla,
hamamların örtü sistemlerinde tonoz ve kubbelerde kullanılmıştır. Ahşap,
soyunmalık bölümlerinin Örtü sisteminde, sedirlerde ve fevkani bölümlerde
değerlendirilmiştir.
10.2. Yapt Elemanları: Duvarlar klâsik sistemde örülmüştür.
Hamamların fonksiyonları gereği mekânların zemininde duvarların
içerisinde sıcak su buharının dolaşabilmesi için pişmiş toprak künklerden
oluşan bir ısıtma sistemi yer almaktadır. Sıcak ve soğuk su borularının aynı
şekilde duvarlar içerisine yerleştirildiği görülür. Bu sisteme bağlı olarak
buhar ve dumanın çıktığı bacalar, “tüteklik”ler vardır.
Selçuklu hamamları akarsu ve kuyulardan temin edilen su ile
çalışırdı.
10.3.Ortü Sistemi: Kubbe ve tonozla sağlanmıştır. Kubbeler daha
çok sıcaklık bölümünün örtüsünde kullanılmıştır. Soyunmalık bölümlerinin
üzeri ahşap örtüye sahiptir. Bununla birlikte, bazı hamam larda soyunmalık
kısmının kubbe ile örtüldüğü örneklere de rastlanm aktadır (Divriği Bekir
Çavuş Hamamı gibi).
Aydınlatma ise yuvarlak, dikdörtgen, altıgen, çokgen tepe ışıklıklan
ile sağlanmaktadır. Anadolu Selçuklu hamam larında duvarların yan
yüzlerinde pencere açıklıkları yoktur. Ancak, üstten mazgal pencerelerle
aydınlatma sağlanmıştır. XİII-XIV. yüzyıllardan sonra, soyunmalık
kısmında büyük pencereler yapılmaya başlanmıştır. Akşamları ise, çıra,
fener ve kandil ile aydınlatma sağlanıyordu.
10.4.Plan Elemanları: Hamamlar şu bölümlerden meydana
gelmektedir.
1. Soyunmalık (Apodyterium),
2. Aralık,
3. Soğukluk (Frigardium),
4. Sıcaklık (Caldarium),
6. Su deposu,
6. Külhan (ateşlik) kısımları
1. Soyunmalık: Osmanlı döneminde “camekân” olarak
adlandırılmıştır. Ortada bir fıskiyeli havuz etrafında sekilerden oluşan
soyunma odaları vardır. Ü st örtüsü, kubbe ya da ahşap olarak inşa edilmiş
olup ortasında aydınlık feneri vardır. Ancak bazı ham am larda bu kısımları
tonozlarla örtülü oldukları da görülmektedir. XIV. yüzyıldan sonra
soyunmalık kısım kubbeyle örtülmüştür.
2. Aralık: Soyunmalıktan, soğukluğa geçişi sağlayan üzeri kubbe ya
da tonozla örtülü küçük bir mekândır. Bazı örneklerde bu bölüme hela ve
traşlık açılır.

106
3. Soğukluk: Yıkanılmayan, dinlenilen, beklenilen ve havlu
değiştirilen yerdir. Tonoz ya da kubbe ile örtülüdür. Bu kısma helâ ve traşlık
açılır. Bazı sıcak bölgelerde bu bölümde yıkanmak için bir k u m a bulunur ve
“ılıklık” (tepidarium) adını alır.
4. Sıcaklık: Hamamın yıkandan ve en geniş mekânım oluşturur.
Yanlarda eyvanlar, köşelerde halvet odaları (köşe hücreleri) bulunur. Orta
kısmında ögöbektaşıö altında cehennemlik bulunur.
Sıcaklık bölümünün düzenlenmesi, hamamın plan tipini ortaya
çıkarır. Anadolu Selçuklularında 3 tip plan örneği vardır. Bunlar;
— Radyal (Dairevi),
— Haçvari, dört eyvanlı, köşe hücreli,
— Münferit.
Sıcaklık ve halvet bölümlerinin üzeri kubbe, eyvanların üzeri ise
beşik tonozla örtülüdür.
Bazı hamamlarda Sahip Ata Hamamı’nda olduğu gibi keçelik
bulunmaktadır. Burada keçe tepilmektedir.
5. Su deposu: Dikdörtgen formlu, alttan, külhandan ısınan ve içinde
bir kazan bulunan mekândır. Üzeri beşik tonozla örtülü olup, kazanın
kontrolü için, sıcaklıktan bir pencere açılmıştır.
6. Külhan: Su deposunun içinde ve en altta yeralan bölümdür. Üzeri
tonozla örtülüdür. İçinde külhan ocağı yer alır ve alev bacası bulunur.

10.2.PLAN TİPLERİ VE ÖRNEKLER:


10.2.1- Radyal, (Dairevi) Planlı Hamamlar: Antik
hamamlardan etkilenilerek yapılmışlardır (Kayseri Kölük Hamamı,
Kastamonu Vakıf Hamamı gibi). Sıcaklık bölümleri büyük bir kubbe ile
örtülüdür. Köşelere yerleştirilmiş nişler içinde yıkanılmaktadır. Bu
hamam lar Eyice tipolojisinde yıldızvari sıcaklıklı tipe öncülük etmişlerdir.
10.2.2- Haçvari, Dört Eyvanlı, Köşe Hücreli Plan Tipi:
Anadolu Selçuklu hamamlarının büyük bir kısmı bu planda yapılmıştır. Bu
plan tipi Büyük Selçuklu mimarisinden kaynaklanm ıştır (Ani Hamamı)
10.2.3- Münferit Tipler: Soğukluk ve sıcaklık bölümlerinin
eşdeğer ölçülerde yan yana yerleştirilmesiyle elde edilmiş plan tipleridir
(Alanya Kalesindeki Hamam, Ağzıkarahan Hamamı gibi).
Süslem e: Anadolu Selçuklu hamamlarında süslemeye ayrı bir özen
gösterilmiştir. Mimari organlara bağlı kalarak taş işçiliği sadedir. Buna
karşılık çini ve alçı süslemeye ağırlık verilmiştir. Kayseri H uant Hatun
Hamamında, soğukluk bölümünde duvar ve döşeme çinileri süsleme unsuru
olarak görülmektedir. Malakari (alçı) süslemelerde ise stampaj (baskı)
tekniği ile yapılmış değişik motiflerden oluşan süslü örnekler vardır (Kayseri
Hunad Hatun, Alanya Kalesi Hamamları gibi). Köşelerde mukarnaslı
tromplar da süsleme öğesi olarak kullanılmıştır.

107
1- Radyal Planlılar
Kayseri Kölük Hamamı: Bizans hamamının yenilenip bir bölüm
ilavesi ile çifte hamam haline getirilmiştir. Bu düzenlemenin Kölük Camii ile
birlikte yapıldığı sanılmaktadır. Soyunmalık kısım toprak altında kalmıştır.
Yanlarda yıkanma nişleri bulunur. Ayrıca sıcaklığa bağlanmış halvetler de

Kayseri Kiilük Hamamı. (Denktaş 'tan)

Kastamonu V akıf Hamamı: Soyunmalık kısmından, kubbeli bir


aralıkla soğukluk ve sıcaklık bölümlerine geçilmektedir. Altıgen planlı
sıcaklık yıkanma nişlerine sahiptir. 1284-1292 yıllarına tarihlenir. İbn-i
Neccar Camii'nin yakınındadır.

2- Haçvari Planlılar
ibn-i Neccar Hamamı: Aynı adla anılan caminin yanındadır
(1064-1110). Ana plan, soyunmalık, aralık, soğukluk ve haçvari planlı
sıcaklıktan meydana gelmektedir.
M ardin Radviye Hamamı: Savurkapı'da yer alır. Soyunmalık
bölümü ince uzun dikdörtgen şeklindedir. Buradan bir soğukluk vasıtasıyla
haçvari planlı sıcaklığa girilmektedir.
Divriği Bekir Çavuş Hamamı: 1238 yılında Mengücekli Ahmet
Şah tarafından yaptırılmıştır. Ulu Cami yakınında yer alır. Ana plan
soyunmalık, aralık, soğukluk ve haçvari sıcaklıktan meydana gelmektedir.

108
D ivriğ i B ek ir Ç avuş H am am ı

K a yseri H u n a d H a m a m ı (M .D en k ta ş’dan )

109
Kayseri Hunad Hamamı: Çifte hamam olarak düzenlenmiştir
(1235-1238). Külliyenin bir parçası olarak yapılmıştır. Soyunmalık,
soğukluk ve sıcaklık bölümlerinden oluşmaktadır.
Konya Sahip Ata Hamamı: Sahip Ata külliyesiyle birlikte
Kelük bin Abdullah tarafından inşa edilmiştir. Çifte hamamdır, erkekler
bölümüne batıdan girilir. Bu bölümde, soğukluk ve sıcaklık arasında bir
keçelik bölümü vardır. Kadınlar ve erkekler kısmı klâsik şekilde haçvari
planlı ve köşe hücreli plan şemasına uygundur (1258-1279).

Konya S ah ip Ata Hamamı (Y. Önge 'den)

Beyşehir Eşrefoğlu Süleyman Bey Hamamı: Eşrefoğlu


Camii'nin yakınındadır. Çifte hamamın sadece bir bölümü günümüze
gelmiştir. 1297 yılma tarihlenir. Soyunmalık bölümünde taş seki izlerine
rastlanm aktadır. Aralıktan sonra kubbeli soğukluk ve sıcaklık bölümlerine
geçilir.
Kastamonu Frenkşah Hamamı (1262): Emin Cemaleddin
Frenkşah tarafından yaptırılmıştır. Sıcaklığı üç eyvanlıdır.
Tokat Pervane Hamamı: Çifte hamamdır ve M. Süleyman
Pervane tarafından 1275'te yaptırılmıştır. Erkekler bölümü klasik haçvari
planlıdır.

3- M ünferit Planlılar:
Alara K alesi Hamamı: Düzgün bir plan arzetmez.
Soyunmalıktan sonra kubbeli iki hacimden (sıcaklıktan) meydana

110
gelmektedir. En önemli özelliği, sekizgen köşeli çinilerle, fresklerle (insan,
geometrik ve bitkisel motifler) süslenmiş olmasıdır.

A la ra K a le si H a m a m ı (Ö n ge'den )
Alanya İç K alesi Hamamı: Soyunmalık, aralık, soğukluk ve
sekizgen planlı sıcaklıktan oluşmaktadır. Alâeddin Keykubat zamanına
tarihlenir.
Ağzikarahan Hamamı: Ahşap örtülü bir soyunmalıktan sonra
kubbeli dört eşit hacimden meydana gelen bir sıcaklığa sahiptir.
Kervansarayla birlikte inşa edildiği kabul edilmektedir (1240).
Kayseri Sultan Hamamı: XIII. yüzyıla tarihlenmesine rağmen
düzeıisiz bir plan gösterir. Son kazılar sırasında kuzey tarafında yeni bir
bölüm ortaya çıkmıştır.
Ilgın Kaplıcası: Antik dönem kalıntıları üzerine, Alâeddin
Keykubat döneminde yapılmıştır. Erkekler ve kadınlar bölümünden oluşur.
1267'de Sahip Ata zamanında Mimar Kaluyan el Konevi tarafından yeniden
elden geçirilmiştir. Kadınlar bölümü batı tarafta revaklı bir girişe sahiptir.
Soyunmalıktan sonra havuzlu, sıcaklık kısmına geçilir.
Erkekler kısmı doğudadır. Büyük soyunmalıktan koridorla havuzlar,
bölümüne geçilir. Günümüzde hala kullanılmaktadır.

111
10.3.OSMANLI DÖNEMİ HAMAM TİPOLOJİSİ:
Selçuklu hamamlarından haçvari dört eyvanlı ile yıldızvari sıcaklıklı
tipler Osmanlı döneminde de devam etmiş ve yeni plân tipleri ortaya
konmuştur. Osmanlı hamamlarının tipolojisi üzerinde geniş kapsamlı bir
araştırma Semavi Eyice tarafından yapılmıştır. Bu araştırm aya göre altı
temel plan tipi belirlenmiştir. Bunlar:
a. H a çv a ri d ö rt eyvanlı ve köşe h ü c re li tip ,
b. Y ıldızvari sıcak lık lı tip ,
c. K are b ir sıca k lık e tra fın d a s ıra la n a n h a lv e t h ü c re li tip ,
d . Çok k u b b e li sıcak lık lı tip ,
e. O rta sı k u b b eli, e n in e sıcak lık lı ve çifte h a lv e tli tip ,
f. S oğukluk-sıcaklık ve h a lv e ti eş o d a la r h a lin d e o lan tip .
Selçuklu devri hamamlarının Kayseri Hunat, Konya Sultan (Sahip
Ata) hamamı gibi çok azı kullanılmaktadır. Bir çoğu yıkılmış ve toprak
altında kalmıştır. Dört eyvanlı avlu şemasını (Asya merkezi mekân
tasarımım) yansıtan çok az hamam örneği günümüze ulaşm ıştır. Bu şekilde
Ortaçağ Türk kültürünü ve mimarlığım bu çok değerli yapılarından nadir
örneklerini inceleyebiliyoruz.

< 5 ^

rHs E . -3

/ ’ ~s
t • 1 1 ’
T T 1
« •- -v. .■
V i

t'" N,7%
)
ı!/ \ ı ı d
i X: '

H am am T ipolojisi. (S .E y ic e ’den)

112
Konya Kılıçarslan Köşkü
Şehrin iç kalesinin kuzey kesiminde yer alır. Günümüze sadece bir
bölümü gelebilmiştir. Kılıçarslan köşkü aynı zamanda Alâeddin Köşkü ya da
“Konya Sarayı” olarak adlandırılır. İlk araştırm aları F. Sarre yapmıştır.
“Konya Köşkü” adlı kitabı dilimize çevrilmiştir. Daha sonra K.Oğuz Arık
tarafından köşk çevresinde kazılar yapıldı. M ahmut Akok sarayın
restitüsyonunu yapmıştır. Buna göre saray iki katlı, bazı bölümleri üç katlı,
düz toprak damlı olarak tasavvur edilmiştir. Yılmaz önge araştırmasında
günümüze gelmiş kısmın seyir köşkü olabileceğini öne sürmüştür. Kazılarda
stuko parçaları, figürlü duvar çinileri, seramik kaplar ortaya çıkmıştır. Bu
saray II. Kılıçarslan tarafından 1156-1192 yıllarında yapılmış, Alâeddin
Keykubat zamanında onarılmıştır.

Konya Köşkü (Akok'dan)

114
Beyşehir Kubad Âbad Sarayı
Beyşehir Gölünün kuzey doğu kıyısında Anamas Dağlarının
eteklerinde kurulm uştur. Büyük bir külliye halinde, Alâeddin Keykübat
zamanında inşa edilmiş olup, mimarı ünlü vezir Sadettin Köpek olarak.
kabul edilmektedir. Uzun süre kullanılmayan saray harap hale gelmiş ve
adeta kaybolmuştur.
1952 yılında Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından
bulunmuştur. Daha sonra bilimsel araştırm a ve kazılara K. Otto-Dom
başlamıştır. K , Otto-Dorn'un kazılarından sonra Mehmet Önder devam
etmiştir. Son yıllarda sarayın bütününü kapsayan kazı çalışmaları Rüçhan
Arık tarafından yapılmaktadır.
Saray irili, ufaklı 16 yapıdan oluşmaktadır. Bunların bazıları, Büyük
Saray, Küçük Saray, Köşk kalıntıları ve iskele yapılarıdır. Günümüze ulaşan
yapılardan Büyük Saray ve Küçük Saray kısmen iyi durumdadır. Bu
sarayların bazı bölümlerin iki katlı olduğu Mahmut Akok tarafından yapılan
restitüsyonda teklif edilmiştir. Zemin kat taş, üst k atlar kerpiç veya
ahşaptan inşa edilmiş olmalıdır.

Kubadabad Rekonstrüksiyon (Akok'dan)

115
Büyük Saray: Büyük saray kompleksin batısındadır. Bu bölümün
ortasında geniş bir avlu (tören salonu) ona açılan bir eyvan (taht salonu) ve
etrafındaki diğer hacimlerden meydana gelmektedir. Bu bölümlerin, harem
ve misafir kabul bölümleri olduğu sanılmaktadır. Bazı odaların zemin
döşemeleri tesbit edilmiştir.

Kubadabad Büyük Saray.


(K. Ottodorn 'dan)

Bugün K aratay Müzesinde sergilenen çinilerin büyük bölümü Büyük


Sarayda ele geçirilmiştir ve Selçuklu çini sanatının önemli örnekleridir.
Sekizgen duvar çinileri sıraltı ve sırüstü tekniğinde yapılmıştır. Büyük bir
bölümü figürlüdür. Av sahneleri, sfenks, grifon gibi hayali yaratıklar doğada
gördüğümüz birçok hayvan ve bitki bu çiniler üzerinde tasvir edilmiştir.
İnsan yüzlerinin Uygur duvar resmi ile yakın bir benzerlik içinde olduğunu
görüyoruz. Aynı şekilde Uygur fresklerinde gördüğümüz Meditasyon yapan
buda figürleri burada bağdaş kurmuş insan figürleri şeklinde ele alınmıştır.
Büyük sarayın bazı odalarında dolap kemeri olarak alçı süslemeler de
bulunmuştur. Bunlar içerisindeki kabartm alarda av sahneleri Selçuklu
plastiği bakımından önemlidir.
Küçük Saray: Kompleksin doğusundadır. Girişi güneydendir.
Girişten sonra küçük bir salona girilir. Bu salonun yanlarında odalar ve
eyvanlar bulunur. Ü st kata çıkan bir merdiven kalıntısına da rastlanır.

116
KO N YA -B EYŞEH İR KUBADABA& KAZISI ....
, BÜYÜK SARAY GENEL GORUNU5Ü

117
K u b a d A b a d B üyük Saray Planı. (M .A kok’dan)
K u b a d Abad Küçük S aray P la m .(M .A k o k ’dan )

118
Haşan Keyf Sarayı
Selçuklu dönemine ait en eski Saray H aşan Keyfde iç kalenin
kuzeyinde yer alır. Önünde yüksek bir kale olan saray kazılmamıştır. Albert
Gabriel'in yaptığı plana göre boydan boya uzanan koridor ve bunun
etrafındaki mekânlardan oluşur. XII. yüzyıla tarihlenir. Bu saray hakkında
Ara Altun kısa bilgiler verir. Hasankeyfte günümüzde M. Oluş Arık kazılar
yapmaktadır.

Kayseri Devlethanesi
K ayseri K apalı Ç arşısının onarım çalışm aları sırasın d a ortaya
çıkarılmış, ancak sonraları tek rar toprak altın d a kalm ıştır. Açk avlulu
oldukça büyük b ir kompleks şeklindeydi.

Alanya İç Kale Sarayı


Alanya iç kalesinin kuzey bölümünde bir saray bulunduğu bilinir.
Burada da M. Oluş Arık tarafından yapılan kazılarda duvar freskleri, XIII.
yüzyıl Selçuklu duvar çinileri, alçı malzemeler bulunmuştur. Halen kazılar
devam etmektedir.
Bu saraylardan başka Selçuklu dönemine tarihlenen köşkler de
bulunmuştur. Bu köşklerin küçük boyutlu yapılar olduğunu görüyoruz.

Kayseri Keykubadiye Köşkleri


Kayseri şehir merkezi yakınlarında bir dizi köşk kalıntısı tesbit
edilmiştir. Bunlar kervansarayların köşk mescidine benzeyen, bir kemer
üzerine otururlar. O. Aslanapa tarafından araştırılm ışlardır. 1224-1246
yıllarına tarihlenirler.

K ayseri Argıncık Köyü Haydarbey Köşkü


Küçük bir yapıdır. XIII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

K ayseri Erkilet H ızır İlyas Köşkü


Bir tümülüs üzerinde kurulmuştur. Köşelerde kuleleri olan
muntazam yontma taş duvarlı yapıdır. Portalden sonra eyvanlı koridora
girilir. Portalin etrafında Meşcid ve bazı m ekânlar bulunmaktadır. 1242
yıllarına, I. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemine tarihlenir.
Antalya ye Alanya yöresinde de bir dizi köşk bulunmaktadır. Bu
köşklerin kalıntıları günümüze gelmiştir ve etraflıca araştırılmamışlardır.
H atta bunların bazılarının Karaman dönemine ait oldukları tesbit
edilmiştir.
— A lanya A lara K alesindeki köşk,
— A lanya H asbahçe köşkü,

119
12. KÖPRÜLER
Köprü, yol güzergâhlarında bulunan doğal engeller ve akarsular
üzerinden ulaşımı sağlayan bir yapıdır. Köprü yapıları uygarlığın ve
teknolojinin ürünüdür. Tarih öncesi çağlarda insanlar göl, nehir gibi su
engellerini sal, kelek gibi araçlar kullanarak aşıyorlardı. Ayrıca ip veya
sarmaşık gibi bitkilerden yararlanarak akarsular üzerinde bir tür asma
köprüler de kuruyorlardı.
Köprü mimarlığında en önemli yenilik kemerin kullanılmasıyla
gerçekleştirilmiştir. Su üzerinde göz denilen kemerlerin tekrarıyla büyük
açıklıklar-akarsular kolaylıkla geçilebilmiştir. Bilindiği gibi mimarlık
tarihinde kemer, Romalılar zamanında yaygınlaşmış ve ileri bir düzeyde
kullanılmıştır.-
Mimarlık tarihinde ilk köprülerin Çin dünyasında ve Anadolu'da,
Boğazköy de inşa edildiğini görüyoruz. Anadolu'daki antik Yunan
kentlerinin bazılarında köprü kalıntılarına rastlanm ıştır. Buna karşılık
Roma ve Bizans döneminden günümüze ulaşan birçok köprü bulunmakta ve
bunların bazıları hâlâ kullanılmaktadır.
Köprüler inşa edildikleri bölgenin coğrafi şartlarına ve bitki
örtüsüne göre değişik malzemeyle yapılmışlardır. Çok çeşitli yapım
tekniklerine sahip köprülerin mimari özelliklerine geçmeden önce bu yapı
türüyle ilgili bazı terim ve kavramları açıklamak gerekmektedir. Bu arada
köprüler insanların duygu ve düşünceleri üzerinde ve halk edebiyatmda
önemli yer tutm aktadır. Köprüler sadece yollan birbirine bağlamaz sevgi ve
mutluluk yollarını açar. Sevgilileri, birbirinden ayn düşmüş insanlan da
kavuşturur. Geyve'de Sakarya üzerinde II. Beyazıt köprüsünün (1496)
kitabesinde şöyle denilmektedir. “Kalplerin Şifası, sevgililerin kavuşmasıyla
gerçekleşir”. Türk folklorunda köprülerle ilgili birçok destan, türkü, bilmece
ve atasözü bulunmaktadır.

12.1.KÖ PRÜ MİM ARİSİYLE İL G İL İ TERİM VE


KAVRAMLARI:
Ayak: Köprü kemerlerinin ve tahliyenin yükünü taşıyan taş, ah şap
ve tu ğ la m e sn e t veya d a y a n a k tır.
K em er (göz): İki ayağın arasındaki açıklığı örtmek için yay şeklinde
yapılmış mimari öğedir.
Ç evre d u v arı: Kemerin yan yüzünü oluşturan ve kilit taşıyla
sonuçlanan bölümüdür.
T em pan d u v arı: Çevre taşlarının üzerine yapılan veya köprü
gözünü kıyıya bağlayan duvarlardır.
T abiiye kısm ı: Köprünün döşemesi, esas üzerinden geçilen yoldur.

121
S e ly a ra n (b urun): Köprü ayaklarının memba (kaynak) yönünde
suyun içerisindeki üçgen kısmıdır. Bunlar suyun çıkış (mansap) yönünde ise
yuvarlak şekillidirler.
K e n a r d u v a rı: Suyu memba yönünde toplayarak köprü ayaklarına
sevkeden duvardır.
K o rk u lu k d u v a rı: Tahliyenin iki yanında yer alan ve geçiş
sırasında güvenliği sağlayan duvardır.
B a b a ta şı: Köprünün girişinde korkuluk duvarları üzerinde yer alan
dikey taşlardır.
K ö p rü genişliği: Köprü üzerinde korkuluk duvarları arasındaki
mesafedir.
B o şa ltm a gözü: Köprünün ana kemerini destekleyen suyun fazla
geldiği dönemlerde kullanılan gözlerdir. Bunlar çoğunlukla yuvarlak kemerli
olurlar.
H afifletm e gözü: Suyun geçmediği yüksek bir kısımda yer alan
çoğunlukla yuvarlak dekoratif amaçla yapılmış gözlerdir.
Köprüler formlarına göre:
- Düz,
- Asma,
- Kemer köprü olarak gruplandırılabilir.
Yapı malzemesine göre ise :
- Ahşap,
-T aş,
- Taş ve ahşap,
- Maden-çelik,
- Betonarme diye gruplandırılabilir.
Türk köprüleri dolayısıyla Anadolu Selçuklu Köprüleri konusunda
büyük bir kitap Cevdet Çulpan Paşa tarafından hazırlanm ıştır. Anadolu
Selçuklu köprülerini bilimsel olarak inceleyip yayınlayan Fügen İlter’dir.
Merhum İsmet İlter bu köprülerin araştırılıp, restore edilip korunmalarında
büyük katkılar sağlamıştır. Gülgün Tunç önemli köprüleri tanıtan bir
monografi yayınlamıştır.

12.2.AN AD O LU SELÇUKLU KÖ PRÜ LERİN İN


M İM ARİ ÖZELLİKLERİ
Anadolu Selçuklularında günlük hayatı kolaylaştırmak için ticari ve
askeri am açlarla önemli yol güzergâhları üzerinde çok sayıda köprü inşa
edilmiştir. Köprülerin büyük bir kısmını kervansaraylar gibi Selçuklu
sultanları, vezirleri vakıf olarak inşa ettirmişlerdir. Günümüzde ulaşım
sistemi gelişmiş, karayollarının güzergâhları değişmiştir. Kullanım dışı
kalan köprülerin pek çoğu insan tahribatı yüzünden yıkılmış ve harap
olmuştur.
Yapı malzemesi olarak, yöresel ve dayanıklı taş türleri
kullanılmıştır. Kemeri belirlemek için renkli taşa yer verilmiştir.

122
Tuğla: Ana kemeri destekleyen 2. kemerlerde veya köprünün
içerisine yerleştirilen odacıklarda tuğla kullanılmıştır (Malabadi ve
Çobandede köprüleri).
Sırlı tuğla: Sadece Hasankeyf köprüsünde kullanılmıştır.
Ahşap: Çok az kullanılmıştır. Bazı köprülerin ayaklarının ahşap
ızgara veya kazıklara oturtulduğu bilinmektedir.
Yapı elemanları: Köprünün genel görünümü, ayaklar, kemerler ve
tempan duvarı oluşturmaktadır.
Ayaklar: Köprünün üst yapısını kemerler vasıtasıyla taşırlar.
Ayaklar sağlam zemine, kayaya oturtulması esas alınır. Su yatağının derin
olduğu yerlerde su içerisine inşa edilirler. Ayakların menba yönündeki üçgen
biçimli kısım burun, mansap yönündeki yuvarlak biçimli kısımlara topuk
denilir. Ayaklar üzerindeki kemerlerin başladığı kışıma üzengi denir.
Kemerler (gözler): Anadolu Selçukluları köprülerinde ana
kemerlerin sivri kemer formunda olduğunu görüyoruz. Sivri kemer, yuvarlak
kemerden daha ileri bir tekniğe sahiptir. Selçuklu öncesi köprü
mimarlığında, Sasaniler’de yuvarlak özel bir kemer tü rü (eliptik)
kullanılmıştır. Roma ve Bizans'ta ise yuvarlak kemer tercih edilmiştir. Ana
kemerlerin dışında kalan boşaltma kemerleri veya köprünün yaklaşım yeri
üzerindeki küçük gözler yuvarlak kemerlidir.
Tempan duvarları (köprü gövdesi): . Tahliyeyi sınırlayan ana
duvarları ve ayakları yaklaşım yoluna bağlayan ana duvarları
kapsamaktadır. Tabiiye duvarları bazı köprülerde düzgün taş, bazılarında
moloz taştır. Bu duvarlar kemerin büyüklüğüne veya arazinin yapısına göre
düz yada eğimlidir.

12.3.P L A N ELEM AN LARI VE SÜ SLE M E


Tabiiye: Köprünün esas kullanılan, üzerinden geçilen yol kısmıdır.
Selçuklu köprülerinde bu kısım düzgün taş döşelidir. Genişlikleri 3.5-8 m.
arasında değişir. Tahliyenin yanlarında korkuluk duvarları vardır.
Köprünün girişlerinde baba taşları bulunur.
Bazı köprülerin orta kısımlarında köşkler ve korkuluk duvarları
üzerinde kitabelikler bulunur. Yapılan onaranlar yüzünden sadece bir örnek
günümüze gelmiştir (Tokat'ta Yeşilırmak üzerindeki Hıdırlık köprüsü). Bazı
köprülerin girişinde vergi almak için kapılar bulunur (Malabadi köprüsü).
Odacıklar: Bazı köprülerin ayaklan içerisine odacıklar
yerleştirilmiştir. Tahliyeden- özel bir kapı ile inilen odacıklarda köprü
görevlileri barınmaktaydı (Malabadi, Çobandede köprüsü).
Bazı köprülerin namazgâhlarmm olduğu tesbit edilmiştir. Kırşehir
yakınlarındaki Kesik köprünün kanat duvarı üzerinde bir namazgâh yer
almaktadır.
Süsleme ve usta işaretleri: Süsleme bakımından mütevazı
yapılardır. Bazı örneklerin figürlü, geometrik bitkisel süsleme özelliklerine
sahip olduğunu görüyoruz.

123
özellikle Güneydoğu Anadolu'daki Artuklu köprülerinde zengin
insan ve hayvan figürlerini kapsayan köprüler vardır. Birçoğu burçlar ve
gezegenler, diğer kısmı koruyucu sembolik tasvirlerdir. Örnekler, Malabadi,
Haşan Keyf (1155), Cizre Küçük köprüsü, Cezired ibn Umar köprüleri
önemli örneklerdir.
Erzurum Hasankale'deki Çabandede köprüsü ise köprü ayakları
üzerindeki silmelerde bitkisel ve geometrik bordürlere sahiptir. Bu
süslemeler İlhanlı yapılarıyla benzerlik gösterirler.
Köprüler üzerinde yeralan kitabelerde mimarların adları geçer. Bazı
köprülerde çalışan diğer ustalar kendi adlarını rumuz şeklinde taşlara
işaretlemişlerdir. Bunlara taşçı işaretleri (markaları) denir. Bu işaretlerin
ustaların mensup olduğu boy damgaları olduğu araştırm alar sırasında tesbit
edilmiştir. Devegeçidi köprüsü üzerinde bu şekilde usta işaretlerine
rastlanmıştır.

12.4. KÖPRÜ TİPLERİ VE ÖRNEKLER


Fügen İlter tarafından yapılan araştırm ada Anadolu Selçuklu
köprüleri üç tipe ayrılmıştır.
Dik köprüler: Ortada geniş ve yüksek ana kemer ve buna dik
çıkışları olan köprülerdir. Ana kemerin yanısıra bazılarında küçük boşaltma
gözleri bulunan örnekler de vardır (Malabadi, Tekgöz köprüsü).
Düz köprüler: İki veya daha çok kemer arasında büyük yükseklik
farkı göstermeyen düz veya hemen hemen düz olan köprülerdir.
Karam an bölgesindeki köprülerin ayrı özellikleri vardır. Bunlar
konumuzun dışında kalmaktadır.

Dicle Köprüsü
Silvan-Diyarbakır yolu üzerindedir. İlk yapının Emeviler dönemine
kadar indiği bilinir. Bugünkü yapı 1065-67 Mervanoğulları zamanına aittir.
On gözlü olup, düz köprüler grubuna girer .Kitabesi ve bir aslan kabartması
bulunmaktadır.

124
MALABADİ (B atm an s u ) KÖPRÜSÜ

Malabadi Köprüsü. (F.îtter'den)

M alabadi Köprüsü
Diyarbakır-Silvan yolunda Malabadi suyu üzerindedir. Plan olarak
kırık bir köprüdür ve dik köprüler grubuna girer. Büyük anayolun bir
tarafında bir küçük göz ve üç boşaltma gözüne sahiptir. Kapısı vardır ve
gövdesi içerisinde hücreler bulunmaktadır.
Ayrıca köprü üzerinde aslan figürü, yuvarlak dilimli güneş
kabartm ası tutan insan tasviri yer almaktadır.
Kaynaklara göre 1145-1154 yılları arasında yapılmıştır.

Devegeçidi Köprüsü
Diyarbakır-Eğil yolu üzerindedir. 1219-20 yılında A rtuklu Sultanı
Melik Salih Mahmud tarafından yaptırılmıştır. Mimar Halep'Ii Cafer bin
Mahmud'dur.
Yedi sivri kemerli köprü düz köprüler grubuna girer.

Kay seri-Ankara yolu üzerindeki Tek Göz Köprüsü (F .İlter'd en )

125
Tekgöz Köprüsü
Kayseri-Ankara yolunun 30. km'de Kızılırmak üzerinde
kurulmuştur. Dik köprüler grubuna girer. İki gözlüdür. Esas kemerden
başka bir boşaltma gözü vardır. 1205 yılında Kayserili bir hayırsever olan
Zeynüddin Hacı Alişir tarafından yaptırılmıştır.

Çokgöz Köprüsü
Kayseri-Boğazlıyan yolunda, Kızılırmak nehri üzerinde, kitabesiz bir
yapıdır. XIII. yüzyıla tarihlenmektedir.
Köprü küçüklü-büyüklü 15 gözden oluşur. Düz veya hemen hemen
düz köprüler grubuna girer.

Akköprü

Ankara'da Çubuk suyu üzerinde 1222 yılında Alâeddin Keykubat


tarafından yaptırılmıştır. Yedi kemerli bir düz köprüdür.

Tokat-Hıdırlık Köprüsü
Tokat-Amasya yolunda şehrin çıkışında Yeşilırmak nehri üzerinde
bulunur. 1250 yılında mimar Hekimoğlu Muhammed bin el Ferec ta rafından
yapılmıştır. Beş kemer gözüne sahiptir. Ayakları büyük ve diktir. Ayrıca
yapıyı korumak için kanat duvarları yapılmıştır.
Genişliği 7.5 metreye varan köprü dik köprüler grubuna girer.
Köprünün ortasında kitabe köşkü bulunmaktadır.

126
Çobandede Köprüsü
Erzurum-Hasankale-Karayazı yolunda H asankale çayı ile Bingöl
çayının birleştiği yerde Araş nehri üzerinde kurulm uştur.
Düz köprüler grubuna girmektedir. Orijinalde yedi gözü varken
onarım sırasında biri kapatılmıştır.
Köprü îlhanlı döneminde 1297 yılında Gazan H an'ın veziri Çoban
Salduz tarafından yaptırılmıştır.
Orta ayakları, burun ve topuk kuruluşları kümbet mimarisine
benzerler. Üzerleri taş süslemelidir. Bu ayakların içlerine dikdörtgen biçimli
odacıklar yerleştirilmiştir. Ayaklar üzerinde pencere kenarlarında bitkisel
süslerden oluşan bordürler bulunmaktadır.

M eram Köprüsü
• Konya'nın eski bağlar-mesire yeri Meram'da küçük bir su üzerinde
kurulm uştur. Düz köprüler grubuna girmektedir.
Dört gözlüdür. H er iki yaka aynı seviyede olduğu için yuvarlak
formlu basık kemerler kullanılmıştır. XIII. yüzyıla tarihlenmektedir.
Yol güzergâhlarının değişmesi, ulaşım araçlarının geniş ve ağır
oluşu yüzünden tarihi köprüler terk edilmiştir. Defineciler tarafından veya
köylülerce tahrip edilmektedirler. Ortaçağın bu simgesel yapılarında,
zamana karşı direnen köprülerin artık tahliyelerinde ayak sesleri
duyulmuyor. Onlar sadece duygusal bakımdan geçmişin acı tatlı hatıralarını
günümüze aktarıyorlar. Onları geleceğe aktarm ak, korumak, yaşatm ak ta
bizlerin görevidir.

127
128
Çoban Dede Köprüsü. (F.Ilter’den)
13. ŞEH İRLERİN FİZİKİ YAPISI VE SAVUNM ASI

13.1.ŞEHİRLERİN FİZİKİ YAPISI


Şehir, kent belirli mimari ve yönetim özelliklerine sahip güvenliği
sağlanmış, tarım sal faaliyetlerin dışında belirli ekonomik ye sanayi
faaliyetlerinin gerçekleştirildiği yerleşme yerleridir.
Türklerin Göktürk devrinden başlayan zengin bir şehir mimarlığı ve
kültürleri vardır. Orta Asya şehirlerinin fiziki yapısını şu bölümler
oluşturuyordu. Ortada bir iç kale, onun etrafında surlarla çevrili şehristan
(Çarşı, Pazar ve mahalleler) ve Rabat. Rabat surların dışında veya kapıların
çevresinde tüccarların alış veriş yaptığı çarşılardı.
Selçuklular Anadolu’yu fethedince, buradaki Bizans şehirleriyle
karşılaştılar. Bu şehirlerin bazılarına olduğu gibi yerleşilmiş, tahrip
olanların yanlarına kısmen yeni yerleşme gerçekleştirilmiş veya tamamen
yeni şehirler kurulm uştur.
Anadolu Selçuklu şehirlerinin fiziki görünümünü savunma yapıları
belirliyordu. Genellikle yerleşmeler bütünüyle surlarla çevrilmişti ve her
şehrin bir iç kalesi vardı. Şehre kapılar vasıtası ile girilip çıkılabiliniyordu.
Bununla birlikte surların dışında da mahalleler, köyler, bağlar-bahçeler
bulunuyordu.
Şehrin iç sahasını kısaca şöyle özetleyebiliriz. İç kalede, saray, ulu
cami, askeri tesisler, onun dışında ticaret sahası (çarşı-Pazar), meydanlar,
mahalleler ve dış surlar. Çarşının dış sur kapılarının çevresinde yer alışı
Ortaçağ şehirlerinin genel bir özelliği idi.
Çarşıda belirli yerlerde bazı malların satıldığı pazar yerleri ve
meydanlar bulunurdu. Mahallelerde daracık sokakların kesiştiği yerlerde
meydancıklarda çeşmeler, mescidler yer alırdı. Evler yüksek avlu
duvarlarıyla sokaktan ayrılırdı.
Şehrin bu fiziki yapısına bağlı olarak yönetimle ilgili bir dizi kurum
vardı. Bunlar saray, idare (devlethane), dini kurumlar, eğitim kurum lan,
sağlık kurum lan, esnaf teşkilatı (Ahi teşkilatı) ve vakıflardı.
Uğur Tanyeli, Anadolu Selçuklu kentlerini model olarak şöyle
gruplandırmıştır.
1- K apalı K ent M odeli: Tamamen surlarla çevrili kentler (Konya,
Kayseri gibi)
2- A çık K ent M odeli: Surlarla çevrili olmayan yerleşmeler (Tokat,
Amasya gibi şehirler)
3- Uç K en t M odeli: Bizans ve Selçukluların birlikte yaşadıkları ikili
yapı gösteren kentler. (Ankara, Eskişehir, Kütahya gibi)

129
13.2.ASKERİ MİMARİ:
Şehirlerin savunması ayrı bir mimarlık faaliyeti olan askeri
mimarinin doğmasına sebep olmuştur. Askeri mimari, yerleşmelerin veya
askeri bakımdan stratejik öneme sahip yerlerin savunulması amacıyla
ortaya çıkmıştır. Askeri mimari Tunç çağında ilk devletlerin kurulmasıyla
birlikte gelişmeye başlamıştır. Bu çağda şehir devletleri genişleyerek, belirli
bir coğrafyayı vatan haline dönüştürmüşler ve ülkelerinin etkili bir biçimde
savunulması için de askeri mimariyi gerçekleştirmişlerdir.
Askeri mimarinin ana yapıları, surlar, kaleler ve gözetleme
kuleleridir. Savunulacak yerin önemine ve teknolojinin gelişmesine göre
askeri mimari yapılarında değişiklikler görülebilir.
Askeri mimari Anadolu'da Tunç Çağında (Mersin, Hacılar, Truva)
başlamış ve İlk çağda (Hitit, Urartu) gelişmiştir. Batı Anadolu'daki antik
Yunan ve Roma kentlerinde şehirlerin çok sistemli bir şekilde
savunulduğunu günümüze ulaşan mimarlık ürünlerinden anlıyoruz.
Anadolu Selçukluları'ınm askeri mimari bakımından zengin bir
mirasa sahip olduğunu biliyoruz. Orta Asya'da Göktürk döneminde başlayan
askeri mimari, Büyük Selçuklularla gelişme göstermiştir. Orta Asya'da ve
Horasan'da surların ana yapı malzemesi, kerpiç ve tuğladır.
Çin Şeddi: Dünyanın en büyük savunma yapısıdır. Çe-Huang-ti
zamanında (M.Ö.221-210) tamamlandı. Türk ve Moğol akm lanna karşı
yapılmıştır. Sarı Deniz’den başlayıp Kansu eyaletinde sona eriyor. Yaklaşık
2500 km. uzunluğundadır. Surları ortalama 12 m. yüksekliğindedir.
Malzeme olarak taşın yanında tuğla da kullanılmıştır.
Tarihi kaynaklar, Anadolu Selçuklularının, fethettikleri yerlerdeki
eski Bizans kalelerini kullandıklarını, bazı yerlerde de yeni surlar, kaleler
inşa ettiklerini göstermektedir.
Anadolu Selçuklu kaleleri üzerine ayrıntılı bir çalışma
yapılmamıştır. Seton Lloyd’un Alanya kitabı bu bakımdan önemli bir
kaynaktır. Selçuklu şehirlerinin fiziki yapısı üzerine Tuncer Baykara ve
Uğur Tanyeli’nin araştırm aları vardır.

13.1 .ASKERİ MİMARİ İLE İLGİLİ BAZI TERİM VE


KAVRAMLAR
1- Kale: Stratejik bir yeri, geçidi korumak amacıyla, yeterli askeri
barındıran tahkim edilmiş yapıdır.
2- H isar: Tahkim edilmiş yerleşme yeridir; Bu bir kasabanın şehrin
bütünü veya bir bölümünün surlarla çevrilmiş kısmıdır.
3- Palanka: Ağaç (kütük veya kazık) lardan yapılmış savunma
yapıları, kalelerdir.
4- İstihkâm , Tahkim at: Askeri mimaride koruyucu yapılara (sur -
toprak yığını hendek vb) tahkim at veya istihkâm denilmektedir.
5- Tabya: XIX. yüzyılda ortaya çıkan bir savunma sistemidir.
Toprak altına gizlenmiş askeri koğuşlar, cephanelik ve diğer askeri

130
tesislerden meydana gelen savunma sistemidir (Çanakkale, Erzurum ve
Kars tabyaları).
6- M etris-M eteris: Toprak kazılarak yapılan savunma yapılarıdır.
Bir tü r toprak kale, tabyadır.
7- S ur: Bir şehri veya kaleyi çevreleyen, kuleli tahkim at yapılarının
adıdır. Kapılarda veya arazinin elverişli olmadığı kesimlerde çift sur
kullanılır.
8- S u r D uvarı: Esas yerleşmeyi, kaleyi oluşturan kaim ve yüksek
duyarlardır. İran ve Orta Asya'da kerpiç, tuğla, Anadolu'da ise taş yapı
malzemesi olaraik kullanılmıştır. Sur duvarlarında belirli aralarda kuleler
bulunur. En ü st seviyesinde, askerlerin dolaşmak için kullandıkları bir
seyirdim yeri bulunmaktadır. Seyirdim yerinde dolaşan askerler korkuluk
duvarının arkasına saklanırlar. Korkuluk duvarında mazgallar (dendan-
barbata) vardır. Seyirdim yerine bir merdivenle çıkılır.
9- K ule (Burç): Özellikle kapıların ve m uhtelif aralıklarla sur
duvarlarının savunmasını sağlar. Çok katlı koğuşlar ve üst k ata ulaşan
merdivenlere sahiptirler. İçerisi mazgal pencereler ile aydınlatılmıştır. Bu
pencereler hava alınması ve dışarının gözetlenmesini de sağlıyordu. Üst
kısımlarda korkuluk duvarı ve mazgallar vardır. Buradan düşmana ateş
edilir ve gözetleme yapılırdı.
Kule yada burçların çeşitleri vardır (sekizgen, kare, yarım daire, vb).
İçlerinde “kazamat” denilen kemerli gözler ve nişler bulunur. Bazı kalelerin
gözetleme kulesi veya baş kule denilen çok yüksek kulesi bulunur.

131
13.2. K A L E N İ N BAZI B Ö L Ü M L E R İ
1. K aleö n ü 'H isarp eçe: Kalenin önünde hendekle (önsurla) esas
surlar arasındaki kısımdır. Hendekler, kaleye yaklaşan düşmanı engeller.
Gerekli olduğunda suyla doldurulurlar. Ortaçağ kalelerinin önünde, hendek
üzerinde, inip kalkan ahşap köprüler bulunurdu.
2. K ale K ap ıları; Metalle kaplanmış, kalın ahşap kanatlara
sahiptirler ve değişik şekillerde güçlendirilmiştir (demir, ■ızgara, giyotin
şeklinde). Kapıdan sonra bir iç avlu, ve dehliz bulunmaktadır. Bazı Ortaçağ
kapılarında bu dehliz bir iki bölümlü olup her bölüm ayrı kapılara sahiptir.
3. İç Kale: Burada, kale komutanının konağı, Mescid, askeri
koğuşlar, sarnıç, cephanelik gibi askeri tesisler bulunur. Bununla birlikte
Anadolu Selçuklu Ahmedek’ler birbirinden farklı özellikler gösterir. Birçok
Ortaçağ kalesinin gizli bir suyolu bulunmaktadır.
4. A hm edek: Ortaçağ savunma mimarisi için bir problemdir.
Ahmedek Selçuklu dönemi kentlerinde iç kaleden bağımsız bir mekân olarak
karşımıza çıkar. Osmanlı döneminde ise iç kaleler Ahmedek olarak
adlandırılmış ve kullanılmıştır. Ahmedekler Selçuklu döneminde dah çok
askeri işlevlidir. Selçuklu döneminden bilinen ahmedekler içerisinde en
berlirgin olanı Konya’dadır.

13.3. KALE TİPLERİ VE ÖRNEKLER


Bu kent modellerini de gözönüne alarak Anadolu Selçuklu kalelerini
şu şekilde gruplandırabiliriz.

13.3.1-Stratejik yerlerde bulunan, gözetlem e ve koruma


am acıyla yapılm ış küçük kaleler (Konya G evele K alesi-Kayseri
M elik G azi K alesi).
Gevele Kalesi: Konya’nın batısında Karaburga dağının
üzerindedir. Şehre ova ve dağ tarafından ulaşılan yolları gözetlemek için
yapılmıştır. Yüzey buluntuları Demir çağında kurulduğunu (M.Ö. 1150)
gösterir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. Surlarla
çevrili kalenin içinde askeri bina ve sarnıç kalıntıları vardır.
M elik G azi Kalesi: Kayseri’nin doğusunda, Uzunyayla’ya hakim
Melik Gazi dağının doruğundadır. Kayseri’ye doğudan M alatya ve Elbistan
üzerinden ulaşan kervan yolunu gözetlemek üzere inşa edilmiştir. Bizans
dönemine ait buluntular, yüzeyde izlenebilmektedir.

132
13.3.2- Şehirlerin yanında kurulmuş veya kısm en şehri
içine alan kaleler (Bayburt Kalesi, Kemah K alesi, Hasankale).

Bayburt Kalesi
Diyarbakır kalesinden sonra Anadolu'nun en eski büyük
kalelerinden birisidir. Şehrin kuzeyinde doğal bir kaya üzerine kurulmuştur.
Surların bazı kısımları ikinci bir surla takviye edilmiştir. U rartu döneminde
kurulan kale bugünkü haliyle, Selçuklu, Saltuklu eseridir. Kale üzerinde
önemli kitabeler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi ünlü Selçuklu mimarı
Ziyaeddin Lülü'ye aittir. Kalenin m im an ve komutanı olduğunu
göstermektedir.

İslam Kenti Plan Şeması. (İ.Adel 'den)

İ33
134
13.3.3- Şehir ve yerleşm eyi bütünüyle içine alan kaleler
(Diyarbakır, Erzurum, Konya, Karaman K aleleri).

Diyarbakır Kalesi
Anadolu'nun en eski ve büyük kalelerinden birisidir. IV. yüzyılda
Roma döneminde kurulmuş, ondan sonra sürekli olarak ilaveler yapılmıştır.
İç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşur. Artuklu ve Selçuklular
zamanında şehir surları onarılarak, yeni burçlar ve kapılar ilave edilerek
kullanılmıştır. Dağ kapısı, Urfa kapısı, Mardin kapısı, Yeni kapı, önemli
kapılarıdır. Evlibeden ve Yedikardeş burçları da Önemli burçlanndandır.

Konya Kalesi
İç Kale: Bir höyük olan Alâeddin Tepesi etrafındaki iç kale surları
Selçuklular zamanında yenilenmiştir. İç kalenin dört kapısı vardı.
Günümüzde sur kalıntılarına, yapı temellerinde rastlanm aktadır.
Dış Surlar: Alâeddin Keykubat zamanında yapılmıştır. Şehrin büyük
bir kısmını içine alıyordu. İstanbul Caddesi, Sahip Ata, Zindankale'de son
zamanlara kadar kalıntılar mevcuttu. Dış kalenin 12 kapısı vardı.

Niebuhr'un Konya Kalesi Planı.

135
rL
© . K A R A T AV M.- {
S .

.İ n c e , Ti ’ Y
İ a L e a o d In c ©I
_______; î î j «
■■jf c r ® f "a' R f ■- '

: I©
■ V //
K A P I 0.

®y
f
JT . S ;S E L M C . ’

w , © ; #

KALBKAmJiRl ' . "


1- l-AREN'DE ■
2- ATPA7AUİ
İ-TEU.i - .
4- AKSARAY
5- DEBBAĞLAR' •
6- ERTAŞ'
••7-HAl.KABEOfŞ ' ' • ’ ^
ff-AYAS
9.RIU.8
10-AKTALYA •
11- ÇEŞME
'2-yem Konya K alesi ve K apılan

136
D iya rb a k ır K alesi. (A . G a b rie l’den)
ınnmurrıımrrLrTirnın'

iti rtW
jm n rırB
-L—_
f( n r
/T
1

ERİJSESCHOSS OBERMESCHOSS

D iyarbakır K a lesi B u rç P lan ve görü nü şü . (G . S c h n e id e r’den)

138
Alanya K alesi
Eski Hellenistik bir kaledir. Alâeddin Keykubat burayı fethedince
bütün yarımadayı surlarla çevirmiştir (1229-1236). Burada esas iç kalenin
içinde ayrı bir kale (ehmedek) bulunmaktadır. Kızılkule üzerindeki kitabeye
göre surlar Ebu Ali İbn Ebu Kaha adlı bir mimar tarafından yapılmıştır.

Antalya Kalesi
Bu kale de Hellenistik dönemde kurulm uştur. Şehir Selçuklular
zamanında fethedilince hem liman hem de yazlık şehir olarak kullanılmıştır.
Selçuklular surları yenilemiş ve yeni surlar yapmışlardır.

Karaman Kalesi
Bir höyük üzerinde kurulmuştur. Bir iç kale, orta kale ve dış kale
olmak üzere üç bölümden meydana gelmiştir. Selçuklu surları
Karamanoğulları devrinde onarılarak kullanılmıştır. Bugüne ulaşan iç kale
Osmanlı dönemine aittir. Orta kalenin bazı kalıntıları yakın yıllara kadar
mevcuttur. Dış kale surları tamamen yok olmuştur. Bazı parçalarına temel
kazıları sırasında rastlanılmaktadır.
Su halkaları gibi iç içe surlardan meydana gelmiş bu savunma
sistemi, düz arazilerde kullanılmıştır. İslâm şehirlerinin ana savunma
sistemleri bu şekilde gerçekleşmiştir.
Anadolu Selçuklu kaleleri yeterince araştırılm am ıştır. Şehirleri
kuşatan kaleler tamamen yıkılmış, yok olmuştur. Günümüze gelenler ise
askeri amaçlarla kullanılmamaktadırlar. Kalan örnekler tarihin tanığı
olarak yaşadığımız toprakların tarihine ışık tutm aktadır.

139
140
14.S0NUÇ
Anadolu Selçukluları, bu ders kitabının konusu olan dini ve sosyal
yapıların yanı sıra asıl başarılarını siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda
ortaya koyduğu kurum larla sergilemiştir. Yeni fethedilen bir ülkenin yeni
halkıyla yeni gelenleri, arkasından sürekli Oğuz Türkleri’nin göçleriyle
oluşan bir toplumu barış ve esenlik içinde yaşatm ak hünerini
göstermişlerdir. Bunu barış ve hoşgörüye dayanan, adaleti esas alan, bilim
ve sanatı ön planda tutan bir yönetim biçimiyle gerçekleştirdiler.
Mimarlık alanında, daha önce değinildiği gibi, bu yeni ülkenin çevre
ve kültür ortamına göre yeni arayışlar, sentezler, buluşlar yaparak orijinal
bir mimarlık alanı yarattılar. Bu yeni mimarlık alanında, O rta Asya’nın
İslâm öncesi deneyimleri ile Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu dönemi
birikimlerinin payı büyüktür. Bu devir sanatındaki başarılar sadece
mimarlıkla sınırlı değildir. Heykel, taş plastik, stuko, süsleme ve resim (çini
ve minyatür)de de eski hatıralarla yeni temaların işlendiğini görüyoruz.
Anadolu Selçuklu mimarisine ait bütün yapıların tam bir tespiti ve
tanımının yapıldığını şimdilik söyleyemiyoruz. Askerî ve konut mimarlığı
gibi konularda sınırlı bilgilere sahibiz. Başkent Konya örneğinde olduğu gibi,
Selçuklu şehirlerinin fiziksel özelliklerini belirleyecek verilerin zamanla yok
edildiği bilinmektedir. Ortaçağ şehirleri bir çok ayrıntısıyla toprak altında
kalmış, arkeolojinin konusu haline gelmiştir.
Bu kitapta panoramik bir bakışla incelediğimiz yapılann malzeme,
plan tipi ve diğer önemli mim ari özelliklerine yer verilmiştir. Toplumun
temel ibadet yapısı olan camiler, sürekli yaşayan m ekânlar olarak,
onanm larla günümüze gelmişlerdir. Bu süre içinde bazılarının plan Ve örtü
sistemlerinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir.
Medreseler ve şifahaneler, malzeme, tasarım ve süsleme
bakımlarından dönemin en gözde yapılarıdır. Sayıca az kalsalar da halâ
ortaçağ mimarlığının ihtişamım taşıyorlar. Bu yapılar daha sonra, ülkemiz
yanı sıra Avrupa’daki üniversite ve hastahanelerin temelini teşkil
etmişlerdir.
Türbeler sadece içinde yatan kişilerin hatıralarını yaşatmıyor aynı
zamanda biçim ve süsleme özellikleriyle insana ve sanata verilen değeri
ortaya koyuyorlar.
Kervansaraylar ulaşım-ticaret yapıları olarak m imarlık tarihinde
eşsiz bir yere sahiptirler. Bitip tükenmeyen yollar, kavurucu sıcaklar ve
dondurucu kışlarda yolcuların kendilerini evlerinde hissettikleri yapılardır.
O dönem şartlarında mekân-fonksiyon ilişkisinin en yalın çözümünün,
geometri ile bezemenin başarılı uyumunun sergilendiği binalardır.
Tekke-zaviye ve benzeri tarikat yapılan, üzerinde çok az durulan bir
konudur. Osmanlı döneminin zaviyeli camilerine kaynaklık ettiği ve bu
türde çok sayıda camiıiin Anadolu ve Balkanlarda bulunduğu için bir olarak
ele alınmışlardır.

141
Hamamlar fonksiyonları ve plan tipleriyle Selçuklu mimarisinin
özgün yapılarından birisidir. Ne yazık ki, çok az sayıda Selçuklu hamamı
günümüze gelebilmiştir. Çoğu zaman gözardı edilen bu yapılar da,
çalışmamızda bölümün konusunu teşkil etmiştir.
Anadolu Selçuklu sarayları ve köşkleri de, harap bir şekilde
günümüze gelmiş, bunlardan da önemli olan birkaç örnek, plân ve süsleme
bakımlarından ele alınmıştır.
Kervansaraylar gibi köprüler de Ortaçağ ulaşım yapılan içerisinde
simgesel değer taşırlar. Çok az sayıda örnek günümüze gelebilmiştir. Büyük
bir kısmı yıkılmış şehir surlarının dışında, askeri mimariye ait çok az örnek
gösterebiliyoruz. Bu iki yapı grubu için kitabımızda terminoloji bilgileri
verilmiş ve önemli örnekler üzerinde durulmuştur.
Diğer dönem eserlerinde olduğu gibi, Selçuklu devri eserlerinin en
önemli sorunu koruma ve restorasyonlannm aslına uygun bir şekilde
yapılamayışıdır. Beton yığınları arasında günümüze ulaşabilenler, tarihi
çevrelerinden koparılmış, kötü restorasyonlarla kimlik değiştirmiş ve tarihin
yalnızlığı içerisine gömülmüşlerdir. Yukarıda sunduğumuz kısa metinlerde
ve ders işlenirken bu hususlar üzerinde ayrıca durulmaktadır.
Kervansaraylar, hamamlar ve köprüler definecilerin uğraş alanı haline
gelmiştir ve dünyanın bu eşsiz yapıları göz göre göre yıkılıp yok
edilmektedir.
Bütün bu yapı gruplan için şunu söyleyebiliriz: Bu eserlerin
malzeme, tasanm ve yapı tekniği özellikleri; Beylikler döneminde
geliştirilerek, Osmanlı mimarisine kaynaklık etmişlerdir. Bir bakıma
Selçuklu çağı; İslâm öncesi, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu
dönemlerinin mimari özelliklerini geliştirerek Osmanlı’ya veren ve Klâsik
Osmanlı mimarisinin yaratılmasına katkılarda bulunan bir dönem olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Giriş bölümünde vurgulandığı gibi, bu ders kitabının mükemmellik
iddiası yoktur. Anadolu Selçuklu mimarisi derslerinde öğrencilere özet
bilgiler vererek konunun daha rahat anlaşılması amaçlanmıştır. Konular
işlenirken bununla ilgili yapılan çalışmalar değerlendirilmiş, ders
konularına göre esas alman çalışmalar ismen zikredilmiş, zikredilen bu
çalışmalar bibliyografyada yazar soyadma göre alfabetik olarak verilmiştir.
Öğrencilere özellikle şunu tavsiye ederim. Bu ders notlarıyla
kesinlikle yetinmeyip, konuyla ilgili el kitaplarını (özellikle Oktay
Aslanapa’nin Türk Sanatı kitabını) çalışmalarında temel başvuru kaynağı
olarak kullansınlar. Selçuklu döneminin tarihine ışık tutacak araştırm a ve
yayınları okuyarak bu dönem hakkmdaki bilgilerini pekiştirsinler. Gerçekte
ana hatlarıyla incelemeye çalıştığımız Anadolu Selçuklu yapıları, sadece o
dönemin sanatını, mimarlık alanındaki seviyesini göstermemektedir. Aynı
zamanda, Selçuklu döneminin sosyal ve kültürel tarihine de belge olarak ışık
tutm aktadır. Bu dönem anıtlarını sadece mimarlık ve sanat yönleriyle
tanımamız yetmez, onları gerçekleştiren toplumsal ve kültürel yapıyı da çok
iyi öğrenmemiz gerekmektedir.

142
B İB L İY O G R A F Y A

AKARCA, A., Ş eh ir v e S avu n m ası, Ankara, 1987 (2. Baskı)


AKOK, M., “Kayseri'de. Gevher N esibe Sultan D arüşşifası ve
M edresesi Röleve ve M imarisi”, T ürk A rk eoloji
D e rg isi, Sayı:XVII/l, 1968, Ankara, 1969, s. 133-
184
AKOK, M., “Konya'da Karatay M edresesi Röleve ve
M imarisi”, T ürk A rk eoloji D erg isi,
Sayı:XVHI/2, Ankara, 1969, s.5-28
AKOK, M., “Konya Alâeddin Köşkü, Selçuk Saray ve
Köşkleri”, T ürk E tn o g ra fy a D e r g isi, Sayı:XI,
1968, Ankara, 1969, s.5-28
AKOK, M., “Konya'da İnce M inareli M edresenin Röleve ve
M imarisi”, T ürk A rk eo lo ji D e rg isi, Sayı:XIX/l,
1970, Ankara, 1972, s.5-36
AKOK, M., “Hacıbektaş V eli Mimari M anzumesi”, T ürk
E tn ografya D e r g isi, Sayr.IV, 1967, Ankara,
1968, s.27-58
AKOK, M., “Kayseri Şehri Tarihi İç K alesi”, T ü rk A rk eoloji
D e rg isi, Sayı:XX/2, Ankara, 1976, s.5-38
ALTUN, A., A nadolu'da A rtu k lu D ev ri T ürk M im arisin in
G elişm esi, İstanbul, 1978
ALTUN, A., O rtaçağ T ürk M im arisin in A n ah a tla rı İçin
B ir Ö zet, İstanbul, 1988
ARIK, M.O., “Erken Devir Anadolu Türk M imarisinde Türbe
Biçimleri”, A n ad olu (A n atolia), Sayı:XI, 1967,
Ankara, 1969, s.57-100, (101-119 ing.)
ARIK, M.O., “M alatya U lu Camiinin A sli Planı ve Tarihi
Hakkında”, V ak ıflar D e rg isi, Sayı:VM , Ankara,
1969, s. 141-148
ARIK, M.O., B itlis Y ap ıların d a S e lç u k lu R ö n esa n sı,
Ankara, 1971
ARIK, M.O., “İslâm M imarisine TürkLerin Getirdikleri”, İslâm
S a n a tın d a T ürk ler, İstanbul, 1976, s.8-16
ARIK, M.O., A n ad olu T ürk M im arisi, (Basılm am ış Ders
N otları), Ankara, 1976-8
ARIK, M.O., “Anadolu Selçuklu Mimarlığında Tipoloji Üzerine
Düşünceler”, I. U luslar a rası S elçu k lu K ültür ve
M edeniyeti K ongresi B ild irileri, Konya, 2001

143
ARIK, M.O., “Erken Devir Anadolu Türk Mimari Tezyinatının
Karakteri”, M alazgirt A rm ağanı, Ankara, 1993,
s.173-177
ARIK, M.O., “Kubadâbad Sarayı”, ö n a sy a , Sayı:38, Ankara,.
1968, s.8-9; Sayı:39, s.16-17; Sayı:40, s.8-9
ARIK, R., “Erzurum'da İki Camii”, V a k ıflar D erg isi,
SayılVIII, Ankara, 1969, s. 149-159
ARSEVEN.C.E., T ürk S an atı, İstanbul, 1970
ASLANAPA, O., “Kayseri'de Keykubadiye Köşkleri Kazısı 1964”,
T ürk A rk eoloji D erg isi, Sayı:XIII/l, 1964,
Ankara, 1965, s. 19-40
ASLANAPA, O., T ürk S an atı, İstanbul, 1984
ASLANAPA, O., T ürk S an a tı I I I , İstanbul, 1972
BAKIRER, Ö., “Hacı Ferruh Mescidi”, V ak ıflar D erg isi,
Sayı:VIII, Ankara, 1969, s.171-184
BAKIRER, Ö., “Anadolu Selçuklularında Tuğla İşçiliği”,
M alazgirt A rm ağanı, Ankara, 1972, s.187-201
BAKIRER, Ö., O nüç v e O ndördüncü Y ü zyıllard a A nad olu
M ihrapları, Ankara, 1976
BAYBURTLUOĞLU, Z.( A nadolu S elçu k lu D ön em i S a n a tçıla rı,
Erzurum, 1988
BAYKARA, T., T ürkiye S elçu k lu la rı D ev rin d e K onya,
Ankara, 1985
BİLGİN, İ., “Über Die Tekke-Architettur Des 13’
Jahrhunderts İn Anatolien”, F ifth İn tern a tio n a l
C on gress o f T u rk ish A rt, B u d a p eşt, 1978,
s. 183-190
ÇULPAN, C., T ürk T aş K öprüleri, Ankara, 1978
DEMİRİZ, Y.- S an at T arih i, Y aykur Y ü k sek öğretim
ALTUN A., K urum u S ın ıf II, Ankara, 1977-78
DENKTAŞ, M., K ayseri’d ek i T arih i S u Y a p ıla n , Kayseri, 2000 •
DİEZ, E.- T ürk S a n a tı, İstanbul, 1955
ASLANAPA, O.,
DOĞAN, A.I., O sm anlı M im arisin d e T arik at Y ap ıları,
T ek k eler, Z aviyeler v e B en zer N ite lik te k i
F ü tü v v et Y a p ıla n , İstanbul, 1977
DURUKAN, A., “Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi Cami
Tipolojisi Üzerine Bir Denem e”, U lu sla r A rası
O sm anlı ö n c e s i T ürk K ü ltü rü K ogresi
B ild ir ile r i, Ankara, 1997, s.167-176
ERAVŞAR, O., O rtaçağda K ayseri K en t D ok u su n u n
G elişim i, Konya, 1998, (S.Ü. Sosyal Bilim ler
Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi)

144
ERAVŞAR, O., T okat T arih i Su Y ap ıları (H am am lar), Konya,
2004
ERDMANN, K , D as A n atolish e K aravan saray d es
13.Jah rh u n d erts, I-II, Berlin, 1961
EYİCE, S., “Kale”, T ü rk A n sik lo p ed isi, Cilt:20, İstanbul,
1974, s. 137-148
EYİCE, S., “Kırşehir'de K araku rt (K alender Baba) Ilıcası”,
T a r ih E n s titü s ü D e rg is i, Sayı:2, İstanbul, 1971,
s.229-254
EYİCE, S., “Çorum Mecidözü A şıkpaşaoğlu Elvan Çelebi
Zaviyesi”, T ü rk iyat M ecm u ası, Sayı:XV,
İstanbul, 1969, s.211-246
EYİCE, S., “Anadolu'da O rtaasya S an at Geleneklerinin
Temsilcisi Olan Bir Eser:Boyalıköy Hanikahı”
T ürkiyat M ecm uası, Sayı:XVI, İstanbul, 1971,
s.39-56
EYİCE, S., “İznik'te Büyük H am am ve O sm anlı Devri
H am am ları H akkında B ir Deneme”, T arih
D e rg isi, Sayı: 15, İstanbul, 1960, s.99-120
EYİCE, S., “İlk Osmanlı D evrinin D ini-îçtim ai Bir
Müessesesi, Zaviyeler ve Zaviyeli Cam iler”, İ.Ü .
İk tisa t F a k ü ltesi M ecm u ası, Cilt:23, Sayı: 12,
İstanbul, 1962/3
GABRİEL, A., M onum ents T u rcs d 'A n atolie I-II, Paris, 1931,
34
GABRİEL, A., K ayseri T ürk A n ıtla rı, (Ç evA A .Tütenk),
Ankara, 1954
GABRİEL, A., N iğ d e T ürk A n ıtla rı, (Ç evA A .Tütenk), Ankara,
1962
İLTER, F., O sm anlIlara K adar A n ad olu T ürk K öp rü leri,
Ankara, 1978
İLTER, İ., T a rih i T ürk H an ları, Ankara, 1969
KARAMAĞARALI, H., “Mevlânâ'nm Türbesi”, T ürk E tn ografya
D e rg isi, Sayı:7-8,1964-65, Ankara, 1966, s.38-42
KARAMAĞARALI, H„ “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, Ö nasya,
Sayı:61-62, Ankara, 1970, s.4-5
KARAMAĞARALI, H., “Kayseri'deki Hunat Camiinin Restitüsyonu ve
Hunad M anzumesinin Kronolojisi Hakkında Bazı
Notlar”, İla h iy a t F a k ü lte si D erg isi, Sayı:XXI,
Ankara, 1976, s.199-245
KAEAMAĞARALI, H., “Konya U lu Camii”, R ö lev e v e R esto ra sy o n
D erg isi, Sayı:4, Ankara, 1982, s.121-133
KATOGLU, M., “13.Yüzyıl Konya'sında Bir Cami Grubunun Plan

145
Tipi ve Son Cemaat Yeri”, T ürk E tn ografya
D erg isi, Sayı:9,1966, Ankara, 1967, s.81-1)Ö0
KOŞAY,H.Z., “Bektaşilik ve Hacı Bektaş Tekkesi”, T ürk
E tn ografya D erg isi, Sayı:9, Ankara, 1967, s. 19-
26
KUBAN, D., A n ad olu T ürk S a n a tın ın K aynak ve
S oru n ları, İstanbul, 1965
RUBAN, D., D iv r iğ i M u cizesi, İstanbul, 1999
KUBAN, D., S elçu k lu Ç ağında A n ad olu S a n a tı, İstanbul,
2002
KURAN, A., A n ad olu M ed reseleri, C :l, Ankara, 1969
KURAN, A., “Tokat ve Niksar’da Yağıbasan M edreseleri”,
V ak ıflar D erg isi, Sayı:VII, Ankara, 1968, s.39-
44
KURAN, A., “Anadolu'da Ahşap Selçuklu M imarisi”,
M alazgirt A rm ağanı, Ankara, 1972, s.179-186
LLYOD, S.-RİCE, A lan ya (A laiyya), (Çev.N.Sineinoğlu) Ankara,
D.S., 1989
MANDEL, G., I. C aravan serragli T u rch i, M ilano, 1988
MAYER, L.A., Isla m ic A rch itects an d T h eir W orks, Cenevre,
1956
MÜLAYİM, S., A n ad olu T ürk M im arisin d e G eom etrik
S ü slem e, Ankara, 1982
MÜLLER, K , D ie K araw an S era i Im V ard eren O rient,
Berlin, 1920
ORAL, M.Z., “Konya'da Alâeddin Camii ve Türbeleri”, Y ıllık
A raştırm alar D erg isi, Sayı:I, Ankara, 1957,
s.45-75
ÖGEL, S., “Bir Selçuklu Portalleri Grubu ve Karaman'daki
Hatuniye M edresesi Portali”, Y ıllık
A raştırm alar D erg isi, Sayı:II, 1957, Ankara,
1958, s. 115-127
ÖGEL, S., A n ad olu S elçu k lu la rı’n m T aş T ezy in a tı,
Ankara, 1966
ÖGEL, S., A n ad olu ’n u n S elçu k lu Ç eh resi, İstanbul, 1994
ÖNEY, G., A n ad olu S elçu k lu M im arisin d e S ü slem e v e
E l S a n a tla rı, Ankara, 1988
ÖNGE, Y., “Çankırı Hasbey Darüşşifası”, V a k ıflar D erg isi,
Sayı:V, Ankara, 1962, s.251-255
ÖNGE, Y., “Bilinm eyen Bir Selçuk M edresesi, Konya-Ali Gav
Zaviyesi ve Türbesi”, Ö nasya, Sayı:28, Ankara,
1967, s.l5-16;22
ÖNGE, Y., A nad olu'd a XII-X1II. Y ü zy ıl T ürk H am am ları,

146
Ankara, 1995
ÖNKAL, H., A n ad olu S elçu k lu T ü rb eleri, Ankara, 1996
ÖZERGİN, K., “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, T arih
D erg isi, Sayı:20, İstanbul,.1965, s.141-171
ÖZKARCI, M., A fyon. Çay’da E bû’l-M ü cah it Y u su f K ü lliy esi,
Ankara, 1996
RIEFSTAHL, R. M., C en u b i G arbi A nad olu'd a T ürk M im arisi,
İstanbul, 1941
SARRE, F., K onia, S eld sch u k ü ch e B ad en k m aler, Berlin,
1921
SARRE, F., K onya K öşkü, (Çev. Ş. Uzluk), Ankara, 1967
SCHNEIDER, G., T ürk M im arisin d en Ç izim ler, İstanbul, 2000
SEVGEN, N., A nad olu K a leleri, C:I,.Ankara, 1959
SÖNMEZ, Z., B a şla n g ıcın d a n 16. Y ü zyıla K adar A nad olu
T ürk İslâm M im arisin d e S a n a tç ıla r , Ankara,
1989
SÖZEN, M. vd., T ürk M im arisin in G elişim i v e M im ar S in an ,
İstanbul, 1975
SÖZEN, M., D iyarb ak ır'd a T ürk M im arisi, İstanbul, 1971
SÖZEN, M., D e v letin ’E v i Saray, İstanbul, 1990
SÖZEN, M., A n ad olu S elçu k lu M ed reseleri I-1I,
İstanbul,1970-72
SÜMER, F., Y abanlu P a za rı, İstanbul, 1985
TANYELİ, U ., A nadolu. T ürk K en tin d e F iz ik se l Y ap ın ın
E vrim S ü reci (ll-1 5 .y y ), İstanbul, 1987
TUNCER, O.C., A n ad olu S elçu k lu M im arisi v e M oğollar,
Ankara, 1986
TÜNCER, O.C., A nadolu, K ü m b etleri 1-2-3, Ankara, 1986, 1991
1992
TUNÇ, G., T aş K öprülerim iz, Ankara, 1978
TURAN, O., “Selçuklu Kervansarayları”, B e lle te n , Sayı: 39,
Ankara, 1946, s.471-496
TURAN, O., S elçu k lu la r T a rih i ve T ürk İslâm
M ed en iy eti, İstanbul, 1969
ÜNAL, R.H., L es M onum ents İslâ m iq u es A n cien s d e la
V ille d'E rzurum e t d e sa R eg io n , Paris, 1968
ÜNAL, R.H., “Osmanlı Öncesi Devirden Yayınlanm am ış Birkaç
Han Üzerinde İnceleme”, I n M em oriem A lbert
L ou is G abriel, Erzurum, 1978, s.453-483
ÜNAL, R.H., O sm anlı Ö n cesi A n ad olu T ürk M im arisin d e
T aç K apılar, İzmir, 1982
ÜNAL, R.H., Ç ifte M in areli M ed rese (E rzurum ), Ankara,
1989

147
YAVUZ, A. T., “Anadolu Selçuklu Dönemi K ervansaraylarının
Tipolojisi”, IV. M illi S e lç u k lu K ü ltü r v e
M e d e n iy e ti S e m in e ri B ild irile r i, Konya, 1995,
s.183-198
YAVUZ, A.T., Al ara H an’ın Tanıtılm ası ve Değerlendirilm esi”,
B e lle te n , Cilt: 33, Sayı: 132, A nkara, 1969, s.
429-491
YAVUZ, A.T., “Anadolu’da Eşodaklı Selçuklu H anları”, O.D.T.Ü
M im a rlık D e rg isi, Cilt:2, Sayı:2, A nkara, 1976,
s. 187-201
y e t k i n , s , k ., T ü r k M im a risi, A nkara, 1970
YURDAKUL, E., “Tokat Vilayetinde Bilinmeyen Bir Selçuklu
H ankahı”, Ö n a sy a , Sayı:59-60, A nkara, 1970,

148

You might also like