Professional Documents
Culture Documents
PROGRAMI
Referans No : TR52-11-TD-119
Mevlâna’nın döneminde oğlu Sultan Veled ve özellikle torunu Ulu Ârif Çelebi’nin
yaptığı ziyaretler sonucu Anadolu’da yayılan Mevlevî kültürü, Osmanlı Devletinin
kurulması ve genişlemesiyle devlet ileri gelenlerinin destek ve himayesiyle 3 kıtaya
yayılarak kurumsal hüviyetini ve nüfuzunu artırmıştı.
Rapor hazırlarken ziyaret etmekle birlikte yukarıda adı geçen Çorum ve Bursa
Mevlevîhânelerini yazmadık. Çünkü Çorum Mevlevîhânesi günümüzde kişisel mülk
olarak bir derneğin merkezi olarak kullanılmakta ve Mevlevîlikle ilgili herhangi bir
faaliyet yapılmamakta; Bursa Mevlevîhânesi ise, sadece su deposunun ön kısmına
asılı bir tabeladan ibaret olup, arsasının altında Bursa Belediyesi’nin şehre su
dağıtım şebekesinin bulunduğu boş bir araziden ibaretti. Yine İstanbul’da bulunan
Üsküdar Mevlevîhânesi’nin yıpranmış yapısının bir derneğe tahsis edilmiş olması ve
Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nden ise günümüze kadar bir şey kalmadığından dolayı
raporumuza almadık.
İnceleme gezileri ile birlikte bir buçuk ay gibi kısa bir sürede hazırlamaya
çalıştığımız bu raporu, ziyaret ettiğimiz yerlerde, bu görevin ve aksaklıklarda tedbirler
alınmasının öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve Konya’yadaki ilgili mercîlere;
daha özelde ise Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü’ne düştüğünü
belirten yetkililerden de aldığımız cesaretle ilgililerle paylaşıyor, Konya olarak
geçmişte olduğu gibi Mevlâna ve Mevlevîlik konusunda bu şehrin üzerine büyük
görevler ve sorumluluklar düştüğünü tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Son olarak;
Enstitümüz adına bize verdiği destekten dolayı MEVKA’ya teşekkürlerimizi
sunar, Konya’mızın dünyaya hediye ettiği Hz. Mevlâna ve evrensel düşüncesini,
Mevlevîlik Kültürünü aslına uygun bir şekilde araştırmak, tanıtmak, geliştirmek ve
yaşatmak adına yıllardır dile getirilen ve 10 yıldan bu yana bizim de telaffuz ettiğimiz
uzman kişiler tarafından koordine ve idare edilecek olan “Canlı Mevlevîhâne”
projesinin bir an önce hayata geçirilerek bu görevde somut bir adım atılmasını tüm
yetkili ve ilgililerden bekliyoruz. Bunun tarihi bir görev ve sorumluluk olduğunu,
aksi halde ilgili ilgisiz kişi ve kurumlar tarafından ülkemizin dört bir köşesinde ve
Konya’mızda yapılan başta Semâ kursları, Semâ Dersleri, Mesnevî Dersleri gibi
maddi rant ve reklam amaçlı girişimlerin çoğalacağını hatırlatmak istiyoruz.
Tarihçe
Afyon Mevlevîhânesi Konya eserden bilinmektedir. Ulu Ârif Çelebi’yi
Mevlâna Dergâhı’ndan sonra önemli Afyon’da misafir eden Sâhiboğlu Ahmed
âsitânelerden birisidir ve ilk tesis edilen Bey ona olan hürmetinden dolayı eski
Mevlevîhânelerdendir. binanın yerine ahşap yeni bir bina inşa
ettirmiştir. Mevlevîhâne XIX. yüzyıla
Afyon Mevlevîhânesi’nin ilk temelleri gelene kadar birçok onarım faaliyetine
Mevlâna’nın torunu Ulu Ârif Çelebi tabi tutulmuştur.
döneminde (XIII. yüzyıl sonları) atılmış,
asıl şöhretine ise Mevlâna’nın 7. kuşak Sultan Dîvâne’nin kızı Destina hatun
torunlarından Sultan Dîvâne (Mehmed zamanında vukua gelen bir yangın
Semâi Çelebi) döneminde (XV. yüzyıl) felaketi neticesinde harap olan dergâh
kavuşmuştur. Mevlâna ile beraber onarılmış, Güneş Hatun zamanında yine
Sultan Veled’in de Afyon’a karşı bir bir yangın olmuş ve tekrar onarılmıştır.
ilgisi olduğu Menâkıbü’l-Ârifîn adlı Dergâhın kaderindeki üçüncü yangın
Günümüzde Afyonkarahisar
Mevlevîhânesi (Sultan Divani
ikincisi ise “40 Hatimli, 40 Hafızlı,
Mevlevihane Müzesi)
40 bin kap şifalı aşure” geleneğinin
Ziyaret tarihimiz: 30 Ocak 2012
ilk defa burada başlamış ve diğer
1925 yılından bu yana camii
Mevlevîhânelere yayılmış olmasıdır.
olarak kullanılan Afyonkarahisar
Bu gelenek muharrem ayında bugünde
Mevlevîhânesi, 2007-2008 yılları
devam ettirilmekte, her bir kazanın
arası yeniden restore edilmiş, camii
bir hayırsever tarafından masrafının
kısmına fazla müdahale edilmeden
üstlenilmesiyle 40 kazanda aşure
dışarıdaki Matbah-ı Şerif, Dede ve derviş
pişirilerek şehir protokolü ve halkın
hücreleri iç tasarımıyla yenilenmiş ve
katılımıyla bir tören icra edilmektedir.
mankenler konularak Müze vasfıyla
ziyarete açılmıştır. Mevlevîhâneyi
Mevlevîhâne Müzesi’nin ilk müdürü
diğer Mevlevîhânelerden ayıran iki
olan ve restorasyonu esnasında büyük
husus vardır. İlki Mevlâna’nın 7.
gayretler sarf eden Afyonkarahisar İl
nesilden torunu olan Sultan Dîvâne’nin
Kültür ve Turizm Müdürü Lokman
evlatları Güneş ve Destina hatunların
Derya Solmaz, Mevlevîhâne ve şehre
burada etkin bir görevde bulunmaları;
KİTAPLAR:
Ilgar, Yusuf; Karahisâr-ı Sâhib Sultan Dîvânî Mevlevîhânesi ve Mevlevî Meşhurları, Afyon,
2008
MAKALELER:
Ilgar, Yusuf; “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi”, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde
Mevlevîhâneler Kongresi, 1993, s. 107-141.
Şimşekler, Nuri; “Şâhidî Dede’nin Gülşen-i Esrâr’ına Göre Afyon ve Çevresinde Mevlevî
Muhitleri”, VI. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, (10-11 Ekim 2002),
Afyonkarahisar, 2002, s. 309-317
Tarihçe
Mevlevî tarîkatının önemli Beyi I. Yakup Çelebi’nin de mürid olduğu
merkezlerinden biri olan bu zaviye, bu dönemde Kütahya’nın
Kütahya Mevlevîhânesi Konya ve köylerine kadar yayılan Mevlevîliğin
Afyonkarahisar’dan sonra erken dönem bölgedeki merkezi haline gelmiştir.
Mevlevîhâneleri içinde zikredilmiş ve
banisi Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled Kütahya Mevlevîhânesi tarihinde en
müntesiblerinden “Kütahya Fâtihi” önemli mevki hiç şüphesiz, dergâhın
diye bilinen Emir İmâdüddin Hezâr bilinen ilk şeyhi kabul edilen Celâleddin
Dinâri’dir. Kütahya’yı çok seven Sultan Ergun Çelebi’ye aittir. Konya’da yetişmiş
Veled’in arzusu üzerine daha sonra ve Kütahya’ya postnişîn olmuştur. Ergun
Ergûniye Dergâhı olarak meşhur olacak Çelebi ile birlikte dergâha ilave edilen
yere Mevlevî dergâhı inşa edilmiştir. hücre, matbah ve semâhane ile Kütahya
Mevlevîhânesi zamanının en önemli
Daha sonra Ulu Ârif Çelebi’nin Ahmet âsitânelerinden biri olmuştur.
Eflâki ile birlikte ziyaret ettiği ve Kütahya Mevlevîhânesi’nde, XIX. asrın
konakladığı, zamanın Germiyanoğlu başlarında II. Mahmut döneminde
Günümüzde Dönenler
Camii (Kütahya-Erguniyye
Mevlevîhânesi)
Ziyaret tarihimiz: 31 Ocak 2012
Bugün sadece camii olarak kullanılan
Mevlevîhâneye sabah saat 10 civarında
vardık, kapısı açıktı, ama içeride
imam veya müezzin dâhil olmak üzere
kimse yoktu. Birkaç saatlik ziyaretimiz
esnasında da kimse gelmedi.
KİTAPLAR:
Doğan, Abdurahman; “Kütahya Erguniyye Mevlevîhânesi”, Kütahya, 2006
MAKALELER:
Özönder, Hasan; “Kütahya Mevlevîhanesi”, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde
Mevlevîhâneler Kongresi, 1993, s. 69-90.
Tarihçe
Mevlevîhâne Eskişehir’in Odunpazarı mektebi, misafirhane (tabhâne), mutfak,
semti, Paşa Mahallesinde yer alan odunluk, fırın, yemekhâne, çeşme ve
Kurşunlu Camii ve etrafındaki ahırdan (kervansaray) oluşmaktadır.
yapılardan oluşmaktadır.
Bir süre medrese olarak işlev gören
Kurşunlu Camii ve külliyesinin, 1515- külliyenin Mevlevîhâne oluşu
1525 tarihleri arasında, Kanûni’nin 1571 senelerine kadar uzansa da
vezirlerinden Çoban veya Gâzi Melek tarihi seyri hakkında fazla bir bilgi
lakaplı Mustafa Paşa tarafından yapıldığı bulunmamaktadır. Günümüzde cami,
bilinir. Külliyenin mimarı tam olarak 20 hücreli derviş odaları, semâhâne,
bilinmemekle beraber Mimar Sinan’dan harem kısmı, yemekhane, mutfak ve
önceki baş mimar Acem Ali’nin olduğu kervansaray ayaktadır.
tahmin edilmektedir.
Mevlevîhâne, XIX. yüzyılın başlarında on
Çoban Mustafa Paşa’nın 1526 tarihli beş akçe aylık ile Muhammed Mustafa
vakfiyesinde belirtildiğine göre külliye uhdesinde iken vefatıyla dergâh yönetimi
cami, 20 hücreli bir zâviye, sıbyan oğulları Süleyman ve Muhammed
Günümüzde Eskişehir
Mevlevîhânesi (Kurşunlu Camii
Külliyesi)
Ziyaret tarihimiz: 31 Ocak 2012
Eskişehir Mevlevîhânesi ziyaretimiz ilk
olarak Hz. Mevlâna’nın torunlarından
Berna Çelebi Hanımefendi ile 2006’da
kurdukları “Eskişehir Mevlevîhânesi
Kültür Derneği”ne oldu. Dernek,
Kurşunlu Camii Külliyesi içerisinde
tahminen eskiden kütüphâne olarak
kullanılan bir bölümde faaliyet
gösteriyor. Dernek etkinliği olarak
her cumartesi semâhâne bölümünde
KİTAPLAR:
Adalıoğlu, Hüseyin, Nizamettin Arslan; Eskişehir Mevlevîhanesi, Odunpazarı Belediyesi Yay.,
İstanbul, 2011 (ilk baskı: Kesit Yay., İstanbul, 2009)
MAKALELER:
Seçkin, Aydın; “Türkiye’deki Önemli Mevlevîhâneler ve Mevlevîhânelerin Yaşatılmasında
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Rolü”, Dünyada Mevlâna İzleri Uluslar Arası Sempozyum,
(13-11 Aralık 2007), Konya, 2007, s. 10
Dıvarcı, İbrahim, Ahmet Kuş, Feyzi Şimşek; Türkiye Mevlevîhâneleri Fotoğraf Albümü,
Konya, 2005, s. 146-155
Tarihçe
Mevlevîliğin Konya çelebileri vasıtası Mehmed Hakikî Dede tarafından XVII.
ile yaygınlaştığı dönemde, I. Bostan yüzyılda yaptırıldığı bilinmektedir.
Çelebi zamanında (XVII. yüzyıl) Şam ve Mehmet Dede ölümüne (1653) kadar
Yenikapı Mevlevîhâneleriyle aynı devirde Mevlevîhânenin postnişînliğini de
açılan Gelibolu Mevlevîhânesi, Osmanlı yürütmüştür.
Devleti sınırları dâhilinde kurulmuş,
içlerinde çile çıkarılan, derviş yetiştirilen Diğer Mevlevî âsitâneleri gibi Gelibolu
ve adına âsitâne denilen 13 Mevlevî Mevlevîhânesi de zaman zaman
dergâhı arasında en geniş araziye ve tamirata tabi tutulmuş, çoğu zaman
en büyük semâhâneye sahip olandır. bu tamiratlar bizzat devlet erkânı
Bugün, Gelibolu Hamzakoy’daki askeri tarafından yaptırılmıştır. Şimdilik ilk
bölge içinde yer alan ve deniz kenarına tamiratının III. Mustafa döneminde
yakın bir alanda bulunan Mevlevîhâne, yapıldığını bildiğimiz Mevlevîhâne, 1766
semâhâne-türbe binası ve iki taç kapıdan depreminde büyük zarar görmüş ve
ibarettir. tamir edilmiştir. Bu tamirat sırasındaki
keşif raporunda Mevlevîhâne binası
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile ilgili bilgiler, XVIII. yüzyılın ikinci
mülkiyetindeki Gelibolu yarısında dergâhın müştemilatının
Mevlevîhânesi’nin vakfiyesi ele nasıl olduğunu göstermektedir ki buna
geçmediğinden yapılış tarihi belli göre Mevlevîhânenin; küfenk taşından
değildir. Ancak Mevlevî şeyhi Ağazâde yapılmış minareli, kiremit örtülü ve
KİTAPLAR:
Yazıcı, Gülgûn; “Gelibolu Mevlevîhânesi ve Gelibolu’da Mevlevîlik”, İstanbul, 2009
MAKALELER:
Ülkü, Osman; “Gelibolu Mevlevihanesi”, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi - 4, Özel Sayı,
Erzurum, 1998, s. 188-196.
Çelebi, Celâlettin; “Son Yüzyılda Mevlevîlik”, Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni, (15-17 Aralık
2000), Ankara, s. 337-338.
Dıvarcı, İbrahim, Kuş, Ahmet, Şimşek, Feyzi; Türkiye Mevlevîhâneleri Fotoğraf Albümü,
Konya, 2005, s. 113-122
Tarihçe
Yenikapı Mevlevîhânesi, Zeytinburnu Malkoç Mehmet Efendi’nin bu
ilçesi Topkapı surları dışında, Mevlevîhâneyi kurmasını, atlatmış
Merkez Efendi Caddesi ile Mevlevî olduğu bir ölüm tehlikesine bağlayanlar
Tekkesi Sokağı arasındaki parselde olmuştur. Hafız Paşa’nın yanında
bulunmaktadır. Bağdat ve Revan seferlerine (1635)
katılmış, dönüşte yeniçerilerle aralarında
Mevlevîhâne, kuruluşundan sonra anlaşmazlık çıkmış ve öldürülmek
uzun yıllar İstanbul’daki Mevlevîliğin istenmiştir. Bu badireyi atlattıktan
merkezi, bir “âsitâne” olarak sonra dönüşte Konya Mevlâna
kullanılmıştır. Yenikapı Mevlevîhânesi, Dergâhı’nı ziyaret etmiş “İstanbul’a sağ
selamlığı, haremi, türbesi, semâhânesi, salim gitmek nasip olursa, orada bir
muvakkithânesi, hünkâr mahfili, Mevlevî dergâhı yaptıracağım” diye
matbah-ı şerîfi, sarnıçları, hâmuşânı dua etmiştir. İstanbul’a dönüşünde de
ve müştemilât bölümleri ile büyük dergâhın yapımını başlatmış, 1597’de
bir külliyedir. 1597 yılında açılan Mevlevîhâne’yi açarak Sinan Mevlevî’nin
Mevlevîhânenin kurucusu Yeniçeri oğlu Kemal Ahmed Dede’yi şeyh
Ocağından kâtip Malkoç Mehmet yapmıştır. Yenikapı Mevlevîhânesi
Efendi’dir. başlangıçta semâhâne, mescit, harem,
KİTAPLAR:
Ziya, Mehmet (İhtifalci); Yenikapı Mevlevîhânesi, İstanbul, 1913
Defter-i Dervîşân-Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, az. Bayram ali Kaya, Sezai Küçük,
Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yay., İstanbul, 2011
MAKALELER:
Tanman, Baha; “Yenikapı Mevlevîhânesi”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara, 1992, s. 93-108
Koçu, Reşad Ekrem; “Yenikapı Mevlevîhânesi”, Yeni Musiki Mecmuası, C. 14, S. 170, İstanbul,
1962, s. 59-61
Küçük, Sezai; “Bütün Yönleriyle XIX. Yüzyılda Yenikapı Mevlevîhânesi”, X. Millî Mevlâna
Kongresi, 2002, s. 163-196
Tarihçe
Beşiktaş Mevlevîhânesi’ni XVII. yüzyılın deniz sakinleşmiş, yeniden hareket
önde gelen devlet adamlarından ettiğinde fırtına başlamıştır. Bunu bir
Sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa 1613 gönül kırıklığına bağlayan Hüseyin
yılında yaptırmıştır. Mevlevîhânenin Paşa “Galiba Gelibolu erenlerinden
ilk şeyhi, aynı zamanda Gelibolu birini ziyaret etmeyi unuttuk.” diyerek
Mevlevîhânesi’nin şeyhi de olan Ağazâde sorup, soruşturmuş ve Mehmet Dede’yi
Mehmet Dede’dir. Bu Mevlevîhânenin ziyaret etmediğini öğrenmiştir. Bunun
kuruluşunu anlatan ilginç bir öyküsü de üzerine Mehmet Dede’ye giderek
vardır: kusurunun bağışlanmasını istemiştir.
Kaptan-ı Derya Ohrili Hüseyin Paşa O da donanmanın Marmara’ya açılması
Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu’ya için dua etmiş ve Paşa’ya bir daha fırtına
uğramış ve Gelibolu Mevlevîhânesi ile karşılaşmayacağını söylemiştir.
Şeyhi Ağazâde Mehmet Dede’yi Bunun ardından da yakında Sadaret
ziyaret etmeyi unutmuştur. İstanbul’a mührü ile payelendirileceğini, sonra da
hareketinde şiddetli bir fırtınaya saraya damat olacağını müjdelemiştir.
tutulmuş ve geriye dönmek zorunda Gerçekten de Ohrili Hüseyin Paşa
kalmıştır. Tekrar Gelibolu’ya geldiğinde İstanbul’a dönüşünde sadrazamlığa
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Sultan İlk şeyhi, tanınmış Mevlevî şeyhlerinden
Abdülaziz Boğaziçi kıyılarında mûsıkîşinâs Hüseyin Fahreddin
Çırağan Sarayını yaptırırken Beşiktaş Dede olan Bahariye Mevlevîhânesi,
Mevlevîhânesi’ni de yıktırmış ve dergâhların kapatılmasından sonra
Mevlevîhâne 1867 yılında geçici olarak bakımsız kalmış, semâhânesi 1935’te
Fındıklı’daki Karacehennem İbrahim yıktırılmış, 1938-1939’da harem dairesi
Paşa Konağına taşınmış, orada iki yıl yanmıştır. Mescit uzun yıllar depo
kalmıştır. Maçka sırtlarında, bugünkü olarak kullanılmış, Mevlevîhânenin son
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden şeyhinin varisleri ile Şeyh Hasan Nazif
Fakültesi’nin bulunduğu yerdeki yeni Efendi, Şeyh Küçük Hasan Nazif Efendi,
Mevlevîhânenin yapımı tamamlanınca Yenişehirli Avni Bey ve Sikkezanbaşı
da oraya taşınmıştır ailesinin gömülü olduğu türbe
Günümüzde Bahâriye
Mevlevîhânesi
Ziyaret tarihimiz: 04 Şubat 2012
üst birimi olan vakıf, İslâmî metod
Bahâriye Mevlevîhânesi’nin İstanbul
ve eğitimlerin verildiği bir kurum. Bu
Büyükşehir Belediyesi tarafından
Mevlevîhâne de öncelikle bu amaç
restorasyonunun tamamlanmasının
doğrultusunda -özellikle gençlere- eğitim
ardından bazı vakıf ve derneklerin
verecekmiş. Ayrıca geleneksel sanatların
buraya talip olduğunu biliyorduk.
icra edildiği, eğitiminin yapıldığı bir
Mevlevîhâneye vardığımızda buranın
mekân olarak da kullanılacakmış. Murat
yakın bir zamanda “Başbakan ve
Bey, amaçlarını ise İslam’ın nurunu
Belediye Başkanının teveccühüyle” İnsan
gönüllere taşıma misyonu olarak
Vakfı’na tahsis edildiğini öğreniyoruz.
dillendiriyor. Yine bu yönde çeşitli
Bizi Vakfın Genel Sekreter Yardımcısı
kesimlerden kişi ve STK’ları dinleyip
Murat İnkaya karşılayarak öncelikle
bir yol haritası çizdiklerini ekliyor. Biz
vakfın misyonu hakkında bilgi veriyor.
buranın bir Mevlevîhâne olduğunu ve bu
Bu bilgiler çerçevesinde; insan ve
yönde nasıl bir planlama ve yol haritası
Medeniyet Hareketi Derneği başta olmak
belirlendiğini öğrenmek istiyoruz.
üzere bazı dernek yapılanmalarının
Murat Bey Mevlâna ve Mevlevîlik
KİTAPLAR:
Tanman, Baha; Beşiktaş Mevlevîhanesi’ne İlişkin Bir Minyatürün Mimarlık ve Kültür Tarihi
Açısından Değerlendirilmesi, İstanbul, 1990.
MAKALELER:
Küçük, Sezai; Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul, 2003, s. 136-146
Çelebi, Celâlettin B; “Son Yüzyılda Mevlevîlik”, Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni, (15-17
Aralık 2000), Ankara, s. 337-338.
Gölpınarlı, Abdülbâki; “Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik”, (hzl. Ahmed Ateş), Türk Dili, C. 3, S.
33, Ankara, 1954, s. 533-534.
Veled Çelebi İzbudak, Hatıralarım, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1946, muhtelif sayfalar
Şimşekler, Nuri, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, Aşkın Sultanları-
Son Dönem İstanbul Mevlevîleri Ulusal Sempozyumu, 14-15 Mayıs 2010, Bildiriler, İstanbul,
2010
Pîr Aşkına, Haz. Nuri Şimşekler, TİMAŞ Yay., İstanbul, 2010, muhtelif sayfalar
Tarihçe
İlk adı Kulekapı(sı) Mevlevîhânesi paşadan arazisinin bir bölümünü
olan Galata Mevlevîhânesi, İstanbul’un Mevlevî dergâhı yapmak için ister.
fethinden sonra 1491 yılında Osmanlı’nın İskender Paşa da bu dileği kabul eder
yeni başkentinde kurulan ilk Mevlevî ve 1491'de Galata Mevlevîhânesi'nin
tekkesidir. Tanınmış batılı gezginlerinin yapımına başlanır.
“Beyoğlu Mevlevîhânesi”, “Kulekapı
Mevlevîhânesi” olarak sözünü ettiği 1509 depreminde Galata
Mevlevîhânenin bulunduğu yerde daha Mevlevîhânesi’nin de hasar gördüğü
önce Bizans’ın St. Theodore Manastırı tahmin edilebilir. Mevlevîhâne,
vardı. dördüncü postnişîn Mesnevîhan
Mahmud Dede’nin vefatından sonra
Ağaçlarla kaplı bu ıssız yeri, Sultan II. sahipsiz kalarak harap olmuş, bir
Bayezid bostancıbaşılık ve beylerbeylik süre Halvetî zâviyesi, daha sonra da
yapan İskender Paşa'ya verir, o da medrese olarak kullanılmıştır. XVII.
burada bir av çiftliği kurar. Mevlâna’nın yüzyılın başlarında Konya’daki çelebilik
torunlarından Dîvâne Mehmed Çelebi, makamınca görevlendirilen Şeyh
Günümüzde Galata
Mevlevîhânesi
Ziyaret tarihimiz: 05 Şubat
2012
Galata Mevlevîhânesi’ni
Pazar günü ziyaretimizin
sebebi, her pazar saat
16.00’da burada Mukâbele-i
Şerif icrâ edilmesiydi.
KİTAPLAR:
Kerametli, Can; Galata Mevlevîhanesi Divan Edebiyatı Müzesi, Türk Turing ve Otomobil
Kurumu, İstanbul, 1977.
MAKALELER:
Uzluk, Şehabeddin; “Galata Mevlevîhânesi ve Şeyh Ahmed Celâleddin Baykara Dede Efendi”,
III. Milli Mevlâna Kongresi, 1988, s. 297-300.
Yücel, Erdem; “Galata Mevlevihanesi”, Arkitekt, C. 48, S. 376, İstanbul, 1979, s. 134-136.
Tarihçe
Konya’dan sonra asitâneler içinde birinci Mevlevîhâne külliyenin biraz uzağında
derecede Afyonkarahisar, ikinci derecede bulunmaktadır. Manisa’da Mevlevî
de Manisa ve Halep Mevlevîhâneleri kültürünün yerleşmesi sonucunda,
gelmiştir. Bu anlamda Manisa Şer’i sicillerden öğrenildiğine göre
Mevlevîhânesi Konya’dan sonra Mevlevî Osmanlı döneminde de Mevlevîhane
tekkeleri içinde önemli bir merkez işlevini sürdürmüş, 1664, l665, 1681
sayılmıştır. ve 1694 yıllarında onarılmıştır. Fatih
döneminde tertip edilen vakfiyeye göre
Manisa’nın Yukarı Tabakhane içinde Mevlevî şeyhinden, Mesnevîhân’a,
Mahallesi’nde, Milli Park içerisinde, Spil kilerciden aşçıya kadar bir çok kişinin
Dağı eteklerinde bulunan Mevlevîhâne, ikamet ettiği ve maaş aldığı bir tekke
kitabesinden öğrenildiğine göre; olarak şehir hayatında etkinliğini
Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi sürdürmüştür. XVI. yüzyılda bu
tarafından 1368-1369 yıllarında etkinliğini sadece imaret fonksiyonu ile
yaptırılmıştır. Mevlevîhâne, İshak icra etmiş olsa da, XVII. yüzyılın ikinci
Çelebi’nin 1366-1379 yıllarında yaptırdığı yarısından itibaren Mevlevîhânenin
Ulu Cami Külliyesi’nin bir bölümünü güçlü bir hale geldiği anlaşılmaktadır.
oluşturmuştur. Bununla beraber
Acun, Hakkı; “Manisa Mevlevihanesi, IX. Vakıf Haftası Kitabı”, Ankara, 1992, s. 109-124.
Dıvarcı, İbrahim, Kuş, Ahmet, Şimşek, Feyzi; “Türkiye Mevlevîhâneleri Fotoğraf Albümü”,
Konya, 2005, s. 250-257
Tarihçe
XIV. yüzyılın başından itibaren Muğla Mevlevîhânesi’nin kurucusu
kurumsallaşıp yayılmaya başlayan olarak görülebilecek olan Hüdâyî
Mevlevîlik Ege bölgesinde de kendini Dede, 1480 yılında vefat edince,
sevdirmiş ve özellikle XVI. yüzyıldan dergâh haziresinde medfûn bulunan
itibaren tüm bölgede yaygınlaşmıştır. Seyyid Kemâleddin’in ayak ucuna
defnedilmiştir. Muğla Mevlevîhânesi’nin
XIII. yüzyılın başlarından itibaren asıl şöhretini ise Hüdâyî Dedenin oğlu
tasavvufa ilgi duyan şehirlerden biri Şâhidî Dede (ö. 1550) aracılığı ile
de Muğla olup, bu alanda ilk tanınmış olmuştur. Hüdâyî Dede’nin Mesnevî
şahsiyeti 1480 yılında 90 yaşlarında okuttuğu ve oğluna Farsça öğrettiği;
vefat eden Sâlih Hüdayî Dede’dir. Sâlih Şâhidî’nin tefsir okuyup feyz aldığı
Hüdâyî Dede, ilk tahsilini Emir Sultan’ın ve Vakıf köyü imamının Mevlevî
kız kardeşinin oğlu olup Muğla’ya Fenâyî olduğu bilgilerinden hareketle,
yerleşen Seyyid Kemâleddin’den almış, Mevlevîlik geleneğinin, Şâhidî’den
daha sonra Mevlevîliğe intisab ederek önce de yörede mevcut olduğu
muhtemelen 1450’li yıllarda, Fatih anlaşılmaktadır.
Sultan Mehmed’in inâyetiyle Muğla
Mevlevîhânesi’ni kurmuş ve burada Muğla Şâhidi Mahallesi’nde bulunan
Mesnevî okutmuştur. ve 1925 yılından sonra Şâhidi Camii
Bu basılı materyal T.C. Mevlana Kalkınma Ajansı’nın (MEVKA) Desteklediği
“Günümüze Kadar Ulaşan Mevlevîhânelerin İncelenmesi ve Rapor Hazırlanması” Projesi kapsamında hazırlanmıştır.
İçerikle ilgili sorumluluk S.Ü. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü’ne aittir. 59
T.C. Mevlana Kalkınma Ajansının görüşlerini yansıtmaz.
kesin olmamakla birikte -Afyonkarahisar
Mevlevîhânesi’nin içerisinde şeyhi
Dîvâne Mehmed Çelebi’nin kabrine
yakın bir yerinde de sandukası bulunan-
Şâhidî Dedenin de kabri vardır.
Cami olarak kullanılan Mevlevîhâne
ve avlusundaki türbe 2007 yılında
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
onarılmıştır.
KİTAPLAR:
Açıkgöz, Nâmık; Şâhidî ve Muğla’da Mevlevîlik, Muğla, 2008
TEZ VE MAKALELER
Çıpan, Mustafa; “Muğlalı İbrahim Şâhidî: Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve Gülşen-i
Vahdet (Tenkidli Metni)”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1985 (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi)
Şimşekler, Nuri, Şâhidî İbrâhîm Dede’nin Gülşen-i Esrâr’ı, Tenkitli Metin-Tahlil, Selçuk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1998 (Yayınlanmamış Doktora Tezi)
Çıpan, Mustafa; “Konya Mevlâna Müzesi Hazine-i Evrak Arşivindeki Belgelere Göre Muğla
Mevlevîhanesi”, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde Mevlevîhâneler Kongresi, 1993.
Şimşekler, Nuri, “The Spread of The Mawlawiyya and The Reasons for Its Spread in The
Aegean Region in The XVIth Century”, Mevlâna Araştırmaları Dergisi-The Journal of Rumi
Studies, Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., Yıl: 1, Sayı: 1,
Mayıs 2007, ss. 143-158
Dıvarcı, İbrahim, Kuş, Ahmet, Şimşek, Feyzi; “Türkiye Mevlevîhâneleri Fotoğraf Albümü”,
Konya, 2005, s. 244-250
Tarihçe
Mevlevîlikle ilgili en eski kaynaklardan yedi adet zâviyenin ulaşmasına rağmen
olan Ahmed Eflâkî Dede’nin Menâkıbü’l- bugün bu isimle anılan bir zaviye
Ârifîn’inden (Âriflerin Menkıbeleri) bulunmamaktadır. Zâviyenin 1471
okuduğumuz kadarıyla, Tokat şehri yılında Uzun Hasan’ın Tokat’ı baştan
Mevlevîlikle Mevlâna henüz hayatta iken sona tahrip etmesi sırasında yok olduğu
tanışmıştır. Mevlâna dönemin önemli sanılmaktadır. Daha sonra, Mevlevîhâne
devlet adamlarından olan Muîniddin Sultan Ahmed’in vezirlerinden Sülün
Pervâne’nin isteği üzerine, Fahreddin-i Muslu Paşa tarafından 1638 yılında
Irâki isimli halifesini Tokat’a göndermiş yaptırılmıştır. Bu yapı tarihi kayıtlarda
ve adına büyük bir dergâh açılmıştır. 1703 yılında yapıldığı anlaşılan onarıma
rağmen varlığını günümüze kadar
Tarihî kaynaklarda, ilk Mevlevîhâne sürdürmüştür.
olarak kullanıldığı tahmin edilen
Pervâne Zâviyesi adında bir zâviyenin Günümüze kadar ulaşan ve halen ayakta
var olduğu kayıtlı olmakla birlikte, olan Mevlevîhâne, Osmanlı arşivinde
Tokat’ta XIII. yüzyıldan günümüze bulunan kayıtlara göre 1845-1875 yılları
Dıvarcı, İbrahim, Kuş, Ahmet, Şimşek, Feyzi; “Türkiye Mevlevîhâneleri Fotoğraf Albümü”,
Konya, 2005, s. 276-285
Akar, Hasan, “Tokat Mevlevîhânesi İlk Şeyhlerinden Ârife Hoş-lika Hanım ve Hz.
Mevlânâ’nın 738. Vuslat Yıldönümüne Tokat’ta Yapılan Etkinlikler Üzerine Bazı Notlar”,
Tokat Gazetesi, 6 Ocak 2012, s. 7