You are on page 1of 185

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ZENBİLLİZADE FUDAYL ÇELEBİ’NİN TENVΑU’L-USÛL ADLI ESERİNİN


TAHKİK VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer KORKMAZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2014
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ZENBİLLİZADE FUDAYL ÇELEBİ’NİN TENVΑU’L-USÛL ADLI ESERİNİN


TAHKİK VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer KORKMAZ

Danışman
Prof. Dr. Nasi ASLAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2014
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Bu çalışma, jürimiz tarafından Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK


LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. Nasi ASLAN

(Danışman)

Üye: Doç. Dr. Hayri KAPLAN

Üye: Yrd. Doç. Dr. Hasan AKKANAT

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

…/…/2014

Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL

Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
iii

ÖZET

ZENBİLLİZADE FUDAYL ÇELEBİ’NİN TENVÎʻU’L-USÛL ADLI ESERİNİN


TAHKİK VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer KORKMAZ

Yüksek Lisans Tezi, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Nasi ASLAN

Ocak, 2014, 172 Sayfa

İslam kültürünün yazılı kaynakları arasında “klasik eserler” diye anılan ilmî
çalışmaların önemli bir bölümü hâlen yazmalar halinde bulunmaktadır. Geçmişte
belirli bir alanda ilmî gelenek çerçevesinde kaleme alınan bu eserlerin metin neşrinin
yapılarak o alanda günümüz araştırmalarına konu edilmesi yeni tespitlere ve bilgilere
ulaşmada katkı sağlamaktadır. Bundan dolayı yazma eserler üzerinde çalışmak bir
açıdan geçmişe ait bir sorumluluğu yerine getirmek, gelecekteki ilmî çalışmalara
zemin hazırlamak anlamına gelmektedir. Söz konusu alan Fıkıh ve Fıkıh Usûlü olunca
karşımıza tarihten miras kalan ciddi bir yekûn çıkmaktadır.
Tezimizde Osmanlı dönemi fakîhlerinden Zenbillizade Fudayl Çelebi’nin
halen yazma halindeki Tenvîʻu’l-Usûl adlı eserini tahkik ederek Fıkıh Usûlü
alanındaki görüşlerini değerlendirdik. Bu alandaki düşüncelerinin anlaşılmasına ve
analizine yardımcı olacak tarzda müellifin biyografisine yer verdik.
Çalışmamız biri giriş olmak üzere dört bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.
Girişte tezin konusu, kapsamı, amacı ile ilgili bilgileri verdikten sonra araştırmada
izlenen metot ve teknikleri belirttik. İkinci bölümde, eserin müellifi Fudayl Çelebi’nin
hayatı, ilmi kişiliği ve eserleriyle ilgili elde ettiğimiz bilgileri değerlendirdik. Üçüncü
bölümde, müellifin kendisinden önceki usûl âlimlerinden istifade ettiği yahut onlardan
ayrıldıkları noktaları tespit ederek müellifin usûl anlayışını ortaya koymaya çalıştık.
Dördüncü bölümde, eserin nüshalarının tanıtımını yaptıktan sonra tahkikte izlediğimiz
metotları zikrederek tahkikli metne yer verdik. Sonuç bölümünde ise çalışmamız
neticesinde vardığımız sonuçlara dair genel bir değerlendirme yaptık.
Anahtar Kelimeler: Zenbillizade, Fudayl Çelebi, Cemali, Tenvîʻu’l-Usûl,
Fıkıh, Usûl
iv

ABSTRACT

EDITING AND REVIEWING ZENBİLLİZADE FUDAYL ÇELEBİ’S TANWİʻ AL-


USUL

Ömer KORKMAZ

Master Dissertation, Department of Basic Islamic Sciences

Supervisor: Prof. Dr. Nasi ASLAN

January, 2014, 172 Pages

Significant amount of scholarly studies known as classic books among the


written sources of Islamic culture are still in manuscript forms. Publishing these
manuscripts written in a specific field with the framework of a scholarly tradition will
contribute to new findings and data in the contemporary version of those fields. Thus,
working on the manuscripts is one’s responsibility to the past, and will form a basis
for the future studies. When the subject of the study field is Fiqh (Islamic Law) and
Fiqh al-usul (Methodology of Islamic Law) there is a heritage of a great number of
classics from the past.
In this dissertation, we edited the manuscript of Tanwiʻ al-usul which belongs
to faqih of Ottoman period, Zenbillizade Fudayl Çelebi, and evaluated his ideas on
Methodology of Fiqh. We also included his biography in order to help us understand
and analyze his ideas more clearly.
This study consists of an Introduction and three Sections and a Conclusion. In
the Introduction, important issues such as subject, scope, purpose, methods and
technics of the dissertation are covered. In the Second Section we evaluated the data
about the life of Fudayl Çelebi, his scholarly personality and his other works. In the
Third Section, we tried to signify and differentiate particular points the author
benefited from other methodologist before him. In the Fourth Section, we introduced
the copies of the manuscript and explained the methods we followed while editing it.
In the Conclusion, we evaluated the data and findings.

Key Words: Zenbillizade, Fudayl Çelebi, Cemâli, Tanwiʻ al-usul, Fiqh, Usul
v

ÖNSÖZ

Altı yüz yıllık hâkimiyeti boyunca Osmanlı Devleti siyasi, iktisadi ve içtimaî
alanda sayısız denilebilecek gelişmelere sahne olmuştur. Üç kıtada geniş topraklar
üzerinde çeşitli din, dil ve ırklara mensup insanların bu kadar uzun süre bir arada
yaşamaları, geniş bilgi ve tecrübelere sahip kabiliyetli, disiplinli ve aynı zamanda hoş
görülü idareciler sayesinde olmuştur. Bu idareciler arasında devlet ricâli bulunduğu
gibi ilim adamları da mevcuttur.
Osmanlı Devleti’ne hizmet etmiş Köprülü, Çandarlı gibi meşhur ve büyük
aileler vardır. Devlet yönetimine ve ilim hayatına önemli katkıları olmuş ailelerden
biri de meşhur şeyhülislâm ve müftü Zenbilli Ali Efendi ve onun oğlu Fudayl
Çelebi’nin mensup olduğu Cemâlî ailesidir. Bu aile, asırlar boyu devlet hizmetinde
bulunmuş muhtelif zamanlarda çeşitli ilmî ve idarî rütbeleri elinde tutmuş, müderris,
kazasker, vezir ve Şeyhülislam yetiştirmiştir.
Bu çalışmada Cemâlî ailesinin bir ferdi olan Fudayl Çelebi’nin hayatı, eserleri,
ilmî kişiliği ve Tenvîʻu’l-Usûl adlı eserin tahkikli metni oluşturularak bu eser
bağlamında Fıkıh Usûlü alanındaki görüşleri konu edilmiştir. Çalışmam esnasında
yardımlarını ve değerli zamanlarını esirgemeyen danışman hocam sayın Prof. Dr.
Nasi ASLAN’a, özellikle eserin bulunduğu kütüphaneler ve yazma nüshaların tahkiki
ile ilgili yaptıkları yardımlardan dolayı hocalarım Prof. Dr. Şükrü ÖZEN ve Doç. Dr.
Hayri KAPLAN’a teşekkür ederim. Yine tezin hazırlanma esnasında yardımlarını
esirgemeyen değerli çalışma arkadaşlarım Öğr. Gör. Fatih Orhan, Arş. Gör. Mustafa
Hayta ve Arş. Gör. Hasan Kayapınar’a şükranlarımı sunarım.

Ömer KORKMAZ
OCAK 2014
vi

İÇİNDEKİLER

ÖZET .......................................................................................................................... iii


ABSTRACT ................................................................................................................. iv
ÖNSÖZ.......................................................................................................................... v
KISALTMALAR ........................................................................................................ xi

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Tezin Konusu ve Kapsamı .................................................................................. 1


1.2. Tezin Amacı ........................................................................................................ 2
1.3. Araştırmada İzlenen Metot ve Teknikler ............................................................ 2

İKİNCİ BÖLÜM

FUDAYL ÇELEBİ’NİN HAYATI, İLMİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

2.1. Hayatı .................................................................................................................. 3


2.2. Hocaları ............................................................................................................... 5
2.2.1. Molla Salih Amâsî ................................................................................... 5
2.2.2. Emirkulu Mevlana Şemseddin ................................................................. 6
2.2.3. Ebüssuûd Efendi ...................................................................................... 6
2.2.4. Evhadoğlu Hayreddin .............................................................................. 7
2.3. Talebeleri............................................................................................................. 7
2.3.1. Ahmed b. Mahmud Bursevî ..................................................................... 7
2.3.2. Abdurrahman Alemşah ............................................................................ 8
2.3.3. Sunullah b. Cafer el-İmâdî ....................................................................... 8
2.4. İlmi Kişiliği ......................................................................................................... 9
2.5. Eserleri .............................................................................................................. 10
vii

2.5.1. Tenvî‘u’l-usûl ......................................................................................... 10


2.5.2. Âdâbü’l-evsıyâ........................................................................................ 10
2.5.3. ed-Damânât fi’l-fürû‘ ............................................................................. 11
2.5.4. Risâletü’l-vezâ’if fi’n-nahv..................................................................... 11
2.5.5. Avnü’r-râ’id fî fenni’l-ferâiz .................................................................. 11

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TENVÎʻU’L-USÛL ESERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3.1. Mukaddime (Fıkıh Usûlü’nün Tarifi, Mevzuu ve Gayesi) ............................... 12


3.2. Birinci Maksad: Deliller .................................................................................... 13
3.2.1. Birinci Asıl: Kitap .................................................................................. 13
3.2.1.1. Manaya Delâlet Eden Nazmın Kısımları ................................ 15
3.2.1.1.1. Manaya Vaz‘ İtibariyle Lafzın Kısımları ............... 16
3.2.1.1.1.1. Hâs ...................................................... 16
3.2.1.1.1.1.1. Emir .............................. 19
3.2.1.1.1.1.2. Nehiy............................. 29
3.2.1.1.1.1.3. Mutlak-Mukayyed ........ 33
3.2.1.1.1.2. Âm ...................................................... 35
3.2.1.1.1.3. Cem‘-i Münekker ............................... 38
3.2.1.1.1.4. Müşterek ............................................. 38
3.2.1.1.2. Manaya Delâleti İtibariyle Lafzın Kısımları .......... 39
3.2.1.1.2.1. Zâhir ................................................... 40
3.2.1.1.2.2. Nass .................................................... 40
3.2.1.1.2.3. Müfesser ............................................. 41
3.2.1.1.2.4. Muhkem .............................................. 42
3.2.1.1.2.5. Hafî ..................................................... 43
3.2.1.1.2.6. Müşkil ................................................. 44
3.2.1.1.2.7. Mücmel ............................................... 45
3.2.1.1.2.8. Müteşabih ........................................... 46
3.2.1.1.3. Kullanıldığı Mana İtibariyle Lafzın Kısımları ....... 47
3.2.1.1.3.1. Hakikat ............................................... 47
viii

3.2.1.1.3.2. Mecaz ................................................. 48


3.2.1.1.3.3. Sarih .................................................... 49
3.2.1.1.3.4. Kinâye ................................................. 50
3.2.1.1.3. Lafız İle Manaya Vakıf Olma İtibariyle Lafzın
Kısımları .............................................................. 50
3.2.1.1.3.1. Dâll bi’l-İbâre (İbâresiyle Delâlet Eden
Lafız) ................................................ 51
3.2.1.1.3.2. Dâll bi’l-İşâre (İşâretiyle Delâlet Eden
Lafız) ................................................ 52
3.2.1.1.3.3. Dâll bi’d-Delâle (Delâletiyle Delâlet
Eden Lafız) ....................................... 52
3.2.1.1.3.4. Dâll bi’l-İktizâ (İktizâsıyla Delâlet Eden
Lafız) ................................................ 53
3.2.2. İkinci Asıl: Sünnet ................................................................................. 54
3.2.2.1. Vahiy ....................................................................................... 55
3.2.2.2. Kavlî Sünnet ............................................................................ 55
3.2.2.2.1. Hadisin Hz. Peygamber’e İttisalinin Beyanı .......... 56
3.2.2.2.2. Râvi ........................................................................ 57
3.2.2.2.3. Râvinin Hali ........................................................... 57
3.2.2.2.4. Râvînin Hadisi İşitme Hali ..................................... 58
3.2.2.2.5. İşitilen Hadisin Mahalli (Konusu) .......................... 59
3.2.2.2.6. İnkıtâ‘ (Senette Kopukluk) ..................................... 59
3.2.2.2.7. Taʻn (Cerh ve Taʻdil) ............................................. 61
3.2.2.3. Hz. Peygamber’in Fiilleri ........................................................ 62
3.2.2.4. Hz. Peygamber’in Takrîrleri ................................................... 62
3.2.2.5. Teznib ...................................................................................... 62
3.2.2.6. Tezyîl ....................................................................................... 62
3.2.2.6.1. Beyân-ı Takrîr ........................................................ 63
3.2.2.6.2. Beyân-ı Tefsîr......................................................... 64
3.2.2.6.3. Beyân-ı Tağyîr ....................................................... 64
3.2.2.6.4. Beyân-ı Zarûret ...................................................... 65
3.2.2.6.5. Beyân-ı Tebdîl ........................................................ 65
3.2.3. Üçüncü Asıl: İcmâ.................................................................................. 66
3.2.3.1. İcmâ’ın Tarifi .......................................................................... 67
3.2.3.2. İcmâ’ın Rüknü ......................................................................... 67
ix

3.2.3.3. İcmâ’ın Ehli ............................................................................. 67


3.2.3.4. İcmâ’ın Şartı ............................................................................ 67
3.2.3.5. İcmâ’ın Hükmü ....................................................................... 68
3.2.3.6. Teznîb ...................................................................................... 68
3.2.4. Dördüncü Asıl: Kıyâs ............................................................................. 69
3.2.4.1. Kıyâsın Tarifi .......................................................................... 69
3.2.4.2. Kıyâs’ın Şartları ...................................................................... 69
3.2.4.3. Kıyâs’ın Rükünleri .................................................................. 70
3.2.4.4. Kıyâs’ın Hükmü ...................................................................... 70
3.2.4.5. İstihsân .................................................................................... 70
3.2.4.6. Kıyâs’ın Def‘i .......................................................................... 71
3.2.4.7. Muâraza ve Tercih ................................................................... 71
3.2.4.8. Tekmîl ..................................................................................... 72
3.3. İkinci Maksad: Hükümler.................................................................................. 72
3.3.1. Birinci Asıl: Hüküm ............................................................................... 73
3.3.1.1. Teklifî Hükümler ..................................................................... 73
3.3.1.2. Vazʻî Hükümler ....................................................................... 73
3.3.2. İkinci Asıl: Hâkim .................................................................................. 73
3.3.3. Üçüncü Asıl: Mahkûmun Bih ................................................................ 74
3.3.4. Dördüncü Asıl: Mahkûmun Aleyh ......................................................... 74
3.4. Hâtime (İctihâd) ................................................................................................ 75

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

NÜSHALARIN TANITIMI, TAHKİKTE İZLENEN METOT VE TENVÎʻU’L-


USÛL’ÜN TAHKİKLİ METNİ

4.1. Nüshaların Tanıtımı ve Tahkikte İzlenen Metot ............................................... 77


4.1.1. Çorum Hasan Paşa Kütüphanesi Nüshası .............................................. 78
4.1.2. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Nüshası ................................... 78
4.1.3. İzmir Tire Necip Paşa Kütüphanesi Nüshası ......................................... 79
4.2. Tahkikte İzlenen Metot ..................................................................................... 79
4.3. Tahkikli Metin ................................................................................................... 81
x

SONUÇ...................................................................................................................... 167
KAYNAKÇA ............................................................................................................ 169
ÖZGEÇMİŞ.............................................................................................................. 173
xi

KISALTMALAR

b. : ibn/oğlu

bkz. : bakınız

c. : cilt

DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi/Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

krş. : karşılaştırınız

MEB: Milli Eğitim Bakanlığı

nşr. : neşreden

s. : sayfa

SBED: Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

sy. : sayı

trc. : tercüme eden

trs. : tarihsiz

UÜİFD: Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Yay. : Yayınları

yy. : yayın yeri yok


1

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

1.1. Tezin Konusu ve Kapsamı

Fudayl Çelebi XVI. Yüzyılda yaşamış Osmanlı âlimlerinden biri olup birçok
ilmi ve idari vazifede bulunmuş, talebeler yetiştirmiş ve İslam Kültür ve Medeniyetine
eserleriyle katkıda bulunmuştur. Kaynaklarda ismi geçen eserlerinin çoğu yazma
halindedir.1 Bu eserlerinden birisi de fıkıh usûlüne dair kaleme aldığı Tenvî‘u’l-
usûl’dür. Tezimiz, Fudayl Çelebi’nin hayatı, ilmî kişiliği ve Tenvî‘u’l-usûl adlı
eserinin tahkik ve değerlendirilmesi ile sınırlı tutulmuş, dört bölüm olarak işlenmesi
planlanmıştır.
Birinci bölümde tezin konusu, kapsamı, amacını belirttik. İkinci bölümde,
eserin müellifi Fudayl Çelebi’nin hayatı, ilmi kişiliği ve eserleriyle ilgili elde ettiğimiz
bilgileri değerlendirdik. Üçüncü bölümde, eserin değerlendirmesini yaptık. Bu
bölümde müellifin kendisinden önceki usûl âlimlerinden istifade ettiği yahut onlardan
ayrıldıkları noktaları tespit etmek amacıyla mukayeseler yaparak müellifin usûl
anlayışını ortaya koymaya çalıştık. Hanefî usûl eserlerinin klasik metinleri kabul
edilen Pezdevî ve Serahsî’nin eserleri başta olmak üzere birçok esere müracaat
etmekle beraber Fudayl Çelebi’den bir asır önce yaşamış Molla Hüsrev’in Mirkâtü’l-
vüsul ve şerhi Mir’âtü’l-usûl eserlerini mukayesede çokça kullandık. Dördüncü
bölümde, eserin nüshalarının tanıtımını yaptıktan sonra tahkikte izlediğimiz metotları
zikrederek tahkikli metne yer verdik. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme
yaptık.

1
Tezimizin temel kaynağı olan Tenvî‘u’l-usûl adlı eserin Mısır’da bazı çalışmalara konu olduğu
duyumunu aldık. Ancak tüm çabalarımıza rağmen söz konusu çalışmaları elde edemedik. Buna
rağmen çalışmaları yapan kişilerle yaptığımız telefon konuşları sonucunda şu bilgilere ulaştık. I. Bu
çalışmalar eserin tümü üzerine yapılmayıp kısmîdir. II. Bu çalışmalarda eserin Türkiye’deki
nüshaları kullanılmamıştır. III. Bu çalışmalarda Tenvî‘u’l-usûl adlı eserin yine müellifi tarafından
yazılan şerhine (Tevsî‘u’l-vüsul) ulaşılamadığından kullanılmamıştır. Biz ise çalışmamızı eserin tümü
üzerine bina ederek müellifin usûl anlayışını bir bütün halinde değerlendirdik, çalışmamızı
Türkiye’deki nüshalar üzerinden yürüttük ve çalışmamızın özellikle değerlendirme bölümünde eserin
şerhinden oldukça istifade ettik.
2

1.2. Tezin Amacı

El yazma eserler ülkelerin en değerli kültür varlıkları arasında yer alır ve


bilim, sanat ve kültür araştırmalarında en otantik kaynaklar olarak görülür.
Bir eserin birden fazla kopyası söz konusu olduğunda yazma eser nüshaları
basma eserler gibi değildir. Farklı kişiler tarafından tek tek yazıldıkları ve çoğu kez
notlarla, tashihlerle çoğaltıldıkları için her bir nüsha yerine göre ayrı bir önem
kazanır. Buna ilaveten bilerek bilmeyerek yapılan yazım hataları, ilaveler, tekrarlar
vs. dolayısıyla farklılıklar ortaya çıkar.
İslam kültür ve medeniyetinin yazılı temel kaynaklarından birisi de Fıkıh ve
Fıkıh Usûlü metinleridir. Bu metinlerin doğru anlaşılması ve yorumlanması amacıyla
farklı dönem ve bölgelerde İslam âlimleri müstakil eserler telif etmişlerdir. Fudayl
Çelebi de bu İslam âlimlerinden birisidir. Bizim amacımız, bu değerli ilim adamının
ilmî şahsiyetini ortaya koyan ve halen yazma halindeki Tenvî‘u’l-usûl adlı eserini
tahkik etmek ve Fıkıh Usûlü açısından değerlendirerek ilim dünyasına tanıtmaktır.
Çalışmamızın amaçları arasında şu sorulara cevap aramak da yer almaktadır:
 Bu eser niçin yazılmıştır?
 Orijinal yönleri nelerdir?
 İslâm Hukuk Usûlü literatürü içinde nasıl bir konuma sahiptir?
 Kendisinden sonra yazılan eserleri içerik ve şekil yönünden etkilemiş
midir?
 Günümüz ilim dünyasına ne gibi katkıları olabilir?

1.3. Araştırmada İzlenen Metot ve Teknikler

Elde edebildiğimiz kadarıyla müellifin hayatı ve eserleri hakkında bilgiler


derlenerek kayda geçirilmiştir.
Araştırmamızda eserin ülkemizde mevcut tüm yazma nüshaları toplanarak
tanıtımı yapılmıştır.
Eser metninin tahkiki yapılarak müellif nüshasına en yakın metin
oluşturulmaya çalışılmışdır.
Eserin genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
3

İKİNCİ BÖLÜM

FUDAYL ÇELEBİ’NİN HAYATI, İLMİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

2.1. Hayatı

Fudayl Çelebi diye tanınan Fudayl b. Ali b. Ahmed b. Muhammed el-Aksarâyî


920/1514’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Cemâleddin Aksarâyî’nin neslinden
olan Zenbilli Ali Efendi’dir.2 Fudayl Çelebi babasına nispetle Zenbillizâde,
Cemâlîzâde diye de anılmaktadır.3
Fudayl Çelebi’nin babası Zenbilli Ali Efendi, ilmiye sınıfından olup sekizinci
Osmanlı şeyhülislamıdır. Doğum tarihi bilinmeyen Zenbilli Ali Efendi, aslen
Aksaraylıdır; bunun yanı sıra Aksaray, bu dönemlerde Karaman eyâletine bağlı
olduğu için, kendisine Karamânî nisbeti de verilmiştir. İlim tahsiline memleketinde
başlayan Zenbilli Ali Efendi, Alâeddîn Ali bin Hamza Karamânî’den ders aldı. Bu ilk
tahsilinden sonra İstanbul’a gidip zamanın en meşhûr âlimlerinden olan Molla
Hüsrev’in derslerine devam etti. Daha sonra Molla Hüsrev, onu Bursa’ya gönderip,
Sultan Medresesi müderrisi Hüsâmzâde Mevlânâ Muslihuddîn’den ders almasını
tavsiye etti. Bu zâtın derslerine devam edip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi.
İlimde belirli bir düzeye gelince hocası Mevlânâ Muslihuddîn, onu kendisine mu’îd
(yardımcı müderris) seçti. Mevlânâ Muslihuddîn’in kızı ile evlenip dâmâdı oldu.
Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Kazaskerlik ve şeyhülislâmlık yapan Zenbilli
Ali Efendi 932/1526 senesinde İstanbul’da vefât etti.4
Fudayl Çelebi, önce babası Zenbilli Ali Efendi’nin talebelerinden Hoca
Hayreddin Medresesi müderrisi Molla Salih Amasî’den ilim öğrendi. Sonra Sahn-ı

2
Mehmed Mecdî, Hadâiku’ş-şakâik (nşr. Abdülkadir Özcan) İstanbul 1989, s. 308.
3
Bkz. Nev‘îzâde Atâî, Hadâiku’l-hakâik fî tekmileti’ş-Şakâik (nşr. Abdülkadir Özcan) İstanbul 1989, s.
275; Mehmed Süreyya, Sicilli Osmânî, (nşr. Nuri Akbayar) Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1996, II, 540;
Babanzade Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifin; esmâü’l-müellifin ve âsârü’l-musannafin, Dâru
İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1951, I, 28; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı müellifleri, İstanbul
1333, I, 320-321; Hayreddin ez-Zirikli, el-A‘lâm: kamusu teracim li-eşheri’r-rical ve’n-nisa, Daru’l-
ilmi li’l-melâyin, Beyrut 2002, V, 153; Ali Rıza Karabulut–Ahmed Turan Karabulut, Mu’cemü’l-
mahtutât el-mevcûde fî mektebât İstanbul ve Anadolu, Mektebe Yayınları, Kayseri trs, III, 2362;
Yusuf Küçükdağ, II. Bayezid, Yavuz ve Kanuni devirlerinde Cemâlî ailesi, Aksarayî Vakfı Yay.,
İstanbul 1995, s. 135-139.
4
Mehmed Tahir, Osmanlı müellifleri, I, 320.
4

Semân Medresesi müderrislerinden Emîrkulu Mevlânâ Şemseddîn ve Ebüssuûd


Efendi gibi zamanının büyük âlimlerinden ilim tahsil eden Fudayl Çelebi, daha sonra
Evhadoğlu Hayreddin Efendi’den mülâzemet5 aldı.6 Bu esnada hacca gidip geldikten
sonra 945/1538 senesinde Bursa Yıldırım Bâyezîd Hân Medresesi’ne tayin edildi.
Dört yıl sonra 949/1542 senesinde Abdürrahmân Efendi’nin yerine Edirne Halebiyye
Medresesi’ne müderris oldu. 951/1544 senesinde ise Cemâleddîn Muhammed
Cürcânî’nin yerine Eyüp Medresesi’ne müderris tayin edildi.
Fudayl Çelebi’nin Eyüp müderrisliği sırasında Rumeli Kazaskeri Ebüssuûd
Efendi ile Şeyhülislam Çivizâde Efendi kendisine sıhriyet peyda etmek istemişler;
ancak Fudayl Çelebi, Ebüssuûd Efendi tarafını tutup onunla akraba olmak isteyince
bu durum Çivizâde Efendi’nin kendisine gücenmesine ve terfi edememesine sebep
olmuş ve beş sene aynı görevde terfi ettirilmeden bırakılmıştır. Çivizâde’nin vefatıyla
birlikte Ebüssuûd Efendi şeyhülislâm olunca terfiye engel durum ortadan kalkmış ve
956/1549 senesi Muharrem ayında, Hasan Bey yerine Sahn-ı Semân7 Medresesi’ne
müderris olmuştur.8 958/1551 Şevval ayında Niksârî Efendi yerine Ayasofya
Medresesi müderrisliğine yükseltilmiştir. 960/1553 senesinden sonra kadılık
mesleğine geçerek Emîn Kösesi yerine Bağdad kadısı olmuştur. 961/1554 senesinde
Pervîz Efendi yerine Haleb kadılığına nakledilmiş daha sonra İstanbul’a geldiğinde,
Hasan Bey yerine Şehzâde Medresesi’ne tayin edilmiştir. 969/1561 senesi Rebîülâhir
ayında Arabzâde Abdülbâkî Efendi yerine Mekke kadılığı ile taltif olunmuştur.

5
Lüzum masdarından türeyen mülâzemet sözlükte “bir yere veya bir kimseye bağlanmak, bir işte
devamlı olmak” mânasına gelir. Terim olarak medrese mezunlarının müderrislik ve kadılık almak
için sıra beklemeleri, bu arada meslekî tecrübe kazanmaları ve belirli kontenjanlardan istifade ile
göreve başlamalarını ifade eder. İlmiye teşkilatı içerisinde mülâzemet sistemine başvurulması
imparatorluk coğrafyasının genişlemesine paralel biçimde medrese sayısının artması ve bu eğitim
kurumlarının müderris ihtiyacı ile bağlantılıdır. Bu sisteme göre medrese mezunu adaylar Anadolu
veya Mısır’da vazife almak isterlerse Anadolu, Rumeli’de görev yapmak isterlerse Rumeli
kazaskerinin belli günlerdeki meclisine devam ederek mülâzemet/matlab defterine adlarını
kaydettirirlerdi (Mehmet İpşirli, “Mülâzemet” DİA, İstanbul 2006, XXXI, 537).
6
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275. Fudayl Çelebi’nin hayatını konu alan bir çalışmada Ebüssuûd
Efendi’den mülâzemet aldığı söylenmektedir ki bu tespit yanlıştır. Bkz. Ahmet Aydın, “XVI.
Yüzyılda Bir Bilim Adamı: Fudayl Çelebi”, Atatürk Üniversitesi SBED, c.: 4, sy.: 2, 2004 s. 192.
7
Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’da kurulmuştur. 867/1463 yılında inşasına başlanan külliye
içinde yer alır. Adı burada yapımı 875/1470 yılında tamamlanan sekiz yüksek dereceli medreseden
gelir; caminin iki tarafında iki adet sıralanan ihtisas medreselerine “semâniye” adı verilmiştir (Fahri
Unan, “Sahn-ı Semân” DİA, İstanbul 2008, XXXV, 532). Fatih’in kanunnâmesinde “Sahn-ı Semân
diye meşhur olan bu medreselere eski vakfiyesinde “Medâris-i Semâniye” denilmektedir (İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Yay., 1988, s. 5).
8
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275; Mehmed Süreyya, Sicilli Osmânî, II, 540.
5

971/1563 senesi Cemâziyelâhir ayında emekli olmuş yerine Nişancızâde getirilmiştir.


982/1574 yılında Sultan Üçüncü Murad Hân tahta geçtiğinde, kazaskerlik teklif etmiş,
ancak o bunu kabul etmemiştir. Buna rağmen Sultan Murad yine de zaman zaman ona
iltifat etmiş, hediyeler göndermiştir. Hatta Fudayl Çelebi’nin ölüm hastalığında Vezir
İbrahim Paşa’yı gönderip hayır duasını almıştır. 985/1577 senesinde Şabân Hamîd
Efendi vefat edince, Fudayl Çelebi’ye şeyhülislâmlık teklif edildiyse de, bu vazifeyi
de kabul etmemiştir.9
XVI. yüzyılda İstanbul’da dünyaya gelen Fudayl Çelebi, Osmanlı kültürünün
önemli nirengi noktalarından biridir. Dönemin pek çok medresesinde müderrislik
yapan Fudayl Çelebi çeşitli şehirlerde kadılık yapmış, padişahların iltifatlarına mahzar
olmuştur.10
991/1583 senesi Muharrem ayının on üçünde İstanbul’da vefat eden Fudayl
Çelebi, vasiyeti üzerine Zeyrek yokuşundaki babasının kabrinin yanına defnedilmiştir.
Defnedilmesi esnasında mezarı kazılırken babasının ayakları ortaya çıkmış ve hiç
çürümediği görülmüştür.11
İbnü’l-İmâd h. 937’de ölen âlimler arasında saydığı Fudayl Çelebi’nin
biyografisini verirken İbnü’l-Hanbelî’den naklen h. 960 ve 961 yıllarında Bağdat ve
Haleb kadılığı görevlerinde bulunduğunu kaydetmektedir.12 İbnü’l-İmâd’ın yanlışını
tekrarlayan Kehhâle, Fudayl el-Aksarâyî ve Fudayl el-Cemâlî şeklinde vefat tarihleri
farklı olan iki ayrı kişiden bahsetmektedir.13

2.2. Hocaları

Fudayl Çelebi, kısa ya da uzun süreli birçok hocadan ders almış veya ders
halkasında bulunmuştur. Fakat biz burada en meşhur birkaç ismi zikredeceğiz. Bunlar
Molla Salih Amâsî, Emirkulu Mevlânâ Şemseddin ve Ebüssuûd Efendi’dir.

2.2.1. Molla Salih Amâsî

900/1494-95 yılı civarında Vulçitrin’de doğan Salih Amasî, tahsilini


tamamladıktan sonra Kemalpaşazâde’ye intisap ederek derslerine devam etti.
Kemalpaşazâde’nin tarihe ve fıkha dair bazı eserlerini temize çekti. Babası Tosyalı
9
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275.
10
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 276; Mehmed Tahir, Osmanlı müellifleri, I, 320-321.
11
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275; Mehmed Süreyya, Sicilli Osmânî, II, 540.
12
Ebü’l-Felah Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed İbnü’l-İmad, Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb,
Dâru İbn Kesîr, Beyrut trs., X, 313.
13
Ömer Rıza Kehhâle, Mu‘cemü’l-mü’ellifîn, Müessesetü’r-Risâle, 1993, II, 627.
6

Kadı Celâleddin’dir. Bu yüzden kendisine Celâlzâde de denilmektedir. 927/1520’de


Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktıktan sonra ulemâya mülâzim verme hakkı
tanındığında, Kanûnî’nin hocası Hayreddin Efendi’nin yeterli sayıda talebesi
olmadığından Salih Amasî Kemalpaşazâde’den ayrılarak Hayreddin Efendi’nin
talebeleri arasında mülâzim oldu. Ancak bu hareketi vefasızlık sayılarak tenkit edildi.
Müderrislik görevine Saraciye Medresesinde başlayan Salih Amasî, daha
sonra Murad Paşa, Atik Ali Paşa, Sahn-ı Semân ve Beyazıt medreselerinde
müderrislik yapmıştır. İlme ve talebe yetiştirmeye olan hevesi sebebiyle daima
müderrisliği tercih etmişse de bazı önemli kadılıklarda da bulunmuştur. Halep, Şam
ve Mısır’da kadılık yapan Salih Amasî 957/1550’de emekli olmuştur. 973/1565
tarihinde vefat eden Salih Amasî Eyüp Nişanca Camii hazîresine defnedilmiştir.
Salih Amasî başta tarih olmak üzere edebiyat, fıkıh ve gramer alanlarında
eserler telif etmiştir. Târîh-i Sultân Süleymân, Târîh-i Mısır, Kıssa-i Behmen Şâh b.
Fîrûz Şâh, Divan gibi telif eserlerinin yanında Miftâhu’l-‘ulûm, el-Mevâkıf ve el-
Vikâye şerhlerine haşiyeleri bulunmaktadır.14

2.2.2. Emirkulu Mevlana Şemseddin

Amasyalı İbrahim adlı bir zatın azatlı kölesi olan Emirkulu Mevlana
Şemseddin, ilk tahsilini efendisinin yanında yapıp eğitimini tamamladıktan sonra adet
olduğu üzere Amasya’da bazı medreselerde müderrislik yaptı. Daha sonra Eyüp
medresesine sonrasında ise Sahn-ı Semân medresesine tayin edildi. İsrafilzâde
Efendi’den sonra Şam kadısı olmuş, 942/1536 senesinde Şam’da kadılık yaparken
vefat etmiştir.15

2.2.3. Ebüssuûd Efendi

Ebüssuûd Efendi, yaygın görüşe göre 896/1465’de dünyaya gelmiştir.


“Müftilenâm, şeyhülislâm, sultânü’l-müfessirîn, hâtimetü’l-müfessirîn, muallim-i
sânî, allâme-i kül, Hoca Çelebi, Ebû Hanîfe-i Sânî” unvanlarıyla anılan Ebüssuûd
Efendi’nin babası Şeyh Muhyiddin Muhammed Yavsî’dir. Şeyh Yavsî II. Bayezid’e
yakınlığı dolayısıyla “Hünkâr Şeyhi” olarak da bilinir.
İlk tahsilini babasının yanında yaptı. Ondan çeşitli kelam ve tefsir kitaplarını
okudu. Daha sonra Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi, Mevlânâ Seydî-i Karamânî

14
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 47-49; DİA “Celâlzâde Sâlih Çelebi” DİA, İstanbul 1993, VII, 262-
264.
15
Mecdî, Hadâiku’ş-şakâik, s. 476-477.
7

ve İbn Kemal’den ders aldı. İshak Paşa, Dâvud Paşa, Mahmud Paşa gibi birkaç
medresede görev yaptıktan sonra Bursa Sultâniye pâyesine lâyık görülerek Medâris-i
Semâniyye’den Müftü Medresesi’ne müderris oldu. Bu vazifesinden sonra önce Bursa
ardından da İstanbul kadılığına getirilen Ebüssuûd Efendi 944/1538’de Rumeli
kazaskerliğine tayin edildi. Sekiz yıl Rumeli kazaskeri olarak görev yaptıktan sonra
952/1546’da şeyhülislâm oldu.16 Yirmi sekiz yıl on bir ay şeyhülislâmlık yapan
Ebüssuûd Efendi 982/1575 tarihinde vefat etti ve kendisinin yaptırdığı Eyüp Camii
civarındaki sıbyan mektebinin hazîresine defnedilmiştir.
Ebüssuûd Efendi’nin birçok eseri bulunmaktadır. Ancak ismi anıldığında akla
ilk gelen eseri şüphesiz İrşâdü’l-akli’s-selîm adlı tefsir eseridir. Fıkıh alanında ise
Fetâvâ-yı Ebüssuûd Efendi ve Marûzât önemli fetva mecmualarıdır.17

2.2.4. Evhadoğlu Hayreddin

Kastamonu’nun Daday kasabasında dünyaya gelen Evhadoğlu Hayreddin


Efendi, zamanının önde gelen âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. Birgili Muslihiddin
Mustafa’nın bir müddet hizmetinde bulunduktan sonra zamanının âdeti üzere
kendisinden mülâzemet almıştır. Aralarında Merhaba Muhyiddin Çelebi, Malul Emir
Efendi ve Sinan Çelebi gibi nüfuz sahibi âlimlerin bulunduğu birçok talebe
yetiştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın da hocası olan Hayreddin Efendi 950/1544
tarihinde vefat etmiş ve Ebû Eyyûb el-Ensari’nin civarına defnedilmiştir.18

2.3. Talebeleri

Birçok medresede yıllarca müderrislik yapmış olan Fudayl Çelebi’nin birçok


talebesinin olması doğaldır. Ancak burada kaynaklarda ulaşabildiğimiz üç ismi
zikretmekle yetineceğiz. Bunlar Ahmed b. Mahmud Bursevî, Abdurrahman Alemşah
ve şeyhülislâm Sunullah b. Cafer el-İmâdî’dir.

2.3.1. Ahmed b. Mahmud Bursevî

Bursalı Molla Arab’ın yeğeni ve öğrencisidir. Tahsilini amcasının yanı sıra,


Yıldırım Müderrisi Fudayl Çelebi, Sahn Müderrisi Bursalı Şeyhi Çelebi ve Ma’lul
Emir Efendi nezdinde tamamlamıştır. Tahsilini müteakip ilk olarak Bursa’da Bayezid

16
Ahmet Akgündüz, “Ebüssuûd Efendi” DİA, İstanbul 1994, X, 365.
17
Ahmet Akgündüz, “Ebüssuûd Efendi” X, 370.
18
Mecdî, Hadâiku’ş-şakâik, s. 440.
8

Paşa Medresesi Müderrisliği’ne atanmıştır. Daha sonra bir süre İstanbul’da Ca’fer
Çelebi Medresesi’nde görev yapmış, ardından yine Bursa’da sırayla Ahmed Paşa,
Kadri Efendi ve en son 971/1563 yılında Molla Yegân Medresesi’nde müderris olmuş
ve bu görevde iken vefat etmiştir.
Arapça şiir yazacak ölçüde bu dilde temayüz etmiş ve yazdığı Selçuklu tarihini
bu dilde kaleme almıştır. Zeylaî’nin fıkıh eserinin şerhi olan Tebyînü’l-hakâik fî şerhi
Kenzi’d-dekâik adlı eseri ihtisar etmiş olan Bursevî’nin Arap diline dair Hâşiye alâ
şerhi’l-miftâh adlı bir eseri vardır.19

2.3.2. Abdurrahman Alemşah

Alemşah lakabıyla meşhur olan Abdurrahman Alemşah, Zenbillizâde Fudayl


Çelebi’den ders aldıktan sonra Ebüssuûd Efendi’ye intisap ederek ondan mülazemet
aldı. Hayrabolu medresesinde müderrisliğe başlayan Alemşah, bir müddet sonra
Beşiktaş’taki kardeşi Sinan Paşa’nın yeni yapılan medresesine nakledildi. Ardından
vezir-i azam Semiz Ali Paşa medresesine tayin olundu. Bu sırada taun hastalığına
yakalandığı için emekli oldu. Hastalığı geçtikten sonra kadılık görevi talebinde
bulunması üzerine farklı yerlerde valilik yaptı. 987/1580 senesinde vefat etti.20
Üç lisanda yazabilen usta bir şair olarak tanınmaktadır. Kaynaklarda adı geçen
eserleri şunlardır: Şerhu’l-menâr, Şerh alâ kasîde-i hamriyye li’bni’l-Fârız, Şerh alâ
kaside-i mîmiyye li-Ebi’s-Suûd, Ta’lîkat alâ Şerhi’l-mevâkıf, Acâibü’l-bahr, Hâşiye-i
şerh-i miftâh.21

2.3.3. Sunullah b. Cafer el-İmâdî

Sunullah Efendi 960/1553 yılında İstanbul’da doğdu. Kanûnî Sultan Süleyman


devri kazaskerlerinden İskilipli Molla Cafer Çelebi’nin oğludur. Babasından ve
Zenbillizâde Fudayl Çelebi’den ders aldıktan sonra amcazadesi olan Ebüssuûd
Efendi’ye intisap ederek 977/1569’da ona mülâzim oldu. Ardından müderrislik
görevine başladı. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra 990/1582’de Sahn-
ı Semân Medresesi müderrisliğine getirildi.
Sunullah Efendi müderrislik görevi bittikten sonra geleneğe uygun biçimde
kadılık mesleğine geçti. Bursa (998/1590), Edirne (999/1591) ve İstanbul’da

19
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 135; Mehmet Yalar, “XVI. Yüzyıl Bursa Âlimleri ve Arap Diline
Katkıları”, UÜİFD, c. 10, sy. 1, 2001 s. 135.
20
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 259.
21
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 259; Kehhâle, Mu‘cemü’l-mü’ellifîn, II, 91.
9

(1000/1592) kadılık yaptıktan sonra önce Anadolu kazaskeri (1000/1592) ardından da


Rumeli kazaskeri (1001/1593) oldu. Bu görevden sonra emekli olan Sunullah Efendi,
Hoca Sadeddin’in vefatı üzerine 1008/1600’de şeyhülislâm oldu. 1020/1612’de hacca
giden Sunullah Efendi, döndükten bir süre sonra 1021/1613’te vefat etti. Fatih
Camii’nde Aziz Mahmud Hüdâyî’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından
Kırıkçeşme’de Hüsam Bey Mescidi’nde yol kenarına, oğlu Mehmed Çelebi’nin
mezarı yanına defnedildi.22

2.4. İlmi Kişiliği

Zenbilli Ali Efendi’nin, Cemaleddin Mehmed Efendi (ö. 928/1552), Rûhî


Fâzıl Çelebi (ö. 928/1522), Muhiddin Mehmed Efendi (ö. 957/1550), Fudayl Çelebi,
Hızır Şah Çelebi, Sitti Hatun isimlerinde altı evladı vardır. Bu ailenin bir ferdi olan
Fudayl Çelebi, büyük mutasavvıflar, kazaskerler, vezirler yetiştiren, içerisinde
kardeşlerinin her biri devrinin önemli medreselerinde müderris, muhtelif vilâyetlerde
kadılık yapabilecek kadar ilim ve irfana sahip kültürlü, becerikli, feyiz1i bir ailede
dünyaya gelmiştir.23
Fudayl Çelebi, babası gibi büyük âlim vera ve takvâ sahibi, sâlih bir zât
olmakla bilinmektedir. İslâmiyetin emir ve yasaklarına çok bağlı, manevî hâller ve
kerâmetler sahibi biri olduğu ifade edilmektedir.24
Kaynaklarda belirtildiğine göre o, zamanının ilim ve irfan sahibi, âlimlerinin
önde gelenlerinden idi. Nakli ilimlerde olduğu gibi, akli ilimlerde de söz sahibi idi.25
Halim, yumuşak huylu, cömert, âlim,26 keramet sahibi, olgun, salih bir kişi idi. Kısa
boylu ve narin yapılı idi. Hangi mecliste bulunsa başköşeye geçmesi teklif edilir, o da
izzet ve vakar ile gösterilen yere geçerdi.27
Yaz günlerinde bahçeleri ziyarethane, kış aylarında saadet haneleri, ulemanın
toplandığı yer idi. Sonbahar mevsiminde Ortaköy’de olan leb-i derya bahçelerinde
oturulur, sohbet edilirdi. Her sabah ve akşam daire şeklinde meclisler kurulur,
kahveler içilir, şiirler okunur, lâtifeler yapılırdı. Zamanın önde gelen âlim ve

22
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 552-557; Mehmet İpşirli, “Sun‘ullah Efendi”, DİA, İstanbul 2009,
XXXVII, 530-531.
23
Aydın, “XVI. Yüzyılda Bir Bilim Adamı: Fudayl Çelebi”, s. 192.
24
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275.
25
Mehmed Süreyya, Sicilli Osmânî, II, 540.
26
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 275; Mehmed Süreyya, Sicilli Osmânî, II, 540.
27
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 276; Aydın, “XVI. Yüzyılda Bir Bilim Adamı: Fudayl Çelebi”, s.
192.
10

idarecilerinden biri olan, şiir ve inşâda kendisini gösteren Fudayl Çelebi’nin eli ve
yüreğinin de sanata yatkın ve düşkün olduğu bilinmektedir.28

2.5. Eserleri

Fudayl Çelebi, Fıkıh, Usûl-i Fıkıh, feraiz, hadis ve gramer alanlarında eserler
telif etmiştir. Kaynaklarda hakkında bilgi verilen eserlerini tanıtıp diğerlerini ise
sadece ismen zikretmekle yetineceğiz.

2.5.1. Tenvî‘u’l-usûl

Fıkıh usûlüne dair olan bu eserin tertip ve tasnifi yanında birçok konuda
müellifin, Molla Hüsrev (ö. 885/1480)’in Mirkâtü’l-vusûl ilâ ilmi’l-usûl adlı eserinden
etkilendiği anlaşılmaktadır.29
Mirkât’ta olduğu gibi bir mukaddime ile iki bölümden (maksat) meydana
gelen eserin mukaddimesinde usûl-i fıkıh ve fıkıh tanımlarının ardından fıkıh
usûlünün konusu ve faydaları anlatılmaktadır. Fıkhî hükümlerin delillerine tahsis
edilen birinci bölüm dört ana başlığa (asl) ayrılmış ve sırasıyla Kitap, Sünnet, İcmâ ve
Kıyâs’a yer verilmiştir.
İkinci bölüm hükümlerle ilgili olup hüküm, hâkim, mahkûm bih ve mahkûm
aleyh konularını ihtiva eden dört ana başlığa (asl) ayrılmıştır. Eserin sonuç (hâtime)
kısmında ictihad, özellikle ictihadda hata ve isabet meselesi tartışılmıştır.
Muharrem 958/1551’de müellifin eseri tamamladığını söyleyen Kâtib Çelebi,
daha sonra ise bizzat müellif tarafından eserin şerh edildiğini ve şerhini de Tevsî‘u’l-
vüsul olarak isimlendirdiğini kaydetmektedir.30

2.5.2. Âdâbü’l-evsıyâ

Bazı kaynaklarda Edebü’l-evsıyâ adıyla da geçen eser, başta vasiyet olmak


üzere çeşitli muâmelât konularının otuz fasıl halinde incelendiği bir fıkıh kitabıdır.
Eser bazı kaynaklarda babası Zenbilli Ali Efendi’ye nisbet edilmekteyse de31 çeşitli
nüshalarında kitabın Fudayl Çelebi’ye ait olduğu bildirilmektedir. Bilhassa
Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir nüshada bizzat Cârullah Efendi eserin Fudayl

28
Nev‘îzâde, Hadâiku’l-hakâik, s. 276.
29
krş. Hüsrev Mehmed Efendi Molla Hüsrev, Mir’atü’l-usûlfi şerhi Mirkati’l-vüsul, Şirket-i Sahafiye-i
Osmaniye, İstanbul 1312 h.
30
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, MEB, İstanbul 1972, I, 503.
31
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 45.
11

Çelebi tarafından kaleme alındığını tasrih etmiş, ayrıca kitabın başında ve sonunda
onun Fudayl Çelebi’ye aidiyeti belirtilmiştir. Eserin mukaddimesinde müellifin onu
Mekke kadılığı sırasında kaleme aldığını belirtmesi de kitabın Fudayl Çelebi’ye ait
olduğunu göstermektedir. Âdâbü’l-evsıyâ Şeyh Bedreddin Simâvî’nin Câmi‘u’l-
fusûleyn’inin kenarında basılmıştır.32

2.5.3. ed-Damânât fi’l-fürû‘

Hanefî fıkhına dair dört ciltlik bir eser olup 984/1577’de tamamlanmıştır.33
Eserin Süleymaniye, Nuruosmaniye ve Millet kütüphanelerinde birçok yazma nüshası
bulunmaktadır.

2.5.4. Risâletü’l-vezâ’if fi’n-nahv

Eser Burhaneddin Ebû İshak İbrahim ez-Zübeyrî tarafından şerh edilmiştir.34


Şerhin ismi Buğyetü’l-ârif alâ Risâletü’l-vezâif olup Mısır Kütüphanesinde yazması
mevcuttur.35

2.5.5. Avnü’r-râ’id fî fenni’l-ferâiz

Müellifin Mekke’de iken kaleme aldığı bu eser 971/1564 senesinde


tamamlanmış olup Ferâiz ilmine dairdir. Müellif tarafından yazılan 974/1567
senesinde İstanbul’da tamamlanan Savnü’l-fârıd fi’l-usûl ilâ medâriki Avni’r-râ’id
adlı bir de şerhi vardır.36 Hem metnin hem de şerhin Beyazıt, Süleymaniye ve
Köprülü kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunmaktadır.
Fudayl Çelebi’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır:
Mesâ’ilü’l-evsıyâ, Ecvibe alâ Câmi‘i’l-fusûleyn, İ‘ânetü’l-fârız fî tashîhi vâkı‘âti’l-
ferâ’iz,37 Ta‘lîkât alâ Sahîhi’l-Buhârî,38 el-Vâfiye fî muhtasari’l-Kâfiye.39

32
Ferhat Koca, “Fudayl Çelebi, Zenbillizâde”, DİA, İstanbul 1996, XIII, 208.
33
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, 1087; Koca, “Fudayl Çelebi, Zenbillizâde”, XIII, 208.
34
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, 2016; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-arifin, I, 28.
35
Zirikli, el-A‘lâm, I, 30.
36
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, 1180; Ferhat Koca, “Fudayl Çelebi, Zenbillizâde”, XIII, 208.
37
Ferhat Koca, “Fudayl Çelebi, Zenbillizâde”, XIII, 208.
38
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 554.
39
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, 1373.
12

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TENVÎʻU’L-USÛL ESERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Fudayl Çelebi’nin bu eseri bir mukaddime, iki maksad ve bir hatimeden


oluşmaktadır.40 Müellifin eserinde takip ettiği yöntemi anlamak ve doğru bir şekilde
değerlendirme yapabilmek için tezin bu bölümünde kitabın tasnif ve tertibi dikkate
alınacaktır.

3.1. Mukaddime (Fıkıh Usûlü’nün Tarifi, Mevzuu ve Gayesi)

Herhangi bir ilim öğrenilmeye başlanmadan önce, o ilmin diğerlerinden


farkının yeterince ayırt edilmesini ve kavranmasını sağlayacak açıklamalara
mukaddime başlığı altında yer verilir.41 Mukaddime başlığı altında bilinmesi
gerekenler şöyle özetlenebilir: 1. Söz konusu ilmi, herhangi bir şekilde tasavvur
yoluyla bilmek. Bu da, o ilmin mahiyetini gösteren bir tarife ulaşmak anlamına gelir.
2. İlmin fâidesinin ne olduğunu bilmek. Böylelikle kişi ilmi öğrenirken neyi
amaçladığını bilecek ve abesle iştigal etmemiş olacaktır. 3. İlmin mevzuunun ne
olduğunu bilmek.42
Fudayl Çelebi de eserinin mukaddimesinde fıkıh usûlünün tarifi, mevzuu ve
gayesine yer vermek suretiyle bu ilmî geleneği takip etmiştir.
Molla Hüsrev fıkıh usûlüne dair kendisinden önceki usûlcülerden farklı
kendisine özgü bir tanım yaptığını söylemektedir.43 Fudayl Çelebi de Molla Hüsrev’in

40
Fudayl Çelebi eserinde amaçlanan şeyin (maksûd) iki maksada ayrıldığını söylemekte, eserinin şerhi
olan Tevsîʻu’l-vüsul’de ise hâtimenin mukaddime gibi kitabın maksûdundan olmadığını ifade
etmektedir. Molla Hüsrev ise kitabında amaçlanan şeyin (maksûd) iki maksat ve hâtimeden ibaret
olduğunu söyleyerek hâtimeyi de kitabın maksûdu içerisine dâhil etmektedir (Zenbillizâde Fudayl
Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 3b).
41
Cüneyt Köksal, “Usûlü’l-Fıkh’ın Mahiyeti ve Gayesi”, (doktora tezi, Marmara Üniversitesi SBE
2007), s. 16.
42
Köksal, “Usûlü’l-Fıkh’ın Mahiyeti ve Gayesi”, s. 17-18.
43
Molla Hüsrev, Mir’atü’l-usûl s. 14. Cüneyt Köksal “Molla Hüsrev, İbnü’l-Hâcib’in -ve dolayısıyla
Sadruşşeria ve Molla Fenârî’nin- tariflerinden farklı olarak, mevzuyu esas alan şöyle bir tarif yapar:
Kendisiyle, şer’î delil ve hükümlerin ahvâlinin -ilkinin, ikincinin sübutuna vesile olması
haysiyetiyle- bilindiği ilimdir. Zenbilli Ali Cemâlî’nin tarifi de Molla Hüsrev’inkiyle aynıdır.”
diyerek bu konuya işaret etmekte ve daha sonrada Zenbilli Ali Cemâlî’nin tarifinin Molla Hüsrev’in
tarifiyle aynı olduğunu söyleyerek dipnotta eserinin isminin Tenvîrü’l-Usûl olduğunu söylemektedir
(Köksal, Usûlü’l-Fıkh’ın Mahiyeti ve Gayesi, s. 73). Kanaatimizce burada iki yanlış tespit vardır.
13

söz konusu tanımını birkaç değişiklik yaparak eserine almakta ve fıkıh usûlünü şöyle
tanımlamaktadır: “Hükümlerin delillerle sabit olmasında etkisi olması açısından şer‘in
delilleri ve hükümlerine dair hallerini öğreten ilimdir.”44
Müellif Fıkıh usûlü terkibinin teşekkül ettiği “asıl ve fıkıh”45 kavramlarını
hemen hemen Mirkât’ta olduğu gibi tanımlamakta ve ek olarak “hüküm, şer‘î ve
amelî” kavramlarıyla ilgili kısa tanımlamalar yapmaktadır.
Fudayl Çelebi’ye göre Fıkıh usûlünün konusu, “deliller ve hükümler”; gayesi
ise hükümleri bilmektir.

3.2. Birinci Maksad: Deliller

Müellif, birinci maksad ismini verdiği birinci bölümde delillerden ve delillerin


durumlarından bahsetmektedir. Bu bölümü de asıl ismini verdiği dört alt başlığa
ayırmaktadır. Bu deliller de Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs’tır.

3.2.1. Birinci Asıl: Kitap

Dinin amelî hükümlerinin delillerini, bunların sübut yollarını ve hükme delâlet


yönlerini belirlemeyi konu edinen Fıkıh usûlünde Kur’ân, kaynaklar sıralamasının
başında yer alır ve “Kitap” denildiğinde, kural olarak, şerʻî hükmün kaynağı olması
yönüyle Kur’an kastedilir. Klasik Fıkıh usûlü literatüründen fukahâ metoduyla te’lif
edilenler, Kitap bahsini doğrudan; mütekellimûn ekolünün eserleri ise dil ve mantıkla
ilgili bazı açıklamalar yaptıktan ve şerʻî hükümle ilgili tanıtıcı bilgi verdikten sonra
şerʻî delillerin ilki sıfatıyla ele almaktadırlar.46
Fudayl Çelebi Kitabı, “Allah Resûlüne indirilmiş, mütevatir ve manaya delalet
eden nazımdır”47 şeklinde tanımlamaktadır. Müellif kendisinden önceki usûlcülerin
tanımlarından48 faydalanmakla birlikte kendisine ait kısa ve özlü bir tanım ortaya
koymaktadır.

Birincisi eserin Zenbilli Ali Efendi’ye ait olduğudur ki söz konusu eser Zenbilli Ali Efendi’ye değil
eserin sonunda belirtildiği üzere oğlu Fudayl Çelebi’ye aittir. İkincisi ise eserin isminin Tenvîru’l-
usûl olduğudur ki eserin baş tarafında açık bir şekilde isminin Tenvî‘u’l-usûl olduğu belirtilmektedir
(Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 2b, 114a).
44
‫ أصول الفقه علم يعرف به أحوال أدلة الشرع وأحكامه من حيث دخلها في ثبوت الثانية باألولى‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-
usûl, vr. 3a.
45
‫ األصل مبني الغير مطلقا والفقه معرفة النفس ما لها وما عليها عمال‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 3a.
46
Ali Bardakoğlu, “Kitap”, DİA, Ankara 2002, XXVI, 122.
47
‫ الكتاب النظم الدال على المعنى المتواتر المنزل على الرسول صلى هللا عليه وسلم‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 3b.
48
Kitap tanımları için bkz. Ebü’l-Hasan Ebü’l-Usr Fahrülislam Ali b. Muhammed b. Hüseyin Pezdevî,
el-Usûl, yy., trs., s. 5; Ebû Bekr Şemsüleimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl Serahsî, el-Usûl, thk.
14

Fudayl Çelebi, kitabın tanımını yaptıktan sonra kitaba mahsus hükümlere


metinde kısaca işaret etmekte ve bu konuda Molla Hüsrev’in de zikrettiği üç meseleye
eserinde yer vermektedir.
a. Tariften anlaşıldığı üzere nakledilenin Kur’ân olması için mütevatir olması
gerekmektedir. Ancak tevatürün nerede şart olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazı
usûlcüler tarafından tevatürün hem cevherde (hatt-ı Kur’an’da) hem de heyette
(okunuşta) olması gerekli görülürken, diğer birtakım usûlcüler tarafından ise bu şartın
sadece cevherde olması yeterli görülmektedir.49 Müellif de cevherde tevâtürün şart
olup heyette şart olmadığını söylemektedir.
b. Âhad ve meşhur yolla gelen şâz kırâatlerin meşhûrlarıyla amel edilmesi caiz
olsa da bunlara Kur’ân’ın özel hükümleri verilemez. Buna göre mesela Kur’ân olduğu
tevatüren sabit olan bir nassı inkâr eden küfre nispet edilirken, şâz kıraatleri inkâr
eden kişinin kâfir olduğuna hükmedilemez.
c. Sûrelerin baş tarafında bulunan besmelenin ayet olup olmadığı konusunda
ihtilaf bulunmaktadır. Bu ihtilafa binaen -Kur’ân’dan olmayan birşeyi Kur’ân’a dâhil
etmek ya da Kur’an’dan olan bir şeyi Kur’ân’dan çıkarmak gerekeceği için-
taraflardan birinin diğerini küfürle itham etmesi gerekirdi; küfür isnadının varit
olmaması, bu besmelelerin ayet olması yönündeki kuvvetli şüpheye işarettir.
Fudayl Çelebi kitaba mahsus hükümleri zikrettikten sonra Kitap ile Sünnet
arasındaki müşterek bahisleri ele alarak kendinden önceki usûlcüler gibi lafız
taksimini yapmaktadır.
Kur’an ve Sünnet’in lafızlarının İslâm hukukunun aslî kaynaklarından olması
sebebiyledir ki, dil, edebiyat, mantık ve cedel ilimleriyle meşgul olan âlimler kadar
İslâm hukukçuları da Arap dilinin yapı ve kuralları, lafız ile mana arasındaki
bağlantılarıyla yakından ilgilenmişler, bu ilimlerin ortaklaşa tesis ettikleri delâlet
anlayışını usûlcüler “lafızlardan hüküm çıkarmada kullanılan dil kuralları” ana başlığı
altında daha da genişleterek Kur’an ve Sünnet’in lafızlarını anlamada, yorumlamada,

Ebü’l-Vefa Efgani, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1414/1993, I, 279; Ubeydullah b. Mesud el-


Mahbûbi el-Buhari el-Hanefi Sadruşşeria, et-Tavdîh fî halli gavâmidi’t-Tenkîh (Şerhu’t-Telvîh ale’t-
Tavdîh içinde), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trs., I, 46; Ebü’l-Berekat Hafızüddin Abdullah b.
Ahmed b. Mahmûd Nesefi, Keşfü’l-esrâr şerhi’l-musannef ale’l-Menâr, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut trs., I, 17; Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed Gazzali, el-Müstesfa min
ilmi’l-usûl, thk. Muhammed Süleyman el-Aşkar, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1417/1997, I, 190-191;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 28.
49
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 29.
15

mana ve hükümle irtibatını kurmada kullanılan bir metodoloji olarak


sistemleştirmişlerdir. Belki de Arap dilinde lafızlar ilk defa usûlcüler tarafından
sistemli bir tahlil ve tasnife tabi tutulmuştur.50
Hanefî usûlcülere ait elimize ulaşan ilk Fıkıh usûlü eseri olan el-Fusûl fi’l-
Usûl adlı kitabında Cessâs’ın (ö. 370/981) lafızları sistematik bir şekilde
incelemediğine ve lafızlar için her hangi bir taksim ortaya koymadığına şahit
olmaktayız. Günümüze ulaşan Hanefî usûl eserleri incelendiğinde bu alanda lafız
taksimini ilk ortaya koyan ve elfaz konularını sistematik bir şekilde ele alan kişinin
Debûsî (ö. 430/1039) olduğunu görmekteyiz.51 Fahrülislâm Pezdevi (ö.482/1089) ve
Serahsi (ö. 483/1090) de lafız konularını Debûsî’ye benzer şekilde ele almaktadırlar.52

3.2.1.1. Manaya Delâlet Eden Nazmın Kısımları

Manaya delâlet eden nazmın taksimini müellif şöyle yapmaktadır:


1. Manaya vaz‘ itibariyle,
Hâs, Âm, Cem‘i Münekker, Müşterek;
2. Manaya delâleti itibariyle,
Lafızlar konuldukları manaya açıkça delâlet etmeleri yönüyle,
Zâhir, Nas, Müfesser, Muhkem;
Lafızlar konuldukları manaya kapalı bir tarzda delâlet etmeleri yönüyle ise,
Hafî, Müşkil, Mücmel, Müteşâbih;
3. Kullanıldığı mana itibariyle,
Hakîkat, Mecâz, Sarîh, Kinâye;
4. Lafız ile manaya vakıf olma itibariyle,
Dall bi’l-ibâre, Dall bi’l-işâre, Dall bi’d-delâle, Dall bi’l-iktizâ’dır.
Usûlcüler arasında Pezdevî, dörtlü taksime beşinci bir kısım daha eklemiş53 ve
kendisinden sonraki usûlcülerin geneli de bu noktada Pezdevî’yi izlemişlerdir. Ancak
Fudayl Çelebi bu beşinci kısmı kitabına almayarak bu noktada Pezdevî’den ve onu
takip eden Molla Hüsrev’den ayrılmıştır.

50
Ali Bardakoğlu, “Delâlet”, DİA, İstanbul 1994, IX, 120.
51
Ebû Zeyd Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. İsa Debusi, Takvîmü’l-edille fî usûli’l-fıkh, thk. Halil
Muhyiddin Meys, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1421/2001, s. 94, 116-117, 119, 127.
52
Pezdevî, el-Usûl s. 12, 59, 75, 117; Serahsî el-Usûl, I, 124, 163, 170, 187, 236.
53
Pezdevî, yirmi lafızdan oluşan bu dörtlü taksimi yaptıktan sonra şöyle demektedir: “Bu kısımların
bilinmesinden sonra beşinci bir kısım daha vardır bu da lafızların mevzilerini (iştikaklarını),
manalarını, tertiplerini ve hükümlerini bilmek olup bu yirmi lafzın hepsine şamildir”. Pezdevî, el-
Usûl, s. 6. Bkz. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 38-39.
16

3.2.1.1.1. Manaya Vaz‘ İtibariyle Lafzın Kısımları

İslâm hukukunun aslî kaynakları Kur’an ve Hadîsler Arapça olduğundan, bu


dilin kurallarına göre lafızların çeşitlerini ve mana ile ilişkilerini bilmeden söz konusu
metinleri doğru bir şekilde anlamak ve onlardan isabetli hükümler çıkarmak mümkün
değildir. Bu bakımdan Fıkıh usûlünün önemli bir kısmını teşkil eden kaynaklardan
hüküm çıkarma (istinbât) metotlarının bilinmesi amacıyla lafızlar, mana ile ilişkilerine
göre bazı ayrımlara tabi tutulmuştur. Bunlardan biri de lafzın vaz‘ olunduğu mana
yönüyle yapılan ayırımdır.54
Fudayl Çelebi’nin Debûsî ile başlayan sistematik Hanefî usûlü lafız taksimi
konusunda mütekaddim usûlcüleri izlediğini söyleyebiliriz. Ancak vaz‘ itibariyle
yapılan taksimde Fudayl Çelebi, önceki usûlcülerden farklı olarak “müevvel” yerine
“cem‘i münekker”i zikretmekte ve bu hususta Sadruşşerîa’yı takip etmektedir.55
Cemʻi münekkerin tercih edilmesi noktasında Seyyid Bey ve Mahmud Esad,
Sadruşşerîa ve onu takip eden usûlcülere uyarken56, Büyük Haydar Efendi ve Ömer
Nasuhi Bilmen gibi son dönem usûlcülerin ise Debûsî, Pezdevi ve Serahsi’ye tabi
olarak eserlerinde müevveli zikrettiklerini görmekteyiz.57

3.2.1.1.1.1. Hâs

Hâs kelimesi sözlükte “tek kalmak, ayrılmak; temyiz etmek, tahsis etmek,
birini diğerinden üstün tutmak”58 gibi manalara gelen husus kökünden türemiş bir
isimdir. Fıkıh usûlü terimi olarak “tek bir vazʻ ile bir tek manaya veya sınırlı sayıdaki
fertlere delâlet etmek üzere konulmuş lafız” şeklinde tanımlanmıştır.59
Fudayl Çelebi, hâssı, “tek bir (münferid) manaya vaz olunan lafızdır”60
şeklinde tarif etmektedir. Müellifin yapmış olduğu tanımda, Debûsî, Pezdevî, Serahsî
ve Molla Hüsrev gibi Hanefî usûlcülerden istifade ettiği söylenebilir.61

54
Ferhat Koca, “Has”, DİA, İstanbul 1997, XVI, 264.
55
Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 56.
56
İbnü’l-Emin Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, Nikolayidi Matbaası, İzmir 1313, s. 34; Mehmed
Seyyid Bey, Usûl-i fıkıh dersleri (haz. Selçuk Camcı-Haydar Yıldırım), Ayhan Matbaası, İstanbul
2011, s. 33.
57
Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, el-Mektebetü’l-Mahmûdiyye, İstanbul trs., s. 27; Ömer
Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve ıstılahatı fıkhiyye kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul trs., I, 47.
58
Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, Dârü’l- Maarif,
Kahire 1119, I, 1173.
59
Koca, “Has”, DİA, İstanbul 1997, XVI, 264.
60
‫ الخاص لفظ موضوع لمنفرد‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4a.
17

Müellif, hâssın tanımını yaptıktan sonra hâs lafzın isim olması durumunda
ifade ettiği mananın “Zeyd” lafzında olduğu gibi ayn (özel isim); “racül” (erkek) ve
“mietün” (yüz) lafızlarında olduğu gibi nevʻ (tür); “insan” ve “hayvan” lafızlarında
olduğu gibi cins olacağını ifade etmektedir.
Molla Hüsrev, diğer usûlcülerin cins, nevʻ (tür) ve ayn olarak yaptıkları
sıralamadan kaçınarak ayn, nevʻ ve cins olarak örneklendirme yaptığını
söylemektedir. Bu şekilde hâs oluşu en belirgin olandan başlayarak yapılacak
sıralamanın hâs lafızlar için en uygun sıralama olduğunu ifade etmektedir.62 Fudayl
Çelebi de bu konuda Molla Hüsrev’i takip ederek sıralamayı aynı şekilde
yapmaktadır.
Müellif hâssın tanımını yapıp bazı örnekler verdikten sonra hâssın hükmünü
(lafız manaya) vaz‘ olunduğu için müfâdını (delalet etmiş olduğu manayı) kesin
olarak ifade eder diyerek açıklamaktadır. Hâs bir lafız müfâdını kesin olarak ifade
ettiği için lağv olamaz ve hâs lafız bizatihi mübeyyen olduğu için beyan yoluyla
kendisinde tasarruf edilemez.63
Fudayl Çelebi, hâssın hükmünü belirttikten sonra Hanefîlerle diğer mezhepler
arasındaki ihtilaftan neş’et eden füru ile ilgili örnekler vermektedir. Bu cümleden
olarak hâs lafız müfâdını kesin olarak ifade ettiği için namazda ta‘dîl-i erkân -rükûʻ
ve sücûd emrine ilhak edilmek suretiyle- farz kabul edilemez. Çünkü rükûʻ ve sücûd
lafızlarından tadîl-i erkân anlaşılamaz. Rükûʻ eğilmek, sücûd ise alnını yere koymak
demektir ve bu anlamlarında hâstırlar. Tadîl-i erkânın farz olduğunu söylemek hâs
lafzın hükmünü âhâd haberle64 iptal etmek anlamına gelir.65
Yine aynı sebepten dolayı tavafı âmir ayete âhâd haberle ziyadede bulunmak
suretiyle tavafta taharet farz addedilemez. Çünkü âyette emredilen şey tavaftır.
Tavafın manası ise Kâbe’nin etrafında dönmek demek olup bu manada hâstır ve temiz
olan kişiden tavaf gerçekleşeceği gibi muhdis olan kişiden de gerçekleşir. Dolayısıyla

61
Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 94; Pezdevî, el-Usûl, s. 12; Serahsî, el-Usûl, I, 124; Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 39.
62
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 40; Seyit Badır, “Molla Hüsrev ve Mirkâtü’l-Vusûl Adlı Eserindeki
Yöntemi”, (yüksek lisans tezi, RTE Üniversitesi SBE 2013), s. 51.
63
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4a; Pezdevî, el-Usûl, s. 12; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 29.
64
Nesefi Keşfü’l-esrâr, I, 30.
65
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4a; Pezdevî, el-Usûl, s. 12; Nesefî, Keşfü’l-esrâr, I, 29-30.
18

âhâd habere istinaden tavafta tahareti farz kabul etmek hâssın amelini iptal etmek
anlamına gelir.66
Hâs müfâdını kesin olarak ifade edip bizatihi mübeyyen olduğu için abdestte
niyet, besmele, tertib, velâ ve delk farz değildir. Çünkü abdest ayetinde emredilen şey
gasil ve mesh olup bunlar kendi manaları olan yıkamak ve sürmekte hâstırlar.
Dolayısıyla sayılan şeyleri abdeste farz olarak ilave etmek hâs lafızla amel etmemek
anlamına gelir.67 Fudayl Çelebi buraya kadar ele aldığımız örnekleri kitabına alarak
selefi olan Molla Hüsrev’den ayrılmakta ve bu hususta Pezdevî ve onu takip edenlere
uymaktadır.
Fudayl Çelebi, hâs lafzın muamelâta dair konularda da delâletine örnekler
vermiştir. Bu kabilden olmak üzere şunları söylemektedir:
1. Hul‘68 yoluyla boşanmış kadına hul‘dan sonra sarih talakta bulunulması
sahihtir.
2. Müfevviza69 olan kadına mehr-i misil70 sahih akitle vacip olur.
3. Terabbus ayetindeki71 kurû’ lafzı ethâr ile tevil edilemez.
Hanefi usûlcülerin ortaya koydukları ilk eserlerden itibaren bu örneklerin ele
alındığı ve geniş bir şekilde izah edildiği görülmektedir. Fudayl Çelebi’nin de hâssın
kesinlik ifade etmesi kuralına getirmiş olduğu örneklerde daha önceki Hanefî
usûlcüleri takip ettiği söylenebilir.72

66
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4a; Pezdevî, el-Usûl, s. 12; Nesefî, Keşfü’l-esrâr, I, 31.
67
Pezdevî, el-Usûl, s. 13; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 30.
68
Hulʻ, karı kocanın anlaşmasıyla evliliğe son verilmesi anlamında bir fıkıh terimidir. Sözlükte
“elbiseyi çıkarmak, soyunmak; ayırmak” gibi anlamlara gelen hulʻ, fıkıhta kadının belli bir bedel
vermesi karşılığında kocanın ayrılmaya razı olması üzerine evlilik bağından kurtulmasını ifade eder.
Karşılıklı anlaşmayla gerçekleşmesi sebebiyle bu işleme muhâlea adı verilir. Fahrettin Atar,
“Muhâlea” DİA, İstanbul 2005, XXX, 399-402.
69
Müfevviza, velisine kendisini mehir zikretmeksizin veya mehirsiz olarak evlendirmesi hususunda
izin veren kadındır. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 42.
70
Mehr-i misil, Zevcenin babası cihetinden ve olmadığı takdirde beldesi ahalisinden akid tarihinde yaş,
cemal, bekâret gibi vasıflarda akran ve emsali kadınların mehridir. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı
İslamiyye kamusu, II, 10.
71
Terabbus ayeti: ‫“ والمطلقات يتربصن بأنفسهن ثلثة قروء‬Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç kur’ (üç ay
hali, hayız) beklerler.” el-Bakara 2/228.
72
Hâssın hükmüyle ilgili zikredilen örnekler için bkz. Pezdevî, el-Usûl, s. 12-13; Serahsî, el-Usûl, I,
128-131; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 29-44; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 40.
19

3.2.1.1.1.1.1. Emir

Fıkıh usûlünde, Kur’an ve Sünnet’teki emir kiplerinin ve bu anlama


gelebilecek diğer ifade şekillerinin manaya delâleti ve bunlardan hüküm çıkarılması
hususu ayrı bir önem taşır. Fıkıh usûlü alanında yazılan klasik eserlerde emir konusu
genellikle “dille ilgili usûl kuralları” veya “lafzın şerʻî hüküm bildirmesi” ana başlığı
altında “hâs” bahsinin alt bölümü olarak ele alınır.73 Fudayl Çelebi de bu tasnife
uyarak emir konusunu “hâs” lafzın kısımlarından biri olarak işlemektedir.
Fudayl Çelebi, eserinde emir konusunu genişçe ele almaktadır. Bu başlık
altında öncelikle emrin tanımını, mûcebini (gereğini), mutlak emrin tekrarı gerektirip
gerektirmediğini ve vakit açısından emri incelemekte daha sonra ise hüsün yönünden
me’mûrun bihin (emirle istenen şey) kısımlarını zikretmektedir. Emirle önemli bir
ilişkisi bulunan kudret konusunu da ele alarak bu konuyu bitirmektedir.
Emir kelimesinin sözlükteki iki farklı anlamından biri “hal, durum, iş, olay,
konum”dur. Bu anlama gelen emrin çoğulu umûr (‫’)األمور‬dur. İkinci anlamı ise nehyin
zıddı olarak “bir işin yapılmasını istemek”tir. Bu anlamdaki emrin çoğulu ise evâmir
(‫’)األوامر‬dir.74
Fudayl Çelebi’ye göre emir “kendisiyle otoriter tarzda (isti‘lâ) bir şeyin talep
edildiği sîgadan”75 ibarettir.
Tanımda da görüldüğü üzere Fudayl Çelebi’ye göre emre mahsus bir sîgadan
söz etmek mümkündür. (‫ )افعل‬şeklindeki bu sîga emre aittir ve bir şeyin mutlak surette
yerine getirilmesini (vücûb) gerektirir. Nedb ve ibaha bu sîgadan anlaşılabilir ise de -
yerinde de ifade edileceği üzere- mecaz kabilindendir. Müellifin emri “sîga” olarak
tanımlamasının bir sonucu olarak fiil ve işaret tanım dışı kalmaktadır. Dolayısıyla
emir ve bunun gereği olan vücûb fiil ve işaretle sağlanamaz.76
Emrin mucebinin vücûb olduğunu ise müellif nas, İcmâ ve aklî delillerle
temellendirme yoluna gitmiştir. Buna göre emirle memur olan mükellefin tercih
hakkının olmadığını77, emre muhalefet edenlerin azapla korkutulduğunu78 ve emre

73
Salim Öğüt, “Emir”, İstanbul 1994, XI, 119.
74
Öğüt, “Emir” DİA, XI, 119.
75
‫ األمر صيغة لطلب الفعل استعالء‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4b.
76
Çünkü bir lafız bir manaya vazʻ olunup o manayı ifade etmesi kastedildiğinde aslolan o manayı tam
olarak ifade etmesi ve onu ifade etmekten aciz olmamasıdır. Bu ise ancak lafzın o manaya inhisarıyla
mümkün olabilir. Dolayısıyla mana, o lafızdan başka bir şeyden de anlaşılmış olsa lafız manayı ifade
edememiş olur. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 52. Bkz. Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 55.
77
el-Ahzap 33/36.
20

imtisal etmeyenlerin asi addedildiğini79 gösteren naslar buna örnek teşkil etmektedir.
Aynen bu hususta İcmâ bulunmaktadır. Diğer taraftan örf/akıl da buna delalet
etmektedir. Çünkü bir efendi, emrini yerine getirmeyen kölesini asi addetmektedir. Bu
ise ancak bir vacibin yerine getirilmemesi durumunda doğru olabilir. Çünkü efendinin
emri vücûb ifade etmeyip emredilen şeyi yapıp yapmamakta köleyi muhayyer
bıraksaydı o zaman efendinin köleyi asi sayması doğru olmazdı.80
Müellif, emrin mûcebiyle ilgili farklı yaklaşımlara başlamadan önce emir
sîgasının hazr (yasak)’dan sonra gelmesi durumunda ifade edeceği hükmü ele alır.
Müellife göre yasaktan sonra gelen emir sîgası, vücûb ifade eder. Çünkü eğer vücûb
ifade etmiyor olsaydı, temizlendikten sonra hayız ve nifaslı kadına, sarhoşluğu
geçtikten sonra sarhoş kişiye namaz vacip olmazdı. Yine haram aylar çıktıktan sonra
cihat vacip olmazdı.81
Müellif emrin mûcebiyle ilgili vücûbtan başka üç farklı yaklaşım daha
zikrederek bazı tenkitler yöneltmektedir. Buna göre,
I. Emir sîgası nedb (tavsiye ve yönlendirme) ifade eder. Çünkü bir fiilin
yapılmasının terkedilmesinden daha üstün olmasının alt sınırı nedb olduğundan
mutlak emir hakikatte nedb, yani o işin yapılmasının terkedilmesinden evlâ olduğunu
bildirir. Müellife göre bu görüş, Mutezilenin çoğunluğu, bir grup fakîh ve bir rivayete
göre İmam Şafiî’ye aittir.
II. Emir sîgası ibâha ifade eder. Çünkü bir fiilin var kılınmasına dönük bir
talebin o işin yapılmasına izin verildiği anlamına gelir ki bu da ibaha demektir.
Müellif, bu görüşün Mâlikîlerden bir gruba ait olduğunu ifade etmektedir.82
III. Emir sîgası hakkında tevakkuf edilir ve hangi manada kullanıldığını
öğrenmek için beklemek ve araştırmak gerekir. Çünkü emir sîgası bir kısmı hakikat
bir kısmı da mecaz olmak üzere birçok manada kullanılmaktadır. Bir başka ifadeyle
emir sîgası karineden hâlî olması durumunda birçok manaya muhtemel olmaktadır.

78
en-Nûr 24/63.
79
Taha 20/93.
80
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 6a. Bkz. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 52.
81
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul vr. 6a; Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4b.
82
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4b-5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 6a-6b; Öğüt, “Emir”
DİA, XI, 120.
21

İhtimal ise hangi manada kullanıldığını öğrenmek için tevakkufu gerektirir. Müellif,
Şafiilerden sadece İbn Süreyc (ö. 306/918)’in bu görüşte olduğunu söylemektedir.83
Müellife göre -daha önce de söylediğimiz üzere- emir sîgasının gereği
vücûbtur. Çünkü bir sîga kendisine mahsus olan bir manaya vaz olunduğu zaman o
manada en kemal noktayı ifade etmesi asıldır. Emrin de talebe vaz olunduğu sabit
olduğuna göre talepte en kemal derece olan vücûbu ifade etmesi gerekir. Çünkü
vücûbta iki yönden yani hem fiilin yapılması hem de kesin surette terk edilmesi
yönünden talep bunulurken, vücûbun dışındaki taleplerde (nedb ve ibâha) ise sadece
tek yönlü yani fiilin yapılması yönüyle talep bulunmakla birlikte terk edilmesi talebi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla emir sîgasının mûcebi konusunda en doğru görüş, -
vücûb ifade etmesine engel olan karine bulunmaması durumunda- daha alt derecedeki
taleplere ihtimali olmakla beraber bir fiili talep etmenin en üst derecesi olan vücûbtur.
Çünkü ne emir sîgasında ne de bu sîgayı kullanan Allah’ta -sîgadan vücûb
anlaşılmasına engel olacak- her hangi bir kusur bulunmamaktadır.84
Usûlcüler, vücûb ifade eden emir sîgasının (‫)افعل‬, hakiki anlamda emir olduğu
konusunda görüş birliği içindedirler. Emrin, nedb veya ibâha ifade eden sîgaları
konusunda ise emrin bu anlamları hakikat olarak kapsayıp kapsamadığı hususunda
ihtilaf etmişlerdir.85 Müellife göre ise, emir sîgası nedb veya ibâha anlamında
kullanıldığında hakîkat değil mecâzdır.86
Emrin delâleti kapsamında tartışılan diğer bir mesele de bu sîganın emre konu
olan fiilin tekrarını gerektirip gerektirmeyeceğidir. Müellif, Tevsîʻu’l-vusûl adlı

83
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 6b. Bkz. Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 54.
84
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 4b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 5b-6a. Bkz. Pezdevî, el-
Usûl, s. 21; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 51; Süleyman b. Veli b. Resul el-Kırşehri İzmiri,
Haşiyetü’l-Fazıl el-İzmiri ala Mir’ati’l-usul fî şerhi Mirkati’l-vüsul, yy. trs., I, 171.
85
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 57-58.
86
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 6b. Fahrülislam Pezdevî’ye
göre emir sîgasının nedb veya ibâha anlamında kullanılması mecâz değil hakîkat-i kâsıradır. Çünkü
vücûbun manası, fiilin cevazıyla beraber terkinin haram olmasıdır. Emir sîgası hiçbir zaman terk
anlamında kullanılmayacağından nedb veya ibâhada kullanılması küllün cüzde istimali demektir.
Bundan Pezdevî’nin, mecâzın tarifindeki “lafzın kullanıldığı mananın vazolunduğu mananın gayr”ı
olmasını manadan hariç olması olarak anladığı anlaşılmaktadır. Cüz ise külden hariç olmadığı için
lafzın cüzü olan manada kullanılması mecâz değildir. Yine cüz vazolunduğu mananın aynı/tamamı
da olmadığından bu istimal hakîkat-i tâmme olmayıp hakîkat-i kâsıra olmuş olur. Pezdevî, el-Usûl, s.
22’den naklen Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, s. 57.
22

şerhinde mutlak emrin tekrarı gerektirip gerektirmeyeceği konusunda dört görüş


olduğunu belirtmektedir. Bu görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
I. Mutlak emir, umumu ve tekrarı gerektirir. Mutlak emir umumu gerektirir.
Çünkü emir sîgası, elif-lâm takısıyla marife olan masdarı içermektedir. Mesela
(‫ )اضرب‬lafzı (‫ )أطلب منك الضرب‬cümlesinden kısaltmadır. Elif-lâm takısıyla marife olan
isim ise umum ifade eder. Dolayısıyla mutlak emir de umumu gerektirir.87
Yine mutlak emir tekrarı gerektirir. Çünkü sahabeden Akra‘ b. Hâbis, Hz.
Peygamber’e, “Her yıl mı hacca gideceğiz, yoksa (ömürde) bir kere mi?” diye
sorduğunda, Allah Resulü (s.a), “Bir kere (yapmanız yeterli); ‘Her yıl’ deseydim, her
yıl haccetmeniz vacip olurdu ve bunun altından kalkamazdınız”88 şeklinde cevap
vermiştir. Bu yaklaşım sahiplerine göre “haccedin (‫ ”)حجوا‬şeklindeki emir sîgasının,
tekrara ihtimali olmasaydı ya da tekrarı gerektirmeseydi, Akraʻ bu emirden tekrarı
anlamazdı. Çünkü Akra‘ Arap dilinin inceliklerine vâkıf sahabilerdendi. Ayrıca Hz.
Peygamber’in de, lafzın muhtemel anlamlarından olmayan bir soruya cevap
vermemesi gerekirdi. Ancak Hz. Peygamber’in bu suali makul bulup cevap vermiş
olması da emrin mûcebinin umum ve tekrar olduğuna delalet etmektedir. Müellif, bu
görüşün Müzenî ve İsferayini’ye ait olduğunu söylemektedir.89
II. Mutlak emir, umumu ve tekrarı gerektirmez, ancak bunlara ihtimali vardır.
Bu görüşün sahipleri de umum ve tekrarı gerektirir diyenlerin delilleri olan Akraʻ b.
Hâbis hadisi ve emir sîgasının müştemil olduğu masdar delilleriyle istidlal
etmektedirler. Ancak bir farkla ki o da şudur: Emir sîgası, marife değil nekre olan
masdarı içermektedir. Çünkü marife olduğuna delalet eden ek bir delil bulunması
gerekmektedir. Dolayısıyla mesela (‫ )اضرب‬lafzı (‫ )أطلب منك ضربا‬cümlesinden kısaltma
olmaktadır. Olumlu cümlelerdeki nekre lafızlar ise hâstır. Ancak takdir edilen
mastarın marife olmasına -dolayısıyla umum ve tekrar ifade etmesine- delalet eden bir
karîne bulunması ihtimali de mevcuttur. Bu durum da mutlak emrin umum ve tekrara
ihtimali olmasına delalet eder. Müellif, bu görüşün İmam Züfer ve İmam Şafiî’ye ait
olduğunu belirtmektedir.90

87
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 7a. Bkz. Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 62.
88
Hadis için bkz. Ebu Davud, Menasik, 1.
89
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 7a. Bkz. Nesefi, Keşfü’l-
esrâr, I, 59; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 62
90
Fudayl Çelebi, Tenvî’u’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 7a-7b. Bkz. Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 63.
23

III. Mutlak emrin tekrara ihtimali yoktur. Ancak bir şarta bağlı veya bir vasıfla
kayıtlanmış olursa tekrarı ifade eder. Nitekim bir vakte (namaz gibi) veya belli bir
miktardaki mala (zekât gibi) bağlı olarak vacip kılınmış olan ibadetler ve belli bir
vasfa bağlı cezalar (zina gibi), şartlarının ve vasıflarının tekrarıyla gerekli hale gelir.
Yani vakit girdikçe namaz; mal nisaba ulaştıkça zekât ve zina fiili işlendikçe had
gerekli olur. Müellif bu görüşün bazı Hanefî usûlcülere ait olduğunu ifade etmektedir.
IV. Mutlak emir, umum ve tekrarı gerektirmez ve buna ihtimali de olmaz.
Ancak emredilen fiil cinsinin en azı hakkında vaki olur. Fiilin en azı ise ferd-i hakîkî
olup yerine getirildiğinde emre uyulmuş kabul edilecek sınırı ifade etmektedir. İşte
mutlak emrin mûcebi bu sınırdan ibarettir. Aynı zamanda mutlak emir ferd-i itibari
olmak itibariyle de emredilen fiilin cinsinin tamamına da -emredenin niyetinin
bulunması durumunda- muhtemeldir. Ancak fiilin ferd-i hakîkî olan derecesi kesin ve
müteayyin olduğundan mutlak emir ona delalette harici bir delile ihtiyaç duymazken,
ferd-i itibari olan fiil cinsinin tamamına delalette bir delile yani emredenin niyetine
muhtaçtır. Müellif bu görüşü Hanefîlerin cumhuruna nispet etmekte ve tercihini de bu
yaklaşımdan yana yapmaktadır.91
Fudayl Çelebi, vakitle mukayyet olup olmaması açısından emri ele alarak
vakit açısından emri, mutlak ve mukayyet olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Buna göre,
I. Mutlak emirler, emirle talep edilenin -kendisinden sonra yerine
getirildiğinde kaza veya geçersiz olarak kabul edilecek- bir vakitle kayıtlanmamış
olduğu emirlerdir. Zekât, fıtır sadakası, öşür, mali keffaretler, mutlak nezirler ve
ramazanın kazası ile ilgili emirler bu kısma girmektedir.
2. Mukayyet emirler ise emirle talep edilenin -kendisinden sonra yerine
getirildiğinde kaza veya geçersiz olarak kabul edilecek- bir vakitle kayıtlanmış olduğu
emirlerdir. Namaz, oruç vb. hakkındaki emirler de mukayyet emrin örneklerini
oluşturmaktadır.
Mutlak emir konusunda ihtilaf edilen hususlardan biri de emredilen hususun
derhal mi (fevr) yoksa daha sonra mı (terâhî) yerine getirileceği meselesidir. Bu konu
literatürde “emrin fevr veya terâhîye delâleti” diye anılır. Hanefî hukukçuları, Şafiî,
ayrıca Fahreddin er-Razî, Seyfeddin el-Âmidî gibi usûlcülere göre emir, bu anlamda
açık bir delalet taşımaz. Emrin ne zaman yerine getirileceği hususu sîganın dışında
kalan kayıt ve karinelerden anlaşılır. Buna göre emrin derhal yerine getirilmesi caiz
91
Fudayl Çelebi, Tenvî’u’l-usûl, vr. 5a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 7a-7b. Bkz. Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 64-65.
24

olduğu gibi meşru ölçüler içinde tehir edilmesi de mümkündür. Malikî ve Hanbelî
usûlcüler ve Hanefîler’den Kerhî’ye göre emir, me’mûrun bihin derhal yerine
getirilmesinin gerekliliğine delâlet eder. Ebû Yaʻkûb es-Sekkâkî ve Bâkıllânî de bu
görüştedir.92
Müellif de her hangi bir vakitle kayıtlanmayan mutlak emrin fevr veya tehiri
icap etmediğini; terâhîye haml edilmesi gerektiğini söylemektedir. Terâhîden maksat
emrin şimdiki hal ile kayıtlanmamasıdır; yoksa gelecek zamanla kayıtlanması
anlamına gelmemektedir.
Emrin fevre delâlet edeceğini iddia edenlerin başat gerekçesi şudur: Allah,
“Sana emrettiğim vakit seni secde etmekten ne alı koydu”93 ayetinde İblis’i derhal
secde etmediği için zemmetmiştir. Eğer emir fevr icap etmeseydi Allah İblis’i
zemmetmezdi.
Müellif, İblis’in o anda secde etmesini gerektiren şeyin ayetteki emir
olmadığını, başka bir ayette geçen (‫ )فقعوا‬kelimesine muttasıl olan fâ (‫ )فاء‬lafzının bu
anlamı ifade ettiğini söylemektedir.94 Kaldı ki fevr, denildiği gibi o ayetten anlaşılmış
olsa da İblis’in zemmedilmesine sebep -emre kendisi de muhatap olduğu halde- emre
muhalefet ettiğini gösteren bir emare ve alamet de olabilir. Bunun yanında emir
sîgasından sadece fiilin talep edildiği anlaşılır. Fevr veya tehirin vücubu ise bu
anlamın dışında zaid ve harici bir sıfattır. Dolayısıyla bunlara delalet eden bir
karine/delil bulunması gerekmektedir. Mutlak emirde ise fevr ya da tehire delalet eden
her hangi bir karine yoktur.95
Müellif daha sonra mukayyet emirler konusunu işlemekte ve mukayyet
emirleri Molla Hüsrev gibi 6 kısma ayırarak ele almaktadır. Buna göre vakit:
1- Müeddâ (edâ edilen) için zarf96, eda için şart, nefs-i vücûb için sebeptir.
Namaz vakti gibi.
2- Müeddâ için mi‘yâr97, eda için şart, nefs-i vücûb için sebeptir. Ramazan ayı
gibi.

92
Öğüt, Emir” DİA, XI, 121.
93
el-Araf 7/12.
94
el-Hicr 15/29; es-Sâd 38/72.
95
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 5b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 9a.
96
Farz kılındığı gibi eda edildiği takdirde emredilen şeyden fazla olan vakte zarf denilir. Bir namaz
vaktinde birden fazla namazın eda olunması gibi. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 9b.
25

3- Müeddâ için zarf, eda için müfevvit (vaktin geçmesiyle edanın da ortadan
kalkması anlamında) şart, vücûb-u eda için sebeptir. Namaz veya sadakanın
nezrolunan muayyen vakit gibi.
4- Müeddâ için mi‘yâr, eda için müfevvit şart, vücûb-u eda için sebeptir. Oruç
veya itikâf nezrolunan muyyyen vakit gibi.
5- Müeddâ için sadece mi‘yârdır. Keffâret, mutlak nezir ve kaza oruçlarının
vakti gibi.
6- Zarf ve mi‘yâra benzeyen müşkil98 vakittir. Hac vakti gibi.
Fudayl Çelebi, gerek Tenvîʻu’l-usûl’da, gerekse de Tevsîʻu’l-vüsul’da bu altı
kısmı geniş bir şekilde ele almakta ve bu vakitlerle ilgili hükümleri açıklamaktadır.
Müellifin yapmış olduğu bu taksimin, Molla Fenari ve Molla Hüsrev’in eserlerinde99
de zikredildiğini görmekteyiz. Müellif mukayyet emirler konusunda genel olarak
Debûsî, Pezdevî, Serahsî, Nesefî, Sadruşşerîa ve Molla Hüsrev’i takip etmektedir.100
Fudayl Çelebi, mutlak ve mukayyet emirlerle ilgili konuları ele aldıktan sonra
memûrun bih konusunu ele almaktadır. Memûrun bih, emirle yapılması istenen fiil
demektir. Memûrun bih, edâ ve kazâ olmak üzere iki şekilde yerine getirilir.101 İfade
edelim ki Mütekellimûn metoduyla yazılan usûl eserlerinde eda ve kaza, şer‘î hüküm
bölümünde ele alınırken102 fukahâ metoduyla yazılan eserlerde ise “dille ilgili usûl
kuralları” ve “lafzın şer‘î hükme delâleti” bahsinin alt bölümü olan “emir” konusunda,
emredilen şeyin yerine getirilmesi mevzusu incelenirken ele alınır.103

97
Emredilen şeyden ne fazla ne de nakıs olup sadece emredilen şeyin edasının mümkün olduğu vakte
miʻyâr denilir. Bir günde sadece bir orucun eda olunması gibi. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr.
12b.
98
Emredilen şeye denk veya ondan fazla olup olmadığı konusunda belirsizlik olan vakte müşkil denilir.
Hac vakti gibi. Çünkü hac vakti, hac fiilleri vaktin tamamını kapsamadığı için zarfa, senede bir hac
yapılabildiği için de miʻyâra benzer. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 16a.
99
Şemseddin Muhammed b. Hamza b. Muhammed Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ fî usuli’ş-şeraiʻ,
thk. Muhammed Hasan İsmail, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1427/2006, I, 218-232;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 70-95.
100
Mukayyet emirlerle ilgili görüşler için bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 61-76; Pezdevî, el-Usûl, s.
40-50; Serahsî, el-Usûl, I, 30-44; Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 379; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 113-137;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 70-95.
101
Edâ ve kazâ kavramlarının tanımları için bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 87; Pezdevî, el-Usûl, s.
25; Serahsî, el-Usûl, I, 44; Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 300-303; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 64;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 100-101.
102
Bkz. Gazzali, el-Müstesfa, I, 179; Ebü’l-Hasan Seyfeddin Ali b. Muhammed b. Salim Amidi, el-
İhkam fî usuli’l-ahkâm, thk. Abdurrezzak el-Afifî, Dâru’s-Samîî, Riyad 1424/2003, I, 147.
103
Bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 87; Pezdevî, el-Usûl, s. 25; Serahsî, el-Usûl, I, 44; Nesefi, Keşfü’l-
esrâr, I, 64. Bkz. Ali Bardakoğlu, “Edâ”, DİA, İstanbul 1994, X, 389.
26

Eda, emirle yani nasla104 vacip olan şeyin aynını teslim etmektir. Kaza ise
emre muhatap olan kişi tarafından emirle vacip olan şeyin mislini/benzerini teslim
etmektir.105 Hanefî usûlcüler edâyı, “kâmil”, “kâsır” ve “kazâya benzeyen edâ”;
kazâyı ise “makul misliyle kazâ”, makul olmayan misliyle kazâ” ve “edâya benzeyen
kazâ” şeklinde üç kısma ayırırlar.106 Fudayl Çelebi’nin de kendisinden önceki Hanefî
usûl geleneğini izleyerek eda ve kaza kavramlarını “emir” konusunun içerisinde
işlediğini, Hanefî usûlcülerin taksimini aynen eserine aldığını ve her bir kısma
misaller verdiğini görmekteyiz.
Hanefî usûlcülerin edâyı, dinen veya hukuken aranan bütün şart ve vasıfları
toplayıp toplamaması yönünden kâmil, kâsır ve kazâya benzeyen edâ şeklinde üçe
ayırdıklarını söylemiştik. Vakti içinde cemaatle kılınan namazı birinciye, tek başına
kılınan namazı ikinciye örnek gösterirler. Namaza imamla beraber başladığı halde
arızî bir sebepten dolayı bir kısmını imamla birlikte kılamayan ve bunu tek başına
kılarak namazını tamamlayan kimsenin ibadeti ise aslı itibariyle eda olmakla birlikte
cemaatle namazın faziletini telafi etmeyi amaçlaması yönüyle kazaya benzediğinden
üçüncü türün örneğini oluşturur. Hanefî fakihleri edayı ibadetlerin yanı sıra muâmelât
hukukundaki borç ve görevlerin ifasını da içine alacak şekilde düşündüğünden
gasbedilen malın eksiksiz olarak aynen iadesini kâmil edaya, kusurlu olarak iadesini
kâsır edaya örnek gösterirler. Mehir olarak belirlendiğinde başkasının mülkiyetinde
bulunan bir malın sonradan satın alınarak alacaklıya teslimi ise kazaya benzeyen
edanın bu gruptaki örneği olarak verilir.107
Hanefî usûlcülerin kazâyı da eda gibi mâkul misliyle, mâkul olmayan misliyle
ve edaya benzer olmak üzere üçe ayırdıklarını söylemiştik. Vaktinde eda edilmeyen
farz namazın ya da orucun sonradan aynen yani namaz kılarak ve oruç tutarak kaza
edilmesi birinci, yaşlı bir kişinin ramazan orucunu tutmaya gücünün yetmemesi
sebebiyle fidye vermesi ikinci, bayram namazına imam rükûda iken yetişen kimsenin
tekbirleri rükûda alması da üçüncü tür kazaya örnek teşkil eder. Hanefîler bu ayırımı

104
Müellif, tarifteki emirle ifadesini nas ile şeklinde açıklamasının sebebini şöyle açıklamaktadır: eğer
emirden maksat nas olmamış olsa “‫ ”وهلل على الناس حج البيت‬şeklindeki ayetlerle farz olan memûrun
bihlerin tarife dâhil olmaması gerekir. Hâlbuki bu şekilde ihbari cümlelerle sabit olan memurun
bihler de tarife dâhildir. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 17b.
105
Fudayl Çelebi, Tenvî’u’l-usûl, vr. 8a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 17b.
106
Edâ ve kazânın taksimi için bkz. Pezdevî, el-Usûl, s. 24-25; Serahsî, el-Usûl, I, 48-59; Nesefi,
Keşfü’l-esrâr, I, 64-90; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, I, 218-232.
107
Bardakoğlu, “Edâ” DİA, X, 390.
27

muamelata da uygular ve gasbedilen ya da telef edilen malın misliyle ya da


kıymetiyle tazmin edilmesini mâkul misliyle kazanın örneği olarak zikrederler. Ancak
bunlardan misliyle tazmin makul misliyle kazanın kâmil olanını, kıymetiyle tazmin
ise kasır olanını teşkil eder. Hatâen işlenen cinayetlerde can veya organ kısası yerine
diyet ödenmesi mâkul olmayan misliyle kazanın, nikâhta gayri muayyen bir kıyemî
malın mehir tayin edilip sonra ondan vasat cinsinin kıymetinin ödenmesi edaya
benzeyen kazanın örneğidir.108
Fudayl Çelebi’nin de Hanefî usûlcülerin edâ ve kazâya yapmış oldukları bu
taksime aynen uyduğunu ve hukûkullah ve hukûku’l-ibâddan her bir kısma yukarıda
zikrettiğimiz örnekleri verdiğini görmekteyiz.109
Usûl âlimleri, vakti içinde yerine getirilmeyen vâcip bir ibadetin kazasının
edayı vâcip kılan ilk emirle mi gerekli olduğu yoksa bu konuda yeni bir emrin mi
bulunması gerektiği konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Müellife göre mâkul olan
misliyle kaza, nas, nassın delaleti ve kıyâs ile sabit olurken, mâkul olmayan misliyle
kaza ise sadece nas ve nassın delaleti ile sabit olur kıyâs ile sabit olmaz.110
Fudayl Çelebi, me’mûrun bihin kısımlarını açıkladıktan sonra hüsün/güzellik
açısından memurun bih konusunu başlamaktadır. Ancak müellif selefi Molla
Hüsrev’den farklı olarak hüsün ve kubhun anlamını ve birşeyin güzel ya da çirkin
olduğuna hükmedenin (hâkim) kim ya da ne olduğu konusunu burada zikretmemekte
sadece hüsün itibariyle memûrun bihin taksimini yapmaktadır.
Memurün bih/emredilen şey ya;
1. a. Zâtındaki bir güzellikten dolayı hakikaten güzeldir. Bu ise;
aa. Ya imandaki dil ile ikrar gibi mükelleften düşmeyi kabul eder. Çünkü dil
ile ikrarın ikrah halinde mükelleften sâkıt olması mümkündür. Müellif namazın da bu
kısma örnek olabileceğini söylemektedir. Ancak namaz ikrarın altında yer alır. Çünkü
dil ile ikrar sadece bir özürle -ki o da ikrahtır- düşerken namaz ise birçok özür
sebebiyle -mesela delilik, bayılma, hayız ve nifas gibi- mükelleften sakıt
olabilmektedir.
ab. Ya da imandaki kalp ile tasdik gibi mükelleften düşmeyi asla kabul etmez.
b. Yahut (memurun bih zâtındaki güzellikten dolayı) hakikaten değil de
hükmen güzeldir. Mesela oruç, hakikatte kişinin kendisini aç bırakması ve Allah’ın

108
Kâmil Yaşaroğlu, “Kazâ” DİA, Ankara 2002, XXV, 113.
109
Fudayl Çelebi, Tenvî’u’l-usûl, vr. 8a-10a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 17b-23b.
110
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 9b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 18a-19a.
28

kullarına mubah kıldığı nimetleri kendisine yasaklaması açısından güzel olmamakla


birlikte kötülüğü emreden nefsi kahretme yönünden hükmen güzeldir.111
Zâtındaki bir güzellikten dolayı güzel olan memurun bihin hükmü, sadece
kendisini mükelleften düşüren bir halin meydana gelmesi -mesela namaz
mükellefiyetinin hayız ya da nifas halinin meydana gelmesiyle düşmesi gibi- ya da
eda edilmesi suretiyle mükelleften sorumluluğun düşmesidir.
Yahut (memurun bih);
2. Kendi zâtının dışındaki bir güzellikten dolayı güzeldir. Bu da ikiye ayrılır;
a) Ya memurun bihi yerine getirmekle harici güzel şey meydana gelmez.
Mesela abdest hakikatte güzel değildir. Çünkü abdest haddi zatında -özellikle soğuk
zamanlarda- üşümeye ve suyun ziyan edilmesine sebep olma açısından güzel
olmamakla birlikte bizzat güzel olan namaza vesile olması açısından güzel kabul
edilmektedir. Bununla beraber abdest yerine getirildiği zaman namaz kılınmış
olmaz.112
b) Ya da memurun bihi yerine getirmekle harici güzel şey meydana gelir.
Mesela cihat aslında savaş, öldürme ve ülkeleri tahrip etmekten ibaret olduğu için
güzel kabul edilmemesi gerekirken zatında güzel olan Allah adını yüceltmeye vesile
olduğu için güzeldir ve cihat emri yerine getirildiğinde Allah adını yüceltme eylemi
de meydana gelmektedir.113
Fudayl Çelebi, hüsün konusunu bitirdikten sonra güç yetirilemeyecek bir şeyle
mükellef tutulamayacağına (teklif-i mâ lâ yutâk) dair nas olduğu için mükellefin
emredilen şeyi eda etmeye kudretinin bulunması gerekir diyerek kudret konusunu ele
almaktadır. Müellifin kudret konusunu ele alışı, kudreti tanımlaması, kısımlara

111
Zekât ve hac da bu kısmın örneğini oluşturmaktadır. Çünkü zekât hakikatte malı ziyan etmek ve
karşılıksız olarak mülkünden çıkartmak açısından güzel olmamakla birlikte, fakirin ihtiyacını
gidermek ve ona iyilikte bulunmak açısından hükmen güzeldir. Yine hac da hakikatte -ticaret ya da
ülkeleri ziyaret etmek için seyahate çıkmanın güzel olmadığı gibi- sadece mesafe katetmek ve bazı
bölgeleri ziyaret etmek açısından güzel olmamakla birlikte, Allah’ın şerefli kıldığı beyt olan
Kâbe’yi ziyaret etmek açısından hükmen güzeldir. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 10a; Fudayl
Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 24b.
112
Cuma namazına saʻy de bu kısmın örneğini oluşturmaktadır. Çünkü saʻy, her ne kadar kişinin
kendisini yormasına ve meşakkate maruz kalmasına sebep olsa da zatında güzel olan Cuma
namazına vesile olduğu için güzeldir. Bununla beraber saʻy meydana geldiğinde Cuma namazı
kılınmış olmamaktadır. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 10a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr.
25a.
113
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 10b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 25a-25b.
29

ayırması ve örneklendirmesinde kendisinden önceki Hanefî usûlcülerin görüşlerini


özetlediğini söyleyebiliriz.114
Fudayl Çelebi, usûlcüler arasında tartışılan bazı meseleleri zikrederek emir
bahsini sonlandırmaktadır. Bu meseleler ise şunlardır: Başkasına emretmek için
verilen emir o kimse hakkında emir değildir, mükellefin emri gereği gibi yerine
getirmesi iczâyı (zimmetin borçtan kurtulmasını) ve kerahetin bulunmamasını
gerektirir, emrin vücûbunun nesh edilmesi cevazını da ortadan kaldırır, emredilen
şeyin vücudunu murad etmek emrin sıhhati için şart değildir, kâfirler imanla,
muâmelatla, ukûbâtla ve ibadetlerin vücûbuna itikatla emrolunurlar; ibadetlerden
(namaz, oruç gibi) düşme ihtimali olanları eda etmekle emrolunmazlar.115

3.2.1.1.1.1.2. Nehiy

İslam hukuk metodolojisinde emirle simetrik olarak ele alınan önemli bir konu
da, hâs lafzın kısımlarından olan “nehiy”dir. Emir ve nehiy konusu, sözlü delâletin
özünü teşkil ettiği ve şâriin maksadının anlaşılabilmesi büyük ölçüde bunların
gösterdiği anlamın kesinlik derecesinin bilinmesine bağlı olduğu için fıkıh usûlü
eserlerinde önemli bir yer tutar. Hanefîler genelde emir ve nehyi hâs lafzın kısımları
arasında ele alırken kelâmcı usûlcüler nas, zâhir, mücmel ayırımında zâhirin kısımları
arasında inceler.116 Müellif de Hanefî usûlcülere tabi olarak nehiy konusunu hâs lafzın
kısımları arasında ele almaktadır.
Müellif nehiy konusunu -genel olarak fıkıh usûlü eserlerinde görüldüğü üzere-
emre göre daha kısa olarak ele almaktadır. Bu başlık altında müellif, nehyin tarifi,
hükmü, nehyin medlûlü/muktezası, nehyedilen fiilin sıfatı ve kısımları, emir ve
nehyin zıtlarının hükmünü ele almaktadır.
Fudayl Çelebi, nehyi “kendisiyle otoriter tarzda (isti‘lâ) bir fiilin terki talep
olunan sîga” şeklinde tanımlamaktadır.117
Usûlcüler emrin delâletinde olduğu gibi, karineden mücerret nehyin delâleti
konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Cumhura göre nehiy, nehye konu olan fiilin

114
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 10b-11b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 26a-28b. Kudret
konusu için bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 88-93; Pezdevî, el-Usûl, s. 35-40; Serahsî, el-Usûl, I,
65-73; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 97-109; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, I, 238; Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 125.
115
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 11b-12b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 28b-30b.
116
H. Yunus Apaydın, “Nehiy”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 544.
117
‫ النهي صيغة طلب الترك استعالء‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b.
30

(menhiyyün anh) harâm kılındığını gösterir bir delil bulunmadıkça “tahrim” dışında
bir anlama çekilemez. Bazı usûlcülere göre nehiy, nehyedilen fiilin mekruh kılındığını
gösterir. Özel karine bulunmadıkça harâm kılındığını göstermez. Bir kısım usûlcüye
göre ise nehiy, tahrim ve kerahet arasında “müşterek”tir; karine olmadıkça bunlardan
hiçbirine delâlet etmez.118
Müellif de nehyin tahrimde hakikat ya da tahrim ve kerahet arasında lafzî veya
manevî iştirak ile müşterek olup olmadığı konusundaki ihtilafın emirdeki ihtilaf gibi
olduğunu söylemekte ve nehyin tahrime delalet ettiğine dair sarih bir ifade
kullanmamaktadır. Fakat yaptığı açıklamalardan, cumhurun görüşü olan nehyin
tahrime delalet ettiği kanaatini paylaştığı anlaşılmaktadır.119
Müellife göre nehyin hükmü, fiili terk etmeye devam etmektir. Çünkü nehiy
sîgası, nefiyden sonra gelen nekre bir kelimeyi içermektedir. Mesela (‫ )ال تضرب‬dövme
demek (‫ )ال يصدر منك ضرب‬senden hiçbir dövme fiili sadır olmasın demektir. Nefiyden
sonra gelen nekreler ise emrin hilafına olarak umum ve tekrar ifade eder.120
Müellif nehiy-kubuh ilişkisini de ele almakta ve nehiy sîgasının nehye konu
fiilin kubuh olmasını gerektireceğini ifade etmektedir. Ayrıca Fudayl Çelebi kubhun
nehye konu fiilin özüne ilişkin olup olmaması açısından taksim yaparak bu bağlamda
nehyin ibadet ve muamelata etkisini de esaslı bir konu olarak inceler.
Buna göre menhiyyün anh, ya kendisindeki bir mana sebebiyle (liaynihi) veya
haricî bir mana sebebiyle (ligayrihi) kabihtir.
Liaynihi kabih de kendi içinde a. vazʻan/aklen kabih ve b. şerʻan kabih olmak
üzere ikiye ayrılır. Vazʻan kabih, vazʻ yönünden çirkinliği malum olan fiil demektir.
Yani o lafzı vazeden (vâzıʻ), şeriat gelmeden önce de çirkinliği bilinen bir fiile
vazetmiştir. Müellif bu kısma küfür örneğini vermektedir. Çünkü küfür nimeti örtmek
ve nankörlük etmek demektir. Bu ise -çirkin olduğuna dair sem‘î deliller bulunmamış
olsa bile- akl-ı selîmin çirkin olduğunu kabul ettiği bir husustur.121
Şerʻan kabih ise çirkinliğini şeriatın haber verdiği fiil demektir. Yani bir fiilin
şeriat varit olmamış olsaydı aklın onun çirkin olduğunu idrak edemeyeceği bir halde
olmasıdır. Müellif bu kısma hür bir kimseyi satmayı örnek vermektedir. Çünkü şeriat

118
Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları: Usulü’l-Fıkh, (trc. İbrahim Kafi Dönmez), TDV
Yay., Ankara 2004, s. 339.
119
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 30b-31a.
120
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31a.
121
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31a.
31

beyʻi malı mal ile değiştirmek şeklinde açıklamıştır. Hür kimse ise şeriat nezdinde
mal değildir. Dolayısıyla hür kimsenin alış verişe konu olması şeriat tarafından
nehyedilmiştir ve söz konusu fiil şerʻan kabihtir. Ancak bu fiil vazʻan/aklen kabih
değildir. Çünkü mutlak beyʻ lugatta aklen çirkin bir manaya vazedilmemiş olmakla
birlikte akıl, kölenin alış verişe konu olmasına kıyâsla hür kimsenin satılmasına da
cevaz verir. Nitekim insan olma noktasında köle veya hür olan kişi arasında bir fark
yoktur. İster vazʻan ister şerʻan olsun liaynihi kabihin hükmü butlan yani asla meşru
olmamasıdır. 122
Ligayrihi kabih de a. vasfen kabih ve b. mücâviran kabih olmak üzere ikiye
ayrılır.
Vasfen kabih, fiilin nehyedilmesine sebep olan haricî emrin (gayr), o fiilden
ayrılması mümkün olmayan bir vasıf olması demektir. Müellif bu kısma zina ve riba
örneklerini vermektedir. Zina, nikâhı altında olmayan bir kadınla cinsel ilişkiye
girmek demektir. Kadına yaklaşmak ise aklen ve tabiaten çirkin bir fiil değildir.123
Ancak zina diğer bir mana sebebiyle yani nesebi zayi etmeye sebep olduğu için çirkin
olmuştur. Bu mana ise zinanın lazım vasfıdır. Yani her ne zaman zina bulunursa,
nesebin zayi olması da gerçekleşmiş olur. Bu nevi kabih fiillerin hükmü butlandır.
Binaen aleyh zina fiiline, nesebin ve verasetin sabit olması gibi hiçbir şerʻî fiil terettüp
etmez.
Riba ile beyʻ de bu kısma dâhildir. Çünkü riba bir malı fazla bir mal ile
değiştirmekten ibarettir. Burada alış verişin rüknü olan malı mal ile değiştirmek
mevcut olduğundan bu alış veriş aslen sahihtir. Ancak ribada şart olan fazlalığın
karşılığı olmadığından -ve bu fazlalık da vasıf hükmünde124 olduğundan- bu vasıf
beyʻi fasit kılar.125
Mücâviran kabih, fiilin nehyedilmesine sebep olan harici emrin (gayr), o
fiilden ayrılması mümkün olan bir vasıf olması demektir. Bir yerde söz gelimi kişinin

122
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31a.
123
Çünkü aynı fiile nikâh bulunduğu halde cimâʻ, nikâh bulunmadığı takdirde ise zina denilmesi fiilin
mahiyetini değiştirmez. Zira kadına yaklaşmak itibariyle bunlar arasında aklen ve tabiaten bir fark
yoktur. Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 140.
124
Çünkü karşılıksız fazlalık ribadan ayrılması mümkün olmayan bir vasıftır. Yani her ne zaman ribalı
alış veriş bulunsa orada karşılıksız fazlalık da mevcuttur. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31b.
125
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31a-31b.
Aynı kısmın örneği olan zina ile ribanın sonuçlarının farklı olması zinanın hissî fiillerden, ribanın
ise şerʻî fiillerden olmasından kaynaklanmaktadır. Detaylı bilgi için bkz. Büyük Haydar Efendi,
Usûl-i fıkıh dersleri, s. 134-148; Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, s. 110-115.
32

hayızlı eşiyle cinsel ilişkiye girmesi hakkında nehy vardır ve bu ilişki şerʻan yasaktır.
Ancak bu ilişki liaynihi kabih değildir. Çünkü bir kimsenin nikâhlı eşiyle cinsel
ilişkiye girmesi aklen kabih olamaz. Dolayısıyla bu ilişkinin kabih olmasının sebebi
harici bir emir olmaktadır ki bu da eza bulunmasıdır. Ancak eza bu ilişkinin lazım
vasfı değil, bilakis mücaviridir. Çünkü ilişkinin bulunup ezanın bulunmaması
mümkündür.
Gasp edilmiş bir yerde kılınan namaz da bu kısma dâhildir. Çünkü namazın
aslen kabih olması düşünülemez. Belki bu namazın kabih olmasının sebebi harici bir
emir olmaktadır ki bu da başkasının mülkünü işgal etmektir. Ancak bu işgal namaz
kılan kişinin bedeni tarafından gerçekleşmektedir, namaz tarafından değil. Çünkü
namaz özel bir takım fiillerden ibarettir ki onda işgal manası düşünülemez.
Dolayısıyla namaz ile işgalin birlikte olması tesadüfi (ittifakî) bir birliktelik
olmaktadır ki tesadüfî olanın ise zeval bulacağında şüphe yoktur ve bu da menhiyyün
anh olan fiilin lazım vasfı değil mücaviri olduğunu göstermektedir.
Mücâviran kabihin hükmü kerahettir. Binaen aleyh hayızlı bir kadınla ilişkiye
girmek suretiyle nesep, veraset ve mehrin tamamının gerekmesi gibi hükümler sabit
olur. Gasp edilmiş olan yerde kılınan namaz da kerahetle beraber geçerli olur.126
Müellif kubuh yönünden menhiyyün anhın taksimini işlerken başta fesad-
butlan konusundaki ihtilaf olmak üzere Şafiî ile Hanefîler arasındaki tartışmalara
girmekte ve konuyu detaylı bir şekilde ele almaktadır.127
Fudayl Çelebi’nin menhiyyün anha dair yapmış olduğu taksim ve hükümlerini
zikrederek verdiği misallerde Pezdevî, Serahsî, Nesefî, Abdülaziz el-Buharî,
Sadruşşerîa, Molla Fenârî ve Molla Hüsrev’den oldukça istifade ettiği
görülmektedir.128
Fudayl Çelebi, menhiyyün anhın kısımlarını, hükümlerini ve misallerini
zikrettikten sonra usûlcüler arasında tartışmalı olan emir ve nehyin zıddının hükmü
konusunu ele almaktadır.
Emrin zıddının mûcebinin ne olacağını tespit hususunda iki hususa
bakılmalıdır;

126
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 13a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31b.
127
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 12b-14a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 31b-36a.
128
Menhiyyün anhın kısımları, hükümleri ve misalleri için bkz. Pezdevî, el-Usûl, s. 50-58; Serahsî, el-
Usûl, I, 78-94; Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 404-422; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 140-158; Molla Fenari,
Fusulü’l-bedayiʻ, II, 41-49; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 139-142.
33

a. Eğer emredilen şeyin zıddı, emir ile maksadı ortadan kaldırırsa, yani zıddı
yerine getirildiğinde emre imtisal edilmemiş olursa, bu durumda emir zıddının haram
olmasını gerektirir; zıddından nehyedilmiş olur. İmanın zıddı olan -tüm nevileriyle-
küfür gibi. Çünkü küfür imanın zıddı olup her hangi bir nevi bulunduğu zaman imanın
yokluğuna sebep olacağından iman ile emretmek zıddı olan küfrün haram olmasını
gerektirir ve menhiyyün anh olur.
b. Eğer emredilen şeyin zıddı, emir ile maksadı ortadan kaldırmazsa, yani
zıddı yerine getirildiğinde emre imtisal edilmemiş olmazsa, bu durumda emir zıddının
haram olmasını değil mekruh olmasını gerektirir. Namazda kıyamın zıddı olan
oturmak gibi. Namazda kıyam ile emretmek oturmanın haram olmasını gerektirmez.
Çünkü kişinin -zaman tayini söz konusu olmadığı için- bir miktar oturduktan sonra
kalkması mümkündür. Dolayısıyla oturmak kıyamı tamamen ortadan kaldırmadığı
için haram değil mekruhtur.129
Nehyin zıddının hükmünü tespit hususunda yine aynı şekilde hareket edilir,
şöyle ki;
a. Eğer nehy olunan şeyin zıddının olmaması nehy ile maksadı ortadan
kaldırırsa, yani zıddı yerine getirilmediğinde nehy edilen şey terk edilmemiş olursa,
bu durumda nehy zıddının vacip olmasını gerektirir; zıddı ile emredilmiş olur. İddeti
içerisinde kadınlarla evlenmek gibi. Çünkü bu kadınlarla evlenme konusunda nehy
vardır ve bu nehy evlenmekten kaçınmayı gerektirir. Neyhin zıddı olan kaçınmamanın
olmaması ise -evlenmeyi gerektirmek suretiyle- nehyden maksadı yok edeceğinden
iddet bekleyen kadınlarla evlenmemek vacip olmaktadır.
b. Eğer nehy olunan şeyin zıddının olmaması nehy ile maksadı ortadan
kaldırmazsa, yani zıddı yerine getirilmediğinde nehy edilen şey terk edilmemiş
olmazsa, bu durumda nehy zıddının müekked sünnet olmasını gerektirir. İhramlı
kişinin dikişli elbise giymesi gibi.130

3.2.1.1.1.1.3. Mutlak-Mukayyed

Kur’ân ve hadis metinlerinin yorumu konusunda fıkıh usûlünde geliştirilen


terminoloji içinde önemli bir yere sahip olan mutlak ve mukayyed, lafzın delaletinin

129
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl vr. 14b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 36a.
130
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl vr. 14b-15a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 36a-36b.
34

vasıf, şart, zaman, mekân gibi kayıtlarla sınırlandırılmış olup olmadığını belirten bir
kavram çiftidir.131
Mutlak kavramıyla ilgili en önemli tartışma konularından biri, onun lafzın
manaya vaz‘ı bakımından yapılan âm ve hâs ayırımı içerisindeki yeri meselesidir.
İstiğrak ve şümul değil sadece bedelî bir şüyû özellliği taşıdığı gerekçesiyle Hanefî
usûl âlimleri mutlakı hâs132 kapsamında değerlendirirlerken kelamcı metodunu
benimseyen usûlcüler yaygınlık (şuyû‘) özelliğinin kısmen umum ve şümul manası
taşıması sebebiyle onu âm lafız içerisinde veya hemen ondan sonra incelemişlerdir.133
Müellif, mutlak ve mukayyed de hâs lafzın kısımlarındandır, diyerek hâs lafzın
içerisinde özel başlık açarak ele almaktadır. Serahsî ve Nesefî gibi Hanefî usûlcüler
ise mutlak ve mukayyedi emir ve nehyin peşinde zikretmeyip fâsid deliller başlığı
altında işlemektedirler.134
Fudayl Çelebi’ye göre mutlak, -her hangi bir vasıfla kayıtlanmayan müspet
cümledeki nekre isim gibi135- şümul ve taʻyin (umûm ve husûsa delâlet eden bir kayıt)
olmaksızın kendi cinsinde, yaygın/ortak olarak kulanılan (şâyi‘ olan) lafızdır.
Müellif, Şafiî’nin mutlak lafzın hâs olduğu konusunda muhalefet ettiğini
söylemekte ve Şafiî’nin delillerini zikrederek cevap vermektedir. Şafiî’ye göre ( ‫إنما‬
‫ )قولنا لشيء‬ayetindeki (‫ )شيئ‬lafzı müspet cümlede vaki olan nekre bir isim olduğu halde
umum ifade etmesi mutlak lafzın âm olduğuna delalet eder. Yine zıhar âyetindeki
mutlak olan (‫ )رقبة‬lafzından engelli ve müdebber kölelerin tahsis edilmiş olması da
mutlak lafzın hâs değil âm olduğunu göstermektedir. Çünkü şayet (‫ )رقبة‬lafzı âm
olmasaydı tahsis edilmesi mümkün olmazdı.
Müellif âyetteki (‫ )إنما‬lafzının tahkik/tekit ifade eden (‫ )إن‬ve nefy ifade eden
(‫ )ما‬lafızlarından oluştuğu için nefy anlamında olduğunu, dolayısıyla nekre olan (‫)شيء‬
lafzı müspet cümlede değil menfi cümlede bulunduğu için tartışmasız âm lafız
olduğunu söylemektedir. Zıhar ayetinde ise mutlak (‫ )رقبة‬lafzı kendisinde hiçbir
afet/engel bulunmayan köle demektir. Dolayısıyla (‫ )رقبة‬lafzının bu sayılanları

131
Ferhat Koca, “Mutlak”, DİA, İstanbul 2006, XXXI, 402.
132
Mutlak ve mukayyedin hâs lafızlardan olduğu hususunda bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 101;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 152.
133
Koca, “Mutlak”, DİA, XXXI, 403.
134
Serahsî, el-Usûl, I, 267; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 406.
135
Müellif buraya örnek olarak ‫ أن تذبحوا بقرة‬ayetindeki “‫ ”بقرة‬lafzını zikretmektedir. el-Bakara 2/67.
35

kapsamaması âm lafız olup tahsis edildiği için değil (‫ )رقبة‬lafzı her hangi bir kusuru
bulunan bir köleyi anlam olarak ifade etmediği içindir.136
Müellife göre mukayyed ise herhangi bir şekilde yaygın (kullanımdan) çıkan
lafızdır.137 Müellif mukayyede örnek olarak (‫ )فتحرير رقبة مؤمنة‬ayetindeki mümin
olmakla kayıtlanan (‫ )رقبة‬lafzını zikretmektedir.
Müellif, mutlak ve mukayyedin hükmü ile alakalı olarak “hükümlerden birisi
diğerinin takyidini gerektirmesi durumu müstesna mutlakın mukayyede
hamledilmeksizin her birinin kendi haline bırakılması ve mutlak ile mutlak olarak
mukayyed ile de mukayyed olarak amel edilmesidir” demektedir.138
Müellif daha sonra Hanefîlerle Şafiîler arasında tartışmalı olan “mutlakın
mukayyede hamli” konusunu ele alıp Şafiîlere cevap vermek suretiyle Hanefî
mezhebini savunarak mutlak ve mukayyed konusunu bitirmektedir.
Fudayl Çelebi’nin mutlak ve mukayyed konusunu ele alış tarzında Hanefî
usûlcüleri Pezdevî, Serahsî, Nesefî, Sadruşşerîa, Molla Fenari ve Molla Hüsrev’in
eserlerinden etkilendiği görülmektedir.

3.2.1.1.1.2. Âm

Manaya vaz‘ itibariyle lafzın kısımlarının ikincisi olan âm lafzı sözlükte


“genel ve yaygın olmak, içermek, kapsamak”139 gibi manalara gelen umum kökünden
türemiş bir isimdir. Fudayl Çelebi âmmın terim anlamını, “sınırsız müsemmeyâtını
(lafzın delalet ettiği fertleri) içerendir”140 şeklinde vererek tarif etmektedir.
Tahsis edildiğine dair bir delil olmadıkça âm lafzın bütün fertlerine delâlet
etmesi esas olmakla birlikte bu delâletin kuvvet derecesi ihtilaf konusu olmuştur.
Kelamcı usûlcülerin çoğunluğuna göre âm lafzın delâleti esas olarak zannîdir. Çünkü
pek azı hariç tutulursa Kur’an ve Sünnet’in âm lafızları genellikle tahsis edilmiştir. Bu
bakımdan tahsis, kuvvetli bir ihtimaldir. Hanefîler ile diğer bazı kelamcı usûlcülere
göre ise tahsis edilmediği müddetçe âm lafzın delâleti katidir. Tahsis edilme ihtimali
delile dayanmadığından böyle bir ihtimalle âm lafzı gerçek manasından uzaklaştırmak

136
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 15a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 37a-38a.
137
‫ المطلق شايع جنسه بال شمول وتعين المقيد غير الشايع بوجه‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 15a.
138
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 15a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 38a-38b.
139
İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, IV, 3112.
140
‫ العام مستغرق مسميات التحصر‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 16a.
36

doğru değildir. Bunun için de âmmın delâleti başlangıçta katidir. Ancak tahsisten
sonra geri kalan fertlerine delâleti zannî olur.141
Müellif de âm lafzın hükmüyle ilgili farklı görüşleri aktardıktan sonra tercihe
şayan görüşün âmmın hükmünün hâs gibi medlülünde (delalet ettiği fertlerin
tamamında) kat‘î olarak hükmü ispat/icap etmesi olduğunu ifade etmek suretiyle
Hanefî usûlcülere tabi olmaktadır. Müellife göre istisna, şart, sıfat, gaye ve bedel gibi
müstakil/tam cümle olmayan bir lafızla tahsis edildikten sonra âm lafız medlülünde
yine katʻîdir.142
Müellif, Hanefîlere göre âmmın hükmünü açıkladıktan sonra Şafiî’nin bu
konudaki görüşünü delilleriyle birlikte zikrederek cevap vermektedir. Şafiî’ye göre
âmmın hükmü zannîdir. Çünkü âm lafzın tahsis ihtimali o kadar yaygındır ki “hiçbir
âm yoktur ki ondan bir kısmı tahsis edilmiş olmasın” sözü darbı mesel olmuştur.
Tahsis ihtimali varken âm lafzın katʻî olduğu ise söylenemez. Müellif ise dil
âlimlerinin âm lafızla ihticac etmiş olmalarının bu görüşü reddettiğini söylemektedir.
Çünkü Hz. Ebubekir hilafet konusunda (‫ )األئمة من قريش‬hadisiyle, mirasın sabit
olmaması konusunda ise (‫ )نحن معاشر األنبياء ال نورث‬hadisiyle ihticacta bulunmuştur. Âm
lafzı delil olarak kullanmak o kadar yaygındır ki neredeyse bu konuda İcmâ
oluşmuştur. Tahsisin yaygınlığı iddiası ise mesnetsiz bir iddiadan ibarettir. Çünkü
müstakil (bağımsız) bitişik bir kelamla tahsis edilen âm lafzın sayısı azdır.143
Müellif âm lafzın tanımını yapıp hükmünü açıkladıktan sonra âmmın -daha
önce tahsis edilmedikçe- zannî delil ve -âmma mukârin olmadıkça (aynı anda inzal
edilmedikçe)- hâs ile tahsis olunamayacağını söylemektedir. Şafiîler ile Hanefîler
arasında bu konuda ihtilaf vardır. Bu ihtilafın sonucu olarak (‫)من دخله كان آمنا‬
ayetindeki (‫ )من‬lafzı âm olup daha önce de tahsis edilmediği için suç işleyip bu
bölgeye sığınan kişiye nasıl muamele edileceği konusu tartışmalıdır. Şafiîler âm lafzı
(‫ )الحرم ال يعيذ عاصيا وال فارا بدم‬hadisi ile tahsis ederek kişinin orada öldürülebileceğini
söylerken, Hanefîler ise -mesela yemek ve su vermemek suretiyle- dışarıya çıkmaya
mecbur bırakmakla birlikte bu kişiye her hangi bir eziyette bulunulmayacağını

141
Ali Bardakoğlu, “Âm”, DİA, İstanbul 1989, II, 552.
142
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 16a-16b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 40b. Ayrıca âmmın
hükmünün katʻî olduğu hakkında bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 96; Pezdevî, el-Usûl, s. 59;
Serahsî, el-Usûl, I, 132; Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 66-68; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 161; Molla
Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 49; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 155.
143
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 16b-17a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 42a-42b.
37

söylerler. Çünkü ayetteki (‫ )من‬lafzı âm olup katʻî, hadis ise zannî olduğu için ayeti
tahsis edemez.
Müellif hâs ve âmdan sonra gelenin önce geleni nesh edeceğini söyleyerek
buna, idrardan kaçınmak gerektiği aksi takdirde kişinin kabirde azap görmesine
sebep olacağı144 ile ilgili âm hadisin, uraniyyûn kabilesinin fertlerine şifa bulmaları
için deve idrarı içmelerini tasviye eden145 hâs hadisi nesh ettiğini misal olarak
zikretmektedir.146
Fudayl Çelebi, müstakil (bağımsız) bitişik bir kelamla tahsis edilen âmm lafzın
müşekkek diye isimlendirildiğini ve zannî olduğunu dolayısıyla zannî delil olan kıyâs
ve haber-i vâhid ile tahsis edilebileceğini ve bu müstakil kelamın; tahsis, his, örf, âdet,
noksanlık ve ziyadelik olabileceğini söylemektedir.
Âmm lafzın bazı fertleri çıkarılmak suretiyle tahsisinden sonra diğer fertleri
hakkında hakikat mi mecaz mı olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Molla Hüsrev’in
de içinde olduğu bir kısım usûlcülere göre böyle bir âm lafız kalan fertleri hakkında
hakikat, cumhura göre ise mecazdır. Müellif ise tahsisten sonra âm lafız -medlününün
bir kısmı da olsa- geriye kalan ferdleri içermesi açısından hakikat, ancak sadece kalan
fertlere maksûr olması açısından ise mecaz olduğunu söylemektedir.147
Müellif daha sonra Kitab’ın, Kitap, Mütevatir ve Meşhur Sünnet’le, Sünnet’in
de Kitap ve Sünnet’le nesh edilebileceğini; buna mukabil İcmâ ve Kıyâs’la nesh
edilemeyeceklerini ifade etmektedir.
Müellif âmmın hükmü, tahsisi ve tahsis edildikten sonraki durumunu
zikrettikten sonra cemî‘ (‫)جميع‬, kül (‫ )كل‬gibi elfâz-ı âmmı (umum ifade eden lafızlar)
ele alarak konuyu bitirmektedir.
Fudayl Çelebi’nin âm bahsinde yaptığı tanım ve zikrettiği hükümlerde
seleflerini takip ettiğini ve Hanefî usûlcülerin görüşlerini kısa ve öz bir şekilde ifade
ettiğini söyleyebiliriz.

144
Darekutni, Sünen, I, 126, hadis no: 457.
145
Tirmizi, “Taharet” 55, hadis no: 72.
146
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 17a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 44a.
147
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 18a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 46a.
38

3.2.1.1.1.3. Cem‘-i Münekker

Fudayl Çelebi’nin, lafzın vaz‘ itibariyle yapılan taksiminde Molla Hüsrev148


gibi kendisinden önceki usûlcülerden farklı olarak müevvel yerine cem‘i münekkeri
zikrettiğini görmekteyiz.
Fudayl Çelebi, cem‘i münekkeri “sınırsız (fertlere) hepsini içermeyecek
(şümul) şekilde tek vaz‘ ile konulmuş lafızdır”149 şeklinde tanımladıktan sonra
hükmünün “daha azını değil üç ve daha fazla ferdi içermesi” olduğunu söylemektedir.
Müellif cemʻi münekkerin tanımını ve hükmünü zikrettikten sonra ( ‫مسلمون‬
‫ )وفعلوا‬lafızları gibi kendisinde müzekkerlik alameti bulunan cemilerin -müzekker ve
müenneslerin bir arada bulunması durumunda (ihtilat)- müennesleri de kapsadığını
söylemektedir. Bunun neticesi olarak müenneslerin hükme dâhil olduğunu gösteren
harici bir delile ihtiyaç duyulmaz. Bilakis hükümden hariç olduğunu gösteren delile
ihtiyaç duyulur. İhtilat olmaması durumunda ise bu cemiler müzekkerlere mahsustur.
Müenneslik alameti bulunan cemiler ise sadece müenneslere mahsustur; müzekkerleri
kapsamaz.
Müzekker sîganın müennesi kapsaması ile ilgili konunun Menâr’da maʻânî
harfleri bölümünde, Mirkât’ta ise âm bahsinin sonunda ele alındığını belirten müellif
kendisinin burada zikrini uygun gördüğünü dile getirmektedir.150

3.2.1.1.1.4. Müşterek

Fukaha metodunu benimseyen usûlcüler müşterek terimini hâs, âm, müşterek


ve müevvel şeklindeki -vazʻ olundukları mana bakımından- lafız ayırımı içinde ele
alırken kelamcı metodu takip edenler, daha çok lafız ve mananın tekliği ve çokluğu
bakımından yaptıkları ayırımlar içinde incelemişlerdir.151
Fudayl Çelebi de fukaha metodunu benimseyen usûlcüleri takip ederek
müşterek konusunu manaya vazʻ itibariyle lafzın kısımları arasında incelemekle
beraber müşterek lafzı bu taksimin sonuncu kısmı olarak ele almaktadır.
Bir lafzın tek vazʻ ile küllî bir manaya konup bu manaya bedel yoluyla birçok
ferdin iştirak etmesi haline “manevî müşterek” adı verilir. “İnsan” kelimesinin değişik
isimler taşıyan şahıslara eşit düzeyde, “beyaz” kelimesinin değişik tonlardaki
148
Molla Hüsrev’in bu konuda Sadruşşerîa’ya tabi olduğu söylenebilir. Bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, I,
57; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 178.
149
‫ الجمع المنكر موضوع بواحد لغير محصور بال شمول‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20a.
150
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 55b.
151
Ferhat Koca, “Müşterek”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 172-173.
39

beyazlıklara farklı düzeylerde delalet etmesi böyledir. Fıkıh usûlünde ele alınan
müşterek türü ise “her biri ayrı vazʻ ile olmak üzere birden fazla manaya gelen lafız”
anlamındaki “lafzî müşterek”tir.152
Müellif müşterek lafzı, “nakil olmaksızın birden çok vaz‘ ile birden çok
manaya konulan lafız”153 şeklinde tanımlamaktadır. Dolayısıyla bir lafzın müşterek
olması için üç şeyin bulunması gerekmektedir. Bunlar;
1. Birden çok vazʻ olması ki iki veya daha fazla vazʻlara şamildir.
2. Birden çok mana olması. Bu kayıtlarla vazʻı ve manası tek olan hâs, âm,
cemʻi münekker tariften çıkar.
3. Nakil bulunmaması.
Müellif müştereke örnek olarak hayız ve tuhur anlamında olan kur’ (‫)قرء‬
kelimesini zikretmektedir.
Müellife göre müşterekin hükmü “delalet ettiği manalardan hangisinin
kastedildiğini tercih edebilmek için düşünmek yoluyla tevakkuf edilmesi ve müşterek
lafız ile bir kullanımda birden çok manasının murad (umûmu’l-müşterek)
edilememesi”dir.154

3.2.1.1.2. Manaya Delâleti İtibariyle Lafzın Kısımları

Lafız manaya delaleti itibariyle iki kısma ayrılmaktadır. Birincisi manaya açık
olarak delalet eden lafızlar; ikincisi ise manaya kapalı olarak delalet eden lafızlardır.
Her iki kısım lafızlar da açıklık ve kapalılık bakımından farklı derecelere sahiptirler.
Birinci kısım lafızlar açıklık derecesine göre “zâhir”, “nas”, “müfesser”, “muhkem”
kısımlarına; ikinci kısım lafızlar ise kapalılık derecesine göre “hafî”, “müşkil”,
“mücmel” ve “müteşâbih” kısımlarına ayrılmaktadır. Bu, Hanefî usûlcüler tarafından
benimsenen taksimdir.
Söz konusu tasnif günümüze ulaşan eserler içinde ilk olarak Debûsî tarafından
kaleme alınan Takvîmü’l-edille’de görülür. Daha sonraki Hanefî usûlcüleri bu dörtlü
ayrımı muhafaza etmiş olsalar da mütekaddimînin tasnifinde bu lafızların birbirine
tedâhülü mümkün iken müteahhirîn tarafından yapılan ayrımda her bir terimin
sınırları daha açık biçimde belirlenmiştir.155

152
Koca, “Müşterek”, DİA, XXXII, 173.
153
‫ المشترك موضوع بمتعدد لمتعدد بال نقل‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20b.
154
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 56a.
155
Tuncay Başoğlu, “Muhkem”, DİA, İstanbul 2006, XXXI, 43.
40

Kelamcı usûlcüler ise eserlerinde lafızları açıklık bakımından “zâhir-nas”;


kapalılık bakımından ise “mücmel-müteşâbih” olarak ele almaktadırlar. Kelamcı
metoda göre yazılmış usûl eserlerinde te’vile açık olmayanlar nas (veya mübeyyen),
açık olanlar zâhir diye isimlendirilir. Buna göre cumhurun terminolojisinde zahir
Hanefîler’deki zahir ve nassa; nas da Hanefîler’deki müfessere tekabül etmektedir.
Özellikle Fahreddin er-Râzî’den itibaren bir kısım usûlcü tarafından muhkemin nas ve
zahiri kapsayan bir terim olarak kullanıldığı dikkate alındığında cumhurun
müteahhirînine göre muhkemin Hanefîler’deki zahir, nas ve müfesseri içine alan geniş
kapsamlı bir terim olduğu söylenebilir.156
Fudayl Çelebi de Hanefî usûlcülerin yaptığı taksimatı esas almaktadır. Şimdi
müellifin manaya delaleti itibariyle lafızları inceleyişini ele alacağız.

3.2.1.1.2.1. Zâhir

Fudayl Çelebi, zâhiri “kendisinden murad olunan mana açıkça anlaşılan buna
mukabil sözün asıl sevk sebebi olmayan lafız”157 olarak tanımlamaktadır. Yani lisan
ehli olan ya da lisana vakıf olan herkes onun yalnız sîgasını işitmekle manasını
anlayabilecek derecede açık olan lafız demektir.
Müellif zâhir bahsinde başka hiçbir konuya ve örneğe yer vermeden nassı
işlemeye geçmektedir.158

3.2.1.1.2.2. Nass

Hanefî usûlcülerinin açıklık bakımından yaptıkları taksim içinde nas terimi,


manasına açık bir şekilde delalet eden ve kendisinden çıkarılan hüküm sözün asıl sevk
sebebini teşkil eden, bununla birlikte te’vil, tahsis ve -vahiy süresi içinde- neshe
kapalı bulunmayan lafzı ifade eder. Bu tasnifte nas açıklık yönünden müfesser ve
muhkemden sonra, zahirden önce gelir.159
Fudayl Çelebi, nassı “kastedilen mana için sevk olunan, te’vil, tahsis ve neshe
ihtimali olan açık lafız”160 olarak tanımlamaktadır. Müellife göre nass, kastedilen
mana için sevk olunduğu için zahirden daha açıktır.

156
H. Yunus Apaydın, “Nas”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 392. Bkz. Gazzali, el-Müstesfa, II, 19-21,
28, 38, 48; Zekiyyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 368.
157
‫ الظاهر واضح بصيغة لم يسق للمراد‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20b.
158
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 56b.
159
Apaydın, “Nas”, DİA, XXXII, 391.
160
‫ النص واضح سيق له محتمل للتأويل والتخصيص والنسخ‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 20b-21a.
41

Müellif nassa örnek olarak iki ayet zikretmektedir. Birincisi “Allah alış verişi
helal ribayı ise haram kılmıştır” 161 ayetidir. Bu ayet alış verişin helal ribanın haram
olduğu hususunda zahirdir. Ancak beyʻ ile ribanın farklı şeyler olduğu konusunda ise
nastır. Çünkü önceki ayetten anlaşılmaktadır ki bu ayet beyʻ ile riba arasını tefrika
için sevk olunmuştur.
İkincisi ise “Kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın” ayetidir. Bu ayetten iki
mana anlaşılır; biri nikâhın mubah olduğu diğeri ise birden fazla kadınla
evlenilebileceği konusunda adedin beyanıdır. Ancak ayetinde devamındaki “haksızlık
yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile
yetinin”162 karinesiyle ayetin adedi beyan konusunda sevk olunduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla ayet nikâhın mubah olduğu konusunda zahir, birden fazla kadınla
evlenilebileceği konusunda adedi beyan hususunda ise nastır.
Müellif, nas sebebe mahsus değildir, diyerek nassın sadece karinenin delalet
ettiği manaya ait olmayıp sîgası yönüyle anlaşılan manalara da şamil olacağını ifade
etmektedir.163

3.2.1.1.2.3. Müfesser

Hanefî usûlcülerin açıklık bakımından yaptığı tasnif içinde müfesser


muhkemden sonra açıklık düzeyi en yüksek lafız türünü ifade eder. Bir lafız kendi
sîgasındaki açıklık düzeyi sebebiyle müfesser sayılabileceği gibi, başlangıçta te’vile
açık olduğu veya sözün sahibinden izah gelmeden anlaşılamayacak durumda
bulunduğu halde daha sonra hiçbir kapalılık taşımayacak şekilde açıklanmış olan
lafızlar da müfesser kapsamına girer. Bazı ahkâm âyetlerindeki “semânîn” (seksen) ve
“selâse” (üç) gibi sayı bildiren lafızlarla müşriklerle savaş hakkındaki âyette tahsis
ihtimalini ortadan kaldıran “kâffeten” (topyekün) lafzı müfesserin birinci türü için
verilen örnekler arasında yer alır. Müfesserin ikinci türü için “salât” (namaz) gibi dinî
terime dönüştürülen ve içeriği başka açıklama gerektirmeyecek ölçüde açık hale
getirilen lafızlar örnek verilebilir.164
Kelamcı metodu benimseyen usûlcülerin eserlerinde müfesser Hanefîler’deki
gibi yaygın bir kullanıma konu olmamış ve yerleşik bir terim haline gelmemiştir.

161
el-Bakara 2/275.
162
en-Nisa 4/3.
163
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 56b.
164
Ferhat Koca, “Müfesser”, DİA, İstanbul 2006, XXXI, 497.
42

Onlardan bazıları müfesseri “tefsire ihtiyacı bulunmayan” ve “tefsire muhtaç olup da


hakkında tefsir varit olmuş lafız” anlamında kullanmışlardır.165
Fudayl Çelebi müfesseri, “beyan ihtimali kapısını kapattığı için sadece neshe
ihtimali olan kat‘î bir beyanla beyan edilmiş açık lafız”166 şeklinde tanımlamaktadır.
Müellif şerhte katʻî beyanın beyân-ı tefsîr167 ve beyân-ı takrîr168 olmak üzere iki
şekilde olacağını açıklamaktadır. Müellif, beyan sebebiyle te’vil ve tahsis ihtimali
ortadan kalktığı için müfesserin nas ve zahirden daha açık olduğunu belirtmektedir.169

3.2.1.1.2.4. Muhkem

Fudayl Çelebi, muhkemi “(te’vil, tahsis ve neshe) ihtimali olmayan açık


170
lafız” şeklinde tarif etmektedir. “Cihat, kıyamet gününe kadar geçerlidir”171
hadisini örnek veren müellif, muhkemin, manaya açık olarak delalet eden lafızların en
kuvvetlisi olduğunu söylemektedir. Fudayl Çelebi, muhkemi “li-aynihî” ve “li-
gayrihî” şeklinde ikiye ayırmaktadır. Muhkem li-aynihî süreklilik/devam ifade eden
bir delille172 ya da kelamın anlamının değişmezliğe delalet etmesi173 sebebiyle nesh
ihtimali bulunmayan muhkem; muhkem li-gayrihî ise vahiy zamanının sona ermesi ile
nesh ihtimali kalmayan muhkemdir. Dolayısıyla her müfesser, muhkeme
dönüşmüştür.174

165
Ferhat Koca, “Müfesser”, DİA, İstanbul 2006, XXXI, 497-498.
166
‫ المفسر واضح بين بقطعي اليحتمل غير النسخ لسد البيان‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a.
167
Beyân-ı tefsîr: Kendisinde kapalılık bulunan bir şeyi izah etmektir. Kendisinde kapalılık bulunan
mücmel, hafi, müşkil gibi kısımlar bu beyân-ı tefsîr sayesinde açıklık kazanmış olurlar. Mesela
“zekâtınızı verin” emri mücmeldir; Rasûlulah’ın “mallarınızın kırkta birini zekât olarak getirip
verin” buyruğu zekâtın miktarını belirttiğinden bu hususta beyân-ı tefsîr olur. Ömer Nasuhi Bilmen,
Hukukı İslamiyye kamusu, I, 24.
168
Beyân-ı takrîr: Bir sözü mecâz ve husus ihtimalini kesecek bir şey ile te’kit etmektir. “Kanatları ile
uçan kuşlar da sizin gibi birer ümmettir” sözündeki “kanatları ile uçan” vasfı bir te’kittir ki bu
kuşlardan mecâzi bir mana kastedilmediğini gösterir. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye
kamusu, I, 24.
169
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 57a.
170
‫ المحكم واضح اليحتمل‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a.
171
Ebu Davud, “Cihad” 33, hadis no: 2532.
172
Müellif bu kısma önceki hadisi ve “Peygamberden sonra eşleriyle evlenmeniz ebediyen yasaktır”
âyetini örnek vermektedir. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 57b.
173
Müellif bu kısma Allah’ın sıfatlarına delalet eden ayetleri örnek vermektedir. Fudayl Çelebi,
Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 57b.
174
Metinde sadece müfesser yazmasına rağmen müellif şerhte manaya açık olarak delalet eden
kısımların tamamının Hz. Peygamberden sonra muhkeme dönüştüğünü söylemektedir. Fudayl
Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 58a.
43

Müellife göre manaya açık olarak delalet eden bu lafızların hepsinin hükmü
her ne kadar te’vil, tahsis ve nesih ihtimali olsa da katiyet ifade etmeleridir. Müellif,
te’vil, tahsis ve nesih ihtimali olanların -ihtimal bulunduğu için- zannî olduğunu
söyleyenlerin itirazına ise bu ihtimalin delilden neşet eden bir ihtimal olmadığını
belirterek bunun manayı ifade etmedeki katʻîliğe etkisinin olamayacağını
söylemektedir.175
Müellif, dört kısmı açıkladıktan sonra bunların birbirleriyle teâruz etme
durumlarına değinerek bu dört kısımdan her birinin katʻiyet derecesinin birbirinden
farklı olduğunu belirtmektedir. Manaya delaletlerinin açıklığı farklı olduğu için -her
ikisi haber-i vahid veya meşhur ya da mütevatir olmak suretiyle- rütbede müsavi
olduklarında üstte olan (daha kuvvetli olan) altta olanı (daha zayıf olanı) düşüreceğini
söylemektedir.
Kuvvetli olan zayıf olanı düşürdüğü için “seninle bir aya kadar (bir ay süreli)
evlendim” sözü ay lafzı müfesser olduğu için bu evlilik nikâh değil mütʻadır. Çünkü
evlendim sözü her ne kadar nikâhta nas olsa da bir aya kadar lafzı müfesser olduğu
için daha kuvvetlidir ve daha zayıf olan nas ile ameli terk etmeyi gerektirmektedir.
Müellif bu dört kısmın teâruzlarıyla ilgili -yukarıda zikrettiğimiz metinde yer
verdiği mütʻa nikâhı örneği dışında- şerhte de geniş bilgiler ve örnekler
sunmaktadır.176

3.2.1.1.2.5. Hafî

Fukaha metoduna göre yazılan usûl eserlerinde manaya delaleti kapalı olan
lafızlar en az kapalılık taşıyandan başlamak üzere, hafi, müşkil, mücmel ve müteşabih
olarak sıralanır. Bunlardan, kapalılığı ictihad ve araştırma ile giderilebilecek olanlar
hafî ve müşkil, kapalılığı ancak sözün sahibinin açıklamasıyla giderilebilenler
mücmel ve kapalılığı hiçbir surette giderilemeyenler müteşabih adını alır.177
Fudayl Çelebi de manaya kapalı olarak delalet eden lafızları Hanefî
usûlcülerin tasnifine uygun olarak ele almaktadır.

175
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 57b.
176
Diğer örnekler için bkz. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr.
58a-58b.
177
Ferhat Koca, “Müşkil”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 161.
44

Müellif, hafîyi “sîganın gayrı bir sebeple muradı gizli olan lafız”178 şeklinde
tanımlamakta ve sârik (hırsız) lafzının “tarrâr” (yan kesici) ve “nebbâş” (kefen
soyucu) hakkında hafî olduğunu söylemektedir.
Müellife göre hafî lafzın hükmü ise öncelikle bu lafızdan murad olunan
mananın hak olduğuna inanmak ve devamında ise bu kapalılığın bir fazlalık veya bir
eksiklikten mi kaynaklandığını tespite çalışmaktır.
Mezkûr örneği dikkate aldığımızda sârik lafzının, hırsız dışında bir isimle
anılmayan ve çalan herkese delaleti zahirdir. Fakat tarrâr ve nebbâş gibi hırsız dışında
bir isimle anılıp çalma fiilini işleyen kişilere delaleti hafîdir. Müellif, tarrârın
gerçekleştirdiği eylemin sârik lafzının delalet ettiği manayı aştığını, özel gayret ve
beceri isteyen bu fiilin hırsızlıktan daha ileri bir suç olduğunu bu yüzden sârik lafzının
tarrârı da kapsadığını, ancak nebbâşın durumunun ise böyle olmayarak ikinci kısma
girdiğini ve sârik lafzının nebbâşı kapsamadığını söylemektedir.179

3.2.1.1.2.6. Müşkil

Fudayl Çelebi, müşkili “araştırma ve inceleme yapılmadan anlaşılamayacak


şekilde eşkâli/emsâli içine girip karışmış180 olan lafız”181 diye tarif etmektedir.
Müellif, müşkildeki kapalılığın iki sebepten kaynaklandığını söylemektedir. Buna
göre:
1. Bir lafız ya manadaki kapalılık ve incelik sebebiyle müşkil olur. Bu gusül
abdesti hakkındaki (‫ )فاطهروا‬lafzı gibi. Çünkü bu lafız gusülde ağız ve burnun
temizliğe dâhil olup olmadığı konusunda müşkildir.
2. Ya da bir lafız istiâre-i bedîa182 sebebiyle müşkil olur. İyi kimselerin
mükâfatı hakkındaki (‫ )قوارير من فضة‬lafızları gibi.183
Müellife göre müşkilin hükmü murad olunan mana her ne ise onun hak
olduğuna inandıktan sonra önce lafzın muhtemel anlamlarını araştırma/inceleme

178
‫ الخفي مستور المراد بغير الصيغة‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21b.
179
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 59a.
180
Müşkil lafzı, işkâl (‫ )اإلشكال‬masdarının ismi failidir. Emsali içine karışmış demektir. Eşkele er-racül
(‫ )أشكل الرجل‬denir. Falan kimse emsaline karıştı demektir. Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, 196;
Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 190.
181
‫ المشكل الداخل في األشكال حتى اليدرك إال بتأمل‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 21b.
182
Alakası müşâbehet olan mecazlara istiâre denir. Bkz. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 209-210;
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 63a-63b.
183
el-İnsan 76/16. Örneklerin geniş açıklaması için bkz. Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s.
190-191.
45

(talep) daha sonra ise lafzın bu muhtemel anlamları içerisinden kastedilen manayı
ortaya çıkaran (muzhir) derin düşünmedir (teemmül).184

3.2.1.1.2.7. Mücmel

Fudayl Çelebi, mücmeli “kendisiyle kastedilen mana kapalı olan, bu sebeple


de (söz sahibinden, mücmilden) beklenen bir beyan gelmedikçe manası anlaşılamayan
lafız”185 şeklinde tanımlamaktadır. Müellif, mücmelin üç kısma ayrıldığını ifade
etmektedir. Bunlar:
I. Kullanıldığı anlamda yeteri kadar yaygın olmaması (garâbet) sebebiyle lügat
manası bilinemeyen lafızlar. Meâric sûresi 19. âyette geçen helû‘ lafzı gibi. Helûʻ
kelimesinin “sabrı kıt ve haris” manasında kullanılması garîbdir ve kelimenin bu
manası ancak devamındaki âyetlerde yer alan, “Kendisine kötülük dokunduğunda
feryat eder. Ona hayır dokunduğunda ise cimrileşir”186 şeklindeki açıklamadan
anlaşılmaktadır.
II. Lügat manası bilinmekle birlikte başka bir manaya nakledilmesi sebebiyle
lügat manası kastedilmeyen lafızlar. Şâriin kastettiği özel bir manaya nakledilmesi
sebebiyle mücmel hale gelen salât ve ribâ lafızları gibi. Mesela salât kelimesi sözlükte
dua anlamına geldiği halde din dilinde onunla belirli rükün ve fiillerden oluşan bir
ibadet türü kastedilmiştir.
III. Lügatta birbirine eşit birden fazla manası olup biri diğerine tercih
edilemeyen lafızlar. Müşterek lafızlar gibi.187
Müellif, mücmelin hükmünün murad olunan mana her ne ise onun hak
olduğuna inandıktan sonra mücmilin beyanını beklemek, yapılan beyanın yeterli
olmaması durumunda anlaşılması için üzerinde düşünüp araştırma yapmak olduğunu
söylemektedir.
Müellife göre mücmilin beyanı yeterli olur ve kesinlik ifade ederse söz konusu
lafız müfesser; zan ifade ederse müevvel olur. Eğer beyan zan dahi ifade etmiyorsa
icmal işkâle döner yani mücmel müşkile dönüşmüş olur. Müellif birinciye örnek
olarak, namaz ve zekâtın beyanını; ikinciye örnek olarak abdestte başın mesh
miktarının beyanını, üçüncüye örnek olarak ise ribanın beyanını zikretmektedir.188

184
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 59b.
185
‫ المجمل مزدحم المعانى مشتبه المراد فالينال بال بيان مرجو‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a.
186
el-Meâric 70/20-21.
187
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 59b-60a.
188
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 60a-60b.
46

3.2.1.1.2.8. Müteşabih

Fudayl Çelebi, müteşabihi “kendisiyle kastedilen mananın bilinme ümidi


kesilen lafız”189 olarak tanımlamaktadır.
Müellif müteşabihi, lafzı müteşâbih (müteşâbihü’l-lafz) ve manası müteşâbih
(müteşâbihü’l-ma‘nâ) olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Lafzı müteşâbih kendisinden
hiçbir şey anlaşılamayan demektir. Sürelerin evvelinde bulunan ve imtihan için
indirilmiş olan mukatta‘ harfleri gibi. Manası müteşâbih ise kendisinden bir mana
anlaşılmakla birlikte bu anlaşılan mananın kastedilmiş olması mümkün olmayan
lafızdır. Allah hakkında kullanılan vech (yüz) lafzı gibi.
Müteşabihin hükmü, murad olunan mana her ne ise onun hak olduğuna
inanmak ve -(‫ )إال هللا‬lafzında vakfın lâzım olduğunu söyleyenlere göre- ayette
müteşabihin te’vilini Allah’tan başkasının bilemeyeceği ifade edildiği için te’vilden
kaçınmaktır. Müellif (‫ )والراسخون في العلم‬lafzında vakfa binaen -ki durumda anlam,
müteşabihin te’vilini Allah ve ilimde rüsuh sahibi olan âlimlerden başkası bilemez
olmaktadır- müteşabihin te’vilinin bilinebileceğini, dolayısıyla hükmünün te’vilden
kaçınmak olamayacağını söyleyenlerin bulunduğunu ancak bu görüşün zayıf
olduğunu söylemektedir. Çünkü Abdullah b. Mesûd’un (‫)إن تاويله إال عند هللا والراسخون‬
şeklindeki kıraati bu anlama müsait değildir.190
Hanefî usûl âlimleri, başlangıçta müteşâbih terimini “birden fazla manaya
ihtimali olan lafız” şeklinde açıklarken V. yüzyılın başlarından itibaren açıklık -
kapalılık bakımından yapılan lafız ayırımı içine yerleştirerek “en çok kapalılık taşıyan
lafız” anlamında kullanmaya başlamışlardır. İlk döneme ait anlayışın temsilcileri
olarak Kerhî ve Cessâs’ın müteşâbihin teklifî hüküm içeren ifadeler hakkında da söz
konusu olabileceğini ve birden fazla ihtimale açık olmayan muhkeme hamledilmek
suretiyle kapalılığının giderilebileceği kanaatini taşıdıkları anlaşılmaktadır.
Debûsi’den sonra Hanefî usûl eserlerinde kabul gören ve yerleşik hale gelen anlayışa
göre ise müteşâbih, “dünyada hiç kimsenin bilemeyeceği kadar veya sadece ilimde
derinleşmiş kişilerce bilinebilecek ölçüde kapalılık taşıyan lafız” şeklinde tanımlanır
olmuştur.191

189
‫ المتشابه منقطع رجاء المعرفة‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a.
190
Müellifin görüşünü desteklediği diğer deliller için bkz. Fudayl Çelebi Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 61a-61b.
191
Yusuf Şevki Yavuz, “Müteşâbih”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 206-207.
47

3.2.1.1.3. Kullanıldığı Mana İtibariyle Lafzın Kısımları

Bu mevzu temelde belagat ilminin bir dalını teşkil eden ve bir anlamı değişik
yollarla ifade etmenin usûl ve kurallarından bahseden beyân ilminin konusudur.
Bununla birlikte, nassların anlaşılması ve irade beyânlarının yorumunda etkisinden
dolayı fıkıh usûlü eserlerinde de lafzın, konulduğu manada kullanılıp
kullanılmadığına göre bir ayrıma tabi tutulduğu görülmektedir. Fudayl Çelebi
yukarıda da ifade ettiğimiz gibi lafzın, vaz‘ olunduğu manada kullanılıp
kullanılmadığına göre hakikat, mecaz, sarih ve kinaye olmak üzere dört kısım
olduğunu söylemektedir.

3.2.1.1.3.1. Hakikat

Fudayl Çelebi, hakikati “vaz‘ olunduğu manada kullanılan lafız”192 şeklinde


tanımlamaktadır.
Müellife göre menkul ve mürtecel lafızlar da hakîkatin tarifine girerler.
Menkul, vazolunduğu manadan aralarında münasebet bulunan başka bir manaya -ilk
mananın ancak karine ile anlaşılacak şekilde- nakil olunan ve bu manada istimali
galip olan lafızdır. Mürtecel ise aralarında münasebet olmaksızın vazolunduğu
mananın dışında sahih olarak kullanılan lafızdır.193
Müellif hakikatin hükmü ile ilgili üç hususu belirtmektedir. Bunları şöyle
sıralayabiliriz:
I. Hâs olsun âm olsun, niyet edilmiş olsun olmasın, mutlak olarak hakiki
mananın sabit olması,
II. Hakiki mananın -iddia ve mübalağa durumları hariç194- o lafızdan
nefyedilememesi,
III. Hakiki mananın mecaz üzerine -mecaz harici bir karineye ihtiyaç duyup
hakiki mana böyle olmadığı için- tercih edilmesidir.195

192
‫ الحقيقة ما استعمل فيما وضع له‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22a.
193
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62a. Büyük Haydar
Efendi, menkule örnek olarak namaz gibi şerʻî menkulleri, mürtecele örnek olarak ise Reşit, Nazım
ve Kerim gibi şahıs isimlerini vermektedir. Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 201-202.
194
Müellif bu duruma Hz. Yusuf hakkındaki “o beşer değildir” (Yusuf 12/31) ayetini örnek
vermektedir. Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62a.
195
Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62a.
48

3.2.1.1.3.2. Mecaz

Fudayl Çelebi, mecazı “aralarındaki -vâzı‘dan bizzat kendisi değil de türü


(nev‘) işitilen- alaka sebebiyle vaz‘ olunduğu mana dışında kullanılan lafız”196 diye
tarif ederek aralarında şecaat alakası bulunduğu için esed (aslan) lafzının cesur bir
insan hakkında kullanılması örneğini vermektedir.
Müellif mecazın hükmü ile alakalı iki hususu belirtmektedir. Bunlar:
I. Mecaz hâs olsun yahut kendisinde hakiki mana dâhil olan197 veya
olmayan198 âmm olsun kastedilen mananın sabit olması,
II. Hakiki mananın mecazi manadan nefyinin caiz olmasıdır.
Müellif bazı Şâfiîler’in “kelamda asıl olan hakikattir ve mecaz zaruret
sebebiyle başvurulan bir kullanımdır, zaruretler ise kendi miktarlarınca takdir olunur”
diyerek mecazın umumi olamayacağını söylediklerini hikâye ederek bu görüşü
eleştirmektedir. Çünkü kelamda asıl olan hakikat olmakla beraber mecaz da bir kelam
türüdür ve onun kullanımında herhangi bir zaruret yoktur. Ayrıca Allah her türlü
acziyet ve zaruretten münezzeh bulunmasına rağmen mecazi ifade Kur’an’da da
mevcuttur ve yine nice belagat ve incelikleri ihtiva ettiği için mecazi anlatımda
hakikatin kullanımından elde edilemeyecek meziyetler vardır.199
Müellif tanımda yer alan alakayı müşâbehet (benzerlik) ve gayr-i müşâbehet
olarak ikiye ayırmakta ve gayr-i müşâbehet başlığı altında mecaz-ı mürselin çeşitlerini
zikretmektedir.
Fudayl Çelebi, mecaz konusunu geniş bir şekilde ele almaktadır. Bu başlık
altında mecazın hakikate halef olması200, hakikatin adeten veya şer‘an terk edilmesi

196
‫ المجاز ما استعمل في غير ما وضع له لعالقة سمع نوعها‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22b.
197
Müellif, kendisinde hakiki mananın dâhil olduğu mecaza örnek olarak “falancanın evine girmem”
denildiğinde bu sözün mülkiyet, kira ve ariyet olmak üzere o kimseye ait olan tüm evleri
kapsamasını zikretmektedir. Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62b.
198
Müellif, kendisinde hakiki mananın dâhil olmadığı mecaza örnek olarak ise “bir sâʻı iki sâʻ ile
satmayın” hadisini zikretmektedir. Burada sâʻ olan ölçme aleti (mahal) zikredilmiş ancak ölçülen
şey (hâll) murad edilmiştir. Yoksa ölçme aletinin kendisi kastedilmemiştir. Fudayl Çelebi,
Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62b-63a.
199
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 22b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 62b-63a.
200
Mecaz, hakîkate halef olup hakîkat asıl, mecaz onun ferʻidir. Mecazın hakîkate ne yönden halef
olduğu İmam-ı Azam ve İmameyn arasında tartışmalıdır. İmam-ı Azam’a göre mecaz, hakîkate
tekellümde (konuşma itibariyle); İmameyne göre ise hükümde haleftir. İmam-ı Azam’a göre bir
kimse nesebi belli ve kendisinden yaşça büyük olan kölesine “bu benim oğlumdur” dese onu azat
etmiş olur. Çünkü bu cümle tekellüm itibariyle sahihtir. Fakat kölenin yaşça büyük ve nesebinin
belli olmasından dolayı hakîkî manayı kastetmek imkânsızdır. Bundan dolayı mecazi mana
49

durumunda mecaza gidileceği, her ikisinin de kullanımının mümkün olmaması


(taazzür) durumunda kelamın lağv olacağı, bir lafızla hem hakiki anlamın hem de
mecazi anlamın aynı anda murad edilemeyeceği gibi tartışmalı konuları ele aldıktan
sonra karine ve karine çeşitlerinden bahsedip mecaza sevk eden nedenleri açıklayarak
konuyu bitirmektedir.201
Müellif hakikat ve mecaz konularından sonra hurûf-u maânî bahsini ele alarak
“hakikat ve mecaz bazı zarf isimleri ve harflerde bulunup birçok mesele de bunları
bilmeye bağlı olduğu için hakikat ve mecaz bahsinden sonra bu zarf isimleri ve
harflerden bahsettiğini” ifade etmektedir. Bu başlık altında müellif “atıf harfleri”,
“cerr harfleri”, “zarf isimleri” ve “şart kelimeleri”ni geniş bir şekilde ele alıp vaz‘
olundukları anlamları açıklayarak misaller vermektedir.202

3.2.1.1.3.3. Sarih

Fukaha mesleğine mensup (Hanefî) usûlcülerce yapılan lafzın vazedildiği


manada kullanılıp kullanılmadığını gösteren birinci ayırım -yukarıda gördüğümüz
üzere- hakikat-mecaz ayırım ve adlandırmasıdır. Sarih ve kinaye de yine bu açıdan
yapılmış bir başka ayırım olup fıkıh usûlünde sarih, “ister hakikat ister mecaz
anlamında kullanılsın kendisiyle kastedilen mana açıkça anlaşılan lafız”; bunun zıddı
olan kinaye ise “kendisiyle kastedilen mana kapalı olan ve ancak söyleyenin niyetinin
bilinmesiyle veya başka bir karine ile anlaşılabilen lafız” şeklinde tanımlanır. Böyle
olunca sarih-kinaye ayırımı, bir bakıma lafzın söyleyenin kastı ve halin delaleti
yönüyle vazʻî manasında kullanılıp kullanılmadığını, kapalılık taşıyıp taşımadığını
belirlemeye yarayan ve birincisini tamamlayan bir rol üstlenir. Bunun için de hakikat
ve mecazdan her birinin bu ikinci açıdan kendi içinde sarih ve kinayeye ayrılması
mümkündür.203
Fudayl Çelebi de kendisinden önceki Hanefî usûlcüler gibi sarihi, “mecaz da
olsa kendisiyle kastedilen mananın bir karineye ihtiyaç bırakmayacak şekilde açıkça
anlaşıldığı lafız”204 olarak tanımlamaktadır.

kastedilerek köle azat olur. İmameyne göre ise bir kimse nesebi belli ve kendisinden yaşça büyük
olan kölesine “bu benim oğlumdur” dese kölesi azat olmuş olmaz. Çünkü bu cümle, manası ve
hükmü itibariyle sahih değildir. Dolayısıyla asıl sabit olmadığından mecaz halef olamaz. Bkz.
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 23b-24a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 66a-66b.
201
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 23b-26a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 66a-72b.
202
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 26a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, 72b.
203
Ferhat Koca, “Kinaye”, DİA, Ankara 2002, XXVI, 36.
204
‫ الصريح ولو مجازا ظاهر المراد ظهورا بينا‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 33b.
50

Sarihin hükmü ise lafzın zahiriyle hareket edilmesi ve söyleyenin niyetine


bakılmaksızın hükmünün sabit olmasıdır.

3.2.1.1.3.4. Kinâye

Fudayl Çelebi, kinâyeyi “mecaz da olsa kendisiyle kastedilen mana gizli olan
lafız”205 diye tarif etmektedir.
Müellif, kinâyenin hükmü ile ilgili olarak iki hususa vurgu yapmaktadır.
Birincisi delil (niyet veya hâlin delaleti) olması halinde kinevî lafızla amel etmenin
zorunlu oluşu; diğeri ise, şüphe ile düşen hadlerin kinevî lafızla ispat edilememesidir.
Dolayısıyla bir şahsın yanında “ben zânî değilim” diyerek tariz yoluyla başkasının
zina ettiğini ifade eden bir şahıs iftira haddi ile cezalandırılamaz. Çünkü kinâye
beyanda nakıs/kasır olduğu için hadleri ispatta delil olamaz.206
Fudayl Çelebi, kinâyenin tanımını yapıp hükmünü açıkladıktan sonra talakta
kullanılan ve kinâye ifade eden lafızların sonucunun ricʻî ya da bâin talak olup
olmadığı hususundaki Hanefîlerle Şafiîler arasındaki ihtilafı ele alarak kullanıldığı
mana itibariyle lafzın kısımlarını bitirmektedir. Görüldüğü üzere müellif incelediği bu
bölümde de Hanefî usûl geleneğine bağlı bir şekilde konuları ele alarak inceleme
yoluna gitmiştir.207

3.2.1.1.3. Lafız İle Manaya Vakıf Olma İtibariyle Lafzın Kısımları

Hanefî usûl âlimleri, lafız ile manaya vakıf olma itibariyle lafzın kısımlarını
“ibârenin delaleti”, “işâretin delâleti”, “delâletin (nassın delâletinin) delâleti” ve
“iktizânın delâleti” olmak üzere dört kısma ve bu itibarla delâlet eden lafzı da dâll
bi’l-ibâre, dâll bi’l-işâre, dâll bi’d-delâle ve dâll bi’l-iktizâ olmak üzere dörde
ayırmışlardır.208 Kelamcı usûlcülere göre ise delâlet, “mantûkun delâleti” ve
“mefhûmun delâleti” olmak üzere iki kısımdır.209

205
‫ الكناية مستتره كذلك‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a.
206
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 95a.
207
Hanefî usûlcülere göre kullanıldığı mana itibariyle lafzın kısımları, tanımları ve hükümleri hakkında
bkz. Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 119-130; Pezdevî, el-Usûl, s. 75-116; Serahsî, el-Usûl, I, 170-235;
Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 126-231; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 225-374; Molla Fenari, Fusulü’l-
bedayiʻ, II, 170-193; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 205-242.
208
Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 130; Pezdevî, el-Usûl, 116; Serahsî, el-Usûl, I, 236; Sadruşşeria, et-
Tavdîh, I, 242; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 374; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 193; Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 297.
209
Ali Bardakoğlu, “Delâlet”, DİA, İstanbul 1994, IX, 120-121.
51

Müellif bu konuda Hanefî usûlcülerin taksimini dikkate alarak manaya delâlet


eden lafzı dâll bi’l-ibâre, dâll bi’l-işâre, dâll bi’d-delâle ve dâll bi’l-iktizâ şeklinde
dörde ayırarak incelemektedir.210

3.2.1.1.3.1. Dâll bi’l-İbâre (İbâresiyle Delâlet Eden Lafız)

Fudayl Çelebi, dâll bi’l-ibâreyi “iltizâmen de olsa sevk olunduğu manaya


delalet eden lafız”211 olarak tarif etmektedir. Müellif “iltizâmen de olsa” diyerek
delâletin mutabakat ve tazammun212 türlerinin de tarife evleviyetle dâhil olduğuna
işaret etmektedir.
Müellif üç delalet türüne de metinde örnek vermektedir. Mutabakat yoluyla
delalete örnek, (‫)للفقراء المهاجرين‬213 ayetidir. Bu ayet ganimetin Medine’ye hicret etmiş
olan muhacirlere verilmesi konusunda sevk olduğu için ibaresiyle bu anlama delalet
etmektedir. Bunun yanında, fakir muhacirler kavramının vaz edildiği manaya
mutabakat yoluyla delalet etmektedir.
Tazammun yoluyla delâlete örnek, karısının “üzerime bir kadın nikâhlamışsın
onu boşa” demesi üzerine karısını hoşnut etmek için kişinin “karılarımın tamamı boş
olsun” demesidir. Bu söz kuma olan kadının tatlîki konusunda sevk olunduğu için bu
anlama ibaresiyle delalet etmektedir. Ayrıca ibaresiyle adamın, iki eşinden sadece
birini boşadığına delalet ettiği için de anlama tazammun yoluyla delalet etmektedir.
İltizam yoluyla delâlete örnek ise “Allah alış verişi helal ribayı ise haram
kılmıştır”214 ayetidir. Bu ayet alış veriş ile ribanın farklı şeyler olduğunu beyan için
sevk olunmuştur ve ibaresiyle bu anlama delalet etmektedir. Ayet bu anlama iltizam

210
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a-35b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 95a-102b.
211
‫ الدال بالعبارة ما دل على المسوق له ولو التزاما‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a.
212
Klasik mantıkta lafzî vazʻî delâletin mutabakat, tazammun ve iltizam olmak üzere üç türünün
bulunduğu kabul edilir. Bir nesneyi veya bir kavramı ifade etmek üzere kullanılan lafzın o nesnenin
veya kavramın bütün varlığına ve unsurlarına delâlet etmesine mutabakat, bu unsurlardan birine
veya birkaçına delâlet etmesine tazammun denir. Bir lafzın doğrudan doğruya konusunun yanında
bir de zihnin bu konuyla bağlantılı gördüğü başka bir varlık veya anlama delâlet etmesine ise
iltizam denir. Mesela “mahlûk” lafzının bütün yaratılmışlara delâleti mutabakat, insana delâleti
tazammun, hâlika delaleti ise iltizamdır. Çünkü mahlûk lafzı hâlik fikrini içermemekle birlikte zihin
mahlûk lafzından dolaylı ve zorunlu olarak (bi’l-iltizâm) hâlik fikrine varmaktadır. M. Naci Bolay,
“Delâlet”, DİA, İstanbul 1994, IX, 119.
213
el-Haşr 59/8.
214
el-Bakara 2/275.
52

yoluyla delalet etmektedir. Çünkü birinin helal diğerinin ise haram olmasının dolaylı
ve zorunlu sonucu olarak zihin farklı oldukları fikrine varmaktadır.215

3.2.1.1.3.2. Dâll bi’l-İşâre (İşâretiyle Delâlet Eden Lafız)

Fudayl Çelebi, dâll bi’l-işâreyi “kasten değil de lügat ve nazım yönünden sevk
olunduğu mana dışındaki bir anlama delalet eden lafız”216 olarak tanımlamaktadır.
Tariften anlaşılmaktadır ki, dâll bi’l-ibâre ile dâll bi’l-işâre arasındaki fark,
birincisinde lafzın delâlet ettiği mananın mütekellimin asıl maksadı olması,
ikincisinde ise mananın mütekellimin asıl maksadı olmamasıdır.217
Müellif tanımdan sonra konuyla ilgili yukarıdaki örnekleri tekrar verdikten
sonra dâll bi’l-ibâre ve dâll bi’l-işârenin hükmüyle ilgili olarak iki hususa dikkat
çekmektedir. Bunlar:
I. Her ikisinin de ifade ettiği anlam bizzat lafızdan anlaşıldığı için delâlet
ettikleri bu anlamlarında katiyet ifade ederler.
II. Teâruz ettiklerinde ise sevk olunduğu manaya itibar ederek birincisi
ikincisine tercih edilir.
Fudayl Çelebi, usûlcüler arasında tartışmalı olduğunu belirttiği işâretin
delâletiyle olan lafzın, umum ifade edip edemeyeceği konusunda hem ibâre hem de
işâret ile delâlet eden lafzların umum ifade edebileceğini ve tahsise uğrayabileceğini
ifade etmektedir.218

3.2.1.1.3.3. Dâll bi’d-Delâle (Delâletiyle Delâlet Eden Lafız)

Fudayl Çelebi, dâll bi’d-delâleyi “ictihad ve kıyâsla değil de lügatle sabit bir
mana ile lâzımına delalet eden lafız”219 olarak tarif etmekte ve dâll bi’d-delâleye
ayrıca fahva’l-hitâb denildiğini ifade etmektedir.
Müellif, re’ye dayandığı için hata şüphesi bulunduğundan kıyâs ile had ve
keffâretin ispat edilemeyeceğini, dâll bi’d-delâle ise kıyâs gibi re’ye değil de nassa
dayandığı için bununla had ve keffâretin ispat edilebileceğini söylemektedir.220
Müellif, lafzın delâletiyle anlaşılan mananın (ferʻ), asla müsavi (denk) ya da
ondan rütbe yönünden aʻlâ (yüksek) olması şeklinde iki kısım olduğunu ve bunlardan
215
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 95b.
216
‫ الدال باإلشارة ما دل على غير المسوق له ثابتا نظما لغة ال قصدا‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 34a-34b.
217
Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 138.
218
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 96b-97a.
219
‫ الدال بالداللة وتسمى فحوى الخطاب أيضا ما دل على الزم بمعنى لغة ال رأيا‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a.
220
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 97a.
53

her birinin de hafî ve celî olmak üzere ikiye ayrıldığını söylemekte ve her birine
örnekler vermektedir. Mesela “Anne babaya öf deme ve onları azarlama” 221 ayeti,
ibaresiyle anne ve babaya öf demeyi ve onları azarlamayı; delâletiyle de her türlü
eziyeti, dövmeyi ve kötü söz söylemeyi yasaklamaktadır. Bu hükümden maksat anne
babaya eza edilmemesidir. Ayetin delâletinden anlaşılan dövmek ve kötü söz
söylemek (ferʻ), öf demek ve onları azarlamaktan (asıl) daha kötü/aʻlâ olduğu
açıktır.222
Müellif, “nassın delâleti, celî kıyâs değildir” demek suretiyle nassın
delâletinin, celî kıyâs olduğunu iddia eden bazı Hanefî ve Şafiîleri eleştirmektedir.
Çünkü nassın delâletinin, kıyâstan önce sabit olmasının yanında, kıyâsta ferʻ daima
asıldan daha düşük/ednâ iken, nassın delâletinde müsavi yahut aʻlâdır.223
Fudayl Çelebi, dâll bi’d-delâlenin hükmü ile ilgili olarak şunları
söylemektedir: Dâll bi’d-delâle kesin hüküm ifade eder, dolayısıyla teâruz etmeleri
durumunda, kıyâs ve haber-i vâhide takdim olunur. Ancak nassın işâretinden daha
düşük olup teâruz halinde nassın işâreti tercih edilir ve nassın delâleti umum ifade
etmediği için tahsis edilmesi imkânsızdır.224

3.2.1.1.3.4. Dâll bi’l-İktizâ (İktizâsıyla Delâlet Eden Lafız)

Fudayl Çelebi, dâll bi’l-iktizâyı “lügaten değil, şerʻan kendisine ihtiyaç


duyulan bir manaya delalet eden lafız”225 olarak tanımlamaktadır.
Müellif dâll bi’l-iktizâya örnek olarak “köleni bin lira mukabilinde benim
tarafımdan azat et” sözünü zikretmektedir. Bu sözün sahih olabilmesi için önce
kölenin emreden kişiye satılması gerekmektedir. Çünkü bir kimsenin sahip olmadığı
bir malda tasarruf etmesi şerʻan/hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla bu köle
azadının şerʻan sahih olması için “köleni bana bin liraya sat ve benim adıma azat et”
şeklinde takdir edilmesi lazımdır. İşte buradaki satın alma iradesine delâlet eden bir
lafız, iktizânın delâleti yoluyla var sayılmaktadır.226

221
İsra 17/23
222
Diğer örnekler için bkz. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a-35b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul,
vr. 97a-98a.
223
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 98a.
224
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35a-35b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 98a-98b.
225
‫ الدال باالقتضاء ما دل على محتاج إليه شرعا ال لغة‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35b.
226
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 35b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 98b.
54

Müellif iktizânın delaletinin nassın delaleti gibi katiyet ifade ettiğini ancak
teâruz halinde nassın delaletinin iktizaya tercih edileceğini söylemektedir.227
Fudyal Çelebi, sahih istidlâlleri zikrettikten sonra teznîb/ek bölüm açarak
mefhûm-i muhâlefete228 itibar edilmeyeceğini söylemektedir. Bu bölüm altında
mefhum-i muhâlefet ve mefhum-i muhâlefetin çeşitleri olan mefhum-i lakab,
mefhum-i sıfat, mefhum-i şart, mefhum-i gâye, mefhum-i istisnâ, mefhum-i hasr ve
mefhum-i innema konularını ele almaktadır.229
Müellifin, lafız ile manaya vakıf olma itibariyle lafzın kısımlarını incelediği bu
bölümde konuları değerlendirme ve örnekleme açısından genel olarak Hanefî usûl
geleneğini bağlı kaldığı söylenebilir.230

3.2.2. İkinci Asıl: Sünnet

Fudayl Çelebi, Sünnet’i “Hz. Peygamber’den sadır olan söz (hadis), fiil ve
takrirler”231 olarak tarif ederek Kitap için geçerli olan elfaz bahsindeki taksimin
Sünnet için de geçerli olduğunu ve Sünnet’e mahsus ilave konular bulunduğunu
söylemektedir.
Müellif, Sünnet konusunu; vahiy, kavlî sünnet, Hz. Peygamber’in fiilleri ve
takrirleri olmak üzere dört başlıkta incelemek suretiyle, selefi Molla Hüsrev’den farklı
olarak vahiy konusunu da sünnet konusunun altında müstakil başlık olarak ele
almaktadır.232

227
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 36b; Fudayl Çelebi, Tevsîʻu’l-vüsul, vr. 102a.
228
Mefhum, muvafakat ve muhalefet mefhumları olmak üzere iki kısımda incelenir. Mefhûm-i
muvâfakat, “lafzın sükût ettiği konudaki manasının sözün konusu olan anlamına uygun düşmesi”
demektir. Mefhûm-i muvâfakat, Hanefîler’in terminolojisinde “nassın delâleti” adı verilen delâlet
şekline karşılık gelir. Mefhûmun diğer nevi olan ve bazı usûlcüler tarafından “delîlü’l-hitâb” ve “el-
mahsûs bi’z-zikr” diye de anılan mefhûmü’l-muhâlefe, “meskût anhin hükümde mantûk bihe
muhâlif bulunması” ya da “lafzın sükût ettiği konudaki manasının sözün konusu olan anlamına
aykırı olması” biçiminde tarif edilir. Kelâmcı metodunu benimseyen usûlcüler (cumhur), mefhûm-i
muhâlefetin Kur’an ve Sünnet naslarını yorumlama konusunda da geçerli bir delâlet nevi olduğunu
savunurken Hanefîler söz konusu delâletin naslar hakkında bir hüküm ifade edemeyeceğini ve bu
konuda mefhûm-i muhâlefetin fâsid istidlâl niteliği taşıdığını ileri sürmüşlerdir. Ferhat Koca,
“Mefhum”, DİA, Ankara 2003, XXVIII, 351-352.
229
Mefhûm-i muhâlefetin çeşitleri ve örnekleri için bkz. Koca, “Mefhum”, DİA, XXVIII, 352.
230
Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 130-149; Pezdevî, el-Usûl, 116-135; Serahsî, el-Usûl, I, 236-254;
Sadruşşeria, et-Tavdîh, I, 242-266; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 374-406; Molla Fenari, Fusulü’l-
bedayiʻ, II, 193-223; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 297-324.
231
‫ السنة ما صدر عن النبي عليه الصلوة والسالم من حديث أو فعل أو تقرير‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 37b.
232
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 38a.
55

3.2.2.1. Vahiy

Müellif, öncelikle vahyin zâhir ve bâtın olmak üzere iki kısım olduğunu
belirterek zâhir vahyi üç kısma ayırmaktadır. Buna göre;
I. Hz. Peygamber’in Cebrail’den sözlü vahiy alması. Kur’an gibi.
II. Sözsüz olarak vahyi meleğin işaretiyle alması. Buna “hâtıru’l-melek” denir.
Rızkın tamamlanması ile ilgili olan haber gibi.233
III. Melek vasıtası olmaksızın Allah’ın ilham yoluyla Hz. Peygamber’in
kalbine ilkâ ettiği yakinen bilinen vahiy. Müellif bu kısma metinde örnek
vermemektedir.
Müellife göre anılan bu üç kısım vahiy ümmetin tamamı için hüccettir. Zira
Allah “Allah’ın sana gösterdiğiyle insanlar arasında hükmedesin diye”234
buyurmaktadır.
Bâtın vahiy ise Hz. Peygamber’in ictihadıyla ulaştığı hükümdür. Bâtın vahyin
Hz. Peygamber için caiz olup olmadığıyla ilgili görüşlere ve tarafların delillerine
işaret ettikten sonra müellif, tercihe uygun görüşü şöyle ifade etmektedir: Hz.
Peygamber, asıl olduğu ve asla hataya ihtimali olmadığı için birinci tür vahyi bekler,
vahiy gelmezse ictihad eder.235

3.2.2.2. Kavlî Sünnet

Fudayl Çelebi, kavlî sünnetle ilgili bahisleri yedi başlık altında ele almaktadır.
Bunlar sırasıyla,
1. Hadisin Hz. Peygamber’e ittisalinin beyanı
2. Râvi
3. Râvinin hali
4. Râvinin hadisi işitme hali
5. İşitilen hadisin mahalli (konusu)
6. İnkıtâ‘ (senette kopukluk)
7. Ta‘n (cerh ve ta‘dil)

233
İbnu’l-Esîr el-Cezerî, Câmi‘u’l-usûl, thk. Abdülkadir el-Arnaût, Matbaatü’l-Mellâh, yy., trs., X,
117.
234
en-Nisa 4/105.
235
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 38a-38b.
56

3.2.2.2.1. Hadisin Hz. Peygamber’e İttisalinin Beyanı

Hz. Peygamber’den nakledilen Sünnet malzemesinin ona aidiyetinin


doğruluğunu (sıhhat) tesbitte nasıl bir yol izleneceği hususu kelâmda ve fıkıh
usûlünde haber teorisi esas alınarak çözülmüştür. Bir kimseye görmediği olayla ilgili
verilen bilginin (haber) aklî açıdan kesin doğru, kesin yanlış ve ihtimalli olmak üzere
üçe ayrıldığı bu teoriye göre tevâtür yoluyla aktarılanlar kesin doğru haberler; tarihî
gerçeklere aykırı bilgiler kesin yanlış haberler; bu iki kategori dışında kalan haberler
ise ihtimalli olarak nitelenmiş ve bilgi değeri tartışmaya açık sayılmıştır.236
Fudayl Çelebi de hadisin Hz. Peygamber’e ulaşma keyfiyetinin üç yolla
olacağını söylemektedir. Buna göre,
I. Bir haberin ravileri her asırda sayılamayacak ve yalan üzerine birleşmeleri
mümkün olmayacak bir topluluk olur. Bu mütevatir haberdir. Kur’an ve namaz ile
ilgili hadisler gibi. Mütevatir haber yakîn/kesin bilgi ifade eder ve inkâr eden küfre
nispet olunur.
II. Ya da bir haberin ravileri ilk asır olan sahabe asrından sonra bu mertebeye
ulaşır. Yani haber ilk asırda haberi vahid iken ikinci ve üçüncü asırda kabul görerek
ravilerinin yalan üzerinde birleşmeleri mümkün olmayacak bir topluluk olur. Bu
meşhur haberdir. Müellif bu kısma metinde örnek vermemektedir. Meşhur haber -
doğruluğu ağır bastığı ve kabul ile telakki edilmesi sebebiyle doğru olduğu
kuvvetlendiği için- tuma’nîne ve zannü’l-yakîn237 ifade eder ve inkâr edenin sapık
olduğu ile (tadlîl) hükmedilir.
III. Veyahut bir haberin ravileri üç asırda da bu mertebeye ulaşmaz. Bu -birden
fazla ravi rivayet etse de- haberi vâhiddir. Müellif bu kısma da metinde örnek
vermemektedir. Haberi vahidle amel edilmesi gerekir ve zann-ı gâlip ifade eder.
Müellif haberi vahidi inkâr eden kişinin durumuyla ilgili metinde her hangi bir
açıklama yapmamaktadır.
Haberi vahidin hükmüyle ilgili iki yaklaşım daha vardır: Birincisi haberi
vâhidin ilim/yakîn ifade ettiğini söyleyenler, ikincisi ise haber-i vâhidle amel

236
Murteza Bedir, “Sünnet”, DİA, İstanbul 2010, XXXVIII, 153.
237
İlk olarak Îsâ b. Ebân tarafından ortaya atılan ve Hanefî terminolojisinde meşhur haberin bilgi
değerini göstermek üzere yaygın biçimde kullanılan ilmü’t-tuma’nîne kavramı zanla bilgi arasında
bir ara kategoriyi temsil eder. Ruhâvî’ye göre ilmü’t-tuma’nîne yakînin bilgisi değil yakînin
zannıdır. Meşhur haberin bilgi değerini anlatmak üzere Bahrülulûm el-Leknevî “yakîne benzer zan”
ifadesini kullanır. H. Yunus Apaydın, “Meşhur”, DİA, Ankara 2004, XXIX, 370.
57

edilmeyeceğini söyleyenler. Bu yaklaşımlara işaret eden müellif, bunların doğru


olmadığını zikrederek konuyla ilgili bazı deliller ileri sürmektedir.238

3.2.2.2.2. Râvi

Rivâyet kökünden türeyen râvi (çoğulu ruvât), terim olarak “hadisi öğrenen ve
onu eda terimlerinden biriyle nakleden kişi” manasında kullanılır. Terim “hadisi ilk
defa söyleyene nisbet ederek rivayet eden kimse”, bazen de “hadis hakkında bilgisi
olsun veya olmasın onu senediyle rivayet eden kimse” şeklinde müsnidin karşılığı
olarak tarif edilmektedir.239
Fudayl Çelebi, râvinin niteliğine dair haberi söylenildiği gibi işitebilen,
manasını anlayıp lafzını ezberleyen ve rivayet edinceye kadar ezberinde tutabilen
(murâkabe) zabt sahibi, cerh edilmemiş âdil ve aklı kemâle ermiş bir Müslüman
olması gerektiğini söylemektedir.
Müellif bir cümle formunda zikrettiği bu bölümde râvide aranan şartların dört
olduğunu ve bu şartlardan biri olan zabtın da dört şeyin bir arada bulunmasıyla
tahakkuk edebileceğine işaret etmektedir. Râvide aranan şartlar, İslâm, akıl, zabt ve
adaletten; zabt ise hadisi işitme, manasını anlama, lafzını ezberleme ve murâkabenin
bir arada bulunmasından ibarettir. Daha sonra ise müellif, hadisin fıkhî anlamını zabt
etmenin zabtın kemal derecesini ifade ettiğini söylemektedir.240

3.2.2.2.3. Râvinin Hali

Fudayl Çelebi, bu başlık altında râvinin rivayet açısından durumunu ele


almaktadır.
Buna göre eğer râvi, hulefâ-yi râşidîn ve abâdile241 gibi rivayetle meşhur olup
fakih ve müctehid ise haberiyle mutlak olarak yani kıyâsa uygun olsun olmasın, kıyâs

238
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 39a.
239
Mehmet Efendioğlu, “Râvi”, DİA, İstanbul 2007, XXXIV, 472-473.
240
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 39a.
241
Abâdile, Abdullahlar demek olup İzmirî, fukahaya göre abâdilenin üç, muhaddislere göre ise dört
kişi olduğunu ifade etmektedir. Fukahaya göre abadile; Abdullah b. Mesʻûd, Abdullah b. Abbâs ve
Abdullah b. Ömer’dir. Muhaddislere göre ise; Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b.
Amr ve Abdullah b. Zübeyr’dir. Burada abâdileden maksat da fukahaya göre olan abâdiledir.
İzmirî, Haşiyetü’l-İzmirî, II, 210-211. Ancak Büyük Haydar Efendi ve Mahmud Esad, -fukaha ya
da muhaddislere göre olup olmadığına işaret etmeksizin- abâdilenin dört kişi olduğunu ve bunların
da Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mesʻûd ve Abdullah b. Zübeyr olduğunu
söylemektedirler. Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 308; Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i
fıkıh, s. 307.
58

terkedilir. Ravi, Enes ve Ebû Hüreyre gibi müctehid değilse yahut Bilal gibi fakih
değilse rivayet ettiği haber kıyâsa uygun değilse terkedilir.
Hadisin râvisinin bir ya da iki hadis rivayet ettiği biliniyorsa ve rivayeti selef
arasında ortaya çıkmışsa -güvenilir ravilerin naklettiği kıyâsa uygun ihtilaflı rivayetin
kabul edildiği gibi- kabul edilir. Ancak selef tarafından rivayeti reddedilmişse bu
kişinin rivayeti reddedilir.
Eğer rivayeti selef arasında ortaya çıkmamış olan ravi sahabi ise haberin kabul
edilip edilmeyeceği konusunda ihtilaf edilmiştir. Ancak tercihe şayan görüş (muhtâr)
eğer haber akılla idrak edilemeyen bir bilgi içeriyorsa (gayr-i müdrek) kabul edilmeli,
aksi halde ise reddedilmelidir. Ravi tâbiîn ya da etbâ‘u’t-tâbiînden ise rivayeti kıyâsa
uygunsa amel edilmesi caizdir. Sonraki asırlardan ise fısk yaygınlaştığı için caiz
değildir.242

3.2.2.2.4. Râvînin Hadisi İşitme Hali

Fudayl Çelebi bu bölüm altında hadislerin bir hocadan öğrenilip rivayet


edilme keyfiyetini ele almaktadır. Bunları semâ‘, zabt ve edâ alt başlıklarına ayıran
müellif her birinin azimet ve ruhsat tarafı olduğunu söylemektedir.
Hadisi işitme yolunun (semâ‘/tahammülü’l-ilm) azimeti, talebenin muhaddise
(kıraat) ya da muhaddisin talebeye (semâ‘) hadisi okumasıdır ki birinci yol daha
evladır. Muhaddisin huzurunda olmayan birine hadisi yazmak suretiyle göndermesi
(kitab) ya da hadisi rivayet edebileceğini bir elçi vasıtasıyla bildirmesi (risale) de
hitap gibidir ve caizdir. İşitme yolunun ruhsatı ise muhaddisin talebesine bir kitap ya
da yazılı bir metin vermesi (münâvele) yoluyla icazet vermesidir. Eğer icazet verilen
talebe o kitap ya da yazılı metni biliyorsa rivayet etmesi sahihtir bilmiyorsa sahih
değildir.
Zabtın azimeti hadisi işitip anladığı vakitten rivayet edinceye (edâ) kadar
ezberinde tutmasıdır (hıfz). Ruhsatı ise hadisi yazmaktır. Ancak müellif ruhsatın
azimete dönüştüğünü söylemektedir.
Edânın azimeti ise hadisi nazmı ve lafzıyla nakletmektir. Ruhsatı ise mana ile
nakletmektir. Ancak “‫”الغرم بالغنم‬243 ve “‫”الخراج بالضمان‬244 gibi cevâmi‘ (lafzı veciz olup

242
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 39a-39-b. Ravinin hali ile ilgili benzer görüşler için bkz.
Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 6-11; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 249-257.
243
Nimet ve külfetin karşılıklı olması demek olup Kavâid kitaplarında bulunan bu prensip, Mecelle’nin
küllî kaideleri arasında da şu şekilde yer almıştır: “Mefsedet menfaat mukabelesindedir.” (madde
87), “Külfet nimete ve nimet külfete göredir.” (madde 88).
59

altında birçok mana barındıran) hadislerin mana ile nakledilmesi caiz değildir. Yine
nas, müfesser ve muhkem gibi zahirden daha açık olan yerlerde lügat ilimlerine vakıf
olan kimse için mana ile nakil caiz olmakla birlikte tahsis ve mecaz gibi ihtimallere
açık olan zahirde mana ile nakil sadece fakih ve müctehid için caizdir.245

3.2.2.2.5. İşitilen Hadisin Mahalli (Konusu)

Fudayl Çelebi’ye göre gereken şartları taşıdığı takdirde -râvi, iftiradan tövbe
etmiş kör bir köle de olsa- haber-i vahidle ibadetler sabit olur. Mesela suyun temiz
olduğu ile ilgili bir haber gibi ibadetlerle ilgili dini konularda ise âdil olmayan bir
ravinin haberi taharri (araştırma) ile kabul edilir. Ebû Yusuf dışındaki âlimlere göre
had ve kısas gibi ukûbât konularında haber-i vahide itibar edilmez.
Haber kul haklarıyla ilgili olup bey‘ (alışveriş) akdi gibi kendisinde
bağlayıcılık bulunan bir hak olursa mevcut şartlarla beraber ravide temyiz, velâyet
(şahıs ve malları koruma hususunda veli olma yeterliliği), şehâdet lafzı ve mümkünse
sayı (iki şahit) gerekir. Vekâlet gibi kendisinde bağlayıcılık bulunmayan bir hak
olursa o zaman ravinin sadece temyiz sahibi olması yeterlidir.
Hacr (kişinin kısıtlanması), azil (vekilin azledilmesi), ortaklığı feshetme ve
akıl baliğ olmuş bir kızı evlendirme gibi kendisinde bir yönden bağlayıcılık bulunan
haklarda ise râvi fuzûlî ise Ebû Hanife’ye göre sayı veya adalet şartı aranır. Fuzûlî
değilse bu şartlar aranmaz. İmameyne göre ise kendisinde bağlayıcılık bulunmayan
haklar gibi sadece temyiz şartı aranır.246

3.2.2.2.6. İnkıtâ‘ (Senette Kopukluk)

Fudayl Çelebi, hadisin Hz. Peygamber’e ulaşmasında bir inkıtâʻ bulunmasının


iki şekilde olacağını ifade etmektedir. Birincisini zâhir inkıtâʻ, diğerini ise bâtın
inkıtâʻ olarak isimlendirmektedir.247 Zâhir inkıtâʻın irsâl/mürsel olduğunu ifade eden
müellif, mürseli dörde ayırarak her birinin makbul olup olmadıklarıyla ilgili ifadelere
yer vermektedir.248

244
Ebu Davud, “Büyû‘” 71; Tirmizî, “Büyû‘” 53.
245
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 39b-41a.
246
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 41a-41b. Haberin mahalli (konusu) ile ilgili görüşler için bkz.
Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 21; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 265-269; Molla Hüsrev,
Mir’âtü’l-usûl, s. 406-409.
247
İnkıtâʻ ile ilgili benzer görüşler için bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 14; Molla Fenari, Fusulü’l-
bedayiʻ, II, 257-265; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 399-402.
248
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 41b-42a.
60

Molla Hüsrev, usûlcülere göre irsâlin, “râvi ile rivâyet edilen kişi arasındaki
vasıtanın terkedilmesi (belirtilmemesi)” olarak tanımlanırken hadîsçilere göre
“tabiînin, Hz. Peygamber’le kendi arasındaki vasıtayı (sahâbeyi) terketmesi” olarak
tanımlandığını söylemektedir. Bunun neticesi olarak hadîsçilerin munkatıʻ249 ve
muʻdal250 olarak kabul ettikleri hadîslerin usûlcüler katında mürsel olarak
adlandırıldığını ifade etmektedir.251
Müellife göre mürsel haber, I. Sahâbenin mürseli, II. İkinci ve üçüncü asrın
mürseli, III. Sonraki asırlarda âdil kimsenin mürseli, IV. Bir yönden mürsel bir
yönden müsned olanlar kısmına ayrılır.
Müellife göre sahâbenin, doğrudan Hz. Peygamber’den değil başka bir
sahâbiden duyduğu, ancak Hz. Peygamber’den işitmiş gibi naklettiği hadisler
(sahâbenin mürselleri), Hz. Peygamber’den işitme ihtimali olduğu için makbuldür.
Hanefî usûlcüler, ikinci ve üçüncü asrın mürselini kabul ederken Şafiîler ise
kabul etmemektedirler. Müellif her iki tarafın delillerine ve Hanefîlerin Şafiîlerin
delillerine verdikleri cevaplara metinde işaret etmektedir.
Sonraki asırlarda âdil kimsenin rivayet ettiği mürselin kabulü konusunda
ihtilaf edildiğini söyleyen müellif, kabul etmeyenlerin gerekçesinin, bu zamanlarda
yalanın yaygınlaşması olduğunu zikretmektedir. Ancak müellif, Muhammed b. Hasan
el-Basrî gibi güvenilir olan âdil ravilerin mürsellerinin kabul edilmesinin daha uygun
olduğuna işaret etmektedir.
Bir yönden mürsel bir yönden müsned olanların ise makbul olduğunu
söylemektedir. Çünkü mürsel olan rivayet râvinin halinden bahsetmiyorken (sâkit),
müsned olan rivayet ise râvinin hali hakkında konuşmaktadır (nâtık). Sâkit olan ise
nâtıka muârız olamaz.
Müellif, bâtın inkıtâʻı da iki kısma ayırarak incelemektedir:
I. Nakleden kişide bulunan bir noksanlık sebebiyle meydana gelen inkıtâʻ.
Râvinin çocuk olması ya da müslüman olmaması gibi. II. Nakledilen hadisin
kendisinden daha kuvvetli bir delile sarahaten yahut delaleten muarız olması
sebebiyle meydana gelen inkıtâʻ. Müellif, sarahaten muarız olan mürsel hadise örnek

249
Munakatıʻ hadîs, râvinin iki râvi arasındaki bir vasıtayı atlayarak rivâyet ettiği hadîsler.
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 399.
250
Muʻdal hadîs, râvinin birden fazla râviyi atlayarak rivâyet ettiği hadîsler. Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-
usûl, s. 399.
251
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 399.
61

olarak “bir şahit ve yemin ile hüküm verilmesi” hadisini zikretmektedir. Çünkü bu
hadis, meşhur haber olan “delil iddia edene, yemin ise inkâr edene aittir” hadisine
açık bir şekilde muarızdır. Delaleten muarız olan mürsel hadise örnek olarak ise
“namazda besmelenin sesli okunması” gibi umumu belvada şâz olarak kalan hadisleri
zikretmektedir.252

3.2.2.2.7. Taʻn (Cerh ve Taʻdil)

Taʻn hadis terimi olarak “adâlet ve zabt sıfatlarından birini veya her ikisini
tam anlamıyla taşımadığını söyleyerek râviyi tenkit etmek” manasında
kullanılmaktadır.253 Cerh kelimesi hadis ıstılahında hâfızası kuvvetli ve dikkatli bir
âlimin, fısk ve yalancılık gibi kendisinde bulunan veya güvenilir râvilerin rivayetine
muhalefet etmek gibi rivayetinde yer alan bir kusurundan dolayı hem kendisinin hem
de rivayetinin reddedilmesidir. Râviye böyle bir kusuru nispet eden kimseye cârih,
kusurlu kişiye de mecrûh denilir. Taʻdîl ise “râviyi, rivayetinin kabulünü gerektiren
sıfatlarla nitelemek” manasını taşır. Râviyi böyle sıfatlarla niteleyene muaddil, adâlet
sahibi olduğu söylenen kimseye adl veya âdil denir.254
Fudayl Çelebi’ye göre taʻn râvinin kendisinden olabileceği gibi başkasından
da kaynaklanabilir. Râvinin rivayet ettiği hadisin tersi yönünde amel etmesi, hadisi
inkâr etmesi ya da tereddüt etmesi o hadisi cerhe sebep teşkil eder. Râvi, rivayet ettiği
hadisi zahir anlamının dışında bir anlamla tevil ederse (âm bir lafzı tahsis etmek gibi)
bunun cerh kabul edilip edilmeyeceği konusu tartışmalıdır. Zahirin dışındaki bir
anlamla tevil etmesi (mesela mücmelin muhtemel anlamlardan birisiyle tevil etmesi)
ise diğer muhtemel anlamları reddetmek manasına gelir.
Raviden başka birinin taʻnına gelince eğer taʻn eden kişi, hadisin/olayın gizli
kalmayacağı bir sahabi ise cerhtir; böyle bir sahabi değilse cerh değildir. Eğer taʻn
eden kişi cerh olduğu konusunda ittifak edilen lafızları kullanan nâsih (mutaassıp
olmayan) bir hadis imamıysa bu da cerhtir. Ancak ittifak edilen lafızları kullanmayıp
mücmel lafız kullandıysa (ravi hakkında gayr-i sika demek gibi) bu cerh değildir.255

252
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 42a-42b. Bâtın inkıtâ‘ ile ilgili benzer görüşler için bkz. Serahsî,
el-Usûl, I, 364-374.
253
Bünyamin Erul, “Taʻn”, DİA, İstanbul 2010, XXXIX, 558.
254
Emir Aşıkkutlu, “Cerh ve Taʻdîl”, DİA, İstanbul 1993, VII, 394.
255
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 42b-43b. Taʻn ile ilgili benzer görüşler için bkz. Sadruşşeria, et-
Tavdîh, II, 28; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 276-285; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 402-
405.
62

3.2.2.3. Hz. Peygamber’in Fiilleri

Fudayl Çelebi’ye göre Hz. Peygamber’in işlemiş olduğu kastî bir fiilinin vasfı
biliniyorsa kendisine mahsus olduğuna dair bir delil olmadıkça ümmeti de o fiilde Hz.
Peygamber gibidir. Eğer vasfı bilinmiyorsa I. tevakkuf edilir, II. Hz. Peygamber’e
uyulmaz, III. Hz. Peygamber için caizdir ancak bizim uymamız caiz değildir, IV.
uymak vacip olur şeklinde dört farklı görüş söz konusudur. Fudayl Çelebi’ye göre
tercihe şayan olan görüş o fiilin Hz. Peygamber için mubah; bizim de bu hususta ona
uymamızın caiz oluşudur. Çünkü o fiilin Hz. Peygamber’e mahsus olduğuna dair bir
delil bulunmamaktadır ve Hz. Peygamber’in gönderilmesinden maksat onun söz ve
fiillerine ittibadır.256

3.2.2.4. Hz. Peygamber’in Takrîrleri

“Hz. Peygamber’in daha önce inkâr ettiği bilinmeyen bir fiili onaylaması
(takrîri) özellikle de sevinçle karşılaması -haram olan bir fiili takrîri haram olduğu
için- o fiilin caiz olduğunu delalet eder. 257

3.2.2.5. Teznib

Fudayl Çelebi, Kitap ve Sünnet’le ilgili konuları bitirdikten sonra ek bir başlık
açarak “Şer‘u men kablenâ (bizden öncekilerin şeriatı)” konusunu ele almaktadır.
Müellife göre Allah ya da Hz. Peygamber, inkâr etmeden bizden öncekilerin
şeriatlarından bir hükmün bizim şeriatımız olduğunu anlatırsa, söz konusu hüküm
nesh olunmadığı sürece onunla amel etmek gerekir.258
Fudayl Çelebi’nin Sünnet’e dair ifadelerinin klasik Hanefî usûl kaynaklarının
sünnet bölümünde verilen bilgilerin bir özeti niteliğinde olduğu söylenebilir.

3.2.2.6. Tezyîl

Fudayl Çelebi, Kitap ve Sünnet bahsinden sonra bir ek bölüm daha açarak
“Beyân” konusuna değinir. Müellif, selefi Molla Hüsrev’den farklı bir tutum
izlemekte ve bu konuyu Sünnet bahsinden sonra ele alarak Pezdevi’ye tabi

256
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 43b.
257
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 43b-44a. Hz. Peygamber’in fiilleri ve takrirleri ile ilgili benzer
görüşler için bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 31; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 223-231;
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 414-416.
258
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 44a-44b.
63

olmaktadır. Buna mukabil Molla Hüsrev ise beyân konusunu Sünnet bahsinden önce
ele almaktadır.259
Fukahâ metoduna göre te’lif edilen usûl eserlerinde beyân, “beyân-ı takrîr,
beyân-ı tefsîr, beyân-ı tağyîr, beyân-ı zarûret ve beyân-ı tebdîl” olmak üzere beş
kısma ayrılarak incelenmektedir.260
Bu beşli taksim Pezdevî ve onu takip eden Hanefî usûlcülerin çoğunluğuna
göredir. Debûsî ise beyân-ı takrîr, beyân-ı tağyîr, beyân-ı tefsîr ve beyân-ı tebdîl
olmak üzere dörtlü bir ayırım yapmış, istisnayı beyân-ı tağyîr ve şarta taʻliki beyân-ı
tebdîl olarak nitelemiş; beyân-ı zarûreti ve neshi, beyânın kısımlarından
çıkartmıştır.261 Serahsî bu ayrımı benimsemekle beraber beyân-ı zarûreti ekleyerek
beyânı beşli hale getirmiş, fakat neshi, beyânın kısımlarından kabul etmemiştir. Şu
halde Debûsî ve Serahsî’nin ayrımlarında yer alan beyân-ı tağyîr ve beyân-ı tebdil,
Pezdevî ve çoğunluğun ayırımındaki beyân-ı tağyîri karşılamaktadır.262 Fudayl Çelebi
de Pezdevî’nin ayrımına tabi olarak beyân konusunu beş kısımda incelemektedir.
Fudayl Çelebi, beyânı “ister söz ister fiil olsun sâbık kelam veya kelamla ilgili
şeyden maksadın ne olduğunu ortaya çıkarmaktır”263 şeklinde tanımlamaktadır.
Müellif, beyânın tanımından başka beyânın fiil ile olabileceğini ve buna dair delilleri,
beyanın gecikip gecikemeyeceğini, söz ve fiilin her ikisiyle beraber beyanın
gerçekleşmesi durumunda hangisinin önceleneceğini zikrederek beyânın kısımlarını
ele almaktadır.264

3.2.2.6.1. Beyân-ı Takrîr

Fudayl Çelebi, beyân-ı takrîri “mecaz veya husus ihtimalini kesen bir şey ile
tekittir”265 şeklinde tarif etmektedir. Mecaz ihtimalini ortadan kaldıran beyân-ı takrîre
örnek ayetteki “kanatlarıyla uçan”266 terkibidir. “Kanatlarıyla” lafzı uçmanın mecaz
anlamda olmadığına delil teşkil etmektedir. Tahsis ihtimalini ortadan kaldıran beyan-ı

259
Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 339.
260
Pezdevî, el-Usûl, 209; Alaüddin Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed Abdülazîz el-Buhari, Keşfü’l-
esrâr an Usuli Fahrülislam el-Pezdevî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1997/1418, III, 160;
Serahsî, el-Usûl, II, 26-27; Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 38; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 343.
261
Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 221.
262
İbrahim Kâfi Dönmez, “Beyân”, DİA, İstanbul 1992, VI, 25.
263
‫ البيان إظهار المراد من كالم سبق أو به تعلق قوال أو فعال‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 44b.
264
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 44b.
265
‫ بيان تقرير تأكيد بقاطع مجاز أو خصوص‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 44b.
266
el-En‘âm 6/38.
64

takrîre örnek (‫)فسجد الملئكة كلهم أجمعون‬267 meleklerin tamamının secde ettiğini gösteren
(‫ )كلهم‬kelimesidir. (‫ )كلهم‬kelimesi meleklerin bazısının secde etmemiş olabileceğine
dair tahsis ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.268

3.2.2.6.2. Beyân-ı Tefsîr

Fudayl Çelebi, beyân-ı tefsîri “gizliyi/kapalıyı açıklamaktır”269 şeklinde tarif


etmekte ve buna örnek olarak zekâtın miktarını beyan eden “mallarınızın kırkta birini
verin”270 hadisini zikretmektedir. Müellife göre beyân-ı tefsîr ameli gerektirdiğinden
haber-i vâhidle de olabilmektedir. 271

3.2.2.6.3. Beyân-ı Tağyîr

Fudayl Çelebi, beyân-ı tağyîri “kelamın başından kastedilen mananın ne


olduğunu ortaya çıkarmak suretiyle yapılan tahsis, istisna şart vb. şeylerdir”272
şeklinde tanımlamaktadır. Müellif beyân-ı tağyirin beyân-ı takrîr ve beyân-ı tefsîrin
hilâfına olarak mevsûl/bitişik olması gerektiğini söylemektedir. Yani beyân-ı tağyirin
hitap ve nüzül zamanında beyan ettiği şeyle beraber var olması gerekir. Ancak beyân-
ı takrîr ve tefsîr böyle değildir. Çünkü ayette “daha sonra onun beyanı bize aittir”273
denilmektedir.
Müellif beyân-ı tefsirin tehirinin caiz olmadığını iddia edenlerin bulunduğunu
ifade etmektedir. Onlara göre beyân-ı tefsir ile mübeyyen arasına zaman
girmemelidir. Çünkü beyan, mücmel bir nastan daha sonra vâki olursa kişi güç
yetiremeyeceği bir şeyle mükellef tutulmuş olur ki bu caiz değildir ve indirilen ayetin
de anlamı kapalı olduğundan bir faidesi olmaz. Ancak müellif bu görüşün doğru
olmadığını belirterek kişinin amel ile mükellef tutulmasının beyandan sonra olduğuna
dikkat çeker. İnzâlin sadece amel edilmeye matuf olmadığını aynı zamanda bir
imtihan vesilesi olduğunu ifade eder. Bununla beraber beyân-ı takrîr ve tefsîrin hitap
vaktinden sonraya bırakılması caiz olmakla birlikte hâcet/amel vaktinden sonraya
bırakılması asla caiz değildir.274

267
el-Hicr 15/30.
268
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 44b-45a.
269
‫ بيان تفسير إيضاح الخفاء‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 45a.
270
İbn Mâce, “Zekât” 4.
271
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 45a.
272
‫ بيان تغيير ما بإظهار لمراد من صدر من تخصيص بدأ ً و ثنيا وشرط ونحوها‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 45a.
273
el-Kıyâme 75/19.
274
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 46a.
65

3.2.2.6.4. Beyân-ı Zarûret

Fudayl Çelebi, beyân-ı zarûreti “beyân için vaz‘ olunmamış bir şeyle yapılan
beyândır”275 şeklinde tanımlamakta ve dört kısma ayırmaktadır. Bunlar,
I. Mantûk hükmünde olan,
II. Mütekellimin haliyle sabit olan,
III. Sözün zaruretinden dolayı olan,
IV. Aldatma/aldanma zararını engellemek için olan beyândır.
“Ölen kişinin çocuğu yoksa ve ona anası ile babası mirasçı olmuşsa anasına
üçte bir hisse düşer”276 ayeti birinci kısma örnek oluşturmaktadır. Bu ayette çocuğu
olmayan bir kimseye yalnız ana ve babasının mirasçı olması halinde babaya ne kadar
miras düşeceği meskûtun anhtır. Fakat bu mantûk hükmündedir, çünkü bunun 2/3
olduğu zaruri olarak anlaşılmaktadır.277

3.2.2.6.5. Beyân-ı Tebdîl

Fudayl Çelebi, beyân-ı tebdîli “önceki hükme muhalif bir delilin gelmesi
suretiyle olan beyândır”278 şeklinde tanımlayarak bunun aynı zamanda nesh olduğunu
ifade eder.
Müellif nesh konusunu geniş bir şekilde ele almaktadır. Müellif bu başlık
altında neshin imkânı, mahalli, şartı, nâsih ve mensûh konularını işlemektedir.
Müellife göre nesh aklen ve naklen caiz ve vâki‘dir. Delâleten de olsa
herhangi bir vakit tayini bulunmayan ya da ebedi olduğu belirtilmeyen fürûâta dair
her şer‘î hüküm, neshe konu (mahal) olabilir. Neshin şartı önceki hükmün mükellefe
ulaştıktan sonra o hükme inanacak kadar bir vaktin olmasıdır. Mükellefin o hükmü
işleyecek kadar bir zamanın geçmesi ise şart değildir.
Müellif neshin iki asıl (Kitap ve Sünnet) arasında mutlak bir şekilde cereyan
edebileceğini belirtmektedir. Yani Kur’ân’ın hem Kur’ân’ı hem de Sünnet’i,
Sünnet’in de hem Kur’ân’ı hem de Sünnet’i nesh edebileceğini ifade etmektedir.
Şafii’nin Kur’ân’ın Sünnet’le; Sünnet’in de Kur’ân’la nesh edilmesi konusundaki
muhalefetine de değinen müellif, Şafii’nin delillerine itirazda bulunur. Fudayl Çelebi,
nâsihin ifade ettiği hükmün mensûhun ifade ettiği hükümden daha hafif veya daha

275
‫ بيان الضرورة ما بغير موضوع له‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 48a.
276
en-Nisa 4/11.
277
Diğer örnekler için bkz. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 48a-48b.
278
‫ بيان التبديل ما بورود دليل مخالف لحكم متقدم‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 48b.
66

ağır olmasının caiz olduğunu söyledikten sonra Kıyâs ve İcmâ’ın nâsih ve mensûh
olamayacağını, mütevâtirin meşhûr ile nesh edilebileceğini, haber-i vâhid ile ise nesh
edilemeyeceğini ifade etmektedir.
Fudayl Çelebi’ye göre nassın delâleti ile sabit olan hüküm, nassın aslı ile
beraber nesh edilebilir ve yine nassın delâleti ile sabit olan hüküm kalarak sadece asıl
nesh edilebilir; ancak asıl kaldığı halde nassın delâleti ile sabit olan hüküm nesh
edilemez. Müellif, Kıyâs’ta aslın nesh edilmesi halinde fer‘in hükmünün de mensûh
olacağını ifade eder.
Müellif neshin sadece tilâvet, sadece hüküm, hükümle beraber tilâvet ve
hükmün vasfında olmak üzere dört şekilde gerçekleşebileceğini söylemektedir.279

3.2.3. Üçüncü Asıl: İcmâ

Fıkıh usûlü eserlerinde kaynaklar teorisinin vazgeçilmez bir öğesi olarak yer
verilen ve temel şerʻî deliller arasında genellikle üçüncü sıraya yerleştirilen İcmâ
İslâm fıkhı ve kültürünün çok önemli kavramlarından biridir. Usûl-i fıkhın tedvin
edilmesiyle birlikte literatürde İcmâ’a özel bir yer ayrıldığı, İcmâ’ın dayanakları,
varlık ve geçerlilik şartları, hükmü gibi konular üzerinde geniş bir biçimde durularak
bir İcmâ teorisi oluşturulmaya başlandığı görülür.280
Belli bir fikrî oluşum sonrasında fıkıh usûlünün temel kavramlarından biri
haline gelmiş olan İcmâ konusu etrafında literatürde geniş teorik tartışmalar
mevcuttur. Genelde İcmâ bahsinde; İcmâ’ın gerçekleşmesinin mümkün olup
olmadığı, gerçekleşmesinin mümkün olduğu kabul edildiği takdirde bunun bilinip
bilinemeyeceği, gerçekleştiğinin bilinmesi durumunda ise bu İcmâ’ı delil olarak
kullanacak olanlara nakledilmesinin mümkün olup olmadığı ve İcmâ’ın Kitap ve
Sünnet gibi katʻî bir delil olup olmadığı konuları tartışılmaktadır.
Müellif, de bu konuların tamamına kısaca yer vermekte ve İcmâ’ın mümkün,
malum ve menkul olduğunu ve İcmâ’ın hem aklen hem de naklen kat‘î bir delil
olduğunu söylemektedir. Metinde bu konudaki ihtilaflara da dikkat çeken müellif, bu
konuların her birinde farklı düşünenlerin bulunduğunu söyleyerek delillerine yer
vermekte ve ardından bu delillere cevaplar serdetmektedir. 281

279
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 48b.
280
İbrahim Kâfî Dönmez, “İcmâ”, DİA, İstanbul 2000, XXI, 417.
281
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 52a-52b.
67

Fudayl Çelebi de şerʻî delillerin üçüncüsü olarak zikrettiği İcmâ konusunu ele
alırken sırasıyla tarifi, rüknü, İcmâ’ın ehli, İcmâ’ın şartı ve hükmü konularına yer
vermektedir.282

3.2.3.1. İcmâ’ın Tarifi

Fudayl Çelebi, İcmâ’ı “ümmetimizin müctehidlerinin, her hangi bir devirde


sonradan çıkan (hâdis) şer‘î bir hüküm üzerinde ittifak etmeleri”283 şeklinde tarif
etmektedir.

3.2.3.2. İcmâ’ın Rüknü

Tanım dikkate alındığında esasında İcmâ’ın rüknünün ittifak olduğu ortaya


çıkmaktadır. Fudayl Çelebi’ye göre bu ittifakın bir azimet bir de ruhsat yönü
bulunmaktadır. İttifakın azimeti müctehidlerin tamamının görüşlerini açıkça
belirtmesi (sarih İcmâ) ve İcmâ doğrultusunda amel etmeleridir. Ruhsatı ise
müctehidlerin bir kısmının konuşması ve amel etmesi diğerlerinin ise İcmâ haberi
kendilerine ulaşıp hakkında düşünmek için yeterli süre geçtikten sonra sükût
etmeleridir (sükûtî İcmâ). Müellif, Şafii ve bir rivayette İsa b. Ebân’ın sükûtî İcmâ’ın
olamayacağını söyleyerek itiraz ettiklerini belirtmekte ve sözde delillerine itiraz
etmektedir.284

3.2.3.3. İcmâ’ın Ehli

Fudayl Çelebi, İcmâ’a konu olan meseleyi ikiye ayırmaktadır. Senedi kat‘î
olmayan konularda İcmâ’da görüşüne itibar edilecek kişiler; fâsık, mübtedi‘ (bidat
sahibi) ve mâcin (insanlara hile öğreten müftü) olmayan müctehidlerdir. Kur’ân’ın
nakli, namaz rekâtlerinin adedi gibi şeriatın asıllarından olup senedi kat‘î olan
konularda ise İcmâ’da görüşüne itibar edilecek kişiler, bütün müslümanlardır.285

3.2.3.4. İcmâ’ın Şartı

Fudayl Çelebi, İcmâ’ın şartının o asırda yaşayan bütün müctehidlerin ittifakı


olduğunu söylemektedir. Müellife göre İcmâ’ın gerçekleşmesi için müctehidlerin

282
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 52a.
283
‫ اإلجماع اتفاق مجتهدي أمتنا في عصر على حكم شرعي حادث‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 52a.
284
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 52b-53a.
285
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 53a. İcmâʻın ehli konusunda benzer ayırım için bkz. Nesefî,
Keşfü’l-esrâr, II, 183; Ahmed b. Ebû Saîd b. Abdullah Leknevi Civen, Nurü’l-envar fî şerhi’l-
menar (Keşfü’l-esrâr ile birlikte), Beyrut trs., II, 183-184.
68

tevatür adedine ulaşması ve Medine ehlinin, ehl-i beytin, Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer’in, dört mezhep imamının, sahabenin veya çoğunluğun ittifak etmiş olması
yeterli olmadığı gibi İcmâ’ın üzerinden bir asır geçmesi ve İcmâ edenlerin ölmüş
olması (inkırâz-ı asr) da şart değildir. Müellif İcmâ’ın şartı konusunu geniş bir şekilde
ele almakta ve konuyla ilgili farklı düşünenlerin delillerini zikrederek cevaplar
vermektedir.286

3.2.3.5. İcmâ’ın Hükmü

Fudayl Çelebi, İcmâ’ın senedi beş vakit namaz gibi zaruri, malum ve kat‘î ise
böyle bir İcmâ’ı inkâr eden kişinin küfürle itham edileceğini (tekfîr), böyle değil ise
küfürle itham edilmeyeceğini ifade etmektedir. 287

3.2.3.6. Teznîb

Fudayl Çelebi İcmâ konusunu bitirdikten sonra ek bir başlık açarak “İcmâ’ın
senedi ve nakli” konusunu ele almaktadır.
Üzerinde İcmâ edilen hükmün delili literatürde “sened, müstened, sebeb,
câmi‘, es-sebebü’d-dâ‘î” gibi adlarla anılmakta olup herhangi bir delile
dayanmaksızın İcmâ’ın meydana gelemeyeceği noktasında usûlcüler, senedsiz İcmâ’ı
mümkün gören şâz görüş hariç tutulursa ittifaka yakın bir birlik içindedir.288 Bu
konuyla birlikte tartışılan bir diğer konu İcmâ’ın senedinin haber-i vâhid ve Kıyâs gibi
zannî bir delilin olup olamayacağıdır. Hanefiler, haber-i vâhid ve Kıyâs gibi zannî
deliller üzerinde de İcmâ olabileceğini söylemişlerdir. Müellif de bu konuda Hanefî
âlimlere tabi olarak zannî delillerin İcmâ’ın senedi olabileceğini söylemektedir.
Müellif İcmâ’ın tevâtür, şöhret ya da âhâd tarikiyle olmak üzere üç şekilde
nakledileceğini söylemekte ve İcmâ’ı kuvvet açısından üçe ayırmaktadır. Buna göre,
İcmâ’ın en kuvvetlisi, tamamı vefat ettikten sonra sahabenin İcmâ’ıdır. Sukûtî olması
durumu hariç bu İcmâ ayet gibidir. Daha sonra tabiîn ehlinin sahabenin ihtilaf
etmedikleri konudaki İcmâ’larıdır. Bu da meşhur haber gibidir. Sonuncusu ise
sahabenin ihtilaf ettikleri konuda sonra gelenlerin İcmâ’ıdır. Bu ise haber-i vâhid

286
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 53a-54a.
287
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54a-54b.
288
İbrahim Kâfî Dönmez, “İcmâ”, DİA, İstanbul 2000, XXI, 417.
69

gibidir. Görüldüğü üzere Fudayl Çelebi, İcmâ konusunda kendisinden önceki Hanefî
usûlcülerin görüşlerini kısaca özetlemektedir.289

3.2.4. Dördüncü Asıl: Kıyâs

Kur’an ve Sünnet metinlerinin (naslar) anlaşılması ve kapsamlarının


belirlenmesi yolunda dilin imkânlarının (delâletü’l-elfâz) sonuna kadar kullanılması
gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Ancak nassın içerdiği, hükmün de
konuluş gerekçesini teşkil eden anlamın (illet) esas alınarak nasta sabit olan hükmün
aynı anlamı içeren başka bir olaya da verilmesinin imkân ve cevazı geniş tartışmalara
konu olmuştur.290 İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu, Kıyâs’ın şerʻî-amelî
hükümlerin bilinmesini sağlayan bir delil ve İslâm hukukunun esaslarından biri
olduğu hususunda fikir birliği etmişler ve Kıyâs’ı şerʻî deliller içerisinde
incelemişlerdir.
Hanefî usûlcüleri takip ederek şerʻî delillerin dördüncüsü olarak Kıyâs’ı ele
alan Fudayl Çelebi, Kıyâs başlığı altında Kıyâs’ın tarifi, şartları, rükünleri, hükmü,
istihsan ve def‘i (itiraz yolları) konularını ele almaktadır.291

3.2.4.1. Kıyâsın Tarifi

Fudayl Çelebi, Kıyâs’ı “hükmün benzerini, illeti belirlenen şeyin (muallel/asıl)


benzerinde (fer‘) illet birliği sebebiyle re’yle ortaya çıkarmak”292 şeklinde tarif ederek
Kıyâs’ın asıllar (Kitap, Sünnet ve İcmâ) ile sabit olan müspit değil muzhir bir
hüccet/delil olduğunu ifade eder. Zâhirilerin Kıyâs’ı reddettiğini belirten müellif,
Zâhirilerin sözde delillerini serdederek itirazlarda bulunur.293

3.2.4.2. Kıyâs’ın Şartları

Fudayl Çelebi’nin Kıyâs’ın şartlarıyla ilgili görüşlerini beş maddede


toplayabiliriz:
1. Asıl/makîsun aleyh, başka bir nas sebebiyle kendi hükmüne özgü (kâsır)
olmamalıdır.

289
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54b. İcmâʻ ile ilgili benzer görüşler için bkz. Sadruşşeria, et-
Tavdîh, II, 88-110; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 285-310; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s.
420-433.
290
H. Yunus Apaydın, “Kıyas”, DİA, Ankara 2002, XXV, 529.
291
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54b.
292
‫ القياس إبانة مثل الحكم في مثل المعلل بمثل العلة بالرأي‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54b.
293
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54b-55a.
70

2. Asıl, Kıyâs alanının dışında kalmış (ma‘dûl) olmamalıdır. Bu da üç şekilde


olabilir. I. Ya aslın illeti akıl ile anlaşılamaz veya II. şerʻde nazîri bulunmaz ya da III.
asıl genel kuraldan istisna edilmiş olur.
3. Hüküm asla değişmemelidir.
4. Aslın hükmü fer‘den geri kalmamalıdır.
5. Hüküm; Kitap, Sünnet, İcmâ veya hafî Kıyâs (istihsan) ile sabit şer‘î bir
hüküm olmalı ve nazîri olan ve hakkında nas bulunmayan fer‘e ta‘diye
edebilmelidir.294

3.2.4.3. Kıyâs’ın Rükünleri

Fudayl Çelebi’ye göre Kıyâs’ın rükünleri asıl (müşebbehün bih), fer‘


(müşebbeh), aslın hükmü ve câmi‘ (illet/menât) olmak üzere dörttür. Müellif bu
rükünlerin taşıması gereken şart ve vasıfları ayrıntılı bir şekilde incelemektedir.295

3.2.4.4. Kıyâs’ın Hükmü

Fudayl Çelebi, Kıyâs’ın hükmünün ta‘diye (nassın hükmünün, hakkında nass


bulunmayan meseleye taşınması ve zann-ı gâliple o meselede de aynı hükmün sabit
olduğunun kabul edilmesi) olduğunu söylemektedir.296

3.2.4.5. İstihsân

Kıyâs, hafî ve celî olmak üzere iki kısımdır. Celî Kıyâs, müctehidlerin şeklini
(vech) ve illetini ilk anda anladıkları Kıyâs’tır. Kıyâs lafzı mutlak zikrolunduğunda
celî Kıyâs anlaşılır. Hafî Kıyâs ise müctehidlerin şeklini ve illetini belli bir araştırma
ve düşünmeden sonra anlayabildikleri Kıyâs’tır. Buna istihsân denir.297 Bu istihsanın
Usûl-i fıkıhtaki anlamıdır ve bu manasıyla istihsân Kıyâs’ın bir kısmı olup şer‘î dört
delilden hâriç değildir.
İstihsânın furu kitaplarında çokça rastlanan ve hafî Kıyâs’tan daha umumi olan
bir anlamı daha vardır. Bu manaya göre istihsan celî Kıyâs’a mukâbil bir delil olup
dört türlüdür: “nas sebebiyle istihsân, İcmâ ile istihsân, zarûret ile istihsân ve kapalı
Kıyâs ile istihsan”.

294
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 55b-57a.
295
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 57a.
296
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 62a-62b.
297
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 62b. Ayrıca bkz. Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, s. 374;
Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, 402-404.
71

Fudayl Çelebi, bu bölümde hafî ve celî Kıyâs’a ve istihsanın ne olduğuna


işaret ettikten sonra kuvvet ve zayıflık açısından Kıyâs ve istihsanın kısımlarını
zikretmekte ve ardından Kıyâs ile istihsanın teâruz durumuna dair örnekler
sunmaktadır. Müellif görüldüğü üzere istihsânı, Kıyâs’ın bir çeşidi olması sebebiyle
müstakil bir başlık altında değil, kıyâs ana başlığı altında incelemektedir.298

3.2.4.6. Kıyâs’ın Def‘i

Fudayl Çelebi, Kıyâs’ın def‘inin (Kıyâs’a itiraz yollarının) munâkaza299,


mumâna‘a300, mu‘âraza301, fark302, kavl bi-mûcebi’l-ille303, adem-i in‘ikâs304, fesâd-ı
i‘tibâr305 ve fesâd-ı vaz‘306 olmak üzere sekiz yoldan biri ile olacağını söylemektedir.
Müellif metinde bu itiraz yollarının her birini geniş bir şekilde misalleriyle beraber
açıklamaktadır. Denilebilir ki Fudayl Çelebi, Kıyâs konusunda kendisinden önceki
Hanefî usûlcülerin görüşlerini özetlemektedir.307

3.2.4.7. Muâraza ve Tercih

Fudayl Çelebi, muâraza (teâruz) ve tercihle ilgili konuları, ayrıntılı bir şekilde
ele almaktadır. Müellif muârazayı “vakit ve mahallin bir olmasıyla birlikte kuvvet
yönünden müsavi veya vasıf sebebiyle biri daha kuvvetli olan iki delilin tedâfu‘u”
tercihi ise “teâruz eden iki delilden birinin diğerinden üstün olduğunu ispat etmek”
şeklinde tarif etmektedir.

298
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 62b.
299
Munâkaza, bir mahalde illet bulunduğu halde onun hükmünün bulunmadığını ileri sürerek delilin
mukaddimelerinden (öncüllerinden) herhangi birini belirli olmayan bir tarzda iptal etmektir. Fudayl
Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 63b.
300
Mumânaʻa, delile müstenid olmasa da kıyasın mukaddimelerinden muayyen birini men etmektir.
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 65a.
301
Mu’âraza, hasmın, iddiasının zıddını ispat etmektir. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 66a.
302
Fark, illet olmada tesiri olup asılda bulunduğu halde ferʻde bulunmayan bir vasfı beyan etmektir.
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 67b.
303
Kavl bi-mûcebi’l-ille, taraflar arasında ihtilafın devam etmesiyle birlikte ilzam ve ispat edilen şeyin
iltizam ve kabul edilmesidir. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 68a.
304
Adem-i in’ikâs, hükmün illetsiz olarak kalmasıdır. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 69a.
305
Fesâd-ı i’tibâr, iddia edilen hükmün hilafına bir nas bulunduğundan, söz konusu hükmün kıyasa
elverişli bir mahalde gerçekleştiğini menʻ etmektir. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 69a.
306
Fesâd-ı vaz, bir illet üzerine iddia edilen hükmün zıddının terettüp etmesidir. Fudayl Çelebi,
Tenvîʻu’l-usûl, vr. 69a.
307
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 54b-70a. Kıyâs ile ilgili benzer görüşler için bkz. Sadruşşeria, et-
Tavdîh, II, 109-214; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 310-379; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s.
433-487.
72

Teâruz Kitap’ta meydana gelirse ve nesh gibi mahlas (teâruzdan kurtulma


yolu) bulunamazsa Sünnet’e müracaat edilir ve onunla amel edilir. Teâruzun
Sünnet’te meydana gelmesi durumunda Kıyâs’a veya sahabi kavline müracaat edilir.
Kıyâs’ın Kıyâs’la teâruzu halinde ise araştırma ile kıyâslardan biriyle amel edilir.
Teâruzu giderme hususunda aciz kalınırsa asıl ile amel edilir ve teâruz eden delillerin
gelmesinden önceki hüküm hali üzere baki kalır. Müellif, muârazanın, iki ayet, iki
kıraat, iki sünnet ve ayet ile meşhur veya mütevatir sünnet arasında olabileceğini
söylemekte ve ardından muârazayı giderme yollarını ele almaktadır.308
Tercih, naslarda tercih ve Kıyâs’ta tercih şeklinde ikiye ayrılmaktadır.
Naslarda tercih sebepleri metin, senet, hüküm ve harici bir durum; Kıyâs’ta tercih
sebepleri ise asıl, fer‘, illet ve harici bir durumdur.309

3.2.4.8. Tekmîl

Fudayl Çelebi, Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs delillerini anlattıktan sonra,


tekmîl isminde bir başlık açarak Hanefîler tarafından fasit kabul edilen bazı delil ve
istidlal çeşitleri ile fasit tercih sebeplerini ele almaktadır. Bu başlık altında “nazımdaki
yakınlığın hükümde müsâvâtı icap etmesi, âm lafzın sebebine tahsis edilmesi, âm
lafzın mütekellimin maksadına tahsis edilmesi, nefy (hakkında delil olmayan şeyin
yokluğuyla hükmetmek), istıshâb, eşbâh ve emsâlin taâruzuyla istidlal” gibi bir takım
fasit delillerden kısaca bahsetmektedir.310

3.3. İkinci Maksad: Hükümler

Fudayl Çelebi, deliller konusunu bitirdikten sonra hükümler ve hükümlerle


alakalı konuları ele almaktadır. Müellif, hükümler konusunu deliller konusunda

308
Müellif, muʻârazanın defʻinin hüküm, hal ve zaman cihetleri olmak üzere üç surette
gerçekleşeceğini söylemektedir. Bkz. Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 71a-71b.
309
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 71a-73a.
310
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 73a-77a. Hanefi usûlünde yer alan ve makbul olan deliller ve bu
delillerden yapılan istidlal şekilleri sahih, makbul olmayanlar ise fasit olarak nitelendirilmiştir.
Bunun neticesi olarak da Hanefî usûlcüler kitaplarında “istidlâlât-ı fâside/fasit istidlaller” ve
“hücec-i fâside/fasit deliller” gibi başlıklar açarak bu konuları işlemişlerdir. Yine Hanefî usûlcüler
“muʻâraza ve tercih” başlığı altında zikrettikleri ve kendileri nazarında makbul olan tercih
sebeplerine sahih, bunların dışındakilere de fasit tercih sebepleri ismini vermişler ve eserlerinde bu
konuyu da ele almışlardır. Günümüz çalışmalarında ise sahih-fasit ayrımı yerine daha çok ittifak
edilen deliller ve ihtilaf edilen deliller şeklinde ayrıma gidilmektedir. Bkz. Zekiyyüddin Şaban,
İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 45-46; Abdülkerim Zeydan, el-Veciz fî usûli’l-fıkh, Müessesetü
Kurtuba yy. trs., s. 147.
73

olduğu gibi dört asla ayırarak işlemektedir. Bunlar hüküm, hâkim, mahkûmun bih ve
mahkûmun aleyhtir.

3.3.1. Birinci Asıl: Hüküm

Fudayl Çelebi, hükmü “iktizâ, tahyir veya vaz‘ yoluyla mükellefin fiilleriyle
alakalı Allah’ın hitabının eseri”311 olarak tarif etmektedir. Müellif, hükümleri teklifî
ve vaz‘î olmak üzere ikiye ayırarak incelemektedir.312

3.3.1.1. Teklifî Hükümler

Hüküm tanımında yer alan iktizâ ve tahyir kaydı teklifî hükümleri


betimlemektedir. Fudayl Çelebi, teklifî hükümleri iki kısma ayırarak ele almaktadır.
Buna göre teklifî hüküm, ya mükellefin fiilinin sıfatı olur sahihlik gibi. Ya da
mükellefin fiilinin eseri (neticesi) olur mülkiyet gibi.
Müellif, mükellefin fiilleriyle dünyevî ve uhrevî maksatların itibar edileceğini
söylemekte ve bu itibarla fiilleri farz, vacip, sünnet, haram, mekruh, sahih, fâsid,
nâfiz, azîmet ve ruhsat gibi kısımlara ayırarak teklifî hüküm konusunu geniş bir
şekilde ele almaktadır.313

3.3.1.2. Vazʻî Hükümler

Fudayl Çelebi, vazʻî hükmü “bir şeyin teklîfî hükümle olan alakasının sonucu
(eseri) ve o şey için, bu itibarla bir sıfatın ortaya çıkması” olarak tanımlamaktadır.
Müellif, vazʻi hükmü rükün, illet, sebep, şart ve alamet olmak üzere beş
kısımda incelemektedir. Klasik dönem usûlcülerin bir kısmı vazʻî hükmü farklı bir
tasnife tabi tutar ve mâniʻi de vazʻî hükmün kısımlarından kabul eder.314 Görüldüğü
üzere müellif mâniʻi, vazʻî hükmün bir çeşidi olarak kabul etmemektedir.315

3.3.2. İkinci Asıl: Hâkim

Müellif bu başlık altında hüsün-kubuh meselesini ele almakta ve konuyu


mezhepler arası bir mukâyese yöntemi ile inceleyerek kendi tercihini ortaya

311
‫ الحكم أثر خطابه تعالى المتعلق بأفعال المكلفين باالقتضاء أو التخيير أو الوضع‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 77a.
312
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 77a-80a.
313
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 77a-80a.
314
Ferhat Koca, “Mâni”, DİA, Ankara 2003, XXVII, 574.
315
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 80a-88a.
74

koymaktadır. Dünyada övgü ahirette ise sevap sonucunun bağlanması anlamında olan
“hüsün-kubuh” konusunda şu görüşleri vermektedir:316
1. Eşʻarîye göre bir şeyin hasen ya da kabih olduğuna hükmeden (hâkim)
şerîattır. Akıl ancak hitabı anlamak için bir alettir.
2. Mutezile’ye göre hâkim akıldır ve şerîat sadece bazı konuları beyan için
varit olmuştur.
Müellif Eşʻarî ve Mutezile’nin delillerini ve bu delillere verdiği cevaplarını
zikrettikten sonra tercihe şayan görüşü şöyle ifade etmektedir:
3. Hüsn ya da kubha hâkim olan şerîattır. Akıl ise şerîat varit olmadan önce ya
da şerîat varit olduktan sonra bir şeyin güzel ya da çirkin olduğunu bilmeye yarayan
bir alettir. Ancak akıl aciz olup çoğu kere kişinin kendi arzusuna (hevâ) uymaktan
ayrılamadığı için tamamen itibar edilemez. Şerîat akıl üzerine bina edilmiştir.
Dolayısıyla sorumlu olmak için aklın bulunması şarttır. Lakin akla muttali olmak
mümkün olmadığı için akıl yerine mazinne olarak büluğ takdir edilmiştir.

3.3.3. Üçüncü Asıl: Mahkûmun Bih

Müellife göre hükme konu fiil (mahkûmun bih) dört kısma bölümlenmektedir.
Buna göre,
1. Allah hakları. Bu da sekiz kısma ayrılmaktadır.
2. Kul hakları. Telef edilen şeylerin tazmini gibi haklardır.
3. Allah ve kul haklarının birlikte bulunduğu fakat Allah hakkının gâlip
olduğu haklar. İftira haddi gibi haklardır.
4- Allah ve kul haklarının birlikte bulunduğu, fakat kul hakkının gâlip olduğu
haklar. Kısas gibi haklardır.317

3.3.4. Dördüncü Asıl: Mahkûmun Aleyh

Burada mahkûmun aleyh tabiriyle kastedilen hükme konu fiile muhatap olan
kişi yani mükelleftir. Mükellef olabilmenin temel şartı da nitelikli ehliyete sahip
olmaktır. Ehliyet, vücub ehliyeti ve eda ehliyeti olmak üzere iki kısım olarak ele
alınmaktadır.
316
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 88a-90a. “Hüsün ve Kubuh” meselesi ile ilgili görüşler için bkz.
Debusi, Takvîmü’l-edille, s. 44; Pezdevî, el-Usûl, s. 33; Serahsî, el-Usûl, I, 60; Sadruşşeria, et-
Tavdîh, I, 325-367; Nesefi, Keşfü’l-esrâr, I, 91; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 116-118, 561-572;
Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, s. 81-109; Mahmud Esad, Telhîs-i usûl-i fıkıh, s. 83-86;
İlyas Çelebi, “Hüsün ve Kubuh” DİA, İstanbul 1999, XIX, 59-63.
317
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 90a-92b.
75

Fudayl Çelebi’ye göre vücub ehliyeti, zimmet sebebiyle gerçekleşir. Zimmet


ise kişiyi lehine ve aleyhine olan şeylere ehil kılan bir vasıftır. Eda ehliyeti ise kâmile
(tam) ve kâsıra (eksik) olmak üzere iki kısma ayrılır. Tam eda ehliyeti edanın
vücubunun üzerine bina edildiği ehliyettir. Eksik eda ehliyeti ise edanın sıhhatinin
üzerine bina edildiği ehliyettir. Tam ehliyet tam kudretle, bu da tam bir akılla olur.
Bâliğ kişinin aklı gibi. Eksik ehliyet ise eksik kudretle, eksik kudret de eksik akılla
sabit olur. Maʻtûh ve sabinin aklı gibi.318
Fudayl Çelebi, ehliyetin kısımlarını kısaca zikrettikten sonra ehliyeti ortadan
kaldıran veya sakatlayan durumları (avârız) ele almaktadır. Avârız, müktesebe ve
semâviye olmak üzere iki çeşittir.
Müktesebe kulun dahli bulunan ârızalardır. Bunlar; cehâlet (cehl), şaka (hezl),
zorlama (ikrâh), sefeh (harcamalarda tedbirsizlik), sarhoşluk (sekr), hata ve
yolculuktur (sefer).
Semâviye ise kulun dahli bulunmayan ârızalardır. Bunlar; sığar (küçüklük),
cünun (delilik), ateh (bunaklık), iğmâ (bayılma), ğaşy, nevm (uyku), nisyân (unutma),
rikk (kölelik), hayız, nifas, maraz (hastalık) ve mevttir (ölüm).
Müellif, bu ârızaları tek tek ele alarak detaylı bir şekilde incelemekte ve her
birine örnekler sunmaktadır.319
Fudayl Çelebi, hüküm, hâkim, mahkûmun bih ve mahkûmun aleyh başlıkları
altında ele aldığı konularda özellikle Sadruşşerîa, Molla Fenârî ve Molla Hüsrev başta
olmak üzere Hanefî usûlcülerin görüşlerini özetlemektedir.320

3.4. Hâtime (İctihâd)

Fudayl Çelebi, hâtime ismini verdiği bu son bölümü ictihâd konusuna ayırmış
ve bu bölümde ictihâdın tarifi, ictihâdda tecezzî (bölünme), ictihâdın şartları, ictihâdın
hükmü, ictihâdda hata ve isabet konularını ele almıştır.
Müellif, ictihâdı “bütün gücünü harcamak suretiyle zannî delilden şerʻî-ferʻî
hükme ulaşmaktır (neyl)”321 şeklinde tarif etmektedir. Müellife göre ictihâd tecezzî
kabul etmez.

318
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 92b-93a.
319
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 93a-112a.
320
Karşılaştırmak için bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 253-336; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, I, 310-
356; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 509-670.
321
‫ االجتهاد نيل الحكم الشرعي الفرعي عن الدليل الظني ببذل تمام المجهود‬Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 112a.
76

Fudayl Çelebi ictihâd ile ilgili dört şart ileri sürmektedir. Bunları şöyle
sıralayabiliz:
1. Kur’an-ı Kerim’in şerʻî ve lugavî anlamlarını ve lafızlarının kısımlarını
bilmek.
2. Sünnet’i metin ve senediyle birlikte bilmek.
3. İcmâ’ın varit olduğu konuları bilmek.
4. Kıyâs’ın hükümlerini, şartlarını, kısımlarını ve Kıyâs’ın makbul ve
merdûdunu bilmek.
Müellif, ictihâdın hükmüyle ilgili olarak hata ihtimali olmasıyla beraber galip
zan ifade etmesi olduğunu söylemektedir.
Müellife göre ictihâdî bir konuda hüküm tek olduğu için müctehidin hata ve
isabet etmesi mümkündür. Müellif, her müctehidin isabet ettiği iddiasını dillendiren
musavvibenin konuyla ilgili delil ve görüşlerini zikrederek itirazlarda bulunur.
Son olarak müellif ictihad ederken tüm gücünü sarf ettiği için hata eden
müctehidin de aslında -sevaba nail olmak suretiyle- isabet ettiğini söyleyerek ictihâd
konusunu bitirmektedir.322
Fudayl Çelebi’nin ictihâd başlığı altında ele aldığı konularda özellikle
Sadruşşerîa, Molla Fenârî ve Molla Hüsrev başta olmak üzere Hanefî usûlcülerin
konuyla ilgili görüşlerini özetlediği söylenebilir.323

322
Fudayl Çelebi, Tenvîʻu’l-usûl, vr. 112a-114a.
323
Karşılaştırmak için bkz. Sadruşşeria, et-Tavdîh, II, 245-253; Molla Fenari, Fusulü’l-bedayiʻ, II, 474-
500; Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-usûl, s. 670-677.
77

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

NÜSHALARIN TANITIMI, TAHKİKTE İZLENEN METOT VE TENVÎʻU’L-


USÛL’ÜN TAHKİKLİ METNİ

4.1. Nüshaların Tanıtımı ve Tahkikte İzlenen Metot

Tahkikini yaptığımız “Tenvîʻu’l-usûl” adlı eserin iki nüshasını ve yine


müellifin kaleme almış olduğu bu eserinin şerhi olan “Tevsîʻu’l-vüsul” adlı eserinin
ise bir nüshasını tespit edebildik. Hem metin hem de şerh nüshalarını tezimizde
kullandık. Ancak metnin nüshalarından sadece tahkik bölümünde, eserin şerhinin
nüshasından ise sadece metni anlamada yardımcı kaynak olarak istifade ettik.
Günümüze farklı nüshaları gelen bir yazmayı, tek bir eser halinde matbu hale
getirmek için çalışmaya konu olan eserin mevcut tüm nüshalarının incelenmesi ve
tahkik yapılacak nüshaların tespit edilmesi yazma eser çalışmalarının en önemli ve en
uzun safhasını oluşturmaktadır. Müellifin yazdığı nüshayı elde ettiğimizde tahkikli
neşre gerek kalmamaktadır. Bu nüsha bulunmadığında sırasıyla, müellifin söyleyerek
yazdırdığı nüsha; müellife okunarak kontrol edilmiş, düzeltilmiş nüsha; müellif
nüshasından temyize çekilmiş nüsha; müellif nüshasıyla karşılaştırılmış (mukabele
edilmiş) nüshalar tespit edilmeye çalışılır. Bu nüshalardan birini elde etme imkânı
bulunmadığında ise, müellifin devrine en yakın tarihte yazılan nüshalar ve bu nüshalar
içinde tamam olan nüshalar tahkik için tercih edilir.
Türkiye’nin çeşitli kütüphanelerinden edindiğimiz bu nüshaların istinsah kaydı
ve müstensih ismi bulunmamaktadır. Ne yazık ki, tahkikte kullandığımız bu iki nüsha
içinde müellif nüshası da bulunmamaktadır. Nüshaların her ikisinde de müellifin ferağ
kaydı aynen alınmakta ve istihsah kaydı verilmemekle birlikte nüshaların birisinde
müellif nüshasıyla karşılaştırılıp tashih edildiği (mukabele) bilgisi yer almaktadır.
Bundan dolayı tahkikte esas aldığımız nüsha -az sonra da ele alacağımız üzere-
mukabele edilmiş olan bu nüshadır. Bu başlık altında önce tahkikte esas aldığımız
nüshayı daha sonra ise diğer nüshaları tanıtacağız.
78

4.1.1. Çorum Hasan Paşa Kütüphanesi Nüshası

Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesinde 19 Hk 1632 arşiv numarasıyla


kayıtlı olan bu nüsha,175x110 mm, 110x55 mm boyutlarında, 117 yaprak, 13 satır
olup talik hattıyla yazılmıştır. Nüshanın varaklarının (a) yüzünde gelecek sayfadaki
ilk kelime tekrarlanmıştır. Kitap başlıkları, fasıllar ve meseleler gibi önemli yerlerin
üst kısmı uzun kırmızı çizgiyle işaretlenmiştir. Ayrıca bazı varakların kenarlarında
metinden düşmüş veya unutulan cümle ve ibareler de bulunmaktadır. Bu nüshanın
daha önce söylediğimiz gibi istinsah kaydı yoktur. Ancak nüshanın sonunda müellif
nüshasıyla karşılaştırılıp tashih edildiği bilgisi yer almaktadır. Bundan dolayı asıl
nüsha olarak bunu belirledik ve bunu tahkik kısmında “‫ ”أ‬harfiyle gösterdik.

4.1.2. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Nüshası

İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Aşir Efendi koleksiyonu 34


Sü-Aşir 86 arşiv numarasıyla kayıtlı olan bu nüsha, 160x93 mm, 98x43 mm
boyutlarında, 149 yaprak, 13 satır olup nesih hattıyla yazılmıştır. Nüshanın
varaklarının (a) yüzünde gelecek sayfadaki ilk kelime tekrarlanmıştır. Kitap başlıkları,
fasıllar ve meseleler gibi önemli yerleri kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Bu nüshayı da
“‫ ”س‬harfiyle işaret ederek kullandık.
79

4.1.3. İzmir Tire Necip Paşa Kütüphanesi Nüshası

İzmir Tire Necip Paşa Kütüphanesi 192 arşiv numarasıyla kayıtlı olan bu
nüshanın elimizde olan bölümünün varak sayısı 199, satır sayısı ise 15 olup nesih
hattıyla yazılmıştır. Müellif hattıyla yazılmış olan bu nüshanın ferağ kaydında 955
senesinde müellifin bu şerhi tamamladığı yazmaktadır. Ancak bu nüshanın temize
çekilmemiş halidir ve nüshanın neredeyse üçte biri eksiktir. Bazı bölümlerde birkaç
varak eksik olmakla birlikte en çok kayıp olan bölüm, birinci maksadın ikinci bölümü
olan Sünnet başlığından ikinci maksat olan ahkâm bahsine kadarki bölümdür.
Müellifin eserin sonundaki yapmış olduğu izahtan metnin dibacesinin (hutbetü’l-
kitab) henüz şerh edilmediği anlaşılmaktadır. Nüshanın varaklarının (a) yüzünde
gelecek sayfadaki ilk kelime tekrarlanmıştır. Bu nüsha eksik olduğu için ve şerhte
metne sadık kalınmayarak birçok değişiklikte bulunulduğu için tahkikte
kullanılmamış sadece metni anlayarak doğru inşa etmek için yardımcı kaynak olarak
istifade edilmiştir.

4.2. Tahkikte İzlenen Metot

Müellif nüshası tespit edilemeyen yazma eserlerin tahkikinde genelde iki


yöntem takip edilir. Birincisi, tahkiki yapılacak nüshalardan en değerli olanı esas
almaktır ki bu, nüshanın özelliklerine ve çalışmayı yapan kişiye göre
değişebilmektedir. Değer tespitinde en eski tarihli olma, eserin yazıldığı alanda söz
sahibi birisine ait olması, yazının okunurluğu gibi kıstaslardan biri veya bir kaçı tercih
sebebi olabilmektedir. Diğer yöntem ise, çalıştığımız metni en doğru şekilde ortaya
koyabilmek için nüshalardan tercihlerde bulunarak metni yeniden inşa etmektir. Biz
elimizdeki mukabele edilmiş olan nüshadan tahkikli metni oluşturmakla beraber daha
çok ikinci yöntemi benimsedik. Buna göre nüshalarda manayı en doğru biçimde
verecek olan ifadeyi alarak tahkikli metni oluşturduk. Yazma eseri tahkik ederken
dikkate aldığımız kurallar ise şunlardır:
80

1. Tahkikte esas aldığımız asıl nüshaya “‫ ;”أ‬diğer nüshaya ise “‫ ”س‬harfleri


rumuz olarak verilmiştir.

2. Nüshalar arasındaki farklılıkları belirtirken önce nüshanın rumuzu yazılmış


daha sonra iki nokta üst üste koyularak farklı olan ifade yazılmıştır. Örneğin, bir
nüshada metindeki ‫ بعد‬yerine ‫ بعدم‬kullanılmışsa ‫ بعدم‬:‫ أ‬şeklinde gösterilmiştir.

3. Eksik olan ifadeyi belirtirken, nüshanın rumuzu yazıldıktan sonra eksi (-)
işareti konularak eksik olan ifade yazılmıştır. ‫ بالطلوع‬- ‫ س‬örneğinde olduğu gibi.

4. Nüshaların birinde fazla olan ifade belirtilmek için, nüshanın rumuzu


yazıldıktan sonra artı (+) işareti konularak fazla olan ifade yazılmıştır. ‫ بالطلوع‬+ ‫س‬
örneğinde olduğu gibi.

5. Nüsha farkı olarak hurûf-ı meânîler gösterilirken tek başlarına


kaydedilmemiş sonraki kelime esas alınmıştır. Örneğin, tercih edilen metindeki (‫)البيت‬
kelimesinden önce (‫ )و‬atıf harfinin veya (‫ )في‬cer harfinin fazla olduğu (‫ )س‬nüshasında
bu farklılık (‫ و‬+ ‫ )س‬veya (‫ في‬+ ‫ )س‬olarak değil (‫ والبيت‬:‫ )س‬veya (‫ في البيت‬:‫ )س‬şeklinde
gösterilmiştir.

6. Bir nüshada yanlış yazılan veya hiç yazılmayan, ancak satır arasında veya
kenarda tashih edilen kısımlar dipnotta gösterilmiştir.

7. Asıl nüshanın ana metninde sayfa başlangıçlarını göstermek için metin


içinde sayfanın başlangıç kelimesinin önünde “/” işareti konularak köşeli parantez
içerisinde varağın hangi yüzünde yer aldığı gösterilmiştir. Köşeli parantez içinde
nüshanın varağının (a) yüzüne (‫)و‬, (b) yüzüne (‫ )ظ‬harfi ile işaret edilmiştir.

8. Metinde istidlâl veya istişhâd için yer alan ayet ve hadisler, sure ismi, ayet
numaraları ve hadis kaynakları gösterilmek suretiyle dipnotta verilmiştir.

9. Okuyucuya kolaylık olsun diye uygun görülen yerler paragraf başı yaparak
sayfalardaki yoğunluk giderilmiştir.

10. Eserin orijinalliğini bozmamak için noktalama işareti kullanılmamıştır.


81

11. Son olarak tahkikli metin oluşturulurken genel/standart esaslar açısından


“İSAM tahkik esasları” benimsenmiştir.

4.3. Tahkikli Metin


‫‪82‬‬

‫الرموز املستعملة يف اهلامش‬

‫أ‪ :‬نسخة مكتبة حسن ابشا‪.2361 ،‬‬


‫س‪ :‬نسخة مكتبة السليمانية‪ ،‬عاشر أفندي‪.63 ،‬‬
‫(‪ :):‬نفس الكلمة أو العبارة مع اختالف‪.‬‬
‫(‪ :)+‬زايدة‪.‬‬
‫(‪ :)-‬نقصان‪.‬‬
‫ه‪ :‬هامش‪.‬‬
‫صح ه‪ :‬صحح يف اهلامش‪.‬‬
‫‪83‬‬

‫تنويع األصول‬

‫أتليف فضيل بن علي بن أمحد بن حممد اجلمايل‬

‫‪1[/‬و] محدا لشارع شرع مشارع الشرع والدين فعني أصوله ابلكتاب املبني وبني فروعه ابلتبيان‬
‫املتني‪ 1‬هداية لألمم إىل األمم القومي وإرشادا هلم إىل املنهاج املستقيم وصلوة على شافع أنزل عليه آايت‬
‫حمكمات هن أم الكتاب وأخر متشاهبات فيهن ابتالء الراسخني أوىل األلباب تفخيما لشأنه العظيم من‬
‫لدن حكيم عليم فسر ببيان العموم ابخلصوص وتبيني اجململ ابلنصوص للمجمعني على تباعة سننه‬
‫وآدابه واجملتمعني على استحسان عشرته واستصحابه إذاعة التعليم وإشاعة التفهيم وعلى البزل الباذلني‬
‫للمجهود النائلني للمقصود ابست نباط األحكام الفرعية من األصول الكلية املرعية فكانوا جنوم ‪1[/‬ظ]‬
‫مساء العرفان يقتبس من أنوارهم املسافر واملقيم وينتفع آباثرهم الصحيح والسقيم مانبحث عن الداللة‬
‫والعبارة واالقتضاء واالشارة والقسم والقسيم والسرب والتقسيم‬
‫وبعد‪ 2‬فهذا خمتصر منوع لتوسيع الوصول معلم بتنويع األصول شامل من حمكمات نكات‬
‫األسرار ملا هو منتخب أبكار األفكار ومنتجب دقائق حقائق األسفار كافل كامل مع صغري حجمه‬
‫إحكام األحكام مبا مل يسمح به قرائح القروم وطبائع األقوام وهو حبمده تعاىل حبر حميط مع حتقيقاته‬
‫البديعة بفرائد زوائد تقريرات منيعة جامع للطائف إشارات فيهن مرقات الوصول إىل غاية مباحث‬
‫األصول‪ 3‬وإابنة رموز من بينهن يعرج إىل مدارج مدارك هناية الوصول حاو غريب خلالصة فوائد بدائع‬
‫الفصول من غرر درر املنقول وزواهر جواهر املعقول مغن درايته ‪6[/‬و] عن وقاية كل وجيز وبسيط كاف‬
‫روايته يف حتصيل حمصول كل مديد ووسيط فيه من التنقيح ما هو ميزان ومعيار ومن الكشف والتوضيح‬
‫ما هو منار يرتاآى من مرآة صحائفه وجنات تقومي زايدات الكمال ويلوح من حدود مواقفه حماسن‬
‫خدود السحر احلالل واملسئول من جناب القوي جليل اجلالل امللي إبفاضة جزيل مجيل النوال أن يتقبله‬

‫‪ 1‬أ ‪ -‬وبني فروعه ابلتبيان املتني‪ ،‬صح ه‬


‫‪ 2‬س ‪ -‬وبعد‬
‫‪ 3‬أ ‪ -‬إىل غاية مباحث األصول‪ ،‬صح ه‬
‫‪84‬‬

‫وجيعل الدخيل فيه أيصوال واألصيل به إىل منتهى السئول موصوال إنه قريب جميب عليه توكلت وإليه‬
‫أنيب‬
‫مقدمة أصول الفقه علم يعرف به أحوال أدلة الشرع وأحكامه من حيث دخلها يف ثبوت الثانية‬
‫ابألوىل واألصل مبين الغري مطلقا والفقه معرفة النفس ما هلا وما عليها عمال وعند الشافعي رمحه هللا العلم‬
‫ابألحكام الشرعية العملية عن األدلة ‪6[/‬ظ] التفصيلية واحلكم اإلسناد والشرعي الثابت به وسيأيت‬
‫املركب إن شاء هللا تعاىل والعملي ما خيص اجلوارح وموضوعه األدلة واألحكام وغرضه معرفة الثانية‬
‫فاملقصود مقصدان األول يف األدلة ويتنوع أصوله إىل أربعة األول الكتاب النظم الدال على‬
‫املعىن املتواتر املنزل على الرسول صلى هللا عليه وسلم وهيئته ليس جبزء لعدم الداللة فاملتواتر اجلوهر حنو‬
‫ملك ومالك فالشاذ وإن عمل مبشهوره اليعطى له حكمه اخلاص كإكفار اجلاحد وعدمه يف بسملة‬
‫األوائل لقوة الشبهة‬
‫وله تنويعات األول ابعتبار الوضع وهو إىل اخلاص والعام واجلمع املنكر واملشرتك الثاين ابعتبار‬
‫الداللة فوضوحا إىل الظاهر والنص واملفسر واحملكم وخفاء إىل اخلفي واملشكل واجململ واملتشابه ‪4[/‬و]‬
‫الثالث ابعتبار االستعمال وهو إىل احلقيقة واجملاز والصريح والكناية الرابع ابعتبار الوقوف وهو إىل العبارة‬
‫‪4‬‬
‫واإلشارة والداللة واالقتضاء‬
‫التنويع األول اخلاص لفظ موضوع ملنفرد فامسا عني او نوع او جنس كزيد ورجل ومائة وانسان‬
‫وحيوان وحكمه إفادة مفاده قطعا للوضع فال يلغى واليبني فال تعديل فرضا يف الصلوة والطهارة فرضا يف‬
‫‪10‬‬
‫ولفقد التناول‬ ‫الطواف‪ 5‬وال نية وال تسمية‪ 6‬وال ترتيب‪ 7‬وال والء‪ 8‬والدلك كذلك‪ 9‬يف الطواف‬
‫ولتعقيب الفاء وابء نص ابتغاء األزواج وخصوص حرف التكلم والعدد تطلق املختلعة بال منع من اخللع‬
‫ألنه صفة السابق كحرمة األخذ وجتب للمفوضة مهر املثل ابلعقد بال إضافة تقديره إلينا كالثمن والأيول‬

‫‪ 4‬س ‪ -‬واالقتضاء‬
‫‪ 5‬س ‪ -‬فرضا يف الطواف‬
‫‪ 6‬س‪ :‬وتسمية‬
‫‪ 7‬س‪ :‬وترتيب‬
‫‪ 8‬س‪ :‬ووالء‬
‫‪ 9‬س ‪ -‬والدلك كذلك‬
‫‪ 10‬هذا خطاء ولعل الصواب يف الوضوء‬
‫‪85‬‬

‫‪11‬‬
‫إن وجد ضروري وحمللية الثاين إبشارة خربي‬ ‫‪4[/‬ظ] قروء الرتبص ابألطهار للنقص وزايدة الرابعة‬
‫العسيلة واللعن وهدمه ما دون الثلث بداللة الثاين كما أن لزوم الدخول بعبارة األول وبطالن عصمة‬
‫املسروق إلطالق اجلزاء‬
‫ومنه األمر صيغة لطلب الفعل استعالء كاضرب وخيتص مراده هبا الزمة له كسائر الصيغ على‬
‫أنه األهم فأوىل أن يتالزم فالفعل كاإلشارة ليس أبمر على أن النقل نطق ابلعدم كالعقل وإطالقه عليه‬
‫للسببية وموجبه الوجوب لعدم اخلرية وحتذير املخالف وعصيانه على أنه اجملمع عليه وهو املعروف ولذا‬
‫أجيب ابلصرف كذا بعد احلظر ألن القيد غري مغري ولذا مل يغري احليض الصلوة واألشهر احلرم اجلهاد‬
‫فاملندوب ليس مبأمور به وال ‪5[/‬و] الندب موجبها ألصالة الرباءة على أنه أدىن الرتجح وال اإلابحة ألنه‬
‫أدىن املعاين وال الوقف لتساويها وللشيوع يف غري الواحد قلنا كل الطلب الوجوب وعربة الشيوع‪ 12‬يبطل‬
‫احلقائق على أن االحتمال ينفي األحكام وينفيه العدم يف النهي وله معان مث إابحة الصيد بعد التحلل‬
‫ابلقرينة كندب االبتغاء بعد القضاء فهو كأمر املداينة وإشهاد املبايعة فهي عند إرادة غريه جماز جبامع‬
‫اجلواز‬
‫ويتنوع إىل مطلق مطلقا فال يعم واليتكرر قيل يعم لعموم املصدر املشمول ابلتعرف قلنا تقديره‬
‫للضرورة وسؤال ابن احلابس يف احلج قلنا داللته على االحتمال الذي قال به الشافعي وزفر رمحهما هللا‬
‫أوىل لكن ينفيه آخر اخلرب مث هو اسم فرد فالحيتمل إال كل اجلنس ألنه فرد حكما فينوى فيه للرتجح‬
‫خبالف احلقيقي لألصالة فاليقع بطلقي الثنتان ولو نوى ‪5[/‬ظ] ألنه عدد إال هبا يف األمة ألنه كثلث‬
‫‪13‬‬
‫و ﴿الزانية والزاين‬ ‫احلرة خالفا للفريقني كذا املعلق واملوصوف حنو ﴿إن كنتم جنبا فاطهروا﴾‬
‫فاجلدوا﴾‪ 14‬قيل مها مكرران‪ 15‬استقراء قلنا هو لتكرر السبب كالعبادات إال ملانع كما يف السرقة اثلثا أو‬
‫ذاهب اليسرى‬

‫‪ 11‬س ‪ -‬الرابعة‬
‫‪ 12‬أ ‪ -‬يف غري الواحد قلنا كل الطلب الوجوب وعربة الشيوع‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 13‬سورة املائدة‪3/5 ،‬‬
‫‪ 14‬سورة النور‪1/14 ،‬‬
‫‪ 15‬س‪ :‬مكرر‬
‫‪86‬‬

‫وإليه عن الوقت كالزكوة فيرتاخى النتفاء دليل الفور ومنع لنص ﴿ما منعك أال تسجد﴾‪ 16‬قلنا‬
‫هو فيه لسبق الفاء على أن جواز ظهور خمائل العصيان دافع على أنه معرتض وهو عليه تعاىل كفر‬
‫فخالف احلج إبتدائي للتقيد ابألشهر‬
‫وإىل مقيد به وهو إىل ما وقته ظرف للمؤدى للسعة وشرط لصحة األداء للتفويت والتعقيب‬
‫وسبب للوجوب الذي هو شغل الذمة احلادثة للتغري بتغريه والتجدد به واإلضافة إليه ودخول حرف العلة‬
‫عليه كوقت الصلوة على أن السبب إما هو أو اخلطاب املوجب لألداء الذي هو لزوم التفريغ إمجاعا‬
‫‪3[/‬و] وقد ينفك عنه الوجوب كما يف املريض فالسبب الوقت فهو ليس كله وإال لتقدم املسبب أو‬
‫يتأخر األداء إال يف القضاء لعدم الظرفية فهو األول النتفاء املزاحم مث بعدم‪ 17‬ويل الشروع ينتقل إىل‬
‫األخري مرتبا قالوا بل إىل ما يسع بعده التحرمية وهو ضعيف ألنه ترجيح بال مرجح ففيه يعترب األهلية‬
‫خالفا لزفر رمحه هللا لعدم السعة قلنا قد جيب للخلف وزواهلا خالفا للشافعي رمحه هللا ألن وجوب أداء‬
‫العبادة البدنية عني الوجوب وقد وجد ابألول قلنا بعد الفرق التقرر بعدم الشروع مث كمال الواجب‬
‫ونقصانه ابلسبب ويتبعهما التأدية فاليقضى العصر يف الناقص بل يؤدى ويفسد الفجر ابلطلوع‪ 18‬خالفا‬
‫للشافعي رمحه هللا قياسا عليه قلنا مع الفارق ‪3[/‬ظ] وخلرب أيب هريرة رضي هللا عنه قلنا منسوخ وفساد‬
‫ممدوده إىل ما بعد الغروب وفيه البناء على املثل عفي للعزمية خبالف الطاري على الكامل كما يف الفجر‬
‫وسببية كل لكل اليستقل وعدم قضاء املتأهل يف الناقص فيه لو صح لفوات شرف الوقت إذ النقصان‬
‫يف التشبه مث الشرطية كالسببية إال يف االنتقال إىل الكل لعدم لزومه للقضاء وحكمه لزوم النية املعينة ولو‬
‫مضيقا ألنه من التقصري وعدم تعني اجلزء ألنه وضع الشرع‬
‫وإىل ما هو شرط وسبب ومعيار للتقدر به كشهر رمضان لظاهر النص ولذا ينوى يف الليل‬
‫ويقضى ابجلنون فيه مطبقا قيل بل أايمه لعدمه يف الليل قلنا ليس بوقت ولتخلله تكرر النية وحكمه تعني‬
‫اجلزء األول ونفي الغري وعدم لزوم التعيني للمقدارية فيصاب مبطلق االسم وابخلطاء يف الوصف ولو‬
‫مريضا وصحة واجب املسافر ‪7[/‬و] لصرفه إىل األهم وجواز أدائه لإلتيان ابلعزمية فال يدل على النفي‬
‫املطلق على أن وجوب األداء ساقط فرمضانه كشعبانه وعليه رواية صحة النفل ويروى العدم لألول‬
‫كالواجب عندمها رمحهما هللا قيل ومثله املريض خلفاء خوف الزايدة كاملشقة قلنا يعرفه األطباء واليطرد‬

‫‪ 16‬سورة األعراف‪21/7 ،‬‬


‫‪ 17‬أ‪ :‬بعد‬
‫‪ 18‬أ ‪ -‬ابلطلوع‬
‫‪87‬‬

‫كما يف التخمة واكتفى زفر رمحه هللا بتعيني الوقت كهبة كل النصاب قلنا جزء ينايف العبادة وألزمه‬
‫الشافعي رمحه هللا ألن وصف العبادة عبادة مث أوجب من األول لشيوع الفساد لعدم التجزي وال استناد‬
‫للوجدانية قلنا اخلطاء لبطالنه إطالق وهو يف املتعني تعيني مث الصحة تقديرية للقصور وتقدم النية ضرورية‬
‫للشرف وهذا ترجيح ابلذات ألنه عربة لألكثر فللشبهة اليكفر لو أفطر‬
‫وإىل ما هو ظرف وشرط مفوت وسبب فيه ‪7[/‬ظ] شبهة العدم كما نذر فيه الصلوة أو‬
‫الصدقة وحكمه جواز التقدمي وإن مل يؤخر يف إضافة الرب كالفطرة‬
‫وإىل ما هو معيار وشرط وسبب كذلك كما نذر فيه الصوم أو االعتكاف‪ 19‬ويلحقه ما نذر‬
‫فيها‪ 20‬احلج وحكمه نفي النفل ال الواجب ألنه أهم وأتثري صنعه يف حقه فيؤدى ابملطلق واخلطاء إىل‬
‫الزوال‬
‫وإىل ما هو معيار فقط كوقت القضاء والكفارة والنذر وحكمه لزوم التعيني البائت لعدم التعني‬
‫حىت اليفوت واليضيق مث ألصالة النفل يف وقته كالفرض يقدم نيته فصومه من أول يومه وعند الشافعي‬
‫رمحه هللا مما نوى ولو بعد الزوال‬
‫وإىل ما هو مشكل يشبههما كوقت احلج لفضله وعدمه إال فيه مرة على أن وقته العمر وحكمه‬
‫امث املفوت وإصابة املطلق وصحة التنفل وقال الشافعي رمحه هللا هو فرضه إللغاء الوصف ‪6[/‬و] للحجر‬
‫استحساان مث هو هني للصحة بال نية ابالتفاق كمغمى عليه حيرم عنه الرفاق قلنا احلجر ينفي العبادة إن‬
‫قيل الكالم يف الوصف قلنا اليضري والقول أبنه ال نية يف الوصف فال صحة يف الفرض ضعيف ألهنا‬
‫عنده نيتان على أن الصفة ملغاة مث استحسانه ممنوع إلعدامه رمحه هللا كانعدام النية للعزم واإلحرام شرط‬
‫كالوضوء فيكون بفعل الغري ابألمر وقد وجد ابلرفقة وتفسيق أيب يوسف رمحه هللا املؤخر لرتجيح املعيارية‬
‫ولكونه لالحتياط مل ينف النفل ومل يقل ابلقضاء وجتويز حممد رمحه هللا بال فوت للعكس لظهور البقاء‬
‫مث الالزم به إىل أداء هو تسليم عني الواجب وقضاء هو تسليم مثله من عنده ويستعمل كل يف‬
‫اآلخر فيؤدى بنية القضاء وابلعكس يف الوقت وخارجه واألداء إىل حمض كامل كالصلوة جبماعة ‪6[/‬ظ]‬
‫ورد املسلم فيه وعني املغصوب وإىل قاصر كهي منفردا أو مسبوقا ورده أو تسليم املبيع جانيا أو مديوان‬

‫‪ 19‬أ‪ :‬واالعتكاف‬
‫‪ 20‬أ‪ :‬فيه‬
‫‪88‬‬

‫فه ْلكه به ينقض قبضه وقاال رمحهما هللا هو يف الثاين‪ 21‬عيب فريجع ابلنقص وكأداء الزيوف إذ الوصف‬
‫ُ‬
‫اليبطل األصل للقوة وال مثل له وحده فهلكه عنده‪ 22‬يبطل حقه وقال أبو يوسف رمحه هللا يرد مثله‬
‫ويسرتد اجلياد صوان حلقه يف الصفة كما يف البقاء وإىل شبيه ابلقضاء كفعل الالحق فاليقرأ واليسهو‬
‫والتغري إقامة مقتد ملثله يف وقته إال بفراغ اإلمام‪ 23‬بعدها لالعرتاض على األداء كالتكلم والسبق وكتسليم‬
‫مشرية بعد اإلمهار أو االستحقاق قبل احلكم ابلقيمة لتغري الذات بتبدل امللك ولذا حل للغين صدقة‬
‫الفقري ابلتمليك ال اإلابحة فتجرب على القبول ويعتقه هو ال هي وكإطعام ‪9[/‬و] الغاصب العني للمالك‬
‫جمهال فيربأ به وعن الشافعي رمحه هللا العدم ألن اللمأمور به اإلطعام ال التغرير قلنا اجلهل اليعذر به وقد‬
‫مت القصور ابإلتالف والعادة ال على الداينة لغو‬
‫والقضاء إىل حمض مبعقول كامل كالصوم به والضمان ابملثل وإليه بقاصر كهو ابلقيمة فيخلف‬
‫األول رعاية للصورة ولذا قال اإلمام األعظم رضي هللا عنه يف القطع مث القتل عمدا‪ 24‬للويل فعلهما‬
‫خالفا هلما رمحهما هللا إذ إبفضاء األول إىل الثاين يتداخل املوجب كالقتل ابلضرابت قلنا هو يف جزاء‬
‫احملل والقتل مفوت له وال قصاص‪ 25‬للضرابت مث العربة يف االنقطاع للقيمة يوم اخلصومة إذ به يتحقق‬
‫العجز وإليه بغري معقول كالصوم ابلفدية والقتل ابلدية ولكونه يف القربة ابلنص مل يقض التعديل والوقفة‬
‫كاجلودة ولشبهة‪ 26‬التعليل يف الصوم ‪9[/‬ظ] قيل هبا يف الصلوة لالحتياط فهو كتصدق العني أو القيمة‬
‫بعد أايم التضحية إذ االنتقال يف الوقت إىل اإلراقة لضرورة نص الضيافة ففيما وراءه يتأصل األصل مث‬
‫لتعني جهتها ابحلكم مل يرتفع ابلوقت القابل ابلشك وإىل شبيه ابألداء كقضاء تكبريات العيد راكعا غري‬
‫رافع وقال أبو يوسف رمحه هللا ال مثل هلا فيه فال يقضى كتكبري التشريق قلنا له شبه ابلقيام فيشبه األداء‬
‫وكتسليم قيمة املهر املبهم إذ بتأصل اخللف جبهالة األصل أشبه تسليمه األداء‬
‫مث القضاء مبثل معقول بنص األداء قيل ال مثل للعبادة إال ابلنص قلنا ملا عقل الدال على بقاء‬
‫الوجوب يف الصوم والصلوة ابلنص قيس الغري هبما ووجوب االعتكاف صائما على اتركه الناذر‪ 27‬يف‬

‫‪ 21‬س ‪ -‬يف الثاين‬


‫‪ 22‬س ‪ -‬عنده‬
‫‪ 23‬س ‪ -‬اإلمام‬
‫‪ 24‬س ‪ -‬عمدا‬
‫‪ 25‬أ‪ :‬والقصاص‬
‫‪ 26‬س‪ :‬مث لشبهة‬
‫‪ 27‬س‪ :‬النادر‬
‫‪89‬‬

‫رمضان لتكمل الشرط ‪21[/‬و] ابلتأصل وبغري املثل ابلنص إذ القياس ابملعقولية فال دية ابلقصاص ومل‬
‫يضمن املنافع وتقومها يف النكاح واإلجارة على خالفه على أن الرضى فارق وال قاتل القاتل لويل القتيل‬
‫وال شهود العفو أو الطالق للويل والداخل‪ 28‬خالفا للشافعي رمحه هللا‬
‫وحبسنه الالزم حلكمة اآلمر إىل ما يف نفسه حقيقة وهو إما قابل للسقوط بعذر كاإلقرار فيكفر‬
‫اتركه إال بعذر كعدم وجود وقته وتلحقه‪ 29‬الصلوة فتسقط ابألكثر أو ال كالتصديق وإىل ما فيها حكما‬
‫كالصوم والصلوة والزكاة واحلج ألن متحضها عبادة ابرتفاع الوسائط بعدم االستحقاق وحكمه عدم‬
‫السقوط إال مبسقطه وإىل ما يف غريه كالوضوء للصلوة والسعي للجمعة فال ينوى ويشبه األول إن أدي‬
‫‪21[/‬ظ] بنفس املأمور به كاجلهاد إلعالء كلمة هللا العليا وصلوة امليت حلقه فلو أسلم كل الكفار أو‬
‫صلى البعض يسقط فال يشرع بعده وحكمه قفو الغري مث القتضاء الكامل الكامل اقتضى املطلق األول‬
‫من األول وصحة ظهر الصحيح بال فوت اجلمعة لألصالة ولكوهنا عزمية بطل من املعذور ابلسعي‬
‫مث ال بد فيه من قدرة متكن األداء بال حرج للنص بعدم التكليف مبا اليطاق وتكليف أيب هلب‬
‫ابإلميان لعدم اإلخبار ابلعدم قطعا ولو سلم فدخول التصديق به فيه ممنوع وعن األشعري اجلواز إن امتنع‬
‫بغريه لتكليف من علم كفره كأيب جهل وعتبة قلنا العلم يتبع املعلوم مث هو جائز خالفا للمعتزلة واملاتريدية‬
‫للقبح ويلزمهم الوقوع لعدم اإلجياد فإن دفع ابلقصد دفع األول أيضا ابلكسب فهي ‪22[/‬و] شرط‬
‫وجوب األداء جلربية األول وتقدم الثاين كحج الفقري‬
‫وتتنوع إىل ممكنة وهي الدنيا وهي شرط مطلق ولذا صح تيمم العاجز كالقعود واإلمياء ومل يلزم‬
‫زفر رمحه هللا األداء ابلتأهل يف األخري لعدم السعة فاليقضى للتفرع قلنا كفى توهم وقف الشمس كما يف‬
‫حلف مس السماء على أن اللزوم للخلف وقد يؤدى ابلشروع أو مبىن القضاء نفس الوجوب ولذا‬
‫يقضي املسافر الصوم وقد وجب ابألخري إن قيل فالتكليف بال شرطه قلنا هو بقاؤه‬
‫وإىل ميسرة وهي القصوى وهي شرط دوام الواجب وإال عسر اليسر خبالف األوىل لغناء مكنة‬
‫األداء عن البقاء ولذا مل يشرتط يف القضاء فيسقط الزكوة هبلك النامي كالعشر ‪22[/‬ظ] ال احلج بفناد‬
‫الزاد كالفطرة ومنها قدرة الكفارة للتخيري وأما عجزه فحايل للتفريع فإعدام انعدام قدرة اإلعتاق بعد‬

‫‪ 28‬س‪ :‬أو الداخل‬


‫‪ 29‬س‪ :‬ويلحقه‬
‫‪90‬‬

‫الوجوب وكون إهالكه كهالكه لعدم تعني املال فيه خبالف الزكوة ولكون النصاب شرط الوجوب مل‬
‫يسقط هلك بعضه كله‬
‫مث األمر أبمر الغري أبمر ليس أبمر له ولذا مل يناقض التتجر قوله له مرة يتجر ومل يكن حنو‬
‫»مروهم ابلصلوة لسبع«‪ 30‬تكليفا هلم هبا إال بدليل كالنصوص وإتيانه كما هو يوجب اإلجزاء ألنه كل‬
‫املأمور به على أن العدم يعدم اللطلب وجيهل االمتثال ويبطل احلسن فينفي الكراهة للمنافاة وكراهة‬
‫املؤدى يف التغري ألنه ليس كما هو فهو كالطواف‪ 31‬حمداث وعدم فساده يف املغصوبة للخروج فاليبىن عليه‬
‫الصحة على أن االنتهاء خالف االيتمار وسقوط التكليف الزائد ‪21[/‬و] على الفعل للضرورة ونسخ‬
‫وجوبه يعدم اجلواز خالفا للشافعي رمحه هللا للمغايرة قلنا ينتفي به األمر مث هو يف اجلواز عنده ليس‬
‫مبجاز ألنه داللة التضمن واليشرتط صحته إبرادة الوجود لعدم ختلف املراد للقدرة على أن مثل أيب هلب‬
‫مكلف وقد يؤمر إلظهار العصيان‬
‫ويؤمر الكفار ابإلميان واملعامالت والعقوابت واعتقاد وجوب العبادات ال أبداء حمتمل السقوط‬
‫لنص »فإن هم أجابوك فاعلمهم أن هللا فرض مخس صلوات«‪ 32‬على أهنم ليسوا أبهل إاثبة ولذا مل‬
‫يوجب نذر انذر ارتد مث أسلم قيل النذر عبادة فبطالنه ابلنص وهو ضعيف ألنه إجياهبا وقال الشافعي‬
‫والعراقيون الكفر مغلظ والنص دل على مؤاخذة التارك ووجوبه عليهم كهو على اجلنب قلنا السقوط‬
‫لليأس فهو ‪21[/‬ظ] تغليظ واإلمهال ليس إبمهال نصا قيل هذا اخلالف مستنبط من مسائل كلها‬
‫ضعيفة‬
‫ومنه النهي وهو صيغة طلب الرتك استعالء وحكمه الدوام الشتماله على‪ 33‬نكرة منفية ومدلوله‬
‫القبح على خالف األمر‬
‫ويتنوع إىل ما لعينه وضعا كالكفر أو شرعا كبيع احلر وحكمه البطالن لالنعدام‬
‫وإىل ما لغريه وصفا فيهما كالزان والربوا وحكم األول كاألول غري أنه حرام لغريه والثاين منه‬
‫الفساد فيصح أصله للشرعية وعند الشافعي رمحه هللا الشرعي جماز عما ينطلق عليه خلرب »دعي‬

‫‪ 30‬ابن حنبل‪262 ،1 ،‬‬


‫‪ 31‬س‪ :‬كالطوف‬
‫‪ 32‬صحيح البخاري‪ ،‬الزكوة ‪2‬‬
‫‪ 33‬س ‪ -‬على‬
‫‪91‬‬

‫الصلوة«‪ 34‬قلنا هو ليس أبصل وهني احلقيقة اليستحيل ويف اخلرب‪ 35‬قرينة على أن هنيه‪ 36‬مبعىن النفي‬
‫والستلزامه ركنية الشرط كالوضوء إذ املعترب هو املشروط قلنا نعتربه مشروطا مث أحلقه رمحه هللا ابألول‬
‫القتضاء الكامل الكمال كما يف األمر قلنا ‪26[/‬و] الكمال يف اإلطالق وهو فيه من وصفه للشرعية إال‬
‫بدليل كنكاح احملارم والنكاح بال شهود وبيع املضامني واملالقيح لنص الشهود وعدم احملل على أن وضع‬
‫األول للحل فينتفي ابلنهي احملرم مث هو يبطل املقتضى للنسخ وللتضاد بني املشروعية واملعصية إذ األدىن‬
‫اإلابحة قلنا اجلهة متخالفة قيل األدىن الرخصة بال انكشاف احلرمة وال بد فيه من‪ 37‬سبق املرخص‬
‫والنتفاء الالزم للزوم الوصف قلنا الالزم هو املنتفي ال الصحيح والقول أبن الكالم يف االختالل وهو غري‬
‫العدم يبطله البطالن به يف الركن‬
‫وإىل ما له جماورا‪ 38‬كوطئ احلائض والصلوة يف املغصوبة وحكمه الكراهة لصحة االنفكاك ولذا‬
‫ثبت النسب من احلائض لكن قد يكفي فيه الشبهة كما يف النكاح بال شهود ولذا مل حيد فيه وقيل يف‬
‫املعامالت ‪26[/‬ظ] ابلفرق ويف العبادات ابلبطالن مطلقا وبه أخذ اجلد‪ 39‬رمحه هللا لعدم األمر ابملنهي‬
‫عنه قلنا ذاته مأمور به ألنه املطلق واملعني مثل فهو كاإلحرام الفاسد والطالق احلرام فالبيع ابجملهول فاسد‬
‫كهو إليه للزوم اخلارج للقصد ابلعقد حىت يسقطه العاقد ال كاملشروع كالوضوء حىت أبطل فقدانه‬
‫املشروط فلو أسقط قبل احللول عاد صحيحا خالفا لزفر رمحه هللا النعقاده كذلك قلنا هو مانع وقد زال‬
‫وقياسا على احللول قلنا هو بعد التقرر وفساده ابخلمر والثمن ركن ال ألنه وصف كما قالوا للبطالن‬
‫ابلدم والرتاب الغري املتقوم بل لشبهته ألنه‪ 40‬وسيلة فيكتفى ابلتقوم عند البعض والبيع وقت النداء مكروه‬
‫إلخالله ابلسعي اجملاور مع جواز اخللو كهو قبله أو ساعيا واليلزمنا صحة نذر صوم ‪24[/‬و] املنهي‬
‫كالعيد مع عدم لزومه ابلشروع دفعا لتقرر املعصية حىت مل يسقط الثابت ألن ذكره ليس مبعصية ألهنا‬
‫ترك ضيافة هللا تعاىل وهو ابلفعل وضمان الصلوة يف املنهي ابلشروع لكوهنا دونه لعدم معيارية الوقت‬
‫ولكوهنا فوق ما يف املغصوبة جملاورة القبح مل تسقط هي الثابت بل الثانيةُ مث مطلقه عن احلسي كالظلم‬

‫‪ 34‬صحيح البخاري‪ ،‬احليض ‪14‬‬


‫‪ 35‬س‪ :‬مث هو يف اخلرب‬
‫‪ 36‬س ‪ -‬قرينة على أن هنيه‬
‫‪ 37‬س ‪ +‬تقدم‬
‫‪ 38‬س‪ :‬ما للمجاور‬
‫‪ 39‬ويف هامش أ أي اإلمام الرازي‬
‫‪ 40‬س ‪ -‬ألنه‬
‫‪92‬‬

‫مبطل وحرمة املصاهرة ابلزان لسببية الولد احلالل فمنه يسري إىل األطراف‪ 41‬واألسباب وملك الغاصب‬
‫يف ضمن الضمان للمبادلة حىت خيرج به املدبر عن ملك املوىل وإن مل يدخل يف ملك الضمني لكونه يف‬
‫مقابلة اليد وألن سفر املعصية قطع املسافة أوجب الرخصة املتفرعة عليه وسقوط ملكنا ابالستيالء لفوات‬
‫العصمة ابنتفاء اإللزام وااللتزام إو النقطاعها ‪24[/‬ظ] ابنقطاع احلِْرز كالصيد خالفا للشافعي رمحه هللا‬
‫يف الكل لالنعدام ابلبطالن‬
‫مث األمر ابلشيء يوجب حترمي ضده‪ 42‬املفوت وكراهة الغري لدفعها القبح الضروري والنهي إجياب‬
‫مفوت عدمه وكون غريه سنة مؤكدة لغلبة النهي وقوة احملرم قيل بل احتماهلا الستلزام اللزوم سنية املباح‬
‫واحلرام كاللوط والغشيان كل ليلة قلنا مها قرينتا العدم وإال فاإللزام مشرتك فللنهي عن كتماهنن ما يف‬
‫أرحامهن ولبس املخيط حمرما وجب اإلظهار وسن األدىن الذي هو الرداء واإلزار ولألمر ابلرتبص والقيام‬
‫يف الصلوة حرم الرتوج ال القعود فاليفسد الصلوة وإن كره لتأخري املأمور به كذا السجدة على النجس‬
‫‪43‬‬
‫قلنا التطهر فرض دائم ‪25[/‬و] وهي حتمل فيفوت‬ ‫عند الثاين رمحه هللا فتجوز إبعادة على طاهر‬
‫كاألكل يف الصوم ولذا مل يتداخل الصوم كالعدة لعدم مقصودية كفه خبالف الوضع لعدم افرتاضه فلم‬
‫يكن حتمال فاليضره السقوط‬
‫ومنه املطلق وهو شايع جنسه بال مشول وتعني كنكرة مثبتة مل توصف يف اإلنشاء حنو ﴿أن‬
‫تذحبوا بقرة﴾‪ 44‬خالفا للشافعي رمحه هللا لعموم ﴿إمنا قولنا لشيء﴾‪ 45‬وختصص الزمن واملدبر من رقبة‬
‫الظهار قلنا إمنا فيه معىن النفي والرقبة اسم ذات مرقوقة ساملة ألهنا الكاملة واملدبر رقه انقص ولذا جاز‬
‫املكاتب للكمال وجواز األقطع لبقاء جنس املنفعة‬
‫ومنه املقيد وهو غري الشايع بوجه حنو ﴿حترير رقبة مؤمنة﴾‪ 46‬وحكمهما اجلري على حاهلما بال‬
‫محل األول على الثاين ابختالف احلكم للنهي عن سؤال األشياء واألمر إبهبام املبهم على أنه ‪25[/‬ظ]‬
‫جممع عليه وفيه إعمال الدليلني إال ابالستلزام كأعتق رقبة والتعتق رقبة كافرة أو ال متلك رقبة كافرة كذا‬

‫‪ 41‬س‪ :‬فمنه يسري إىل األطراف فمنه يسري إىل األطراف واألسباب‬
‫‪ 42‬أ‪ :‬ضد‬
‫‪ 43‬س‪ :‬ظاهر‬
‫‪ 44‬سورة البقرة‪37/1 ،‬‬
‫‪ 45‬سورة النحل‪41/23 ،‬‬
‫‪ 46‬سورة النساء‪91/4 ،‬‬
‫‪93‬‬

‫‪47‬‬
‫وبزايدة متتابعني خالفا‬ ‫ابحتاده إال ابحتاد احلادثة ومها يف احلكم للضرورة كرواية »صم شهرين«‬
‫للشافعي رمحه هللا يف االحتاد إما مطلقا أوابقتضاء القياس عربة ابلناطق قلنا هو يف التعارض وألن القيد‬
‫مبعىن الشرط فيعدمه عدمه فالحتاد اجلنس جيب اإلميان يف رقبات الكفارات قلنا الكل ممنوع على أنه‬
‫تعدية للعدم األصلي وإبطال للحكم الشرعي وقياس يف مقابلة النص واعتباره يف القتل ألنه أعظم الكبائر‬
‫مث دخول املرافق يف التيمم ابلنص على أنه خلف الداخل ولزوم السوم بسنة اإلبطال عن العوامل‬
‫واحلوامل والعدالة آبية التب ّني‪ 48‬مث التقييد نسخ فاليقاس على التخصيص املبني لعدم الدخول ‪23[/‬و]‬
‫على أن البدء به قياسا ممنوع وسيعرف يف العام‬
‫العام مستغرق مسميات الحتصر وحكمه قيل التوقف إما لإلمجال الختالف أعداد اجلمع على‬
‫أنه يؤكد بكل وأمجع قلنا مجلة األفراد مرتجح والتأكيد مقرر وإما لالشرتاك إلرادة الواحد حنو ﴿قال هلم‬
‫الناس﴾‪ 49‬واألصل احلقيقة قلنا حيمل على اجملاز للخريية وقيل ثبوت األدىن للتيقن ولذا وجب الثلثة يف‬
‫عليه دراهم قلنا هو رأي يف اللغة والوجوب ابلقرينة مث هو يف العام معىن‪ 50‬وهو املفرد املعرف‪ 51‬ولو‬
‫‪52‬‬
‫ابإلضافة كعبدي والرجل وما يف حكمه وهو مجع استحال استغراقه حنو ﴿إمنا الصدقات للفقراء﴾‬
‫واليتزوج النساء فإنه جماز عن اجلنس إعماال يف اجلملة الواحد فلذا عمت الصدقة الواحد ونصف‬
‫املوصى به له وللفقراء بينهما ‪23[/‬ظ] وفيه مع الصيغة وهو اجلمع كذلك كعبيدي والرجال وما يف‬
‫حكمه كالرهط ال الطائفة ألهنا مفرد الثلثة ال االثنان وكذا‪ 53‬تعدد الصيغ وامتنع رجال اثنان ال ثلثة‬
‫وحديث »االثنان فما فوقهما مجاعة«‪ 54‬يف املواريث والوصية وتقدم اإلمام‪ 55‬على أنه يف ج م ع والنزاع‬
‫يف اجلمع وأما فعلنا وقلوبكما فمشرتك وجماز‬
‫واملختار إجياب حكمه يف مدلوله قطعا كاخلاص ألن إرادة البعض يرفع األمان لعدم الرتجح كذا‬
‫بعد ختصيص معلوم بغري مستقل من ثنيا كأكرم الناس إال اجلهال أو شرط كأن مل يكونوا جهلة أو صفة‬

‫‪ 47‬سنن الرتمذي‪ ،‬تفسري القرآن ‪56‬‬


‫‪ 48‬س‪ :‬التبيني‬
‫‪ 49‬سورة آل عمران‪276/6 ،‬‬
‫‪ 50‬أ ‪ -‬معىن‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 51‬أ‪ :‬واملعرف‬
‫‪ 52‬سورة التوبة‪31/9 ،‬‬
‫‪ 53‬س‪ :‬ولذا‬
‫‪ 54‬سنن ابن ماجة‪ ،‬إقامة الصلوات‪44 ،‬‬
‫‪ 55‬ويف هامش س على أن يف الثلثة ألن اإلمام منهم‬
‫‪94‬‬

‫حنو يف مخس من اإلبل السائمة زكوة وغاية حنو‪﴿ 56‬وأيديكم إىل املرافق﴾‪ 57‬أوبدل كرأى القوم أكثرهم‬
‫ألنه إخراج معلوم من معلوم فالجيهل مث لكونه كاجلزء مل جيز‪ 58‬فيه التعليل فالحيتمل ‪27[/‬و] خروج‬
‫الغري ابلغري وقال الشافعي رمحه هللا ومشايخ بلخ هو ظين وإن استحال إرادة الكل توقف عندهم خاصة‬
‫قلنا ينفيه لزوم اإلعمال لشيوع احتمال التخصيص قلنا يرده احتجاج أهل اللسان به والشيوع ممنوع لقلة‬
‫الوصل ابملستقل فهو كاحتمال التجوز لعدم العربة ابلكثرة فالخيص ابلظين إال اثنيا وال ابخلاص إال مقاران‬
‫إال عنده فيعم األمن اجلاينَ امللتجي إىل احلرم والنهي ذبيحةَ العامد املسلم خالفا له رمحه هللا ويشرتك‬
‫املوصى له ابخلامت مع املوصى له ابلفص لالستواء فينسخ املرتاخي منهما املتقدم يف مدلوله فيقطع يف‬
‫الباقي للمعلومية كسنة االستنزاه نسخ حديث العرنيني واجملهول مقارن حذرا عن الرتجيح‬
‫‪59‬‬
‫مث إذا خص مبستقل من كالم موصول وهو التخصيص حنو ﴿أحل هللا البيع وحرم الربوا﴾‬
‫‪60‬‬
‫أو عرف كخرب السوء من البشارة أو عادة كما‬ ‫‪27[/‬ظ] أو حس حنو ﴿أوتيت من كل شيء﴾‬
‫اليباع من الرأس منه أو نقصان كاملكاتب من اململوك أو زايدة كما يقتات من الفاكهة منها كالعنب‬
‫ويسمى مشككا صار ظنيا لصحة التعليل ابألعم للتزاحم وشبه الثنيا والنسخ‪ 61‬كبيعهما خمتارا صح يف‬
‫‪62‬‬
‫وفسد يف الغري جلهة اآلخر فيخص مبثله إال بعلم املخصوص كما فيما‬ ‫معني مسي مثنه لشبه النسخ‬
‫ابلعقل حنو ﴿وفوق كل ذي علم عليم﴾‪ 63‬مث هو ابلقياس فالحيتمل الظن ابلتعليل قيل هو قطعي نظرا‬
‫ابلناسخ لالستقالل كبيع هلك أحد مبيعيه‪ 64‬قبل التسليم وقيل اليبقى عمال ابلثنيا اجملهول ألهنما مبينا‬
‫عدم الدخول كبيع مع حر بثمن وقيل ابألول يف املعلوم كاملستأمن وابلثاين يف الباقي كالربوا عمال‬
‫ابألشبه قلنا الكل‪ 65‬ترجيح ‪26[/‬و] بال مرجح‬

‫‪ 56‬س ‪ -‬وغاية حنو‬


‫‪ 57‬سورة املائدة‪3/5 ،‬‬
‫‪ 58‬س‪ :‬مل جير‬
‫‪ 59‬سورة البقرة‪175/1 ،‬‬
‫‪ 60‬سورة النمل‪16/17 ،‬‬
‫‪ 61‬س‪ :‬النسخ‬
‫‪ 62‬أ ‪ -‬كبيعهما خمتارا صح يف معني مسي مثنه لشبه النسخ‬
‫‪ 63‬سورة يوسف‪73/21 ،‬‬
‫‪ 64‬أ‪ :‬مبيعه‬
‫‪ 65‬س‪ :‬فيه‬
‫‪95‬‬

‫مث هو يف الباقي حقيقة تناوال جماز اقتصارا قيل هو حقيقة ألنه كل املعىن قلنا ليس ابلوضع وقيل‬
‫جماز إذ الكل هو الكل قلنا إخراج البعض اليغري الداللة مث الكتاب خيص به وابلسنة املشهورة ال اآلحاد‬
‫للظنية كالقياس وهي هبما ال به واإلمجاع للتأخر‬
‫وألفاظه منها املعرف كالرجل والعبيد لإلمجاع وصحة الثنيا على أنه ال ترجح للبعض وال وضع‬
‫للماهية‬
‫ومنها النكرة املنفية ولو حكما كإن ضرب رجال لعمومه يف املقابل لليمني املانعة ولكلمة التوحيد‬
‫‪67‬‬
‫ولذا رد نص ﴿من أنزل الكتاب الذي جاء به موسى﴾‪ 66‬قوهلم ﴿ما أنزل هللا على بشر من شيء﴾‬
‫واملثبتة موصوفة بعامة كال يكلم إال رجال كوفيا للثنيا إن قيل فيه النفي قلنا لو سلم اعتباره يكفينا نص‬
‫﴿ولعبد مؤمن خري ‪26[/‬ظ] من مشرك﴾‪ 68‬على أن الرتب على املشتق ولو صفة دليل علية املأخذ‬
‫فبعمومه يعم احلكم يف أي عبيدي ضربه فهو حر فضربوه عتقوا كذا ال أقربك إال يوما أقربك فيه إذ‬
‫الغرض مطلق القرابن ولذا مل يعترب خصوص الفاعل كما يف من ضربت من عبيدي‬
‫مث معادها معرفة متحد للعهد ونكرة خمتلف إال ملانع كما يف حنو‪﴿ 69‬وهو الذي يف السماء إله‬
‫ويف األرض إله﴾‪ 70‬كذا املعرفة إذ العربة ابملعاد فلو أقر أبلف مرتني اختلف إال بقيد بصك خالفا هلما‬
‫رمحهما هللا‬
‫ومنها من ملن يعقل كمن يف الدار و »من دخل دار أيب سفيان«‪ 71‬إال موصولة أو موصوفة إذ‬
‫ال قطع بعمومهما حنو ﴿من يستمعون إليك﴾‪ 72‬و ﴿من ينظر إليك﴾‪ 73‬فلذا قاال رمحهما هللا إن من‬
‫شئت من عبيدي عتقه فأعتقه ‪29[/‬و] كمن شاء من عبيدي واجلار مبني قلنا البيان لعموم الشائي‬
‫وخلصوصه يف األول يعترب معه اخلصوص صوان عن الالغية على أن التبعيض يف مثله شايع فيبقى الواحد‬
‫للتيقن‬

‫‪ 66‬سورة األنعام‪92/3 ،‬‬


‫‪ 67‬سورة األنعام‪92/3 ،‬‬
‫‪ 68‬سورة البقرة‪112/1 ،‬‬
‫‪ 69‬س‪ :‬حنوه‬
‫‪ 70‬سورة الزخرف‪64/46 ،‬‬
‫‪ 71‬سنن أيب داود‪ ،‬اخلراج والفي والعمارة ‪15-14‬‬
‫‪ 72‬سورة يونس‪41/21 ،‬‬
‫‪ 73‬سورة يونس‪46/21 ،‬‬
‫‪96‬‬

‫ومنها ما كذلك لذوات ما‪ 74‬ال يعقل كصفات من يعقل فال عتق يف إن كان ما يف بطنك‬
‫غالما فأنت حرة بوالدته هبا وهلا‪ 75‬يف طلقي من ثلث ما شئت إيقاع ما دوهنا والكل عندمها رمحهما هللا‬
‫‪78‬‬
‫للتيسري‪ 77‬ويشمالن املؤنث ولو بضمري مذكر ألنه مأول ويستعار‬ ‫‪76‬‬
‫وخصوص ﴿فاقرؤا ما تيسر﴾‬
‫كل لآلخر حنو ﴿ومنهم من ميشي على أربع﴾‪﴿ 79‬والسماء وما بناها﴾‪ 80‬وخيصان أبوال لوضعه للفرد‬
‫السابق‬
‫‪82‬‬
‫ومنها الذي هلما حنو ﴿الذي مل خيلق مثلها يف البالد﴾‪ 81‬و ﴿الذين جابوا الصخر ابلواد﴾‬
‫وكل حمكما يف مشول األفراد ‪29[/‬ظ] يف غري املفرد املعرف واألجزاء فيه فكل الرمان مأكول‬
‫كذب ولعدم وليه األفعال اليعممها إال يف ضمن األمساء ومبا‪ 83‬على عكسه ففي كل‪ 84‬امراة ينكحها‬
‫‪86‬‬ ‫‪85‬‬
‫وفيما فيه النزاع كالبيع يصرف‬ ‫نكح خبالف كلما نكح‬ ‫كذا التطلق مكرر نكاحها بل كل ما‬
‫جبهالة املنتهى إىل الواحد األقل فصح يف كل صاع بكذا يف الواحد‬
‫ومنها اجلميع كذلك يف عموم االجتماع وكل يستعار أبوال للسابق ولو فردا ففي مجيع من دخل‬
‫أوال فله كذا يشرتك فيه اجلماعة اجملتمعة وخيتص يف املتفرقة السابق للداللة ويف كل من دخل أوال لكل‬
‫نفل لسبقه املتخلف‪ 87‬فهي كاألول يف التفرق ويف من دخل أوال بطل ابالجتماع‬
‫مث الوارد بعد سؤال أو حادثة جواب إن قطع أو ظهر أو مل يستقل‪ 88‬دفعا ‪11[/‬و] لإللغاء‬
‫كسهى فسجد‪ 89‬وإن تغدى بعد تغد معي فال حنث ابلتغدي ال معه خالفا لزفر رمحه هللا لعموم اللفظ‬

‫‪ 74‬أ ‪ -‬ما‬
‫‪ 75‬أ ‪ -‬وهلا‬
‫‪ 76‬سورة املزمل‪11/76 ،‬‬
‫‪ 77‬س‪ :‬للتيسر‬
‫‪ 78‬أ‪ :‬يستعار‬
‫‪ 79‬سورة النور‪45/14 ،‬‬
‫‪ 80‬سورة الشمس‪5/92 ،‬‬
‫‪ 81‬سورة الفجر‪6/69 ،‬‬
‫‪ 82‬سورة الفجر‪9/69 ،‬‬
‫‪ 83‬أ‪ :‬ومما‬
‫‪ 84‬أ‪ :‬فكل‬
‫‪ 85‬أ ‪ -‬ما‬
‫‪ 86‬أ ‪ -‬خبالف كلما نكح‬
‫‪ 87‬أ‪ :‬خمتلف‬
‫‪ 88‬أ‪ :‬ومل يستقل‬
‫‪97‬‬

‫قلن ا خصه احلال ونعم ليس جواب أليس كبلى يف أكان وإن زاد كان تغد اليوم ابتداء قضاء عربة ابلزايدة‬
‫وقال بعض الشافعية هو أتكيد قلنا يفوقه التأسيس‬
‫وحكاية الفعل مثبتا كصلى النيب صلى هللا عليه وسلم يف الكعبة مشرتك لتعني صفة احملكي‬
‫فاليعم فاليعمم ففي التساوي يثبت الغري ابلداللة أو القياس خبالفه بظاهر يف العموم حنو »هنى عن بيع‬
‫الغرر«‪ 90‬و »قضى ابلشفعة للجار«‪ 91‬ألن العدل العارف اليعمم بال علم‬
‫اجلمع املنكر موضوع بواحد لغري حمصور بال مشول وحكمه تناول الثلثة فما فوقها مطلقا ال‬
‫األدىن لعدم البقاء ‪11[/‬ظ] فال حنث يف الينكح نساء مبا دوهنا قيل هو عام واالستغراق غري الزم لنص‬
‫﴿لو كان فيهما آهلة﴾‪ 92‬قلنا إال فيه صفة للرفع مث املذكور منه بعالمة الذكور يعم اإلانث ابالختالط‬
‫تبعا حقيقة عرفا فالخيرجن بال داللة وبدونه خيتص هبم كهو بعالمتهن هبن لدانئتهن ففي آمنوين على بين‬
‫يعم ابالبن البنات وعلى بنايت خيص هبن‬
‫املشرتك موضوع مبتعدد ملتعدد بال نقل كالقرء للحيض والطهر وحكمه التوقف ابلتأمل وأن‬
‫اليعم إذ الوضع لواحد مبهم خالفا للشافعي رمحه هللا لنص التصلية قلنا حيتمل وحدة املعىن حقيقة وجمازا‬
‫كالدعاء وإرادة اخلري‬
‫التنويع الثاين‬
‫الظاهر واضح بصيغة مل يسق للمراد‬
‫النص واضح سيق‪ 93‬له حمتمل للتأويل والتخصيص ‪12[/‬و] والنسخ حنو ﴿أحل هللا البيع وحرم‬
‫‪94‬‬
‫يف التفرقة ولكونه من املتكلم أوضح من الظاهر ويشمله كاحلرمة يف نص الربوا والخيتص‬ ‫الربوا﴾‬
‫ابلسبب حلجيته يف العمومات كآية الظهار وخرب طهر املاء ويطلق على اللفظ والنظمني‬
‫املفسر واضح بني بقطعي الحيتمل غري النسخ لسد البيان حنو ﴿قاتلوا املشركني كافة﴾‪[ 95‬و]‬
‫﴿فسجد املآلئكة﴾‪ 96‬واهللوع وطلق واحدة فهو أوضح من النص‬

‫‪ 89‬أ‪ :‬وسجد‬
‫‪ 90‬سنن ابن ماجة‪ ،‬التجارة ‪16‬‬
‫‪ 91‬س ‪ -‬للجار؛ صحيح البخاري‪ ،‬البيوع ‪97‬‬
‫‪ 92‬سورة األنبياء‪11/12 ،‬‬
‫‪ 93‬أ ‪ -‬سيق‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 94‬سورة البقرة‪175/1 ،‬‬
‫‪ 95‬س ‪ -‬قاتلوا املشركني كافة؛ سورة التوبة‪63/9 ،‬‬
‫‪98‬‬

‫احملكم واضح الحيتمل حنو »اجلهاد ماض إىل يوم القيمة«‪ 97‬فهو أقوى الكل ويتنوع إىل ما لعينه‬
‫وهو منقطع االحتمال بدليل الدوام أو حمل الكالم كآايت الصفات وإىل ما لغريه وهو منقطع الرجاء‬
‫ابنقطاع الوحي فكل مفسر منقلب ولكونه ابلغري اليضري ‪12[/‬ظ] على أن احليثيات قد جتتمع‬
‫وحكم الكل القطع وإن احتمل احملتمل قيل احملتمل ظين لالحتمال قلنا ذلك من غري دليل‬
‫كالتجوز لكن لتفاوت ظهور كل لتشكك الوضوح يسقط يف تعارض مست ِويَي الرتبة اال على األدىن‬
‫فلتفسري الشهر صار التزوج إليه متعة‬
‫اخلفي مستور املراد بغري الصيغة كالسارق يف الطرار والنباش ألنه لالختصاص ابالسم وحكمه‬
‫بعد عقد احلقية النظر لشموله للمختفي للمزية كالطرار ال النقصان كالنباش‬
‫املشكل الداخل يف اإلشكال حىت اليدرك إال بتأمل ويتنوع إىل ما لغموض املعىن حنو‬
‫‪98‬‬
‫احلصى دون الوضوء لنقض صعود‬
‫َ‬ ‫خبالف‬ ‫يق‬
‫ر‬ ‫ال‬ ‫بلع‬ ‫يضره‬ ‫فلم‬ ‫الصوم‬ ‫يف‬ ‫له‬‫و‬ ‫لدخ‬ ‫الفم‬ ‫يف‬ ‫﴿فاطهروا﴾‬
‫‪100‬‬
‫صد فأخرج يف الغسل للشد وإىل ما الستعارة بديعة‪11[/ 99‬و] حنو ﴿قوارير من فضة﴾‬ ‫الدم كال َف ْ‬
‫وحكمه بعده الطلب مث التأمل املظهر‬
‫اجململ مزدحم املعاىن مشتبه املراد فالينال بال بيان مرجو ويتنوع إىل غري مفهوم املعىن لغة للغرابة‬
‫كاهللوع وإىل غري مراده كالصلوة والربوا وإىل غري‪ 101‬مرتجحة كاملشرتك وحكمه بعده الوقف إىل البيان مث‬
‫الطلب مث التأمل إن لزم كما يف الربوا مث بيانه تفسري ابلشفاء أتويل ابلظن وإال فاإلمجال إشكال‬
‫املتشابه منقطع رجاء املعرفة ويتنوع إىل متشابه اللفظ لعدم االنفهام كمقطعات األوائل نزلت‬
‫لالبتالء وإىل متشابه املعىن الستحالة االرادة كالوجه وحكمه بعده االمتناع عن التأويل إذ اليعلم أتويله‬
‫إال هللا وقيل يعلم للوقف على العلم‬
‫التنويع الثالث احلقيقة ما استعمل فيما وضع له ‪11[/‬ظ] ولو بنقل كالصلوة أو ارجتال‬
‫وم ْوَهب وحكمها الثبوت مطلقا وامتناع النفي والرتجح لألصالة على اجملاز‬
‫كحْن تَف َ‬
‫َ‬

‫‪ 96‬سورة احلجر‪61/25 ،‬؛ سورة الصاد‪76/66 ،‬‬


‫‪ 97‬سنن أيب داود‪ ،‬اجلهاد ‪66‬‬
‫‪ 98‬سورة املائدة‪3/5 ،‬‬
‫‪ 99‬أ ‪ -‬بديعة‬
‫‪ 100‬سورة اإلنسان‪23/73 ،‬‬
‫‪ 101‬س‪ :‬غريه‬
‫‪99‬‬

‫املخرتع‬
‫اجملاز ما استعمل يف غري ما وضع له لعالقة مسع نوعها كاألسد يف الشجاع للشجاعة إذ َ‬
‫مقبول وهي ابلصحة قاضية فالمينعه التخلف ملانع وحكمه الثبوت خاصا أو عاما داخال فيه احلقيقي أو‬
‫غري داخل وصحة النفي واخللفية الرتجح على املشرتك إلخالله ابلفهم وقال بعض الشافعية ال عموم له‬
‫ألنه ضروري قلنا هي قد تكون يف أتدية العام مث هو أحد نوعي الكالم حىت كان بقيامها وفيه زايدة‬
‫اللطف وقد وجد يف النصوص فالصاع يف خرب ابن عمر رضي هللا عنهما عام يف احلال ألداته واستحالة‬
‫فضل احملل‬
‫‪102‬‬
‫وإىل غريها وهو ابلزمان كون حنو‬ ‫ويتنوع العالقة إىل مشاهبة ولو ‪16[/‬و] اعتبارا كاألسد‬
‫‪103‬‬
‫أو أول حنو أعصر مخرا أو بغريه استعداد كخمر لعصري إهريق أو حلول حنو‬ ‫﴿آتوا اليتامى أمواهلم﴾‬
‫﴿أو جاء أحد منكم من الغائط﴾‪ 104‬أو جزئية حنو ﴿فتحرير رقبة﴾‪ 105‬أو سببية إما يف جنس أو عني‬
‫كرعينا الغيث أو شرطية كالعلم يف املعلوم فاهلبة جماز يف النكاح مطلقا كالبيع للسببية وقال الشافعي رمحه‬
‫هللا هو فيه عليه السالم خاصة لنص اخللوص قلنا قضيته خلوص اجلملة وال نزاع فيه وألن غري النكاح‬
‫والتزويج اليفي ابملصاحل قلنا هي مثراته مث البنية على امللك عليها ولذا لزم عليه مهرها كالثمن وكان هو‬
‫املطلق كاملعتِق على أنه قد صح بغري الدال للنقل فيما وضع له أوىل مث هو مبصححه وهو األصالة إىل ما‬
‫هو من الطرفني ‪16[/‬ظ] كالعلة وحكمها املراد كالشرى وامللك يتجوز منهما إال‪ 106‬ملانع كالتخفيف يف‬
‫نية امللك يف إذاشريت فهو حر فشراه بال مجع يف ملكه ولذا يدين فيه وإىل ما هو من طرف كالسبب‬
‫احملض فاليتجوز من الفرع فالتباع ابلنكاح وتطلق ابلعتق إلفضاء مسببه إىل مسببه‪ 107‬بال عكس خالفا‬
‫للشافعي رمحه هللا ألهنما إزالة الزمة سارية قلنا إزالة امللك أقوى على أن ملكها اليقتضي احلل كما يف‬
‫احملرمة وال البضع كما يف العبد ويستأجر احلر ابلبيع بال عكس وبطالن مضافها إىل املنفعة لعدم احمللية‬
‫‪109‬‬
‫ولذا مل يضف لفظها‪ 108‬أيضا‬

‫‪ 102‬س ‪ -‬كاألسد‬
‫‪ 103‬سورة النساء‪1/4 ،‬‬
‫‪ 104‬سورة النساء‪46/4 ،‬؛ سورة املائدة‪3/5 ،‬‬
‫‪ 105‬سورة النساء‪91/4 ،‬؛ سورة املائدة‪69/5 ،‬؛ سورة اجملادلة‪6/56 ،‬‬
‫‪ 106‬أ ‪ -‬إال‬
‫‪ 107‬أ‪ :‬مسببيه‬
‫‪ 108‬أ‪ :‬لفظا‬
‫‪ 109‬أ ‪ -‬أيضا‬
‫‪100‬‬

‫مث اخللفية يف التكلم ألهنما وصفا اللفظ فالصحة فيه وقاال رمحهما هللا بل يف احلكم ألنه الغرض‬
‫فهي فيه فاليعتق األكرب م نه هبذا ابين الستحالة البنوة فيلغوا قلنا هو كالثنيا تصرف ‪14[/‬و] لفظي وقد‬
‫صح حنوا فتعني جمازا فعتق ولو غري ان ٍو خبالف اي ابين ألنه حمض إحضار خبالف اي حر واي موالي‬
‫‪110‬‬
‫فال كفارة يف‬ ‫للصراحة فيه فيقوم مقام املعىن فهو إبمكاهنا ممتنع فعقد الكفارة ما ينعقد ال العزم‬
‫الغموس لعدم االرتباط خالفا للشافعي رمحه هللا ويفصل إن شاء هللا تعاىل‬
‫وهجرها عادة أو شرعا تعذر النتفاء اإلرادة وقاال رمحهما هللا متعارفه خري من مستعملها يف‬
‫اجلملة للرتجح به قلنا زائد اجلنس اليرجح فال ضرورة للرتك فالأيكل من النخلة جماز من الثمر أو الثمن‬
‫واليضع قدمه من الدخول واخلصومة يف التوكيل من مطلق اجلواب والصيب يف اليكلمه من الذات والرجل‬
‫فيه من الذكر وفاقا والأيكل احلنطة‪ 111‬مما حتويه والشرب ‪14[/‬ظ] من الفرات من مطلقه على اخلالف‬
‫الستعماهلا وتعارفه‬
‫وقد يتعذران ابمتناع احلكم فيلغو ضرورة فال طالق هبذه بنيت أصال إلفضاء األصل إىل الكذب‬
‫أو التكذيب وعدم كون الفرع يف وسعه ملنافاة احلرمة املطلقة للعقد وانتفاء لزوم الطارية مث النسب حيتمل‬
‫الرجوع والتكذيب خبالف العتق‬
‫واليرادان من لفظ للتنايف وترجح األصل خالفا للشافعي رمحه هللا بناء على استعمال املشرتك يف‬
‫معنييه فاليشمل املوايل مواليَهم واألبناء أبناءهم إن وجدا وال اخلمر النبي َذ واللمس املس‪ 112‬إلرادة األصل‬
‫يف غري األخري واجملاز فيه خالفا له رمحه هللا وأما دخول الفروع يف أمان األصول لكفاية الشبهة يف‬
‫املساحمات ولكونه ابلتبعية الينعكس ووقوع اليضع قدمه يف داره ‪15[/‬و] على أنواع الدخول والتصرف‬
‫بعموم اجملاز إبرادة مطلق الدخول ونسبة السكىن ومشول يوم يقدم الليل بغري ممتد كالطالق لكونه مبعىن‬
‫الوقت حنو ﴿ومن يوهلم يومئذ دبره﴾‪ 113‬إذ الزمان معيار ما نسب إليه بال حرف فبامتداده يراد به النهار‬
‫وإال فاآلن ولزوم النذر مع اليمني ابهلل عليه صوم رجب بنيتها حىت يكفر القاضي لكونه نذرا صيغة ميينا‬
‫معىن كشراء القريب مث النية فيها لكوهنا كاملهجورة خبالف املوجب وابلقرينة الصارفة الالزمة إىل ما قرينته‬
‫حسية كالأيكل من هذه النخلة أو القدر‬

‫‪ 110‬س‪ :‬ال لعزم‬


‫‪ 111‬أ ‪ -‬احلنطة‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 112‬أ‪ :‬اللمس‬
‫‪ 113‬سورة األنفال‪23/6 ،‬‬
‫‪101‬‬

‫‪114‬‬
‫واملنقوالت وإىل ما هي عادية كالنذر‬ ‫وإىل ما هي عقلية حنو ﴿واستفزز من استطعت﴾‬
‫ابلصلوة وإىل ما هي عرفية كيمني الفور ‪15[/‬ظ] وإىل ما هي شرعية كما يف التوكيل ابخلصومة وإىل ما‬
‫هي يف املتكلم‪ 115‬حنو ﴿واستفزز﴾‪ 116‬إذ األمر ابملعصية حمال وإىل ما هي يف الكالم لزايدة البعض أو‬
‫‪117‬‬
‫نقصانه كالعنب واملكاتب يف الفاكهة واململوك وإىل ما هي يف الفحوى حنو »إمنا األعمال ابلنيات«‬
‫‪118‬‬
‫لوقوع احلقيقة وعدم كوهنا هبا فالغرض احلكم وإىل ما هي من‬ ‫و »رفع عن أميت اخلطاء والنسيان«‬
‫اخلارج من حال كما يف ميني الفور أو سوق كما يف طلق امرأيت إن كنت رجال إذ الشرط للتعجيز فال‬
‫يكون توكيال أو لفظ كآخر النص يف قوله تعاىل ﴿ومن شاء فليكفر﴾‪ 119‬ألن الوعيد ينفي اخلَِرية قيل‬
‫ومنه مضاف حرمته إىل العني كامليتة ألهنا واحلل وصف الفعل قلنا نشؤها من العني فهو حقيقة‬
‫وبداعيه‪ 120‬الالزم ‪13[/‬و] إىل ما هو معنوي كالتعظيم واملبالغة وزايدة البيان وإىل ما هو بياين كلطف‬
‫الكالم ومطابقة متام املرام وإىل ما هو بديعي كالسجع والعذوبة والوزن والقافية وكافل الكل علم آخر‬
‫ويتصل به حروف املعاين فالواو حملض العطف وهو خالص اجلمع لالستقراء والنقل فهي األصل‬
‫املوجب االفرتاق‬
‫كاملنجز بدليل أن َ‬
‫ّ‬ ‫مث رتب أنت كذا وكذا وكذا بعد الشرط يف غري املوطؤة حىت احتد‬
‫كالتعليق ألهنا مقرر فهو كهو يف السعي كذا كوهنا للجمع فيها عندمها رمحهما هللا ألن املقدر كامللفوظ‬
‫والتعلق جمتمع فيقع به الثلث كمكرر الشرط ومقدم األجزية قلنا ال واسطة يف األول وآخر األخري مغري‬
‫وإبطال هذه حرة وهذه نكاح اثنية ‪13[/‬ظ] املنكوحتني بال إذن إلبطال عتق األوىل حملية الوقف فهي‬
‫للرتتيب لذلك ولذا بطل نكاح اثنية األختني يف اإلجازة املرتبة وبطالن الكل يف العطف كاجلمع لتغري‬
‫‪121‬‬
‫ثلث كل بتساوي القيم وإن‬ ‫األول كما ابلشرط ولذا عتق بقول الوارث أعتق أيب هذا وهذا وهذا‬
‫فصل بني كل عتقني عتق األول بنصف الثاين وثلُث الثالث إلبطاله التوقف مث هي ابلتعلق جتمع فيه‬
‫للفقر إىل األول فاليقدر املثل كما يف جاء زيد وعمرو لعدم الضرورة فإن دخلت هذه فأنت كذا وكذا‬

‫‪ 114‬سورة اإلسراء‪34/27 ،‬‬


‫‪ 115‬س‪ :‬يف التكلم‬
‫‪ 116‬سورة اإلسراء‪34/27 ،‬‬
‫‪ 117‬صحيح البخاري‪ ،‬بدء الوحي ‪2‬‬
‫‪ 118‬وهذا ال يوجد هبذا اللفظ‪ ،‬وأكثر ما يروى بلفظ »إن هللا جتاوز ألميت عن اخلطأ والنسيان«‪ .‬أبو حممد مجال الدين عبد هللا بن يوسف‬
‫بن حممد الزيلعي‪ ،‬نصب الراية ألحاديث اهلداية‪ ،‬مؤسسة الراين‪ ،‬جدة بدون اتريخ‪34/1 ،‬‬
‫‪ 119‬سورة الكهف‪19/26 ،‬‬
‫‪ 120‬أ‪ :‬وبداعية‬
‫‪ 121‬س ‪ -‬وهذا‬
‫‪102‬‬

‫وكذا بعد كلما حل فت بطالقك فأنت كذا ميني واحدة وبدونه يف احلصول صوان عن الالغية فإن دخلت‬
‫فأنت كذا وإن دخلت فأنت كذا بعد كلما حلفت ‪17[/‬و] بطالقك ميينان حلرف التعدد فاليعترب‬
‫األول يف الثاين والزايدة من القرائن كوحدة الثانية يف هذه كذا ثلثا‪ 122‬وهذه كذا للذكر وتستعار للحال‬
‫كأد ألفا وأنت حر فال عتق بال أداء للقران قاال رمحهما هللا ومنه طلق ولك األلف‬
‫الجتماعها بذيها ّ‬
‫ملكان املعاوضة قلنا ليست أبصل فهي لعطف اجلملة فالجيب شيء‬
‫والفاء مطلقا للتعقيب العادي ففي إن دخلت‪ 123‬هذه فهذه ال وقوع إال بتأخري الثانية بال مهل‬
‫ومدخوله معقب كاملعلول فقوله فهو حر بعد بعتُ َكه بكذا قبول وإعتاق لضرورة الرتب ولذا ال عتق يف‬
‫الواو الحتماله الرد ابإلخبار وكان قوله فاقطعه بعد يكفيك قميصا كاقطعه إن كفاين فيضمن ابلعدم‬
‫‪125‬‬
‫خبالفه بدوهنا وابلواو‪17[/ 124‬ظ] ألنه شور لعدم تقيد اإلذن ولتأخر العلل الدائمة للدوام تدخلها‬
‫‪126‬‬
‫ففي أد ألفا فأنت حر عتق حاال كذا أن ِزل فأنت آمن إذ‬ ‫حنو ﴿وتزودوا فإن خري الزاد التقوى﴾‬
‫االمسية ليست جبواب لألمر وتستعار ابنتفاء الزائد على العطف للواو كعليه درهم فدرهم فعليه درمهان إذ‬
‫الرتب خاصة الفعل وهذا متعني‬
‫‪127‬‬
‫ومث للرتاخي يف التكلم لدخوهلا على اللفظ وكماله وقاال رمحهما هللا بل يف احلكم إذ برعاية‬
‫الصورة توصل فيه على أنه هو الغرض قلنا ال كالم فيها وتراخيه برتاخي التكلم المتناع االنفصال إنشاء‬
‫‪128‬‬
‫واحدة يف غري املوطؤة بتأخر الشرط وبتقدمه ينزل‬ ‫وانعدام الفصل إخبارا فأنت كذا مث كذا مث كذا‬
‫الثاين ويتعلق األول للسكوت ‪16[/‬و] املعنوي فيقع عند الشرط يف امللك الثاين ويف املوطؤة ينزل غري‬
‫الثالث ويتعلق هو للوصل يف األول وينزل غري األول للمحلية يف الثاين وقاال رمحهما هللا يتعلقن وينزلن‬
‫ابلرتتيب مطلقا فالتبني غري املوطؤة إال واحدة عند الشرط وتستعار للواو حنو »فليكفر عن ميينه مث ليأت‬
‫ابلذي هو خري«‪ 129‬للرواية املشهورة‪ 130‬وإجياب األمر‬

‫‪ 122‬أ ‪ -‬ثلثا‪ ،‬صح ه‬


‫‪ 123‬س‪ :‬إن خلت‬
‫‪ 124‬س‪ :‬أو ابلواو‬
‫‪ 125‬س‪ :‬يدخلها‬
‫‪ 126‬سورة البقرة‪297/1 ،‬‬
‫‪ 127‬س‪ :‬لرعاية‬
‫‪ 128‬س ‪ -‬مث كذا‬
‫‪ 129‬سنن النسائي‪ ،‬األميان ‪24‬‬
‫‪ 130‬س‪ :‬املشهور‬
‫‪103‬‬

‫وبل لإلعراض عما قبله وإثبات ما بعده متداركا فعليه درهم بل درمهان خالفا لزفر رمحه هللا لنفيه‬
‫املقر به فعليه ثلثة قلنا املنفي االنفراد لتعارفه يف العدد كسين‪ 131‬ستون بل سبعون وعدم كون أنت كذا‬
‫واحدة بل ثنتني ثن تني لعدم التدارك لإلنشائية ولذا صار واحدة يف غريها وكان كنت طلقت ‪16[/‬ظ]‬
‫‪132‬‬
‫ابلشرط األول فيبطل األولية‬ ‫واحدة بل ثنتني ثنتني خبالف التعليق إذ الغرض إفراد تعليق الثانية‬
‫للوصفية ويقدر املثل إعماال ألصل القصد ما أمكن خبالف الواو لالفتقار مث هي بال نص يف النفي‬
‫ولك ن وابلشد للتدارك ابالتساق لكن يف املفرد بعد النفي إثباات للتغاير كما رأيت زيدا لكن‬
‫عمروا واجلملة‪ 133‬بعد اختالف الطرفني كسافر زيد لكن بكر حاضر وقول املقر له أبلف قرض ال لكن‬
‫غصب فلو برهن على دار زيد مث قال ما كانت يل قط لكنها لبكر وقال‪ 134‬بكر وهبنيها بعد القضاء‬
‫فهي لبكر ملقارنة النفي االستدراك لكن الستلزام نفيه تكذيب الشهود ولزوم ثبوته بعد املوجب صار‬
‫حجة عليه فعليه القيمة للمقضي عليه ‪19[/‬و] ولالبتداء يف غريه المتناع العطف َكال أُجيز النكاح‬
‫ولكن أجيزه بكذا إذ اإلثبات مبال اليتسق بنفي األصل فينفسخ ويصري إجازة لآلخر‬
‫ِ‬
‫فتشكك إخبارا وختري‪ 135‬إنشاء المتناع اإليقاع بال تعني والجتماعهما‬ ‫وأو لفرد من املتكثر‬
‫حقيقة وعرفا يف هذا حر أو هذا‪ 136‬اليعتق العبد ابإلشارة إليه واحلر أو عبد‪ 137‬الغري بل يوجب تعيينا‬
‫جربا يف حمل صاحل كالباقي بعد املوت عمال ابجلهتني ولذا أبطله بعدم صالح األخري كالدابة إال بنية‬
‫ملغية لألخري كما يف العبد ابحلر قلنا هو جماز عن املتعني صوان عن اللغو ويلزمه إلغاء األخري أصله صحة‬
‫التكلم وامتناع احلكم وهللا تعاىل أعلم ويف هذا حر أو هذا‪ 138‬وهذا ُخِّري يف أحد األولني كأحدمها حر‬
‫وهذا لتفرد‪ 139‬ذكر األخري ‪19[/‬ظ] وتدخل الوكالةَ فأيهما تصرف صح ال اإلجارَة للجهالة كالبيع إال‬
‫للرتوي كذا املهر عندمها رمحهما هللا إن تغاير ولو وصفا كألف حاال أو ألفني مؤجال‬
‫يف خيار التعيني ّ‬
‫عدل عنه خبالف اخللع لعدم‬
‫وإال فاألقل للتيقن قلنا ابلتخيري تبطل التسمية القاطعة فيتأصل املثل فاليُ َ‬

‫‪ 131‬أ‪ :‬كسنين‬
‫‪ 132‬س ‪ -‬الثانية‬
‫‪ 133‬س‪ :‬ومجلة‬
‫‪ 134‬س ‪ -‬قال‬
‫‪ 135‬س‪ :‬خيري‬
‫‪ 136‬أ‪ :‬وهذا‬
‫‪ 137‬أ‪ :‬العبد‬
‫‪ 138‬س ‪ -‬أو هذا‬
‫‪ 139‬س‪ :‬التفرد‬
‫‪104‬‬

‫‪140‬‬
‫والصيد قيل تكليف مبا اليطاق فالكل‬ ‫أصله لوجود الطالق بال مال وتدخل الكفارة وجزاء احللق‬
‫واجب بدال قلنا يعلم ابلشروع واالختيار وتعمم بنفي ولو معىن كإن فعل هذا أو هذا ألنه نكرة منفية إال‬
‫‪143‬‬ ‫‪142‬‬ ‫‪141‬‬
‫حنو قوله تعاىل‬ ‫أو كسبت يف إمياهنا خريا﴾‬ ‫سبحانه ﴿مل تكن آمنت من قبل‬ ‫بدليل وقوله‬
‫﴿فالصدق والصلى﴾‪ 144‬للنص على نفع اإلميان اجملرد‪ 145‬وبعكسها الواو اجلامعة ‪61[/‬و] فاليشمل‬
‫نفيُه إال بقرينة كما يف اليرتكب الزان واللَ ْوط‬
‫ومنها زايدة ال كما جاء زيد وال بكر ففي اليكلم فالان أو فالان حنث مرة إن كلمهما متفرقا‬
‫كما لو كلمهما معا لوحدة اليمني وتكون لإلابحة فالمتنع اجلمع كاملخرية حنو ﴿أو احلوااي أو ما اختلط‬
‫‪146‬‬
‫اخللو وجوازه يف جالس احلسن أو ابن سريين لعدم إجياب األمر وملعىن بل حنو ﴿أو أشد‬
‫بعظم﴾ بل َّ‬
‫‪148‬‬
‫وعند مالك رمحه هللا هي على أصلها خمرية قلنا ﴿جزاء‬ ‫قسوة﴾‪ 147‬وعليه ﴿أن يقتلوا أو يصلبوا﴾‬
‫سيئة سيئة مثلها﴾‪ 149‬على أنه مأثور لكن يف القتل واألخذ لإلمام القطع معه عند اإلمام رمحه هللا تعاىل‬
‫كتوحدها خالفا حملمد رمحه هللا لظاهر نصه قلنا رواايته متعارضة وعن أيب يوسف‬
‫الحتمال تعدد اجلناية ّ‬
‫‪150‬‬
‫لإلابحة ومبعىن حىت وإىل وإال أن‬ ‫رمحه هللا روايتان ‪61[/‬ظ] مث التعني من القرينة كالثنيا من احلظر‬
‫ابحتمال الغاية وفساد العطف لفظا حنو ﴿ليس لك من األمر شيء أو يتوب عليهم﴾‪ 151‬أو معىن كال‬
‫لَ ِزَمنَّك أو تعطيين حقي فال بر يف اليدخل هذه أو يدخل تلك بال دخول الثانية ّأوال‬
‫وحىت للغاية حنو ﴿حىت مطلع الفجر﴾‪ 152‬وحىت رأسها وتعطّف معها اجلزءَ األفضل أو ارذل يف‬
‫حكم متدرج ولو اعتبارا كمات كل أب يل حىت آدم والناس حىت األنبياء عليهم الصلوة والسالم واستنَّت‬

‫‪ 140‬س ‪ -‬احللق‬
‫‪ 141‬س ‪ +‬وليس منه‬
‫‪ 142‬أ ‪ -‬مل تكن آمنت من قبل‬
‫‪ 143‬سورة األنعام‪256/3 ،‬‬
‫‪ 144‬س ‪ -‬حنو قوله تعاىل والصدق والصلى؛ سورة القيمة‪62/75 ،‬‬
‫‪ 145‬ويف هامش س لينفع اإلميان اجملرد‬
‫‪ 146‬سورة األنعام‪243/3 ،‬‬
‫‪ 147‬سورة البقرة‪74/1 ،‬‬
‫‪ 148‬سورة املائدة‪66/5 ،‬‬
‫‪ 149‬سورة الشورى‪41/41 ،‬‬
‫‪ 150‬س‪ :‬احلضر‬
‫‪ 151‬سورة آل عمران‪216/6 ،‬‬
‫‪ 152‬سورة القدر‪5/97 ،‬‬
‫‪105‬‬

‫الفصال حىت ال َق ْر َعى‪ 153‬وتكون ابتدائية كذلك فيذكر خربه مرة كحىت هند خارجة ويقدر أخرى جمانسا‬
‫‪154‬‬
‫وآخر منتهى كإىل حنو ﴿حىت ‪62[/‬و] تستأنسوا﴾‬ ‫كحىت رأسها مرفوعا ويف الفعل بصدر ممتد ِ‬
‫وحىت خرجت هند وبدونه ككي بسببية الصدر كأسلمت حىت أدخل اجلنة إذ به يقصد اجلزاء كالغاية‬
‫وشرطه تعدد الفاعل لقضية اجملازاة فالثاين هنا اإلدخال السبب لكن ملقصودية الدخول دخل‬
‫عليه وبدونه كالفاء كان مل آتك حىت أتغدى عندك للمناسبة وهذا خمرتع فالبر بال وجود الغاية أو السبب‬
‫أو الفعلني‬
‫ومن البتداء الغاية كسرت من البصرة وقد تبعض وتبني كأعتق من شئت من عبيدي على‬
‫اخلالف وتكون مبعىن الباء حنو ﴿حيفظونه من أمر هللا﴾‪ 155‬وصلةً كما جاء من أحد‬
‫‪156‬‬
‫كأجلت إىل شهر وبدونه متعلق مبدلول للكالم كبعت إىل سنة‬
‫وإىل النتهائها بصدر حمتمل ّ‬
‫وبال احتمال يؤخر الصدر‪ 157‬إن احتمل ‪62[/‬ظ] ِ‬
‫كأنت كذا إىل غد خالفا لزفر رمحه هللا إذ التأجل‬
‫ِ‬
‫نؤجل اإليقاع عربة ابلغرض‬ ‫‪158‬‬
‫بعد الوجود وهو يقع به فيلغو الوصف قلنا ّ‬
‫أت من أوله إىل آخره وبه قال زفر رمحه هللا وقيل‬‫مث القياس عدم دخول احلدين إال بدليل كقر ُ‬
‫يدخل كما يف الوضوء وقيل إن جتانس كرأس السمكة وإال فيخرج كالليل وقيل ابخلارج يعني واملختار أهنا‬
‫ابلتناول مسقط للمابعد أو مؤكد فتدخل ضرورة قامت بنفسها كالرأس أو ال كاملرفق على أن خروج‬
‫املتناول مشكوك ومنه غاية اخليار وأجل اليمني خالفا هلما رمحهما هللا قياسا على اآلجال قلنا بدوهنا‬
‫يتأبد احلكم فهي لإلسقاط فال أتبد يف غري اليمني لعدم العموم ابلوضع قيل وقوهلما رمحهما هللا‬
‫أرجح‪ 159‬ألنه القياس ‪61[/‬و] ودخول املرافق للحكاية كذلك وبعدمه ملد احلكم فتخرج كاخلائط والليل‬
‫للضرورة والشك ومنه عليه من درهم إىل عشرة فعليه التسعة وقاال رمحهما هللا عليه العشرة قياسا على‬
‫األول قلنا دخوله ضروري ألنه املبدأ وألن العاشر غري قائم بنفسه قلنا ال عربة به وعند زفر رمحه هللا عليه‬
‫الثمانية لعدم الدخول وقد مر‬

‫‪ 153‬س‪ :‬الفرعى‬
‫‪ 154‬سورة النور‪17/14 ،‬‬
‫‪ 155‬سورة الرعد‪22/26 ،‬‬
‫‪ 156‬س ‪ -‬بصدر‬
‫‪ 157‬س ‪ -‬يؤخر الصدر‬
‫‪ 158‬س‪ :‬فيلغوا‬
‫‪ 159‬س ‪ -‬أرجح‬
‫‪106‬‬

‫امللصق ال إال أن آذن‬


‫الخترجي إال إبذين يكرره تكرره لعموم املنفي واستثناء َ‬
‫والباء لإللصاق ففي ُ‬
‫ألن تقدير احلرف غري ظاهر والثنيا حيتمل الغاية ألهنما مبيِّنا االنتهاء ويقع إن أخربين بقدومه على‬
‫الصدق لعدم الفعل يف الكذب ال أنه قدم لعموم اخلرب املقدر‪ 160‬للضرورة ولالستعانة وترجع إىل األول‬
‫بيع والكر به سلَ ٌم والتستوعب‪ 161‬احملل كاآللة إذ‬
‫فتصحب الوسائل ‪61[/‬ظ] كاألمثان فبعت العبد ب ُكّر ٌ‬
‫بدونه حيصل الغرض فمسح الرأس جممل ولذا عمل خبرب الناصية مث هو يف التيمم ابملشهور على أنه خلف‬
‫الباقي على حاله‬
‫املستوعب وكل تنصيف يُبقي َ‬
‫وعلى للتعلي ولو معىن كتأمر علينا فيُلزم لركوب الدَّين فعليه ألف دين إال بوصل وديعةٌ وتفيد‬
‫‪162‬‬
‫وعليه طلقين ثلثا على ألف‬ ‫معىن الشرط الستلزامه اجلزاء حنو ﴿يبايعنك على أن اليشركن ابهلل﴾‬
‫لصحة التعليق فال شيء فيما دونه وقاال رمحهما هللا هي كالباء كما يف املعاوضة كبعته على درهم‬
‫للتناسب فيوزَّع قلنا ال تعقيب يف املعاوضة فالشرط كاحلقيقة وتركه يف املعاوضة كاإلجارة لعدم صحة‬
‫التعليق ألنه مقامرة‬
‫ويف للظرف ففي الزمان صح نية ‪66[/‬و] اآلخر إال يف احلذف ِ‬
‫كأنت كذا غدا إال عندمها‬
‫ملخصه قلنا زمانه كاملفعول فيتعني األول للرتجح ويف املكان بال فعل مقدر كالدخول‬
‫رمحهما هللا ألنه َّ‬
‫ِ‬
‫منجٌز لتساوى األمكنة فيوجد املعلَّق مث الفعل كالشرط قيل هو‪ 163‬ملكان التعلق قلنا ال معاقبة ولذا‬
‫ّ‬
‫أنت كذا يف نكاحك خبالف أن نكحتك وال يف مشية هللا تعاىل‪ 164‬خبالف يف علمه تعاىل‬ ‫التطلق يف ِ‬
‫لشهرته يف املعلوم أو تبعيته له قيل كذا يف قدرته تعاىل للتعني وقيل ال لعدم تعني التقدير‬
‫ومع للقران فواحد ًة مع واحدة ثنتان مطلقا كما ابلكناية وتستعار للشرط ِ‬
‫كأنت كذا ثنتني مع‬
‫عتقك للضرورة فال تَبِني للتأخر‬
‫وقبل للتقدمي فواحد ًة قبل واحدة واحدةٌ غري موطؤة وقبلها واحدةٌ ثنتان إذ ال َقْبلِية ابلثانية وال‬
‫قدرة للتقدمي فكان ‪66[/‬ظ] ِ‬
‫كأنت كذا أمس‬
‫ألف وديعةً إال بوصل دين‬
‫وبعد بعكسه وعند للحضرة بال نفي للوجوب النتفاء املنافاة فعندي ٌ‬

‫‪ 160‬أ‪ :‬املقدم‬
‫‪ 161‬س‪ :‬واليستوعب‬
‫‪ 162‬سورة املمتحنة‪21/31 ،‬‬
‫‪ 163‬أ‪ :‬هو هو‬
‫‪ 164‬أ ‪ -‬خبالف أن نكحتك وال يف مشية هللا تعاىل‪ ،‬صح ه‬
‫‪107‬‬

‫وأين وحيث للمكان املبهم ففي حيث شئت اليقع بال مشية يف اجمللس للدخول على األصل‬
‫وإ ْن أصال يف الشرط للتمحض تدخل على املرتدد للحمل واملنع ففي إن مل أطلقك فأنت كذا‬

‫ثلثا يقع عند موت أحدمها ألنه ِّ‬


‫املعني للعدم‬
‫‪165‬‬
‫وعكسه إن يف حنو إن‬ ‫ولو للمضي واستعريت عندان إل ْن حنو ﴿ولو أعجبك حسنهن﴾‬
‫ِ‬
‫دخلت الدار‪ 166‬بال دخول متأخر وال فاء يف جوابه كما ال واو يف‬ ‫كنت قلتُه فال يقع يف أنت كذا لو‬
‫ُ‬
‫ِ‬
‫دخلت وأنت كذا لعدم التعلق وأما الالم فقد تكون حنو ﴿لو‬ ‫إن فلو دخلت فأنت‪ 167‬كذا منجز كإن‬
‫‪168‬‬
‫نشاء ملسخناهم﴾‬
‫‪64[/‬و] ولوال يف املنع كاالستثناء فالدخول يف أنت كذا لوال دخولك مانع الوقوع‬
‫ومىت للوقت الالزم املبهم لدخوهلا على الفعل ففي مىت مل أطلقك يقع كما فرغ ومىت شئت‬
‫اليقتصر على اجمللس لإلهبام ومدخوله مرتدد ومبا مثله إال يف االستفهام للغراقة‬
‫وإذا للظرف كإذا حياس احلَْيس وللشرط بسقوطه كإذا تصبك خصاصة وعندمها رمحهما هللا‬
‫الجيزم ولذا اليبهم زمانه كآتيك إذا امحر البسر ففي إذا مل أطلقك اليقع بال‬
‫ببقائه لكن لنقصان شرطه ُ‬
‫موت للشك ابالشرتاك أو يقع كما فرغ كمىت كما عرف وال يتقيد‪ 169‬طلقي إذا شئت ابجمللس للشك‬
‫كذلك وحنوه مبا إال يف التمحض للثاين‬
‫صفة للنكرة واستثناء ففي عليه درهم غري دانق ‪64[/‬ظ] درهم ابلرفع‪ 171‬وغري دانق‬ ‫‪170‬‬
‫وغري‬
‫ابلنصب عمال ابلثنيا‬
‫وكيف للسؤال عن احلال ولغا إن مل يستقم فيعتق يف أنت حر كيف شئت لعدم كيفية التفويض‬
‫ويقع أصل الواحدة أبنت كذا كيف شئت للتيقن فتَبِني غري املوطؤة وختتار يف اجمللس يف الوصف غريها‬

‫‪ 165‬سورة األحزاب‪51/66 ،‬‬


‫‪ 166‬س ‪ -‬الدار‬
‫‪ 167‬أ‪ :‬وأنت‬
‫‪ 168‬سورة يس‪37/63 ،‬‬
‫‪ 169‬س‪ :‬واليتفيد‬
‫‪ 170‬س‪ :‬غريه‬
‫‪ 171‬أ ‪ -‬ابلرفع‪ ،‬صح ه‬
‫‪108‬‬

‫بال نية وإن اختلفا فيها فرجعية للتعارض فهي‪ 172‬كعدميتها وقاال رمحهما هللا تعليق وصف غري العني‬
‫تعليق األصل إذ به يعرف الوجود فالوقوع ابملشية قلنا هو بعد األصل والوقوع مع اإليقاع‬
‫وكم للعدد املبهم فالشرط كما يف أين وهلا اإليقاع كم شاءت إن مل ينو أو طابقت عربة للتأصل‬
‫ورجعية إن خالفت للتعارض‬
‫الصريح ولو جمازا ظاهر املراد ظهورا بينا كأنت حر وحكمه ثبوت ‪65[/‬و] حكمه بال نية‬
‫ظاهرا الكناية مسترته‪ 173‬كذلك كفارقتك يف البينونة وحكمها العمل ابلدليل وجواب وعدم إثبات املندرء‬
‫ابلشبهة للشبهة ابلقصور فال حد ِّ‬
‫للمعرض كأان لست بزان ونسبتها يف الطالق ولو كناية حقيقة‬
‫لالستتار جمازية ألهنا كناية عن البينونة فتكون بوائن وعند الشافعي رمحه هللا هي رواجع ألهنا كناية عن‬
‫الطالق قلنا فالتَنبِأ عن قطع الوصلة كاعتدي واستربئي وأنت واحدة‬
‫‪174‬‬
‫الرابع الدال ابلعبارة ما دل على املسوق له ولو التزاما ألهنا لفظية حنو ﴿للفقراء‬ ‫التنويع‬
‫‪175‬‬
‫يف إجياب السهم وكل امرأة له فكذا يف إرضاء قائلة نكحت علي فطلقها يف طالق‬ ‫املهاجرين﴾‬
‫الضرة وآية الربوا يف التفرقة وابإلشارة ‪65[/‬ظ] ما دل على غري املسوق له اثبتا نظما لغة ال قصدا حنو‬
‫‪177‬‬ ‫‪176‬‬
‫له يف‬ ‫للرتب على املشتق وكل امرأة‬
‫يف تقدر النفقة ابإلرث َّ‬ ‫﴿وعلى الوارث مثل ذلك﴾‬
‫القائلة للعموم واحلل واحلرمة يف آية الربوا وآية‪ 179‬كفارة اليمني يف أصالة إابحة الطعام‬ ‫‪178‬‬
‫طالق‬
‫‪180‬‬
‫ملكان العارية‬ ‫فالتمليك الحق وقال الشافعي رمحه هللا ميلك قياسا على الكسوة قلنا هو فيها‬
‫فالحيصل الغرض خبالف اإلطعام على أنه اجلعل طاعما وهي اسم الثوب فهي العني‬

‫‪ 172‬أ ‪ -‬فهي‬
‫‪ 173‬أ‪ :‬مسترتة‬
‫‪ 174‬س‪ :‬النوع‬
‫‪ 175‬سورة احلشر‪6/59 ،‬‬
‫‪ 176‬سورة البقرة‪166/1 ،‬‬
‫‪ 177‬س‪ :‬امرة‬
‫‪ 178‬أ‪ :‬الطالق‬
‫‪ 179‬أ‪ :‬أو آية‬
‫‪ 180‬س ‪ -‬فيها‬
‫‪109‬‬

‫‪181‬‬
‫يف النسب وإىل موقوف عليه كآية‬ ‫ويتنوع الزمه إىل ذايت حنو ﴿وعلى املولود له رزقهن﴾‬
‫السهم يف عدم لزوم مثل الزكوة ابلفقر وحكمهما القطع ألن داللتهما لفظية وترجح األول عربة ابلسوق‬
‫وألهنما ‪63[/‬و] لفظان يعمان‪ 182‬فيخصان‬
‫وابلداللة وتسمى فحوى اخلطاب أيضا ما دل على الزم مبعىن لغة ال رأاي كاإلطعام يف التمليك‬
‫لقضائه حاجة أخرى فإلضافته إىل النص يُثبت َّ‬
‫احلد والكفارة خبالف القياس لشبهة اخلطاء‬
‫ويتنوع فرعه إىل املساوي واألعلى ومها إىل اجللي واخلفي كغري األعرايب ِ‬
‫اجملامع ومجاعها وشتم‬
‫األب وإفطار األكل وكقصاص املثقَّل عندمها رمحهما هللا ألنه أبلغ يف الضرب مبا اليطاق وهو ِ‬
‫املوجب له‬
‫بداللة »ال قَ َوَد إال ابلسيف«‪ 183‬فهو ليس بقياس ُلدنُ ّو فرعه على أن ثبوهتا قبله ويصح جزئية املنصوص‬
‫‪184‬‬
‫وحكمه القطع والتأخر من اإلشارة ملزية اللفظ فلذا ن َفى إشارةُ نص ﴿فجزاؤه جهنم﴾‬
‫الكفارَة يف العمد ومل يُثبتها داللةُ اخلطاء دون ‪63[/‬ظ] القود لثبوته ابلعبارة وللثبوت ابملعىن اليعُم‬
‫ب‬‫صُ‬‫كعم اخلَ ْ‬
‫فالخيَص للتفرع إال عند من يعممه َّ‬
‫ُ‬
‫وابالقتضاء ما دل على حمتاج إليه شرعا ال لغة كآية السهم يف ثبوت ملكهم ابحلِْرز وأعتِقه عين‬
‫حمتمل السقوط كالقبول واخليارين ال غريه‬ ‫بكذا يف البيع ألن الصحة به مث لكونه للضرورة مل يثبت معه ِ‬
‫كاألهلية وقبض اهلبة لعدم التأثري ابللزوم فأعتِقه عين بال شيء عن املعتِق وقال أبو يوسف رمحه هللا بل‬
‫كن قلنا العربة لللزوم وعدمه على أنه شرط الشارع واليَعم وإن‬
‫عن اآلمر إذ القبض شرط وقد أسقط الر َ‬
‫ثبت خالفا لزفر رمحه هللا فيه لعدم التوصل إليه وللشافعي رمحه هللا يف األول ألن املقدر كامللفوظ قلنا ال‬
‫ضرورة بعد الفرد فال ثلث يف أنت كذا ‪67[/‬و] وطلقتك واعتدي لشرعية اإلنشاء إال ٍ‬
‫بعموم قبله ابلتنوع‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫اختالف احلكم كاخلروج يف الخيرج و ِ‬
‫البينونة يف أنت ابئن واملساكنة يف اليساكنه فيُ َخص بنية السفر‬ ‫ِ‬ ‫و‬
‫والثلث والبيت أو ابلظهور كال أيكل أكال وإن أكد للمفعولية لوقوعه يف النفي فيصح نيةُ العصيدة كذا‬
‫وسوق مث‬
‫فاعل ومفعول وسبب وحال وصفة وزمان ومكان كزيد وعصيدة وجناية وقيام وكوفية ومجعة ُ‬
‫حنثُه بكل يف كل لوجود احمللوف عليه وعالمته صحة املذكور به شرعا كآية السهم يف سقوط ملكهم‬
‫ابحلرز‬

‫‪ 181‬سورة البقرة‪166/1 ،‬‬


‫‪ 182‬أ ‪ -‬يعمان‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 183‬سنن الرتمذي‪ ،‬الدايت ‪3‬‬
‫‪ 184‬سورة النساء‪96/4 ،‬‬
‫‪110‬‬

‫وشرطه عدم التغري واللغو‪ 185‬ابلظهور والتبعيةُ للمذكور كرقبتُ ِ‬


‫ك كذا فليس منه حنو‪﴿ 186‬واسئل‬
‫‪187‬‬
‫تلخيص وقد يكون بال ضرورة مث‬
‫ٌ‬ ‫ظ]‬ ‫‪67‬‬‫‪[/‬‬ ‫قلنا‬ ‫التقدير‬
‫و‬ ‫للحذف‬ ‫منه‬ ‫بل‬ ‫قيل‬ ‫ابلنقل‬ ‫للتغري‬ ‫القرية﴾‬
‫لتفوق احلاجة‬
‫هو كالداللة إال ابملعارضة ُّ‬
‫تذنيب ال عربة مبفهوم املخالفة يف مسكوت عنه مل يساو احلكم ومل خيرج‪ 188‬منطوقه‪ 189‬خمرج‬
‫‪191‬‬ ‫‪190‬‬
‫أو حادثة أو علم جبهل السامع‬ ‫إذا مل يكن لسوال‬ ‫العادة حنو ﴿ورابئبكم الآليت يف حجوركم﴾‬
‫لتعارض اآلحاد قيل ولعدم وضع النفي يف اإلثبات وابلعكس وهو فاسد ألنه مفهوم والصحيح سكوت‬
‫‪192‬‬
‫النص عما وراءه‬
‫ويتنوع إىل اللقب ولو اسم جنس لفهم األنصار عدم االغتسال ابإلكسال من حديث »املاء من‬
‫املاء«‪ 193‬قلنا هو لالستغراق لكن تعترب السبب للخفاء كيف ولو َدل لَكفر ابلشهادة وك َذب ابلصدق‬
‫وادعاءُ القرائن يرفع‪ 194‬األمان فال ُخيَص حنو »مخس من الفواسق يقتلن«‪ 195‬قيل فبطل العدد ‪66[/‬و]‬
‫اخلاص قلنا الثبوت ابلداللة‬
‫وإىل الصفة حنو ﴿من فتياتكم املؤمنات﴾‪ 196‬ولذا ين ُفر احلنفية من مثل فقهاءُ الشافعية فضالء‬
‫للرتْب‬
‫قلنا هو لفهمهم أو انفهامه يف اجلملة أو الرتك على االحتمال وللتكثري للفائدة قلنا اليُثبته الوضع و َّ‬
‫فعدم أصلي وللرتجيح‪ 198‬للذكر إذ الفرض عدم الغري قلنا‬ ‫‪197‬‬
‫على املوصوف قلنا العلل متزامحة ولو سلم ٌ‬
‫‪199‬‬
‫ممنوع مث انتفاء نسب األخريين بقوله األكرب مين يف ثلثة ولدوا يف بطون للسكوت يف موضع‬ ‫هو‬

‫‪ 185‬س‪ :‬أو اللغو‬


‫‪ 186‬س ‪ -‬حنو‬
‫‪ 187‬سورة يوسف‪61/21 ،‬‬
‫‪ 188‬س‪ :‬وخيرج‬
‫‪ 189‬س‪ :‬منطوقة‬
‫‪ 190‬سورة النساء‪16/4 ،‬‬
‫‪ 191‬أ‪ :‬بسؤال‬
‫‪ 192‬س‪ :‬وراوه‬
‫‪ 193‬سنن الرتمذي‪ ،‬الطهارة ‪62‬‬
‫‪ 194‬أ‪ :‬ترفع‬
‫‪ 195‬سنن ابن ماجة‪ ،‬املناسك ‪92‬‬
‫‪ 196‬سورة النساء‪15/4 ،‬‬
‫‪ 197‬س ‪ -‬على‬
‫‪ 198‬س‪ :‬للرتجح‬
‫‪ 199‬أ ‪ -‬هو‬
‫‪111‬‬

‫البيان ولذا مل يَثبت ابألول خالفا لزفر رمحه هللا لثبوت الفراش به وردمها رمحهما هللا شهاد َة من قال ال‬
‫اآلخر‬
‫أعلم له واراث يف أرض كذا إليراث شبهة العلم يف الغري لكنا نقول حيتمله واملبالغ َة يف الصدق ونفي َ‬
‫فال هتمة به فيه‬
‫فعدم أصلي‬
‫العدم قلنا هو يف االصطالحي ولو سلم ٌ‬ ‫وإىل الشرط ‪66[/‬ظ] الجياب عدمه َ‬
‫فتنكح األمة ولو كتابية عند الطَّول خالفا للشافعي رمحه هللا لنص الطَّول قلنا ينفيه عموم ﴿ما ملكت‬
‫‪200‬‬
‫أميانكم﴾‬
‫‪201‬‬
‫اإلشارة فيتفق‬ ‫وإىل الغاية إذ لواله ملا كان آخرا قلنا هو بدخول املابعد وقيل هو من قبيل‬
‫عليه‬
‫وإىل الثنيا لداللة ال فاضل إال زيد‪ 202‬على إثبات فضله قلنا هو للمدح‬
‫وإىل احلصر كقولنا العامل زيد وإال ألخرب ابألخص لعموم املبتدأ فهو مبعىن الكامل فيَنفي من‬
‫الغري نفيا للكذب قلنا هو مبالغة فال كذب ولو ابألعلم‬
‫‪203‬‬
‫وإىل إمنا خلرب إمنا األعمال وإمنا الوالء قلنا هو لعمومهما‬
‫األصل الثاين السنة ما صدر عن النيب عليه الصلوة والسالم من حديث أو فعل أو تقرير وأقسام‬
‫السابق أقسامها وفيه ‪69[/‬و] تنويعات‬
‫األول الوحي يتنوع إىل ظاهر ُمسع من ملك مبلِّغ معلوم بقاطع كالقرآن أو َوضح إبشارته‬
‫ويسمى خاطر امللك كخرب استكمال الرزق أو أُهلم فتيقن وكلٌّ حجة على كل لنص ﴿لتحكم بني الناس‬
‫‪204‬‬
‫مبا أراك هللا﴾‬
‫ومنع لنص ﴿إن هو إال وحي يوحى﴾‪ 205‬وجلواز اخلطاء فيه واملخالفة‬ ‫ِ‬
‫وإىل ابطن نيل ابجتهاد ُ‬
‫له قلنا الضمري للقرآن ولو سلم فاحلكم به وحي للتعبد وقراره صلى هللا عليه وسلم قاطع على أن‬
‫‪207‬‬ ‫‪206‬‬
‫قد شاور عليه السالم‬ ‫عام والعلل معلومة وقد وجد من البعض وال فصل وأيضا‬ ‫﴿فاعتربوا﴾‬

‫‪ 200‬سورة النساء‪6/4 ،‬‬


‫‪ 201‬أ ‪ -‬قبيل‬
‫‪ 202‬أ‪ :‬زيدا‬
‫‪ 203‬س‪ :‬لعمومها ابحلرف‬
‫‪ 204‬سورة النساء‪215/4 ،‬‬
‫‪ 205‬سورة النجم‪4/56 ،‬‬
‫‪ 206‬سورة احلشر‪1/59 ،‬‬
‫‪112‬‬

‫للخثْ َع ِمية رضي هللا‬


‫األصحاب وأخذ برأيهم فربأيه الشريف أوىل ألنه أقوى على أنه عليه السالم قال َ‬
‫‪209‬‬
‫متضمضت«‬ ‫أيت لو‬ ‫‪208‬‬ ‫ِ‬ ‫ِ‬
‫َ‬ ‫عنها »أرأيت لو كان على أبيك َدين« ولعمر رضي هللا عنه ‪69[/‬ظ] »أر َ‬
‫وأما احتمال ورود وحي سريع فسريع الوهن فجوزه مالك وأبو يوسف والشافعي رمحهم هللا مطلقا‬
‫واملختار أنه عليه السالم ألصالة األول وعدم احتماله اخلطاء أصال ينتظره مث جيتهد‬
‫الحيصر‬
‫التنويع الثاين القول يتنوع إىل بيان االتصال فاخلرب إما رواته يف كل قرن ومرتبة قوم ُ‬
‫واليُتوهم تواطؤهم على الكذب وهو املتواتر كالقرآن وحديث الصلوات وحكمه اليقني ضرورة فيُكفر‬
‫جاحده وإما هم كذلك بعد األول أو األوىل وهو املشهور وحكمه الطمأنينة وظن اليقني لرتجح الصدق‬
‫والتأكد ابلتلقي ابلقبول فيُضلل جاحده وإما ليس كذلك وهو خرب الواحد وإن رواه ‪41[/‬و] األكثر‬
‫وحكمه وجوب العمل به وغلبة الظن عقال ونقال قيل هو يقيين للعمل املستلزم له لنص‪﴿ 210‬وال تقف‬
‫‪211‬‬
‫وقيل ال يبقى ل عدم العلم قلنا ال مالزمة إلطالقه على الظن مث هو يف قوله‬ ‫ما ليس لك به علم﴾‬
‫تعاىل ﴿إن يتبعون إال الظن﴾‪ 212‬لعله ما يف حكم الوهم بدليل اخلَْرص‬
‫عدل‬
‫ب ٌ‬ ‫وإىل الراوي وهو مسلم كمل عقله ضابط َمسع كما هو ف ِهم املعىن ِ‬
‫ظ اللفظ وراقَ َ‬
‫حف َ‬ ‫َ‬ ‫ُ‬
‫الجيرح وضبطه فقها أكمل‬
‫وإىل حاله فإن عرف ابلرواية وكان فقيها جمتهدا كاخللفاء والعبادلة رضي هللا تعاىل عنهم تُرك‬
‫خبربه القياس خالفا ملالك رمحه هللا ألنه حجة إمجاعا قلنا احتمال الرأي أغلب وإن مل يكن جمتهدا كأنس‬
‫وأيب هريرة أو فقيها كبالل رضي هللا عنهم ‪41[/‬ظ] فإن مل يوافق قياسا أصال تركت للضرورة كخرب‬
‫املصَّراة وإن جهل إال حبديث أو اثنني كابن َم ْعبد رضي هللا عنه قُبل إن ظهر يف السلف للسكوت كذا‬
‫َ‬
‫خمتلف ن َقله الثقات إن وافق كخرب ابن سنان رضي هللا عنه يف األَ ْش َجعِية وإن ُرد ُرد كخرب فاطمة‬
‫‪213‬‬

‫رضي هللا عنها يف النفقة وإن مل يظهر ففي الصحايب قيل جيب العمل مطلقا لغلبة احتمال السمع وقال‬
‫املدرك كاملقادير ويرتك يف غريه‬
‫الشافعي رمحه هللا اليقبل لشيوع احلكم ابلرأي واملختار أنه يعمل يف غري َ‬

‫‪ 207‬أ‪ -‬أيضا‬
‫‪ 208‬سنن النسائي‪ ،‬مناسك احلج ‪22‬‬
‫‪ 209‬سنن أيب داود‪ ،‬الصيام ‪66‬‬
‫‪ 210‬أ‪ :‬النص‬
‫‪ 211‬سورة اإلسراء‪63/27 ،‬‬
‫‪ 212‬سورة األنعام‪223/3 ،‬؛ سورة يونس‪33/21 ،‬‬
‫‪ 213‬س‪ :‬التفات‬
‫‪113‬‬

‫شو الفسق ومنه اخلالف‬


‫كضمان األجري املشرتك ويف القرنني األخريين عمل جوازا إن وافق ال بعدمها ل ُف ّ‬
‫يف احلكم بظاهر العدالة والتابعي املفيت صحايب للزحم‬
‫وإىل حال مساعه وهي إما ‪42[/‬و] طرف السماع وعزميته القراءة على احمل ّدث أو العكس‬
‫واألول أوىل قيل بل ا لثاين عربة به عليه السالم قلنا كان منه صلى هللا عليه وسلم أحق على أن رعاية‬
‫الطالب أشد ويف قراءته احملافظة من اجلانبني فيقول فيه حدثين مث كتاب‪ 214‬الغائب ورسالته خطاب ولذا‬
‫وقع هبما التبليغ لكن لشبهة الشبه وجواز الكذب وجب يف حجيتهما احلجة فيقول أخربين ورخصته‬
‫صحت وإال ال إال عند أيب يوسف رمحه هللا‬
‫اإلجازة ابملناولة احملدَّثة أتكيدا لقلة الرغبة فإن علمه اجملاز له َّ‬
‫حصل الغرض ككتاب القاضي قلنا أمر السنة خطري وفيه فتح ابب التقصري وما وقع من السلف‬ ‫إن ّ‬
‫ِ‬
‫عممونه للبلد‬
‫فللتربك ولذا يُ ّ‬
‫أو طرف ‪42[/‬ظ] الضبط وعزميته احلفظ إىل األداء ولذا قل رواية اإلمام رضي هللا عنه ورخصته‬
‫‪215‬‬
‫أبو يوسف رمحه هللا يف معروفه وما عنده‬ ‫ال َكْتب وللقصور انقلب عزمية فاليعمل بال تذكر وجوز‬
‫‪216‬‬
‫حممد رمحه هللا مطلقا ابلعلم للتوسعة كذا‬ ‫ك يف اخلصم وقبل‬
‫كص ّ‬
‫لألمن كسجل يف يده ال يف غريه َ‬
‫خط املعروف يف املعروف ال اجملهول إال بنسبة اتمة وخطوط ترفع التزوير فيقال وجدت خبطه‬
‫أو طرف األداء وعزميته النقل ابلنظم ورخصته ابملعىن إال يف اجلوامع حنو الغُْرم ابلغُْنم واخلراج‬
‫ومنع‬
‫ابلضمان لعدم الفهم والظاهر لغري اجملتهد لعدم الوقوف وصح فيما فوقه لعامل اللغة لعدم االشتباه ُ‬
‫‪218‬‬ ‫‪217‬‬
‫‪41[/‬و]‬ ‫أوجب فحفظ املعىن َو ْعي ويبطله حنو هنى عن بيع الغرر‬ ‫الو ْعي قلنا لو‬
‫مطلقا خلرب َ‬
‫وأجاز العُ ْمري وأبطل الرقيب‬
‫وإىل حمل مسموعه فالعبادات تثبت خبرب الواحد ابلشرائط ولو عبدا أعمى اتب عن قذف‬
‫خرب بريرَة وسلمان رضي هللا عنهما يف الصدقة‬ ‫ِ‬
‫لفوات اإللزام على أنه صلى هللا عليه وسلم قَبل َ‬
‫واهلدية‪ 219‬ومنه شهادة رمضان إذ اللزوم ابلتعدي‬

‫‪ 214‬س ‪ -‬كتاب‬
‫‪ 215‬س‪ :‬جواز‬
‫‪ 216‬س‪ :‬قيل‬
‫‪ 217‬س ‪ -‬لو‬
‫‪ 218‬أ ‪ -‬الغرر‬
‫‪ 219‬س‪ :‬اهلداية‬
‫‪114‬‬

‫ويف الداينة كطهر املاء يعترب خرب غري العدل ابلتحري لعدم التلقي من العدل ال العقوابت‬
‫لالندراء ابلشبهات إال عند أيب يوسف رمحه هللا عربة ابلداللة والشهادة قلنا منت األوىل قطعي وإثبات‬
‫الثانية ابلنص املخالف ولذا خالف فيها الواحد املثْىن خبالفه‬
‫وأما حقوقنا ففي حمض اإللزام كالبيع ال بد مع الشرائط من التمييز والوالية والشهادة والعدد‬
‫‪220‬‬
‫عيوهبن فتقبل شهادة‬ ‫‪41[/‬ظ] إبمكانه ابطالعنا فال شهادة ألعمى وعبد وصيب وفرد إال يف مثل‬
‫الواحدة والعدد أفضل وال لفاسق وإن حكم هبا أمث ومنه شهادة الفطر للنفع واإللزام وفيما ال إلزام فيه‬
‫احلرج ففيه للكافر حرب كالصيب خبالف مثل طهر املاء‬
‫كالوكالة واملضاربة يكتفى ابلتمييز والتحري لعدم َ‬
‫إلمكان العمل ابألصل فال حتري لو أخرباه وما فيه جهته كاحلجر والعزل وفسخ الشركة وإنكاح البالغة‬
‫ففي الفضويل ال بد من العدد أو العدالة توفريا للحظ ال يف غريه كالسفري للنيابة وقاال رمحهما هللا هو‬
‫كالثاين ألهنما معاملة ففيها الضرورة قلنا ترجيح بال مرجح‬
‫وإىل االنقطاع وهو إما ظاهر وهو املرسل وهو من الصحايب مقبول محال على السماع كذا‬
‫‪46[/‬و] من القرنني خالفا للشافعي رمحه هللا الستلزامه القبول من الكل على أن الذات جمهولة والسند‬
‫اليفيد إال إذا روي عن عدل أو عاضده قول صحايب أو أكثر العلماء أو أرسل الغري والشيوخ خمتلف أو‬
‫أسند‪ 221‬كمراسيل ابن املسيب رمحه هللا قلنا معارض ابألول والسند للرتجيح على أن القبول جممع عليه‬
‫من التابعني مث هذا حتمل وهو حتميل فهو فوقه على أن الكالم فيمن اليكذب والثقة اليغفل حىت قُبل‬
‫‪222‬‬
‫واختلف ممن دوهنما لشيوع الكذب والوجه قبوله من الثقة كمحمد بن‬ ‫أخربين ثقة ومن ال أهتمه‬
‫الناطق‬
‫َ‬ ‫احلسن رمحه هللا واملرسل من وجه مقبول لعدم معارضة الساكت‬
‫وإما ابطن وهو إما لنقصان الناقل كالصىب والكفر أو ملعارضة األقوى إما صرحيا كخرب‬
‫الرطَب ابلتمر أو داللة كالشاذ يف البلوى العام‬
‫‪46[/‬ظ] القضاء بشاهد وميني وحديثي الفاحتة وبيع ُّ‬
‫كخرب جهر التسمية ورفع يد الراكع وكمردود األصحاب كحديث زكوة الصيب وقال الشافعي رمحه هللا إن‬
‫أسند وسلم أوجب ترجيحا لالتصال‬
‫وإىل الطعن وهو إما من الراوي فعمله ابملخالف جرح كتزويج عائشة رضي هللا عنها بنت أخيها‬
‫وتردده للعدالة خالفا ملالك وحممد‬
‫وهو يف الشام بعد رواية خرب بطالن النكاح بال ويل كذا نفيُه ُ‬
‫‪ 220‬س ‪ -‬مثل‬
‫‪ 221‬س‪ :‬أو أسند الغري أو أرسل والشيوخ خمتلف‬
‫‪ 222‬س‪ :‬أهتمه‬
‫‪115‬‬

‫والشافعي رمحهم هللا لقصة ذي اليدين ومحال على النسيان قلنا العمل فيها ابلذكر وهو ليس أبدىن من‬
‫تكذيب العادة ولذا َرَّد عمر رواية عمار رضي هللا عنهما كفاية التيمم للجنب ‪44[/‬و] ال قبلها ألن‬
‫الرتك للتفطن كذا املشتبه محال على التقدم وأتويله الظاهر خمتلف ألنه يف اللغة مبجال القرينة حنو »من‬
‫‪223‬‬
‫رواه ابن عباس رضي هللا عنهما وقال التقتل املرتدة وكتأويل ابن عمر رضي هللا‬ ‫بدل دينه فاقتلوه«‬
‫‪224‬‬
‫ابألبدان فحملناه على ما ابلقول حلقيقة البيع وزايدة عن‬ ‫عنهما حديث »البيعان ابخليار ابلتفرق«‬
‫بيعهما ولغريه رد لغريه لتعني القرينة وتركه العمل به عمل مبخالفه لعدم صحة ترك الصحيح أو طعن الغري‬
‫فمن صحايب فيما الخيفى عليه جرح كخرب التغريب الفيما حيتمله كحديث نقض القهقهة كذا من إمام‬
‫انصح فسر مبتفق عليه كنفي العدالة للعدالة ال بغريه كشرب النبيذ كمجمله كغري ثقة والوجه قبوله من‬
‫ثقة ضابط بصري ابألسباب ال من غريه لفساد الغرض فال طعن ‪44[/‬ظ] بتدليس وتلبيس وسباق‬
‫وإرسال ومزاح وحداثة وعدم اعتياد وتكثري املسائل‬
‫التنويع الثالث فعله القصدي املطلق إن علم وصفه فأمته فيه مثله للتأسي إال بدليل كاخلصائص‬
‫وإال قيل نقف يف وصفه للجهل فاليتبع لعدم االمتثال وقيل وصفه اجلواز للتيقن لكنا النتبعه جلواز‬
‫اخلصوص وقيل جيب االتباع لتحذير املخالف واملختار أنه مباح له عليه السالم ولنا اتباعه لقضية البعثة‬
‫وعدم ظهور اخلصوص فال بد له من داللة مث قد جيب له عليه السالم املكروه لنا كتأخري املغرب للتعليم‬
‫جموز‬
‫التنويع الرابع تقرير معلومه عليه السالم كالشركة ما مل يتقرر إنكاره كذهاب كافر إىل كنيسة ّ‬
‫‪225‬‬
‫حلرمة تقرير احملرم خصوصا ‪45[/‬و] إذا استَ ْب َشَر‬
‫تذنيب يلزمنا ما قص‪ 226‬من شرائع من قبلنا بال نكري على أنه شريعتنا خلرب االتباع قيل بل على‬
‫أنه شريعتهم لألمر ابقتدائهم ونص تصديق ما بني يديه إال ابلنسخ وقيل هو يف األصول ويف الفروع‬
‫األصل التخصص زماان ومكاان إال بدليل كلوط وإبراهيم عليهما السالم فاليلزم لقوله تعاىل ﴿لكل جعلنا‬
‫‪227‬‬
‫قلنا الكتاب موروث ابلنص فيملك واختصاص اهلدى ابألصول ممنوع‬ ‫منكم شرعة ومنهاجا﴾‬
‫احلكم إىل العبد خالفا للمعتزلة جلواز فوت‬
‫ُ‬ ‫والنسخ بيان مدة احلكم وهذا من اخلصائص ويفوض‬

‫‪ 223‬صحيح البخاري‪ ،‬استطابة املرتدين ‪1‬‬


‫‪ 224‬صحيح البخاري‪ ،‬البيوع ‪29‬‬
‫‪ 225‬س‪ :‬إذ استبشر‬
‫‪ 226‬أ‪ :‬انقض‬
‫‪ 227‬سورة املائدة‪46/5 ،‬‬
‫‪116‬‬

‫املصلحة الالزمة قلنا بعد املنع لعل االختيار كاشف ويرده حنو لو مسعت ما قتلت ولو قلت ذلك لوجب‬
‫قسم سهم ذوي القرىب واستثناء عباس رضي هللا عنه ا ِإل ْد ِخر‬
‫وطلب عثمان رضي هللا عنه ‪45[/‬ظ] َ‬ ‫ُ‬
‫والثبوت بنص حيتمل الثنيا ال دليل عليه وتوقف الشافعي رمحه هللا وقد مرت احلجج‬
‫‪228‬‬
‫عين‬ ‫تذييل البيان إظهار املراد من كالم سبق أو به تعلق قوال أو فعال حلديث »خذوا‬
‫مناسككم«‪ 229‬و »صلوا كما رأيتموين أصلي«‪ 230‬وإمامة جربيل عليه السالم قالوا يطول فيتأخر قلنا قد‬
‫يكون القول أطول كبيان السجدة على أنه ابلشروع بعد اإلمكان اليتأخر على أنه مل يتأخر عن احلاجة‬
‫قيل وإيثارا لألقوى وهو ضعيف فإذا وردا متفقني فالبيان السابق وإن جهل فأحدمها وخمتلفني القول وإن‬
‫أتخر والفعل ندب أو خمصوص‬
‫‪231‬‬
‫و‬ ‫ويتنوع إىل تقرير وهو أتكيد بقاطع جماز أو خصوص ‪43[/‬و] حنو ﴿يطري جبناحيه﴾‬
‫‪232‬‬
‫﴿كلهم أمجعون﴾‬
‫‪233‬‬
‫يف الزكوة ومسح الناصية‬ ‫وإىل تفسري وهو إيضاح اخلفاء حنو »هاتوا ربع عشر أموالكم«‬
‫فيكون خبرب الواحد مطلقا إلجيابه العمل خبالف تغيري القاطع لعدم إلزامه العلم‬
‫ٍ‬
‫وإىل تغيري وهو ما إبظهار ملراد من صدر من ختصيص بدأً و ثنيا وشرط وحنوها َ‬
‫فيوصل إذ‬
‫اإلجياب ابلتمام خبالف األولني لنص ﴿مث إن علينا بيانه﴾‪ 234‬قيل اليفصل التفسري أيضا وإال لكلف مبا‬
‫‪235‬‬
‫أو العزم مث لدفعه احلاجة اليؤخر‬ ‫اليطاق أو مل يفد اإلنزال قلنا العمل بعد البيان والتنزيل لالبتالء‬
‫قدر وقال الشافعي رمحه هللا األول من الثاين كالثاين عند‬
‫الكل عنها إال عند اجملوز للتكليف مبا اليُ َ‬
‫بعضهم وإن مل يؤخر لعدم ‪43[/‬ظ] االستقالل ملا يف العام من االحتمال ولتأخره يف البقرة وأهل نوح‬
‫عليه السالم ونص ﴿ما تعبدون من دون هللا﴾‪ 236‬قلنا بيان البقرة تقييد واألهل مل يتناول االبن كما يف‬
‫النيب وامللك على أنه مستثىن‬

‫‪ 228‬أ‪ :‬لتأخذوا‬
‫‪ 229‬سنن النسائي‪ ،‬مناسك احلج ‪111‬‬
‫‪ 230‬صحيح البخاري‪ ،‬األذان ‪26‬‬
‫‪ 231‬سورة األنعام‪66/3 ،‬‬
‫‪ 232‬سورة احلجر‪61/25 ،‬؛ سورة الصاد‪76/66 ،‬‬
‫‪ 233‬سنن ابن ماجة‪ ،‬الزكوة ‪4‬‬
‫‪ 234‬سورة القيمة‪29/75 ،‬‬
‫‪ 235‬س‪ :‬لالبتداء‬
‫‪ 236‬سورة األنبياء‪96/12 ،‬‬
‫‪117‬‬

‫متناول الصدر عن الدخول يف احلكم إبال وأخواهتا فهو من‬


‫الثنيا يتنوع إىل متصل مينع بعض َ‬
‫اجملانس ولتجانس املكيل واملوزون الدرهم يف الثبوت يف الذمة‪ 237‬استحسن استثناؤمها منه فهو تكلم‬
‫ابلباقي بعده‪ 238‬حنو ﴿ما كان ملؤمن أن يقتل مؤمنا إال خطأ﴾‪ 239‬واليقال هو منقطع ألنه مفرغ فيقدر‬
‫عام مناسب وقال الشافعي رمحه هللا مانع للحكم ابملعارضة ألنه من النفي إثبات وابلعكس إمجاعا قلنا‬
‫عكسه أيضا جممع عليه فغرضهم عدم النفي ‪47[/‬و] وابلعكس فهو يف وضعه وذاك يف إشارته ولكلمة‬
‫التوحيد قلنا إثباهتا ابلعرف والمتناع إعدام املوجود قلنا اإلخراج أثر الوجود والتكلم نظرا إىل احلكم ويرده‬
‫‪240‬‬
‫ألنه إخبار مث احلكم على األول إسناده إىل املخرج‬ ‫حنو ﴿فلبث فيهم ألف سنة إالمخسني عاما﴾‬
‫وعلى الثاين صدره جماز عما بقي بقرينة اإلخراج وقيل املركب لقب ما بقي عرفا كامسه لغة فاليضري كثرة‬
‫األجزاء وإعراب األول كاملضاف على أنه حنوي وساغ لفحولنا االخرتاع مث هو يف العددي كالتخصيص‬
‫ابلعلم ويف غريه ابلصفة‬
‫وشرطه كونه من موجب قصد ألنه تصرف لفظي فاليستثىن اإلقرار أو اإلنكار من اخلصومة‬
‫عند أيب يوسف رمحه هللا ألن األول ضمين للنيابة والثاين عني قلنا هي جماز ‪47[/‬ظ] عن اجلواب فكل‬
‫‪241‬‬
‫بعض ويستثىن األكثر إال عنده ألنه بيان خمتصر قلنا لو سلم فليس بتقليل ال الكل بلفظه أو‬ ‫منهما‬
‫املساوي أو األعم كنساؤه كذا إال نساؤه أو حالئله وأرقاؤه أحرار أال مماليكه إال مبعقب خيرجه عنها‬
‫الندفاع التدافع كعليه ثلثة إالثلثة إال اثنني فعليه أربعة جمتمعة‬
‫وإذا تعقب ا ملتعاطفة ظهر صرفه إىل ما يليه للقرب وفصله عما سبق على أنه به تندفع الضرورة‬
‫فالحيمل على احملتمل بال داللة وعند الشافعي رمحه هللا إىل الكل عربة حبرف اجلمع قلنا مجعُها حمتمل‬
‫القران ففيه وهو مغري أوىل فمصرف آية القذف الفسق ال مع القبول خالفا له على‬ ‫على أنه الجيب يف ِ‬

‫أن اجلمل متخالفة وال تعليل ابلواو‬

‫‪ 237‬س ‪ -‬الدرهم يف الثبوت يف الذمة‬


‫‪ 238‬أ ‪ -‬بعده‬
‫‪ 239‬سورة النساء‪91/4 ،‬‬
‫‪ 240‬سورة العنكبوت‪24/19 ،‬‬
‫‪ 241‬س‪ :‬فالكل‬
‫‪118‬‬

‫وإىل منقطع ليس كذلك لعدم البعضية حنو ﴿فإهنم عدو ىل ‪46[/‬و] إال رب العاملني﴾‪ 242‬فهو‬
‫مبتدأ ومنه استثناء القذف لقيام الفسق ابلتائب وأما عدم البقاء فحكم يغايره‬
‫التعليق مانع العلة ألن املوجب اجملموع كما عرف يف النظر على أهنا املدخول فزماهنا زمان‬
‫الشرط حتصيال للوصل ابحملل على أن اجلزء ليس بسبب فيُ َعلق ابمللك لتحققه عند السبب وقال الشافعي‬
‫رمحه هللا مينع احلكم ألنه املتأثر على أن الشرط كالظرف قيد للجزاء وهو احلكم وحده على ما فصل يف‬
‫العربية فزماهنا زمان التعليق النعقاد السبب فاليعلق به ألن املعلق الوقوع قلنا بل اإليقاع ولذا ال حنث‬
‫طالق قبل النكاح ِ‬
‫حممله التنجيز مث ذكر مشية من اليظهر‬ ‫قبل الشرط كما حنث يف التقييد به ونص ال َ‬
‫لنا‪ 243‬مشيته تعليق عند حممد رمحه هللا إعماال للصيغة ‪46[/‬ظ] إبطال عندمها رمحهما هللا لعدم التيقن‬
‫أنت كذا خالفا له كذا احلنث‪ 244‬به يف‬‫ويروى العكس من األخريين رمحهما هللا فال وقوع إبن شاء هللا ِ‬
‫ال حيلف بطالقها وإذا دخل على آخر أتخر صوان عن اإللغاء ألن الثاين ليس جبزاء فاليقع إبن دخل إن‬
‫كلم ما مل يكلم أوال مطلقا إال بتخلل اجلزاء فينعقد ابألول وينحل ابلثاين ففي إن شرى عبدا فهو حر إن‬
‫كلم اليعتق إال املشري قبل التكلم وإذا تعقب املتعاطفة كهذا حر وهذه كذا وعليه احلج إن دخل صرف‬
‫إىل الكل لنقصان األوىل ابلتقدم والغري ابلشركة ويتعلقن به إن تقدم وبتوسطها كإن كلم فهي كذا وعبده‬
‫ض َّمت الوسطى إىل األوىل لضرورة تعلق األخرى ‪49[/‬و] إال بتقدم األوىل‬ ‫حر وعليه احلج إن دخل ُ‬
‫على الشرط فتقع هي ابألول والغري ابلثاين دفعا للتقدمي وحتاشيا عن اإلضمار قيل التعليق مبدل لإلجناز‬
‫قلنا احلكم ابق فهو مغري ففي بعته أبلف إال نص َفه نص ُفه ابلكل للتكلم ابلباقي وعلى أن يل نصفه‬
‫ابلنصف ألنه بيع أحدمها مث لكون الدخول ابلتقسيم مل يفسد مع املنافاة‬
‫النوع الرابع بيان الضرورة وهو ما بغري موضوع له ويتنوع إىل ما يف حكم املنطوق لللزوم حنو‬
‫﴿وورثه إبواه فألمه الثلث﴾‪ 245‬يف كون الباقي لألب وبيان حصة املضارب لنصيب الصاحب‬
‫وإىل اثبت حبال املتكلم كالتقرير والسكوت عن تقومي منفعة ولد املغرور وأمه للحرمة بدونه‬
‫وسكوت البكر البالغة يف اإلذن للحياء قاال رمحهما هللا ‪49[/‬ظ] والناكل يف اإلقرار حلقية االمتناع‬
‫فيكذب َحلِفه قلنا حيتمل التورع‬

‫‪ 242‬سورة الشعراء‪77/13 ،‬‬


‫‪ 243‬س ‪ -‬مشية من اليظهر لنا‬
‫‪ 244‬أ‪ :‬حلنث‬
‫‪ 245‬سورة النساء‪22/4 ،‬‬
‫‪119‬‬

‫وإليه لضرورة الكالم كعليه ماية ودرهم أو وقفيز بر‪ 246‬ال وثوب وقال الشافعي رمحه هللا اليفسر‬
‫ابلعطف فعلى ِ‬
‫جممله البيان يف الكل قلنا املماثلة مفسر ولذا مييز آخر العددين وقد فُقد يف الثوب لعدم‬
‫الثبوت يف الذمة َّ‬
‫كاملقدرات‬
‫وإليه لضرر الغرر كسكوت الشفيع يف اإلسقاط ورائي جتارة عبده يف اإلذن خالفا للشافعي وزفر‬
‫للح ْجر قلنا فيه إتْواء األموال فيُدفع دفعا للضرار خبالف بيعه‬
‫رمحهما هللا الحتمال فرط الغيظ وقلة املراقبة َ‬
‫ملك املوىل ألنه إلزام ضرر الزوال فاليلزمه السكوت‬
‫اخلامس بيان التبديل وهو ما بورود دليل خمالف حلكم متقدم فهو فينا نسخ ‪51[/‬و] ويف‬
‫األصل بيان متام املدة عمال ابلدليل مث هو جائز عقال ونقال خالفا لغري العيسوية من اليهود قالوا ألنه‬
‫تناقض حمال على أنه بال حكمة عبث وظهورها جهل ابلعواقب قلنا هو إهناء وال متمسك هلم بفداء‬
‫إبراهيم عليه السالم لبقاء حكم الذبح ولذا كان مص ِّدقا للرؤاي وإلزام نسخ ِحل األخوات مبناه كون‬
‫ص بدينهم نقال من كتاهبم وسنتهم قلنا كتاهبم حمرف ولذا ختالفت‬
‫اإلابحة األصلية حكما وبعضهم خيُ ّ‬
‫أحكامهم وما صح منهم التواتر على ما صح وواقع قيل الشرائع موقتة للبشارة بشريعتنا ِ‬
‫وعدم الفصل قلنا‬
‫املقرر فهي مطلقة يفهم منها التأبد فنقضه نسخ ونقضه مبثل أمر القبلة ضعيف لصحة‬
‫لو صح لزم توقّت َّ‬
‫املنع‬
‫وحمله ‪51[/‬ظ] حكم شرعي فرعي غري موقت وال مؤبد ولو داللة حنو »اجلهاد ماض إىل يوم‬
‫القيمة«‪ 247‬واختلف يف حمكوم به ٍ‬
‫مقيد أو حكم كذلك مثل صوموا أبدا أو الصوم جيب أبدا عربة ابلقيد‬
‫وعدم قطعية الوجوب‬
‫وشرطه التمكن من العقد ال الفعل للعموم وعدم السقوط قيل بل منه ألنه بيان مدة العمل‬
‫ويرده نسخ غري اخلَمس من اخلمسني ألنه‬
‫ابلبدن ألنه الغرض قلنا هو تبَع ولذا سقط ابلعذر كاحليض ّ‬
‫بعد عقده عليه السالم قبل عمله وليس من هذا الفداءُ للقطع ابلتمكن فيه‬
‫كنت هنيتكم عن‬ ‫‪ِ 249‬‬ ‫‪248‬‬
‫مث جيري يف األصلني مطلقا حنو ﴿فاقتلوا املشركني﴾ يف الصفح وسنة » ُ‬
‫زايرة القبور أال فزوروها«‪ 250‬ونص القبلة يف التوجه إىل بيت املقدس وكان ابلسنة وخ ِرب »ال ‪52[/‬و]‬

‫‪ 246‬س ‪ -‬بر‬
‫‪ 247‬سنن أيب داود‪ ،‬اجلهاد ‪66‬‬
‫‪ 248‬سورة التوبة‪5/9 ،‬‬
‫‪ 249‬س ‪ -‬يف الصفح‬
‫‪120‬‬

‫وصية لوارث«‪ 251‬يف آية الوصية مث الينفيه تولّيه تعاىل بقوله ﴿يوصيكم هللا﴾‪ 252‬وال قولُه عليه السالم‬
‫»إن هللا أعطى كل ذي حق حقه«‪ 253‬لسكوهتما عما وراءمها فاليبعد ثبوت الغري ابلغري وانتساخ إمساك‬
‫‪254‬‬
‫للطعن وامتناع التبديل‬ ‫الفواحش مبنسوخ التالوة وقال الشافعي رمحه هللا ال نسخ للمتحالف‬
‫وللعرض‪ 255‬على الكتاب نصا وكونه مبينا وتبياان لكل شيء فال مرجع غريه قلنا بعد ما ُوجد الطعن‬
‫اليفيد على أنه قد يعم والتبديل التحريف على أن السنة وحي والعرض ابلشك يف السند أو ِ‬
‫جهل‬
‫‪256‬‬
‫املتلو بغريه على أنه المينَع‬
‫ّ‬ ‫التاريخ والتبيني التبليغ على أن الالزم كونه عليه السالم مبينا فله بيان مدة‬
‫بيا َن الغري والبيا َن ابلغري على أن فيه إعالء ‪52[/‬ظ] رتبة السنة فاليُتَحاشى عما يقال‬
‫لنص ﴿أنت خبري منها أو‬‫مث الناسخ أخف وأشق كتعني الصوم خالفا للشافعي رمحه هللا ِّ‬
‫مثلها﴾‪ 257‬قلنا هي يف احلكمة أو الثواب على أنه مل يقل خبريية نفس الناسخ وال نسخ يف القياس ألنه‬
‫مظهر وال اإلمجاع لكونه بعد االنقطاع وإن أثبته كما يف نكاح املتعة وال املتواتر ابآلحاد للضعف بل‬
‫ابملشهور ألنه بيان له جهة التبديل فيعمل فيه الوسط كذا الثابت ابلداللة ابألصل واألصل وحده ألنه‬
‫رفع امللزوم ال العكس ألنه نفي الالزم‪ 258‬وإن جوز مطلقا للغريية ومنع كذلك لالستلزام والتبعية خبالفه‬
‫‪259‬‬
‫نص ولو من صحايب‬
‫نسخ الفرع فإن مل يعرف اتريخ الناسخ وال َّ‬ ‫القياس إذ الرتب على العلة فيلزم‬
‫ُ‬
‫رفع حك ِم القاطع‬ ‫تُوقِّف ُ‬
‫والخي ّري الستلزامه َ‬
‫ومنع‬
‫‪51[/‬و] ويتنوع املنسوخ إىل ما يف تالوته كآية الرجم وإىل ما يف حكمه كسورة الكافرون ُ‬
‫أبن احلكم ابلنص وهو به فال انفراق قلنا ال تالوة يف الرجم وللنظم أحكام وإىل ما فيهما كبعض‬
‫األحزاب ومنه الصحف وإىل ما يف وصف‪ 260‬حكمه بزايدة جزء أو شرط أو رفع ملفهوم املخالفة كما لو‬

‫‪ 250‬سنن الرتمذي‪ ،‬اجلنائز ‪31‬‬


‫‪ 251‬صحيح البخاري‪ ،‬الوصااي ‪3‬‬
‫‪ 252‬سورة النساء‪22/4 ،‬‬
‫‪ 253‬سنن الرتمذي‪ ،‬الوصااي ‪5‬‬
‫‪ 254‬هذا خطاء ولعل الصواب املتخالف‬
‫‪ 255‬س‪ :‬والعرض‬
‫‪ 256‬أ‪ -‬مدة‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 257‬سورة البقرة‪213/1 ،‬‬
‫‪ 258‬أ ‪ -‬ال العكس ألنه نفي الالزم‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 259‬س‪ :‬فيلزمه‬
‫‪ 260‬س‪ :‬وصفه‬
‫‪121‬‬

‫الزْهو بعد قوله »هنى رسول هللا صلى هللا عليه وسلم عن بيع التمر حىت يَ ْزُه َو«‪ 261‬قيل‬
‫قال ال بيع بعد َّ‬
‫خري بني اثنني كاحلكم بيمني وشاهد أو يف تغيري‬
‫هو هنا فقط وقيل بل نسخه يف زايدة اثلث بعد ما ّ‬
‫‪262‬‬
‫األصل ابلزايدة أبن يوجب اإلتيان ال هبا اإلعادة كتثليث الفجر ووضوء الطواف وقيل بل كوهنما‬
‫واحدا فليس منه الوضوء بل التثليث‬
‫وقيل إن كان املبدل ‪51[/‬ظ] حكما شرعيا لعدم حملية األصلي وهو خمتار اجلَ ِّد رمحه هللا تعاىل‬
‫يف حمصوله‪ 263‬وقال الشافعي رمحه هللا هو تقرير للضم قلنا هو رفع حرمة الرتك أو اإلجزاء إن قيل حرمة‬
‫خري بني التيمم والتوضي ابلتبيذ وبني‬
‫الرتك لعدم اخللف فتُبىن على العدم األصلي فالتكون حكما ولذا ّ‬
‫الغسل واملسح ابآلحاد فال نسخ بزايدة اليمني قلنا هي عندان‪ 264‬ابلنص ال به واالستخالف غري التخيري‬
‫ألنه اإلبقاء ابلنائب وهو إشاعة احلكم إىل غري املتعني ولذا لزم ال َق ْفو فيه دونه ونص الشهادة بيان‬
‫الواجب فيها فالزايدة نسخ ولذا عد بدعة على أنه يف التيمم والغسل ابملشهور فال زايدة ابآلحاد والرأي‬
‫خالفا له فال إميان يف كفاريت‪ 265‬اليمني والظهار فال تغريب‪56[/ 266‬و] يف احلد فرضا وال وجواب ألن‬
‫األول شرط وتبع وخرب التغريب غريب ووجوب الفاحتة والتعديل ألصالة الصلوة وهلذا قال اإلمام سراج‬
‫األمة رضي هللا عنه به فيها دونه مث الوجوب ليس بزايدة لإلجزاء بدونه فهي يف االفرتاض‬
‫األصل الثالث اإلمجاع اتفاق جمتهدي أمتنا يف عصر على حكم شرعي حادث‬
‫مث هو ممكن خالفا للنظام المتناع النقل إىل أهله املنتشر يف الغاية يف العادة قلنا وجد من جد‬
‫معدوم لعدم النقل الواجب قطعا وعن ظين ممتنع لتباين القرائح قلنا يغين عنه‬
‫ٌ‬ ‫وألن الوفاق عن قاطع‬
‫اإلمجاع وقدح‪ 267‬االختالف يف الدقائق‬
‫ومعلوم خالفا للبعض المتناع معرفة العلماء شرقا وغراب ‪56[/‬ظ] فضال عن تفاصيل أحكامهم‬
‫ٌ‬
‫قلنا تشكيك يف الضروري للقطع بوقوعه يف تقدمي القاطع‬
‫ومنقول خالفا للبعض لعدم قطع اآلحاد وانعدام القاطع عادة وقد عرف‬
‫ٌ‬

‫‪ 261‬صحيح البخاري‪ ،‬البيوع ‪96‬‬


‫‪ 262‬س‪ :‬بكوهنما‬
‫‪ 263‬س ‪ -‬يف حمصوله‬
‫‪ 264‬س‪ :‬عند‬
‫‪ 265‬س ‪ -‬كفاريت‬
‫‪ 266‬س‪ :‬وال تغريب‬
‫‪ 267‬أ‪ :‬وقطع‬
‫‪122‬‬

‫وقاطع عقال ونقال وقال املخالف الكتاب مبني والرد يف املتنازع إىل هللا والرسول ابلنص ولذا مل‬
‫ٌ‬
‫يذكره معاذ رضي هللا عنه قلنا اجملمع عليه ليس مبتنازع فيه قيل واخلطاب فيه للصحابة وهو ضعيف‬
‫لظهور العموم على أن غايته الظهور ودليلنا قاطع وعدم الذكر للعدم حينئذ‬
‫وله تنويعات األول ركنه االتفاق وعزميته تكلم الكل أو عملهم ورخصته كونه من البعض‬
‫بسكوت الباقي بعد البلوغ ومدة التأمل خالفا للشافعي وابن أابن رمحهما هللا ‪54[/‬و] يف رواية‬
‫الحتمال التأمل وشبهه كاهليبة كما قاله‪ 268‬ابن عباس رضي هللا عنهما يف العول ولسكوت علي رضي‬
‫ِ‬
‫وقسمة فاضل الغنائم إىل السؤال قلنا هو بعد ما قلنا حرام وهم اليتّهمون به وال‬ ‫هللا عنه يف اإلمالص‬
‫صحة لألثر‪ 269‬ألن عمر رضي هللا عنه ألني الناس للحق وكان يقدمه يف كثري من األمور وقد تكلم علي‬
‫رضي هللا عنه يف اجمللس فسكوته للتعظيم أو كأ ّن قوله كان أحسن‬
‫الثاين أهله يف غري قطعي‪ 270‬املستند جمته ٌد غري فاسق وال مبتدع وال ماجن لعدم رأي العامي‬
‫وهتمة الغري ويف قطعيه‪ 271‬كأصول الشرايع الكل إذ بتأكيد اإلمجاع حيل العامي حملَّهم‬
‫الثالث شرطه اتفاق الكل ألنه خاصة األمة أو عدم تسويغ اجتهاد املخالف كما يف حل‬
‫تفاضل الربوي وخمالفة اتبعي بالل رضي هللا عنهم ‪54[/‬ظ] ال بلوغهم حد التواتر خالفا للبعض ألنه‬
‫ث ومنه اخلطاء وال العرتة‬
‫قاطع قلنا األدلة عامة وال وفاق املدنيني خالفا ملالك رمحه هللا لنفيها اخلَبَ َ‬
‫‪272‬‬
‫منصوص قلنا أهل البيت أمهات املؤمنني والرجس‬‫ٌ‬ ‫رجس وطهرهم‬
‫ٌ‬ ‫خالفا للزيدية واإلمامية ألن اخلطاء‬
‫الشرك أو اإلمث واخلطاء االجتهادي يثاب به ولذا مل يقدم روايتُهم ومل ُخيَطّأ خمال ُفهم وال الشيخني خالفا‬
‫شطر دينكم وال األئمة خالفا ألمحد وأيب حازم القاضي‬
‫للبعض ألمر االقتداء هبما قلنا ينفيه خذوا َ‬
‫يرده أصحايب كالنجوم وال الصحابة رضي هللا عنهم خالفا له‬
‫رمحهما هللا لألمر مبالزمة سنتهم قلنا ّ‬
‫مشرف واالجتهاد ابألهلية‬
‫وللظاهرية ألهنم هم األصول وال ُقدوة بعد الرسول صلى هللا عليه وسلم قلنا هو ّ‬
‫وال األكثر خالفا له وحملمد رمحهما هللا ‪55[/‬و] وهو خمتار اجلد رمحه هللا لسنة »عليكم ابلسواد‬

‫‪ 268‬أ‪ :‬قال‬
‫‪ 269‬أ ‪ -‬لألثر‬
‫‪ 270‬أ‪ :‬القطعي‬
‫‪ 271‬أ‪ :‬قطعيته‬
‫‪ 272‬أ ‪ -‬وال العرتة خالفا للزيدية واإلمامية ألن اخلطاء‪ ،‬صح ه‬
‫‪123‬‬

‫‪273‬‬
‫قلنا هو كل األمة املطلقة وداللة افعل غري قاطع وال انقراض العصر خالفا له وللشافعي‬ ‫األعظم«‬
‫وابن فورك ألنه القاطع جملال الرجوع قلنا هو توهم مث قال بعضهم إنه ينعقد مث اليبقى بعده وقيل الينعقد‬
‫وال لالحقه‪ 274‬عدم اختالف السابق خالفا له ولألشعري لبقاء دليله املب ّقي للخالف قلنا اإلمجاع رافع‬
‫له وألنه تضليل بعض السلف قلنا هو إما خطاء اجملتهد أو ظهور األقوى كنزول نص خالف القياس إال‬
‫على اثلث مطلقا إذ احلق اليعدو أقاويلَهم قيل بل إن أبطل اإلمجاع وإال مل خيالف جمته ٌد جمتهدا وافق يف‬
‫خالفية وقيل خبصوص هذا ابلصحابة للسبق والفضيلة‬
‫الرابع حكمه إكفار اجلاحد قطعيا ‪55[/‬ظ] معلوما ضروراي كالصلوات وإال مل يكفر وفاقا‬
‫ابنتفاء األول وخالفا ابنعدام الثاين‬
‫تذنيب سند مستقله كقياس اخلالفة على اإلمامة ظين قيل سند قطعيه‪ 275‬قطعي للتفرع قلنا هي‬
‫للكرامة على أن القطع قاطع لالستقالل‬
‫ونقله إما ابلتواتر أو الشهرة أو اآلحاد وأقواه إمجاع الصحابة ابالنقراض فهو‪ 276‬كاآلية إال‬
‫سكوتية مث من بعدهم فيما ال خالف هلم فهو كاملشهور مث فيما فيه خالفهم فهو كخرب اآلحاد ويف‬
‫حكمه ما رجع منه الواحد فصح تبديله يف عصر أو عصرين‬
‫األصل الرابع القياس إابنة مثل احلكم يف مثل املعلل مبثل العلة ابلرأي وقيل تعدية احلكم بعلة‬
‫متحدة مل تدرك لغة مث هو حجة مظهرة ابألصول خالفا لبعض الظاهرية مطلقا ‪53[/‬و] ولبعضهم يف‬
‫الشرعيات عقال وقيل مسعا ألن الكتاب تبيان وفيه كل رطب وايبس مث أنه ضالل وإضالل ابلنص‬
‫حق قاد ٍر على القاطع فاليتصرف فيه سيّما مبا فيه الشبهة على أنه به يُدان هللا تعاىل فال مدخل‬
‫واحلكم ّ‬
‫املدعو إليه ابلنص‬
‫فيه للعقل كاملقادير وإيضا العمل ابألصل ممكن وهو ّ‬
‫ومدرٌك عقال أو‬
‫مث نص املشاورة يف احلرب على أن العمل فيه ابألصل غري ممكن وهو حق العبد َ‬
‫حسا فال نزاع فيه ِ‬
‫كقيَم املتلَفات قلنا الكتاب اللوح على أنه قد يشمل ابملعىن وكونه إضالال يف كونه من‬
‫غري أهله لشهادة نصه مث هو يف حقه تعاىل إبذنه وغالب الظن علم وال قياس فيما اليعقل واألصل ليس‬
‫وحل ما مل ينص حرمته ابلنص‬
‫مبثبت ُّ‬

‫‪ 273‬ابن حنبل‪156 ،4 ،‬‬


‫‪ 274‬أ‪ :‬حىت لالحقه‬
‫‪ 275‬أ‪ :‬قطعية‬
‫‪ 276‬س ‪ -‬فهو‬
‫‪124‬‬

‫وفيه تنويعات ‪53[/‬ظ] األول شرطه عدم كون أصله خمتصا حبكمه نصا كشهادة حزمية رضي‬
‫هللا وحده واخلصائص أو معدوال به عن سننه‪ 277‬إما لعدم عقل العلة كاملقادير أو النتفاء النظري كالعقل‬
‫إحداث‬
‫ٌ‬ ‫رفع أو‬
‫ورخصة السفر أو الثنيا كأكل الناسي وقيمة منفعة اإلجارة وأن اليتغري احلكم أصال ألنه ٌ‬
‫‪279‬‬ ‫‪278‬‬
‫املعدَّى حكما اثبتا أبحد األدلة السالفة أو القياس اخلفي متعداي‬
‫وهذا إابنة أو تعدية وأن يكون َ‬
‫تقوم ملنفعة املغصوب كاإلجارة واليُع ّذر اخلاطئ كالناسي على أن النسيان‬
‫نص فيه فال ّ‬
‫إىل فرع نظريه وال ّ‬
‫جمبول عليه فهو فوق اخلطاء واليشرتط التمليك يف طعام الكفارة كالكسوة لعمومه اإلابحة ‪57[/‬و] وال‬
‫ٌ‬
‫اإلميان يف رقبة غري القتل وال نية يف الوضوء كالتيمم ألن شرعه بعده‪ 280‬واليقاس اللغة ألن املعدَّى ليس‬
‫حبكم فالنبيذ ليس خبمر للشدة وال اللَّ ْوط زان لقضاء الشهوة وحده عندمها رمحهما هللا ابلداللة لتفوقه‬
‫على الزان لتأبد حرمته وضياع مائه قلنا شهوة الزان من الطرفني وولده هالك بنسله وبه يفسد الفراش‬
‫ابللعن وقد يعزل املاء وحيد ابخلمر املمكن ختليله ال البول وال حكم نسخ للتالشي أو ثبت جبلي لضياع‬
‫‪281‬‬
‫الوسط ابحتاد العلة وعدمه بعدمه واليلحق ذمي مبسلم يف الظهار ابلطالق لعدم أتهله للتكفري للكفر‬
‫املقلي بغريه واحلنطة‬
‫فالينتهي احلرمة فيتغري احلكم كذا العددي ابلكيلي يف الربوا مث عدم التناهي يف ّ‬
‫للتيسر فإسقاطه‬
‫حال مبؤجله لنصه على أن األجل خلف الوجود ّ‬ ‫سلم ٌ‬‫ابلدقيق ‪57[/‬ظ] لغو للصنع وال ٌ‬
‫ِ‬
‫وسقوط حق الفقري من العني يف الزكوة‬ ‫ِ‬
‫االستثناء‬
‫تغيري وتسوية سنة الربوا ابلكيل للنص عليه يف األخرى و‬
‫‪282‬‬
‫ابلداللة والتعليل ابحلاجة لبيان صالحيته احلادثة فالتغيري معه وذكر أصناف مصارفها للع ّد إذ الالم‬
‫لالختصاص أو العاقبة على أن املراد اجلنس لالستحاله يف الكل والتكبريُ التعظيم فالتغيري بتجويز الغري‬
‫احلدث الغري املعقول رفعه‬
‫ابلداللة وصحة استعمال املائع يف اخلبَث للقلع احملسوس ولذا مل جيز يف َ‬
‫عدم عقل طهر املاء‪ 283‬املالقي‬
‫امللوث بطبعه مث ُ‬
‫فاليُزيله إال املزيل طبعا ولذا اليُنوى فيه كما يف التيمم ّ‬
‫غري ضائر ‪56[/‬و] للحرج‬

‫‪ 277‬أ‪ :‬سنته‬
‫‪ 278‬أ‪ :‬إانبة‬
‫اليتأخر شرعُ حك ِم األصل عن الفرع ألنه ثبوت يف الفرع بال مثبت‬
‫َ‬ ‫‪ 279‬أ ‪ +‬وأن‬
‫‪ 280‬س ‪ -‬وال نية يف الوضوء كالتيمم ألن شرعه بعده‬
‫‪ 281‬أ ‪ -‬للكفر‬
‫‪ 282‬أ‪ :‬الالزم‬
‫‪ 283‬أ ‪ -‬املاء‬
‫‪125‬‬

‫الثاين ركنه متنوع إىل أصل هو املشبه به كالرب يف الربوا قيل بل حكمه كحرمة التفاضل وقيل بل‬
‫دليله كحديثه وإىل فرع هو املشبه كاأل َُرَّز والنورة أو حكمه وإىل حكم األصل وهو أثر اخلرب وإىل جامع‬
‫املعرف ويَرد العالمةُ وقيل بل املؤثر يف احلكم أعين الوجوب احملدث‬‫ويسمى العلة واملناط فقيل هو ِّ‬
‫واملختار‪ 284‬أنه علم حكم يشمله النص وجيعل الفرع نظريه فيه لوجوده فيه من وصف ٍ‬
‫الزم كالثمنية يف‬ ‫َ‬
‫عارض كالكيل للربوا جل ٍي كالطوف لعدم التنجس أو خف ٍي كالقدر واجلنس مفرد كالثمنية أو‬ ‫ٍ‬ ‫الزكوة أو‬
‫مركب كالقدر واجلنس‪ 285‬اس ٍم كالدم يف املستحاضة أو حك ٍم ككونه دينا لقضاء احلج وعلةَ ِ‬
‫قياس املدبر‬
‫ٍ‬
‫منصوص ‪56[/‬ظ] كالطوف أو ال كعلة املدبر‬ ‫على أم الولد‬
‫مث األصل يف األصول قيل أن اليعلل لتأصل الصيغ يف الوجوب وتعارض األوصاف إال بدليل‬
‫مرجح قلنا النص مظهر والداعي هي العلة ولو سلم فهو لإلثبات يف الفرع مث القياس حجة بال تفرقة‬
‫واملرجح معني فيعلل فقيل بكل وصف ممكن لعدم التعني قلنا فيسقط االبتالء وقال الشافعي رمحه هللا‬
‫بعض‪ 286‬األوصاف مع ِّدية وبعضها‪ 287‬قاصرة فيميز فقيل ابإلخالة وقيل مع شهادة األصول‬
‫وحنن نُْلزم قبله الداللة على التعليل يف اجلملة إذ منها ما اليقبله كما يف الوضوء والظهور دافع‬
‫فيقام لإللزام كقولنا يف خرب بيع الذهب مبثله إنه معلل يف التعيني ولذا تَ َعدَّى إىل احلنطة ابلشعري وإىل‬
‫الطعام ابلطعام عندكم فيعلل ‪59[/‬و] يف املماثلة أيضا ألهنما من ابب الربوا مث ربوا الفضل أثبت ألنه‬
‫احلقيقة فيعلل فيه كذلك‬
‫والنُعلِّل ابلقاصرة كالثمنية يف الربوا إال ابلنص كما يف السرقة والسهم خالفا للشافعي رمحه هللا‬
‫لإلخالة قلنا التعليل لالعتبار فيلزم التأثري‬
‫وأما تقريب احلكم إىل القبول فليس بشيء ألن الفائدة إثباته وال مبختلف يف وجوده يف أحد‬
‫احمللني النتفاء اجلامع كقياسهم األخ على ابن العم يف عدم العتق ابمللك ابلتكفري ابإلعتاق لعدم وجود‬
‫العتق يف األصل و ِ‬
‫اإلعتاق يف فرعه وكقوهلم بعدم التعليق ابمللك للعدم يف قوله زينب اليت أتزوجها كذا ألن‬
‫ٍ‬
‫مكاتب قتل عن ‪59[/‬ظ] وفاء‬ ‫منجز وال مبختلف العلية كقوهلم ال قصاص يف العبد لعدمه يف‬
‫األصل ٌّ‬

‫‪ 284‬س ‪ -‬واملختار‬
‫‪ 285‬س ‪ -‬مفرد كالثمنية أو مركب كالقدر واجلنس‬
‫‪ 286‬أ ‪ -‬بعض‬
‫‪ 287‬أ ‪ -‬بعضها‬
‫‪126‬‬

‫ٍ ‪288‬‬
‫كمؤدي‬
‫وارث غري السيد ألهنا يف األصل جهالة املستحق ال الرق وال مبا معها الفرق كقوهلم املكاتب ّ‬
‫بعض البدل يف عدم التكفري به قلنا األداء لنقصه مانع فهو للقياس مبطل‬
‫ُّ‬
‫فالدال بوضعه صريح‬ ‫ويتنوع معرفها إىل اإلمجاع كالصغر لوالية املال فكذا للنكاح وإىل النص‬
‫‪289‬‬
‫مث ما ظهر فيها مبرتبة كالالم جملال الغري حنو‬ ‫وأقواه ما صرح بعليته ككي حنو ﴿كي اليكون دولة﴾‬
‫﴿لدلوك الشمس﴾‪ 290‬مث أبخرى كأ ّن وفاء الشارع إلضمار الالم حنو ﴿فاقطعوا أيديهما﴾‪ 291‬و ﴿إن‬
‫النفس ألمارة ابلسوء﴾‪ 292‬والتقربوه طيبا فإنه حيشر يوم القيمة ُملَبِّيا مث أبكثر كفاء الراوي لزايدة احتمال‬
‫الغلط حنو سهى فسجد قيل هي إمياء إذ املستلزم مدلول ‪31[/‬و] الفاء قلنا هي يف أمثاله للتعليل‬
‫وبغريه إمياء وهو إما بقران شيء حبكم لو مل يعلل هو به أو مبثله لَبَ عُد الذكر حنو »أعتق رقبة‬
‫جوااب لقوله واقعت امرأيت يف هنار رمضان«‪ 293‬وحديث اخلثعمية أو بذكر وصف معه مناسب للحكم‬
‫‪294‬‬
‫أو‬ ‫سهم وللفارس سهمان«‬‫كأك ِرموا العلماء أو ابلفرق بصيغة صفة مع احلكمني حنو »للراجل ٌ‬
‫أحدمها حنو »القاتل اليرث«‪ 295‬أو به بغاية حنو ﴿والتقربوهن حىت يطهرن﴾‪ 296‬أو بثنيا حنو ﴿إال أن‬
‫يعفون﴾‪ 297‬أو بشرط حنو وإن اختلف اجلنسان فبيعوا كيف شئتم‬
‫مث هذا غري قاطع إلمكان عليّة الغري للتزاحم على أن بعضه كخرب السهو اليقاس عليه إذ‬
‫الوجود يف املوجود ابلنص فالغرض بيان الوجوه‬
‫ضر وقيل املناسب‬
‫وإىل املناسبة وهي مشول العلة حلكمة الشرع من جلب ‪31[/‬ظ] نفع أو دفع ّ‬
‫ما لو عرض على العقول تل ّقته ابلقبول مث احلكمة عربهتا يف اجلنس خلفائها يف الفرد فاليدور معها‬
‫الوصف فاليغلب وجودها عنده مثاله السفر مع املشقة‬

‫‪ 288‬س‪ :‬وو ٍ‬
‫ارث‬
‫‪ 289‬سورة احلشر‪7/59 ،‬‬
‫‪ 290‬سورة اإلسراء‪76/27 ،‬‬
‫‪ 291‬سورة املائدة‪66/5 ،‬‬
‫‪ 292‬سورة يوسف‪56/21 ،‬‬
‫‪ 293‬صحيح البخاري‪ ،‬الصوم ‪61‬‬
‫‪ 294‬صحيح البخاري‪ ،‬املغازي ‪69‬‬
‫‪ 295‬سنن الرتمذي‪ ،‬الفرائض ‪27‬‬
‫‪ 296‬سورة البقرة‪111/1 ،‬‬
‫‪ 297‬سورة البقرة‪167/1 ،‬‬
‫‪127‬‬

‫مث شرطها املالمية وكوهنا على وفق األصول املنقولة ألن املناطية ابلشرع والسلف هم القدوة فهو‬
‫ابلصغر املوافق لتعليله عليه السالم الطهارَة ابلطوف للضرورة وتعليل حممد والشافعي‬‫ِ‬
‫كتعليل الوالية ّ‬
‫رمحهما هللا حرمة قليل النبيذ ابلدعاء إىل الكثري كاخلمر العتبار جنسه يف اخللوة مع الوقاع وتعليل علي‬
‫ابلسكر العتبار نوعه يف القذف وقد يسمى هذا أتثريا أيضا‬
‫لله ْذي ُّ‬
‫رضي هللا عنه حد الشرب ابالفرتاء َ‬
‫وهذا ‪32[/‬و] كأهلية الشاهد فهو ِّ‬
‫جموز وال بد يف اإلجياب من التعديل وهو التأثري حقيقة وهو اعتبار‬
‫علية نوع الوصف أو جنسه القريب يف نوع احلكم أو جنسه القريب بنص أو إمجاع لشرعية الدليل وعدم‬
‫قطع الغري على أن املنقول مؤثر كاالنفجار يف االستحاضة لتأثريه يف وجوب الطهارة ولزوم املرض ونفي‬
‫كن فيثلث لعدم أتثريه يف‬
‫احليض فيؤثر يف التخفيف ولذا قلنا مسح اليثلث كمسح اخلف دون ر ٌ‬
‫التخفيف مثاله عجز عادم العقل يف سقوط املنوايت والعجز يف سقوط الزكوة عن الصيب وعمن اليعقل‬
‫وعدم الدخول يف اجلوف يف عدم اإلفساد وقد يرتكب فيصري مخسة عشر أربعةٌ للبسيط والباقي للمركب‬
‫فأقوى الكل ‪32[/‬ظ] أول البسيط ألنه كالنص مث الكثري أجزاء لكثرة املعترب شرعا‬
‫وقال الشافعي رمحه هللا مناسبة الوصف كونه على منهاج املصاحل كاإلسكار يف حرمة اخلمر فال‬
‫عربة مبثل امليعان وقذف الزبد مث الوصف‪ 298‬عنده إما مؤثر يعترب يف عني احلكم نصا أو إمجاعا فيُ ْقبل‬
‫جنسه يف جنسه أو العني أو ابلعكس فيعترب إما مبا مر أو بشهادة األصل أو األصول أو‬
‫وإما مالمي يعترب ُ‬
‫‪299‬‬
‫كترتس الكفار أبسارى‬
‫ّ‬ ‫ابإلخالة وهي املصاحل املرسلة فتُ ْقبل إما مطلقا أو بكوهنا كلية ضرورية قطعية‬
‫املسلم ني وإما غريب اليعترب أصال فريد إمجاعا مث شهادة األصل أعم مطلقا من قسمي االعتبار يف النوع‬
‫حيتج هبما تعليالً ‪31[/‬و] قيالً وقياسا وصحيحا ألن‬
‫ومن وجه من قسميه يف اجلنس فعند افرتاقهما ّ‬
‫أصل مثله موجود وعدم ذكره يف البعض للظهور‬
‫قيل وتعرف ابلتقسيم أيضا وهو حصر األوصاف وإبطال غري امل ّد َعي عليته كقولنا اإلجبار إما‬
‫ابلصغر أو البكارة وال عربة ابلثانية شرعا أو حذف الغري إما إبلغاء ببيان لكون الثبوت ابملدعى فقط‬
‫‪300‬‬
‫ط‬
‫كقوهلم حرمة اخلمر إما للشدة أو القذف أو احلفظ ابلبدن أو كوهنا عصري العنب وغري األول ساق ٌ‬
‫ألن املخامرة به قلنا هي للنص الغري املعلل لنص كوهنا لعينها أو بكونه مما اليعترب إما مطلقا كالطول‬
‫واألدمة أو يف احلكم املقسم له كالذكورة يف العتق وإما بعدم ظهور مناسبة احملذوف للناظر ولو بال دليل‬

‫‪ 298‬س‪ :‬مث األوصاف‬


‫‪ 299‬س ‪ -‬قطعية‬
‫‪ 300‬س‪ :‬ابلدن‬
‫‪128‬‬

‫فلو منع احلصر يقول مل أجد الغري ‪31[/‬ظ] فيصدق للعدالة أو يقول أصل احلادث العدم فإن ّبني‬
‫الوجود يبطله واليكون انقطاعا ألنه منع على أن حصره غري قطعي مث إن ادعى عدم ظهور مناسبة‬
‫املدعى يرجح سربه مبوافقته للتعدية وموافقة قوله للعدم‬
‫وبتنقيح املناط وإلغاء الفارق إلبقاء املشرتك وصاحله التقسيم هلم أن األصول معلَّلة وبِْن يَة‬
‫األحكام على احلِ َكم ولو سلم العدم فال أقل من أن املعلل أكثر فاإلحلاق به أظهر قلنا على تقدير‬
‫فالس ْرب إىل النص أو اإلمجاع أو املناسبة يؤل‬
‫القبول َّ‬
‫وابلدوران وهو الوجود عند الوجود وهو الطرد أو ابلعدم مع العدم ويسمى الطرد والعكس أو‬
‫ضبان«‪ 301‬حلله به فارغا و ِ‬
‫احلرمة‬ ‫مع نص ال حكم له يف احلالني حنو »اليقضي ‪36[/‬و] القاضي وهو َغ ْ‬
‫‪302‬‬
‫قلنا هي فينا موجبة فتميز من مثل الشرط‬ ‫شاغال مطلقا قالوا ألن العلل أمارات فيستغىن عن املغىن‬
‫وهو اليفيد العلية على أن الوجود ليس بشرط جلواز التخلف ملانع كذا العدم لصحة إجياب األخرى‬
‫وقيام النص اندر ومبىن احلُكْم إمنا هو األكثر مث الغضبان املمتلي وحالة العدم مسكوت عنه‬
‫ُ‬
‫القياس لعدمه ابلقاصرة خالفا‬
‫َ‬ ‫التنويع الثالث حكمه التعدية والتنفك عن التعليل ملرادفته‬
‫للشافعي رمحه هللا ملا عرف فال تعليل إلثبات العلة كاجلنسية حلرمة النساء وال الشرط كشهود النكاح وال‬
‫نصب الشرع‬
‫كالس ْوم والذكورة وسنية الوتر أو وجوبه ‪36[/‬ظ] ألنه ُ‬ ‫احلكم كالبُتَ ْرياء وال إلثبات أوصافها َّ‬
‫ِ‬
‫السلَع وعدم اجلواز إال به عند الشافعي رمحه هللا‬
‫إال أبصل له كجواز بيع الطعام مبثله بال تقابض لبَ ْيع ّ‬
‫للصرف وأما إجياب األكل الكفارة واملث ِّقل القود عندمها رمحهما هللا فبالداللة فهو للتعدية يف احلكم قيل‬
‫بل يف األولني‪ 303‬أيضا كاللَّوط للحد عندمها رمحهما هللا و ِ‬
‫النية للوضوء عند الشافعي رمحه هللا ألنه رد‬ ‫ْ‬
‫النظري إىل النظري قلنا النزاع فيما ال جامع إذ به يكون هو العل َة فيُحكم بعلية ما يوجد فيه ابالتفاق‬
‫فمدار اجلواز التعليل ابملرسل‬
‫ومنه االستحسان وهو خفي يقابل جليا كطهارة سؤر سباع الطري وشاع عند الفقهاء يف نص‬
‫وإمجاع قابَل جليا‪ 304‬مث هو حجة ألنه إما أبثر كالسلم أو إمجاع كاالستصناع أو ضرورة كطهارة األواين‬
‫واحلياض أو خفي كطهارة السؤر‬

‫‪ 301‬سنن ابن ماجة‪ ،‬األحكام ‪4‬‬


‫‪ 302‬أ‪ :‬املعىن‬
‫‪ 303‬س‪ :‬األولني‬
‫‪ 304‬أ ‪ -‬كطهارة سؤر سباع الطري وشاع عند الفقهاء يف نص وإمجاع قابَل جليا‪ ،‬صح ه‬
‫‪129‬‬

‫ويتنوعان ‪34[/‬و] ابعتبار األثر إىل قوي وغريه ُفريجح اجللي للظهور إال إذا ضعف وقوي‬
‫اخلفي كما‪ 305‬يف سؤر جوارح الطري عربًة لألثر وإىل صحيح مطلقا وعكسه وإىل صحيح ظاهرا ٍ‬
‫فاسد‬
‫ابطنا وعكسه فاألول من اجللي راجح مث من اخلفي لكثرة الصحة واثنيهما مردودان للفساد مث اجللي من‬
‫الباقي إن احتد النوع إن أمكن مث فاسد الظاهر إن اختلف لقوة الصحة فيكفي الركوع لتالوة املصلي‬
‫ابلنية لصحة ابطن قياسه إذ الغرض التواضع ولزم املخالفة ابملخالفة يف ذرع املسلم فيه قياسا القتضائه‬
‫املخالفة يف األصل‬
‫مث املستحسن منه املستحسن ابخلفي لعقل معناه ومعدولية غريه عن السنن كالتخالف ابلتخالف‬
‫ِ‬
‫السلعة قائمة فتعدى األول إىل اخللفاء واإلجارة قبل‬
‫يف الثمن قبل القبض ‪34[/‬ظ] وكهو به بعده و ّ‬
‫العمل‪ 306‬ال الثاين وإىل اهلالك على أن ابئعه ليس مبنكر والرد غري متصور‬
‫التنويع الرابع دفعه يتنوع إىل املناقضة وهي منع مقدمة مبهمة لتخلف احلكم عن العلة فتُ ْلجئ‬
‫‪307‬‬
‫تطهر‬
‫قياسهم الوضوءَ على التيمم يف النية ابلطهارة بغَسل الثوب فيقول إنه ّ‬
‫الطارد إىل املؤثرة كنقضنا َ‬
‫مغرب فال نية‬ ‫ِ‬
‫حكمي كهو فنقول معناه ُحكم بكون احلدث كاخلبث فيعقل إزالته ابملاء دون الرتاب ألنه ّ‬
‫فيه كهو وأما املسح‪ 308‬فخلف ِ‬
‫املاء وختصيص األعضاء اكتفاءٌ ابألصول للحرج ابلكثرة نعم هي مؤثرة‬
‫يف القربة لكنها ملغاة يف الشروط‬
‫‪309‬‬
‫إما ابلوصف مبنع ‪35[/‬و] وجود العلة كقولنا يف نقض قياس اخلارج على البول‬ ‫مث دفعها‬
‫يف النقض ابلقليل إنه ظاهر‬
‫صري العلة علةً فهو كالداللة كقولنا يف نقض قياس مسح الرأس على اخلف‬
‫وإما مبعناه مبنع ما ّ‬
‫يف عدم التثليث ابالستنجاء إنه حكمي واالستنجاء حقيقي فيمكن توكيده ابلتكرير دونه كالتيمم وهذا‬
‫إلزام‬
‫‪310‬‬
‫التخلف كقولنا يف نقض قياس اخلارج على البول يف إجياب الوضوء جبواز‬ ‫وإما ابحلكم مبنع‬
‫التيمم إنه خلف وله أمثلة أعرضنا‪ 311‬عن ذكرها‬

‫‪ 305‬أ ‪ -‬كما‬
‫‪ 306‬أ ‪ -‬العمل‬
‫‪ 307‬س‪ :‬يغسل‬
‫‪ 308‬أ‪ :‬أما املسح‬
‫‪ 309‬س‪ :‬مث املستحسن‬
‫‪130‬‬

‫وإما ابلغرض ببيان حصول التسوية كقولنا يف نقض قياس الدم يف النقض على البول‬
‫ابالستحاضة إنه حدث عفي يف الوقت ابللزوم للجرح وتوجه اخلطاب فكذا هذا فإن مل يدفع وال مانع‬
‫يف النقض عن احلكم بطلت العلة وإال ال العتبار العدم‬
‫لتخصص اخلفي من األقيسة قلنا هو لعدم اجلري فيه على‬
‫ّ‬ ‫‪35[/‬ظ] وعند األكثر لتخصيصها‬
‫‪312‬‬
‫يف األمارة اليضري وقد عرف وقياسا على العلل اللفظية كالعام‬ ‫أنه ترك ابألقوى وألن التخلف‬
‫‪313‬‬
‫ملانع كهو للفساد قلنا التخصص خاصة اللفظ والعام معصوم وعصمة‬ ‫والعقلية ألن التخلف‬
‫‪314‬‬
‫يضر املانع‬
‫يب خطاءٌ مث املانع لقوته مفسد واقتضاء العقلية ذايت فال ّ‬
‫العلل تصو ٌ‬
‫غري مال كاحلر وانقطاع َوتَر الرامي وإىل مانع‬‫مث ّنوعوا املوانع إىل مانع االنعقاد ككون املبيع َ‬
‫التمام ككوهنا ملك الغري وعدم اإلصابة حلائل كاحلائط وإىل مانع ابتداء احلكم كخيار الشرط ودفع ال ِّد ْرع‬
‫وإىل مانع متامه كخيار الرؤية واالندمال ابلتداوي‪ 315‬وإىل ‪33[/‬و] مانع لزومه كخيار العيب وصريورة‬
‫اجلرح طبعا مأموان‬
‫وحنن نقول عدمت العلة إما لزايدة الوصف كالبيع خمتارا أو لنقصانه كدم املعذور إذ ابألول‬
‫يعدم األصل للجزئية‬
‫ينتفي اإلطالق الغري املنتفي يف الشرع وابلثاين َ‬
‫‪316‬‬
‫وهي منع مقدمة معينة ولو بال مستند ففي العلل املؤثرة إما يف احلجة ملكان‬ ‫وإىل املمانعة‬
‫التمسك بغري الصاحل كالطرد وصحة علية الغري كما يف قتل احلر ابلعبد أو يف وجودها يف أحد احمللني أو‬
‫شرط التعليل أو وصف العلة‬
‫ويف الطردية إما يف وجود الوصف يف األصل كقولنا يف قوهلم بعدم الكفارة ابألكل كحد الزان‬
‫للتعلق ابلوقاع النسلم بل تعلقها ابإلفطار أو يف الفرع كقولنا يف قوهلم يف اخلَْفنة ‪33[/‬ظ] ابخلفنتني‬
‫‪318‬‬ ‫‪317‬‬
‫بال معيار جائز كما ابلتفاوت أجزاء وابجلودة وبه‬ ‫ابجملازفة‬ ‫مطعوم مبثله فيحرم كالصربة ابلصربة‬

‫‪ 310‬س‪ :‬مينع‬
‫‪ 311‬س‪ :‬أعراضنا‬
‫‪ 312‬أ‪ :‬التحلف‬
‫‪ 313‬س ‪ -‬يف األمارة اليضري وقد عرف وقياسا على العلل اللفظية كالعام والعقلية ألن التخلف‬
‫‪ 314‬أ ‪ -‬العلل‬
‫‪ 315‬أ‪ :‬والتداوي‬
‫‪ 316‬س‪ :‬قال املمانعة‬
‫‪ 317‬أ ‪ -‬ابلصربة‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 318‬س‪ :‬اجملازفة‬
‫‪131‬‬

‫خمتص ابلداخل حتته أو يف إثبات احلكم كقولنا يف املسئلة إن أردت حرمة التنتهي ابلتسوية مننعها يف‬
‫‪319‬‬
‫فيعني كالقضاء‬
‫فرض ّ‬ ‫األصل النتهائها هبا يف اجمللس وإن أردت الغري ففي الفرع ويف قوهلم رمضان ٌ‬
‫وهو‪ 320‬بعد التعني ممنوع يف األصل ألن تعينه ابلشروع وقبله يف الفرع لتعينه‪ 321‬ابلوقت أو يف نسبته إليه‬
‫ابلشَرى كابن العم لعدم البعضية النسلم عليتها يف األصل وإمنا هي عدم‬ ‫كقولنا يف قوهلم اليعتق األخ ِّ‬
‫القرابة ِّ‬
‫احملرمة‬
‫ومنه ما يستدل بعدمه على العدم لتزاحم العلل كقولنا يف قوهلم ال شهادة للنساء يف النكاح‬
‫كاحلد لعدم املالية العلة يف احلد متكن الشبهة أو يف صلوحه له لبطالن الطرد‬
‫‪37[/‬و] وإىل املعارضة‪ 322‬وهي إثبات نقيض املدعى وجتري يف احلكم وعلته‬
‫‪323‬‬
‫فاألوىل وتسمى معارضة يف احلكم إن كانت بدليل املعلِّل ولو بزايدة فمعارضة فيها مناقضة‬
‫فرض فاليعني بعد‬
‫فرض فيعني كالقضاء ٌ‬
‫فقلب كقولنا يف قوهلم ٌ‬
‫لقيامها على النقيض فإن دل على عينه ٌ‬
‫التعني كالقضاء إذ ال عربة لتعدد الطرق ويف قوهلم املسح ركن فيُسن تثليثه كالغَسل ركن فال سنة بعد‬
‫إكماله ابلزايدة كالغسل‬
‫فعكس كقولنا يف قوهلم النفل ال ُميضي ابلفساد فاليقضى ابلشروع‬ ‫له‬ ‫وإن دل على آخر ٍ‬
‫الزم‬
‫ٌ‬
‫كالوضوء لَ ّما كان كذلك كان الشروع كالنذر كالوضوء مث األول أقوى ألنه اشتغال ابملهم وحكمه مفسر‬
‫وفيه املماثلة‬
‫كن‬
‫ومثبَ تُها ‪37[/‬ظ] إما النقيض بعينه كقولنا يف قوهلم ر ٌ‬
‫وإن كانت آبخر فمعارضةٌ خالصةٌ ُ‬
‫أب‬
‫فيثلث كالغسل مسح فاليثلث كما يف اخلف أو بتغيري كقوهلم يف قولنا صغريةٌ فتُنكح كاليت هلا ٌ‬
‫‪324‬‬
‫غري املطلق إىل مقيد‬
‫حيث ّ‬ ‫الش َف َقة‬ ‫للصغر صغرية اليُ َوَّىل عليها بوالية ّ‬
‫األخوة كما يف املال لقصور َّ‬
‫يستلزم انتفاؤه انتفاء الغري إمجاعا‬

‫‪ 319‬س‪ :‬وإن إن‬


‫‪ 320‬س‪ :‬هو‬
‫‪ 321‬أ ‪ -‬ابلشروع وقبله يف الفرع لتعينه صح ه‬
‫‪ 322‬س‪ :‬املناقضة‬
‫‪ 323‬س‪ :‬مناقضته‬
‫‪ 324‬س‪ :‬الشفة‬
‫‪132‬‬

‫صحيح فيكون الولد له الثاين صاحب‬


‫ٍ‬ ‫وأما الالزم كقوهلم يف قولنا الزوج اآليت صاحب فر ٍ‬
‫اش‬
‫اش ٍ‬
‫فاسد فيستحقه به كاملتزوج بال شهود إذ الثبوت من الثاين ينفيه من اآليت مث األول لصراحته أقوى‬ ‫فر ٍ‬
‫من الكل‬
‫‪325‬‬
‫وقلب‬
‫فأول األوىل ٌ‬
‫والثاين ويسمى معارضة يف املقدمة إن كانت جبعل العلة معلوال وابلعكس ّ‬
‫كقولنا يف قوهلم الكفار ُجيلد‪ 326‬بكرهم فيُ ْر َجم ثَيِّبُهم كاملسلمني فال إسالم شرطا ‪36[/‬و] يف اإلحصان‬
‫األول فرضا فكذا يف الثاىن كالركوع‬
‫جلد بكر املسلمني لرجم ثيبهم ويف قوهلم القراءة تكررت يف الشفع ّ‬
‫تكرره فرضا فيه لتكرره كذلك يف اثنيه‬
‫ُّ‬
‫وإال فخالصة فإن نفت العليةَ ولو بعد املناسبة قُبلت لظنية الثبوت وإن أثبتت أخرى فإن‬
‫ردت عند من اليعلِّل هبا كقوهلم يف قولنا ال تفاضل يف احلديد مبثله للوزن واجلنس كالذهب العلة‬
‫قصرت ّ‬
‫ُ‬
‫‪328‬‬ ‫‪327‬‬
‫يف األصل الثمنية كذا إذا تعدت إىل جممع عليه كمعارضتهم يف اجلص مبثله أبن العلة الطعم‬
‫االدخار إذ احلكم قد يثبت ابلعلل فاليلزم بال قاطع أو إىل خمتلف فيه كهي يف اخلَْفنة ابخلفنتني لعدم‬
‫و ّ‬
‫إفساد صحة إحديهما األخرى إال عند النظار لإلمجاع على الوحدة‬
‫االستدالل‬
‫ُ‬ ‫وصف المتناع ‪36[/‬ظ] معلوليته للحكم واملخلِّص عنه‬
‫ٍ‬ ‫مث القلب اليتجه يف ٍ‬
‫علة‬
‫وىل عليها يف املال فكذا يف النفس كالبكر الصغرية إن قيل إمنا‬
‫أبحد احلكمني على اآلخر كقولنا صغرية يُ ّ‬
‫يوىل على البكر يف املال ألهنا يوىل عليها يف النفس قيل الوالية شرعها للحاجة ومها فيهما سيّان فيها‬
‫وكقولنا ما لزم ابلنذر يلزم ابلشروع كاحلج إن قيل احلج إمنا يلزم ابلنذر ألنه يلزم ابلشروع قيل الغرض‬
‫االستدالل للتساوي بل األولوية لصونه وهو سبب فصون الشروع وهو مسبب أوىل إن قيل فيه األمر‬
‫‪329‬‬
‫فهو بنيته على التساوي يف املبين فالجيوز يف اجللد والرجم وال يف‬ ‫ابإليفاء قلنا فيه النهي عن اإللغاء‬
‫القراءتني‬

‫‪ 325‬أ‪ :‬كان‬
‫‪ 326‬س‪ :‬جبلد‬
‫‪ 327‬أ‪ :‬تعددت‬
‫‪ 328‬س‪ :‬يف احلص‬
‫‪ 329‬س‪ :‬عن اإلبطال‬
‫‪133‬‬

‫وإىل الفرق وهو بيان وصف له مدخل يف العلية واليوجد يف الفرع ‪39[/‬و] ويدفع أبنه بعد‬
‫علية املشرتك غري ضائر فإن أثبت منع الوصف قيل فليس بفرق‪ 330‬قيل وأبنه غصب إذ السائل مسرتشد‬
‫وهو نزاع جديل‬
‫مث كل فرق ينبغي أن يورد ابملمانعة فال ُمينع كقوهلم إعتاق الراهن يبطل حق املرهتن فريُد فلو فرق‬
‫ابنفساخ البيع منع ابلوجهني فنقول حكم األصل إن كان البطال َن فالنسلم ألنه من األهل يف احملل وإن‬
‫كان التوقف لتعلق حق املرهتن فالمياثله بطالن الفرع وتوقفه لعدم انفساخه ممتنع وكقوهلم العمد قتل‬
‫‪331‬‬
‫اخلطاء شرع‬ ‫املضمون فيوجب املال كاخلطاء فإن فرق ابنعدام املثل يف األصل منع فنقول املال يف‬
‫خلفا عن القود فالمياثله االجتماع يف الفرع‬
‫لجئ إىل املؤثرة وترفع اخلالف ويتنوع‬‫وإىل القول مبوجب العلة وهو التزام ما يُلزم مع اخلالف فيُ ُ‬
‫إىل التزام ما توهم أنه حمل النزاع ‪39[/‬ظ] أو مالزمه إما بصريح عبارة املعلِّل كقوهلما رمحهما هللا القتل‬
‫ابملث ِّقل قتل مبا يقتل به غالبا فالينايف القصاص كالقتل ابلسيف قلنا النزاع يف اإلجياب أو حبملها على‬
‫سن‬
‫املراد كقوهلم املسح ركن فيثلث كالغسل قلنا حصل ابالستيعاب إذ الفرض أقل من الثُّلث فلو قال يُ ّ‬
‫تكراره ثلثا منعناه ألهنا التكميل ابإلطالة كما يف الركوع والمتناعه يف املستوعب يكرره على أنه قد يغري‬
‫الفرض‬
‫وإىل التزام إبطال ما توهم أنه املأخذ كقوهلم السرقة أخذ مال الغري بال أتويل وإابحة فيُضمن بعد‬
‫القطع كالغصب ورمضان فرض فاليؤدى بال تعيني قلنا استيفاء احلد إبراءٌ وإطالق املتعني تعيني‬
‫بطي مقدمة مشهورة ‪71[/‬و] نوزع فيها كقول زفر رمحه هللا املرفق غاية فالتدخل يف‬ ‫وإىل ما ّ‬
‫ال غسل كالليل قلنا هو غاية اإلسقاط وكقوهلم النية شرط الوضوء ألهنا شرط القربة قلنا من أين املالزمة‬
‫فلو صرح هبا وقيل غاية للغسل والوضوء قربة منع ال غري‬
‫النوع السادس عدم االنعكاس وهو بقاء احلكم بال علة وهو غري‪ 332‬ضائر جلواز الثبوت ابلغري‬
‫للتزاحم‬
‫النوع السابع فساد االعتبار وهو منع احمللية للقياس للنص على خالفه ويدفع ابلطعن يف السند‬
‫ومنع الظهور واملعارضة‪ 333‬ابآلخر‬

‫‪ 330‬أ ‪ -‬قيل فليس بفرق‬


‫‪ 331‬س ‪ -‬املال يف‬
‫‪ 332‬أ ‪ -‬غري‬
‫‪134‬‬

‫الثامن فساد الوضع وهو رتب نقيض املدعى على العلة كرتبهم بقاء النكاح على الردة القاطعة‬
‫ض له قلنا ‪71[/‬ظ]‬ ‫تعر ٌ‬
‫ضام فرتبه على اآلابء بعد العرض قيل هو ّ‬
‫وزواله على إسالم أحد الزوجني وهو ّ‬
‫ِ‬
‫موسعة كما يف الكال‬ ‫‪334‬‬
‫هو لتحصيل املقاصد وكرتبهم تقابض املطعوم ابملطعوم على كثرة احلاجة ألهنا ّ‬
‫واملا فهذا‪ 335‬البطاله العلة فوق املناقضة وقبل املناسبة‬
‫مث االعرتاض إما إبطال الدليل وهو املناقضة أو إقامته على املنع وهو املعارضة فإن دفع القياس‬
‫أبحدمها انتقل إىل علة مثبتة لألوىل كقولنا اليضمن الصيب املودع ابالستهالك للتسلط عليه فإن أنكره‬
‫اخلصم قلنا يف إثباته ألنه وضعه عند من ال عربة ابلتزامه أو للحكم‪ 336‬كقصة اخلليل عليه السالم أو‬
‫حلكم آخر حيتاج إليه كقوهلم يف قولنا الكتابة تفسخ ابإلقالة‪ 337‬فالمينع الصرف إىل الكفارة كالبيع خمريا‬
‫واإلجارة رقُّه ليس أبوفر فاليصرف كاملدبر قلنا هو قبل األداء على الكمال ألهنا معاوضة ابملال أو إىل‬
‫حكم ‪72[/‬و] كذلك يثبته ابألوىل كقولنا يف صرف املكاتب لو انتقض ملا انفسخت ابلعجز كالتدبري مث‬
‫حملاجة اخلليل‬
‫فجوز ّ‬‫األول مقبول كذا األخريان غري أ ّن الرابع لقوة قلعه أحق ابلقبول واختلف يف الثاين ّ‬
‫ورد لكون عدم الثبوت به انقطاعا عند النظار قصرا‬
‫عليه السالم على أن الغرض جمرد اإلثبات وقد أثبت ّ‬
‫للكالم يف إظهار الصواب وقوله عليه السالم ﴿إن هللا أييت ابلشمس من املشرق﴾‪ 338‬لتلبيس اللعني يف‬
‫األول وال نزاع فيه واحلق اجلواز لالنتهاء ألبتة‬
‫تذنيب املعارضة تدافع الدليلني املتساويني قوة أو األقوى أحدمها وصفا ابحتاد الوقت واحملل ففي‬
‫الكتاب إن فقد املخلص كالنسخ صري إىل السنة كآييت القراءة صران إىل خرب »من كان له إمام«‪ 339‬ويف‬
‫السنة ‪72[/‬ظ] إىل القياس أو قول الصحايب إما مطلقا أو يف خمالف القياس كخربي الكسوف قسناها‬
‫على الصلوات قيل بل إىل قوهلم وفيه إىل القياس ويف تعارضه يعمل أبحدمها ابلتحري خالفا للشافعي‬
‫يقرُر األصول كما يف‬
‫رمحه هللا ولذا كان له قوالن مث مها اليسقطان به لإلصابة نظرا إىل دليله وعند العجز َّ‬
‫سؤر احلمار حىت يتيمم معه‬

‫‪ 333‬س ‪ -‬واملعارضة‬
‫‪ 334‬أ ‪ -‬ابملطعوم‬
‫ِ‬
‫موسعة كما يف الكال واملا فهذا‬ ‫‪335‬‬
‫س ‪ -‬ألهنا ّ‬
‫‪ 336‬أ‪ :‬حلكم آخر‬
‫‪ 337‬أ‪ :‬اإلقالة‬
‫‪ 338‬سورة البقرة‪156/1 ،‬‬
‫‪ 339‬سنن ابن ماجة‪ ،‬إقامة الصلوات ‪26‬‬
‫‪135‬‬

‫ويتنوع إىل ما بني آيتني كما يف آييت عدة املتوىف عنها زوجها وآييت اليمني إذ اللغو يف األوىل‬
‫السهو فاليشمل الغموس فيؤاخذ عليها ويف الثانية ضد ِ‬
‫العقد فيشملها فتنفى املؤاخذة‪ 340‬وإىل ما بني‬
‫قراءتني كالنصب واجلر يف أرجلكم وإىل ما بني سنتني كخربي الكسوف وسؤر احلمار وإىل ما بني آية‬
‫وسنة مشهورة ‪71[/‬و] أو متواترة‬
‫اآلخر كقسمة املدعى‬
‫البعض ونفي اآلخر َ‬
‫َ‬ ‫ودفعه إىل ما من احلكم إما ابلتوزيع إبثبات أحدمها‬
‫بني الْ ُم َربهنني أو محله على التغاير كما يف آييت اليمني محلنا املؤاخذة على ما يف اآلخرة ألهنا دارها‬
‫والعدم على ما يف الدنيا فلم يُسرت الغموس ابلكفارة‬
‫وقال الشافعي رمحه هللا فيها الكفارة إذ املؤاخذة دنيوية والعقد الكسب واللغو السهو قلنا ما قلنا‬
‫أوىل ألن العقد فيه على حقيقته وال دخل يف لزوم الكفارة للقصد كما يف القتل اخلطاء وقيل اللغو ضد‬
‫الكسب واملؤاخذة أخروية وال ذكر للغموس فال تعارض قلنا أيىب عنه األواخر‬
‫وإىل ما من احلال ويقال من احملل أيضا وهو حيمل كل على حال كحمل قراءة التخفيف يف‬
‫يطهرن على العشرة ‪71[/‬ظ] والش ِّد على األقل للمناسبة‬
‫‪341‬‬
‫صرحيا فينسخ املتأخر قدر التناول‬ ‫وإىل ما من الزمان إما ابختالف زمان احلكم أو الورود‬
‫يؤخر عن املبيح لسنة الغلبة وتقليل التغيري واملثبِت عن‬ ‫‪343‬‬
‫كما يف أجل احلامل أو داللة‪ 342‬كاحلاظر‬
‫انف مل يعرف دليله كخربي خيار العتق فتختار العتيقة مطلقا خالفا للشافعي رمحه هللا فالختتار يف احلر‬
‫وأما معروف دليل نفيه فكهو كمعروف اعتماد راويه‪ 344‬عليه ُفري ّجح ولذا رجحنا النايف يف حديثي تزوج‬
‫ميمونة رضي هللا عنها برجحان الراوي وينظر يف احملتمل كاإلخبار بطُ ْهر املاء وعدمه فإن ّبني دليل‬
‫رجح وإال عمل ابلثاين ومنه حل الطعام وحرمته وعليه تفرع الشهادة على النفي‬
‫الطهارة ّ‬
‫الرتجيح إثبات فضل ‪76[/‬و] أحد املتعارضني فاليرجح نص على قياس لعدم التعارض لعدم‬
‫احة وصاحب جر ٍ‬
‫احات واستوى‬ ‫التساوي وال هو مبثله كقياس آبخر ولذا نصف الدية بني صاحب جر ٍ‬
‫ّ‬

‫‪ 340‬س‪ :‬املؤخذة‬
‫‪ 341‬أ‪ :‬والورود‬
‫‪ 342‬س‪ :‬أداللة‬
‫‪ 343‬أ‪ :‬كاخلاطر‬
‫‪ 344‬أ‪ :‬روايه‬
‫‪136‬‬

‫الشفيعان بسهمني متخالفني مطلقا وقال الشافعي رمحه هللا هو من مرافق امللك فيُقسم بقدره للرتتب‬
‫عليه قلنا االنقسام من املادية وهي علة فاعلية وقد مر بعض وجوهه يف األصول املتقدمة‬
‫ويذكر هنا يف ترجيح األخري‪ 345‬أربعةٌ قوة األثر كما يف االستحسان مع القياس وكقولنا يف طَْول‬
‫نكاح األمة به ميلُكه العبد ابإلذن املطلق ودفع الصاحل للمهر‪ 346‬هلما فيملكه احلر أيضا مع قوهلم‬
‫احلرة ُ‬
‫إرقاق للماء مع الغنية فهو كالذي حتتَه احلرةُ ألنه زايدة ‪76[/‬ظ] حمل للعبد فهو قلب املشروع على أنه‬
‫‪347‬‬
‫للمتسري فهو مع بقاء العلة وكقولنا يف نكاح األمة الكتابية دين‬
‫ّ‬ ‫دون العزل على أن نكاحها جائز‬
‫العبد عنها فكذا عن أمته واحلر كاإلسالم مع قوهلم كفر مانع تقوى برق ِّ‬
‫حمرم‬ ‫احلر عن احلرة وال َ‬‫المينع َّ‬
‫ف ال غري ولذا ُحرمت على احلرة وحرمتها معها‬
‫صٌ‬‫ِ‬
‫فكان كاملغلّظ كاجملوسية على أنه ابلغنية ألن الرق منَ ّ‬
‫تكمل‪ 348‬احتياطا كالطالق والعدة وكقولنا مسح فيخفف مع قوهلم ركن فيثلث لتثلّث‬
‫للغلبة على أهنا ّ‬
‫‪349‬‬
‫وكقولنا صاحب فراش صحيح مع قوهلم حاضر وذو فراش فاسد إلجياب‬ ‫املضمضة دون الركوع‬
‫الصحيح احلقيقة وعدم استلزام احلضور االخنالق من مائه يقينا‬
‫الثاين فضل ‪74[/‬و] التأثري كتخفيف املسح الطراده يف كل تطهري اليُعقل وقولنا رمضان متعني‬
‫فاليعني كالنفل لعمومه من قوهلم فرض فيعني كالقضاء وقولنا منافع املغصوب اليُضمن الشرتاط التماثل‬
‫فإنه أعم اعتبارا من قوهلم ما يضمن ابلعقد يضمن ابالتالف كاألعيان مث هي متقومة وأدىن التفاوت‬
‫متحمل صوان عن إهدار األصل فيجعل الفضل على املتعدي إلغاءً للوصف ابلضرورة وأيضا ارتضاء‬
‫الضمان ابلعقد ومل يوجد مث وضعُه جائز يف اجلملة كما يف مال الباغي خبالف جعل الفضل على‬
‫املتعدي ألنه جور لعدم جتاوزه فيه حلدوثه بعد اجلور فاليليق نسبته إىل الشارع مث القيمة الواجبة هي‬
‫العدل املعلوم له تعاىل لكن لعجزان ‪74[/‬ظ] يقع التفاوت على أن الوصف فائت بال بدل فيؤخر لعذره‬
‫األصل إىل دار اجلزاء‬
‫الثالث كثرة األصول كاملمسوحات يف التخفيف خبالف األركان يف التثليث مث املرجع يف الكل‬
‫قوة التأثري والتغاير اعتباري‬

‫‪ 345‬أ‪ :‬األخرية‬
‫‪ 346‬أ‪ :‬مهرا‬
‫‪ 347‬س‪ :‬جائر‬
‫‪ 348‬س‪ :‬يكمل‬
‫‪ 349‬س ‪ -‬الركوع‬
‫‪137‬‬

‫‪350‬‬
‫الرابع العكس وهو العدم عند العدم كقولنا مسح فاليكرر كمسح اخلف مع قوهلم ركن‬
‫فيثلث كالغسل النعكاس األول إىل قولنا ما ليس مبسح يكرر دون الثاين لتكرر حنو‪ 351‬املضمضة وكقولنا‬
‫حرم فيه التفاضل فيحرم النساء ألنه‬
‫يف الطعام ابلطعام مبيع عني فاليلزم قبض البدل مع قوله مال ُ‬
‫شبهته النعكاس قولنا إىل قولنا كل ما ليس بعني يلزم قبض بدله كالصرف دون قوله للزوم قبض رأس‬
‫مال السلم وهذا ‪75[/‬و] أضعف الكل جملال الثبوت ابلغري للتزاحم‬
‫مث إذا تعارض سبباه فالذايت أسبق لسبق الذات وحلول الصفات كقولنا صوم وجدت النية يف‬
‫أكثره فيصح لصحته مع قوهلم عبادة فقدت يف البعض فتفسد بفساده لعدم التجزي ألن األكثر جزء‬
‫احلق لقيامه من كل وجه خبالف العني خالفا‬
‫ذايت وكونه عبادة وصف عارض وإما قطع شيء الغاصب َّ‬
‫‪353‬‬
‫على أن الفعل حلرمته اليعترب قلنا‬ ‫للشافعي رمحه هللا لبقاء العني وتبعية الصنعة كتأريب‪ 352‬املسلوخ‬
‫العربة بتبدل االسم والصنعة إحداثه مباح‬
‫تكميل استدل حبجج فاسدة منها القول مبقارنة حكم املقارن يف النظم للعطف قلنا حكمه يف‬
‫النظم قيل وعربة ابجلملة الناقصة ولذا مل يلزم على الصيب الزكوة ‪75[/‬ظ] كالصلوة ابلعطف قلنا فيها‬
‫االفتقار فاليعدل بدونه عن االستقالل املتأصل وسقوط الزكوة ابلتخصص فلذا يشرتك إن دخلت ِ‬
‫فأنت‬
‫وعزة كذا ألن األوىل انقص يف التعلق ابلتمام والثانية كامل ابخلرب اجملانس‬
‫كذا ثلثا وعبدي حر دون ّ‬
‫لإلفادة وعطَْفنا أيضا عدم قبول شهادة القاذف على اجلزاء ال الفسق‬
‫ومنها القصر ابلسبب الستلزامه جواز ختصيص املنصوص ابلرأي وضياع نقل السبب ألنه‬
‫القصر‬
‫َ‬ ‫الفائدة على أن عموم اجلواب اليطابق خصوص السؤال قلنا النص قرينة العدم والفائدة تعم‬
‫طهر وتعميم حكمي‪ 354‬السرقة‬ ‫واملطابقةُ غري املساواة على أنه ينفيه العموم يف حنو كل إهاب دبغ فقد ُ‬
‫والظهار‬

‫‪ 350‬س ‪ -‬ركن‬
‫‪ 351‬أ ‪ -‬حنو‬
‫‪ 352‬س‪ :‬كالتأريب‬
‫‪ 353‬أ‪ :‬املسلوح‬
‫‪ 354‬أ‪ :‬حكم‬
‫‪138‬‬

‫ومنها ختصيصه‪ 355‬بغرض املتكلم بناءً‪ 356‬على أنه املبين ‪73[/‬و] قلنا هو ترك للصيغة‬
‫ِ‬
‫للمخصص‬ ‫خالفا‬ ‫الكنز‬ ‫لذم‬ ‫احللي‬ ‫عن‬ ‫كى‬
‫فتز‬ ‫الذام‬
‫ُّ‬ ‫و‬ ‫املادح‬ ‫الكالم‬ ‫فيعم‬ ‫‪357‬‬
‫ابلتشهي وعمل ابملسكوت‬
‫ّ‬ ‫ُ ُ‬
‫ومنها كون حكم اجلمع املضاف إىل اجلماعة حكمها يف كل واحد كما نقل عن زفر رمحه هللا‬
‫لعدم إبطال اإلضافة اجلمعية قلنا ينفيه حنو ﴿جعلوا أصابعهم يف آذاهنم واستغشوا ثياهبم﴾‪ 358‬وما يُتفاهم‬
‫من املخاطبات فهو ملقابلة اآلحاد ابآلحاد للعرف ففي إذا َولَ ْد ُمتا ولدين فأنتما‪ 359‬كذا يقع بوالدة ٍّ‬
‫كل‬
‫‪360‬‬
‫ولدا‬
‫ومنها استدالل الشافعي رمحه هللا ابلنفي كقوهلم النكاح ليس مبال فال شهادة فيه للنساء قلنا‬
‫استقصاء العدم المينع الوجود من وجه كعدم السقوط ابلشبهة وقول حممد رمحه هللا ولد املغصوبة مل‬
‫يغصب فاليضمن لتعني ‪73[/‬ظ] السبب فعدمه معدم ابلضرورة مث هو ابلنص أو اإلمجاع وقيل هو‬
‫قياس فاسد اليستعمله أحد‬
‫ك يف بقائه كحيوة املفقود فريث واليورث عنه‬
‫ومنها استصحابه رمحه هللا يف حكم اثبت ُش َّ‬
‫للضرورة قلنا ضرورة يف النزاع قالوا الشرائع ابقية قلنا البقاء ابآلخر ألن املثبت اليبقى وغلبة الظن بال‬
‫ظهور املزيل ممنوع وجمرد الظن اليفيد وألن عربته يف الفروع جممع عليه ولذا بقي الوضوء واحلدث واملالكية‬
‫‪361‬‬
‫ورث‬
‫والزوجية قلنا هو للثبوت إىل ظهور املنايف فهو حجة دافعة ولذا قلنا اليرث املفقود كما أنه اليُ َّ‬
‫‪362‬‬
‫الشفعة بال إثبات امللك يف الدار وابلصلح عن إنكار وأبن القول يف إن مل تدخل اليوم فأنت‬ ‫وقلنا‬
‫‪77[/‬و] حر للموىل بال علم للحال خالفا له رمحه هللا يف الكل‬
‫‪365‬‬ ‫‪364‬‬ ‫‪363‬‬
‫فالقول يف جراينه‬ ‫وهو كاالستصحاب كما يف ماء الطاحون‬ ‫حتكيم احلال‬ ‫ومنها‬
‫وعدمه ملن يشهد له احلال ولذا كان القول يف دعويها اإلسالم قبل موت الزوج للورثة ألهنم الدفعة فهو‬
‫من العمل ابلظاهر‬

‫‪ 355‬أ‪ :‬التخصيص‬
‫‪ 356‬س‪ :‬بتاء‬
‫‪ 357‬س‪ :‬ابلسكوت‬
‫‪ 358‬سورة نوح‪7/72 ،‬‬
‫‪ 359‬س‪ :‬فأينما‬
‫‪ 360‬س‪ :‬ولد‬
‫‪ 361‬س‪ :‬فلذا‬
‫‪ 362‬أ‪ :‬قلنا‬
‫‪ 363‬س ‪ -‬ومنها‬
‫‪139‬‬

‫ومنها إضافة زفر رمحه هللا احلادث إىل أقرب اإلوقات فهو أيضا كاالستصحاب كقوله‪ 366‬رمحه‬
‫أسلمت بعد املوت القول هلا للحدوث قلنا حتكيم‪ 367‬فاليثبت فالقول للورثة‪ 368‬للدفع‬
‫ُ‬ ‫هللا يف قوهلا‬
‫ومنها استدالل زفر رمحه هللا بتعارض األشباه كقوله رمحه هللا الغاايت تدخل وخترج فال‬
‫تدخل‪ 369‬املرافق ابلشك قلنا هو بعد املعلول وقيل هو ترجيح فاسد ومتسك زفر رمحه هللا ابالستصحاب‬
‫لتأصل عدم الوجوب‬
‫ببني الفساد ‪77[/‬ظ] كقول‪ 370‬بعضهم الثلث انقص عن السبع فالجتوز هبا‬
‫ومنها االستدالل ّ‬
‫الصلوة كما دون اآلية‬
‫ومنها استدالل الظاهرية بعدم املدارك كال دليل لكذا فالجيوز قلنا ال دليل لنفي اجلنس فاليكون‬
‫الخي ّمس العنرب النعدام‬
‫التقليد الباطل وقول حممد رمحه هللا ُ‬
‫َ‬ ‫من اجلنس على أنه قد جيزم ابلتقيضني ويُلزم‬
‫اخلرب معناه أن الوجوب على خالف القياس فيقتصر على املورد‪ 371‬على أنه رمحه هللا حكى معه القياس‬
‫على السمك‬
‫ومنها إهلام بعض املتصوفة وقد مر‬
‫ومنها استدالل أهل النظر ابجململ اجملهول كقوهلم جائز كالفالن ملصلحة أو غري جائز ملفسدة‬
‫قلنا جيوز فيه القلب للجهالة وهذا لعب ابلشرع عياذا ابهلل‬
‫‪372‬‬
‫أيضا بوجوه كذلك منها غلبة األشباه كقوهلم األخ كابن العم يف حل احلليلة‬ ‫ويرجح‬
‫‪76[/‬و] ودفع الزكوة وقبول الشهادة وثبوت القصاص وكالولد يف احملرمية فاملتكثر أقوى إذ هبا يزداد الظن‬
‫كاألصول فاليعتق على أخيه ابلشراء كهو قلنا الوصف قد اليؤثر واملؤثر علة وال ترجيح ابلصاحل هلا‬
‫خبالف األصول ألن العلة فيها واحد وكل منها ابلصحة شاهد فيها يرجح‬

‫‪ 364‬أ ‪ -‬خالفا له رمحه هللا يف الكل ومنها حتكيم احلال‪ ،‬صح ه‬


‫‪ 365‬أ‪ :‬الطاخونة‬
‫‪ 366‬أ‪ :‬لقوله‬
‫‪ 367‬أ‪ :‬حيكم‬
‫‪ 368‬أ‪ :‬املوروثة‬
‫‪ 369‬س ‪ -‬وخترج فال تدخل‬
‫‪ 370‬أ‪ :‬وكقول‬
‫‪ 371‬أ‪ :‬املورود‬
‫‪ 372‬أ‪ :‬رجح‬
‫‪140‬‬

‫ومنها عموم الوصف املؤثر كقوهلم الطعم يعم القليل خبالف الكيل فهو أوفق ابلغرض قلنا هو‬
‫وخاص أصل الوصف لقطعيته أرجح فال‬
‫ُّ‬ ‫زايدة التعدي وال ترجيح بعموم املتعدية بل هو كخصوصه كيف‬
‫معىن للرتجيح بعموم اإلفادة‬
‫ومنها قلة األجزاء كالطعم ابل َق ْدر مع اجلنس ألنه أضبط ومن الغلط واخلالف أبعد قلنا العربة‬
‫ابملعاين وما ذكر صورة على ‪76[/‬ظ] أهنا فرع النص وكثريه كقليله‬
‫وم نها كثرة األدلة ملنع املدافعة اجلمع وامتناع ترك اجلميع فيرتك األقل ألنه األسهل قلنا الرتجيح‬
‫ابلوصف فال عربة ابلعلل على أن ابملستقل ينعدم الغري مث ال وحدانية فيها تعترب فال عربة بتلك الكثرة‬

‫أخ ٍّ‬
‫ألم على آخر ليس كذلك بل أخ ألب وأم عليه ألب للتبعية‬ ‫زوج أو ٍ‬
‫عم ٍ‬‫ٍ‬
‫ولذا مل يرجح عصوبة ابن ّ‬
‫بوحدة‪ 373‬احليّز ومل تعترب‪ 374‬كثرة الرواة بل التواتر أو الشهرة وقول حممد رمحه هللا يف االستحسان عربة‬
‫الضال أكثر ابلنص وقد مر أمر‬
‫ّ‬ ‫ابلشهادة لكن خيالفه اإلمجاع على أن خرب األقل قد ينسخه على أن‬
‫الشهادة وأما ترجح املثىن يف طهارة املاء فقول حممد رمحه هللا أو هو حق العباد‬
‫مث زايدة أحد اخلربين يؤخذ إن احتد ‪79[/‬و] الراوي كخربي التخالف‪ 375‬وقال حممد والشافعي‬
‫رمحهما هللا يعمل هبما لإلمكان قلنا الظاهر أن احلذف للغفلة فال بد يف العمل من التعدد صوان عن‬
‫اإلمهال كما يف البيع قبل القبض‬
‫املقصد الثاين يف األحكام ويتنوع أصوله إىل أربعة األول احلكم أثر خطابه تعاىل املتعلق أبفعال‬
‫املكلفني ابالقتضاء أو التخيري أو الوضع وقد يرتك األخري عربة للتضمن‬
‫ويتنوع إىل تكليفي وهو إما صفة الفعل كالصحة أو أثر له كاملِلك ولكونه ابلوضع جعل‬
‫كالثابت ابخلطاب‬
‫واألول إما ما يعترب ف يه املقاصد الدنيوية كتفريغ الذمة واالختصاصات الشرعية فالفعل ابعتباره‬
‫صحيح وغريه ِ‬
‫منعقد وغريه انفذ وغريه الزم وغريه‬
‫املنعقد ما‬
‫فالصحيح ما يوصل إىل األثر كما وضع وغريه ‪79[/‬ظ] الباطل والفاسد واملكروه و ُ‬
‫الفاسد والناف ُذ املرتتب األثر فبيع الفضويل انفذ والالزم الغري املرتفع كالبيع املطلق فالنافذ‬
‫َ‬ ‫ُربط أجزاؤه فيعم‬
‫أعم من الالزم ومنه الصحيح ومن الصحيح املنعقد‬

‫‪ 373‬أ‪ :‬يوجده‬
‫‪ 374‬س‪ :‬مل يعترب‬
‫‪ 375‬أ‪ :‬التحالف‬
‫‪141‬‬

‫وإما ما يعترب فيه املقاصد األخروية كالوجوب والفعل ابعتباره عزمية ورخصة‬
‫العزمية ما شرع بدأً بال ابتناء على عذر ويتنوع إىل راجح الفعل وهو مع املنع عن الرتك بقطعي‬
‫فنفل ويسمى‬
‫اجب كاألضحية وبدونه سنة إن كانت طريقة مسلوكة كالرتاويح وإال ٌ‬
‫وظين و ٌ‬
‫فرض كاإلميان ٍّ‬
‫ٌ‬
‫مندواب ومستحبا كالتيامن وقوهلم انفلة مكروهة فلعله على اللغة وإىل راجح الرتك وهو ابملنع حرام كالزان‬
‫وبدونه مكروه ‪61[/‬و] كحشرات الرب والبحر وإىل املستوي وهو املباح كالكال والنار مث جملامعته الكراهة‬
‫أخص من احلالل ويقابله احملظور األعم من احلرام‬
‫فالفرض اليزاد والينقص ويلزم علما تصديقيا وعمال فيكفر جاحده ومستخفه ويفسق اتركه بال‬
‫يفوت فوته اجلواز كالوتر حيث يفسق اتركه‪ 376‬املستخف ابآلحاد فقط ويسمى‬
‫عذر إال مطلقه على ما ّ‬
‫‪377‬‬
‫عمليا‬
‫مث إن مل يُرد منه جمرد حصوله كالصلوة ففرض عني فاليسقط بفعل البعض وإن أريد كاجلهاد‬
‫ففرض كفاية يسقط به قيل فيجب على البعض دون الكل حىت يسقط بفعلهم قلنا ذلك الرتفاع الشرط‬
‫واختالف الطرق ليس مبكثِّر كالدَّيْن يسقط أبداء األصيل والكفيل واملتربع‬
‫والواجب حكمه حكم العملي النعدام العلم إال يف الفوت ابلفوت فاليفوت ‪61[/‬ظ] لظنية‬
‫اللزوم واتركه معاقب كاألول وكل يطلق على صاحبه كقوهلم الزكوة واجبة والتعديل فرض ومل يفرق بينهما‬
‫الشافعي رمحه هللا والظاهر أنه يف احلكم فهو كنزاعه رمحه هللا يف الفساد والباطل‬
‫يكمل ال ِّدين كاألذان واخلتان يالم عليه الزوائدها وهي الفضائل‬
‫ِ‬
‫هديها وهو ما ّ‬ ‫والسنة اترك َ‬
‫كسريه عليه السالم يف أحواله ومنه تطويل األركان ومطلقها الخيتص به عليه السالم خالفا للشافعي‬ ‫ِ‬
‫وفخر اإلسالم وكثري من األصحاب رمحهم هللا للعرف قلنا ممنوع مث قد يطلق على الثابت هبا منه قول‬
‫اإلمام رضي هللا عنه الوتر سنة‬
‫والنفل يُثاب فاعله واليُسيء اتركه وهو دون الزوائد يف ‪62[/‬و] التساوي وينقلب فرضا كصوم‬
‫املسافر واآلية الرابعة فله حكمهما أو اليظهر حكم الفرض للضعف مث شروعه قصدا ملزم خالفا‬
‫للشافعي رمحه هللا إبقاء على الوصف قلنا املؤدى حقه تعاىل فيحرم إفساده نصا على أن الرتجيح ابملؤدى‬
‫أوىل على أن هني اإلبطال ملزم على أن ما له تعاىل تسمية وابلنذر مصون ففعالً وابلشروع ابألوىل‬

‫‪376‬‬
‫يفوت فوته اجلواز كالوتر حيث يفسق اتركه‪ ،‬صح ه‬
‫أ ‪ -‬بال عذر إال مطلقه على ما ّ‬
‫‪ 377‬أ‪ :‬عمال‬
‫‪142‬‬

‫الفعل ومن غريه فلغريه‬


‫واحلرام إن نشأ حرمته من العني كأكل امليتة فحرام لعينه لعدم قبول احملل َ‬
‫ألهنا لعدم الصالحية فنسبتها إليه جماز للحلول خبالف األول إذ العدم للعدم وكل يعاقب به‬
‫واملكروه أقربه إىل احلل تنزيهي وإىل احلرمة حترميي وهذا عند حممد رمحه هللا حرام بظين ‪62[/‬ظ]‬
‫اجب وعندان يعاتب ابلكل وعتاب األول أخف‬
‫فيقابل الو َ‬
‫احملرم‪ 378‬واحلرمة‬
‫الرخصة ما شرع اثنيا بناء على عذر وتتنوع إليها حقيقة وهي ما استبيح مع ِّ‬
‫كإفطار املكره وإجراء كلمة الكفر موراي وسائر العبادات لتأبد احلرمة وفو ِ‬
‫ات حقه مطلقا ابلعزمية مع حقه‬ ‫ّ‬ ‫َ‬
‫تعاىل معىن ابلطمأنينة فله صون احلق للعجز على أن حقوق عباده مقدم لطفا نصا وحكمه‪ 379‬األجر‬
‫إن قتل صربا حلسبية بذل الْ ُم ْهجة‬
‫وما مع سبب تراخى حكمه كفطر املسافر لنص العدة وحكمه تقدم العزمية ملا يف العزمية من‬
‫معىن الرخصة ابلعموم إال أن تُضعِف إلفضائها إىل اهللك مث األول لكمال سببه أحق‬
‫اإلصر واألغالل وما سقط من وجه دون وجه كميتة‬ ‫وإليها جمازا وهو ما سقط ‪61[/‬و] من ْ‬
‫السلَم واملسح والقصر وحكمه عدم مشروعية الضد وقال الشافعي رمحه هللا اإلكمال عزمية إذ‬
‫املكره و َّ‬
‫َ‬
‫القصر صدقة فال فيها من القبول قلنا الصدقة فيما الميلك أصال الترد كالقصاص على أن املقصور هو‬
‫متام الواجب ابلنص على أن اخلرية بال رفق ربوبية فاألول لعدم البقاء أمت‬
‫وإىل وضعي وهو أثر تعلق شيء ابلتكليفي وحصول صفة له ابعتباره معه ويتنوع إىل ركن وعلة‬
‫وسبب وشرط وعالمة‬
‫فالركن متعلق مقوم ويتنوع إىل أصلي اليبقى احلكم ابنتفائه كالتصديق لإلميان وإىل زائد يبقى‬
‫إما ابلكيفية كاإلقرار له إو ابلكمية كاألقل ‪61[/‬ظ] للمركب فهما كالرأس واليد‬
‫املعلول كالعقلية إفادة للغرض كاالستطاعة مع‬
‫َ‬ ‫والعلة مؤثرة‪ 380‬يضاف إليه الوجوب بدأً وتقارن‬
‫الفعل قيل الشرعية متقدمة لتأخر اإلجياب عن الوجود قلنا زماان ممنوع‬
‫ويتنوع إىل علة امسا لوضعها للحكم ومعىن للتأثري فيه وحكما لعدم تراخيه عنه‪ 381‬كالبيع املطلق‬
‫للملك والنكاح للحل والقتل للقود‬

‫‪ 378‬س‪ :‬احلرام‬
‫‪ 379‬س‪ :‬حكم‬
‫‪ 380‬س‪ :‬مؤثر‬
‫‪ 381‬أ ‪ -‬عنه‬
‫‪143‬‬

‫وإليها امسا ومعىن فيرتاخى احلكم كاليبع موقوفا وابخليار لدخوله على احلكم تقليال للمنايف حىت‬
‫وجب بزواله من إجيابه وكالرمي واجلَرح ومرض املوت وكتزكية اإلحصان عند اإلمام رضي هللا عنه وقاال‬
‫رمحهما هللا هي ثناء فاليضمن به ولذا مل يضمن يف رجوع الفريقني قلنا به تصري يف معىن ‪66[/‬و]‬
‫الت عدي ويف رجوعهما صح اإلضافة إىل العلة فالينسب إىل علتها وكالنصاب قبل احلول واإلجياب‬
‫واإلجارة املضافني إىل الوقت ولذا صح تعجيل األجرة كالزكوة وكشراء القريب‬
‫لداع وهو إما دفع الضرورة‬
‫وإليها امسا وحكما كالسبب والدليل القائمني مقام املسبَّب واملدلول ٍ‬
‫كالنوم للحد ث وحدوث امللك لالسترباء وكاإلخبار عن احملبة للمحبة أو احلرج‪ 382‬كالسفر للرخصة‬
‫وغيبة اخلشفة لإلنزال وكالطُّهر للحاجة إىل الطالق أو االحتياط كالدواعي لل ِوقاع حرمة وعبادة مث الفارق‬
‫عدم إفضاء الدليل خبالف السبب واإلدراك مبشقة تدفع يف احلرج وعدمه يف الضرورة‬
‫‪383‬‬
‫للعتق فاملتأخر علة فينوي‬ ‫وإليها معىن وحكما ‪66[/‬ظ] كآخر جزئيها كالقرابة وامللك‬
‫الكفارة يف شرائه ويَضمن لشريكه املشارك فيه عندمها رمحهما هللا إلفساده نصيبه عليه قلنا الشركة دليل‬
‫الرضا واجلهل من قصوره فاإلفساد يف أتخر الشري كذا املدعي للقرابة بعده إذ العتق ابلقرابة ولذا‬
‫ضمن احلصة‬‫فأي رجع ِ‬‫ٌّ‬
‫‪385‬‬
‫اليضمن لو علم قبله خبالف آخر‪ 384‬الشهود إذ احلجة اجلملة‬
‫وإليها امسا كاملعلق ابلشرط‬
‫َّسية‪ 386‬ملا فيه‬
‫وإليها معىن كأحد وصفي العلة كالقدر أو اجلنس فيثبت الثابت ابلشبهة كربوا الن ْ‬
‫من شبهة العلية فاليثبت الفضل للفضل‬
‫وإليها حكما كشرط يف حكمها وآخر جزئي العلة امسا كآخر جزئي الداعي‬
‫السبب ‪64[/‬و] طريق موصل يف اجلملة ويطلق على ما مسع معرفيّته ويتنوع إىل حقيقي وهو ما‬
‫الينضاف إليه وجوب وال وجود ابلوضع واليعقل له أتثري فاليضاف إليه األثر لتوسط العلة االختيارية‬
‫فاليسهم دال احلصن بوصف طريقه ألن الغزو قاطع واليضمن دليل السرقة والقتل وقطع الطريق وال قائل‬
‫تزوج فإهنا حرة فاستولدها فإذا هي أمة خبالف إنكاح الويل على شرطه لإلغرار لعدم ختلل االختياري‬

‫‪ 382‬س‪ :‬أو اجلرح‬


‫‪ 383‬س‪ :‬أو امللك‬
‫‪ 384‬س ‪ -‬آخر‬
‫‪ 385‬س ‪ -‬اجلملة‬
‫‪ 386‬س‪ :‬النسئة‬
‫‪144‬‬

‫والدافع سالح إىل صيب لِيُمسكه للدفع َفوجأَ به نفسه خبالف هلكه بسقوطه من يده حيث يضمن‬
‫لعدم التخلل وال آمره ابلصعود لينفض‪ 387‬الثمر فعطب إال قائل ِآلكل ألنه مستعمل خبالف ‪64[/‬ظ]‬
‫املودع ألن حفظ‬
‫لتأكل أو أنكل وأما ضمان احملرم ابلداللة ابالستقرار ابلقتل لكونه مباشرة منه كداللة َ‬
‫امللتزم خبالف املسروق‬
‫الصْيد ابلبعد فهي نقض َ‬
‫َّ‬
‫‪388‬‬
‫وهو املفضي مآالً كاملعلق للجزاء قبل الوقوع للرتدد إذ الشرط على خطر‬ ‫وإىل جمازي‬
‫وكاليمني للكفارة للزوم احلنث مث هي به ليست بعلة ألن الوضع للرب خبالف اإلجياب مع الوجود للتأثري‬
‫واإلفضاء واإلضافة مث هلذا اجملاز شبهة احلقيقة لشرعه لإلفضاء ولذا يضمن ِ َّ‬
‫الرب ابلكفارة أو اجلزاء فيثبت‬
‫‪389‬‬
‫هلما شبهة الثبوت حاال‬
‫وأما عدم مقدورية البعض كإن و ِ‬
‫لدت ابنا اليضري ألنه جزئي فيصح اإلبراء يف الغصب ويتملك‬
‫‪390‬‬
‫إذ‬ ‫التعليق‬
‫َ‬ ‫التنجيز‬
‫ُ‬ ‫ابلضمان من وقته خالفا لزفر رمحه هللا ‪65[/‬و] ألنه فرض املعلق فاليبطل‬
‫االنعقاد بوجود‪ 391‬امللك يف حاله‪ 392‬ترجيحا للوجود عند الوجود ابالستصحاب فاليُبطله بعده زوال‬
‫احلل كامللك على أنه قد يوجد بال حمل كما يف املطلقة ثلثا فبقاؤه بدونه أوىل قلنا ضماهنا يورث شبهة‬
‫وجود اجلزاء‪ 393‬فيعترب حبقيقته فيبطله زوال احملل ال امللك على أن احلكم َلع ْوده إليه بقاؤه كاالبتداء‬
‫مث للزوم امللك يف التعليق به يصري ضمان بره جبزائه نفسه فاليعترب فيه الشبهة على أن الشرط‬
‫هنا لكون الطالق ابلنكاح مبعىن العلة فاليثبت قبله الشبهة وقال الشافعي رمحه هللا هو إلجيابه ّأوال يف‬
‫معىن العلة فال تعليق ابمللك املنعدم وأما التكفري ابملال قبل احلنث فلوجود السبب كما يف ‪65[/‬ظ]‬
‫الزكوة قبل احلول قلنا املعلق مبنزلة اجلزء إذ‪ 394‬الكالم هو الكل والتعليق مانع للوصول مث لرجاء حصوله مل‬
‫حيكم ابللغوية كالثنيا ابملشية وطالق األجنبية‬

‫‪ 387‬س‪ :‬لينقض‬
‫‪ 388‬أ‪ :‬جماز‬
‫‪ 389‬أ ‪ -‬حاال‬
‫‪ 390‬أ‪ :‬التعليق التنجيز‬
‫‪ 391‬س‪ :‬حبلول‬
‫‪ 392‬س ‪ -‬يف حاله‬
‫‪ 393‬س‪ :‬الوجود‪ ،‬س ‪ -‬اجلزاء‬
‫‪ 394‬أ‪ :‬أو‬
‫‪145‬‬

‫وإىل ما له حكم العلة وهو ما ينضاف إليه املتخللة‪ 395‬فيضاف إليه األثر ابلرجوع إىل بدل احملل‬
‫وإن مل يوضع للحكم كشق الزق وإشراع اجلناح وسوق الدابة وقودها ال ابلرجوع إىل جزاء املباشرة‬
‫كالقصاص والكفارة وحرمان املرياث ألن التأدية حبكم الوايل واختيار الويل‬
‫كح ْفر البئر يف‬
‫وإىل ما له شبهتها وهو ما ينضاف إليه احلكم وجودا عنده بصحة الرتاخي عنه َ‬
‫غري موضوع له ملتخلل كذلك فيضاف إليه األثر ابلتعدي للنقصان كإرضاع‬
‫غري ملكه أو يثبت به َ‬
‫‪63[/‬و] املتعمدة الضرة‬
‫واعلم أن لألحكام أسبااب ظاهرة تنسب هي إليها تسهيال وتتعلق هي هبا تيسريا فينال العباد هبا‬
‫املراد بال حرج يصيبهم لطفا هبم ورأفة وإحساان هلم ورمحة وذلك كحدوث العامل أو إمكانه و ِ‬
‫الوقت‬ ‫ُ‬
‫أس َميُونه ويلي عليه والبيت و ٍ‬
‫أرض تنمو حتقيقا أو تقديرا وإرادة الصلوة‬ ‫ِ‬
‫النصاب والشهود أو األايم ور ٍ‬
‫و‬
‫والبقاء املقدور والتصرفات لإلميان والصلوة والزكوة والصوم وال ُفطْرة واحلج والعشر واخلراج والطهارة‬
‫واملعامالت واالختصاصات‪ 396‬كامللك للبيع ولدوام سبب اإلميان يف اآلفاق واألنفس صح من املميز ولو‬
‫مل خياطب لتحقق الركن والسبب‬
‫‪397‬‬ ‫ِ‬
‫مكمل للغىن الواجب ‪63[/‬ظ] نصا لكن لكونه ابلزمان أُقيم احلول مقامه‬
‫مث النماء شرط ّ‬
‫جلمعه جلميع الفصول املتخالفة فجدده جتدده كذا الفطر لتضاعفه بتضاعف الرأس على أن األداء لأل َْون‬
‫‪398‬‬
‫اجلار يف نصه انزعة للحكم عن السبب كما يف‬
‫مث لوجوبه عمن ال وجوب عليه كالصيب والرقيق كان ُّ‬
‫زكى عن ماله ال للوجوب مث النيابة كما يف عقل عنه فقوهلم صدقة الفطر جتوز كذا الوقت واالستطاعة‬
‫حىت وجب احلج مرة وصح عن الفقري وكذا احلدث شرط ألنه ضد الطهر وأسباب العقوابت والكفارات‬
‫ٍ‬
‫وإابحة ولذا مل جتب يف عمد وغموس لتمحضهما‬ ‫ما تنسب إليه من زان وسرقة وقتل ودائر بني حظ ٍر‬
‫كبريًة خالفا للشافعي رمحه هللا لتفوق العمد ‪67[/‬و] اخلطاء النعدام العذر وكذا الغموس لتأصل حنثه‬
‫فوق املنعقدة فيثبتها نصهما داللة قلنا فيهما جهة اإلابحة فالتثبت بدوهنا الداللة‬
‫َ‬
‫مث ما يرتتب عليه احلكم إن أُدرك أتثريُه فيه كما يف القياس فعلة كذا إن مل يُدرك وكان مصنوعا‬
‫فسبب كالوقت للصلوة والشري للمتعة‬
‫ٌ‬ ‫السبب وإال‬
‫ُ‬ ‫أريد من وضعه احلكم كالبيع للملك لكن يتجوز فيه‬

‫‪ 395‬أ‪ :‬املخللة‬
‫‪ 396‬أ‪ :‬واالختصاصيات‬
‫‪ 397‬أ‪ -‬مقامه‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 398‬أ‪ :‬الرفيق‬
‫‪146‬‬

‫الشرط ما يتوقف عليه الوجود بال أتثري وال إفضاء ويتنوع إىل حمض مل يالحظ فيه إال توقف‬
‫احلكم أو انعقاد العلة‬
‫صنع للعبد فيه كالطهارة للصلوة والشهود للنكاح فهو ابعتبار الشارع وجعلي‬
‫مث هو حقيقي ال َ‬
‫يكون به وهو بكلمته كإن كان كذا شرط ‪67[/‬ظ] صيغة وبدليل الكالم كقوله املرأة اليت يتزوجها كذا‬
‫الرتْب على الوصف تعليق به كالشرط مث لكونه من اإلهبام اليكون إال يف غري املعني ونصه‬
‫داللةً إذ َّ‬
‫جامع وقد مر اخلالف يف األثر‬
‫وإليه يف معىن العلة وهو ما التعارضه صاحلة لإلضافة كالسوق واحلَْفر ألن الثِّْقل طبيعي واملشي‬
‫مباح فيضاف إىل الشرط لتعدي صاحبه ابحلَْفر يف ملك غريه ولذا اليضمن لو أوقع فيه نفسه أو وقع يف‬
‫مملوكه فلو اختلف مع الويل فالقول للحافر ألصالة صالح العلة لإلضافة واليعارضه ظهور عدم اإليقاع‬
‫‪399‬‬
‫املوت آبخر ألنه صاحب علة وهلذا‬
‫لعدم صالحيته لإلثبات فعليه حجة الوقوع خبالف اجلارح يَ ّدعي َ‬
‫يضمن شاهد شرط ‪66[/‬و] رجع وشاهد التعليق فقط إذا رجع معه كما يف التخيري واخلرية كذا شهود‬
‫وزن القيد يف إن كان وزن قيد عبده كذا ِرطالً فهو حر وقد قال إن حله أحد فهو حر‪ 400‬ابلنقصان بعد‬
‫حل املوىل بعدم‪ 401‬القضاء لعدم صلوح العلة لإلضافة ألنه تصرف يف املِلك وقاال رمحهما هللا ملا مل ينفذ‬
‫القضاء ابلباطل يف الباطن عتق ابحلل قلنا ما استحسنه الشرع فهو عند هللا حسن وأما وضع احلجر‬
‫الس ْوق‬
‫وإشراع اجلناح وترك املائل بعد التقدم فأسباب ملحقة ابلعلل ألنه ليس برفع املانع كاحلَْفر و َّ‬
‫وإليه يف حكم السبب وهو سابق اعرتض عليه فعل خمتار الينسب هو إليه كحل قيد اآلبق‬
‫هدر ألنه كالطبع فأشبه السيالن فيَضمن‬
‫وفتح قفص النافر وقال حممد رمحه هللا ‪66[/‬ظ] فعل الطري ُم َ‬
‫خبروجه على فوره قلنا اإلهدار لإلثبات ال القطع ولذا حرم صيد املائل فلم يكن كسيالن السائل‬
‫وإليه امسا ال حكما للتوقف يف اجلملة بال حتقق عنده كأول الشرطني وجودا فالعربة ابمللك عند‬
‫اآلخر ألن زمان اجلزاء زمانه وقال زفر رمحه هللا مها شيء واحد فال بد من امللك عندمها وقد مر‬
‫وإليه مبعىن العالمة وهو مظهر حتقق العلة اخلفية أو وصفها اخلفي كالوالدة للنسب مطلقا‬
‫‪402‬‬
‫ابلفراش فانفصاله عالمة‬ ‫عندمها رمحهما هللا فيثبت بشهادة القابلة ألهنا لتعني الولد ألن النسب‬

‫‪ 399‬أ‪ :‬اخلارج‬
‫‪ 400‬س ‪ -‬وقد قال إن حله أحد فهو حر‬
‫‪ 401‬س‪ :‬بعد‬
‫‪ 402‬أ ‪ -‬مطلقا عندمها رمحهما هللا فيثبت بشهادة القابلة ألهنا لتعني الولد ألن النسب‪ ،‬صح ه‬
‫‪147‬‬

‫العلوق قلنا ملا بطل البناء على املبطّن صارت هي فينا ابنعدام السبب الظاهر كاحلَْبل شرطا حمضا‬
‫فالتثبت إال حبجة اتمة خبالف وجود السبب لصحة ‪69[/‬و] اإلضافة إليه فتبقى هي عالمة حمضة فتؤثر‬
‫‪403‬‬
‫هبا الطالق املعلق عليها أيضا للتبعية خالفا لإلمام رضي هللا عنه ألهنا شرط له‬ ‫الشهادة مث يثبت‬
‫فاليُثبتها إال مثبت احلكم كما يف العل ة على أن حجيتها ضرورية ولذا اليتعدى شهادة ثيابة املبيعة بكرا‬
‫إىل الرد‬
‫العالمة ِّ‬
‫معرف اليتعلق به وجوب وال وجود ويتنوع إىل حمضها كالتكبري لالنتقال والرمضان يف‬
‫أنت كذا قبل رمضان بكذا للوقوع وكعجز القاذف عن احلجة عند الشافعي رمحه هللا ألن األصل‬
‫المرد‬
‫العفاف والقذف كبريةٌ فسقوط الشهادة قبل العجز وعدم تقدم اجللد الحتمال اجلور ألنه حسي ّ‬ ‫َ‬
‫له ولذا يبطل الرد ابإلقامة بعد احلد وحيد‪ 404‬الزاين إن مل يتقادم وحنن نقول كونه ‪69[/‬ظ] كبرية‬
‫حرم بدون األربعة فيقتصر على العجز ألن األصل قد‬ ‫ِ‬
‫ابالنقالب ولذا تقبل عليه الشهادة ح ْسبة وإن ُ‬
‫جيامع البينة‪ 405‬فهو شرط وأتصل الع ّفة دافع على ما عرف‬
‫وإليها مبعىن الشرط كاإلحصان للرجم فاليضمن شهوده ابلرجوع وجتري فيه شهادة النساء ألن‬
‫العدم يف احلد وهذا يف الشرط وتضرر املشهود عليه ضمين مث لكون خصوصها من الكافر ابملشهود عليه‬
‫املسلم مل يثبت هو بشهادهتما‪ 406‬على ذمي إبعتاق عبده املسلم الزاين وإن ثبت هبا العتق بال تقدم على‬
‫خري‬
‫الزان لعدم كوهنا شهادة على املسلم وقيل التقبل فيه أيضا ألنه بعض املردودة واحليوة رقيقا ٌ‬
‫وإليها يف حكم العلة كالعلل الشرعية‬
‫وإليها ‪91[/‬و] جمازا كالعلة والشرط احلقيقتني‬
‫األصل الثاين احلاكم ابحلسن والقبح مبعىن استحقاق الثواب والعقاب عند األشعري الشرعُ وإمنا‬
‫العقل لفهم اخلطاب النتفاء العذاب قبل البعثة قلنا الكالم يف االستحقاق وللتخلف عن الفعل كالكذب‬
‫ُ‬
‫فاحلسن عنده املأمور به كالواجب واملندوب والقبيح‬
‫َ‬ ‫املنجي والصدق املهلِك قلنا بعد التمام اليُثبت‬‫ِ‬

‫املنهي عنه كاحلرام واملكروه‬

‫‪ 403‬س‪ :‬تثبت‬
‫‪ 404‬س‪ :‬و وحيد‬
‫‪ 405‬أ‪ :‬النية‬
‫‪ 406‬س‪ :‬بشهادة‬
‫‪148‬‬

‫العقل والشرع ليس إال للبيان يف البعض حلسن ذايت كصوم آخر رمضان أو‬
‫وقالت املعتزلة هو ُ‬
‫العدوان يف األذهان‬
‫مدرك الرتكاز حسن اإلحسان وقبح ُ‬
‫قبح كذلك كصوم أول الشوال فال شرعي غري َ‬
‫الكذب األول واإلهالك‬
‫قلنا هو مبعىن املالئمة واملنافرة وألن املختار ‪91[/‬ظ] فيما يستوي فيه الصدق و ُ‬
‫واإلنقاذ الثاين قلنا األول أصلح للعامل والثاين أليق ابجلنس وألنه لواله لكان وجوب تصديق النيب صلى‬
‫هللا عليه وسلم فيما أخرب به وامتثال أوامره شرعيا فال تفيد البعثة للدور فهو عقلي فكذا احلرمة الالزمة له‬
‫يف الرتك وأ يضا وجوب االمتثال حلرمة الكذب وقبحه ابلعقل لذلك فيعقل وجوب الرتك كذلك قلنا لو‬
‫سلم لزوم العلم فالثبوت ابألدلة املستلزمة للوجوب مبعىن اجلزم كما يف التصديق ابلصانع‬
‫وأما ابملعىن السابق فثبوته ابلنص على دليله أو ابحلكم القدمي على وجوب الطاعة غاية األمر‬
‫توقف الظهور على التكلم واليضري وأيضا اليقبح منه تعاىل شيء ‪92[/‬و] قبل السمع فيجوز كذب هللا‬
‫تعاىل عن ذلك علوا كبريا وكذا إظهار املعجزة على يد الكاذب فريتفع األمان واليقبح بعده أيضا للد َّْور‬
‫كذا الكفر من املتمكن منه ومن العلم حباله قبله قلنا‪ 407‬ال امتناع‪ 408‬عقال يف األولني وإن ُج ِزم ابلعدم‬
‫ولو سلم فعساه ألمر آخر وتقدم حرمة الكفر ممنوع فاحلسن عندهم إما احملمود عليه مطلقا فيختص‬
‫املباح والقبيح خبالفه فهو احلرام واملكروه‬
‫اجب واملندوب أو ما للمتمكن منه ومن العلم به الفعل فيعم َ‬
‫الو َ‬
‫وعند البعض الثاين مفهوما واألول غريه‬
‫واملختار أن احلاكم األول والثاين آلة معرفتهما قبل الورود أو بعده لكن لكونه عاجزا الينفك‬
‫عن اهلوى غالبا مل يعترب كال وإن مل يهدر كذلك للدرك على ‪92[/‬ظ] أنه اليبطل نفسه والشرع بنيته‬
‫أيضا عليه فال بد منه يف التكليف لكن لتعذر االطالع عليه لكونه من األفعال ق ّدر ابلبلوغ الذي عنده‬
‫إسالمه وكفره ابلعقد وصفهما أو‬
‫ُ‬ ‫يتم التجارب ويتكامل القوى فاليكلف صيب عقل ابإلميان وإن اعتُرب‬
‫ال كذا َمن يف الشاهق قبل زمان التجربة خالفا لألشعري رمحه هللا يف العربة النعدام اخلطاب لعدم البلوغ‬
‫فيَضمن قاتلُهما وللمعتزلة يف العدم للتكليف ابلعقل فيعذابن ابلغفلة والترتد مراهقة غافلة مل تصف حتت‬
‫مسلم بني أبوين مسلمني فالتبني إال ابلغة كذلك كما إذا كفرت وهذا هو‪ِ 409‬‬
‫حممل قول اإلمام رضي‬
‫هللا عنه ال عذر يف اجلهل ابخلالق لقيام اآلفاق واألنفس ويعذر ‪91[/‬و] يف الشرائع قبل احلجة‬
‫األصل الثالث احملكوم به يتنوع إىل حقه تعاىل وهي إما عبادة خالصة كاإلميان وفروعه‬

‫‪ 407‬س ‪ -‬قلنا‬
‫‪ 408‬س‪ :‬المتناع‬
‫‪ 409‬أ ‪ -‬هو‬
‫‪149‬‬

‫أو ما فيه مؤنة كال ُفطرة فاليشرتط هلا متام األهلية فلذا جتب عن الصغري من ماله عند الشيخني‬
‫رمحهما هللا وقال حممد رمحه هللا هي عبادة كالزكوة على أهنا جتب على الغري كما يف الرقيق مطلقا وفيه‬
‫ابلفقر قلنا فيها جهة املؤن ويف الفقر ضرورة‬
‫أو العكس كالعشر فاليُبتدأ على الكافر وإن بقي عند حممد رمحه هللا ألهنا مؤنتها وقال أبو‬
‫الكفر العباد َة ومل يبدل املشروع ضوعف كالتَّ ْغلَيب قلنا التضعيف الينفيها مث هو‬
‫يوسف رمحه هللا لَ َّما نفى ُ‬
‫يف التغليب ضروري ابإلمجاع فينقلب خراجا ضرورة وال صعوبة فيه ألنه أول الواجب‬
‫‪91[/‬ظ] أو عقوبةٌ كاملة كاحلدود إال القذف أو قاصرةٌ كاحلِرمان ابلقتل مث هو جزاء املباشرة‬
‫فاليثبت يف املتسبب والراجع عن شهادة قتل مورثه وال يف الصيب ولو تعمد على أنه لعدم التكليف غري‬
‫مقصر خبالف اخلاطئ وأما ارتفاعه ففي اآلخرة لعصمة احلقوق للعجز واحلاجة‬
‫أو مؤنة فيها عقوبة كاخلراج فاليبتدأ على املسلم بل يبقى للرتدد بينهما على أن املؤنة لكوهنا‬
‫ابعتبار األصل غالب والجيامع العُشر خالفا للشافعي رمحه هللا إذ السبب فيه اخلارج قلنا مها للنماء وهو‬
‫واحد‬
‫أو دائر بني العبادة والعقوبة كالكفارات فالجتب على الكافر وتكون جزاء املباشرة وقال‬
‫الشافعي رمحه هللا هي ضمان التلف فتجب على غري املباشر أيضا قلنا اجلرب يف ‪96[/‬و] اخلسر وهو يف‬
‫الغالب األوىل إال يف الفطر َلرتْب وجوبه على التعمد‬
‫ُ‬ ‫حقه تعاىل ممتنع فهي جزاء الفعل ال غري مث‬
‫ومنعِه‪ 410‬عن تسليم الواجب لكونه قبل التمام فهي كاحلد عبادةٌ أداءً عقوبةٌ وجواب ولذا تسقط ابلشبهة‬
‫كحيض املتعمدة أو مرضها بعده وكالسفر قبله وعدم العكس لعدم التعهد فلذا يثبت يف القتل ابملثقَّل‬
‫الشبيه ابخلطاء دون قتل املستأمن وإن سقط فيه القصاص أيضا ملقابلته حمال فيه شبهة عدم العصمة‬
‫األول إىل الغامن والثاين إىل الواجد‬
‫أو قائم بنفسه كخمس الغنامي واملعادن ولذا قد يُصرف ُ‬
‫والحتصر‬
‫َ‬ ‫وإىل حقنا كبدل املتلفات‬
‫وإىل ما غلب فيه األول كحد القذف خالفا للشافعي رمحه هللا ‪96[/‬ظ] لغلبة حق احملتاج كما‬
‫‪411‬‬
‫هو األصل قلنا هو وإن كان زاجرا ُشرع للعار دافعا واملقذوف هو املنتفع به خاصةً على أن حقه‬
‫مراعى بتويل مواله خبالف العكس ولذا يستوفيه اإلمام فال يورث وال يُعفى ويَتداخل خالفا له رمحه هللا‬

‫‪ 410‬س‪ :‬منعه‬
‫‪ 411‬س ‪ -‬على أن حقه‬
‫‪150‬‬

‫‪412‬‬
‫ويتوارث ويعتاض عنه ابملال خبالف قتل‬ ‫وإىل العكس كالقصاص فيستوفيه الويل ويعفو‬
‫حق العبد أيضا ولذا جيب ابلقتل قلنا مسافر‬
‫القاطع ألنه حد كالقطع وقال الشافعي رمحه هللا فيه ُّ‬
‫الْ َمفاوز يف أمان هللا تعاىل‪ 413‬فالتعرض له جناية على حقه تعاىل وحماربة معه فيحد به‬
‫والحق كاإلقرار‬
‫ٌ‬ ‫أصل كالتصديق والصلوة جلمعها القرابت‬
‫مث قد يكون لكل من العبادة وفروعه ٌ‬
‫مؤمن داينة ألنه شرط إجراء ‪94[/‬و] األحكام وكالزكوة مث الصوم مث‬
‫فال إميان لتاركه القادر وقيل هو ٌ‬
‫املكره فينا وأما‬
‫وخلف كاإلقرار يف الدنيا فيصح إميان َ‬
‫ٌ‬ ‫احلج مث اجلهاد وزوائد كاألعمال والسنن واآلداب‬
‫العدم يف الردة فللمعارض مث ِ‬
‫أداء‪ 414‬أحد األبوين يف الصغري فاليتبعهما املؤدي مث ِ‬
‫تبعية الدار أو‬
‫‪415‬‬
‫بعدمهما وكالتيمم فإنه خلف عن الطهارة مطلقا نصا وقال الشافعي رمحه هللا اخللفية يف‬ ‫الغامن‬
‫إسقاط الفرض فيبقى معه احلدث ألنه ضروري لثبوته ابلعجز قلنا ال خلفية معه فيجوز قبل الوقت وأداء‬
‫الفرائض بواحده واليتحرى يف إانئني أحدمها جنس بل يتيمم للعجز ابلتعارض خالفا له رمحه هللا مث‬
‫املتوضئ‬
‫َ‬ ‫اخللفية عند الشيخني رمحهما هللا يف اآللة القتضاء النص وخلرب طَهورية الرتاب فيؤم املتيمم‬
‫الغاسل ‪94[/‬ظ] ويف الفعل عند التلميذين رمحهما هللا إذ األمر به إمنا هو بعده ابلوضوء‬
‫َ‬ ‫كاملاسح‬
‫ٍ‬
‫ضعيف وشرطها عدم األصل على خطر الوجود إذ به ينعقد‬ ‫فاليؤمه كاملومي الراكع ألنه صاحب ٍ‬
‫خلف‬ ‫ُ‬ ‫َ‬
‫مس السماء ال الغموس إال عند الشافعي رمحه هللا مث‬
‫السبب فيخلُفه ولذا جتب الكفارة يف احلَْلف على ّ‬
‫ُ‬
‫ال خالفة ابلرأي ألنه وضع الشرع‬
‫األصل الرابع احملكوم عليه وهو املكلَّف يتنوع أهليته إىل أهلية وجوب وهي ابلذمة وهي وصف‬
‫يصريه أهال ملا له وما عليه فله قبل الوالدة بعضها لصالحية الوجود فيصلح للوجوب له كاإلرث ال عليه‬
‫كالثمن وبعدها مطلقها‬
‫وإىل أهلية أداء وهي إىل كاملة هي مبىن وجوب األداء وهي بقدرة كذلك ‪95[/‬و] وهي بعقل‬
‫كذلك كعقل البالغ وإىل قاصرة هي مبىن الصحة وهي بقدرة كذلك وهي بعقل كذلك كعقل املعتوه‬
‫والصيب‬

‫‪ 412‬س‪ :‬يعفوا‬
‫‪ 413‬أ ‪ -‬مسافر الْ َمفاوز يف أمان هللا تعاىل‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 414‬س ‪ِ -‬‬
‫أداء‬
‫‪ 415‬س‪ :‬الغائم‬
‫‪151‬‬

‫مث هلا عوارض مكتسبة ويتنوع إىل اجلهل وهو عدم العلم‪ 416‬عما من شانه ذلك وهو إما ابطل‬
‫اليعذر به ملقابلة الدالئل وهو ٍ‬
‫عال يكون كفرا كاجلهل به تعاىل وبوحدانيته وابإلرسال إىل الكافة ألنه‬ ‫ُ‬
‫الوثن ال صحة له ويف غريه كتحرمي اخلمر دافع للتعرض فقط‬ ‫فعقده فيما اليتبدل كعبادة َ‬
‫عناد ومكابرة ُ‬
‫فالحيد شاربه وإن ِأمث‪ 417‬للحرمة وللخطاب‪ 418‬الدنيوي‬
‫عند الشافعي رمحه هللا لنص تركهم وما يدينونه ُ‬
‫حمرمه‬ ‫ِ‬
‫أيضا عندان استدراجا خلرب اإلمهال فيقوم مخره وخنزيره ‪95[/‬ظ] فيباع فيَضمن ُمتل ُفه وصح نكاحه َ‬
‫صن لو أسلم فيحد قاذفه خالفا للشافعي رمحه هللا ألنه‬
‫وحي ّ‬
‫ابلتديّن فاليفسخ بال مرافعتهما ويُلزم النفقةَ ُ‬
‫اليورث ألنه تعدية وشرعتهم‬
‫التقوم واإلحصا ُن من ابب العصمة فيثبتهما الداينة لكنه ّ‬
‫غري التعرض قلنا ُ‬
‫غريُ مل ِزمة للبطالن‬
‫وقاال رمحهما هللا نكاح احملارم كان لضرورة النسل ولذا نسخ ابلكثرة ومل يكن يف التوأم فهو ليس‬
‫‪419‬‬
‫فاليثبت ابلدفع واليكون مبىن‬ ‫حبكم أصلي كتقوم اخلمر فالباقي بعد قصر اخلطاب عنهم احلرمة‬
‫احلكم على أن احلد يدرؤه الشبهة والنفقة صلة مبتدأة فال جتب به كاملرياث صوان عن التعدي قلنا النفقة‬
‫لدفع التعرض ابإلهالك ويف التوريث إضرار الغري مث احلاجة دائمة ابحلبس ‪93[/‬و] فال تندفع ابلغين وال‬
‫مستثىن من العهد‬
‫ً‬ ‫يلزمنا الربوا ألنه فسق على أنه‬
‫وقاصر نشأ من أتويل فاليع د كفرا كجهل ذي اهلوى يف صفاته تعاىل كالعلم أو يف أحكام‬
‫اآلخرة كالرؤية مث إلسالم صاحبه لزم اإللزام فيلزمه مجيع األحكام وكجهل الباغي فنحارهبم هنيا عن املنكر‬
‫ارث إن ادعى احلقيةَ خالفا أليب يوسف والشافعي رمحهما هللا لعدم‬ ‫ونقتل جرحيهم وأسريهم بال منع لتو ٍ‬
‫حجية العقد على العادل قلنا يندفع به احلرمان فيسلم اإلسالم وال إلز َام‪ 420‬هلم للمنَعة مث الحتاد الدار ال‬
‫منلك ما هلم فريد إليهم بعد االنكسار والختالف الداينة ال يضمن‪ 421‬ما تَلِف ولسقوط اإللزام‬
‫كح ِّل ذبيحة العامد ‪93[/‬ظ] والقضاء بيمني‬ ‫اليضمنون مالَنا ودمائَنا وكجهل خمالف كتاب غري قطعي ِ‬
‫وشاهد أو خ ٍرب مشهوٍر كالقصاص يف القسامة والتحليل بال ِمجاع أو إمجاع كبيع أم الولد فالينفذ فيه‬
‫القضاء‬

‫‪ 416‬أ‪ :‬العقل‬
‫‪417‬‬
‫س‪ :‬مثّ‬
‫‪ 418‬أ‪ :‬اخلطاب‬
‫‪ 419‬أ‪ :‬واحلرمة‬
‫‪ 420‬س‪ :‬لزام‬
‫‪ 421‬س‪ :‬النضمن‬
‫‪152‬‬

‫أو يقع عذرا كجهل من مل يُهاجر ابألحكام للزوم السماع ولو تقديرا خالفا لزفر رمحه هللا‬
‫إلجياب اخلطاب قلنا قد خيفى عليه كذا من مل يبلغه اخلطاب النازل كتحرمي اخلمر وصلوة أهل قبا رضي‬
‫طلب املصري واجب ألنه‬
‫مقصر وقيل ُ‬
‫هللا تعاىل عنهم ال املنتشر كالتيمم يف العُمراانت قبل الطلب ألنه ّ‬
‫منبع املياه وكاجلهل أبنه وكيل أو مأذون فالينفذ تصرفهما أو معزول أو حمجور فينفذ وكاجلهل جبناية‬
‫علمت أو‬
‫ْ‬ ‫املبيع فاليفدى ألبتة أو بيع دار جاره فاليسقط شفعته ببيع داره أو ابلعتق فتختار مىت‬
‫‪422‬‬
‫ابإلنكاح بغنب فاحش أو من غري كف ٍو أو ويل ليس أبب وال ج ّد ‪97[/‬و] فال يكون سكوهتا ً‬
‫رضى‬
‫به ال ابخليار إال أمةً لعذر اخلدمة على أن البكر تلزم وهي دافعة لزايدة امللك ولذا مل يشرتط فيها القضاء‬
‫كالبكر‬
‫أو يفيد شبهة كاجلهل يف موضع االجتهاد الصحيح كالقتل بعد عفو شريكه واإلفطار بعد‬
‫فاليقتص واليك ّفر‬
‫ّ‬ ‫احلجامة‬
‫زىن مل يثبُت به‬
‫أو يف الشبهة كالزان بشبهة الفعل واحملل فال ُحي ّد مث لتمحض الفعل يف األوىل ً‬
‫عدم طُ ْهره يف ظهره فقضاه مث ّأدى املغرب بظن جواز العصر‬ ‫النسب وال العدة وكمصلي عص ٍر ذكر َ‬
‫حيث يصح مغربُه لالجتهاد يف الرتتيب ال العصر ألنه خبالف اإلمجاع كما‪ 423‬إذا مل يقض خالفا لزفر‬
‫رمحه هللا وكجهل داخل داران مسلما يف الشرب ال الزان لتقرر احلرمة خبالف الذمي للشهرة‬
‫وإىل اهلزل وهو ضد اجلد ويرادفه ‪97[/‬ظ] التلجئة قيل بل هو أعم جلَْريه يف غري األموال دوهنا‬
‫وشرطه التصريح قبل العقد ال الذكر فيه للتنايف خبالف اخليار ألن املمتنع به احلكم مث هو الينايف‬
‫‪424‬‬
‫كفر به الستخفافه‬
‫اختياره ألنه اهلزل فهو ابلردة ٌ‬
‫األهليتَ ْني وال الرضاء ابملباشرة واختيارها بل ابحلكم و َ‬
‫س إىل اإلسالم‬
‫كاملكره لكن لو َرجع مل يقتل للشبهة بل ُْحيبَ ُ‬
‫َ‬ ‫ال مبا هزل به لعدم إرادته وابإلسالم إسالم‬
‫ويُبطل األقار َير كلها النعدام املصحح فالتصح إن أجاز‬
‫فس َد إن اتفقا على البناء‬
‫وأما اإلنشاءات ففي املنفسخة منها كالبيع يف املواضعة يف أصل العقد َ‬
‫نقضه وهلما اإلجازة إىل الثلثة أو‬ ‫عليه ألنه شرط خيار هلما مؤبدا وال ُميلك ابلقبض النعدام احلكم و ٍّ‬
‫لكل ُ‬

‫‪ 422‬س‪ :‬كفوء‬
‫‪ 423‬أ‪ :‬ملا‬
‫‪ 424‬س ‪ -‬واختيارها بل ابحلكم‬
‫‪153‬‬

‫‪425‬‬
‫على اإلعراض أو عدم‬ ‫ما مل يُنقض على اخلالف ال ألحدمها ‪96[/‬و] خليار اآلخر ال إن اتفقا‬
‫حضور شيء أو اختلفا مطلقا عربًة ابألصل خالفا هلما رمحهما هللا عمال ابملواضعة السابق‬
‫وأما يف البدل ففي ال َق ْدر عندمها رمحهما هللا يُعترب املواضعة إال يف اإلعراض لعدم بطالن العقد‬
‫العقد إلعدام‬ ‫ِ‬
‫ابعتباره إلمكان التصحيح وأما شرط قبول الزائد فليس مبفسد النتفاء املطالبة ويف اجلنس ُ‬
‫ِ‬
‫اجملانسة وعند اإلمام رضي هللا عنه العربة للعقد مطلقا لفساد الشرط لنفعه‬ ‫الثمن لعدم الذكر و‬
‫اهلزل َ‬
‫فريجح اجلد يف األصل الصحيح‬ ‫للطالب لوالها فهو كالرضا ابلربوا ّ‬
‫ويف غري املنفسخة فيما ال مال فيه كالطالق يبطل هو ال هي للنص على أن العِلل منعقدة‬
‫احلكم غري مرتاخ ولذا مل حيتمل الشرط كذا يف أصل ما يتبعه هو كالنكاح ملا سبق ‪96[/‬ظ] ويف قدره‬
‫و َ‬
‫يف ال ِوفاق على البناء ألف لصحة املواضعة لعدم إفساد الشرط ويف اإلعراض ألفان للتسمية ويف الباقي‬
‫لسْبق املواضعة وعدم مقصودية املهر خبالف البيع إذ اإلجياب للثمن وقيل ألفان كالبيع وأما يف‬
‫ألف َ‬
‫قيل ٌ‬
‫اجلنس ففي األول مهر املثل ويف الثاين املسمى ويف الباقي الكل مروي وعندمها رمحهما هللا املثل ملا عُ ِرف‬
‫وفيما يقصد فيه املال كاخلُلع يَبطل مطلقا عندمها رمحهما هللا لكونه كالشرط فال يعمل‬
‫كالشرط‪ 426‬على أن املال تبع فاليتأثر كذا عنده رضي هللا عنه لرتجح اإلجياب إال يف البناء حيث‬
‫يتوقف الوقوع على مشيتها ملكان العمل هبا لعدم الفساد ابلشرط فهو كهو خبيارها‬
‫مث اهلزل يبطل اإلبراء لتضمنه معىن التمليك كذا الشفعة قبل املواثبة واإلشهاد ألنه ‪99[/‬و]‬
‫كالسكوت وبعدمها التسليم لبطالنه ابخليار لكونه يف معىن التجارة فهي حباهلا‬
‫مفس ٌد للخرية وهو ما إبتالف النفس أو العضو‬ ‫معدم للرضا ِ‬‫ِ‬
‫كامل ملجئ ٌ‬ ‫وإىل اإلكراه وهو ٌ‬
‫وقاصر معدم غري مفسد وهو ما مبثل الضرب أو القيد ومها عند الشافعي رمحه هللا سيّان النتفاء الرضاء‬ ‫ٌ‬
‫وعندان مها كذلك يف عدم نفي األهليتني لكمال العقل واخلطاب لالبتالء ولذا يؤجر ابإلتيان مرة‬
‫محل على األرفق وإال فالفرق ّبني فريجح‬
‫ويعاقب أخرى كالشرب ابلقتل والقتل ابلقيد واالختيار ألنه ٌ‬
‫معارضه الصحيح ابلصحة إن انتسب إليه احلكم آبلية الفاعل وإال ينسب إىل الفاسد للضرورة‬
‫ُ‬

‫‪ 425‬س‪ :‬الن اتفقا‬


‫‪ 426‬أ ‪ -‬فال يعمل كالشرط‪ ،‬صح ه‬
‫‪154‬‬

‫‪427‬‬
‫حبل اإلقدام عليه قطع احلكم‬ ‫وقال الشافعي رمحه هللا هو إما بغري احلق فإن عذر به‬
‫‪99[/‬ظ] عن الفاعل للعصمة وعدم االختيار فينسب إىل احلامل‪ 428‬إن أمكن وإال بطل النعدام الفاعل‬
‫وإن مل يُعذر كما على الزان‪ُ 429‬جوزي عليه للحرمة‬
‫وإ ما ابحلق كما على اإلسالم فيصح فاليقطع فيصح إسالمه به حربيا ال ذميا ألنه تعرض كذا‬
‫بيعه ماله لدينه وطالقه ُمولِيًا بعد املدة‬
‫فيقتصر عليه أقواله النعدام اآللية للحامل فاليبطل ما الينفسخ واليتوقف على الرضا كالعتق‬
‫على أنه يصح هازال أو ابخليار فباالختيار ولو فاسدا أوىل فإن أكرهت على قبول مال الطالق وقع‬
‫بدونه لوجوده وعدم سبب اللزوم كذا اخللع فعليه الْ َم ْهر كخلع الصغرية خبالفه على قبوله الرتضائها‬
‫وفَ َسد غريه كالبيع كذا أقاريره لدليل العدم وعند الشافعي رمحه هللا ينقطع األقو ُال كلها ‪211[/‬و] وتبطُل‬
‫لعدم إمكان النسبة إىل احلامل‬
‫وأما األفعال فما ال آلية فيه للحامل كاألكل والزان أو فيها تبدُّل حمل اجلناية إما مع تبدل الفعل‬
‫صر ينعدم‬ ‫صيد عليه كالقول عندان إذ بدون ال َق ْ‬
‫كالبيع ابلتسليم أو بدونه كإكراه حمرم مثله على قتل َ‬
‫صوم اآلكل‪ 430‬والعُقر على الزاين واختُلف يف ضمان املتلَف هبما ويفسد البيع وإحر ُامه‬
‫اإلكراه فالباطل ُ‬
‫ال إحرام احلامل ال غريه كإتالف النفس أو املال إعماال لآللية فاجلناية على احلامل بدأً فعليه املوجب‬
‫فيقتص يف العمد وقال أبو يوسف رمحه هللا فيه شبهة القصر على الفاعل لإلمث وعلى احلامل للحمل‬
‫ّ‬
‫املوجب فعليه الدية املخ ّففة قلنا إمثه للجناية على دينه لكن على احلامل أيضا ِوزر‬
‫َ‬ ‫فينقلب هبا‬
‫القصاص على أنه ال آلية يف اجلناية لتبدل احملل فأشبه ذبح اجملوسي به‬
‫َ‬ ‫‪211[/‬ظ] احلمل فاليُسقط‬
‫خبالف الفعل ألنه اليثا ره احليوة يكون كالطبع فيتمكن فيه اآللية فصار كاإلعتاق به صار آلة يف‬
‫اإلتالف واقتُصر عليه قوله فعلى احلامل القيمة وللفاعل الوالء ألنه ابلعتق‬

‫‪ 427‬أ ‪ -‬به‬
‫‪ 428‬س‪ :‬اخلاص‬
‫‪ 429‬أ‪ :‬يف الزان‬
‫‪ 430‬س ‪ -‬اآلكل‬
‫‪155‬‬

‫وقال زفر رمحه هللا الفعل له حسا وحقيقة ومل يرفع الشرع أيضا احلكم عنه كما يف األموال ولذا‬
‫مثة‪ 431‬فيه دوهنا فعليه ال َق َود كذا عند الشافعي رمحه هللا إال أنه قال بقصاص احلامل أيضا للتسبيب وقد‬
‫مر اجلواب‬
‫قدم عليه للحرمة إال جرح ِ‬
‫نفسه ابلقتل‬ ‫والترخص كالقتل والزان اليُ َ‬ ‫وأما احلرمات فما التس ُقط‬
‫َ‬ ‫ّ‬
‫لجئ فيفرتض‪ 432‬فعله فيأمث اتركه العامل ويورث‬ ‫لتفوق حرمة النفس وما تسقط كامليتة يبيحها الْم ِ‬
‫ُ‬
‫‪212[/‬و] غريه الشبهة استحساان فيندرئ به املند ِرئ هبا كحد الشرب وما تُ ّ‬
‫رخص معها كإجراء كلمة‬
‫الكفر والعبادات وزان املرأة ألنه متكني على أنه اليقطع النسب كزانه النتفائه منها فالحتد هي وكإتالف‬
‫رخص ابمللجئ للحاجة أو ألن حقه تعاىل ابق معىن أو حرمة النفس فائقة وصابره شهيد‬
‫مال الغري يُ ّ‬
‫وإىل السفه وهي خفة ابعثة على العمل على خالف الشرع وقد يشرع أصله كالربوا فالينايف‬
‫السبب الظاهر وعندمها‬
‫ُ‬ ‫األهليتني وال التصرفات فيمنع من بلغ سفيها إىل مخس وعشرين سنة ألنه‬
‫الرشد من ّكر وقلّما خيلو عنه املدة والحيجر َمن سفه بعد البلوغ‬
‫رمحهما هللا إىل الرشد لظاهر النص قلنا ُّ‬
‫لألهلية خالفا هلما رمحهما هللا ‪212[/‬ظ] فيما يبطله اهلَزل ألنه حقه حلسن العفو عن الكبرية مع أنه‬
‫‪433‬‬
‫الرتك بال نفع ألحد قلنا إحلاقه ابهلائم‬
‫نظر للعامة قلنا الوجوب ممنوع واجلواز اليفيد إن قيل قد يضر ُ‬
‫زجر وأتديب‬
‫أضر على أنه مكابر فالينظر إليه كاملاجن وألنه مينع ماله فيحجر حتصيال للغرض قلنا املنع ٌ‬
‫على أن نعمة اليد زائدة والعبادةُ أصلية وألن صحة العبادة للنفع‪ 434‬فيُدفع إذا انعكس‪ 435‬وقد عُرف‬
‫مكرهٌ ويف مثنه صيب فيسعى يف القيمة ألنه‬
‫فهو عندمها رمحهما هللا يف االستيالد مريض ويف شراء القريب َ‬
‫النظر له‬
‫لس َف ٍه فيُحجر عند أيب يوسف رمحه هللا وينحجر عند‬‫مث هو عند اخللفني رمحهما هللا إما َ‬
‫حممد‪ 436‬رمحه هللا وإما لدين فاليصح تصرفه بغري الدائن أو مينع عن البيع للقضاء‪ 437‬لكنه فيما يف‬
‫يده‪ 438‬لِمن يعني ألن الغري حمتمل الوجود ‪211[/‬و] فيتصرف فيه إن ِ‬
‫ظفر به فهذا ضرب منه‬ ‫َ ّ‬ ‫َ ُّ‬

‫‪ 431‬أ‪ :‬إمثه‬
‫‪ 432‬أ‪ :‬فيقرض‬
‫‪ 433‬س‪ :‬ابلبهائم‬
‫‪ 434‬أ‪ :‬املنفع‬
‫‪ 435‬س‪ :‬إذ انعكس‬
‫‪ 436‬أ ‪ -‬رمحه هللا وينحجر عند حممد‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 437‬أ‪ :‬للقضا‬
‫‪156‬‬

‫املكره ومن‬
‫وإىل السكر فهو من املباح كاألفيون واملتخذ منه كاحلُبوب كاإلغماء ومنه شرب َ‬
‫سكره كالعدم فيح ّد به وخياطب للنص فاليبطل األهليتني لكمال العقل فيلزمه‬
‫احملرم ُ‬‫احملظور كاملثلث ّ‬
‫وحي ّد‬
‫ردته استحساان النتفاء القصد ُ‬
‫كاملكره ال ّ‬
‫َ‬ ‫األحكام وإن مل يصح أداؤه نصا ويصح تصرفاته وإسالمه‬
‫‪439‬‬
‫السبب النتفاء املخفف فيحد صاحيا ال‬
‫َ‬ ‫ابشر‬ ‫أو‬ ‫السقوط‬ ‫لعدم‬ ‫كالقذف‬ ‫إن أقر بغري حمتمل للرجوع‬
‫بغريه لدليل الرجوع‬
‫مث ح ّده خلط الكالم وزاد اإلمام رضي هللا عنه للحد عدم فرقه األرض من السماء ملا يف‬
‫النقص‪ 440‬من شبهة العدم‬
‫وإىل اخلطاء وهو فعل بال قصد اتم فالينايف األهليتني ‪211[/‬ظ] لكن لوصف القصد يقع‬
‫‪441‬‬
‫والحي ّد واليقتل وألصله‬
‫عذرا يف سقوط حقه تعاىل ابالجتهاد ويورث شبهةً يف العقوبة فالأيمث الزان ُ‬
‫ف يف حقنا ما وجب ابلفعل صلة مل تقابَل مبال‬ ‫ِ‬
‫يوجب الكفارة على أنه مقصر فيصلح سببا للقاصر وخي ّف َ‬
‫املخف َف ِة على أنه جزاء احملل املعصوم ولذا يتحد يف الفواعل ويتعدد‬
‫للوصف فعليه ضمان العدوان والدية َّ‬
‫عقل‬
‫عسر ُ‬
‫ابألفاعيل فاليتناوله نص الرفع ويقع طالقُه خالفا للشافعي رمحه هللا قياسا على النائم قلنا ملا ُ‬
‫الرضى وبيعه كاملكره لو صدق‬ ‫دوام العمل ابلعقل أقيم البلوغ ُمقامه خبالف اليقضة و ِّ‬
‫سبب للتخفيف مطلقا ألن السبب نفسه خبالف املرض ألنه‬
‫وإىل السفر وهو خروج مديد وهو ٌ‬
‫الصوم مث‬
‫َ‬ ‫صَر الرابعية على ما مر ويؤخر‬
‫فيه التضرر ‪216[/‬و] ولذا صام صاحب التُّخمة فيُلزم قَ ْ‬
‫الختياريته اليباح فطر مسافر صام‪ 442‬كصائم سافر وإن أسقط الكفارة للشبهة خبالف ُم ْف ِطر سافر‬
‫خبالف املريض فيهما ألنه مساوي‬
‫وحكمه من اخلروج استحساان ابألثر فاليُْبطل بعده إال بدخول مصره ألنه دليله أو بنية اإلقامة‬
‫قبل الثلثة ألهنا مانع أو هبا يف احملل بعدها ألهنا رافع‬
‫وعوارض مساوية ويتنوع إىل الصغر فهو قبل العقل جنون وبعده له نوع أهلية لألداء لضعف‬
‫البنية وعدم املؤاخذة والنيابة فعليه من حقوقه تعاىل ما صح أداؤه عنه كالعشر واخلراج ألن الغرض األداء‬

‫‪ 438‬أ‪ :‬يده‬
‫‪ 439‬س‪ :‬الرجوع‬
‫‪ 440‬أ‪ :‬النقض‬
‫‪ 441‬أ‪ :‬وال صلة‬
‫‪ 442‬أ‪ :‬صائم‬
‫‪157‬‬

‫لغناء املوجب تعاىل ال غريه مما حيتمل السقوط عن البالغ كالعبادات اخلالصة ‪216[/‬ظ] والعقوابت‬
‫حسن الحيتمل الضد كاإلميان ألن البطالن حبجر‬
‫وأداء اإلميان ألن اللزوم ضرر ساقط ابألعذار وصح َ‬
‫الشرع وهو فيه بقبحه‪ 443‬حمال على أنه ليس بضائر وهو أهل للثواب كذا الفروع كالصلوة بال عُهدة‬
‫خلرب‪ 444‬أمر الصبيان فالضرب يف العشر أتديب فلو ّأدى صبيا مل يعد ابلغا لوقوعه عن الفرض كذا قبيح‬
‫ردته فعند أيب يوسف‬ ‫كذلك كالكفر ألن اجلهل ليس بعلم مث لعدم العذر فيه اليوضع هو عنه فيعترب ّ‬
‫فالترد خبالف الشرعيات املختصة ابآلخرة وعندمها رمحهما‬
‫ّ‬ ‫رمحه هللا يف الدنيا ألن أحكامها موجودات‬
‫ِ‬
‫الصبا اجلزاء وإن حرمه‬ ‫‪446‬‬ ‫‪445‬‬
‫هللا فيهما لتبعية اآلخرة لألوىل ولذا تثبت ابلتبعية لكن ال يقتل به لنفي ّ‬
‫املرياث للمنافاة‪214[/ 447‬و] كالرق وفُِّرقت عن الكافر ألنه الزم والعربة ابلسبب على أنه مثرة فتثبت‬
‫تبعا واختلف فيما فيه َم ُؤن كالفطرة فألزمه الشيخان رمحهما هللا الجتزاء األهلية القاصرة وأسقطه‬
‫التلميذان رمحهما هللا لرتجح جهة العبادة‬
‫ومن حقنا الغُْرم كضمان املتلفات لعصمة احملل والعوض كاألمثان للتأدي ابلنيابة واملبيع معصوم‬
‫وصلة تشبه املؤن أو العوض كنفقة القريب أو الزوجة ولذا تلزم ابلتزام الزوج وتسقط مبضي املدة بدونه ال‬
‫العقوبة كالقود وال األجزية كاحلرمان ابلقتل وصلةٌ تشبهها كالدية فاليعقل وإن عقل وصح النافع كقبول‬
‫اهلبة ولو بال إذن فيؤجر ابلعمل استحساان لبقائه انفعا وإن بطل العقد لعدم التأهل كذا العبد لكن‬
‫بشرط السالمة فيضمن هو ابلتلف دون األول ‪214[/‬ظ] ألنه لبطالن العقد غصب مث هو اليتحقق يف‬
‫احلر لعدم تداول األيدي عليه فال سالمة فيه كذا تصرفهما وكالةً عربة لآلدمية واالبتالء على أنه به‬
‫يهتدي ابلتجربة لكن لعجزه ال عهدة عليه إال إبذن الويل الندفاع الضرر‪ 448‬ابنضمام الرأي والقبول‬
‫ال الضار كالطالق واهلبة ولو به أو مبباشرة الويل إال قرض القاضي لعموم واليته فيُصان به احلق‬
‫للثبوت يف الذمة والتخلص ابلعلم خبالف األب إذ ليس له إال الشفقة لكن لو فورها هو كالقاضي عند‬
‫البعض خبالف الغري‬

‫‪ 443‬س‪ :‬لقبحه‬
‫‪ 444‬س‪ :‬خلري‬
‫‪ 445‬أ ‪ -‬فيهما‬
‫‪ 446‬أ‪ :‬ال تقتل‬
‫‪ 447‬س‪ :‬للمنافات‬
‫‪ 448‬س ‪ -‬الضرر‬
‫‪158‬‬

‫والدائر كالبيع واإلجارة صح ابلرأي جلوازه من الويل فمنه وفيه تصحيح العبارة وتوسيع طريق‬
‫احلصول أوىل فيجوز ولو بغنب فاحش ‪215[/‬و] ولو من ويل لكونه من أهله لكن ملا فيه من شبهة‬
‫العدم يف األخري للتهمة وقاال رمحهما هللا هو كمباشرة الويل ألنه إبذنه فالجيوز منه به كبيعه‬
‫النيابة يُروى ُ‬
‫املقوى وصف الرأي فاليلغى العبارة عربًة لألصل وقال الشافعي رمحه هللا ال عربة ابلعبارة يف‬
‫لكنا نقول َّ‬
‫احلاصل مبباشرة الويل كاإلسالم واإلسالف لبطالن مجع العبارتني وانتفاء النيابة ال يف غريه كالوصية‬
‫واختيار أحد األبوين لعدم جهة الوالية عليه قلنا هو إسقاط لألصل واجلمع ابالحتمال ممكن وأما وصيته‬
‫فباطلة ألن شرع اإلرث لنفع املوِرث ولذا شرعت له وفيها إبطال حقه فاليقدر عليه مث هي من الكبري‬
‫يعرض‬ ‫َّ‬
‫ابلنص على خالف القياس مث لعجزه ‪215[/‬ظ] ال يلي على غريه بل يُ َوىل عليه ولصحة إسالمه َ‬
‫العتَه واجلنون‬
‫هو عليه ال على وليه خالفا للشافعي رمحه هللا وأتخريه إىل العقل للمحدودية خبالف َ‬
‫وإىل اجلنون وهو تعطل القوة املميِّزة فاليعترب إسالمه لعدم الركن بل يَْت بَع فيه الويل ّ‬
‫كالردة لعدم‬
‫احلاجة إىل العقد إال إذا بقي يف الدار فيتبعها أو بلغ مسلما أو أسلم عاقال لتقرر الركن‬
‫مث القياس سقوط العبادات به وبه قال الشافعي وزفر رمحهما هللا تعاىل لنفيه القدرة ولذا عصم‬
‫حسن فيه االمتداد للذمة املوجبة لألهلية‬ ‫ِ‬
‫اإلغماء لكن استُ ِ‬ ‫عنه األنبياء عليهم السالم دون الغَ ْشي و‬
‫‪450‬‬
‫للوجوب ولذا ميلك ويرث ويوصى له ويتأهل للثواب‪ 449‬ابإلسالم فاليسقط ‪213[/‬و] إال ابحلرج‬
‫إال األصلي عند أيب يوسف رمحه هللا ألصالة السقوط خالفا حملمد رمحه هللا لعروض األصل خللو الفطرة‬
‫مث االمتداد استيعابه وظيفة الوقت ألنه املكثر فهو يف الصلوة يوم وليلة بساعة وعند حممد رمحه‬
‫هللا بصلوة ألن املتكثر الواجب قلنا يقام السبب مقامه تيسريا ويف الصوم شهر والزكوة حول وعن أيب‬
‫‪453‬‬ ‫‪452‬‬
‫إىل‬ ‫مقام الكل ومل يعترب فيهما الزايدة للحرج على أنه يفضي‬ ‫يوسف رمحه هللا أكثره‪ 451‬لقيامه‬
‫فضل التابع ويؤاخذ بضمان األفعال يف األموال للعصمة واألهلية كالصيب ال األقوال لعدم عقل املعاين‬
‫‪454‬‬
‫فاليصح ابإلجازة‬

‫‪ 449‬أ‪ :‬للصواب‬
‫‪ 450‬أ‪ :‬ابخلرج‬
‫‪ 451‬أ‪ :‬أكثر‬
‫‪ 452‬أ‪ :‬لقيام‬
‫‪ 453‬س‪ :‬يقضي‬
‫‪ 454‬أ‪ :‬ابإلجارة‬
‫‪159‬‬

‫العتَه وهي آفة تنقص العقل فهو كالصيب العاقل إال يف عدم أتخر العرض قيل هو اليسقط‬
‫وإىل َ‬
‫الوجوب ‪213[/‬ظ] احتياطا قلنا هو نوع جنون فيشبه الصيب‬
‫وإىل اإلغماء وهو مرض يزيل القوى ويُضعف احلجى فهو فوق النوم وحدث يف األحوال ومانع‬
‫للبناء للندرة ومسقط للصلوة ابالمتداد على اخلالف استحساان للحرج ال الصوم والزكوة للندرة‬
‫وإىل الغَ ْشي وهو مثل اإلغماء إال يف السبب‬
‫وإىل النوم وهو فتور جبلي يزيل عمل العقل واملشاعر فيؤخر لعدم فهمه اخلطاب ال الوجوب‬
‫ممكن ويُبطل العبارات هب ًة وبيعا‪ 455‬وعتقا وطالقا وإسالما‬
‫حرج ٌ‬‫خلرب النوم عن الصلوة على أن األداء بال َ‬
‫وكفرا لنفيه اخلرية فال حكم لكالمه يف صلوته كقراءته وقهقهته قيل هو فيها مستيقظ فيفيد حكمه‬
‫وإىل النسيان وهي حالة تغ ّفل اإلنسا َن ‪217[/‬و] عن احلفظ خاصة فالينايف الوجوب لكمال‬
‫العقل واليعذر به لعدم نفيه االحرت َام كذا يف حقه تعاىل إن قصر كاألكل يف الصلوة لتذكري احلالة وإال ال‬
‫لكونه من جهة الشارع كهو يف الصوم وترك تسمية الذبح‬
‫وإىل الرق وهو عجز حكمي بقاءً شرع يف األصل عن الكفر جزاء وألنه أثر الكفر اليتجزى‬
‫فاملقر مبملوكية نصفه عبد كذا العتق للضدية ال اإلعتاق‪ 456‬ألنه إزالة امللك املتجزي مث إبزالة الكل يزول‬
‫الرق للضرورة فيثبت العتق لكونه زواله فاملتبوع بدأً حقه تعاىل للجزاء وحقنا بقاءً ألصالة املالية ولذا‬
‫اليعتق إن أسلم‬
‫وقاال رمحهما هللا هو أيضا ٍّ‬
‫متجز للمطاوعة قلنا العربة ابلْ ُمَزال وهو امللك ‪217[/‬ظ] ألنه حقه‬
‫‪457‬‬
‫الع ْود رقيقا وبقاء امللك لعدم انفساخ الزوال‬
‫فيتجزى فمعتَق البعض مكاتب لوجود شطر العلة إال يف َ‬
‫حر مديون ألن الثبوت ضروري‬
‫وعندمها رمحهما هللا ٌّ‬
‫ملال ململوكيته ماال فاليتسرى ولو مكاتبا القتضائه ملك الرقبة ومالكية املنافع‬
‫وينايف مالكيته ا َ‬
‫ململوكيتها للموىل فاليعترب حجه لضياعها خبالف الفقري لبقاء القدرة إال القرب املستثناة كالصوم والصلوة‬
‫وال ِوالايت أيضا لكوهنا فرعها على النفس على أهنا قوة حكمية فالجتامع العجز الكامل فال أمان له ألنه‬
‫تصرف على الناس‪ 458‬بدأً خالفا حملمد والشافعي رمحهما هللا إلميانه وامتناعه فيصح إعزازا له قلنا للحجر‬

‫‪ 455‬أ‪ :‬تبعا‬
‫‪ 456‬س‪ :‬ال العتاق‬
‫‪ 457‬أ‪ :‬معتق‬
‫‪ 458‬أ‪ :‬الناس‬
‫‪160‬‬

‫ال خياف منه فاليتأهل على أنه ال يسايف‪ 459‬وهو نوع منها خبالف املأذون ‪216[/‬و] له ألنه يسقط‬
‫حقه فيتبعه السقوط من الكل لعدم التجزي يف الغنيمة فهو كشهادة الرمضان ليس من الوالية‬
‫‪460‬‬
‫كمال اهلية الكرامات الدنيوية لضعف البشرية كالذمة فاليتحمل الدين‬ ‫وينايف أيضا‬
‫فاليُطالَب بال انضمام مالية الكسب أو الرقبة ابإلذن فيباع يف دين الهتمة فيه كدين اإلهالك والنفقة‬
‫مطلقا والتجارة مأذوان للعصمة ودفع ضرر الغََرر خالفا للشافعي وزفر رمحهما هللا ألن الرضى للتحصيل‬
‫املرضي هبا إال ابالمتناع كما يف املدبّر فيسعى يف القيمة أو‬
‫ّ‬ ‫وهو تفويت قلنا التعلق حامل على املعاملة‬
‫يضمن املوىل كما إذا دبّره أو استولدها ألنه متلِف خبالفه يف األول ال فيما فيه تُ َه َمة كما يف إقرار‬
‫احملجور والدخول بنكاح بال إذن ‪216[/‬ظ] إذ ال ظهور يف حقه فيؤخر إىل العتق كالديون الفاضلة‬
‫وبعضه أيضا كاليد فين ّقص لنقصانه به ديتُه عن احلر‬
‫صوان عن الضياع وكاملالكية مللكه غري املال كالنكاح َ‬
‫بعشرة ألهنا مقدار غري املقدر كما يف الْ َمهر‬
‫وعند أيب يوسف والشافعي رمحهما هللا جيب متام القيمة ألن الضمان للمالية قلنا فيه معىن‬
‫اآلدمية والدية هي الواجب مبقابلتها على أن يف إجياهبا شبهة املساواة‪ 461‬فتُنفى عربة ابحلقيقة خبالف‬
‫فتنصف ديتها وكاحلِ ّل فاليتزوج الثالثة والتنكح على‬
‫املرأة ألهنا نصف املرأ النتفاء أحد شطري املالكية ّ‬
‫فينصفان كذلك فلها العُقداتن منهما‬
‫احلرة وال معها تغليبا للحرمة وكفروعه من العدة والطالق للفرعية ّ‬
‫لعدم التجزي‬
‫وقال الشافعي رمحه هللا ‪219[/‬و] عربة الطالق ابلزوج ألنه املوقِع فله يف احلرة الثنتان قلنا هو‬
‫إزالة امللك فيعترب ابلزائل على أنه قد نظر له يف احلل فنقص‪ 462‬الطالق أيضا نقص بال استحقاق على‬
‫أن النكاح للرجال فزواله هلن للتعديل وال َق ْسم فلها الثلُث لعدم انتصاف الليلة على أنه به َوَرد األثر‬
‫فينصف نقمتُه أيضا كاحلدود ألن الغُرم ابلغُنم إال بعدم القبول كالقطع فيكمل ضرورة‬
‫ّ‬
‫فريضخ له كالصيب لتحقق اجلهاد ونقصان‬
‫صرف املنافع ّ‬
‫َ‬ ‫وينايف كمال اجلهاد أيضا الشتماله‬
‫الكرامة خبالف التنفيل ألنه ابإلجياب وضمان غري املال فال أرش عليه لو عُتق ألنه صلة فاليستأهلها‬
‫خالفا للشافعي رمحه هللا ألن األصل الوجوب على اجلاين إال ابلعقل ختفيفا عليه للخطاء وقد انعدم‬

‫‪ 459‬أ‪ :‬ال يستأنف‬


‫‪ 460‬س‪ :‬أهال‬
‫‪ 461‬س‪ :‬املساوات‬
‫‪ 462‬أ‪ :‬نقض‬
‫‪161‬‬

‫‪219[/‬ظ] ابنعدام القرابة فصار كسائر املتلَفات قلنا األصل فيه الوجوب على العاقلة مث العقل ابلنصرة‬
‫الفداء للتخفيف‬‫وهو يستنصر ابملوىل فيعقله على أنه صلة يف اجلاين ودفعه الواجب جزاء لكن له ِخرية ِ‬
‫َ‬ ‫ٌ‬
‫فإذا اختاره عاد إىل األصل ألن الدفع لضرورة عدم التأهل فاليبطل ابإلفالس وقاال رمحهما هللا املصري‬
‫إليه لتعذر الدفع ألنه األصل فالتحويل كاحلوالة فيدفع ابلتوى‬
‫والينايف الرق مالكية غري املال النتفاء املنايف يف حقه كالنكاح فيصح ولو بال إذن وإن مل ينفذ‬
‫للمهر والنفقة خالفا ملالك رمحه هللا يف األخري قياسا على الطالق قلنا ال ضرر فيه وأما نفاذ إنكاح‬
‫بدونه َ‬
‫املكاتب أمتَه فلكونه من ابب االكتساب وصحة جرب املوىل ال بقائه ابلتحصني وكاحليوة ‪221[/‬و]‬
‫قتص به لشبهة املالية على أنه استيجاب لنفسه على نفسه‪ 463‬فاليكون‬
‫والدم فال يقتله املوىل وإن مل يُ ّ‬
‫قر ابلعقوابت خالفا لزفر رمحه هللا لورودها على ملك الغري‬
‫فهو كعدمه يف الولد ويُ ّ‬
‫قلنا املورد ليس مبال على أنه ال هتمة فيه للتضرر كذا ابلسرقة ولو حمجورا ألن املوجب القطع‬
‫فيقطع ويُدفع املال إن قام لتبعيته للقطع خالفا أليب يوسف رمحه هللا يف املال يف احملجور ألنه إقرار على‬
‫‪464‬‬
‫رمحه هللا فيهما لتبعية القطع وقد بطل يف األصل إذ الفرض التكذيب‬ ‫الغري غري مسلَّط عليه وحملمد‬
‫قلنا قد يقطع بدونه كما يف املستهلك مث لعصمة دمه للدار أو اإلسالم يقتل به احلر خالفا للشافعي‬
‫‪466‬‬
‫رمحه هللا لقوله تعاىل ﴿احلر ابحلر والعبد ابلعبد﴾‪ 465‬قلنا وزاهنا ِوزان قوله تعاىل ﴿واألنثى ابألنثى﴾‬
‫املعدمة للمساواة الالزمة قلنا بنية القصاص على العصمة‬‫وململوكيته ‪221[/‬ظ] ِ‬

‫والينايف أيضا مالكية اليد اليت فيها جهة املالية ملا فيه من جهة اآلدمية على أهنا ال بد منها يف‬
‫فتصرف املأذون لنفسه أبهليته ألنه لعقله وقدرته على اإلجياب واالستيجاب أهل للتكلم‬‫البقاء املقدور ّ‬
‫والذمة ولذا قبل‪ 467‬روايته وإقراره ابلزىن والقتل فيحتاج إىل قضاء الواجب وأخف طرقه اليد‬
‫كاملودع‬
‫يد نيابة َ‬
‫ويده ُ‬
‫وقال الشافعي وزفر رمحهما هللا الميلكها ألهنا وسيلة امللك فهو كالوكيل ُ‬
‫مكمل لليد املقصودة أصالة لتحصيلها الغرض‪ 468‬فهو كالتصرفات وسيلة‬ ‫قلنا امللك ل َقطْعه النزاع ّ‬
‫فالتنعدم ابنعدامه فنيابته ليس إال يف امللك الواقع للموىل خالفةً عنه لعدم ‪222[/‬و] أتهله له وقرب‬

‫‪ 463‬س ‪ -‬على نفسه‬


‫‪ 464‬أ‪ :‬حملمد‬
‫‪ 465‬سورة البقرة‪276/1 ،‬‬
‫‪ 466‬سورة البقرة‪276/1 ،‬‬
‫‪ 467‬أ‪ :‬قيل‬
‫‪ 468‬أ‪ :‬العرض‬
‫‪162‬‬

‫مواله منه للملك ولذا عم األذن اخلاص ومل ُحيجر يف البعض ومل يُوقّت خالفا للمخالف للوكالة ويف البقاء‬
‫‪469‬‬
‫يف مرض املوىل وأكثر مسائل اببه فالينحجر مأذونه ابحنجاره كوكيل الوكيل املأذون له فيه‬
‫وإىل احليض والنفاس ومها اليُعدمان األهليتني بل الشرط فتسقط‪ 470‬هبما الصلوة للحرج ابلكثرة‬
‫واليؤدى الصوم على أن فيه اخلرب بل‪ 471‬يُقضى النتفاء احلرج ابلقلة قيل وألن اشرتاط عدمهما فيه على‬
‫خالف القياس وهو ضعيف ألن القضاء ابألهلية‬
‫وإىل املرض وهو أيضا الينايف األهليتني لكن لكونه عجزا وسببا للموت وهو علة للخالفة شرع‬
‫معه العبادة بقدر الْ ُمكنة لطفا ورمحة وتعلق مباله حق الوارث والغرمي ‪222[/‬ظ] فيحجر به مستندا بقدر‬
‫حقهما فيصح تصرفه لألهلية فيلزم فيما ينقضي به حاجته األصلية كشراء الدواء ويصح نكاحه مبَهر‬
‫املثل ولو رابعة ويف كل يوم للحاجة إىل البقاء ابلنسل وينقض املنفسخ إن لزم للقابلية وغريه بلزومه‬
‫‪472‬‬
‫كاملعلّق ابملوت فينفذ بال إبطال للحق كالعتق على وارث أو غرمي فيسعى ألن حق الغرمي يف املالية‬
‫كذا حق الوارث يف حق الغري واملعتق غري ال يف حق مثله ولذا مل يكن ألحدهم أخ ُذ الرتكة وإعطاء‬
‫القيمة خبالف إعتاق الراهن ألن احلق فيه يف اليد فيشهد هو قبل السعاية ويرجع على املوىل بعد الغىن‬
‫دونه فيهما واستحسن الصلةُ وأداء مثل الزكوة والوصية هبما من الثلث نظرا له‬
‫مث إلبطال الشارع الوصية للوارث ‪221[/‬و] للتويل بنفسه بطلت صورةً ومعىن وحقيقة وشبهة‬
‫العني ألحدهم ولو مبثل القيمة خالفا هلما رمحهما هللا لعدم اإلضرار فشابَهَ األجنيب قلنا يف‬
‫فيبطل بيعه َ‬
‫الصور منافسات‪ 473‬فهو يف الصورة وصية خبالف األجنيب كذا بيعه جيّ َد ِّ‬
‫الربَوي بردي جبنسه منه لتقوم‬
‫اجلودة كما يف الصغري كإقراره له‬
‫‪474‬‬
‫وإىل املوت وهو عجز خالص له حكم احليوة يف اآلخرة فينايف التكليف الدنيوي إال اإلمث‬
‫فيُسقط الصلوة والدين لضعف الذمة ألنه فوق الرق لعدم رجاء الزوال إال ابلوصية أو اإلضافة إىل سبب‬
‫صحيح يف احليوة كحفر البئر للتسبيب أو ابملال أو الكفيل للتقوى فاليكفل عن ميت مفلَّس خالفا هلما‬
‫مبربء ولذا يطالب به يف اآلخرة قلنا ‪221[/‬ظ] الدين هو‬
‫رمحهما هللا ألهنا كالتربع على أنه ليس َّ‬

‫‪ 469‬س‪ :‬مث هي عندان يف امللك والبقاء يف مسائل مرض املأذون واملوىل فالينحجر ابحنجاره مأذونه كوكيل الوكيل‬
‫‪ 470‬س‪ :‬فيسقط‬
‫‪ 471‬أ ‪ -‬بل‪ ،‬صح ه‬
‫‪ 472‬أ‪ :‬املالكية‬
‫‪ 473‬أ‪ :‬يف الصوم وصية‬
‫‪ 474‬أ‪ :‬االسم‬
‫‪163‬‬

‫الفعل‪ 475‬وقد عجز عنه فاليلتزم منه وأما التربع فقد يكون بدونه كاهلبة وال نزاع يف اآلخرة على أن العدم‬
‫عني املتنازع فيه خبالف إقرار احملجور عليه به‪ 476‬لكمال ذمته‬
‫مث لكون اإليصاء إثباات للخالفة وتعليقا بكائن ال حمالة كان إجيااب يف تلك احلالة فال رجوع إال‬
‫ابلقدرة على اإلزالة فلذا يرجع عن الوصية ابملال ال العتق للزوم احلكم فيه دونه كاهلبة صحيحا فاليباع‬
‫تقومها ابالستفراش أو‬‫تقومه ابحلَْوز واملالية خبالف أم الولد لسقوط ّ‬
‫املدبّر وإن عتق من الثلث لبقاء ّ‬
‫الصرف إىل احلاجة األصلية وجواز البيع يف التعليق مبجيء الشهر لفقد اخلالفة وأما احلقوق املتعلقة‬
‫العني‬
‫ابألعيان كالودائع والغصوب فاليسقط به ألن الغرض ُ‬
‫وما شرع له حلاجته فما تنقضي ‪226[/‬و] هي به على ملكه لعدم االنتفاء‪ 477‬ابملوت فرتكته‬
‫على ملكه فيقدم جهازه ألنه لباسه إال بتعلق احلق على العني لنفيه املالكية مث يقضى ديونه لألمهية مث‬
‫‪478‬‬
‫إىل متصل نسبا مث‬ ‫يورث ابخلالفة فيصرف‬
‫ين ّفذ وصاايه من الثلث تداركا ملا ّفرط من تفريطه مث َّ‬
‫سببا‪ 479‬مث دينا وتبقى الكتابة بعده للحاجة إىل الثواب وبعد املكاتب عن وفاء أيضا الحتياجه إىل‬
‫انقطاع أثر الكفر والتأذي يف القرب بتغيري أوالده ابلرق مث اململوكية لكوهنا ضمنية والغرض إثبات اليد‬
‫التعترب وقال الشافعي رمحه هللا ملا انتفى األداء بطل العقد قلنا نق ّدره حيا أو نسند احلرية الستناد السبب‬
‫‪481‬‬ ‫‪480‬‬
‫خبالف املوىل ولذا اليفسخها املوىل ‪226[/‬ظ] بل‬ ‫على أن حقه منربم‬ ‫على أن املؤدى خلف‬
‫‪482‬‬
‫نفسه على أن نفي املوت للمالكية أكثر فإذا مل ينفسخ مبوت املوىل فعدمه مبوته أوىل مث‬ ‫هو تعجيز‬
‫‪484‬‬
‫لكون شرع امللك‪ 483‬حلاجة املالك بقي يف املعت ّدة ال الزوج فتغسله هي لبقاء امللوكية ال هو النتفاء‬
‫املالكية‬

‫‪ 475‬أ ‪ -‬هو الفعل‪ ،‬صح ه‬


‫‪ 476‬أ ‪ -‬به‬
‫‪ 477‬س‪ :‬االنتقاء‬
‫‪ 478‬أ‪ :‬فتصرف‬
‫‪ 479‬أ ‪ -‬مث سببا‬
‫‪ 480‬أ‪ :‬حلف‬
‫‪ 481‬أ‪ :‬مربم‬
‫‪ 482‬أ‪ :‬بتعجيز‬
‫‪ 483‬أ‪ :‬املالك‬
‫‪ 484‬أ‪ :‬النتفائه‬
‫‪164‬‬

‫وما اليصلح حلاجته للورثة بدأً كالقصاص ألنه َلد ْرك الثأر فهم احملتاجون إليه خالفا هلما‬
‫رمحهما‪ 485‬هللا ألنه عوض نفسه ولذا يكون له إذ انقلب ماال ويعفو عنه قلنا املال قد ميلك بعد املوت‬
‫على أن الثبوت بدأً ضروري وابالنقالب ترتفع مث العفو النعقاد السبب له استحساان للندب فيجوز‬
‫كعفوهم قبل املوت للوجوب هلم على أنه مورث للشبهة فالينتصب بعضهم خصما عن البعض فعلى‬
‫الغائب إعادةُ ‪224[/‬و] البينة خالفا هلما رمحهما هللا مث والية كل منهم على الكمال لعدم التجزي‬
‫فللكبري االستيفاء قبل كِ َرب الصغري خالفا هلما رمحهما هللا لالشرتاك يف االستحقاق قلنا قد استوىف حقه‬
‫مث لعدم أتهله للعفو أو الصلح اليؤخر احتماهلما بعد ِ‬
‫الك َرب الثابت خبالفهما من الغائب للظهور‬
‫ابملندوبية وجيب القصاص للزوجني للحب كما يف الدية‬
‫خامتة االجتهاد نيل احلكم الشرعي الفرعي عن الدليل الظين ببذل متام اجملهود وجلراينه يف مورد‬
‫التتجزى خالفا للبعض لثبوت الأدري من البعض قلنا لعله ملانع يف‬
‫ّ‬ ‫القياس وغريه مث هي ملكة‬
‫َ‬ ‫النص عم‬
‫الوقت وألن أمارات الغري كالعدم قلنا من أين يعلم عدم تعلق اجملهول ابملعلوم إن قيل ‪224[/‬ظ]‬
‫مقررات األئمة قلنا فهو فيه‪ 487‬مقلد‬
‫ّ‬ ‫مجع‬ ‫أو‬ ‫‪486‬‬
‫ابلسماع عن اجملتهد‬
‫وشرطه احتواء علم الكتاب مبعانيه وأقسامه والسنة ابملتون واألسانيد وضبط مجيع موارد اإلمجاع‬
‫امليسر له ال علم الكالم واألحكام ألن األول قد يقلِّد فيه ومثله العربية والثاين‬
‫ومجلة وجوه القياس ألنه ّ‬
‫نتيجة‬
‫للمصوبة‬
‫ّ‬ ‫وحكمه غلبة الظن مع احتمال الغلط فيخطئ ويصيب لوحدة احلكم يف املسئلة خالفا‬
‫‪488‬‬
‫فيلزم العمل ابخلطاء‬ ‫من املعتزلة للتعدد وإال لكلّف بغري املقدور قلنا الكالم يف االجتهاد وقالوا‬
‫‪489‬‬
‫العمل بعد الشرائط وألنه كهو يف‬
‫َ‬ ‫يوجب‬ ‫ية‬
‫ر‬ ‫للمأمو‬‫و‬ ‫حق‬ ‫الدليل‬ ‫إىل‬ ‫ا‬
‫ر‬ ‫نظ‬ ‫هو‬ ‫قلنا‬ ‫به‬ ‫التكليف‬ ‫ويلغو‬
‫القبلة وفيه احلكم متعدد إمجاعا ولذا صح صلوة املخطئ واملخالف ‪225[/‬و] مث اختالف احلكم يف‬
‫القومني جائز ولذا كان لكل نيب شرعة ومنهاج قلنا القبلة وجه التحري ألن مقصودية البيت ابلعرض‬
‫ولذا فسدت الصلوة بدونه وإن أصاب وابلعلم يف املخالف قيل هو يف األخري النتفاء االقتداء فاليكون‬

‫‪ 485‬س‪ :‬رمحه‬
‫‪ 486‬أ‪ :‬من اجملتهد‬
‫‪ 487‬أ ‪ -‬فيه‬
‫‪ 488‬س‪ :‬قالوا‬
‫‪ 489‬س‪ :‬ويلغوا‬
‫‪165‬‬

‫مما حنن فيه على أنه ينفيه خرب احلسنة واحلسنات وثبوت حنو إن أخطأت فمين ومن الشيطان على أنه‬
‫لعدم التعارض ال تعدد ابلنصوص فكيف مبا يف معناها مث هو يف األمة مجع بني املتنافيني لعموم البعثة‬
‫فاليصح يف احلكم العام ولو يف املتعدد كذا نظرا إىل جمتهد يرجع أو مقلد جيتهد‬
‫مث اخلالف يف الشرعيات لإلمجاع على الوحدة يف العقليات خالفا للجاحظ يف غري الكفرايت‬
‫وللعنربي مطلقا ملا عرف قلنا فكيف يعقل صحة ‪225[/‬ظ] رؤية الصانع وعدمه وحدوث املصنوع‬
‫أحق‬ ‫ِ‬
‫املصوبة لعدم دليل التفاوت وعند اآلخر أحدها ّ‬
‫وقدمه وأما احلقوق فَ َس َواس ُي يف احلقيّة عند بعض ّ‬
‫هاد للوصول بدون املبالغة قلنا احلق مؤدي االجتهاد‬
‫إلسقاط التساوي االجت َ‬
‫مث املخطئ مصيب بدأً للبذل وترتب احلسنة ابلنص خالفا للبعض إلطالق اخلطاء يف اخلرب‬
‫فيكمل ولقوله صلى هللا عليه وسلم يف أسارى بد ٍر لو نزل علينا عذاب ما َجنَا إال عمر قلنا ترتب احلسنة‬
‫ّ‬
‫مانع وال داللة يف اخلرب على االستحقاق املطلق وأما قوله تعاىل ﴿ففهمناها سليمان﴾‪ 490‬وفيه ختصيصه‬
‫عليه وعلى نبينا الصلوة والسالم ابإلصابة وتسمية عمل كل علما وحكما ففيه احتمال كونه لألحقية‬
‫‪491‬‬
‫واليعاقب عليه بدون التقصري برتك ‪223[/‬و] املبالغة لبذل املقدور هو الصواب وهللا أعلم ابلصواب‬
‫متت الرسا لة بعناية ويل اهلداية واحلمد هلل على البداية والنهاية وصلى هللا على سيدان خامت‬
‫‪492‬‬
‫الرسالة وعلى آله وصحبه أصحاب الكرامة والوالية م م‬
‫قال املؤلف سلمه هللا تعاىل‪ 493‬فرغ قلم جامعه ومؤلفه ومرتبه ومرصفه الفقري إىل عفو ربه الكرمي‬
‫‪495‬‬ ‫‪494‬‬
‫فضيل بن علي بن أمحد اجلمايل الفخري البكري عاملهم هللا تعاىل بلطفه اخلفي‬ ‫القوي العبد‬
‫الويف وقت الضحوة من يوم اجلمعة سادس عشر شهر هللا امللك العالم احملرم‪ 496‬احلرام أول حجة مثان‬
‫ومخسني وتسعمائة هجرية مصطفية‪223[/ 497‬ظ] عليه أفضل الصلوة وأمجل السالم ما تعاقبت الشهور‬
‫واألعوام وترادفت الليايل واألايم واملسئول من صلحاء اإلخوان وجنباء األحباء وأصدقاء اخلالن إصالح‬

‫‪ 490‬سورة األنبياء‪79/12 ،‬‬


‫‪ 491‬أ ‪ -‬وهللا أعلم ابلصواب‬
‫‪ 492‬س ‪ -‬متت الرسالة بعناية ويل اهلداية واحلمد هلل على البداية والنهاية وصلى هللا على سيدان خامت الرسالة وعلى آله وصحبه أصحاب‬
‫الكرامة والوالية م م؛ ويف هامش أ قوبلت وصححت من النسخة األصل‬
‫‪ 493‬س ‪ -‬قال املؤلف سلمه هللا تعاىل‬
‫‪ 494‬ويف هامش أ العبد مؤمن خري من مشرك‬
‫‪ 495‬س‪ :‬احلفي‬
‫‪ 496‬س‪ :‬حمرم‬
‫‪ 497‬س‪ :‬مصطفويه‬
‫‪166‬‬

‫الزلة واخللل واإلغماض عن اهلفوة واخلطل‪ 498‬ولست أبَِّرئ نفسي ولكل جو ٍاد كبوة ولكل حسام صارم‬
‫رت أيها األخ الشفيق واخلل اخلليق‪ 500‬على طغيان من القلم أو ز ٍلق من القدم فأصلحه‬ ‫‪499‬‬
‫نبوة فإذا عثُ َ‬
‫‪501‬‬
‫املراء واالعتساف فإين لست أبول ساه يف مثل هذا‬ ‫راكنا إىل جانب اإلنصاف متجانبا عن طريقي‬
‫اخلطب اخلطري فإن إحراز قصبات السبق يف مضمار التحرير أمر عسري ليس بيسري كيف وقد صح أن‬
‫أول الناس أول الناسي ولكن ما اليدرك كله اليرتك كله‬
‫واحلمد هلل ‪227[/‬و] وحده والصلوة على من ال نيب بعده وعلى آله وأصحابه املتأدبني آبدابه‬
‫‪502‬‬
‫وسلم تسليما كبريا كثريا دائما دائما‬

‫قال‪ 503‬بدأ املؤلف الفقري إىل هللا الغين الكبري‪ 504‬يف التسويد يف اثين عشر احملرم‪ 505‬احلرام لسنة‬
‫ث هبا‬ ‫ِ‬ ‫‪506‬‬
‫مخسني وتسعمائة والتنهية يف عاشر صفر تلك السنة وهذه نعمة أنعم هللا تعاىل علي أُح ّد ُ‬
‫شكرا ال متََدُّحا وفخرا‪ 507‬وذلك فضل هللا يؤتيه من يشاء وهللا ذو الفضل العظيم‬
‫وقع الفراغ ضحوة يوم األحد الثامن والعشرين من شهر ربيع األول فتنظم يف شهور سنة مثان‬
‫‪508‬‬
‫ومخسني وتسعمائة‬

‫‪ 498‬س‪ :‬احلطل‬
‫‪ 499‬أ‪ :‬بنوه‬
‫‪ 500‬أ‪ :‬احلليق‬
‫‪ 501‬س‪ :‬عن طريق‬
‫‪ 502‬يف س هذه الفقرة مأخر من الفقرة التالية‬
‫‪ 503‬أ ‪ -‬قال‬
‫‪ 504‬س‪ :‬وكان البداة‬
‫‪ 505‬أ‪ :‬حمرم‬
‫‪ 506‬أ‪ :‬اخلتم‬
‫ث هبا شكرا ال متََدُّحا وفخرا‬ ‫ِ‬ ‫‪507‬‬
‫س ‪ -‬وهذه نعمة أنعم هللا تعاىل علي أُح ّد ُ‬
‫‪ 508‬أ ‪ -‬وقع الفراغ ضحوة يوم األحد الثامن والعشرين من شهر ربيع األول فتنظم يف شهور سنة مثان ومخسني وتسعمائة‬
167

SONUÇ

Bu çalışmamız neticesinde ulaştığımız sonuçları maddeler halinde şöyle


özetleyebiliriz:
1. Fudayl Çelebi, Fıkıh usûlü alanında eser veren XVI. asır Osmanlı
âlimlerinden biridir. Bu alana biri metin, diğeri ise onun şerhi olmak üzere kaleme
aldığı Tenvîʻu’l-usûl ve Tevsîʻu’l-vüsul adlı eserleriyle katkıda bulunmuştur.
2. Tenvîʻu’l-usûl adlı eserinde müellif, elfâz taksiminde, beyan ve kısımlarında
olduğu gibi konuları ele alırken ve tasnif yaparken fukaha yöntemi ile kaleme alınmış
olan Hanefî usûllerini izlemektedir.
3. Müellif eserinde, kendisinden önceki usûl müktesebatını çok güzel bir
şekilde özetlemektedir. Özellikle Sadruşşeria’nın Tenkîh ve şerhi Tavdîh ve onun
haşiyesi olan Taftazani’nin Telvîh’inden, Molla Fenari’nin Fusulü’l-bedayiʻ ve Molla
Hüsrev’in Mirkâtü’l-vüsul ve şerhi Mir’âtü’l-usûl’den son derece istifade ettiğini
söyleyebiliriz.
4. Fudayl Çelebi’nin, Tenvîʻu’l-usûl’ün içeriğini oluştururken Molla Hüsrev’in
Mirkâtü’l-vüsul eserini esas almakla beraber kendine özgü bir içerik ortaya
koyduğunu görmekteyiz. Örneğin, Molla Hüsrev beyan konusunu Kitap bahsinin
sonunda Sünnet bahsinden önce ele alırken, müellif ise Sünnet’ten sonra bu konuya
yer vermektedir.
5. Fudayl Çelebi, eserinde kendisinden önceki usûl birikimini çok güzel bir
şekilde özetleyip sistematik hale getirmenin yanında kendine ait bir takım yenilikler
de ortaya koymuştur. Örneğin müellifin, tanımlarda farklı bir üslup oluşturmaya
çalıştığı görülmektedir. Müellifin, eserinde seleflerinin özellikle de Molla Hüsrev’in
tanımlarından çokça istifade etmekle birlikte, tanımları daha akılda kalıcı ve kolay
ezberlenebilir bir forma dönüştürdüğü söylenebilir. Müellifin genel olarak tanımlarda
yaptığı farklılıklar; mevsûl isim ve sılasını isim formuna çevirmek, aynı manayı ifade
etmesi kaydıyla daha az lafız kullanmak, tanımdan hemen sonra zikredilen ve o
konuyla beraber söylenilmesi adet haline gelmiş bölümü tanıma ilave etme vb.
şeylerdir.
6. Fudayl Çelebi’nin seleflerini iyi bir şekilde takip etmekle beraber yer yer
itirazlar yapan, tercihlerini ortaya koyan bir usûlcü olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin,
168

müellif Ramazan orucunun sebebinin Ramazan ayının günleri olduğunu söyleyen


cumhura itiraz ederek sebebin Ramazan ayı olduğunu savunmaktadır.
7. Kitabın tasnifi başta olmak üzere birçok konuda Fudayl Çelebi’nin Molla
Hüsrev’in Mirkâtü’l-vüsul eserinin etkisi altında kaldığı bariz bir şekilde
anlaşılmaktadır. Fıkıh ve fıkıh usûlü alanındaki eserleri medreselerde ders kitabı
olarak okutulan Molla Hüsrev’in de kendisinden önceki usûl birikimini özetlediği
bilinmektedir. Fudayl Çelebi’nin yeniden tasnif edip tariflerini de daha pratik hale
getirerek bu özet eseri kâmil noktaya taşıma düşüncesinde olduğunu söyleyebiliriz.
8. Fudayl Çelebi, klasik Hanefi çizgisinde yer almış ve kendi mezhep
imamlarının görüşlerinin doğruluğunu savunmuştur. Eserinde Hanefi mezhebine
mensup büyük imamların kendi aralarında ihtilaf ettikleri meseleleri ve delillerini,
Hanefi mezhebi ve diğer mezhepler özellikle Şafii mezhebi arasındaki ihtilafları ve
delillerini mukayeseli olarak ele almıştır.
Son olarak Fudayl Çelebi ve eserlerinin fıkıh ve fıkıh usûlü ilminde önemli bir
yeri ve değeri olduğunu ifade edebiliriz. Müellifin Tenvîʻu’l-usûl adlı eserinin
tahkikini yapmakla usûl literatüründe adı pek geçmeyen ve kütüphane raflarında
kalmış veciz bir eseri ortaya çıkarmış olduk. Biz, çalışmamızla bu büyük İslâm
âlimini tanıtarak bir nebze olsun dikkat çekebilmeyi ve hala yazma halinde bulunan
eserleri üzerinde geniş çalışmaların yapılmasına vesile olmayı arzu etmekteyiz.
169

KAYNAKÇA

Akgündüz, Ahmet, “Ebüssuûd Efendi” DİA, İstanbul 1994.


Amidi, Ebü’l-Hasan Seyfeddin Ali b. Muhammed b. Salim, el-İhkam fî usuli’l-ahkâm,
thk. Abdurrezzak el-Afifî, Dâru’s-Samîî, Riyad 1424/2003.
Apaydın, H. Yunus, “Kıyâs”, DİA, Ankara 2002.
…….., “Meşhur”, DİA, Ankara 2004.
…….., “Nas”, DİA, İstanbul 2006.
…….., “Nehiy”, DİA, İstanbul 2006.
Aşıkkutlu, Emir, “Cerh ve Taʻdîl”, DİA, İstanbul 1993.
Atâî, Nev’îzâde, Hadâiku’l-Hakâik fî tekmileti’ş-Şakâik (nşr. Abdülkadir Özcan)
İstanbul 1989.
Atar, Fahrettin, “Muhâlea” DİA, İstanbul 2005.
Aydın, Ahmet, “XVI. Yüzyılda Bir Bilim Adamı: Fudayl Çelebi” Atatürk Üniversitesi
SBED, c.: 4, sy.: 2, 2004.
Badır, Seyit, “Molla Hüsrev ve Mirkâtü’l-Vusûl Adlı Eserindeki Yöntemi” (yüksek
lisans tezi, RTE Üniversitesi SBE 2013).
Bağdatlı İsmail Paşa, Babanzade, Hediyyetü’l-arifin esmâü’l-müellifin ve âsârü’l-
musannafin, Daru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut 1951.
Bardakoğlu, Ali, “Âm”, DİA, İstanbul 1989.
…….., “Delâlet”, DİA, İstanbul 1994.
…….., “Edâ”, DİA, İstanbul 1994.
…….., “Kitap”, DİA, Ankara 2002.
Başoğlu, Tuncay, “Muhkem”, DİA, İstanbul 2006.
Bedir, Murteza, “Sünnet”, DİA, İstanbul 2010.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukukı İslamiyye ve ıstılahatı fıkhiyye kamusu, Bilmen
Yayınevi, İstanbul trs.
Bolay, M. Naci, “Delâlet”, DİA, İstanbul 1994.
Buhari, Alaüddin Abdülazîz b. Ahmed b. Muhammed Abdülazîz, Keşfü’l-esrar an
Usuli Fahrülislam el-Pezdevi, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1997/1418.
Buhari, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari = Camiü’s-sahih,
Mevsûâtü’l-hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte içerisinde, Daru’s-selâm, Riyad
1421/2000.
170

Büyük Haydar Efendi, Usûl-i fıkıh dersleri, el-Mektebetü’l-Mahmûdiyye, İstanbul trs.


Çelebi, İlyas, “Hüsün ve Kubuh” DİA, İstanbul 1999.
Debusi, Ebû Zeyd Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. İsa, Takvimü’l-edille fî usûli’l-
fıkh, thk. Halil Muhyiddin Meys, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1421/2001.
DİA, “Celâlzâde Sâlih Çelebi” DİA, İstanbul 1993.
Dönmez, İbrahim Kâfi, “Beyân”, DİA, İstanbul 1992.
…….., “İcmâ”, DİA, İstanbul 2000.
Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdi es-Sicistani, Kitâbü’s-
Sünen = Sünenu Ebû Davud, Mevsûâtü’l-hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte
içerisinde, Daru’s-selâm, Riyad 1421/2000.
Efendioğlu, Mehmet, “Râvi”, DİA, İstanbul 2007.
Erul, Bünyamin, “Taʻn”, DİA, İstanbul 2010.
Fenari, Şemseddin Muhammed b. Hamza b. Muhammed Molla, Fusulü’l-bedayiʻ fî
usuli’ş-şeraiʻ, thk. Muhammed Hasan İsmail, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut
1427/2006.
Fudayl Çelebi, Fudayl bin Ali bin Ahmed bin Muhammed Zenbillizâde, Tenvîʻu’l-
usûl, Çorum Hasan Paşa Ktp., nr. 1632.
…….., Tenvîʻu’l-usûl, Süleymaniye Ktp., Aşir Efendi, nr. 1632.
…….., Tevsîʻu’l-vüsul şerhu Tenvîʻu’l-usûl, İzmir Tire Necip Paşa Ktp., nr. 192.
Gazzali, Ebû Hamid Huccetülislam Muhammed b. Muhammed, el-Müstesfa min
ilmi’l-usûl, thk. Muhammed Süleyman el-Aşkar, Müessesetü’r-risâle, Beyrut
1417/1997.
İbn Mace, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid er-Rebei el-Kazvini, Sünenu İbn Mace,
Mevsûâtü’l-hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte içerisinde, Daru’s-selâm, Riyad
1421/2000.
İbnü’l-İmâd, Ebü’l-Felah Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed, Şezerâtü’z-zeheb fî
ahbâri men zeheb, Dâru İbn Kesîr, Beyrut trs.
İpşirli, Mehmet, “Mülâzemet” DİA, İstanbul 2006.
…….., “Sun’ullah Efendi” DİA, İstanbul 2009.
İzmirî, Süleyman b. Veli b. Resul el-Kırşehri İzmiri, Haşiyetü’l-Fazıl el-İzmiri ala
Mir’ati’l-usûl fî şerhi Mirkati’l-vüsul, yy. trs.
Karabulut, Ali Rıza – Karabulut, Ahmed Turan, Mu’cemü’l-mahtutat el-mevcude fî
mektebat İstanbul ve Anadolu, Mektebe Yayınları, Kayseri trs.
Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, MEB İstanbul 1972.
171

Kehhâle, Ömer Rıza, Mu’cemü’l-mü’ellifîn, Müessesetü’r-risâle, yy. 1993.


Koca, Ferhat, “Fudayl Çelebi, Zenbillizâde” DİA, İstanbul 1996.
…….., “Has”, DİA, İstanbul 1997.
…….., “Kinaye”, DİA, Ankara 2002.
…….., “Mâni”, DİA, Ankara 2003.
…….., “Mefhum”, DİA, Ankara 2003.
…….., “Mutlak”, DİA, İstanbul 2006.
…….., “Müfesser”, DİA, İstanbul 2006.
…….., “Müşkil”, DİA, İstanbul 2006.
…….., “Müşterek”, DİA, İstanbul 2006.
Köksal, Cüneyt, “Usûlü’l-Fıkh’ın Mahiyeti ve Gayesi”, (doktora tezi, Marmara
Üniversitesi SBE 2007).
Küçükdağ, Yusuf, II. Bayezid, Yavuz ve Kanuni devirlerinde Cemâlî ailesi, Aksarayî
Vakfı Yay., İstanbul 1995.
Mahmud Esad, İbnü’l-Emin, Telhîs-i usûl-i fıkıh, Nikolayidi Matbaası, İzmir 1313.
Mecdî, Mehmed, Hadâiku’ş-Şakâik (nşr. Abdülkadir Özcan) İstanbul 1989.
Molla Hüsrev, Muhammed b. Ferâmûz b. Ali, Mirkâtü’l-vusûl ilâ ilmi’l-usûl, Şirket-i
Sahafiye-i Osmaniye, Dersaâdet (İstanbul) 1312.
Müslim, Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi Müslim b. el-Haccac, Sahih-i Müslim,
Mevsûâtü’l-hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte içerisinde, Daru’s-selâm, Riyad
1421/2000.
Nesai, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şuayb, Sünenü’n-Nesai, Mevsûâtü’l-
hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte içerisinde, Daru’s-selâm, Riyad 1421/2000.
Nesefi, Ebü’l-Berekat Hafızüddin Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd, Keşfü’l-esrar
şerhi’l-musannef ale’l-menar, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut trs.
Öğüt, Salim, “Emir” DİA, İstanbul 1994.
Pezdevi, Ebü’l-Hasan Ebü’l-Usr Fahrülislam Ali b. Muhammed b. Hüseyin, el-Usul,
yy., trs.
Râif, Mehmed, Mir’at-ı İstanbul, yy., İstanbul 1314.
Sadruşşeria, Ubeydullah b. Mesud el-Mahbûbi el-Buhari el-Hanefi, et-Tavdîh fî halli
gavâmidi’t-Tenkîh (Şerhu’t-Telvîh ale’t-Tavdîh içinde) Dârü’l-Kütübi’l-
İlmiyye, Beyrut trs.
Serahsi, Ebû Bekr Şemsüleimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl, el-Usul, thk. Ebü'l-
Vefa Efgani, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1414/1993.
172

Seyyid Bey, Mehmed, Usûl-i Fıkıh Dersleri (haz. Selçuk Camcı-Haydar Yıldırım),
Ayhan Matbaası, İstanbul 2011.
Süreyya, Mehmed, Sicilli Osmânî, (nşr. Nuri Akbayar) Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
1996.
Şaban, Zekiyyüddin, İslam Hukuk İlminin Esasları: Usulü’l-Fıkh, (trc. İbrahim Kafi
Dönmez), TDV Yay., Ankara 2004.
Tahir, Bursalı Mehmed, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333.
Tirmizi, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemi, el-Câmiü’s-sahih = Sünenü’t-
Tirmizi, Mevsûâtü’l-hadîsi’ş-şerîf el-Kütübü’s-sitte içerisinde, Daru’s-selâm,
Riyad 1421/2000.
Unan, Fahri, “Sahn-ı Semân” DİA, İstanbul 2008.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu,
Ankara 1988.
Yalar, Mehmet, “XVI. Yüzyıl Bursa Âlimleri ve Arap Diline Katkıları” UÜİF, c.: 10,
sy.: 1, 2001.
Yaşaroğlu, Kâmil, “Kazâ” DİA, Ankara 2002.
Yavuz, Yusuf Şevki, “Müteşâbih”, DİA, İstanbul 2006.
Zeydan, Abdülkerim, el-Veciz fî usûli’l-fıkh, Müessesetü Kurtuba yy. trs.
Zeylai, Ebû Muhammed Cemaleddin Abdullah b. Yusuf b. Muhammed, Nasbü'r-
raye li-ehâdîsi'l-Hidaye, Müessesetü’r-Reyyân, Cidde trs.
Zirikli, Hayreddin, el-A’lâm: kamusu teracim li-eşheri’r-rical ve’n-nisa, Daru’l-ilmi
li’l-melâyin, Beyrut 2002.
173

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı Soyadı : Ömer Korkmaz


Doğum Yeri ve Tarihi : Osmaniye/Merkez – 24/09/1986
E-posta : okorkmaz@cu.edu.tr/omerkorkmaz111@gmail.com

EĞİTİM BİLGİLERİ

Üniversite (Yüksek Lisans) Çukurova Üniversitesi – Adana


İslam Hukuku – 2013

Üniversite (Lisans) Sakarya Üniversitesi – İstanbul


İlahiyat – 2011

Üniversite (Önlisans) Anadolu Üniversitesi – Eskişehir


İlahiyat – 2009

Lise Açık Öğretim Lisesi – Ankara


Sosyal Bilimler – 2007

Yabancı Dil Arapça, İngilizce

You might also like