Professional Documents
Culture Documents
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI
İSLAM TARİHİ BİLİM DALI
Hazırlayan
Dudu Şirin OLUK
Danışman
Prof. Dr. Şefaettin SEVERCAN
Haziran 2013
KAYSERİ
ii
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANABİLİM DALI
İSLAM TARİHİ BİLİM DALI
Hazırlayan
Dudu Şirin OLUK
Danışman
Prof. Dr. Şefaettin SEVERCAN
Haziran 2013
KAYSERİ
i
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Adı Soyadı:
İmza:
ii
ÖNSÖZ
İslam Tarihi, Hz. Âdem’den günümüze kadar geniş bir yelpazeyi içine alır. Bu
yelpazenin küçük bir bölümü gibi gözüken ancak bizi ilgilendirmesi açısından önemi
büyük olan Osmanlı Tarihi alanında tez hazırlamak, benim için ufkumu genişleten,
bakış açımı farklılaştıran ve bilmediğim pek çok şeyi öğreten bir çalışma olmuştur.
ÖZET
Tezimizi dört bölümde ele aldık. Birinci bölümde Osmanlı’da Harem Hayatını,
ikinci bölümde Kanunî Sultan Süleyman’ı, üçüncü bölümde Hafsa Valide, Hürrem ve
Mihrimah Hanım Sultanları, dördüncü bölümde ise bunların yazmış olduğu mektupları
inceledik.
ABSTRACT
Suleiman the Magnificent’s 46 years of reign had been the brightest, the most
powerful, the best certified and registrated period of the Ottoman Empire.
In this study we have tried to recognize the Lady Sultans in the light of historical
documents, we had a closer look to the events of the period and tried to undertstand the
roles of the Lady Sultans in this period. Also, we have tried to identfy the statesmen at
the center of these events and give some informations about them and the general life in
Ottaman Palace in this period. In this context, we have given some informations about
marrige forms of sultans and Harem life.
Unfourtunately, there is not much more imformation about Harem and the ladies
living there because of the national and religious traditions. What orientalists wrote
about Harem is generally based on prejudices, wantonness, rumors and figment of
imagination. Therefore, we have tried to gather as much information as possible about
Lady Sultans from their own statutes, the palace’s documents and their letters.
The thesis is divided into four parts. In the first part we shortly examined the life in
Ottoman Harem. In the second part we summarized as much as possible the life of
Suleiman the Magnificent and in the third part we gave some detailed information about
three lady sultans, Hafsa Valide Sultan, Hurrem Sultan and Mihrimah Sultan. The
fourth part is about the letters.
Key Words: Suleiman the Magnificent, Hafsa Valide Sultan, Hurrem Sultan,
Mihrimah Sultan, Harem, Letters
vii
İÇİNDEKİLER
I. BÖLÜM
OSMANLI’DA SARAY VE KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN
1.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Padişahların Aile Yaşantıları: Harem.......................... 3
1.2. Osmanlı İmparatorluğu’nda Harem’in Tarihi Süreci............................................... 4
1.3. Osmanlı Padişahlarının Evlilikleri.......................................................................... 6
1.3.1. Fatih Devrine Kadar Osmanlı Padişahlarının Eşleri ve Evlenmeleri..................... 6
1.3.2. Fatih Sultan Mehmed Döneminden Sonra Padişahların Evlenmeleri.................... 8
1.4. Harem’de Yaşayanlar ve Görevliler ....................................................................... 9
1.4.1. Valide Sultanlık ................................................................................................ 11
1.4.2. Padişahların Eşleri, Kadın Efendiler .................................................................. 12
1.4.3. Hizmetkârlar, Cariyeler ..................................................................................... 12
1.4.4. Harem’in Diğer Sakinleri .................................................................................. 14
1.5.Topkapı Sarayı’ndaki Resmi Merasimler, Günlük Hayat ve Eğlenceler ................. 15
1.6. Kanunî Dönemindeki Şenlikler ............................................................................ 20
1.7. Topkapı Sarayı’nın Mimarisi................................................................................ 21
II. BÖLÜM
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN
2.1. Kanunî Sultan Süleyman’ın Doğumu ve Çocukluk Yılları.................................... 24
2.2. Kanunî Sultan Süleyman’ın Fiziki Özellikleri ...................................................... 26
2.3. Kanunî Sultan Süleyman’ın Kişilik Özellikleri..................................................... 26
viii
III. BÖLÜM
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN HAYATINDAKİ KADINLAR VE KANUNÎ
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
3.1. ANNESİ: HAFSA VALİDE SULTAN ................................................................ 40
3.1. Hafsa Valide Sultan’ın Hayırseverliği .................................................................. 45
3.2. Hafsa Valide Sultan’ın, oğlu Sultan Süleyman Üzerindeki Etkileri....................... 46
3.2.1. Yetişme Dönemindeki Etkileri .......................................................................... 46
3.2.2. Padişahlığı Sırasındaki Etkileri.......................................................................... 47
3.2. EŞİ: HASEKİ HÜRREM SULTAN ..................................................................... 47
3.2.1. Hürrem Sultan’ın Hayrat ve Hasenatı ................................................................ 59
3.2.2. Hürrem Sultan’ın Kanunî’nin Aldığı Kararlara Etkileri ..................................... 61
3.2.2.1. Hürrem Sultan’ın, Kanunî Sultan Süleyman İle Nikâhlanması ........................ 62
3.2.2. Hürrem Sultan’ın İbrahim Paşa Olayındaki Etkisi ............................................. 64
3.2.2.1. İbrahim Paşa .................................................................................................. 64
3.2.2.2. İbrahim Paşa’nın Gözden Düşmesi ve İdamı .................................................. 73
3.2.3. Hürrem Sultan’ın Rüstem Paşa ile İlgili Konularda Kanunî’ye Etkileri.............. 75
3.2.3.1. Rüstem Paşa ................................................................................................... 75
3.2.3.2. Rüstem Paşa’nın Yükselişi ve Devlet Yönetimindeki Kararlarında Hürrem
Sultan’ın Etkileri......................................................................................................... 77
3.3.4. Şehzadeler Olayında Hürrem Sultan’ın Kanunî Üzerindeki Tesirleri ................. 82
3.3.4.1. Osmanlı İmparatorluğu’nda Veraset Sistemi................................................... 82
3.3.4.2. Taht Mücadelesinin Kanunî Dönemindeki Durumu ........................................ 86
3.3.4.2.1. Kanunî Sultan Süleyman’ın Çocukları ......................................................... 87
32.3.4.2.2. Şehzade Mehmed (1521-1543) .................................................................. 89
3.3.4.2.3. Şehzade Mustafa (1515-1553) ..................................................................... 90
3.3.4.2.3.1. Şehzade Mustafa’nın Annesi Mahidevran Kadın....................................... 91
3.3.4.2.3.2. Şehzade Mustafa’nın Çocukluğu ve Gençliği............................................ 92
3.3.4.2.3.3. Şehzade Mustafa’nın Katli........................................................................ 94
3.4.4.2.4. Şehzade Cihangir....................................................................................... 100
ix
IV. BÖLÜM
ZAMANIN TANIKLARI MEKTUPLAR
4.1. Valide Hafsa Sultan’ın Mektupları ..................................................................... 121
4.2. Hürrem Sultan’ın Mektupları ............................................................................. 124
4.3. Mihrimah Sultan’ın Mektupları .......................................................................... 153
SONUÇ.................................................................................................................... 159
BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................ 161
ÖZ GEÇMİŞ ........................................................................................................... 173
x
KISALTMALAR
Bkz. : Bakınız
c. : Cilt
Çev. : Çeviren
H. : Hicri
Haz. : Hazırlayan
M. : Miladi
Nr. : Numara
s. : Sayfa
Vr. : Varak
vd. : Ve devamı
Vsk. : Vesika
GİRİŞ
kültürün etkisi ile pek çok kişinin meraklı birer tarihçi olarak ortaya çıkması ve farklı
alanlarda ortaya çıkan eserlerin gerçeklerle ilgisinin bulunmamasındandır. 1
Kanunî; çok büyük bir padişah olması hasebiyle Batı âleminde Le Manifigue
(Muhteşem) ve Grand (Büyük) unvanıyla anılırken, Divan Edebiyatındaki mahlası ile
Muhibbî; on üç tane büyük gazâya fiilen iştirâk etmiş olmasından dolayı Gâzî ve diğer
Osmanlı Padişahlarına dendiği gibi bazen de Süleyman Şah diye anılmıştır.2 Onun hangi
özelliği ele alınırsa alınsın hakikaten büyüktür.
Annesi Hafsa Sultan, Kanunî’nin yetişmesinde ve Harem’in idarecisi olarak
sarayda, Hürrem Sultan çocuklarının annesi ve nikâhlı eşi olarak uzun yıllar yanında,
Mihrimah Sultan ise tek kız evladı ve gözbebeği olarak Sultan Süleyman’ın hayatında
önemli bir yer edinmiş, Kanunî’nin saygısını ve sevgisini kazanmış şahsiyetlerdir.
Çevresindeki bu hanım sultanların bazen kendi aralarındaki konularda bazen de
imparatorluğu ilgilendiren konularda etkilerinin bulunması sadece kendi başarıları
olarak algılanmamalıdır. Eğer Kanunî onlara böyle bir açık kapı bırakmasaydı,
isimlerini bile bilmediğimiz kadınlar olarak kalırlardı. Sultan Süleyman’ın onlara değer
vermesi sonucunda, fikirlerine başvurulmuş, istek ve arzuları yerine getirilmiştir.
Kanunî Sultan Süleyman’ın ömrünü ciltlerle eser yazılacak kadar dolu dolu
geçmiştir. Doğu’ya ve Batı’ya yaptığı seferler ve tahtta kaldığı kırk altı yıl göz önüne
alındığında hayatının tamamını burada zikretmemiz mümkün değildir. Biz Kanunî’nin
hayatından kısa kesitler aktararak onun eğitimi, şahsiyeti, yaşantısı ve eserleriyle ilgili
genel bir malumat vereceğiz. Tezimizin konusu gereği siyasi ve askeri tarihi değil
çevresindeki hanımların onun yetişmesinde ve devlet idaresinde üzerinde nasıl bir etki
bıraktığını ele alacağız. Bunu yaparken elbette tarihsel akış içinde ve gerektiğinde
olaylarla kişileri bir ölçüde ele alacağız.
1
Son zamanlarda yayınlanan Kanunî dönemi ile ilgili eserlere birkaç örnek verecek olursak: Ahmet
Akgündüz, Sarayda Harem, Hayat Yayınları, İstanbul 2011; Can Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım
Sultanlar, Kaynak Yayınları, İzmir 2010; Demet Altınyeleklioğlu, Moskof Cariye Hürrem ve Cariyenin
kızı Mihrimah, Alfa Yayınevi, İstanbul 2010; Erhan Afyoncu, Kanunî ve Pargalı İbrahim Paşa, Venedik
Elçilerinin Raporlarına Göre, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2012; Erhan Afyoncu, Kanunî ve Şehzade
Mustafa, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2012; Yavuz Bahadıroğlu, Kanunî Sultan Süleyman, Nesil
Yayınları, İstanbul 2011; Ali Kemal Meram, Padişah Anaları ve 600 Yıl Bizi Yöneten Devşirmeler, Güz
Yayınları, İstanbul 2011; Harold Lamb, Muhteşem Süleyman Kanunî, İlgi Yayınları, İstanbul 2010;
Nazım Tektaş, Pargalı İbrahim (Muhteşem Süleyman’ın Muhteşem Veziri), Çatı Yayınları, İstanbul
2011, Nazım Tektaş, Kanunî (Muhteşem Yüzyıl’ın Mimarı Sultan Süleyman), Çatı Yayınları, İstanbul
2011; Muammer Yılmaz, Kanunî’nin Gözyaşları, Selis Kitapları, İstanbul 2010.
2
Ahmet Akgündüz ve Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1999,
www.scribd.com/doc/16521236/Bilinmeyen-Osmanli, (08.06.2011), s.148.
3
I. BÖLÜM
3
Şemseddin Sami, “Harem” maddesi, Kamus-ı Türkî, İkdam Matbaası, İstanbul 1318, s. 545; Mehmet
Kanar, “Harem” maddesi, Arapça Türkçe Sözlük, Say Yayınları, İstanbul 2009, s.741.
4
Deniz Esemenli, “Harem”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1997, c.16, s. 132.
5
Murat Kocaaslan, “Osmanlı Sarayı’nın Mahremi: Topkapı Sarayı Haremi’nin Sınır ve Yasakları”,
Hacettepe Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 2011, c. 28, sayı 2, s.
99.
6
Harem-i Hümâyun: Padişah sarayında kadınlar dairesi.( Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Sözlük, Aydın Kitabevi, Ankara 1999, s. 329)
4
Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı veya Yıldız Sarayı denilince genel olarak
insanların aklına padişahların evi ve daha çok da eğlence mekânı gelmektedir. Lakin bu
binalar, imparatorluğun idare edildiği, sefer kararlarının alındığı, Divan toplantılarının
yapıldığı, elçilerin kabul edildiği ve daha pek çok işlevin yerine getirildiği çok amaçlı
devlet kurumlarıdır. Bugün Çankaya Köşkü denilince, sadece Cumhurbaşkanı’nın evi
aklımıza gelmez. Çünkü Çankaya Köşkü aynı zamanda devlet işlerinin yürütüldüğü bir
mekândır. İşte saraylar da böyledir. 8
Osmanlılar, Beylik Döneminden çıkıp devlet halini alınca ilk başkentleri Bursa
olmuştur. İlk Osmanlı sarayı Bursa’dadır. Sonrakilere göre oldukça mütevazıdır.
Başkentin Edirne’ye taşınması ile burada güzel ve büyük saraylar yapılmıştır.
İstanbul’un fethinden önce, Edirne’deki sarayın haremiyle ilgili elde fazla bilgi
bulunmadığı gibi fetihten hemen sonra bugünkü adıyla Beyazıt semtinde inşa edilen
Eski Saray’ın haremi hakkında da fazla bir şey bilinmemektedir.11
7
Kocaaslan, s. 99.
8
Ahmet Akgündüz ve Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1999, s.
319; Ahmet Akgündüz, Sarayda Harem, Hayat Yayınları, İstanbul 2011, s.105.
9
http://www.topkapisarayi.gov.tr (23.01.2012)
10
Divan-ı Hümayun: Önemli devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yüksek merci. Dîvân-ı
Hümâyûn, bugünkü Bakanlar Kuruluna benzetilebilir.
11
Esemenli, s. 135.
12
Akgündüz, Sarayda Harem, s. 107: (Bir adı Saray-ı Atik veya Saray-ı Atik-i Mâmure idi.)
13
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s. 519 (Uzunçarşılı’nın dipnotu: Osmanlı vesikalarında ilk saraya,
Saray-ı Atik veya Eski Saray ve sonraki saraya da Saray-ı Cedid-î Âmire veya Yeni Saray denilirdi. Daha
5
Önceleri padişahların aileleri, Eski Saray olarak bilinen Fatih’in yaptırdığı ilk
sarayda kalırken, Yeni Saray’da idari işler yürütülmekteydi. Ancak yaklaşık 1550’lerde
Eski Saray’da yangın çıkmasıyla harem Topkapı Sarayı’na taşındı. Hürrem Sultan’ın,
bu yangını fırsat bilerek, haremi Topkapı Sarayı’na taşımaya Kanunî’yi ikna ettiği
söylenir.
Harem’in tamamı ise Topkapı’ya 1585 yılında nakledildi. 16 Eski Saray ise
Harem’de yeni padişahın tahta çıkması gibi sebeplerle statüsünü kaybeden kadınlara
tahsis edildi. Haremle ilgili olarak elimizdeki kaynaklarda, padişahların Topkapı
Sarayı’ndan zaman zaman Eski Saray’a gidip buradaki harem mensuplarını ziyaret
ettikleri öğrenilmektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren saray haremiyle ilgili
bilgiler kısmen çoğalmakta ve bu dönemin kroniklerinde de saray hayatı hakkında bazı
ayrıntılara rastlanmaktadır.17
Kanunî Devrinde, Topkapı’ya taşınan Harem, Hanım Sultanlar için siyasi bir
genişlemeye dolayısıyla da zamanla “Kadınlar Saltanatına” giden yolun açılmasına
neden olmuştu.18 Özellikle Kanunî Sultan Süleyman’ın hasekisi Hürrem Sultan ve kızı
Mihrimah Sultan’la başlayan, Valide Nurbânû Sultan ve Valide Safiye Sultan’la devam
sonraları Yeni Saray’a Topkapı Sarayı denilmiştir.) İlber Ortaylı’nın Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı
Sarayı adlı eserinde de; “Yeni Saray’a Fatih’in verdiği isim Saray-ı Cedid’dir. Bunun dışında saray,
Saray-ı Âmire, Südd-i Saadet, Der-i Devlet gibi isimler de almıştır. Saraya Topkapı isminin verilmesi çok
sonra olmuştur.” şeklinde yazılıdır. (Daha ayrıntılı bilgi için bkz: İlber Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla
Topkapı Sarayı, Bank Asya Kültür Hizmetleri No:5, İstanbul 2007, s. 20)
14
Anthony Dolphin Alderson, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı (Çev. Şefaettin Severcan), Özgün
adı: The Structure of Ottoman Dynasty, Yayına hazırlayan: Mustafa Armağan, Erkam Yayıncılık, s.131.
15
http://www.topkapisarayi.gov.tr (23.01.2012)
16
Akgündüz bu tarihle ilgili olarak Sarayda Harem adlı eserinde s. 108’de şöyle yazmaktadır: Bazı
tarihçiler tarafından 1541 yılı ve bazıları tarafından da 1550 yılı olarak ifade edilmiştir.
17
Esemenli, s. 135.
18
Alderson, s.131.
6
Harem denilince uzun bir tarihi süreç akla gelmelidir, bu süreç içinde sürekli
bir değişim yaşanmıştır. Haremde yaşanan değişiklikler çok farklı açılardan ele
alınabilir. Bunların başında padişahların evlenmeleri ve aile yaşantıları gelir.
Osman Gazi, Şeyh Edebalı’nın kızı Bâlâ Hatun ve Anadolu Selçuklu Veziri
Ömer Abdülaziz Bey’in kızı Mâl Hatun ile evlenmişti. Orhan Gazi, Yarhisar
19
Esemenli, s. 135.
20
Alderson, s.139-140.
21
Münir Atalar, “Osmanlı Padişahları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c: 24 sayı: 1,
Ankara 1981, s. 430
7
Tekfuru’nun kızı Nilüfer Hatun, Bizans İmparatoru’nun kızı Asporça Hatun, Bizans
İmparatoru’nun kızı Theodora Hatun ile evlenmiştir. Yıldırım Bayezid Germiyanoğlu
Devlet Şah Hatun’la; Çelebi Mehmed, Dulkadiroğlu Mehmed Beyin kızı Emine
Hatun’la; Sultan II. Murad, Dulkadiroğlu Alime Hatun’la evlenmiştir.
İsfendiyaroğulları’ndan kız alarak Trabzon Rum İmparatorluğu ve Akkoyunlu Devleti
ile, Germiyanoğulları’ndan kız alarak Karaman Beyliği ile Osmanlı Devleti arasındaki
ilişkileri sağlamlaştırmışlardır. 22
22
Akgündüz, Sarayda Harem, s.181.
23
Akgündüz, Sarayda Harem, s.182.
24
Akgündüz, Sarayda Harem, s.189, Atalar, s. 439, 442.
8
padişahlarının (Halife Abdülmecid II. de dahil) toplam olarak 265'i erkek, 245'i kız
olmak üzere 510 çocukları olmuştur.25
25
Osmanlı Devletinde tahta geçen şehzadelerin anneleri ile ilgili Münir Atalar, Osmanlı Padişahları adlı
yazısında; “Osmanlı padişahlarının Osman Gazi'den Kanunî'ye dek hepsinin anneleri ve birinci kadın
efendileri Anadolu Türkmen kızları idi. Bunlar Hatun adı ile anılmışlardır. Anası ve babası Türk
olmayanları Kanunî'ye dek tahta çıkarmamışlardır. Bu göreneği Kanunî, Hürrem Sultan'ı sevmesi
yüzünden bozmuştur. Kanunî'den Ahmed I.'e dek padişah kadınları Hristiyan cariyelerinden idi. Bunlara
Sultan unvanı verildi. Ahmed I.'den sonra padişahlar Müslüman Gürcü kızları almağa başladılar.”
demektedir. Ancak Orhan Gazinin ve arkasından gelen diğer padişahları pek çoğunun eşlerini
Hıristiyanlardan seçtikleri bilinmektedir.(Atalar, s. 426)
26
Ahzab Suresi 50,52. ayet, Nisa Suresi 4. ayet, Mü’minun Suresi 6. ayet.
9
27
Uluçay, Harem II., s. 39-40.
28
Alderson, s.154; Akgündüz, Sarayda Harem, s.189: (Genç Osman, I. İbrahim, Sultan Abdülmecid).
29
Esemenli, s. 135.
10
Müslüman Türk ailelerin yanında büyük bir itina ile yetiştirilerek, terbiye edilirdi. Dini
bilgileri ve Türkçeyi öğrenirler daha sonra Saray’a alınırlar, burada da mükemmel bir
tahsil gördükten sonra, sıraları gelince liyakat ve kabiliyetlerine göre çeşitli devlet
hizmetlerine tayin edilirlerdi. Sarayda her koğuşun ve sınıfın fertlerinin kaydına
mahsus defterler olup, bunların saray terbiyesi üzere yetişmeleri için her koğuşta lala
tabir edilen hocalar vardı. Topkapı Sarayı, hem devletin en yüksek idare organı hem de
en iyi idarecilerini yetiştiren bir müessese idi.
30
Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız, Baskıya hazırlayan: Niyazi Ahmet Banoğlu (Teşrifat ve
Teşkilat-ı Kadîmemiz), Kervan Kitapçılık, Tercüman 1001 Temel Eser:17, İstanbul, Tarihi yok, s 23.
31
Ali Seydi Bey, s 24.
11
32
Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, T.T.K. Yayınları, Ankara 1998, s. 154.
33
Arzu Sezer, “Bezm-i Âlem Valide Sultan”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2005, s.1.
34
Uluçay, Harem II, s.60.
35
Akgündüz, Sarayda Harem, s.178.
12
36
Akgündüz, Sarayda Harem, s.178.
37
Akgündüz, Sarayda Harem, s.175-177.
38
Bir dönem ihtiyaç dolayısıyla İstanbul Gümrük Emini’ne cariye satın alması için yetki verilmiştir.
13
Topkapı Sarayı için; “Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan
ailesinin hizmetkârları için ise bir eğitim kurumu idi.”39 diye tarif yapılabilir. Harem’e
alınan genç kızlar sadece padişaha uygun cariyeler sağlamak amacıyla değil, aynı
zamanda askerî ve idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama
amacıyla eğitilmişlerdir. Nasıl ki Enderun, devlet işlerinde padişaha hizmet verecek
erkekleri yetiştiriyorsa; Harem de genç kızları devletin yüksek rütbeli görevlilerine eş
olacak bilgi, görgü ve terbiye ile yetiştirmiştir.40
Padişah’ın odasına aldığı cariye artık gözde olarak bilinirdi. Uzun süre
gözdeliği devam ederse ikbal veya hasodalık rütbesine yükselir, eğer ikbal, sultana bir
erkek çocuk verirse Haseki Sultan, kız çocuk verirse Haseki Kadın diye anılırdı. En
kıdemli dört Haseki bir grup oluşturur, padişahın en büyük oğlunun annesi Baş Haseki
Sultan olur ve idareyi sağlardı. Bununla beraber Valide Sultan hepsinin üstünde bir
idareciliğe sahipti. 41 Sultanın ölümü ile haremin sosyal yapısı bozulurdu. Hala sağ ise,
Valide Sultan, Padişahın tüm Hasekileri ve evlenmemiş kızları Eski Saraya nakledilirdi.
39
Leslie Pierce, Harem-i Hümayun, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1996, s. 16-17.
40
Pierce, s. 16-17.
41
Alderson, s.131-133.
42
Akgündüz, Sarayda Harem, s.162.
14
43
Akgündüz, Sarayda Harem, s.172.
44
Esemenli, s. 136.
45
Alderson, s.131-133
46
Akgündüz, Sarayda Harem, s.151.
15
verilirdi ki adaba aykırı giyinenleri uyarmak, kadınların kılık kıyafetlerine dikkat etmek,
çarşıya veya dışarı çıkacaklarsa kadınlara eşlik etmek ve saraya dışarıdan -aileler hariç-
işçi, satıcı vesairenin girmesine engel olmak gibi pek çok konuda vazifeli idiler.47
Harem’de çeşitli iş ve sorumlulukları yerine getiren daha yüzlerce görevli
bulunmaktaydı.
Harem’de ayrıca belli bir yaşına kadar şehzadeler, ak hadım ağaları, kara
hadım ağaları gibi çok az sayıda erkek bulunurdu. Padişahın kız evlatları, gelinleri gibi
aile fertleri de bulunmaktaydı.
47
Esemenli, s.136; Uluçay, Harem II, s.120
48
Uluçay, Harem II, s.139.
49
Ayrıntılı bilgi için bkz: Ebru Baykal, “Osmanlılarda Törenler”, Trakya Üniversitesi SBE Tarih
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ekim 2008
16
Cülus töreninde, müstakbel padişah arz odasında veya Saray’ın üçüncü kapısı
olan Babü’s-Saade’nin önünde, kendine biat edilmesi için otururdu. Bu merasimde ileri
gelenlerin tamamı padişahın kaftanının eteğini öper ve sadakat yemini ederlerdi. 50 Bunu
takiben Divan resmi olarak toplanır, yeni atamalar ilan edilir ve bahşişler dağıtılırdı.
Aynı zamanda yeni padişahın ismini, unvanını ve tahta geçiş tarihini taşıyan yeni
paraların basımı için emirler verilirdi.
Beş ila on beş gün sonra padişah, Haliç’te bulunan Halîd bin Zeyd Ebu Eyyub
el-Ensari’nin türbesine gider, orada Avrupalıların taç giyme törenlerine tekabül eden
“Kılıç Kuşanma” merasimi yapılırdı. Padişah genellikle Eyüb İskelesine kayıkla gider
ve İstanbul caddelerinden atla dönerdi. 51
50
En azından III Ahmed ve III. Selim, haleflerine büyük bir nezaket göstermeyi kabul ettiler ve onlara
saygı gösteren ilk padişahlar olurlar. Mihrimah Sultan’da kardeşi II Selim’i dostça karşılayan ilk kişi
oldu.
51
Alderson, s.80.
52
Ali Seydi Bey, s. 39.
53
Hazine kethüdası; Osmanlı devletinde sarayın Enderun dairesindeki hazinede bulunan değerli eşyanın
korunması ve yönetimi ile görevli kimse.
17
54
Ali Seydi Bey, s. 40.
55
Uluçay, Harem II, s.114.
56
Uluçay, Harem II, s.115.
57
Ali Seydi Bey, s. 42-43.
18
Padişaha gelen elçilerin ve ona sığınanların kabulüyle ilgili bir örneğini Peçevi
Tarihi’nden nakledelim:
58
Mihr-i Muaccel: İslam hukukuna göre erkeğin evlenirken, güvence olarak kadına ödediği altın, mal
veya para.
59
Ali Seydi Bey, s. 66.
60
Ömer Düzbakar, “XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin
Karşılanmasında Bursa’nın Yeri”, Uludağ Üniversitesi Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 2,
2009.
61
Ali Seydi Bey, s. 139.
19
söz gelişi arabacı ve topçu ağalarının, Osmanlı töreleri gereğince adamları ile
süsler içinde geçtiklerini gördükçe “Padişah bu mudur?” diye ayağa kalkıp
saygı ile selam verir olurdu. Daha sonra yeniçeri ağasını, ahırbeylerini ve
arkasından büyük vezirleri gördükçe dehşet ve hayreti büsbütün arttı. Hele
saadetli padişah hazretleri bütün görkemi ile geçerken aklı başından gitmiş
şaşkına dönmüştü.”62
Peçevi, Elkas Mirza Bey’in birkaç gün sonra padişahın huzuruna kabul
edildiğini, bu sırada -daha iyisinin düşünülemeyeceği- mükemmel bir ziyafet
hazırlandığını ve Mirza Bey’in Padişah’ın eteğini öperek şereflendiklerini yazmaktadır.
Padişahın ona zengin hediyeler verdiğini anlattıktan sonra şöyle devam etmektedir.
Ayrıca Saray’da, doğum, nişan, düğün, cülus töreni gibi merasimlerin dışında
Cuma Selamlığı denen Cuma namazına gitme, Surre Alayları, Hırka-i Saadet ziyareti,
Ramazan ayı, kandil geceleri, bayram tebrikleri gibi vesilelerle merasimler ve ziyafetler
tertip edilirdi. 64
62
http://www.archive.org ( 02.06.2013 Peçevi Tarihi Osmanlıca Metin, s.366-367), Peçevi İbrahim
Efendi, Peçevi Tarihi I, Haz: Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı Yayınları: 467, Ankara 1992,
s.191-192.
63
Peçevi, 192.
64
Akgündüz, Sarayda Harem, s.217-221.
20
mensupları ile birlikte kılmışlardır. Ayrıca yeni tahta çıkan padişahın kendinden önceki
Sultan’ın cenazesine katılması, başka kimselerin cenazesine katılmaması da
adettendir.65
2. Musiki Ziyafetleri: Ud, keman, ney, tambur ve çalpare gibi musiki aletleriyle
saz ve hanende takımları kurulmuş ve Harem’de Musiki ziyafetleri verilmiştir. Klasik
Türk Sanat Müziğinin, Türk Tasavvuf Müziğinin eşsiz örnekleri icra edilmiştir. Sazende
kalfalar Meşkhâne’de hocalardan dersler alarak yetişirlerdi.
65
Ali Seydi Bey, s. 157-160.
66
Akgündüz, Sarayda Harem, s.214-217.
21
Kaptan-ı Derya Piyale Paşa ile diğerinin de Yeniçeri Ağası Abdülkerim ile evlenmeleri
vesilesiyle yapılan şenlik. 67
İkinci kapı olan Bab-üs Selam (selam kapısı) orta kapıdır. İkinci avlu, devlet
ve hükümetin yönetim merkezidir. Resmi işi olanlar, özel ödeme günlerinde maaşlarını
alan yeniçeri temsilcileri burada kabul edilirdi. Elçi kabulleri ve devlet törenleri de bu
avluda yapılırdı. Binlerce kişinin katıldığı törenlerde, tam bir düzen ve sessizlik hüküm
sürerdi.
Bab-üs Saade (saadet kapısı) denilen kapıdan ise padişahın özel avlusuna
geçilir. Enderun, Taht Odası, Hazine Dairesi ve Divan-ı Hümayun gibi bölümler
bulunur.
Kutsal Emanetler bölümü bu kısımda yer alırdı. Sultanlar elçi kabullerini Taht
Odasında yapar, yüksek devlet memurları ile de burada görüşürlerdi. Giriş karşısındaki
taht odası hizmetkârları, güvenlik nedenleri ile sağır ve dilsiz kimselerden seçilirdi.
Sultanın çeşitli, değişik hizmetlerini gören rütbeli hizmetliler aynı zamanda saray
okulunun ileri gelenleriydi.69
III. Murad’ın, 1578 yılında, Topkapı Sarayı’nın ilk harem dairesini, Mimar
Sinan’a yaptırdığını da söyleyenler mevcuttur.70
67
Ayrıca bkz: Derya Ocak, “XVI. yüzyıl Osmanlı Şenliklerinin Siyasal Boyutları ve Gündelik Hayata
Etkileri”, Ankara Üniversitesi SBE Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006.
68
Bu kısımlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Akgündüz, Sarayda Harem, s. 109-154.
69
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi (20.10.2011)
70
Uluçay, Harem II, s. 2’de (Dipnot: Babinger’in II. Mehmed’den naklen sad.79; Penzer ise Harem’in
Eski Saray’dan Topkapı’ya naklini 1541 olarak kabul eder (The Harem 175), Harem Süleyman zamanına
22
Harem Dairesi, 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerin
mimari üslup özelliklerini yansıtması sebebiyle mimarlık tarihi açısından son derece
önemli bir komplekstir. Günümüze ulaşabilen İslam saraylarındaki benzerleri arasında
bu açıdan öne çıkan Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Saraydaki ikinci avlunun içinde ve
arka bahçelerinin üzerine kurulmuş, yüzyıllar içinde genişlemiştir. Daire, Saray’daki
selamlıktan ve yönetim işlevlerinin gerçekleştiği diğer avlulardan yüksek duvarlarla
ayrılarak özenle gizlenmiştir. Harem'de üç yüzden fazla oda, dokuz hamam, iki cami,
bir hastane, koğuşlar ve çamaşırlık vardır. Harem, günümüze ulaşan son biçimini, uzun
bir zamana yayılan tadilatlar ve ilaveler sonucu almıştır. Harem'in genel yapısı, birbiri
ardına sıralanan avlulardan oluşur. Bu avlular ile ayrılan kapı girişleri sonrasında
koğuşlar, odalar, köşk ve hizmet binaları yer almaktadır.”72
kadar Eski Saray’da kaldı. Kanunî Sultan Süleyman yeni ilaveler yaparak Harem’i Topkapı Sarayına
getirtti. Evliya’dan naklen, Kadınlar dairesinin Kanunî zamanında yapıldığını ileri sürer. In Days
Janissaries; 102-104)
71
Hasan Ali Yaşar, Dünyaya Yön Veren Osmanlı Sultanları-Kanunî Sultan Süleyman, Yasin Yayınevi,
İstanbul 2002, s.353.
72
www.topkapisarayi.gov.tr (08.11.2011)
23
2. BÖLÜM
Osmanlı Devleti, XVI. yüzyıla damgasını vuran dünya devleti olurken Kanunî
Devri de, Osmanlı uygarlığının sanat, bilim ve edebiyat alanlarında en parlak
dönemlerinden birisi olmuştur.75
Adını taşıyan Süleymaniye Külliyesi başta olmak üzere kendisinin, eşi Hürrem
Sultan’ın, damadı Rüstem Paşa’nın, kızı Mihrimah Sultan’ın, vezirlerinin Mimar
Sinan’a yaptırdıkları eserler İstanbul’a ve diğer pek çok Osmanlı kentlerine yepyeni
silüetler kazandırmıştır. 76
73
Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları - 6 Osmanlı Padişahı, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul 1999,
s. 142.
74
Akgündüz ve Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, s. 148.
75
İsa Şevik, “Şah Tahmasb (1524-1576) ile Osmanlı Sarayı Arasında Teati Edilen Mektupları İçeren
“Münşe’ât-i ‘Atik”in Edisyon Kritiği ve Değerlendirilmesi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE, İslam Tarihi
ve Sanatları Anabilim Dalı, İslam Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2008, s.44.
76
Sakaoğlu, s.142.
77
Oral Sander, Siyasi Tarih ( İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, s.67.
24
Osmanlı padişahları içerisinde en şanslı olarak tahta çıkan kişi Kanunî Sultan
Süleyman’dır. Tek erkek çocuk olduğu için kardeşleriyle mücadele etmek zorunda
kalmadan, babasının kısa sürede oldukça zenginleştirdiği dev imparatorluğun başına
geçmiştir. 79
Yavuz Sultan Selim’in beş oğlu dünyaya gelmişti. 80 Ancak Şehzade Orhan,
Şehzade Musa, Şehzade Korkut, Şehzade Salih küçük yaşlarda vefat ettiği81 için Kanunî
tek şehzadeydi. 82 Yavuz’un kızlarının isimleri ise şöyle geçmektedir; Beyhan Sultan,
Hatice (Hanım) Sultan, Hafsa Sultan, Fatma Sultan, Yenihan Sultan, Şah Sultan,
Şehzade Hatun.83 Yavuz’un evlatlarıyla ilgili başka kaynakta ise kızlarını isimleri şöyle
verilmiştir: Şah Huban Sultan (Lütfi Paşanın eşi), Hatice Sultan (İbrahim Paşanın eşi),
Hafsa Hanım Sultan (İskender Paşazade Mustafa Paşanın eşi), Fatma Sultan (Kara
Ahmed Paşanın eşi)84
Kanunî Sultan Süleyman, bir rivayete göre, 6 Kasım 1494 yılında bir başka
rivayete göre ise 27 Nisan 1495’te85 Hafsa Sultan’dan86 Trabzon’da dünyaya geldi.
Şehzade Selim’in yeni doğan bu erkek evladına isim koymak için eskiden beri
devam eden bir geleneğe başvurduğu ve Kur’an-ı Kerim’den tefe’ül87 açtığı söylenir.
78
Mustafa Armağan, Osmanlı’nın Mahrem Tarihi -Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları-, Timaş
Yayınları, İstanbul 2008, s. 69.
79
Erhan Afyoncu, Muhteşem Süleyman -Kanunî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan-, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul 2011, s.17.
80
Yılmaz Öztuna’nın Kanunî Sultan Süleyman adlı eserinde (Kültür Bakanlığı Yayınları:1049, Ankara
1989, s.2) “Yavuz Selim’in 6 kızı, fakat tek oğlu, Sultan Süleyman oldu. 3 şehzadesi daha oldu ise de,
bunlar küçük yaşlarda öldüler…” yazılıdır
81
Bazı kaynaklarda Sultan Selim’in bu çocukları küçük yaşta boğdurttuğu yazmakta ise de bunun doğru
olduğu kanaatinde değiliz.
82
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.18.
83
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1975, s.307.
84
M. Çağatay Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, Tarih Dünyası Mecmuası Yayınlarından 2,
Şaka Matbaası, İstanbul, 1950 s.9.
85
Erhan Afyoncu, Muhteşem Süleyman isimli eserinde doğum tarihi 6 Kasım 1494 olarak geçer. Ahmet
Akgündüz, Münir Atalar gibi bazı tarihçiler de Afyoncu ile aynı tarihi vermektedir. Yılmaz Öztuna,
Kanunî Sultan Süleyman adlı eserinde 27 Nisan 1495 tarihini verir.(bkz: s.2), André Clot, Muhteşem
Süleyman adlı eserinde doğum tarihini 6 Kasım 1495 şeklinde yazmıştır(bkz: s.33)
86
André Clot, Muhteşem Süleyman adlı eserinde annesinin Çerkez asıllı ve Kırım Hanının kızı olduğunu,
isminin Hafize Hatun olduğunu yazar.(s.34)
25
Açılan sayfada “İnnehu min Süleyman…”88 ayetinin denk geldiği ve bu ayetten yola
çıkarak evladına Süleyman ismini verdiği anlatılır. Bu isim sanki Süleyman
Peygamberin zenginliğini ve ihtişamlı hayatını da Kanunî’ye sağlamıştır.89
Yavuz Sultan Selim, sert mizaçlı bir insan olmasından dolayı oğlunu, hakiki
sevgisinin sert disiplini altında yetiştirmişti. Annesi Ayşe Hafsa Hatun ise oğluna aşırı
sevgiyle bağlanmış ve Sultan Süleyman’ın gönül yapısını oluşturmuştu. Bu duruma
bakılarak şu yorumda bulunabilir; Sultan Süleyman, iç dünyasının manevi
büyüklüğünü, halkına karşı olan adalet ve merhamet duygusunu annesine borçludur.90
Diğer bir bilgi ise; onun eğitim hayatının tamamını Trabzon’da geçirdiği
yönündedir. “Süleyman’ın çocukluğu Trabzon’da geçti. Çocukluk yıllarını sütkardeşi
87
Tefe’ül: Türk Dil Kurumunun sözlüğüne göre; 1-Fal açma, fala bakma, 2-Uğur sayma, hayra yorma,
anlamlarına gelen bu kelime, meselâ: Bir kitabı rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat
ederek onu uğurlu saymak ve oradan bir anlam çıkarmak, şeklinde uygulanmıştır.
http://www.tdksozluk.com (01.08.2011)
88
Neml Suresi, 39. Ayet.
89
Hüseyin Tekinoğlu, Muhteşem Süleyman Yönetim ve Liderlik Sırları, Kum Saati Yayınları, İstanbul
2005, s.26; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.307.
90
Tekinoğlu, s.26.
91
Tekinoğlu, s.26.
92
Yılmaz Öztuna, Kanunî Sultan Süleyman, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1049, Ankara 1989, s.2-3.
26
Yahya Efendi ile birlikte Trabzon’da geçirdi. Burada bir taraftan eğitimini alırken bir
taraftan da Konstantin isimli bir Rum’dan kuyumculuk öğrendi.”93
Kanunî Sultan Süleyman kaynaklarda orta boylu, sarışın, kumral sakallı, mavi
gözlü, geniş omuzlu, güçlü kuvvetli bir insan olarak tasvir edilir. 94 Sakalını kısa keser,
uzun ve gür bıyıkları bunun üzerine inermiş. Yalnız rengi biraz solgunmuş, bu sebeple
sağlıklı görünmek için yüzüne pudra sürermiş. Bacağında tedavi kabul etmeyen ve
kendisini rahatsız eden bir kangren vardı. 95 Bunun yanında onun görünüşü ile ilgili
farklı rivayetler de yapılmıştır.
Kanunî Sultan Süleyman, hem büyük bir asker, hem kudretli bir idareci ve hem
de eşine ender rastlanır bir devlet teşkilâtçısı idi. Bu dehasını, Fatih zamanında
93
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.15.
94
Ancak onun eşkâli hakkında çok farklı rivayetler de bulunmaktadır. Mesela; Solak-zâde Tarihi, cilt 2, s.
111’de “Müdevver ve uzun yüzlü, siyah kirpikli, ela gözlü, doğan burunlu, merd ve merdane sözlü, yassı
yağrınlı (sırtlı), arslan heybetli, uzun boylu, dürr-i yekta gibi seyrek dişli, vekar ve aheste yürüyüşlü…
vekar sahibi padişah idi..”; Vasfi Mahir Kocatürk, Osmanlı Padişahları, Edebiyat Yayınevi, 6. Baskı,
Ankara 1968, s.167’de “uzun boylu, kara kaşlı, ela gözlü, esmer tenli, kartal burunlu, seyrek dişli, uzunca
yüzlüydü”; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, s.419’da “yuvarlak yüzlü, ela gözlü, kaşlarının arası biraz
açık, doğan burunlu, uzunca boy ve boyunlu ve seyrek sakallı idi”; aynı tasvir için bkz. Yaşar Yücel ve
Ali Sevim, Osmanlı Klasik Döneminin Üç Padişahı: Fatih, Yavuz, Kanunî, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1991, s.213.
95
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.70.
96
Peçevi, c.I, s.2.
97
Alphonse de Lamartine, Osmanlı Tarihi I, (Çev. Serhat Bayram), Haz: Tarihi ve Edebi Eserler
Komisyonu, Sabah Gazetesi Yayınları, İstanbul 1991, s.395.
27
Kanunî’nin hafızası çok kuvvetliydi. Gördüğü bir kişiyi veya duyduğu bir şeyi
hemen hafızasına alırdı. Bu konuyla ilgili ilginç bir anekdot anlatılır. Tekinoğlu’nun
kitabından aktaralım:
Döneminde ilim adamlarına çok değer veren Kanunî, onları korur ve onları
yanından eksik etmezdi. Hoca Sadettin; “Padişahlık tahtı cennet mekân Sultan
Süleyman’a kaldığında, Zenbilli Ali Efendi’nin (Âli-yi Cemalî), gündeliğine elli akçe
98
Akgündüz ve Öztürk, s. 151.
99
Tekinoğlu, s.16.
28
daha ekledi. Böylece ücretini günde 200 akçeye yükseltti.”100 diyerek ilim adamlarının
durumuna örnek verir. Sultan Süleyman, âlimlerin, şairlerin sohbetlerinden büyük haz
duyardı. Her gittiği yerde bilginleri yanına çağırır, onları memnun ederdi. Bağdat’a
girdiğinde Fuzuli’yi iltifatlarına mazhar ettiğini biliyoruz.
Kanunî’nin, Şah Tahmasb’a gönderdiği mektupları, Kemalpaşazade kaleme
almıştır.101 Bu noktada, Kanunî’nin bir Osmanlı hanedanlık tarihi yazması için
1550’lerde ilk kez bir şehnameci ataması oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Bu göreve
atanan Arifî, Firdevsî’nin ünlü eseri Şahname’nin nazmıyla Şahnâme-i Al-i Osman
adını verdiği beş ciltlik Osmanlı tarihini 1558 yılında tamamlamıştır; “Süleymannâme”,
bu eserin beşinci cildidir.102
Önceki Osmanlı Kanunnameleri’ni ve kendi devrinin lüzumlu kanunlarını
“Kanunnâme-i Âl-i Osman” adı altında İslam Hukuku Kaideleri dâhilinde toplattırıp
düzenlettiren Sultan Süleyman’a, Kanunî denilmiştir.103
Sultan Süleyman, içten bir mümin olarak merhamet ve hoşgörü doluydu.104
Gücü ve yetkiyi elinde bulundurmasına rağmen son derece merhametliydi. Bu konuyla
ilgili bir misal verirsek;
“Rodos ele geçirildikten sonra St. Jean Şövalyelerinin lideri
Kanunî Sultan Süleyman’ın huzuruna kabul edilmişti. Lider, kendisinin
huzurunda diz çökünce Kanunî elinden tutup kaldırmış ve “Cenab-ı Kadir-i
Mutlak” adını anarak selamladığı lidere Türk fetihlerinin gayesini şu veciz
cümlelerle özetlemiştir. “Biz servet ve dünya malı için savaşmayız. İla-yı şan
ve şeref ve tevsi-ü keyd-i saltanat kastiyledir ki, cihad ederiz. Padişah-ı
Osmaniyan içre, fazl u ihsana misal-i sermedi olmak dileriz.” Kanunî bu yaşlı
şövalyeye merhamet etmiş ve kendisine bir görev verileceğini bildirmişti.
Şövalye bu teklifi yaşlılığını bahane ederek geri çevirmişti. Şövalye huzurdan
ayrılırken kanunî adamın perişan haline acımış ve etrafındakilere “Düşman
da olsa bu kafiri yerinden, yurdundan ettiğim için üzülmüyor değilim.”
demişti.105
100
Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, (Haz. İsmet Parmaksızoğlu), Kültür Bakanlığı Yayınları-301,
Ankara 1999, c.5, s.221.
101
Metin Kunt ve Hüseyin Gazi Yurdaydın, Türk Tarihi-2 Osmanlı Devleti 1300-1600, (Yayın
Yönetmeni: Sina Aksin), Milliyet Yayınları-İstanbul 1990, s.35.
102
Filiz Adıgüzel Toprak, “Arifî’nin Süleymanname’sindeki Minyatürlerde Saltanata İlişkin Simgeler”
Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Anasanat Dalı Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2007,
s.vii.
103
Şevik, s.44.
104
Oral Sander, Siyasi Tarih ( İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, s.67.
105
Tekinoğlu, s.48-49.
29
106
Sürh mücevveze: Padişahların başlarına taktıkları kırmızı kavuk, başlık.
107
Hoca Sadettin Efendi, c. I, s. 67; Peçevi, c. I, s. 3; Ali Seydi Bey, s.88.
108
Seraser: Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen.
109
Diba: Altın ve gümüş işlemeli bir tür ipek kumaş.
110
Çakşır: 1.Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir tür erkek şalvarı (TDK sözlük
http://www.tdk.org.tr 15.03.2011).
111
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.71-72.
112
Andre Clot, Muhteşem Süleyman, (Çev. Turhan Ilgaz), Milliyet Yayınları, İstanbul 1994, s.109.
113
Mesela: İsmail Hami Danişmend, “Kanunî kimdir?”, Türk Yurdu, Cilt: 5, Sayı:8, Ağustos 1996, s.12.
114
Ayrıntılı bilgi için bkz: Coşkun Ak, Muhibbî’nin Farsça Divanı, Bursa 1995.
115
Reşad Ekrem Koçu, Âşık ve Şair Padişahlar, Tarih Dünyası Özel Sayı, İstanbul 1950, s.14.
116
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.72.
30
olduğudur. Muhibbî mahlasını veya vezin gereği nadiren de olsa Muhib, Sultan
Süleyman, Meftûnî, Âcizî mahlaslarını kullandığı hacimli Divanında tam 2.779 adet
gazel bulunmaktadır ki, Divan şairleri arasında en fazla gazel yazmış olan Zâtî’nin bile
ulaştığı gazel sayısı ancak 1.825 adette kalmaktadır. Kanunî böylece Divan edebiyatının
gazel rekorunu elinde bulundurmaktadır.117
Kanunî’nin, ayrıca hat sanatında da usta olduğu ve güzel yazı yazdığı bazı
yerlerde ifade edilir. 118 Bazı hatt-ı hümayunlarını bu yazı ile yazdığı görülmektedir. 119
Aynı zamanda seramik meraklısıydı, Hind elçisinin hediyesi olarak Çin’in
mavi-beyaz adı verilen pek çok zarif porselen tabakları ve kapları, saraya girmiş ve
bugün dahi hayranlık uyandıran Topkapı Sarayı’nın en değerli çini koleksiyonunun
esasını oluşturmuştur.120
En başta padişahların birer mesleği olduğundan söz etmiştik. Nitekim
kaynaklarımızda Kanunî’nin kavaf (haffâf), yani kundura imalatçısı olduğuna dair de
bir kayıt mevcuttur.121 Ancak onun iyi bir mücevher sanatkârı olduğuna dair daha çok
bilgi vardır.
2.4. Kanunî Sultan Süleyman’ın Şehzadeliği ve Tahta Geçmesi
117
Vildan Serdaroğlu, Sosyal Hayat Işığında Zâtî Divanı, İSAM Yayınları, İstanbul 2006, s.49; Mustafa
İsen, “Osmanlı Hanedanının Şairlik Yönü”, Türkiye Günlüğü, sayı:58, Kasım-Aralık, 1999, s.86; Ali
Fuat Bilkan, “Osmanlı Hanedanının Sanat Tarihçesi”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 4-5, 2000,
s.337.
118
İsa Kayaalp, Sultan Ahmed Divanının Tahlili, İstanbul 1999, Kitabevi Yayınları, s. 61; Bektaşoğlu,
s.291
119
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.III, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s. 560;
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.73
120
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.74.
121
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.75.
31
kalabalık maiyeti, Trabzon’dan gemiye bindi. Kırım’a gelip sancağını teslim aldı. Kefe
sancağı, İkinci Bâyezîd’in oğullarından ve Yavuz’un küçük kardeşi Şehzade
Mehmed’in Kırım’da ölmesi üzerine açılmıştı. Kırım Hanı Mengli Giray, Yavuz’un
kayınpederi olduğu için, Şehzâde Süleyman’ın Kırım’a tayinini hazırladığı
anlaşılmaktadır. Şehzâde, Kefe’de 24 Nisan 1512’ye kadar yaklaşık 2 yıl, 8 ay
kalmıştır. Bu 3 yıla yakın müddet içinde, yalnız Osmanlı Devleti için değil, Yakın Doğu
politikası için de birinci derecede önemli gelişmeler olmuştur.122
Annesi Hafsa Sultan, Osmanlı geleneklerine göre oğlu ile birlikte sancağa
çıkmış ve daha sonraki hayatını oğlu ile birlikte geçirmiştir. Bütün hayatını Validesiyle
geçiren Sultan’ın ondan etkilenmesi son derece tabiidir. Bilindiği gibi İslam kültüründe
de ana-babaya saygı ve hürmet esastır. İyi bir terbiye ve eğitim alan Şehzade de
annesine olan düşkünlüğünü ömrü boyunca sürdürmüştür.
Yavuz Sultan Selim mücadeleler sonucu tahta geçince Şehzade Süleyman, tek
oğul olarak veliaht oldu. Bu sırada 17 yaşındaydı. Yanında annesi ve kalabalık bir saray
erkanıyla birlikte Saruhan’a (Manisa) gelen Şehzade burada, 8 yıl 4ay 28 gün kalmıştır.
Babasının seferleri sırasında onun yerine Kaim-i Makam-ı Saltanat’lık ettiği
dönemlerde Edirne’de bulunmuş, babası seferden dönünce o da sancağına dönmüştür.
Bu gelişmeler diğer pek çok kaynakta da Öztuna’nın verdiği şekilde geçmektedir.123
Şehzade Süleyman’ın nerelerde sancakbeyliği yaptığı bazı kaynaklarda şöyle
verilmiştir; 1508’de Şebinkarahisar Sancakbeyliği, oradan Bolu Sancağı, 1509’da da
Kefe Sancakbeyliği. 1512’de Yavuz Sultan Selim padişah olunca İstanbul’a gelmiş;
babasıyla amcaları arasındaki taht varisliği savaşımı boyunca “Kaim-i Makam-ı
Saltanat” sanını taşıyarak İstanbul’da ve Edirne’de oturmuştur. 1513’te Saruhan
(Manisa) Sancakbeyliğine gitmiştir. 124
Kanunî Sultan Süleyman, Manisa sancakbeyi iken, hanedanın tek varisi olarak,
herhangi bir mücadele ve oyuna ihtiyaç duymadan zamanını geçiriyordu. Babası tahta
geçeli sekiz sene olmuşken vefat edince Dersaadet’in yolu kendisine erken vakitte
açıldı. Lütfi Paşa, Şehzade Süleyman’ın, Osmanlı tahtına geçişinden bahsederken
122
Öztuna, s.2-3.
123
Öztuna, s.4, Afyoncu, s.15.
124
Sakaoğlu, s.143; Afyoncu, s.15.
32
125
Tekinoğlu, s.30.
126
Lamartine, s.395.
127
Şefaettin Severcan, Kemal Paşa-zâde Tevarih-i Âl-i Osman X. Defter, Türk Tarih Kurumu, Ankara
1996, s. 20.
128
Mehmet Yastı, “Nişancı Mehmed Paşa Tevârîh-i Âl-i Osman (1b-120a) Metin- Dil Özellikleri-
Sözlük” Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Dili
Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2005, 102a, s.128.
129
Enis Behiç Koryürek çevirisinde dipnot olarak; “Bizde 3, 7, 9, 40 rakamlarına hususi bir mahiyet
verildiği malum ise de 10 rakamının uğurlu sayıldığını ben duymadım.” (Fairfax Downey, Kanunî Sultan
Süleyman, (Çev: Ênis Behiç Koryürek), Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1950, s.11).
130
Tekinoğlu, s.31.
131
Sakaoğlu, s.143.
33
132
Bkz. Süleymanname, varak 3b,TSMK, Revan nüshası nu. 1283.
133
Hüseyin Gazi Yurdaydın, Kanunî’nin Cülusu ve İlk Seferleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları, T.T.K. Basımevi, Ankara 1961, s.3 (Yurdaydın bu tarihi verirken eserinin 4. Sayfasında detaylı
olarak tarihçilerin yazdıklarını açıklar: “Matrakçı Süleymanname, 8b, TSMK, Revan 1286 nüshasında 18-
Şevval olarak göstermektedir. Kemal paşa-zade, Tevarih-i Âl-i Osman,X. Millet Kütüphanesi, Ali Emiri
Kısmı, T 28’de kayıtlı nüshasının 48. Sayfasında 17 -Şevval Yeymül-ahad yani 30 Eylül Pazar olarak
kaydedilmiştir. Böylece görülmektedir ki Kemal Paşa-zade ve Âli tarafından kaydedilmiş olan ve takvim
hesabına da uygun bulunan “17 Şevval 926, Yevmül-ahad (Yekşenbih)/ 30-Eylül-1520 Pazar gününü
Kanunî’nin cülus tarihi olarak kabul etmek lazımdır”.
134
Bu tarih Mehmed Efendi’nin İbtihâcü’t-Tevârih adlı eserinde de bu şekilde verilmiştir. Pazar gününe
denk geldiği yazılıdır.
135
İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, Yayın Yönetmeni: Dr. İsmail Kıllıoğlu, Hikmet Yayınları, İstanbul
1997, s.331; www.ttk.org.tr/ (15.03.2012) Tarih Çevirme Kılavuzu
136
Lamartine “Kanunî’nin tahta çıktığında 22 yaşında olduğunu yazmıştır.” Lamartine, Osmanlı Tarihi I,
s.395.
137
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.307; Sakaoğlu, s.143.
138
Akgündüz ve Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, s.148.
139
Dimitri Kandemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi (1), Çağ Pazarlama A.Ş.
1998, İçişleri Bakanlığı Kayıt No: 10149, Kitaptan Sayfa 251-252 [Dipnot bilgisi: Kanunî Sultan
Süleyman zamanında Avrupa’da çağdaş olan hükümdarlar: Almanya’da: V. Karl (1519-1558), I.
Ferdinand (1558-1563); İngiltere’de: VI: Edward (1546-1553), Mary (1553-1558), Elizabeth (1558-
1602); Fransa’da: I. François (1525-1547), II. Henri (1547-1559), II François (1559-1560), IX. Charles
(1506-1574)]
140
Sakaoğlu, s.143.
34
141
Kapanşahin, s.31(İbtihâcü’t-Tevârih, v.43a).
142
Bu mektuba tezimizin Zamanın Tanıkları Mektuplar bölümünde değinilecektir.
143
Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 150.
144
Kapanşahin, s.31,(İbtihâcü’t-Tevârih, v.43a).
35
alınamayan, Belgrat üzerine sefere çıktı. 18 Mayıs 1521’de İstanbul’dan hareket eden
Kanunî Sultan Süleyman Han, 29 Ağustos’a kadar şehrin çevresindeki kaleleri
fethettirdi. 29 Ağustos 1521 (H. 25 Ramazan 927)’de Belgrat Kalesi de teslim
alınarak, 30 Ağustos Cuma günü, şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilip, Cuma
namazı kılındı. Belgrat’ın imarı için hazineden büyük yardımlar yapıldı. 145
Rodos Adası, Osmanlı Devletine karşı Papalık başta olmak üzere, Hıristiyan
devletler ve asilerle devamlı münasebette bulunan, Osmanlı deniz ticaretine ve
Müslümanların hacca gitmelerine engel olan, Haçlı şövalyelerinin idaresinde idi.
Anadolu sahillerine baskın düzenleyen korsanların da barınağı durumundaydı. Bütün bu
sebepler üzerine 700 gemiden meydana gelen Osmanlı donanması, önce İkinci Vezir
Mustafa Paşa kumandasında Rodos’a gönderildi.
Sultan Süleyman ise 16 Haziran 1522 tarihinde İstanbul’dan Kapıkulu ve
Tımarlı sipahileriyle karadan yola çıktı. 28 Temmuz’da Marmaris’ten Rodos’a geçen
Sultan, kalenin teslimini şövalyelerden istedi. Antlaşma ile Rodos’un teslimi kabul
edilmeyince 29 Temmuz’da muharebe başladı. Osmanlı topçu ve lağımcısının
çalışmalarıyla Rodos’un bütün istihkâmları, Türklerin eline geçince, başşövalye
antlaşma ile adayı Osmanlılara teslim etti. Rodos Kalesi, Aralık 1522 sonunda
bütünüyle Türk hakimiyetine geçen Rodos adasındaki üç bin kadar Müslüman esir
kurtarıldı. 146
Padişahlığının ilk yılları için şunları nakledilmektedir;
“Ocak 1523’te İstanbul’a dönen padişah, Selim döneminden beri
vezir-i azam olan Piri Mehmed Paşa’yı Haziran ayında emekliye ayırarak,
Pargalı bir Rum olan “Nedim-i yârı, mahrem-i esrarı” Hasodabaşı Frenk
İbrahim Ağa’yı vezirlik rütbesiyle vezir-i azam atadı. Süleyman’a Manisa
valiliğinden beri arkadaş ve sırdaşlık eden İbrahim Paşa’nın bu beklenmedik
yükselişi, dedikodu ve eleştiri konusu oldu.” 147
Gelenek uyarınca vezir-i azam olması gereken İkinci Vezir Ahmed Paşa ise
vali olarak gönderildiği Mısır’da Ocak 1524’te isyan ederek bağımsızlığını duyurmuştu.
Bu ayaklanmanın bastırıldığı, Ahmed Paşa’nın kesik başının İstanbul’a gönderildiği
günlerde başkent, tarihin en görkemli düğünlerinden birine tanık olmuştur. 22 Mayıs
1524’te başlayan ve 5 Haziran’a kadar süren bu düğünde İbrahim Paşa, Sultan
145
Peçevi, c. I, s. 53-55.
146
Peçevi, c. I, s. 56-57, Sakaoğlu, s. 146.
147
Sakaoğlu, s. 146.
36
148
Sakaoğlu, s. 146.
149
Peçevi, s.64-66; Y.Yücel ve A.Sevim, s.159-161.
150
Peçevi, c. I, s. 66-76; Sakaoğlu, s. 147.
37
devlet adamlarının bulunduğu bir sırada şükür ifadesi olan dini merasim yapılarak,
ihsanlarda bulunuldu.
1534-1535 kışını Bağdat’ta geçiren Sultan, Şah Tahmasb’ın Van istikametinde
olduğu haberi üzerine, harekete geçti. 1 Temmuz 1535’te Tebriz’e gelen Osmanlı
Sultanı, devamlı kaçan Şah Tahmasb Safevi’yi takib için İran içerisine girildiyse de
karşı çıkan olmadı. Avrupa devletlerinde ve Safevilerden elçi heyetlerini kabul eden,
Sultan Süleyman Han, dönüşünde de Mevlana Muhammed Şems-i Tebrizi’nin makamı
dahil mübarek beldeleri ziyaret ederek Tebriz-Diyarbekir-Antakya-Adana-Konya
yoluyla 8 Ocak 1536’da İstanbul’a geldi.
Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem fethedildiği için “İki Irak seferi” manasında
Irakeyn Seferi adı verilen bu hareketin neticesinde, bölgedeki Şii Safevi hakimiyeti
sona erdirilip, Bağdat dahil Basra, Osmanlı ülkesine katıldı. 155
Sultan Süleyman onüç sefere katılmış ve savaş meydanlarında ordusunun
başında senelerini geçirmiştir. Hayatı seferler ve zaferlerle dolu olan Kanunî’nin
dönemindeki siyasi ve askeri tarihi, fetihlerinin listesini, İsmail Hami Danişmend'in
"İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi"ne göre vererek bitirelim:
1- Belgrad Seferi: 18 Mayıs 1521-19 Ekim 1521 (5 ay 1 gün)
2- Rodos Seferi: 16 Haziran 1522-29 Ocak 1523 (7 ay 13 gün)
3- Mohaç Seferi: 23 Nisan 1526-13 Kasım 1526 (6 ay 20 gün)
4- Viyana Seferi: 10 Mayıs 1529-Varış 16 Aralık 1529 (7 ay 6 gün)
5- Alaman Seferi: 25 Nisan 1532-21 Kasım 1532 (6 ay 26 gün)
6- Irakeyn Seferi: 11 Haziran 1534-8 Ocak 1536 (1 yıl 6ay 27 gün)
7- İtalya (Pulya) Seferi: 17 Mayıs 1537-22 Kasım 1537 (6 ay 5 gün)
8- Boğdan Seferi: Hareket 8 Temmuz 1538-27 Kasım 1538 (4 ay 19 gün)
9- Budin Seferi: 20 Haziran 1541-27 Kasım 1542 ( 5 ay 7 gün)
10- Estergon Seferi: 23 Nisan 1543-16 Kasım 1543 (6 ay 23 gün)
11- İkinci İran Seferi: 29 Mart 1548-11 Aralık 1550 (1 yıl 8 ay 12 gün)
12- Nahçıvan Seferi: 28 Ağustos 1553-31 Temmuz 1555 (1 yıl 11 ay 3 gün)
13- Zigetvar Seferi: 1 Mayıs 1566-7 Eylül 1566 (4 ay 6 gün)
155
Peçevi, c.I, s. 128-139.
39
156
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.II, s.409.
157
Armağan, Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Padişahları, s.76; Metin Kunt, “Sultan Süleyman ve
Nikris”, Haz: Özlem Kumrular, Kitap Yayınevi, İstanbul 2007, s. 93-99.
158
Colt, 160-162.
40
III. BÖLÜM
Osmanlı Sarayında yaşamış pek çok Valide Sultan gibi, Hafsa Sultan’ın hayatı
hakkında da fazla bilgi yoktur. 1534’te elli altı yaşında vefat ettiği bilindiği için doğum
tarihi 1478-1479 olarak tahmin edilmektedir. Belgelerde adının Ayşe Hafsa bin
Abdülmuin, yani baba adının Abdülmuin, Abdülhay veya Abdurrahman şeklinde kayıtlı
olması cariye olarak saraya girdiğini göstermektedir.159
159
Ali Haydar Bayat, “Hafsa Sultan”, T.D.V.İ.A., c.15, İstanbul 1997, s.122; Can Alpgüvenç, Hayırda
Yarışan Hanım Sultanlar, Kaynak Yayınları, İzmir 2010, s.35.
160
Osmanlı İmparatorluğu’nda Saraya alınan cariyelerin kayıtları tutulurken babalarının isimleri
Abdullah, Abdurrahman, Abdulmuin gibi Allah’ın kulu anlamına gelen kelimelerden seçilirdi. Bunun
birkaç sebebi vardı. Cariyeler küçük yaştaki savaş esirleri olduğundan babalarının ismi gerçekten
bilinmiyordu. Bir diğer sebep sonradan Müslüman oldukları için muhtemelen babalarının adı farklı
dinlere ait isimlerdi. Kayıtlarda Müslüman ismi kullanılması onların İslamiyeti seçmesinden
kaynaklanmaktadır. Bir de eğer nereden geldiği ve ailesi tam olarak kayıt altına alınsaydı padişahlara eş
ve anne olan bu cariyelerin akrabaları saltanatta hak iddia edebilirdi. Kâmil Kepecioğlu da vesikalarda
babasının isminin Abdullah, Abdurrahman ve Abdülmennan olarak geçmesinden hareketle
Mâhidevran’ın bir cariye olduğu kanaatine varmıştır. (Kâmil Kepecioğlu, “Mahidevrân Sultan’ın Azaplı
Günleri”, Vakıflar Dergisi, II, Ankara 1942, s. 404, 406.)
161
Çağatay Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, Ankara 1985, s.30.
162
Çağatay Uluçay, “ Kanunî Sultan Süleyman ve ailesi ile ilgili bazı notlar ve vesikalar” Kanunî
Armğanı, Ankara 1970, s.231.
163
Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, s.196.
41
Bazı tarihçiler, onun Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı olduğunu yazarlar.
Vakfiyesinde adı “Hafsa binti Abdülmuin” yazdığı için, bu durum onun, Çerkez cariye
olduğu düşüncesine güç kazandırmaktadır.
Yavuz’un, Kırım Hânı Mengli Giray Hanın kızı Ayşe Hanımla evlendiğini
belirten eserler; bu prensesten 1494’e doğru Gevherhân Sultan adlı kızı doğduğunu
kaydeder.164 Downey; “Süleyman’ın annesi, güzel Hafsa Hatun, Selim’in bakışı altında
titrememiş olan, Allah’ın bir tek kulu olma şöhretine malikti. Şüphesiz ki o bir Çerkes
veya bir Gürcü kızıydı, zira güzellikleri gönül kapan, mahmur gözlü Kafkas kadınları,
ekseriya Şehinşah sarayında Gözde oluyorlardı yahut belki de Kırım Hanları
sülalesinden bir Tatar kızıydı.”demektedirler.165
Şehzade Yavuz Selim’in eşlerinden birinin isminin Ayşe Hafsa Hatun olduğu
ve bu eşinden sırasıyla Sultan Süleyman, Hadice Sultan (1496?-1582), Hafsa Sultan
(1500?-1538), Fatma Sultan (ö.1556) adlı çocuklarının olduğu, bazı kaynaklarda
mevcuttur. Şah Sultan denen Devlet-Şâhi Sultan’ın (ö.1572) ve Beyhan Sultan’ın
(ö.1558) annesini ise bilinmediği yazılıdır.166
1485’te Mengli Giray’ın kızının Yavuz Sultan Selim Han’la evlendiği, adı
Ayşe olarak kayıtlara geçen bu hanımından başka Yavuz’un üç eşi daha olduğu167 yazsa
da kaynağın güvenililiği konusu net değildir.
164
Öztuna, Kanunî Sultan Süleyman, s.1.
165
Downey, s.7.
166
Öztuna, Kanunî Sultan Süleyman, s.1.
167
http://www.kirimdernegi.org (25.12.2011) (TÜMKA Kırım Derneği Dergisi, Eylül-Ekim 2005, sayı 35,
s.17)
42
saadetli günü oldu. O gün, yıllar sonra Batı’nın “Muhteşem Süleyman” diye
tavsif edeceği, Şehzade Süleyman dünyaya gelmişti. Bu mutlu olay, 24
yaşındaki Selim’in, 16 yaşındaki genç zevcesi Ayşe Hafsa’ya olan sevgisini
bir kat daha arttırmıştı.”168
I. Selim’in Validesi Gülbahar Sultan, tahta çıkışından yedi sene evvel M. 1505-
1506 yılında (H. 911) Trabzon’da vefat etmişti. 172 Kanunî’nin yetişmesinde emeği olan
Gülbahar Sultan, oğlunun padişahlığını görememişti.
168
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s.37.
169
“Aslanlar bile benim pençemin kahrından helak olurken; Beni bir ceylan gözlüye esir etti felek”
170
Uluçay, Harem I, s. 75.
171
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s.41.
172
Peçevi, c. I, s.455; Ahmet Refik Altınay, Kadınlar Saltanatı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ankara
2005, s.18.
43
Nihayet o gün geldi çattı. Yavuz Sultan Selim 1511 yılında, tahtı ele
geçirmek için Trabzon’dan Kefe’ye gitti. Burada malum olan mücadelesine
girişti; babasını tahttan indirdi, kardeşlerini öldürdü, Osmanlı tahtının biricik
hakimi oldu. Artık Hafsa Sultan’ın hayalinde yaşayan günler gelmişti. Kocası
Osmanlı İmparatorluğunun başına geçmiş, yurdu rakiplerinden temizlemişti.
Hafsa Sultan şimdi İstanbul’da bir şehzade karısı olarak değil,
İmparatorluğun kaderini elinde tutan bir hükümdarın baş hasekisi olarak
yaşayacaktı. Rüyaları ve hayalleri ne kadar tatlı idi.” 173
Yavuz Sultan Selim 22 Eylül 1520 günü yine bir sefer hazırlığında iken Çorlu
yakınlarında hayata veda edince, hanedanın tek varisi olan Şehzade yirmi altı yaşında
İstanbul’a gelerek tahta geçti.
173
Uluçay, Harem I, s. 75-76.
174
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s.43.
175
Uluçay, Harem I, s. 76
176
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s. 44-45; Mektubun metni için bkz. tezimizin Zamanın
Tanıkları Mektuplar bölümü
44
Oğlu tahta cülus etmek için İstanbul’a giden Hafsa Sultan, Manisa’dan
evladına mektup gönderdi ve durumunu arz etti.
Hafsa Sultan belki Yavuz’a yazdığı mektubu ile istediğini elde edememişti.
Ama oğluna yazdığı mektubu, onun isteklerine kavuşmasına vesile olmuştu. Kanunî
tahta geçmesinin ardından annesini İstanbul’a saraya aldırmış ve Valide Sultan olarak
kendisine tayinat bağlanmıştı. Şimdi Sarayın idaresi Hafsa Valide Sultan’dan
soruluyordu. Eşine yazdığı mektupların altına “Zaife-i Nahife Cariyeniz” diye imza
atan Hafsa Sultan, artık oğluna yazdığı mektupları “El-Mütevekkil alel-Allah Valide-i
Sultan Süleyman Şah” diye ihtişamlı bir şekilde imzalıyordu. Devlet defterlerinde
unvanı “Hazret-i Hatun-ı Muazzama-i Cihan, Valide-i Hazreti Hullide Mülkehu”
şeklinde yazılıyordu.
177
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s. 47; Mektubun metni için bkz. tezimizin Zamanın
Tanıkları Mektuplar bölümü.
178
Downey, s.28.
45
179
Uluçay, Haremden Mektuplar I, s. 78.
180
Peçevi, s. 127.
181
Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları 6 Osmanlı Padişahı, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul 1999,
s.151.
182
Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s. 49.
46
bir şaheseri hediye etmekle yetinmemiş, camiye cemaat toplamak için Ali Bey Bahçesi
denilen arsadan yirmi evlik yer ayırarak, ev yapmak isteyen kimselere icar yöntemi ve
cüz’i para ile satmayı şart koşmuştu. Kanunî de bu parseller üzerinde ev yapanları
Tekâlif-i Divâniye ve Avârız-ı Sultaniye’den (olağanüstü hallerde özellikle savaş
sebebiyle alınan geçici vergi) muaf tutmuştu. Bu sebeple o arsaya kısa zamanda bir
mahalle kurulmuştur.183 Valide Sultan yaptırdığı bu külliyeye muazzam bir gelir
kaynağı da bağışlamıştır.184
183
Uluçay, “ Kanunî Sultan Süleyman ve ailesi ile ilgili bazı notlar ve vesikalar”, s.231.
184
Ayrıntılı bilgi için bkz: Alpgüvenç, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, s. 57; A. Haydar Bayat,
“Manisa Hafsa Sultan Külliyesi ve Darü’ş-şifası”, Türk Kültürü, c. XVI, Ankara 1978, s.597.
185
Tekinoğlu, s.26.
47
Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinin belki de pek çok padişahından daha fazla
tanınan şahsiyetidir. İsmi anıldığında bazı kimselerin aklına ilk gelen, onun hırsı,
186
Tekinoğlu, s.27; http://www.ttk.org.tr/ ( 29.01.2012)
187
Ayrıntılı bilgi ve mektubun metni için bkz. tezimizin Zamanın Tanıkları Mektuplar bölümü.
188
Şehzade Alemşah: (d.? - ö. 1502-03) II. Bayezid'ın oğlu, Yavuz Sultan Selim'in kardeşidir. II. Sultan
Bayezid ve Gülruh Kamer Sultan'ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Kimi tarihçilere göre 1502 kimilerine
göre 1503 yılında vefat etmiştir. Şehzade Alemşah, Muradiye Cem Sultan Türbesi gömülmüştür.
189
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 79-80.
190
Clot, s. 61.
48
dalavereleri, padişaha her dediğini yaptırması olurken; bazı kimselerin aklına ise
evlatlarının selameti için uğraşan bir anne ve onun günümüze kadar ayakta kalmış hayır
eserleri gelmektedir.
Hürrem Sultan aslında tarihin tozlu sayfaları arasında değil dünyanın gözdesi
İstanbul’un en bilinen semtinde ve bu semte adını veren külliyesinde yaşayan bir
şahsiyettir. Adına sadece Kanunî’nin değil daha pek çok şairin şiir yazdığı, hikayelere,
romanlara, tiyatro ve opera gibi sahne sanatlarına konu olmuş yaşayan bir tarihtir.191
Kimi zaman tarihçiler tarafından neredeyse vatan haini ilan edilecek kadar eleştirilen bu
cariye, hiç şüphesiz kendisinden daha uzun yıllar söz ettirecektir. Zekasının mı
güzelliğinin mi kendisini cihan hükümdarının gönül sultanı yaptığı, tam netlik
kazanmamıştır. Ancak net olarak bilinen, Osmanlı Hanedanının geleneklerine ters
düşen bir şekilde Padişahın kendisine nikâh kıymasıdır.
Hürrem Sultan’ın toplumsal zihinde çok iyi bir insan olarak anılmadığı
ortadadır. Onu fettan, işvebaz, cilvebaz, entrikacı bir kadın olarak tanımlayanlar
olmuştur. Hatta ona; “Cihan padişahını avucunun içine almış, ona büyü yaptırmış, her
istediğini yaptıran Rus cadısı Rokselan” diyenler, Osmanlı hareminde, Kadınlar
Saltanatı gibi kötü bir geleneği başlattığını da iddia ederler.193
191
Turhan Tan, Hürrem Sultan, Cumhuriyet Basımevi, İstanbul, 1973; Viorica Stircea, Kanunî Sultan
Süleyman’ın Gözdesi Hürrem Sultan, (Çev. Selim Mehmet), Roman Dizisi:22, Milliyet Yayınları,
İstanbul, 1972; Feridun Fazıl Tülbentçi, Hürrem Sultan, Tarihi Roman, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
İstanbul, 2. Baskı, 1978; Louis Gardel, Sevenlerin Şafağı, (Çev.Ümit Moran Altan), Can Yayınları, 2.
Baskı, 1998; Oytun Turfanda ve Nevit Kodallı, Hürrem Sultan Bale, 2 Perde, Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü Yayınları 1976-1977 Sezonu, No:4 (Bu balenin tamamen Türk olan ilk bale olduğu
vurgulanır.)
192
Ertuğrul Burak, Cariyeler Saltanatı, Çatı yayıncılık, İstanbul 2010, s.19.
193
Burak, s.47.
49
maruf olduğu gibi yine garp eserlerinde Rossa, Roza, Rosanne ve Rvzine olarak da
kaydedilmektedir.”denmektedir. Bu suretle tesmiyesine aslının Rus olması, muasır
Venedik balyosları, Avusturya elçileri ve İtalyan seyyahları tarafından da la Rossa (Rus)
diye tanıtılmış bulunması sebep olarak gösterilmektedir. Bu hususta ilk malumat
verenlerden Pietro Bragadino, 1526’da onun Rus olduğunu bildirdiği gibi, 1534’te diğer
bir Venedik elçisi de (Daniello Ludovici) şehzadelerin annesinin Rus aslından geldiğini
kaydetmiştir.
Onun hakkında Leh, İtalyan hatta Roxelane adında bir Fransız olduğuna dair
muhtelif rivayetler vardır. Bunlardan birine göre; Hürrem Sultan, Galiçya’daki Lipa
nehri üzerindeki Robatyn kasabasındandır ve fakir bir papazın kızıdır. Muhtemelen
Yavuz Sultan Selim devrinde Kırım Türklerinin Dnester nehri, Ukrayna veya
Galiçya’ya yaptıkları bir akın esnasında esir alınmış ve bu suretle Osmanlı sarayına
gelmiştir.194 Konuyla ilgili pek çok kaynakta da Galiçya veya Ukrayna taraflarından esir
alındığı ve Osmanlı sarayına satıldığı yahut hediye edildiği kabul edilmiştir; benzer
ifadelere rastlanan bazı eserler dipnotta verilmiştir. 195
194
Cahit, Baltacı, “Hürrem Sultan”, T.D.V.İ.A., c. 18, İçişleri Bakanlığı Demirbaşı No: 25326, İçişleri
Bakanlığı Kütüphanesi, Kayıt No. 170.751, İstanbul 1998, s. 593.
195
Şemseddin Sami, “Hürrem”, Kamusu’l-â’l’am: Dictionnagire Universel d’Histoire et de Géographie,
III, Mihran Matbaası, İstanbul, 1308, s. 2035; J. Von Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, (Çev. Mehmet
Atâ), Selânik Matbaası, İstanbul, 1330, c.V, s.323; Ahmet Refik Altınay, Kadınlar Saltanatı (699-1027),
Geçmiş Asırlarda Osmanlı Hayatı, (Kütüphane-i Askerî – İbrahim Hilmi), 3. Baskı, 1332, s. 51; Tayyip
Gökbilgin, “Hürrem Sultan”, Cumhuriyet Ansiklopedisi, İstanbul, 1970, c. VI, s. 1704, M. Çağatay
Uluçay, “Ülkeler Fatihi Kanunî’nin Kalbini Fetheden Hürrem Sultan”, Tarihte Güzel Kadınlar: Tarih
Dünyası Mecmuası, Tarihi Eserler Serisi No: 3, t.y., s. 75-79; Fairfox Downey, Muhteşem Süleyman,
(Çev. Ali Kemali Aksüt), Halk Basımevi, İstanbul, 1936, s.71; Fairfox Downey, Kanunî Sultan
Süleyman: Solmon le magnifique, (Çev. Enis Behiç Koryürek), Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 1950,
s.85; Enver Behram Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul, 1961, s. 162-
172; Nejat R. Uçtum, “Hürrem ve Mihrimah Sultanların Polonya Kralı II. Zigismund’a Yazdıkları
Mektuplar” Belleten, XLIV, 176 (Ekim 1980)den ayrı basım, s. 697-704; İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Osmanlı Tarihi (İstanbul’un Fethinden Kanunî Sultan Süleyman’ın Ölümüne Kadar), c. 2, Türk Tarih
Kurumu Yayınları XIII. Dizi, s.16b3 (4. Baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1983, s.401), Pars Tuğlacı,
Osmanlı Saray Kadınları, Türkiye’de Kadın: The Ottoman Palace Women, Cem Yayınevi, İstanbul,
1985,s. 188-189,191, 302-306; Meral Altındal, Osmanlı’da Harem, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul,
1993, s. 111-116, 139-140, 260-264; Ali Kemal Meram, Padişah Anaları, Toplumsal Dönüşüm
Yayınları, İstanbul, 1997, s. 201-212,213-233.
50
olduğundan bahsederken, Yılmaz Öztuna bundan farklı olarak sadece rahip olduğunu
kaydetmiştir. Ayrıca bu iki yazar diğer kaynaklarda geçtiği gibi Hürrem Sultan’ın
1504’te değil 1506’da doğduğunun sanıldığını, 9 yaşlarında iken Kırım Türkleri
tarafından esir edilerek, birkaç yıl Kırım Sarayında tahsil ve terbiye gördüğünü, Kırım
Hanı tarafından 1520’de Kanunî’ye takdim edildiğini ve Kanunî’den 11 yaş küçük
olduğunu ifade etmişlerdir. 196 Fakat bu yazarlar bu bilgilerin nereden alındığını gösteren
bir kaynak adı vermemişlerdir.
Hürrem Sultan’ın adı ve milliyeti ile ilgili olarak yukarıda anlatılanlara benzer
ifadeleri başka tarihçiler de kullanmıştır. Bir kısmı da Hürrem Sultan’ın bir akın
esnasında esir alınarak 14-17 yaşlarında cariye olarak Osmanlı Sarayına girdiğini veya
Veziriazam Makbul İbrahim Paşa tarafından Kanunî’ye takdim edildiğini ifade
etmiştir.197 Bunlara ilaveten Uluçay’ın belirttiği önemli bir nokta da; “Hürrem Sultan’ın,
b harflerini p şeklinde telaffuz edip, yazdığı ve bu durumun milliyetinin tayini için
çalışan filologlara yardımcı olabileceği” bilgisidir.198
196
Yılmaz Öztuna, Başlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, Hayat Kitapları 37, Tarih Serisi I,
VI, Hayat Yayınları, İstanbul 1965, s. 182; Yılmaz Öztuna, Kanunî Sultan Süleyman, Kültür bakanlığı
Yayınları; 1049 Türk Büyükleri Dizisi; 117, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1989,s. 9; Zuhuri Danışman,
Osmanlı İmparatorluğu Tarihi c. VII; İkinci Kısım Birinci Süleyman (Kanunî Süleyman), Yeni Matbaa,
İstanbul 1965, s. 39,114.
197
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.17; Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, s.34; Uluçay, Osmanlı
Sultanlarına Aşk Mektupları, s.11; Alderson, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, s.154.
198
M. Çağatay Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, Tarih Dünyası Mecmuası Yayınlarından 2,
Şaka Matbaası, İstanbul, 1950 s.9; M. Çağatay Uluçay, Haremden Mektuplar I, Vakit Matbaası, İstanbul,
1956, s.80; M. Çağatay Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, TTK Yayınları VII. Dizi, sayı 63, TTK
Yayınları, Ankara, 1980, s. 34.
199
Mustafa b. Ahmed Âli, Künhü’l-ahbâr (basılmamış kısım), Halet Efendi 598, 128b.
200
Baltacı, s. 593; Tayyip Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, c.V, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul
1987, s. 593.
51
çocukları tahta çıkmadan vefat ettiği halde sevgili eşi Kanunî Sultan Süleyman
tarafından kendisine, Sultan unvanı verildiğini yazmaktadır.201
201
Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, s.197.
202
Nimet Taşkıran, Hasekinin Kitabı: İstanbul Haseki Külliyesi Cami-Medrese-İmaret-Sübyan Mektebi-
Darüş-şifa ve Yeni Haseki Hastanesi, Haseki Hastanesini Kalkındırma Derneği Yayınları, no:6, Yenilik
Basımevi, İstanbul, 1972, s. 14; (Bu konuda Taşkıran’ın araştırmalarında ulaştığı ve güvenilir iki kaynak
olarak belirttiği yazarlar ve eserleri de şunlardır: Kanunî Devrinde Avusturya elçisi olan Augier (veya
Ogier) Busbecq’in (1522-1592) “Türk Mektupları” ( “Busbecq”, Türk Ansiklopedisi, İstanbul, 1956, c.
VIII, s.472; Danişment, c. II, s. 63, 295, 296, 298, 328) ve Kutbeddin Muhammed b. Muhammed el-
Mekkî en-Nehrevânî’nin (1511-1582?) “Fevâidü’s-seniyye fi’l-rıhleti’l medeniye ve’-rumiyye” (Bu eser
Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyüddin Efendi 2440, Süleymaniye Kütüphanesi Mikrofilm Arşivinde
1840 numarada kayıtlıdır) adlı eserlerdir. Mekkî’nin eserinin, konumuzu ilgilendiren kısımları 107b’den
itibaren başlamaktadır. Burada, Medine Emiri Piri Efendi’nin görevden alınması için, Mekke Şerifi Hasan
b. Ebi Nemî tarafından Mekkî’nin 965/1558’de elçilikle İstanbul’a gönderilmesiyle başlayan seyahati
sonucunda buraya geldikten sonra, İstanbul’da özellikle Hürrem Sultan’la ilgili müşahede ettiği olaylara
dair tuttuğu notlarıdır.)
203
Kaynaklarda; Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzade Mahmud’un kerimesi Fatma Hanım Sultan olup,
Hançerli Sultan denildiği ve 939/1533’te vefat edip, Eyüp’te medfun olduğu kayıtlıdır. Bkz. Mehmed
Süreyya, Sicill-i Osmanî I, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1308, s.59; Uluçay, Padişah Kadınları ve Kızları, s.
26/not.2.
204
Kutbeddin Muhammed b. Muhammed el-Mekkî en-Nehrevânî’nin, “Fevâidü’s-seniyye fi’l-
rıhleti’l medeniye ve’-rumiyye”, Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyüddin Efendi 2440, Süleymaniye
Kütüphanesi Mikrofilm Arşivinde 1840 numarada, s. 107b.
52
Pek çok kaynakta Hürrem Sultan’ın güzel olmadığı ancak sempatik ve cazip
olduğu kayıtlıdır. Beyaz tenli, kalkık burunlu, bakışları manalı, vücudu düzgün ve
orantılı, sarışın veya kızıla yakın saçlı olduğu ve yüzünde tebessümün eksik olmadığı
kayıtlıdır. Hürrem Sultan’ın fiziki görünümünü hakkında bu yorumların yapılmasını
sağlayan onun portreleri ve onu tasvir eden bazı eserlerdir. Bize ulaşan bu resimlerin ve
tasvirlerin ne derece aslına uygun olduğu ise tartışma konusudur. Nimet Taşkıran
eserinde, ona atfedilen bazı portreler bulunduğunu ama bunların birbirinden farklı
olduğunu, bir kısmının ise kime ait olduğunun bilinmediğini yazmıştır. 205
205
Taşkıran, s.14.
206
Ahmet Refik (Altınay), “Hürrem Sultan’ın Son Seneleri”, Yeni Mecmua 32 (14 Şubat 1918), s. 109.
207
Leslie P. Peirce, Harem-i Hümayun, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s.77-80.
208
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.18.
53
yaklaşma şansı bulan bir seyyahı, ağzında sürekli bir tebessümün gezdiğini,
biraz kalkık bir buruna sahip olduğunu, dudaklarında devamlı olarak, alaycı
bir ifadenin gizlendiğini söylemektedir.”209
Zeki, haris, kıskanç bir kadın olduğu; mütevazi ve sakin duruşu sayesinde fark
edilmeden planlar yapan ve bunları zamanı geldiğinde uyguladığı yazılmaktadır. Fakat
edebî, ince ruhlu bir söz üstadına ömür boyunca eşlik edebilecek kadar kabiliyetli ve iyi
yetişmiş olduğu da muhakkaktır. Haremle ilgili malumatların yeterli olmamasına
rağmen, asırlar sonra sevgi ve hürmet dolu bu aile yaşantısını gözler önüne seren en
önemli deliller ise Muhibbî ve onun sevgili eşinin birbirlerine yazmış olduğu mektuplar
ve şiirlerdir. Bu mektuplara ve şiirlere bilahare değinilecektir.
209
Taşkıran, s.15.
210
Can Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, Kaynak Yayınları, İstanbul 2011, s.18.
211
Alphonse De Lamartine, Osmanlı Tarihi I, çev: Serhat Bayram, Sabah Yayınları, İstanbul 1991,
s.433.
54
Hürrem’in, haremde musiki, raks, şiir bilgisi ve tarih gibi konularda eğitim
aldığını yazan Lamartine, “Bilgili oluşu, çekiciliği kadar göze çarpıyordu.”diyerek, bilgi
ve görgüsünün ona üstünlük sağladığını yazmaktadır.217
212
Altınay, Kadınlar Saltanatı, s.49-50.
213
Danışman, Osmanlı Padişahları Serisi II, s.542-543; Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi VII,
s.39-114.
214
Öztuna, Başlangıcından Günümüze Türkiye Tarihi VI, s. 182.
215
Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, s.162.
216
Downey, Muhteşem Süleyman, s.71; Downey, Kanunî Sultan Süleyman, s. 84-85.
217
Lamartine, Osmanlı Tarihi I, s.434.
218
Pek çok kaynakta Şehzade Mustafa’nın annesinin İsmi Mahidevran Hatun olarak verilmiştir.
Bazılarında ise Mahidevran Gülbahar Hatun şeklinde geçmektedir. Daha ayrıntılı bilgi için bkz: Uluçay,
Padişah Kadınları ve Kızları, s.35, Peirce, s, 72-120; Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.36.
55
Hürrem’i yanına çağırmış ancak Hürrem “Benim bu halimle bakılacak yüzüm kalmadı,
gözlerinizi rahatsız etmek istemem” diyerek daveti reddetmiş, Hürrem’in yanına gelen
ve halini gören Sultan, kızarak Mahidevran’ı bir daha dönmemek üzere oğlu Şehzade
Mustafa’nın yanına Manisa’ya göndermiştir.219
219
Ayrıntılı bilgi için bkz: Akgündüz ve Öztürk, 700. Yılında Bilinmeyen Osmanlı, s.113, 115, 325;
Akgündüz, Osmanlı Haremi, s.309-310; Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s. 36; Altınay, Kadınlar Saltanatı,
s.51-52; Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi VII, s.40-114; Downey, Muhteşem Süleyman, s.72-73;
Downey, Kanunî Sultan Süleyman, s. 86-87; Öztuna, Başlangıcından Günümüze Türkiye Tarihi VI, s.
182-183; Şapolyo, Osmanlı Sultanları Tarihi, s.163-164; Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları,
s.14; Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, s.34-35.
220
Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), c. 3, Çev: Nilüfer Epçeli,
Yeditepe Yayınları, İstanbul 2011, s. 59.
221
Leslie P. Peirce,, s.72-73.
222
el- Mekkî, 130a-133b.
56
Hürrem Sultan, Padişah seferde iken onun yerine Saray’daki düzeni muhafaza
etmiştir. Kanunî’ye düzenli olarak gönderdiği mektupları227 ile İstanbul ve Saray’daki
olaylardan, Padişah’ı haberdar etmiştir. Devlet adamları arasında geçenleri, İstanbul`da
olup biteni bir bir anlatmış, uzun süre Padişahın istihbarat müdürü gibi çalışmış ve çok
faydalı olmuştur.
223
Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, s. 593.
224
Lamartine, Osmanlı Tarihi I, s.432.
225
Uluçay s.231-237, 255-257.
226
Peirce, s.81.
227
Bu konu daha sonra ayrıntısıyla Zamanın Tanıkları Mektuplar bölümünde ele alınacaktır.
57
Ayrıca bu kayda göre Mekkî, Hürrem Sultan’ı Topkapı Sarayı’nda değil, Eski
Saray’da ziyaret etmiştir. Fakat bu notun başında “ayın 18. Perşembe günü” ifadesinden
başka, tarih gösteren bir ifade yoktur.229
228
el- Mekkî, 130a-133b.
229
Nimet Taşkıran, Hürrem Sultan’ın 943/1534’te Eski Sarayda oturduğunu kaydetmektedir. (Taşkıran,
s.21)
230
Peirce, s.83.
231
Özakbaş, s,362.
58
Hürrem Sultan, Kanunî’ye dört erkek ve bir kız olmak üzere beş evlat
vermiştir. Bunlar, Mehmed, 232 Mihrimah, Bayezid, Selim ve Cihangir’dir. Şehzadelerin
yetişmesinde ve onların taht için hazırlanmasında Hürrem Sultan’ın etkisi şüphesiz çok
büyük olmuştur.
232
Ahmed Refik Altınay, burada diğer kaynaklardan farklı olarak, Şehzade Mehmed ile Şehzade
Mustafa’nın annelerinin gözden düşen, ilk haseki olduğunu kaydeder. Halbuki diğer kaynaklarda Şehzade
Mehmed, Hürrem Sultan’ın oğlu olarak geçer. (Altınay, Kadınlar Saltanatı, s. 62-64, 256)
233
Yılmaz Öztuna, Kanunî Sultan Süleyman, Kültür Bakanlığı Yayınları:1049, Türk Büyükleri
Dizisi:117, Ankara 1989, s. 9.
234
http://193.255.138.2/takvim.asp ( 18.06.2012)
235
Burak, s. 48.
59
236
Nehrevânî, Kutbeddin Muhammed b. Alâeddin el- Mekkî, 138a; Rüstem Paşa, Rüstem Paşa Tarihi
(Tevârih-i Âl-i Osman), İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, t.y., 2438, 286b, 287a; Hammer, c. VI, s. 65-
66; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul, Matbaa-i Âmire 1308-1311, c. I, s. 32.
237
Özakbaş, 371; Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz: Feridun Ahmed Bey, Mecmua-i Münşeâtü’s-selâtin, c. 2
(İstanbul) Takvimhane-i Âmire 1274-1275.
238
Talha Uğurluel’in Dilinden, http://www.talhaugurluel.com , (23.01.2012)
60
Hürrem Sultan’ın ilk ve en önemli hayratlarından biri, İstanbul’da kendi adı ile
anılan semtte yaptırdığı Haseki Küllyesidir. Bu külliyenin camisi 1538, medresesi 1539,
imareti 1540, darüşşifası 1550 tarihinde tamamlanmıştır. Yalnız Müslüman çocukları
için vakfedilmiş, dini eğitimin şart koşulduğu sıbyan okulunun bulunması da Hürrem
Sultan’ın İslam dinine olan bağlılığının delili olara gösterilebilir. Bu külliyenin en
önemli yapılarından biri bugün de hizmet veren Darüşşifa’dır; 1550 tarihinde
tamamlanmış olup, Haseki Hastanesinin de nüvesidir.241
Vakıflarının her birinin pek çok gelir kaynakları vardı. Hanlar, hamamlar,
köyler, çarşılar, fırınlar, dükkanlar bu gelir kaynaklarından sayılabilir. 242 Ahmet Refik’e
göre Hürrem Sultan muazzam abideler yaptıracak bir servete sahip olup, bu serveti
ticaret yoluyla artırmıştır. Süveyş ile Cidde arasında işleyen birçok vakıf gemileri
bulunan Sultan, bu gemilerin gelirini de yine vakıflarında harcamıştır. 243
“1540 (h. 947) tarihinde 36 yaşında olgun bir kadın olan Hürrem
Sultan’ın aynı tarihli vakfiyesinde; İlahi kudret karşısında insanın
239
Solakzade, Mehmed Hemdemi Çelebi, s. 587.
240
Peçevi, s. 298-300; Âli, Gelibolulu Mustafa, 124a; Atâi, Nev’izâde Atâullah (Atâi), Şakaik-ı
Nu’maniye ve Zeyilleri: Hadaiku’l-Hfî Tekmileti’ş-Şakaik, Haz: Abdülkadir Özcan, Çağrı Yayınları,
İstanbul 1989, c. II, s. 101,102,168; Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, çev: Mehmed
Zıllioğlu, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman (2 Baskı), Danışman Yayınevi, İstanbul 1971, c. I, 165, 168,
170, c.II, 19, 22, 23, 25, 30.
241
Özakbaş, s. 374.
242
Özakbaş, s. 378.
243
Ahmet Refik Altınay, Hürrem Sultan’ın Son Seneleri, Yeni Mecmua, 32( İstanbul 1918), s. 33.
244
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.46.
61
Kanunî sevgili eşi Hürrem Sultan’ın vefatıyla çok üzülmüştü. Onun ruhu için
hayırlar yapmıştır. Mekke ve Medine ulemasına dağıtılmak Mısır hazinesinden 3000
altın verilmesini, 1560-1561 (H. 968)’de Mısır Beylerbeyine yazdığı bir hükümle
emretmiştir.246
Hürrem Sultan için Süleymaniye Camii bahçesinde, kesme taştan, tek kubbeli,
sekizgen planlı, klasik Türk mimarisine uygun zarif bir türbe yaptıran Kanunî, eşine
olan sevgisini burada da ortaya koymuştur.247
245
Taşkıran, s.42-43.
246
Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, s.596.
247
Türbe hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz: Behçet Ünsal, “İstanbul Türbeleri Üzerinde Stil
Araştırması” Vakıflar Dergisi-16, Ankara 1982, s. 82-83; Doğan Kuban, “Türbelerde” Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, c.VII, s.100-101.
62
248
Alderson, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, s.154.
249
Ayrıntılı bilgi için bkz: Akgündüz, Osmanlı’da Harem s.302-308; Uluçay, Harem II, s.39-41.
250
Âli Mustafa b. Ahmed, s.128b.
251
Taşkıran, s.17.
252
Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, s.593.
253
Pierce, s.81-84.
254
Akgündüz, Osmanlı’da Harem, s. 128,163, 263, 303, 307.
63
bu nikâha zorlayan bir durum söz konusu olmazdı. O, Hürrem Sultan’ı layık gördüğü
mevkiye çıkarmış, meşru zevcesi yapmıştır.255
255
Özakbaş, s. 359.
256
Cihaz:Türkler arasında meşru bir izdivaç alameti sayılmaktadır, çeyiz.
257
Busbeq, Türk Mektupları, 142-149
258
Busbeq, Türk Mektupları, 142-149
64
onunla evlendi. Sultanın maiyeti bu evliliği o kadar benimsememiştir ki, hiç bir Osmanlı
vakanüvisi bu olayın sözünü etmez.”259 diyerek olayı anlatmıştır.
Clot’un kitabında yer verdiği düğün tasviri ise Ceneviz Saint-George Bankası
kayıtlarından alınmıştır:
259
Clot, s. 68.
260
Clot, s. 69 (Alıntı için bkz: Georges Young, Constantinople, Payot Yayınevi, Paris 1934)
261
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.22’de Hasodabaşı hakkında şu bilgi vardır: “Enderun’un birinci ve en
önemli kurumu olan Has Oda’nın (Enderun) üst düzey idarecisine verilen isimdir. Padişahın dört
mühründen biri hasodabaşıda bulunurdu. Padişah nereye giderse onunla gider, merasimlerde sultanın
elbisesini giydirirdi. Protokolde vezaret rütbesine denk kabul edilirdi.”
262
Ahmet Refik Altınay, Osmanlı Kumandanları, Timaş Yayınları, İstanbul 2005, s.61.
65
İbrahim Paşa’nın hangi milletten olduğu bazı kaynaklarda da biraz alaycı bir
üslupla nakledilmiştir;
263
İsmail Hâmi Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c. 2, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s,
97; Esma Tezcan, “Pargalı İbrahim Paşa Çevresindeki Edebi Yaşam”, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004, s.11.
264
Clot, s.50; ayrıca bkz: Lamartine, s. 407; Hammer, c.I, s. 462, Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s.22.
66
olarak satıldığı anlatılır. Lâtifî’nin, İbrahim Paşa ile ilgili yazdığı Enîsü’l-fusahâ265
isimli risalesinde bu yazılanlar doğrulanmaktadır.
II. Bayezid devrinde, Bosna Beylerbeyi İskender Paşa tarafından, bir akın
esnasında ele geçirilmiş, istidat ve kabiliyeti görülerek, o sırada Kefe Sancakbeyliğinde
bulunan Şehzade Süleyman’a hediye edilmiş ve onunla beraber büyümüştür, şeklinde
anlatımlar da mevcuttur.267
Hatta Şehzade Süleyman, kısa zamanda İbrahim’i o kadar çok sevmiştir ki,
annesi Hafsa Sultan ve o zamanki hasekisi Mahidevran kadınla oturdukları zaman
İbrahim’i de meclislerine çağırmıştır. İbrahim’de bu ailenin ferdi imiş gibi onlarla
konuşmuş, kemaniyle, sohbetleriyle Şehzade Süleyman’ın ailesini eğlendirmiştir. Bu
265
Lâtîfî, Enisü’l- Fusaha ve Evsaf-ı İbrahim Paşa, (Haz. Ahmet Sevgi), Selçuk Üniversitesi Yayınları,
Konya 1986.
266
Downey, Kanunî Sultan Süleyman, s. 55.
267
Tayyip Gökbilgin, “İbrâhîm Paşa, Pargalı, Frenk, Makbûl, Maktûl”, MEB İslâm Ansiklopedisi, y.y.,
1949, s. 908-915; Feridun Emecen, “İbrahim Paşa”, T.D.V.İ.A., c. 21, İstanbul 2000, s. 333-335.
268
Çağatay Uluçay, Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü, İnkılap Kitabevi (İstanbul Tan
Matbaası), İstanbul 1959, s. 97.
269
Tezcan, s.10.
67
270
Uluçay, Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü, s. 97.
271
Tezcan, s. 11.
272
Hammer, c.I, s. 462.
273
Uluçay, Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü, s.97.
274
Hammer, c.I, s. 509.
68
Üstün özelliklere sahip pek çok ilim adamının yetiştiği, liyakatlı olanların
zamanla üst mevkilere getirildiği bir dönemde, İbrahim Paşa’nın, sadece zeka ve
kabiliyetlerinin hızla yükselmesinde yeterli olmayacağı açıktır. Kanunî’nin kendisine
olan hususi sevgisi onun yükselişinin en önemli unsurudur.
1524 yılında Kanunî, Atmeydanı’nda bir saray inşa ettirmiş ve İbrahim Paşa’ya
hediye etmiştir.276 Kız kardeşi Hatice Sultan’la İbrahim Paşa o zamana kadar
görülmemiş bir törenle evlenmişlerdir.277 22 Mayıs 1524’te At Meydanına mükellef
çadırlar ve padişah için bir taht kuruldu ve eğlenceler günlerce sürdü. İslam
Ansiklopedisi ve birtakım diğer kaynaklarda, düğünün tarifi oldukça sade ve yorumsuz
kalmaktadır. Mesela Prof. Tayyib Gökbilgin’in metninde bu düğün, hiç tasvir
edilmemekte, “İbrahim Paşa, [...] Kanûnî’nin hemşiresi ve Yavuz’un kızı Hatice sultan
ile evlendi. Bu münasebetle Atmeydanı’nda İbrahim Paşa Sarayı’nda 15 gün süren
muhteşem bir düğün yapıldı” demekle yetinmektedir. Lamartine ise düğünü anlatırken
Görkemli Bir Düğün Töreni şeklinde başlık atmıştır.278
275
Deniz Özer, “Hürrem Sultan’ın Gazabına Uğrayan Bir Sadrazam”,Türk Dünyası Tarih Dergisi,
İstanbul 1988, sayı 24, s.29
276
Uluçay, Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü, s.96.
277
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bu konuda Belleten c. XXIX, s.114 (Nisan 1965’den ayrıbasım) TTK
Basımevi, Ankara 1965, c.29, s. 355-361’de şöyle der: “ Kanunî Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azamı,
Makbul ve Maktul İbrahim Paşa Padişah Damadı Değildi.”başlıklı yazısına göre, İbrahim Paşa saraya
damat değildi. Hanımının ismi Muhsine idi ve bir oğlunun adı Mehmet idi. Uzunçarşılı, İbrahim Paşa’nın
en yakını Nişancı Celâl-zade Mustafa Çelebi’nin yazdıklarından ve İbrahim’in Muhsine Hanımla –eşiyle-
olan mektuplarından bu sonucu çıkarmıştır. Bazı kaynaklarda ise Muhsine Hanım’ın İbrahim Paşa’nın
sevgilisi olduğu ve bunun sarayda duyulmasının Paşa’nın ölüm sebeplerinden olduğu yazılıdır.
278
Lamartine, s.409.
279
Hammer, c.I, s. 466.
69
280
Clot, s.52.
281
Hammer, c.I, s. 476.
282
Lamartine, s. 421; Hammer, s. 500; Tekinoğlu, s. 52; Alpgüvenç, s. 25.
70
283
Peçevi, c.I, s. 59.
284
Tezcan, s.17-18.
285
Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, s. 908-915.
286
Hammer, c.I, s.467.
71
287
Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.II, s.98.
288
Hammer, s. 469; Tezcan, s.15.
289
Uluçay, Osmanlı Saraylarında Harem Hayatının İçyüzü, s. 98.
290
Uzunçarşılı, s. 356.
72
padişahın huzurunda kaleme alınmıştır. Bu beratta, Paşa’ya her türlü terfi ve tenzil
yetkisini, tımar ve ulufelerin dağıtılması, seferde her kararının yerine getirilmesi ve
gereken saygının gösterilmesi yazılıydı.
291
Olama Han veya Ulama Han: (1492 Antalya - 1552, Eğri, Macaristan), Teke’de dünyaya gelmiştir.
Şahkulu isyanına katıldığı için İran’a kaçmış orada yükselerek Han unvanıyla Azerbeycan valisi
olmuştur. Şah Tahmasb’la anlaşmazlığa düşüp Kanunî’ye sığınmıştır. Bostânın Süleyman-nâme adlı
eserinde kendisinden söz edilmektedir. (Ayrıntılı bilgi için bkz: http://remzikilic.com 12.04.2012 Prof.
Dr. Remzi Kılıç, Kanunî Sultan Süleyman ve Diyarbakır)
292
Bu beratın sureti Tabakatü’l-Memâlik’te aynen vardır. s. 583; Tekinoğlu, s.126.
293
Celâl-zâde Mustafa Çelebi, Tabakâtü’l-Memâlik, v. 220b-222a; Uzunçarşılı, s. 357.
294
Tekinoğlu, s.51.
295
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.51.
296
Hammer, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. I, s. 509’da tarihi, 27 Mayıs olarak verir.
73
297
Uluçay, Osmanlı Sarayında Harem Hayatının İçyüzü, s.98; Lamartine, s. 427.
298
Hammer, c.I, s.511.
299
Hammer, c.I, s.520.
300
Clot, s. 90.
74
301
Clot, s. 89.
302
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.51 (Uzunçarşılı 5-6 Mart 1536 yazmıştır.)
75
İbrahim Paşa hiçbir şey yapmamış olsa bile, yine de sonradan görmelerin
düştükleri hatayı işlemiş, yani kendisine sağlanan iyi niyeti kötüye kullanmaya
başlamıştı. Talihini kendisine verilen bir hak gibi görmeye başlamıştı. Efendisine çok
iyi hizmetlerde bulunmuştu. Fakat sonradan Padişah’ın adını kullanarak yalnız
kendisine hizmet etmeye başlamıştı. Sadece Osmanlı İmparatorluğunun değil dünya
siyasetinin de zirvesine çıkmış ancak bir gecede yok olup gitmişti. 304
3.2.3. Hürrem Sultan’ın Rüstem Paşa ile İlgili Konularda Kanunî’ye Etkileri
303
Lamertine, s. 437.
304
Lamertine, s. 437.
305
Clot, s. 89.
306
Hammer, s.521.
76
sebebiyledir. Üçlü ittifak benzetmesi yapılan, Hürrem Sultan ve taifesi diye anılan ve
Şehzade Mustafa’nın katlinden, Selim’in Bayezid’le olan kavgalarına kadar pek çok
olayda adı geçen Paşa, aslında Osmanlı’ya rüşveti getiren adam diye de anılmaktadır.
Kısa boylu olan Rüstem Paşa’nın kırmızı yüzündeki gözlerinde görülen ateşin,
aklının keskinliğini ve fevkalade azminin gücünü gösterdiğini ve tüm zevklerinde tutarlı
ve ölçülü olduğunu, mesela asla şarap içmediğini tarihi kayıtlarda görmekteyiz.
Olağanüstü hafızası sayesinde en zorlu işlerde bile başarı gösterdiğini, aslında huysuz,
karanlık ve itici bir kişiliği olan Paşa’nın gerektiğinde nezaket ve yumuşaklıkla insanları
kendisine çektiğini dönemin tarihçileri yazmaktadır311
307
http://www.tarihsayfasi.com (22.10.2011)
308
Zinkeisen, c. 3, s. 59.
309
Afyoncu,T.D.V.İ.A., s. 288.
310
Afyoncu,T.D.V.İ.A., s. 288.; Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s. 85.
311
Zinkeisen, c. 3, s. 61.
77
Rüstem Paşa’nın, acemi ocağında iken Kanunî’nin dikkatini çektiği olay ise
şöyle anlatılmaktadır: Bir gün Galata Sarayını denetlemeye gelen Sultan Süleyman’ın
elinde bulunan bir şey pencereden düşmüş. Oradakiler bunu almak için merdivenlere
yönelirken, Rüstem Paşa pencereden atlamış. Bu hareketiyle, gözü pek delikanlı,
Padişah’ın dikkatini çekmişti. 312
312
Zinkeisen, c. 3, s. 59.
313
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.86.
314
Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbar, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, tarih yok, nr. 5959, v.340a
315
Mirahor: Sarayda atların bakımı ve yönetimiyle ilgili olan kimse.
316
Afyoncu,T.D.V.İ.A., s. 288.
317
İslam Ansiklopedisinde: “1533’te İstanbul’da bulunan Daniello Ludovisi, Veziri azam Makbul
İbrahim Paşa’nın sultanın gözüne giren Rüstem’i Anadolu’da bir sancağa tayin ederek İstanbul’dan
uzaklaştırdığını söyler (Zinkeisen, III, 76-77). Nitekim Rebiülevvel 941’de (Eylül 1534) büyük
mirâhurlukta Mehmed adlı birinin görülmesi onun bu görevden ayrıldığına işaret etmektedir (BA, KK, nr.
1564, s.223) Rüstem Bey isimli bir kişi ise Rebîulâhir 942 (Ekim 1535) tarihli bir kayıtta Teke
Sancakbeyidir (BA, KK, nr. 1564, s. 223). Bu durumda onun büyük ihtimalle 1533’te Teke
sancakbeyliğine gönderildiği söylenilebilir. Rüstem Paşa’nın taşraya Diyarbekir beylerbeyi olarak çıktığı
belirtilmekle birlikte 933-942 (1527-1535) yıllarına ait kayıtlara göre Diyarbekir beylerbeyliğinde Hüsrev
Paşa, Yâkub Paşa, Süleyman Paşa ve Mehmed Paşa bulunmuştur. (BA, KK, nr. 1564, s. 185, 223, 226,
249; Bostan Çelebi, vr. 101b, 103a, 130b, 143b, 160a-b, 166a), Rüstem Paşa, Vezir-i azam İbrahim
Paşa’nın Ramazan 942’de (Mart 1536) katlinden sonra, onun yakınlarından Mehmed Paşa’nın
azledilmesiyle Dulkadir beyliğine getirilmiş, Karaman Beylerbeyi Lütfi Paşa’nın Rumeli Beylerbeyliğine
tayiniyle de Karaman Valisi olmuştur (a.g.e. vr. 161b-162a). Bunun hemen ardından Diyarbekir
Beylerbeyi Mehmed Paşa Anadolu Beylerbeyi olunca Diyarbekir beylerbeyliğine tayin edilmiştir (a.g.e.,
vr. 164a). Rüstem Paşa pek bilinmeyen ve kısa aralıklarla yapıldığı anlaşılan Dulkadır ve Karaman
beylerbeyliği görevlerine tayin edilmiş ancak fiilen valilik yapmamış olmalıdır.”şeklinde açıklanmıştır.
c.35, s.288.
78
Rüstem Paşa Diyarbekir Beylerbeyi iken pek çok tarihi kaynakta anlatılan olay
vukuu bulmuştur:
318
Afyoncu,T.D.V.İ.A., s. 288; Peçevi, c.I, s. 17.
79
rüşvetin girdiği söylenir. Ahmet Refik’in Kadınlar Saltanatı adını verdiği bu devir,
böylece Hürrem Sultan ile başlamış olur.319
Hürrem Sultan, oğullarının tahta çıkması için Şehzade Mustafa’yı devre dışı
bırakmaya çalışırken en büyük desteği damadı Veziriazam Rüstem Paşa’dan görmüştür.
Rüstem Paşa’nın tertibiyle 1553’te İran seferi sırasında Konya Ereğlisi yakınlarındaki
319
Ahmed Refik (Altınay), Kadınlar Saltanatı (699-1027), s. 62-64, 256; Gökbilgin, s.594; Turan, MEB
İslam Ansiklopedisi, s.800-801; Yılmaz Öztuna, Başlangıcından Günümüze Türkiye Tarihi VI., s.186;
Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi VII, s.45; Zuhuri.Danışman, Osmanlı Padişahları
Serisi II, s.497-498; Murat Belge, “Rüstem ile Mihrimah” Tarih ve Toplum Dergisi, 37 (Ocak 1987),
s.29-37.
320
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.101; Turan, s. 29 “Topkapı Arşivinde E. 5103 numarada bulunan bu
mektup Tayyib Gökbilgin tarafından yayımlanmıştır: “Rüstem Paşa Hakkındaki İthamlar”, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, c.VIII, sayı 11-12, vsk. 4, s.38-43.
321
Uzunçarşılı, s.360-361.
80
“1700 köle, 2900 savaş atı, 1106 deve, 80.000 dülbent, 780.000
altın, 100 milyon akçe, 5000 kaftan, hil’at ve elbise, 2000 zırh, 1500 gümüşlü
tolga,130 çift altın üzengi, 760 mücevherle süslü kılıç, 1000 gümüşlü topuz,
32 çok değerli mücevher, Anadolu ve Rumeli’de 815 çiftlik, 76 su değirmeni,
130’u mücevherlerle ciltli yüzlerce Kur’an olup ve 5000 ciltten fazla
kitap…”328
Peçevi bunlara ilaveten, 500 altın işlemeli-600 gümüş işlemeli eğer, nakit ve
külçe altın para yaklaşık 1600 yük, Anadolu ve Rumeli’de 1000 çiftliği de saymıştır.
Ayrıca halı, kilim kap kacak gibi eşyanın hesabının tutulmadığını kaydetmiştir. Devlet
işlerine rüşvet sokan adamın, devşirme Rüstem Paşa olduğunu ve rüşvetle bir defa
makam sahibi olanların da bir daha azil yüzü görmediklerini yazmıştır. 329
326
Aksun, s. 304.
327
Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, sadeleştiren: Zuhuri Danışman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:
609, 1000 Temel Eser Dizisi: 115, Sevinç Matbaası, Ankara 1985, s. 89-90’nda “Üçüncü sebep budur ki:
hürmete değer kızları Mihrimah Sultanı, Rüstem Paşa’ya verip, vezir-i azam yaptı. Fevkalade gözde
olduğundan istediğine müsaade eyleyip, ataları zamanında fetholunmuş olan memleketlerden o kadar çok
köyleri mülk olarak verdi ki tavaif-i mülûkten (küçük küçük hükümetler) bir padişaha hazine olmaya
yeterdi. Onlar dahi bazı hayırlar yapıp, evladına vakfeylediler. Hala her sene o vakıflardan yüz yük kadar
akçe gelir. O çeşit sultanların vefatında, hasları miriye alınırken sonra gelenler de vakfetmeye başladılar.
Şeriata aykırı olarak, hazineye ait olan bu haslar, kayıp ve telef oldu. Sevap yapalım derken günaha
girdiler.”demektedir.
328
Afyoncu, s. 117.
329
Peçevi, c. I, s. 17-18.
330
Busbecq, Türkiye Mektupları, 1555-1562, İstanbul 1939, s.319.
82
Saltanat veraseti meselesini ciddi olarak Halil İnalcık ve Yılmaz Öztuna ele
almıştır. Halil İnalcık, 1950’lerde bu konuyla ilgili bir makale kaleme almış, Yılmaz
Öztuna ise Osmanlı veraset sistemini bilhassa Fransa’nınki ile mukayese etmiştir. 336
Osmanlı devletinde hükümdarların ölümü ile ortaya çıkan ve kardeş şehzadeler
arasında tahta çıkmak için başvurulan girişimler tarihçiler tarafından genel anlamı ile
“Taht Kavgaları”, “Tahta Mücadeleleri” veya “Saltanat Mücadeleleri” olarak
adlandırılmaktadır.337
Veraset meselesi ile ilgili çalışmasında Eroğlu bu konudaki görüşleri iki ana
başlık altında toplar;
331
Necdet Sevinç, Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı, Kutsun Yayınevi, İstanbul 1978, s. 226-227.
332
Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Rüşvet -Özellikle Adli Rüşvet-, Ankara 1969, s. 87; Sevinç, s.
226-227.
333
M. Tayyib Gökbilgin, “Rüstem Paşa Hakkındaki İthamlar”, Tarih Dergisi, c. VIII, sayı 11-12, 1956,
s.11-50.
334
Câize: Bir göreve tayin edilen kişilerin veziriazama ödedikleri paraya denir. Bu paralar resmi
defterlere kaydedilir, gizli alınıp verilmezdi. (İslam Ansiklopedisi, c. 35, s. 289)
335
İslam Ansiklopedisi, c. 35, s. 289.
336
İlber Ortaylı (10.01.2010 Milliyet)
337
Nettletton Fisher, "Osmanlı İmparatorluğu’nda İktidar Mücadelesi (1481-1503)" (çev. Necmi Ülker),
Tarih İncelemeleri Dergisi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir 2001, s. 205-219.
83
Osmanlı İmparatorluğu’nda tahta cülus etmek yegane meşruiyet sebebi idi. 342
Kökü Orta Asya Türk devletlerine kadar inen bu geleneğe göre, hanedandan birisi fiilen
tahtı ele geçirdiğinde artık onun meşruiyetinin nazarî ve hukukî bakımdan bir mesele
olmadığı kabul edilirdi. 343 Böylelikle tahta oturan Osmanlı hükümdarı, daha önce de
belirtildiği gibi, Padisâh-ı ruy-ı zemin zıllullah-i fi'l-arz anlayışına göre kutsal ve ulu
şahsiyet halini alıyordu.
338
Haldun Eroğlu, “Osmanlılarda İktidarın Değişim Süreci Ve Meşruiyet Sorunu”, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 43, 2 (2003) 19-39, s.27.
339
İbn Kemâl, s. 65; Tayyip Gökbilgin, "Osman I", MEB İslam Ansiklopedisi, c. 9, MEB Yayınları,
İstanbul 1993, s. 434.
340
Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazade Tarihi, (haz. Nihal Atsız) MEB Yayınları, İstanbul 1992, s.15.
341
İbn Kemâl, Tevarih-i Al-i Osman, I. Defter, (haz. Şerafettin Turan), TTK Yayınları Ankara 1970, s.
65; Gökbilgin, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 434; Haldun Eroğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda
Şehzadelik Kurumu (Klasik Dönem)”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış
Doktora Tezi), Ankara 2002, s.27.
342
Bu konu ile ilgili bkz: Zeynep Ertuğ Tarım, XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinde Cülus ve Cenaze
Törenleri, Kültür Bakanlığı, Yayınları, Ankara 1999; Eroğlu, s. 101-109.
343
Halil İnalcık,“Osmanlılarda Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c.14, no. 1, (Mart 1959), s.73.
84
cülus eden, meşru hükümdara karşı yürütülen faaliyetlerin taht kavgası, taht mücadelesi
saltanat mücadelesi veya iktidar mücadelesi olarak nitelendirilmemesi daha uygundur.
Bu girişimlerin hepsinin, hükümdarlığı resmileşen ve kişiliği kutsiyet kazanan yeni
hükümdara karşı bir isyan hareketi olduğu kabul edilmelidir. 344
344
Eroğlu, s.26.
345
Ayrıntılı bilgi için bkz: Hüseyin Gazi Yurdaydın, “Matrakçı Nasuh” Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Yayınları, Ankara 1963, s.48; Hammer, s.323-332.
346
Bu kanunnamenin Türkçe metni (TOEM,1912, No: 14, Ek,27’den iktibasla) Uzunçarşılı, Saray
Teşkilatı, s. 45’de verilmektedir. “Her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı
âlem içün katletmek münasiptir. Ekser ulema dahi tecviz itmişdir, ânınla âmil olalar.”
347
Alderson, s.58.
348
Barnette Miller, The Palace school of Muhammad the Conqueror, Harvard University Press, 1941,
s.74; “Soy aristokrasisinin yükselmesini önlemenin bir diğer metodu olarak da kurallar, idareci hanedan
üyelerini öldürmek veya kızlar kanalından gelen üyeleri mümkün olan en kısa zamanda normal halk
kitlesiyle aynı seviyeye indirmek üzere tasarlanmıştır. II. Mehmed’in meşhur Kardeş Katli
Kanunnamesi’nde bulunan bu tasarılara, hükümdar türbelerindeki acıklı pek çok sanduka şahitlik eder.
85
ailesinin izlerini -mümkün olan en kısa zamanda- ortadan kaldırmak için belki de etkili
yol olması sebebiyle kardeş katli, verasetteki temel politika olmuştur.349
Ve yine II. Mehmed’in “Kızlarımdan gelen hanedan üyeleri beylerbeyi olarak atanmamalıdırlar. Bunlar
sadece sancakbeyi olarak atanabilirler.” şeklindeki Sancakbeyliği Kanunnamesi de bunun delilidir.”
349
Alderson s.59.
350
Eroğlu, s.27.
351
İlber Ortaylı (10.01.2010 Milliyet)
86
amacıyla, günden güne güçlenen bir kadınlar saltanatı, Payitahtta etkili olmaya
başlamıştır. 352
352
Şerafettin Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Bilgi Yayınevi, Ankara 1997,
s.14.
353
Şehzadeler arasında yaşananlar detaylı bir şekilde pek çok eserde mevcuttur. Biz burada konunun ana
hatlarını verip asıl bu olaylarla Hanım Sultanların ilgisini inceleyeceğiz. Bu sebeple Şehzade Mustafa’nın
öldürülmesinde Hürrem’in Kanunî üzerindeki tesiri daha ön plana çıkmaktadır. Selim’le Bayezid’in
arasındaki olaylarda ablaları Mihrimah Sultan’ın ve eşi Rüstem Paşa’nın Padişaha olan etkisinden söz
etmek daha yerinde olur. Bayezid ve Selim arasında geçen olayları Mihrimah Sultan’ın Kanunî’nin
kararlarındaki etkisi başlığı altında incelenmesi gerekirken konu bütünlüğünü bozmamak için tüm
şehzadeleri aynı bölümde ele almayı uygun gördük.
354
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.10.
87
Kanunî Sultan Süleyman erkek evlada sahip olma bakımından şanslı bir
padişahtı. Ancak bu erkek evlatları, çocuk denecek yaşta ve daha sonra taht yüzünden
kaybetmesi, onun büyük acılar yaşamasının da nedeni olmuştur. Sultan Süleyman’ın
evlatlarının sayısı ve bunların hangi eşlerinden olduğu konusunda birkaç farklı görüş
vardır. 356 Eşleri ve çocuklarının isimlerini şu şekilde verebiliriz:
EVLATLARI:
355
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.10.
356
Altınay, Kadınlar Saltanatı, s.41’de “Mustafa ve Mehmed’in valideleri Sultan Süleyman’ın ilk
hasekisiydi.”ifadesi bulunur.
88
12-Şehzade Orhan.357
Sultan Süleyman’ın şehzadelik yıllarında dünyaya gelen oğullarından Mahmud
ve Murad, babalarının hükümdarlığının ilk yıllarında hastalanarak vefat etmiştir. İki
yaşındaki Murad (19 Ekim) ile dokuz yaşında bulunan Mahmud358(29 Ekim) birbiri
arkasına 1521’de ölmüştü. Hatta Hammer, bu iki şehzadenin arasında Kanunî’nin
İstanbul’a gelişinden iki gün önce de bir kızının ölüm haberini aldığını yazar. Padişah
İstanbul’a geldikten dokuz gün sonra Mahmud’un çiçek hastalığından öldüğünü yazan
Hammer, bu çocukların Yavuz Sultan Selim’in türbesinin yanına gömüldüklerini
kaydeder.359
357
Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, sh. 293-456; İbn-i Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, s. 9-36,
197-201; Solakzade 431-575; Âli, Künh’ül-Ahbâr, Süleymaniye kütp. Es’ad Efendi, nr. 2162, vrk. 293/a-
455/b; Kantemir, c.I, s. 211-252; Ömer Faruk Yılmaz; Belgelerle Osmanlı Tarihi, Osmanlı Yayınları,
İstanbul 1998, c II, s.87-178; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, s. 306-527; Es’ad Efendi, Nişancı
Tarihi, , nr. 2362, vrk.120/b-143/a Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, (No: D. 5290; E. 3362; D. 2497);
Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, 34-40; Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, 158-
163; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. I, s.50, 89-90; Norman Mosley Penzer, The Harem, London
1936, s.174-175; Mihail Guboğlu, “Kanunî Sultan Süleyman’ın Boğdan Seferi ve Zaferi (1538M.-
945H.)”, Belleten, c. L, sayı 198 (1986), s.727-805; M. Tayyib Gökbilgin, “Kanunî Sultan Devri
Başlarında Rumeli Eyaleti Livaları, Şehir ve Kasabaları”, Belleten, c. XX, sayı 78 (1956), s. 247-294,
Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, s.151.
358
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s. 28.
359
Hammer, s. 453.
360
Lamartine, s. 399.
361
Mufassal Osmanlı Tarihi, Heyet tarafından yazılmıştır, Şehir Matbaası, İstanbul 1958, İçişleri
Bakanlığı Kütüphanesi:6279 nolu Demirbaş D.171, c.II, s.1100.
362
Bostan, 26a, 28a, Revan, Kemal, Paşa-zade bu iki ölüm vak’asını ayrı bir başlık altında oldukça
teferruatlı anlatmıştır. c.X, 35a-37b, Selim Ağa Kütüphanesi nüshası
89
Matrakçı her iki şehzadenin ölüm haberinin Padişah’a fetih esnasında gelmiş
olduğunu yazar ki yanlıştır.”363 Mehmed Efendi’nin, İbtihacü’t-Tevârih adlı eseri
hakkında hazırlanan yüksek lisans tezinde bu olayla ilgili şu kayıt mevcuttur:
Kanunî’nin daha çocuk yaşta ölen evlatlarından sonra hayatta kalan oğulları
içinde Mustafa’dan sonra yaşça ikinci sırayı alır. Mehmed Miladi 1520 ya da 1521
yılında doğmuştu. Padişahın gözdesi Hürrem Sultan’dan doğan erkek çocukların en
büyüğü olan Mehmed’i, Kanunî çok severdi. Mehmed’den daha büyük Şehzade
Mustafa olmasına rağmen onu İstanbul’a en yakın Şehzade sancağı olan Manisa’ya
tayin etmesi de bu sebeptendir. 368
Şehzade Mehmed Topkapı Sarayında yetişmiş, iyi bir eğitim almış, sanat ve
musikiye düşkün bir şehzade idi. Abisi Mustafa ile de çok iyi anlaşırdı.
363
Hüseyin Gazi Yurdaydın, Kanunî’nin Cülusu ve İlk Seferleri, TTK Basımevi, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi yayınları, Ankara 1961, s.31.
364
Kapanşahin, s. 30, (İbtihacü’t-Tevârih, v.55a-84b).
365
Uzunçarşılı, s.401.
366
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.22.
367
Şehzadelerin ölüm tarihlerine göre sıralama yapılmıştır.
368
Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 1100.
90
“Mehmed Çelebi eşsiz bir insan, bilgisi, ahlakı pek yüksek bir
şehzade idi. İnsan onun olgunluğunu takdirde aciz kalır. Yüzüne bakılsa bir
güneş, bir nur topu sanılır. Mehmed Çelebi babasının sevgilisi ve gözbebeği
idi. Mehmed Çelebi 950 senesi Şaban’ının sekizinci Pazar gecesi tanrısına
kavuştu. Bu acı hadiseyi padişah duydu. Babalık şefkati onu Yusuf için
ağlayan Yakub’a benzetti. Lakin ağlamaktan fayda olmadığını bildiği için
Tanrının takdirine rıza göstermekle teselli bulduktan sonra cenazesini
Manisa’dan İstanbul’a aldırdı.”370
369
Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 1104.
370
Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 1104.
91
Bazı kaynaklarda adı Bosfor veya Gülbahar şeklinde yazılı ise de doğru
olmadığı anlaşılmaktadır. 372 Bursa’da yaşadığı sıralarda yazılan vesikalarda “Sultan
Mustafa Valdesi” diye zikredilmekte, isminden bahsedilmemektedir. Fakat bugün
türbesinde mevcut sandukası üzerine konan levhada Abdullah kızı Mahidevran yazılı
olduğu gibi daha sonraki vesikalarda da bu adla zikredilmektedir.373 Çağdaş vesikalarda
baba adı Abdürrahman, Abdülmennan ve Abdullah olarak yazıldığına göre cariye
olması icabetmektedir.374
Kuvvetli bir ihtimalle Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk eşidir. Hürrem Sultan’ın
Osmanlı haremine girmesine kadar iyi günler yaşamış, fakat Hürrem Sultan’ın çocukları
olunca, Mahidevran Hatun’la Hürrem Sultan arasında rekabet başlamıştır. Çağdaş
Venedik kaynaklarına göre bu çatışma kavgaya kadar varmış, günün birinde
Mahidevran Hatun, Hürrem Sultan’ı iyice dövmüş ve hırpalamıştır. Kanunî Sultan
Süleyman yaşananlara kızmış ve Mahidevran Hanım’dan soğumuş, yalnız Hürrem
Sultan ile ilgilenmiştir. Bu durum Kanunî’nin annesi Hafsa Sultan’ın ölümüne kadar
böyle sürmüştür. Mahidevran Hatun’u sevdiği anlaşılan Hafsa Sultan’ın ölümü üzerine
Mahidevran Harem’den Manisa Sancakbeyi oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına sürülmüş
ve bu sürgün hayatı ölümüne kadar devam etmiştir.375
II. Selim’in de, Mahidevran Hatun’a yardım etiği, bazı temliklerde bulunduğu
belgelerden sezilmektedir. Selim’in 1564 (972) yılında Hisar’da yüz yirmi bin akçeye
371
Kanunî Sultan Süleyman’ın hayatına giren ve ona şehzade veren Mahidevran Hatun hakkında bu
bölümde kısaca bilgi verilecektir.
372
Busbecq, s, 42, 103; Miller 87.
373
1180 tarihli istida:”…Bursa’da meşrute mütevellisi olduğum Bursa’da vaki Mahidevran Hatun Sultan
Mustafa-i Cedid Türbe-i Şerifinin iradı kalil ve masrafı kesir olub….” Topkapı Sarayı Arşivi D. No:
5290.
374
Kamil Kepecioğlu, Tarihi Bilgiler, Vesikalar, Vakıflar Dergisi II., Ankara 1942, s.405-406; Busbecq,
Kırımlı olduğunu yazmaktadır. (Türk Mektupları 42).
375
Clot, s. 68.
92
Sanata ilgisi olan Şehzade aynı zamanda kendisi de şiir yazıyordu. Bazı
şiirlerinde kendi adını kullanırken bir kısmında da Muhlisi mahlasını tercih ediyordu.
Surûrî, Şikârî, Senâyi, Kara Fazlî, Zamânî gibi şairleri de yanında bulunduruyordu.381
Mustafa’nın kişiliği ve karakteri halk arasında da kendisine ilgi uyandırmıştı. İyi bir
öğrenim görmüştü, bilimi ve bilim adamlarını seviyordu. Yanındakilere iyi davranıyor,
onları koruyor, bol ihsan ve armağanlarda bulunuyordu.
376
Kepecioğlu, s.405-406.
377
Kepecioğlu, s. 406; Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s.11-12 vd.
378
Mustafa İsen, “Oğlunu Öldürten Sultan Süleyman’ı Şiirle Protesto; Bir Rus Cadısının Sözüne Uydun”,
NTV Dergi, Şubat Sayısı, s.68.
379
Uzunçarşılı, s.401.
380
Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c.I, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994, s. 314.
381
İsen, NTV Dergi, s. 70.
93
382
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.30 (Topkapı Sarayı Arşivi, E. 7073)
383
Celâl-zâde, v. 153a-159b.
384
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.22.
385
Gelibolulu Mustafa Âlî, Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’1-Ahbâr, İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi,
Türkçe Yazmalar Koleksiyonu, No: 5959, v. 292b-293a.
94
386
Telhis: Özet, Osmanlılarda sadrazamların bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet olarak yazıp
padişaha sunduğu kağıt. (http://www.tdk.gov.tr 20.05.2012)
387
Aksun, s. 315.
388
Busbeq, s. 43.
389
Künhü’l-ahbar, 172.
390
Uzunçarşılı, s.401
95
yenilmiş zalim bir katil gibi görenler olduğu gibi; onun, devletin bekası için evladını
kendi elleriyle ölüme götürmüş acılı bir baba olduğunu düşünenler de çoktur.
391
Uzunçarşılı, s.401; Âli, Künhü’l-ahbâr Vr.58a vd.; Peçevi, c.I, s.300; Küçük Nişancı, 245 vd.;
Müneccimbaşı III, 512; Hammer, VI, 37 vd.
96
392
Uzunçarşılı, s. 402.
393
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.26.
394
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.27; Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk
Mektupları, s.33.
395
Yavuz Bahadıroğlu, “Erkek tarihçilerin astığı Valide Sultan: Hürrem”, (22 Şubat 2010 tarihli Vakit
gazetesindeki köşe yazısından)
396
Uzunçarşılı, s.402.
97
397
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.25.
398
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.32.
98
Şehzade Mustafa aleyhine dışarıdan yapılan tertibatta ise Damad Rüstem Paşa
mühim rol oynamış Mustafa’nın İran Şahı ile haberleştiğine dair sahte mektuplar
hazırlatmıştı. Kanunî bu sıralarda sefere çıkmayarak Erdel meselesinden dolayı
Macaristan taraflarına Vezir Kara Ahmed Paşayı ve doğu vilayetlerine taarruz eden Şah
Tahmasb’a karşı da Veziriazam olan damadı Rüstem Paşa’yı göndermiştir.399
399
Uzunçarşılı, s.402.
400
Uzunçarşılı, s.402.
401
Aksun, s. 314.
99
Bazı tarihçilere göre ölüm fermanının sebebi sadece taht mücadelesi değildi.
Celalzade Mustafa, Kanunî’nin, çok mühim bir sebebi olmasa oğlunu bu şekilde
öldürmeyeceği noktasından hareket ederek, Mustafa’nın adamlarının reayaya zulmüne
göz yumduğu için olduğunu yazmıştır.406 O dönemde yaşayan Osmanlı müellifleri bu
hususta fazla malumat vermekten kaçınmışlardır.407
402
Bu Mahmud Ağa, sonra vezir olup Eyüp’te cami ve medrese ve imareti bulunan damatlardan Zal
Mahmud Paşa’dır.
403
Taşlıcalı Yahya Bey, kendisini tanıyan müverrih Âlî’nin kaydına göre; Dukakin-zadelerden olup
kendisi ve babası yeniçerilikten yetişmişlerdir. Yahya Bey, Kapıkulu süvarisi ve sonra bazı vakıflara
mütevelli olmuştur.
404
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s.403.
405
İsen, NTV dergi, s. 72.
406
Bkz: Tabakat, Ayasofya Kütüphanesi nüshası 3296, varak 346 vd.
407
Yurdaydın, Bostan’ın Süleymannamesi, s.144.
408
Âli, Künhü’l-ahbâr Vr.58a vd.; Peçevi, s. 300; Küçük Nişancı, s. 245 vd.; Müneccimbaşı, s. 512;
Hammer, VI, s. 23, s.37 vd.
409
Yurdaydın, s.144.
100
410
Daha ayrıntılı bilgi için bkz: Hakkı Önkal, “Şehzade Mustafa’nın Türbesinin Düşündürdükleri”, Ege
Üniversitesi, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, sayı II, İzmir 1997, s.115-123
411
İsen, NTV Dergi, s. 72; Nisâyî, hakkında fazla bir malumat yoktur. Ancak bu kadın şairin iki
mersiyesinde de ağır hakaret sayılabilecek bir üslup kullanması onun, Şehzade’ye yakın olduğunu
düşündürmektedir.
412
Lamartine, s.449.
413
Lamartine, s.450.
101
olup babası kendisini pek sevdiğinden yanından ayırmazdı. 414 Kanunî Şehzade
Mehmed’in ölümünden sonra Cihangir’e fazla düşkünlük göstermeye başlamıştır. Onun
için Cihangir sancağa çıkacak yaşa geldiği halde Padişah, yanından ayırmamıştır.
Şehzade Cihangir ruhen, duygusal bir karakteri; fiziksel olarak da zayıf bir
yapıya sahip idi. Doğuştan kambur olarak dünyaya gelen Cihangir için babası, Cihan’ı
zapteden anlamına gelen Cihangir ismini vermişti. Cihangir de diğer kardeşleri gibi aruz
veznini ustaca kullanarak şiir yazma yeteneğine sahip idi.
Sarayda iyi bir eğitim alan Şehzade, babasının sohbet arkadaşı ve hatta sırdaşı
olmuştu. Kanunî, Şehzade Cihangir’i yanından ayırmıyordu. Sefere çıkarken bile onu da
414
Uzunçarşılı, s.404.
415
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s.40; Turan, s.43.
416
Hammer, c.I, s. 542.
417
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.25.
102
İran Seferine çıkan Kanunî’ye eşlik eden Şehzade, bu arada sevgili ağabeyi
Şehzade Mustafa’nın öldürülmesine şahit olunca çok üzüldü. 419 Cihangir büyük biraderi
Mustafa’nın ölümünden çok müteessir olup içlenerek vefat etmiştir. Şehzade Mustafa
hadisesinde orada bulunmuş ve bu feci akıbeti görerek nihayet Halep’te vefat etmiştir
(1553).420
418
Lamartine, s.450.
419
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, .s.43.
420
Uzunçarşılı, s.404.
421
Clot, s.142.
422
Mufassal Osmanlı Tarihi, s. 1111.
103
423
Busbecq’ten naklen Hammer (Atabey Tercümesi, c.VI., s.581) ve Arthos Tomas Bayezid’in babasına
ve Selim’in anasına benzediklerini yazıyor ki (fasıl 49) Selim’e, Sarı Sultan Selim denilmesi bundandır.
424
Uzunçarşılı, s.405.
425
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 25.
426
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.122.
104
427
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 25.
428
Turan ölüm tarihini 16 Mart 1558 olarak verir.
429
Uzunçarşılı, s.405.
430
İsa Şevik tezinde bu konuda şunu yazar: Kaynaklardaki ifadelere göre; Kanunî, kendisinden sonra
büyük oğlu Selim’in padişah olmasını istediğinden, onu veliaht ilan etmişti. Bu durumda Bayezid, ya
kaderinin hazırladığı hazin sona boyun eğecek ya da annesinin desteği ve yardımıyla, tahtı elde edecekti.
Nitekim Şehzade Bayezid, ağabeyi tarafından öldürülmektense, taht için mücadele ederek şansını
denemek istiyordu. Bu yolda, Bayezid’in en büyük destekçileri de, annesi Hürrem Sultan ve eniştesi
Rüstem Paşa idi.”
105
İki şehzade arasındaki bu mücadele sırasında Rüstem Paşa ikinci defa vezir-i
azam olarak bulunuyordu. Hürrem Sultan’ın padişah üzerindeki etkileri neticesinde
1555 (H. 962) yılında katledilen Kara Mehmed Paşa’nın yerine Rüstem Paşa tekrar
veziriazam olmuştu. Hürrem Sultan’ın Valide Sultan olma hayali, Kanunî Sultan
Süleyman’dan önce ölünce gerçekleşemedi; üstelik vefatı iki kardeşi saltanat hırsıyla
432
birbirine düşürdü. Hürrem Sultan’ın ölümüyle Şehzade Bayezid, sadece annesini
değil aynı zamanda en güçlü koruyucusunu da kaybetmiş oldu.433
Lala Mustafa Paşa’nın taraf değiştirmesinin bir sebebi olarak da, Bayezid’in
yanında olan Rüstem Paşa gösterilir. Şehzade Selim’in maiyetinde bulunan Lala
Mustafa Paşa’nın Rüstem Paşa ile arası iyi olmadığından şehzadeler vakası denilen
olayda, Selim’in tarafında olmuş ve onun saltanatını temin etmek için Selim’in izni
431
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Mücadelesi, s.10, Dipnotu: Nâdiru-l Mehârib, Bayezid
ile Selim’in sancaklarının değişmesi ile başlamakta ve Selim’in tahta çıkışı ile sona ermektedir. Ancak
Bayezid’in öldürülmesinden sonraki olaylara hiç değinilmemektedir. Âlî anlattıklarında yansız kaldığını
söylüyorsa da, kitabını sunduğu Selim’den bazı şeyler beklediğini, “mertebe yükselip murada erme”yi
umduğunu gizlememektedir.(vr. 25a)
432
Uzunçarşılı, s.406.
433
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 56.
434
Ayrıntılı bilgi için bkz. Downey, s. 162; Ahmet Refik, Kadınlar Saltanatı, s.78; Turan, s.44-50;
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s. 121-122.
435
Afyoncu, Muhteşem Süleyman, s.123.
436
Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, s.157.
106
ile Bayezid’ı kışkırtan mektuplar yazmış; aldığı cevapları Padişaha göndererek onu
asi göstermiştir.437
Rüstem Paşa, Lala Mustafa Paşa’nın, Bayezid’e yaptığı hileye vakıf olmuş
ancak Şehzade Mustafa hadisesinden dolayı sorumlu tutulduğu için Bayezid’e karşı
bir şey yapamadı. Çünkü Lala Mustafa Paşa, Padişah’a Rüstem Paşa’nın, Şehzade
Bayezid’i tahrik ettiğini bildirdiğinden dolayı; Sultan Süleyman damadının bu
olaylarla ilgili olan arzlarına kat’iyen itimad etmemekte idi. 438
ikisine de nasihat edilmişti. Hatta padişah geçimsizlikte ısrar ederlerse saltanatı, kendi
kız kardeşinin oğlu olan (Mora sancak beyi) Osman-Şah Bey’e442 vereceğini oğullarına
bildirmişti. Osman Şah’ın validesi, Yavuz Sultan Selim’in kızı Hanım Sultan diye
maruf Hatice Sultan idi. 443
442
Peçevi, c. I, s. 45’te “Karaosman Şah diye anılan Osman Paşa, Bosna Valiliğinde bulunmuş ve
Tırhala Valisi iken 1567-68’de ölmüştür.” diye yazmaktadır. (M. Süreyya, Sicill-i Osmani, c. III, s.415)
443
Şekayık zeyli Atâyi, s.241.
444
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.58 (Topkapı Sarayı Arşivi, E. 6572/2;
Topkapı Sarayı Arşivlerinde E. 6572’de kayıtlı Bayezid’in pek çok mektubu bulunmaktadır.)
445
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.60, bu mektubun metni Mihrimah Sultan’ın
Mektupları bölümünde yer almaktadır. (Topkapı Sarayı Arşivi nr. 5859.)
108
Bayezid pek çok yazışmadan ve babasına karşı pek çok hakaret dolu sözden
sonra 21 Aralık 1558’de Amasya’ya vardı. Peçevi’ye göre Amasya’ya giderken yolda
uğradığı yerlerden etrafına asker toplamaya başlamıştı. 448 Amasya’ya geldikten sonra da
Bayezid’in istekleri bitmemişti. Oğulları Osman ve Orhan’ı sünnet ettireceğini söyleyip
Padişah’tan pek çok istekte bulunmuştu. Kanunî, onun sancağına gitmesinden memnun
olup ihanet içinde olmadığını söylese de isteklerini yerine getirmemişti. Bayezid bu
durum üzerine yine babasını suçlayan, bu durumun garez hilesi olduğunu açık açık dile
getiren mektuplar yazmıştır.449
“Hemen bir garez hileniz vardır. Hem dirsiz, garez yok deyû. Merd
olan yalan söylemez! Haşa ki Sultanımdan yalan gele! Eğer istediklerimden
446
Uluçay, Osmanlı Sarayından Aşk Mektupları, s.47.
447
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.61. (Topkapı Sarayı Arşivi, E. 3924/8).
448
Peçevi, c.I, s. 385.
449
Turan, Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 71.
109
eksik virirseniz, beni muradım üzre teselli etmezsiniz, vallah billah rızanız
üzre olmazam, sonra günah benden olmaz. Siz her nesneyi bilmezlikden
gelürsüz ammâ ki ilde söz çokdur.”450
450
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s.62 (Topkapı Sarayı Arşivi, E. 3924/13.)
451
Yevimli veya yevmli; gün anlamına gelen yevm kelimesinden türetilen gündelikçi anlamında bir
sözdür. Bayezid’in yaklaşık 10.000 kişiyi aşan yevmli askeri olmuştur. Bir rivayete göre de, Bayezid,
yevmlü adıyla birçok eşkiyayı yanına toplayıp onları kapıkulu, sekbân ve tüfekçiyan yazdırıp 20.000
civarında bir kuvvete ulaşmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Turan, s. 81-91.
452
Uzunçarşılı, s.406.
453
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 111’de “Bayezid’in babasına yazdığı bu
son mektuplar arşivde bulunmamaktadır ancak onun Rüstem Paşa’ya yazdığı mektuptan bunların içeriği
anlaşılabilmektedir. Onun olduğu bilinen “Baba” redifli ünlü manzum afnamesi ile Kanunî’nin ona yanıt
olan “Oğul” uyaklı şiirinin bu döneme ait olduğu sanılmaktadır. Çünkü Bayezid, “Ayrılub bi’l-cümle
mal ü mülkden düşdüm ırak” dediğine göre, Danişmend’in belirttiği gibi (Kronoloji, II, 324), bu af
dileği onun Amasya’dan ayrıldıktan sonraki döneme ilişkin olmalıdır.”yazmaktadır.
110
Bu kadar yaşanan olaydan sonra bile, Bayezid hala gurur ve kibirle başını
eğmeden bu işten sıyrılmayı düşünmüş olmalı ki mektuplarında affedildiğinin belgesi
olarak bir “ahidname-i hümayun” gönderilmesini istemiştir. Bununla beraber Şehzade
olmasından dolayı bir sadrazam veya Erzurum Beylerbeyi Ayas Paşa’nın kendisine
refakat etmesinin uygun olacağını ve hatta bütün bunların kış gelmeden yerine
getirilmesi gerektiğini ifade etmişti.454
454
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 111.
455
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 111.
456
Turan, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, s. 112. (Topkapı Sarayı Müzesi Aşivi, E.
6057).
111
457
Şehzade Bayezid’in en büyüğü Orhan olmak üzere Osman, Mahmud ve Abdullah isimlerinde dört
oğlu olmuştu. Osman’la Mahmud’un anneleri birdi. Bayezid’in Mihrümah, Hatice, Ayşe, Hanzade
isimlerinde dört de kızı olup en büyükleri olan birincisi on bir yaşında idi.(bk. Kut-ı Mekkî
Seyahatnamesi). Bayezid, Bulam tabiriyle ablası Mihrimah Sultan’a kendi el yazısıyla olan mektubunda
Amasya’dan çıkarak Gürcüboğazı’na geldiğini ve afvi için delalet etmesini beyandan sonra Orhan,
Osman, Mahmud ve Abdullah’ı bile götürdüm demektedir.(Topkapı Sarayı Arşivi No: 6057)
458
Uzunçarşılı, , Osmanlı Tarihi II, s.406.
459
Şah, Bayezid’i teslim etmeyeceğine ve öldürmeyeceğine dair yemin etmiş olduğundan durum nazikti,
bu yemin işi için bir tevil çaresi bulundu.
460
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi II, s. 408.
461
Akgündüz ve Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, s.157.
462
Alderson s. 95.
112
Kanunî (Muhibbî):
Ey demâdem mazhar-ı tuğyân-ı isyanım oğul
Takmayayım boynuna hergiz tavk-ı fermanım oğul
Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezid Hânım oğul
Bî günahım deme bârî tevbe kıl canım oğul…463
Sarı Selim olarak da anılan II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası
Cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman'ın ölüm haberi üzerine İstanbul'a gelerek, 30
Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçti. Sarı Selim daha önceki Osmanlı
Sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdardı.
463
Solakzâde, 521-533; 545-566; Âli, Künh'ül-Ahbâr, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk.363/a vd.; Ahmed
Refik, "Konya Muharebesinden Sonra Şehzade Sultân Bayezid'in İran'a Firarı", TOEM, nr.36, sh. 705-
727; Ogier Ghiselin de Busbeq, Türkiyeyi Böyle Gördüm, (haz. Aysel Kurutluoğlu), Tercüman 1001
Temel Eser, İstanbul ty, sh.37-40; Uzunçarşılı, "Babasından Sonra Saltanatı Elde Etmek İçin Kardeşi
Selimle Çatışan Şehzade Bayezid'in Amasya'dan Babası Kanunî Sultân Süleyman'a Göndermiş Olduğu
Ariza", Belleten, c. XXIV, sayı 96(1960), sh. 597-600; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 142-
146; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 401-408; Akman, Kardeş Katli, sh. 84-98; Peçevî, Tarih, sh.
300-305; 341-342; Mustafa İsen, Acıyı Bal Eylemek, Türk Edebiyatında Mersiye, Ankara 1993, sh. 125-
165.
113
Sultan İkinci Selim'in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasi çekişmeler yaşandı.
Sokullu Mehmet Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve 15 yıl sadrazamlık
yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.
Cihan İmparatoru Kanunî Sultan Süleyman ve sevgili eşi Hürrem Sultan'ın tek
kızı464 ve 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde etkileri olmuş bir
hanım sultandır.
Kanunî’nin saltanatının ikinci yılında dünyaya geldiği kabul edilen (H. 928 –
M. ve babasının büyük sevgisine mazhar olan sultana iddialı bir isim verilmiştir. İsmi,
Mihrimâh, Mihrümah veya Mihrmah şeklinde yazmıştır. Farsça’da Mihr güneş, Mâh ay
manasına geldiğinden, ismin en uygun telaffuzu “güneş ve ay” anlamında Mihrümâh
olmalıdır. Ancak yaygın kullanılışı Mihrimah’tır. Hanım Sultan’a bu isim, muhtemelen
güzelliği dolayısıyla verilmiştir.465 Mihrimah Sultan, Avrupa’da “Camaria” adıyla
tanınmaktadır.466
464
Kanunî’nin kız evlatlarını Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları kitabında, sayfa 38’de: “Alderson:
Kanunî’nin üç kızı olduğunu, bunlardan ikisinin adının bilinmediğini, birisinin Müezzin zade Ali Paşa ile
evlendiğini” yazmaktadır.; sayfa 39’da ise: “Raziye Sultan: Kanunî Sultan Süleyman’ın kızıdır. Yahya
Efendi türbesinde yatmaktadır. Sandukası önündeki levhada “Tasasız Raziye Sultan”ın, Kanunî Sultan
Süleyman’ın kerimesi ve Yahya Efendi Hazretlerinin manevi evladı olduğu yazılıdır.” diye yazmaktadır.
Diğer kaynaklardan bazılarında da Sultan Süleyman’ın, Mihrimah’tan başka kız evladının olduğu
yazılıdır. Ancak bir yaşına gelmeden öldüğü veya küçük yaşta öldüğü belirtilmektedir.
465
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s. 110.
466
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s. 111, Selmin Kangal, Savaş ve Barış, XV-XIX. Yüzyıl Osmanlı-
Lehistan Münasebetleri, Vakıflar Dergisi, Ankara 2006, Özel Sayı, s.110.
114
Kanunî Sultan Süleyman’ın sekiz oğlu olmuş, üçü çocuk yaşta ölmüştü.
Rivayete göre Raziye ve Mihrimah isimli iki kızından da Mihrimah Sultan hayatta
kalmıştı. Babasının biricik kerimesi, annesinin saraydaki sırdaşı olan küçük Sultan,
Osmanlı’nın zirvede olduğu dönemde dünyaya gelmişti. Saraydaki cariyelere ve
devşirme çocuklara bile çok iyi bir eğitimin verildiği asırda, Hükümdarın biricik kızının
eğitimi de elbette en üst düzeyde olmuştur. “Kanunî Sultan Süleyman’ın hayatta kalan
tek kızı olması dolayısıyla babası tarafından çok sevilen Mihrimah Sultan annesinin
nezaretinde çok iyi bir biçimde yetişip eğitim gördü.”468
467
Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, s. 39.
468
Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, s. 38.
469
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s. 110
470
Uluçay, Padişahın Kadınları ve Kızları, s. 39.
115
Mihrimah Sultan daha da özeldi. Annesi Sarayda sözü dinlenilen, Padişahın bir
dediğini iki etmediği nikâhlı eşiydi. Hürrem Sultan, -o zamanın adetlerinden olan-
kızının evlendikten sonra eşiyle birlikte eyalete gitmesini veya başka bir yere
taşınmasını bile istememiş, biricik kızını yanından ayırmamıştı. Evlenme çağına gelen
Mihrimah Sultan’ın, Diyarbekir Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlenmesi uygun
görülmüştür. Kanunî, Paşa’yı İstanbul’da eğitimi sırasında tanımış ve ona önemli
görevler vererek makamını yükseltmiştir. Rüstem Paşa’yı, Mihrimah Sultan’a
yakıştıramayanlar olmuştur. Yazılanlara göre, yaşça büyük olan ve yakışıklı olmayan
Paşa, bununla birlikte muktedir ve dirayetli bir askerdi.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, damad adayı hakkında cüzzamlı olduğu
dedikoduları çıkarılmış, padişah da bunun doğruluğunu öğrenmek için Hassa
doktorlarından birini Diyarbekir'e göndermiştir. Doktor, Rüstem Paşa'nın üzerinde bit
tesbit etmiş, cüzzamlıda bit bulunmayacağı için onun cüzzamlı olmadığını bildirmiştir.
Ancak bu rivayetin doğru olmayıp daha sonraki siyasî çekişmelerin geç tarihli
kaynaklara bir yansımasından ibaret bulunduğu söylenmektedir.471 Rüstem Paşa’nın
cüzzamlı olduğu iddiaları ile üzerinde bit bulunması vakası pek çok kaynakta
geçmektedir. 472
Mihrimah Sultan ile Rüstem Paşa'nın düğünü 4 Aralık 1539’da (23 Receb
946), Şehzade Bayezid ve Cihangir'in sünnet düğünleriyle birlikte yapılmıştır.473
Mihrimah Sultan’a gelinceye kadar evlenen padişah kızları İstanbul dışına giderlerdi.
Ancak Kanunî ve Hürrem Sultan kızlarının yanlarından ayrılmasını istememişlerdi.
Mihrimah Sultan’dan sonra artık eşleri taşra görevine gitse bile sultanlar İstanbul’da
kalmışlardır.474
471
Mustafa Kaçar, “Mihrimah Sultan”, T.D.V.İ.A., c. 30, İstanbul 2005, s.39-40
472
Peçevi Tarihi, c. I, s. 22.
473
Kaçar, s.39-40; Altınay, Kadınlar Saltanatı, s.39-40.
474
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan, s. 112
475
Kaçar, s.39
116
durumdan yararlanmış, mektuplarında bir isteğinin yerine getirilmesi için “Hele cariyen
Mihrimah’ın yüzü suyuna, benüm devletüm” diyerek, Padişahın kızına olan
duygularından faydalanmak istemiştir. Haseki’nin bu davranışı Kanunî’nin kızına karşı
beslediği şefkat ve muhabbetin bir delili kabul edilebilir.476
Ancak daha yaygın olan kanaat; annesinin ölümüne kadar Şehzade Bayezid’in
veliaht olması için çalışan Mihrimah Sultan’ın 1558’de (H.965) Hürrem Sultan’ın
ölümü üzerine sarayda nüfuzu daha da artmıştır. Kanunî Sultan Süleyman kızını
yanında tutarak her konuda onunla görüşmüştür. Mihrimah Sultan kocasıyla beraber
Şehzade Bayezid’i desteklemeyi sürdürmüş fakat Şehzade Bayezid’in kayıtsız tutumu
üzerine Şehzade Selim’in yanında yer almıştır.479 Bu tutumu Şehzade Selim’le arasının
bozulmasına sebep olmamıştır. Kardeşi Padişah olunca onu tebrik eden Mihrimah
Sultan, Selim’e tahta çıkınca acil ihtiyaçlar için 50.000 altın borç vermiştir.480
pek saygı görmüş ve Hala Sultan diye anılmıştır. Eski Saray’da yaşamış ve kendisine
yüksek dereceden maaş bağlanmıştır. 481
481
Kaçar, s.40.
482
Fuat Carım, Kanunî Devrinde, İstanbul, İstanbul 1964, s.34-36; Uluçay, Harem II, s.17; Alpgüvenç,
İki Hanım Sultan Hürrem ve Mihrimah, s. 132-133.
483
Kaçar, s.40
484
Nejat R. Uçtum, “Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kralı II. Zigsmund’a Yazdıkları
Mektuplar”, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Belleten 1980, Sayı 176, c. 44, s. 707 (Mehmed Süreyya,
Sicilli Osmanlı Tarihi, I, 83’den alınmıştır.); Afyoncu, T.D.V.;.A., s.290.
485
Uçtum, Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kralı II. Zigsmund’a Yazdıkları Mektuplar, s. 707;
Zülfikar Cangüzel, “Mihrimah Sultan’ın Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde Bulunan Vakfiyelerinin
Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi, SBE, Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1989,
s.3.
118
Vefat tarihi hakkında net bir kayıt 486 olmasa da 21 Ocak 1571’de ölen Piyale
Paşa’dan birkaç gün sonra aniden rahatsızlanarak öldüğü ve yaşının da 56 civarında
olduğu tahmin edilmektedir. 487 Süleymaniye Camii’nin kıble tarafındaki haziresinde
babasının yanındaki türbesine defnedilmiştir.488
Mihrimah Sultan için aşırı dindar ve zengindi tabiri kullanılmıştır. 16. Yüzyılın
en zengin kadını olduğunu yazanlar da vardır. 489Müneccimbaşı, kendisinden “âkıle ve
sâhibü-l hayrât olduğu için pederi tarafından çok sevildiğini” yazmaktadır.490 Gerçekten
de Sultan, İstanbul’dan Mekke-i Mükerreme’ye kadar pek çok yerde sosyal hayat için
lüzumlu eserler yaptırdığı gibi Surre Alayları ile Mekke ve Medine’deki ihtiyaç
sahiplerine verilmek üzere binlerce altını da nakit olarak göndermiştir.
Mihrimah Sultan, Mimar Sinan’a, Üsküdar'da iskele karşısında iki minareli bir
cami, çeşme, medrese, sıbyan mektebi ve kervansarayın yanı sıra (H. 954/M. 1547)
Edirnekapı'da tek minareli bir cami, bir çeşme, bir medrese, bir mihmansaray, 492 sıbyan
mektebi ve bir çifte hamamdan oluşan bir külliye inşa ettirmiştir (H. 973/ M. 1566).
Edirnekapı'daki hayratına su temin etmek için Zincirli suyu da denilen Mihrimah suyu
tesisini yaptırmıştı. Ayrıca bu vakıfların birer imareti bulunmaktadır. Mekke'de Ayn-ı
Zübeyde suyollarını tamir ettirmiş ve bu iş için 500.000 altın harcamıştır.
486
O sırada İstanbul’da bulunan Alman seyyahı Stephan Gerlach’a göre 25 Ocak 1578’dir. Kara
Çelebizade, Selaniki Tarihi’ne (s.57) dayanarak, tarihi Zilkade 948 (Şubat-Mart 1542) olarak
kaydetmiştir. Uçtum makalesinde, Gerlach’ın tarihini zikreder.
487
Alpgüvenç, İki Hanım Sultan Hürrem ve Mihrimah, s.147
488
İslam Ansiklopedisi, c.30, s.40; Alpgüvenç, s. 147
489
İbrahim Pazan, Padişah Anneleri Eserleriyle Valide Sultanlar, Bâbıâli Kültür Yayınevi, İstanbul 2007
(I. Baskı), s.67.
490
Aksun, c.I, s.374; Alpgüvenç, s.147
491
Cangüzel, s.4.
492
Mihmansaray: Misafirlerin ağırlandığı daire, misafirhâne.
119
493
Zinkeisen, s. 64-65; Uçtum, Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kralı II. Zigsmund’a
Yazdıkları Mektuplar, s. 707.
494
Kaçar, s. 40.
495
Uçtum, Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kralı II. Zigsmund’a Yazdıkları Mektuplar, s. 706.
496
Cangüzel, s.36.
120
497
Bu konu ile ilgili yazışmalar Zamanın Tanıkları Mektuplar bölümünde ayrıntısıyla verilmiştir.
498
Danişmend, c.II, s. 342; Alpgüvenç, İki Hanım Sultan Hürrem ve Mihrimah, s.137. Malta Seferi ile
ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
2009, s.164
121
IV. BÖLÜM
499
Uluçay, Haremden Mektuplar I, s.5-6.
500
Uluçay, Haremden Mektuplar I, s.44-47.
122
Valide Sultanın oğluna yazdığı diğer bir mektupta ise Yavuz’un Mısır Valisi
olarak tayin ettiği Hayr-Bey’in Rodos kuşatması sırasında öldüğü ve kızlarının yardıma
ihtiyacı olduğu anlatılmaktadır. Buradan anladığımız kadarıyla Valide Sultan, padişaha
ihtiyaç sahipleri bilgi veriyor ve gerekenin yapılmasını istiyor.
501
Uluçay, Haremden Mektuplar I, s. 77, (Topkapı Arşivi No. E. 10292)
502
Uluçay, Haremden Mektuplar I., s. 78
123
Yine Hafsa Valide Sultan, oğluna yazdığı bir diğer mektupta, Gülruh Kadın’ın,
oğlu Alemşah’ın504 ölümünden sonra torunlarına baktığı ancak Gülruh Kadın’ın
ölümüyle birlikte zor durumda kalan çocukları için yardım istediği yazılıdır.
503
Uluçay; Haremden Mektuplar, s. 79 (Topkapı Arşivi No. E. 10292)
504
Şehzade Alemşah, II. Bayezid’in Gülruh Kadından olma oğludur. Yavuz Sultan Selim’in kardeşidir.
Valiliği sırasında Manisa’da vefat etmiştir.(M.1503-1504).(Cevdet Yakupoğlu, II.Bayezid’in Oğlu
Şehzade Mahmud’un Hayatı ve Faaliyetleri, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt 6, Sayı 12, 2010, s. 319–339’den alınmıştır.)
505
Uluçay; Harem’den Mektuplar, s. 80 (Topkapı Sarayı Arşivi no E 10292).
124
506
Uluçay; Harem’den Mektuplar, s. 82’de kitabın yayınlanmasından sonra bir mektup daha bulunduğu
yazılıdır.
507
Hürrem Sultan’ın, Sultan Süleyman’a gönderdiği mektuplar Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunmuş ve
günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Hatta bu çalışma görsel açıdan da zenginleştirilmiş ve çeşitli yerlerde
sergilenmiştir. Biz de yapılan bu sadeleştirmeleri tezimizde kullanmayı uygun gördük. Orijinalleri
Topkapı Sarayı’nda bulunan Milli Arşiv’de mektuplar, arşiv uzmanları Şefik Kanyılmaz, Rıfat Varol,
Orhan Özdil, Eyüp Aşık, Mehmet Güneş, Mustafa Özbek tarafından aslına sadık kalınarak sadeleştirilmiş
ve 70x100 ebatında foto bloklara basılarak sergilenmiştir. Sergide Hürrem Sultan tarafından Sultan
Süleyman’a yazılan, çoğunluğu 1530-1545 yılları arasında kaleme alınmış 7 adet mektup ile Pargalı
İbrahim tarafından Hatice Sultan’a yazılan 10 adet kişisel mektup bulunmaktadır. Bunların yanı sıra
sergide I. Abdülhamid’in de bir mektubuna yer verilmiştir.
125
Hürrem Sultan, yazdığı mektuplarda kendisinden söz ederken zayıf, fakir cariye,
çirkin yüzlü gibi ifadeler kullanmış ve bu sayede alçakgönüllü olarak gözüküp
Kanunî’nin duygularına seslenmiştir. 508 Sultan Süleyman’a hitab ederken ise; Canım
paresi Sultanım, Sevgili Şâhım, Benim yüzü Yusuf’um, Latif nâzenin Sultanım, Benim
canı azizim diyerek sevgisini ve iltifatlarını sıralamıştır. Hürrem Sultan ayrıca
mektuplarında evlatlarının isimlerini zikrederek eşine olan hasretlerini dile getirmiştir.
“Mektubu şerifiniz okunduğunda bendeniz Mir Mehmed ve cariyeniz Mihrimah ağlarlar
ve firkat ederler. Onların ağlamaları beni deli kılmıştır…”509
508
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, Şaka Basımevi, İstanbul 1950, s.33
509
Mektup:1
510
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 82.
511
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 83. Mektup:2
126
Mektup: 1
Beyt:
Beyt:
İmdi benüm sultânum, bu kadar yeter, cânuma tesîr ziyâde oldı. Husûsâ
mektûb-ı şerînüz okundukda; bendenüz, Mîr Mehmed ve câriyenüz
Mihrimah, giryeler ve firkatler ederler. Anların giryeleri hod beni deli
kılmışdur. Heman güyâ ki arada matem vardur. Sabıkâ benüm sultân
bendenüz. Mir Mehmed ve câriyenüz, Mihrimâh ve Selim Han ve Abdullah
enva’i selâmlar edüb, gubâr-ı pâyinüze yüz sürerler. Ve ba’dehu paşaya
küstüğümden istifsâr buyurulmuş, inşâallahu Teâlâ mülâkat müyesser olur
ise ol işidilür. Hâliyâ biz dahı Paşa’ya selâmlar ederüz; kabul kılalar. Bâki
sa’âdet-i dâreyn mukarrer bâd.
El-fakîrü’l-hakîr
Câriyenüz Hurrem
Öyle nam sahibi ki sabah rüzgarı gibi merhamet arttırıp saçar, öyle
selam ki, gönül kapan şeker dudaklıların kavuşması gibi, öyle dualar ki,
âşıkların avazı gibi yanık, öyle övgüler ki derunî arzuların ve kalbin
meyillerinin sözleri gibi ateşi şulelendirir, öyle arzular ki melek
görünüşlülerin giysileri gibi sonsuz, öyle kalb safiyetleri ki sanki safa nuruyla
nurlanmış selvi boyluların yanakları gibi, öyle mensup olmalar ve
bağlanmalar ki lale yanaklıların sümbül gibi vefa kokularıyla kokulanmış,
öyle yakarışlar ki başı göklere uzanan sancağın alemi gibi, öyle medihler ki,
kendisinden yardım istenen Allahu Teala hazretleri katında mücahidlerin
“Allah Allah” nidaları gibi makbul. Parlak tesbihler edici zühre kafileleri ve
hararet ve ışık verici ah yüklerini mülkün sahibi yüce Allah’ın armağanı ve
ebedi kalınacak yere ait hediyesi kıldıktan sonra cihanı süsleyen nurlu
kalbine hitaben derim ki; kendisi orada bulunmakla şereflenmiş olan yer
benim yanık gözlerim ve mutluluk ışığımın sermayesi, gizli sırlarımın
vâkıfıdır. Gamlı gönlümün yatıştırıcısı, yaralı kalbimin merhemi o kimsedir
ki; onun aşkı gönül tahtımın sultanıdır. Her ne kadar cihanın saadeti isem de,
onun da kölesiyim.
512
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 36-40. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Nr: E. 5662.
129
Yüzbin kere yanmış sine ile arz olunur ki; benim Firdevs
cennetinin goncası sultanım! Bu biçarenin bulunduğu taraftan zerre kadar işin
iç yüzünü araştıracak olursanız; “Ey Allah’ım! Ey yardım yetiştiren! İyilik ve
ihtimam sendendir” o gün ki; yakıp yıkan gaddar felek benim gibi bir dertliye
zulmedip, canıma türlü türlü ayrılık hançerleri saplayıp ve benim miskin
gözümün yaşına bakmayıp, kıyamet gününde hesabın sorulacağını
düşünmeyip, siz yüce ve ebedi cennetin goncasını benden ayrı düşürdüyse,
rahatım zahmete, şahlığım tasaya, hayatım mahva yüz tutup, gün be gün
feryadı figanımdan insan ve cinler yanıp tutuşmuş olup, ihtimaldir ki
gözyaşıma Allah’ın inayeti yetişip, hayatımı gene bana kavuşmayı mümkün
ve kolay kılıp, bu kadar ayrılığımdan, yabanda kalışımdan beni esirger. Ey
Alemlerin Rabbi!
Beyt:
Beyt:
130
Beyt:
İkinci mektupta, Hürrem Sultan yine Kanunî’ye övgü dolu sözler ve beyitlerle
seslenmektedir. Mekke’den, Peygamberimizi rüyasında gören bir kişinin geldiğini ve
kendisinden, üzerinde ayetler ve dualar bulunan bir gömlek hazırlamasını ve bunu
513
1526 senesi yazılsa gerek. El yazısı değil.
131
Mektup: 2
“Sultânum Pâdişâhum,
Beyt:
niyâz birle selâmlar edüb, mübarek başmağınuza yüz sürer. Bâki sa’âdet
dâreyn mukarrer bâd bi-Rabbi’l-ibâd.
El-Fakirü’l-hakîr
Câriyenüz Hurrem
“Sultanım Padişahım;
Öyle dualar ki onun bahçeleri aşık ile ma’şuk çehreleri gibi işveli
nazlı, muhabbet çiçekleri değerinde tam ve kusursuz bir güzelliğe sahip… ve
öyle övgüler ki, şevk verici şarap ile dopdolu gam yükü taşıyan gözlerinin akı
gibi. Seher vaktinde dert çekenler ve ah u figan edenler kafilesi, hasret
köşesinde ve ayrılıkla derunu ah u enin yükü yüklenmiş olarak saadetimin
yıldızı sultanıma ithaf ettikten sonra, mihnet köşesinde şaşkın, hasret
köşesinde kimsesiz ve dermansız kalmış bu biçare tarafından “Allah-u Teâlâ
mutlaka azametli yaratıcıdır” kavli gereği, lütuf dalgaları ve nimet ve kerem
ihsanları olup; sonsuz bir padişahlık denizinin ve Hüsrev misali ucu bucağı
olmayan lutfunuzla sizin hatırınıza getirip, bu dert çeken hasretinizin halini,
zerre kadar araştırıp, çektiğim gamın kokusundan haber alma lutfunda
bulursanız; ben her iki cihan gibi alemi yaratan Hakk’ın yarattıkları arasında
aranıp tanınan biri idim. Ömrümün baharı olan gençliğim inciler dizen
padişahlığınız ve hatır gönül tedavisinde rağbet edilen şanınız; yani saadet
zamanı olan hamiyetperverliğiniz üzere kıyas buyurulsun. Amma bu asrı
514
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 44-46. 1526 yılında yazıldığı tahmin edilmektedir.
(El yazısı değil.) Topkapı Sarayı Arşivi nr: E. 5426
134
kaydaka(?) gibi kılıp miskin canını boğmayı yüz dert ile kasdetmiştir ki;
açıklamasında diller şaşırıp, kalemlerin dili mest olur. Bu derde gönüller ve
sineler dayanamaz. O selvi boylunun sohbetini bu miskin gönüle hatırlatıp,
bu sayede gönül teselli edilip, ayrılıkta kalmış iniltili ömür ondan tam
manasıyla hayat bulur. Allah’a çok şükürler ki gönlümü ayna gibi kılıp, her
an ve her lahzada o şerefli hayal, o padişahın boyu posu ve şeker saçan
kelamınızı o aynanın içinde bana nasip kılıp biraz can verir.
Beyt:
515
Bu cümle Kur’an-ı Kerim’de Abese Suresi, 13-14. ayette geçmektedir
135
gömlek biç de ben ona gazada giydireyim. Ol kişi emre uyup vasiyeti yerine
getirdi. Bunu Şehristani teftiş etti; sonra Emre Koca’ya götürdü. Emre Koca
dahi bize gönderdi. Ben de size gönderdim. Allah-u Teala aşkına ve
Rasulullah hürmetine onu giymemezlik yapmayınız.
Üçüncü mektupta, bir buçuk aydır padişahtan haber gelmediği için üzülen
Hürrem Sultan, ızdırabını dile getirmiş, Sultan Süleyman’dan mektup geldiğinde ölü
bedene can gelir gibi tazelendiğini, mutlu olduğunu anlatmıştır. O, Padişahın kendisine
beş bin altın gönderdiğini, mübarek bıyığından bir tel gönderse bu hediyenin altından
daha kıymetli olacağını yazmıştır.
Mektup: 3
“Hazret-i Sultânum
Yüz yere koyub Hâk-i pây-i sa’âdet penâhınız pûs [bûs] etmeden
sonra, benüm devletüm güneşi ve sa’âdetüm sermâyesi Sultânum, eğer bu
firâkın odına yanmış, ciğeri kebâb, sinesi harâb, dîdesi pür-âb, gicesi
136
yalan degül, bir hafta iki hafta geçe, ulak gemliye âlem gulguleye gelür.
Dürlü dürlü sözler söylenür. Heman ben kendü nefsim için isterüm
sanmayınuz. Mîr Mehmed Hânuma, Selim Hânuma bir bir dualar ve
senalar edüb mübârek gözlerin öperüm ve ba’dehu Bâyezid bendenüz,
Cihâgir bendenüz, Mihrimâh câriyenüz hâk-i pâyinüze yüz sürerler.
Efendülerin ellerin öperler. Gülfem câriyenüz ve Dâye câriyenüz hâk-i pây-
i şerîfünüze yüzler sürerler, kabul oluna.” 516
“Hazret-i Sultanım;
516
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 50-52. El yazısı. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi No:
E-5038 (Irakeyn seferinde yazılması muhtemel)
138
Hürrem Sultan eşine yazdığı mektuplarda önceleri kendi çocukları ile birlikte
Şehzade Mustafa’dan da selamlar yazarken daha sonraları ondan söz etmemiştir. 1535
Irakeyn seferi esnasında, Sultan Süleyman’a yazdığı mektupta, Cihangir’i ismen
zikretmiş ve omzundaki rahatsızlıkla ilgili malumat vermiştir. Barbaros Hayrettin
Paşa’nın Tunus seferinden de Padişaha hayırlı haberler gönderdiği mektubunda
Sadrazam İbrahim Paşa’ya da selamını bildirmekte ise de517 seferden döndükten sonra,
İbrahim Paşanın iskat ve idamı için, padişah üzerindeki büyük tesir ve nüfuzunu
kullandığı muhakkak gibidir. 518
517
Topkapı Sarayı Arşivi nr. 6036
518
Bkz: Hammer, aynı eser s. 233; Ayrıca bkz: Chesneau, Jean; Le Voyage de Monsieur d’Aramon
(Ammabsedeur Pour Le Roy en Levant Paris 1887), Slatkine Reprints, Geneve, 1970
(http://books.google.com.tr/books 25.06.2012)
139
Mektup: 4
“ Sultânum Hazretleri,
Beyt:
sevindüm ki, heman Hakk Teâlâ bilûr. Allah u Teâlâ ve tekaddese ömrünü,
Devleti’ni ziyâde eylesün. Bir yerine bin versün. Benim Sultânum vallâh
billâh mübârek gönlünüze gelmesün ki, ben kulları tamam isterüm. Vallâh
siz bilürsiz benüm cânum razı olmaz, bir nesnecik murâdımca olmayınca.
Vallâh yalnız hemen mutbah harcına elli bin akçam gitti. Bakiyyesin
kendüme harçlığa alıkomadım. Andan sonra benüm cânum pâresi gözüm
nûrı, gönlüm sürûrı Sultânum, mübârek zikrünüz göndermişsiz. Vallâh
ziyâde şâz-ı azîm oldum. Hakk Teâlâ sizleri iki cihânda sevindirsün. Eğer
oğlancuklarun tarafından istifsâr eylersenüz; erenler himmetiyle eyü hoş,
heman mübârek başmağunuza yüz sürüb mübârek cemâlinüze
müştâklardır. Hakk Teâlâ nasib ede Cihangir’in omuzundan ötürü
sorarsanuz; Mamul-oğlu’nun yakısından konurdı, şimdi hele baş verdi,
inâyetullâh ile deşildi. Şimden sonra eyücedir. Heman hayır işletir duâdan
ferâmûş etmiyesiz. Eğer imam hocadan ötürü sorarsnız heman bir
meyyitdür, ne ölü ve ne diri, şöyle yatur. Şimdi boğazı işlenür iki (de) birde
solumaz, heman onun halin Allah’dan gayrı kimse bilmez. Elhamdülillâh
benüm Sultânum ötede Paşadan dahi hayır haberler işidilür. Hemişe hayır
haber işüdilsün. Kılıcınuz üstün olub düşmanlarınuz makhûr olsun. Bâki
vesselâm bi-Rabbi’l-ibâd.
“Sultanım Hazretleri;
519
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 54-57. Topkapı Sarayı Arşivi nr. E-6056.
141
Beyt:
520
El yazısı.
142
Mektup: 5
“Hazreti Sultânum,
“Hazreti Sultanım;
Yüz bin ayrılık hasretiyle selamlar dualar edüb mübarek elinizi bûs
ettikten sonra; benim devletim, sultanım, eğer bu hazretiniz ateşine yanmış
cariyeniz canibinden zerre denli sual ederseniz. Hakkın inayetiyle, erenler
himmetiyle iyi, hoş, selamet üzere olup, devam-ı Devleti’nizde İznik yanında
Dikilitaş yanında konup, Mekke’den hacılar geldi, onlar ile Hazretinize
mektup gönderdim. Hemen muradım odur ki, sizin sağlığınız haberin öğrenip
sevinmektir. Şimdi benim canım paresi devletim, saadetim, mübarek mizacı
şerifiniz nasıldır? Lütfunuzdan gah be gah bu cariyenize ilam buyurursanız;
zira Allah biliyor ki ayrılığınızdan yüreğim yanıp, yakılıp pürhûn olmuştur.
Gece ve gündüz Hakk Teâlâ dergahından dilerim ki, yine mübarek cemalinizi
görüp ayağınızın tozuna yüzümü sürmek nasip ola. Ve ayrıca Bayazid
521
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi No: E-6056
522
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 59-60. Topkapı Sarayı Arşivi nr. E 11480. (El yazısı)
143
Bu mektubun metninde Hürrem Sultan, eşine övgüler dizmiş, ona olan hasretini
dile getirmiş, Padişah’a ve Cihangir’e selamlar göndermiştir. Mektubun farklı yerlerine
yazılan eklerle çeşitli konular yazılmıştır. Rüstem Paşa’nın cezalandırılmaması,
habercilerin gönderilmemesi gibi istekelerde bulunmuştur.
Hürrem Sultan, İbrahim Paşa’nın katlinden sonra siyasi işlere daha çok karışmış
ve padişahın en mahrem müşaviri olmuştur. 1537’de Avlonya seferi esnasında padişaha
gönderdiği mektupta,524 İstanbul civarındaki salgın hastalık hakkında malumat
verdikten sonra, vaziyetlerine dair haber gecikince, şehirde türlü şayialar çıktığını
bildirmekte ve “Bir hafta - iki hafta geçer ulak gelmiye; alem gulguleye gelür; dürlü
dürlü sözler söylenir” demekte ve “Hemen ben kendü nefsim için isterim sanmayasız”
diye de teminat vermektedir. Seferde padişahın yanında bulunan çocukları şehzade
Mehmed ve Selim’e dualar edip, gözlerinden öptüğünü söylediği bu mektubunda
Bâyezid, Cihangir ve Mihrimah Sultan ile Gülfem ve Dâye cariyeleri zikretmektedir.
Mektup: 6
523
1541 veya 1549 senesinde yazılması muhtemel.
524
Topkapı Sarayı Arşivi nr. 5038
144
Kemîne Câriyen
Sağ yanında:
Arkasında:
525
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 66-67. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi No: E 5038 (El
yazısı 1548 senesinde yazılmış olabilir.)
146
Kemine Cariyen
Sağ yanında;
526
Mihrimah Sultan’ın ve Rüstem Paşa’nın kızı.
147
Arkasında:
Hürrem Sultan’ın 1548 senesinde İkinci İran Seferi sırasında yazdığı tahmin
edilen mektubunda, eşinin rahatsızlık haberini duyunca çok üzüldüğünü söylemektedir.
Ona olan hasretini dile getirirken kendisine tekrar bir haberci göndermesini ve
durumunu bildirmesini istemektedir. Padişahtan gelen mektupta, Selim’e verilecek bir
mektubun bulunduğunu söyleyen Hürrem Sultan, bunu ileteceğini yazmıştır. Kızının,
torununun, Gülfem Hatun’un selamlarını da eklemiştir.
Mektup: 7
527
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 66-67. (El yazısı. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi nr.
K-5859. Bu mektubun 1548 tarihlerinde yazılması muhtemel.)
149
şimdilik Allah’ı seversen güzel başın için yine bana bir adamla sıhhat ve
selametinizi bildirmesine himmet ediniz. Benim Sultanım, Hakk bilir o kadar
tasalandım ki, heman Allah bilir. Benim Sultanım, bu kağıdı göndermişsiniz
ki, Selim Hânıma gönder diye. Benim Sultanım kağıdınız gelmeden evvel bir
kapıcı göndermiştim, bizim Hacı Ali’ye. Benim Sultanım, emriniz üzerine
yine göndereyim. Eğer bu ayrılık ateşine yanmış cariyen tarafından
sorarsanız; şimdilik Hakk’ın inayetiyle ve Sultanım Hazretlerinin eyyam-ı
devletinde hoş ve sıhhat üzre olduğumuz mülahaza buyrula. Heman Hakk
celle a’la dergahından dilerim. Sultanım Hazretlerinin bir gününü bin edip,
yine saadetle gelip, yüzümü ayağınızın mübarek tozuna sürmek müyesser ola.
Amin Yâ Mu’în. Hakk bilir benim Sultanım, iştiyakın öylesine canıma kar
etti ki, kalemle yazmaya ve dil ile anlatmaya imkan yok. Sultanımdan ayrı
halimi Hakk’dan gayrı kimse bilmez. Benim Sultanım, canım paresi Bayezid
Hânıma ve Cihangir Şâhıma selamlar ederim. Mihrimah cariyeniz binlerce
meskenet (fakirlik, yoksulluk) ile yüzler sürüp mübarek toprağınızı öperler ve
Hüma Şah ve Gülfem cariyeniz ayağınızın mübarek tozuna yüzler sürer,
kabul oluna.”
528
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 14
150
Hürrem Sultan’a ait, Polonya Kralı II. Zygmunt August’a yazılan mektuplar ise
bu hayırkâr kadının kişiliğini, kudretini ve devlet işlerindeki maharetini gösteren
belgelerdir. 530 Mektubu Kanunî’nin ve Hürrem Sultan’ın özel ulağı olan Hasan Ağa
ulaştırmıştır. 1548 tarihinde yazılan ilk mektupta Kral’a tahta çıkmasından ötürü
tebrikler iletilmiştir. 531
529
İslam Ansiklopedisi, s. 593
530
Nimet Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, Haseki Tıp
Bülteni, yıl 8, c. 8, sayı 4 ayrı baskı, (Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Kayıt no: 46906), s.337.
531
Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, s.338
532
Taşkıran, s.338; Mektup kısaca şöyle özetlenebilir: Babasının ölümünden dolayı üzüntülerini
aktarırken, tahta geçen kral için sevinçlerini bildiriyor ve Hasan Ağa yanlarına ulaştığında ne anlatır ve ne
açıklarsa, söylediklerine inanmalarını istiyor.
533
Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, s.338.
151
açıklamaların neler olduğu bilinmese de Hürrem Sultan’ın dış ilişkilerde de söz sahibi
olduğu ve Kanunî’nin bilgisi dahilinde yazışmalar yaptığı ortaya çıkmaktadır.
535
Ez’afü’l-fakîre Hanım Sultan el-hakîre
534
Can Alpgüvenç, Hürrem Sultan’ın Lehistan Mektupları - Dış Siyasete Güç Kazandıran Haseki,
http:www.tefekkurdergisi.com sayı 46, Mayıs 2011 ( 17.09.2011)
535
Nejat R. Uçtum, Hürrem ve Mihrimah Sultanların Polonya Kralı II. Zigismund’a Yazdıkları
Mektuplar, Belleten, XLIV, 176, (Ekim 1980’den ayrı basım) s.713
152
Kral’ın cevabından sonra Hürrem Sultan bir mektup daha yazmış ve mektubun
yanında bazı hediyeler de göndermiştir. Hürrem Sultan’ın Polonya Kralına yazdığı
cevabî mektup ise şöyledir:
536
Uçtum, Hürrem ve Mihrimah Sultanların Polonya Kralı II. Zigismund’a Yazdıkları Mektuplar, s.713;
Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, s. 340.
153
kadar hayırla yad etmeyi cana minnet biliriz, dedikten sonra gönderdiği
hediyelerden bahsetmektedir.”537
537
Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, s.338.
538
Uçtum, Hürrem ve Mihrimah Sultanların Polonya Kralı II. Zigismund’a Yazdıkları Mektuplar, s.715;
Taşkıran, Haseki Hürrem Sultanın Polonya Arşivindeki İki Mektubu Hakkında, s. 344.
539
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 88.
154
Mihrimah Sultan, eşi Rüstem Paşa ile birlikte annaesi Hürrem Sultan’ın
tarafında yer alarak Bayezid’in tahta geçmesi için çalışırken; annesinin ölümü ve
Bayezid’in hırçın tavırları yüzünden saf değiştirmişti. Esasen babası da Selim’i
destekliyordu. Bu hususu babasına yazdığı şu mektuptan anlamaktayız:
540
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s.88-89, (Topkapı Sarayı Arşivi nr. E. 9186)
541
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s. 88.
155
bilür gider ola, bilmezem. Sultânum, etdiğinüz güzel yüzden gayri olmaz.
Allahu Teâlâ bir günün bin eylesün. Dâr kirasın virüb, kış harcın, arpa,
saman inâyet uyurdunuz. İnşallah aklın başına devşirüb gide. Benüm
Pâdişâhum. Allahü Teâlâ hayırlara vire. Emr-i şerîfün üzre bir muhkem
kâğıd dahi yazdum, denmedik söz komadum, inşâallah nasihat kabul ide,
iyilikler ile sancağa gide. Sultânum, sa’âdetlü Pâdişahum, heman yollayın,
Sultânum Hazretlerinin mektûb-ı şerîfile amel edüb emrinüz duta.
Sa’âdetlü Sultânum, vallâhi hayrân-ı sergerdânum, bilmezem ne
diyeceğüm… heman sa’âdetlü sultânum kâğıdı kati yavaşlık ile yazmıyasız,
bir mikdar pekçe yazasız, Sultânum yavaşlık ile dahı yazın, âhirinde pekçe
yazun. İnşâallah emr-i şerîfin duta. Ben câriyene gelen kâğıdları istemişsiz,
benüm Sultânum bana gelen kâğıda nesne yokdur, yine evvelki sözdür,
emr-i şerîf üzre kâğıdları gönderdüm…”542
542
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s.89, (Topkapı Sarayı Arşivi No: E.5859)
543
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s.88-89, (Topkapı Sarayı Arşivi No: E.5859)
156
544
Topkapı Sarayı Arşivi No: E.5859.
157
Mektupta Yeniçeri Ağasının evine bitişik bir evin satın alınması ve bu konuda
Mihrimah Sultan’ın aracı olduğundan bahsedilmektedir. Mihrimah Sultan ise babasına
yazdığı mektupta bunun doğru olmadığını anlatmaktadır.
545
Uluçay, Harem’den Mektuplar, s.91, (Topkapı Sarayı Arşivi No: E.5859)
546
Uluçay, Osmanlı Sultanlarına Aşk Mektupları, s. 68-69.
547
Topkapı Sarayı Arşivi No: E.5859.
158
SONUÇ
Annesi Hafsa Sultan’ın, oğlu üzerinde başta yetişmesi olmak üzere çok önemli
bir tesire sahip olduğu inkâr edilemez. Oğlu sancağa çıkınca onunla birlikte gitmiş ve
oğlunun haremini ömrünün sonuna kadar idare etmiştir. Hafsa Sultan, hanedan ailesinin
yönetimi hususunda olduğu kadar, zor durumda kalan yakınlarına yardım etme gibi
konularda da Padişah’ın aldığı kararlarda etkili olmuştur.
Mihrimah Sultan, babasının tek kız evladı olarak aldığı terbiye ve iyi eğitimle
tam bir Hanım Sultan olarak yetişmiş, büyüdüğünde annesinin en önemli desteği
olmuştur. Kanunî, kızının fikirlerine değer vermiş ve bilhassa Hürrem Sultan’ın
vefatından sonra kızı adeta onun danışmanı olmuştur. Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa ile
evlendirilmiştir. Fakat padişah kızlarının evlenince, eşlerinin beylerbeyi olarak İstanbul
dışında görevlendirilmeleri geleneğine uyulmayarak, payitahtta kalmıştır. Rüstem Paşa
Diyarbekir Beylerbeyliğinden alınmış ve Kubbe Veziri olarak Sarayda
görevlendirilmiştir. Sonrasında Veziriazam olmuş ve iki dönem halinde 13 sene
sadrazamlık yapmıştır. Rüstem Paşa’nın da eşi Mihrimah Sultan ve kayınvalidesi
Hürrem Sultan’la birlikte hareket ettiği pek çok tarihçinin genel kanaatidir. Hatta
Hürrem Sultan’ın, Şehzade Mustafa’nın ölümünün ardından, görevinden alınan Rüstem
Paşa’nın cezalandırılmaması için Padişah’a mektup yazdığı bilinmektedir. Mihrimah
Sultan, Şehzade Selim ve Bayezid arasındaki mücadelede etkin bir rol oynamıştır.
Babasının isteği doğrultusunda kardeşleriyle yaptığı yazışmalar ve bu yazışmalarla ilgili
Padişah’a verdiği bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz, kişiler söz konusu olduğunda kesin yargılarla iyi
veya kötü şeklinde hüküm vermek doğru olmaz. Hele bizden beş asır önce yaşamış
insanlar hakkında yargılayıcı bir tavır sergileyemeyiz. Sultan Süleyman evlat katiliydi,
Hürrem Sultan entrikacıydı, Rüstem Paşa rüşvetçi ve işbirlikçiydi gibi nitelemelerde
bulunmak, tarihe mal olmuş, hayır eserleriyle ismini bu güne kadar canlı tutmuş bu
kimselere haksızlık olduğu gibi bilimselliğe de uygun düşmez.
161
BİBLİYOGRAFYA
Kitaplar
Afyoncu, Erhan, Muhteşem Süleyman -Kanunî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan-, Yeditepe
Yayınevi, İstanbul 2011.
Akgündüz Ahmet ve Said Öztürk, 700. Yılında Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları
Vakfı, İstanbul 1999.
Altınay, Ahmet Refik, Kadınlar Saltanatı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ankara 2005.
Alderson, Anthony Dolphin, (Özgün adı: The Structure of Ottoman Dynasty), Bütün
Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, Çev. Şefaettin Severcan, , Yayına hazırlayan: Mustafa
Armağan, Yeni Şafak Yayınları, İstanbul 1999.
Alpgüvenç, Can, Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar, Kaynak Yayınları, İzmir 2010.
And, Metin, Kırk Gün Kırk Gece, Taç Yayınları, İstanbul 1959.
Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazade Tarihi, (Haz. Nihal Atsız) MEB Yayınları, İstanbul 1992.
162
Busbecq, Ogier Ghiselin De, Türkiyeyi Böyle Gördüm, (Haz. Aysel Kurutluoğlu), Tercüman
1001 Temel Eser, İstanbul t.y.
Clot, Andre, Muhteşem Süleyman, (Çev. Turhan Ilgaz), Milliyet Yayınları, İstanbul 1994.
Danışman, Zuhuri, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi c. VII; İkinci Kısım Birinci Süleyman
(Kanunî Süleyman), İstanbul, Zuhuri Danışman Yayınevi, Yeni Matbaa, 1965.
Danişmend, İsmail Hâmi, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi c.II, Türkiye Yayınevi, İstanbul
1971.
Downey, Fairfox, Muhteşem Süleyman, (Çev. Ali Kemali Aksüt), Halk Basımevi, İstanbul
1936.
Kanunî Sultan Süleyman: Solmon le magnifique, (Çev: Enis Behiç Koryürek), MEB
Yayınları, Ankara 1950.
Eminoğlu, Kamil, “Osmanlılarda Vakıf Anlayışı”, Osmanlıda Kültürel Hayat, (Der. Fatih
Akçe), Işık Yayınları, İzmir 2006.
Es’ad Efendi, Nişancı Tarihi, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, (nr. D. 5290; E. 3362; D. 2497)
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, çev: Mehmed Zıllioğlu, Türkçeleştiren: Zuhuri
Danışman (2 Baskı), Danışman Yayınevi, c. 1, İstanbul 1971.
Gardel, Louis, Sevenlerin Şafağı, (Çev. Ümit Moran Altan), Can Yayınları, 2. Baskı, İstanbul
1998.
Hammer, J. Von, Devlet-i Osmaniye Tarihi, c. V, (Çev. Mehmet Atâ), Selânik Matbaası,
İstanbul 1330.
İbn Kemâl, Tevarih-i Al-i Osman, I. Defter, (Haz. Şerafettin Turan), TTK Yayınları, Ankara
1970.
İsen, Mustafa, Acıyı Bal Eylemek, Türk Edebiyatında Mersiye, Akçağ Yayınları, Ankara 1993.
Kandemir, Dimitri, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi (1), Çağ Pazarlama
A.Ş. 1998, (İçişleri Bakanlığı Kayıt No: 10149).
Kocatürk, Vasfi Mahir, Osmanlı Padişahları, Edebiyat Yayınevi, 6. Baskı, Ankara 1968.
Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, (sadeleştiren. Zuhuri Danışman), Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları: 609, 1000 Temel Eser Dizisi:115, Sevinç Matbaası, Ankara 1985.
Kunt, Metin, “Sultan Süleyman ve Nikris”, (Haz. Özlem Kumrular), Kitap Yayınevi, İstanbul
2007.
Kunt, Metin ve Hüseyin Gazi Yurdaydın, Türk Tarihi-2 Osmanlı Devleti 1300-1600, (Yayın
Yönetmeni: Sina Aksin), Milliyet Yayınları, İstanbul 1990.
164
Lamartine, Alphonse de, Osmanlı Tarihi I, (Çev. Serhat Bayram), Tarihi ve Edebi Eserler
Komisyonu, Sabah Gazetesi Yayınları. İstanbul 1991.
Lâtîfî, Enisü’l- Fusaha ve Evsaf-ı İbrahim Paşa, (Haz. Ahmet Sevgi), Selçuk Üniversitesi
Yayınları, Konya 1986.
Lütfi Paşa, Tevârih-i Âl-i Osman, Haz: Kayhan Atik, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri, Kültür
Bakanlığı Yayınları/2747, Ankara 2001.
Meram, Ali Kemal, Padişah Anaları, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 1997.
Merriman, Roger Bigelow, Suleiman the Magnificent, (1520-1566), Harvard University, 1944.
Miller, Barnette, The Palace school of Muhammad the Conqueror, Harvard University Press,
1941.
Mumcu, Ahmet, Osmanlı Devletinde Rüşvet (Özellikle Adli Rüşvet), Ankara Üniversitesi,
Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1969.
Ortaylı İlber, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, Bank Asya Kültür Hizmetleri No:5,
Kaynak Yayınları, İstanbul 2007.
Öztuna, Yılmaz, Başlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, Hayat Kitapları - 37, Tarih
Serisi I, VI, Hayat Yayınları, İstanbul 1965.
Pazan, İbrahim, Padişah Anneleri- Eserleriyle Valide Sultanlar-, I. Baskı, Bâbıâli Kültür
Yayınevi, İstanbul 2007.
Peçevi, İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, (Haz: Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal), Kültür Bakanlığı
Yayınları (Adnan Ötüken Kütüphanesi Demirbaş no:238196), Ankara 1981.
Peirce, Leslie P., Harem-i Hümayun, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002.
Rüstem Paşa, Rüstem Paşa Tarihi (Tevârih-i Âl-i Osman), İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi,
t.y.
Sakaoğlu, Necdet, Bu Mülkün Sultanları 6 Osmanlı Padişahı, Oğlak Bilimsel Kitaplar, İstanbul
1999.
Sander, Oral, Siyasi Tarih ( İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2007.
Severcan, Şefaettin, Kemal Paşa-zâde Tevarih-i Âl-i Osman X. Defter, TTK, Ankara 1996.
Solakzade, Mehmed Hemdemi Çelebi, Solak-zâde Tarihi II, (Haz. Vahid Çabuk), Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989.
Stircea, Viorica, Kanunî Sultan Süleyman’ın Gözdesi Hürrem Sultan, (Çev. Selim Mehmet),
Roman Dizisi:22, Milliyet Yayınları, İstanbul 1972.
Şapolyo, Enver Behram, Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul 1961.
166
Tarım, Zeynep Ertuğ, XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinde Cülus ve Cenaze Törenleri, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.
Tekinoğlu, Hüseyin, Muhteşem Süleyman Yönetim ve Liderlik Sırları, Kum Saati Yayınları,
İstanbul 2005.
Tektaş, Nazım, Kanunî (Muhteşem Yüzyıl’ın Mimarı Sultan Süleyman), Çatı Yayınları, İstanbul
2011.
Tuğlacı, Pars, Osmanlı Saray Kadınları, Türkiye’de Kadın: The Ottoman Palace Women, Cem
Yayınevi, İstanbul 1985.
Turan, Şerafettin, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, Bilgi yayınevi, Ankara
1997.
Tülbentçi, Feridun Fazıl, Hürrem Sultan, Tarihi Roman, İnkılap ve Aka Kitabevleri, 2. Baskı,
İstanbul 1978.
“Kanunî Sultan Süleyman ve Ailesi İle İlgili Bazı Notlar ve Vesikalar” Kanunî
Armağanı, Ankara 1970.
Padişahın Kadınları ve Kızları, VII. Dizi, sayı 63, TTK Yayınları, Ankara 1980.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi (İstanbul’un Fethinden Kanunî Sultan Süleyman’ın
Ölümüne Kadar), XIII. Dizi, c.II, 4. Baskı, TTK Yayınları, Ankara 1983.
Dünya Tarihi - Osmanlı Tarihi, XIII. Dizi Osmanlı Tarihi, c.II, Yirmiyedinci Bölüm
“Şehzadeler Vakası”, TTK Basımevi, Ankara 1975.
Yaşar, Hasan Ali, Dünyaya Yön Veren Osmanlı Sultanları-Kanunî Sultan Süleyman, Yasin
Yayınevi, İstanbul 2002.
Yılmaz, Ömer Faruk, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c.II, Osmanlı Yayınları, İstanbul 1998.
Yurdaydın, Hüseyin Gazi, Kanunî’nin Cülusu ve İlk Seferleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1961.
Yücel, Yaşar ve Ali Sevim, Osmanlı Klasik Döneminin Üç Padişahı: Fatih, Yavuz, Kanunî,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1991.
Zıllioğlu, Mehmed, Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.I, (Türkçeleştiren: Zuhuri
Danışman) (2 Baskı), Danışman Yayınevi, İstanbul 1971.
Zinkeisen, Johann Wilhelm, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1574-1623), (Çev: Nilüfer Epçeli,
Yeditepe Yayınları, İstanbul 2011.
Makaleler
Ahmet Refik (Altınay), “Hürrem Sultan’ın Son Seneleri”, Yeni Mecmua 32, (14 Şubat 1918) s.
109-111.
168
Bahadıroğlu, Yavuz, “Erkek tarihçilerin astığı Valide Sultan: Hürrem”, (22 Şubat 2010 tarihli
Vakit gazetesindeki köşe yazısından)
Bayat, A. Haydar, “Manisa Hafsa Sultan Külliyesi ve Darü’ş-şifası”, Türk Kültürü, c. XVI,
Ankara 1978.
Bektaşoğlu, Mustafa, “Osmanlılarda Hat Sanatı”, Diyanet İlmi Dergi, c. 35, sayı 1, Ocak-Mart
1999.
Belge, Murat, “Rüstem ile Mihrimah”, Tarih ve Toplum Dergisi, sayı 37, Ocak 1987, s.29-37.
Bilkan, Ali Fuat, “Osmanlı Hanedanının Sanat Tarihçesi”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı
4-5 Şubat-Temmuz 2000.
Gökbilgin, M. Tayyib, “Kanunî Sultan Devri Başlarında Rumeli Eyaleti Livaları, Şehir ve
Kasabaları”, Belleten, c. XX, sayı 78, TTk Basımevi, Ankara 1956, s. 247-294.
İnalcık, Halil, "Osmanlılarda Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi",
Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. 14, No: 1, (Mart 1959), s. 73.
169
İsen, Mustafa, “Oğlunu Öldürten Sultan Süleyman’ı Şiirle Protesto; Bir Rus Cadısının Sözüne
Uydun”, NTV Dergi, Şubat Sayısı, s.26-30.
Kumrular, Özlem, “İspanyol Kaynakları Işığında Kanunî’nin Alaman Seferi I: Türk Geliyor”,
Tarih ve Toplum, (Aralık-2001), Cilt 36, Sayı 216, s.27.
Özer, Deniz, “Hürrem Sultan’ın Gazabına Uğrayan Bir Sadrazam”,Türk Dünyası Tarih Dergisi,
İstanbul 1988, sayı 24, s.29.
Uçtum, Nejat R., “Hürrem ve Mihrümah Sultanların Polonya Kralı II. Zigsmund’a Yazdıkları
Mektuplar”, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Belleten, 1980, Sayı 176, c. 44, s. 697-
715 (Mehmed Süreyya, Sicilli Osmanlı Tarihi I, 83’den alınmıştır.)
Uluçay, M. Çağatay, “Ülkeler Fatihi Kanunî’nin Kalbini Fetheden Hürrem Sultan”, Tarihte
Güzel Kadınlar: Tarih Dünyası Mecmuası, Tarihi Eserler Serisi No: 3, t.y.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Kanunî Sultan Süleyman’ın Vezir-i Âzamı Makbul ve Maktul
İbrahim Paşa Padişah Damadı Değildi”, Belleten, c. XXIX, s.114 (Nisan 1965’den
ayrıbasım) TTK Basımevi, Ankara 1965, s. 355-361.
170
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Babasından Sonra Saltanatı Elde Etmek İçin Kardeşi Selim’le
Çatışan Şehzâde Bayezit’in Amasya’da Babası Kanunî Sultan Süleyman’a Göndermiş
Olduğu Arizâ”, Belleten, c. XXIV, TTK Basımevi, Ankara 1960, s. 597-600.
Behçet Ünsal, “İstanbul Türbeleri Üzerinde Stil Araştırması” Vakıflar Dergisi-16, Ankara
1982, s. 82-83.
Ansiklopedi ve Sözlükler
Gökbilgin, Tayyip, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 5, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1987.
“İbrâhîm Paşa, Pargalı, Frenk, Makbûl, Maktûl”, MEB İslâm Ansiklopedisi, İstanbul
1949.
İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, Yayın Yönetmeni: Dr. İsmail Kıllıoğlu, Hikmet Yayınları,
İstanbul 1997.
Kanar, Mehmet, Arapça Türkçe Sözlük, “Harem”, Say Yayınları, İstanbul 2009.
Mufassal Osmanlı Tarihi, Heyet tarafından yazılmıştır, Şehir Matbaası, İçişleri Bakanlığı
Kütüphanesi:6279 nolu Demirbaş D.171, c.2, İstanbul 1958.
Tezler
Baykal Ebru, Osmanlılarda Törenler, Trakya Üniversitesi SBE Tarih Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi, Edirne 2008.
Ocak, Derya, XVI. Yüzyıl Osmanlı Şenliklerinin Siyasal Boyutları ve Gündelik Hayata Etkileri,
Anakara Üniversitesi SBE, Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
2006.
Şevik, İsa, Şah Tahmasb (1524-1576) ile Osmanlı Sarayı Arasında Teati Edilen Mektupları
İçeren “Münşe’ât-i ‘Atik”in Edisyon Kritiği ve Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül
Üniversitesi, SBE, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, İslam Tarihi Bilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2008.
Tezcan, Esma, Pargalı İbrahim Paşa Çevresindeki Edebi Yaşam, Bilkent Üniversitesi,
Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Edebiyatı Yüksek Lisans Tezi, Ankara
2004.
Yastı, Mehmet, Nişancı Mehmed Paşa Tevârîh-i Âl-i Osman (1b-120a) Metin-Dil Özellikleri-
Sözlük, Selçuk Üniversitesi SBE, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Türk Dili Bilim
Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2005.
İnternet
http://www.tarihsayfasi.com, (12.02.2012)
http://www.topkapisarayi.gov.tr/ (23.01.2012)
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/ (15.12.2011)
http://www.ttk.org.tr/ ( 29.01.2012)
173
ÖZ GEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
EĞİTİM
İŞ DENEYİMİ
YABANCI DİL
İngilizce, Arapça