Professional Documents
Culture Documents
Nurdan Gürbilek
Kenan Evren, 1981 'de yaptığı bir konuşmada 12 Eylül'ü bir tıbbi müdahaleye
benzetmişti: ".. bir hastalık teşhis edilemezse, ilacı da bulunamaz. 1Iacı da bu
lunamadığı içindir ki hastalık bütün vücudu sardı. işte bu durumda iken her
zaman olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri, milletten aldığı güçle duruma el
koymak zorunda kaldı ve hastalığın tedavisine başladı. Bu hastalığın ilacı,
birlik ve beraberlik ruhunun yeniden canlandırılması ve kaybolan kanun ve
nizam hakimiyetinin tesis edilmesiydi." Evren, yapılan müdahalenin doğası
gereği demokratik olamayacağını da ameliyat metaforuyla açıklamışu: "Hangi
hasta ameliyat masasına isteyerek yatar? Ama ameliyattan sonra sıhhatine
kavuşur. işte biz de hastayı ameliyat masasına yatırdık, ameliyatını yaptık,
şimdilik iyilik safbasına gidiyor. "1
Evren 12 Eylül müdahalesini birçok kez hastalığa bulunmuş bir "çare" olarak
sundu; parlamenter sistem "felce uğramıştı", demokrasinin işleyişi "sağlıklı"
değildi. Ama "sağlık"la "ahlak" arasındaki sınır sık sık bulanıklaşıyordu;
"temiz" vatan evlatları "sapık" ideolojilerin etkisindeydi. Evren, bütün bunla
ra karşı yapılan müdahaleyi de bir sağlık tedbiriymiş gibi, tıbbi bir terimle
dile getirdi: "Acılı reçete."
* * *
* * *
Bau'nın siyasal söyleminde hastalık metaforları önemli bir yer tutuyor. Ama
sağlıklılaştırma söylemi, Batı'da yalnızca bir metafor olarak değil, toplumun
ıslahına, topluma yeni bir düzen vermeye yönelik bir dizi iktidar stratejisiyle
birlikte gelişti.3 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da iki süreç birlikte yaşandı:
Bir yandan insanların bedenleri bir muayene, bir müdahale alanı haline geldi;
tek tek hastalıklar ve bozukluklar belirlendi, normal ve patolojik olan ayrıştı
rıldı, doğum ölüm oranları ve cinsel tercihleriyle nüfusun anatomisi çıkartıl
maya çalışıldı. Bir yandan da toplum, tedavi edilmesi gereken bir bünye ola
rak görülmeye başlandı; bir vücut olarak ele alındı ve bu vücut sağlıklı bir
vücut haline getirilmeye çalışıldı. Yani, yararlı ve uysal bedenler oluşturmaya
yönelik bir sağlık bilgisi ile muayene ve tedaviye dayanan bir yönetim bilgisi
iç içe gelişti.
lendirilebilccek bir dizi tedbire denk düşer: Artık hastalık tüm kenti hedef
alan, daha genel bir kayıt, denetim ve gözetim mekanizmasını harekete geçi
rir. Toplumsal ve siyasal düzeyde de veba, tüm topluma yayılabilecek bir kar
gaşanın, her an izlenmesi gereken bir düzensizliğin, isyanların, cinayetlerin
simgesi olur. Artık hastalık toplum dışına atılmakla kalmaz, toplumsal bün
yenin tek tek bütün hücreleri sıkı bir kayıt ve gözetim mekanizmasının hedefi
haline gelir. Nitekim 18. yüzyıldan itibaren ideal konul çevreleri, çalışma ve
eğitim mekanları tasarlanırken, evlilik, gençlik ve çocukluğa ilişkin normlar
saptanıp ideal bir aile çevresinin nasıl olması gerektiği tanımlanırken, işgücü
düzenlenirken, üretken olan ve olmayan nüfus saptanıp kalabalıklara yönelik
pozitif stratejiler geliştirilirken de hastalık metaforunun, hijyeni bilgisinin ve
sağlıklılaştırma ideolojisinin yaygın bir biçimde kullanıldığı, bütün bu
müdahalelerin bir halk sağlığı söylemi etrafında meşrulaştırıldığı görülür.
* *
Hastalık ve suç kavramlarının birbirine oldukça yakın bir tarihi var. Örneğin
18. yüzyıl ortalarında Avrupa'da hapishanelerden yayılarak bütün şehri saracak
bir hastalık korkusu vardı. Zincirlerinden kurtulan suçluların bütün şehre
yayılıp hastalık bulaştırmalarından korkuluyordu. Hapishaneler ya da tımar
haneler, hem bir ahlaki yozlaşmanın kaynağı, hem de halk sağlığını fiziksel
olarak tehdit eden bölgeler olarak görülmüştü. Suçla hastalık arasındaki akra
balık hiçbir zaman tümüyle ortadan kalkmadı belki, ama 19. yüzyıl Avru
pa'sında sağlığa ve düzene yönelik bu iki tehlike arasında önemli bir kopuş da
yaşandı. Neyin suç neyin hastaJık olduğunun tespiti ya da teşhisi, neyin ceza
landırılması neyin tedavi edilmesi gerektiğine ilişkin geliştirilen ayrımlar,
"modem"liğin en önemli kriterlerinden biriydi.
Türkiye'de ise hala hastalık ile suç kavramlarının birbirinden pek fazla
aynştmldığından söz edilemez. Türkiye'deki basının uzun süre AIDS'i has
talık olarak mı, yoksa suç olarak mı ele alacağını bilememesi, bunun en
çarpıcı örneklerinden biri. Birkaç ay öncellürriyet gazetesi bir AIDS haberini
şu başlıkla vermişti: "AIDS'li Banu'ya Gözaltı". Üst başlık "Bcyoğlu'nda
Gizlendiği Evde Yakalandı", resimaltı ise şöyle: "Ameliyatla kadın olan Banu
Gök, AIDS şüphesiyle gözaltına alındı. İstanbul'da inzivaya çekildiği öne
sürülen Banu'nun kaçmaya hazırlanırken, bir operasyon sonucu yakalandığı
öğrenildi.'ı7 Terörist sözcüğünün yerini AIDS'li, l.Şubc'nin yerini Zührevi
Hastalıklar Hastanesi'nin alması dışında haberin veriliş biçimi, 12 Eylül'den
sonra yüzlercesini izlediğimiz "terörist" haberlerinden hiç farklı değil. Bir
başka örnek vermek gerekirse, Türkiye'de suçun hastalıktan kaynaklandığını
iddia eden hekimler olduğu gibi, suçun hastalığa neden olduğunu iddia eden
hekimler de var: Örneğin, birkaç yıl önce bir hekim, kamuoyuna zinanın kalp
krizine yol açtığını duyurmuştu. Hastalıkla suçun bu içiçe geçirilişi, ayrış-
42 Defter
Susan Sontag Bir Metafor Olarak Hastalık adlı kitabında, hastalığın, özellikle
de verem ve kanser metaforlarmm 18. yüzyıldan itibaren Bau edebiyatında ve
düşüncesinde ne kadar yaygınlıkla kullanıldığına işaret eder. Kitabın son
bölümünde de hastalık metaforunun politik ideolojilerde aldığı biçimlerden
örnekler verir: Kanser, frengi ve verem, Nazilerin Yahudi aleyhtarı propagan
dalarının temel unsurlarından biridir. İtalyan fütüristlerinin önderi şair Mari
netti de komünizmi "bürokratik kanserin şiddetlenmesi" olarak görür, savaşı
"dünya sağlığını" sağlayacak yegane eylem olarak selamlar. Stalin de muha
liflerini yıpratmak için benzer metaforlar kullanır. Ama bu tür bir ideolojik
söylem, yalnızca iktidarda olanlarla da sınırlı değildir. Troçki de Stalin'den
"Marksizmin kanseri" olarak söz edebilmiş, Stanilizmi kolera ve frengiye
benzetmiş, "işçi hareketinde kızgın demirle dağlanması gereken kanser"den
söz edebilmişti.8
Ama söz ile onu sarfedcnin pratiği arasındaki örtüşmezlik de önemli. Uzman
ların muhkfimları tedavi etmenin yollarını aradıkları bir dönemde, Yalçın
Küçük ceuıevindeydi.
44 Defter
Notlar:
1. Orgeneral Kenan Evren in Söylev ve Demeçleri (12 Eylül 1980-12 Eylül 1981),
Başbakanlık Basımevi, 1981, Ankara, s.339-40.
3. Michel Foucault, "18. Yüzyılda Sağlık Politikası", Power and Knowledge, Pantheon
Books, 1980, s.166-82; "Panoptizm", Discipline and Punish, Vintage, 1979, s. 195-
228.
5. Susan Sontag, Bir Metafor Olarak /lasta/ık, çeviren: İsmail Murat, B/F/S Yayınlan,
1988, s.79.
10. "Patalojik bir vakanın kurgulanmış he1,eyanlar toplamı biçiminde sunulması nereye
kadar romandır? Ya da başka deyişle tipik bir patolojik durum, nesnel gerçekliğin
bütünüymüş gibi sunulabilir mi?", Atilla Özkırımlı, "Kişiye özel açıklama, roman
gerçekliğine dönüşebilir mi?", Cumhuriyet, 27 Mart 1986.