You are on page 1of 4

10. SINIF DKAB / 1.

ÜNİTE

 Zati Sıfatlar: Yüce Allah’ın (c.c.) zati sıfatları, onun varlığını ve hakikatini, diğer bütün yaratılmışlardan farklı olan
niteliklerini bildiren özelikleridir.

Vücud: Allah (c.c.) vardır ve varlığı zorunludur. Varlığının sebebi bir başkası değil, kendisidir.
Kıdem: Yüce Allah (c.c.), daha önce yok iken sonradan meydana gelmiş değil, ezeli varlıktır.
Beka: Yüce Allah’ın (c.c.) varlığının sonu yoktur, fani ve ölümlü değildir.
Muhalefetün li’l-havadis: Yüce Allah’ın (c.c.) hiçbir varlığa benzememesidir.
Vahdaniyet: Yüce Allah’ın (c.c.) zat, sıfat ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmamasıdır.
Kıyam binefsihi: Varlığı kendiliğindendir, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymaz.

 Subuti Sıfatlar: Bu sıfatların benzeri diğer varlıklarda da vardır. Ancak Yüce Allah’a (c.c.) ait olan bu sıfatlar tam ve
mükemmeldir. İnsanlarda bulunanlar eksik, geçici ve sınırlıdır.
Hayat: Yüce Allah ezeli ve ebedi hayata sahip, her şeye can verendir. Bu sıfatın zıddı olan ölü olmak Allah (c.c.) hakkında
söz konusu değildir.
İlim: Yüce Allah (c.c.) geçmişi, hâli, geleceği, açık ve gizli her şeyi bilir. Onun ilmi artmaz, eksilmez, sınırsız ve ezelidir.
Semi: Yüce Allah (c.c.), gizli - açık, yavaş - yüksek her şeyi işitir. O, hiçbir vasıta ve şarta ihtiyaç duymaksızın duyar.
Basar: Allah (c.c.) hiçbir şart ve araca bağlı olmaksızın yakın - uzak, gizli - açık, küçük - büyük, karanlık ve aydınlıktaki
her şeyi görür.
İrade: Bu evrende olmuş ve olacak her şey, Yüce Allah’ın (c.c.) dilemesi ile olmuş ve olacaktır. Onun her dilediği
kesinlikle olur. Dilemediği bir şey de asla gerçekleşmez.
Kudret: Gücü yetmek anlamına gelir. Yüce Allah’ın (c.c.) her şeyi yapmaya ve yaratmaya gücü yeter. Onun gücünün
yetmeyeceği hiçbir şey yoktur.
Kelam: Allah’ın (c.c.) konuşmak için insanlarda olduğu gibi hiçbir harfe, sese, yazıya ve konuşmayı sağlayan organlara
ihtiyacı yoktur. Yüce Allah’ın (c.c.) konuşması vahiy yoluyladır. Allah’ın (c.c.) peygamberlere bildirdiği vahiyler, indirdiği
ilahi kitaplar onun kelam sıfatının bir ifadesidir.
Tekvin: Yaratmak anlamına gelir. Yüce Allah’ın (c.c.) canlıları yaşatması, rızıklandırması, öldürmesi, tabiat olaylarının
meydana gelmesi vb. her şey tekvin sıfatının sonuçlarıdır.

Allah’ın İsimleri: Allah’ı (c.c.) tanıtan isimlere “Esmaü’l-Hüsna” yani en güzel isimler denir. Bu isimlerden bazıları ve
anlamları şöyledir:
Melik : Mülkün gerçek sahibi Kuddûs : Her türlü eksiklikten uzak
Selâm : Barış ve esenliğin kaynağı Mü’min : Güven veren
Aziz : İzzet sahibi, her şeye galip olan Afuv : Merhametli, daima affeden
Mütekebbir : Büyüklükte eşi ve benzeri olmayan Musavvir : Varlıklara şekil veren
Kavi : Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi Kerîm : Cömert, kerem sahibi

İnsanın Allah ile irtibatı


A) Dua: İnsanın, Allah’ın (c.c.) yüceliği ve büyüklüğü karşısında kendi zayıflığını kavrayıp bütün varlığıyla ona yönelerek
yalvarması, sığınması, şükretmesi, övmesi, istek ve dilekte bulunmasıdır.
B) İbadet: İnsanın tevhid inancına bağlı kalarak sadece Allah (c.c.) emrettiği için ona saygı, sevgi ve itaatini göstermek
amacıyla ve onun rızasını kazanmak için yaptığı iş ve amellerdir.
 “Kul, Rabb’ine en çok, secdedeyken yakın olur, o hâlde siz, (secde ettiğinizde) duayı çok yapın.”(Hadis-i Şerif)
C) Kuran Okumak: Kur’an-ı Kerim, Müslümanın kutsal kitabıdır. İnanma, düşünme ve davranma biçimini belirleyen
ilahi bir kaynaktır.
 Kıraat “Hz. Peygamber’in (s.a.v.) okuma biçimini örnek alarak Kur’an-ı Kerim’i harflerin çıkış yerlerine ve tecvit
kurallarına uygun olarak okumaya” denir.
 Tilavet ise “Kur’an’ı tecvit kurallarına uygun okumanın yanı sıra, anlamı üzerinde düşünmeye” denir.
D) Tövbe ve istiğfar kavramları birbirine yakın anlamlar içerir ve genelde birlikte kullanılır. Dolayısıyla tövbe ve
istiğfarda bulunmak demek, günahı fark etmek, bundan pişmanlık duymak, bu durumdan kurtulmaya karar vererek
dönüş yapmaktır.
 “Günahlarına tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir.” (Hadis-i Şerif)

1
10. SINIF DKAB / 2. ÜNİTE
 Hz. Âdem’in iki oğlu vardır. Bunlardan birisi Yüce Allah’a teslim olan, ihtiras, haksızlık ve kıskançlıktan uzak duran
Habil; diğeri ise kendi ihtiraslarının ve nefsinin esiri olan Kabil’dir. Habil sorumluluğu, Kabil ise kendi nefsine ve
ölçülerine göre hareket eden bir genci temsil etmektedir.
 Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de tevhit inancının temsilcisi bir genç olarak sunulur. Hz. İbrahim, Allah’ın dostu,
vefalı, dürüst, ağırbaşlı, onun rızasını gözeten, samimi bir Müslüman ve Yüce Allah’a yönelen bir Hanif idi. Onun
içinde yaşadığı toplum yıldızlara tapardı. Kendi elleriyle yaptıkları putlara ibadet ederdi. Hz. İbrahim, daha genç
bir delikanlı iken Allah’ın varlığı hakkında akıl yürütmüş, yok olup giden şeylerin yaratıcı olamayacağı sonucuna
ulaşmıştı.
 Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in oğludur. Allah’a teslimiyetin güzel bir örneğini vermiştir. Babasıyla beraber
yeryüzünün ilk mabedi olan Kâbe’nin yapım şerefi onlara verilmiştir.
 Hz. Yusuf, iftiraya uğradı. Senelerce hapiste kaldı. Yüce Allah ona bilgi ve rüyaları yorumlama yeteneği verdi.
Bunların sayesinde hapisten kurtuldu. Mısır’a ekonomi bakanı oldu. Mısır’da Allah’ın izniyle putperestliğin yerine
tevhit inancının kabul edilmesini sağladı.
 Kuran-ı Kerim’de “Ashab-ı Kehf” yani “mağara arkadaşları” olarak bildirilen gençler de örnek olarak verilir. Bazı
kaynaklara göre zengin bir çevreye mensup olan bu gençler dönemin putperest kralına boyun eğmemiş, tevhit
inancını seçmiş ve bu yoldan asla vazgeçmemişlerdir. İçinde bulundukları ortamın, çevrelerinin, yaşadığı hayatın,
atalarının takip ettiği putperestliğin doğru yol olmadığını anladılar ve tevhit dinini seçtiler.
 Hz. Meryem, Kur’an’ın kendisini model olarak takdim ettiği iffet abidesi genç bir kızdır. Hayatının her anında,
yaptığı her işte Allah’a yönelen, Allah’ın ismini yücelten, ona yürekten bağlı, samimi bir inanandı.
 Hz. Muhammed (s.a.v.), Kureyş kabilesinin Haşimoğulları boyuna mensuptur. Babası Abdullah, annesi ise
Âmine’dir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) babası Abdullah genç yaşta vefat etti. Hz. Muhammed (s.a.v.), babasının
ölümünden kısa bir süre sonra, 12 Rebiülevvel’de (571 yılında) tarihinde Mekke’de doğdu.
 Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gençlik yıllarında içinde yaşadığı toplumun büyük bir kısmı tek tanrı inancından
uzaklaşmış müşrik bir toplum idi. Ancak o, Mekke’nin içinde bulunduğu şirk ve cahiliye âdet ve geleneklerini
reddetmiş, Haniflik yani tevhit inancı üzerine olmuştur. Hiçbir zaman putlara saygı göstermemiş, onlar için
kesilen kurban etlerinden yememiştir.
 Arkadaş, dost gibi anlamlara gelen sahabi, “Hz. Peygamber’e (s.a.v.) yetişmiş, ona iman etmiş ve arkadaş diye
anılabilecek ölçüde uzun süre onunla birlikte bulunup sohbetine devam etmiş ve getirdiği daveti anlamış
kimselere” denir. Çoğuluna sahabe veya ashab denir.

Ali b. Ebi Talib


 Daha çok bilge ve kahraman bir genç olarak tanınır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) amcası Ebu Talib’in en küçük
oğludur. Mekke’de doğdu. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kızı Hz. Fatma ile evlendi.
 Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra da Müslümanlar herhangi bir konuda bilgi veya yoruma ihtiyaç
duyduklarında ilk akla gelen isimlerden biri Hz. Ali oldu. O, İslam’ı anlama, anlatma ve yorum yapma konusunda
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanında yetişmiş önde gelen sahabilerden biriydi. Hz. Ali’nin İslam dinini anlama ve
anlatmaktaki bu özelliği Müslümanlar arasında onun bilge, âlim bir kişi olarak tanınmasını sağladı.
 Bedir, Uhud, Hendek, Hayber olmak üzere hemen hemen bütün gazvelere katılan biridir. Bu savaşlarda, Hz.
Peygamber’in (s.a.v.) sancaktarlığını yaptı ve üstün kahramanlıklar gösterdi.

Erkam b. Ebi’l-Erkam
 İslam’ı ilk kabul eden ve Medine’ye ilk hicret edenlerdendir. Okuma yazma bildiği için Hz. Peygamber’e (s.a.v.)
vahiy kâtipliği yaptı.
 Erkam denilince akla ilk gelen İslam daveti için açtığı evidir. Burası Daru’l Erkam (Erkam’ın Evi) olarak
isimlendirilmiştir. Hz. Erkam, İslam tarihinde büyük önemi olan bu evi, hiç satılmamak ve mirasçı olunmamak
şartıyla oğluna bıraktı. Bu ev İslam tarihinde yapılan ilk vakıf olarak kabul edilir.

Mus’ab b. Umeyr
 Mus’ab b. Umeyr, henüz 18 yaşında iken ilk Müslüman olan genç sahabilerdendir. Ailesi Mekke’nin ileri gelen
zengin ailelerindendi. Özellikle İslam dinini anlatması yani öğretmenliği ile ön plana çıkan biridir.
 Hz. Peygamber (s.a.v.) onu 1. Akabe Biatı’ndan sonra Medine’deki Müslümanlara İslam dinini anlatmak için
öğretmen olarak görevlendirmiştir. Bedir Savaşı’na, ardından Uhud Savaşı’na katıldı. Uhud Savaşında, 625
yılında şehit oldu.

2
Üsame b. Zeyd
 Üsame b. Zeyd küçüklüğünden itibaren cahiliyenin kötü tutum ve davranışlarından uzak, Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) yanında ve terbiyesinde büyümüş birisiydi. Daha 11 yaşındayken Uhud Savaşı’na katılmak istedi, ancak
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu isteğine izin vermedi.
 632 yılında Suriye bölgesine göndermek üzere Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi sahabilerin de yer aldığı bir ordunun
komutanlığına getirildiğinde yaklaşık 19 yaşındaydı. Hz. Peygamber (s.a.v.), yaşı küçük fakat dirayetli ve
komutanlık becerisi yüksek olan Hz. Üsame’yi kumandan olarak tayin etmekle büyüklüğün yaş, soy sopta
değil, iman, şuur, dirayet ve yetenekte olduğuna dikkat çekiyordu.

Muâz b. Cebel
 Muaz b. Cebel, zeki, dirayetli, ihlaslı, öğrenmeye meraklı bir gençti. Müslüman olduğu andan itibaren İslam
dinini büyük bir hevesle öğrenmeye başladı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dinî konularda nasıl fetva verdiğine de
dikkat eder, kavramaya çalışırdı. Onun yanında bulunmaya gayret eder, öğrenmek istediği konuları ona sorup
öğrenirdi. Hz. Peygamber de (s.a.v.) onu sever, onun sorularına cevap verirdi. Bu öğrenme merakı sayesinde kısa
zamanda dini konularda yorum yapma becerisini geliştirdi.

 Hz. Peygamber (s.a.v.), 630 yılında Muaz b. Cebel’i Ebu Musa el-Eş‘ari ile birlikte Yemen’e hem kadı hem de
yönetici olarak gönderdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Muaz arasında Yemen’e gitmeden önce geçen şu meşhur
konuşma, onun Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından niçin hem kadı hem de yönetici olarak atandığını gösteren
güzel bir örnektir: Hz. Peygamber (s.a.v.), “Ey Muaz! Sana bir dava getirildiğinde neye göre hüküm vereceksin?”
diye sorar. Muaz: ‘Allah’ın kitabına göre hüküm veririm.’ der. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunun üzerine “Onda bir
hüküm bulamazsan neye göre verirsin?” diye sorar. Muaz : ‘Resulullah’ın sünnetine göre hüküm veririm.’ diye
cevaplar. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Eğer Resulullah’ın sünnetinde de hüküm bulamazsan ne yaparsın?” diye so-
runca Muaz b. Cebel: ‘Kendi görüşüme göre hüküm veririm.’ der. Hz. Peygamber (s.a.v.) Muaz’ın bu cevabından
son derece memnun olur ve “Resulullah’ın elçisine Resulullah’ı hoşnut edecek şekilde cevaplar verdiren Allah’a
hamdolsun.” diye buyurur ve oradaki yöneticilere halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip
nefret ettirmemelerini öğütler.

Hz. Aişe
 Hz. Aişe Mekke’de doğdu. Babası Hz. Ebu Bekir’dir. Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber ile evlendi.
 Hz. Aişe Kur’an’ı ve hadisleri iyi bilmesi, yorumlaması ve bunlardan hüküm çıkarması yanında, en fazla hadis
rivayet eden sahabilerdendir. Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerinin daha sonraki
kuşaklara ulaştırılmasında önemli hizmetler yaptı. Çoğu Hz. Peygamber’den (s.a.v.) olmak üzere rivayet ettiği
hadislerin sayısı 2210’dur. Hz. Aişe pek çok konuda hadis rivayet etmekle birlikte rivayetleri daha çok aile hayatı
ve kadınlarla ilgili hükümler içermesi açısından önemlidir.

Hz. Fatıma
 Hz. Fatıma, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en küçük kızı olup Mekke’de doğdu. Annesi müminlerin anası Hz. Hatice
idi. 20 yaşında iken Hz. Ali ile evlendi. Bu evlilikten çocukları dünyaya geldi. En çok bilinenleri Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin’dir. Hz. Fatıma, Hz. Peygamber’in vefatından altı ay sonra 632 yılında vefat etti.
 Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla ilgili olarak “Fatıma benden bir parçadır.” ve “Fatıma kıyamet günü cennet-
teki kadınların hanımefendisi olacaktır.” Buyurmuştur.
 Hz. Peygamber (s.a.v.) gibi sade ve gösterişsiz bir hayat yaşadı. Zeki biri olan Hz. Fatıma, Arapçayı güzel konuşur,
Arap edebiyatını da iyi bilirdi. Yazdığı şiirlerden meşhur olanları vardır. Hz. Peygamber’den (s.a.v.) hadis de
rivayet etmiştir.

Esma binti Ebi Bekir


 Hz. Esma, Hz. Ebu Bekir’in kızı, Hz. Aişe’nin ablasıdır. Mekke’de doğdu. İlk Müslümanlardandır. Hz. Esma
alçakgönüllü, cömert, nazik, ahlaklı genç bir Müslümandı. Ancak o, İslam tarihinde daha çok sorumluluk sahibi
genç bir sahabi olması ile tanınır.
 Hz. Esma, Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir’in hicreti esnasında hazırladığı azık torbasının ve kırbasının ağzını
bağlayacağı ipi evde unutmuştu. Bunun üzerine kuşağını çıkarıp ikiye bölerek torba ve kırbanın ağızını bağladı.
Bunu gören Hz. Peygamber (s.a.v.) son derece memnun oldu ve şöyle buyurdu: “Allah bu kuşağının karşılığında
cennette sana iki kuşak versin.” Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu iltifatı üzerine bundan sonra Hz. Esma “Zâtü’n-
Nitâkayn” (İki Kuşaklı) lakabıyla anıldı.

3
Cafer b. Ebi Talib
 Cafer b. Ebi Talib, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) amcası Ebu Talib’in oğlu, Hz. Ali’nin ağabeyidir. Mekke’de doğmuştur.
İlk Müslüman olan gençlerdendir. Cafer b. Ebi Talib, Mekkeli müşriklerin Müslümanlara eziyet ve işkenceleri
artınca Habeşistan’a hicret eden ikinci grup içinde hanımıyla birlikte yer alan Müslümanlardandı. Hz. Peygamber
(s.a.v.), Hz. Cafer’i grubun temsilcisi olarak atadı. Hz. Cafer, Kral Necaşi’nin huzurunda hicret edenleri
savunarak orada emniyetli bir şekilde kalmalarını sağladı.
 Cafer b. Ebi Talib, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Suriye tarafına gönderdiği ordunun komutanlarından da biriydi. Mû-
te Savaşı’nda ordunun komutanı Zeyd b. Harise’nin şehit olmasının ardından komutanlığa Hz. Peygamber’in
(s.a.v.) emri ile o geçti. Kahramanca mücadele etti ve iki kolu da kesilerek şehit oldu. Peygamberimiz (s.a.v.),
Cafer’in (r.a.), kesilen iki koluna karşılık Allahü Teâlâ’nın ihsan ettiğini iki kanatla cennette uçtuğunu bildirdi. Bu
sebeple Cafer’e (r.a.) “Tayyâr (Uçan)” ve “Zü’l-Cenâheyn (İki Kanatlı)” lakapları verildi.

Ȃl-i İmrân Suresi


 Ȃl-i İmrân suresi Kur’an-ı Kerim’in üçüncü suresidir. Medine’de inmiştir. İki yüz ayettir. Hz. Meryem’in babası
olan İmrân’ın ailesinden bahsedildiğinden dolayı sureye “İmrân’ın ailesi” anlamında Ȃl-i İmrân suresi
denilmiştir. Sure hicretin üçüncü yılında Uhud Savaşı’ndan sonra inmeye başlamış, tamamlanması ise hicretin 9.
yılına kadar devam etmiştir.

NOT: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 1. Dönem 2. Yazılı ortak sınavında MEB tarafından yayınlanan 2. Senaryo
kullanılacaktır.

You might also like