You are on page 1of 4

II. ÜNİTE: HZ.

MUHAMMED VE GENÇLİK

Hz. İbrahim Peygamber

Putperest bir toplumda doğup büyüyen bir kişidir. Babası ise putperestliğe inanan bir put yapıcısıdır.
Böyle bir ortamda yaptığı gözlemlerle putperest inancın yanlış olduğunu görmüş ve bunu toplumdaki
diğer kişilere de göstermeye çalışmıştır. Bu sebeple Hz. İbrahim Tevhit inancının en önemli temsilcisi
olarak kabul edilmiştir. Ayrıca doğal bir gözlemle tek tanrı düşüncesini ifade ettiği için “hanîf dinine”
sahip bir kişi olarakta kabul edilmiştir. Allah’ın dostu anlamında “halilullah” sıfatı verilmiştir. Hz.
İbrahim putperestliğin yanlış olduğunu göstermek için put hanedeki putları kırmış ve en büyük putun
boynuna baltayı asmıştır. Bu davranışı ile toplumuna putların kendilerini korumaktan bile aciz
varlıklar olduğunu göstermeye çalışmıştır. Fakat bu süreçte insanların inançlarına saygısızlık yapması
kabul edilebilir bir şey değildir. Çünkü inanç hoşgörüyü beraberinde taşımalıdır. İnansın ya da
inanmasın insanların bu içten gelen tutumlarına saygılı olmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Hz.
İbrahim’in kendi aklı ve tecrübesi ile putperestliğin ve diğer tanrılaştırılmış varlıkların yaratıcı
olamayacağına yönelik gözlemi Kuran-ı Kerimde şöyle anlatılır;

“Gece basınca bir yıldız gördü, ‘İşte bu benim Rabbim!’ dedi; yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi.
Ay’ı doğarken görünce, ‘Rabbim budur.’ dedi. O da batınca ‘Rabbim bana doğru yolu göstermezse
elbette yoldan sapan topluluklardan olurum’ dedi. Güneşi doğarken görünce de ‘Rabbim budur, zira
bu daha büyük.’ dedi. O da batınca dedi ki: ‘Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz
şeylerden uzağım. Doğrusu ben yüzümü, gökleri ve yeri yaratana, doğruya yönelerek çevirdim, ben
ortak koşanlardan değilim.”

Ashab-ı Kehf

Ashab-ı Kehf, putperest bir kavmin içinde olmalarına rağmen Allah’ın varlığına ve birliğine inanmış, bu
inançlarını açıkça dile getirerek içinde bulundukları topluma karşı çıkmışlardır. İnançlarından ötürü
taşlanarak öldürülmekten veya dinlerini zorla değiştirmekten kurtulmak için yaşadığı yerden kaçarak
bir mağaraya sığınmışlardır. Bu mağarada Allah’ın bir mucizesi olarak uzun bir süre uyku halinde
kalmışlar ve sonra tekrar uyandırılarak insanlığa “ölüm sonrası yaşamın mümkün olduğu” inancını
göstermek için bir ibret olarak gönderilmişlerdir. Bu sebeple kendilerine “yedi uyuyanlar” da
denilmiştir.

Hz. Yusuf

Hz. Yusuf kardeşleri tarafından kıskançlık sebebi ile bir kuyuya atılan, oradan geçen köle tüccarlarının
fark etmesi ile kuyudan çıkarılarak Mısır şehrine götürülen ve orada köle olarak satılan bir gençtir.
Yakışıklılığı, iffeti, sabrı, rüyaları yorumlama yeteneği ile ön plana çıkmış bir peygamberdir. Kendisini
köle olarak alan sahibinin beraber olma isteğini kabul etmeyerek iffetini korumuştur. Mısırın başında
bulunan kişinin gördüğü rüyayı yorumlayarak mısırı büyük bir kıtlıktan kurtarmıştır ve bu sebeple
önemli konumlara getirilmiştir. Bu sebeple Hz. Yusuf iffet, sabır ve affedici olma konusunda diğer
gençlere örnek bir yaşam sergilemiştir.

Hz. Meryem

Hz. Meryem, oğlu Hz. İsa’yı (a.s.) Allahü Teâlâ’nın takdiri ve kudreti gereği babasız olarak dünyaya
getirdiğinde kimi insanlar onun dedikodusunu yapmaya başladılar. Fakat Hz. Meryem, kendisinden
şüphe edenlerin dedikodularına sabretmiş, Rabb’ine (c.c.) sığınıp O’nun takdirine teslim olmuştur.
Allahü Teâlâ seçkin ve tertemiz yarattığı Hz. Meryem’i Kur’an’da bir model olarak sunmakta ve onun
hakkında, “(Allah), İmrân kızı Meryem’i de (misal vermiştir): O, iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona
kendi ruhumuzdan üfledik. O, Rabb’inin sözlerini ve kitaplarını hep tasdik edip doğruladı ve o
samimiyetle itaat edenlerdendi.” buyurmaktadır.

Hz. Muhammed

Hz. Muhammed’in (s.a.v.)571-632 yılları arasında yaşamış bir kişidir. Doğum yeri Mekke, mezarlığının
bulunduğu yer ise Medine’dir. Küçüklüğünden itibaren birçok acı durum ile karşı karşıya kalmıştır.
Örneğin; doğmadan önce babası, altı yaşında iken annesi, sekiz yaşında iken de dedesi vefat etmiştir.
Hz. Peygamber, dedesinin vasiyetiyle amcası Ebû Talib’in himayesinde yaşamaya başlamıştır Hz.
Muhammed’in ailesi Mekke’nin önde gelen zengin ve saygın bir ailedir. O, zaman zaman koyunlara
çobanlık yapmak suretiyle evin dışındaki işlerde ailesine yardımcı olmuştur. Hz. Peygamber ticari
hayata ilk adımını amcası Ebû Talib ile atmış, dokuz yaşından itibaren ticaret kervanları ile Şam
istikametindeki şehirlere gidip gelmeye başlamıştır. Hz. Peygamber, Mekke ve çevresinde ticari
faaliyetlerle ilgili konularda güvensizlik ortamını önlemek amacıyla kurulan Hilfu’l- fudûl’a(erdemliler
topluluğuna) isteyerek katılmıştır. Hz. Peygamber, gençlik yıllarında Kâbe’nin tamirinde bulunmuş,
Hacerü’l-esved’in yerine konulması sırasında ortaya çıkan anlaşmazlığın giderilmesinde hakem olarak
seçilmiştir. Vefakâr bir insan olan Hz. Muhammed (s.a.v.), kendisine emeği geçenleri de
unutmamıştır. Örneğin amcası Ebû Talib’in yükünü hafifletmek için Hz. Ali’nin (r.a.) bakımını
üstlenmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) herkesçe bilinen ve takdir edilen özelliklerinden biri, son derece
güvenilir olmasıydı. Bundan dolayı insanlar ona “el-Emin” derlerdi. Çünkü Hz. Muhammed daima
doğruyu söyler, yaptığı anlaşmalara uyar, sözünü yerine getirir, kendisine emanet edilen parayı ve
eşyayı korurdu. İkili ilişkilerindeki nezaket, adalet ve güler yüz, temizliği verdiği önem, kılık kıyafetine
gösterdiği özen, çocuklara karşı gösterdiği sevgi ve şefkat, hayvanlara karşı gösterdiği sevgi ve
merhamet, eşine karşı gösterdiği sevgi ve anlayış, ile toplumuna güzel bir örneklik teşkil etmektedir.
“Resûlullah’ ta sizin için, Allah’ı (O’nun rızasını, lütfunu) ve ahiret gününü dileyenler, Allah’ı çokça
zikredenler için hiç şüphe yok ki güzel bir örneklik vardır. (Üsve-i hasene)

Bilge ve Kahraman Bir Genç Hz. Ali

Hz. Peygamber’in amcası Ebû Talib’in en küçük oğludur. Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Hz.
Peygamber, onu himayesine almıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğine ilk iman
edenlerdendir. Hz. Peygamber, hicret ettiği akşam, Hz. Ali’yi kendisini öldürmeye gelecek müşrikleri
oyalamak amacıyla Mekke’de bırakmıştır. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen
hemen bütün gazve ve seriyyelere katılmış ve gösterdiği cesaret ve askeri yetenek ile insanlara örnek
olmuştur. Hz. Peygamber vefat ettiğinde, cenaze hizmetlerini, O’nun vasiyeti üzerine Hz. Ali yapmıştır.
Hz. Peygamber’e kâtiplik ve vahiy kâtipliği yapmıştır. Bilgiye önem vermiş ve “ bana bir harf öğretenin
bin yıl kölesi olurum” ifadelerinin ona ait olduğu söylenmektedir. Hicretin beşinci ayında muhacirler
ile ensar arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla kurulan muahat (kardeşlik antlaşması)
sırasında Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiştir. Hz. Muhammed’in kızı Hz.
Fatma ile evlenmiş ve Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep ve Hz. Ümmü Gülsüm adlı çocukları
dünyaya gelmiştir.
Genç Bir Davetçi Erkam b. Ebi’l-Erkam

İslam’a ilk giren gençlerden biridir. Safa Tepesi’nin yanındaki evi, Hz. Peygamber ve diğer
Müslümanlar için adeta bir karargâh olmuştur. Baskı ve zalimliğin arttığı dönemlerde Hz.
Peygamber’e sadakatle bağlanarak evini onun emrine vermiştir. Hz. Peygamber, İslam tarihinde
“Dârü’l-Erkam” “ Beytül İslam” diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak,
merkez haline getirmiştir. Bedir, Uhud ve diğer savaşlara katılmış ve büyük fedakârlıklar göstermiştir.

Genç Bir Öğretmen Mus’ab b. Umeyr

Mekke’nin en zengin ve asil ailesine mensuptur. Refah ve bolluk içinde yetişmiş, kılık kıyafeti, nezaketi
ile herkesin beğenisini kazanmıştır. Hz. Erkam’ın evinde bulunan Hz. Peygamber’in yanına gelmiş ve
Müslüman olmuştur. Ailesi onu İslam’dan vazgeçirmek için her çareye başvurmuştu. Ailesini de
servetini de terk edip Habeşistan’a hicret etti. I. Akabe Biatı’nda Hz. Peygamber onu Medinelilere dini
ve ahlaki öğretileri öğretmek için öğretmen olarak görevlendirdi. Medine’de birçok kişi İslam’a onun
çabasıyla girdi ve birçoğu İslam’ı ondan öğrendi. Savaşlarda sancaktarlık yaparak büyük
kahramanlıklar gösterdi. Uhud Savaşı’nda şehit düşmüş genç bir sahabeydi.

Genç Bir Komutan Üsame b. Zeyd

Hz. Peygamber’in evlatlığı ve azatlısı olan Zeyd b. Harise’nin oğludur. Hz. Peygamber, onu
küçüklüğünden beri çok sever, bir dizine onu, diğer dizine de Hz. Hasan’ı oturtur ve “Allah’ım, ben
bunları seviyorum, sen de sev!” diye dua ederdi. Hz. Peygamber, yaşının küçüklüğünden dolayı Uhud
Gazvesi’ne katılmasına izin vermeyince çok üzülmüştür. Hendek Savaşı öncesinde boyunu biraz daha
uzun göstermeye çalışarak Hz. Peygamber’e gelmiş, Hz. Peygamber de onun bu kararlılığı karşısında
savaşa katılmasına izin vermiştir. Hz. Peygamber, vefatından kısa bir süre önce, onu Suriye dolaylarına
gönderilecek ordunun komutanlığına atamıştı. İslam’ın öngördüğü yönetim anlayışında sınıf ve yaş
farkının değil, ehliyet ve liyakatin asıl olduğunu fiilî olarak göstermiştir.

Genç Bir Yönetici Muaz b. Cebel

Gerek kendi kabilesi arasında gerekse Medine’de İslam dininin yayılmasında etkin bir şekilde yer aldı.
Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden itibaren sürekli O’nun yanında olmaya gayret gösteren
Muaz, Huneyn Savaşı ve Taif Kuşatması dışındaki bütün askeri seferlere katıldı. Dinî konulardaki bilgi
ve birikimi sayesinde fetva verebilecek dereceye ulaşmıştır. Gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse
ondan sonraki dönemlerde, insanlara Kur’an’ı ve dinî meseleleri öğretmek amacıyla muallim olarak
görevlendirilmiştir. Hz. Peygamber, 631 yılında Muâz bin Cebel’i (r.a.) elçilik ve kadılık görevlerini
yapmak üzere bir heyetle Yemen’e gönderirken “Görevini yaparken neye göre hüküm vereceksin?”
diye sordu. Hz. Muâz, “Allah’ın Kitabı Kur’an’a göre hüküm veririm.” dedi. Peygamberimiz, “Allah’ın
Kitabı’nda delil bulamazsan neye göre hükmedersin?” diye sorunca “Resulullahın sünnetine göre
hüküm veririm.” dedi. Peygamberimiz (s.a.v.), “Resulullahın sünnetinde de hüküm bulamazsan?”
deyince Hz. Muâz, “Reyimle(aklımla) hüküm veririm” diye cevap verdi. Hz. Muâz’ın bu cevapları Hz.
Muhammed’i çok memnun etmiştir.

Genç Bir Âlime Hz. Aişe

Hz. Ebubekir’in kızı, Hz. Peygamberin eşi Hz. Aişe, dinî ilimleri bizzat Hz. Peygamber’den öğrenmişti.
Hz. Peygamber’in ders ve sohbetlerini dinlemiş, kavrayamadığı veya merak ettiği her meseleyi de Hz.
Peygamber’e sorup öğrenmiştir. Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin,
daha sonraki nesillere ulaştırılmasında üstün çaba göstermiştir. Sadece hadis nakilcisi değil, aynı
zamanda müfessir, fakih ve hatip idi. Arap tarihi, ensab (soy ilmi), şiir ve tıp alanlarında derin bilgi
sahibiydi. Gerek Medine’de gerekse Mekke’de kendisine yöneltilen sorulara cevap vermiş ayrıca
muhtelif bölgelerden gelen soruları da cevapsız bırakmamıştır. Hz. Aişe (r.a), kendisinden sonra gelen
pek çok âlime ilim öğrenme ve öğretmede öncülük etmiştir.

Hz. Fatıma

Hz. Muhammed’in kızı olan Hz. Fatma, İslam’ın tebliğ sürecini birebir yaşayarak tecrübe etmiş, Mekke
Dönemi’nin acımasız sosyal ortamını bizzat yaşamıştır. Küçük bir kız çocuğu olmasına rağmen Hz.
Peygamber’e yapılan sataşmalar karşısında korkusuzca kendisini siper etmiştir. Her zaman Hz.
Peygamber’in yanı başında bulunan Hz. Fatıma, Uhud Savaşı’na da katılarak gazilere yiyecek ve su
taşımış, yaralıları tedavi etmiştir. Hz. Peygamber’in neslini devam ettiren tek evladıdır. Hz. Fatıma ile
Hz. Ali’nin evliliklerinden Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep ve Hz. Ümmü Gülsüm adlı çocukları
dünyaya gelmiştir. Genç yaşta anne olan Hz. Fatıma, çocuklarını İslam ahlakıyla örnek bir şahsiyet
olarak yetiştirmiştir.

Sorumluluk Sahibi Bir Genç Esmâ binti Ebu Bekir

Hz. Ebû Bekir’in kızı olan Esmâ, ilk Müslümanlardandır. Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir’e gelip gece
hicret edeceğini ve yol arkadaşı olarak kendisini seçtiğini söyleyince hemen yol hazırlıklarına başlayan
Esmâ ile kardeşi Hz. Aişe, bir torbaya azık koyup bir tuluma su doldurdular. Kapların ağzını bağlayacak
ip bulamayınca Esmâ elbisesinin kuşağını çıkarıp ikiye böldü ve azık torbasıyla su tulumunu bağladı.
Onun bu davranışına çok memnun olan Peygamberimiz (s.a.v.), “Allah bu kuşağının karşılığı olarak
cennette sana iki kuşak versin.” diye dua etti. Bundan sonra Esmâ, “Zâtü’n-Nitâkayn (İki Kuşaklı)” diye
anılmıştır.

Habeş Kralının Huzurunda Bir Genç Cafer b. Ebi Talib

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) amcası Ebû Talib’in oğlu, Hz. Ali’nin de ağabeyidir. Hz. Peygamber’e ilk
iman edenler arasında yer almıştır. Mekkeli müşriklerin Müslümanlara yönelik eziyet ve işkenceleri
artınca hanımı Esma binti Umeys (r.a.) ile birlikte Habeşistan’a hicret eden ikinci kafileye katıldı. Hz.
Peygamber tarafından bu kafileye başkan tayin edilmiştir. Kureyşliler, hicret eden Müslümanlara
sığınma hakkı tanınmaması konusunda Habeşistan’a elçi gönderdikleri zaman, Habeş Kralı Necaşi’nin
huzurunda Müslümanları temsil etmiştir. Kureyş temsilcilerinin eli boş dönmesini ve Necaşi’nin
mülteci Müslümanları himaye etmesini sağlamıştır. Şam topraklarında Mute Savaşı’nda, Hz.
Muhammed’in (s.a.v.) emriyle Rumlara karşı kanının son damlasına kadar savaşmış ve kırk
yaşındayken şehit olmuştur.

Âl-i İmrân Suresi 159. Ayet

Meâli: “Sen onlara, sırf Allah’tan gelen bir rahmet eseri olarak yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Artık sen onları affet, onların affını dile; idari
işlerde onlarla iştişare et, karar verince de Allah’a tevekkül et. Doğrusu Allah, kendisine tevekkül
edenleri sever.”

You might also like