You are on page 1of 32

PEYGAMBER EFENDİMİZİN

MEKKE YILLARI VE MEKKE


HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.)
DOĞDUĞU ÇEVRE
O dönem Mekke ticaret açısından çok önemli bir merkezdi.
Farklı birçok gıda ve tarım ürününün ticareti yapılmaktaydı.
Ekonomi gelişmiş olsa da zengin - fakir ayrımı çok yüksekti.
Köle ticareti de çok gelişmişti.
Dönemin ileri gelenleri istedikleri kadar köleyi satın
alabiliyordu.
MEKKE'NİN CİVAR KENTLERİNDEN GELEN BİNLERCE İNSAN
HER YIL BU ŞEHRİ ZİYARET EDİYORDU. ZİYARETLERİNİN
GENEL AMACI SADECE MEKKE'DE BULUNAN GIDA
ÜRÜNLERİNİ VE SÜS EŞYALARINI SATIN ALMAKTI. BAZI
ZİYARETLER İSE DİNİ GEREKÇELERLE YAPILIYORDU.

DİNİ ZİYARETLER KABE'YE VE İÇİNDEKİ PUTLARA


YAPILIYORDU. O DÖNEM KABE'NİN İÇİNDE 360'TAN FAZLA PUT
OLDUĞU BİLİNMEKTEDİR. GELEN ZİYARETÇİLER BU PUTLARIN
ÖNÜNDE EĞİLEREK DUALARININ KABUL OLMASINI İSTERDİ.
İSLAM'IN YAYILMASI İLE BİRLİKTE KABE'DEKİ PUTLARIN
TAMAMI ÇIKARILMIŞTIR.
MEKKELİLERİN DİNİ ÖZELLİKLERİ
Arap halkı kendi yaptıkları putlara tapıyordu
Putlara kurbanlar kesilmekteydi
Hristiyanlık ve Yahudilik yaygındı
Hristiyan ve Yahudiler kendi inançlarını kendileri oluşturmuştu.
Yani gerçek Hristiyanlık ve Yahudilik bozulmuştu.
PEYGAMBER EFENDİMİZ DOĞDUĞUNDA MEKKE
Peygamberimizin doğduğu dönemde Arap yarımadasının tamamında eşitsizlik ve adaletsizlik hüküm
sürüyordu.
Zenginler, fakirlere ve kölelere karşı istedikleri zulmü yapabiliyordu.
Adil yargılama yoktu. Zengin kişilere her konuda ayrıcalık tanınıyordu.
Tüm bunların dışında Arap toplumunda da ciddi bozulmalar başlamıştı.
Alkol tüketimi çok fazlaydı ve her yerde kumar oynanıyordu.
Her kabile kendilerinin soy bakımından üstün olduğuna inanırdı.
Aralarında sık sık savaş çıkar ve kan dökülürdü.
Hz. Muhammed'in doğup büyüdüğü Mekke'de birçok çirkin gelenek ve adet vardı. Bunlardan en
kötüsü ise kız çocuklarının diri diri gömülmesidir. Mekke Araplarına göre kız bebeği değersizdi ve
aynı zamanda aileye yüktü. Büyük çoğunluğu doğan bebek kız olursa diri diri toprağa gömerdi.
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
Rasulullah aleyhissalatü vesselam efendimiz, Rebi'ülevvel ayının on ikisinde Pazartesi
gecesi dünyaya gelmiştir. (İbn Sa'd,et-Tabakatul-Kübrâ, Beyrut, t.y. I, 100-101)
Bu tarih, miladî takvime göre, 571 yılının Nisan ayının yirmisi olarak hesaplanmıştır.
Yani, 20 Nisan 571.
PEYGAMBER EFENDİMİZ ANNESİNİN
YANINDA
Nebiyy-i Muhterem Efendimiz, sütannesi Halime tarafından annesi Hz. Amine`ye teslim
edildiğinde dört yaşını bitirmiş, beş yaşına ayak basmıştı.
Takvim yaprakları Milâdî 575 yılını gösteriyordu.
Aziz annenin kalbine, henüz evliliklerinin ilk aylarında ebedî âleme göç eden kocası
Abdullah`ın ayrılık acısı ıztıraptan bir yumruk gibi oturmuştu. Bu ıztırabı az da olsa
hafifleten tek teselli kaynağı vardı: Biricik oğlu Muhammed (a.s.m.).
Hz. Âmine, olanca şefkat ve muhabbetiyle nur yavrusunu sarmaya çalışıyor, ona babadan
yetim kalışın da acısını bu şekilde hatırlatmamaya gayret ediyordu.
Peygamber Efendimiz, Mekke`deki mütevazi evin ışığıydı, bereketiydi, gülüydü, huzur ve
sevinci idi. Bu küçük yaşta bile annesine yardım etmekten asla geri durmuyordu. Hele
temizliğe dikkat edişine aziz annesi hayrandı.
O, sadece annesine karşı değil, tanıdıklarının hepsine karşı yardımsever ve hürmetkârdı.
Arkadaşlarının yardımına koşmaktan zevk alırdı. Bu sebeple, arkadaşları da onu sever,
sayar ve kendisiyle gezip dolaşmaya âdetâ can atarlardı.
Evet, Cenâb-ı Hak, yüksek ve kudsî peygamberlik vazifesiyle memur edeceği Resûlünü,
böylece en güzel şekilde büyütüyor ve en mükemmel sûrette terbiye ediyordu.
PEYGAMBERİMİZ DEDESİNİN
YANINDA
Altı yaşında iken annesini kaybeden Peygamber Efendimizi yaşlı dedesi Abdülmuttalib
himayesine aldı.
Kureyş'in reisi Abdülmuttalib de nur-u Ahmedî'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok
üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı. Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne;
parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlâkı bir başka güzellik katmıştı.
Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömertti. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük
zevk alırdı. Hatta bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ
başlarında aç susuz kalan kurdu, kuşu da düşünürdü.
PEYGAMBER EFENDİMİZ AMCASININ
YANINDA
Dedesi tarafından kendisine koruyucu olarak tayin edilen amcası Ebû Tâ­lib’in himâyesinde.

Ebû Tâlib, son derece merhametli bir insandı. Fakat oldukça fakirdi. Mekke et­rafında
yayılan ve şehre getirilince sütünden faydalanılan birkaç devesinden başka herhangi bir mal
ve mülke de sahip değildi. Aile efradı kalabalık olan Ebû Tâlib, haliyle maişet cihetiyle
büyük sıkıntı içinde bulunuyordu.

Bütün bunlara rağmen o, dürüstlüğü ve doğru yaşayışı ile Ku­reyşliler tara­fından sevilir,
sayılır ve hürmet görür idi.
.

PEYGAMBERİMİZİN MEKKE YILLARI


Süt annesinin yanında yaklaşık (4,5)-5 yıl geçirdikten sonra 575 yılında öz annesinin yanına geldi.
576 yılında annesi Amine Hatun'un vefat etmesi üzerine dedesi Abdulmüttalip onu himayesine aldı.
578 dedesi Abdulmüttalipin de vefat etmesi üzerine amcası Ebu Talipin yanında kalmaya başladı

Yıllar boyunca amcasıyla beraber Şam dahil olmak üzere birçok bölgeye giden kervanlarda çalıştı
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.) 20’Lİ YAŞLARDA
TİCARET İLE UĞRAŞMAYA BAŞLAMIŞTIR.

HAYATININ HER ANINDA DOĞRU VE


GÜVENİLİR OLDUĞU İÇİN ONA ‘’ EL-EMİN
‘’
UNVANINI VERMİŞLERDİR

.
HİLFÜ'L-FUDÛL CEMİYETİ
Hilfü’l Fudul, Ficar Savaşları sonrasında iyi ve saygın kişilerin önderliğinde kurulmuş bir
barış cemiyetidir.
Hz. Muhammed de bir müddet sonra bu cemiyete katılmıştır.
Hilfü’l Fudul, Hicret sonrasında siyasi parti olarak göreve devam etmiş
ve Hz. Osman’ın ölümüyle birlikte faaliyetleri sona ermiştir.
Hilfü’l Fudul’da görev alan kişiler farklı dünya görüşünde olsalar bile temel ahlaki
ilkelerde birleşmişlerdir.
Topluluğun en temel vazifesi zulmü engellemek ve uzlaşma yoluna varmaktır.
AMCALARIMLA BİRLİKTE, HILFÜ’L-
FUDÛL’DE HAZIR BULUN­DUM. O
MECLİSTEN O KADAR MEMNUN OLDUM
Kİ, ONA BEDEL BANA KIZIL DEVELER
VERİLSE, O KADAR SEVİNMEZDİM.”
BUYURMUŞTUR. PEYGAMBER EFENDİMİZ
BUNDAN SONRA DA CÜMLESİNE
CEMİYETE YİNE ÇAĞRILSA YİNE İŞTİRAK
EDECEĞİNİ EKLEMİŞTİR. BURADAN DA
ANLAŞILACAĞI ÜZERE HZ. MUHAMMED
HER ZAMAN MAZLUM İÇİN ZALİM
KARŞISINDA DURACAĞINI İFADE
ETMİŞTİR.
PEYGAMBEN EFENDİMİZİN EVLİLİKLERİ
Hz. Peygamber (s.a.v)’in 25 yaşındayken evlendiği Hz. Hatice’den sonra,
onun vefatına kadar bir daha evlenmemesi,
elli üç yaşından sonra bir çok evlilik yapması,
elbette kadınlara karşı düşkünlük eseri olarak değerlendirilemez.

Halbuki çok evlilik Hz. Aişe’den sonra gerçekleşmiştir.


Kaldı ki, herkesten ziyade Allah’ın Resulüne güvenen ve herkesten önce tereddütsüz iman
eden Hz. Hatice’nin,
onun hiçbir tasarrufuna karşı çıkmayacağı güneş gibi açıktır.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVLENDİĞİ
KADINLAR
1. Hz. Hatice (ra);
2. Hz. Sevde binti Zem’a (ra);
3. Hz. Aişe (ra);
4. Hz. Hafsa binti Ömer (ra);
5. Hz. Zeynep binti Huzeyme (ra);
6. Hz. Zeyneb binti Cahş (ra);
7. Hz. Ümmü Seleme (ra);
8. Hz. Ümmü Habîbe (Remle binti Ebî Süfyan) (ra);
9. Hz. Cüveyriye binti Hâris (ra);
10. Hz. Safiyye binti Huyey (ra);
11. Hz. Mâriyetü’l-Kıbtiyye (Ümmü İbrahim) (ra);
12. Meymûne binti Hâris (ra).
İLK VAHİY

Peygamberimizin Mekke Dönemi içinde en önemli hadiselerden biridir.


Daha Peygamber olmadan evvel sıkça Hira mağarasına giderdi.
Mağarada Hanif dinine göre ibadet ederdi.
610 yılında tekrar Hira mağarasına gitmişti. Bir Ramazan ayının Kadir Gecesi idi.
Hz. Cebrail ilk vahyi getirmiş ve peygamber olmuştu.
İLK NAZİL OLAN AYETLER ALAK SURESİNİN
İLK 3 AYETİ OLAN OKU AYETİDİR. BU
AYETLERİN İNZALİ SONRASINDA EVE
DÖNMÜŞ VE EVDE BULUNAN EŞİ HZ. HATİCE’
YE ÜZERİNİ SIKICA ÖRTMESİNİ İSTEMİŞTİR.
k vahiy geldikten sonra yaklaşık 3 yıl kadar kesinti
oldu. Bu süreye fetreti vahiy denilmiştir. Sonra Vahiyler
tekrar gelmiş ve başlaması ile rahatlamıştır.
AÇIKTAN VE GİZLİ TEBLİĞ

Yaklaşık olarak üç yıl gizli olarak tebliğ yapılmıştır.

Safa tepesine çıkıp ilk açık tebliği yapılması sonrasında yakın akrabalarına tebliğ etmek için
yemekler verdi.

Bu tebliğler ile amcaları Hz. Hamza ve Hz. Abbas onu peygamber olarak kabul etmiştir.

Lakin amcalarından Ebu Leheb ise şiddetli bir şekilde karşı çıkmıştır
MEKKE GENELİNDE İMAN EDENLER SAYICA
AZ İKEN ÇOĞU KİMSE KABUL ETMEDİ.
HATTA ALAY ETTİLER. NETİCEDE
MÜSLÜMANLARA İŞKENCELER VE
ZULÜMLER EDİLMEYE BAŞLANDI.
BOYKOT DÖNEMİ
Bu tarihe kadar İslâm’ın inkişâfına mani olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen her
teşebbüs akîm kalmıştı. Üstelik İslâmiyet, daha da hızlı inkişâf kaydediyordu.
Müslümanların sayısı günden güne her türlü şiddet ve mukavemete rağmen artıyor ve
İslâm’ın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlıyordu.

Hazret-i Ömer ve Hazret-i Hamza gibi iki kahraman İslâm safına katılmış bulunuyordu.
Hazret-i Ömer, önceki halin tam tersine İslâm davasını bütün güç ve gayretiyle benimsemiş,
âdeta İslâm’ın sağ kolu olmuştu. Bu durum, Müslümanlara cesaret ve moral verirken,
müşrikleri ise fazlasıyla sarsmış ve onları derinden derine düşündürmüştü.
İLERLEYİP YAYILMASINA ENGEL
OLAMAYACAKLARINI ANLAMIŞLARDI.
NASIL Kİ, AKIL ALMAZ İŞKENCE VE
ZULÜMLERE RAĞMEN TEK BİR
MÜSLÜMAN DAHİ DİNİNDEN
DÖNMEMİŞTİ.
ŞU HALDE, BÜTÜN BUNLARIN DIŞINDA BAŞKA BİR SİYASET
TAKİP ETMELERİ GEREKİYOR VE BU YOLDA KARAR
ALMALARI LAZIM GELİYORDU. ÖYLE YAPTILAR. VAKİT
GEÇİRMEDEN BİR ARAYA GELDİLER. UZUN UZADIYA
DÜŞÜNÜP TAŞINDIKTAN VE ARALARINDA MÜŞAVERE
ETTİKTEN SONRA, GEREK MÜSLÜMAN VE GEREKSE GAYRİ
MÜSLİM OLSUN, HAŞİMOĞULLARINDAN TAMAMIYLA
MÜNASEBETLERİNİ KESMEYE KARAR VERDİLER.
1) HAŞİM VE MUTTALİBOĞULLARI
AİLELERİNDEN KIZ ALINMAYACAK.
2) HAŞİM VE MUTTALİBOĞULLARI
AİLELERİNE KIZ VERİLMEYECEK.
3) HAŞİM VE MUTTALİBOĞULLARINA
HİÇBİR ŞEY SATILMAYACAK.
4) HAŞİM VE MUTTALİBOĞULLARINDAN
HİÇBİR ŞEY SATIN ALINMAYACAK.
HÜZÜN YILI
Hüzün Senesi, Hüzün Yılı ya da Senetü'l-Hüzn,
Miladi takvimde yaklaşık 619 yılına denk gelen ve Hicrî takvimde yer alan bir yıldır.[
İsminin nedeni, İslam peygamberi Muhammed'in, hem amcası Ebu Talib'i hem de ilk
eşi Hatice'yi aynı yıl içerisinde art arda kaybetmesidir.

Hz. Muhammed'in peygamberliğinin onuncu


yılında, Mekkeli Kureyşlilerin Haşimoğulları ailesine yönelik olan boykotu kaldırmasından
yaklaşık dokuz ay sonra, önce Muhammed'in amcası Ebu Talib, ardından ilk eşi Hatice,
boykotun kendilerine verdiği yorgunluk ve hastalık yüzünden üç gün arayla öldüler.
Kendisine en büyük desteği veren bu iki kişinin ölümü Muhammed'i son derece üzdü.
Hatice, kendisine inanan ilk kişi iken, Ebu Talib de Mekke'de kavmine karşı onu her şey
uğruna korumuştu.
MEKKE’NİN FETİHİ FETİH ÖNCESİ;
Bir süre önce Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında Hudeybiye
Antlaşması yapılmıştı. Daha sonra Mekkeli Kureyşlilerin müttefiki olan Benî Bekir
kabilesi, bu antlaşmaya aykırı hareket ederek Müslümanların himâyesindeki Benî Huzaa
kabilesine saldırdı.
Muhammed, Mekke'ye haber göndererek, öldürülenlerin kan bedellerinin ödenmesini veya
Benî Bekir kabilesiyle olan ittifakın sonlandırılmasını, aksi hâlde Hudeybiye Antlaşması'nın
bozulmuş sayılacağını ve savaşa mecbur kalacaklarını bildirdi. Mekkeliler, Muhammed'in
tekliflerini reddettiler ve savaşa hazırlanacaklarını haber verdiler.
Mekkeli paganlar, daha sonra fikir değiştirip Ebu Süfyan'ı bir barış sağlamak için Medine'ye
gönderdi. Ancak görüşmelerden hiçbir netice alınamadı.
MEKKENİN FETHİ FETİH;
Hz. Muhammed, çevredeki Müslüman kabilelere de haber göndererek savaşa hazır
olmalarını söyledi. Ardından yaklaşık 10.000 kişilik bir ordu kuruldu ve
Muhammed, Hicret'in 8. yılında, Ramazan ayının 13. günü yola çıktı (4 Ocak 630). Bu, o
zamana kadar toplanmış en büyük Müslüman kuvvetti.
On günlük bir yolculuğun ardından Müslüman ordusu Mekke yakınlarına geldi. [8] Burada
Muhammed, Mekkelilere ordunun büyüklüğünü abartı göstermek için herkese ateş
yakmasını emretti. Kısa sürede 10.000'den fazla ateş yakıldı
Ebu Süfyan, hazırlanarak hemen Müslümanların yanına gitti. Muhammed ile görüştü. Ebu
Süfyan ve beraberindeki heyet, İslam'ı kabul etmiş bir hâlde şehre döndüler. Bu durum
karşısında Mekke halkı, bu orduya karşı konulamayacağını kabullendi. Ebu
Süfyan, Kâbe'nin avlusuna gidip Mekkelilere kendisinin İslam'ı kabul ettiğini ve teslim
olmaktan başka çarelerinin kalmadığını söyleyerek kendi evlerine sığınmalarını tavsiye etti.
Bu, Mekke'nin teslimi anlamına geliyordu.[9]
Hz. Muhammed, başta Ebu Süfyan olmak üzere evine sığınan birçok Mekkeliye himaye
hakkı verdi. Ebu Süfyan'dan sonra Mekke'ye gelen Muhammed'in amcası Abbas da
Mekkelilere benzer şeyler söyledi; onlar da Mescid-i Haram'ın içerisine veya evlerine
dağıldılar.[9]
Hz. Muhammed, dört koldan aynı anda Mekke'ye girmeyi planlıyordu. Bu yüzden ordusunu
dört kola ayırdı ve bölük kumandanlarına Safâ tepesinde kendisiyle buluşmalarını
bildirdikten sonra onlara şu emri verdi:[4]

"Size karşı konulmadıkça, size saldırılmadıkça, hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz,


hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz.«

Muhammed hareket emri verdi ve Fetih Suresi'ni okuyarak Mekke'ye girdi.[10]


Muhammed'in ordusunun 3 kolu herhangi bir direnişle karşılaşmazken, Halid bin Velid'in
komutasındaki 4. kol, Mekkeli müşriklerden İkrime bin Ebu Cehil önderliğindeki küçük bir
saldırıyı geri püskürttü.[
Hz. Muhammed, şehrin hakimiyetini ele geçirip Mekke'ye girer girmez genel af ilan
edildiğini bildirdi ve Ebu Süfyan'a bildirdiği şekilde kimseye dokunulmayacağını ilan etti.
Neticede, yapılan ufak tefek çarpışmalardan 2 Müslüman ölürken, karşılık veren
Mekkelilerden de 13 kişi ölmüştü.[4]
Ardından Hz. Muhammed ve sahabeleri, içerisinde 360 put bulunan Kâbe'ye yöneldi ve
buradaki putları birer birer devirdiler. Bunun üzerine Muhammed, İsra Suresi'nin 81. ayetini
okudu: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur." (Kur'an,
17:81). Bilal-i Habeşi tarafından ezan okundu. Daha sonra da hep birlikte Kâbe'yi tavaf
ettiler.[8]
MEKKE’NİN FETİHİ. FETİH SONRASİ;
Fetihten sonra bazı Mekkeliler, toplu bir şekilde gelip Müslüman oldular. Eb Süfyan'ın
karısı olan ve Muhammed'in amcası Hamza'nın ciğerini Uhud Muharebesi'nde
dişleyen Hind bint Utbe, Hamza'yı Uhud'da attığı mızrakla öldüren Vahşi bin Harb ve
İslam'ın azılı düşmanlarından olan Ebu Cehil'in oğlu İkrime de Müslüman olanlardandı.

Hz. Muhammed, Kâbe'de namaz kılıp ilk hutbesini verdi. Mekkelilerin şüphelerini de
gidermek adına hutbesinde şu sözlere yer verdi:

Benim hâlimle sizin hâliniz, Yusuf'un kardeşlerine dediğinin tıpkısı olacaktır. Yusuf'un
kardeşlerine dediği gibi, ben de size aynen diyorum ki: “Size bugün hiçbir başa kakma ve
ayıplama yok. Allah, hepinizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.
Gidiniz, sizler artık serbestsiniz. (Yusuf Suresi 92. ayet)”
VEDA HACCI
Veda Haccı,
İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed'in 632 yılının Mart ayında
(9 Zilhicce) gerçekleştirdiği ilk, tek ve son haccı idi.
Bu günde Muhammed'in 100.000 den fazla kişiye Rahmet Dağı'nda verdiği son
hitabesine veda hutbesi denir.[
VEDA HUTBESİ
Veda Hutbesi, Hicri 9 Zilhicce 10 tarihinde (çeşitli kaynaklarda Miladi takvimde 6-7-8-9
Mart 632 olarak karşılanmaktadır.
İslam peygamberi Hz.Muhammed tarafından, kendisinin
ilk ve son Hac'cı olan Veda Haccı'nda 124.000 Müslümana karşı yaptığı konuşma metni.
Dinleyicilerin sayısı itibarıyla en kuvvetli hadis kabul edilir.
Rivayete göre Muhammed, bu son hutbesinde, bundan sonra bir daha hac edemeyeceğini
bildirip ölümünün yaklaştığını ima ettiği, sonraki aylar içerisinde de yaşamını yitirdiği için
bu hacca Veda Haccı, konuşmaya da Veda Hutbesi adı verilmiştir.

You might also like