You are on page 1of 224

924

© MAKGRUP MEDYA PRO. REK. YAY. A.Ş.


İlk Dönem Olaylarının Müslümanların Tarihine Yansımaları
Editörler:
Doç. Dr. Ömer CİDE
Öğr. Gör. Abdurrahman ŞENSÖZ

ISBN 978-625-6961-41-8

1. Baskı: Aralık 2022

Sertifika No: 44396

Mizanpaj: Tavoos
Sayfa Düzeni: Tavoos
Kapak: MAKGRUP MEDYA PRO. REK. YAY. A.Ş.
Baskı: Vadi Grafik - Sertifika No: 47479

Cinnah Cd. Kırkpınar Sk. 5/4 Çankaya / Ankara


Tel: (0312) 439 01 69

www.ilahiyatyayin.com
editor@ilahiyatyayin.com
satis@ilahiyatyayin.com
www.instagram.com/ilahiyatyayin
İLK DÖNEM OLAYLARININ
MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE
YANSIMALARI

EDİTÖRLER
Doç. Dr. Ömer CİDE
Öğr. Gör. Abdurrahman ŞENSÖZ
İÇİNDEKİLER

SUNUŞ ..........................................................................................7

ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN


IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ ÖNDERİ:
ŞEBÎB B. YEZÎD .............................................................................9
Âdem APAK

EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN


HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ ................................................19
Mutlu SAYLIK

SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ ...................33


Mehmet DALKILIÇ

HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA


ASABİYETİN ETKİSİ (CEMEL VAK’ASI, SIFFİN SAVAŞI,
TAHKİM OLAYI) ...........................................................................53
Nedim ÖZ
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE
MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ ........................................91
Feridun TEKİN

İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN


EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ ....................... 115
Yunus ERASLAN

‫ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ودورﻩ ﻓﻲ اﻟﺤﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻟﻌﻠﻤﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي‬................. 145


Muhammed AKİF

İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE


DAİR ELEŞTİRİLERİ .................................................................. 161
Ahmet İĞDİ

FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE


İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ ....................................... 177
Ahmet KURAY

HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ:


HZ. HASAN ÖRNEĞİ .................................................................. 189
Mücahit Orkun İKİNCİ

HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE


MÜLAHAZALAR......................................................................... 205
Abdullah METİN
SUNUŞ

İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar düşünce


dünyasına etki eden önemli olaylar meydana gelmiştir. Söz
konusu olaylar insanların düşüncelerini şekillendirdiği gibi
uzun süre bu düşüncenin devam etmesine de etki etmiştir.
Ekonomik, siyasî ve dinî anlayışın oluşmasında etkili olaylar
insanlığın her döneminde var olmuştur.
İslam düşünce yapısının oluşmasında da meydana gelen bazı
hâdiselerin önemli etkisi olmuştur. İslam düşünce yapısının
oluşmasında elbette en büyük pay Hz. Peygamber’e aittir. Bir
taraftan Hz. Muhammed’in söz, fiil ve takrirleri birleştirici bir
rol oynarken; onun vefatından sonra aynı zaman da ihtilafa da
kaynaklık etmiştir. Söz konusu ihtilafın birçok nedeni olmak-
la beraber ayrışmadaki en büyük etken Hz. Muhammed’in
vefatından sonra Müslümanlar arasında meydan gelen çekiş-
melerdir. Ayrışan gruplar kendilerini haklı gösterme adına
Hz. Peygamber’in sözlerinden kendilerine referans bulmaya
çalışmışlardır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde ise onun
adına hadis uydurmaktan geri durmamışlardır.
Müslümanlar arasında ayrışmaların görünür hâle gelmesi
Hz. Osman döneminden başlamış olup, Hz. Ali döneminde
meydana gelen olaylarla daha da belirgin duruma gelmiştir.
Emeviler döneminde (Özellikle Yezid dönemi) meydana gelen
8 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

olaylar da Müslümanlar arasında ihtilafların daha da derinleş-


mesine sebep olmuştur.
İlk Dönem Olaylarının Müslümanların Tarihine Yansımaları baş-
lığını taşıyan bu kitaptaki bölümler, İslam tarihine etki eden
olaylara, önemli şahsiyetlere, dini anlayışlardaki farklılıklara
odaklanarak okuyucuların ve araştırmacıların ilgisini çekecek
konulara yer vermektedir. Böylece çalışmanın, İslam tarihi ala-
nına katkı sağlamasını ümit ediyoruz. Değerli çalışmalarıyla bu
kitabın oluşmasına katkı sağlayan kıymetli yazarlarımızın her
birine şükranlarımızı sunarız. Ayrıca bu kitabın oluşmasında
ilmî ve manevî desteklerini gördüğümüz Prof. Dr. Mustafa
Doğan KARACOŞKUN’a, Prof. Dr. Halil ALDEMİR’e, Prof. Dr.
Âdem APAK’a, Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN’a şükranlarımızı
arz ederiz. Son olarak, gösterdikleri çaba sebebiyle Dr. Arş. Gör.
Ahmet KURAY’a ve İlahiyat Yayınlarına teşekkür ederiz.

Editörler
Doç.Dr. Ömer CİDE
Öğr. Gör. Abdurrahman ŞENSÖZ
ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN
IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ
ÖNDERİ: ŞEBÎB B. YEZÎD

Âdem APAK1

Giriş
Hz. Ali’nin halîfeliği döneminden itibaren İslâm siyaset ta-
rihinde öne çıkan iki siyasî rakip coğrafya Irak ve Şam’dır. Ali-
Muâviye mücadelesinde bunlardan ilki halîfe Hz. Ali, diğeri
ise Şam valisi Muâviye’nin taraftarı olmuşlardır. Bu süreçte
gerçekleşen siyasî bloklaşma Emevîlerin yıkılmasına kadar
varlığını ve etkinliğini devam ettirmiştir.
Iraklılar, Hz. Ali’ye destek vererek başlattıkları iktidar mü-
cadelesini Muâviye’nin liderliğinde hareket eden Suriyeliler
karşısında kaybetmişlerdi. Bunun sonucu olarak devletin mer-
kezi ve hazine, Kûfe’den yeni başkent Dımaşk’e nakledildi.
Kendilerini devletin asıl sahibi gören Iraklılar bu durumda
Şam’a bağlı sıradan bir eyalet statüsüne indiler. Onların fethet-

1 Prof. Dr., Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalı.

•9•
10 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tikleri büyük arazilerin gelirleri artık Dımaşk’ın kontrolüne


girmişti. Buna karşılık, Iraklılar merkezî yönetimin keyfî tavrına
göre bazen artırılan bazen azaltılan bazen de tamamen kesilen,
hiçbir zaman da Şamlıların seviyesine ulaşamayan maaşlarla
yetinmek zorunda kalmışlardı. Mevcut şartlar eski başkentin
gururlu sakinlerini son derece rahatsız etti. Onlar rahatsızlık-
ları sebebiyle fırsat bulduklarında yönetime karşı isyan ettiler.
Emevîler aleyhine harekete geçmek istediklerinde ilk önce Hz.
Ali’nin çocuklarını ve torunlarını hatırladılar. Zira gerek geçmiş
günlere duyulan özlem gerekse Hz. Ali’ye beslenen muhabbet
sebebiyle Iraklıların neredeyse tamamı bu faaliyetlere gönülden
destek oluyorlardı. Ancak bu destek bir türlü gönül desteğinden
fiilî kılıç desteğine dönüşmedi.
Iraklıların bu yönetim karşıtı tavırları sebebiyle Emevî devleti
Irak’ı suhûletle yönetme adına özellikle ilk halîfe Muâviye’den
itibaren muhtelif tedbirler aldı. Bunların ilki bölgeye kabiliyet-
li ve şiddet yanlısı idarecilerin atanması oldu. Ayrıca Irak’ta
yönetim muhalifleri olarak öne çıkan Hâricîler ile Şiiler’e karşı
öncelikli olarak Iraklıların yardımı kullanılmış, pek çok isyan
Kûfe ve Basra’dan toplanan ordular yardımıyla bastırılmıştır.
Iraklıların yetersiz kalmaları veya operasyonlarda başarısız
olmaları durumunda ise Irak topraklarına Şamlı askerler sevk
edilmesi planlanmıştır. Bölgede kısmî istikrarın sağlanmasın-
dan sonra ise Iraklılar, Horasan ve doğusuna düzenlenen fetih
hareketlerine sevk edilerek, bir taraftan iç politikadan uzaklaş-
tırılırken, diğer taraftan da onlarla yeni fetihlerin gerçekleşmesi
sağlanmıştır. Bununla birlikte Irak coğrafyası Emevîler için en
büyük dâhilî problem merkezi olma özelliğini hiç kaybetmemiş,
zaman zaman bu hareketler devletin bölgedeki otoritesini sarsa-
cak boyutlara ulaşmıştır ki bu hadiselerden birisi de Hâricî lider
Şebib b. Yezîd’in Kûfe’de gerçekleştirdiği isyan hareketidir.
ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ ÖNDERİ: ŞEBÎB B. YEZÎD • 11

A. Abdülmelik b. Mervân Döneminde Hâricî Hareketleri


Mısır ve Irak’ın kontrol altına alınmasının ardından Mekke’de
Abdullah b. Zübeyr’in de etkisiz hale getirilmesiyle yeniden
siyasî birliği temin eden Abdülmelik b. Mervân’ın karşı karşıya
kaldığı diğer önemli dâhilî problem, seleflerini de çok meşgul
eden Hâricîler oldu. Bu dinî-siyasî grup mensupları sürekli
ayaklanma çıkardıkları, ülkenin pek çok tarafına dağılmış va-
ziyette bulundukları, düzenli birlik oluşturmak yerine gerilla
savaşı verdikleri, ayrıca toplumda sürekli tedhiş hareketi ger-
çekleştirdikleri için Emevî idaresini uzun süreli meşgul etmiş-
tir. Hâricîler Abdülmelik’in devlet başkanlığı döneminde de
yönetimin en tehlikeli ve devamlı düşmanı olmuşlardır.
Hâricî gruplar Irak’ta Abdülmelik ile Abdullah b. Zübeyr’in
mücadelesinden istifade ederek özellikle İran’ın güney kısımla-
rını kontrol altına almışlardı. Abdülmelik daha önce Abdullah
b. Zübeyr adına Nâfi b. Ezrak yönetimindeki isyancı gruplarla
mücadele eden2 Mühelleb b. Ebû Sufra’yı tekrar onların üzerine
gönderdi.3 Abdurrahman b. Muhammed b. Eş‘as da yönetim
adına Hâricîlerle mücadele etti.4 Ancak onların bütün çabalarına
rağmen isyancılar etkisiz hale getirilemedi. (H. 72/691-692).5 Üs-

2 Ebû Hanife ed-Dineverî, Ahbârü’t-tıvâl, thk. Ömer Faruk Tabbâ (Beyrût: Dârü’l-
Erkam, 1995.), 249-254; Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Ğâlib el-Amilî Ebû
Ca’fer et-Taberî, Târihü’r-rüsul ve’l-mülûk, thk. Muhammed Ebü’l-Fazl İbrâhim
(Beyrût: Dârü’s-Süveydân, 1967.), 5/619-622, 6/168-171.
3 Ebû Amr Hâlife b. Hayyat, Târih, thk. Süheyl Zekkâr (Beyrût: Dârü’l-Fikr, 1993),
205; Dineverî, Ahbârü’t-tıvâl, 254-256; Ahmed b. Ebî Ya‘kûb el-Abbâsî el-Ya’kûbî,
Târih (Beyrût: 1960), 2/272; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (Beyrût-Riyâd: Mektebetü’l-Meârif-Mektebetü’n-
Nasr, 1966.), 8/324.
4 Taberî, Târih, 6/171; Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed
el-Bağdâdî İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî târîhi’l-ümem ve’l-mülûk, ed. Muhammed
Abdülkadir Atâ, Mustafa Abdülkadir Atâ (Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1992), 6/118.
5 Taberî, Târih, 6/171-173; Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyn b. Ali Mes’ûdî, Mürûcü’z-
zeheb, thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid (Mısır: 1964), 3/132-133; İzüddîn
Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-târih (Beyrût:
12 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

telik bu yıl içerisinde Ebû Fudeyk liderliğinde toplanan Hâricîler


Bahreyn’de kontrolü ele geçirdiler. Abdülmelik’in Basra valisi
Hâlid b. Abdullah’ın gönderdiği ordu Ebû Fudeyk karşısın-
da başarılı olamadı.6 Halîfe, Hâricî isyanının ancak Kûfe ve
Basralıların yardımıyla bastırılabileceğini düşünerek onlardan
teşekkül ettirdiği on bin kişilik kuvveti Ebû Fudeyk’in üzerine
gönderdi. Iraklılar bu son teşebbüslerinde Hâricîleri etkisiz hale
getirmeyi başardılar.7
Hicrî 74/693-694 yılında Abdülmelik, Basra’ya vali tayin ettiği
kardeşi Bişr b. Mervân’a Basra ve Kûfelilerden oluşturduğu bir
orduyla Râmuhürmüz8 ve Ehvaz’da9 toplanmış olan Ezârika
Hâricîleri üzerine bir ordu göndermesini, askerlerin başına da
Mühelleb b. Ebû Sufra’yı getirmesini emretti. Fakat Mühelleb’in
doğrudan halîfe tarafından tayin edilmesinden hoşnut olmayan
vali, ordu hazırlama işini ağırdan aldı. Yetersiz sayıda toplanan
ve kendi içinde uyumsuzluklar taşıyan askerler yola çıktıktan
kısa süre sonra Basra valisi Bişr’in vefat ettiği haberini alınca
isyanı bastırma girişiminde bulunmadan dağıldılar.10
Abdülmelik b. Mervân Irak’ta meydana gelen olumsuz geliş-
meler üzerine hem bölgedeki siyasî istikrarı temin etmek, hem
de Hâricîlerle daha etkin mücadele etmek amacıyla İbn Zübeyr’i
ortadan kaldıran Hicaz valisi Haccâc’ı vefat eden kardeşi Bişr’in
yerine Irak genel valiliğine getirdi. (H. 75/695).11 İsyancılara
karşı Muâviye’nin valisi Ziyâd b. Ebîh’in idare taktiğini uy-
gulayan Haccâc, bölgedeki Hâricîlerle mücadeleyi Şam’dan

1986), 4/19-20.
6 Taberî, Târih, 6/174; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/20.
7 Hâlife b. Hayyat, Târih, 205; Taberî, Târih, 6/193; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/28.
8 Ebû Abdillâh Şihâbüddîn Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-buldân (Beyrût: 1975),
3/17-18.
9 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 1/284-286.
10 Taberî, Târih, 6/196-199; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/29-30; İbn Kesîr, el-Bidâye,
8/324.
11 Hâlife b. Hayyat, Târih, 208; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/7.
ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ ÖNDERİ: ŞEBÎB B. YEZÎD • 13

gelen askerler yerine önce Iraklılar eliyle gerçekleştirmeye


karar verdi. Bu amaçla Kûfelileri Hâricîlerle savaşa sevketti.12
Bizzat Basra’ya giden vali savaş konusunda isteksiz davranan
Basralıları Mühelleb b. Ebû Sufra komutasındaki orduda bir
araya getirdi. Mühelleb’in karargâh kurduğu Rustakbarz adı
verilen bölgeye giderek burada toplanan Kûfe ve Basralı as-
kerlere şöyle bir konuşma yaptı: “Ey iki şehrin halkı! Allah’a
yemin ederim ki sizlerin bu düşmanlarınız size karşı isyan
etmiştir. İsyanları uzun süre devam eden bu Hâricîler toptan
yok olmadıkça aylar ayları, yıllar yılları kovalasa bile bir arada
kalacaksınız.”13 Haccâc’ın tehdidi sebebiyle Iraklılar Hâricîlere
karşı gönüllü-gönülsüz savaşmak zorunda kaldılar. Mühelleb
komutasında harekete geçerek Râmuhürmüz’da toplanmış bu-
lunan yönetim muhalifi gruba saldırdılar. Mühelleb’in ordusu
Hâricîleri bölgeden uzaklaştırmakla birlikte onlara karşı kesin
bir üstünlük sağlayamadığı gibi çarpışmalar esnasında İbn
Mihnef ve Abdurrahman isimli komutanlar dâhil olmak üzere
pek çok kayıp verdi.14

B. Şebîb b. Yezîd İsyanı


Abdülmelik döneminde Emevîler devletini en fazla meşgul
eden Hâricî isyanı ise Cezîre’nin15 kuzey kısımlarını yurt edin-
miş olan Bekr b. Vâil kabilesinin Şeybân kolunun liderlerinden
Şebîb b. Yezîd tarafından gerçekleştirilmiştir. Hicrî 76/695-696
yılında Musul16 ve Cezîre’de isyan başlatan Hâricîlerin Sufriyye
koluna mensup olan Salih b. Müserrih’in başlattığı isyanda yer
alan Şebîb, onun ölümünden sonra hareketin başına geçerek

12 Taberî, Târih, 6/202-209; Mes’ûdî, Mürûcü’z-zeheb, 133-138; İbnü’l-Esir, el-Kâmil,


4/33-36.
13 Taberî, Târih, 210-211; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/36.
14 Taberî, Târih, 6/211-215; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/40-41.
15 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 2/134-140.
16 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 5/223-225.
14 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Irak bölgesinde Emevî devlet otoritesini tehdit edebilecek bir


güce ulaştı.17 Irak valisi Haccâc, Musul’dan daha doğudaki Irak
topraklarına hareket eden Şebîb’in üzerine Süfyân b. Ebî’l-Âliyye
komutasında askerî birlik gönderdi. İsyancılar kendilerinden
daha fazla askere sahip bulunmasına rağmen üzerlerine gelen
orduyu mağlup ettiler. Haccâc, Şebîb b. Yezîd’e karşı ikinci defa
Sevre b. Ecbar isimli komutanı harekete geçirdi. Ancak bu asker-
ler de Nehrevan18 yakınlarında ilk ordunun akıbetine uğradılar.
Üstelik Hâricîler kazandıkları başarılardan cesaret alarak karşı
saldırıya geçip bölgede Haccâc’ın emrindeki pek çok yeri talan
etmeye başladılar.19 Durumun vahametini fark eden Haccâc,
Cezl b. Sa‘îd komutasında yeni bir orduyu Hâricîler üzerine sevk
etti. Ancak gelen askerlere karşı sürekli yer ve taktik değiştiren
Yezîd’e karşı Cezl de herhangi bir başarı gösteremediği gibi pek
çok askerini kaybetti.20 Bunun üzerine Haccâc, Cezl’in yerine
Sa‘îd b. Mücâlid’i komutanlığa getirdi. Hâricîler karşısında
kısa sürede netice almak isteyen ve tedbirsiz bir şekilde hare-
kete geçen yeni komutan da ağır bir mağlubiyete uğramaktan
kurtulamadı. Öyle ki savaşta kendisi de dâhil olmak üzere pek
çok asker isyancılar tarafından öldürüldü. Ordunun geri kalan
kısmı ise önceki komutan Cezl’in gayretleriyle Kûfe’ye geri dö-
nebildi. Irak ordularına karşı elde ettiği bu başarılardan sonra
Şebîb b. Yezîd Medâin bölgesini Haccâc’ın idaresinden kopardı.21
Ardından da Kûfe’ye bağlı yerleşim birimlerine saldırılar dü-
zenlemeye başladı. Sonunda onun emrindeki askerler Kûfe
merkezine girerek valilik sarayının önüne gelip bazı şahısları
öldürdükten sonra geri döndüler. Durumun daha da tehlikeli

17 Hâlife b. Hayyat, Târih, 210; Taberî, Târih, 6/216-224; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam,


6/179-181; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 41-44; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/12-13.
18 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 5/324-327.
19 Ya’kûbî, Târih, 2/274; Taberî, Târih, 6/224-230.
20 Taberî, Târih, 6/231-234.
21 Taberî, Târih, 6/235-238; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/45-47; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/12-14.
ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ ÖNDERİ: ŞEBÎB B. YEZÎD • 15

hale geldiği fark eden Haccâc, Şebîb’e karşı daha güçlü birlikler
göndermeye karar verdi. İlk olarak harekete geçirdiği ve Büsr b.
Gâlib ile Zahr b. Kays’ın başında bulunduğu ordu Hâricîler kar-
şısında tutunamadı. Haccâc bunun ardından Zâide b. Kudâme
komutasında Basra ve Kûfelilerden müteşekkil daha büyük bir
orduyu cepheye sürdü. Ancak onlar da Şebîb b. Yezîd karşısında
mağlup olarak pek çok kayıpla geri çekilmek zorunda kaldılar.
Bunun üzerine son kozunu oynayan vali, Kûfe eşrafından Ab-
durrahman b. Muhammed b. Eş‘as’ı çağırarak Şebîb b. Yezîd’i
takiple görevlendirdi. Bu gelişmenin ardından Şebîb’in çekilme,
Abdurrahman’ın da takip faaliyeti başladı. Şebîb’in savaş taktiği,
fırsat bulduğu anda Iraklılara karşı ani saldırı düzenlemekti.
Bu amaçla mümkün olduğunca Abdurrahman’ın askerlerini
yormak ve onları savaşamayacak duruma getirmek istiyordu.
Kûfe’den harekete geçirdiği ordunun her teşebbüsünde yönetim
muhaliflerini etkisiz hale getiremediğini haber alan Haccâc,
Abdurrahman’ı azledip yerine Osman b. Katan’ı komutan tayin
etti. Yeni komutanlarının emri altında Hâricîlerle savaşa girişen
Iraklılar yine de mağlup olmaktan kurtulamadılar.22
Haccâc karşısındaki üstünlüğü sebebiyle Şebîb b. Yezîd’in
şöhreti ve askerlerini sayısı gittikçe artıyordu. Bilhassa Haccâc
tarafından cezalandırılmaktan korkan yönetim muhalifleri
gruplar halinde onun ordusuna dâhil oluyorlardı. Irak valisi
Hâricî tehlikesinin daha da artması ve Kûfelilerin de bu hareketi
bastırma konusunda yetersiz kalması üzerine son çare olarak
halîfeden kendisine Suriye’den Irak’a ordu göndermesini talep
etti. Bunun üzerine Abdülmelik, önce Süfyân b. Ebred komuta-
sında dört bin, ardından da Habîb b. Abdurrahman emrinde de
iki bin Şamlı askerden müteşekkil birlikleri Hâricîlerle savaşmak

22 Hâlife b. Hayyat, Târih, 211; Dineverî, Ahbârü’t-tıvâl, 6/239-257; İbnü’l-Cevzî,


el-Muntazam, 6/181-183; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/49-53.
16 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

üzere Irak’a gönderdi. Haccâc ayna anda Kûfe’de de Zühre b.


Hâviyye idaresinde yeni bir ordu hazırladı. Ardından daha
önceki Hâricî savaşlarından Mühelleb b. Ebû Sufra ile birlikte
bulunan Attâb b. Verkâ komutasında başka bir askerî birliği
Şebîb b. Yezîd’e karşı yapılacak harekâta dâhil etti. Şebîb kendi
ordusundan kat kat fazla sayıya ulaşan, ancak farklı beldelerden
bölgeye ulaşan askerlerden meydana geldiği için düzensiz bir
görüntü veren Emevî ordularına karşı kısa sürede üstünlük
kurmayı başardı. Bu esnada Haccâc’ın tayin ettiği komutanlar
Zühre b. Cevne ve Attâb da Hâricîlerin saldırıları sonucunda
hayatlarını kaybettiler.23 Valinin askerlerini etkisiz hale getiren
Şebîb b. Yezîd Kûfe’yi hedef alan ikinci bir saldırı başlatma-
ya karar verdi. Ancak bu defa özellikle Şamdan gelen Emevî
askerleri Hâricîler karşısında büyük bir direniş gösterdiler.
Bulunduğu noktadan daha ileri gidemeyen, üstelik kayıp ver-
meye başlayan Şebîb çaresiz geri çekilme kararı verdi. Bunun
üzerine Hâlid b. Attâb komutasındaki Şamlılar onun peşine
düştüler. Sürekli takip önce Enbâr,24 ardından Ehvaz, nihaye-
tinde de Kirmân’a25 kadar devam etti. Gelişmelerden haberdar
olan Haccâc, Süfyân b. Ebred komutasında yine Şamlılardan
müteşekkil yeni bir orduyu çarpışma bölgesine sevketti. Süfyân,
Şebîb’in askerleri ile Ehvaz’da Düceyl Köprüsü26 yakınlarında
karşı karşıya geldi. Çarpışmalarda çok kayıp veren Şebîb geri
çekilmeye başladı. Bütün arkadaşlarının ardından köprüyü
geçmeye çalışırken atının ürkmesi sonucunda nehre düşerek
boğuldu. Onun ölümünden sonra etrafında bulunan Hâricîler
dağıldılar. Bu şekilde yaklaşık iki yıl boyunca hem Irak valisini

23 Taberî, Târih, 6/257-267; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 6/187-188; İbnü’l-Esir, el-


Kâmil, 4/55-58; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/17.
24 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 1/257-258.
25 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 4/454-456.
26 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 2/443.
ABDÜLMELİK DÖNEMİNDE EMEVÎLERİN IRAK HÂKİMİYETİNİ SARSAN HÂRİCÎ ÖNDERİ: ŞEBÎB B. YEZÎD • 17

hem de halîfe Abdülmelik’i meşgul eden Şebîb b. Yezîd Hâricî


hareketi bastırılmış oldu. (H. 77/696-697).27

KAYNAKÇA
Dineverî, Ebû Hanife. Ahbârü’t-Tıvâl. thk. Ömer Faruk Tabbâ. Beyrût:
Dârü’l-Erkam, 1995.
Hâlife b. Hayyat, Ebû Amr. Târih. thk. Süheyl Zekkâr. 2 Cilt. Beyrût:
Dârü’l-Fikr, 1993.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer. el-
Bidâye ve’n-nihâye. 14 Cilt. Beyrût-Riyâd: Mektebetü’l-Meârif-
Mektebetü’n-Nasr, 1966.
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Mu-
hammed el-Bağdâdî. el-Muntazam fî târîhi’l-ümem ve’l-mülûk.
ed. Muhammed Abdülkadir Atâ, Mustafa Abdülkadir Atâ. 19
Cilt. Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992.
İbnü’l-Esir, İzüddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî. el-Kâmil
fi’t-târih. 9 Cilt. Beyrût: 1986.
Mes’ûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyn b. Ali. Mürûcü’z-zeheb. thk. Mu-
hammed Muhyiddin Abdulhamid. 4 Cilt. Mısır: 1964.
Taberî, Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Ğâlib el-Amilî Ebû
Ca’fer. Târihü’r-rüsul ve’l-mülûk. thk. Muhammed Ebü’l-Fazl
İbrâhim. 11 Cilt. Beyrût: Dârü’s-Süveydân, 1967.
Wellhausen, Julius. İslamiyetin İlk Devrinde Dinî-Siyasî Muhalefet Parti-
leri. çev. Fikret Işıltan. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
1989.
Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya‘kûb el-Abbâsî. Târih. 2 Cilt. Beyrût: 1960.
Yâkût el-Hamevî, Ebû Abdillâh Şihâbüddîn. Mu’cemü’l-buldân. 5 Cilt.
Beyrût: 1975.

27 Hâlife b. Hayyat, Târih, 211-212; Ya’kûbî, Târih, 2/274-275; Taberî, Târih, 6/267-
284; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 6/189-192; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 4/58-62; Haccâc’ın
Şebîb’le mücadelesi hakkında bk. Julius Wellhausen, İslamiyetin İlk Devrinde
Dinî-Siyasî Muhalefet Partileri, çev. Fikret Işıltan (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1989), 65-77.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN
HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ

Mutlu SAYLIK1

Giriş
Muâviye b. Ebî Süfyan’ın, oğlu Yezîd’i veliaht seçmesiyle
birlikte Hicaz bölgesinde büyük bir memnuniyetsizlik hâkim
olmuştur. Muâviye Hicaz bölgesinde oğlu Yezîd’in veliahtlığına
karşı ciddi bir muhalefet olduğunu görünce bu bölgenin biatını
almak için bizzat kendisi bölgeye hareket etmiştir. Medine’de
Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer gibi
sahâbîler muhalefetin başını çekmiştir. Sahâbîler genel anlam-
da Yezîd’in veliahtlığının, hilâfeti saltanata çevirmek amacıyla
planlandığını söyleyip uygulamaya şiddetle karşı çıkmıştır.
Muâviye, Hicaz’da çeşitli girişimlerde bulunmasına rağmen
halkı ikna edemeyince baskı uygulayarak öncü isimler; Hüseyin
b. Ali, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’in muhalefet
etmesini engellemiştir. Halk da bu isimlerin ses çıkarmadığını

1 Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı.

• 19 •
20 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

görünce biat etmiştir. Ancak bu biat ne öncü isimlerin ne de


halkın gönlüne sinmemiştir. Bundan dolayı Receb 60/Nisan
680’de Muâviye vefat edip Yezîd hilafete geçince Mekke ve
Medine şehirleri kaynamaya başlamıştır. Çünkü Yezîd’in veli-
ahtlığına karşı çıkanlar, Muâviye ölünce onun hilafetine de karşı
çıkmıştır. Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zübeyr tüm ısrarlara
rağmen biat etmeyerek Mekke’ye gitmiş, bu gidişin ardından
çok önemli olaylar patlak vermiştir. Önce Kerbela’da Hüseyin
b. Ali yakınlarıyla birlikte katledilmiş,2 daha sonra Harre Ola-
yı ve Mekke saldırısı meydana gelmiştir.3 Harre Vakası Hz.
Peygamber’in merkez edindiği Medine’de meydana gelmiş,
bazı sahâbî ve çocukları acımasızca öldürülmüş, şehir üç gün
boyunca Şam ordusunca mubah sayılarak yağmalanmış, sağ
kurtulanlara köle muamelesi yapılmıştır. Müslümanların tari-
hine kara bir leke olarak geçen bu olay İslâm âleminde de derin
izler bırakmıştır.

A. Harre Olayının Tarihi Arka Planı


Harre Olayı’nda Yezîd’in siyasetini sağlıklı bir şekilde anla-
yabilmek için öncelikle Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Hicaz bölgesi
siyasetine ve bu bölgede Yezîd’in veliahtlığı ile hilafetine olan
muhalif yaklaşımlara bakmamız gerekmektedir.
Araplar’ın dâhileri arasında sayılan Muâviye,4 muhalifleri-
nin durumlarını iyi değerlendirir ve önce güzellikle ikna etmeye

2 Ebû Amr Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât, çev. Abdulhalik Bakır (An-
kara: Bizim Büro Basımevi, 2001), 287-289; Ebû Hanîfe Ahmed b. Dâvûd b.
Venend ed-Dîneverî, Ahbâru’t-tıvâl, ed. Abdü’l-Münim Âmr (Kahire: Dâru İhyâi’l-
Kütübü’l-Arabî, 1960), 229; Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b.
Muhammed el-Hudayrî es-Suyûtî, Halifeler Tarihi, çev. Onur Özatağ (İstanbul:
Ötüken Neşriyat, 2015), 213-214.
3 Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-
mülûk (Beyrut: Dâru’l-Turasi’l-Arabî, 1967), 5/497.
4 Bk. İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye bin Ebî Süfyân (Ankara: Fecr
Yayınları, 1990).
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 21

çalışırdı. Bunun için bol miktarda mal ve parada harcamaktan


kaçınmazdı. Bundan dolayı paranın iş gördüğü yerde konuşup
ikna etmeye, konuşup ikna etmenin iş gördüğü yerde kırbaç
ile iş yaptırmaya, kırbacın iş gördüğü yerde kılıç kullanmaya
ihtiyaç hissetmediğini söylerdi.5 Muâviye böyle davransa bile
valilerinin sert muamelesine göz yumardı.6 Muâviye, uzlaşıyla
hilafete çıkmanın avantajlarını kullanarak iktidarlarını riske
atmayacak bu siyasetle ülkeyi yönetti. O, iktidarını riske atma-
mak kaydıyla toleranslı bir yönetim anlayışını benimsiyordu.7
Ancak oğlu Yezîd’i veliaht ilan ettikten sonra özellikle Hicaz
bölgesinde onun adına biat almaya çalışırken ileride sıkıntılar
çıkacağını hissediyordu.8 Bundan dolayı vefatından önce oğlu
Yezîd’i çağırarak ona şöyle dedi:
“Yavrucuğum! Seni, yükünü bağlamak ve yükünü çözmek kül-
fetinden kurtarmış, her şeyi sana hazır hale getirmiş, düşmanlarını
önünde zelil kılmış, Arapları sana boyun eğdirmiş, hiç kimsenin top-
layamadığı şeyleri senin için bir araya getirmiş bulunuyorum. Hicaz
bölgesi halkını iyi gözet çünkü onlar senin aslındır. Onlardan bir
kimse yanına gelirse ona ikram et. Onlardan kimi görmediysen ara
sor. Irak halkına da göz kulak ol. Eğer onlar her gün senden idarecileri
olan valiyi görevden almanı isteseler bile bu isteklerini yerine getir.
Çünkü bir valiyi görevden almak sana karşı yüz kılıç çekilmesinden
daha hayırlıdır. Şam halkına da dikkat et! Senin sırdaşın onlar olsun.
Sırlarını onlara söyle, düşmandan herhangi bir şekilde şüphe edecek
olursan onlardan yardımcılar al. Düşmanını yendikten sonra Şam-
lıları ülkelerine geri gönder. Çünkü bu halk kendi ülkelerinde ikamet

5 Ahmed b. Ebî Ya’kûb İshâk b. Ca’fer Vehb b. Vâzıh el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya‘kûbî,


ed. Abdülemir Muhna (Beyrut: Şirketü’l-A’lemi’l-Matbûat, 2010), 2/328.
6 İrfan Aycan, “Muâviye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV
Yayınları, 2005), 30/332-334.
7 İzzeddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh,
ed. Ömer Abdüsselam Tedmirî (Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1997), 3/126.
8 Taberî, Tarîh, 5/301 vd; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/97.
22 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

etmezlerse huyları değişir. Hilafet işinde seninle mücadele edecek


Kureyş’ten dört kişiden başka kimseden korkmuyorum. Bunlar Hü-
seyin b. Ali, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Abdurrahman
b. Ebu Bekir’dir. Ömer’in oğlu Abdullah ibadete düşkün bir kimsedir,
kendisinin dışında kimse kalmayacak olursa sana biat eder. Ali’nin
oğlu Hüseyin duygusal birisidir. Kûfe halkı ne yapar eder onu isyan
ettirir. Şayet isyan edecek olur ve sen de ona karşı galip gelirsen ona
iyi davran. Çünkü onun Muhammed’e büyük bir yakınlığı ve akraba-
lığı vardır. Ebu Bekir’in oğluna gelince! Arkadaşları ne yaparsa o da
onu yapar. O kadınlardan ve eğlenceden başka bir şey bilmez. Senin
karşında aslan gibi dikilecek, tilki gibi kurnaz, cesaretle hareket edecek,
fırsat bulursa üzerine atılacak kişi ise Zübeyr’in oğlu Abdullah’tır.
Şayet Abdullah sana bunu yapacak olursa ve sen de onu ele geçirirsen
onu paramparça et, elinden geldiği kadar da kanını akıtmaya çalış.”9
Her ne kadar bu rivayette Abdurrahman b. Ebu Bekir’in ismi
geçse de onun Muâviye’den önce öldüğü ile ilgili rivayetler de
vardır. 10
Muâviye’nin bu söyleminde Emevîlerin genel anlamda Hicaz
bölgesi siyasetini ve Yezîd dönemi olaylarının çözüm önerilerini
görmekteyiz. Başka bir rivayette aktarılan bir olay da özelde
Muâviye’nin genelde ise Emevîlerin bakış açısını göstermek-
tedir. Bu rivayete göre Muâviye’nin bulunduğu bir meclise bir
adam geldi ve onunla ileri geri konuşmaya başladı. Adam di-
yeceklerini sıraladıktan sonra çekip gitti. Meclistekiler hayretler
içinde Muâviye’ye sordu: “Efendim bu adamı cezalandırmayacak
mısınız?” Muâviye onlara dönerek “Ben bizimle mülkümüz arasına
girmek istemedikleri sürece, insanlarla söylemek istedikleri arasına

9 Taberî, Tarîh, 5/322-323; Ebû Alî Ahmed b. Muhammed b. Ya‘kûb İbn Miskeveyh,
Tecâribü’l-ümem ve te‘âkibü’l-himem (Tahran: Suruş, 2000), 2/37-38; İbnü’l-Esîr,
el-Kâmil, 3/119-120.
10 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/120.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 23

girmem.” dedi.11 Emevîlerin önemli isimlerine de baktığımızda


aynı paralelde düşündüklerini görürüz.12
Burada üzerine durmak istediğimiz husus babasının gö-
zetiminde büyüyen Yezîd’in onun siyasetini devam ettirme
istediğidir. Bu çerçevede Yezîd’in Harre siyaseti önemlidir.
Yezîd’in Harre Vakası’ndaki siyaseti genel anlamda Hicaz böl-
gesine yönelik babası Muâviye’nin çerçevesini çizdiği Emevî
siyasetinin bir devamı niteliğindedir.
Muâviye’nin vefatından sonra hilafete geçen Yezîd, Me-
dine valisinden muhalif olabilecek isimlerden biat almasını
istedi. Ancak valinin ısrarlarına rağmen Abdullah b. Zübeyr
ile Hüseyin b. Ali “Halka açık biat etme” fikrini ileri sürerek biat
etmekten kaçındılar ve aynı gece yola çıkıp Mekke’ye gittiler.
Böylece en önemli iki Muhalif, Mekke’de Yezîd aleyhinde faali-
yete başladılar.13 Daha sonra Hüseyin b. Ali Kûfelilerin daveti
ve biatı üzerine buraya hareket etti. 10 Muharrem 61/10 Ekim
680 tarihinde Kerbela Olayı’nda ailesi ve yakınlarıyla birlikte
katledildi.14 Bu olay genel anlamda Müslümanları özelde de
Hicaz bölgesi Müslümanlarını çok etkilediği gibi Yezîd yöneti-
mine karşı olan muhalefeti artırdı. Bu olayın ardından Mekke’yi
merkez edinen Abdullah b. Zübeyr, Yezîd’e karşı oluşan mu-
halefetin tek lideri haline geldi. Medine’de de Emevî karşıtı
ciddi bir muhalefet vardı. Hilafetin saltanata dönüştürülmesi ve
Emevîlerin Medine’deki mali politikaları yüzünden şehirde baş
gösteren ekonomik rahatsızlık, oluşan muhalif havanın önemli
nedenleri arasında yer almaktaydı.15

11 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/126.


12 Halife b. Hayyât, Tarih, 285-286.
13 Dîneverî, Ahbâru’t-tıvâl, 227-229.
14 Halife b. Hayyât, Tarih, 287-289; Dîneverî, Ahbâru’t-tıvâl, 229; Suyûtî, Halifeler
Tarihi, 213-214.
15 Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler için Bk. M. J. Kister, “Harre Vakası (Bazı Sosyo-
Ekonomik Tespitler)”, çev. Ünal Kılıç, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
24 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

B. Yezîd’in Medine’deki Muhalefeti Sonlandırma Çabası ve


Harre Olayı
Harre Olayı ani ortaya çıkan bir mesele değildi. Yukarı-
da değindiğimiz gibi bu olayın bir arka planı vardı. Yezîd’in
Mekke ve Medine’deki muhalefeti sonlandırma çabası başarılı
olamayınca bu olay meydana geldi. Yezîd babasının siyasetini
takip ederek Medine’deki muhalefeti ilk önce idari tedbirler ve
maddi vaatlerle ikna etmeye çalıştı. Ancak Mekke’de Abdul-
lah b. Zübeyr’in her geçen gün durumunu güçlendirmesi ve
Medine’deki muhalif havanın zamanla aleyhine dönmesi onu
tedirgin etmeye başladı.
Yezîd Medine’deki muhalif havayı kırmak istiyor ve bunun
için sık sık vali değiştiriyordu.16 Medine’ye 62/681 yılında görev-
lendirdiği son vali Osman b. Muhammed b. Ebî Süfyân idi. Vali
Osman b. Muhammed göreve başlayınca Yezîd ile Medineliler
arasındaki soğukluğu gidermek istedi. Bunun için Medineli
bazı önemli isimlerden oluşturduğu bir heyeti başkente Yezîd’in
yanına gönderdi. Yezîd bu heyeti çok sıcak karşıladı, iltifat etti,
bol miktarda mal ve para verdi. Ancak bütün bu ikrama ve
maddi yardıma rağmen heyette olumlu bir kanaat oluşmadı.
Bunlar Medine’ye dönünce Yezîd’in yaşantısıyla hilafete layık
birisi olmadığını halka anlattılar. Bunun üzerine Medine’deki
muhalefet daha çok arttı ve yöneticilerle gerginlikler baş göster-
meye başladı. Medinelilerin muhalefeti Yezîd’e olan biatlarını
bozmaya kadar ileri gitti.17
Yezîd, Medine halkının tavrını öğrenince uzlaşı siyasetini

Dergisi 4 (2000), 305-316; Mehmet Bahaüddin Varol, “Harre Vakası (Sebep-Sonuç


Değerlendirmesi)”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi / Necmettin Erbakan
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7 (1997), 513-534; Ünal Kılıç, “Harre Vakasının
Sebepleri Hakkında Bazı Mülahazalar”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 4 (2000), 317-324.
16 Halife b. Hayyât, Tarih, 287, 289; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/201.
17 Taberî, Tarîh, 5/478; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/203.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 25

bir miktar sertleştirdi. Emevî yönetiminde görev alarak onların


güvenini kazanan Ensâr’ın önemli bir ismi olan Nu‘mân b.
Beşîr’i aracı olarak Medine’ye gönderdi. Nu‘mân, akraba ve
dostlarının yanına geldi ve Medine’deki muhalefetin önemli
isimleriyle bir dizi görüşmeler yaparak onları ikna etmeye ça-
lıştı. Ancak Medineliler muhalefet etmekte diretince Nu‘mân,
Yezîd’in tehditlerini sıralayarak uzlaşı olmadığı takdirde çok
kötü olayların vuku bulabileceğini söyledi. Ancak Medineli
öncüler onu birliklerini bozmakla suçladı ve getirdiği teklifleri
kabul etmediler.18
Yezîd’in, diyalog ve uzlaşı siyasetinin son ayağı olarak
Medine’ye gönderdiği arabulucu Nu‘mân b. Beşîr’in çabalarının
boşa çıkması taraflarda var olan gerginliği artırdı. Medine’de yö-
netim yanlıları ile muhalefet arasında gerginlik daha da tırman-
dı. Bunu üzerine 63/682 yılında muhalifler bir adım daha atarak
Yezîd’i hal ettiklerini ilan ederek Ensâr’dan Abdullah b. Hanzala
ve Kureyşten Abdullah b. Mutî’ye biat edip, valiyi de görevden
aldıklarını ilan ettiler. Ardından muhalifler, Emevîlerin akraba
ve taraftarlarının oluşturduğu yaklaşık 1000 kişiyi Mervân b.
Hakem’in evinde toplayarak burada onları gözetim altında
tuttular. Emevîlerin önemli isimlerinden Mervân b. Hakem
hemen durumu Yezîd’e bildirerek yardım talebinde bulundu.
19 Mektup Yezîd’e ulaştığında, Yezîd şişen ayaklarını bir leğen

suyun içine koymuş dinlenmekteydi. O halde elçiyi huzuruna


kabul etti. Mektubu okuduktan sonra şu beyti mırıldanmaya
başladı: “Benim karakterim olan tahammülü değiştirdiler Ben de
onlara karşı yumuşaklığımı sertlikle değiştirdim.”20

18 Taberî, Tarîh, 5/481; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/204-205.


19 Taberî, Tarîh, 5/482; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/211; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem,
2/86.
20 Taberî, Tarîh, 5/482-483; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/211-212; Ebû Ca‘fer Safiyyüddîn
Muhammed b. Alî b. Tabâtabâ el-Alevî İbnü’t-Tiktaka, el-Fahrî, çev. Ramazan
Şeşen (İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2016), 94.
26 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Yezîd Medine’deki durumu öğrendiğinde öfkelenip iyice ürk-


müştü. Mekke’de zaten Abdullah b. Zübeyr durumunu güçlen-
dirmişti. Medine’de de aynı durumun olması iktidarını tehlikeye
sokmuştu. Vakit kaybetmeksizin Hicaz’a bir ordu göndermeye
karar verdi. Gönderilecek ordunun Hicaz muhalefetini kökten
halletmesini istiyordu. İlk hedef Medine sorunuydu. Burası
halledildikten sonra Mekke sorunu halledilecekti.
Yezîd, eski Medine valilerinden Amr b. Saîd’i çağırarak bu
görevi kendisine vermek istediğini söyledi. Ancak Amr b. Saîd,
böyle bir girişimin Kureyş’in kanını akıtacağını söyleyerek özür
beyan etti ve görevi kabul etmedi. Yezîd’in aklına gelen ikinci
kişi Kerbela katliamını gerçekleştiren Ubeydullah b. Ziyâd idi.
Hicaz muhalefetiyle mücadele edecek ordunun başına geçmesi
için ona haber gönderdi. Ancak daha sonra bu kararından vaz-
geçti. Bir süre sonra bazı kaynakların aktardığına göre babası
Muâviye’nin, “Senin Medinelilerle karşı karşıya kalacağın bir gün
olacaktır. Onlar şayet böyle bir iş yapacak olurlarsa onların üzerine
Müslim b. Ukbe’yi gönder. Çünkü o samimiyetinden emin olduğum bir
adamdır.” şeklindeki tavsiyesi üzerine Emevîlere çok sadık biri
olan Müslim b. Ukbe’yi çağırdı. Müslim hasta ve bu görev için
biraz isteksiz olmasına rağmen yine de Yezîd onu kumandan
olarak görevlendirdi.21
Bu rivayete göre Muaviye, önceden Müslim b. Ukbe’yi tavsiye
etmiştir. Ancak gelişmelere bakıldığında Yezîd doğrudan onu
görevlendirmiyor, başka kumandan arayışlarına giriyor. Bu
açıdan bakıldığından Muaviye ile ilgili rivayetin sıhhati tartış-
ma konusu olabilir. Ancak bu rivayet doğru kabul edildiğinde
de şöyle bir ihtimal ortaya çıkar. Muhtemelen Yezîd, Müslüm
b. Ukbe’yi doğrudan görevlendirecekti. Ancak onun çok hasta

21 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, 2/86; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/212; Ebû Ömer


Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed İbn Abdirabbih, İkdü’l -ferîd (Beyrut: Dârül’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1404), 5/136; İbnü’t-Tiktaka, el-Fahrî, 94.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 27

olduğunu biliyordu. Bunun için kumandan arayışlarına girdi.


Nihayetinde istediği özellikte birini bulamayınca hasta olmasına
rağmen Müslim b. Ukbe’yi yine de görevlendirdi.
Kumandan seçildikten sonra oluşturulacak ordu için büyük
bir titizlikle seçkin askerler toplanmaya çalışıldı. Bu orduya
katılacak askerlere maddi vaatlerde bulunuldu. Yezîd, Hicaz’a
göndereceği bu seçkin orduyla önce Medine’deki muhalefete,
daha sonra da Mekke‘deki muhalefete son verme düşüncesin-
deydi. Müslim b. Ukbe kumandasında seçkin ve gönüllü 12.000
kişilik bir kuvvet toplandı.22 Aslında toplanan askerlerin sayısı
hakkında farklı rivayetler de vardır.23 Bazı kaynaklarda toplanan
seçkin askerlerin nereli oldukları ve kumandanları hakkında
da bilgiler verilmektedir.24 Müslim b. Ukbe’nin ordusunda
Rum askerlerinin olduğuyla ilgili ilginç bilgiler de mevcuttur.
Aktarıldığına göre Hz. Muhammed’in akrabalarından Fadl b.
Abbas b. Rebîa Medinelilerle birlikte Harre’de savaşıyordu. Fadl,
kahramanca savaşarak Müslim b. Ukbe’nin bulunduğu ordu
merkezine saldırdı. Gayesi Müslim’i öldürerek bu ordunun
dağılmasını sağlamaktı. Müslim’in bulunduğu ordu merke-
zini mızraklarıyla koruyan beş yüz kadar piyade asker vardı.
Fadl yanındakilerle birlikte sancağın bulunduğu bu karargâha
saldırdı ve buraya kadar ilerlemeyi başararak sancağı taşıyanı
Müslim zannederek öldürdü. Ancak daha sonra bunun Müslim
b. Ukbe olmadığı, onun ordusunda bulunan Bizanslı seçkin bir
savaşçı olduğu anlaşıldı.25
Müslümanların geleneğinde genel anlamda savaşta İslâm
sancağını en seçkin Müslüman kumandanlar taşırdı. Bu rivayeti

22 Taberî, Tarîh, 5/484-485; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/212.


23 Ya’kûbî, Târîh, 2/165; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer İbn Kesîr,
el-Bidâye ve’n-nihâye, ed. Abdullâh b. Abdülmuhsin et-Türkî (Cîze: Dâru’l-Hicr,
2003), 11/616.
24 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/616.
25 Taberî, Tarîh, 5/488; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/215.
28 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

doğru kabul ettiğimizde iki ihtimal ortaya çıkıyor. Birincisi Şam


ordusunda ister hür olsun ister köle olsun Rum kökenli seçkin
askerler vardı. İkincisi de rivayette geçen beş yüz askerin tama-
mının da Rum kökenli askerler olması muhtemeldir.
Müslim’in kumandasında hazırlanan orduyu bizzat Yezîd
yolcu etti. Bu sırada Yezîd Müslim’e “Sana bir şey olursa yerine
Hüseyin b. Umeyr’i vekil tayin et.” dedi. Sonra devamla şunları
söyledi: “Sen Medinelileri üç defa isyandan vazgeçirmeye davet et.
Eğer davetini kabul ederlerse mesele yok. Aksi takdirde onlarla savaş,
eğer onlara karşı zafer kazanırsan üç gün süreyle orayı yağmala. Ora-
da bulunan mal, binek, silah ya da yiyeceklerden ne ele geçirirseniz
hepsi senin ve askerlerin hakkıdır. Üç gün geçtikten sonra artık onlara
karışma. Hüseyin’in oğlu Ali’ye göz kulak ol, ona el uzatma ve onun
hakkında hayır tavsiye et. Çünkü o bu isyancılarla beraber değildir.
Bu konuda yazdığı bir mektup bana ulaşmıştır.”26
Müslim b. Ukbe, ordusuyla Medine’ye vardığında Yezîd’in
emrine uyarak Medineliler’e bazı tekliflerde bulunarak üç defa
teslim olmaları için çağrıda bulundu. Ancak Medineliler teslim
olmaya yanaşmadı. Bunun üzerine Medine’ye saldırı emrini
verdi. 27 Zilhicce 63/27 Ağustos 683’te Medinelilerin cesaretle
direnişine rağmen, onların müttefiklerinden Benî Hârise kabi-
lesinin Emevîlerle gizli bir şekilde anlaşıp Şam ordusunu ken-
di bölgelerinden Medine’ye sokmaları üzerine direniş kırıldı.
Medineli savaşçıların çoğu kılıçtan geçirildi. Müslim, Yezîd’in
emrini yerine getirerek Medine’yi üç gün boyunca yağmaladı,
halkın canına, malına ve ırzına kastetti.27
Müslim b. Ukbe kazandığı zaferden bir gün sonra sağ kalan
Medinelilerden Yezîd’in kölesi olarak, mallarının, kanlarının
ve ailelerinin tasarrufatını ona bıraktıklarına dair biat etme-

26 Taberî, Tarîh, 5/484-485; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/212.


27 Taberî, Tarîh, 5/491-492; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, 2/88; İbnü’l-Esîr, el-
Kâmil, 3/216-217; İbnü’t-Tiktaka, el-Fahrî, 95.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 29

lerini istedi.28 Biat için getirilen Medineliler, “Allah’ın kitabı


ve Resulullah’ın sünneti üzerine biat edebileceklerini” söyleyince
onlarını boyunlarını vurdurdu.29
Ümmeyeoğullarından emân dileyen bazı kişiler de Müslim’in
huzuruna getirildi. Bunlar da Müslim’in istediği gibi biat et-
meyince öldürüldüler. Daha sonra Mervân b. Hakem ve oğlu
Abdülmelik ile birlikte Hz. Hüseyin’in oğlu Ali, Müslim’in
huzuruna geldiler. Müslim, Ali b. Hüseyin’e “Sen emniyette ol-
mak için mi bu ikisiyle beraber yanıma geldin? Allah’a yemin ederim
ki eğer Müminlerin Emir’i bana senin hakkında tavsiyede bulunup
senin ona gönderdiğin mektuptan beni haberdar etmeseydi kurtuluşun
olmazdı.” dedi. Daha sonra Müslim bir at getirilmesini emretti.
Ali bu ata bindirilerek ailesine geri gönderildi.30
Kaynakların çoğunun Harre Olayı’nda vuku bulan olayları
birbirine yakın ifadelerle aktardığı görülmektedir. Bu durum
Emevî güçlerinin Medinelilere orantısız ve aşırıya kaçan mua-
melesini doğrular niteliktedir. Ancak bu kaynakların Emevîlerin
yıkılışından sonra Abbâsîler döneminde yazıldığı gerçeğini de
göz önünde bulundurmak gerekir. Dolayısıyla yeni yönetimin
ve siyasî konjonktürün etkisiyle olayların aktarımında bir miktar
abartı ve dramatikleştirmeye gidilmiş olunabileceği ihtimalini
de düşünmek gerekir.
Hicretin 64. yılı Müslim b. Ukbe, Medine muhalefetini bas-
tırdıktan bir süre sonra Mekke’ye yöneldi, yolda vefat etti, vefat
etmeden önce Husayin b. Numeyr’i yanına çağırdı. Ona “Hey
eşek semerinin oğlu! Bu konuda eğer benim yetkim olsaydı kesinlikle
seni bu askerin başına getirmezdim. Fakat Müminlerin Emir’i seni

28 İbn Abdirabbih, İkdü’l -Ferîd, 5/138.


29 Taberî, Tarîh, 5/492; Muhammed b. Ahmed b. Temîm et-Temîmî Ebü’l-Arab,
el-Mihen, ed. Ömer Süleyman Akilî (Riyad: Dâru’l-Ulûm, 1984), 315-316; İbn
Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, 2/88-89; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/217; İbn Abdirabbih,
İkdü’l -Ferîd, 2/138.
30 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/217-218.
30 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

bu göreve getirmiş bulunuyor.” dedi. Daha sonra “Allah’tan başka


ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve resulü olduğuna
dair şehadetim dışında, Medinelileri öldürmekten daha çok ahirette
sevabını beklediğim hiçbir amelim olmamıştır.” dedi ve bir süre
sonra da öldü.31
Müslim b. Ukbe’nin, Medine’deki uygulamalarında tamamen
Yezîd’in Harre Olayı’nda takip ettiği siyaseti izlediği görülmek-
tedir. Hoşuna gitmese bile bazı atama ve uygulamaları Yezîd
istediği için yapmıştır.

Sonuç
Emevîler hilafeti ele geçirdikten sonra iktidarı kaybetmemek
için çok büyük bir çaba sarf ettiler. Muâviye siyasî kişiliği ile ön
plana çıktı ve Emevî genel siyasetinin mimarı oldu. O ailesinin
iktidarı söz konusu olduğunda asla taviz vermedi, mücadeleye
girmekten ve gerektiğinde şiddete başvurmaktan kaçınmadı.
Kendisi vefat etmeden önce yerine atadığı oğlu Yezîd’e de be-
nimsediği siyaseti tavsiye etti.
Yezîd, hilafete geçtikten sonra meydana gelen olaylarda
babasının tavsiyelerine uyarak hareket etti. Kendisini Müslü-
manların meşru halifesi olarak konumlandırdı ve kendisine karşı
muhalefet edenleri önce mal ve mülk vererek yanına çekmeye
çalıştı. Harre Olayı’nda da bu yolu denedi. Bunda başarılı ola-
mayınca aracılar vasıtasıyla bazı teklifler eşliğinde muhalifleri
tehdit etmeye başladı. Bu yolda başarılı olamayınca muhalifleri
isyancı, yaptıklarını da bir bozguncu faaliyet olarak kabul etti.

31 Taberî, Tarîh, 5/496-497; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, 89-90; İbnü’l-Esîr, el-


Kâmil, 3/221; Cemaleddîn Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muhammed İbnü’l-
Cevzî, el-Muntazam fi târîhi’l-mülûk ve’l-ümem, ed. Muhammed Abdulkâdir Atâ
Mustafa Abülkâdir Ata (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1992), 6/17; Şemsüddîn
Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, ed. Şeyh
Şuayb Arnâût (Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 1985), 3/374; İbn Abdirabbih, İkdü’l
-Ferîd, 139-140.
EMEVÎ HALİFESİ YEZÎD B. MUÂVİYE’NİN HARRE VAKASI’NDAKİ SİYASETİ • 31

Bundan dolayı geçmişin hatıratına bakmadan Medinelilerin


itaatlerini ve toplumun birliğini sağlayıncaya kadar onlarla
savaşma hakkına sahip olduğunu düşündü. Müslim b. Ukbe’de
aynı inanç ve düşünceye sahipti. Müslim hasta haline rağmen
tam bir teslimiyetle ve bütün gücüyle üzerine aldığı vazifeyi
yerine getirdi. Kaynakların çoğunun Harre Olayı’nda vuku
bulan meseleleri birbirine yakın ifadelerle aktarması Emevî
güçlerinin Medinelilere orantısız ve aşırıya kaçan muamelesini
doğrulamaktadır. Ancak bu kaynakların Emevîlerin yıkılışın-
dan sonra Abbâsîler döneminde yazıldığını da hatırda tutmak
gerekir. Bu ve benzeri olaylarda Emevî iktidarının aşırıya kaçan
muameleleri, onların iktidarının devamını sağlamış gibi görünse
de gerçek anlamda Müslümanların gönlünde derin yaralar açtığı
için toplumsal nefrete neden olmuş ve iktidarlarının ömrünü
kısaltmıştır.

KAYNAKÇA
Dîneverî, Ebû Hanîfe Ahmed b. Dâvûd b. Venend. Ahbâru’t-tıvâl.
ed. Abdü’l-Münim Âmr. Kahire: Dâru İhyâi’l-Kütübü’l-Arabî,
1960.
Ebü’l-Arab, Muhammed b. Ahmed b. Temîm et-Temîmî. el-Mihen. ed.
Ömer Süleyman Akilî. Riyad: Dâru’l-Ulûm, 1984.
Halife b. Hayyât, Ebû Amr. Tarihu Halife b. Hayyât. çev. Abdulhalik
Bakır. Ankara: Bizim Büro Basımevi, 2001.
İbn Abdirabbih, Ebû Ömer Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed. İkdü’l
-Ferîd. 8 Cilt. Beyrut: Dârül’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1404.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer. el-Bidâye
ve’n-nihâye. ed. Abdullâh b. Abdülmuhsin et-Türkî. I-XXI Cilt.
YY: Dâru’l-Hicr, 2003.
İbnü’l-Cevzî, Cemaleddîn Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ali b. Muham-
med. el-Muntazam fi târîhi’l-mülûk ve’l-ümem. ed. Muhammed
Abdulkâdir Atâ Mustafa Abülkâdir Ata. 19 Cilt. Beyrut: Dâru’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1992.
İbnü’l-Esîr, İzzeddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed. el-
32 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Kâmil fi’t-târîh. ed. Ömer Abdüsselam Tedmirî. 10 Cilt. Beyrut:


Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1997.
İbnü’t-Tiktaka, Ebû Ca‘fer Safiyyüddîn Muhammed b. Alî b. Tabâtabâ
el-Alevî. el-Fahrî. çev. Ramazan Şeşen. İstanbul: Bilge Kültür
Sanat, 2016.
İrfan Aycan. “Muâviye”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
30/332-334. İstanbul: TDV Yayınları, 2005.
İrfan Aycan. Saltanata Giden Yolda Muaviye bin Ebî Süfyân. Ankara:
Fecr Yayınları, 1990.
Kılıç, Ünal. “Harre Vakasının Sebepleri Hakkında Bazı Mülahaza-
lar”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4 (2000),
317-324.
Kister, M. J. “Harre Vakası (Bazı Sosyo-Ekonomik Tespitler)”. çev.
Ünal Kılıç. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4
(2000), 305-316.
İbn Miskeveyh, Ebû Alî Ahmed b. Muhammed b. Ya‘kûb. Tecâribü’l-
ümem ve te‘âkibü’l-himem. 7 Cilt. Tahran: Suruş, 2. Basım, 2000.
Suyûtî, Ebü’l-Fazl Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed
el-Hudayrî. Halifeler Tarihi. çev. Onur Özatağ. İstanbul: Ötüken
Neşriyat, 2015.
Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî. Târîhu’l-
ümemi ve’l-mülûk. 11 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Türasi’l-Arabî, 1967.
Varol, Mehmet Bahaüddin. “Harre Vakası (Sebep-Sonuç Değerlendir-
mesi)”. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi / Necmettin
Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7 (1997), 513-534.
Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb İshâk b. Ca’fer Vehb b. Vâzıh. Târîhu’l-
Ya‘kûbî. ed. Abdülemir Muhna. 2 Cilt. Beyrut: Şirketü’l-A’lemi’l-
Matbûat, 2010.
Zehebî, Şemsüddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed. Siyeru
a’lâmi’n-nübelâ. ed. Şeyh Şuayb Arnâût. 25 Cilt. Müessesetü’r-
Risâle, 1985.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE
TEVVÂBÛN HAREKETİ

Mehmet DALKILIÇ1

Giriş

Süleymân b. Surad, Huzâa kabilesine mensup bir isimdir.


O, Mekke yakınlarında ilgili kabilenin yoğun biçimde yaşadı-
ğı Merrüzzahrân2 isimli yerde dünyaya geldi. Doğum tarihi
hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak kaynaklarda
kendisinin 65/684 yılında doksan üç yaşında öldüğü bilgisi yer
almaktadır.3 Bu bilgiden hareketle 592 yılında dünyaya geldiği
tahmin edilmektedir. Onun isminin hicret eden Müslümanlar
arasında yer almış olması Mekke döneminde İslâm’ı kabul ettiği-

1 Doç. Dr., Kayseri Üniversitesi, Develi İslami İlimler Fakültesi, Siyer-i Nebi ve
İslam Tarihi Ana Bilim Dalı.
2 Mekke yakınlarında bir yerleşim birimidir. Bk. Şihâbüddîn Ebû Abdillah Yâkût
b. Abdillah el-Hamevi, Mucemu’l-buldân (Beyrût: Dâru’s-Sadr, 1977), 5/104.
3 Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa‘d, Tabakâtü’l-kübrâ, (Kâhire: Mektebetü’l-Hancî,
2001), 5/197; Ebû’l-Fidâ İsmail İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (Cîze: Dârü’l-Hicr,
1998), 11/703; Asri Çubukçu, “Süleyman b. Surad” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38/103; E. Kohlberg, “Sulâyman b.
Surad”, Encyclopedia of Islam (Leiden: Brill, 1997) 9/826.

• 33 •
34 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

ni göstermektedir. Bununla birlikte Süleymân b. Surad’ın Mekke


dönemine ait hayatı hakkında ayrıntılı bir bilgiye sahip değiliz.
Bu nedenle hangi tarihte Müslüman olduğu bilinmemektedir. Bu
döneme ait sınırlı bilgiler; asıl isminin Yesâr olduğu, Müslüman
olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından kendisine Süleymân
isminin verildiği yönündedir.4
Müşriklerin işkence ve zulümleri artınca diğer Müslümanlar
gibi o da Medine şehrine hicret etmiştir. Süleymân b. Surad’ın
Medine dönemi hayatı ve faaliyetleri hakkında da yeterli bir
bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in vefa-
tına kadar geçen zaman zarfında Medine’de yaşadığı rivayet
edilmektedir.5
Süleymân b. Surad’ın mensubu olduğu Huzâa kabilesi-
nin Müslümanlarla olan ilişkisi iyiydi. Bu durum Hudeybiye
Antlaşması’nda resmi olarak ittifak boyutuna taşınmıştı.6 Bu
durum Mekke Müşriklerinin Huzâa kabilesine tavır almasına
yol açmış, ilgili antlaşmaya aykırı biçimde Huzâa kabilesine
saldırı yapılmıştı. Ebu Süfyân’ın bu saldırıyı gerçekleştirenlerin
cezalandırılması hususunda somut adımlar atmayışı, Hudey-
biye Antlaşması’nın hükümsüz kalmasına yol açmış, neticede
Mekke’nin fethine yol açan süreç başlamıştı. Özellikle yaşa-
nan bu süreçte Ebû Süfyân başta olmak üzere Ümeyye soyuna
mensup bazı isimlerin Huzâa kabilesine karşı olumsuz tavır
sergilemiş olması, ona ve onun şahsında Ümeyyeoğullarına
karşı bir tepkinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Muhtemelen
bu husus ilerleyen süreçte Süleymân b. Surad’ın Emevî karşıtı
tavır almasında etkili olmuştur.

4 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 5/196; Çubukcu, 30: 103; Kohlberg, 9: 826.


5 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 5/196.
6 Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’t-Taberî (Mısır: Dâru’l-Meârif,
1962), 2/635.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 35

A. Hz. Peygamberin Vefatından Kerbela Olayına Kadar


Süleymân b. Surad
Hz. Peygamber döneminde Medine şehrinde yaşamayı tercih
eden Süleymân b. Surad, onun vefatından sonra bir müddet
daha bu şehirde yaşamaya devam etmiştir. O, daha sonra Kûfe
şehrine giderek yerleşmiştir. Tarihi kayıtlarda onun Medine
şehrini terk edişine dair kesin bir zaman yer almaz. Bununla
birlikte ilgili şehrin Hz. Ömer döneminde Sa‘d b. Ebî Vakkâs
tarafından kurulduğu göz önüne alınırsa Süleymân b. Surad’ın
Kûfe şehrine gidişi en erken 17/638 tarihi ya da sonrası olmalıdır.
İslâm tarihinde Basra’nın ardından ikinci olarak Irak bölgesinde
kurulan bu şehir ilk başta askeri amaçlı olarak garnizon şehir
(Emsâr) olarak planlandı. İlerleyen süreçte ise sivil yerleşime
açıldı. Böylelikle değişik bölgelerdeki Arap kabileleri bu şehre
getirilerek yerleştirildi. Şehre gelerek yerleşen kabilelerden biri
de Süleymân b. Surad’ın mensubu olduğu Huzâa kabilesi idi.
Süleymân b. Surad, Huzâa kabilesi mensuplarının yaşadığı
mahalleyi tercih etti.7
Kûfe şehri, Hz. Osmân döneminde Irak muhalefetinin mer-
kezi konumunda olan bir yerleşim birimiydi. Bu husus daha
çok halifenin siyasi ve idari tasarruflarından kaynaklanmak-
taydı. Kûfe’de Hz. Osmân’a muhalefet eden birçok isim vardı
ve Süleymân b. Surad da onlardan biriydi. Kûfeli muhalifler
önceki iki halifenin yolunu takip etmesini Hz. Osmân’dan talep
ettiler. Ayrıca onlar halifeye hitaben yazmış oldukları mektupta
“Tulekâ” ve “Turedâ” olarak nitelendirilen bazı isimlerin görev-
lendirilmesinden duydukları rahatsızlıkları dile getirdiler.8
Süleymân b. Surad’ın ilk iki halife ile olan olumlu ilişkisinin
aksine Hz. Osmân’a muhalefet etmesi, Hz. Osmân’ın yönetim

7 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 8/148.


8 Ahmed b. A’sem el-Kûfî, el-Fütûh (Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1992), 3/ 27-28.
36 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

anlayışı ve Kûfe’ye özgü problemlerden kaynaklanmaktaydı.


Hz. Osmân’ın seçim sürecinde vermiş olduğu sözlerin aksine
bir siyaset izlemesi ve Emevîlere mensup isimleri önemli yerlere
ataması, toplumsal anlamda huzursuzluğa yol açmıştı. Özellikle
Kûfe şehrine vali olarak atanan bazı isimler huzursuzluğu daha
da artırdı. Durumdan hoşnut olmayan Kûfeli muhaliflerin Hz.
Osmân’a yönelik uyarıları ilerleyen süreçte meydana gelmesi
muhtemel olumsuz olayların habercisiydi. Nitekim Hz. Osmân
Mısır, Basrâ ve Kûfeli muhaliflerin ortak isyanı sonucu hayatını
kaybetti. Hz. Osmân’ın hayatını kaybetmesi olayında doğrudan
ya da dolaylı olarak Süleymân b. Surad’ın rolünü bilemiyoruz.
Muhtemelen Süleymân Hz. Osmân’ı uyarmakla yetinmiş ve
onun ölümüne neden olan olaylarda doğrudan ya da dolaylı
olarak yer almamıştır.
Hz. Osmân’ın isyancı bir topluluk tarafından katledilmesi ve
ardından Hz. Ali’nin halife oluşu, Süleymân b. Surad için yeni
bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu dönemde 36/656 Cemel
Vakası dışında9 Hz. Ali’nin, muhalifleri ile yapmış olduğu
mücadelede yer almış10 ve onun sadık bir taraftarı olarak ön
plana çıkmıştır.11
Hiç kuşkusuz bu dönem Süleymân b. Surad’ı ön plana çıka-
ran olay, 37/657 tarihinde meydana gelen Sıffîn Savaşı’dır. O,
ilgili savaşta Muâviye b. Ebî Süfyân ve taraftarlarına karşı Hz.
Ali’nin ordusunda yer aldı ve ordunun sağ kısmında yer alan
piyadelerin komutanı olarak görev yaptı.12 Bu savaşta üstün
bir cesaret göstererek Muâviye b. Ebî Süfyân’ın en önemli ko-

9 Cemel Vakası’nda Hz. Ali’nin ordusunda yer almadığı için Hz. Ali tarafından
eleştirildiği aktarılır. Ebu’l-Fadl Nasr b. Müzâhim b. Seyyâr el-Minkârî, Vak‘atu
Sıffîn (Kâhire: Mektebetü’l-Hancî 1981), 6.
10 Minkârî, Vak‘atu Sıffîn, 205; Ebû Hanîfe Ahmed ed-Dineverî , Ahbâru’t-tıvâl
(Ankara: Ankara Okulu, 2017), 237, 251.
11 Minkârî, Vak‘atu Sıffîn, 6.
12 Minkarî, Vak‘atu Sıffîn, 205; Dineverî, Ahbâru’t-tıvâl, 237.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 37

mutanlarından biri olan Havşeb b. Tahye Zûzuleym’i öldürdü.13


Bu başarısından dolayı Hz. Ali tarafından takdir gördü.14
Sıffîn Savaşı Hz. Ali lehine gelişirken onun kendi taraftarları
tarafından tahkime zorlanması Süleymân b. Surad için büyük bir
hayal kırıklığı oldu. Hz. Ali’nin gerekli desteği bulamadığı için
tahkim olayını kabul etmek zorunda kaldığına inanıyordu.15 Bu
nedenle büyük tartışmaları beraberinde getiren tahkim olayını
tıpkı Hz. Ali gibi kerhen de olsa kabul etmek zorunda kaldı.
Süleymân b. Surad, Hz. Ali vefat edene kadar ona bağlı bir
taraftar olarak kaldı. Onun vefatından sonra halife Hz. Hasan
oldu. Ancak Hz. Hasan yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniy-
le hilafet haklarını 40/661 tarihinde Muâviye b. Ebî Süfyân’a
bıraktı. Hz. Hasan’ın bu tavrı Süleymân b. Surad tarafından
hoş karşılanmadı. Muâviye b. Ebî Süfyân’a biat etmekten kaçı-
nan Süleymân b. Surad hoşnutsuzluğunu ve hilafet haklarının
Muâviye b. Ebî Süfyân’a bırakılmasına dair fikirlerini bildirmek
için Hz. Hasan ile bir görüşme yaptı. O, Hz. Hasan’ı Müminleri
zillete düşürmekle itham etti. Hz. Hasan’ın Muâviye’den sonra
halife olmasına dair yazılı bir belge almamış olmasını eleştirdi.
Daha sonra Muâviye b. Ebî Süfyân’ın Kûfe yöneticisini şehirden
çıkarmayı teklif etti. İkili arasındaki görüşmeye şahitlik edenler
Süleymân b. Surad’ın fikrine destek vermiş olsalar da Hz. Hasan
kendisine yapılan teklifi geri çevirdi. Tek amacının kan dökül-
mesinin önüne geçilmesi olduğunu söyleyen Hz. Hasan şayet
Muâviye ölür de kendileri hayatta kalırsa duruma bakacaklarını
beyan etti.16 Ancak Hz. Hasan’ın 49/669 tarihinde vefatı17 onun
geleceğe dair beklentilerini boşa çıkardı.

13 Minkârî, Vak‘atu Sıffîn, 401; Dineverî, Ahbâru’t-tıvâl, 251.


14 Minkari, Vak‘atu Sıffîn, 519.
15 Minkari, Vak‘atu Sıffîn, 519; Dineverî, Ahbâru’t-tıvâl, 298.
16 Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse (Ankara:
Ankara Okulu, 2017), 224-226.
17 Ahmed b. İshâk b. Ca‘fer b. Vehb b. Vâdıh el-Ya‘kûbi, Târihu’l-Ya‘kûbî, (Beyrut:
38 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Hz. Hasan’ın vefatı üzerine Süleymân b. Surad Hz. Hüseyin’e


başsağlığı dileyen ve bağlılığını ifade eden bir mektup yazdı.
Onun bu mektubu ağabeyini kaybetmiş birini teselli etmenin ya-
nında siyasi bir anlam içermekteydi. Muhtemelen Hz. Hasan’dan
bulamadığı karşılığı Hz. Hüseyin’den bekliyordu.
Hz. Hüseyin’i iktidarın başında görmek isteyen Süleymân b.
Surad ve onunla aynı görüşü paylaşanların harekete geçmek için
bir müddet daha beklemesi gerekiyordu. Çünkü Muâviye b. Ebî
Süfyân, Hz. Ali taraftarlığı ile ön plana çıkmış, isyan çıkarması
muhtemel isimlere karşı sıkı bir gözetim politikası benimsemişti.
Nitekim 42/662 tarihinden itibaren Muâviye özellikle Kûfe’de
yaşayan, aralarında Süleymân b. Surad, Hucr b. Adî, Şebes b.
Rib‘î, ibn el-Kevvâ, Amr b. el-Hamik gibi isimlerin sıkı denetim
altında tutulmasını talep etti.18 Muâviye b. Ebî Süfyân’ın idaresi
esnasında Süleymân b. Surad çok dikkat çekmemek için pasif
bir tutum sergiledi. Kendisi gibi muhalif isimlerden biri olan
Hucr b. Adî, Kûfe şehrinde açık biçimde muhalefet etmesinin
bedelini canıyla ödedi.19

B. Kerbela Olayının Gelişiminde Süleymân b. Surad’ın


Rolü
Muâviye b. Ebî Süfyân döneminde pasif bir tutum sergile-
miş olan Süleymân b. Surad mevcut halifenin ölümü ile tavır
değiştirdi. Yeni Halife Yezîd b. Muâviye’ye biat etmediği gibi
onun idaresine karşı aktif biçimde muhalefet yapmaya başladı.
Bu muhalefetin en açık işareti Hüseyin ile temasa geçmek oldu.
Hâlihazırda Hz. Hüseyin yeni halifeye biat etmeyerek gizli bi-
çimde Medine’den Mekke şehrine kaçmıştı. Bu gelişme Iraklılar
için ümit verici bir durum gibi gözüküyordu. Bu gelişme sonrası

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2002) 2/156.


18 Taberî, Târih, 5/179.
19 Ya‘kûbi, Târih, 2/161; Taberî, Târih, 5/277.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 39

Hz. Ali taraftarları Kûfe şehrinde Süleymân b. Surad’ın evin-


de bir araya geldiler. O, toplantıya katılanlara şöyle hitap etti:
“Hiç kuşkusuz Muâviye ölmüştür. Hüseyin Ümeyyeoğullarına biat
etmedi ve Mekke’ye doğru yola çıktı. Sizler onun ve onun babasının
taraftarlarısınız. Şayet sizler onun düşmanlarına karşı savaşıp ona
yardım edeceğinize inanıyorsanız mektup yazalım. Yok, şayet sizler
kendinizi yetersiz ve zayıf hissediyorsanız adamın hayatını tehlikeye
atacak girişimlerde bulunmayalım.” Onlar ise “Bilakis bizler onun
düşmanları ile savaşacağız. Hayatımız onun için feda olsun.” sözle-
riyle karşılık vermiş ve bunun üzerine Hz. Hüseyin’e mektup
yazmışlardır.20
Hz. Hüseyin’e hitaben yazılan mektuplar21 Kerbela olayı-
na zemin hazırlayan gelişmelerin başlangıcıydı. Bu hususta
öncülük yapan kişi Süleymân b. Surad’dan başkası değildi.
Kûfeliler hem bir sahâbî hem de geçmişte Hz. Ali’nin en iyi
taraftarlarından biri olduğu için ona büyük saygı duyuyorlardı.
Onun görüşleri Kûfeliler için önem arz etmekteydi. Bu nedenle
Hz. Hüseyin liderliğinde Halife Yezîd’e karşı başlatılacak bir
hareketi tereddüt etmeden kabul ettiler. Hz. Hüseyin’e mektup
yazıp onu Kûfe’ye davet etme noktasında taraftarlar arasında
bir görüş birliği olsa da Süleymân b. Surad, Hz. Hüseyin’in can
güvenliğini noktasında endişe duymuyor değildi.
Kûfeli taraftarların mektubu Hz. Hüseyin’e ulaştı ve karşılıklı
mektuplaşmalar bir müddet devam etti. Hz. Hüseyin’i ikna
etmesi için bir heyet Kûfe’den Mekke’ye geldi. Hz. Hüseyin ce-
vabını hemen vermedi. Şehirdeki durumu yerinde tespit etmek
için amcasının oğlu Müslim b. Akîl’i Kûfe’ye gönderdi. Müslim
b. Akîl şehre ulaştığı zaman etrafında kısa zaman zarfında büyük
bir kitle toplandı. Bu durum Kûfe’de bulunan Emevî yanlıları

20 Taberî, Târih, 5/352.


21 Kûfeli taraftarlar tarafından kaleme alınan ve Hz. Hüseyin’in cevap olarak
yazdığı mektuplar hakkında bk. İbn A‘sem, Fütûh, 2/93-96.
40 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tarafından hoş karşılanmadı. Halife Yezîd pasif davrandığını


düşündüğü Kûfe valisi Numan b. Beşir’i görevden alarak yerine
Ubeydullah b. Ziyâd’ı atadı. Halife Yezîd’in bu hamlesi Müslim
b. Akîl etrafında toplanan taraftarların dağılmasına yol açtı.
Nihayetinde yalnız bırakılan Müslim b. Akîl öldürüldü.22
Hz. Hüseyin daha öncesinde kendisine ulaşan olumlu haber-
ler üzerine taraftarları ile birlikte Kûfe’ye gitmek için yola çıktı.
Ancak Kûfe’ye ilerlerken Kûfeli taraftarların verdikleri sözden
döndüğü ve temsilcisi olan Müslim b. Akîl’in ölüm haberini
aldı. Durumun olumlu yönde ilerlemediğini gören Hz. Hüseyin
geri dönmek istese de Müslim b. Akîl’in yakınlarının itirazı ile
karşılaştı. Bu yüzden yola devam etmek zorunda kaldı. Hz.
Hüseyin, isteyen kişilerin kafileden ayrılabileceğini söylediği
zaman birçok kişi onu terk etti. O, aile fertlerinin çoğunluğunu
oluşturduğu az sayıda insan ile birlikte yola devam etti. Nihaye-
tinde Irak bölgesinde Kerbelâ olarak bilinen yere ulaştılar. Emevî
askerleri Hz. Hüseyin ve kafilesini takip altına almıştı. Onların
durumu hakkında bütün gelişmeler Ubeydullah b. Ziyâd’a
haber verilmekteydi. Hz. Hüseyin Emevî birlikleri tarafından
kuşatıldığı zaman kendi görüşü ile gelmediğini kendisini bizzat
Kûfelilerin çağırdığını söyledi. Geri dönmek istediğini beyan etti.
Ancak Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyin’in Yezîd’e biat etmek-
ten başka bir şansı olmadığını söyledi. Bunu gerçekleştirmek
için de Hz. Hüseyin ve beraberindeki insanların bulundukları
yerde kuşatılmasını, itaate zorlamak için su ikmal yollarının
kesilmesini emretti. Günlerce süren kuşatmanın ardından 10
Muharrem 61/10 Ekim 680 tarihinde başta Hz. Hüseyin olmak
üzere beraberindeki birçok kişi hayatını kaybetti.23

22 Müslim b. Akîl’in faaliyetleri ve ölümü hakkında bk. Taberî, Târih, 5/360-378;


İbn A‘sem, Fütûh, 2/ 97-120.
23 Kerbelâ Olayı’nın gelişimi ve ilgili olay hakkında rivayetler için bkz. Taberî,
Târih, 5/ 400-455; İbn A‘sem, Fütûh, 2/121-163.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 41

Hz. Hüseyin’e davet mektuplarını yazılmasında öncülük


etmiş olan Süleymân b. Surad’ın Kerbelâ hadisesinde rolü bü-
yüktür. Üstelik Hz. Hüseyin Irak’a geldiği zaman ona yardım
etmek için girişimde bulunmayıp ilgili olayın gelişmesinde
kendisi pay sahibidir. Hz. Hüseyin’e ilk kez mektuplar yazılır-
ken onun hayatı konusunda açık biçimde endişesini dile getiren
Süleymân b. Surad’ın, yaptıkları daveti kabul edip Irak’a gelen
Hz. Hüseyin’e yardım etme noktasında duyarsız kalması hayal
kırıklığına yol açmıştır

C. Pişmanlık ve İntikam Hareketi: Tevvâbûn


Kûfeli taraftarlar Hz. Hüseyin’i önce davet edip daha sonra
yalnız bırakmalarından dolayı pişmanlık duymaya başladılar.
Çünkü onların bu tavrı Hz. Hüseyin ve beraberindeki birçok
kişinin hayatına mal olmuştu. Sadece ağlama ve sızlanma-
nın vicdanlarını rahatlamayacağını anlayan bu insanlar, Hz.
Hüseyin’e davet mektubu yazan isimlerden oluşmaktaydı.24 On-
ların pişmanlık noktasında samimiyetlerine işaret eden ve Hz.
Hüseyin’in intikamını hedefleyen bu oluşum İslâm tarihçileri
tarafından Tevvâbûn Hareketi olarak isimlendirilmektedir.25
Tevvâbûn Hareketi Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden sonra
61/680 tarihinde başladı. 65/684 tarihine kadar hazırlıklar gizli
biçimde devam etti. Hz. Hüseyin’in kanını kendilerine dava
edinen Kûfeli taraftarlar bu süre zarfında silah toplamaya baş-
ladılar. İnsanlar bireysel ve toplu biçimde harekete katılmaya
başladı.26

24 Taberî, Târih, 5/352


25 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 8/148; İbn Kesîr, 11/703. Bu hareket hakkında ayrıca bk.
Moshe Sharon, Black Banners from the East (Jerussalem:The Magnes Press,
1983), 103-104; Ahmet Turan Yüksel, Kerbelâ: Emevi Valisi Ubeydullah b. Ziyâd
Döneminin Anatomisi (Konya: Yediveren Yayınları, 2001), 125-131; F. M. Denny,
“Tawwâbûn”, Encyclopedia of Islam (Leiden: Brill, 2000), 10/398.
26 Taberî, Târih, 5/558.
42 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Rivayete göre Hz. Hüseyin öldürülüp Ubeydullah b. Ziyâd


Kûfe şehrine dönünce Kûfeli taraftarlar yaşanan bu elim olaydan
dolayı birbirlerini kınamaya ve pişmanlık duymaya başladılar.
Hem Hz. Hüseyin’i davet etmek hem de onu yardımsız bırak-
mak, büyük bir hataydı. Onlara göre bu hatanın affı, katilleri
öldürmek ya da bu uğurda öldürülmek ile mümkün olabilirdi.
Bu nedenle Kûfe taraftarlarının önde gelen isimlerine başvur-
maya karar kıldılar. O isimler Süleymân b. Surad, Müseyyeb b.
Necebe el-Fezarî, Abdullah b. Sa’d b. Nüfeyl el-Ezdî, Abdullah
b. Vâl et-Teymî ve Rifâ b. Şeddâd el-Becelî idi.27
Kûfeli liderler Süleymân b. Surad’ın evinde bu meseleyi
görüşmek üzere bir araya geldiler. Toplantıda ilk sözü alan Mü-
seyyeb b. Necebe salât ve selamdan sonra konuşmaya başladı. O
yapmış olduğu konuşmada Hz. Peygamber’in torununa yalan
söylediklerini, kendilerinin ise yardım istediği halde onu yar-
dımsız biçimde ölüme terk ettiklerinden bahsetti. Bu durumun
tek mazeretinin katilleri ve onlara destek çıkanları öldürmekten
geçtiğini bunu yapabilmek için bir önder ve altında toplanabi-
lecekleri bir sancağa ihtiyaç duyduklarını söyledi. Müseyyeb
b. Necebe’nin konuşması sona erince söz alan Rifâ b. Şeddâd
tıpkı Müseyyeb gibi bir emir ve altında toplanılacak bir san-
cak ihtiyacından bahsederek en uygun emirin İslâm’a girişteki
kıdemi, dindarlığı ve savaşma yeteneğinden dolayı Süleymân
b. Surad olması gerektiğini dile getirdi. Daha sonra sıra ile söz
alan Abdullah b. Sa’d ve Abdullah b. Vâl benzer konuşmalar
yaptılar ve bu iş işin hem Müseyyeb b. Necebe hem de Süleymân
b. Surad’a işaret ettiler. Ancak Müseyyeb b. Necebe bu iş için

27 Taberî, Târih, 5/552; İbn A‘sem, Fütûh, 2/249; İzzüddîn Ebu’l-Hasân Ali b. Mu-
hammed İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987),
3/486. Ayrıca bk. İsmail Yiğit, “Tevvâbîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklope-
disi (İstanbul: TDV Yayınları, 2012), 41/49. Abdülkerim Özaydın, “Aynülverde
Savaşı” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1991),
4/283.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 43

Süleymân b. Surad’ın daha uygun olduğunu söyleyince ortak


karar ile Süleymân b. Surad hareketin lideri oldu.28
Süleymân b. Surad lider olarak yapmış olduğu selamla-
ma konuşmasına salat ve selam ile başlayarak taraftarlara şu
mesajı verdi: “…Allah’a yemin olsun ki, hayatın sıkıntıya girdiği,
belaların büyüdüğü ve zulmün fazilet sahibi taraftarları etkisi altına
aldığı bu dönemde sonumuzun hayırlım olmayacağından korkuyo-
rum. Bizler Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Ehl-i Beyti’nin (şehrimize)
gelmesi için yüzümüzü onlara çeviriyor, onlara yardım etme sözü
veriyor ve onları gelmeleri için teşvik ediyorduk. Geldikleri vakit acze
düştük, gevşedik, sözümüzü yerine getiremedik, bekleyip izledik, ne
olacağını beklemekle yetindik. Nihayetinde Peygamberimizin evladı,
onun soyu, özü, kanının ve etinin bir parçası olan insan öldürüldü.
O (Hüseyin) feryat ederek “İmdat!” dedi. Ancak imdadına karşılık
verilmedi. O, insaf talebinde bulunmaktaydı. Ancak onun talebi ka-
bul görmedi. Yoldan çıkmışlar onu okların hedefi, mızrakların avı
yaptılar, hedeflerini şaşırmadılar. Sonra ona saldırdılar. Onun eşya
ve elbisesini yağmaladılar. Ey İnsanlar! Harekete geçin çünkü Rab-
bimiz öfkelenmiştir. Kadınlarınıza ve evlatlarınıza Allah’ın rızasını
elde edene kadar dönmeyin. Allah’a yemin olsun ki, onu öldürenler
ile savaşmadan veya onları bertaraf etmeden Allah’ın razı olacağını
zannetmiyorum. Sakın ölümden korkmayın. Allah’a yemin olsun ki,
ölümden korkan (kişi) zillete düşer…”29
Süleymân b. Surad sadece Kûfeli taraftarlar değil aynı zaman-
da Kûfe dışındaki taraftarların desteği ile bu hareketin başarılı
olacağına inanıyordu. Bu yüzden Medâin şehrinde bulunan
Sa’d b. Huzeyfe b. Yemân’a bir mektup göndererek durumu
ona bildirdi ve ondan bu hususta yardımını talep etti. Sa’d b.
Huzeyfe kendisine gelen mektubu taraftarları ile paylaştı. Onlar

28 Taberî, Târih, 5/554. Ayrıca bk. İbn A‘sem, Fütûh, 2/249-251; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
3/486-488.
29 Taberî, Târih, 5/553-554. Ayrıca bk. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/487.
44 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Süleymân b. Surad’ın başlatacağı harekete destek olma sözü


verdiler.30 Benzer şekilde Süleymân b. Surad aynı mektubu
Müsenna b. Muharribe el-Abdi’ye gönderdi. O da tıpkı Sa’d b.
Huzeyfe gibi olumlu karşılık verdi.31
Tevvâbûn Hareketi Süleymân b. Surad öncülüğünde önemli
bir aşama kaydetti. Özellikle Emevî Halifesi Yezîd b. Muâviye’nin
14 Rebîülevvel 64/11 Kasım 683 tarihindeki32 ölümü hareketin
gelişim ve ortaya çıkış sürecini hızlandırdı. Halife Yezîd’in ölü-
müne kadar gerekli hazırlıklar tamamlandı.33
Yezîd b. Muâviye ölümü ve onun yerine halife olan Muâviye
b. Yezid’in hilafetten feragat etmesi ve üstelik veliaht tayin etme-
miş olması, Emevîler açısından siyasi bir krize yol açtı. Otorite
boşluğundan istifade eden Abdullah b. Zübeyr Ramazan 64/
Mayıs 684 tarihinde temsilcisini Kûfe’ye göndererek bu şehirde
hâkimiyeti sağladı.34
Bu kriz sürecinde Kûfe’ye gelen ve dikkat çeken isimlerden
biri de Muhtâr b. Ebî Ubeyd idi. O, Kûfe’ye geldiği zaman ta-
raftarların Süleymân b. Surad etrafında toplandığını gördü.
Süleymân b. Surad’ın etrafında bulunan taraftarları kendi ya-
nına çekebilmek için Muhammed b. el-Hanefiyye’nin temsilcisi
olduğunu söyledi. Çok az taraftarı kendi yanına çekmeyi başar-
dı. Hâlihazırda taraftarların önemli bir kısmının Süleymân b.
Surad’ın yanında yer alması Muhtâr’ın canını sıkıyordu.35
Süleymân b. Surad’ın liderlik etmiş olduğu Tevvâbûn
Hareketi’ne katılan taraftarların sayısı 16.000 kadardı.36 Ye-

30 Taberî, Târih, 5/554; İbn A‘sem, Fütûh, 2/251; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/488.
31 Taberî, Târih, 5/555-558; İbn A‘sem, Fütûh, 2/251-252; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil,
3/488.
32 Taberî, Târih, 5/499; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/464.
33 Taberî, Târih, 5/558; İbn A‘sem, Fütûh, 2/255; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/488.
34 Taberî, Târih, 5/560; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/489.
35 Taberî, Târih, 5/560-561.
36 Taberî, Târih, 5/584; İbn A‘sem, Fütûh, 2/256; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/3.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 45

terli taraftar desteğine sahip olduğunu düşünen Süleymân b.


Surad harekete geçmeye karar verdi. Rebilülahir 64/Kasım 684
tarihinde Tevvâbûn Hareketi mensupları Nuhayle37 adı verilen
yerde toplanmaya başladı. Süleymân b. Surad askeri toplanma
noktası olan Nuhayle’ye geldiği zaman yaptığı denetimde taraf-
tar sayısının az olduğunu gördü. Adamlarını Kûfe’ye gönderip
şehirde olan taraftarları toplanma yerine davet etti. Ertesi gün
askeri kampta bulunanlar kadar yeni bir topluluk harekete ka-
tıldı. Ancak kayıtlarda 16.000 kişi gözükmesine karşılık askeri
toplanma noktasında 4.000 kişi oldukları anlaşıldı. Tevvâbûn
topluluğunun Süleymân b. Surad’ın elindeki kayıtlarda 16.000
kişi olmasına karşın hazır bulunanların sayısının sadece 4.000
kişide kalması Süleymân b. Surad için hayal kırıklığı oldu. Yakla-
şık 2.000 kişinin ikna edilmek suretiyle Muhtâr’ın safına geçmiş
olması bile bu durumu izah etmeye yetmiyordu. Geri kalan
10.000 kişinin verdikleri söze riayet etmediği anlaşılıyordu.
Süleymân b. Surad üç gün daha Nuhayle’de bekledi. Yeni bir
davet neticesinde ancak 1.000 kişi daha Tevvâbûn Hareketi’ne
katıldı. 38
Tevvâbûn Hareketi mensuplarının Nuhayle’de toplanmış ol-
ması Kûfe’de bulunan ve Kerbelâ Olayı ile alakalı kişiler arasında
korkuya yol açtı. Süleymân b. Surad’ın görüşü Ubeydullah b.
Ziyâd’ın ordusu ile savaşmak yönünde idi. Bu yüzden Kûfe’ye
giderek Kerbelâ Olayı ile alakası olanların cezalandırılması
görüşünü kabul etmedi.39
Tevvâbûn topluluğu Nuhayle’den hareket etti ve bu yolculuk
esnasında ilgili topluluktan 1.000 kişi gruptan ayrıldı Nihaye-
tinde Hz. Hüseyin’in mezarının olduğu yere ulaştılar. Bura-
da bir gün kalan Tevvâbûn mensubu insanlar Hz. Hüseyin’in

37 Hamevi, Buldân, 5/278-279.


38 Taberî, Târih, 5/584; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/3.
39 Taberî, Târih, 5/586; İbn A‘sem, Fütûh, 2/260; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/4.
46 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

mezarında ağladılar ve onu terk ettikleri için pişmanlıklarını


dile getirdiler. 40 Daha sonra düşman ile karşılaşmak için yola
koyuldular. Bu esnada Abdullah b. Zübeyr adına Kûfe yönetici-
liği yapan Abdullah b. Yezîd, Tevvâbûn lideri olan Süleymân b.
Surad’a bir mektup yazdı ve ondan şehre geri dönmesini talep
etti. Süleymân b. Surad bu talebi taraftarları ile istişare etti. Ab-
dullah b. Zübeyr’in adamları ile ittifak yaparak Ubeydullah’ın
askerlerine karşı savaşır ve galip gelirlerse zorunlu olarak Ab-
dullah b. Zübeyr’in yanında savaşmak zorunda olacaklardı.
Bu durum onların istediği bir şey değildi. Bu nedenle kendine
gönderilen mektuba karşılık veren Süleymân b. Surad kendisine
yapılan teklifi geri çevirdi.41
Kararlı biçimde yoluna devam eden Tevvâbûn topluluğu
Karkisya’ya42 doğru ilerledi. Buranın yöneticisi olan Züfer b.
Hâris el-Kilâbî yerleşim birimlerine doğru gelen topluluktan
endişe duyarak halkı ile birlikte kaleye çekildi. Süleymân b.
Surad, Züfer’e elçi olarak Müseyyeb b. Necebe’yi gönderdi. Kar-
kisya yöneticisi tarafından kabul edilen Müseyyeb hedeflerinin
kendileri olmadığını, taraftarların ihtiyacını giderme adına pazar
kurulmasını ondan talep etti. Onun bu talebi Züfer b. Hâris tara-
fından kabul edildi. Züfer sadece pazar kurdurmakla kalmadı,
onlara maddi anlamda destek de sağladı. Ayrıca Şâm bölge-
sinden hareket eden ve Irak’a doğru ilerleyen Emevî birlikleri
hakkında onlara bilgi verdi ve tavsiyelerde bulundu. İsterlerse
birlikte hareket edebileceklerini söyledi. Ancak Süleymân b.
Surad bu teklifi kabul etmedi. Züfer b. Hâris, Tevvâbûn Hare-
keti liderleri ve taraftarlarının kararlı tutumunu görünce onlara

40 Taberî, Târih, 5/589; İbn A‘sem, Fütûh, 2/260-262; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/4-5; İbn
Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/697.
41 Taberî, Târih, 5/591-592; İbn A‘sem, Fütûh, 2/263-264; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/4;
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/696.
42 Hamevî, Buldân, 4/328-329.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 47

Emevî askerlerinden önce Aynülverde’ye43 gitmelerini ve şehri


arkalarına almalarını öğütledi. Ona göre düşmana karşı başarı
ancak bu şekilde mümkün idi. Ayrıca Emevî askerleri ile açık
alanda ok atmak ya da mızrak kullanmak şeklinde mücadele
etmemelerini söyledi. Züfer b. Haris Tevvâbûn taraftarlarının
saf halinde değil de küçük birlikler halinde savaşmalarının
uygun olduğunu düşünüyordu.44
Tevvâbûn Hareketi mensupları Şamlı askerlerden önce
Aynülverde’ye gelerek şehrin batı tarafında kamp kurdu. Birkaç
gün boyunca dinlenme imkânı buldular. Emevî askerleri onların
bulundukları yere bir günlük mesafedeydiler. Süleymân b. Su-
rad onlarla karşılaşmadan önce taraftarlarına seslendi. Savaşta
kendisine bir şey olması halinde Müseyyeb b. Necebe, ona bir
şey olması halinde Abdullah b. Sa’d b. Nüfeyl’in hareketin lideri
olacağını söyledi. Şayet ona da bir şey olursa önce Abdullah b.
Vâl daha sonra Rifâ b. Şeddâd komutayı alacaktı.45
Süleymân b. Surad, Emevî askerlerinin öncü birliklerine bas-
kın yapması için 400 kişilik askeri birliği Müseyyeb b. Necebe
komutasında gönderdi. Emevî komutanlarından İbn Zülkelâ
ile Husayn b. Numeyr arasında ordu komutanlığı hususunda
görüş ayrılığı olduğunu haber alan Müseyyeb b. Necebe, İbn
Zülkelâ komutasındaki birliklere baskın yaparak onları mağlup
etmeyi başardı. Daha sonra ele geçirilen ganimetler ile birlikte
karargâha döndü.46
İbn Zülkelâ komutasındaki birliğin bozguna uğradığını öğ-
renen Ubeydullah b. Ziyâd, Husayn b. Nümeyr komutasında
12.000 kişiden oluşan birliği 22 Cemâziyelevvel 65/4 Ocak 685

43 Hamevî, Buldân, 4/180.


44 Taberî, Târih, 5/593-594. Benzer rivayetler için bk. İbn A‘sem, Fütûh, 2/266-268;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/5-6.
45 Taberî, Târih, 5/596; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/6.
46 Taberî, Târih, 5/596-597; İbn A‘sem, Fütûh, 2/269; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/6-7.
48 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tarihinde bölgeye gönderdi. Tevvâbûn taraftarları ile Şamlı


askerler karşı karşıya geldiler. Emevî askerleri Tevvâbûn Ha-
reketi mensuplarını Halife Abdülmelik b. Mervân’a biat etmeye
çağırdı. Ancak bu çağrı karşılık bulmadı. Öte yandan Tevvâbûn
taraftarları Ubeydullah b. Ziyâd’ın kendilerine teslim edilmesi,
Abdülmelik b. Mervân’ın halifelikten hal edilmesi ve hilafetin
Ehl-i Beyt’e bırakılmasını talep ettiler. Bu talep de tıpkı diğe-
ri gibi kabul görmedi. Nihayetinde iki ordu arasında savaş
başladı. Tevvâbûn Hareketi mensupları savaşı ilk anlarında
düşmana karşı üstünlük sağladılar. Bu yüzden Emevî ordusu
kendi karargâhlarına geri çekilmek zorunda kaldı. Ertesi gün
İbn Zülkelâ, Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’ın emri ile 8.000
kişiden oluşan ordu ile savaşın yapıldığı yere geldi. Bu durum
Tevvâbûn Hareketi mensuplarını zor durumda bıraktı. Sava-
şın üçüncü günü 10.000 kişiden oluşan takviye Şamlı askerler
Aynülverde’ye geldiler. Şamlı askerler her taraftan saldırmaya
başladı. Bunun üzerine Süleymân b. Surad atından inerek asker-
lerini düşmana saldırmaya teşvik etti. Ancak Emevîlerin hem
süvari birlikleri hem de yaya askerleri onları kuşattı. Süleymân
b. Surad almış olduğu darbeler sonucu hayatını kaybetti. Ko-
mutayı alan Müseyyeb b. Necebe de Süleymân b. Surad ile
aynı kaderi paylaştı. Abdullah b. Sa’d b. Nüfeyl düşmana kar-
şı direnç göstermiş olsa da o da tıpkı diğerleri gibi hayatını
kaybetti. Tevvâbûn Hareketi’nin dördüncü lideri Abdullah b.
Vâl, Emevî komutanlarından Edhem b. Muhriz’in askerleri
tarafından öldürüldü. Beşinci komutan olarak tayin edilen Rifâ
b. Şeddâd diğer dört isim gibi davranmadı. Fırsatını bularak
savaş alanından kaçmayı başardı.47 Zaferin bir nişanesi olarak
Süleymân b. Surad ve Müseyyeb b. Necebe’nin kesik başı ordu

47 Taberî, Târih, 5/598-605. Diğer rivayetler için bk. İbn A‘sem, Fütûh, 2/269-272;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 4/7-9.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 49

komutanlarından Edhem b. Muhriz el-Bahili tarafından Emevî


halifesine takdim için Şâm’a götürüldü.48
22 Cemâziyelevvel 65/4 Ocak 685 tarihinde49 başlayan ve
birkaç gün süren ve Emevî birliklerinin kesin zaferi ile sonuçla-
nan Aynülverde Savaşı, Tevvâbûn Hareketi’nin sonunu getirdi.
Bu savaşın sonuç bakımından Emevîlere psikolojik üstünlük
sağladığında şüphe yoktur. Nitekim ilerleyen yıllarda bölgeye
yapılan seferler bu duruma işaret etmektedir.

SONUÇ
Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet eden ancak daha sonra onu yar-
dımsız bırakan taraftarların başlatmış olduğu hareket Tevvâbûn
olarak bilinmektedir. Pişmanlık ve intikam duyguları çerçeve-
sinde şekillenen bu hareket Kerbelâ Olayı’na duyulan tepkinin
kitlesel boyuta ulaşmış halidir ve bu haliyle sonraki isyan ha-
reketlerine ilham kaynağı olmuştur.
Hareketin lideri Süleymân b. Surad’ın sahâbî oluşu, Hz.
Ali ile birlikte geçmişte mücadele vermiş olması ve savaşçılık
noktasında sahip olduğu yetenekler onun ilgili harekete lider
olmasında belirleyici bir rol oynamıştır. O, ilerleyen yaşına
rağmen Kûfe’de yaşayan ve Kerbelâ Olayı ile alakalı kimselerle
değil de daha zor bir hedef olan Ubeydullah b. Ziyâd ve askerleri
ile savaşmayı tercih etmiştir. Bu tercih hareketin esas hedefini
göstermesi bakımından anlamlıdır. Tevvâbûn Hareketi’nde
ana etmen pişmanlık ve intikam duygusu olsa da ulaşılmak
istenen temel hedef Ehl-i Beyt’i iktidara taşıma arzusudur. Kûfe
yöneticisinin Ubeydullah b. Ziyad ve askerlerine karşı ortak
hareket etme çağrısının Süleymân b. Surad tarafından geri çev-
rilmesi, Aynülverde Savaşı’ndan hemen önce Şamlı askerlerden

48 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 5/197; İbn Kesîr, 11: 703; Yüksel, 130, Çubukcu, 30: 103;
Özaydın, 4: 283.
49 İbn Sa‘d, et-Tabakât, 8/148; Taberî, Târih, 5/ 598.
50 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Ubeydullah b. Ziyâd’ı kendilerine teslim etme, Abdülmelik b.


Mervân’ı hal etme ve iktidarı Ehl-i Beyt’e bırakma talebi ilgili
hedefe uygun tutum ve davranışlardandır.
İlgili hareket Kerbelâ Olayı’ndan hemen sonra şekillenmeye
başlamış ancak belirli bir zamana kadar silahlı mücadele tercih
edilmemiştir. Yezîd b. Muâviye’nin ölümü ve ardından hilafet
noktasında yaşanan siyasi krizler, bu duruma paralel olarak Irak
bölgesinde ortaya çıkan otorite boşluğu Tevvâbûn Hareketi’nin
açığa çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Tevvâbûn Hareketi
mensupları en uygun zamanı seçmiş olsalar da Aynülverde
Savaşı bu hareketin sonunu getirmiştir. Bu durum harekete
destek sözü verenlerin önemli bir kısmının verdikleri sözden
dönmesinden kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan Muhtâr b.
Ubeyd’in hareket aleyhine geliştirdiği olumsuz tavır ve bazı
Tevvâbûn mensuplarını kendi tarafına çekmesi de hareketi
olumsuz yönde etkilemiştir. Aynülverde Savaşı’nda Şamlı bir-
liklerin sayı bakımından daha fazla olması ve buna karşılık
Tevvâbûn mensuplarının küçük birlikler yerine saf düzeninde
savaşması ve Şamlı birliklere takviye birliklerin katılması da
sonuç üzerinde etkili olmuştur.
Kısacası, Tevvâbûn Hareketi ve Aynülverde Savaşı, Süleymân
b. Surad’ın geçmiş yaşantısını ve mücadelesini gözler önüne
sermesi bakımından anlamlıdır. O, bu şekilde Ehl-i Beyt’e olan
sevgi ve sadakatini bir kez daha göstermiş ve haklı olarak onun
ismi, ilgili hareketin lideri olarak kayıtlara geçmiştir.

KAYNAKLAR
Çubukcu, Asri. “Süleyman b. Surad”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm An-
siklopedisi. 38/103.
İstanbul: TDV Yayınları, 2010.
Denny, F. M., “Tawwâbûn”, Encyclopedia of Islam. 10/398. Leiden: Brill,
2000.
SÜLEYMÂN BİN SURAD VE TEVVÂBÛN HAREKETİ • 51

Dineverî, Ebû Hanîfe Ahmed. Ahbâru’t-tıvâl. Ankara: Ankara Okulu,


2017.
Hamevi, Şihâbüddîn Ebû Abdillah Yâkût b. Abdillah. Mucemu’l-buldân.
Beyrût: Dâru’s-Sadr, 1977.
İbn A‘sem, Ahmed el-Kûfî. el-Fütûh. Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1992.
İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmail. el-Bidâye ve’n-nihâye. Cîze: Dâru’l-Hicr,
1998.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim. el-İmâme ve’s-siyâse.
Ankara: Ankara Okulu, 2017.
İbn Sa‘d, Ebu Abdillah Muhammed. Tabakâtü’l-kübrâ. Kâhire:
Mektebetü’l-Hancî, 2001.
İbnü’l-Esîr, İzzüddîn Ebu’l-Hasân Ali b. Muhammed. el-Kâmil fi’t-târîh.
Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987.
Kohlberg, E., “Sulâyman b. Surad”, Encyclopedia of Islam. 9/826-827.
Leiden: Brill, 1997.
Minkârî, Ebu’l-Fadl Nasr b. Müzâhim b. Seyyâr. Vak‘atu Sıffîn. Kâhire:
Mektebetü’l-Hancî 1981.
Özaydın, Abdülkerim, “Aynülverde Savaşı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi. 4/283. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.
Sharon, Moshe. Black Banners from the East., Jerussalem: The Magnes
Press, 1983.
Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr. Târihu’t-Taberî. Mısır: Dâru’l-
Meârif,1962.
Ya‘kûbi Ahmed b. İshâk b. Ca‘fer b. Vehb b. Vâdıh. Târihu’l-Ya‘kûbî.
Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2002.
Yiğit, İsmail, “Tevvâbîn”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 41/49-
50. İstanbul: TDV Yayınları, 2012.
Yüksel, Ahmet Turan, Kerbelâ: Emevî Valisi Ubeydullah b. Ziyâd Döneminin
Anatomisi. Konya: Yediveren Yayınları, 2001.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN
SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ
(CEMEL VAK’ASI, SIFFİN SAVAŞI, TAHKİM OLAYI)

Nedim ÖZ1

Giriş
Toplumsal bir varlık olan insanı düşündüğümüzde sosyal
olay ve olgular akla gelmektedir. Sosyal olgu, bünyesinde
birçok benzer nitelikteki olayı kapsayan olaylar dizisi ve bir
süreci anlatmaktadır. Sosyal olayı ise ferdi aşarak genelleşmiş,
birçok kimselerle paylaşılmış ortaklaşa duyuş, düşünüş ve dav-
ranışlar, kolektif hadiseler şeklinde tarif etmek mümkündür.2
İletişim ve etkileşim sonucunda insanların duyuş, düşünüş ve
davranışlarındaki birlik ve beraberlik sosyal olayları doğur-
maktadır. Toplumun varlık ve hayatını sağlayan da budur.
Sosyoloji de toplum hayatı yaşayan insanı konu edinmektedir.
Bu perspektiften baktığımızda insan ve toplum hayatı, geç-

1 Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Sosyolojisi Anabilim
Dalı.
2 Ünver Günay, Din Sosyolojisi (İstanbul: İnsan Yayınları, 2014), 20, 22; Mustafa E.
Erkal vd. Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (İstanbul: Der Yayınları, 1997), 254-255.

• 53 •
54 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

mişten günümüze pek çok olay ve olgulara sahne olmuş ve


olmaya da devam etmektedir. Kendisinden önceki dönemle
irtibatlı olan ve günümüz Müslüman toplumlarında hala etki-
leri devam eden Hz. Ali dönemindeki Cemel, Sıffin savaşları,
Tahkim Olayı ve sonrasında yaşanan gelişmeler, bu sosyal
olaylardan bazılarıdır.
Her din ve kültürde olduğu gibi İslâm’ı da içinde doğ-
du toplumun kültür ve inançlarından soyutlamak mümkün
değildir. Nüzul ortamını bilmeden, Kur’ân ve o dönemin
toplumu hakkında bilgi sahibi olmadan İslâm dininin do-
ğuş koşullarını anlamak mümkün değildir. Zira İslâm’ın
getirmiş olduğu hukuki ve sosyal düzenlemelerin, inanç ve
ahlaki konuların bile nüzul dönemi ve ortamı ile ilişkisi söz
konusudur. İndiği andan itibaren, Arap kültürü ve toplumun-
da değişimler meydana getirmiş olan İslâm, bu değişimi, o
kültürün ortamında ve kendi imkânlarıyla gerçekleştirmiştir.
Hz. Peygamber’in mensup olduğu toplumun mirasını kökten
reddetmemiş, hatta mevcut ahlaki değerlere sahip çıkıp onu
insanlara sunmuş olması, bu ilişkinin varlığını ve olumlu
olduğunu da göstermektedir.3 Bu itibarla geldiği kültür ve
sosyal ortamla bir şekilde iletişime geçen İslâm’ın, mevcut
kültürü ne kadar etkilediği ve ondan ne kadar etkilendiği
olgusu son derece önemlidir. Bu, aynı zamanda ilk dönem
İslâm düşünce yapısının oluşmasının “nasıllığı” ile de ilgili
bir durumdur. İşte bu yüzden, Hz. Ali’nin halife seçilmesi
süreci ile başlayan Cemel, Sıffin savaşları ile Tahkim Olayı
sonrasında yaşanan gelişmelerdeki asabiyetin etkisi, dokü-
mantasyon yöntemi ile sosyolojik olarak incelenmektedir.

3 Adnan Demircan, Cahiliye Arapları (İstanbul: Beyan Yayınları, 2015), 18-19;


Mehmet Azimli, Câhiliye’yi Farklı Okumak (Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2015), 11.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 55

1. Dönemin Siyasetini Belirleyen Temel Dinamikler


Hz. Ali döneminin siyasi dinamiklerini bilmenin, o dönemde
ortaya çıkan sosyal olaylar ve gelişmeleri daha iyi analiz etme-
mizi sağlayacağından kuşku yoktur. Elbette İslâm’da ilk dönem
siyasetini belirleyen birçok gelişme ve unsurdan söz edilebilir.
Bunlardan en önemlilerini kabilecilik ve asabiyet kültürü, din,
ekonomik problemler, kişisel çıkarlar, siyasi durum ve valilik
atamaları şeklinde zikretmek mümkündür. Bu dinamiklerden
kabilecilik ve asabiyet kültürü ile siyasi durum üzerinde durmak
önem arz etmektedir.

1.1. Kabilecilik ve Asabiyet Kültürü


Kabilecilik, ilk dönem İslâm toplumundaki gelişmeler in-
celenirken dikkate alınması gereken en önemli etkenlerden
birisidir.4 Evrensel bir mesaj olan İslâm’ın doğru anlaşılabilmesi
ve yaşanabilmesi için, onun doğduğu bölgenin, dönemin ve
sosyal-kültürel yapının bilinmesi gerekmektedir. Bu yapı ve
karakteri bilmeden, İslâm tarihinin ilk dönemlerini etkileyen ve
hala gündelik hayatımızı da etkilemeye devam eden gelişmeleri
isabetli bir şekilde anlamak ve çözümler üretmek mümkün
değildir. Bu noktada, özellikle kabilecilik ve asabiyetin önemli
rol oynadığı bir gerçekliktir. Kabileciliğin zirvede olduğu Arap
toplumu ile İslâm toplumu arasında bir kısım farklılıklar ve
çatışmalar olduğu gibi elbette benzerlikler de bulunmakta-
dır. Zira İslâm dini içinde geliştiği Arap toplumunun uygun
gördüğü bazı değerlerini reddetmemiş; olumsuz gördüklerini
ise ıslah etmeyi hedeflemiştir. Fakat kabile asabiyeti kültür ve
karakterinin değişmesi, silinip gitmesi kolay olmadığı gibi bu
düzende yaşayan Arapların İslâm toplumu haline dönüşmeleri

4 Adnan Demircan, “Hz. Ali’nin İktidar Yıllarında İslâm Toplumunda Siyaset”,


Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 1/2 (2013), 178.
56 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

de kolay olmamıştır. Bu yönüyle İslâm tarihinin ilk dönem-


lerinde oluşan soysal olaylarda söz konusu karakterin etkili
olduğunu görmekteyiz.
Bu durumda asabiyetin ne olduğu konusu önem kazanmak-
tadır. Asabiyet, kabileyi oluşturan fertlerin hakikaten kendi
kabilelerine mensup olan veya öyle kabul edilen birini, haklı
haksız mutlak surette başkalarına karşı korumayı, ona destek
olmayı temin eden kabilecilik hissi ve gayretidir. Bu anlayışa
göre himaye ve müdafaada esas olan, kişilerin zalim veya maz-
lum olmaları değil; hami ve müdafilerin kabilesine, hakikaten
veya hükmen mensup olup olmamalarıdır. Böylece kabile fert-
leri, asabiyet hissi sayesinde can ve mal emniyetine kavuşur.
Bu hissin sevkiyle savaşır, öldürür ve öldürülürler. Şu halde
birleşmenin, dayanışmanın, feragatin ve fedakârlığın kaynağı
asabiyettir.5 İbn Haldûn’a göre asabiyet iki çeşittir. Nesep
asabiyetinde kandaşlık ve soydaşlık şart olduğu halde,6 sebep
asabiyetinde kan bağı olmaksızın tabi olma, kardeşlik, anlaşma
gibi yollarla grup hissi, cemaat ve meslek dayanışması veya
şuuru oluşmaktadır.7 “Dini asabiyet” ve “mezhep asabiyeti”
denilen vakıa budur. Bu tür asabiyet, grup üyelerine mensu-
biyet şuuru ve bağlılık ruhu kazandırır. Asabiyetin esası kan
bağına dayanmakla birlikte, akit, velâ ve himaye gibi yollar da
bu dayanışmayı sağlayabilmektedir.8
Câhiliye dönemi Arap yarımadasında en önemli toplumsal
örgütlenme şekli kabiledir.9 Kabile nizamının ve düzeninin

5 Abdurrahman b. Muhammed İbn Haldûn, Mukaddime, 1/94.


6 İbn Haldûn, çev. Süleyman Uludağ, Mukaddime, İstanbul: Dergâh Yayınları,
2020, 1/99.
7 Abdurrahman Kurt, Din Sosyolojisi (Bursa: Sentez Yayınları, 2019), 140.
8 Mustafa Çağırıcı, “Asabiyet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul:
TDV Yayınları, 1991), 3/453.
9 Demircan, “Son Peygamber’in Geldiği Coğrafya Ve Toplum: Hicaz Bölgesi Ve
Cahiliye Arapları,” Cahiliye Toplumundan Günümüze Hz. Muhammed Sempozyumu
( Konya: 2007), 39-98.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 57

esası da “asabiyet”tir.10 Kabilede akrabalık ilişkisi ve kolektif


kimlik esastır.11 Arap kültüründe kabile ile hareket etmek, er-
demli bir davranış sayılır. Burada kişiye “sen kimsin?” yerine
“kim oğullarındansın?” veya “soyun kimlere ulaşır?” soruları so-
rulmaktadır. Bundan sonra artık o kabile üyesi, kendi adı ile
bilinmez olur. Çünkü Arap toplumunda insanın hukuku, hatta
çoğunlukla hayatı doğrudan onun mensup olduğu kabilesine
bağlıdır.12 Bağları, gelenekleri ve ahlaki değerleri ile Arapların
sosyal yapısının bir tek temeli vardır, o da kabiledir.13 İnsanlar
kabile gelenekleri sayesinde, soylarının güvenliğini ve istikrarını
sağlayabilmişlerdir.14 Mensuplarını müşterek nesep altında
toplayan cemaat15 manasında kullanılan kabile, güçlü bağları
olan bir birliktir. Bu yapı içerisinde birim fert değil, topluluktur
yani kabiledir.16 Fert, mensup olduğu kabilenin bir üyesi sıfatıyla
hak ve vazifelere sahiptir. Kan akrabalığı, kolektif bilinçle kabile
yapısında birleştirici bir rol oynamaktadır.17 “Neseb asabiyeti”
de denilen bu kabile dayanışması bağına göre herkes tehlike
anında kardeşine yardımla mükelleftir; bu durumda onun haklı

10 Asabiyet, birbirine bağlı ve kenetlenmiş bir topluluk olma gücüdür. Abdurrah-


man b. Muhammed İbn Haldûn, Mukaddime, çev. Halil Kendir (Ankara: Yeni
Şafak Kültür Armağanı, 2004), 188.
11 Adnan Demircan, Ali-Muaviye Kavgası (İstanbul: Beyan Yayınları, 2014), 20:
Muhammed Âbid el-Câbirî, Arap-İslam Siyasal Aklı, çev. Vecdi Akyüz (İstanbul:
Kitabevi Yayınları, 2001), 123.
12 Âdem Apak, Asabiyet ve Erken Dönem İslam Siyasi tarihindeki Etkileri (İstanbul:
Düşünce Kitabevi, 2004), 6; Demircan, Cahiliye Arapları, 52.
13 İbrahim Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2015), 23.
14 Âdem Apak, Ana Hatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü (İstanbul: Ensar
Yayınları, 2012),131; Ahmet Ateş, ”Asabiyet”, İslam Ansiklopedisi (İstanbul: Milli
Eğitim Basımevi, 1978), 1/663.
15 Apak, Asabiyet, 1.
16 Apak, Asabiyet, 5; Toshihiko İzutsu, Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, çev.
Selahattin Ayaz (İstanbul: Pınar Yayınları, 1991), 84.
17 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri, 24-25; Cem Zorlu, İslam Tarihinde İlk İktidar
Mücadelesi (İstanbul: İz Yayıncılık, 2014), 19.
58 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

veya haksız olduğuna bakılmaz.18 İbn Haldûn, bunu kan bağına


dayalı olarak insani bir temayül olarak değerlendirmektedir.19
Bu manada, İslâmiyet’ten öncesine dayanan ve verilen kişiye
yapılan saldırı emân vermiş kişiye yapılmış sayılırdı. Kabile-
nin kendilerine sığınan birini korumak ise şeref ve üstünlük
vesilesidir.20
Câhiliye devrinde Araplar, saldırıya maruz kalan fertlerine
asabiyet duygusuyla yardım ederdi. Bu yönüyle caydırıcı bir
güç olarak asabiyet, siyasi düzen ve hukuki yapıdan yoksun
olan Câhiliye insanının can, mal ve namus güvenliğini garanti
ederdi ki bunun nispeten toplumsal hayata nizam ve intizam
verdiği söylenebilir.21
İslâm öncesinde sadece hakların savunulmasında değil, baş-
kalarının haklarına tecavüz hususunda da asabiyet duygusuyla
hareket ediliyordu. Bu sebeple Câhiliye döneminde hak ve haklı
olan değil, gücün hâkim olduğu bir düzen yürürlükte idi. Buna
göre yürürlükte olan düzen içinde Câhiliye Arapları için iki
taraf arasında ihtilaf söz konusu olduğunda, hangi tarafın haklı
olduğunun bir önemi yoktur, önemli olanın nesep bakımından
hangisinin kendilerine daha yakın olduğudur. Onlar yalnız soy
bakımından kendileriyle bağı olanları desteklerdi. Bu durum
bir şaire nispet edilen “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine
yardım et.” dizesinde en çarpıcı ifadesini bulmuştur.22
Çetin hayat şartları kabileler için savaşı sıradan hale getir-
mekte ve Araplar arsındaki ilişkinin düşmanlık üzerine kurul-

18 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri, 25.


19 Abdurrahman b. Muhammed İbn Haldûn, Mukaddime, çev. Zakir Kadiri Ugan
(İstanbul: MEG ve Spor Bakanlığı Yayınları, 1988), 1/323-325.
20 Ömer Cide, İslam Fetihlerini Kolaylaştıran Uygulama Emân (Ankara: İlahiyat, 2020),
17-18.
21 Çağırıcı, “Asabiyet”, 3/453
22 Meydânî, Mecmau’l-emsâl, 3/373-5 Aktaran Harun Öğmüş, Cahiliye Döneminde
Araplar (İstanbul: İz Yayıncılık, 2013), 65.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 59

duğu görülmektedir.23 Câhiliye döneminde kabileler arasında


çıkan savaşlar, kabile merkezli hayatın ve asabiyet duygusu-
nun önemli bir sonucudur. Bir kabileye mensup olanın ya da
himayesindeki bir kişinin hakarete uğraması veya katledilmesi
uzun süren savaşlara sebep olabilirdi. Kanın kanla yıkanacağı,
kısasta denklik gözetme, diyet almayı ar kabul etme, şeref ve
haysiyeti (hamiyet) koruma düşüncesi ve anlayışı kaynağını hep
asabiyete ve soy üstünlüğü inancına dayandırıyordu. Ayrıca
söz konusu savaşlar akrabalık bağlarının kopmasına, insanın
esir düşmesine, öldürülmesine ve nihayet ölen kişinin izzet
ve şerefine uygun bir ağıt yakılmasına neden olmuştur.24 Bu
yüzden Arap şiirinin deve, toprak, düz ve sarp dağları tasvir
ettiğini; şecaatini, civanmertliğini, kabilesini, baskınlarını, ölü-
lerini övdüğü görülür ki bu özellikle bedevi Arap yaşayışının
şiddet, zorluk ve fakirlik hayatıyla paralellik arz etmektedir.25
Câhiliye’de Araplar birbirlerine üstünlük kurmaya ça-
lıştıkları için daima rekabet halinde yaşamışlardır. Örneğin
Abdülmenâf’ın çocukları kendilerinin şan ve itibar bakımından
Abduddaroğullarından daha üstün olduklarını, bundan ötürü
de Kâbe hizmetleri ile ilgili işlerin kendilerine verilmesini iste-
diklerinden26 aralarında çekişme başlamıştı. Bu yüzden Ab-
dulmenafoğulları Ben-i Esed, Ben-i Zühre, Ben-i Teym ve Ben-i
Haris, Abduddaroğulları ise Ben-i Mahzum, Ben-i Sehm, Ben-i
Cumah, Benî Adiyy ile ittifak kurup, birbirlerini terk etmeyecek-
lerine ve düşmana karşı birbirlerini yalnız bırakmayacaklarına
dair yemin ederek anlaşmıştı.27 Savaşmak üzere hazırlıklara
başlanmış hatta hangi kabilelerin birbiriyle savaşacağı dahi be-

23 Apak, Asabiyet, 8.
24 Öğmüş, Cahiliye Döneminde Araplar, 86, 102, 104, 141, 165, 172.
25 İbrahim Usta, İslam Öncesi Arap Mitolojisi (Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2019), 46.
26 İbn Hişam, es-Sîre, 1/180.
27 İbn Hişam, es-Sîre, 1/181-182.
60 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

lirlenmişti. Ancak savaş rüzgârlarının estiği bu esnada anlaşma


teklifi sunuldu ve iki taraf da buna razı oldular. Anlaşmaya
göre Sikâye ve Rifade Abdulmenafoğullarına verildi. Hicâbe,
Liva ve Nedve de Abduddaroğullarına verildi.28 Her ne kadar
Kâbe’nin görev dağılımı ile ilgili sorun çözülmüş olsa da iki
ittifak arasındaki rekabet devam etmiş ve birçok alanda kendi-
sini göstermiştir. Örneğin Teym’den Hz. Ebû Bekir’in mi yoksa
Adiyy’den Hz. Ömer’in mi daha iyi halife olduğu tartışmalarının
yapılması, Câhiliye dönemindeki bu bölünmenin etkilerinin,
İslâm sonrasında da görülmesi dikkat çekicidir.29
Bir diğer rekabet örneği ise Mekke’de Kusay’ın oğlu ile to-
runu arasında yaşanmıştı. Hâşim, insanlara iyilikte bulunan bir
kişi idi. Kıtlık döneminde Şam’a gitmiş ve orada fazla miktarda
ekmek yaptırmıştı. Mekke’ye gelip ekmekleri ufalayarak ve de-
veleri keserek halkı doyurdu. Yeğeni Ümeyye, onu kıskandı ve
onun yaptığını yapmaya çalıştı. Bunu başaramayınca Hâşim’i
üstünlük yarışına davet etti. Hâşim teklifi kabul etmiş ancak
kaybedenin, elli deve keseceğini ve Mekke’yi on yıllığına terk
edeceğini şart koşunca, Huzâalı kâhin hakem tayin edildi. O,
Hâşim’in üstün olduğunu söyledi. Böylece Hâşim, Ümeyye’den
elli deve alıp kesti ve Mekke halkına yedirdi. Bu olay Ümeyye-
Hâşimî çekişmesini başlatan olaydır.30 Artık bu süreçten sonra
Kâbe’deki görevler kabile dengesi gözetilerek dağıtılmıştır.
Bu olmadığı takdirde kabileler arasında savaş çıkma ihtimali
yüksektir. Nitekim Kâbe’yi tamir etmeye başladıklarında her
kabileye Kâbe’nin bir bölümünü onarma görevi verilmiştir.31
Hacerü’l-Esved’i yerine koyma konusunda tartışma yaşandığın-

28 İbn Hişam, es-Sîre, 1/182; Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri, 62-63.


29 Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke (Ankara: 2013), 216.
30 Muhammed b. Sa’d, b. Menî el-Haşimî, el-Basrî, Tabakatü’l-Kebîr, Thk: Ali Mu-
hammed Ömer (Kâhire: Mektebetü’l-Hancî, 2001), 1/ 57-58.
31 İbn Hişam, es-Sîre, 1/259
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 61

dan neredeyse savaşa sebebiyet verecekti. Hz. Muhammed’in


bulmuş olduğu çözüm herkesi memnun etmiştir. Çünkü her
kabilenin onu yerine koymasında hissesi olmuştu.32
Araplarda her kabilenin, mutlaka bir başkanı/reisinin bu-
lunduğu görülür. Reislikte yaşa önem verilirdi. Hakikaten aynı
nüfuza sahip iki veya daha fazla şeyh (kabile başkanı) adayı
olursa yaşlı olanı tercih edilir. Liderin belirlenmesinde uzlaşma
gerekir; uzlaşma sağlanamadığı durumlarda kâhine müracaat
edilerek kura çekmek suretiyle lider belirlenebilirdi.33 Liderin
görevi kabilenin işlerini yürütmektir.34 Kabile tarafından seçilen
ve liyakatin bulunması kaydıyla babadan oğula da intikal ede-
bilen bu başkanlıklar, diğer kabilelerle görüşme ve misafirleri
ağırlama gibi şeref addedilen bir kısım imtiyazlar sağlamaktan
öteye gitmezdi. Göç, barış ve savaşla ilgili konuşmaları idare
eden ve savaşta komutanlık yapan reisler, kararlarında kabile-
nin istek ve temayüllerini dikkate almak zorunda kalırlardı.35
Şeyh/başkan örfe uygun hareket etmek mecburiyetindeydi. Zira
örf kanun yerine kaimdir. Örfün kuvveti de atalara duyulan
saygıdan ileri gelmekteydi.36Bütün bunlara rağmen reislerin
geniş ve katî yetkileri yoktu.
Yukarıdaki kültür ve sosyal hayat içerisinde yaşayan
Hz. Peygamber, kendisinden sonra iktidara gelecek şahsı
belirlemediğinden,37 ümmet zaman ve zemine uygun olarak
siyaset ve yönetim biçimini kendisi belirleyecektir. Ancak Hz.
Peygamberden sonra meydana gelen hadiselerde Arapların

32 İbn Hişam, es-Sîre, 1/261


33 Demircan, Cahiliye Arapları, 51.
34 Apak, Asabiyet, 5.
35 Neşet Çağatay, İslam’dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı (Ankara: AÜİF Yayın-
ları, 1957), 87-88.
36 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, 23-24.
37 Mehmet Azimli, “Hulefa-i Raşidin Dönemi Halife Seçimler”, Dinbilimleri Akademik
Araştırma Dergisi, 7/1 (2007), 58.
62 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

İslâm öncesi siyasi, içtimai değerlerinin ve geleneklerinin


sahâbe arasında tekrar yayıldığı görülmektedir. Bunun se-
bebi de ilk Müslümanların siyasi kültürlerinde aranmalıdır.
Zira Hz. Peygamberin cenazesi henüz defnedilmemişken
sahâbenin iktidar mücadelesine girmiş olması, kabilevî duy-
guların ve câhilî siyaset kültürlerinin depreşmesi bunu teyit
etmektedir. Bunun gerisinde bulunan esas sebep, siyasi kül-
türün uzun bir geçmişe sahip olması ve ihtiyaç halinde bir
refleks davranış olarak devreye girmesidir38 ki “O devrin
Müslüman Arapları, henüz kabile vakıasını yokmuş farz
edecek seviyeye erişmiş değillerdi. Tabiatıyla Medineli azın-
lığı başta görmeye, çoğunluğun tahammülü yoktu.”39 Daha
sonraki pek çok kanlı kavganın ve çatışmanın temelinde bu ilk
mücadele ve kırgınlıkların etkisinin olduğu söylenebilir.40
Hilafetin Kureyş’e ait olduğu meselesi, Ensar tarafından ka-
bul edilip biat tamamlandıktan sonra yönetim problemi bu kez
Muhacirler arasına taşındı ve Hâşimîler, bu makama layık olan
tek kişinin Hz. Ali olduğunu ifade ettiler.41 Nitekim rivayetler
bu meselenin Hâşimîler tarafından daha önce düşünüldüğü-
nü, Hz. Ali ile amcası Abbâs arasındaki diyalogları aktararak
ortaya koyarlar. Hz. Peygamber vefat edince Abbâs, Hz. Ali’ye
“Ey Ali, gel ben ve buradakiler sana biat edelim. İnisiyatif bizde iken
bu işi yaparsak hiç kimse buna karşı çıkamaz.” dediğinde, Hz. Ali
“Biri mi var, bizim dışımızda birileri buna tamah eder mi?” diyerek,
kendisinin bu göreve getirileceği hususundaki kesin kanaatini
ifade etmiştir.42 Yine Peygamber’in vefatından önce Abbâs’ın,
gelecekte idarenin kimin elinde olacağını Allah Resûlüne sor-

38 Zorlu, İslam Tarihinde İlk İktidar Mücadelesi, 22.


39 Mehmet S. Hatipoğlu, “Hilafetin Kureyşililiği”, AÜİFD 23 (1978), 161.
40 Zorlu, İslam Tarihinde İlk İktidar Mücadelesi, 28.
41 Belâzurî, Ensâb, 1/ 582; Apak, Asabiyet, 108.
42 Belâzurî, Ensâb, 1/583; Apak, Asabiyet, 108.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 63

ması için Hz. Ali’ye yaptığı tavsiyeye karşılık onun, “Vallahi


biz bunu Resûlullaha sorarsak, o da bizi bundan men edecek olursa,
artık ondan sonra halk bu işi bize hiç vermez.” şeklindeki cevabı,
onun bu konudaki beklentisinin zarar görmesini istemediğini
ortaya koyar.43 Hz. Ali’nin hilafetle ilgili Hz. Ebu Bekir’e “Bizim
sana biat etmeyişimizin sebebi, senin faziletini inkâr etmek ve senin-
le rekabet etmek değildir. Ancak sen bu konuda bizim görüşümüzü
almadın, başına buyruk davrandın. Aslında biz, Hz. Peygamber’e
akraba olduğumuz için bu işte hakkımız olduğunu düşünüyorduk.”
sözleriyle ifade etmekten çekinmemiş44 ve aile üzerinden asa-
biyeti gündeme getirmiştir.
Hz. Ebu Bekir’in halifeliğine Ümeyyeoğullarının reisi Ebu
Süfyân muhalefet ederek Hz. Ali’yi kışkırtmış ve “Ey Ali, Kureyş’in
en zayıf kabilesinden bir adama biat ettiniz. İdarenizi Ebu Kuhafe’nin
oğluna vermekten memnun musunuz? Neden bu işi Kureyş’in en
zayıf ve en küçük kabilesine bıraktınız? Vallahi istersen ona karşı
bütün Kureyş’i harekete geçirir, burayı süvarilerle doldururum.”
demiştir.45 Hz. Ali bu sözlere itibar etmediği gibi onu İslâm
ve Müslümanlara düşmanlık yapmakla suçlamış, kendilerinin
bu göreve Ebu Bekir’i layık gördüklerini beyan etmiştir. Ebu
Süfyân’ın teklifi, onun hala Câhiliye dönemi idare prensiplerinin
geçerli olması için gayret gösterdiğini ortaya koyar.
İlk iki halife dönemini istisna tutarsak, ilk Müslüman nesiller,
insani-fıtri özellikleri ve farklılıkları ile birlikte Kur’ân’ın temel
ilkeleri ve Hz. Peygamberin uygulamalarına şahit olmalarına
rağmen, iktidar ve yönetim konusunda gerekli ve uygun refleksi
gösterememişlerdir. Zira Hz. Peygamber döneminde ehliyet ve
istişare, iki temel unsur olarak İslâm siyaset nizamında uygu-
lanmıştır. Akra b. Habis et-Temimi, Hz. Peygamberi Câhiliye

43 Belâzurî, Ensâb, 1/565; Apak, Asabiyet, 109.


44 Belâzurî, Ensâb, 1/586-587; Apak, Asabiyet, 109.
45 Apak, Asabiyet, 110.
64 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

döneminin üstün kabileleri kabul edilen Temim ve Esed du-


rurken, dine hizmet noktasında İslâm’da önceliği olan Gıfar,
Eslem, Müzeyne ve Cüheyne gibi zayıf kabilelere itibar etmesini
eleştirirken46 Hz. Peygamber, yönetiminde farklı kabilelerden
insanları istihdam etmiş; kabileciliği körükleyecek uygulama-
lardan kaçınmıştır.47 Görülüyor ki burada Hz. peygamber aile
asaletini, kabile şerefini değil, liyakati ön planda tutmuştur.
Yine Amr b. el-Âs’ın henüz Müslüman olmasına rağmen, içe-
risinde Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi önemli şahsiyetlerin
de bulunduğu orduya komutan olarak atanması; Mekke fethi
esnasında Müslüman olan Ebu Süfyân’ın Necran’a vali olarak
tayin edilmesi; Bizans üzerine sevk edilecek orduya Usame b.
Zeyd gibi genç ve bir azatlı köle (Zeyd) çocuğunun atanması
gibi uygulamalar, asabiyet değil, liyakat esas alınarak yapılan
görevlendirme örnekleridir.48
Yukarıda belirtilen avantajlarının yanı sıra asabiyet sonraki
yıllarda ortaya çıkan olaylarda da olumsuzlukların temelini
oluşturmuştur. Nitekim Hz. Osmân’ın vali uygulamalarına
karşı gösterilen tepki, Hz. Osmân’ın kanının Hz. Ali’den talep
edilmesi ve hakem olayı sırasında Yemenlilerin ortaya koydu-
ğu asabiyet anlayışı, bu kurumun zararları açısından dikkat
çekicidir.49 Aynı şekilde Kahtanilerin her olayı Adnanilerle
rekabet açısından değerlendiren tavırları, asabiyetin sonucu
olarak Hz. Ali’nin başarısızlığına neden olmuştur.50 Dolayısıyla
tarihin derinliklerinden gelen bu kuralın kolay kaldırılmayacağı
açık bir gerçekliktir. Ancak daha sonraki yıllarda bu kurumun

46 Apak, Asabiyet, 82.


47 Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, 39.
48 Zorlu, İslam Tarihinde İlk İktidar Mücadelesi,30; Apak, Asabiyet, 83.
49 Azimli, Cahiliyeyi Farklı Okumak, 58; Mehmet Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4
Hz. Ali (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 130.
50 Yakup Göçemen, Emeviler Döneminde Şiir ve Siyaset (Ankara: İlâhiyât Yayınları,
2021), 358.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 65

kaldırılmasına çalışılmış olsa da pek çok canın yanmasına ve


kanın dökülmesine sebep olduğu görülmektedir.51

1.2. Siyasi Durum


Temel işlevi kamu düzeni ve yönetim işlerinin yürütülmesi
olan siyaset, tüm toplumlarda görülen temel kurumlardandır.
Bu haliyle de insanlığın varlığıyla paralel bir olgudur.52 Hz. Ali
dönemindeki olaylarda asabiyetin etkisini doğru anlayabilmek
için de toplumun siyasal yapısını bilmeye ihtiyaç vardır. O,
hilafete seçildiğinde toplumda dört siyasi eğilimin olduğu söy-
lenebilir. Bunlar; Hz. Osmân taraftarları ile ona muhalif olanlar
ve gelişmeleri fitne olarak değerlendirerek evinde oturanlardır.53
Dördüncü grup ise Hz. Ali taraftarlarıdır.54
Bilinmelidir ki Hz. Ali, Hz. Osmân’ı katledenlerin Medine’ye
hâkim olduğu ve Müslüman toplumun bütünlüğünü kaybettiği
bir sırada hilafete seçilmişti. Müslümanların bir kısmı ona biat
etmiş, bir kısmı etmemiş, başka bir grup da biatlarını önceki
halifenin katillerinin cezalandırması şartına bağlamışlardı.55
Böyle bir ortamda biat meselesi ile birlikte vilayetlerdeki kadro
değişimi problemini de çözmeye çalışan Hz. Ali’nin en büyük
sorunlarından birisi de Basra muhalefeti idi. Söz konusu mu-
halefetin en önemli aktörleri ise Hz. Aişe, Talha b. Ubeydullah
ve Zübeyr b. Avvâm ile çoğu Hz. Osmân’ın bürokratları olan
Emevilerden meydana gelmekteydi.56 Öte yandan Hz. Ali,
atadığı valiye görevi devretmediği gibi Hz. Osmân’ın kanı

51 Apak, Asabiyet, 244, 252; Azimli, Cahiliyeyi Farklı Okumak, 58-59.


52 Mustafa Aydın, Güncel Kültürel Temel Kavramlar (İstanbul: Açılım Kitap, 2013),
397.
53 Adnan Demircan, “Hz. Ali ve Halifelik Dönemi”, İslâm Tarihi El Kitabı, ed. Eyüp
Baş (Ankara: Grafiker Yayınları, 2013), 287-289.
54 Ahmet Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası (Ankara: Pozitif Matbaacılık, ts),
168.
55 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, 2/294.
56 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/297-299.
66 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

üzerinden bölge halkını kışkırtan Şam muhalefeti ile de karşı


karşıya bulunuyordu. Hatta Muâviye, Hz. Osmân ile yapılan
son valiler toplantısından dönerken, halifenin başına bir şey
gelirse bundan Hz. Ali’yi sorumlu tutacağını söylemişti.57
Ümeyyeoğulları hilafetin kendi hakları olduğunu
savunurken,58 maktul halifenin kanını talep etmeyi, kuvvetli
bir konuma sahip olan Suriye valisi Muâviye’ye bırakmışlardı.
Muâviye de amacına ulaşmak için iki yol takip etmiştir. Bunlar-
dan birincisi, iktidarı ele geçirme mücadelesinde her türlü siyasi
çareye başvurmak; ikincisi ise mücadelesinde haklı olduğunu
gösterecek Kur’ân ayetlerinin veya Peygamber sözlerinin des-
teğine başvurmak59 olduğu şeklinde belirtilebilir. Genel olarak
siyasi durumu bu şekilde özetlemek mümkündür.

2. Hz. Ali’nin Hilafete Gelişinin Asabiyet İle İlişkisi


Hz. Ali, Peygamberin vefatı ile birlikte ortaya çıkan yönetim
krizi sırasında halife olmayı düşünmüş, kendisinden daha uy-
gun bir aday düşünmemiş,60 bu kurumun ailesine (asabiyet) ait
olduğu iddiasını da gündeme taşımıştı ki61 bu, sahâbe arasında
itibar görmedi.62 Beklediğinin aksine bir sonuçla karşılaşması,
onun kırılmasına ve Hz. Ebû Bekir’e biat etmeyi bir süre ge-
ciktirmesine neden oldu.63 Ancak Hz. Ali halifelik isteğini Hz.
Osmân zamanında da sürdürdü.64 O, Hz. Osmân’ın icraatını
tenkit ediyor, taşradan gelen şikâyetleri onunla konuşuyor,
kendisini ikaz ediyordu.65 Hz. Osmân’ın yaptığı hatalar kar-

57 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/318.


58 Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, 180.
59 Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebî Süfyan, 181.
60 Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, 37.
61 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 43.
62 Adnan Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt (İstanbul: 2008), 94.
63 Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, 37.
64 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 43.
65 Fayda, Hulefâ-yı Râşidîn Devri, 360.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 67

şısında ayaklanan toplumsal kitlenin sözcüsü olmuştu. Hz.


Osmân’dan sonra adeta halifeliğe hazırlanıyordu. Nitekim Hz.
Osmân’ın öldürülmesinden önceki kargaşa sırasında halife gibi
davranmaya başlamış ve halife evinde mahsur iken namaz ima-
mı olarak Ebu Eyyub’u atamış,66 beytülmalin kapısını kırdırıp
içerdeki malları dağıtmıştır.67 Buna göre asabiyet’in her yerde
hükmünü icra etmeye devam ettiği görülmektedir.
Hz. Osmân’ın eşi Nâile, onun kanlı gömleğini Şam’a gönderdi
(asabiyet). Çünkü Muâviye Nâile’ye Hz. Osmân’dan ve karısı
tarafından akraba idi. Dolayısıyle Hz. Osmân’ın kanını talep
edecek hareket Suriye’den başlatılacaktı. Nitekim Muâviye,
bu kanlı gömlek ile Nâile’nin kesilen parmaklarını takriben
bir yıl süreyle Şam Camii’nde sergileyerek halkı tahrik etti.68
Bu hadiseler yaşanırken Medine’deki Ensar ve Muhacirler ile
muhasaracılar Hz. Ali’ye biat etmişlerdi.69 Üstelik bu esnada
bir kuralmış gibi Hz. Ali: “Halifeyi seçme hakkı Bedir Sava-
şına katılanlarındır…” demektedir.70 İsyancılardan olduğu
söylenen Eşter ve Muhammed b. Ebi Bekir onun yanındaydı.
Hz. Ali Kûfe, Mısır ve Medine halkının desteğini almış oluyor-
du. Biat esnasında oğlu Hasan’ın “Dışarıdaki eyaletlerin biat’ını
bekleyelim.” teklifini bile reddetmişti.71 Aceleyle alınan biatın
problem olacağını bildiğinden, ilk irat ettiği hutbede “Biatın
gerçekleştiğini, artık kendisini reddedenin İslâm’ı reddetmiş
olacağını” ifade ederek sıkıntıları aşmaya çalıştı.72
Hz. Ali, ilk iş olarak, bütün valileri görevden alıp yenilerini

66 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 44.


67 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 44.
68 Âdem Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi II (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2008), 318.
69 İrfan Aycan, “Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyan”, İslami Araştırmalar
4/2 (1990), 136.
70 Hasan İbrahim Hasan, Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, çev. İsmail Yiğit-
Sadreddin Gümüş (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1987), 1/342.
71 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 45.
72 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 46.
68 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

atamak suretiyle Emevi kadrolarını tasfiye etmiş, daha önceki


halifeler zamanında iktidardan uzak kalmış muhalif73 olan
Hâşimiler ve Ensar’dan bazı kişileri atayarak74 problemin çözü-
leceğini düşünmüştür. Nihayet Şam dışındaki bütün valiler de
görevlerine başlamıştır. Oysa terazinin gözü birilerinin ağırlığı
ile yine çökmüş ve İslâm’ın kuşatıcı ilkelerinin bütün toplum
kesimlerini, en azından yönetim bazında, kuşatması ilkesi ger-
çekleşmemiştir. Nitekim bu durum karşısında önceki döneme
isyan eden ve Hz. Ali’nin gözde elemanlarından olan Eşter, “Biz
Osman’ı ne diye öldürdük ki? Yemen Ubeydullah’a verilmiş, Hicaz
Kusem’in olmuş, Basra Abdullah’ın idaresine verilmiş, Kûfe ise Ali’nin
emrinde.” demek suretiyle75 tarafgirliği eleştirmiştir.
Görülüyor ki yönetimde Hz. Osmân zamanında sadece bir
kabileye, Hz. Ali zamanında Hâşimiler ve Ensar’a dayanan yö-
netim sistemine geçilmesi, Hz. Peygamber’in büyük ölçüde
sindirdiği, ardından ilk iki halifenin uygulamalarıyla etkisiz
hale getirmeye çalıştıkları asabiyetin yeniden ortaya çıkmasına
ve hadiseleri yönlendirecek tesire ulaşmasına sebep olmuştur.76
Nitekim bu konuyla ilgili olarak, hassasiyeti elden bırakmayan
Hz. Ömer, ashâbın kendisinden yerine bir kişiyi tayin etme-
sini istemesine karşılık hayatta olmayan Ebu Ubeyde ve Ebu
Huzeyfe’yi tavsiye etmesi anlamlı olduğu kadar, aynı görev için
Hz. Ali ve Hz. Osmân gibi ileri gelenleri tavsiyeden kaçınması
da anlamlıdır. Zira Hz. Ali ve Hz. Osmân sahâbenin önde ge-
len şahısları olmakla birlikte aynı zamanda Hâşim ve Ümeyye
gibi güçlü ve nüfuzlu ailelere mensuptular. Bu iki aile farklı
dönemlerde Kureyş kabilesini yönetmiş, hatta zaman zaman
bu hususta birbirleriyle mücadeleye girişmişlerdir. Geçmiş-

73 Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, 65.


74 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 63.
75 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 64.
76 Apak, Asabiyet, 144.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 69

ten gelen siyasi birikim ve beklentileri ile iktidara talip olması


muhtemel bu iki kabilenin Hz. Ali ve Hz. Osmân’ın şahsında
yeniden bir iktidar kavgasına girişmeleri, bunun sonucunda
toplumun yeniden bölünmesi ihtimali vardı. Halife bu tehlikeyi
gördüğü için hilafet beklentisi olan iki şahıstan birisini tercih
etmemiş, sorumluluğu aşere-i mübeşşereden olan Müslüman
önderlerine bırakmıştır.77 Hatta o, şura üyesi ve halife adaylarını
tespitten sonra hilafet görevi için Hz. Ali ve Hz. Osmân’dan
başka taliplerinin çıkmayacağını da belirtmişti ki o dönemde
Kureyş içinde asabiyeti en kuvvetli iki kabile Beni Hâşim ve
Beni Ümeyye idi. Onları da ashâb içinde Hz. Ali ve Hz. Osmân
temsil ediyordu. Bu iki şahıstan birinin halife olacağını tahmin
eden Hz. Ömer, vefatından önce, iktidara geldikleri takdir-
de akrabaları konusunda dikkatli olmaları hususunda onları
uyarmıştır.78 Gerçekten başka aday çıkmamış, Hâşimi-Emevi
rekabeti yeniden canlanmış, siyasi rekabet başladığı için artık
mesele iki şahıstan hangisinin halife olacağından çok iktidara
hangi kabilenin geleceği konusuna dönüşmüştür. Kabilelerinin
siyasi rekabetinin sembolleri haline gelen Hz. Ali ve Osman da
seçim sürecinde ailelerinin baskı ve telkinleri ile karşı karşıya
kalmışlardır. Öyle ki bu işleri yürüten kabilenin büyüğü Hz.
Abbâs, Hz. Ali’yi kışkırtarak şöyle demiştir: “Sana herhangi bir
konuda teklifte bulunduğum zaman mutlaka sevmediğim ve arzu
etmediğim şekilde dönmüşümdür. Resûlullah vefat etmeden önce
bu işi kimin yükleneceğini ona sormanı istediğim zaman sormadın.
Vefatından sonra hilafeti almak için acele etmeni tavsiye ettim, din-
lemedin. Ömer seni şuraya dâhil ettiği zaman girme dedim, fakat sen
girdin.”79

77 Apak, Asabiyet, 138; Varol, “Raşid Halifeler Dönemi Toplumsal Değişme Üzerine
Bazı Değerlendirmeler”, 202.
78 Apak, Asabiyet, 138-139.
79 Apak, Asabiyet, 139.
70 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Bu sözlerden hilafet hususundaki hırsın öncelikle Hz. Ali’ye


değil, amcası Abbâs’a ait olduğu anlaşılır. Aynı husus Hz. Osmân
için gayret sarf eden Ümeyyeliler için de geçerlidir. Bu iki kişiden
birisinin yönetime getirilmesiyle geçici olarak problem çözülse
bile bu, İslâm öncesine dayanan Emevi-Hâşimi çekişmesinin80
zeminini yeniden hazırlamakla kalmamış, bugüne kadar ortaya
çıkan birçok sorunun da temelini bu düşünceler oluşturmuştur.
Hatta Emevi-Hâşimi çekişmesinin Ali-Muâviye mücadelesi saf-
hasında, günümüzde dahi yaşayan Haricilik ortaya çıkmıştır.
Hilafeti kendilerinden antlaşma yoluyla devralan Muâviye
devrinde tamamen yönetimden uzaklaştırılan Hâşimoğulları,
bu halifenin döneminde fiilî bir isyana teşebbüs etmemişlerdir.
Esasen Muâviye buna fırsat da tanımamıştır. Muâviye devrinde
iktidar için tehlike teşkil eden Benî Hâşim taraftarları ise acıma-
sız bir şekilde cezalandırılmışlardır.81 Bu insanların zihninde bu
görevi layıkıyla kim yapabilir, ehil olan kimdir düşüncesinden
ziyade, Hâşimiler mi Ümeyyeliler mi yönetime gelmeli fikri
daha ön planda görünmektedir. Bu tür bir düşünce ve anlayış
ise hakikate ulaşmayı değil, Müslümanların kendi içlerinde
birbirleriyle çatışmaları ve savaşmalarına neden olmuştur.
Hz Ali’nin en önemli problemi, kendisine destek verecek
ve meşruiyetini sağlayacak bir şura heyetini oluşturmamış ol-
masıdır. Halife seçilince İbn Ömer ona bu uyarıyı yapmış ve
şura heyeti oluşturmasını söylemişti, ancak Hz. Ali buna kulak
asmadı. Çünkü biat etmeyenlerin ve “Hz. Ömer’in şurası” olarak
adlandırılanların dışarıda bırakılacağı bir şura oluşturamazdı.
Onun şurayı gündemde tutmamasının esas nedeni, bu şurada
kendinden daha yaşlı olan Zübeyr b. Avvâm ve Talha’nın Arap
örfü gereği halifeliğe tercih edilme ihtimali olmalıdır. Hz. Aişe

80 Fığlalı, İmamiyye Şîası, 29.


81 Sarıçam, Emevî-Hâşimî İlişkileri, 401-402.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 71

de bu seçeneği dillendiriyordu. Hz. Osmân’ın Hz. Ali’ye karşı


seçilebilmesinde bu faktörün etkisi vardır. Belki de bu sebepten
dolayı halifeliğinden sonra da yönetimi bunlarla paylaşmadı ve
bu iki şahsı küstürdü.82 Şura heyetinden olan ve Hz. Ali kadar
karizmatik olmayan Talha, Arap örfü gereği bu üç kişiden en
yaşlısı olarak halife olabileceğini ummuş olmalıdır. Nitekim o,
şuranın en yaşlı üyesi olan kendisini halife seçeceğini umarak
Hz. Ali’ye “Bu işi şuraya bırak” demiştir. Ancak Hz. Ali, böyle
bir riske girmemiştir. Zübeyr b. Avvâm ise Talha’nın çolak ol-
masından ve Hz. Ali’nin de genç olmasından istifade ile hilafete
seçilmeyi düşünmüş olmalıdır. Hilafet konusunda başarısız
olan Talha ve Zübeyr b. Avvâm, halifeden Basra ve Kûfenin
valiliğini talep ederek yönetimi paylaşmayı düşündüler ve biat
karşılığı Basra ve Kûfe valiliklerin kendilerine tevdi edileceğini
beklediler. Ancak bu da gerçekleşmeyince, onlar verdikleri biatı
bozarak muhalif bir harekete katılmışlardır. Hz. Ali bu ikisine
merkezden uzak, Bahreyn ve Yemen gibi yerlerin valiliklerini
verseydi tepkilerinden emin olacağı gibi Cemel olayının ger-
çekleşmesine83 ve bunca Müslümanın birbirini öldürmesine
de mani olabilirdi.
Sonuç olarak Hz. Ali, toplumsal kabul ve destek olmaksızın
halife seçilmiş, merkezi gücü (Kureyş’i) destekleyen kabileleri
dışlamış, çevre kabilelerin (özellikle Yemenli kabileler) desteği
ile işini yürütmeye çalışmıştır. Dolayısıyla onların da oyunca-
ğı olmuş, ihtilafları arasında boğulmuş, onlara teslim olmak
zorunda kalmıştır. Nitekim Tahkim Olayı’nda bunu gözlemle-
mek mümkündür.84 Bu ise asabiyetin doğal bir sonucu olarak
değerlendirilebilir.

82 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 49-51.


83 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 54-55.
84 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 51.
72 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

3. Cemel Vak’ası’nın Asabiyet İle ilişkisi


Peygamberimizin vefatı ashâb-ı üzüntüye ve şaşkınlığa dü-
şürmüş; hatta bir noktaya kadar eski alışkanlıklarının tezahü-
rüne fırsat vermiş ve hemen ümmetin başına geçecek şahsın
aranmasına geçilmiş85 ve konu, Peygamberimiz defnedilmeden
önce tartışılmaya başlanmıştır. Normal olan önce defin, sonra-
sında ise yönetimle ilgili görüşmeler olması gerekirken, ne yazık
ki durum yukarıda ifade edildiği şekilde tecelli etmiştir.
Konuyla ilgili örnekler, şahıslar ve bunlar arasındaki iliş-
kiler üzerinden asabiyetin etkisini ortaya koyabiliriz. Örneğin
Hz. Aişe, Hz. Osmân’ın ölüm haberi üzerine: “Sanki insanları
Talha’ya biat ederken görüyorum.”86 diyerek bu konudaki
fikrini ortaya koymuştur. Muhalefet liderleri olan bu kişiler
arasındaki akrabalık ilişkileri de dikkat çekicidir. Zübeyr, Hz.
Ayşe’nin eniştesi; oğlu Abdullah Hz. Ayşe’nin yeğeni; Talha
hem eniştesi hem de Hz. Ebû Bekir’in amcazadesidir ki87 bu
ilişki biçimi, nesep asabiyetini işaret eder gibidir. Bu oluşuma,
Beytülmal’i yağmalayarak destek veren Hz. Osmân’ın Yemen
valisi ve Zübeyr’in de damadı olan Ya’la b. Ümeyye’yi de kat-
tığımızda88 fotoğraf tamamlanmaktadır.
Diğer örnek ise ortak paydaları halifenin katillerinin tespiti
ve cezalandırılması olan Muâviye ile Cemel ashâbının ittifak
etmemesi gerçekten şaşırtıcıdır. Ortak bir amaç uğruna ortaya
çıkmış görünmekle birlikte birleşmeleri ve yardımlaşmaları
niçin mümkün olmamıştır. Cemel oluşumunun gerçek amacını
tam olarak bilemesek de Muâviye’nin, Cemel topluluğu ile yeni
halifeyi karşılıklı olarak hesaplaşmaları için baş başa bıraktığını

85 Fığlalı, İmamiyye Şîası, 30.


86 Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 187; Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi
2/297.
87 Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, 93.
88 İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebi Süfyan (Ankara: Fecr Yayınları,
1990), 131.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 73

açıkça ifade etmesi, onun bütün umutlarını Cemel Savaşı’nın


zayiatına bağladığını gösterir. Bu savaşta Talha ve Zübeyr gibi
kişilerin katledilmek suretiyle aradan çıkarılmaları, Muâviye’nin
mücadelesinde kendisine yardımcı olacağı ise kesindir.89 Öte
yandan Hz. Ali hilafetten uzaklaştırılınca bu makam Talha ve
Zübeyr’e kalacaktı. Cemel Harbi sırasında Zübeyr b. Avvâm’ın
Hz. Ali’ye verdiği cevap bu tespiti doğrulamaktadır. Hz. Ali “Ey
Zübeyr niçin isyan ettin?” dediğinde Zübeyr b. Avvâm, “Seni
hilafete bizden daha layık görmüyorum.” dedi. Bunun üzerine Ali,
“Osman’dan sonra emirliğe ben ehil değil miyim.” diye sormuştu.90
Yine, Hz. Talha’yı Ümeyyeoğullarından Mervan b. Hakem’in
öldürdüğü ve maktul halifenin oğlu Eban b. Osmân’a, “Baba-
nın katillerinden bazısını öldürdüm.” dediği rivayet edilir ki91
Mervan Talha’yı öldürdükten sonra Cemel ashâbından ayrılmış
ve Hz. Ali’den emân istemiştir. Hz. Ali de Mervan’a emen ver-
miş, o da Medine’ye dönerek, Muâviye hilafete geçene kadar
Medine’den ayrılmamıştır.92
Cemel ashâbı halifenin kanını talep etme konusunda görüş
birliğine vardıktan sonra mücadeleyi nerden başlatacakları-
nı müzakere ettiler. Hz. Ayşe Medine’ye, Talha ve Zübeyr b.
Avvâm ise ilginç bir biçimde Şam’a gitmeyi teklif ettiler. Velîd
b. Ukbe buna karşı çıkmıştı. Velîd’in karşı çıkmasının sebebi,
Muâviye’nin maktul halife muhasara altında iken kendisinden
yardım istediği halde yardım etmemesi ve ölünceye kadar da
beklemesidir. O, bu sebepten dolayı Şam’dan başka bir yere
gitmek gerektiğini belirtir.93 Buna karşılık Abdullah b. Amir en
doğrusunun Basra olduğunu, burada kendisinin ve Talha’nın

89 Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebi Süfyan, 133.


90 Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 190-191.
91 Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebi Süfyan, 133.
92 Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 196.
93 Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin Ebi Süfyan, 132.
74 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

destekçilerinin bulunduğunu söyledi. Harekete geçen muha-


lifler arasında liderlik sorunu yaşandı. Nitekim Hz. Talha ile
Zübeyr b. Avvâm arasında kimin imamlık yapacağı konusunda
anlaşmazlık çıkmış, Hz. Ayşe’nin isteği ile Abdullah b. Zübeyr
bu görevi üstlenmiştir. Cemel grubu içerisinden biri “Eğer zafere
ulaşmış olsaydık mutlaka kendi aramızda iki grup olup çarpışacaktık.
Çünkü ne Zübeyr emirliği Talha’ya, ne de Talha Zübeyr’e bırakıyordu.”
diyerek liderlik sonuna işaret etmiştir.94
Hz. Ayşe yola çıkıp Basra’nın kenarında konaklayınca
ona şehir halkından katılanlar oldu ve bu, vali taraftarla-
rı ile Hz. Ayşe’nin topluluğu arasında çatışma ihtimalini
doğurdu. Çarpışmalar sonucunda taraflar Medine’ye bir
elçi göndermeye karar verdiler. Elçinin görevi Hz. Talha
ile Zübeyr’in halifeye hangi şartlarda biat ettiklerini tespit
etmekti. Şayet zor kullanılarak biat etmişlerse Hz. Ali’nin
Basra valisi şehri terk edecek, aksi bir durum söz konusu ise
bu defa Hz. Talha ve Zübeyr oradan ayrılacaktı. Bu amaçla
Ka’b b. Sûr başkente gönderildi. Elçi Medine’ye ulaştığında
geliş amacını anlattı. Aynı zamanda Basra’da meydana gelen
durumları Medine’ye başka bir yoldan ulaştıran Osman b.
Huneyf’e Hz. Ali çok içerlemiş, Talha ve Zübeyr’in kendi
istekleri ile biat ettiklerini bildirmişti. Osman b. Huneyf, Hz.
Alinin mektubunu delil göstererek Talha ve Zübeyr’in şehri
terk etmesini istedi. Onlar da asıl kendisinin terk etmesini
istediler, bunun üzerine şehirde yeniden çatışma ihtimali
ortaya çıktı. Talha ve Zübeyr b. Avvâm yanındakilerle bir-
likte yatsı namazına gelince, iki taraf arasında çatışmalar baş
gösterdi. Muhalifler valinin evine girerek onu feci şekilde
dövdüler, saçı ve sakalı yolunmuş bir halde Hz. Ayşe’nin
huzuruna getirilen Osman b. Huneyf onun emri ile ölümden

94 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/304-305.


HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 75

kurtuldu.95 On bin kayıp verildiği rivayet edilen Cemel’de96


muhaliflerin bu girişimi, Hz. Osmân’ın katlini aydınlatmak
bir yana, durumu daha çok içinden çıkılmaz hale getirmekte
ve yeni kanların dökülmesine zemin hazırlamaktadır. Ayrıca
Müslümanlar arasında meydana gelen ihtilaf ve olaylarda
İbn Sebe ve taraftarlarının etkisini kabul etmek, sahâbenin
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Nihai saldırı İbn Sebe
tarafından gerçekleştirilmiş olsa bile, ona savaş ortamı ve
şartlarını sağlayanlar Müslüman liderleridir.97
Emevilerden Said b. el-As, Talha ve Zübeyr’e zafere ulaştık-
larında hilafet görevini kime vereceklerini sorduğunda, onlar
bu işin Müslümanların kararına kaldığını söylemişlerdir. Said
kendilerine “Siz Osman’ın kanını almaya çıkmışsınız. Bu işi onun
evlatlarından birisine devretmeniz gerekir.” dediğinde Talha ve
Zübeyr b. Avvâm “Muhacirlerin ileri gelenlerini bırakalım da iki ye-
time mi bu görevi verelim?” cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine
Hz. Osmân’ın Eban ve Velîd adındaki çocukları topluluğu terk
etmişlerdir.98 Bu da onların farklı niyet ve beklentiler içerisinde
olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak Müslümanlar kendi aralarında ilk defa çatış-
mış, birbirlerine karşı kılıç kullanmışlardır. Problem çözülmüş
görünüyorsa da esasında daha büyük problemlerin başlangıcı
olmuştur. Bu savaşta Peygamberin en yakınları (Aişe ve Ali)
iki farklı orduya komutanlık yapmış, yakın arkadaşları Talha
ve Zübeyr b. Avvâm bir tarafta, İslâm uğrunda ağır işkenceler
görmüş Ammar karşı tarafta yer almıştır. Muhammed b. Ebi
Bekir Ali’nin ordusunda bulunurken, karşısında ablası Hz. Aişe

95 İbnü’l-Esîr, İslam Tarihi, çev. Ahmet Ağırakça vd. (İstanbul: Ocak Yayıncılık,
2016), 3/79.
96 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/313; Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/307.
97 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/310-311.
98 İbnü’l-Esîr, İslam Tarihi, 3/73; Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/305.
76 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

ile birlikte diğer kardeşi ve abisi Abdurrahman b. Ebi Bekir yer


almıştır. Muhammed b. Talha’nın gönlü Hz. Ali’nin yanında
savaşmak iken, babası Talha’nın ısrarı ile karşıya geçmiş ve
savaş sırasında öldürülmüştür. Bütün bunlar aslında daha önce
İslâm adına hareket eden bu insanların, birbirleriyle savaşarak
kör asabiyetin esiri olduklarını göstermektedir. Öyle görünüyor
ki, Hz. Osmân’ın hilafeti sırasında biriken yeni nesillerin öfke
seli, Peygamberin arkadaşlarını da sürükleyerek onun şehit
edilmesine, İslâm öncesi Beni Ümeyye-Beni Hâşim, Ali-Maviye
ve Ensar-Muhacir çekişmesine neden olmakla kalmamış, eski
ve yeni siyasi ve itikadi savrulmaları da beraberinde getirmiştir.
Hatta bu savaş, siyasi bir olay olarak tarihte kalmamış, siyasi
ve itikadi mezhepler arasında büyük günah işleyenin akıbeti,
amelin imandan bir cüz olup olmadığı gibi ihtilaf ve tartışmalara
zemin hazırlamıştır.99

4. Sıffin Savaşının Asabiyet İle İlişkisi


Hz. Ali, Cemel Savaşı’ndan sonra, asıl gündemi olan Muâviye
konusuna döndü.100 Görevden alınmayı kabullenmemiş, va-
liyi şehre sokmamış olan Muâviye, Hz Ali’ye biat etmemekle
birlikte onu halifenin öldürülmesine ilgisiz kalmakla, asileri
ordusunda barındırmakla suçladı. Bununla da yetinmeyip Hz.
Osmân’ın kanlı gömleğini ve Nâile’nin kesik parmağını camide
halka göstererek insanları Hz. Ali’ye karşı kışkırtmaya başladı.
Arkasından da onun kanını dava etme hakkına sahip olduğunu
söyleyerek Suriye’deki Müslümanlardan biat almaya başladı.
Muâviye’nin Hz. Osmân’ın akrabası olması nedeniyle, onun
kanını talep etme hakkına sahip olduğunu düşünenler küçüm-
senmeyecek bir çoğunluğa sahipti.101 Câhiliye döneminin kan

99 Ayrıntılı bilgi için bk. Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 252-278.
100 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 107.
101 Demircan, “Hz. Ali ve Halifelik Dönemi”, 293.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 77

davası anlayışını hatırlatan Muâviye’nin bu tutumu karşısında


Hz. Ali, Cemel Vakasından sonra onu yeniden biata davet etti.102
Muâviye ise Hz. Osmân’ın katillerinin kendisine verilmesini,
Ali’nin halifeliği bırakmasını ve şura usulü ile yeni bir halife
seçilmesini teklif etti. Onun bu tutum ve tavrı iki tarafı Sıffin
de karşı karşıya getirdi.103
Muâviye, Hz. Ali’yi Hz. Osmân’ın katledilmesi konusunda
suçlarken, kendisi de bu olaya göz yuman birisidir. Bu noktada
Hz. Ali kadar Muâviye de suçludur. Muâviye’nin tek isteğinin
Hz. Osmân’ın katillerinin cezalandırılması olduğunu söylemesi
inandırıcı değildir.104 Zira gücü eline geçirdikten sonra katiller ko-
nusunu gündemden düşürmesi ve bu konuyla artık ilgilenmeme-
sinden bu anlaşılmaktadır. Şam halkını kışkırtmaya devam eden
Muâviye, Hz. Ali ile Hz. Aişe’nin mücadelesini kenardan izledi ve
Hz. Aişe’nin grubundan da uzak durdu. Ama Hz. Aişe’nin galip
gelmesini istiyordu. Bir taraftan da iki ordunun birbirini yıprat-
masının kendisinin işine yarayacağını düşünmekteydi. Aslında
bu bir Emevi-Hâşimi kavgasından başka bir şey değildi.
Ammâr b. Yâsir’in de şehit edildiği Sıffin Savaşı’nda sona
yaklaşıldığı sırada Amr b. el-As’ın hilesi gelişmelere damgasını
vurmuştur. Muâviye’nin safında savaşan Amr ona iki taraf ara-
sındaki ihtilafın halledilmesi için Allah’ın kitabının hakemliğine
başvurulmasını teklif etti. Bunun üzerine Muâviye büyük Şam
Mushaf’ını beş mızrağın ucuna bağlatarak taşıttı. Askerleri de
yanlarında bulunan mushafları mızrakların ucuna bağlayarak
karşı tarafa, “Savaşı bırakalım; Allah’ın kitabı aramızda hakem
olsun!” diye bağırdılar. Halife Hz. Ali bunun bir hile olduğunu
ikaz etmesine rağmen ordusunda bulunan bazı bedevi zümreler ile
kurrâ’ya dinletemedi. Savaşın Hz. Ali’nin lehine sona ermekte iken

102 Fığlalı,
İmamiyye Şîası, 82.
103 Fayda, Hulefâ-yı Râşidîn Devri, 364.
104 Azimli, Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali, 108.
78 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

durdurulması ve işin hakemlere havale edilmesi üzerine yeni bir


karışıklık daha ortaya çıktı.105 Hz. Ali’nin savaşa devam etme ısrarı
sonuç vermedi ve hakem olayına razı olmak zorunda kaldı.106
Dikkat edilirse her iki taraf burada Kur’ân’ı bir kal-
kan olarak kullanmakta ve siyasi geleceklerini kurtarmaya
çalışmaktadırlar.107 Bir taraf Kur’ân’ı mızraklara takarak mağ-
lubiyetini önlemeye çalışırken, diğer taraf ise karşı tarafın
Câhiliye döneminde ne kadar kötü insanlar olduğunu ifade
etmektedir. Örneğin, Hz. Ali, elçilere Muâviye ile ilgili “O
dinde önceliği ve sadakati olmayan talik oğlu talik (yani babası ve
kendisi zorunlu müslümanlığa giren Mekkelilerden), İslâm’a ve
Müslümanlara düşmanlığı İslâm’a zorunlu girinceye kadar bırak-
mayan ahzaptan (Hendek Savaşı’nda Medine’yi kuşatanlardan) bir
hizip, Allah’ın ilk Müslümanlığı nasip etmediği birisidir.”108 demiş
ve sözlerinde ısrar eden elçilere Neml 80-81 ve Rum 52-53
ayetlerini okumuştur. O kadar ki olaylar çığırından çıkmış,
menfaat ve asabiyet, kabilecilik anlayışı yeniden duygulara
hâkim olmuş olduğundan dolayı, sahâbe dediğimiz insanlar
birbirlerini suçlamış, kınamış ve öldürmüşlerdir.

5. Tahkim Olayının Asabiyet İle ilişkisi


Tahkim Olayı, sonuçları itibariyle İslâm’daki ilk itikadi ay-
rılıkların başlangıcı olması bakımından gerçekten dikkat çe-

105 Fayda, Hulefâ-yı Râşidîn Devri, 365-366; Azimli, Hz. Ali, 124.
106 Demircan, “Hz. Ali ve Halifelik Dönemi”, 293-294; Azimli, Hz. Ali, 125.
107 Kenan Ayar, Dört Halife Dönemi Siyasi Olaylarında Kur’an’ın Rolü (Samsun: Etüt

Yayınları, 2011), 313,319.


108 Azimli, Hz. Ali, 121. Yine Hz. Ali, Kur’ân sayfaları mızraklara takılınca taraf-

tarlarına “Ey Allah’ın kulları! Düşmanınıza karşı savaşmaya devam edin. Ben
Muaviye’yi, Amr’ı, İbn Ebi Muayt’ı, Habib’i, İbn Ebi Serh’i ve Dahhak’ı çok iyi
tanıyorum. Onların din ile ve Kur’an’la ilgileri yoktur. Onlar çocukken de son
derece kötü idiler, şer idiler. Aldanmayasınız! Vallahi bu Kur’ân sayfalarını sırf
sizi aldatmak ve size tuzak kurmak için havaya kaldırmışlardır.” şeklinde hitap
ediyordu. Azimli, Hz. Ali, 124.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 79

kicidir. Amr b. el-As’ın tahkim çağrısı Hz. Ali’nin ordusunu


ihtilafa düşürdü. Bir kısmı derhal icabet edilmesi gerektiğini
bir kısmı ise bunun Şam tarafının oyunu olduğunu dolayısıyla
dikkate alınmaması gerektiğini söyledi. Tahkimi kabul edenler
Hz. Ali’nin nasihatlerini dikkate almadıkları gibi teklifi kabul
etmemesi halinde ordudan ayrılmak, O’nu Şamlılara teslim et-
mek, hatta öldürmekle tehdit ettiler. Eş’as b. Kays da Hz. Ali’ye
bu konuda baskı yapanlardan biriydi. Neticede Hz. Ali’yi hem
tahkime hem de tarafsız olduğunu söyledikleri Ebu Musa el-
Eş’arî’yi kabul etmek zorunda bıraktılar. Onun tarafsızlığından
bahsederken Şamlıların hakemi Amr b. el-As’ın Muâviye’nin
siyasi ortağı olduğunu hiç hatırlamadılar.109
Hz. Ali, valilikten azledildiği için muhtemelen bir kırgınlığı
da bulunan, başta Eş’as b. Kays110 olmak üzere onu tahkimi ka-
bule zorlayanların adayı Ebu Musa el-Eş’arî’yi111 istemeyerek112
hakem tayin etmek zorunda kaldı. Tahkimin kabul edilmesi için
Hz. Ali’yi zorlayan ve karşı tarafa geçmekle tehdit eden Eş’as
başkanlığındaki Yemenli grup şimdi de hakemin belirlenmesi
konusunda Hz. Ali’ye muhalefet ediyorlardı. Hz. Ali, Eşter’i
ve İbn Abbâs’ı teklif edince ordunun çoğunluğunu oluşturan
Kahtani grup buna şiddetle karşı çıkıyor ve tarafsız olmadığını
söylüyorlardı. Bu grubun başındaki Eş’as, “Vallahi Mudar’dan
(Kureyş’in dâhil olduğu kabile) iki hakemi kabullenmeyiz.” diyordu.

109 Apak, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi 2/329-330.


110 Hz. Osman’ın Azerbaycan valisi olan Eş’as, Rebia ve Kinde kabilelerinin komu-

tanlığından azledildiği için Hz. Ali’ye kırgındır. Aycan, Saltanata Giden Yolda
Muaviye Bin Ebi Süfyan, 150.
111 Ebû Mûsâ’nın gerek Cemel Olayı’nda gerek Sıffîn Harbi’nde bîtaraf kaldığı,

karışıklıklara asla girmediği gibi, Müslüman halka da fitne durumunu arz eden
bu hâdiselerden uzak kalmayı tavsiye ettiği malûmdur. Ayrıntılar için bk. Ahmet
Önkal, “Tahkim Olayı Üzerine Bir Değerlendirme”, İstem 1/2 (2003), 41.
112 Onun amcaoğulları Eş’ariler Muaviye ile birlikte olduğu gibi, O Küfe’lileri de Hz.

Ali’nin ordusuna katılmamaları için uyardığı belirtilir. Aycan, Saltanata Giden


Yolda Muaviye Bin Ebi Süfyan, 151; Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 208.
80 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Bu noktada kuzeyli-güneyli Arapların kendi aralarındaki müca-


dele tekrar hortlamıştı. Kahtani güneyli Araplardan olan Eş’as
ve grubu, Adnanilerin (kuzeyli) bir kolu olan Mudar’a mensup
Kureyş’ten bir hakemi kabul etmiyordu. Hz. Ali’nin ordusunda
bulunan kişilerin çoğunluğu da Kahtani idi.113 Yine Hz. Ali’nin
ordusundaki Kahtaniler (Güneyliler) için bu savaşlar (Cemel,
Sıffin), Kureyş’in kendi arasındaki iktidar hırsı ile yaptığı sa-
vaşlardı ve bu savaşlarda çok da yer almak istemiyorlardı. Ebu
Musa, Hz. Ali istemediği halde Eşter’in aracılığı ile vali tayin
edilmiş ve buna rağmen Hz. Ali’ye muhalefet etmiş biriydi.
Yakın akrabaları da Muâviye’nin safında savaşıyorlardı.114 Ebu
Musa ile ilgili durum ve manzara bu iken, böyle bir hakemin
Hz. Ali’yi savunması ve adaleti icra etmesi ne kadar gerçekçidir.
Asabiyetin ön planda olduğu yerden sağlıklı bir karar ve sonu-
cun çıkacağı beklenebilir mi ya da ne kadar beklenebilir?
Nihayet hakemler bir Tahkimname hazırladılar. Bu Tahkim-
name ile Muâviye, halifeye isyan eden vali olmaktan çıkmış,
resmen tanınan siyasi bir halife adayı konumuna yükselmiştir.
Hz. Ali ise meşru bir halife iken, Tahkimname ile halifelik iddia
eden biri durumuna düşmüştür. Bu nedenle Sıffin Savaşı’nı
Iraklılar kazanmış gibi görünse de masada istediğini alan ve
avantajlı duruma geçen taraf Şamlılardır, yani Muâviye’dir. Ama
ilginçtir ki, hakemlerin hangi konuları müzakere edeceği ve neyi
karara bağlayacakları açık bir şekilde ifade edilmemiştir.115 An-
cak, Hz. Osmân’ın mazlum olarak katledilmesi, onun velisinin
Muâviye olduğu ve iki tarafın da kendi temsilcisi olduğu lideri
azledip hilafet işinin ümmetin seçtiği bir halifeye bırakılması116
konularında mutabakata vardıkları bilinmektedir.

113 Azimli, Hz. Ali, 132-133.


114 Azimli, Hz. Ali, 134.
115 Demircan, “Hz. Ali ve Halifelik Dönemi”, 294; Azimli, Hz. Ali, 136.
116 Azimli, Hz. Ali, 139.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 81

Üç konuda mutabakata varan hakemler, konuyu kendilerini


bekleyen yaklaşık bin kişilik gruba söylemek üzere anlaştı-
lar. Amr, daha yaşlı olduğu gerekçesiyle konuşması için Ebu
Musa’yı öne geçirdi ve halifenin azledilmesi teklifinin ilk ondan
gelmesini bekledi. Bunun üzerine Ebu Musa topluluğa, “İnsan-
ların sulha kavuşması ve akan kanın durması için, Ali ve Muâviye’nin
azledilmesine karar verdik, ben şu sarığı ve yüzüğü çıkardığım gibi
Ali’yi hall ettim.” dedi. Ondan sonra Amr ayağa kalktı ve “Ebu
Musa, Ali’yi azletti. Ben de onunla birlikte Ali’yi hall ediyorum ve
sizin üzerinize Muâviye’yi tayin ediyorum.” dedi. Bu, Amr’ın ikinci
hilesi117 ve asabiyet ile hareket etmesidir. Ebu Musa bu sözle-
re itiraz edip, Amr’ın yalan söylediğini belirtmiş ve Amr için
“Münafık, köpek, beni aldattı!” diye bağırmıştı. Amr ise Ebu
Musa’ya “Kitap yüklü eşek!” diye seslendi.118
Hz. Ali, hakemlerin, kendi haklılığını teyit etmelerini bek-
liyordu ancak öyle olmadı. Aksine Amr’ın kelime oyunlarıyla
Muâviye’nin haklılığı onaylanmış, isyancı olmadığı teyit edil-
mişti. Hz Ali’nin azledilmesi onun işini kolaylaştırmıştır. Ha-
kemlerin anlaşamaması zaten onun beklentisiydi. Bu karışıklık
ortamından yararlanarak Muâviye hemen biat almaya başladı ve
halkı tehdit ederek kendine itaate çağırmaya başladı.119 Hakem-
lerin kararını kabul etmeyen Hz. Ali minbere çıkarak şöyle dedi:
“Hakemler hevalarına uydular.” Bunu duyan Muâviye de aynı
şekilde karşı tarafa lanet okudu. Böylece Hz. Ali’nin Muâviye
aleyhine minberde başlattığı ve her gün yaptığı lanetleme ola-
yını, Muâviye de karşı atak olarak devam ettirmiştir. Bu adet,
Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar sürdürülmüştür.120 Görü-

117 Fığlalı,
İmamiyye Şîası, 85.
118 Azimli, Hz. Ali, 141-142.
119 Azimli, Hz. Ali, 142-143.
120 Azimli, Hz. Ali, 143.
82 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

lüyor ki asabiyet ve tarafgirlik anlayışı, Müslüman liderlerin


birbirlerini hutbelerde lanetlemeye kadar vardırılmıştır.
Hz. Ali’yi hakeme razı olmaya/etmeye çalışan4 ve temsilci-
sinin tespitinde ona baskı yapanlar, pişmanlık duyarak savaşa
devam edip Muâviye’den hesap sormak istediler. Hz. Ali de
bunlara artık taviz vermemeye karar verdi. Taviz koparmaya
alışanlar bu defa da görüşlerinin kabul edilmemesini hazmede-
mediler. Kendi hatalarına mazeret buldular. Hata yaptıklarını
ve Ali’nin de kendilerine uyarak hata yaptığını ileri sürerek,
kendilerinin tövbe ettiğini ve Hz. Ali’nin de tövbe etmesini is-
tediler. Hz Ali bunu reddedince grup olarak ordudan ayrıldılar
ve Hz Ali’yi hakeme razı olduğu için küfürle suçladılar.121 Bu
da cemaat asabiyetidir ve bunu yapanlar haricilerdir.

6. Tahkim Sürecinde Ortaya Çıkan Haricilerin Temel


Nitelikleri
Tahkim sürecinde hakemler, Kitap ve Sünnete göre karar
vermek üzere ayrıldıklarında, Hz. Ali de yanındakilerle Kûfe’ye
gelmişti. Fakat çoğunluğu Temim’den olan askerleri, onunla
birlikte Kûfe’ye gelmeyerek oradan Harura’ya çekilmişlerdr.
Tarihi kayıtlar Havaric adıyla anılan zümrenin bunlar olduğuna
işaret etmektedir. Böylece siyasî ve itikadî bir mezhebin, İslâm
tarihinde doğuşuna şahit olunmuştur.122 Dolayısıyla İslâm’ın
ilk asrında Hâricîlik, siyasî şartlarda ortaya çıkmış, siyasî ve dinî
konularda derinlikten uzak aşırı görüş ve eylemleri ile tanınan
fırkanın adıdır.123 Hâricîlik, iç dinamiklerin ürünü olarak ortaya
çıkmış bir fırkadır ki, tepkileri ve ilkeleri İslâm toplumunun
kendi içinde aranmalı ve değerlendirilmelidir.

121 Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, 212.


122 Önkal,“Tahkim Olayı Üzerine Bir Değerlendirme”, 33.
123 Abdülkahir el-Bağdadî, Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. Ethem Ruhi Fığlalı

(Ankara: TDV Yayınları, 2005), 54-55.


HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 83

Fırkanın karakteristik nitelikleri ve fikrî temellerinin bilin-


mesi, onun daha iyi tanınmasına ve hakkında yorum yapılabil-
mesine imkân vereceğinden, söz konusu karakteristik nitelik-
lerini şöyle sıralayabiliriz: Bedevî/kabilevî hayat tarzına sahip,
dinî incelik ve hoşgörüden yoksun, fikrî bakımdan derinliği
bulunmayan bir aşırılık ve “tepkisellik” mezhebin geneline
hâkimdir. Aşırı ibadet etmeleri mezhebin iman-amel birlikteliği
noktasındaki teolojik bakışıyla doğrudan ilgilidir. Bu konuda
kendi içlerindekileri bile tekfir etmekten uzak durmayacak
kadar ileri gitmişlerdir. Daha çok siyaseten İslâm’ın ilk devir-
lerinde Müslüman olmuş ve ayrıca İslâm’ın kültürel ve ahlaki
ikliminden pek beslenemedikleri için bu kişiler, dinin estetiğini
ve engin hoşgörüsünü hayatlarına hiç yansıtamamışlardır.124
Bu nedenledir ki, “Allah rızası için adam öldürme” anlayış ve
asabiyetine sahip olan bu grup, Sıffin Savaşı sorasında tahkim
süreciyle Nehrevan ve Harûra’da kalmamış, bir muhalefet şekli
ve damarı olarak günümüze kadar gelmiş ve modern versiyon-
larıyla varlığını sürdürmektedir.
Hilafet meselesi, Peygamberimizin vefatından sonra krize
dönüşmüş, siyasi ve itikadi çıkmazlara yol açmıştır. Bunlardan
birisi de büyük günah işleyenlerin durumudur. Bu iç savaşlarda
ölen ve öldürenlerin Müslüman olması, elbette bunlar hakkında
karar vermeyi güçleştirmiştir. Aynı şekilde savaşanların han-
gisinin haklı hangisinin haksız olduğunu tespit etmek kolay
bir mesele değildir. Bu noktada mürtekib-i kebîre, yani büyük
günah işleyenlerin ahiretteki durumunun ne olacağı sosyal bir
vakıa haline gelmiş ve Hariciler, tekfir mekanizmasını işlete-
rek kendileri gibi olmayan herkesi yok etme çabası içerisine

124 Ayrıntılıbilgi için bk. Bağdadî, Mezhepler Arasındaki Farklar, 54-81; W. Montgo-
mery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı (İstanbul:
Birleşik Yayıncılık, 1998), 42-44; Mustafa Öz, İslam Mezhepleri Tarihi (İstanbul:
Ensar Neşriyat, 2018), 73-79.
84 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

girmişlerdir. Kuşkusuz bu cemaat asabiyeti, iman tanımındaki


aşırılıktan kaynaklanmaktadır. Hâricîler’e göre iman kalb ile
tasdik, dil ile ikrar ve amelen de tatbiktir. Böyle bir yaklaşımın,
tezahürleri açısından incelendiğinde yıkıcı ve bölücü etkilere
sahip olduğu görülecektir.125 Özellikle de “büyük günah işleyenin
durumu ile ilgili hükmün kâfir olarak verilmesi onların nezdinde bu
kişilerin katlini vacip kılıyordu. Kur’ân’da ibadet etmeyenler ile ilgili
herhangi bir kısas durumu söz konusu değilken Hâricîlerin bu yola
meyletmeleri ancak yaptıkları akla ziyan eylemleri meşrulaştırma
çabalarıdır.”126 Böylece onlar, tüm taraflarıyla Sıffin Savaşı’na
katılıp Hakem Olayı’nı onaylayan herkesi, tekfir etmek sure-
tiyle suikast planlarını uygulamaya koymuşlardır. Ne yazık
ki birçok sahâbe de bu kıyıma İslâm adına maruz kalmıştır.127
Bu arkaik zihniyet yapısının izlerini, bugün itibariyle özellik-
le Taliban, Boko Haram, el-Kaide ve DAİŞ gibi örgütlerde de
görebilmekteyiz.128 Bir farkla ki Hariciler, tamamen iç dinamik-
lerin ürünü olarak ortaya çıkarken, diğer örgütler ciddi bir dış/
emperyal ilişkiler ağına ve desteğine sahiplerdir.

Sonuç
Müslümanların, siyasi, iktisadi ve içtimai sahalarda yeterince
gelişememelerinin sebebi, dış sebeplerden çok iç sebeplerle ilgi-
lidir. Zira Kur’ân’ın, “…toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın…”
emrine rağmen Müslümanlar ihtilafa düşmüş, gruplara ayrılmış
ve birbirleriyle mücadele ederek enerjilerini tüketmişlerdir.

125 Ayrıntılı bilgi için bk. Ahmet Akbulut, “Hariciliğin Siyasî Görüşlerinin İtikadi-
leşmesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 31 (1989), 331-348.
126 Necmettin Çalışkan-Yusuf Okşar, “Hâricîlik Anlayışının Kökenleri ve Günümüzdeki

Yansımaları”, Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7/1 (2020), 108.
127 Ethem Rûhi Fığlalı, “Hâricîler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara:

TDV Yayınları, 1997), 16/170.


128 Ayrıntılı bilgi için bk. M. Ali Büyükkara, Çağdaş İslamî Akımlar (İstanbul: Klasik

Yayınları, 2016), 71, 75, 91.


HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 85

Özellikle, diğer sahaları da bir şekilde etkileyen siyasi sahada,


Peygamberin vefatı ile başlayan yönetim problemi, insandaki
çatışmayı doğuran düşünce, çıkar ve psikolojik eğilim farklılıkla-
rına geçmişin kabilecilik ve asabiyet anlayışını da eklediğimizde
sorunlar katlayarak devam etmiştir. Dolayısıyla Kur’ân, Hz.
Peygamber ve ilk iki halife, kabileciliğe karşı mücadele etmesine
rağmen, Peygamberden sonra meydana gelen siyasi olaylarda,
Arap kültürünün, İslâm öncesi siyasi ve toplumsal değerlerinin
Müslümanlar arasında yeniden ortaya çıktığı görülmektedir.
Bunun sebebi, bir yönüyle İslâm öncesi kültürün tamamen si-
linememiş olması, diğer yönüyle Müslümanların siyasi kültür
ve tecrübesinin uzun bir geçmişe dayanmaması olgusu olabilir.
Ayrıca Arapların, fertlerin güvenliğini sağlayan kabile merkezli
ve asabiyetin belirleyici olduğu idare sisteminden, hukukun
üstünlüğünü temsil eden devletin hükmi şahsiyetine geçiş yap-
makta zorlanmaları da, bu durumu etkilemiştir. Onlardaki bu
yapısal durum, Arapların büyük devlet kurmasını da devamlı
olarak engellemiştir.
İslâm öncesi döneme ait kültürel değerler, Müslümanların
zihniyetlerinden sökülüp atılamayınca, siyasi sistem; hürriyet,
adalet, eşitlik ve dayanışmaya göre değil, kabile ve asabiyet
kültürüne göre şekillendiğinden, ilk iki halife zamanında pek
tezahür etmese de, sonrasında Hz. Osmân’ın şehit edilmesine,
Cemel ve Sıffin Savaşlarının yaşanmasına, Tahkim Olayı ve
Haricilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece Müslü-
manların, daha ilk dönemlerden itibaren aralarında yönetim
konusunda ihtilaf ve kanlı iç savaşlar yaşamaları, Hz. Peygam-
berden sonraki dönemler için de model olacak Müslüman siyasi
nizamını kuramamalarını beraberinde getirmiştir. Buna göre ilk
Müslümanlar, İslâmın yayılmasında büyük hizmetler ortaya
koymuş olsalar da, Peygamberden sonra düştükleri ihtilaflar,
bunların sonuçları ve günümüzde dahi etkisi hissedilen fitne ha-
86 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

reketleri hususunda ma’zur sayılamazlar. Ma’zur sayılamazlar,


çünkü İslâm’ın kaldırmış olduğu eski birbirlerini boğazlamalar
ve kabileler arasındaki kan davaları tekrar nüksettirilmiştir. Zira
istisnaları dışarda tutarsak, ihtilaf ve çatışmaların gerisinde
siyasi çıkar yatmaktadır. Bu nedenle geçmiş nesilleri taklit ve
idealize etmek, bilinçli yapılmazsa, Müslümanların basiretleri
bağlanmış ve şahsiyetleri ortadan kaldırılmış olur. Dolayısıyla
taklit, insan hayatında varlığı inkâr edilemez bir gerçeklik ise
de, belli bir dönemden sonra terk edilip, fikir, düşünce ve bilgi
üretimi esas alınmalıdır.

KAYNAKÇA
Akarsu, Murat. Kabileden Devlete Medine Tecrübesi. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2018.
Akbulut, Ahmet. “Hariciliğin Siyasî Görüşlerinin İtikadileşmesi”. Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 31 (1989), 331-348.
Akbulut, Ahmet. Sahâbe Dönemi İktidar Kavgası. Ankara: Pozitif Mat-
baacılık, ts.
Apak, Âdem. Ana Hatlarıyla İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü. İstanbul:
Ensar Yayınları, 2012.
Apak, Âdem. Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasi Tarihindeki Etkileri.
İstanbul: Düşünce Kitabevi, 2004.
Aycan, İrfan. “Saltanata Giden Yolda Muâviye b. Ebî Süfyân”. İslâmi
Araştırmalar 4/2 (1990), 130-145.
Ateş, Ahmet. “Asabiyet”. İslâm Ansiklopedisi. 1/663-664. İstanbul: Milli
Eğitim Basımevi, 1978.
Aycan, İrfan. Saltanata Giden Yolda Muâviye Bin Ebi Süfyân. Ankara: Fecr
Yayınları, 1990.
Aydın, Mustafa. Güncel Kültürel Temel Kavramlar. İstanbul: Açılım Kitap,
2013.
Azimli, Mehmet. Câhiliye’yi Farklı Okumak. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2015.
Azimli, Mehmet. Dört Halifeyi Farklı Okumak-4 Hz. Ali. Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2017.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 87

Azimli, Mehmet. “Hulefa-i Raşidin Dönemi Halife Seçimleri”. Dinbi-


limleri Akademik Araştırma Dergisi. 7/1 (2007), 35-59.
Bodur, Hüsnü Ezber. “Sekt (Fırka) Tipi Dini Organizasyonun Örneği
Olarak Haricilik Hareketine Sosyolojik Bir Bakış”. KSÜ İlahiyat
Fakültesi Dergisi 10 (2007), 25 - 53.
Büyükkara, M. Ali. Çağdaş İslâmî Akımlar. İstanbul: Klasik Yayınları, 2016.
Cide, Ömer. İslâm Fetihlerini Kolaylaştıran Uygulama Emân. Ankara: İla-
hiyat, 2020.
Çalışkan, Necmettin-Okşar, Yusuf. “Hâricîlik Anlayışının Kökenleri ve
Günümüzdeki Yansımaları”. Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 7/1 (2020), 99-124.
Demircan, Adnan. “Hz. Ali ve Halifelik Dönemi”. İslâm Tarihi El Kitabı.
285-301. ed. Eyüp Baş. Ankara: Grafiker Yayınları, 2013.
Demircan, Adnan. Ali-Muâviye Kavgası. İstanbul: Beyan Yayınları,
2014.
Demircan, Adnan. Câhiliye Arapları. İstanbul: Beyan Yayınları, 2015.
Demircan, Adnan. “Hz. Ali’nin İktidar Yıllarında İslâm Toplumunda
Siyaset”. Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 1/2
(2013), 173-190.
Demircan, Adnan. “Son Peygamber’in Geldiği Coğrafya ve Toplum: Hi-
caz Bölgesi ve Câhiliye Arapları”. Câhiliye Toplumundan Günümüze
Hz. Muhammed Sempozyumu, 13-15. (Konya: 2007), 39-98.
el-Bağdadî, Abdülkahir. Mezhepler Arasındaki Farklar. çev. Ethem Ruhi
Fığlalı. Ankara: TDV Yayınları, 2005.
el-Câbirî, Muhammed Âbid. Arap-İslâm Siyasal Aklı. çev. Vecdi Akyüz.
İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2001.
Erkal, Mustafa E. vd. Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul: Der Ya-
yınları, 1997.
Fayda, Mustafa. Hulefâ-yı Râşidîn Devri. İstanbul: Kubbealtı Yayınları,
2016.
Fığlalı, Ethem Rûhi. “Hâricîler”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
16/169-175. Ankara: TDV Yayınları, 1997.
Fığlalı, Ethem Rûhi. İmâmiyye Şîası. İstanbul: Ağaç Kitabevi Yayınları,
2008.
88 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Göçemen, Yakup. Emeviler Döneminde Şiir ve Siyaset. Ankara: İlâhiyât


Yayınları, 2021.
Günaltay, M. Şemsettin. İslâm Öncesi Arap Tarihi. sad. Mehmet Mahfuz
Söylemez. Ankara: Ankara okulu Yayınları, 2013.
Günaltay, Şemsettin. İslâm Öncesi Araplar ve Dinleri. sad. Mehmet
Mahfuz Söylemez-Mustafa Hizmetli. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2013.
Günay, Ünver. Din Sosyolojisi. İstanbul: İnsan Yayınları, 2014.
Hasan, Hasan İbrahim. Siyasi-Dini-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi, 6 Cilt.
çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş. İstanbul: Kayıhan Yayın-
ları, 1987.
İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed. Mukaddime. 2 cilt. çev. Halil
Kendir. Ankara: Yeni Şafak Kültür Armağanı, 2004.
İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed. Mukaddime, 3 cilt. çev.
Zakir Kadiri Ugan. İstanbul: MEG ve Spor Bakanlığı Yayınları,
1988.
İbnü’l-Esîr, İslâm Tarihi. çev. Ahmet Ağırakça vd. İstanbul: Ocak Ya-
yıncılık, 2016.
İzutsu, Toshihiko. Kur’ân’da Dini ve Ahlaki Kavramlar. çev. Selahattin
Ayaz. İstanbul: Pınar Yayınları, 1991.
Kayapınar, Akif. “İbn Haldûn’un Asabiyet Kavramı: Siyaset Teorisinde
Yeni Bir Açılım”. İbn Haldûn Güncel Konular. 121-160. ed. Recep
Şentürk. İstanbul: İz Yayıncılık, 2015.
Onat, Hasan. Emeviler Devri Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiliği. İstanbul:
Endülüs Yayınları, 2019.
Önkal, Ahmet. “Tahkim Olayı Üzerine Bir Değerlendirme”. İstem 1/2
(2003), 33-68.
Öz, Mustafa. İslâm Mezhepleri Tarihi. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2018.
Sarıçam, İbrahim. Hz. Osmân. Ankara: TDV Yayınları, 2015.
Sarıçam, İbrahim. Emevî-Hâşimî İlişkileri. Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 2015.
Sezikli, Ahmet. Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri. Ankara: TDV
Yayınları, 2013.
HZ. ALİ DÖNEMİNDE YAŞANAN SOSYAL OLAYLARDA ASABİYETİN ETKİSİ • 89

Sırma, İhsan Süreyya. Müslümanların Tarihi. 5 cilt. İstanbul: Beyan


Yayınları, 2016.
Usta, İbrahim. İslâm Öncesi Arap Mitolojisi. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2019.
Varol, M. Bahaüddin. “Raşid Halifeler Dönemi Toplumsal Değişme
Üzerine Bazı Değerlendirmeler”. İstem 3/6 (2005), 195-213.
Watt, W. Montgomery. İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem
Ruhi Fığlalı. İstanbul: Birleşik Yayıncılık, 1998.
Yiğit, İsmail. “Osman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 33/438-
443. Ankara: TDV Yayınları, 2007.
Zorlu, Cem. İslâm Tarihinde İlk İktidar Mücadelesi. İstanbul: İz Yayın-
cılık, 2014.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE
MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ

Feridun TEKİN1

Tarihçiler genel olarak Hz. Osman’ın halifeliğini iki bölüme


ayırarak değerlendirmektedirler. Hz. Osman’ın ilk altı yıllık
dönemi hem içeride hem de dışarıda karışıklık ve kargaşalar
yerine birçok manada olumlu gelişmelerin yaşandığı müspet
bir dönem olarak bilinir. İkinci altı yıllık süreç ise özellikle yö-
netim ve idari konularda yaşanan birtakım olumsuzluklardan
dolayı birinci döneme göre kısır gelişmelerin olduğu halife ve
yönetim aleyhine yoğun ve sert eleştirilerin yaşandığı bir devir
olarak kabul edilir.
İslâm tarihinde birinci halife Hz. Ebû Bekir’in evladı diğer
taraftan Hz. Ali’nin de üvey oğlu olan Muhammed b. Ebû Be-
kir çocukluğu ve gençliği itibarıyla İslâm büyükleri arasında
yaşamış, annesinin Hz. Ali ile olan izdivacı nedeniyle onun
denetim, gözetim ve terbiyesinde yetişmiş bir zattır. Genç sa-

1 Dr. Öğr. Üyesi, Ordu Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Siyer-i Nebi ve İslam Tarihi
Anabilim Dalı.

• 91 •
92 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

yılabilecek bir yaşta Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Mısır


valiliği için görevlendirilmiş, görev mahalline giderken yolda
yakalamış oldukları elçide, hakkında ölüm fermanı içeren mek-
tup neticesinde Medine’ye gelip Hz. Osman’ın şehit edilmesine
neden olan süreç yaşanmıştır. Muhammed b. Ebû Bekir her ne
kadar kendisi Hz. Osman’ı katletme eylemi içerisinde olmasa
da yaşanan gelişmeler nedeniyle halifeyi şehit edenlerle birlikte
evini basması, ona fiziki müdahalede bulunması, Muhammed
b. Ebû Bekir’in İslâm’ın üçüncü halifesinin şehit dilmesinde
dolaylı olarak yer alması, onun hakkında farklı tartışmaları da
beraberinde getirmiştir.
Hz. Osman’ın şehit edilmesi İslâm tarihinde yer alan önemli
kırılma anlarından biridir. Hz. Osman’ın şehit olmasıyla baş-
layan ve Hz. Ali’nin hilafetiyle devam eden halifelik farklı bir
boyut kazanmış, değişik fırka ve grupların çıkmasına neden
olmuş, kişisel ihtiras, çıkar ve menfaatlerin dini değerlerin önüne
geçtiği farklı gelişmelerin yaşandığı tarihi süreç başlamıştır.

Giriş
Muhammed b. Ebû Bekir veda haccı yolculuğu sırasında
dünyaya geldi. Babası İslâm’ın ikinci halifesi Ebû Bekir Sıddik
annesi ise Esmâ bt. Umeys’tir.2 Ona ismini ve künyesini baba-
bir kardeşi olan ablası Hz. Aişe vermiştir. O kendisine verilen
isim ve künye ile Resûlullah ile aynı isim ve künyeye sahip

2 Ebû Muhammed Ali İbn Hazm, Cemheretü ensâbi’l-Arab, thk. Abdüsselam Mu-
hammed Harun (Kahire: Dârü’l-Meârif, 1982), 38; Muhammed b. Ahmed ez-
Zehebî, Siyerû a’lami’n-nübela, thk. Şuayb el-Arnaut, 23 Cilt. 3. Basım. (Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 1985), 4/481; Zehebî, Târihu’l-İslâm ve vefâyâtu’l-meşâhir
ve’l-a’lam, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmurî, 53 Cilt. (Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-
Arabi, 1987), 2/601; Şemsuddin Ebû Abdillah Muhammed b. Ebî Bekir İbnü’l-
Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-meâd fi hedyi hayri’l-ibâd, thk. Şuayb el-Arnaut (Beyrut:
Müessesetü’r-Risâle, 1986), 2/160.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 93

olmuştur.3 Muhammed b. Ebû Bekir üç yaşında iken babası


vefat etmiş ve annesi de Hz. Ali ile evlenmiştir.4 Bu yüzden Hz.
Ali’nin himayesinde yetişmiştir.
Hz. Ali’nin nezaretinde yetişen Muhammed b. Ebû Bekir
hakkında tarih kitaplarında çocukluk ve gençlik yıllarına ait
yeterli bilgi yer almamaktadır. İkinci ve üçüncü halifenin ilk
altı yıllık döneminde gerek yaşının küçüklüğü gerekse Hz.
Ali’nin sakin bir hayat sürmesi nedeniyle onun hakkında kayda
değer bilgilere rastlanmaz. Muhammed b. Ebû Bekir ismi tarih
kaynaklarında Hz. Osman’ın halifeliği esnasında Mısır’da vuku
bulan olaylar neticesinde gündeme gelmiştir.5
Muhammed b. Ebû Bekir’in tarih sahnesine çıkması ve Hz.
Osman’ın şehit edilmesine kadar devam eden sürece değin-
meden önce Hz. Osman’ın halifeliği hakkında kısaca bilgi ver-
mek yerinde olacaktır. Zira Hz. Osman’ın halifeliği ile başlayıp
onun şehit olmasına kadar devam eden süreç aynı zamanda
Muhammed b. Ebû Bekir’in de mücadelesinde önemli bir yer
tutmaktadır.

A. Hz. Osman Dönemine Genel Bir Bakış


Tarih kaynakları Hz. Osman’ın on iki yıllık halifelik dönemini
iki bölümde değerlendirirler. Birinci altı yıllık dönem İslâm
fetihlerinin yaygın olduğu, siyasal, sosyal, iktisadi anlamda

3 Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe, el-Meârif, thk. Servet Ukkâşe
(Kâhire: Dârü’l-Ma‘rife, 1981), 173-175; Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muham-
med İbn Abdilber, el-İstiâb fi ma‘rifeti’l-ashâb, thk. Ali Muhammed Bicâvî (Kâhire:
1992), 3/1366; İzzüddin Ebü’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe fi
ma‘rifeti’s-sahâbe, thk. Muhammed İbrahim (Kahire: Dârü’ş-Şa’b, 1973), 5/102.
4 İbn Abdilber, el-İstiâb, 3/1366, İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 5/102.
5 Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Târihu’l-ümem ve’l-mulûk, thk. Ebû
Muhammed Fadl İbrahim 11 Cilt. 2. Basım. (Mısır: Dârü’l-Meârif,1968), 5/292;
Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevârih-i Hulefâ (İstanbul: 1966), 1/478;
Yahya b. Ebî Bekir el-Endelusî, et-Temhid ve’l-beyân makteli Osman b. Affân, thk.
Ferhat Ahmet (Kâhire: Dârü’l-Âfâki’l-Arabiyye, 2002), 206 ; Adnan Demircan,
Ali-Muaviye Kavgası, 5. Basım (İstanbul: Beyan Yayınları, 2017), 59.
94 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

kalkınma ve ilerlemelerin ön planda olduğu devir; ikinci altı


yıllık zaman dilimi ise özellikle Irak, Mısır, Hicaz başta olmak
üzere karışıklık ve kargaşaların yaşandığı toplumsal ve idari
olarak farklı sorun ve sıkıntıların meydana geldiği dönem ola-
rak kabul edilir.6
Hz. Osman’a yöneltilen eleştirileri şu başlıklar altında vere-
biliriz: Hz. Osman’ın vali ve idarecileri yakın akrabalarından
seçmesi, devlet gelirleri hususunda akrabalarını kayırması,
bazı sahâbîlerin atiyyelerini kesmesi, devlete ait olan arazileri
halk tarafından kullanılmasına sınırlama getirmesi, yakınları-
na araziler tahsis etmesi, muhalif olan bazı sahâbîleri sürgüne
göndermesi, Resûlullah tarafından sürgüne gönderilen amcası
Hakem b. Ebi’l-Âs’ı affetmesi, Hz. Peygamber’in mühür olarak
kullandığı yüzüğü kaybetmesi, valilerin menfi icraatları, cezalar
konusunda müsamaha göstermesi, bazı bidatler ihdas etmesi,
resmî nüsha dışında diğer Kur’ân nüshalarını imha etmesi.7
Yönetimle alakalı Hz. Osman’a vilayetlerden şikâyetler gel-
miştir. Şikâyetler üzerine valiler ile alakalı Hz. Osman mese-
lelerin iç yüzünü öğrenmek için ilgili eyaletlere veya bölgelere
müfettişler göndermiştir. Giden müfettişler ihbarları incele-
miş kayda değer bir bulgu olmadan geri dönmüşlerdir.8 Hz.
Osman valilerinden gelen şikâyet ve eleştiriler üzerine onları
Medine’ye çağırıp kendileri ile bir toplantı yapıp durum değer-
lendirmesi yapmıştır.9 Hz. Osman’ın gerekli teftişine rağmen
muhalif tavır ve şikâyetler gelmeye devam etmiştir.

6 Sabri Hizmetli, “Tarihi Rivayetlere Göre Hz. Osman’ın Öldürülmesi”, Ankara


Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 27 (19859), 167; İsmail Yiğit, “Osman”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2007), 33/439; İbrahim
Sarıçam, Hz. Osman, 5. Basım (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2020),
74.
7 Adnan Demircan, Râşid Halifeler, 4. Basım (İstanbul: Beyan Yayınları, 2018), 94-
99; İbrahim Sarıçam, Hz. Osman, 76.
8 Taberi, Târih, 4/341.
9 Taberi, Târih, 4/344-345.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 95

Hz. Osman’ın vilayetlere müfettişler göndermesi, valileri


Medine’ye çağırıp onlarla görüşmesinin yanında isyan ve mu-
halefete karşı ileri gelen bazı sahâbîlerle istişarede bulunması
kalıcı bir netice vermemiştir.10 Sistemli, planlı ve örgütlü bir
şekilde gelişen muhalefet isyana dönüşmüş, akabinde ise bazı
olumsuz neticeler ortaya çıkmıştır
Hz. Osman’ın çabalarına rağmen isyancılar faaliyetlerine
devam ederek fitne ateşini körüklemeye devam ettiler. İsyancılar
valileri eleştirmeye devam ettikleri gibi ashâbın önde gelenlerin
ağzından da mektuplar kaleme alarak onları kendi oyunlarına
dâhil etmeye çalıştılar. Değişik şehirlere gönderilen bu mek-
tuplar büyük yankı uyandırmış, halkı isyana teşvik etmiş ve
Medine’de etkisini göstermiştir.11

B. Muhammed b. Ebû Bekir’in Tarih Sahnesine Çıkışı


Diğer eyaletlerde olduğu gibi Mısır, Hz. Osman’a karşı fitne
faaliyetlerinin yaşandığı bir şehirdi. Halife Hz. Osman, Amr b.
el-As’ı valilikten azledip yerine Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh’i
tayin etti. Halifenin süt kardeşi olan bu zat ile alakalı Hz. Pey-
gamber devrinde yaşananlar bu zata yönelik eleştiri ve kınama-
lara neden oldu.12 Mısır’daki muhalif hareketi babasının ölümü
üzerine bakımı Hz. Osman tarafından üstlenilen ve istenilen
valilik görevi verilmeyen Muhammed b. Ebû Huzeyfe ile Mu-
hammed b. Ebû Bekir yapmaktaydı.13 Hatta bu iki zat Abdullah
b. Sa’d komutanlığında Zatü’s-Savari Gazvesi’ne iştirak etmiş,

10 Taberi, Târih, 4/362; Belâzüri, Ahmed b. Yahyâ b. Cabir, Ensâbû’l-eşrâf, thk. Süheyl
Zekkâr, Riyad Zirikli, 13 Cilt. (Beyrut: Dârü’l- Fikr, 1997), 6/180.
11 Ebû Zeyd Ömer b. Şebbe Nümeyrî Basrî İbn Şebbe, Kitabu tarihi’l-Medîneti’l-
münevvere, thk. Fehim Muhammed Şeltut (Cidde: Dârü’l-İsfahani, 1973),
4/1225.
12 Sabri Hizmetli, “Tarihi Rivayetlere Göre Hz. Osman’ın Öldürülmesi”, 159-
160.
13 İsmail Yiğit, “Osman”, 33/440.
96 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

fakat gaza esnasında halife Hz. Osman hakkında imalı sözler


söylemişlerdi. Onlara neden düşmanla savaşmadıkları sorulun-
ca İbn Huzeyfe, “Ey Mısırlılar, biz asıl gazveyi arkada bıraktık.”
diyerek savaşılması gereken kesimin Hz. Osman olduğunu
dile getirmiştir. Bu iki zat eleştirinin dozunu arttırarak mev-
cut halife Hz. Osman’ın kendinden önceki iki halifenin aksine
hareket ettiğini beyan etmiş, Mısır valisi Abdullah b. Sa’d’ın
geçmişteki irtidatını hatırlatarak Kur’ân’ı inkâr etmesi nedeniyle
öldürülmesinin Hz. Peygamber tarafından mübah kılındığını,
Hz. Peygamber tarafından sürgün edilen zatların Medine’ye
dönmelerinin sağlandığını ve Ümeyye ailesine mensup bazı
kişilerin vali yapıldıklarını iddia etmişlerdir.14
Gazve esnasında aleyhindeki konuşmaları haber alan Ab-
dullah b. Sa’d, muhaliflere yönelik “Bizimle birlikte gemiye
binmeyin.” diyerek tepkisini dile getirmiştir. Bu durum üzerine
onlar Kıptilerin bindiği gemiye binmek zorunda kalmışlardı.
Savaş alanına varıp düşmanla savaşmayınca bu hususun nedeni
olarak, “Biz nasıl olur da Abdullah b. Sa’d’ın emrinde sava-
şırız? Halife onu bu haliyle vali olarak atamış, ayrıca o şöyle
şöyle uygulamalar ihdas etmiştir.” şeklinde mazeret beyan
etmişlerdi. Abdullah b. Sa’d onların konuşmalarını duyunca,
haber gönderip tavırlarından vazgeçmeleri gerektiğini istemiş
ve kendilerini tehdit etmiştir. Fakat bu iki zatın dedikoduları
birçok kimse tarafından kabul edilmiş ve alenen dillendirilir
hale gelmiştir.15
Mısır ile birlikte muhalefet hareketini gizli bir el veya Ab-
dullah b. Sebe idare etmekteydi.16Abdullah b. Sebe ile alakalı

14 Taberi, Târih, 4/292; Ebü’I-Hasan İzzuddin Ali b. Muhammed el-Cezerî İbnü’l


Esîr, el-Kâmil fi’t-târih, thk. Ebi’l-Fida Abdullah el-Kadî 11 Cilt. (Beyrut: Dârü’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1987), 3/14.
15 İbnü’l Esîr, el-Kâmil, 3/14.
16 Bu zat ile alakalı kaynaklarda farklı rivayetler yer almaktadır. Bu zatın Yahudi
asıllı biri olduğu, İslâm’a girdikten sonra bölücü faaliyetlerde bulunduğu gibi
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 97

tarihi rivayetlere bakıldığında böyle bir ismin gerçekte olmadığı,


o dönemdeki fitne hareketlerinin tek kaynağı olarak böyle bir
zatın ihdas edildiği yönünde bilgiler yer almaktadır.17
Gizli bir el, İbn Sebe veya fitnenin değişik kaynaklarının
sebep olduğu karışıklıklar, kargaşa faaliyetleri ve karşılıklı
mektuplaşmalar neticesinde, şehirler arasında halkı yönetime
karşı kışkırtmak için gerekli zemin oluşmuştur. Hicaz’da ortaya
çıkan Basra, Kûfe ve Suriye’yi dolaştıktan sonra Mısır’a gelen
İbn Sebe, Fustat’ı muhalafetin merkezi yaptı. İbn Sebe’nin de
organizesiyle muhalif gruplar Kûfe, Basra ve Mısır’la karşılıklı
mektuplaşarak halife ve valilerini ağır bir şekilde eleştirmiş,
onların din kurallarını ihlal edip zalimliğe başvurduklarını iddia
ederek halkı idareye karşı isyana çağırmışlardı. Medine’ye de
gönderilen mektuplar ahalinin huzurunda okunarak, insanlar
isyan ve muhalefet etmeye teşvik edilmiştir. İbn Sebe iddiala-
rına devam ederek Hz. Ali’nin Resûlullah’ın vasîsi olduğu, bu
nedenle halifeliğe onun layık olduğu, bu hakkı ele geçiren Hz.
Osman’ın halifelikten azledilerek yerine Hz. Ali’nin geçmesi
gerektiğini ileri sürmüştür.18
Mısır’ın muhalefetin merkezi olması, mevcut vali Abdullah
b. Sa’d’a yönelik menfi algı burada toplanan muhalif grubu
harekete geçirmiş, başlarında el-Gâfikî b. Harb el-Akkî’nin ol-
duğu ve aralarında Muhammed b. Ebû Bekir’in bulunduğu
topluluk umre yapmayı da bahane ederek yola çıkmışlardı.
Mekke yerine Medine’ye varmaları da farklı bir niyet taşıdık-

bilgilerin yanında aslında böyle bir kimsenin olmadığı, o dönemdeki fitne faa-
liyetlerinin sebebinin bilinmeyen bir merkez tarafından idare edildiği yönünde
rivayetler de yer almaktadır. Bk. Ethem Ruhi Fığlalı, “Abdullah b. Sebe”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1988), 1/133; Halis De-
mir, “Meşruiyet Açısından Hz. Osman’ın Öldürülmesinin Değerlendirilmesi”,
Kahramanmaraş S.Ü.İ.F.D., 11 (2008), 95.
17 Sabri Hizmetli, “Tarihi Rivayetlere Göre Hz. Osman’ın Öldürülmesi”, 95.
18 Ethem Ruhi Fığlalı, “Abdullah b. Sebe”, 1/133; İsmail Yiğit, “Osman”, 33/440
98 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

larını göstermektedir.19 Medine’ye gelen grup Hz. Osman ve


Hz. Ali’nin de aralarında olduğu önde gelenlerle görüşüp talep,
şikâyet ve dileklerini yetkililere iletmişlerdir. Hz. Osman’ın
yönlendirmesi ile Hz. Ali ile görüşüp halife Hz. Osman hak-
kında şikâyetlerini şu şekilde sıraladılar: “O, Allah’ın Kitabı’nı
mahvetti, (Kur’ân’ın diğer nüshaların bir araya getirilerek çoğal-
tılmasıyla diğer nüshalarının yakılmasını kastettiler). Arazilerin
bir kısmını, develerin ve davarların merası olarak kullanmak
üzere devletin malı yaptı. Yönetime Ümeyye oğullarını tayin
ederek akrabalarını kayırdı. Resûlullah’ın sahâbîlerine çirkin
muameleler yaptı. Afrika’dan getirilen ganimetlerden Mervân’a
özel pay verdi. Bu nedenlerden dolayı ona karşıyız.”20
Hz. Osman’a karşı yöneltilen eleştiriler onun şahsi hayatı ile
alakalı olmayıp devlet yönetimi ve tasarruflarını da kapsamak-
taydı. Halife öncelikle kendisine yöneltilen eleştirileri reddetmiş
ve muhaliflere şu şekilde cevap vermişti: “Kur’ân hakkındaki
iddianız; o, Allah’ın kitabıdır. O’ndan geldiği gibidir. Diledi-
ğiniz şekilde okuyup ihtilafa düşmeyesiniz diye onu bir araya
getirttim. Arazi meselesi meralara gelince; Allah’a yemin ederim
ki, kendi devem ve davarım için hiçbir şey yapmadım, bu me-
ralarda sadece devlete ait olan develer otlamaktadır. Mervân’a
verilen özel paya gelince; bu onların beytülmalidir, diledikleri
biçimde kullanırlar. Resûllulah’ın sahâbîlerine kötü davrandı-
ğıma gelince; ben de bir beşerim, severim ve kızarım. Kimin
bende hakkı varsa veya kim zulme uğradığını iddia ediyorsa,
işte ben buradayım; dilerse hakkını alır, dilerse affeder.” Hz.
Osman’ın yaptığı izahat ve açıklamaların ardından muhalif grup

19 Hasan İbrahim Hasan, Târihu’l-İslâm es-siyâsiyye ve’d-diniyye ve’s-sakafî ve’l- ictimaî,


4 Cilt. 13. Basım. (Beyrut: Dârü’l-Cil, 1991) 1/362; İbrahim Sarıçam, Hz. Osman,
87
20 Zehebî, Târih, 3/429-430.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 99

razı olmuşçasına yanından ayrılıp gitmiştir.21 Bu eleştirilerin


yanı sıra Resûlullah’tan kendisine intikal eden mührü Bi’ri Eris’e
düşürmesi; Mina’da namazı mukim gibi kılması, yeni elbiseler
ve yeni binalar yaptırması gibi konularda da suçlanmıştır.22
Hz. Osman’a yönelik menfi algı muhtemelen daha önceden
kurgulanarak sahneye konmuş, halife kendisine karşı olan isyan
bayrağı açan grup veya gruplara karşı mutedil olmaya çalışsa da
maalesef ona karşı oluşturulan komploya karşı ne yapsa sonuç
alınamayacak bir süreç başlamıştır. Mısır’dan gelen muhaliflere
karşı Hz. Osman, Hz. Ali’den yardım talebinde bulunmuş ve
mevcut karışıklık ve kargaşanın giderilmesi için onun desteğine
başvurmuştur. Halifenin yardım talebine kayıtsız kalmayan Hz.
Ali ona şu şekilde karşılık vermiştir: “Bu kargaşanın nedenini
biliyor musun? Bunlar hep Mervân b. Hakem, Said b. el-Âs,
Abdullah b. Amr ve Muâviye sebebiyle vuku bulmuştur. Sen
bunların sözünü dinliyor, bizimkini ise kulak ardı ediyorsun.”
Bu cevap üzerine Hz. Osman, “Bundan sonra sizi dinleyeceğim.”
deyince, Hz. Ali, muhacir ve ensarın önde gelenlerinden oluşan
bir grupla Mısır’dan gelenlerin yanına gidip onlarla görüştü.23
Hz. Osman’ın bu teşebbüsü olumlu netice vermiş, Hz. Ali’nin
muhaliflerle yapmış olduğu konuşma geçici bir sürede olsa or-
tamı sakinleştirmiştir. Hz. Osman’ın Hz. Ali aracılığı ile yapmış
olduğu hamle neticesinde Mısır, Kûfe ve Basra valilerini değiş-
tireceğine dair söz vermesi üzerine Medine’ye gelen gruplar bu-
radan ayrılmışlardı.24 Mısırlılar mevcut vali Abdullah b. Sa’d’ın
azledilerek yerine Muhammed b. Ebû Bekir’in vali olarak tayin
edilmesi neticesiyle yola çıkarak Mısır’a doğru hareket ettiler.25

21 Zehebî, Târih, 3/430


22 Zehebî, Târih, 3/430
23 Taberi, Târih, 4/362; Belâzürî, Ensâb, 6/180
24 İsmail Hakkı Atçeken, “Hz. Osman Dönemi iç Olaylarında Mervân b. Hakem’in
Rolü”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9 (1999), 330.
25 Ebü’l-Fidâ İmadüddîn İsmail b. Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, thk. Abdul-
100 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Talepleri karşılanmış olarak yola çıkan Mısırlılar yanlarında


yeni valileri Muhammed b. Ebû Bekir ile birlikte giderken Hz.
Osman’ın ölümü ile sonuçlanacak olan hadise meydana geldi.
Normal koşullarda Mısırlılar Halife ve Hz. Ali ile görüşmüş,
tarafalar birbirini dinlemiş ve kargaşa yaşanmadan sulh sağlan-
mıştı. Ancak hadiseler farklı şekilde gelişmiş ve İslâm’ın üçüncü
halifesinin hayatına mal olacak süreç başlamıştır.

C. Mektup Hadisesi ve Muhammed b. Ebû Bekir


Mısırlılar yeni vali ile yola çıktılar. Mısır istikametine doğru
üç günlük mesafe kat etmişlerdi. Yolculuklarına devam ederken
yanlarından hızlı bir şekilde giden bir köleyi fark ettiler. Köle
tedirgin bir halde hareket ediyor, şüpheli tavırlar sergiliyordu.
Sanki köle Mısır’a giden heyetin dikkatini çekmek için çabalıyor-
du. Kölenin bu anormal tavırlarından dolayı Mısır heyeti köleyi
yakalayıp sorguya çekti. Köleye kim olduğunu, davranışlarının
nedenini sordular. Köle kendisine sorulan sorular üzerine, ha-
lifenin kölesi olduğunu ve Mısır’a gönderildiğini söyledi. Mısır
heyetinden biri Mısır’ın yeni valisi Muhammed b. Ebû Bekir’i
işaret ederek Mısır valisinin kendileri ile birlikte olduğunu
söylemesi üzerine köle gönderildiği valinin o olmadığını ifade
etti. Yaşananların ardından Muhammed b. Ebû Bekir köleyi
sorguya çekerek ona birtakım sorular sordu. Muhammed ona
“Sen kimim kölesisin?” dedi. Köle “Bazen halifenin bazen de
Mervân’ın kölesiyim.” şeklinde çelişkili cevaplar verdi. Orada
olanlardan biri onun Hz. Osman’ın kölesi olduğunu söyledi.
Muhammed sorguya devam etti ve ona niye gönderildiğini
sordu. Köle “Bir mektup götürdüğünü” beyan etti. Muhammed
köleden mektubu talep edince o mektubun yanında olmadığını
belirtti. Onun cevabı üzerine heyetten bir grup onun üzerini

lah b. Abdülmuhsin et-Türki, (Cize: Hecr li’t-Tıbâa ve’n-Neşr, 1997), 10/280.


HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 101

aradılar ve nihayet mektubu saklamış olduğu su matarasında


buldular. Mektubu açınca içinde şunlar yazılıydı. “Muhammed b.
Ebû Bekir ve falan falan zatlar gelince onları katlet. Ardından mektubu
yok et. Benden yeni bir haber alıncaya kadar işlerine devam et. Seni
bana şikâyette bulunanları hapset. İnşallah bu husustaki emrim sana
ulaşacaktır.”26 Mektubun içeriği ile ilgili Taberî ve Ya’kubî’de
yer alan diğer bir rivayette ise Medine’ye giden grupla alakalı
olarak öldürülme, el ve ayaklarının kesilmesi gibi farklı cezayı
müeyyidelerin olduğu ibareler yer almaktadır.27
Yaşanan mektup hadisesinin ardından Mısır’a doğru yol alan
grup tekrardan Medine’ye geri dönmüştür. Doğruca Hz. Ali’nin
yanına giderek yaşadıklarını anlatarak karşılaşmış oldukları du-
rumu aktarmışlardır. Mısır’a hareket etmeden önce Hz. Osman
ve Hz. Ali ile yapmış oldukları görüşmenin ardından meydana
gelen olaylar, heyet için güvence veren Hz. Ali’yi müracaat kay-
nağı kılmıştır. Hz. Ali, Hz. Osman’ın talebiyle muhalif grupla
görüşmüş ve bir orta yol bulunmuştur.
Hz. Ali’nin yanına varan grup meydana gelen hadiseyi ona
şu şekilde aktarmışlardı: “(Mısırlılar) Bizimle alakalı şeyleri
yazan Allah’ın düşmanını görüyor musun? Allah onun kanını
bize helal etmiştir. Birlikte onun yanına gidelim”. Onların söz-
lerinin üzerine Hz. Ali: “Vallahi sizinle birlikte kalkıp gitmem.”
demiştir. Mısırlılar: “O halde bize niye mektup yazdın?” de-
yince, Hz. Ali onların bu beyanına şaşırmış ve “Allah’a yemin
olsun ki, size mektup yazmadım.” demiştir. Bu cevap üzerine
Mısırlılar birbirine bakarak, “Biz bu adam için mi savaşıyoruz
yoksa öbürüne mi kızıyorsunuz!” diyerek hayretlerini ifade

26 Belâzürî, Ensâb, 6/181.


27 İbn Vazıh Ahmed b. İshak b. Ca’fer el-Ya’kubî, Tarihü’l-Yakubi, thk. Abdülemir
Mühennâ, 2 Cilt. (Beyrut: Şeriketü’l-A‘lamî li’l-Matbuât, 2010), 2/72; Taberi,
Târih, 4/355.
102 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

ettikten sonra Hz. Ali’nin yanından ayrılıp Hz. Osman’ın evine


gittiler.28
Yaşananlar göstermektedir ki birtakım kimseler sahâbenin
ileri gelenlerin ağzından düzmece mektuplar yazmak suretiyle
fitne ateşine odun atmakta, karışıklık ve kargaşa ortamı için
çabalar sarf etmektedirler.29 Yine bu durum Medine’ye karşı
oluşan veya oluşturulmak istenen muhalif ve isyan hareketi-
nin gizli bir el veya gizli bir güç tarafından organize edildiğini
göstermektedir. Hz. Osman’ın muhasara edilerek şehit edil-
mesinden sonra İslâm dünyasında karışıklığın başlayıp huzur
ortamının nihayete ermesi, ilerleyen yıllarda oluşacak birçok
kargaşa ve düzensizliğin nedenlerinden birinin Hz. Osman
zamanında ortaya çıktığına işaret etmektedir. Hz. Osman’ın
şehadeti ile başlayıp Hz. Ali’nin halife seçilmesi ve akabinde
onun da şehit edilmesinde bu dönemde ortaya çıkan hadiselerin
rolü oldukça fazladır.
Mısırlılar Medine’ye gelip Hz. Osman ile görüşmüş, netice-
de Mısır valisi değişmiş ve yeni vali ile Mısır’a giderken yolda
yakaladıkları köle ve akabinde ortaya çıkan mektup ile halifeye
karşı sönmeye yüz tutmakta olan ateş yeniden yakılmıştır. Hz.
Osman’a karşı muhalif olan Mısırlılar Hz. Ali ile görüşüp bir
netice alamayınca hesap sormak ve yaşananlara cevap bul-
mak ümidiyle Hz. Osman’ın evini kuşatmışlar. Hz. Osman’ı
muhasara altına alanların içinde Mısır valiliğine tayin edilen
Muhammed b. Ebû Bekir de yer almaktaydı.
Hz. Osman’ın evini kuşatan Mısırlılar onu hesaba çekip
haklarında olup biten hadiseyle alakalı onu sorgulamaya baş-
ladılar. Ona, “Sen hakkımızda şu şekilde mektup yazmışsın.
Bu nedenle Allah senin kanını bize helal kıldı.” demişlerdir.

28 Taberi, Târih, 4/355-356.


29 İbn Kesîr, el-Bidâye, 10/277.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 103

Mısırlılar’ın itham ve iddialarına Hz. Osman yeminle karşılık


vererek söz konusu mektuptan habersiz olduğunu bildirmiş ve
“Siz de bilirsiniz ki, birisinin ağzıyla başkası tarafından mektup
yazılabilir ve başkası tarafından mühürlenebilir.” diye cevap
vermiştir.30 Hz. Osman kendisinden hesap sormak için gelen
gruba karşı sakin davranmak suretiyle yaşanan gelişmeleri
anlamaya ve karşı tarafı sakinleştirmeye çalışmıştır.
Farklı bir rivayette ise Mısırlılar etraflarında toplanan in-
sanlara ele geçirmiş oldukları köle ve mektup hadisesini an-
latınca Medine ahalisi, mektubu yazan halifeye kızmışlardı.
Olayın vahametini fark eden Hz. Ali, köle, deve ve mektubu
alıp sahâbeden bir grup ile Hz. Osman’ın evine giderek köle ve
devenin kendisine ait olup olmadığını sordu. Hz. Osman onla-
rın kendisine ait olduğunu ifade edince Hz. Ali “Bu mektubu
sen mi yazdın?” diye sordu. Hz. Osman kendisine yöneltilen
soruya, yemin ederek böyle bir mektup yazmadığını ve yazıl-
ması için bile herhangi bir emirde bulunmadığını söyleyerek
bu durumdan haberdar olmadığını beyan etti. Hz. Osman’ın bu
cevabı üzerine Hz. Ali, “Nasıl oluyor da senin haberin olmadan,
kölen sana ait olan bir deve ile yola çıkıyor ve yine senin bilgin
olmadan sana ait mühürle senin ağzından yazılmış mektubu
taşıyabiliyor?” diye sorularını yenileyince halife tekrardan ye-
minle bu olaydan haberi olmadığını tekrar ederek yaşanan
gelişmelerden beri olduğunu ifade etti.31
Hz. Osman ile yapılan görüşme neticesinde onun mektup
hadisesini kabul etmemesi ve meydana gelen olaydan uzak
olduğunu ifade etmesi başta Hz. Ali olmak üzere ashâbın ileri
gelenlerini ikna etti. Ancak bu defada mektubun nasıl ve ne

30 Taberi, Târih, 4/371; Ebü’l-Fazl Şihabüddîn Ahmet b. Ali b. Muhammed el-


Askalânî İbn Hacer, el-Metâlibu’l-âliye bi zevâidi’l mesânidi’s semâniyye, thk. Habi-
burrahman el-A‘zami, 4 Cilt. (Kuveyt: Matbaatü’l-Mısriyye, 1973), 4/284-285.
31 İbn Şebbe, Tarihü’l-Medîne, 4/1160; Taberi, Târih, 4/368; Belâzüri, Ensâb, 6/184.
104 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

şekilde yazıldığı, bu meselenin kim tarafından gerçekleştirildi-


ği üzerine tartışmalar yapıldı. Yapılan tartışmalar neticesinde
Mısırlılar halife Hz. Osman’ı suçladılar ve yaşananlardan onu
sorumlu tuttular. Sorumluluğun gereği olarak da Hz. Osman’ın
hilafetten ayrılmasını teklif ettiler, ancak Hz. Osman yapılan
teklifi kabul etmeyip reddetti.32
Mısırlı muhalif grubun her fırsatı değerlendirip Hz. Osman’ın
hilafetten uzaklaşması gerektiğini ileri sürmesi veya yaşanan
hadiselerden onu sorumlu tutmaları niyetlerinin samimi olma-
dıklarını bir kez daha ortaya koymuştur. Hz. Osman ile ilgili
talihsizlikleri lehlerine kullanmak için fırsat kollayan grupların
bu durumu, aynı zamanda planlı, gizli bir el veya gücün çalış-
tığını açıkça göstermektedir.
Hz. Osman’a atfedilen mektupla alakalı başka bir rivayet-
lerde nakledilmiştir. Buna göre Hz. Osman’ın huzurunda bu-
lunanlar mektubu titiz bir şekilde inceledikten sonra yazının
Mervân’ın yazısı olduğunu anladılar. Bunu yapma nedeni olarak
da valilerin görevden azledilmesini kabullenemeyen Mervân b.
Hakem’in bir oyun tertip ederek halifenin ağzından bir mek-
tup yazıp onun mührüyle mühürleyip yine halifenin kölesi ile
mektubu Mısır’a göndermek istediğine işaret edilmiştir. Ancak
hadiseden Hz. Osman habersizdi. Hz. Ali ve yanındakiler ha-
lifeden Mervân’ın kendilerine verilmesini talep etmişler, fakat
Hz. Osman, Mervân’ın öldürülme ihtimaline karşı taleplerine
olumlu cevap vermemiştir. Bu duruma kızan ahali halifenin
yanından ayrılmış ve aralarında şu şekilde bir konuşma ger-
çekleşmiştir: “Osman’ın bu işi (mektup hadisesi) iyice araştır-
mamız için Mervân’ı bize vermedikçe kalplerimizdeki şüphe
gitmeyecektir. Nasıl olur da Resûlullah’ın ashâbından birisinin
katledilmesini emreder? Mektubu yazan Osman ise onu halife-

32 Taberi, Târih, 4/375.


HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 105

likten azlederiz, yok eğer Mervân Osman’ın ağzıyla yazmışsa


Mervân hususunda gerekeni yaparız.”33
Mektup olayı hakkında rivayetlere bakıldığında her ne kadar
Hz. Osman’ın bizatihi olarak dahli olmasa da şüphe ve ihtimal-
ler Mervân’ı işaret etmektedir. Muhalifler ise halife ve hilafete
karşı türlü bahanelerin peşine düşerek Hz. Osman’ı töhmet
ve zan altında bırakmaya çalışmış, onun toplumdaki itibarını
zedelemeye yönelik çabalar ortaya koymuşlardır.
Evi muhasara altına alınan halifenin korunması ve asiler
tarafından başına bir felaket getirilmemesi için başta Hz. Ali
olmak üzere ashâbın önde gelenleri muhtemel tehlikeye karşı
halifenin güvenliğini sağlamak amacıyla evlatlarını göndererek
halifeyi korumaya çalışmışlardır.34

D. Hz. Osman’ı Şehit Edilmesi ve Muhammed b. Ebû Bekir


Mektup hadisesi, muhalif ve asilerin halifenin evini muha-
sara etmesiyle birlikte Hz. Osman’ın şehadeti ile neticelenecek
sürece girilmiş oldu. Daha önceden Hz. Ali’nin araya girmesiyle
Mısırlılar Abdullah b. Sa’d’ın Mısır valiliğinden azledilip yeri-
ne Muhammed b. Ebû Bekir’in tayin edilmesiyle Medine’den
memnun ayrılmışlardı. Mısırlılar’ın geri dönmeleri isyancı diğer
grupların da geri dönmelerini sağlamıştır.35
Mektup hadisesi gün yüzüne çıkınca (Muhammed b. Ebû
Bekir’in öldürülmesi ile alakalı) daha önceden Medine yakınla-
rına gelen gruplar kendi aralarında haberleşip yeniden başkente
geri döndüler.36 Öfkeli bir şekilde Medine’ye dönen Muham-
med b. Ebû Bekir ve Mısırlılar ele geçirdikleri mektubu Mescid-i

33 Belâzüri, Ensâb, 6/184-185.


34 İbn Kesîr, el-Bidâye, 10/285-286.
35 Murat Akarsu, Hz. Osman ve Hilafeti (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, 2001), 229.
36 İbnü’l-Esîr, el-Kamil, 3/61-62.
106 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Nebevi’de halka açıkça okudular.37 Muhtemelen bu şekilde


davranarak muhalefetlerinin haklı olduğunu göstermek ve halk
nazarında halifenin itibar kaybetmesini hedeflemişlerdi. Asiler
halifenin evini kuşatınca halife şehirlere mektuplar gönder-
mek suretiyle yardım talebinde bulunmuştur.38 Halifenin çevre
şehirlerden yardım talebinde bulunmasının nedenlerin biri,
Muhammed b. Ebû Bekir’in mescitte halife tarafından aleyhte
yazılan mektubu okuduğunda Medineli Müslümanların halifeye
destek mahiyetinde bir çaba içerisinde olmamalarıydı. Halifenin
yardım çağrısına Şam, Kûfe, Basra ve Mısır’dan olumlu talep
gelmiş, valiler oluşturmuş oldukları birlikleri Hz. Osman’a
göndermek suretiyle destek olmuşlardı.39 Ancak taahhüt edilen
birlikler Medine’ye ulaşmadan Hz. Osman şehit edilmiştir.
Hz. Osman, valiler tarafından taahhüt edilen yardımlar za-
manında gelmeyince farklı arayışlar içerisine girmiş ve Hz.
Ali ile istişarede bulunmuş, yapılan istişare ve görüşmeler ne-
ticesinde Hz. Ali, Hz. Osman’a yardımcı olmak istemiş ancak
girişimler sonuçsuz kalmıştır.40 Yaşananların ardından Hz.
Osman mescide giderek halka namaz kıldırmış, ardından bir
hutbe irâd etmiş, ancak bu husus da halife adına olumlu bir
netice vermemiştir.41 Halife tekrardan evine dönmüş ve artık
kendisi için akıbetini beklemeye başlamıştır.
Muhammed b. Ebû Bekir Mısırlı muhaliflerle hareket ederken
Hz. Ali örneğinde olduğu gibi sahâbenin önde gelen isimleri Hz.
Osman’ın başına bir felaket gelmemesi için bazı çabalarda bu-
lunmuşlardı. Hz. Osman’a karşı yürütülen menfi algıyı kırmak
için Hz. Aişe de kardeşi Muhammed’i olası tehlikeden çıkarmak

37 İbn Şebbe, Târihu’l-Medine, 4/1159-1160.


38 Taberi, Târih, 4/352.
39 Taberi, Târih, 4/352, 369.
40 İbnü’l-Esîr, el-Kamil, 3/62; İbn Kesîr, el-Bidâye, 10/294.
41 Ya’kubî, Tarih, 2/73; Taberi, Târih, 4/353. Halifenin evinin muhasarasının 80 gün
sürdüğüne dair rivayet de yer alır. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/69.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 107

amacıyla bazı girişimlerde bulunmuştur. Malum olduğu üzere


Muhammed b. Ebû Bekir vali olarak tayin edildiğinde Mısır’a
giderken hakkında ölüm fermanı yazan mektubu ele geçirmiş,
muhalif olduğu halife Hz. Osman’a karşı iyice bilenmiş ve evi-
nin muhasara altına alınmasında kendisi bizatihi yer almıştır.
Olayları uzaktan takip eden Hz. Aişe’nin olası hadiseleri tah-
min edememesi düşünülemez. Onun farklı zamanlarda ortaya
koymuş olduğu görüş ve düşünceler tarih sahnesinde defaat-
le görülmüştür. Hz. Aişe kardeşi Muhammed’e karşı kayıtsız
kalmamış, onu isyancılardan kurtarmak için çalışmıştır. Hz.
Osman muhasara altına alındığında hac için yola çıkan Hz. Aişe
kardeşi Muhammed’den kendisine refakat etmesini istemiş,
fakat o ablasına icabet etmemiştir. Kardeşinin kendisine menfi
cevap vermesi üzerine Hz. Aişe, “Allah’a yemin olsun ki eğer
muktedir olsaydım bu adamlar yapmak istediklerine engel
olurdum.” demiştir. Hz. Aişe kardeşini muhtemel tehlikeler-
den korumak için tekrar harekete geçmiş, ona Kâtip Hanzala
aracılığıyla şu mesajı iletmiştir: “Müminlerin annesi, seninle
birlikte hacca gitmek istiyor ancak sen onu kabul etmiyorsun
ve Arapların kurtlarına Allah’ın helâl kılmadığı bir konuda
uyuyorsun değil mi? Allah’a yemin olsun ki eğer bu işler ya-
rışmaya ve müsabakaya bırakılacak olursa Benû Abdümenâf
mutlaka seni geçer.” şeklinde beyanda bulunmuş, ardından
Kûfe’ye gitmiştir.42 Hz. Aişe’nin de çaba ve girişimleri sonuç
vermemiş, kardeşinin isyancıların içerisinden kurtaramamıştır.
Yaşanan menfilikler nedeniyle bazı sahâbe asilere karşı hali-
feye savaşması yönünde telkin ve tavsiyelerde bulunsalar da
Hz. Osman savaşmanın uygun olmayacağını dile getirerek bu
duruma karşı çıkmıştır.43

42 İbnü’l-Esîr, el-Kamil, 3/63-64.


43 Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-
İlmiyye, 2000), 3/50.
108 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Kuşatma yaklaşık kırk dokuz gün sürmüştür.44 Kuşatma


süresi boyunca ilk bir aylık sürede isyancılar Hz. Osman’ın
mescide giderek namaz kıldırmasına müsaade etmişlerdir.45
Muhasara esnasından zaman zaman kendilerince uygun gö-
rülen kişiler halife ile görüştürülmüştür.46 Muhasara devam
ederken halifeyi muhafaza edenler dışarı bir taş atmış, atılan taş
neticesinde sahâbîlerden biri vefat etmiş, daha sonra karşılıklı
oklar atılmak suretiyle halifenin şehit edilme süreci başlamıştır.47
Karşılıklı ok atışmaları neticesinde aralarında Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin’in olduğu bazı kimseler yaralanmıştır. Olaylar kaotik
bir süreç içerisinde ilerlerken Muhammed b. Ebû Bekir isyan-
larına destek veren bazı kimseleri yanına alarak Hz. Osman’ın
evine girdi.48 Onun ardından Kinâne b. Bişr, Sevdan b. Humrân,
Amr b. Hâmik de halifenin evine girdiler.49 Onlar Hz. Osman’ın
yanına girdiklerinde o hanımı Naile’nin yanında Kur’ân oku-
maktaydı. İçeri girenlerden Muhammed b. Ebû Bekir halifenin
yakasına yapışarak şöyle demiştir: “Allah senin belanı verecek
ey Na’sel (ahmak).” Hz. Osman, “Ben Na‘sel değilim, mümin-
lerin emiriyim!” şeklinde cevap verince Muhammed, “Sana ne
Muâviye’nin ne İbn Âmir’im ne de yazdığı mektubun faydası
yok!” diyerek karşılık vermiştir. Hz. Osman Muhammed’in
yakışıksız tavrı üzerine “Ey kardeşimin oğlu sakalımı bırak,
baban seni bu halde görseydi ne yapardın?” dediğinde Mu-
hammed, “Sakalından daha fazlasının istiyorum!” demiştir. Bu

44 Taberi, Târih, 4/354; İbnü’l-Esîr, el-Kamil, 3/63.


45 Ebü’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Ali b. Abdülkadir el-Makrizî, el-Mevaiz
ve’l-itibar fi zikri’l-hıtat ve’l-asar, 2 Cilt. Beyrut: Dâru Sadır, ts), 2/335
46 Taberi, Târih, 4/354.
47 Ebû Amr Halîfe b. Hayyât, Târih, thk. Ekrem Ziya Ömerî (Riyad: Dâru Taybe,
1985), 174; Taberi, Târih, 4/380.
48 İbn Şebbe, Tarihu’l-Medine, 4/1160; Julius Welhausen, Arap Devleti ve Sükûtu, çev.
Fikret Işıltan (Ankara, Ankara Üniversitesi, Basımevi, 1963), 124.
49 Halîfe b. Hayyât, Târih, 174. Halîfe b. Hayyât eve girenlerin sayısının Muhammed
b. Ebubekir ile birlikte 13 kişi olduğunu zikretmiştir.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 109

konuşmanın ardından Hz. Osman, “Allah’tan senin ve benim


için hayır diliyorum!” şeklinde mukabelede bulunmuştur. Hz.
Osman’ın sözlerinden etkilenen Muhammed halifenin sakalını
bırakıp oradan ayrılmıştır.50
Muhammed babasını adı zikredilince halifeye karşı olan
kin ve nefretini terk etmiş, onun canına kastetme eyleminden
vazgeçmiştir. Muhammed’in halifenin hayatına karşı yakla-
şımı maalesef onunla beraber içeri girenler için aynı neticeyi
vermemiştir. Muhammed’in ardından Niyâr b. İyâd halife-
ye saldırmıştır.51 Saldırı sonrası halifenin akan kanı elindeki
Kur’ân-ı Kerîm üzerine damlamıştır. İçeride onlardan Kinâne
b. Bişr elindeki demir çubukla halifeye vurunca, engel olmak
isteyen halifenin eşi Naile de yaralanmıştır.52 Hz. Osman’a karşı
kini ve nefreti bitmeyen Kinâne kılıçla halifeye saldırmıştır.
İçeride olanlardan Sevdân b. Humrân ve Amr b. Hâmik de Hz.
Osman’a saldırarak onu şehit etmişlerdir.53 İsimleri zikredilen
dört zât İslâm’ın üçüncü halifesini şehit ettikten sonra evi de
yağmalayarak oradan kaçmışlardır.54
Hz. Osman’ın asiler tarafından katledilmesi üzerine Hz. Ali
halifenin evinin önünde nöbet tutan oğullarını çıkışmış, hali-
feye karşı girişilen suikasta karşı dikkatsizliklerinden dolayı
evlatlarına serzenişte bulunmuştur.55 Hz. Osman’ı katletmek
için içeri girenler içerisinde ilk sırada olan Muhammed b. Ebû
Bekir her ne kadar halifeye karşı nefret içerisinde olsa ve ona
karşı uygunsuz tavırlar sergilese de onun katledilmesinde aktif

50 İbn Sa’d, et-Tabakât, 3/54; Halîfe b. Hayyât, Târih, 174; Taberi, Târih, 4/354; Adem
Apak, “Muhammed b. Ebû Bekir, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İs-
tanbul: TDV Yayınları, 2005), 30/518.
51 İbn Kuteybe, el-Meârif, 196
52 Taberi, Târih, 4/393.
53 İbn Sa’d, et-Tabakât, 3/54; Halîfe b. Hayyât, Târih, 174; İbn Kuteybe, el-Meârif,
196; İbn Kesîr, el-Bidâye, 10/305-306.
54 Taberi, Târih, 4/391; İbn Kesîr, el-Bidâye, 10/307-309.
55 Belâzüri, Ensâb, 6/216.
110 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

olarak yer almamıştır. Hz. Osman muhasara altına alınınca önde


gelen bazı sahâbîler halifenin muhafaza edilmesi adına birtakım
tedbirler almışlardı. Alınan tedbir ve önlemler maalesef yeterli
gelmeyip Hz. Osman öfkeli bir grup tarafından şehit edilmiştir.
Onun şehit olmasında Muhammed’in oynadığı rol etkili olmuş-
tur. Muhammed b. Ebû Bekir canına kastetmek için evine girdiği
halife tarafından vali olarak görevlendirilmiş, tartışmalı mektup
neticesinde oluşan atmosferin etkisiyle sükûnetini yitirmiş,
başta ablası olmak üzere kendisine yardımcı olmak isteyenlerin
niyetlerini fark edememiş, belki gençliğinin de etkisiyle İslâm’ın
üçüncü halifesinin suikastını başlatan biri olarak tarihteki yeri-
ni almıştır. Muhammed’in halifeye karşı olan suikast hamlesi
babasının arkadaşı ve yakın dostlarından olan Hz. Osman’ın
yapmış olduğu konuşmayla farklı bir seyir almış ve halifenin
katili olma damgasını yemeden onu korumuştur.

Sonuç
Muhammed b. Ebû Bekir gençliğinin erken dönemlerinde
belki arkadaşı Muhammed b. Ebû Huzeyfe’nin etkisiyle Hz.
Osman’a karşı muhalif hareketin içerisinde yer almıştır. İbn
Huzeyfe ile Mısır’da yer alan muhalif gruba dâhil olarak hareket
etmiştir. Özellikle Hz. Osman’ın hilafetinin ikinci döneminde
oluşan yönetim aleyhtarı atmosferin etkisiyle muhalifliğini
açıkça belli etmiştir. Hz. Osman’ın valilerle ilgili politikası eleş-
tirilmiş, yapılan eleştirilerin karşılığı olarak ise bazı yerlerin
valileri değiştirilmiş, Muhammed de Mısır valisi olarak halife
tarafından görevlendirilmiştir. Görev yerine gitmek üzere yola
çıkan Muhammed kim tarafından kaleme alındığı belli olmayan
mektup neticesinde daha önce politikalarını eleştirdiği halifeye
karşı onun canına kastedecek duruma gelmiştir.
Muhammed b. Ebû Bekir ablası Hz. Aişe gibi bazı büyük-
lerinin çabalarına rağmen Hz. Osman hakkında sahip olduğu
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 111

menfi algıyı değiştirmemiş ve halifenin ölümü ile sonuçlanacak


eylemin içerisinde yer almıştır. Muhammed b. Ebû Bekir’in
içinde olduğu muhalif hareket tarih kaynakları tarafından kesin
olarak varlığı ile yokluğu arasında net bir bilgi olmayan Abdul-
lah b. Sebe figürü ile birleşince İslâm tarihinde kapanması zor
olan bir kapının aralanmasına zemin hazırlamıştır.
Muhammed b. Ebû Bekir’in sahip olduğu öfke ve nefret
onun gözlerini kör etmiş ve doğru kararlar verememiştir. O,
sahip olduğu kinle muhasara edilen Hz. Osman’ın canına kas-
tetmek için hamle yapmış, ancak onun yapmış olduğu konuş-
manın tesirinde kalarak katil veya olayın faili olma fikrinden
vazgeçerek halifenin kanına girmekten vazgeçmiştir. O her ne
kadar suikasttan vazgeçip halifenin öldürülmesinde doğrudan
yer almasa da dolaylı olarak bu işe karıştığı için daha sonraki
süreçte ölümü ile neticelenen hadise onu bu mesele ile irtibatını
hatırlatarak kendi sonunu hazırlamıştır.
Muhammed b. Ebû Bekir yirmili yaşlarda iken halife Hz.
Osman’ın şehit edilmesi hadisesi ile gündem olmuş, geçmişi pe-
şini bırakmamış, dördüncü halife üvey babası Hz. Ali döneminde
yaşanan gelişmeler ile hayatı son bulmuştur. Hz. Peygamber’in
vefatından sonra İslâm devletinin yöneticilerine halife ünvanı
verilmiş, göreve gelen halifeler almış oldukları görevleri hayatla-
rı boyunca hassas bir biçimde yerine getirmişlerdir. Özellikle ilk
iki halife Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemleri Resûlullah’tan
sonra gerek idari anlamda gerek Müslüman ümmeti gerekse
diğer insanlar için hem yönetim hem de fetih hareketleri nok-
tasında örnek faaliyetler içerisinde olmuşlardır. Hz. Osman ile
devam eden yönetim özellikle halifeliğin ikinci yarısında farklı
meseleleri ortaya çıkarmış, oluşan problemler halifenin itibar,
güven ve otoritesini halk nezdinde sarsmıştır.
Hz. Osman meselelere yerinde ve zamanında müdahil olma-
yınca sıkıntılar artmış, onlara ilave olarak karışıklık, kargaşa ve
112 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

fitne faaliyetlerinin etkisi ile İslâm dünyasında daha önce misli


görülmemiş kargaşalar ortaya çıkmıştır. Yaşanan menfilikler,
toplumsal kangren halini alınca Müslümanlar bazı konularda
zıtlaşmaya başlamışlardır. Nihayetinde kendilerini isyan ve
muhalefetin içerisinde bulmuşlardır. Toplumsal birlik ve bera-
berliğe ihtiyacın elzem olduğu zamanda maalesef verilen sınav
olumlu netice vermemiş, İslâm tarihinde kapanmaz yaralara
neden olacak olaylar silsilesinin kıvılcımı ateşlenmiştir.

KAYNAKÇA
Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefâ. İstanbul: Bedir
Yayınları,1966.
Akarsu, Murat. Hz. Osman ve Hilafeti. Ankara: Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2001.
Apak, Adem. “Muhammed b. Ebu Bekir”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi. 30/318. İstanbul: TDV Yayınları, 2005.
Atçeken, İsmail Hakkı, “Hz. Osman Dönemi İç Olaylarında Mervân
b. Hakem’in Rolü”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
9 (1999), 315-347.
Belâzüri, Ahmed b. Yahyâ b. Cabir, Ensâbû’l-eşrâf, thk. Süheyl Zekkâr,
Riyad Zirikli, 13 Cilt. Beyrut: Dârü’l- Fikr, 1997.
Demir, Halis. “Meşruiyet Açısından Hz. Osman’ın Öldürülmesinin De-
ğerlendirilmesi”, Kahramanmaraş S.Ü.İ.F.D. 11 (2008), 77-119.
Demircan, Adnan. Ali-Muaviye Kavgası. 5. Basım. İstanbul: Beyan Ya-
yınları, 2017.
Demircan, Adnan. Râşid Halifeler, 4. Basım. İstanbul: Beyan Yayınları,
2018.
Endelusî, Yahya b. Ebîbekir. et-Temhid ve’l-beyân makteli Osman b. Affân.
thk. Ferhat Ahmet, Kahire: Dârü’l-Âfâki’l-Arabiyye, 2002.
Fiğlalı, Ethem Ruhi. “Abdullah b. Sebe”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
1/133. İstanbul: TDV Yayınları, 1988.
Halîfe b. Hayyât, Ebû Amr. Târih, thk. Ekrem Ziya Ömerî. Riyad:
Dâru Taybe, 1985.
Hasan, İbrahim Hasan. Târihu’l-İslâm es-siyâsiyye ve’d-diniyye ve’s-dakafî
ve’l- ictimaî. 4 Cilt. 13. Basım. Beyrut: Dârü’l-Cil, 1991.
HZ. OSMAN’IN ŞEHİT EDİLMESİNDE MUHAMMED B. EBÛ BEKİR’İN ROLÜ • 113

Hizmetli, Sabri. “Tarihi Rivayetlere Göre Hz. Osman’ın Öldürülmesi”,


A.Ü.İ.F.D. 27 (1985), 149-176.
İbn Abdilber, Ebû Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muhammed. el-İstiab fi
ma‘rifeti’l-ashâb. thk. Ali Muhammed Bicâvî, Beyrût: Dârü’l-Cîl,
1992.
İbnü’l-Esîr, İzzüddin Ebü’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem. Üsdü’l-ğâbe fi
ma‘rifeti’s-sahâbe. thk. Muhammed İbrahim. Kahire: Dârü’ş-
Şa’b, 1973.
_, el-Kâmil fi’t-Târih, thk. Ebi’l-Fida Abdullah el-Kadî, 11 Cilt. Beyrut:
Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihabüddîn Ahmed b. Ali b. Muhammed el-
Askalânî. el-Metâlibu’l-âliye bi zevâidi’l mesânidi’s semâniyye.
thk. Habiburrahman el-A‘zami. 4 Cilt. Kuveyt: el-Matbaatü’l-
Mısriyye, 1973
İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali. Cemheretü ensâbi’l-Arab. thk. Abdüs-
selam Muhammed Harun. Kâhire: Dârü’l-Meârif, 1982.
İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye, Şemsuddin Ebû Abdillah Muhammed b.
Ebî Bekir. Zâdü’l-meâd fi hedyi hayri’l-ibâd. thk. Şuayb el-Arnaut.
Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1986.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim. el-Meârif. thk.
Servet Ukkâşe. Kâhire: Dârü’l-Ma‘rife, 1981.
İbn Sa’d, Ebu Abdillah Muhammed. et-Tabakâtü’l-kübrâ. thk. Muham-
med Abdülkadir Ata, 9 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1990.
İbn Şebbe, Ebû Zeyd Ömer b. Şebbe Nümeyrî Basrî, Kitabu tarihi’l-
Medîneti’l-Münevvere. thk. Fehim Muhammed Şeltut. 2. Basım.
Cidde: Dârü’l-İsfahani, 1973.
Makrizî, Ebü’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Ali b. Abdülkadir. el-
Mevaiz ve’l-itibar fi zikri’l-hıtat ve’l-asar. 2 Cilt. Beyrut: Dâru Sadır,
ts
Sarıçam, İbrahim, Hz. Osman, 5. Basım. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2020.
Taberi, Ebî Ca’fer Muhammed b. Cerir. Tarihu’r-rusül ve’l-mülük. thk.
Muhammed Ebü’l-Fazl İbrahim. 11 Cilt. 2. Basım. Mısır: Dârü’l-
Meârif,1968.
114 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Welhausen, Julius. Arap Devleti ve Sükûtu. çev. Fikret Işıltan. Ankara:


Ankara Üniversitesi Basımevi, 1963.
Ya’kubî, İbn Vazıh Ahmed b. İshak b. Ca‘fer. Tarihü’l-Yakubi. thk. Ab-
dülemir Mühennâ. 2 Cilt. Beyrut: Şeriketü’l-A‘lamî li’l-Matbuât,
2010.
Yiğit, İsmail. “Osman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 33/
439. İstanbul: İstanbul TDV Yayınları, 2007.
Zehebî, Muhammed b. Ahmed. Siyerû a’lami’n-nübela. thk. Şuayb el-
Arnaut, Hüseyin Esat, 23 Cilt. 3. Basım. Beyrut: Müessesetü’r-
Risâle,1985.
Zehebî, Muhammed b. Ahmed. Târihu’l-İslâm ve vefâyâtu’l-meşâhir
ve’l-a‘lam. thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, 53 Cilt. Beyrut:
Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi,1987.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN
EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE
ETKİLERİ

Yunus ERASLAN1

Giriş
Sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip
onun yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini dol-
durmak, vekâlet veya temsil etmek” gibi anlamlara gelen hilâfet
kelimesi, terim olarak İslâm devletlerinde Hz. Peygamber’den
sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Halîfe de “bir
kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse” demektir ve
devlet başkanı için kullanılır. Devlet başkanlığının bir diğer
adı da imâmettir. Devlet başkanına, Resûl-i Ekrem’in vekili
olarak onun adına toplumu yönettiği için halife, önder ve lider
olması sebebiyle de imam denildiği anlaşılmaktadır. Hz. Ömer
devrinden itibaren “emîrü’l-mü’minîn” tabirinin halife yerine
kullanıldığı ve ileri dönem kaynaklarında cemaatle kılınan

1 Dr. Öğr. Üyesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Kelam ve İtikadi
İslam Mezhepleri Anabilim Dalı.

• 115 •
116 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

namazlardaki imamlıktan ayırmak için devlet başkanlığına


“imâmet-i kübrâ” (imâmet-i uzmâ) denildiği görülür. Şiî lite-
ratürde ise imâmet terimi daha yaygın olarak kullanılmıştır.2
İmâmet ismi verilen hilâfet, din ve dünyaya ait işlerin yürü-
tülmesi için nübüvvete halef olarak konulmuş, kabul edilmiş
bir müessesedir. Devlet Başkanlığı vazifesini yürütene, bütün
Müslüman topluluğunun uyması gerektiği hususunda icmâ
vâki olmuştur.3 Müslüman toplumlarda devlet başkanlığına
hilâfet denmesi, halifenin risâlet görevi hariç Hz. Peygamber’in
yerine geçerek onun dünyevî otoritesini temsil etmesi, yeryü-
zünde dinin hükümlerini uygulamak, dünya işlerini düzene
sokmak üzere Allah’ın yeryüzündeki hâkimiyetini veya bütün
müminlere ait olan hilâfet ve yetkiyi temsil etmesi gibi sebep-
lerle açıklanır.4
Hz. Peygamber’den sonra Müslümanlar arasında meydana
gelen ilk ihtilaf imamet/hilafet konusunda ortaya çıkmıştır.5
İmamet/hilafet meselesi aynı zamanda ümmet arasında yaşa-
nan en büyük ihtilaf olup, İslâm tarihinde, bu meselede oldu-
ğu kadar başka hiçbir dinî meselede kılıçlar çekilmemiştir.6
Bu ihtilafın neticesinde Hz. Peygamber’in vefatından sonra
insanlar siyasi bakımdan dört gruba ayrılmıştır: Birinci grup
Ensar’dan müteşekkil olup, hilafette ortaklık modelini önermiş-
lerdir. İkinci grup, Hz. Fâtıma’nın evinde toplanarak Hz. Ali’yi
desteklemişlerdir. Üçüncü grup Hz. Ebû Bekir’i destekleyerek;
imamet için daha evla ve hilafete daha layık olduğunu düşü-

2 Casim Avcı, “Hilafet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV
Yayınları, 1998), 17/539.
3 Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî, el-Ahkâmü’s-
sultâniyye, thk. Ahmed Câd (Kahire: Dâru’l-Hadîs, 2006), 15.
4 Avcı, “Hilafet”, 17/539.
5 Ebü’l-Hasen el-Eş’arî, Makâlâtu’l-islâmiyyîn ve ihtilâfu’l-musallîn, thk. Helmut
Ritter (Wiesbaden: Daru Fıranz Şitayz, 1980), 2.
6 Ebü’l-Feth Muhammed b. Abdilkerîm eş- Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, thk.
Ahmed Fehmi Muhammed (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’İlmiyye, 1992/1413), 1/13.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 117

nerek Sakîfe’de ona biat etmişlerdir. Dördüncü grup ise, Hz.


Ebû Bekir’i tanımayarak onun memurlarına zekât vermekten
imtina etmişlerdir.7
Hz. Peygamber’in vefatını müteakiben ortaya çıkan yönetici
belirleme işi ve sahabenin bu konuda birbirinden farklı uygu-
lamaları, etkileri uzun yıllar sürecek ve fırkaların oluşumuna
kaynaklık edecek bir mahiyet arz etmiştir. İslam’ın bekası ve
ümmetin birlik ve beraberliği için bu kadar önemli bir mesele
hakkında naslarda açık bir verinin olmayışı, sahabenin farklı
uygulama biçimlerine imkân tanımıştır. Bunun sonucu olarak
sahabe arasında yaşanan iktidar mücadelesinde iki ana görüş
ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisine göre imamet ittifak ve
seçimle belirlenir. Bu aynı zamanda Ehl-i sünnet’in görüşü
olup, ümmetin tamamı veya salihlerinden bir topluluk her ki-
min üzerinde fikir birliği ederlerse o kimse imam (halife) olur.
Bu bağlamda Râşid Halifeler döneminde halifelerin göreve
getirilmesi hususunda üç yol takip edilmiş olup, her halifenin
geliş şekli diğerlerinden farklı olmuştur. Bunlardan birincisi Hz.
Ebû Bekir’in göreve geliş şekli olan seçim usulüdür. İkincisi Hz.
Ömer’in halife olma şekli olan veliaht tayin etme yoludur. Üçün-
cüsü ise görevde olan halifenin bir heyet belirleyip, bu heyetin
kendi içlerinden birisini halife seçtikten sonra Müslümanların
biatını alma şeklidir.8 Şia’nın desteklediği ikinci görüşe göre ise
imamet nas ve tayin ile belirlenir.9 Genel olarak İslam tarihine
baktığımızda ise devlet yönetiminde düşünülmüş üç model,
halife seçimi konusundaki kanaatleri belirlemede öne çıkmıştır.
Bunlar saltanat, imamet ve hilafettir. Başka bir ifadeyle bu üç

7 Nâşî el-Ekber, Mesâ’ilü’l-imâme, thk. Josef van Ess (Beyrut: Dâru’n-Neşr, 1971),
9-15.
8 Muhammed Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, çev. Abdulkadir Şener (İstanbul: Hisar
Yayınevi, 1983), 32.
9 Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, 1/18.
118 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

model; zorla başa geçme usulü (istilâ), vasiyet ve veliaht tayini


(istihlaf) ve seçim usulünden teşekkül etmektedir.10
Burada temel mesele, otoritenin kaynağı ve bu uygulama
modellerinin referansının neler olduğudur. Söz konusu modeller
kaynağını naslardan mı, yoksa toplumsal dinamiklerden mi
almaktadır? Otoritenin kaynağını tespit etmek için öncelikle
naslarda bu yönde bir düzenleme olup olmadığına bakmakta
fayda vardır. Eğer naslarda yöneticinin belirlenmesi hususunda
doğrudan açık bir düzenleme yoksa o halde bu mesele zamanın
ve mekânın şartlarına havale edilmiş demektir.

1. Nasların Halife Seçimine Yönelik Tavrı


Râşid Halifeler döneminde halife seçim modellerinin son-
raki dönemlere yansımalarını tahlil edebilmek için öncelikle
bu uygulamaların dinî naslarla irtibatını ortaya koymak ge-
rekmektedir. Bu durumda iki soru öne çıkmaktadır. Birincisi
gerek Kur’ân’da gerekse Hz. Peygamber’in sünnetinde yöneti-
ci seçimiyle ilgili açık bir yönlendirme var mıdır? İkincisi ise
Râşid Halifeler’in söz konusu uygulamaları naslara dayanmakta
mıdır, eğer bu uygulamalar naslara dayanmıyorsa kaynağını
nereden almıştır?
Konuya birinci sorudan yani dini nasların içeriğinin siyaset
açısından tahliliyle başlayacak olursak, hilafet işleri ve halife
seçimi konularında Kur’ân’ın geneline baktığımızda bu konuda
inananları açık bir şekilde doğrudan yönlendiren bir ayete rast-
lamak mümkün değildir. Kur’ân siyasi konularda mücmel veya
mufassal herhangi bir düzenlemeye gitmemiştir. Ancak adalet,
ihsan, yakınlara yardım etmek, kötülük ve azgınlıklardan alıkoy-
mak ve benzeri örneklerde olduğu gibi genel prensipler ortaya
koymuş ve siyasi işlerini bu çerçevede çözmek üzere insanları

10 Mehmet Azimli, Halifelik Tarihine Giriş (Konya: Öykü Kitabevi, 2005), 48.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 119

kendi hallerine terk etmiştir.11 Kur’ân, inanç, ibadet ve ahlak


konularına doğrudan ve ayrıntılarıyla yer verirken siyasi konu-
lara, evrensel nitelik taşıyan genel ilkelerin dışında herhangi bir
belirlemede bulunmuş değildir. Siyaset kadar diğer konuları da
ilgilendiren bu temel prensipler, genel olarak, Müslümanların
işlerinin kendi aralarında meşveret/danışma yoluyla çözülmesi,
insanlar arasında adaletle ve hakkaniyetle hükmedilmesi, yetki
sahiplerine itaat edilmesi, emanetlerin ehline verilmesi, insanlar
arasında üstünlüğün takva ile olduğu şeklindeki prensiplerden
oluşmaktadır.12 Daha açık bir ifadeyle hilafetin şekli hakkında
şûra ve ülü’l-emre itaat dışında herhangi bir düzenleme yok-
tur. Muhtelif ayetlerde geçen “halife” ve “imam” tabirleri Hz.
Muhammed veya kendisinden sonra gelecek halifeler hakkında
inmemiş olup, geçmiş peygamberlerle ilgilidir. Bu itibarla hila-
fet meselesi dinî olmaktan çok dünyevi ve siyasi bir meseledir.
Bundan dolayı şer’î naslarda bu konuyla ilgili bir tafsilata rast-
lanmaz. Bu konu aslî dinî meselelerden olmayıp siyasetle ilgili
olarak doğrudan milletin işi olduğu için zamana ve toplumların
uygulamalarına göre değişmiştir.13 Buna göre Kur’ân’ın halife
ve hilafet işleri konusunda Müslümanları doğrudan yönlendi-
ren bir ayeti olmamakla birlikte, şûra, adalet, yöneticilere itaat
gibi siyaset dışında hayatın başka alanları için de geçerli olan
ayetleriyle genel bir çerçeve oluşturulmuştur.
Meseleye Hz. Peygamber cephesinden bakacak olursak, İs-
lam devletinin ilk başkanı olan Hz. Peygamberin sağlığında,
başlıca iki vazife ile mükellef olduğunu görülür. Bunlar; vahiyle
öğrendiği İslam’ın inanç ve hükümlerini ümmete ulaştırmak

11 Taha Hüseyin, el-Fitnetü’l-kübrâ (Kahire: Müessesetü Hindawi, 2014), 24.


12 Sönmez Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin Sorgulan-
ması”, e-Makalat Mezhep Araştırmaları, 1/1 (Bahar 2008), 10.
13 Seyyid Bey, Hilafetin Mahiyeti Şer’iyesi (Ankara: TBMM Matbaası, 1340/1921),
6-7, 10-11.
120 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

ve İslam’ın yeryüzünde bizzat temsilcisi ve tatbikçisi olmak.


Peygamberin vefatıyla ilk vazife sona erdiyse de, ikincisini
ümmet tevarüs etmiştir.14 Şer’î yönetim prensibi, 632’de Hz.
Peygamber’in vefatıyla birlikte yok olmuştur. Peygamberin
halefine sadece cemaate siyasi liderlik görevi intikal etmiştir.15
Bu itibarla Hz. Peygamber, yerine herhangi bir halef tayin et-
memiştir. Örgütlenme konusundaki dehasıyla, kurduğu yeni
dini cemaatin geleceği için böyle bir düzenleme yapmayı neden
ihmal ettiğini düşünmek boşuna olacaktır. Zira onun yaşının
kemale ermesi ve ilkel siyasi yaşam biçimlerinde kalıtsal bir ilke
tanımayan Arap kabile duygusunun gücünü tam olarak idrak
etmesi ve kabilenin bağımsızlığını tamamen kendi liderini kendi
seçmeye bırakması daha olasıdır.16 Buna göre Hz. Peygamber
hükümet işlerine karışmamış, vefatının ardından da ne olaca-
ğına dair bir şey söylememiştir. Hilafeti sadece Kur’ân ihmal
etmemiş, Peygamberimizin sünneti de Kur’ân gibi bu konuyu
kesinlikle söz konusu etmemiştir.17
Hz. Peygamber’den yönetim konusunda gelen rivayetlerin,
ihtiyatla karşılanması gerekir. Çünkü hadis tedvini döneminde
hâkim olan saltanatçı gücün etkisiyle yönetim ve hilafet meselesi
en fazla hadis uydurulan alanlardan biridir. Hilafet konusu,
hem sultanların isteği, hem de sultanlara yaranma saiki ile ha-
dis uydurmaya en açık bir alandır.18 Sahabe hakkında mevcut
olan hadisler de sadece onların faziletlerini gösterir. Bunları
onların halifeliklerine birer işaret şeklinde anlamak hatalıdır ve

14 Mehmed Said Hatiboğlu, “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşi-


liği”, Anakara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 23/1 (1979), 156.
15 Vasilij Vladimiroviç Barthold, Halife ve Sultan, çev. İlyas Kmalov (İstanbul:
Yeditepe Yayınevi, 2006), 41.
16 Thomas W. Arnold, The Caliphate (London: Oxford University Press, 1924), 19.
17 Ali Abdurrazık, İslamda İktidarın Temelleri, çev. Ömer Rıza Doğrul (İstanbul:
Birleşik Yayınları, 1995), 35-37, 105.
18 Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 21.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 121

bu mealdeki hadisler ya mevzudur yahut da yanlış bir şekilde


tefsir edilmişlerdir.19
Yönetim konusunda Hz. Peygamber tarafından apaçık bir
belirleme yapılmamış olması, imamet konusunda ayrılığa dü-
şülmesinin sebebi olmuştur. Yerine kimin geçeceğini, yerine
geçirilecek kişinin seçiminde uyulması gereken yöntemi ve bu
kişide bulunması gereken özellikler, üstünlükler ve koşullar gibi
ayrıntıları Hz. Peygamber sınırlamamış ve kalıplaştırmamıştır.
Onun koyduğu yalnızca genel kurallardır. Örnek tutumları ve
insanlara egemen olması gereken genel yapıyı örnekleştirmiş
ve belirtmiştir.20 Bu durumda yönetim işi yararı göz önünde
bulundurularak doğrudan doğruya kamuoyuna bırakılmıştır.
Zira Hz. Peygamber daha önce böyle bir belirleme yapmadıysa
bile en azından hastalık zamanlarında yerine bir kişiyi vasiyet
veya tayin edebilirdi. Eğer kendisinden sonra ümmeti için hayati
öneme sahip böyle bir mesele hakkında bir belirleme yoluna
gitmediyse bu durum, onun bu alanı bilinçli olarak sahabe ve
İslam toplumuna bıraktığı anlamına gelir. Dolayısıyla yönetim
işinin kendi zamanı ve şartları bağlamında topluma bırakıldığı
söylenebilir. Hz. Peygamber’in kendisinden sonra yerine kim-
seyi bırakmadığına dair sahabelerin de icma içinde olduğunu
görüyoruz. Böyle bir icma olmasaydı ne Sakîfe’de toplanırlardı,
ne de Hz Ömer’in Hz. Ebubekir tarafından tayin edilmesine
karşı gelirlerdi. Zaten hiçbir sahabe böyle nazik halife seçimi
ortamlarında bu hadisleri gündeme getirmemişti.21 Nitekim Hz.
Ömer’in vefatından önce yerine bir halife bırakması istenildiğin-
de, “eğer ben yerime birisini halife olarak tayin edecek olursam,

19 Muhammed Tâvit et-Tancî, “İslamda Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu”, Süleyman


Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1 (1994), 55.
20 M. Ziyauddin Rayyıs, İslam Siyasi Düşünce Tarihi, çev. Ahmet Sarıkaya (İstanbul:
Nehir Yayınları, 1990), 53, 55.
21 Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 85.
122 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

(Hz. Ebû Bekir’i kastederek) benden daha hayırlısı kendi yerine


birisini tayin etmiştir, eğer bu görevi size veya şûraya bırakacak
olursam (Hz. Peygamber’i kastederek) yine benden daha hayırlı
birisi bu işi şûraya bırakmıştır. Allah kendi dinini böyle mual-
lakta bırakmaz” mealindeki sözleri, kendisinden önce yönetici
belirleme konusunda uyulması gereken herhangi bir kuralın
olmadığını ortaya koyması bakımından önemlidir.22
Yönetim meselesinin ümmete havale edilmesinin teolojik
anlamı, bu konuda aklın ve tecrübenin rol oynayacağı genişçe
bir alanın bulunmasıdır. Bu kullanılması gereken bir ictihad
hakkı sorununu gündeme getirir. Nitekim peygamber sonrası
dönem böylesi bir hakkın doğduğunu fark eden etkin Müslü-
man çevrelerin kendi haklarını geçerli ve üstün kılma adına
sergiledikleri gayretlerle doludur. Gerek ilk halifelerin seçilme
biçimlerinin farklılığının gerekse en temel anlamıyla hilafet
kurumunun, ictihad hakkının kullanılması sonucuyla ortaya
çıktığı söylenebilir.23
Naslarda hilafet, hilafetin şekli ve halifenin belirlenmesi gibi
konularda doğrudan açık bir düzenleme olmadığına göre o
halde Râşid Halifeler’in göreve geliş şekilleri ve halife seçilme
modellerinin kaynağı nedir? İlk dört halifenin seçilme süre-
cine bakıldığında olağanüstü ruhani bir yaklaşımdan ziyade
olabildiğince beşeri bir manzara ortaya çıkmıştır. Akıl, tecrü-
be, güçler dengesi, Arap Yarımadası’nın jeopolitik ve kültürel
dinamikleri son derece dikkate alınmıştır. Kur’an’daki adalet
temelinde toplumsal barış ve huzur temin edilmeye çalışıl-
mıştır. Bu çerçevede istişare ve biata özen gösterilmiştir.24 Bu

22 Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî, el-İmâme ve’s-siyâse,


thk. Ali Şîrî (Beyrut: Dâru’l-Edvâ, 1990), 1/41; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, thk.
Ebi’l-Fidâ Abdullah El-Kâdî (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, 1987), 2/459-460.
23 Mehmet Evkuran, Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorunları (Ankara:
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2003), 252.
24 Erdal Aydın, “Erken Dönem Hilafet Örnekleri Işığında İslam’da Demokratik
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 123

konuda Kur’ân ve sünnetin genel düzenlemelerinin yanında


cahiliye döneminin siyasi alışkanlıklarının da etkisi olmuştur.
Soy üstünlüğü, asabiyet, kabile rekabetleri ve eski arap siyaset
anlayışları, Kur’ân’ın kesin hükümleri ve Hz. Peygamber’in
açık tatbikatına rağmen Müslüman Araplar arasında yaşamaya
devam etmiştir. Beni Saide Sakîfe’sinde yapılan konuşmalar,
Muhacir ve Ensar tarafından ileri sürülen fikirler bunun en
açık örneğini teşkil eder.25 Bu itibarla sahabenin temellerini
attığı siyasi yapı cahiliye döneminin siyasi değerlerine göre
şekillenmiş, danışma ve şûranın yerini cahiliye siyasi ve sosyal
değerleri almıştır. Bu durumda ilk Müslümanların kurduğu hi-
lafet rejimi Arap geleneğinde doğmuş, sonraki Müslümanlarca
İslamlaştırılmıştır denilebilir.26
Burada ilk defa Hz. Ebû Bekir tarafından dillendirilen hali-
fenin Kureyş’ten olması gerektiği fikri meseleye farklı bir bo-
yut kazandırmıştır. İslam dininin Hz. Peygamber’le birlikte
Kureyş’in bağrından çıkması ve ilk Müslümanların Kureyşli
olması, sonraki dönemlerde bu kabile mensuplarına yönelik bir
üstünlük algısı oluşturmuştur. Bunda İslam’dan önce Araplar
arasında Kureyş’in siyasi ve dini alanlarda saygın bir konuma
sahip olmasının da etkisi vardır. Gerek İslam’dan önce gerekse
İslam’dan sonra Kureyş’in Araplar arasındaki bu konumu za-
manın siyasi şartlarında güçler dengesi göz önünde bulundu-
rulduğunda, halifenin Kureyş’ten olması gerektiği sonucunu
doğurmuştur. Hilafetin hiçbir grup veya kabilenin tekelinde
olmaması gerekirken, Hz. Ebû Bekir ile birlikte hilafet kurumu
Kureyşileşmiştir diyebiliriz. Bu seçimden sonra Kureyş dışında

Bir Hilafet Tasavvuru Mümkün mü?”, Muhafazakâr Düşünce 15/54 (2018), 90.
25 Sabri Hzimetli, “İtikadi İslam Mezheplerinin Doğuşuna İctimai Hadiselerin
Tesirleri Üzerine Bir Deneme”, Anakara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26/1
(1984), 662-663.
26 Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri (İstanbul:
Birleşik Yayıncılık, 1992), 83-84, 88.
124 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

hiçbir grubun halifeliğe adaylığı gündeme gelmemiştir. Hz.


Ömer de yerine bıraktığı altı kişilik şûra heyetini bırakırken
hepsinin Kureyş’ten olmasına dikkat etmiştir.27
Bu fikrin ilk defa ortaya atıldığı ve yapılan onca tartışmadan
sonra Hz. Ebû Bekir’e biatla sonuçlanan Beni Saide Sakîfe’sinde
iki önemli neticeyle karşılaşıyoruz:
a) Bu toplantıda, Ensar ve Muhacirler arasından Hz. Peygam-
ber’e halife olacak şahıs araştırılırken, Ehl-i Sünnet kaynaklarına
göre, hiç kimse Hz. Peygamber’den naklen tek hadis rivayet
etmemiştir. Hilafet makamına kimin geçeceğine dair delil aran-
dığı ve buna şiddetle ihtiyaç duyulduğu bir anda, bir nas veya
işaretin bulunmaması, bu konuda Hz. Peygamber’in Ensar ve
Muhacirler tarafından bilinen bir hadisinin mevcut olmadığına
delalet eder. Bu durumda “İmamlar Kureyş’ten olur” hadisine
mezhep taraftarlığı veya kabile asabiyeti ile rivayet olunmuş bir
sözdür, demek, pek isabetsiz sayılamaz.
b) Bu tarihi toplantıda her iki tarafın üzerinde birleştiği hu-
suslar olarak şunlar sıralanabilir: 1- Riyasetin cahiliye devrinden
itibaren Kureyş’e ait oluşu; nübüvvetin onların içinden çıkışı
ve böylece Arapların “emirlik”i yalnızca Kureyş’e mahsus bil-
meleri; 2-İslamiyeti kabul edişteki kıdem; 3. Çıkışı sırasında bu
dine mal ve canı ile hizmet.28
Bununla beraber şunu belirmek gerekir ki; Hz. Peygamber ve
ilk halifelerin zamanında, ümmetin gözünde Kureyşlinin dini
bir imtiyazı yoktu. İlk halife seçiminde ona tanınan imtiyaz,
tamamen siyasi idi. Cahiliye devri Kureyş hakimiyetinin henüz
tamamıyla silinmemiş olduğu bu geçiş devrinde, onun mukad-
dem siyasi nüfuzunu, dahili istikrar endişesiyle, dikkate almak
mecburiyeti hasıl olmuştur. İslam zihniyyetinin herkeste yer-

27 Mehmet Azimli, Hz. Ebu Bekir (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2017), 57.
28 Ethem Ruhi Fığlalı “Hariciligin Doğuşuna Tesir Eden Bazı Sebepler”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 20 (1975), 223-224.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 125

leşmesiyle bu durumun ortadan kalkması gerekirken, cahiliye


devri neseb asabiyyeti, İslamî kılıkta kuvvetini kabul ettirmeye
başlamıştır.29 Akbulut’a göre Kureyş üstünlüğü nazariyesi, Benî
Saide’de Hz. Peygamber’in kavminden olmanın istismarı neti-
cesinde doğmuş, sonradan geliştirilerek hadisleşmiş ve İslam
kültürüne girmiştir. Hz. Muhammed’in kabilesinden olmanın
gururunu bayraklaştıran Kureyş, Ensar’ı bile dışlamış ve İs-
lam Aristokrasisinin Kureyş’ten olmasını sağlamıştır.30 Böylece
Cahiliye devri kabilecilik zihniyeti, bu suretle İslam’da sadece
gömlek değiştirmiş oluyordu. Kur’an ve Sünnette, muayyen
kavim veya sülalelere has hiçbir hüküm yokken, Müslümanın
lüzumsuz tevazu, feragat ve müsamahası, İslamî devirde, gayr-ı
İslamî bir düşünceye imkân sağlıyordu. Bu keyfiyet, evvela
başkanlık makamının Peygamber kabilesine hasredilmesine
müteveecihdi. Müteakıben iş, bu kabilenin de dahil olduğu bir
kavmi takdis etmeye kadar varmıştır.31
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki; Kur’ân’da insanların
sosyal yaşamıyla ilgili ayetlerden yola çıkarak devlet yöneti-
miyle ilgili genel prensiplerin dışında doğrudan açık bir dü-
zenlemenin olmadığı, aynı şekilde hadislerde de bu bağlamda
bir yönlendirmenin söz konusu edilmediği ortaya çıkmakta-
dır. Dört halife döneminde yapılan bu müessese dini temel-
lere değil, tarihi gerçeklere ve dönemin örfüne uygun olarak
oluşturulmaya çalışılmıştır. Çünkü dinin temel verileri içinde
yönetim biçiminin nasıllığı konusunda detaylı bilgi mevcut
değildir. Dolayısıyla hilafet kurumu, o günün şartları içinde
ortaya konulan tarihsel bir kurum olup, dini nassa dayanma-
maktadır. Özellikle halifenin seçiminde Arap siyasi aklının ve
o dönem örfünün etkisi inkâr edilemez. Bu sebeple o dönem

29 Hatiboğlu, “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşiliği”, 207.


30 Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri, 77-78.
31 Hatiboğlu, “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşiliği”,198.
126 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

kurulan yapıyı –yönetim açısından- referans almak mümkün


değildir.32 Halifenin seçilmesiyle ilgili olarak bütün zamanlar
ve toplumlar için geçerli olacak tek tip bir modelden bahsetmek
yerine, temel dinamikleri sabit kalmakla birlikte zamanın ve
zeminin şartlarına uyarlanabilen esnek bir yapıdan söz etmek
vahyin ruhuna daha uygun gözükmektedir. Nitekim Râşid
Halifeler döneminde yapılan birbirinden farklı uygulamalar,
zamanın ve zeminin şartlarıyla birlikte toplumsal dengeleri de
gözeterek ortaya konulmuş modellerdir. Bu itibarla hilafet ilk
İslam cemaati olan sahabilerin, dönemsel faktörlerin de etkisi
ile geliştirdikleri bir yönetim biçimi olup dinî bir bağlayıcılığı
yoktur. Hz. Peygamber’in ve İlk halifelerin uygulamaları, açık
naslara dayananlar hariç, geneli itibari ile konunun değişmez
ve ideal hükmü olarak değil, dönemin siyasetinin bir gereği
olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda hakkında nas olmayan
konularda, Hz. Peygamber’in ve Dört Halife’nin devlet başkanı
olarak yaptıkları idari uygulamalar bağlayıcı nitelikte yapılması
gerekli nihai uygulamalar değildir.33

2. İlk Dönem Halife Seçim Modelleri


2.1. Halkın Kendi Arasından Birini Halife Seçmesi (Hz.
Ebû Bekir Örneği)
Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonra henüz defin iş-
lemleri tamamlanmadan, Ensar Beni Saide Sakîfesi’nde toplanıp
Sa’d b. Ubade’yi imam yapmak üzereyken; olayı haber alan Hz.
Ömer içlerinde Hz. Ebû Bekir’in de bulunduğu muhacirden
bir grupla birlikte olayın gerçekleştiği yere intikal etmişlerdir.
Burada yapılan hararetli tartışmalardan sonra Hz. Ebu Bekir
onlara imametin, Kureyş dışından birine ait olamayacağını

32 Azimli, Hz. Ebu Bekir, 45-46.


33 Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 31.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 127

söylemiş ve buna Hz. Peygamber’e nispet edilen “İmamlar


Kureyşten’dir” sözünü delil göstermiştir. Ayrıca o, kendileri-
nin İslam’a ilk girenler olduklarını ve insanların kendilerinin
peşinden geldiğini, bunun yanında nesep olarak Kureyş’in
Arapların özü olduğunu, Muhacir’in ümerâ Ensar’ın ise Hz.
Peygamber’in ve kendilerinin vezirleri olduğunu bundan dolayı
muhacirlerin yönetim konusunda daha çok hak sahibi olduğunu
ifade etmiştir. Hz. Ömer ise, Arapların peygamber Ensar’dan
olmadığı için onların emirliğini kabul etmeyeceklerini, buna
karşın peygamberin içlerinden çıktığı Muhacir topluluğunun
emirliğine razı olacaklarını, dolayısıyla ülü’l-emr’in kendileri
içinden çıkabileceğini, bu konuda Araplara karşı apaçık hüc-
cetlerinin olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine Ensar her iki
taraftan da birer halife çıkararak hilafetin Muhacirler’le kendileri
arasında ortak yürütülmesini teklif etmişse de bu teklif kabul
görmemiştir. Nihayet Muhacir grubunun söylemlerine başta
Evs kabilesi olmak üzere Ensar’dan da destek gelince Hz. Ebû
Bekir’e biat edilmiş ve Müslümanların ilk halifesi olmuştur.34
Hz. Ebu Bekir’in hilafete gelişi Sakîfe toplantısında istişare-
ye dayalı olarak bir grubun kendi toplumuna bir halife adayı
teklif etmesi neticesinde özel biatın ardından genel biat şek-
linde gerçekleşen bir halife belirleme yöntemidir. Benî Saide
toplantısında Hz. Ebû Bekir halife seçilerek, Hz. Peygamber’in
vefatından sonra kurulan “Hilafet Nizamı”nın başına geçen
ilk kişi olmuştur. Bu idare sistemi o vakit bilinen diğer idare
şekillerinden farklıydı. Hz. Peygamber’den sonra kurulmuş ol-
masına rağmen, Müslümanlar hilafet makamını dini bir makam
olarak görüyor ve Hz. Ebû Bekir’i de Peygamber’in yerine geçen
kişi olarak kabul ediyorlardı. Bu itibarla halifenin toplumun

34 İbn Küteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/21-27; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/189-195;


Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 2.
128 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

değil de Peygamber’in vekili olması anlayışı birçok problemler


doğurmuştur.35 Öte yandan Medine’nin en kalabalık grubu olan
Ensar’ın kendi içinde bölünmesi, Muhacirlerin işine yaramış
oldu ve Evslilerin desteğini alarak Hazreç’i ikna edip halifeyi
seçtiler. Arkasından da muhalefetteki Hz. Ali başkanlığındaki
Haşimilere karşı bu sefer Ensar’ın gücünü arkalarına alarak
onların da biatını alacaklardır. O günkü toplumda kabilevî güç
esaslarını düşünürsek toplumda en az destek bulabilecek Hz.
Ebû Bekir, böyle politik bir manevra ile halifeliğe gelmiş oldu. Bu
süreçte onun en büyük destekçisi Hz. Ömer olmuştur.36 Hz. Ebû
Bekir’e yapılan biatın birçok olumsuzluklarına rağmen, İslam
tarihi boyunca yapılan diğer biatlardan İslamî anlayışa daha
yakın olduğu görülmektedir. Çünkü tutarlı olup olmadığını
bir tarafa koyacak olursak; delillere dayalı bir tartışma ve karşı
tarafı ikna sonucu bir biat yapılmıştır. Ancak ümmetin velaye-
tinin Kureyş’e ait olduğu da Benî Saide’de tescil edilmiştir. Bu
toplantıdan sonra sadece Ensar değil, Kureyş’in dışında kalan
bütün Müslümanlar, İslam siyasi hayatından dışlanmışlardır.
İlk halife seçimi neticesinde ortaya çıkan bu yapısal bozukluk,
kısa bir süre sonra, Müslümanlar arasında iç savaşlara da sebep
olmuştur.37
Benî Saide toplantısının en büyük sonucu hilafet kurumunun
dayandığı temellerin belirlenmiş olmasıdır.38 Hz. Ebu Bekir’in
halife seçilişinde herhangi bir nas veya işaret değil, doğrudan
doğruya gelişmekte olan İslam devletinin savunma ve yayılma-
sını gerçekleştirebilecek, birliği ve düzeni koruyabilecek kabili-
yette oluşu, Kureyşli olmak hasebiyle neseb, yaşlılık ve tecrübe
bakımından etrafında saygı uyandırışı, Müslüman olmaktaki

35 Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri, 94-95.


36 Azimli, Hz. Ebu Bekir, 50.
37 Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri, 79.
38 Rayyıs, İslam Siyasi Düşünce Tarihi, 58.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 129

kıdemi ve Resülullah’ın en yakın arıkadaşı oluşu gibi vasıflar rol


oynamıştır. Sahabe de hilafet konusunda, tartışmalar boyunca
Resülullah’dan bir delil veya işaret arama yoluna gitmemiş ve
Hz: Peygamber’in bu işi, Müslümanların meşveretine bıraktığı
anlayışında toplanmışlardır.39
Peygamberin hemen ardından gerçekleşen ilk halife seçi-
minde, “akide”nin yanında, belki de ondan daha güçlü bir
biçimde “kabile”nin ne kadar büyük rol oynadığı açığa çık-
maktadır. Ondan sonraki ilk üç halife seçiminde etkili olan ve
özellikle Emevi ve Abbasi’lerde Müslüman “siyasi toplum”un
oluşumunda hâkim siyasi kod hâline gelen “kabile”, aslında
Peygamber sonrası iktidar çatışmalarının onunla açığa çıktığı
önemli belirleyicilerden birisi olmuştur. Bunları söylerken, ilk
dört halifenin seçiminde, elbette dindarlık ölçütü (takva), ehliyet,
liyakat, cesaret ve Allah’a ve Peygambere yakınlık gibi “akide”
ve “liderliğe” özgü hususları göz ardı etmiyoruz. Ancak, bütün
bunların yanında, “iktidar” istenci ile bağlantılı “kabile”nin
temel belirleyicilerden birisi olduğunu izah etmeye çalışıyoruz.
Ensar ve Muhacir’lerin çoğunluğu, yalnızca İslam’daki konumu
ve tecrübesi dolayısıyla değil, kabile gerçeklerinin etkisiyle de
Ebu Bekir’e biat etmiştir. Çünkü, İslam’a hizmet bakımından
güçlü kabilelerin (Ensar ve Muhacir) denk olduğu bir sıra-
da, işi tek başına yürütmesinden ve başkalarıyla çekişmeye
girmesinden korkulmayan zayıf bir kabileden (Kureyş-Teym)
halife seçilmiştir. Bu da daha Ebu Bekir’in halife seçiminde bile
“kabile”nin önemli rolü olduğunu göstermektedir.40 Burada, bir
kabile reisi öldüğünde, makamının kabilenin en büyük etkiye
sahip olan üyesine geçtiği, kabilenin önde gelen üyelerinin

39 Ethem Ruhi Fığlalı, “Sakife, Olayı veya Hz. Ebu Bekir’in Halife Seçimi”, İslam
Medeniyeti Mecmuası 5/3 (1402), 25-26.
40 Adem Çaylak, “İslam’da Siyasi Akıl ve Düşüncenin Oluşumu”, Muhafazakâr
Düşünce 11/43 (2015), 49.
130 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

boşluğu doldurmayı seçen eski Arap geleneğinin bir örneği-


ni görmek mümkündür. Aralarında yaşı, nüfuzu veya kamu
yararına yaptığı iyi hizmetlerden dolayı saygı duyulan biri
yönetici seçilmiş olup, karmaşık veya resmi bir seçim yöntemi
yoktur. Bu kadar küçük sosyal gruplar içinde ayrıntılı bir pro-
sedür gerekli görülmeyip, bir halef seçimi yapıldığında, hazır
bulunanlar birbiri ardına ona bağlılık yemini edip onun elinden
tutmuşlardır.41

2.2. Halkın Önceki Halifenin Teklif Ettiği Adayı


Onaylaması (Hz. Ömer Örneği)
Hz. Ebû Bekir, iki yıllık hilafetinin ardından vefatına yakın
yerine Hz. Ömer’i halife olarak vasiyet etmiştir.42 Hz. Ebû Be-
kir, muhtemelen Hz. Peygamber’in vefatında meydana gelen
gergin ve karışık ortamın oluşmasını ve ikinci bir Sakîfe olayını
engellemek, yeni başlayan fetihleri sekteye uğratmamak için
Hz. Peygamber’den farklı bir şekilde davranmış, vefat etmeden
önce Hz. Ömer’i kendi yerine halife olarak teklif etmek suretiyle
halifeliğe getirilmesi için teşvik etmiştir.43
Sakîfe toplantısında İslam’dan önce geçerli olan Arap siya-
set geleneğinin Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesindeki kısmi
rolünden daha önce bahsetmiştik. Bu bağlamda Araplarda
kabile reisliği saltanata dayalı bir şekilde mirasla geçmeyip,
kabile içinde bir kişi öne çıkan özellikleriyle ve kabile şûrasıyla
yönetici olmaktadır. Her ne kadar Hz. Ömer’in hilafete gelişi
selefi tarafından vasiyet ve tayin yoluyla gerçekleşmiş olsa da,
Hz. Ebû Bekir’in bunu sahabenin ileri gelenlerine danışarak
ve onların onayını alarak yapması, onun bu süreçte tek başına

41 Thomas W. Arnold, The Caliphate (London: Oxford University Press, 1924), 20.
42 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/272-273; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 35-
38.
43 Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 89.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 131

hareket etmediğini göstermektedir. Rivayetlerden anlaşıldığına


göre Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’i tayin etmeden önce şûra ehli
olarak kabul edilebilecek sahabenin ileri gelenlerinden bazı-
larıyla istişare etmiştir. Onun vasiyet mektubunda insanlara
akrabasından olmayan birisini tayin ettiğini ifade etmesi, salta-
natın önüne geçtiği gibi yönetimde ehliyet ve liyakatin önemine
göre hareket ettiğini göstermektedir. Bununla beraber bu tayin
işinde Hz. Ömer’in onun hilafete gelmesi için gösterdiği üstün
gayret ve hilafet döneminde ona sağladığı desteğin etkisini de
görmezden gelmemek gerekir.
Tarihçiler tarafından kaydedilen geleneğe göre, Hz. Ebu Bekir
halefi olarak Ömer’i atama yoluyla hilafete getirmiştir. Bununla
beraber onun Hz. Ebû Bekir’in hilafeti döneminde yönetimde
söz sahibi olmasından yola çıkarak, bu dönemde fiilen yönetici
olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Hz. Ebu Bekir’in vefatından
hemen sonra hiçbir formalite olmaksızın devlet başkanlığı gö-
revlerini üstlenmiştir. Herhangi bir bireyin öne çıkan konumu,
onu kabile reisinin nihai halefi olarak açıkça belirlediğinde,
bu durum cahiliye Arap geleneğine oldukça uygundu; ancak
hiçbir formalite gerekmese de, böyle bir kişinin ölen yöneticinin
yerini alması ve kabilenin geri kalanının ona bağlılık yemini
ederek onaylarını vermesi fiilen seçimdi.44 Zira Hz. Ömer’in
halife olarak seçilmesinde sahabe arasında herhangi bir ihtilaf
ve tartışma olmamıştır. Her ne kadar onun hilafete gelmesi Hz.
Ebû Bekir’in tayiniyle olsa da, bu süreç önce teklif sonra da
sahabenin tamamının onayıyla karşılandığı için bir nevi geniş
katılımlı olarak değerlendirilebilir. Öte yandan onun tek aday
olarak önerilmesi seçim mantığı açısından eleştiri konusu olsa
da, liyakati, halkın bu duruma muhalefet etmemesi ve geniş
bir konsensüsün sağlanmış olması bu olumsuzluğu ortadan

44 Arnold, The Caliphate, 20-21.


132 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

kaldırmıştır. Bununla beraber Hz. Ömer’in halifeliğe selefi ta-


rafından tayin edilmesiyle Müslümanlar arasında, fertlerin
toplum adına karar verme geleneği başlamıştır. Kurumsallaş-
ması gereken siyasi yapı, kişilerin ön plana çıkması sonucu,
yöneticilerin ferdi kabiliyet ve becerileri ile aynileşmiştir. Devleti
yönetenlerin, siyasi yapıları lehte ve aleyhte etkilemeleri do-
ğal ise de, siyasi hayatla özdeşleşmeleri müthiş bir şeydir. Hz.
Peygamber’den sonra Müslümanlar bu uygulamanın kurbanı
olmuşlardır. Bu itibarla Müslümanların siyasi çıkmazlarını Hz.
Ebû Bekir’in Hz. Ömer’i tayin etmesi ile başlatmanın isabetli
olacağı düşünülebilir.45

2.3. Halkın Bir Önceki Halifenin Teklif Ettiği Birden Fazla


Aday Arasından Birini Halife Seçmesi (Hz. Osman Örneği)
Hz. Ömer yaralandığında kendisinden sonra bir veliaht be-
lirlemesi istenmiş, o da Ebû Ubeyde bin el-Cerrah veya Ebû
Huzeyfe’nin kölesi Salim hayatta olsalardı onlardan birisini
halife adayı olarak gösterebileceğini ifade etmiştir. Onun bu
iki isim üzerinde yoğunlaşma sebebi dinî ve ahlakî yönlerinin
güçlü olmasıdır. Oğlu Abdullah bin Ömer’i halife adayı olarak
göstermesi istenildiğinde ise buna karşı çıkmıştır. Bütün bun-
lardan sonra Hz. Ömer; Ali b. Ebî Tâlib, Osman b. Affân, Talha
b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Sa’d b. Ebi Vakkâs ve Abdur-
rahman b. Avf’tan oluşan altı kişilik bir şûra heyeti belirleyerek;
şûra heyetinin yeni halifeyi belirlemelerini istemiştir.46
Hz. Ömer’in uygulamasına yakından bakacak olursak, ön-
celikle oğlu Abdullah b. Ömer’in tayinine karşı çıkarak bu işin
saltanata dönüşmesinin önünü kesmiştir. Bunun yanında ha-
yatta olsalardı Ebû Ubeyde veya Sâlim’i tayin edebileceğini

45 Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri, 140-141.


46 İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyâse, 1/41-44; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 2/459-
460.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 133

söyleyerek; vasiyet olayına açık kapı bırakmıştır. Ancak vasiyet


olayının kişilerin özelliklerine bağlı gerçekleştiği göz önünde
bulundurulursa, her zaman ve her türlü şartta uygulanabile-
cek genel geçer ve bağlayıcı bir yöntem olmadığı anlaşılıyor.
Öte yandan kendisinden önce gerçekleşen iki modelin dışında
farklı bir yöntem ortaya koyması, bu konuda bu modellerin
bağlayıcı olmayıp yalnızca bir örnek olduğunu göstermektedir.
Kendisinden önceki halife modelleriyle kendisininki arasındaki
ortak nokta hepsinde de katılımı sınırlı olsa da şûra ve istişareye
gidilerek, halkın onayının alınmış olmasıdır. Hz. Ömer önceki
seçim modellerinden farklı olarak aday sayısını arttırarak, daha
geniş katılımlı bir model ortaya koymuştur.
Üçüncü halifenin seçiminde şûraya başvurulması, İslamî
bir yöntem olduğu kadar, İslam öncesi dönemde kabile reisle-
rinin şûrada belirlenmesi geleneğinin devamı mahiyetindedir.
Şûrada, hepsi Kureyş’in boylarından 6 önemli sahabe vardı. Bun-
lar, Osman b. Affan (Ümeyye’den), Ali b. Ebi Talip (Haşimi’den),
Abdurrahman b. Avf ve Sa’d b. Ebi Vakkas (Zühre’den), Zübe-
yir b. Avvam (Esed’den), Talha b. Ubeydullah (Teym’den) idi.
Şûra’da Ensar ve Kureyş dışı Arap kabilesinden hiç kimse yoktu.
Bu durum o dönemde Müslüman “siyasi toplum”un tam bir
“Kureyş Devleti” olduğunun en açık delilidir.47
Hz. Osman’dan sonra Hz. Ali’nin de benzer şekilde şûrayla
seçildiğini söyleyebiliriz. Zira o, halifeliğe seçildiğinde, seçime
tek aday olarak girmemiştir. Halk, şûra ehli arasından onu seçip
halife yapmıştır. O günlerde halifelik için Zübeyr b. Avvam,
Talha b. Ubeydullah ve İbn Ömer’e teklifler yapıldıysa da, halk
sonunda Hz. Ali’de karar kılmıştır. Artık halife seçimi adaylar
arasından en yetkilisinin seçilmesi şekline dönüşmeye başla-
mıştır. Bu tip bir uygulama yani çok aday arasından halifenin

47 Çaylak, “İslam’da Siyasi Akıl ve Düşüncenin Oluşumu”, 57.


134 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

seçilmesi, Hz. Osman’ın seçilmesi ile başlamış, Hz. Ali’nin seçimi


ile devam etmiştir.48
Sonuç olarak ilk dönem halife seçim modellerine baktığımız-
da, Kur’ân ve Hz. Peygamber tarafından yönetici belirlenmesi
hususunda her hangi bir düzenlemenin olmayışı bu işin yerel
unsurlar ve insan faktörüyle halledilmesi gereken bir mesele
olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda yönetici belirlenmesi
kendi zaman ve zemin şartları çerçevesinde topluma bırakılmış-
tır. Öte yandan ilk halife seçim modellerinde nasların genel pren-
siplerinin yanında, İslam’dan önce Araplarda var olan yönetici
belirleme usullerinin de etkili olduğunu söylemek gerekmekte-
dir. Bu itibarla toplumsal dengeler ve kabile asabiyetinin etkisi
de göz ardı edilmemiştir. Bütün bunların yanında birbirinden
farklılık arz etse de ilk dönem halife seçim modellerinde şûra
ve istişareye dayalı olarak halkın onayı alınmış, halka rağmen
bir yönetim anlayışı sergilenmemiştir. Başlangıçta daha kısıtlı
olan bu istişare mekanizması gittikçe daha geniş bir katılımla
gerçekleştirilmiştir.
Râşid Halifeler’den sonra yönetimi devralan Muaviye’nin
“ganimet”, “güç” ve “kabile” üzerinden elde ettiği halifeliği
ile birlikte, genellikle şûraya dayalı teşekkül eden hilafetten,
“soy” (kabile) ve “güç”e dayalı “siyasi mülk” (saltanat) devle-
tine geçilmiştir. Muaviye’nin başlattığı Emevi saltanat devle-
tinde (M.661-750), halifelik kabileye (Ümeyyeoğulları) dayalı
bir aristokrasiye dönüşmüştür. Bundan sonraki süreçte, Emevi
halifelerinin yaptığı zulmü onaylamasa da, ümmeti fitneden, din
ve devleti yıkılmaktan kurtardığı için “siyasi mülk” yönetimini
kerhen onaylamak durumunda kalan Müslümanların çoğunlu-
ğu için asıl olan “cemaatin birliği” idi. Ne yazık ki, Muaviye’nin
başlattığı gelenekle birlikte, İslam’da “mülk” yönelimli devlet

48 Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, 113.


İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 135

hâkim model hâline gelmiştir. Peygamber ve halifeler dönemin-


de iç içe olan din ile devlet, “kabile” ve “ganimet”in “akide”ye
üstün gelmesi ve toplumda farklılaşmaların yarattığı “iktidar”
çatışmaları ile birlikte, ayrışmaya başlamıştır.49 İslam siya-
si tarihinde saltanatın yerleşik hale gelmesiyle birlikte artık
şûranın akıbeti tamamen hükümdarın keyfi inisiyatifıne bağlı
kalmıştır. Çoğu zaman şûra ya da meşveret şekilden, sembolik
bir anlamdan öte fazla bir önem taşımamıştır. Mutlak güce
ve otoriteye sahip olan hükümdar, din ve dünya hususunda
iradesini ortaya koyunca buna karşı çıkmak ve mukavemet
göstermek kolay olmamıştır. Öte yandan kelâm kitaplarında
Ehl-i sünnet’in Râşid halifeler dönemini idealize ettiği siyaset
düşüncesi teorik palanda belirlenmekle birlikte, bunun sonraki
dönemlerde pratik uygulanması söz konusu olmamıştır.

3. Ehl-i Sünnet Düşüncesinde Yöneticinin Belirlenmesi


Ehl-i sünnet düşüncesinde devlet başkanlığının lüzumu,
onun hakkında bilgi farz-ı kifâye olup, toplumun bir kısmı bu
görevi yerine getirince diğerleri de borçtan kurtulur. Hilâfet ve
İmamet görevi ya seçmenlerin seçmesi suretiyle veya önceki
halîfenin tayiniyle olmak üzere iki şekilden biriyle olur. Seç-
menlerin seçmesi suretiyle teşekkül eden halifelik için gerekli
seçmen sayısında bazı görüşler mevcuttur. Şöyle ki, bütün bir
devlet sınırları içinde bulunan seçmenler heyetinin (ashab-ı akd
ve hallin) çoğunluğunun bağlılığı olmadıkça hilâfet teşekkül
etmiş olmaz. Çünkü ancak bu yolla genel kabul ve icma sağ-
lanmış olur. Hz. Ebû Bekir’in halife seçiminde gerçekleştirilen
uygulama ve biat bu şekilde olmamıştır. Zira hazır olanlar biat
etmiş, gaip olanların biat etmesi beklenememiştir. Seçmen sayısı
hakkında başka bir görüşe göre ise hilâfetin tesisi için aranılan

49 Çaylak, “İslam’da Siyasi Akıl ve Düşüncenin Oluşumu”, 68-69.


136 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

en az seçmen miktarı 5 kişi olup, bunların bir araya gelmesi ve


içlerinden birini rızaları ile halife seçmeleri ile seçim tamam
olur.50 Halifenin, kendisinden önceki halife tarafından tayin
olunabileceği ve hilâfet akdinin tamam olabileceği meselesine
gelince; bu yolla da halifenin belirlenmesinin mümkün olabile-
ceği hususunda icma olduğu iddia edilmiştir. Buna gerekçe ise
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in uygulamalarıdır. Zira birincisi
kendisinden sonraki halifeyi doğrudan tayin yoluyla belirler-
ken, ikincisi de halife olabilecek adayları tayin edip işi şûraya
havale etmiştir.51
Buraya kadar yazılanlardan açık bir şekilde anlaşıldığı üze-
re, halifenin belirlenmesi naslarda düzenlenmediği gibi bu iş
zamanın ve zeminin şartlarına göre toplumlara bırakılmıştır.
Hz. Peygamber nasla hiç bir kimseyi imamete tayin etmemiştir.
Bundan dolayı sahabeden herhangi birisi imametin kendisi-
ne verilmesi için iddiada bulunmamıştır.52 Bu itibarla devlet
başkanı verasetle belirlenmeyip, adalet ve salah ehli kişilerin
seçmesiyle iş başına gelir.53 O halde burada gerek Hz. Pey-
gamber döneminde gerekse Râşid Halifeler döneminde sonraki
dönemleri bağlayıcı mahiyette bir seçim modelinden bahsetmek
mümkün değildir. Bunun neticesinde tarihi süreçte değişik
zaman ve toplumlarda farklı uygulamalarla karşılaşılmıştır.
Ancak bu uygulamalar referansını genellikle ilk dönemlerde
ortaya çıkan modellerle bir şekilde irtibatlandırarak, kendile-

50 Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî, el-Ahkâmü’s-


sultâniyye, thk. Ahmed Câd (Kahire: Dâru’l-Hadîs, 2006), 17, 22-23.
51 Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye, 30-31.
52 Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî, Usûlu’d-dîn, thk. Hans Peter Linss (Kahire: el-Mektebetü’l-
Ezheriyyetü li’t-Türâs, 2003), 198.
53 Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Tebsiratü’l-edille, thk. Muhammed Enver Hâmid İsa (Kahire:
el-Mektebetü’l-Ezheriyye, 2011), 2/1116; Ebu Bekir Muhammed İbnü’l-Fûrek,
Mücerredü makālâti’ş-şeyh Ebi’l-H asan el-Eş‘arî, thk. Daniel Gimaret (Beyrut:
Daru’l-Meşrik, 1987), 183; Abdulkâhir el- Bağdâdî, Usûli’d-dîn (İstanbul: Devlet
Matbaası, 1928), 279-280.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 137

rine bir meşruiyet zemini oluşturmuşlardır. Bu durumda ilk


dönemlerde ortaya çıkan siyasi ayrışmalar sonraki dönemler
için önemini hep muhafaza etmiştir.
Meseleye bu çerçeveden bakıldığında Râşid Halifeler’den
sonra İslam dünyasında Sünnî, Şiî ve Harici olmak üzere üç
dini siyasi grubun ortaya çıktığı görülmektedir. Anlaşmaz-
lık nasıl dini değil sadece siyasi nedenlerden dolayı doğduy-
sa, başlangıçta üç akımın temsilcileri arasındaki farklılık da
Kur’ân’ın yorumu konusunda değil, Peygamber’in gerçek ve
kanuni varisinin kim olacağı tartışması gibi siyasi konulardan
kaynaklanmıştır.54 Haricilerin Allah’ın hakimiyetini karizmatik
bir topluma tahsis etmesi şeklindeki siyaset nazariyesi bir kenara
bırakılırsa, temelde İslam düşüncesinde birisi Şia’nın teokratik
siyaset nazariyesi, diğeri de Sünnî siyaset anlayışı olmak üzere
iki farklı siyaset anlayışı geliştirilmiştir. Her ikisinde de teolojik
ve doktriner boyut, öne çıkmaktadır. Sünnî siyaset anlayışı,
yaşanan ve tecrübe edilen siyasal bir sistemin, yani pratiğin
teorileştirilmesi ve idealleştirilmesi olarak; Şiî siyaset nazari-
yesi ise, idealleştirilen bir anlayışın nazariye ve teoloji haline
getirilmesi olarak gelişmiştir.55 Bir tarafta Şiî anlayış halifenin
naslarda belirlendiği üzere bir önceki halifenin vasiyeti ile Ehl-i
beyt’ten olması gerektiğini iddia ederken,56 öbür tarafta Ehl-i
sünnet ve Hâricilik ise halifenin seçimle belirlenmesi gerekti-
ğini öne sürmüştür. Burada temel ayrım noktası imam ya da
halifenin nalsa mı yoksa seçimle mi belirleneceği hususundadır.
Halife/imamın belirlenmesindeki bu ihtilaf, Ehl-i sünnet ile Şia
arasında en temel ayırım noktalarından birisini oluşturmuştur.

54 Barthold, Halife ve Sultan, 43.


55 Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin Sorgulanması”, 15.
56 Şeyh Sadûk, Risâletü İ’tikâdâti’l-İmâmiyye, çev. Ethem Ruhi Fığlalı (Ankara: An-
kara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1978), 109-110; Şehristânî, el-Milel
ve’n-Nihal,1/144-145.
138 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Ehl-i Sünnet kelâmcıları, konuyu öncelikle nas ve ihtiyar teorileri


bakımından ele aldıktan sonra, bu konudaki nasları iptal edip
seçim konusunu ispat etmek suretiyle Şiî nazariyeyi çürütmeye
çalışmışlardır. Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ın hilafete geçişle-
rini biata bağlı olarak icmayla gerçekleştiğini öne süren Sünni
siyaset kuramının temel kavramları; hilafet, icma ve biattır.
Buna karşın tarihsel sürecin meşruiyetle özdeşleştirilmesine
her zaman karşı çıkan Şia’ya göre ise siyasetin dayanakları;
imamet, velayet ve ismettir.57
Öte yandan seçim konusu Ehl-i sünnetle Hâricilik arasında
farklılık arz etmiştir. Ehl-i sünnet’in ileri sürdüğü devlet baş-
kanının seçimle başa geleceği “seçim” kavramıyla Hâricîlerin
ortaya koyduğu seçim anlayışı aynı anlama gelmemektedir.
Zira imamet konusunda seçimi savunan Ehl-i sünnet’in görü-
şüyle Şia’nın görüşü birbirine yakındır. Şia gibi Ehl-i sünnet
de imamın zaruretini kabul eder. Aralarındaki fark devletin
başına geçecek kişinin kimliği konusunda odaklanmaktadır.
Şia, hilafetin nas ile Hz. Ali’ye ait olduğunu ileri sürerken, Ehl-i
sünnet ise nasların Hz. Ebû Bekir’in hilafetini ortaya koyduğunu
iddia etmektedir.58
Bu meselede en büyük güçlüğün otoritenin kaynağını tanıma
hususunda olduğu görülmektedir. Şiilerin ileri sürdüğü gibi
imamı Allah mı, yoksa Hâriciler’in iddia ettiği gibi toplumun
tümü mü tayin eder? Harici ve Sünniler iktidarın kaynağının
toplumda yattığı kanısındadırlar. Toplum üyelerinin en la-
yık olanına iktidarı verir ve o da imam olur. Buna karşı Şiiler,
imamın peygamber gibi ilahi bir fonksiyon icra ettiğini savu-
nurlar. Bu durumda iktidar, tek kaynak olan Allah tarafından

57 Evkuran, Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorunları, 249.


58 Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere Etkileri, 113-114; Ebü’l-
Hasen el-Eş’arî, el-İbâne an usûli’d-diyâne, thk. Salih b. Abdullah el-Asîmî (Riyad:
Medâru’l-Müslim, 1430), 611-623.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 139

verilmiştir. Şiilerin iddiasına göre imam, peygamber gibi ilahi


ilhama mazhar olmuş bir şahsiyet olmadığı halde, peygambere
vahyedilmiş olan şeyi elinde bulunduran olarak, Allah tara-
fından görevlendirilmiştir.59 Ehl-i Sünnet, bu konuyu hukukî
çerçeveden ziyade kelamî çerçevede değerlendirmiş, hukuka
dayalı bir devlet ve siyaset anlayışı geliştirememiştir. Başka bir
ifadeyle tarihsel siyasî tecrübeyi idealize ederek dinî-siyasi bir
doktrine dönüştürmeye çalışmış ve İslam’da siyaset anlayışının
dinî naslarda kelamî (teolojik) temelleri olmadığı halde, onlarca
kelamî delil üretmiştir.60
Ehl-i Sünnet halifenin belirlenmesinde seçim ve Kureyş’ten
olmak şartını halifelik için esas kabul etmiştir ve onlara göre
Kur’an’da ve hadislerde bu hususa dair bir emir bulunmadığın-
dan hilafetin Müslümanlara bırakılmış bir iş olduğunu kabul
etmişlerdir. Onlara göre hilafet meselesi dinin aslında yani
itikada müteallik asli bir mesele değildir. Dinin fer’ine dini
teferruattan olan Müslümanlara bırakılmış bir meseledir. Ehl-i
sünnet bu anlayışla halife olacak şahıs için; seçim ve Kureyş’ten
olmak şartını prensip olarak kabul etmiştir. Böylece başlangıçta
sadece Ebu Bekr’in halifeliğini isteyen daha sonra Ehl-i sünnet
adını alan grup hilafet hakkındaki şartları ileri sürdüğü zaman
büyümüştür. Şöyle ki; Hz. Ebu Bekir’in halifeliğe gelmesine
ilaveten seçim şartı hilafet meselesinin dinin aslından olmayıp
teferruata müteallik bir mesele olduğu anlayışı ve bir de hali-
fenin Kureyş’ten olması şartı eklenmiştir.61
Sonuç olarak İslam’da devlet ve siyaset anlayışı, adaletin
tesisini ve zulmün kaldırılmasını önceleyen, insan haklarının

59 Paul Santi, “İslâmın Başlangıcında Belli Başlı Siyâsî ve Felsefi Akımlar”, çev.
M. Sait Yazıcıoğlu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm İlimleri Enstitüsü
Dergisi 5 (1982), 322-324.
60 Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin Sorgulanması”, 7.
61 Tancî, “İslamda Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu”, 56-57.
140 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

korunmasını ve yetkinin halktan alınmasını gerekli gören hu-


kuki bir düzenlemeyle ilgilidir. Bunun çerçevesi, adalet, hak-
kaniyet, şûra ve ehliyet olarak belirlenmiştir. Halbuki Ehl-i
sünnet, bu konuyu hukukî çerçeveden ziyade kelamî çerçevede
değerlendirmiş, hukuka dayalı bir devlet ve siyaset anlayışı
geliştirememiştir. Başka bir ifadeyle tarihsel siyasî tecrübeyi
idealize ederek dinî-siyâsi bir doktrine dönüştürmeye çalışmış
ve İslam’da siyaset anlayışının dinî naslarda kelamî (teolojik)
temelleri olmadığı halde, onlarca kelamî delil üretmiştir.62

Sonuç
Asr-ı saadette dinî ve dünyevî liderliği şahsında birleştiren
Hz. Peygamber’in vefatıyla, Müslümanlar siyasi konularda
ciddi bir krizin içine girmişler ve bu süreçte yaşanan hadiseler
sonraki dönemlere yansımıştır. Naslarda hakkında herhangi bir
düzenlemenin olmadığı yönetici belirlenmesi işi, Râşid Halifeler
döneminde esası seçim ve istişareye dayalı olan birbirinden
farklı modellerle çözüme bağlanmıştır. Bu süreçte sahabiler
İslam’dan önce var olan siyasi gelenekten etkilendikleri gibi
naslarda ortaya konulan genel prensiplere göre hareket etmiş-
lerdir. Bu uygulamalarda ortak nokta seçim, şûra ve halkın
onayı olmuştur.
İlk dönemde uygulama bu şekilde olmakla birlikte Emeviler’le
birlikte hilafet işi Râşid Halifeler’in ısrarla kaçındıkları saltanat
haline dönüşerek, naslarda boş bırakılan alan uyulması gereken
genel prensiplerin dışında doldurulmuştur. Şia’nın fikir ve uy-
gulamaları bir tarafa konulacak olursa, Ehl-i sünnet düşüncesin-
de uygulama her zaman teoriden önce gelmiştir. Bu bağlamda
teorik planda sadece var olan uygulamanın ilk dönemlerdeki
modellerle bir şekilde irtibatı sağlanarak meşruiyet zemini oluş-

62 Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin Sorgulanması”, 26.


İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 141

turulmuştur. Ehl-i sünnet kelamcıları kendi dönemlerindeki


devlet başkanının belirlenmesi meseleleriyle uğraşmak yerine,
Râşid Halifeler dönemini meşrulaştırıp idealize ederek tüm
zamanlara örnek bir model olarak sunmuşlardır. Dolayısıyla
referansını idealize edilmiş Râşid Halifeler döneminden alan
Ehl-i sünnet siyaset teorisi, hiçbir zaman sonraki dönemler için
pratik bir değer kazanmamıştır.
Sonuç itibariyle sünnî siyaset anlayışına göre, imamların
seçimi Müslümanların önde gelenlerine veya kendilerine bıra-
kılmıştır. Dolayısıyla İmamların seçimi, Müslümanların ihtiyarı
ve biatt etmesiyle gerçekleşir. Ancak onlar, hakimiyeti Kureyş
kabilesinin mensuplarına ait görmekle Kur’ân’ın temel ilkesi
olan Müslümanların eşitliği anlayışına ters düşmüşlerdir. Ay-
rıca iktidar tarih boyunca, veliaht tayini yoluyla veya güç ve
silah yoluyla elde edilmiştir. Aslında Sünniler, hep Hariciler ve
Şia’yı eleştirmekle meşgul olduklarından, hakimiyet sorunu ile
ilgilenerek bir siyaset nazariyesi geliştirememişlerdir.63

KAYNAKÇA
Abdurrazık, Ali. İslamda İktidarın Temelleri. çev. Ömer Rıza Doğrul.
İstanbul: Birleşik Yayınları, 1995.
Akbulut, Ahmet. Sahabe Devri Siyasi Hadiselerin Kelâmi Problemlere
Etkileri. İstanbul: Birleşik Yayıncılık, 1992.
Arnold, Thomas W. The Caliphate. London: Oxford University Press,
1924.
Avcı, Casim. “Hilafet”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 17/
539-546. Ankara: TDV Yayınları, 1998.
Aydın, Erdal. “Erken Dönem Hilafet Örnekleri Işığında İslam’da De-
mokratik Bir Hilafet Tasavvuru Mümkün mü?”. Muhafazakâr
Düşünce 15/54 (2018), 73-94.

63 Kutlu, “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin Sorgulanması”, 16.


142 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Azimli, Mehmet. Hz. Ebu Bekir. Ankara: Ankara Okulu Yayınları,


2017.
Azimli, Mehmet. Halifelik Tarihine Giriş. Konya: Öykü Kitabevi,
2005.
Bağdâdî, Abdulkâhir. Usûli’d-dîn. İstanbul: Devlet Matbaası, 1928.
Barthold, Vasilij Vladimiroviç. Halife ve Sultan. çev. İlyas Kmalov.
İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2006.
Çaylak, Adem. “İslam’da Siyasi Akıl ve Düşüncenin Oluşumu”.
Muhafazakâr Düşünce 11/43 (2015), 15-71.
Ebû Zehra, Muhammed. Mezhepler Tarihi. çev. Abdulkadir Şener. İs-
tanbul: Hisar Yayınevi, 1983.
Eş’arî, Ebü’l-Hasen. Makâlâtu’l-islâmiyyîn ve ihtilâfu’l-musallîn. thk. Hel-
mut Ritter. Wiesbaden: Daru Fıranz Şitayz, 1980.
Evkuran, Mehmet. Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorun-
ları. Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi, 2003.
Fığlalı, Ethem Ruhi. “Hariciligin Doğuşuna Tesir Eden Bazı Sebepler”.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 20 (1975), 219-247.
Fığlalı, Ethem Ruhi. “Sakîfe, Olayı veya Hz. Ebu Bekir’in Halife Seçi-
mi”. İslam Medeniyeti Mecmuası 5/3 (1402), 7-27.
Hatiboğlu, Mehmed Said. “İslam’da İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin
Kureyşiliği”. Anakara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 23/1
(1979), 121-213.
Hizmetli, Sabri. “İtikadi İslam Mezheplerinin Doğuşuna İctimai Ha-
diselerin Tesirleri Üzerine Bir Deneme”. Anakara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi 26/1 (1984), 653-680.
İbnü’l-Fûrek, Ebu Bekir Muhammed. Mücerredü makālâti’ş-şeyh Ebi’l-
Hasan el-Eş‘arî. thk. Daniel Gimaret. Beyrut: Daru’l-Meşrik,
1987.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullāh b. Müslim. el-İmâme ve’s-siyâse.
thk. Ali Şîrî. Beyrut: Dâru’l-Edvâ, 1990.
İbnü’l-Esîr. el-Kâmil fi’t-târîh. thk. Ebi’l-Fidâ Abdullah El-Kâdî. Beyrut:
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, 1987.
Köse, Hızır Murat. “Siyaset”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
37/ 294-299. Ankara: TDV Yayınları, 2009.
İLK DÖNEM HALİFE SEÇİM MODELLERİNİN EHL-İ SÜNNET SİYASET TEORİSİNE ETKİLERİ • 143

Kutlu, Sönmez. “Ehl-i Sünnet Siyaset Anlayışının Dinî Temellerinin


Sorgulanması”. e-Makâlât Mezhep Araştırmaları 1/1 (2008), 7-26
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî. el-Ahkâmü’s-
sultâniyye. thk. Ahmed Câd. Kahire: Dâru’l-Hadîs, 2006.
Nâşî el-Ekber. Mesâ’ilü’l-imâme. thk. Josef van Ess. Beyrut: Dâru’n-
Neşr, 1971.
Nesefî, Ebü’l-Muîn. Tebsiratü’l-edille. thk. Muhammed Enver Hâmid
İsa. Kahire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye, 2011.
Pezdevî, Ebü’l-Yüsr. Usûlu’d-dîn. thk. Hans Peter Linss. Kahire: el-
Mektebetü’l-Ezheriyyetü li’t-Türâs, 2003.
Rayyıs, M. Ziyauddin. İslam Siyasi Düşünce Tarihi. çev. Ahmet Sarıkaya.
İstanbul: Nehir Yayınları, 1990.
Santi, Paul. “İslâmın Başlangıcında Belli Başlı Siyâsî ve Felsefi Akım-
lar”. çev. M. Sait Yazıcıoğlu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi 5 (1982), 322-324.
Seyyid Bey. Hilafetin Mahiyeti Şer’iyesi. Ankara: TBMM Matbaası,
1340/1921.
Şehristânî, Ebü’l-Feth Muhammed b. Abdilkerîm. el-Milel ve’n-nihal.
thk. Ahmed Fehmi Muhammed. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’İlmiyye,
1992/1413.
Şeyh Sadûk. Risâletü İ’tikâdâti’l-İmâmiyye. çev. Ethem Ruhi Fığlalı. An-
kara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1978.
Taha Hüseyin. el-Fitnetü’l-kübrâ. Kahire: Müessesetü Hindawi, 2014.
Tancî, Muhammed Tâvit. “İslamda Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu”.
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1 (1994),
25-68.
‫رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ودورﻩ ﻓﻲ اﻟﺤﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‬
‫ﻓﻲ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي‬

‫‪Muhammed AKİF1‬‬

‫ﻣﻘﺪﻣﺔ‬
‫ﺷﻬﺪ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي اﻟﻜﺜﲑ ﻣﻦ اﻷﺣﺪاث واﳌﺘﻐﲑات‪ ،‬واﻟﺸﺨﺼﻴﺎت اﻟﱵ ﻟﻌﺒﺖ دوراً‬
‫ﻣﻬﻤﺎ ﻋﻠﻰ ﻛﺎﻓﺔ اﻷﺻﻌﺪة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻟﻔﻜﺮﻳﺔ واﻟﻌﻠﻤﻴﺔ واﻟﺜﻘﺎﻓﻴﺔ‪ ،‬وﻣﻦ ﻫﺬﻩ اﻟﺸﺨﺼﻴﺎت‬
‫ﻛﺎن رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة اﻟﻌﺎﱂ اﻟﻌﺎﺑﺪ اﻟﺰاﻫﺪ اﶈﺪث اﻟﻔﻘﻴﻪ رﺟﻞ اﻟﺪوﻟﺔ‪.‬‬
‫ﰐ ﻫﺬﻩ اﻟﻮرﻗﺔ واﻟﺪراﺳﺔ ﻟﺘﺴﻠﻂ اﻟﻀﻮء ﻋﻠﻰ ﺷﺨﺼﻴﺔ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ودورﻩ ﰲ‬
‫اﳊﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻟﻌﻠﻤﻴﺔ ﻣﻦ ﺧﻼل ﺗﺘﺒﻊ ﻣﻮاﻗﻔﻪ اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ وﻋﻼﻗﺘﻪ ﲞﻠﻔﺎء ﺑﲏ أﻣﻴﺔ ودورﻩ‬
‫ﰲ اﻟﻘﺮارات واﻟﺘﻮﺟﻬﺎت اﻟﱵ اﲣﺬوﻫﺎ ﰲ ﻋﻬﺪﻩ‪ ،‬وﻣﻌﺮﻓﺔ ﻣﻜﺎﻧﺘﻪ وﺣﻈﻮﺗﻪ ﻋﻨﺪﻫﻢ‪.‬‬
‫ﰒﱠ اﻻﻃﻼع ﻋﻠﻰ ﻣﻨﻬﺠﻪ ﰲ رواﻳﺔ اﳊﺪﻳﺚ‪ ،‬واﻷﺣﺎدﻳﺚ اﻟﱵ رواﻫﺎ‪ ،‬وآراﺋﻪ ﰲ‬

‫‪1‬‬ ‫‪Dr. Öğr. Üyesi, Dicle Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı‬‬
‫‪Anabilim Dalı‬‬

‫• ‪• 145‬‬
‫‪146 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫ﺑﻌﺾ اﳌﺴﺎﺋﻞ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‪ ،‬وﻣﻮﻗﻔﻪ ﻣﻦ ﺑﻌﺾ اﳌﺬاﻫﺐ اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻟﺪﻳﻨﻴﺔ‪ ،‬ﰒّ ﻣﻌﺮﻓﺔ آراء‬
‫اﻟﻌﻠﻤﺎء ﻓﻴﻪ‪ ،‬وﻣﻌﺮﻓﺔ ﺷﻴﻮﺧﻪ وﺗﻼﻣﻴﺬﻩ‪.‬‬
‫ﰲ اﳋﺘﺎم ﺗﻮﺻﻠﺖ اﻟﺪراﺳﺔ إﱃ أن رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻛﺎن رﺟﻞ دوﻟﺔ ﻣﻦ اﻟﻄﺮاز اﻷول‪،‬‬
‫وﻟﻌﺐ دوراً ﻛﺒﲑاً ﻋﻠﻰ اﻟﺼﻌﻴﺪ اﻟﺴﻴﺎﺳﻲ ﻟﺪرﺟﺔ أﻧﻪ ﻛﺎن ﺳﺒﺒﺎً ﰲ ﺗﻌﲔ اﳋﻠﻔﺎء واﻟﻮﻻة‬
‫واﻟﻘﻀﺎة‪ ،‬وأﻧﻪ ﻛﺎن ﻓﻘﻴﻬﺎً ﻟﻪ آراؤﻩ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‪ ،‬وﻣﻦ اﻟﺜﻘﺎت ﰲ رواﻳﺔ اﳊﺪﻳﺚ اﻟﺸﺮﻳﻒ‬
‫ﻼ ﺣﺎزﻣﺎً ﰲ‬‫ﻼ زاﻫﺪاً ﻣﺘﻌﺒﺪاً ﺑﺸﻬﺎدة ﻛﻞ ﻣﻦ ﻋﺎﺻﺮﻩ‪ ،‬وأﻧﻪ ﻛﺎن رﺟ ً‬
‫وﺗﺪوﻳﻨﻪ‪ ،‬وﻋﺎﳌﺎً ﻋﺎﻣ ً‬
‫اﻟﺸﺪاﺋﺪ‪ ،‬ووﻗﻒ ﻣﻮﻗﻔﺎً ﺣﺎزﻣﺎً ﻣﻦ ﺑﻌﺾ اﻟﻔﺮق اﳌﺬﻫﺒﻴﺔ اﻟﱵ ﻇﻬﺮت ﰲ ﻋﺼﺮﻩ‪ ،‬وأﻧﻜﺮ‬
‫اﻟﺒﺪع ووﺑﺦ ﻣﻦ ﻳﻘﻮل ﺎ‪.‬‬

‫‪ .١‬ﺣﻴﺎﺗﻪ‬
‫‪ .١٫١‬اﺳﻤﻪ وﻧﺴﺒﻪ وﻛﻨﻴﺘﻪ‬
‫ﻫﻮ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﺑﻦ ﺟﻨﺪل وﻳﻘﺎل‪ :‬ﺟﻨﺰل‪ ،‬وﻳﻘﺎل‪ :‬ﺟﺮول‪ ،‬ﺑﻦ اﻷﺣﻨﻒ ﺑﻦ اﻟﺴﻤﻂ‬
‫اﻟﻜﻨﺪي اﻟﻔﻠﺴﻄﻴﲏ‪ ،‬وﻳﻘﺎل‪ :‬اﻷردﱐ‪ ٢،‬واﺷﺘﻘﺎق ﺣﻴﻮة ﻣﻦ اﳊﻴﺎة ﻋﻠﻰ ﻓَﻌﻠﺔ‪٣.‬‬

‫ﻳﺮﺟﻊ ﻧﺴﺒﻪ إﱃ ﻗﺒﻴﻠﺔ ﻛﻨﺪة‪ ،‬وﻛﺎن ﺟﺪﻩ ﺟﺮول ﺑﻦ اﻷﺣﻨﻒ اﻟﻜﻨﺪي ﻣﻦ ﺻﺤﺎﺑﺔ‬
‫رﺳﻮل ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‪٤.‬‬
‫أﻣﺎ ﻛﻨﻴﺘﻪ‪ ،‬ﻓﻴﻘﺎل‪ :‬أﺑﻮ اﳌﻘﺪام‪ ،‬وﻳﻘﺎل أﺑﻮ ﻧﺼﺮ‪ ٥،‬وﰲ اﻟﺜﻘﺎت أﺑﻮ ﺑﻜﺮ‪٦.‬‬
‫ﺗﻮﰲ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﺳﻨﺔ ‪١١٢‬ه ﰲ ﻋﻬﺪ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﻫﺸﺎم ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪٧.‬‬

‫أﺑﻮ زﻛﺮﻳﺎ ﻣﺤﻴﻲ اﻟﺪﻳﻦ ﻳﺤﻴﻰ ﺑﻦ ﺷﺮف اﻟﻨﻮوي‪ ،‬ﺗﻬﺬﻳﺐ اﻷﺳﻤﺎء واﻟﻠﻐﺎت‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪ ،‬د‪.‬ت(‪:١ ،‬‬ ‫‪٢‬‬

‫‪.١٩٠‬‬
‫أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ اﻟﺤﺴﻦ ﺑﻦ درﻳﺪ اﻷزدي‪ ،‬اﻻﺷﺘﻘﺎق‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﺴﻼم ﻫﺎرون‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﺠﻴﻞ‪،(١٩٩١ ،‬‬ ‫‪٣‬‬

‫‪.٣٦٨‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﺤﺴﻦ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﺑﻲ اﻟﻜﺮم ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻜﺮﻳﻢ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻮاﺣﺪ اﻟﺸﻴﺒﺎﻧﻲ اﻟﺠﺰري ﻋﺰ اﻟﺪﻳﻦ اﺑﻦ اﻷﺛﻴﺮ‪ ،‬أﺳﺪ‬ ‫‪٤‬‬

‫اﻟﻐﺎﺑﺔ ﻓﻲ ﻣﻌﺮﻓﺔ اﻟﺼﺤﺎﺑﺔ‪ ،‬ﺗﺞ‪ .‬ﻋﻠﻲ ﻋﻮض‪-‬ﻋﺎدل ﻋﺒﺪ اﻟﻤﻮﺟﻮد‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪.٥٢٦ :١ ،(١٩٩٤ ،‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﻔﻀﻞ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﺠﺮ اﻟﻌﺴﻘﻼﻧﻲ‪ ،‬ﺗﻘﺮﻳﺐ اﻟﺘﻬﺬﻳﺐ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﺪ ﻋﻮاﻣﺔ‪) ،‬ﺳﻮرﻳﺎ‪ :‬دار‬ ‫‪٥‬‬

‫اﻟﺮﺷﻴﺪ‪.٢٠٨ ،(١٩٨٦ ،‬‬


‫ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﺒﺎن ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﺒﺎن اﻟﺪارﻣﻲ اﻟﺒُﺴﺘﻲ‪ ،‬اﻟﺜﻘﺎت‪) ،‬اﻟﻬﻨﺪ‪ :‬داﺋﺮة اﻟﻤﻌﺎرف اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ‪.237 :4 ،(1973 ،‬‬ ‫‪٦‬‬

‫ﺷﻤﺲ اﻟﺪﻳﻦ أﺑﻮ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺜﻤﺎن ﺑﻦ َﻗـﻴْﻤﺎز اﻟﺬﻫﺒﻲ‪ ،‬ﺗﺎرﻳﺦ اﻹﺳﻼم ووﻓﻴﺎت اﻟﻤﺸﺎﻫﻴﺮ واﻷﻋﻼم‪ ،‬ﺗﺢ‪.‬‬ ‫‪٧‬‬

‫ﻋﻤﺮ ﻋﺒﺪ اﻟﺴﻼم اﻟﺘﺪﻣﺮي‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺎب اﻟﻌﺮﺑﻲ‪.٣٦٢ :٧ ،(١٩٩٣ ،‬‬
‫‪ • 147‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫‪ .٢‬دورﻩ ﻓﻲ اﻟﺤﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ وﻋﻼﻗﺘﻪ ﺑﺨﻠﻔﺎء ﺑﻨﻲ أﻣﻴﺔ‬


‫ﻋﺎﺻﺮ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﳎﻤﻮﻋﺔ ﻣﻦ اﳋﻠﻔﺎء اﻷﻣﻮﻳﲔ اﻟﺬﻳﻦ ﻣﺎ ﻓﺘﺊ ﻣﺮﻫﻢ ﳌﻌﺮوف‪،‬‬
‫وﻳﺪﳍﻢ ﻋﻠﻰ ﻃﺮﻳﻖ اﳋﲑ‪ ،‬وﻛﺎن ﻣﻦ اﻟﺘﺎﺑﻌﲔ اﻟﻮرﻋﲔ اﻟﻌﺎﻣﻠﲔ‪.‬‬
‫ﺗﺸﲑ اﳌﺼﺎدر إﱃ أن رﺟﺎء أدرك أول ﺧﻠﻔﺎء ﺑﲏ أﻣﻴﺔ ﻣﻌﺎوﻳﺔ ﺑﻦ أﰊ ﺳﻔﻴﺎن‪ ،‬ﻛﻤﺎ‬
‫ﺗﺸﲑ إﱃ أﻧﻪ اﺗﺼﻞ ﺑﻪ وروى ﻋﻨﻪ اﳊﺪﻳﺚ اﻟﺸﺮﻳﻒ‪ ٨،‬ﻟﻜﻦ ﻻ ﺗﻮﺟﺪ أي إﺷﺎرة إﱃ‬
‫ﺗﻜﻠﻴﻔﻪ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ ﻣﻌﺎوﻳﺔ ﲟﻨﺎﺻﺐ إدارﻳﺔ أو ﺳﻴﺎﺳﻴﺔ‪.‬‬
‫ﰲ ﺧﻼﻓﺔ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺮوان )‪٨٦-٦٥‬ه‪٧٠٥-٦٨٤/‬م( ﺑﻌﺪ أن ﰎ ﺗﻮﻃﻴﺪ‬
‫اﳊﻜﻢ اﻷﻣﻮي ﻣﻦ ﺟﺪﻳﺪ ﺑﻌﺪ ﻣﻌﺮﻛﺔ ﻣﺮج راﻫﻂ ﺑﲔ اﻟﻘﻴﺴﻴﺔ أﻧﺼﺎر اﺑﻦ اﻟﺰﺑﲑ‪ ،‬واﻟﻴﻤﻨﻴﺔ‬
‫أﻧﺼﺎر ﺑﲏ أﻣﻴﺔ‪ ،‬ﻫﺮب زﻓﺮ ﺑﻦ اﳊﺎرث إﱃ ﻗﺮﻗﻴﺴﻴﺎ ﻋﻠﻰ ﺿﻔﺎف اﻟﻔﺮات وﲢﺼﻦ ﺎ‬
‫داﻋﻴﺎً ﻻﺑﻦ اﻟﺰﺑﲑ‪ ،‬ﻓﺤﺎﺻﺮﻩ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺮوان ﻓﻴﻬﺎ‪ ،‬ﰒ أرﺳﻞ إﻟﻴﻪ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‬
‫واﳊﺠﺎج ﺑﻦ ﻳﻮﺳﻒ اﻟﺜﻘﻔﻲ ﺑﻌﺪ أن ﻳﺌﺲ ﻣﻦ اﻻﻧﺘﺼﺎر ﻋﻠﻴﻪ ﻳﺪﻋﻮﻩ إﱃ اﻟﺼﻠﺢ‪ ،‬وﻛﺎﻧﺖ‬
‫ﺗﻠﻚ اﳊﺎدﺛﺔ ﺑﺪاﻳﺔ دﺧﻮل رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻣﻌﱰك اﳊﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ واﻹدارﻳﺔ‪٩.‬‬

‫ﰒﱠ إن ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﳌﺎ ﻣﻨﻊ اﻟﻨﺎس ﻣﻦ اﳊﺞ ﱠ‬


‫ﻟﺌﻼ ﳝﻴﻠﻮا إﱃ اﺑﻦ اﻟﺰﺑﲑ أراد أن ﻳﺸﻐﻠﻬﻢ‬
‫ﺑﺒﻨﺎء ﻗﺒﺔ اﻟﺼﺨﺮة واﳌﺴﺠﺪ اﻷﻗﺼﻰ‪ ،‬ﻓﺸﺤﻦ إﻟﻴﻬﺎ اﻷﻣﻮال‪ ،‬ووﻛﻞ ﺎ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪،‬‬
‫ووﻻﻩ أﻣﺮ ﺑﻨﺎﺋﻬﺎ‪١٠.‬‬

‫ﻛﺬﻟﻚ ﺗﺸﲑ اﳌﺼﺎدر إﱃ أن ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺗﻐﻴﻆ ﻋﻠﻰ رﺟﻞ‪ ،‬ﻓﻘﺎل‪ :‬وﷲ ﻟﺌﻦ أﻣﻜﻨﲏ‬
‫ﷲ ﻣﻨﻪ ﻷﻓﻌﻠﻦ‪ ،‬ﻓﻠﻤﺎ ﺻﺎر ﺑﲔ ﻳﺪﻳﻪ ﻗﺎل رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ :‬أﻣﲑ اﳌﺆﻣﻨﲔ ﻗﺪ ﺻﻨﻊ‬
‫ﷲ ﻣﺎ أﺣﺒﺒﺖ‪ ،‬ﻓﺎﺻﻨﻊ ﻣﺎ أﺣﺐ ﷲ‪ ،‬ﻓﻌﻔﺎ ﻋﻨﻪ‪ ١١،‬ﻛﻤﺎ أﺷﺎر ﻋﻠﻰ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﻟﻌﻔﻮ‬
‫ﻼ ﻟﻪ‪ :‬إن ﷲ ﻗﺪ أﻋﻄﺎك ﻣﺎ ﲢﺐ ﻣﻦ اﻟﻈﻔﺮ‪ ،‬ﻓﺄﻋﻂ ﷲ‬ ‫ﻋﻦ أﺳﺎرى اﺑﻦ اﻷﺷﻌﺚ ﻗﺎﺋ ً‬

‫أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ‪ ،‬ﻣﺴﻨﺪ اﻹﻣﺎم أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺷﻌﻴﺐ اﻷرﻧﺆوط وآﺧﺮون‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪:٢٨ ،(٢٠٠١ ،‬‬ ‫‪٨‬‬

‫‪.٩١‬‬
‫أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻳﺤﻴﻰ ﺑﻦ ﺟﺎﺑﺮ ﺑﻦ داود اﻟَﺒـ َﻼذُري‪ ،‬ﺟﻤﻞ ﻣﻦ أﻧﺴﺎب اﻷﺷﺮاف‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺳﻬﻴﻞ زﻛﺎر‪-‬رﻳﺎض اﻟﺰرﻛﻠﻲ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار‬ ‫‪٩‬‬

‫اﻟﻔﻜﺮ‪٤٨ :٧ ،(١٩٩٦ ،‬؛ ﻫﺎﻧﻲ أﺑﻮ اﻟﺮب‪» ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة اﻟﻜﻨﺪي ودورﻩ ﻓﻲ اﻟﺤﻴﺎة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﻓﻲ اﻟﺪوﻟﺔ اﻷﻣﻮﻳﺔ«‪ ،‬ﻣﺠﻠﺔ‬
‫اﻟﻘﺪس اﻟﻤﻔﺘﻮﺣﺔ ﻟﻸﺑﺤﺎث واﻟﺪراﺳﺎت ‪٢٦٢ ،(٢٠١٥)٣٥‬؛ ادﻫﺎم ﻓﺎﺿﻞ ﺧﻄﺎب‪-‬ﻓﺎﺿﻞ ﻏﺰاي ﻋﺒﺪ‪» ،‬زﻓﺮ ﺑﻦ اﻟﺤﺎرث‬
‫اﻟﻜﻼﺑﻲ ودورﻩ ﻓﻲ أﺣﺪاث ﻋﺼﺮﻩ«‪ ،‬ﻣﺠﻠﺔ أﺑﺤﺎث ﻛﻠﻴﺔ اﻟﺘﺮﺑﻴﺔ اﻷﺳﺎﺳﻴﺔ‪.٢٣٨ ،(٢٠٠٩) ٤/٨ ،‬‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﻌﻠﻴﻤﻲ اﻟﺤﻨﺒﻠﻲ أﺑﻮ اﻟﻴﻤﻦ ﻣﺠﻴﺮ اﻟﺪﻳﻦ‪ ،‬اﻷﻧﺲ اﻟﺠﻠﻴﻞ ﺑﺘﺎرﻳﺦ اﻟﻘﺪس واﻟﺨﻠﻴﻞ‪،‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺪﻧﺎن ﻳﻮﻧﺲ ﻧﺒﺎﺗﺔ‪) ،‬ﻋﻤﺎن‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ دﻧﺪﻳﺲ‪.٢٧٢ :١ ،(١٩٩٩ ،‬‬


‫ﺟﺎر اﻟﻠﻪ اﻟﺰﻣﺨﺸﺮي‪ ،‬رﺑﻴﻊ اﻷﺑﺮار وﻧﺼﻮص اﻷﺧﻴﺎر‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻷﻋﻠﻤﻲ‪١٤١٢ ،‬ه(‪.١١٨ :٢ ،‬‬ ‫‪١١‬‬
‫‪148 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫ﻣﺎ ﳛﺐ ﻣﻦ اﻟﻌﻔﻮ‪ ،‬ﻓﻌﻔﺎ ﻋﻨﻬﻢ‪ ١٢،‬وﻫﺬا إن دل ﻋﻠﻰ ﺷﻲء دل ﻋﻠﻰ ﻣﻜﺎﻧﺔ رﺟﺎء ﺑﻦ‬
‫ﺣﻴﻮة ﻋﻨﺪ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪.‬‬
‫ﻛﺴﺐ رﺟﺎء ﻣﺎﻧﺘﻪ وﻋﻔﺘﻪ ﺛﻘﺔ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﻓﻌﻴﻨﻪ ﺧﺎز ً ﻟﺒﻴﺖ اﳌﺎل‪ ،‬ووﻻﻩ ﻗﺴﻤﺔ‬
‫اﻟﻐﻨﺎﺋﻢ ﰲ إﺣﺪى ﲪﻼت ﺑﻼد اﻟﺮوم‪ ،‬وأوﻛﻞ إﻟﻴﻪ ﺗﺮﺑﻴﺔ اﺑﻨﻪ ﺳﻠﻴﻤﺎن‪ ،‬ﰒﱠ أرﺳﻠﻪ ﺑﺮﻓﻘﺔ‬
‫أﺧﻴﻪ ﺑﺸﺮ إﱃ اﻟﻌﺮاق‪ ،‬ﻓﻌﻤﻞ رﺟﺎء ﻓﻴﻬﺎ ﻣﺴﺘﺸﺎراً ﻟﺒﺸﺮ‪ ،‬ﰒﱠ ﺧﺮج إﱃ ﻣﺼﺮ ﺑﺮﻓﻘﺔ واﻟﻴﻬﺎ‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﺑﻦ ﻣﺮوان )‪٨٥-٦٥‬ه‪٧٠٤-٦٨٤/‬م(‪١٣.‬‬

‫رﲟﺎ ﻛﺎن ﺳﺒﺐ اﻟﺘﻘﺎرب ﺑﲔ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ورﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻳﻌﻮد إﱃ أن ﻛﻠﻴﻬﻤﺎ ﻛﺎ‬
‫ﻣﻦ اﻟﻔﻘﻬﺎء اﻟﺒﺎرزﻳﻦ ﰲ ذﻟﻚ اﻟﻌﺼﺮ وإﱃ اﻟﺜﻘﺔ اﻟﱵ ﻛﺴﺒﻬﺎ رﺟﺎء ﻋﻨﺪ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪١٤.‬‬

‫ﰲ ﻋﻬﺪ اﳋﻠﻴﻔﺔ اﻟﻮﻟﻴﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ )‪٩٦-٨٦‬ه‪٧١٥-٧٠٥/‬م( زادت ﻣﻜﺎﻧﺔ‬


‫رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وﻋﻼ ﺷﺄﻧﻪ‪ ١٥،‬وراﻓﻖ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﰲ ﺣﺠﻪ ﺳﻨﺔ ‪٩٢‬ه‪١٦.‬‬

‫أﻣﺎ ﰲ ﻋﻬﺪ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ )‪٩٩-٩٦‬ه‪٧١٧-٧١٤/‬م(‪ ،‬ﻓﻘﺪ‬


‫وﺻﻠﺖ ﻣﻜﺎﻧﺔ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ذرو ﺎ‪ ،‬وأﺻﺒﺢ ﻳﺸﲑ ﻋﻠﻰ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﰲ ﻛﻞ ﺷﻲء‪ ١٧،‬وﻛﺎن‬
‫ذا ﺣﻈﻮة ﻋﻨﺪﻩ ﻗﺒﻞ ﺗﻮﻟﻴﻪ اﳋﻼﻓﺔ‪ ،‬ﻓﻘﺪ أﻗﻨﻊ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺟﺎرة ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ اﳌﻬﻠﺐ وإﺧﻮﺗﻪ‬
‫ﺑﻌﺪ ﻫﺮو ﻢ ﻣﻦ ﺳﺠﻦ اﳊﺠﺎج ﺳﻨﺔ ‪٩٠‬ه‪ ،‬ﻓﺄﺟﺎرﻫﻢ وﻛﺘﺐ إﱃ اﻟﻮﻟﻴﺪ ﺑﺬﻟﻚ‪ ١٨،‬وﺑﻌﺪ‬
‫ﺗﻮﻟﻴﻪ اﳋﻼﻓﺔ ﺳﻨﺔ ﺳﺖ وﺗﺴﻌﲔ أﺻﺒﺢ ﻳﻌﲔ اﻟﻮﻻة واﻟﻘﻀﺎة ﲟﺸﻮرﺗﻪ‪ ،‬وﻣﻨﻬﻢ ﳏﻤﺪ‬
‫ﺑﻦ ﻳﺰﻳﺪ اﻟﻘﺮﺷﻲ اﻟﺬي وﻻﻩ إﻓﺮﻳﻘﻴﺔ‪ ،‬وﺻﺮف ﻋﻨﻬﺎ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﻣﻮﺳﻰ‪ ١٩،‬وﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ‬

‫ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﺑﺤﺮ ﺑﻦ ﻣﺤﺒﻮب أﺑﻮ ﻋﺜﻤﺎن ﺑﺎﻟﺠﺎﺣﻆ‪ ،‬اﻟﺒﻴﺎن واﻟﺘﺒﻴﻦ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﻬﻼل‪١٤٢٣ ،‬ه(‪٧٤ :٢ ،‬؛ اﻟﺒﻼذري‪،‬‬ ‫‪١٢‬‬

‫أﻧﺴﺎب اﻷﺷﺮاف‪.٢٢٢ :٧ ،‬‬


‫اﻧﻈﺮ أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٢ ،‬‬ ‫‪١٣‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٢ ،‬‬ ‫‪١٤‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٢ ،‬‬ ‫‪١٥‬‬

‫أﺑﻮ ﻣﺤﻤﺪ اﻟﻄﻴﺐ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ ﺑﺎﻣﺨﺮﻣﺔ اﻟﻬِﺠﺮاﻧﻲ اﻟﺤﻀﺮﻣﻲ اﻟﺸﺎﻓﻌﻲ‪ ،‬ﻗﻼدة اﻟﻨﺤﺮ ﻓﻲ وﻓﻴﺎت أﻋﻴﺎن‬ ‫‪١٦‬‬

‫اﻟﺪﻫﺮ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺑﻮ ﺟﻤﻌﺔ ﻣﻜﺮي‪-‬ﺧﺎﻟﺪ زواري‪) ،‬ﺟﺪة‪ :‬دار اﻟﻤﻨﻬﺎج‪.٥٢٣ :١ ،(٢٠٠٨ ،‬‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺤﻜﻢ ﺑﻦ أﻋﻴﻦ ﺑﻦ ﻟﻴﺚ ﺑﻦ راﻓﻊ أﺑﻮ ﻣﺤﻤﺪ اﻟﻤﺼﺮي‪ ،‬ﺳﻴﺮة ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻋﻠﻰ ﻣﺎ رواﻩ اﻹﻣﺎم ﻣﺎﻟﻚ‬ ‫‪١٧‬‬

‫ﺑﻦ أﻧﺲ وأﺻﺤﺎﺑﻪ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬أﺣﻤﺪ ﻋﺒﻴﺪ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻋﺎﻟﻢ اﻟﻜﺘﺐ‪.١٢٣ ،(١٩٨٤ ،‬‬
‫اﻟﺒﻼذري‪ ،‬أﻧﺴﺎب اﻷﺷﺮاف‪.٢٨٣ :٨ ،‬‬ ‫‪١٨‬‬

‫ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺤﻜﻢ‪ ،‬أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ اﻟﻤﺼﺮي‪ ،‬ﻓﺘﻮح ﻣﺼﺮ واﻟﻤﻐﺮب‪) ،‬ﻣﺼﺮ‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺜﻘﺎﻓﺔ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ‪،‬‬ ‫‪١٩‬‬

‫‪١٤١٥‬ه(‪.٢٤١ ،‬‬
‫‪ • 149‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﻣﻮﻫﺐ اﳍﻤﺬاﱐ ﻋﻠﻰ ﻗﻀﺎء ﻓﻠﺴﻄﲔ‪ ٢٠،‬ﰒﱠ ﻛﻠﻔﻪ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﲟﺮاﻗﺒﺔ ﻋﻤﺎﻟﻪ‬
‫ﻋﻠﻰ اﻷﻣﺼﺎر وﺗﺘﺒﻊ ﺳﲑ ﻢ وﻣﻨﻬﻢ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪ ٢١،‬ووﻻﻩ دﻳﻮان اﳋﺎﰎ‪ ،‬وراﻓﻖ‬
‫ﺳﻠﻴﻤﺎن ﰲ رﺣﻠﺘﻪ إﱃ اﳊﺠﺎز ﺳﻨﺔ ‪٩٧‬ه‪ ،‬وﻛﺎن ﺻﻠﺔ اﻟﻮﺻﻞ ﺑﲔ اﳋﻠﻴﻔﺔ واﻟﻔﻘﺮاء‪،‬‬
‫ﻛﻤﺎ ﺳﺎﻧﺪ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﰲ ﳏﻨﺘﻪ‪ ،‬ووﻗﻒ إﱃ ﺟﺎﻧﺒﻪ ﰲ ﻣﺼﺎﺑﻪ ﺑﻨﻪ أﻳﻮب‪٢٢.‬‬

‫أﻣﺎ أﻛﱪ دور ﻟﻌﺒﻪ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻋﻠﻰ ﻣﺴﺘﻮى اﳊﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﰲ اﻟﻌﻬﺪ اﻷﻣﻮي‪،‬‬
‫ﻓﻜﺎن ﻣﺸﻮرﺗﻪ ﻋﻠﻰ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﺘﻮﻟﻴﺔ اﳋﻼﻓﺔ ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻩ ﻻﺑﻦ ﻋﻤﻪ‬
‫ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪ ،‬وﻋﻨﺪﻣﺎ أﺧﱪﻩ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﲞﺸﻴﺘﻪ ﻣﻦ أوﻻد ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪ ،‬أﺷﺎر ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﺑﺘﻮﻟﻴﺔ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ اﳋﻼﻓﺔ ﺑﻌﺪ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻹرﺿﺎﺋﻬﻢ‪ ،‬ﻓﺄﺧﺬ ﺳﻠﻴﻤﺎن‬
‫ﺑﺮأﻳﻪ‪٢٣.‬‬

‫ﻋﻨﺪﻣﺎ ﻣﺎت اﳋﻠﻴﻔﺔ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ أﺧﻔﻰ رﺟﺎء ﺧﱪ ﻣﻮﺗﻪ ﺣﱴ ﲨﻊ أﻫﻞ‬
‫أﻣﲑ اﳌﺆﻣﻨﲔ ﰲ ﻣﺴﺠﺪ داﺑﻖ‪ ،‬وﻃﻠﺐ ﻣﻨﻬﻢ أن ﻳﺒﺎﻳﻌﻮا ﳌﻦ أﻣﺮ ﺑﻪ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﰲ ﻛﺘﺎﺑﻪ‪،‬‬
‫ﻓﻠﻤﺎ ﻳﻌﻮا أﺧﱪﻫﻢ ﲟﻮﺗﻪ‪ ،‬وﻗﺮأ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﻛﺘﺎﺑﻪ‪ ،‬وﻋﻨﺪﻣﺎ ذﻛﺮ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ دى‬
‫ﻓﺒﺎﻳﻊ‪ ،‬ﻓﻘﺎم و ﻳﻊ‬
‫ﻋﻨﻘﻚ‪ ،‬ﻗﻢ ْ‬
‫أﺿﺮب وﷲ َ‬ ‫ُ‬ ‫ﻫﺸﺎم‪ :‬ﻻ ﻧﺒﺎﻳﻌﻪ أﺑﺪاً‪ ،‬ﻓﻘﺎل ﻟﻪ رﺟﺎء‪:‬‬
‫ٌ‬
‫ﻋﻤﺮ‪ ٢٤،‬وﺻﺎرت اﳋﻼﻓﺔ ﻟﻌﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪.‬‬
‫أﻣﺎ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻓﻘﺪ ﲨﻌﺘﻪ ﺑﺮﺟﺎء ﻗﺒﻞ اﳋﻼﻓﺔ ﺻﺤﺒﺔ وﺻﺪاﻗﺔ‪ ،‬وﺻﺎر‬
‫ﻼ وﲰﲑاً‪ ،‬ووﻻﻩ دﻳﻮان اﻟﺮﺳﺎﺋﻞ‪،‬‬
‫رﺟﺎء ﻣﻦ ﺧﺎﺻﺘﻪ ﺑﻌﺪ اﺳﺘﺨﻼﻓﻪ‪ ،‬واﲣﺬﻩ ﻋﻤﺮ ﺧﻠﻴ ً‬
‫وأوﺻﺎﻩ ﺑﺘﻮﱄ ﻏﺴﻠﻪ وﺗﻜﻔﻴﻨﻪ ودﻓﻨﻪ‪٢٥.‬‬
‫ﻛﺎن رﺟﺎء ﲟﺜﺎﺑﺔ اﻟﻮزﻳﺮ ﻟﻌﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ وﻟﺴﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻪ‪٢٦،‬‬

‫ﻟﻜﻦ ﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﱂ ﺗﺒﻖ ﻛﻤﺎ ﻫﻲ ﻋﻨﺪ ﻣﻦ ﺟﺎء ﺑﻌﺪﻫﻢ ﻣﻦ اﳋﻠﻔﺎء‪ ،‬وﳒﺪﻩ ﻳﻌﺘﺬر ﻣﻦ ﻳﺰﻳﺪ‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٣ ،‬‬ ‫‪٢٠‬‬

‫اﻟﻤﺼﺮي‪ ،‬ﺳﻴﺮة ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪.١٢٣ ،‬‬ ‫‪٢١‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٣ ،‬‬ ‫‪٢٢‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٣ ،‬‬ ‫‪٢٣‬‬

‫أﺑﻮ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬اﻟﻄﺒﻘﺎت اﻟﻜﺒﺮى‪ ،‬ﺗﺢ‪ ،‬ﻣﺤﻤﺪ ﻋﺒﺪ اﻟﻘﺎدر ﻋﻄﺎ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪:٥ ،(١٩٩٠ ،‬‬ ‫‪٢٤‬‬

‫‪.٢٦٠‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٤ ،‬‬ ‫‪٢٥‬‬

‫ﺷﻤﺲ اﻟﺪﻳﻦ أﺑﻲ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺜﻤﺎن ﺑﻦ ﻗﻴﻤﺎز اﻟﺬﻫﺒﻲ‪ ،‬ﺗﺬﻫﻴﺐ ﺗﻬﺬﻳﺐ اﻟﻜﻤﺎل ﻓﻲ أﺳﻤﺎء اﻟﺮﺟﺎل‪ ،‬ﺗﺢ‪.‬‬ ‫‪٢٦‬‬

‫ﻏﻨﻴﻢ ﻋﺒﺎس ﻏﻨﻴﻢ‪-‬ﻣﺠﺪي اﻟﺴﻴﺪ أﻣﻴﻦ‪) ،‬اﻟﻘﺎﻫﺮة‪ :‬اﻟﻔﺎروق اﻟﺤﺪﻳﺜﺔ‪.٢٣٦ :٣ ،(٢٠٠٤ ،‬‬
‫‪150 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﻋﻨﺪﻣﺎ ﻃﻠﺐ إﻟﻴﻪ أن ﻳﺼﺤﺒﻪ إﱃ ﺑﻴﺖ اﳌﻘﺪس‪ ٢٧،‬رﻏﻢ ذﻟﻚ ﻛﺎن ﻳﺰﻳﺪ‬
‫ﻳﺴﺘﺸﲑﻩ ﰲ ﺑﻌﺾ اﻷﻣﻮر‪ ،‬ﻓﻘﺪ اﺳﺘﺸﺎرﻩ ﰲ أﺳﺮى آل اﳌﻬﻠﺐ ﺑﻌﺪ ﻣﻮﻗﻌﺔ اﻟﻌﻘﺮ ﺳﻨﺔ‬
‫‪١٠٢‬ه‪ ،‬ﻓﺄﺷﺎر ﻋﻠﻴﻪ رﺟﺎء ﻟﻌﻔﻮ ﻋﻨﻬﻢ‪ ٢٨،‬وﻛﺎن ﻳﺰﻳﺪ ﳚﺮي ﻋﻠﻴﻪ ﺛﻼﺛﲔ دﻳﻨﺎراً ﰲ‬
‫اﻟﺸﻬﺮ‪ ،‬وﳌﺎ ﺗﻮﱃ ﻫﺸﺎم ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ اﳋﻼﻓﺔ ﻗﻄﻌﻬﺎ ﻋﻨﻪ‪ ،‬ﰒ ﻋﺎد وأﺟﺮاﻫﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﻌﺪ‬
‫رؤﻳﺘﻪ ﻟﻮاﻟﺪﻩ ﻳﻌﺎﺗﺒﻪ ﰲ اﳌﻨﺎم‪ ٢٩،‬ﻣﻊ ذﻟﻚ ﻛﺎن ﻫﺸﺎم ﻳﺜﲏ ﻋﻠﻰ رﺟﺎء وﻻ ﻳﻘﺒﻞ ﻓﻴﻪ‬
‫وﺷﺎﻳﺔ ﻣﻦ أﺣﺪ‪٣٠.‬‬

‫ﻇﻞ رﺟﺎء وﻓﻴﺎً ﻟﻸﻣﻮﻳﲔ ﺣﱴ ﳑﺎﺗﻪ‪ ،‬ورﺑﻂ اﻟﺼﻼح ﺑﻄﺎﻋﺔ اﳋﻠﻔﺎء‪ ،‬وﻋﺪ اﻟﻄﻌﻦ‬
‫ﻋﻠﻰ اﻷﺋﻤﺔ ﻣﻦ اﻟﻜﺒﺎﺋﺮ وأول اﻟﻨﻔﺎق‪ ،‬ﻛﻤﺎ أﻳﺪ ﺳﻴﺎﺳﺔ اﻷﻣﻮﻳﲔ ﺿﺪ اﻟﻘﺪرﻳﺔ اﻟﱵ‬
‫ﺧﺎﻟﻔﺖ ﻣﺬﻫﺐ اﳉﱪ اﻟﺬي دﻋﺎ إﻟﻴﻪ اﻷﻣﻮﻳﻮن‪ ،‬ودﻋﺖ إﱃ ﺗﻄﺒﻴﻖ ﻣﺒﺪأ اﻟﺸﻮرى ﰲ‬
‫اﺧﺘﻴﺎر اﳋﻠﻴﻔﺔ‪ ،‬وﻋﺪت اﻹﻧﺴﺎن ﻣﺴﺆوﻻً ﻋﻦ أﻓﻌﺎﻟﻪ‪ ،‬وﻋﻠﻴﻪ ﻓﺎﻷﻣﻮﻳﻮن ﻣﺴﺆوﻟﻮن ﻋﻤﺎ‬
‫ﻳﻘﻊ ﻣﻨﻬﻢ ﲝﻖ اﻟﺮﻋﻴﺔ ﻣﻦ ﻇﻠﻢ‪ ،‬وﻋﻨﺪﻣﺎ ﻗﺘﻞ ﻫﺸﺎم اﺛﻨﲔ ﻣﻦ اﻟﻘﺪرﻳﺔ‪ ،‬ﻛﺘﺐ إﻟﻴﻪ رﺟﺎء‬
‫ﻳﺴﺎﻧﺪﻩ وﻳﺪﻋﻤﻪ‪ ،‬ﻛﻤﺎ أﻧﻪ اﻧﺘﻘﺪ اﳊﺴﻦ اﻟﺒﺼﺮي؛ ﻷﻧﻪ ﺑﻠﻐﻪ أﻧﻪ ﻳﻘﻮل ﻟﻘﺪر‪ ،‬وﻧﺼﺢ‬
‫ﻣﻜﺤﻮﻻً ﻻﺑﺘﻌﺎد ﻋﻦ اﻟﻘﻮل ﻟﻘﺪر‪ ،‬وﻗﺎﻃﻌﻪ ﻋﻨﺪﻣﺎ ﱂ ﻳﺴﺘﻤﻊ إﱃ ﻧﺼﺤﻪ‪٣١.‬‬

‫ﻻ ﺷﻚ إن ﻣﻮﻗﻒ رﺟﺎء ﻣﻦ اﻟﻘﺪرﻳﺔ أدى إﱃ إﺿﻌﺎﻓﻬﺎ ﺑﺴﺒﺐ اﺣﱰام اﻟﻨﺎس ﻟﻪ‬


‫وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﻋﻨﺪﻫﻢ‪ ،‬واﻗﺘﺪى ﺑﻪ ﺗﻼﻣﻴﺬﻩ ﺣﱴ ﺧﺎرج اﻟﺸﺎم‪ ،‬ﻳﻀﺎف إﱃ ذﻟﻚ أن رﺟﺎء‬
‫وﻗﻒ ﻣﻮﻗﻔﺎً ﺣﺎداً ﻣﻦ اﻟﺬﻳﻦ ﳜﺮﺟﻮن ﻋﻠﻰ اﳋﻼﻓﺔ ﻟﺴﻴﻒ‪ ،‬وﻛﺎن ﻳﻠﻌﻦ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ اﳌﻬﻠﺐ‬
‫اﻟﺬي ﺧﻠﻊ ﺑﻴﻌﺔ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺳﻨﺔ ‪١٠٢‬ه‪٣٢.‬‬

‫ﻛﺎن رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة رﻏﻢ وﻻﺋﻪ ﳋﻠﻔﺎء ﺑﲏ أﻣﻴﺔ إﻻ أﻧﻪ ﻛﺎن ﻳﺴﻤﺢ ﻟﺘﻼﻣﻴﺬﻩ ﻧﺘﻘﺎد‬
‫ﺳﻴﺎﺳﺔ اﳋﻠﻔﺎء ﻋﻠﻰ ﳓﻮ ﻻ ﻳﺆدي إﱃ اﻟﻄﻌﻦ ﻢ أو اﳋﺮوج ﻋﻠﻴﻬﻢ‪٣٣.‬‬

‫ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ إﺳﻤﺎﻋﻴﻞ ﺑﻦ إﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺑﻦ اﻟﻤﻐﻴﺮة اﻟﺒﺨﺎري‪ ،‬اﻟﺘﺎرﻳﺦ اﻷوﺳﻂ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﻮد إﺑﺮاﻫﻴﻢ زاﻳﺪ‪) ،‬ﺣﻠﺐ‪ :‬دار اﻟﺘﺮاث‪،‬‬ ‫‪٢٧‬‬

‫‪.٢٥٦ :١ ،(١٩٧٧‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٤ ،‬‬ ‫‪٢٨‬‬

‫أﺑﻮ ﻳﻮﺳﻒ ﻳﻌﻘﻮب ﺑﻦ ﺳﻔﻴﺎن اﻟﻔﺴﻮي‪ ،‬اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ واﻟﺘﺎرﻳﺦ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬أﻛﺮم ﺿﻴﺎء اﻟﻌﻤﺮي‪) ،‬ﺑﻐﺪاد‪ :‬ﻣﻄﺒﻌﺔ اﻹرﺷﺎد‪:٢ ،(١٩٧٤ ،‬‬ ‫‪٢٩‬‬

‫‪.٣٧٠‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٤ ،‬‬ ‫‪٣٠‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٤ ،‬‬ ‫‪٣١‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٤ ،‬‬ ‫‪٣٢‬‬

‫ﻳﻮﺳﻒ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻳﻮﺳﻒ ﺟﻤﺎل اﻟﺪﻳﻦ اﺑﻦ اﻟﺰﻛﻲ أﺑﻲ ﻣﺤﻤﺪ اﻟﻘﻀﺎﻋﻲ اﻟﻜﻠﺒﻲ اﻟﻤﺰي‪ ،‬ﺗﻬﺬﻳﺐ اﻟﻜﻤﺎل ﻓﻲ أﺳﻤﺎء‬ ‫‪٣٣‬‬
‫‪ • 151‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫ﻛﻞ ﻣﺎ ذﻛﺮ ﻳﻈﻬﺮ ﻟﻨﺎ دور رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة اﻟﺴﻴﺎﺳﻲ‪ ،‬وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﻋﻨﺪ ﺧﻠﻔﺎء ﺑﲏ‬
‫أﻣﻴﺔ ﻣﻦ ﻋﻬﺪ ﻣﻌﺎوﻳﺔ إﱃ ﻋﻬﺪ ﻫﺸﺎم ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪.‬‬

‫‪ .٣‬دورﻩ ﻓﻲ اﻟﺤﻴﺎة اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‬


‫درس رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﰲ ﺻﻐﺮﻩ اﻟﻘﺮآن ﻋﻠﻰ أﺑﻴﻪ‪ ٣٤،‬ﰒﱠ ﺗﺘﻠﻤﺬ ﻋﻠﻰ ﻳﺪ ﳎﻤﻮﻋﺔ ﻣﻦ‬
‫اﻟﻌﻠﻤﺎء واﻟﺼﺤﺎﺑﺔ‪ ،‬وﻫﻢ‪ :‬ﻣﻌﺎذ ﺑﻦ ﺟﺒﻞ‪ ،‬وأﺑﻮاﻟﺪرداء‪ ،‬وﻋﺒﺎدة ﺑﻦ اﻟﺼﺎﻣﺖ‪ ،‬وﻋﺒﺪ ﷲ‬
‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ اﻟﻌﺎص‪ ،‬وﻣﻌﺎوﻳﺔ‪ ،‬وأﺑﻮ ﺳﻌﻴﺪ اﳋﺪري‪ ،‬وﺟﺎﺑﺮ‪ ،‬وأﺑﻮ أﻣﺎﻣﺔ‪ ،‬وﳏﻤﻮد ﺑﻦ‬
‫اﻟﺮﺑﻴﻊ‪ ،‬وﺻﺪى ﺑﻦ ﻋﺠﻼن‪ ،‬وﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺮوان‪ ،‬واﻟﻨﻮاس ﺑﻦ ﲰﻌﺎن‪ ،‬وﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ‬
‫ﺑﻦ ﻏﻨﻢ‪ ،‬واﳌﺴﻮر ﺑﻦ ﻓﺤﺰﻣﺔ‪ ،‬وأم اﻟﺪرداء اﻟﺼﻐﺮى‪ ،‬وﺧﺎﻟﺪ ﺑﻦ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦ ﻣﻌﺎوﻳﺔ‪٣٥.‬‬

‫ﻧﻈﺮاً ﻟﻠﻤﻜﺎﻧﺔ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ اﻟﱵ ﲤﺘﻊ ﺎ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﺑﲔ ﻋﻠﻤﺎء ﻋﺼﺮﻩ‪ ،‬ﻓﻘﺪ ﺗﺘﻠﻤﺬ‬
‫ﻋﻠﻰ ﻳﺪﻩ ﻛﺜﲑ ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻤﺎء‪ ،‬وﻫﻢ‪ :‬ﻣﻜﺤﻮل‪ ،‬واﻟﺰﻫﺮي‪ ،‬وﻗﺘﺎدة‪ ،‬وﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻋﻤﲑ‪،‬‬
‫واﺑﻦ ﻋﻮن‪ ،‬وﲪﻴﺪ اﻟﻄﻮﻳﻞ‪ ،‬وأﺷﻌﺚ ﺑﻦ اﻟﺸﻌﺜﺎء‪ ،‬وﳏﻤﺪ ﺑﻦ اﻟﺰﺑﲑ‪ ،‬وﻣﻄﺮ اﻟﻮراق‪،‬‬
‫واﻟﻮﻟﻴﺪ ﺑﻦ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ أﰊ اﻟﺴﺎﺋﺐ‪ ،‬وﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ أﰊ زﻛﺮ ‪ ،‬واﺑﻦ ﻋﺎﺻﻢ‪٣٦.‬‬

‫ﻟﺘﺘﺒﻊ دور رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﰲ اﳊﻴﺎة اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ آﻧﺬاك ﻻ ﺑﺪ ﻟﻨﺎ ﻣﻦ اﻟﻮﻗﻮف ﻋﻠﻰ روا ﺗﻪ‬
‫ﻟﻠﺤﺪﻳﺚ وﻣﻨﻬﺠﻪ ﻓﻴﻪ وآراﺋﻪ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‪ ،‬ووﺻﺎ ﻩ‪.‬‬

‫‪ .١٫٣‬رواﻳﺎﺗﻪ وﻣﻨﻬﺠﻪ ﻓﻲ رواﻳﺔ اﻟﺤﺪﻳﺚ‬


‫ﻋ ّﺪ ﻋﻠﻤﺎء اﳊﺪﻳﺚ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻣﻦ اﻟﺮواة اﻟﺜﻘﺎت‪ ،‬وروى ﻋﻨﻪ اﻹﻣﺎم ﻣﺴﻠﻢ‬
‫وأﺻﺤﺎب اﻟﺴﻨﻦ اﻷرﺑﻌﺔ‪ ،‬وﺗﺮﺟﻢ ﻟﻪ اﻟﺬﻫﱯ ﰲ اﻟﻜﺎﺷﻒ؛ ﻷﻧﻪ ﻣﻦ رواة اﳊﺪﻳﺚ ﰲ‬
‫ﻛﺘﺐ اﻟﺼﺤﺎح اﻟﺴﺘﺔ‪ ٣٧،‬ﻣﻦ اﻷﺣﺎدﻳﺚ اﻟﱵ رواﻫﺎ‪:‬‬

‫اﻟﺮﺟﺎل‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺑﺸﺎر ﻣﻌﺮوف‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.١٥٩ :٩ ،(١٩٨٠ ،‬‬


‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٧ ،‬‬ ‫‪٣٤‬‬

‫ﻏﺰوة ﺷﻬﺎب أﺣﻤﺪ‪” ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﻓﻲ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي“‪ ،‬ﺳﺮ ﻣﻦ رأى ‪.١٠٨ ،(٢٠٠٨) ١١/٤‬‬ ‫‪٣٥‬‬

‫ﻏﺰوة أﺣﻤﺪ‪” ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﻓﻲ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي“‪.١٠٨ ،‬‬ ‫‪٣٦‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٨ ،‬‬ ‫‪٣٧‬‬


‫‪152 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫‪ .١‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ ﻣﻌﺎوﻳﺔ ﺑﻦ أﰊ ﺳﻔﻴﺎن‪ :‬أن اﻟﻨﱯ ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‬
‫ﻗﺎل‪” :‬ﻣﻦ ﻳﺮد ﷲ ﺑﻪ ﺧﲑا ﻳﻔﻘﻬﻪ ﰲ اﻟﺪﻳﻦ“‪٣٨.‬‬

‫‪ .٢‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ أﰊ اﻟﺪرداء‪ ،‬ﻗﺎل‪ :‬ﻗﺎل رﺳﻮل ﷲ ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ‬
‫وﺳﻠﻢ‪” :‬ذﻫﺎب اﻟﻌﻠﻢ ذﻫﺎب ﲪﻠﺘﻪ“‪٣٩.‬‬

‫‪ .٣‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬واﻟﻌﺮس ﺑﻦ ﻋﻤﲑة‪ ،‬أ ﻤﺎ ﺣﺪ ﻩ ﻋﻦ أﺑﻴﻪ ﻋﺪي ﺑﻦ ﻋﻤﲑة‪،‬‬


‫ﻗﺎل‪ :‬ﻛﺎن ﺑﲔ اﻣﺮئ اﻟﻘﻴﺲ‪ ،‬ورﺟﻞ ﻣﻦ ﺣﻀﺮﻣﻮت ﺧﺼﻮﻣﺔ‪ ،‬ﻓﺎرﺗﻔﻌﺎ إﱃ رﺳﻮل ﷲ‬
‫ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‪ ،‬ﻓﻘﺎل ﻟﻠﺤﻀﺮﻣﻲ‪” :‬ﺑﻴﻨﺘﻚ وإﻻ ﻓﻴﻤﻴﻨﻪ“‪ ،‬ﻗﺎل‪ :‬رﺳﻮل ﷲ‬
‫إن ﺣﻠﻒ ذﻫﺐ رﺿﻲ‪ ،‬ﻓﻘﺎل رﺳﻮل ﷲ ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‪” :‬ﻣﻦ ﺣﻠﻒ ﻋﻠﻰ‬
‫ﳝﲔ ﻛﺎذﺑﺔ ﻟﻴﻘﺘﻄﻊ ﺎ ﺣﻖ أﺧﻴﻪ ﻟﻘﻲ ﷲ‪ ،‬وﻫﻮ ﻋﻠﻴﻪ ﻏﻀﺒﺎن“‪ ،‬ﻗﺎل اﻣﺮؤ اﻟﻘﻴﺲ‪:‬‬
‫رﺳﻮل ﷲ ﻓﻤﺎ ﳌﻦ ﺗﺮﻛﻬﺎ وﻫﻮ ﻳﻌﻠﻢ أ ﺎ ﺣﻖ‪ ،‬ﻗﺎل‪» :‬اﳉﻨﺔ«‪ ،‬ﻗﺎل‪ :‬ﻓﺈﱐ أﺷﻬﺪك أﱐ‬
‫ﻗﺪ ﺗﺮﻛﺘﻬﺎ“‪٤٠.‬‬

‫‪ .٤‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ أﰊ اﻟﺪرداء ﻗﺎل‪ ” :‬ﺛﻼث ﻣﻦ ﻛﻦ ﻓﻴﻪ ﱂ ﻳﺴﻜﻦ‬


‫اﻟﺪرﺟﺎت اﻟﻌﻠﻰ‪ :‬ﻣﻦ ﺗﻜﻬﻦ‪ ،‬أو اﺳﺘﻘﺴﻢ‪ ،‬أو ردﻩ ﻣﻦ ﺳﻔﺮﻩ ﻃﲑﻩ“‪٤١.‬‬

‫‪ .٥‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ أﰊ اﻟﺪرداء‪ ،‬ﻗﺎل‪” :‬اﻟﻌﻠﻢ ﻟﺘﻌﻠﻢ‪ ،‬واﳊﻠﻢ ﻟﺘﺤﻠﻢ‪،‬‬
‫وﻣﻦ ﻳﺘﺤﺮ اﳋﲑ ﻳﻌﻄﻪ وﻣﻦ ﻳﺘﻮق اﻟﺸﺮ ﻳﻮﻗﻪ“‪٤٢.‬‬

‫‪ .٦‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮﻳﺔ ﻗﺎل ﻛﻨﺎ ذات ﻳﻮم أ وأﰊ ﲨﻴﻌﺎ ﻓﻘﺎل ﻣﻌﺎذ ﺑﻦ ﺟﺒﻞ ﻣﻦ‬
‫ﻫﺬا ﺣﻴﻮة ﻗﺎل ﻫﺬا اﺑﲏ رﺟﺎء ﻗﺎل ﻣﻌﺎذ ﻓﻬﻞ ﻋﻠﻤﺘﻪ اﻟﻘﺮآن ﻗﺎل ﻻ ﻗﺎل ﻓﻌﻠﻤﻪ اﻟﻘﺮآن‬
‫ﻓﺈﱐ ﲰﻌﺖ رﺳﻮل ﷲ )ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ( ﻳﻘﻮل )ﻣﺎ ﻣﻦ رﺟﻞ ﻋﻠﻢ وﻟﺪﻩ اﻟﻘﺮآن إﻻ‬

‫أﺑﻮ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬اﻟﻄﺒﻘﺎت اﻟﻜﺒﺮى‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ اﻟﺴﻠﻮﻣﻲ‪) ،‬اﻟﻄﺎﺋﻒ‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺼﺪﻳﻖ‪١٤١٦ ،‬ه(‪،‬‬ ‫‪٣٨‬‬

‫اﻟﺠﺰء اﻟﻤﺘﻤﻢ ﻟﻠﻄﺒﻘﺎت‪.١١١ :‬‬


‫أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ إﺳﺤﺎق ﺑﻦ ﻣﻮﺳﻰ ﺑﻦ ﻣﻬﺮان اﻷﺻﺒﻬﺎﻧﻲ‪ ،‬ﺗﺎرﻳﺦ أﺻﺒﻬﺎن‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺳﻴﺪ ﻛﺴﺮوي ﺣﺴﻦ‪،‬‬ ‫‪٣٩‬‬

‫)ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪.١٨٢ :٢ ،(١٩٩٠ ،‬‬


‫أﺑﻮ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺷﻌﻴﺐ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ اﻟﺨﺮاﺳﺎﻧﻲ اﻟﻨﺴﺎﺋﻲ‪ ،‬اﻟﺴﻨﻦ اﻟﻜﺒﺮى‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺣﺴﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻤﻨﻌﻢ ﺷﻠﺒﻲ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪:‬‬ ‫‪٤٠‬‬

‫ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.٤٢٨ :٥ ،(٢٠٠١ ،‬‬


‫ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺟﻌﻔﺮ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺳﻬﻞ ﺑﻦ ﺷﺎﻛﺮ اﻟﺨﺮاﺋﻄﻲ اﻟﺴﺎﻣﺮي‪ ،‬ﻣﺴﺎوئ اﻷﺧﻼق وﻣﺬﻣﻮﻣﻬﺎ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺼﻄﻔﻰ ﺑﻦ أﺑﻮ‬ ‫‪٤١‬‬

‫اﻟﻨﺼﺮ اﻟﺸﻠﺒﻲ‪) ،‬ﺟﺪة‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺴﻮادي‪.٣٤٩ ،(١٩٩٣ ،‬‬


‫أﺑﻮ ﺧﻴﺜﻤﺔ زﻫﻴﺮ ﺑﻦ ﺣﺮب اﻟﻨﺴﺎﺋﻲ‪ ،‬اﻟﻌﻠﻢ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﺪ ﻧﺎﺻﺮ اﻟﺪﻳﻦ اﻷﻟﺒﺎﻧﻲ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬اﻟﻤﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪،(١٩٨٣ ،‬‬ ‫‪٤٢‬‬

‫‪.٢٨‬‬
‫‪ • 153‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫ﺗﻮج أﺑﻮاﻩ ﻳﻮم اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﺑﺘﺎج اﳌﻠﻚ وﻛﺴﻲ ﺣﻠﺘﲔ ﱂ ﻳﺮ اﻟﻨﺎس ﻣﺜﻠﻬﻤﺎ( ﰒ ﺿﺮب ﺑﻴﺪﻩ ﻋﻠﻰ‬
‫ﻛﺘﻔﻲ وﻗﺎل ﺑﲏ إن اﺳﺘﻄﻌﺖ أن ﺗﻜﺴﻲ أﺑﻮﻳﻚ ﺣﻠﺘﲔ ﻳﻮم اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﻓﺎﻓﻌﻞ“‪٤٣.‬‬

‫‪ .٧‬ﻋﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺠﻼن‪ ،‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬وﲰﻲ‪ ،‬ﻣﻮﱃ أﰊ ﺑﻜﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ‬
‫اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ اﳊﺎرث ﺑﻦ ﻫﺸﺎم‪ ،‬ﻋﻦ أﰊ ﺻﺎﱀ ذﻛﻮان اﻟﺴﻤﺎن‪ ،‬ﻋﻦ أﰊ ﻫﺮﻳﺮة ﻗﺎل‪ :‬أﺗﻰ‬
‫ﻓﻘﺮاء اﳌﺴﻠﻤﲔ رﺳﻮل ﷲ ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وآﻟﻪ وﺳﻠﻢ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻟﻮا‪ :‬رﺳﻮل ﷲ‪ ،‬ذﻫﺐ ذوو‬
‫اﻷﻣﻮال ﻟﺪرﺟﺎت؛ ﻳﺼﻠﻮن ﻛﻤﺎ ﻧﺼﻠﻲ‪ ،‬وﻳﺼﻮﻣﻮن ﻛﻤﺎ ﻧﺼﻮم‪ ،‬وﳛﺠﻮن ﻛﻤﺎ ﳓﺞ‪،‬‬
‫وﳍﻢ ﻓﻀﻮل أﻣﻮال ﻳﺘﺼﺪﻗﻮن ﻣﻨﻬﺎ‪ ،‬وﻟﻴﺲ ﻟﻨﺎ ﻣﺎ ﻧﺘﺼﺪق‪ ،‬ﻓﻘﺎل‪» :‬أﻻ أدﻟﻜﻢ ﻋﻠﻰ أﻣﺮ‬
‫إذا ﻓﻌﻠﺘﻤﻮﻩ أدرﻛﺘﻢ ﻣﻦ ﺳﺒﻘﻜﻢ‪ ،‬وﱂ ﻳﻠﺤﻘﻜﻢ ﻣﻦ ﺧﻠﻔﻜﻢ إﻻ ﻣﻦ ﻋﻤﻞ ﲟﺜﻞ ﻣﺎ ﻋﻤﻠﺘﻢ‬
‫ﺑﻪ؟ ﺗﺴﺒﺤﻮن ﷲ دﺑﺮ ﻛﻞ ﺻﻼة ﺛﻼ وﺛﻼﺛﲔ‪ ،‬وﲢﻤﺪوﻧﻪ ﺛﻼ وﺛﻼﺛﲔ‪ ،‬وﺗﻜﱪوﻧﻪ‬
‫أرﺑﻌﺎ وﺛﻼﺛﲔ«‪ ،‬ﻓﺒﻠﻎ ذﻟﻚ اﻷﻏﻨﻴﺎء‪ ،‬ﻓﻘﺎﻟﻮا ﻣﺜﻞ ﻣﺎ ﻗﺎﻟﻮا‪ ،‬ﻓﺄﺗﻮا اﻟﻨﱯ ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ‬
‫وآﻟﻪ وﺳﻠﻢ‪ ،‬ﻓﺄﺧﱪوﻩ‪ ،‬ﻓﻘﺎل‪” :‬ذﻟﻚ ﻓﻀﻞ ﷲ ﻳﺆﺗﻴﻪ ﻣﻦ ﻳﺸﺎء“‪٤٤.‬‬

‫‪ .٨‬ﻋﻦ ﻣﻄﺮ‪ ،‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ ﻋﻤﺮان ﺑﻦ ﺣﺼﲔ‪ ،‬ﻗﺎل‪ » :‬ﻰ رﺳﻮل ﷲ‬
‫ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ ﻋﻦ اﳉﻠﺐ واﳉﻨﺐ‪ ،‬و ﻰ ﻋﻦ اﻟﻨﺠﺶ واﻟﻠﻤﺲ ﰲ اﻟﺒﻴﻊ‪ ،‬و ﻰ‬
‫أن ﻳﺒﺘﺎع اﻟﺮﺟﻞ ﻋﻠﻰ ﺑﻴﻊ أﺧﻴﻪ‪ ،‬أو ﳜﻄﺐ ﻋﻠﻰ ﺧﻄﺒﺔ أﺧﻴﻪ“‪٤٥.‬‬

‫‪ .٩‬ﻋﻦ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬ﻋﻦ اﻟﻨﻮاس ﺑﻦ ﲰﻌﺎن اﻟﻜﻼﰊ‪ ،‬ﻗﺎل‪ :‬ﻗﺎل رﺳﻮل ﷲ‬
‫ﺻﻠﻰ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ‪ ” :‬إذا أراد ﷲ أن ﻳﻮﺣﻲ ﻣﺮ ﺗﻜﻠﻢ ﻟﻮﺣﻲ‪ ،‬ﻓﺈذا ﺗﻜﻠﻢ أﺧﺬت‬
‫اﻟﺴﻤﺎوات ﻣﻨﻪ رﺟﻔﺔ ﻣﻦ ﺧﻮف ﷲ ﻋﺰ وﺟﻞ‪ ،‬ﻓﺈذا ﲰﻊ ذﻟﻚ أﻫﻞ اﻟﺴﻤﺎوات‪ ،‬ﺻﻌﻘﻮا‬
‫وﺧﺮوا ﺳﺠﺪا‪ ،‬ﻓﻴﻜﻮن أول ﻣﻦ ﻳﺮﻓﻊ رأﺳﻪ ﺟﱪﻳﻞ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﺴﻼم‪ ،‬ﻓﻴﻜﻠﻢ ﷲ ﻣﻦ وﺣﻴﻪ‬
‫ﲟﺎ أراد‪ ،‬ﻓﻴﻨﺘﻬﻲ ﺑﻪ ﺟﱪﻳﻞ ﻋﻠﻰ اﳌﻼﺋﻜﺔ‪ ،‬ﻛﻠﻤﺎ ﻣﺮ ﺑﺴﻤﺎء ﻗﺎل أﻫﻠﻬﺎ‪ :‬ﻣﺎذا ﻗﺎل رﺑﻨﺎ‬

‫ﻋﻠﻲ ﺑﻦ اﻟﺤﺴﻦ ﺑﻦ ﻫﺒﺔ اﻟﻠﻪ اﻟﻤﻌﺮوف ﺑﺎﺑﻦ ﻋﺴﺎﻛﺮ‪ ،‬ﺗﺎرﻳﺦ دﻣﺸﻖ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﻏﺮاﻣﺔ اﻟﻌﻤﺮوي‪) ،‬دﻣﺸﻖ‪ :‬دار اﻟﻔﻜﺮ‪،‬‬ ‫‪٤٣‬‬

‫‪.٩٩ :١٨ ،(١٩٩٥‬‬


‫ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ أﻳﻮب ﺑﻦ ﻣﻄﻴﺮ اﻟﻠﺨﻤﻲ اﻟﺸﺎﻣﻲ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ اﻟﻄﺒﺮاﻧﻲ‪ ،‬اﻟﺮوض اﻟﺪاﻧﻲ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﺪ ﺷﻜﻮر ﻣﺤﻤﻮد‬ ‫‪٤٤‬‬

‫اﻟﺤﺎج أﻣﺮﻳﺮ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬اﻟﻤﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪.٧٢ :٢ ،(١٩٨٥ ،‬‬


‫أﺑﻮ ﺳﻌﻴﺪ إﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺑﻦ ﻃﻬﻤﺎن ﺑﻦ ﺷﻌﺒﺔ اﻟﺨﺮاﺳﺎﻧﻲ اﻟﻬﺮوي‪ ،‬ﻣﺸﻴﺨﺔ اﺑﻦ ﻃﻬﻤﺎن‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﺪ ﻃﺎﻫﺮ ﻣﺎﻟﻚ‪) ،‬دﻣﺸﻖ‪ :‬ﻣﺠﻤﻊ‬ ‫‪٤٥‬‬

‫اﻟﻠﻐﺔ اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ‪.٨١ ،(١٩٨٣ ،‬‬


‫‪154 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫ﺟﱪﻳﻞ؟ ﻓﻴﻘﻮل ﺟﱪﻳﻞ‪ :‬ﻗﺎل اﳊﻖ‪ ،‬وﻫﻮ اﻟﻌﻠﻲ اﻟﻜﺒﲑ‪ .‬ﻗﺎل‪ :‬ﻓﻴﻘﻮﻟﻮن ﻛﻠﻬﻢ ﻣﺜﻞ ﻣﺎ ﻗﺎل‬
‫ﺟﱪﻳﻞ‪ ،‬ﺣﱴ ﻳﻨﺘﻬﻲ ﻢ ﺟﱪﻳﻞ ﺣﻴﺚ أﻣﺮﻩ ﷲ ﻣﻦ اﻟﺴﻤﺎء واﻷرض“‪٤٦.‬‬

‫أﻣﺎ ﻣﻨﻬﺠﻪ ﰲ رواﻳﺔ اﳊﺪﻳﺚ‪ ،‬ﻓﻘﺪ ﻛﺎن ﻳﺮوي اﳊﺪﻳﺚ ﺑﻠﻔﻈﻪ وﺣﺮوﻓﻪ‪ ،‬وﱂ ﳚﺰ‬
‫رواﻳﺘﻪ ﳌﻌﲎ‪ ٤٧،‬ﺟﺎء ﰲ اﻟﻄﺒﻘﺎت‪” :‬ﻛﺎن رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ُﳛﺪث ﳊﺪﻳﺚ ﻋﻠﻰ‬
‫ُﺣﺮوﻓﻪ“‪ ٤٨،‬وﰲ اﳉﺮح واﻟﺘﻌﺪﻳﻞ‪ ” :‬ﻛﺎن ﺛﻼﺛﺔ ﻳﺘﺒﻌﻮن اﻟﻠﻔﻆ‪ ،‬اﻟﻘﺎﺳﻢ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ‪ ،‬وﳏﻤﺪ‬
‫ﺑﻦ ﺳﲑﻳﻦ‪ ،‬ورﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة“‪٤٩.‬‬

‫‪ .٢٫٣‬آراؤﻩ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‬
‫ﻧﺬﻛﺮ ﻫﻨﺎ اﳌﺬﻫﺐ اﻟﺬي اﺗﺒﻌﻪ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﰲ ﺑﻌﺾ اﳌﺴﺎﺋﻞ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ دون اﻟﺘﻄﺮق‬
‫ﻵراء اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ ﺗﻠﻚ اﳌﺴﺎﺋﻞ أو ذﻛﺮ اﳌﺬاﻫﺐ اﻷﺧﺮى ﻓﻴﻬﺎ‪.‬‬
‫‪ .١‬ﻣﺴﺄﻟﺔ اﻟﻘﺮاءة ﺧﻠﻒ اﻹﻣﺎم ﰲ اﻟﺼﻼة‪ :‬اﺧﺘﻠﻒ اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ ﺣﻜﻢ ﻗﺮاءة اﳌﺄﻣﻮم‬
‫ﺧﻠﻒ اﻹﻣﺎم‪ ،‬ﻓﺬﻫﺐ ﺑﻌﻀﻬﻢ إﱃ أن اﳌﺄﻣﻮم ﻳﻘﺮأ ﺧﻠﻒ اﻹﻣﺎم ﻣﻄﻠﻘﺎً‪ ،‬ﺳﻮاء ﻛﺎﻧﺖ‬
‫اﻟﺼﻼة ﺟﻬﺮﻳﺔ أم ﺳﺮﻳﺔ‪ ،‬وﻫﻮ رأي رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ٥٠،‬ﺟﺎء ﰲ اﶈﻠﻰ ﻵ ر‪” :‬ﻋﻦ‬
‫رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة أﻧﻪ ﻛﺎن ﻳﻘﻮل‪ :‬إن ﻛﺎن ﺧﻠﻒ اﻹﻣﺎم ﻓﺠﻬﺮ أو ﱂ ﳚﻬﺮ ﻓﻼ ﺑﺪ ﻣﻦ‬
‫ﻗﺮاءة ﻓﺎﲢﺔ اﻟﻜﺘﺎب«‪٥١.‬‬

‫‪ .٢‬ﻣﺴﺄﻟﺔ وﻗﺖ ﺳﻨﺔ اﳌﻐﺮب اﻟﺒﻌﺪﻳﺔ‪ :‬ﻻ ﺧﻼف ﺑﲔ اﻟﻌﻠﻤﺎء ﰲ أن وﻗﺖ ﺻﻼة‬
‫اﻟﺴﻨﺔ اﻟﺒﻌﺪﻳﺔ ﻟﻠﻤﻐﺮب ﻳﺒﺪأ ﻣﻦ ﺑﻌﺪ ﺻﻼة اﻟﻔﺮﻳﻀﺔ إﱃ ﺧﺮوج وﻗﺖ اﳌﻐﺮب ودﺧﻮل‬
‫وﻗﺖ اﻟﻌﺸﺎء‪ ،‬وﻫﻮ رأي رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٥٢.‬‬

‫أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺑﻦ أﺑﻲ ﻋﺎﺻﻢ وﻫﻮ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو ﺑﻦ اﻟﻀﺤﺎك ﺑﻦ ﻣﺨﻠﺪ اﻟﺸﻴﺒﺎﻧﻲ‪ ،‬اﻟﺴﻨﺔ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺤﻤﺪ ﻧﺎﺻﺮ اﻟﺪﻳﻦ اﻷﻟﺒﺎﻧﻲ‪،‬‬ ‫‪٤٦‬‬

‫)ﺑﻴﺮوت‪ :‬اﻟﻤﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪١٤٠٠ ،‬ه(‪.٢٢٦ :١ ،‬‬


‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٨ ،‬‬ ‫‪٤٧‬‬

‫اﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬اﻟﻄﺒﻘﺎت‪.٣١٦ :٧ ،‬‬ ‫‪٤٨‬‬

‫ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ إدرﻳﺲ ﺑﻦ اﻟﻤﻨﺬر اﻟﺘﻤﻴﻤﻲ اﻟﺤﻨﻈﻠﻲ اﻟﺮازي اﺑﻦ أﺑﻲ ﺣﺎﺗﻢ‪ ،‬اﻟﺠﺮح واﻟﺘﻌﺪﻳﻞ‪) ،‬اﻟﻬﻨﺪ‪ :‬داﺋﺮة‬ ‫‪٤٩‬‬

‫اﻟﻤﻌﺎرف اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ‪.٥٠١ :٣ ،(١٩٥٢ ،‬‬


‫ﻋﻤﺎد أﻣﻮري اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وآراؤﻩ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‪) ،‬أﻟﻤﺎﻧﻴﺎ‪ :‬ﻧﻮر ﻟﻠﻨﺸﺮ‪.٢٤ ،(٢٠١٦ ،‬‬ ‫‪٥٠‬‬

‫أﺑﻮ ﻣﺤﻤﺪ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺳﻌﻴﺪ ﺑﻦ ﺣﺰم اﻷﻧﺪﻟﺴﻲ اﻟﻘﺮﻃﺒﻲ اﻟﻈﺎﻫﺮي‪ ،‬اﻟﻤﺤﻠﻰ ﺑﺎﻵﺛﺎر‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬دار اﻟﻔﻜﺮ‪ ،‬د‪.‬ت(‪،‬‬ ‫‪٥١‬‬

‫‪.٢٦٧ :٢‬‬
‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٣٢ ،‬‬ ‫‪٥٢‬‬
‫‪ • 155‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫‪ .٣‬ﻣﺴﺄﻟﺔ ﺳﺠﻮد اﻟﺘﻼوة ﰲ أوﻗﺎت اﻟﻨﻬﻲ ﻋﻦ اﻟﺼﻼة‪ :‬اﺧﺘﻠﻒ اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ ﺣﻜﻢ‬


‫ﺳﺠﻮد اﻟﺘﻼوة ﰲ أوﻗﺎت اﻟﻨﻬﻲ ﻋﻦ اﻟﺼﻼة )وﻫﻲ ﺑﻌﺪ اﻟﻔﺠﺮ‪ ،‬وﻋﻨﺪ اﺳﺘﻮاء اﻟﺸﻤﺲ‪،‬‬
‫وﺑﻌﺪ اﻟﻌﺼﺮ(‪ ،‬ﻓﺄﺟﺎز ﺑﻌﻀﻬﻢ ﺳﺠﻮد اﻟﺘﻼوة ﰲ وﻗﺖ اﻟﻜﺮاﻫﺔ‪ ،‬وﻫﻮ رأي اﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٥٣،‬‬

‫ﺟﺎء ﰲ ﻣﺼﻨﻒ اﺑﻦ أﰊ ﺷﻴﺒﺔ‪” :‬ﻋﻦ ﺷﻌﺒﺔ ﻗﺎل‪ :‬ﺳﺄﻟﺖ اﳊﻜﻢ‪ ،‬ﻋﻦ اﻟﺮﺟﻞ ﻳﻘﺮأ‬
‫اﻟﺴﺠﺪة ﺑﻌﺪ اﻟﻌﺼﺮ‪ ،‬ﻓﻘﺎل اﳊﻜﻢ‪) :‬ﻗﺪم ﻋﻠﻴﻨﺎ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪ ،‬زﻣﺎن اﺑﻦ ﺑﺸﲑ ﺑﻦ‬
‫ﻣﺮوان وﻛﺎن ﻗﺎص اﻟﻌﺎﻣﺔ‪ ،‬ﻓﻜﺎن ﻳﻘﺮأ اﻟﺴﺠﺪة ﺑﻌﺪ اﻟﻌﺼﺮ‪ ،‬ﻓﻴﺴﺠﺪ(“‪٥٤.‬‬

‫‪ .٤‬ﻣﺴﺄﻟﺔ ﺗﻌﻠﻴﻖ اﻟﻄﻼق ﻋﻠﻰ اﻟﻨﻜﺎح‪ :‬اﺧﺘﻠﻒ اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ ﻗﻮل اﻟﺮﺟﻞ‪ :‬إن‬
‫ﺗﺰوﺟﺖ ﻓﻼﻧﺔ ﻓﻬﻲ ﻃﺎﻟﻖ‪ ،‬ﻓﺬﻫﺐ ﺑﻌﻀﻬﻢ إﱃ وﻗﻮع اﻟﻄﻼق ﻗﺒﻞ اﻟﻨﻜﺎح وإن ﻋﻤﻢ‪،‬‬
‫ﻛﺄن ﻳﻘﻮل‪ :‬ﻛﻞ اﻣﺮأة أﺗﺰوﺟﻬﺎ ﻓﻬﻲ ﻃﺎﻟﻖ‪ ،‬ﻓﺈن ﺗﺰوﺟﻬﺎ وﻗﻊ اﻟﻄﻼق‪ ،‬وﻫﻮ رأي رﺟﺎء‬
‫ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٥٥.‬‬

‫‪ .٥‬ﻣﺴﺄﻟﺔ اﻟﻘﺬف ﺑﺸﺮب اﳋﻤﺮ‪ :‬ﻻ ﺧﻼف ﺑﲔ اﻟﻌﻠﻤﺎء أﻧﻪ إذا ﱂ ﻳﻜﻦ اﻟﻘﻮل‬
‫ﻗﺬﻓﺎً‪ ،‬ﺑﻞ ﳎﺮد ﺷﺘﻢ‪ ،‬ﻣﺜﻞ ﻗﻮﻟﻪ‪ ” :‬آﻛﻞ اﻟﺮ أو ﺷﺎرب اﳋﻤﺮ“‪ ،‬وﻛﻠﻪ ﺑﺸﺮط ﻛﻮن‬
‫اﺠﻤﻟﲏ ﻋﻠﻴﻪ ﻏﲑ ﻣﻌﺮوف ﲟﺎ ﻧﺴﺐ إﻟﻴﻪ‪ ،‬ﻓﺈﻧﻪ ﻳﻜﻮن ﻣﻌﺼﻴﺔ ﻻ ﺣﺪ ﻓﻴﻬﺎ‪ ،‬ﻟﻜﻦ رﺟﺎء‬
‫ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ ﰲ ذﻟﻚ‪ ،‬وذﻫﺐ إﱃ وﺟﻮب اﳊﺪ ﰲ ذﻟﻚ ﻛﻠﻪ‪ ٥٦،‬ﺟﺎء ﰲ اﶈﻠﻰ‪:‬‬
‫”وأﻣﺎ اﻟﻘﺬف ﺑﺸﺮب اﳋﻤﺮ‪-‬ﻓﻘﺪ ذﻛﺮ ﻩ ﻗﺒﻞ ﻫﺬا ﺑﻮاب وﻗﻮل رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وﻏﲑﻩ‬
‫إﳚﺎب اﳊﺪ ﻓﻴﻪ“‪٥٧.‬‬

‫‪ .٦‬ﻣﺴﺄﻟﺔ ﺣﻜﻢ اﳉﻬﺎد‪ :‬ﻻ ﺧﻼف ﺑﲔ اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ أن اﳉﻬﺎد ﰲ ﺳﺒﻴﻞ ﷲ ﻣﻦ‬


‫أﻓﻀﻞ اﻟﻘﺮ ت إﱃ ﷲ‪ ،‬وﻫﻮ رأي رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٥٨.‬‬

‫‪ .٧‬ﻣﺴﺄﻟﺔ ﻣﻦ أي ﺷﻲء ﻳﻜﻮن اﻟﻨﻔﻞ‪ :‬اﺧﺘﻠﻒ اﻟﻔﻘﻬﺎء ﰲ أي ﺷﻲء ﻳﻜﻮن اﻟﻨﻔﻞ‬

‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٣٣ ،‬‬ ‫‪٥٣‬‬

‫أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺑﻦ أﺑﻲ ﺷﻴﺒﺔ‪ ،‬اﻟﻜﺘﺎب اﻟﻤﺼﻨﻒ ﻓﻲ اﻷﺣﺎدﻳﺚ واﻵﺛﺎر‪ ،‬ت‪ .‬ﻛﻤﺎل ﻳﻮﺳﻒ اﻟﺤﻮت‪) ،‬اﻟﺮﻳﺎض‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺮﺷﺪ‪،‬‬ ‫‪٥٤‬‬

‫‪١٤٠٩‬ه(‪.٣٧٦ :١ ،‬‬
‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٣٣ ،‬‬ ‫‪٥٥‬‬

‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٤٣ ،‬‬ ‫‪٥٦‬‬

‫اﺑﻦ ﺣﺰم‪ ،‬اﻟﻤﺤﻠﻰ‪.٣٨٠ :١٢ ،‬‬ ‫‪٥٧‬‬

‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٤٣ ،‬‬ ‫‪٥٨‬‬


‫‪156 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫إذا ﻛﺎن ﻣﻦ اﻟﻐﻨﻴﻤﺔ؟ وذﻫﺐ ﺑﻌﻀﻬﻢ إﱃ أﻧﻪ ﻳﻜﻮن ﻣﻦ أرﺑﻌﺔ أﲬﺎس اﻟﻐﻨﻴﻤﺔ ﻣﻄﻠﻘﺎً‪،‬‬
‫وﻫﻮ رأي رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٥٩.‬‬

‫ﻣﻦ آراﺋﻪ أﻳﻀﺎ ﺧﲑ ﺻﻼة اﻟﻌﺼﺮ‪ ،‬ﺟﺎء ﰲ ﺣﻠﻴﺔ اﻷوﻟﻴﺎء‪” :‬ﻛﺎن رﺟﺎء ﺑﻦ‬
‫ﺣﻴﻮة ﻳﺮى ﺧﲑ اﻟﻌﺼﺮ‪ ،‬وﻳﺼﻠﻲ ﻣﺎ ﺑﲔ اﻟﻈﻬﺮ واﻟﻌﺼﺮ«‪ ٦٠،‬وﻳﺮى أن دﺧﻮل اﻟﻘﱪ‬
‫أﻫﻮن ﻣﻦ ﺗﻮﱄ اﻟﻘﻀﺎء‪ ٦١،‬وﻛﺎن ﻳﻌﺘﻤﺪ ﰲ ﻣﻨﻬﺠﻪ ﻋﻠﻰ ﻛﺘﺎب ﷲ وﺳﻨﺔ رﺳﻮﻟﻪ وﻳﻨﻜﺮ‬
‫اﻟﺒﺪع‪٦٢.‬‬

‫ﻛﺎن رﺟﺎء ﻗﺎﺻﺎً أي واﻋﻈﺎً وﺧﻄﻴﺒﺎً‪ ،‬وﻋﺎﺑ ًﺪ زاﻫﺪاً‪ ،‬وﻣﻦ رواة اﻷﺧﺒﺎر واﻷﺛﺮ‪ ،‬وﱂ‬
‫ﻳﻜﻦ ﻳﻜﺘﻔﻲ ﲝﻔﻆ اﻷﺣﺎدﻳﺚ ﺑﻞ ﻋﻤﻞ ﻋﻠﻰ ﺗﺪوﻳﻨﻬﺎ ﺧﻮﻓﺎً ﻣﻦ ﻧﺴﻴﺎ ﺎ‪٦٣.‬‬

‫‪ .٣٫٣‬آراء اﻟﻌﻠﻤﺎء ﻓﻴﻪ‬


‫ﻳُﻌﺪ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻣﻦ اﻟﻄﺒﻘﺔ اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻣﻦ ﺑﻌﻲ أﻫﻞ اﻟﺸﺎم‪ ،‬وﻗﺪ اﺗﻔﻖ اﻟﻌﻠﻤﺎء‬
‫ﻋﻠﻰ ﻓﻀﻠﻪ‪ ،‬وﻛﺜﺮة ﻋﻠﻤﻪ‪ ،‬وﻋﺒﺎدﺗﻪ‪ ،‬وﺛﻘﺘﻪ‪ ،‬وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ‪.‬‬
‫ﻓﺎﺿﻼ ﻛﺜﲑ اﻟﻌﻠﻢ‪ ٦٤،‬وﻗﺎل اﺑﻦ ﻋﻮن‪” :‬رأﻳﺖ‬ ‫ﻗﺎل ﻋﻨﻪ اﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪” :‬وﻛﺎن ﺛﻘﺔ ﻋﺎﳌًﺎ ً‬
‫ﺛﻼﺛﺔ ﻣﺎ رأﻳﺖ ﻣﺜﻠﻬﻢ‪ :‬ﳏَُ ﱠﻤﺪ ﺑْﻦ ﺳﲑﻳﻦ ﻟﻌﺮاق‪ ،‬واﻟﻘﺎﺳﻢ ﺑْﻦ ﳏَُ ﱠﻤﺪ ﳊﺠﺎز‪ ،‬ورﺟﺎء‬
‫ﺑْﻦ ﺣﻴﻮة ﻟﺸﺎم«‪ ٦٥،‬وﻗﺎل ﻣﺴﻠﻤﺔ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪” :‬ﰲ ِﻛﻨْ َﺪة ﺛﻼﺛﺔ ﻧﻔﺮ؛ إن ﷲ ﻋﺰ‬
‫ﺴﻲ‪،‬‬‫وﻋﺒﺎدة ﺑﻦ ﻧُ ّ‬ ‫وﺟﻞ ﻟُﻴـﻨْﺰِل ﻢ اﻟ َﻐﻴْﺚ‪ ،‬وﻳﻨﺼﺮ ﻢ ﻋﻠﻰ اﻷَ ْﻋ َﺪاء‪ :‬رﺟﺎء ﺑﻦ َﺣْﻴـ َﻮة‪ُ ،‬‬
‫اق‪َ ” :‬ﻣﺎ َرأَﻳْ ُﺖ َﺷﺎ ِﻣﻴًّﺎ أَْﻓ َﻀ َﻞ ِﻣ ْﻦ َرَﺟﺎ ِء ﺑْ ِﻦ‬ ‫وﻋ ِﺪ ّي ﺑﻦ َﻋ ِﺪ ّي«‪ ٦٦،‬وﻗﺎل ﻋﻨﻪ َﻣ َﻄ ٍﺮ اﻟ َْﻮﱠر ِ‬ ‫َ‬
‫ﻟﺸﺎ ِم أَ َﺣ ٌﺪ أَ َﺣ ﱡﺐ إ َ ﱠ‬
‫ِﱄ أَ ْن أَْﻗـﺘَ ِﺪ َي ﺑِ ِﻪ ِﻣ ْﻦ َرَﺟﺎ ِء‬ ‫”ﻣﺎ ِ ﱠ‬ ‫َﺣْﻴـ َﻮَة«‪ ٦٧،‬وﻗَ َ‬
‫ﺎل ُﻧـ َﻌﻴْ ُﻢ ﺑْ ُﻦ َﺳ َﻼ َﻣ َﺔ‪َ :‬‬

‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٤٥ ،‬‬ ‫‪٥٩‬‬

‫أﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ إﺳﺤﺎق ﺑﻦ ﻣﻮﺳﻰ ﺑﻦ ﻣﻬﺮان اﻷﺻﺒﻬﺎﻧﻲ‪ ،‬ﺣﻠﻴﺔ اﻷوﻟﻴﺎء وﻃﺒﻘﺎت اﻷﺻﻔﻴﺎء‪) ،‬ﻣﺼﺮ‪ :‬اﻟﺴﻌﺎدة‪،‬‬ ‫‪٦٠‬‬

‫‪.١٧٢ :٥ ،(١٩٧٤‬‬
‫اﻟﻤﻠَ ﱠﻘﺐ ﺑِ َـﻮ ِﻛﻴﻊ‪ ،‬أﺧﺒﺎر اﻟﻘﻀﺎة‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻣﺼﻄﻔﻰ اﻟﻤﺮاﻏﻲ‪،‬‬
‫اﻟﻀﺒِّ ّﻲ اﻟَﺒـ ْﻐ َﺪا ِد ّي ُ‬ ‫ُﻣ َﺤ ﱠﻤ ُﺪ ﺑْ ُﻦ َﺧﻠ ِ‬
‫َﻒ ﺑْ ِﻦ َﺣﻴﱠﺎ َن ﺑْ ِﻦ َﺻ َﺪﻗَ َﺔ ﱠ‬ ‫‪٦١‬‬

‫)ﻣﺼﺮ‪ :‬اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ اﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ اﻟﻜﺒﺮى‪.٢٣ :١ ،(١٩٤٧ ،‬‬


‫ﻏﺰوة أﺣﻤﺪ‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.١١٠ ،‬‬ ‫‪٦٢‬‬

‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪.٢٦٩-٢٦٨ ،‬‬ ‫‪٦٣‬‬

‫اﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬اﻟﻄﺒﻘﺎت‪.٣١٦ :٧ ،‬‬ ‫‪٦٤‬‬

‫اﻟﻤﺰي‪ ،‬اﻟﻜﻤﺎل‪.١٥٥ :٩ ،‬‬ ‫‪٦٥‬‬

‫اﻟﻤﺰي‪ ،‬اﻟﻜﻤﺎل‪.٤٧٥ :٤ ،‬‬ ‫‪٦٦‬‬

‫ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ أﺣﻤﺪ ﺑﻦ أﻳﻮب ﺑﻦ ﻣﻄﻴﺮ اﻟﻠﺨﻤﻲ اﻟﺸﺎﻣﻲ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ اﻟﻄﺒﺮاﻧﻲ‪ ،‬ﻣﺴﻨﺪ اﻟﺸﺎﻣﻴﻴﻦ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺣﻤﺪي ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺠﻴﺪ‬ ‫‪٦٧‬‬
‫‪ • 157‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫ﺑْ ِﻦ ﺣﻴﻮة«‪ ٦٨،‬وﻗﺎل ﻋﻨﻪ أﺑﻮ ﻋﺒﻴﺪ‪” :‬ﻣﺎ رأﻳﺖ أﺣﺪا أﺣﺴﻦ اﻋﺘﺪاﻻ ﰲ ﺻﻼة ﻣﻦ‬
‫رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة«‪ ٦٩،‬وﺳﺄل ﻫﺸﺎم ﻳﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﻳﻮﻣﺎً ﻣﻦ ﺳﻴﺪ أﻫﻞ ﻓﻠﺴﻄﲔ ﻗﺎﻟﻮا‪:‬‬
‫رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة‪٧٠.‬‬

‫‪ .٤‬ﺧﺎﺗﻤﺔ‬
‫ﻣﻦ ﺧﻼل ﻣﺎ ﺗﻘﺪم ذﻛﺮﻩ ﻧﺪرك اﻟﺪور اﻟﺬي ﻟﻌﺒﻪ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﰲ اﳊﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ‬
‫واﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪ ،‬وﻛﻴﻒ أﻧﻪ ﻋﺎﺻﺮ ﻣﻌﻈﻢ ﺧﻠﻔﺎء ﺑﲏ أﻣﻴﺔ ﻣﻦ ﻋﻬﺪ ﻣﻌﺎوﻳﺔ ﺑﻦ أﰊ ﺳﻔﻴﺎن إﱃ‬
‫ﻋﻬﺪ ﻫﺸﺎم ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ‪.‬‬
‫ﻋﻠﻰ ﺻﻌﻴﺪ اﳊﻴﺎة اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻧﺮى أن دورﻩ ﺑﺪأ ﻳﻈﻬﺮ ﰲ ﻋﻬﺪ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺮوان‪،‬‬
‫وأﻧﻪ ﻛﺎن ﻳﺸﲑ ﻋﻠﻴﻪ ﰲ ﻛﺜﲑ ﻣﻦ اﻷﻣﻮر اﳌﻬﻤﺔ ﻛﺎﻟﻌﻔﻮ ﻋﻦ اﻷﺳﺮى‪ ،‬ﻛﻤﺎ أﻧﻪ ﺳﺎﻫﻢ‬
‫ﰲ ﻋﻘﺪ اﻟﺼﻠﺢ ﺑﻴﻨﻪ وﺑﲔ زﻓﺮ ﺑﻦ اﳊﺎرث‪ ،‬وﺗﻮﱃ اﻹﺷﺮاف ﻋﻠﻰ ﺑﻨﺎء ﻗﺒﺔ اﻟﺼﺨﺮة‪،‬‬
‫وﻗﺴﻤﺔ اﻟﻐﻨﺎﺋﻢ ﰲ ﺑﻌﺾ ﲪﻼت ﺑﻼد اﻟﺮوم‪ ،‬وﺗﺮﺑﻴﺔ أوﻻد ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ ﺑﻦ ﻣﺮوان‪ ،‬وﻛﻴﻒ‬
‫أﻧﻪ أُرﺳﻞ إﱃ اﻟﻌﺮاق وﻣﺼﺮ ﺑﺮﻓﻘﺔ وﻻ ﺎ‪.‬‬
‫أﻣﺎ ﰲ ﻋﻬﺪ اﻟﻮﻟﻴﺪ‪ ،‬ﻓﺄﺻﺒﺢ ﻳﺮاﻓﻖ اﳋﻠﻴﻔﺔ إﱃ اﳊﺞ‪ ،‬وزادت أﳘﻴﺔ دورﻩ ﰲ ﻋﻬﺪ‬
‫ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻠﻚ اﻟﺬي ﻛﺎن ذا ﺣﻈﻮة ﻋﻨﺪﻩ ﻗﺒﻞ ﺗﻮﻟﻴﻪ اﳋﻼﻓﺔ‪ ،‬وأﺻﺒﺢ ﺑﻌﺪﻫﺎ‬
‫ﻻ ﻳﻌﻘﺪ أﻣﺮاً إﻻ ﲟﺸﻮرة رﺟﺎء؛ ﻟﺬﻟﻚ ﳒﺪﻩ ﻳﺆﺛﺮ ﻋﻠﻰ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﰲ ﻣﺴﺄﻟﺔ ﺗﻮﱄ اﳋﻼﻓﺔ‬
‫وﻳﺼﺒﺢ ﺳﺒﺒﺎً ﰲ ﺗﻮﱄ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﳍﺎ‪ ،‬ﻛﻤﺎ أﻧﻪ ﻛﺎن ﺳﺒﺒﺎً ﰲ ﺗﻮﱄ ﺑﻌﺾ اﻟﻮﻻة‬
‫واﻟﻘﻀﺎة‪ ،‬وﻋﺰل ﺑﻌﻀﻬﻢ اﻵﺧﺮ‪.‬‬
‫اﺳﺘﻤﺮت أﳘﻴﺔ ﻣﻜﺎﻧﺔ رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﰲ ﻋﻬﺪ اﳋﻠﻴﻔﺔ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪ ،‬ﻓﻘﺪ‬
‫ﻛﺎن ﺻﺎﺣﺒﻪ وﺧﻠﻴﻠﻪ ﻗﺒﻞ ﺗﻮﻟﻴﻪ اﳋﻼﻓﺔ‪ ،‬وﺑﻌﺪ ﺗﻮﻟﻴﻪ ﳍﺎ؛ ﻟﺬﻟﻚ ﺗﻮﱃ إدارة ﻛﺜﲑ ﻣﻦ‬
‫اﻷﻣﻮر‪ ،‬ﺣﱴ أن اﳋﻠﻴﻔﺔ ﻃﻠﺐ ﻣﻨﻪ أن ﻳﻐﺴﻠﻪ وﻳﻜﻔﻨﻪ وﻳﺪﻓﻨﻪ ﻋﻨﺪ ﻣﻮﺗﻪ‪.‬‬

‫اﻟﺴﻠﻔﻲ‪) ،‬ﺑﻴﺮوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.٢٠٥ :٣ ،(١٩٨٤ ،‬‬


‫ﻋﺒﺪ اﻟﺮﺣﻤﻦ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ ﺻﻔﻮان اﻟﻨﺼﺮي اﻟﻤﺸﻬﻮر ﺑﺄﺑﻲ زرﻋﺔ اﻟﺪﻣﺸﻘﻲ‪ ،‬ﺗﺎرﻳﺦ أﺑﻲ زرﻋﺔ اﻟﺪﻣﺸﻘﻲ‪ ،‬ﺗﺢ‪.‬‬ ‫‪٦٨‬‬

‫ﺷﻜﺮ اﻟﻠﻪ ﻧﻌﻤﺔ اﻟﻠﻪ اﻟﻘﻮﺟﺎﻧﻲ‪) ،‬دﻣﺸﻖ‪ :‬ﻣﺠﻤﻊ اﻟﻠﻐﺔ اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ‪.٣٣٦ ،(١٩٨٢ ،‬‬
‫اﻟﻄﺒﺮاﻧﻲ‪ ،‬ﻣﺴﻨﺪ اﻟﺸﺎﻣﻴﻴﻦ‪.٢٠٥ :٣ ،‬‬ ‫‪٦٩‬‬

‫اﻟﻔﺴﻮي‪ ،‬اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ واﻟﺘﺎرﻳﺦ‪.٤٠٤ :٢ ،‬‬ ‫‪٧٠‬‬


‫‪158 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫رﻏﻢ أن ﻣﻜﺎﻧﺔ رﺟﺎء ﺗﺮاﺟﻌﺖ ﻋﻨﺪ ﺧﻠﻔﺎء ﺑﲏ أﻣﻴﺔ ﺑﻌﺪ ﻋﻬﺪ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ‪،‬‬
‫إﻻ أ ﻢ ﻛﺎﻧﻮا ﻳﻜﻨﻮن ﻟﻪ اﻻﺣﱰام وﻳﺴﺘﺸﲑوﻧﻪ ﰲ ﻛﺜﲑ ﻣﻦ أﻣﻮرﻫﻢ‪.‬‬
‫ﻼ ﻋﺪﻻً ﺛﻘﺔ ﻋﻨﺪ ﻣﻌﺎﺻﺮﻳﻪ ﻣﻦ اﻟﻌﻠﻤﺎء‬‫أﻣﺎ ﻋﻠﻰ ﺻﻌﻴﺪ اﳊﻴﺎة اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ ﻓﻨﺠﺪﻩ رﺟ ً‬
‫روى ﻋﻨﻬﻢ وروا ﻋﻨﻪ‪ ،‬زاﻫﺪا ﻋﺎﺑﺪاً ﻓﻘﻬﻴﺎً‪ ،‬راو ً ﻟﻠﺤﺪﻳﺚ ﻋﻠﻰ ﺣﺮوﻓﻪ‪ ،‬ﺣﻔﻈﻪ ودوﻧﻪ‪،‬‬
‫وأﻧﻜﺮ اﻟﺒﺪع‪ ،‬وﻟﻪ آراء ﰲ ﻋﺪة ﻣﺴﺎﺋﻞ ﻓﻘﻬﻴﺔ‪.‬‬
‫ﻳﻀﺎف إﱃ ذﻟﻚ وﻗﻮﻓﻪ ﺿﺪ اﻟﻘﺪرﻳﺔ ﺳﻴﺎﺳﻴﺎً وﻓﻜﺮ ً‪ ،‬وﻛﺎن ﺣﺎزﻣﺎً ﰲ ﻣﻮاﺟﻬﺔﻛﻞ ﻣﻦ‬
‫ﳜﺮج ﻋﻠﻰ اﳋﻼﻓﺔ ﻟﺴﻴﻒ‪ ،‬وﻣﻊ ذﻟﻚ ﲰﺢ ﻧﺘﻘﺎد ﺗﻼﻣﻴﺬﻩ ﻟﻠﺨﻠﻔﺎء وﺳﻴﺎﺳﺎ ﻢ‪.‬‬
‫ﺧﺘﺎﻣﺎً ﳝﻜﻦ اﻟﻘﻮل‪ :‬إن رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة ﻛﺎن رﺟﻞ اﻟﻌﻠﻢ واﻟﺪوﻟﺔ‪ ،‬اﺗﺼﻒ ﳊﻠﻢ‬
‫ﻼ زاﻫﺪاً ﻋﺎﺑﺪاً‪ ،‬ﳝﻜﻦ أن ﻳﺸﻜﻞ ﺣﺎﻟﺔ ﻳﻘﺘﺪى ﺎ‬ ‫واﳊﺰم‪ ،‬واﻟﺼﺪق واﻷﻣﺎﻧﺔ‪ ،‬ﻋﺎﳌﺎً ﻋﺎﻣ ً‬
‫ﻋﻨﺪ أﻫﻞ اﻟﻌﻠﻢ واﻟﺴﻴﺎﺳﺔ وﺑﻄﺎﻧﺔ اﻟﺴﻠﻄﺎن‪.‬‬

‫اﻟﻤﺼﺎدر واﻟﻤﺮاﺟﻊ‬
‫اﺑﻦ أﰊ ﺣﺎﰎ‪ ،‬ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ إدرﻳﺲ ﺑﻦ اﳌﻨﺬر اﻟﺘﻤﻴﻤﻲ اﳊﻨﻈﻠﻲ اﻟﺮازي‪ .‬اﳉﺮح واﻟﺘﻌﺪﻳﻞ‪ ،‬اﳍﻨﺪ‪:‬‬
‫داﺋﺮة اﳌﻌﺎرف اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ‪.١٩٥٢ ،‬‬
‫اﺑﻦ أﰊ ﺷﻴﺒﺔ‪ ،‬أﺑﻮ ﺑﻜﺮ‪ .‬اﻟﻜﺘﺎب اﳌﺼﻨﻒ ﰲ اﻷﺣﺎدﻳﺚ واﻵ ر‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻛﻤﺎل ﻳﻮﺳﻒ اﳊﻮت‪ ٧ ،‬أﺟﺰاء‪.‬‬
‫اﻟﺮ ض‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺮﺷﺪ‪١٤٠٩ ،‬ه‪.‬‬
‫اﺑﻦ اﻷﺛﲑ‪ ،‬أﺑﻮ اﳊﺴﻦ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﰊ اﻟﻜﺮم ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻜﺮﱘ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻮاﺣﺪ اﻟﺸﻴﺒﺎﱐ اﳉﺰري ﻋﺰ‬
‫اﻟﺪﻳﻦ‪ .‬أﺳﺪ اﻟﻐﺎﺑﺔ ﰲ ﻣﻌﺮﻓﺔ اﻟﺼﺤﺎﺑﺔ‪ ،‬ﺗﺞ‪ .‬ﻋﻠﻲ ﻋﻮض‪-‬ﻋﺎدل ﻋﺒﺪ اﳌﻮﺟﻮد‪ ٨ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪:‬‬
‫دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪.١٩٩٤ ،‬‬
‫اﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬أﺑﻮ ﻋﺒﺪ ﷲ ﳏﻤﺪ‪ .‬اﻟﻄﺒﻘﺎت اﻟﻜﱪى‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻋﺒﺪ ﷲ اﻟﺴﻠﻮﻣﻲ‪ ،‬اﻟﻄﺎﺋﻒ‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ‬
‫اﻟﺼﺪﻳﻖ‪١٤١٦ ،‬ه‪.‬‬
‫اﺑﻦ ﺳﻌﺪ‪ ،‬أﺑﻮ ﻋﺒﺪ ﷲ ﳏﻤﺪ‪ .‬اﻟﻄﺒﻘﺎت اﻟﻜﱪى‪ ،‬ﺗﺢ‪ ،‬ﳏﻤﺪ ﻋﺒﺪ اﻟﻘﺎدر ﻋﻄﺎ‪ ٨ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ‬
‫اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪.١٩٩٠ ،‬‬
‫اﺑﻦ ﻋﺴﺎﻛﺮ‪ ،‬ﻋﻠﻲ ﺑﻦ اﳊﺴﻦ ﺑﻦ ﻫﺒﺔ ﷲ‪ .‬رﻳﺦ دﻣﺸﻖ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﻏﺮاﻣﺔ اﻟﻌﻤﺮوي‪ ٨٠ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬دﻣﺸﻖ‪:‬‬
‫دار اﻟﻔﻜﺮ‪.١٩٩٥ ،‬‬
‫أﺑﻮ اﻟﺮب‪ ،‬ﻫﺎﱐ‪” .‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة اﻟﻜﻨﺪي ودورﻩ ﰲ اﳊﻴﺎة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﰲ اﻟﺪوﻟﺔ اﻷﻣﻮﻳﺔ“‪ ،‬ﳎﻠﺔ اﻟﻘﺪس اﳌﻔﺘﻮﺣﺔ‬
‫ﻟﻸﲝﺎث واﻟﺪراﺳﺎت ‪.(٢٠١٥) ٣٥‬‬
‫أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ إﺳﺤﺎق ﺑﻦ ﻣﻮﺳﻰ ﺑﻦ ﻣﻬﺮان اﻷﺻﺒﻬﺎﱐ‪ ،‬ﺣﻠﻴﺔ اﻷوﻟﻴﺎء وﻃﺒﻘﺎت اﻷﺻﻔﻴﺎء‪،‬‬
‫‪ ١٠‬أﺟﺰاء‪ .‬ﻣﺼﺮ‪ :‬اﻟﺴﻌﺎدة‪.١٩٧٤ ،‬‬
‫‪ • 159‬ﺭﺟﺎﺀ ﺑﻦ ﺣﻴﻮﺓ ﻭﺩﻭﺭﻩ ﻓﻲ ﺍﻟﺤﻴﺎﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺳﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﻠﻤﻴﺔﻓﻲ ﺍﻟﻌﺼﺮ ﺍﻷﻣﻮﻱ‬

‫أﲪﺪ‪ ،‬ﻏﺰوة ﺷﻬﺎب‪” .‬رﺟﺎء ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وﻣﻜﺎﻧﺘﻪ ﰲ اﻟﻌﺼﺮ اﻷﻣﻮي“‪ ،‬ﺳﺮ ﻣﻦ رأى ‪.(٢٠٠٨) ١١/٤‬‬
‫اﻷزدي‪ ،‬أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ اﳊﺴﻦ ﺑﻦ درﻳﺪ اﻻﺷﺘﻘﺎق‪ .‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﺴﻼم ﻫﺎرون‪ ،‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﳉﻴﻞ‪،‬‬
‫‪.١٩٩١‬‬
‫اﻷﺻﺒﻬﺎﱐ‪ ،‬أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ إﺳﺤﺎق ﺑﻦ ﻣﻮﺳﻰ ﺑﻦ ﻣﻬﺮان‪ .‬رﻳﺦ أﺻﺒﻬﺎن‪ ،‬ﺟﺰءان‪ .‬ﺗﺢ‪ .‬ﺳﻴﺪ‬
‫ﻛﺴﺮوي ﺣﺴﻦ‪ ،‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪.١٩٩٠ ،‬‬
‫ﳉﺎﺣﻆ‪ ،‬ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﲝﺮ ﺑﻦ ﳏﺒﻮب أﺑﻮ ﻋﺜﻤﺎن‪ .‬اﻟﺒﻴﺎن واﻟﺘﺒﲔ‪ ٣ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﳍﻼل‪،‬‬
‫‪١٤٢٣‬ه‪.‬‬
‫اﻟﺒﺨﺎري‪ ،‬ﳏﻤﺪ ﺑﻦ إﲰﺎﻋﻴﻞ ﺑﻦ إﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺑﻦ اﳌﻐﲑة‪ .‬اﻟﺘﺎرﻳﺦ اﻷوﺳﻂ‪ ،‬ﺟﺰءان‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﻮد إﺑﺮاﻫﻴﻢ زاﻳﺪ‪ ،‬ﺣﻠﺐ‪:‬‬
‫دار اﻟﱰاث‪.١٩٧٧ ،‬‬
‫اﻟَﺒـ َﻼ ُذري‪ ،‬أﲪﺪ ﺑﻦ ﳛﲕ ﺑﻦ ﺟﺎﺑﺮ ﺑﻦ داود‪ .‬ﲨﻞ ﻣﻦ أﻧﺴﺎب اﻷﺷﺮاف‪ ١٣ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬ﺗﺢ‪ .‬ﺳﻬﻴﻞ زﻛﺎر‪-‬ر ض‬
‫اﻟﺰرﻛﻠﻲ‪ ،‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﻟﻔﻜﺮ‪.١٩٩٦ ،‬‬
‫اﳊﻀﺮﻣﻲ‪ ،‬أﺑﻮ ﳏﻤﺪ اﻟﻄﻴﺐ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ ﳐﺮﻣﺔ اﳍِﺠﺮاﱐ اﻟﺸﺎﻓﻌﻲ‪ .‬ﻗﻼدة اﻟﻨﺤﺮ ﰲ وﻓﻴﺎت‬
‫أﻋﻴﺎن اﻟﺪﻫﺮ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺑﻮ ﲨﻌﺔ ﻣﻜﺮي‪-‬ﺧﺎﻟﺪ زواري‪ ٦ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺟﺪة‪ :‬دار اﳌﻨﻬﺎج‪.٢٠٠٨ ،‬‬
‫ﺣﻨﺒﻞ‪ ،‬أﲪﺪ‪ .‬ﻣﺴﻨﺪ اﻹﻣﺎم أﲪﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺷﻌﻴﺐ اﻷرﻧﺆوط وآﺧﺮون‪ ٥٠ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ‬
‫اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.٢٠٠١ ،‬‬
‫ﺧﻄﺎب‪-‬ﻋﺒﺪ‪ ،‬ادﻫﺎم ﻓﺎﺿﻞ ‪-‬ﻓﺎﺿﻞ ﻏﺰاي‪” .‬زﻓﺮ ﺑﻦ اﳊﺎرث اﻟﻜﻼﰊ ودورﻩ ﰲ أﺣﺪاث ﻋﺼﺮﻩ“‪ ،‬ﳎﻠﺔ‬
‫أﲝﺎث ﻛﻠﻴﺔ اﻟﱰﺑﻴﺔ اﻷﺳﺎﺳﻴﺔ‪.(٢٠٠٩) ٤/٨ ،‬‬
‫اﻟﺪارﻣﻲ‪ ،‬ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﺒﺎن ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﺣﺒﺎن اﻟﺒُﺴﱵ‪ .‬اﻟﺜﻘﺎت‪ ٩ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬اﳍﻨﺪ‪ :‬داﺋﺮة اﳌﻌﺎرف اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ‪،‬‬
‫‪.١٩٧٣‬‬
‫اﻟﺬﻫﱯ‪ ،‬ﴰﺲ اﻟﺪﻳﻦ أﰊ ﻋﺒﺪ ﷲ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﺜﻤﺎن ﺑﻦ ﻗﻴﻤﺎز‪ .‬ﺗﺬﻫﻴﺐ ﺬﻳﺐ اﻟﻜﻤﺎل ﰲ أﲰﺎء اﻟﺮﺟﺎل‪،‬‬
‫ﺗﺢ‪ .‬ﻏﻨﻴﻢ ﻋﺒﺎس ﻏﻨﻴﻢ‪-‬ﳎﺪي اﻟﺴﻴﺪ أﻣﲔ‪ ١١ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬اﻟﻘﺎﻫﺮة‪ :‬اﻟﻔﺎروق اﳊﺪﻳﺜﺔ‪.٢٠٠٤ ،‬‬
‫اﻟﺬﻫﱯ‪ ،‬ﴰﺲ اﻟﺪﻳﻦ أﺑﻮ ﻋﺒﺪ ﷲ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﺜﻤﺎن ﺑﻦ َﻗـﻴْﻤﺎز‪ .‬رﻳﺦ اﻹﺳﻼم ووﻓﻴﺎت اﳌﺸﺎﻫﲑ‬
‫واﻷﻋﻼم‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﻤﺮ ﻋﺒﺪ اﻟﺴﻼم اﻟﺘﺪﻣﺮي‪ ٥٢ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺎب اﻟﻌﺮﰊ‪.١٩٩٣ ،‬‬
‫اﻟﺰاﻫﺪي‪ ،‬ﻋﻤﺎد أﻣﻮري‪ .‬اﻹﻣﺎم ﺑﻦ ﺣﻴﻮة وآراؤﻩ اﻟﻔﻘﻬﻴﺔ‪ ،‬أﳌﺎﻧﻴﺎ‪ :‬ﻧﻮر ﻟﻠﻨﺸﺮ‪.٢٠١٦ ،‬‬
‫اﻟﺰﳐﺸﺮي‪ ،‬ﺟﺎر ﷲ‪ .‬رﺑﻴﻊ اﻷﺑﺮار وﻧﺼﻮص اﻷﺧﻴﺎر‪ ٥ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻷﻋﻠﻤﻲ‪١٤١٢ ،‬ه‪.‬‬
‫اﻟﺴﺎﻣﺮي‪ ،‬ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﺟﻌﻔﺮ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﺳﻬﻞ ﺑﻦ ﺷﺎﻛﺮ اﳋﺮاﺋﻄﻲ‪ .‬ﻣﺴﺎوئ اﻷﺧﻼق وﻣﺬﻣﻮﻣﻬﺎ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻣﺼﻄﻔﻰ‬
‫ﺑﻦ أﺑﻮ اﻟﻨﺼﺮ اﻟﺸﻠﱯ‪ ،‬ﺟﺪة‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺴﻮادي‪.١٩٩٣ ،‬‬
‫ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ أﻳﻮب ﺑﻦ ﻣﻄﲑ اﻟﻠﺨﻤﻲ اﻟﺸﺎﻣﻲ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ اﻟﻄﱪاﱐ‪ ،‬ﻣﺴﻨﺪ اﻟﺸﺎﻣﻴﲔ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﲪﺪي ﺑﻦ‬
‫ﻋﺒﺪ اﺠﻤﻟﻴﺪ اﻟﺴﻠﻔﻲ‪ ٤ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.١٩٨٤ ،‬‬
‫اﻟﺸﻴﺒﺎﱐ‪ ،‬أﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺑﻦ أﰊ ﻋﺎﺻﻢ وﻫﻮ أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو ﺑﻦ اﻟﻀﺤﺎك ﺑﻦ ﳐﻠﺪ‪ .‬اﻟﺴﻨﺔ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﺪ ﺻﺮ اﻟﺪﻳﻦ‬
‫اﻷﻟﺒﺎﱐ‪ ،‬ﺟﺰءان‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬اﳌﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪١٤٠٠ ،‬ه‪.‬‬
‫‪160 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI‬‬

‫اﻟﻄﱪاﱐ‪ ،‬ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ أﻳﻮب ﺑﻦ ﻣﻄﲑ اﻟﻠﺨﻤﻲ اﻟﺸﺎﻣﻲ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ‪ .‬اﻟﺮوض اﻟﺪاﱐ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﺪ ﺷﻜﻮر‬
‫ﳏﻤﻮد اﳊﺎج أﻣﺮﻳﺮ‪ ،‬ﺟﺰءان‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬اﳌﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪.١٩٨٥ ،‬‬
‫اﻟﻈﺎﻫﺮي‪ ،‬أﺑﻮ ﳏﻤﺪ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﺳﻌﻴﺪ ﺑﻦ ﺣﺰم اﻷﻧﺪﻟﺴﻲ اﻟﻘﺮﻃﱯ‪ .‬اﶈﻠﻰ ﻵ ر‪ ١٢ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬ﺑﲑوت‪:‬‬
‫دار اﻟﻔﻜﺮ‪ ،‬د‪.‬ت‪.‬‬
‫ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﺻﻔﻮان اﻟﻨﺼﺮي اﳌﺸﻬﻮر ﰊ زرﻋﺔ اﻟﺪﻣﺸﻘﻲ‪ ،‬رﻳﺦ أﰊ زرﻋﺔ اﻟﺪﻣﺸﻘﻲ‪،‬‬
‫ﺗﺢ‪ .‬ﺷﻜﺮ ﷲ ﻧﻌﻤﺔ ﷲ اﻟﻘﻮﺟﺎﱐ‪ ،‬دﻣﺸﻖ‪ :‬ﳎﻤﻊ اﻟﻠﻐﺔ اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ‪.١٩٨٢ ،‬‬
‫اﻟﻌﺴﻘﻼﱐ‪ ،‬أﺑﻮ اﻟﻔﻀﻞ أﲪﺪ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﺣﺠﺮ‪ .‬ﺗﻘﺮﻳﺐ اﻟﺘﻬﺬﻳﺐ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﺪ ﻋﻮاﻣﺔ‪،‬‬
‫ﺳﻮر ‪ :‬دار اﻟﺮﺷﻴﺪ‪.١٩٨٦ ،‬‬
‫اﻟﻌﻠﻴﻤﻲ‪ ،‬ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﳏﻤﺪ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ اﳊﻨﺒﻠﻲ أﺑﻮ اﻟﻴﻤﻦ ﳎﲑ اﻟﺪﻳﻦ‪ .‬اﻷﻧﺲ اﳉﻠﻴﻞ ﺑﺘﺎرﻳﺦ اﻟﻘﺪس‬
‫واﳋﻠﻴﻞ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺪ ن ﻳﻮﻧﺲ ﻧﺒﺎﺗﺔ‪ ،‬ﺟﺰءان‪ .‬ﻋﻤﺎن‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ دﻧﺪﻳﺲ‪.١٩٩٩ ،‬‬
‫اﻟﻔﺴﻮي‪ ،‬أﺑﻮ ﻳﻮﺳﻒ ﻳﻌﻘﻮب ﺑﻦ ﺳﻔﻴﺎن‪ .‬اﳌﻌﺮﻓﺔ واﻟﺘﺎرﻳﺦ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬أﻛﺮم ﺿﻴﺎء اﻟﻌﻤﺮي‪ ٣ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﻐﺪاد‪ :‬ﻣﻄﺒﻌﺔ‬
‫اﻹرﺷﺎد‪.١٩٧٤ ،‬‬
‫اﳌﺰي‪ ،‬ﻳﻮﺳﻒ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﻳﻮﺳﻒ ﲨﺎل اﻟﺪﻳﻦ اﺑﻦ اﻟﺰﻛﻲ أﰊ ﳏﻤﺪ اﻟﻘﻀﺎﻋﻲ اﻟﻜﻠﱯ‪ .‬ﺬﻳﺐ اﻟﻜﻤﺎل‬
‫ﰲ أﲰﺎء اﻟﺮﺟﺎل‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺑﺸﺎر ﻣﻌﺮوف‪ ٣٥ ،‬ﺟﺰءاً‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.١٩٨٠ ،‬‬
‫اﳌﺼﺮي‪ ،‬ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳊﻜﻢ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ‪ .‬ﺳﲑة ﻋﻤﺮ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻋﻠﻰ ﻣﺎ رواﻩ اﻹﻣﺎم‬
‫ﻣﺎﻟﻚ ﺑﻦ أﻧﺲ وأﺻﺤﺎﺑﻪ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬أﲪﺪ ﻋﺒﻴﺪ‪ ،‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻋﺎﱂ اﻟﻜﺘﺐ‪.١٩٨٤ ،‬‬
‫اﳌﺼﺮي‪ ،‬ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﻋﺒﺪ اﳊﻜﻢ أﺑﻮ اﻟﻘﺎﺳﻢ‪ .‬ﻓﺘﻮح ﻣﺼﺮ واﳌﻐﺮب‪ ،‬ﻣﺼﺮ‪ :‬ﻣﻜﺘﺒﺔ اﻟﺜﻘﺎﻓﺔ‬
‫اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ‪١٤١٥ ،‬ه‪.‬‬
‫اﻟﻨﺴﺎﺋﻲ‪ ،‬أﺑﻮ ﺧﻴﺜﻤﺔ زﻫﲑ ﺑﻦ ﺣﺮب‪ .‬اﻟﻌﻠﻢ‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﺪ ﺻﺮ اﻟﺪﻳﻦ اﻷﻟﺒﺎﱐ‪ ،‬ﺑﲑوت‪ :‬اﳌﻜﺘﺐ اﻹﺳﻼﻣﻲ‪،‬‬
‫‪.١٩٨٣‬‬
‫اﻟﻨﺴﺎﺋﻲ‪ ،‬أﺑﻮ ﻋﺒﺪ اﻟﺮﲪﻦ أﲪﺪ ﺑﻦ ﺷﻌﻴﺐ ﺑﻦ ﻋﻠﻲ اﳋﺮاﺳﺎﱐ‪ .‬اﻟﺴﻨﻦ اﻟﻜﱪى‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﺣﺴﻦ ﻋﺒﺪ اﳌﻨﻌﻢ ﺷﻠﱯ‪،‬‬
‫‪ ١٠‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬ﻣﺆﺳﺴﺔ اﻟﺮﺳﺎﻟﺔ‪.٢٠٠١ ،‬‬
‫اﻟﻨﻮوي‪ ،‬أﺑﻮ زﻛﺮ ﳏﻴﻲ اﻟﺪﻳﻦ ﳛﲕ ﺑﻦ ﺷﺮف‪ .‬ﺬﻳﺐ اﻷﲰﺎء واﻟﻠﻐﺎت‪ ٤ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﺑﲑوت‪ :‬دار اﻟﻜﺘﺐ‬
‫اﻟﻌﻠﻤﻴﺔ‪ ،‬د‪.‬ت‪.‬‬
‫اﳍﺮوي‪ ،‬أﺑﻮ ﺳﻌﻴﺪ إﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺑﻦ ﻃﻬﻤﺎن ﺑﻦ ﺷﻌﺒﺔ اﳋﺮاﺳﺎﱐ‪ .‬ﻣﺸﻴﺨﺔ اﺑﻦ ﻃﻬﻤﺎن‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﳏﻤﺪ ﻃﺎﻫﺮ ﻣﺎﻟﻚ‪،‬‬
‫دﻣﺸﻖ‪ :‬ﳎﻤﻊ اﻟﻠﻐﺔ اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ‪.١٩٨٣ ،‬‬
‫ﱯ اﻟَﺒـ ْﻐ َﺪا ِد ّي‪ .‬أﺧﺒﺎر اﻟﻘﻀﺎة‪ ،‬ﺗﺢ‪ .‬ﻋﺒﺪ اﻟﻌﺰﻳﺰ ﻣﺼﻄﻔﻰ‬ ‫ﱠ‬ ‫َوِﻛﻴﻊ‪ ،‬ﳏَُ ﱠﻤ ُﺪ ﺑْ ُﻦ َﺧﻠ ِ‬
‫َﻒ ﺑْ ِﻦ َﺣﻴﱠﺎ َن ﺑْ ِﻦ َﺻ َﺪﻗَ َﺔ ِّّ‬
‫اﻟﻀ‬
‫اﳌﺮاﻏﻲ‪ ٣ ،‬أﺟﺰاء‪ .‬ﻣﺼﺮ‪ :‬اﳌﻜﺘﺒﺔ اﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ اﻟﻜﱪى‪.١٩٤٧ ،‬‬
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN
HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ

Ahmet İĞDİ1

1. Şemmâhî Öncesi İbâzî Tarih Yazımı ve Hz. Osman


Dönemi
İslam tarih yazımında mezhep mensupları tarihsel olay ve
olguları kendi mezhep bakış açısı çerçevesinde okumuş, yorum-
lamış ve yazıp nakletmişlerdir. Bu anlamda Hârîcilik mezhebi-
nin günümüze değin yaşayan tek kolu olan İbâzîlik2 de İslam

1 Dr. Arş. Gör., Muş Alparslan Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, İslam Tarihi
Anabilim Dalı.
2 İbâzîler, kendilerini tanımlarken ehlü’l-hak, ehlü’d-da’ve ve ehlü’l-istikâme
kavramlarını kullanırlar. İbâzîyye, İbâzî önderi Abdullah b. İbâz’a nispetle İbâzî
olmayanlarca bu mezhebe verilmiş bir addır. Muhammed b. Musa Bâbâammî
vd. Mu’cemu a’lâmi’l-İbâziyye, (Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, 2000), 1/2-3. İbâzîler
Hâricî adının kendilerini tanımlamak üzere kullanılmasını da hoş karşılamazlar.
Ali Yahya Muammer, el-İbâziyye Mezhebun İslâmî Mu’tedil, nşr., Ahmed b. Suûd
es-Siyâbî, (Umman: Vizâratu’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’d-Dîniyye, 2013), 27. Ancak
bazı erken dönem eserlerinde Hâricî tanımlaması olumsuz görülmediğine de
rastlanılmaktadır. Latîfe Bekkây, Kırâetün fî risâleti İbn İbâz, (Beyrut: Dâru’t-Talîa,
2002), 86-87.

• 161 •
162 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tarihinin erken dönem olaylarını kendi bakış açılarını doğrula-


yacak bir formda yorumlamış ve öylece kaleme almıştır.3
İbâzîlerin İslam tarih yorumlarını yansıtan ilk eserlerin, aynı
zamanda İbâzî literatürünün de ilk örneklerini teşkil ettiği söyle-
nebilir. Bunlardan ilki Abdullah b. İbâz el-Mürrî et-Temîmî’nin
(öl. 86/705) Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervan’a (slt. 65/685-
86/705)) yazdığı mektuptur.4 Abdullah b. İbâz’ın bu mektubun
odağına Hz. Osman’ı aldığını ve onu birçok noktadan eleştirdi-
ğini görmekteyiz. Bu tenkitleri şöyle sıralamak mümkündür:
a. Ebûzer el-Ğifârî gibi ashabın önde gelen kişilerini sürgüne
göndermesi,
b. Dayısının oğlu olan Velîd b. Ukbe’yi Kûfe’ye vali olarak
tayin etmesi -oysa bu zat içkili olarak namaz kıldırmaya kalkmış
ve sihirbaz oynatmış birisidir-,
c. Allah’ın “o mal sizin zenginleriniz arasında dolaşan bir
şey olmasın” (Haşr/7) hükmüne rağmen Hz. Osman’ın serveti
sadece belli kişilere tahsis etmesi,
d. Bazı arazileri kendisi ve yakınlarının mülkiyetine tahsis
etmesi,
e. Zekat ile ilgili ayette adı anılanlara değil başka yerlere
zekat mallarını dağıtarak Allah’ın sınırlarını çiğnemesi,
f. Hz. Ömer döneminde belirli bir oran tespit edilerek Bedir
ehline divandan verilen atiyyeleri Hz. Osman’ın miktarını
azaltması,

3 Hâricîlerin Hz. Osman dönemine bakış açıları, genel çerçevede değerlendirmeye


konu olmuştur. Adem Lök, “İlk Dönem Hâricî Kaynaklarına Göre Hz. Osman”,
Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 2 (1) , 137-150.
4 Bu mektubu sadece İbâzî kaynaklar nakletmekte olup, Abdülmelik b. Mervân’ın
Abdullah b. İbâz’a gönderildiği iddia edilen mektubuna ise bu kaynaklarda yer
verilmez. Berrâdî, Ebu’l-Kâsım b. İbrahim, el-Cevâhiru’l-müntekât, nşr. Ahmed b.
Suûd es-Siyâbî, (London: Dâru’l-Hikme, 2014), 175-185, İzkevî, Serhân b. Saîd,
Keşfu’l-ğumme el-câmî li ahbâri’l-ümme, thk. Muhammed Habîb Sâlih - Mahmud
b. Mubârek es-Sâlimî, (Maskat: Vizâratu’t-Türâs ve’s-Sekâfe, 2013), 2/206-221.
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 163

g. Kayıp develeri gerekli prosedürleri işleterek sahiplerini


bulmaya çalışmadan kendi malları arasına katması,
h. Humus gelirlerini kendisi ve akrabalarına tahsis etmesi,
i. Devletin mallarını satana kadar Umman ve Bayreyn aha-
lisinin mallarını satmasını men etmesi, Allah’ın indirdiği ile
hükmetmemesi.5
67/686 tarihinde yazılan bu mektuba6 yakın bir tarihte Sîre
adlı eserini kaleme alan İbâzî alim Sâlim b. Zekvân7 da Hz.
Osman dönemi olaylarını konu edinen ilk İbâzî müelliflerden-
dir. Sâlim b. Zekvân’ın bu küçük risalesinde Hz. Ebubekir ve
Hz. Ömer dönemleri birer paragraf ile anlatılırken Hz. Osman
dönemi tamamı eleştiri olmak üzere birkaç sayfaya baliğ ola-
cak bir uzunlukta ele alınmıştır. Onun Hz. Osman’a yönelttiği
tenkitleri ana başlıklar halinde şu şekilde sıralayabiliriz:
a. Devlet malını sadece kendi akrabalarına tahsis etmesi.
Bunlar arasından onun sıraladığı birçok örnekten Mervan b.
Hakem’e İfrıkiyye arazisinin gelirinin beşte birini tahsis etmesi
zikredilebilir.
b. Beytülmal üzerinde hukuk dışı tasarrufta bulunması ve
bu kanunsuz uygulamaları kabul etmeyen beytülmal görevlisi
Abdullah b. El-Erkâm’ın istifa etmesi.
c. Ebû Musa el-Eşarî’nin Irak bölgesinden getirdiği malı önce
kızlarına daha sonra da yakınlarına dağıtması.
d. Beytülmalin parası ile arazi satın alıp bunlara evler yapıp
o evleri de kendi kızları ve yakınlarına dağıtması.
e. Velîd b. Ukbe’ye bir adamı öldürmesine rağmen kısas

5 Bekkây, Risâle, 69-78.


6 Ehem Ruhi Fığlalı, “Abdullah b. İbâz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(İstanbul: TDV Yayınları, 1988), 1/109.
7 Araştırmacıların tahminlerine göre Sâlim b. Zekvân, Sîre diye anılan eserini
70/689 yılı başlarında telif etmiştir. Öz, Mustafa, “Sâlim b. Zekvân” Türkiye
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları, 2019), Ek-2/464.
164 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

uygulamaması ve içki içmesine rağmen had uygulanmaması


için koruması.
f. Bedevilere ait toprakları yakın çevresindeki kişilere ver-
mesi ve bedevileri ganimetten pay almamaları için savaşa ka-
tılmalarına izin vermemesi.
g. Ashabın fakih olanlarını görevden alıp onların yerine ahla-
ki zaafları da olan yakınlarını devlet görevlerine tayin etmesi.
h. Ebuzer gibi bazı sahabileri sürgün edip Ammâr b. Yâsir’i
dövdürtmesi.
I. Casuslar vasıtasıyla aleyhinde konuşanları tespit edip
böyle yapanların atiyyelerini kesmek.8
Sâlim b. Zekvân’dan sonra İbâzî tarih yazımında Hz. Osman
dönemini çok kısa da olsa ele alan müellif İbn Sellâm el-İbâzî
(öl. 3./9. yy.) olup Kuzey Afrika’da yetişmiştir. Onun Bedü’l-
İslâm diye adlandırılan kitabında Hz. Osman’ın hilafetinin ilk
altı yılında Hz. Peygamber ve ilk iki halifenin yolundan gittiği
ama daha sonra bidatler ortaya çıkararak bu yoldan saptığı
ifade edilir. Kendisine yapılan uyarıları da dikkate almaması
neticesinde öldürüldüğüne değinilir. Abdurrahman b. Avf’ın
Hz. Osman öldürülmeden vefat ettiği hayatta iken ona en çok
karşı olanlardan olduğu belirtilir.9
Levvâb b. Sellâm’dan sonra Kuzey Afrika’da tarih konulu
eser telif eden İbâzî müelliflerin Berrâdî’ye kadar ilk dönem
İslam tarihi olaylarını işlemediklerine tanık olmaktayız. Ebû
Zekeriyya Yahya b. Ebûbekir el-Varcelânî (5./11. yy.) Kitâbu’s-
Sîre ve ahbâru’l-eimme, Ebu’r-Rabî’ Süleyman b. Abdüsselam
el-Visyânî (6./12. yy.), Kitâbu’s-Siyer, Makrân b. Muhammed
el-Bağtûrî (öl. 7./13. yy.), Rivâyâtu’l-Eşyâh, Ebu’l-Abbâs Ah-

8 Patricia Crone - Patricia Zimmermann, The Epistle of Sâlim İbn Dhakwân, (New
York: Oxford Universty Press, 2001), 78-90.
9 İbn Sellâm el-İbâzî, Kitâbun fîhi Bedü’l-İslâm ve şerâiu’d-dîn, thk. Şeyh Sâlim b.
Yakub - Werner Schvartz, (Beyrut: Dâru Sadir, 1986), 105-106.
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 165

med b. Said ed-Dercînî (öl. 7./13. yy.) Kitâbu’t-Tabakâti’l-meşâyih


bi’l-Mağrib adlı eserlerinde muhtemelen bilinçli bir tercihle ilk
dönem İslam tarihi olaylarına değinmemeyi tercih etmişlerdir.
İbâzîler tarafından Cezayir Tahert’te kurulan Rüstemîler hane-
danlığının 296/909 yılında yıkılışından sonra siyasi ve askeri
güçlerini kaybeden İbâzîler, Kuzey Afrika’da hâkim olan önce
Fâtımîler gibi Şii ve daha sonra Zîrîler, Hammâdîler, Muvah-
hidler, Murâbıtlar, Hafsîler gibi Sünni mezhepleri benimsemiş
hanedanlıkların egemenlikleri altında yaşamak durumunda
kaldıkları için onlarla aralarında ihtilaf konusu olan meseleleri
yazmaktan geri durmuş olmaları, muhtemel görünüyor. Zira
İbâzîlerin ilk dönem İslam tarihi olaylarına bakışı, Mağrib’de
hüküm süren hem Şii hem de Sünni hanedanlıklara muhalif ve
onunla çatışan bir karakter arz etmektedir.
Kuzey Afrika’da İbâzî tarih yazımının önemli kişilerinden
Berrâdî ile ilk dönem İslam tarihi olaylarının tekrar ele alındığı-
na tanık olmaktayız. Berrâdî, kendinden önceki tarihçilerin ilk
dönem İslam tarihi olaylarına değinmediklerini oysa asıl ayrış-
maların bu konular üzerinden olduğundan ötürü bu olayların
bilinmesi gerektiğini söyler. Berrâdî, İbâzî tarih yazımı içerisinde
İslam tarihinin ilk dönem olaylarını en geniş surette ele alan
müelliftir. el-Cevâhiru’l-müntekât adını verdiği ve kendinden
önce yazan Dercînî’nin Kitâbu’t-Tabakât’ının eksik bıraktığı ko-
nuları işleyen tarihinde Berrâdî, Hz. Osman dönemi olaylarını
da çok geniş bir biçimde ele alır. Onun Hz. Osman’a yönelttiği
eleştiriler de şu şekilde sıralanabilir:
a. Hz. Ömer’in katlinde dahli olduğundan şüphelenilen
Hürmüzân’ı, Hz. Ömer’in oğlu Ubeydullah öldürmüş, ne var
ki onun Hz. Ömer’in öldürülmesinde bir katkısı olduğunu da
ispat edememiştir. Bu durumda haksız yere bir Müslümanı
öldüren Ubeydullah’a Hz. Osman kısas uygulamaktan imti-
na etmiş ve affetmiştir. Bundan dolayı Hz. Osman, Allah’ın
166 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

hükümlerini uygulamamakla ve bazı kişileri kayırmakla suç-


lanmıştır.
b. Hz. Osman, Hz. Peygamber’in sürgüne gönderdiği Hakem
b. el-As’ın Medine’ye gelmesine izin vermiştir.
c. Ifrikiyye gelirinin beşte birini amcasının oğlu Hakem b.
el-As’a, Bahreyn gelirlerinin önemli bir kısmını ise damadı Hâris
b. el-Hakem’e vermiştir.
d. Sebepsiz yere Hz. Ömer tarafından atanmış valileri gö-
revden almıştır.
e. Hac sırasında Hz. Peygamber ve ondan sonra iki halife
Mina’da namazı seferîlik hükümleri uyarınca farzları iki rekat
kılmış, ancak Hz. Osman kendi hilafet döneminde buradaki
namazları seferi olmasına rağmen dört rekat kıldırmıştır.
f. Hz. Osman beytülmalden aldığı borcu ödememiş bundan
dolayı beytülmal görevlisi Abdullah b. Erkam borcunu ödemesi
için ısrar etmiş, ödemeyince de bu görevden istifa etmiştir.
g. Kufe’ye atadığı valinin sihirbazlık gösterisi yapılmasına
izin vermesi ve bu sihirbazı öldüren Cündüb b. Ka’b’a valinin
kısas uygulamaya kalkması hadisesi.
h. Ganimetten pay alacakları endişesi ile bedevilerin cihada
katılmasına izin vermemiştir.
i. Ammâr b. Yâsir’i kendisini eleştirdiği için fıtığı patlayıncaya
kadar dövdürmüştür.
j. Ebûzer el-Gıfârî’yi kendisini eleştirdiği için sürgüne
göndermiştir.10

2. Şemmâhî ve Kitâbu’s-Siyer Adlı Eseri


Ebu’l-Abbâs Bedruddîn Ahmed b. Ebû Osman Saîd b.
Abdülvâhid eş-Şemmâhî (öl. 928/1522), Libya Cebel Nefûse
bölgesinde meskûn, tanınmış bir aileye mensuptur. Ataların-

10 Berrâdî, el-Cevâhir, 64-94.


İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 167

dan Ebû Yakub Yusuf (4./10. yy.) Cebel Nefûse bölgesindeki


Tiğarmîn’de bir tür valilik (hâkim) görevini ifa etmiş, yine aynı
aileden Ebû Sâkin Âmir eş-Şemmâhî (öl. 792/1389-1390) de
fıkıh sahasında meşhur bir alimdir. Doğum yılı bilinmeyen
Şemmâhî, Cebel Nefûse’nin Yefren bölgesinde gençliğini geçir-
di. Burada Ebû Afîf Sâlih b. Nûh et-Tendemmirtî’den (öl. 9/15.
yy.) ilk eğitimini almış, yine aynı alimle Cebel Nefûse bölgesi-
nin meşâhid denilen kutsal mekanlarını ve türbelerini ziyaret
etmiştir. Hocasının vefatından bir süre sonra bugün Tunus’un
güneydoğusunda yer alan Cebel Demmer bölgesine gidip eği-
timini orada sürdürmüş ve muhtemelen Tunus’u yöneten Hafsî
hanedanlığı idaresi boyunca önemli bir İbâzî ilim merkezi olan
Cerbe Adası’na da uğramıştır. Daha sonra Hafsîler’in başkenti
Tunus şehir merkezine giden Şemmâhî, burada bir Anadolu
Türkü olan el-Beydemûrî’den de çeşitli dersler almıştır. 891/1486
tarihinde Hafsî sultanı Ebû Amr Osman (slt, 839/1435-893/1488)
ile görüşmüş, kendisine İbâzîlik ve Cebel Nefûse hakkında
bilgiler vermiştir. Tunus’taki eğitimini tamamladıktan sonra
Cebel Nefûse’ye dönmüş ve burada dersler verip kitaplarını
telif etmiş, Cemâdilûla 928/Mart-Nisan/1522’de Yefren’de hayata
gözlerini yummuştur.
Şemmâhî’nin eserleri arasında şunlar sayılabilir:
a. Şerhu Akîdeti’t-tevhîd
b. Muhtasaru’l-adl ve’l-insâf
c. Risâletu er-redd alâ savleti’l-Ğadamisî
d. Şerh alâ Metni’d-diyânât
e. İ’râbu’l-Kurâni’l-Kerîm
f. Şerhu Meraci’l-bahreyn
g. Müşkilu i’râbi’d-deâim
h. Ecvibe fıkhiyye11

11 Bâbâammî, Mu’cem, 2/44-45.


168 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Onun tanınmasına sebep olan eseri Kitâbu’s-Siyer adlı tarih


kitabıdır. Bu kitabın kabaca üç bölümden oluştuğunu söylemek
mümkün görünüyor. Şemmâhî, öncelikle Hz. Peygamber’in ha-
yatı ve dört halife dönemini ele alır. İkinci olarak maşrıkta İbâzî
tarihini elen yazar son olarak da eserin en büyük bölümünde
Mağrib’de İbâzîlğin tarihi ve İbâzî alimlerin biyografilerini iş-
ler. Şemmâhî’nin Kitâbu’s-Siyer’i aynı zamanda İbâzî tarihinin
Hz. Peygamber döneminden başlanarak anlatıldığı kronolojik
bütünlüğü haiz bir eserdir. Zira ondan önceki tarihçiler Ebû
Zekeriya Yahya b. Ebûbekir el-Varcelânî gibi bazıları ilk dönem
olaylarını anlatmazken, Berrâdî de İbâzîliğin Mağrib bölge-
sindeki tarihini sadece Rüstemî hanedanlığına kadar anlatır.
Bu anlamda Şemmâhî Hz. Peygamber’den kendi dönemine
kadar kesintisiz bir İbâzî tarih anlatımı sunar. Ancak onun da
2./8. yüzyıldan sonra İslam dünyasının doğusundaki İbâzîler12
hakkında bilgi vermediğini ifade etmek icap eder.

3. Şemmâhî’nin Siyer Adlı Eserinde Hz. Osman Dönemine


Yönelik Tenkitler
Şemmâhî’den önce yazan İbâzî tarihçilerin Hz. Osman ve
dönemine yönelttikleri tenkitleri, Şemmâhî’nin de büyük oranda
sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Hatta onun bazı yazarlara nispetle
daha da ileri giderek bu eleştirileri halife seçildiği güne kadar
götürdüğünü görüyoruz. Oysa ilk İbâzî tarihçilerin bariz bir
biçimde onun ilk altı yıllık dönemini ayrı değerlendirdiklerini
görmekteyiz. Mesela Abdullah b. İbâz, Abdülmelik b. Mervân’a
gönderdiği mektupta söyledikleri bu bağlamda değerlendirile-
bilir: “Ömer’in ölümünden sonra Müslümanlar istişare ederek

12 İbâzîlik doğuda asıl teşekkül ettiği Basra gibi şehirlerde 2./8. yüzyıldan itibaren
etkisini yitirmiş olsa da Umman ve çevresinde kuvvetli bir karşılık bulmuş ve
günümüze değin varlığını sürdürmüştür. Ethem Ruhi Fığlalı, “İbâzıyye”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1999), 19/256-261.
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 169

bu göreve Osman’ı getirdiler. O da Müslümanların uygun gör-


düğü biçim belli bir süre yönetimi sürdürdü. Ne var ki dün-
yalıklar artıp, yer yüzünün hazineleri önüne açılınca dinde
olmayan şeyler ortaya çıkardı (ahdese).”13 Sâlim b. Zekvân’ın
da Hz. Osman’ın ilk hilafet yıllarına yönelik değerlendirmesi
Abdullah b. İbâz’ın mektubunda kullandığı ifadeler ile büyük
oranda benzeşir.14
Şemmâhî, Hz. Osman’ın seçilişini baştan itibaren bir meşru-
iyet krizi olduğunu ima edecek biçimde ele alır. Abdurrahman
b. Avf, kendisi de Hz. Ömer’in tespit ettiği 6 kişilik halife aday-
ları listesinde yer aldığı halde önce kendisi halife olmayacağı-
nı belirtmiş ve daha sonra kalan adaylar üzerine istişarelerde
bulunmuş, en son yaşlı olmasından ve İslam’a girişteki önceli-
ğinden dolayı Hz. Osman’ı seçmiştir. Bunun üzerine Mikdâd
b. el-Esved’in Hz. Osman’ı kastederek: “Allah aşkına başınıza
Rıdvan Biati’ne katılmayan ve Uhud Gazvesi’nden kaçan birini
yönetici olarak tayin etmeyin.” dediğine dikkat çeker. Ayrıca Hz.
Osman’ın seçilmesinden sonra Ebû Süfyân’ın, Benû Ümmeyye’yi
bir araya toplayıp “Ebû Süfyân’ın yemin ettiği şeye ant olsun ki
bu yönetim işinin size verileceğini bekliyordum. Ve muhakkak
ki bu sizin çocuklarınıza kadar yönetim sizde olmaya devam
edecektir” dediğini aktardıktan sonra Hz. Osman’ın da bu aile
konuşmasının gizli tutulmasını istediğini belirtir.15
İbâzî alim Ebû Yakub el-Varcelânî’nin (öl. 570/1175) daha çok
fıkhi konuları işleyen el-Adl ve’l-İnsâf adlı eserine atıf yapan
Şemmâhî, Hz. Osman dönemine dair eleştirilerinin başlıca dört
başlıkta toplanabileceğini söyler. İlk olarak atadığı vali ve zekât
memurlarının zalim ve günahkâr kişiler olduğu ifade etmiş,

13 Bekkây, Risâle, 26.


14 Crone - Zimmermann, The Epistle, 78.
15 Ebu’l-Abbas Ahmed b Ebû Osman Saîd b. Abdulvâhid eş-Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer,
thk. Muhammed Hasan, (Beyrut: Dâru’l-Medâri’l-İslâmî, 2009), 1/138-139.
170 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

örnek olarak da Irak bölgesine vali olarak tayin ettiği Velîd b.


Ukbe’nin içki içip sarhoş olarak namaz kıldırması zikretmiştir.
İkinci olarak Hz. Ömer’in belirlediği atiyyeleri vermeyip, bey-
tülmal gelirlerini sadece kendi yakınlarına tahsis etmesi hatta
büyük sahabileri bile bu gelirlerden mahrum etmesi ifade edilir.
Üçüncü olarak bazı sahabilere karşı şiddete varan kötü mua-
melelerde bulunması dillendirildikten sonra Ebûzer’in sürgün
edilip Ammâr’ın fıtığı patlayıncaya kadar dövülmesi zikredilir.
Dördüncü olarak ise Hz. Osman’ın yönetimine dair şikayetleri
dolayısıyla Medine’ye gelen kişilere şikayetlerin giderileceğine
dair sözler verdikten sonra bu kişilerin cezalandırılması için
valilerine mektuplar yazması zikredilir.16
İbâzî alim Ebû Yakub el-Varcelânî’den aktardığı dört başlığı
ayrıntılandıran Şemmâhî, bunlara ek olarak Hz. Osman döne-
mine dönük aşağıdaki olayları da birer eleştiri konusu olarak
dillendirir:
a. Kûfe ve Basra ahalisinden birer topluluğu sürgün etme-
si
b. Himâ arazilerini17 daha önce Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in
uygulamasının aksine sevdiklerine, ailesine ve akrabalarına
tahsis etmesi.
c. Bedir’e katılan sahabilerin atiyyelerinden biner dirhem
kesinti yapmış, Hz. Peygamber’in Medine’den kovduğu Hakem
b. el-As ve oğulları Mervân ve Hâris’e yüz bin dirhem atiyye
vermiş, ayrıca Bahreyn gelirinden üç bin dirhem verdiği gibi
İfrıkiyye humusunu da ona vermiş, Abdullah b. Halid b. Esîd’e
ise altı yüz bin dirhem atiyye vermiş olması.

16 Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer, 1/142.


17 Himâ, sahibi olmayan arazilerin otlak olarak tahsis edilmesi anlamında kullanılır.
Hacı Mehmet Günay, “Himâ” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul:
TDV Yayınları, 1998), 18/53.
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 171

d. Devletin topladığı zekât gelirleri satılana kadar Umman


ve Bahreyn ahalisinin mallarını satmasını yasaklaması.
e. Hz. Ömer’in ölmeden önce oğlu Ubeydullah’a Hürmüzân’ı
öldürmesinden ötürü kısas uygulanmasını talep etmesine rağ-
men Hz. Osman’ı bunu uygulamaması.
f. Hz. Ebubekir’in Hz. Peygamber’in vefatından sonra minber-
de onun oturduğu basamağın bir alt basamağına, Hz. Ömer’in
ise ondan da bir alt basamağa oturmasına rağmen Hz. Osman’ın
doğrudan Hz. Peygamber’in oturduğu basamağa oturması.
g. Beytülmale ait malları selef akdi yaparak satın alması.
h. Kendisine haksızlık edilmiş, dayak yemiş ve bundan
ötürü bebeğini düşürmüş bir kadın Hz. Osman’a getirilince
“Benden ne istiyorsunuz? Kadını tekrar hamile mi bırakayım”
demesi.18
Şemmâhî, Hz. Osman’a dair bu eleştirileri naklettikten son-
ra da onu eleştiren sahabileri ve eleştiri sebeplerini zikreder.
Eleştiri yapan sahabileri ve eleştirilerini şöyle sıralamak müm-
kündür:
a. Sahabi Abdullah b. Mesûd, Hz. Osman tarafından görev-
den alınmış, aralarında bazı tartışmalar olduktan sonra “Ben
onunla Bedir’e katıldım. Oysa o, Uhud’dan kaçtığı gibi Rıdvan
Biati’ne de katılmadı” demiştir.
b. Hz. Aişe, “İşte Peygamber’in gömleği ve ayakkabıları!
Eskimemişler. Oysa sen (Osman) onun sünnetini eskittin” de-
miştir.
c. Huzeyfe b. Yemân, Hz. Osman’ı kastederek “Sizin içinizde
biri var ki onun ortaya çıkaracağı fitne, Deccal’in çıkaracağı
fitneden daha korkunçtur” demiştir.
d. Ammâr b. Yâsir, Hz. Osman’ın akrabalarına yaptığı yar-
dımları eleştirince Hz. Osman hutbeye çıkıp inadına bu yardıma

18 Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer, 1/145.


172 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

devam edeceğini söyleyince Ammâr “Benim, Peygamber’in


Ebubekir ve Ömer’in inadına bunu yapacaksın ha!” demiş bu-
nun üzerine Hz. Osman hutbeden inip Ammâr’ı dövmüş ve
Ammâr’ın fıtığı patlamıştır.
e. Hz. Osman’ın halife seçilmesinde de rolü olan Abdurrah-
man b. Avf, “Allah’a yemin olsun ki eğer yaşarsam seni nasıl o
makama getirdiysem öyle de oradan çıkaracağım” dediğini ama
ömrünün vefa etmediğini, ayrıca Hz. Osman’ın cenaze namazını
kılmaması için vasiyette bulunduğu ifade edilmiştir.19
Şemmâhî’nin genel olarak Hz. Osman dönemi olaylarını
kendinden önceki İbâzî tarihçilerden değil de Mesûdî’den (ö.
345/956) aktarmayı tercih etmiştir. Bu durum muhtemelen
Mesûdî’nin de Hz. Osman dönemini eleştirel olarak ele alması
ile yakından ilgilidir. Ancak Şemmâhî, Mesûdî’nin “Osman son
derece cömert, eli açık ve hoş görülü olup malını uzak yakın
herkese dağıtırdı”20 şeklindeki Hz. Osman’ı öven ifadelerine
ise eserinde yer vermemiştir.
Şemmâhî bir noktada Hz. Osman’ı eleştirmek için Hz. Ömer
ile mukayese etmiştir: “Ebû Musa el-Eşarî, Ziyâd b. Utbe ile mal
gönderdi. Osman bu malları tümüyle ailesi, çocukları ve yakın-
ları arasında paylaştırdı. Bu tavır nerde, oğlunun ağzındaki bir
dirhemi çıkarıp beytülmale iade eden Ömer’in tavrı nerde!”21
Şemmâhî’nin Hz. Osman dönemine dönük eleştirileri büyük
oranda İbâzî olmayan kaynaklar tarafından da nakledilen riva-
yetlerdir. Şemmâhî’nin naklettiği ve İbâzî olmayan kaynaklar-
da yer almayan tek rivayet -görebildiğimiz kadarıyla devletin
topladığı zekât gelirleri satılana kadar Umman ve Bahreyn
ahalisinin mallarını satmasını yasaklaması iddiasıdır. Bu iddi-

19 Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer, 1/147-148.


20 Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyin el-Mesûdî, Mûrûcu’z-zeheb ve meâdinu’l-cevher, thk.
Charles Pellat, (Beyrut: Menşûratu’l-Câmiati’l-Lübnâniyye, 1970), 3/72.
21 Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer, 1/145.
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 173

aya benzer bir eleştirinin Belâzürî (öl. 279/892-893) tarafından


aktarıldığına tesadüf etmekteyiz. Buna göre Hz. Osman Hâris
b. Hakem’i, Medine pazarına sorumlu olarak tayin etmiş, o da
buradaki tüccarlara sadece kendi kuralları doğrultusunda alım
satım yapmalarını emretmişti. Ayrıca pazarda alışveriş yapan
kişilerden de vergi almaya başlayınca Hz. Osman’a şikâyet
edildi.22 Bir diğeri eleştiri ise Diyarbekrî (öl. 990/1582) tarafın-
dan nakledilmekte olup, Hz. Osman’ın Medine pazarını himâ
kılması olup böylece başkalarının alışveriş yapmasına mâni
olmasıdır. Onun vekili develerinin develerinin yem olarak
yiyeceği hurma çekirdeklerini satın alıncaya değin hiç kimse
develerine yem satın alamıyordu.23 Hz. Osman’ın Umman
ve Bahreyn ahalisine ticaret kısıtlaması getirmesi rivayeti de
Abdullah b. İbâz’ı mektubunda nakledilmektedir.
Sonuç olarak İbâzî tarihçilerin Şemmâhî’nin Hz. Osman
dönemine dönük eleştirilerinin büyük oranda ekonomik temelli
olduğu, buna ilaveten atanan vali ve devlet görevlileri ile halk
arasında yaşanan idari problemlerin de eleştirilerde ön plana
çıkarıldığı görülmektedir. Şemmâhî’nin de kendinden önceki
tarihçilerin eleştirilerini devam ettirdiği görülmektedir.
Şemmâhî’nin Hz. Osman’ın hilafete gelişi ile ilgili şaibele-
re dikkat çekerek önceki İbâzî tarihçilerden ayrılmakta, onun
hilafetinin sorunsuz geçtiği ifade edilen ilk dönemlerine ise
hiç değinmemektedir. Hz. Ömer döneminde yapılan fetihleri
uzun uzun anlatan24 Şemmâhî, Hz. Osman dönemi fetihle-
rine bir cümleyle de ola işaret etmemiştir. Bu noktada onun
olaylara mezhebi bir bakış açısı ile yaklaştığını ve Hz. Osman

22 Ebu’l-Hasen Ahmed b. Yahya el-Belâzürî, Kitâbu Cümel min Ensâbi’l-Eşrâf, thk.


Süheyl Zekkâr - Riyâd Ziriklî, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1996), 6/2486.
23 Kettânî, Hz. Peygamber’in Yönetimi et-Terâtibu’l-İdâriyye, çev. Ahmet Özel, (İstan-
bul: İz Yay., 2003), 1/632.
24 Şemmâhî, Kitâbu’s-Siyer, 1/131-133.
174 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

dönemi olaylarını sadece eleştiriler konu edindiğini söylemek


mümkündür.
İbâzî tarihçililerin İbâzî olmayan tarih kaynaklarını kullan-
madıkları dikkate alındığında Şemmâhî’nin kendinden önceki
İbâzî tarihçilerden farklı hareket ederek Mesûdî’den istifade
ettiğine görmekteyiz.
Şemmâhî, Hz. Osman’a yönelik tenkitleri belli başlıklar altın-
da toplama isteği içerisinde olduğunu bu eleştirileri dört başlık
halinde zikreden Ebû Yakub el-Varcelânî’nin dörtlü taksimatına
eserinde yer vererek ortaya koymuştur denebilir.

Kaynakça
Bâbaâammî, Muhammed b. Musa vd. Mu’cemu a’lami’l-İbâziyye. 2 Cilt.
Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, 2000.
Bekkây, Latîfe. Kırâetün fî risâleti İbn İbâz. Beyrut: Dâru’t-Talîa, 2002.
Belâzürî, Ebu’l-Hasen Ahmed b. Yahya. Kitâbu Cümel min ensâbi’l-eşrâf.
thk. Süheyl Zekkâr - Riyâd Ziriklî. 13 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Fikr,
1996.
Berrâdî, Ebu’l-Kâsım b. İbrahim. el-Cevahiru’l-müntekât. nşr. Ahmed b.
Suûd es-Siyâbî. London: Dâru’l-Hikme, 2014.
Crone, Patricia - Zimmermann, Fritz. The Epistle of Sâlim İbn Dhakwân,
New York: Oxford Universty Press, 2001.
Fığlalı, Ethem Ruhi. “Abdullah b. İbâz”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi. 1/109. İstanbul: TDV Yayınları, 1988.
Fığlalı, Ethem Ruhi. “İbâzıyye”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
19/256-261. Ankara: TDV Yayınları, 2019.
İbn Sellâm el-İbâzî. Kitâbun fîhi bedü’l-İslâm ve şerâiu’d-dîn. thk. Şeyh
Sâlim b. Yakub-Werner Schvartz. Beyrut: Dâru Sadir, 1986.
İzkevî, Serhân b. Saîd. Keşfu’l-ğumme el-câmî li ahbâri’l-ümme. thk. Mu-
hammed Habîb Sâlih-Mahmud b. Mubârek es-Sâlimî. 3 Cilt.
Maskat: Vizâratu’t-Türâs ve’s-Sekâfe, 2013.
Kettânî. Hz. Peygamber’in Yönetimi et-Terâtibu’l-İdâriyye. çev. Ahmet
Özel, İstanbul: İz Yay., 2003.
Lök, Adem. “İlk Dönem Hâricî Kaynaklarına Göre Hz. Osman”. Ane-
İBÂZÎ TARİHÇİ ŞEMMÂHÎ’NİN HZ. OSMAN DÖNEMİNE DAİR ELEŞTİRİLERİ • 175

mon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2/1 (2014),


137-150.
Mesûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyin. Mûrûcu’z-zeheb ve meâdinu’l-
cevher. thk. Charles Pellat. 5 Cilt. Beyrut: Menşûratu’l-Câmiati’l-
Lübnâniyye, 1970.
Muammer, Ali Yahya. el-İbâziyye mezhebun İslâmî mu’tedil. neşr. Ahmed
b. Suûd es-Siyâbî. 2 Cilt. Umman: Vizâratu’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’d-
Dîniyye, 2013.
Öz, Mustafa. “Sâlim b. Zekvân”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi.
Ek-2/464. Ankara: TDV Yayınları, 2019.
Şemmâhî, Ebu’l-Abbas Ahmed b Ebû Osman Saîd b. Abdulvâhid.
Kitâbu’s-Siyer. thk. Muhammed Hasan, 3 Cilt. Beyrut: Dâru’l-
Medâri’l-İslâmî, 2009.
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS
TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE
ETKİSİ

Ahmet KURAY1

Hz. Peygamber’in vefatını müteakiben bazı tartışmalar


yaşanmıştır. Bunların en bilineni hilafet meselesidir. Medine
yerlisi Evs ve Hazrec ile Mekke kökenli Kureyşliler arasında
başlayan tartışmalar, Hz. Ebû Bekr’in halife seçilmesiyle kıs-
men çözülmüştür.2 Buna rağmen Kureyş içerisinde bazı tar-
tışmalar devam etmiştir. Özellikle Hz. Peygamber’in kabilesi
Hâşimoğulları, devlet idaresinin ve gelirleri hazineye aktarılan
bazı malların kendilerine ait olduğunu iddia etmişlerdir. Nite-
kim Hz. Ebû Bekr’in halife seçildiği toplantının karar aşamasında
orada bulunmayan ve defin işleriyle uğraşan Haşimoğullarının

1 Dr. Arş. Gör., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Siyer-i Nebi ve İslam
Tarihi Anabilim Dalı.
2 Ömer Muhammed b. Vâkıdî, er-Ridde, ed. Yahya el-Cebûrî, Beyrût: Dâru’l-Garbi’l-
İslamî, 1990, 32-38; Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Ğâlib el-Amilî Ebû
Ca’fer et-Taberî, Târihü’r-rüsûl ve’l-mülûk, 2. Basım (Beyrût: Dârü’t-Türâs, h.
1387), 3/201-203.

• 177 •
178 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

lideri Ali b. Ebî Tâlib, hilafet beklentisini gizlememiş ve alınan


karardan memnun olmamıştır. Bir rivayete göre biat haberini du-
yunca hemen çıkıp acele ile bağlılığını bildirmiştir. Bu rivayetin
doğru olmadığını belirten İbnü’l-Esîr’e (ö. 630/1233) göre Hz. Ali
altı ay sonra biat etmiştir. Halife seçiminden memnun olmayan
sadece Ali b. Ebî Tâlib ve kabilesi Haşimoğulları değildi. Önde
gelen sahâbîlerden Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ile
Ensardan bazı kimselerin de Hz. Ali’ye biat etmek istedikleri
nakledilmiştir. Hz. Ebû Bekr’in halife seçilmesine dair en dik-
kat çekici tavırlardan birini Ebu Süfyân sergilemiştir. Hz. Ebû
Bekr’in mensubu olduğu Teym kabilesinin Kureyş içerisindeki
konumuna vurgu yapan Ebu Süfyân, bu konuda Hz. Ali ve
Abbâs b. Abdülmuttalib ile konuşmuş, ancak Hz. Ali’den bek-
lediği cevabı alamamıştır. Ayrıca Hz. Ali onu fitne çıkarmaya
çalışmakla suçlamıştır.3
Tartışmaların gölgesinde halife olan Hz. Ebû Bekr zamanla
çekimser kalan kesimlerin desteğini almaya başlasa da Haşi-
moğulları ile yaşadığı tartışmalar son bulmamıştır. Hz. Ali’nin
hilafet beklentisi ile başlayan anlaşmazlıklar, Hz. Peygamber’in
kızı ve Hz. Ali’nin de eşi olan Fâtıma’nın miras talebiyle şid-
detlenmiştir. Talebi reddedilen Fâtıma, vefat edene kadar halife
ile konuşmamış, ayrıca hilafet meselesi yüzünden başlayan
tartışmaların devamında Haşimoğulları, Fâtıma’nın vefatına
kadar geçen altı aylık sürede halifeye biat etmemiştir.4
Haşimoğulları ile yaşanan bir diğer sorun miras meselesidir.
Hz. Peygamberin tek varisi olan ve Hz. Ali ile evli olan Fâtıma
bnt. Muhammed, babasının geride bıraktığı miras hususunda
hak iddia etmiş ve talebini açıkça halifeye iletmiştir. Rivayet
edildiğine göre Hz. Ebû Bekr halife seçildikten sonra onun

3 İzüddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-târih


(Beyrût: Dârü’l-Kütübi’l-Arabî, 1997), 2/187.
4 Taberî, Târih, 3/208; İbnü’l-Esir, Kâmil, 2/192.
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ • 179

huzuruna eşi ile birlikte gelen Fâtıma, miras talebini dile ge-
tirmiştir. Bunun üzerine halife, ev eşyası mı hurma bahçeleri
mi? diye sorduğunda Fâtıma Hayber, Fedek ve Medine’deki
sadakalar yanıtını vermiştir. Ayrıca halifeye yönelik “Sen nasıl
ölünce kızların sana varis olacaklarsa ben de bu malların vari-
siyim.” demiştir. Hz. Ebû Bekr ise “Vallahi baban benden daha
hayırlı sen de benim kızlarımdan daha hayırlısın, ancak baban
‘Biz miras bırakmayız. Geride bıraktıklarımız ancak sadaka-
dır.’ demiştir. Ayrıca bu malları babanın sana verdiğini biliyor
musun? Evet dersen sözünü kabul edeceğim deyince Fâtıma
da ‘Ümmü Eymen bana gelip babamın bana Fedek’i verdiğini
söyledi.’ yanıtını vermiştir. Halife ise bizzat kendin işittin mi?
Eğer evet dersen kabul ederim deyince Fâtıma ben bildiğimi
sana söyledim.” demekle yetinmiştir.5 Böylece miras tartış-
masında istediği neticeyi alamayan Fâtıma bnt. Muhammed
vefat edene kadar halife ile konuşmamış ve bu süre içerisinde
Ali b. Ebî Tâlib liderliğindeki Hâşimoğulları da halifeye biat
etmemişlerdir. Bu sürecin altı ay veya6 iki buçuk ay sürdüğüne
dair farklı haberler aktarılmıştır.7
Tartışmalara konu olan mülkler Hayber ve Fedek arazileri-
dir. Bu hususta bazı rivayetlerde Fâtıma’nın Medine’deki sa-
dakaları da talep ettiği ilave edilmiştir.8 Ancak kaynakların
ekseriyetinin işaret ettiği üzere talep edilen mallar Fedek ve
Hayber arazilerinden ibarettir. Fedek, verimli arazilerin olduğu,
hurma bahçeleriyle bilinen sulak bir yerleşim bölgesi olsa da9

5 Ebu Abdillah Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, ed. Ali Muhammed


Ömer (Kâhire: Mektebetü’l-Hancî, 2001), 2/274.
6 Taberî, Târih, 3/208; İbnü’l-Esir, Kâmil, 2/192.
7 Vâkıdî, er-Ridde, 47.
8 Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî eş-Şâmî, Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîreti hayri’l-ibâd,
ed. Ali Muhammed Muavvîz, Adil Ahmed Abdü’l-Mevcûd (Beyrût: Darü’l-
Kütübi’l-İlmiyye, 1993), 12/370.
9 Ebû Abdillâh Şihâbüddîn Yâkût el-Hamevî, Mu’cemü’l-buldân, 2. Basım (Beyrût:
Dâru Sâdr, 1995), 4, 238.
180 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

korunaklı bir kaleden yoksundu. Savaşmak için yeterli insan


gücüne sahip olmayan Fedek Yahudileri,10 Hayber’in yenildiğini
öğrenince Müslümanlarla sulh yapmak istemişlerdir. Nûn b.
Yûşa başkanlığındaki bir heyet, sulh için geldiğinde canlarının
bağışlanması, sürgün edilmemeyi ve mallarını teslim etmeyi
içeren bir anlaşmayı teklif etmişlerdir. Başka bir rivayete göre
ise memleketlerini terk etmeyi ancak mallarının kendilerinde
kalmasını şart koşmak istemişlerdir. Böylece arazilerin işleri
için gelip gideceklerdi. Ancak bu teklif reddedilmiştir.11 Fe-
dek Yahudileri ile ilk rivayette geçen şartlar üzerinde anlaşma
yapılmıştır. Hz. Peygamber onları sürgün etmemiş ancak ta-
rım arazilerinden elde ettikleri gelirlerinin yarısı karşılığında
anlaşma yapılmıştır.12 Böylece toprakları zorla değil sulh ile
fethedilmiştir. Hz. Ömer hilafetinde, Hayber Yahudileri sürgün
edilince Fedek halkının da sürgün edilmesi kararlaştırılmış,
ancak arazilerinin mülkiyeti Müslümanlara ait olmadığı için
topraklarının değerini takdir etmek için bir heyet göndermiştir.
Hurma ve arazilerin değeri tayin edildikten sonra kıymetinin
yarısı olan takriben 50.000 dirhem meblağ, onlara ödenmiştir.
Bu para ise Irak bölgesinden temin edilmiştir. Böylece Fedek
Yahudileri Şam’a sürgün edilmiştir.13 Başka kaynaklar ise tarım
arazilerinin yarısı için takdir edilen meblağın 60.000 dirhem
olduğunu kaydetmiştir.14 Verimli olduğu anlaşılan Fedek ara-
zileri, Emeviler döneminde halife Muâviye tarafından Medine
valisi Mervân b. Hakem’e verilmiş ve Mervân’ın buradan yıllık

10 Vâkıdî, el-Meğâzi, 2/707.


11 Vâkıdî, el-Meğâzi, 2/706.
12 Vâkıdî, el-Meğâzi, 2/707; Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Davud el-Belâzurî, Ensâbü’l-
eşrâf, ed. Süheyl Zekkâr, Riyâd Ziriklî (Beyrût: Dârü’l-Fikr, 1996), 1/352; Ebü’l-
Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî Mâverdî, Ahkâmü’s-sultâniyye (Kâhire:
Dârü’l-Hadîs), 256.
13 Vâkıdî, el-Meğâzi, 2/706.
14 Mâverdî, Ahkâmü’s-sultâniyye, 256; Ferrâ, Ahkâmü’s-sultâniyye, 201.
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ • 181

10.000 dinar kazanç sağladığı kaydedilmiştir. Mervân ise daha


sonra bu arazileri oğulları Abdülazîz ile Abdülmelik’e taksim
etmiş, böylece bu araziler zamanla devletin kontrolünden çı-
karak tevarüs yoluyla hanedan üyelerine dağıtılmıştır. Tekrar
devletin kontrolüne geçmesi ise Ömer b. Abdülazîz dönemine
denk gelmiştir. Babası Abdülaziz’den aldığı payın yanı sıra
diğer payların sahipleri olan Abdülmelik’in çocukları Velîd ve
Süleyman’dan bunları kendisine hibe etmelerini istemiştir. Böy-
lece Fedek arazileri tamamen devletin kontrolüne alınmıştır.15
Ömer b. Abdülazîz söz konusu arazileri Hz. Peygamber ve
Hulefâ-yi Râşidîn dönemlerinde olduğu gibi toplumun mas-
lahatı için harcamıştır.16
Fedek arazilerinin sulh ile fethedilmiş olması önemli bir hu-
sustur. Çünkü bu topraklarda savaşçıların bir hakkı söz konusu
olmadığı için kimseye hisse verilmemiş,17 kullanım yetkisi
tamamen devlete yani Hz. Peygamber’in tasarrufuna bırakıl-
mıştır. Hatta bazı kaynaklarda bu arazilerin Hz. Peygamber’in
safî hakkı olduğu da belirtilmiştir.18 Nitekim fey statüsünde
değerlendirilen Fedek arazileri, Benî Hâşim’in fakirlerine yar-
dım, bekarlarını evlendirme19 veya yolda kalanlara yardım
etmek amacıyla farklı yerlerde tasarruf edilmiştir.20 Dolayısıyla
bu mallar Hz. Peygamber’in kişisel mirası olmaktan ziyade
devlete ait olup, tasarruf yetkisi tamamen devleti idaresinin
başındaki Hz. Peygamber’e ait kabul edilmiştir. Bu yüzden Hz.
Peygamber vefat ettikten sonra devletin başına geçen Hz. Ebû
Bekr malların hazineye ait olduğunu savunurken, Fâtıma ise

15 İbn Sa’d, et-Tabakât, 7/377.


16 İbn Sa’d, et-Tabakât, 7/378.
17 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/55.
18 İbn Sa’d, et-Tabakât, 7/377.
19 Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Davud el-Belâzurî, Fütûhu’l-buldân (Beyrût: Dâru
ve Mektebetü’l-Hilâl, 1988), 41.
20 İbn Sa’d, et-Tabakât, 7/377.
182 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

babasının tasarruf ettiği malların kendisine verilmesi gerektiğini


öne sürmüştür.
Tartışmalara konu olan diğer miras Hayber arazileridir.
Nâim, Kamûs, Şıkk, Netât, Sülâlim, Vetîh ve Ketîbe’den olu-
şan yedi kalenin bulunduğu Hayber, geniş hurma bahçeleri
ve tarım arazilerine sahipti.21 Hayber savaşla fethedildikten
sonra ganimet kapsamında değerlendirilerek Müslümanlar
arasında taksim edilmiştir.22 Öncelikle ganimetler 36 hisseye
pay edilmiş ve her bir hisse yüz hisseye taksim edilmiştir. 18
hisse devlete tahsis edilirken, geri kalan 18 hisse ise savaşçılara
verilmiştir.23 Miktarı net olmasa da Hayber arazilerinin önemli
bir kısmının devlete ait olduğu anlaşılmaktadır. Devlete ait olan
ve Hz. Peygamber’in uygun gördüğü yerlerde değerlendirilen
Hayber gelirleri, Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma tarafından talep
edilmiştir. Ancak gerek Fedek gerekse de Hayber arazileri, Hz.
Peygamber’in şahsi malı olmaktan ziyade devlete ait mülkler-
dir.
Fedek ve Hayber arazilerin mülkiyetine yönelik halife ile
Hâşimoğulları arasında farklı yaklaşımlar sergilenmiştir. Çünkü
sadece Fatımâ değil Hz. Peygamber’in kabilesi Hâşimoğulları
da bu malların kendilerine ait olduğunu öne sürmüşlerdir.
Nitekim Hz. Peygamber’in eşleri, Hz. Ali ve Hz. Peygamber’in
amcası Abbâs da tartışmalara dahil olarak miras hususunda hak
iddia etmişlerdir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra geride
kalan eşleri, Hz. Osmân’ı halifeye göndererek Hayber ve Fedek
için talepte bulunmuşlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber’in
eşi ve aynı zamanda halifenin kızı olan Hz. Aişe; “Allah’tan

21 Yâkût el-Hamevî, Buldân, 2/409.


22 Alî b. Muhammed b. Ahmed el-Huzâî, Tahrîcü’d-delâlâti’s-sem’iyye ’alâ mâ kâne
fî ’ahdi Resûlillâh mine’l-hiref ve’s-sanâi ve’l-’amâlâti’ş-şer’iyye, thk. İhsan Abbas
(Beyrût: Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, h. 1419), 301.
23 Belâzurî, Fütûhu’l-buldân, 35.
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ • 183

sakınmaz mısınız? Peygamberden şunu duymadınız mı: ‘Biz


miras bırakmayız. Bıraktığımız ancak sadakadır. Bu mal Mu-
hammed ailesine, acil ihtiyaçlarına ve misafirlerinedir. Öldük-
ten sonra yerime gelecek emire devreder.’ Bunun üzerine Hz.
Peygamber’in eşlerinin de geri adım attıkları rivayet edilmiştir.24
Böylece onlar gibi miras hususunda hak talep etme ihtimali olan
Hz. Aişe, halife olan babası Hz. Ebû Bekr’in yanında bir tavır
sergilemiştir. Miras talebinde bulunan bir diğer kişi ise Abbâs
b. Abdulmuttâlib’tir. Fâtıma miras için Hz. Ebû Bekr’in yanına
geldiğinde Abbâs b. Abdülmuttâlib de gelmiştir.25
Haşimoğullarının hak iddia etmelerinin temelinde Hz. Pey-
gamber ile aralarındaki kan bağıdır. Bu yüzden miras taleplerini
halifeye arz ettiklerinde bu durumu bir argüman olarak ileri
sürmüşlerdir. Bir rivayete göre Fâtıma talebinin geri çevrilmesi
üzerine halifeye “Sen ölünce kızların nasıl ki varis olacaklarsa
ben de bu malların varisiyim.” demiştir.26 Aynı şekilde Hz.
Ali de miras taleplerinin kabul edilmemesi üzerine Meryem
sûresinde geçen bazı ayetleri okumuştur. Halife ise ayete bir
itirazının olmadığını ancak bildiğimi sen de biliyorsun diyerek
cevap vermiştir. Hz. Ali de “İşte Allah’ın kitabı konuşuyor.”
yanıtını vermekle yetinmiştir. Bunun üzerine herkes susmuş
ve oradan ayrılmışlardır.27 Haşimoğullarının miras meselesi-
ne dair ilginç bir rivayet de Hz. Osmân’ın hilafeti döneminde
yaşanmıştır. Abdullah b. Âmir, Savaş ganimetlerini Medine’ye
getirdiğinde halife Kureyş’e hediye vermesini istemiştir. Kendi-
sine 3000 dirhem verilen Hz. Ali, “Bakıyorum ki Muhammed’in
mirasını bizden başkaları yiyiyor.” sözleriyle tepki göstermiş-
tir. Bunu duyan halife Abdullah b. Âmir’e miktarı artırmasını

24 Belâzurî, Ensâbü’l-eşrâf, I/520.


25 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/274; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, 12/370.
26 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/274.
27 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/274; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, 12/370.
184 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

emretmiştir.28 Bu haberin de işaret ettiği üzere Haşimoğulları,


Hz. Peygamber’in inşa ettiği İslam Devleti’nin asıl sahipleri
olduğuna ilişkin bir tavır sergilemişlerdir. Bu yaklaşım ise ilk
dönemlerden itibaren iktidarla zaman zaman ihtilaflar yaşama-
larına sebebiyet vermiştir. Fâtıma’nın başını çektiği Haşimo-
ğullarının kan bağından kaynaklı hak iddia etme taleplerine
karşılık Hz. Ebû Bekr ise farklı bir yaklaşım göstermiştir. Hz.
Peygamber’in “Geride bıraktıklarımız ancak sadakadır.”29 sözle-
rini hatırlatarak taleplerini geri çevirmiştir. Böylece bu malların
Hâşimoğularına değil tüm Müslümanlara ait olduğunu öne
sürmüştür.30
Miras tartışması esasında hilafet meselesi ile aynı arka plana
sahiptir. Çünkü Fâtıma’nın talebi bireysel bir itirazdan ziyade
Haşimoğullarının genel yaklaşımını onaylayan bir tavırdır. Bu
tavrın arka planında ise henüz kurumsallaşma aşamasında
olan devletin keyfiyetine dair belirsizliklerdir. Devlet tecrübesi
zayıf olan toplumda Hz. Peygamber’in vefatından sonra idare
ve miras O’nun şahsına ve dolayısıyla Haşimoğullarının hakkı
mıydı? Yoksa tüm topluma mı aitti? Bu soruya verilen cevapların
farklılığı tartışmaların asıl kaynağıdır. Bu yüzden Haşimoğulları
tabii olarak bunun kendi hakları olduğunu düşünmüşlerdir. Hz.
Ebû Bekr ise belli bir aileden ziyade herkesin hakkı olduğunu
savunmuştur. Nihayetinde devlet tecrübesinin zayıflığı ve henüz
devlet-şahıs ayrımı gibi hususların belirsizliği, başta hilafet ve
miras olmak üzere bazı tartışmalara sebebiyet vermiştir.
Hilafet meselesi ile aynı arka plana sahip olan miras tartışma-
sının çözümü farklı olmuştur. Hilafet meselesinin çözümünde

28 İbn Sa’d, et-Tabakât, 7/51.


29 Taberî, Târih, 3/208; Ahmed b. Alî b. Abdülkâdir el-Makrîzî, İmtâü’l-esmâ bimâ
li’n-nebî mine’l-ahvâl ve’l-hafede ve’l-metâ‘, ed. Muhammed Abdülhamîd en-Nemîsî
(Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1999), 5/378.
30 Belâzurî, Ensâbü’l-eşrâf, 1/519.
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ • 185

Hz. Peygamber’in doğrudan bir katkısından bahsetmek zordur.


Ancak miras meselesine yönelik kesin bir çözüm ortaya koy-
muştur. Devlete ait mülklerle ilgili yani kamuya ait malların
tasarrufuna dair olası tartışmalara yönelik Hz. Peygamber yol
göstermiştir. “Bizler miras bırakmayız. Bıraktığımız ancak sada-
kadır. Bu mal Muhammed ailesi ile misafirleri ve acil ihtiyaçları
için tasarruf edilir. Ben öldükten sonra ise emir olacak kişiye
devreder.”31 Buna benzer başka rivayetler de aktarılmıştır.
“Benden sonra varislerim dinar veya dirhem bölüşmesin. Be-
nim ardımda terk ettiğim eşlerimin ve hizmetçimin nafakasının
dışındakiler sadakadır.” 32 Yine aktarılan bir rivayete göre Hz.
Peygamber ne bir dinar ne bir dirhem ne de bir köle veya cariye
bırakmıştır. Ondan geriye sadece bir katır, silahı ve sadaka ola-
rak dağıttığı bir arazi kalmıştır.33 Son olarak Hz. Peygamber’in
vefat ettiğinde eşlerinin evleri ve bir arazi dışında vasiyette
bulunmadığı nakledilmiştir.34
Bütün rivayetlerin işaret ettiği üzere Hz. Peygamber, ken-
disinden sonra yaşanabilecek bazı tartışmaların önüne geçmek
amacıyla devlete ait malların aidiyetini çözmeye dair bazı sözler
sarfetmiştir. Nitekim Hz. Ebû Bekr, Fâtıma’nın talebini geri
çevirirken dayanak noktası olarak Hz. Peygamber’in sözleri-
ne işaret etmiştir.35 Yine başka bir rivayete göre Fâtıma’nın
talebi üzerine “Baban bir altın veya gümüş miras bırakmadı.
Hayber’deki hissesini ve Fedek’teki sadakasını kastediyordun.
Peygamber, öldüğü takdirde bu malların Müslümanlara ait ol-
duğunu söyledi.”36 açıklamasıyla onu geri çevirmiştir. Böylece

31 Belâzurî, Fütûhu’l-buldân, 40; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, 12/369; Makrîzî, İmtâü’l-esmâ,


13/157.
32 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/273.
33 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/275; Belâzurî, Ensâbü’l-eşrâf, 1/519.
34 İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/275.
35 Taberî, Târih, 3/208; Makrîzî, İmtâü’l-esmâ, 1999, 5/378.
36 Belâzurî, Ensâbü’l-eşrâf, 1/519.
186 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Hz. Ebû Bekr, Haşimoğullarının itirazına rağmen bir idareci


olarak miras sorununu çözüme kavuşturmayı başarmıştır.
Halifenin verdiği kararla devletin kurumsallaşması aşama-
sında önemli bir adım atılmıştır. Hilafet seçiminde tercih edilen
kişi Hz. Peygamber’in ailesinden ziyade başka bir kabileden
seçilerek muhtemel bir veraset anlayışının önüne geçilmiştir.
Miras meselesi de bunu tamamlayan başka bir unsurdur. Böy-
lece veraset sistemi reddedildiği gibi Hz. Peygamber’in yol
göstericiliği ile miras tartışmaları çözülürken aynı zamanda
şahıs-devlet ayrımının olduğu ortaya konmuş ve devlet gelir-
lerinin şahıstan ziyade tüm topluma ait olduğu kabul edilmiş-
tir. Neticede Hz. Ebû Bekr, Hz. Peygamber’in yol göstericiliği
ile miras meselesini çözmüş ve kendisi de aynı yöntemi takip
ederek devlet-şahıs ayrımına dikkat çekmiştir. Böylece devlete
ait malların aidiyeti hususunda ve daha sonra yaşanacak miras
tartışmalarının önüne geçilerek devletin kurumsallaşmasında
önemli bir aşama kaydedilmiştir.

KAYNAKÇA
Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Davud. Ensâbü’l-eşrâf. ed. Süheyl
Zekkâr, Riyâd Ziriklî. 8 Cilt. Beyrût: Dârü’l-Fikr, 1996.
Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Davud. Fütûhu’l-buldân. Beyrût:
Dâru ve Mektebetü’l-Hilâl, 1988.
Ferrâ, Ebû Ya’la. Ahkâmü’s-sultâniyye. thk. Muhammed Hâmid el-Fıkî.
Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2000.
Huzâî, Alî b. Muhammed b. Ahmed. Tahrîcü’d-delâlâti’s-sem’iyye ’alâ mâ
kâne fî ’ahdi Resûlillâh mine’l-hiref ve’s-sanâi ve’l-’amâlâti’ş-şer’iyye.
thk. İhsan Abbas. Beyrût: Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, 1419.
İbn Sa’d, Ebu Abdillah Muhammed. et-Tabakâtü’l-kübrâ. ed. Ali Mu-
hammed Ömer. 11 Cilt. Kâhire: Mektebetü’l-Hancî, 2001.
İbnü’l-Esir, İzüddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezerî. el-Kâmil
fi’t-târih. 10 Cilt. Beyrût: Dârü’l-Kütübi’l-Arabî, 1997.
Makrîzî, Ahmed b. Alî b. Abdülkâdir. İmtâü’l-esmâ bimâ li’n-nebî mine’l-
FÂTIMA BİNTİ MUHAMMED’İN MİRAS TALEBİ VE İSLAM DEVLET GELENEĞİNE ETKİSİ • 187

ahvâl ve’l-hafede ve’l-metâ‘. ed. Muhammed Abdülhamîd en-


Nemîsî. 15 Cilt. Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1999.
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî. Ahkâmü’s-
sultâniyye. Kâhire: Dârü’l-Hadîs, 2006.
Şâmî, Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî. Sübülü’l-hüdâ ve’r-reşâd fî sîreti
hayr’l-ibâd. ed. Ali Muhammed Muavvîz, Adil Ahmed Abdü’l-
Mevcûd. 12 Cilt. Beyrût: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1993.
Taberî, Muhammed b. Cerîr b. Yezîd b. Kesîr b. Ğâlib el-Amilî Ebû
Ca’fer. Târihü’r-rüsul ve’l-mülûk. 11 Cilt. Beyrût: Dârü’t-Türâs,
2. Basım, 1387.
Vâkıdî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer. el-Meğâzî. ed. Marsden
Jones. 3 Cilt. Beyrût: Dârü’l-A’lemî, 3. Basım, 1989.
Vâkıdî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer. er-Ridde. ed. Yahya el-
Cebûrî. Beyrût: Dârü’l-Garbi’l-İslamî, 1990.
Yâkût el-Hamevî, Ebû Abdillâh Şihâbüddîn. Mu’cemü’l-buldân. 7 Cilt.
Beyrût: Dâru Sâdr, 2. Basım, 1995.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ:
HZ. HASAN ÖRNEĞİ

Mücahit Orkun İKİNCİ1

Giriş
Hz. Osman’ın hilafetinin son yılları, İslam toplumunda ilk
büyük iç karışıklıklarının ortaya çıktığı bir dönem olmuştur. Bu
dönem, “İslam Tarihi’ndeki İlk Büyük Fitne” olarak da kaynak-
larda aktarılmaktadır. Hz. Osman’ın asilerce katledilmesi ve
akabinde Hz. Ali’nin hilafete gelişi, onun sahabe arasında kendi-
sine biat etmeyenlerle olan siyasi mücadelesi; bunun neticesinde
meydana gelen Cemel ve Sıffin savaşları, Hz. Ali ile dönemin
Şam valisi Muâviye arasındaki ihtilaflar ve Haricilik’in ortaya
çıkışı Birinci Fitne Dönemi’nin genel olaylarıdır. Hz. Ali’nin
Hariciler tarafından öldürülmesinden sonra hilafete gelen Hz.
Hasan ise yaklaşık altı aylık bir süre sonrasında Muâviye ile yap-
tığı karşılıklı anlaşma ile hilafetten çekilmiştir. Bu anlaşma ile
hilafet Emeviler’e geçmiş ve Birinci Fitne Dönemi son bulmuştur.

1 Arş. Gör., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih
Bölümü

• 189 •
190 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Hz. Hasan’ın hilafeti Muâviye’ye teslim etmesi İslam Tarihi’nde


sebep ve sonuçları itibarıyla meydana gelen en önemli olayların-
dan biridir. Bu çalışmada Hz. Hasan’ın kısa süren hilafet dönemi
ve Muâviye ile olan anlaşması üzerinde durulacaktır. Onun
hilafet haklarından vazgeçmesine ve anlaşmaya razı olmasına
sebep olan etkenler incelenecektir. İkili arasındaki anlaşmada
yer alan şartların içeriği ve mahiyeti sorgulanacaktır.

Hz. Hasan’ın Halife Seçilmesi


Hulefâ-yı Râşidîn dönemi içinde, Hz. Osman’ın hilafetinin
ikinci yarısı ile başlayan fitne ve iç karışıklar devri, kendisin-
den sonra göreve gelen Hz. Ali döneminde de tüm şiddeti ile
devam etmiş, hicretin 40. yılının Ramazan ayında vefat eden2
Hz. Ali’den sonra oğlu Hz. Hasan döneminde ise karşı taraf
olan Şamlılar ile fiilî manada kısmî bir çekişme söz konusu olsa
da Muâviye karşısında varlık gösteremeyen Hz. Hasan onunla
anlaşma yoluna gitmiştir.
20 Ramazan 40/28 Ocak 661 tarihinde İbn Mülcem isimli
bir Harici tarafından Hz. Ali’nin bıçakla yaralanması üzerine
Kûfe ileri gelenlerinin, durumun nezaketinden dolayı Hz. Ali
yerine kimin halifelik makamına gelmesi gerektiği ile alaka-
lı fikir alışverişi içinde bulundukları bilinmektedir.3 Hatta
halkın ileri gelenleri Hz. Ali’ye “Ey Mü’minlerin Emiri bize
halife seç.” demişlerdir.4 Bu talep üzerine Hz. Ali’nin de on-
lara, “Hayır, sizi Resulullah’ın bıraktığı gibi bırakıyorum. Allah
sizi Resulullah’ın ölümünden sonra birleştirdiği gibi birleşti-
rir.” demiştir. Ayrıca yine ona, “Senden sonra oğlun Hasan’a

2 Ebû Muhammed Abdullah b. Müslîm İbn Kuteybe, el-Meârif (Beyrut: Daru’l-


Kutubi’l-İlmiyyah, 2011), 118-121.
3 M. Ali Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7 (1997), 67.
4 Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, 67.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 191

biat etmemizi ister misin?” diye sorduklarında onun “Bunu


size ne emreder, ne de bundan sizi nehyederim.” dediği de
bilinmektedir.5
Hz. Ali herhangi bir açık atama ile bir halife tayin etmediği
gibi varis de bırakmamıştır. Bu süreçte sonrakileri bağlayıcı
bir söz söylememiştir. Bunun yanı sıra Hz. Hasan’ın hilafetine
kesin bir dille karşı çıkmadığı da açıktır. Neticede Hz. Ali, Hz.
Ömer gibi oğlunun hilafete atanmasını reddetmemiş yani oğ-
lunun halife olmasına mâni olacak bir beyanda bulunmamıştır.
Dolayısıyla hilafet konusunda en şanslı konumda olan Hz.
Hasan’a da en azından bu makama gelişte vize verdiği söyle-
nebilir. Ayrıca Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’a ölüm döşeğinde
iken ettiği nasihatlerin içeriğinden kaynaklanan bir tartışma
konusu da bulunmaktadır. Zira Hz. Ali, oğluna adaleti gözet-
mesi, doğruluktan ayrılmaması, dine sıkı sıkıya bağlı kalması
gibi nasihatler vermesinin6 yanında kendisini yaralayan İbn
Mülcem’e, eğer kendisi ölürse -müsle yapmaksızın- kısas uygu-
lanmasını, değilse haline münasip bir ceza ile cezalandırılma-
sını tavsiye ettiği bilinmektedir.7 Burada tartışma olan husus
ise mezkur ibarelerle Hz. Ali’nin kendinden sonra halefinin
Hasan olacağını yani idareye Kûfe halkının onu geçireceğini
anladığı ve bundan ötürü böyle ibareler bulunan nasihatler
verdiği iddiasıdır.8 Oysaki burada bu iddia sahiplerinin göz
ardı ettiği husus, İslâm hukukunda kısas ve diyet hakkının
maktulün velisine ait olmasıdır. Yani Hz. Ali muhtemeldir ki,

5 Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Tarihu’t-Taberî (Mısır: Daru’l-Meârif


, 1387), 5/146-147.
6 Taberî, Tarih, 5/147; Mehmet Azimli, Hasan & Muaviye (Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2016), 36.
7 Taberî, Tarih, 5/148; Halil İbrahim Hançabay, “Tarihî Rivayetere Göre Hz.
Hasan’ın Halifeliği”, İslami İlimler Dergisi 14/2 (01 Kasım 2019), 234.
8 Adnan Demircan, “Hz. Hasan ve Halifeliği”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 1/1 (1995), 87-88.
192 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

bu hususu kast ederek böyle bir talepte bulunmuş olmalıdır.


Fakat şu da unutulmamalıdır ki, bu iddiaların hiçbiri kesin bir
doğruluğa sahip değildir.
Süreç bu hal üzere ilerlerken Hz. Ali yaralandıktan birkaç
gün sonra vefat etti. Kûfe’de ortamın karışıklık içinde olması
ve meselenin sükûnet içinde halledilebilmesi için şehrin en
büyük mescidinde Kays b. Sa’d’ın da öncülüğü ile Hz. Hasan’a
biat edildi.9 Kays, Allah’ın kitabı, Resul’ün sünneti, zalim ve
bâğîlerin cezalandırılması üzerine biat ettiğini söyledi. Hz. Ha-
san da üçüncünün ilk ikisinde olduğunu belirterek biatı kabul
etti. Daha sonra, -muhtemelen içlerinde şüphelendiği kişiler
olması hasebiyle- halka bir konuşmada bulundu. Bu konuşma-
nın içeriği hakkında Dineverî şöyle malumat vermektedir: “Ne
yaptığınızı biliyor musunuz? Emiru’l-Mü’minin’i katlettiniz.
Allah’a and olsun biliniz ki o, Kur’ân’ın nazil olduğu, Kitab’ın
ref’ olunduğu, Kalem’in kuruduğu gecede öldürüldü. Kaldı ki
Musa b. İmrân da aynı gecede ölmüş; İsa b. Meryem de aynı
gecede ref olunmuştur.”10
Yine bu konuşmada onun, “Bana itaat edecekseniz, beni
dinleyeceksiniz. Benim harp yaptığımla harp, barış yaptığımla
da barış yapacaksınız.” dediği bilinmektedir. Bu söylemi üze-
rine bazı gruplar, Hz. Hasan’ın da Muâviye ile barış yanlısı
olduğundan şüphelenip, hilafet teklifini Hz. Hüseyin’e sun-
muşlardır. O ise “Bundan Allah’a sığınırım. Hasan’a gidiniz.”11
diyerek reddetmiştir. Hz. Hasan’ın bu söyleminden rahatsız
olan kesimin Hariciler veya çoğunluğunu onların oluşturduğu
bir güruh olduğu söylenebilir. Zira Muâviye ile barışı daha
tahkim yıllarından beri katı bir dille reddedenler; onlardan

9 Ebû Hanîfe ed-Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl (Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyyah, 2012),


318.
10 Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 318-319.
11 Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, 67.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 193

başkası değildir. Hz. Hasan’ın bu ifadeleri kullanmasının, içinde


bulunduğu her ihtimali düşünüp buna göre hareket edeceğini,
kuvvet ve şansın öteki tarafta da gülebileceğini, Muâviye’nin
gayet güçlü bir rakip olmasının bilincinde olduğunu ve bu
hususta kendisine biat edenlerden tam bir teslimiyet ve itaat
beklediğini anlayabiliriz.

Hz. Hasan ve Muâviye Arasındaki Siyasi Gelişmeler ve


Tarafların Anlaşması
Hz. Hasan’ın hilafete gelir gelmez yaptığı ilk icraati ise, ba-
basının katili olan İbn Mülcem’i öldürtmek olmuştur. O, yeni
halifeye yaptığından pişman olduğunu, izin verirse Muâviye’yi
öldürebileceğini ve daha sonra kendilerine teslim olup kısas
kararına razı olduğunu belirtse de dinlenmeyip Abdullah b.
Ca’fer yani Hz. Hasan’ın damadı tarafından idam edilmiştir.12
Hal böyle iken hilafetinin daha ilk günlerinde, Irak bölgesinde
otoritesini temin etmeye çalışan Hz. Hasan’ın yaşadığı en bü-
yük problem Muâviye’nin ona biat etmemesi olmuştur. Zira
pek çok vilayette kendine biat almışsa da en güçlü iki vilayet
diyebileceğimiz, Şam ve Mısır’ın valileri (Muâviye b. Ebi Süfyân
ve Amr b. el-Âs) ona biat etmemişlerdir. Tam da bu zamanlarda
Muâviye’ye Hz. Hasan’ın bir mektup gönderdiği kaynaklarca
bilinmektedir. Fakat burada bir husus tartışmaya açıktır ki, o
da Hz. Hasan’ın daha ilk gününden beri Muâviye ile barışa
razı olup olmadığı yahut hilafetten feragate meyilli olup olma-
dığıdır. İbrahim Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri adlı eserinde,
Taberî’nin, Zühri orjinli bir rivayete istinaden, Hz. Hasan’ın daha
ilk günden hilafeti Muâviye’ye devredeceğinden bahseder.13
Fakat buna ilaveten, Ebu’l-Ferec el-İsfehani, Mekatilu’t-Talibiyyin

12 Azimli, Hasan & Muaviye, 37-38.


13 İbrahim Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar (An-
kara: Diyanet Vakfı Yayınları, 2015), 280-281.
194 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

adlı eserinde aslında Hz. Hasan’ın ilk günlerde Muâviye‘ye


sulh değil, biat etmesi için mektup gönderdiğini ve asla sulha
meyilli olmayıp, hilafetten feragat düşüncesi içinde olmadığını
açıklamaktadır.14
Hadise hakkında açıkçası bizim de kanaatimiz ikinci yani
İsfehani’de aktarılandır. Zira dönem içindeki diğer vakalar ve
Hz. Hasan’ın içinde bulunduğu o günkü şartlar bu görüşü
desteklemektedir. Ayrıca şu unutulmamalıdır ki, o günler de
Hz. Hasan’a pek çok vilayet biat etmişti ve elinin altında ciddi
sayılabilecek bir kuvvet vardır.
Hz. Hasan’ın mektubunu alan Muâviye, cevaben Hz. Hasan’a
yazdığı karşı mektupta, özetle ifade edilecek olursa; kendisi
dururken hilafetin başkasında olmasının doğru olmayacağını,
kendisinin daha tecrübeli olduğunu belirtti. Ayrıca hilafetten
çekilmesine karşılık ne isterse -ki bunlar arasında Irak’ın ha-
raç gelirleri de vardı- verebileceğini belirtti.15 Binaenaleyh,
Muâviye’nin Hz. Ali’nin vefatı üzerine Kudüs’te emir iken kendi-
sine emiru’l-mü’minin diyerek biat aldığı da bilinmektedir.16
Hz. Hasan’a cevap mektubunu o Kûfe’de bulunduğu sırada
getiren Cündüb b. Abdullah el-Ezdi, Muâviye’nin Musul ve Irak
havalisinin merkezine doğru yönelmek amacı ile büyük bir ordu
ile sefere çıkacağından bahsetti.17 Bu haber üzerine Hz. Hasan
karşı koymak maksadı ile ordu toplamaya başladı. Fakat bu işi
halletmek hiç kolay değildi. Zira Hz. Hasan’ın etrafında bulunan
kimseler farklı unsurlardan oluşuyorlardı ve itaat duygusu tam
anlamı ile yüreklerinde oluşmayan insanlar çoğunluktaydı.
Bunlar; tam olarak sadakatini belirtmiş Sadıklar, şiddet yanlısı

14 Ebu’l-Ferec el-İsfehanî, Mekâtilu’t-Talibiyyîn, nşr. Muhammed Hasan İsmail


(Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyyah, 2007), 33-36.
15 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 281.
16 İbn Kuteybe, el-Meârif , 123.
17 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 281; İsmail
Yiğit, Emevîler (41-132/661-750) (Ankara: İSAM Yayınları, 2019), 31.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 195

ve Hz. Hasan’a da şüpheli gözle bakan Hariciler ve gönülsüz


olup da yönetimin kat’î emri ve asabiyet duygularından dolayı
orduya isteksiz katılan Gönülsüzlerdir.18 Üçüncü kesimin savaşa
katılmaya kendilerini mecbur olarak görmelerinin bir sebebi de
asabiyet yani bir Iraklı olarak kendileri ile kan davalıları olan
Şamlılar ile savaşmaktan çekinmenin toplum bazında kınan-
maya sebep olabileceği endişesidir.19
Bu şekilde türlü güçlükle Hz. Hasan ordu toplayabilmiş-
tir. Kaynakların aktardığına göre Hz. Hasan merkez olan
Kûfe’de yaklaşık 40.000, öncü olarak Ubeydullah b. Abbas ile
12.000 kişiden oluşan öncü bir kuvveti de Enbâr’a gönderdiği
bilinmektedir.20 Ayrıca ona danışman olması amacıyla ordunun
içine Kays b. Sa’d b. Ubade’nin de yer aldığı bilinmektedir.21
60.000 civarı büyük bir orduya sahip olan22 Muâviye ise Rak-
ka yönünden Musul’a doğru yola koyuldu. O da öncü kuvvet
olarak Osman dönemi Basra valisi Abdullah b. Amir’i komu-
tanlığa seçti. Enbar yönünde Abdullah, Kays ve Ubeydullah’ı
karşılamak üzere yola koyuldu.
Hz. Hasan’ın ise ana ordu başında komutan olarak duracağı
nedeniyle yerine amcazadesi Muğire b. Nevfel ’i vekil bıraka-
rak Kûfe’den Meskin denilen bir mevkiye geçerek ordugahını
kurduğunu öğrenmekteyiz.23 Tam da bu sıralarda Enbâr’da Ab-
dullah b. Amir ile karşılaşmak isteyen Kays, Enbâr’a vardığında
hiç beklemediği bir durum ile karşılaştı. Zira öncü kuvvetlerin
kumandanlığını yapan Ubeydullah ve ona bağlı sekiz bin kişi

18 Azimli, Hasan & Muaviye, 43-44.


19 Azimli, Hasan & Muaviye, 44.
20 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 282.
21 Belazuri, el-Ensâbu’l-Eşrâf, nşr. Süheyl Zekkar-Riyad Zerkali (Beyrut: Daru’l-Fikr,
1417), 3/281; Hançabay, “Tarihî Rivayetere Göre Hz. Hasan’ın Halifeliği”, 236.
22 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 282.
23 İbn Kuteybe, el-Meârif , 123-124; Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-
Muaviye Andlaşması”, 67-69.
196 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Muâviye’nin tarafına geçti. Bunda da Muâviye’nin bir şâyiâ


ile (sözde Muâviye’nin Hz. Hasan ile görüştüğü ve bu görüş-
me olmuşsa Ubeydulah’ın ortada kalma endişesinden taraf
değiştirmeye yanaştığı) maddi bir bedel karşılığı onu yanına
çektiği akıllara gelmektedir. Nitekim kaynaklarımız da böyle
söylemektedirler. Zira Muâviye’nin, paranın iş gördüğü yerde
savaşmaktan kaçındığı bilinmektedir.24 Kendine bağlı dört bin
kişilik çoğunluğu Medineli Ensar’dan oluşan ordusu ile baş başa
kalan Kays, Muâviye’nin de Enbar’da Ubeydullah ile birleşmesi
ve Kays’ın dört bir taraftan kuşatılması üzerine durumun Hz.
Hasan aleyhine dönmesi ve Kays gibi önder bir komutanın öl-
dürüldü şayiasının Muâviye tarafından Hz. Hasan’ın ordusuna
ulaşması da ordu içinde savaşa karşı gönülsüzlerin uğultularını
çoğaltmıştır.
Dönemin tarihi hadiseleri bize göstermektedir ki, Sabata’da25
Hz. Hasan’ın ordusu içindeki Hariciler ile yaşadığı tartışma,26
ordusunda ve daha da geniş çerçevede kendisine bağlı olan
Kûfe ehli içindeki isteksizlik ve tedirginlik gibi sebepler onun
direnişten vazgeçmesinde belirleyici olmuştur. Nitekim kay-
naklarımızda onun halkına, “Eğer onlar ile savaşmak isterseniz,
savaşır ve ölümü tercih ederiz. Eğer dünyayı isterseniz onlar ile sulh
yaparız.” demesi ve bunun üzerine onların da dünyayı tercih
ettiklerini belirtmeleri de bunu desteklemektedir.27 Ayrıca şunu

24 Azimli, Hasan & Muaviye, 48.


25 Irak’ta Medain yakınlarında bir yerleşim yeridir. Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 319;
Belazuri, Fütuhu’l-buldân (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2014), 160-186.
26 Hz. Hasan’ın o esnada ordusuna yaptığı bir hutbede onlara; “Sizlerin tercihine
göre isterseniz savaşırız, isterseniz barışırız onlarla.” demesi üzerine ordusu
içindeki Hariciler buna şiddetli bir tepki göstermiş, Hasan’ı öldürmeye yeltenip
onu tekfir etmişlerdir. Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 319.
27 İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî İbnü’l-Esir,
el-Kamil fi’t-tarih (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1407), 3/267; Ebü’l-Fidâ
İmâdüddîn İsmâil b. Şihâbüddîn İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-nihâye, nşr. Abdullah
bin Abdülmuhsin et-Türki (Cîze: Hicr, 1998), 11/135.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 197

da belirtmeliyiz ki, Hz. Hasan’ın ordu içinde kendisine güvendi-


ği kişilerden de istediği karşılığı bulamamıştır. Mesela en yakın
akrabalarından olan Ubeydullah’a Muâviye tarafından yapılan,
1.000.000 dirhem para karşılığında taraf değiştirmesi teklifi
Ubeydullah tarafından kabul görmüştür.28 Dolayısıyla ona bağlı
adamlardan ve kumandanlarından gördüğü bu muamele onu
karşı taraf ile minimum zarar karşılığında anlaşmaya itmiştir.
Anlaşma sürecine geçmeden önce Hz. Hasan’ın daha hilafetinin
ilk günü itibariyle barış taraftarı olduğu veyahut hilafeti, zaten
karşı tarafa tevdi etmek zorunda kaldığını29 bile bile sırf maddi
anlamda çıkar elde etmek için böyle bir hilafet pazarlığına otur-
duğunu30 ifade eden iddialar olduğunu belirtmeliyiz. Zira şunu
söylemeliyiz ki, Hz. Hasan dönemi, içinde barındırdığı tarihi
hadiseler gereği spekülasyonlara gayet açık bir dönemdir. Her
mezhep/fırka, bu dönemi tarihi hakikatlerden ziyade kendi doğ-
ruları ile anlamlandırmış ve olayları bu ön yargı ile incelemiştir.
Dolayısıyla tarihe rağmen bir tarih inşası içinde olmuşlardır.
Özellikle Şîa veya Ali taraftarlarının karşısındaki siyasi oluşum
içinde olanlar, bunlar içerisindeki aşırı diyebileceğimiz fanatik
gruplar, Hz. Hasan’ın nass ile tayin edilen ve bir aileye tahsis
edilen hilafet kurumunu Muâviye’ye iade etmesini bu tür bir
tarih algısı ile anlamlandırma içine girmiş veyahut olayları
kendi lehlerine, karşı tarafın aleyhine yorumlamışlardır. Tarih
metodolojisi açısından bu tür malumatın kabul edilebilirlikten
uzak olduğu görülmektedir.31 Ayrıca bu iddialar ile alakalı
olarak şunu da söylemeliyiz ki, bu iddialar kaynaklarımızca

28 M. Mahfuz Söylemez, “Hz. Hasan’ın Hilafeti Muaviye’ye Devrinin Arka Planı”,


Journal Of Islamic Research 14/3-4 (2001), 463.
29 Belazuri, el-Ensâbu’l-Eşrâf, 3/286-288; Söylemez, “Hz. Hasan’ın Hilafeti Muaviye’ye
Devrinin Arka Planı”, 460.
30 Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah İbn Şihab ez-Zühri, el-Meğazi, ed. Süheyl
Zekkar (Dımaşk: Daru’l-Fikr, 1401), 157.
31 Şaban Öz, İslam Tarihi Metodolojisi (İstanbul: Endülüs Yayınları, 2017), 31-34.
198 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tanınan Hz. Hasan profili ile uyuşmamakta ve tarihi malumatlar


ile birlikte değerlendirildiğinde bir çelişki arz etmektedir. Buna
ek olarak şu da bilinmektedir ki, Hz. Hasan eğer iddia dildiği
gibi en baştan barış taraftarı olsaydı gücünün sonuna kadar
savaş için ordu toplamaya niyetlenmez, yaptığı bu savaşı cihâd
olarak tanımlamaz32 ve savaş için sefere çıkmazdı.33
Bütün bunlara binaen Hz. Hasan’ın karşı tarafla anlaşmaya
oturmasının en önemli sebebi, elinin altında sağlam bir kuvvetin
bulunmaması olduğu görülmektedir. Hz. Hasan iddia edildiği-
nin aksine akıllı, tedbirli ve şartları iyi analiz eden bir idarecidir.
İçinde bulunduğu durumun nezaketinin farkında olup, artık
bu karşıt duruşu sürdürmenin kendisi ve ehline bir fayda sağ-
lamayacağını idrak etmiş olmalıdır. Ayrıca şunu da bu hususta
belirtmeliyiz ki, hakkında mağlubiyet ve ölüm kesinleşmiş olan
bir fırka için barışı istemekten başka bir yol görünmemektedir.
Hz. Hasan bu arzusu ile kendisinin ve sadık taraftarlarının
başına gelebilecek muhtemel tehditleri önlemiştir.
Bu anlaşma ve mutabakat ile Hz. Hasan vakası üzerinden
hadis literatüründe bulunan Hz. Hasan’ın iki Müslüman grup
arasında oluşacak olan ihtilafa son vereceğine dair bir riva-
yet bulunmaktadır. Bununla Hz. Hasan’ın durumu nebevi bir
ihbar ile aklanmakta ve yaptığı iş Hz. Peygamber tarafından
tasvip edilmektedir. Bu, rivayeti sahih olarak kabul edenlerin
görüşüdür. Bu rivayeti sahih olarak kabul etmeyenlerin ortak
iddiası ise, Hz. Hasan’ın bu rivayetten haberi olsaydı böyle bir
savaşa girişmeyeceğini ve yaptığı anlaşmadan dolayı yakınları
tarafından bile eleştirilen (ki Abdullah b. Ca’fer ve Hz. Hüseyin
buna en güzel örnektir.)34 Hz. Hasan’ın yaptığının doğru bir iş

32 Adnan Demircan, İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi (İstanbul: Beyan
Yayınları, 1996), 67.
33 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 261-284.
34 Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Tarihu’t-Taberî, 5/163-165.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 199

olduğunu belirtmek ve onu temize çıkarmak adına belli merciiler


tarafından ihdas edildiğini belirtmektedirler.35
Netice olarak bu gibi hadiselere binaen Temmuz 661’de Mes-
kin denilen mevkide taraflar arasında mutabakat sağlanmış, Hz.
Hasan, Muâviye ile anlaşmıştır. Bazı kaynaklar Muâviye’nin
karşı tarafın kabulünü ve onayını Ezruh denilen mevkide haber
aldığını belirtmektedirler.36
Bu minval üzere Hz. Hasan’a Muâviye tarafından Abdullah
b. Amir ve Abdurrahman b. Semüre’nin elçi olarak gönderildiği,
Muâviye’nin beraberinde altını imza ile doldurduğu boş bir
sahife gönderdiği ve buraya hilafeti kendisine teslim etmesi
karşılığında ne isterse yazabileceğini ve onun da bunu kabul
edeceğini belirtmiştir.37 Kendisinin de bu sırada ona barış için
elçiler gönderdiği yani, ikisinin de aynı anda birbirlerine elçiler
gönderdiği bilinmektedir.38 Hz. Hasan’ın da karşı tarafa elçi
olarak kendisinin amcasının oğlu ve aynı zamanda Muâviye’nin
kız kardeşinin oğlu olan Abdullah b. el-Haris b. Nevfel b. Haris
b. Abdülmuttalib’i gönderdiği bilinmektedir.39 Burada belirtme-
miz gereken bir husus vardır ki, o da kanaatimizce Muâviye’ye
akrabalarından(onun) birini göndererek Muâviye ile olan an-
laşmanın daha hızlı ve kolay geçmesini ümit ettiği yani böyle
bir beklenti içinde olduğudur.
Anlaşma sağlanan maddeler ve hususlar ise tam anlamı ile
bir tartışma konusudur. Zira daha önce de bahsettiğimiz gibi
her fırka kendi ön kabul ve algısı doğrultusunda meseleyi ele

35 Söylemez, “Hz. Hasan’ın Hilafeti Muaviye’ye Devrinin Arka Planı”, 456-457;


Azimli, Hasan & Muaviye, 74-76.
36 Ayrıntılı bilgi için bk. Recep Uslu, “Ezruh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansik-
lopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1995), 12/70; Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri /
İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 286.
37 Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 321.
38 Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, 69-77.
39 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 284.
200 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

almıştır. Şîa mezhebi ve mezhep tarafından muteber olarak


görülen tarihi rivayetler bu konuda ön planda olan bir konu-
ma sahiptir.40 Bunlara biraz değinecek olursak mesela, Hz.
Hasan’ın Muâviye’ye koştuğu şartlardan biri olarak kendisine
danışılmadan hiçbir iş yapılmaması şartını zikretmektedirler.41
Halbuki, fikir-hadise irtibatı denklemi ile meseleye yaklaştığı-
mızda gücü ve idareye tam anlamı ile eline almış ve Câhiliye
devrinden beri aralarında çekişme bulunan bu iki kabilenin du-
rumu göz önüne alındığında bunun pek mümkün olamayacağı
görülmektedir.42 İlaveten, bu maddenin anlaşmada olması bir
an için kabul edilecek olsa, hilafeti tam bir otorite ve hakimiyet
ile elde etmek isteyen Muâviye’nin egemenliğini başkasıyla
paylaşacak ve sınırlayacak böyle bir kararı onayladığını ifade
etmek pek tutarlı olmayacaktır.
Bir diğer iddia da yenilginin Hz. Hasan için kesinleşmesin-
den sonra bile Hz. Hasan’ın hâlâ Muâviye’ye kendisine biat
etmesini salık vermesidir.43 Fakat bu da takdir edilebilir ki,
pek mümkün görünmemektedir. Zira bunun da sebebi az önce
bahsettiğimiz önceki sebep ile aynıdır.
Bir diğer söylem ise Hz. Hasan’ın Muâviye’ye Emiru’l-
Müminin demeye zorlanmayacağıdır. Burada da bu rivayetin
ortaya çıkışında Şîi kanal akla gelmektedir. Bunun sebebinin
ise güya Hz. Hasan’ın Muâviye’nin hilafetini meşru görmediği
sonucu çıkarılabilmesi amacı aranmış olmalıdır.44
Bu anlaşma maddesi içerisinde şüphesiz en çok tartışılan

40 Konu hakkında Ayrıntılı bilgi için bk. Abdulaziz Muhammed Nur Veli, Şîa ve
Tarihî Rivayetler, çev. Mücahit Yüksel (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014).
41 Ebu’l-Ferec el-İsfehanî, Mekâtilu’t-talibiyyîn, nşr. Muhammed Hasan İsmail (Bey-
rut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2007), 30-36; Söylemez, “Hz. Hasan’ın Hilafeti
Muaviye’ye Devrinin Arka Planı”, 467.
42 Âdem Apak, Kabile (İstanbul: Endülüs Yayınları, 2017), 68-69.
43 Adnan Demircan, İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi (İstanbul: Beyan
Yayınları, 2014), 96.
44 Demircan, İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, 99.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 201

husus ise Muâviye’nin Hasan’a hilafeti kendisinden sonra bı-


rakıp bırakmadığı yani anlaşmada onu kendine veliaht tayin
edip etmediği meselesidir. Kaynaklarımızdan İbn A’sem, İbn
Kuteybe, Nüveyri ve Suyuti gibi isimlerde bu ifadeler geçmek-
tedir. Fakat bu da kesinlik kazanmış bir husus olmayıp, diğer
azımsanmayacak kaynaklarımızda ise böyle bir anlaşma mad-
desinin bulunmadığı belirtilmektedir. Bizim kanaatimize göre
ise Hz. Hasan için böyle bir durumun söz konusu olmadığıdır.
Zira bilmekteyiz ki Hz. Hasan’ın hilafeti devrettikten sonra
askeri ve ekonomik destek bulacağı Kûfe’de kalmayıp hiçbir
siyasi destek sağlayamayacağı Medine’ye gitmesi ve orada mün-
zevi bir hayat sürmesi kanaatimizi desteklemektedir.45 Ayrıca
şunu da söylemeliyiz ki Hz. Muâviye’nin kendinden sonra
Yezid’i veliaht tayin ettiği süreçte kendisine yöneltilen eleştiriler
içerisinde Hasan’ın veliahtlığı hususuna rastlanmamaktadır.
Ona yapılan eleştiriler daha çok hilafeti saltanata çevirmesine
yöneliktir.46 Ayrıca kendisinden sonra -ekonomik sebepli Zeyd
b. Ali isyanı hariç- onun soyundan birilerinin onun veliahtlığını
gerekçe göstererek bir kalkışmada bulunduklarına dair de bir
habere rastlamamaktayız. Bu yüzden kanaatimizce anlaşma
içerisinde böyle bir şart yoktu.
Dineverî süreci anlatırken, anlaşma şartları içerisinde Ali
oğullarının daha doğrusu Beni Hâşim’in salat (yüceltme, selam-
lama) ve ihsanda,47 devletin baş ailesi olacak Beni Ümeyye’den
üstün tutmasını istediğini aktarır.48 Bunun da anlaşma mad-
deleri içerisinde yer alması dönemin konjonktürü açısından
muhal görülmektedir. Hiçbir kuvveti kalmayan Beni Haşim’e,

45 İbn Kuteybe, el-Meârif, 122-123.


46 Demircan, İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, 96-97.
47 Hz. Ömer döneminden beri devletin çeşitli vesileler ile bazı önemli kişilere veya
zaman zaman tüm Müslümanlara yaptığı maddi yardımlara verilen addır.
48 Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 321.
202 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

iktidar sahibi Beni Ümeyye’nin böyle bir lütufta bulunması ma-


kul değildir. Kardeş çocukları olan bu iki kolun tartışmalarının
Hz. Peygamber’in dedesi olan Haşim b. Abdümenâf ile yeğeni
Ümeyye b. Abdüşems arasında vuku bulan kabile içi iktidar
mücadelesi ile başladığını öğrenmekteyiz.49
Tartışmalı olan bir diğer anlaşma maddesi ise Hz. Hasan’a
verilecek olan maddi ödenek ve yardımlar meselesidir. Kaynak-
ların açıkçası bu hususta fikir birliğinde olduğu söylenemez.
Zira kimisinde Hz. Hasan’ın her yıl Kûfe hazinesinden beş
milyon dirhem ödenek alacağını,50 Faris ve Darabcird mevki-
lerinin toprak gelirlerinin kendisine tahsis edileceğini51, veya
Dineverî’nin anlatımı ile Ahvaz’ın yıllık gelirinin kendisine
verileceği ve kardeşi Hüseyin’e de iki milyon dirhem yardımda
bulunulacağı gibi ifadeler bulunmaktadır.52 Ayrıca kaynaklar-
da Darabcird ve Faris bölgelerinin haracının bölgedeki ahali
tarafından kendi gelirleri olduğunu iddia edip, Hz. Hasan’ın
amillerini (görevli) geri çevirdikleri de bilinmektedir.53

SONUÇ
Kaynaklarda aktarılan ifadelerden ve anlaşma maddele-
rinden edindiğimiz bilgiler neticesinde anlaşma metninden
şu hususların olduğunu söylemek mümkündür: Hz. Hasan’ın
hilafeti biat ile Muâviye’ye tevdi etmesi; Hz. Hasan ve bera-
berinde bulunan ordu ile beraberindeki halkın bu anlaşma ile

49 İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, nşr. Ali Ömer Muhammed (Kahire: Mektebetü’l-


Hancî, 1421), 1/57-58;Takiyyüddin el-Makrizi, en-Niza’ ve’t-Tehasum fi ma beyne
Beni Ümeyye ve Beni Haşim, nşr. Hüseyin Munis (Kahire: Daru’l-Mearif, 1985),
39-41.
50 Sarıçam, Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere Kadar, 284.
51 Ebû Muhammed Ahmed İbn A’sem, Kitabü’l-Fütuh (İskenderiye: Daru’l-Edva,
1411), 4/290-296.
52 Dineverî, Ahbaru’t-tıvâl, 321; Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye
Andlaşması”, 69.
53 Kapar, “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, 69.
HİLAFETİN ANLAŞMA YOLUYLA TESLİMİ: HZ. HASAN ÖRNEĞİ • 203

güvence altına alınması; En azından Hz. Hasan’ın bulunduğu


bölgede Hz. Ali’yi lanetlemekten vazgeçilmesi;54 Hz. Hasan’ın
beraberinde bulunan kişilerin suçlu/suçsuz ayırt edilmeksizin
affedilmesi; Hz. Hasan’ın, bundan sonraki yaşantısında iaşe-
sini temin amacıyla belli bir maddi ödeneği devletten alacağı;
iki taraf arasında güç kavgasından dolayı oluşan iç çarpışma-
lara son verilmesi ve tarafların bu hususta taşkınlığa mahal
vermemeleri.55

KAYNAKÇA
Apak, Âdem. Kabile. İstanbul: Endülüs Yayınları, 2017.
Azimli, Mehmet. Hasan & Muâviye. Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2016.
Belazuri. el-Ensâbu’l-eşrâf. nşr. Süheyl Zekkar-Riyad Zerkali. Beyrut:
Daru’l-Fikr, 1417.
Belazuri. Fütuhu’l-buldân. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2. Basım,
2014.
Demircan, Adnan. “Hz. Hasan ve Halifeliği”. Harran Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 1/1 (1995), 81-109.
Demircan, Adnan. İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi. İstan-
bul: Beyan Yayınları, 1996.
Demircan, Adnan. İslam Tarihi’nin İlk Asrında İktidar Mücadelesi. İstan-
bul: Beyan Yayınları, 2. Basım, 2014.
Dineverî, Ebû Hanîfe. Ahbaru’t-tıvâl. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye,
2012.
Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir et-Taberî. Tarihu’t-Taberî. 11 Cilt. Mısır:
Daru’l-Mearif, 2. Basım, 1387.
Ebu’l-Ferec el-İsfehanî. Mekâtilu’t-talibiyyîn. nşr. Muhammed Hasan
İsmail. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2007.

54 Fakat bu maddeye her daim sadık kalındığı söylenemez. Zira Emeviler devrin-
de pek çok kez bu kaidenin çiğnendiğini söyleyebiliriz. Kapar, “Hz. Hasan’ın
Halifeliği ve Hasan-Muaviye Andlaşması”, 69.
55 İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-nihâye, 11/135-137; M. Mahfuz Söylemez, Güç & İktidar
Kufe’de Güç ve İktidar Mücadelesi (İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2011), 136.
204 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Hançabay, Halil İbrahim. “Tarihî Rivayetere Göre Hz. Hasan’ın Ha-


lifeliği”. İslami İlimler Dergisi 14/2 (01 Kasım 2019), 227-255.
https://doi.org/10.34082/islamiilimler.630686
İbn A’sem, Ebû Muhammed Ahmed. Kitabü’l-Fütuh. İskenderiye:
Daru’l-Edva, 1411.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ İmâdüddîn İsmâil b. Şihâbüddîn. el-Bidâye ve’n-
nihâye. nşr. Abdullah bin Abdülmuhsin et-Türki. Cîze: Hicr,
1998.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslîm. el-Mearif. Beyrut:
Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 3. Basım, 2011.
İbnü’l-Esîr, İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî
el-Cezerî. el-Kamil fi’t-Tarih. Beyrut: Daru’l-Kutubi’l-İlmiyyah,
1407.
İbn Sa’d. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir. nşr. Ali Ömer Muhammed. 11 Cilt.
Kahire: Mektebetü’l-Hancî, 1421.
Kapar, M. Ali. “Hz. Hasan’ın Halifeliği ve Hasan-Muâviye Andlaşma-
sı”. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7 (1997), 67-80.
Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah İbn Şihab ez-Zühri. el-Meğazi.
nşr. Süheyl Zekkar. Dımaşk: Daru’l-Fikr, 1401.
Öz, Şaban. İslam Tarihi Metodolojisi. İstanbul: Endülüs Yayınları,
2017.
Sarıçam, İbrahim. Emevi-Haşimi İlişkileri / İslam Öncesinden Abbasilere
Kadar. Ankara: Diyanet Vakfı Yayınları, 3. Basım, 2015.
Söylemez, M. Mahfuz. Güç & İktidar Kûfe’de Güç ve İktidar Mücadelesi.
İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2011.
Söylemez, M. Mahfuz. “Hz. Hasan’ın Hilafeti Muâviye’ye Devrinin
Arka Planı”. Journal Of Islamic Research 14/3-4 (2001), 456-468.
Takiyyüddin el-Makrizi. en-Niza’ ve’t-Tehasum fi ma beyne Beni Ümeyye ve
Beni Haşim. nşr. Hüseyin Munis. Kahire: Daru’l-Mearif, 1985.
Uslu, Recep. “Ezruh”. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 12/70.
İstanbul: TDV Yayınları, 1995.
Veli, Abdulaziz Muhammed Nur. Şîa ve Tarihî Rivayetler. çev. Mücahit
Yüksel. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014.
Yiğit, İsmail. Emevîler (41-132/661-750). Ankara: İSAM Yayınları, 4.
Basım, 2019.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME
SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR

Abdullah METİN1

Giriş
Ebû Abdirrahmân Hucr b. Adî b. Muâviye b. Cebele el-Kindî
el-Kûfî’nin (ö. 51/671) tam adı, Hucr b. Adî b. Cebele b. Rabîa b.
Muâviye el-Ekramîn b. El-Hâris b. Muâviye b. Sevr b. Müratta’
el- Kindî’dir. Hucr b. Adî Kinde kabilesindendir. Hucr el-Hayr
olarak da tanınmaktadır. Babası ‘Adî el-Edberdir. Arkadan ya-
ralandığı için “el-Edber” diye isimlendirilmiştir.2
İslâm’ın Arap yarımadasında hızlı bir şekilde yayılması ne-
ticesinde, Hz. Peygamber’in yanına M. 631 yılında, Müslüman
olmak için gelen heyetlerden biri de Hucr b. Adî’nin mensu-
bu olduğu Kinde kabilesidir.3 Kûfe’nin ileri gelenlerinden

1 Öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı.


2 Ebû Abdillâh Muhammed b. Sa‘d b. Menî‘ el-Kâtib el-Hâşimî el-Basrî el-Bağdâdî,
et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. İhsan Abbas (Beyrut: Dâru Sadr, 1968), 6/21; Ebü’l-Hasen
İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî İbnü’l-Esîr,
Üsdü’l-ğâbe, thk. Adil Ahmed Abdülmevcud vdğ. (Beyrut: Dârü’l-kütübi’l-
ilmiyye, h. 1415/1994), 1/697.
3 Mustafa Sabri Küçükkaşıkçı, “Kinde (Benû Kinde)”, Türkiye Diyanet Vakfı An-

• 205 •
206 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

olan Hucr, Hz. Peygamber’in sağlığında kardeşi Hâni’ b. Adî ile


birlikte Müslüman olmuş bir kişidir.4 Hucr b. Adî’nin sahâbîliği
âlimlerimiz arasında tartışıma konusu olmuştur.5 Onun sahâbî
olduğunu ileri sürenlerin Şiiler olduğuna dair iddiaları dile
getirenler de vardır. Ayrıca onun sahâbenin faziletlilerinden
olduğunu kabul edenler de vardır.6 Hucr b. Adî hem Câhiliye
dönemini hem de İslâm dönemini görmüştür.7 Onun Câhiliye
hayatı hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Hucr, Hz.
Ömer zamanında Kâdisiye Savaşı’nda halifenin yanında yer
alanlardandır.8
Hz. Osman’ın son altı yılındaki olaylardan anlaşıldığı üzere,
bir türlü hoşnut olunamayan valiler meselesinde Kûfe valisi olan
Saîd b. el-As’ı halifeye şikâyet eden mektubun altında imzası
olanlardan biridir.9 Hucr b. Adî, Hz. Ali halife seçildikten sonra
ona tâbi olmuş ve onun yanında Cemel ve Sıffın savaşlarında
yer almıştır.10 O, Sıffîn Savaşı’nda arkadaşıyla birlikte Suriye-
lileri lanetledikleri için Hz. Ali tarafından uyarılmıştır.11 Hucr

siklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları, 2002), 26/37-38.


4 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6/217; Ayrıca Hucr b. Adî için bk. Nebi Bozkurt,
“Hucr b. Adî”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1998),
18/277-278.
5 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6/217; Ayrıca sahâbîliği konusundaki tartışmalar
için bk. Bozkurt, “Hucr b. Adî”, 18/277; H. Lammens eski kaynakların onu sa-
habe olarak kabul etmediklerini belirterek bunun Şiilerin isteği olduğunu iddia
etmektedir.
6 H. Lammens, “Hucr b. Adî”, İslam Ansiklopedisi (İstanbul: MEV Yayınları, 1987),
5/576; İbnü’l- Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 1/697.
7 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6/217; Ebü’l-Hasen Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b.
Dâvûd el-Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, thk. Süheyl Zekkar-Riyad Ziriklî (Beyrut:
Darü’l-Fikr, h. 1417/1996), 5/251.
8 İbnü’l- Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 1/697.
9 Hasan Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği (İstanbul: Endülüs
Yayınları, 2019), 52.
10 Ebû Hanîfe Ahmed b. Dâvûd b. Venend ed-Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, thk.
Abdülmün‘im Âmir (Kahire: Darü İhyâi’l-kütübi’l-Arabiyye, 1960), 1/145; Ebû
Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî el-Bağdâdî, Târîhu’l-ümem
ve’l-mülûk (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, h. 1387), 4/485.
11 Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 165.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 207

b. Adî, Harûra’da tahkim olayını kabul etmeyen Haricîlerle12


yapılan savaşta Hz. Ali’nin ordusunun sağ tarafında vazife
almıştır. Nehrevan’da ise Hz. Ali’nin ordusunun sol cenahını
yönetmiştir.13 Ayrıca Muâviye’nin komutanı olan Dahhâk’ın
Hz. Ali taraftarları üzerine saldırması sonucunda bizzat Hz.
Ali tarafından belli bir kuvvetle onun üzerine komutan olarak
gönderilmiştir. Hatta Hucr b. Adî’nin Suriye topraklarında iki
gün boyunca Muâviye’nin askerlerine karşı baskınlarda bulun-
duğu rivayet edilmektedir.14
Hucr, Hz. Ali vefat ettiğinde, oğlu Hz. Hasan ile fitne15 çık-
masına ve Müslümanların kanının dökülmesine engel olmak
endişesiyle anlaşarak, hilafeti Muâviye’ye teslim ettiğinde de
onların yanındaydı. Hatta Hucr b. Adî, Hz. Hasan’ın ordusu için
valiliklere giderek bizzat asker bile toplamıştır.16 Hz. Hasan’ın
yönetimi Hz. Osman’ın Şam valisi olan Muâviye’ye bırakmasını
sert bir üslupla karşılayarak şöyle dediği nakledilmektedir:
“Ey Resûlullah’ın oğlu! Bu durumu görmektense ölmeyi tercih
ederdim; sen bizi adaletten zulme sürükledin. Kırk bin kişi
düşmanla savaşmak için senin yanında hazırken sen savaşı terk
ettin.”17 Görüldüğü gibi, Hucr b. Adî’ de çoğu Müslüman gibi,
Hz. Ali’yi ve oğlunu halife olunca samimiyetle desteklemiş,
onunla savaşlara katılmıştır.18 Bütün bunlar da Hucr b. Adî’nin

12 Haricililerle ilgili bk. Ethem Ruhi Fığlalı, “Hâriciler”, Türkiye Diyanet Vakfı An-
siklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1987), 16/175-178.
13 Ebû Ömer Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muhammed b. Abdilber en-Nemer,
el-İstî‘âb fî ma‘rifeti’l-ashâb, thk. Ali Muhammed Becâvî (Beyrut: Dârü’l-Cîl,
1412/1992), 1/329; İbnü’l- Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 1/697.
14 İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân (Ankara: Otto Yayınları,
2018), 132.
15 Adnan Demircan, İslam Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, (İstanbul: Beyan
Yayınları, 2016), 58.
16 Demircan, İslam Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi, 38; İbrahim Sarıçam,
Emevî-Hâşimî İlişkileri (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2015), 282.
17 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/243.
18 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 52.
208 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’e ve onun Ehl-i bey-


tine olan sevgisini ve bağlılığını göstermektedir.

A. Hucr b. Adî’nin Harekete Geçmesi


Hucr b. Adî hareketi Ümeyyeoğulları ve Haşimoğulları ara-
sındaki mücadelenin bir sonucu olarak, Ali ve Muâviye’nin
çekişmelerinde içtimaî ve siyasi zemin üzerinde ortaya çıkmış
bir meseledir.19 İşte tam da bu minval üzere, Irak’ta Hz. Ali’nin
torunlarının yönetimde hak sahibi olduğuna inananlar tarafın-
dan Hucr b. Adi liderliğinde bir isyan başlatıldı.20 Hucr b. Adî
mücadelesinin oluşum aşamasının iyice anlaşılabilmesi için
her şeyden önce bu hareketin ortaya çıktığı çevreyi tanımak
ve dönemin siyasi, toplumsal, dini şartlarını iyi bilmek gerek-
mektedir. O dönemde toplumu etkileyen şartları bildiğimiz
zaman bu gerçeği açık bir şekilde görebilir ve konuyla ilgili
yorumlarda bulunabiliriz.21
Muâviye, Hz. Ali’nin merkezi olarak bilinen ve aynı zamanda
Hz. Osman’ın öldürülmesinde yer alan takriben iki bin kişilik
grubun burada ikamet etmesinden dolayı şehre fazla güven-
miyordu. Kimin gerçekten kendisini desteklediğini, kimin ise
muhalif olduğunu, Kûfelilere ne kadar güvenebileceğini öğren-
mek istiyordu. Bunun için de kendisine problem çıkaracaklarına
inandığı Hz. Ali taraftarlarını açığa çıkarmak, diğer taraftan da
gücünü göstererek onlara gözdağı vermek istiyordu.22 Cemel
ve Sıffîn savaşlarında Hz. Ali’nin yanında yer alan Kûfelilerin,

19 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 53.


20 Adem Âpak, “Emevilerin Irak Siyaseti”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 18/1 (2009), 103.
21 Sâdık Âyinevend, Şii Kıyamlar, çev. Esra Özlük (İstanbul: Önsöz Yayıncılık,
2019), 25.
22 Mehmet Mahfuz Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhale-
fet: Hucr b. Adiy Hareketi”, Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3/6 (Haziran 2004),
31.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 209

kolayca Ümeyye iktidarını yani Muâviye’yi benimseyeceklerini


düşünmek pek mümkün görünmemektedir. Nitekim Hucr b.
Adî hadisesi, bu içten içe varlığını sürdüren muhalefetin bir
tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.23
Hz. Hasan’ın hilafeti bırakıp Kûfe’den Medine’ye gitmesin-
den sonra içlerindeki mücadele ruhu sönmemiş olan Kûfeliler
iktidara mutlak sahip olan Muâviye b. Ebî Süfyân’ın sancağı
altında toplanmışlardı.24 İslâm âleminin tamamında olduğu
gibi burada da halkın kahir ekserisi yeni yönetime mesafeli
durmakla beraber, hemen muhalefete başlamayıp icraatlarını
görmek istediler.25 Hilafetin Muâviye ile birlikte Emevîler’e
geçmesiyle, muhalif grup olarak görünen Hz. Ali ve yakınları
ile taraftarlarına karşı bir karalama, yıldırma ve baskı politikası
gündeme gelmiştir. Bu karşı duruş, farklı şekil ve görüntüsüyle
gerek işin başında olan halifenin gerekse merkezi otoritenin bu
konudaki duruşunu yansıtan taşra görevlilerinin söylem ve uy-
gulamalarına yansımıştır.26 Muâviye, Arapların dört dâhisinden27
biri olan daha sonra kendisine oğlu Yezid’in veliahtlığı fikrini
veren Muğire b. Şu’be’yi Hz. Ali ve oğlu Hz. Hasan’a başkentlik
etmiş olan Kûfe’ye 661 yılında vali tayin etmiştir.28 Onu Kûfe’ye
göndermeden yanına çağırarak minberlerden Hz. Ali’ye la-
net okumasını Hz. Osman’a da bağışlanma dilemesi talimatını
verdi.29 Ancak Muâviye’nin emri ile minberlerden aleni yapılan

23 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 53.


24 Ali Dadan, “İslam Toplumundaki İlk Sivil Direniş Hareketlerinden Hucr b. Adî
Hareketi ve Toplumsal Etkileri”, İstem 5 (2005), 206.
25 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy Hareketi”,
31.
26 M. Bahaüddin Varol, “Emevîler’in Hz. Ali ve Taraftarları Üzerine Hakaret
Politikası Üzerine”, İstem 4/8 (2006), 84.
27 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 53.
28 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/253-254.
29 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/253-254; ayrıca bk. Onat, Emeviler Devri Şiî
Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 53.
210 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

bu konuşmalar halk tarafından hoş karşılanmamış ciddi şekil-


de rahatsızlıklara sebebiyet vermiştir. Çünkü Hz. Ali ve oğlu
Hasan, Hz. Peygamber’in en yakınları idiler.30
Hucr b. Adî, Ehl-i beyte sistematik olarak devletin en üst ka-
demelerinden yapılan bu hakaretleri duyduğu zaman “Allah’ın
lanetlediği kişiler sizlersiniz.” diyerek onlara Nisa sûresi 135.
ayetini okumuştur. Ayrıca ben sizin kötülediğiniz ve ayıpla-
dığınız kimselerin daha üstün, övdüğünüz kimselerin de kö-
tülemeye daha layık olduklarına şahitlik ederim diyerek tepki
vermiştir.31 Hucr b. Adî’nin valinin konuşmasına müdahale
etmesi, mevcut yönetime karşı var olan muhalefeti etkin hale
getirerek cesaretlendirmiştir.32
Bu uygulamadan duyulan rahatsızlık Hz. Ali’nin yakın dostu
olarak bilinen Hucr b. Adî tarafından, Kûfe mescidinde Emevî
valisi Muğire’ye söylenmiş olmasına rağmen vali, bu tepkiyi
dikkate almamış, söz konusu uygulamalarını sürdürmüştür.
Muğire’nin, Hucr’un tepkilerine son vermesi şartıyla ona bir
miktar para gönderdiği nakledilmektedir.33 Dönemin Kûfe
valisi olan Muğire b. Şu’be’nin emri ile Şam’a gönderilecek
olan beytülmâldan yüklenmiş olan kervanı durdurduğu ve
yönetim tarafından kesilmiş olan âtiyeleri istediği, halkın da
büyük oranda Hucr b. Adî’yi desteklediği ve Muğire b. Şu’be’ye
tavır aldıkları rivayet edilmektedir.34

30 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 33.
31 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/254; Ayrıca bk. Onat, Emeviler Devri Şiî Ha-
reketleri ve Günümüz Şiîliği, 54.
32 Apak, Emevilerin Irak Siyaseti, 107.
33 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/243; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/253-254; ayrıca
bk. Adem Demir, Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen Eleştiriler (Kahramanmaraş:
SAMER Yayınları, 2021), 71.
34 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/243; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/254; Ebü’l-Hasen
İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (630/1233), el-
Kâmil fi’t-târîh, thk. Ömer Abdüsselam Tedmuri, (Beyrut: Dârü'l-Kitâbi'l-Arabi,
1417/1997), 70; Bozkurt, “Hucr b. Adî”, 18/278.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 211

Tüm bunlar Muâviye’nin, siyasi muhaliflerine karşı, sindirme


ve karalama kampanyasının yanında, ekonomik baskı da uygu-
ladığını ve onları ekonomik baskıyla terbiye etmeye çalıştığını
göstermektedir.35 Ayrıca Hz. Ali zamanında Kûfe’nin başkent
olmasının getirmiş olduğu birtakım nimetlerin kaybolduğu
ve âtiyelerin kesilmesi hususunu da dikkate alırsak Hucr b.
Adî hareketinde bazı ekonomik sebeplerin etkisinin muhtemel
olduğunu söyleyebiliriz.36
Onun, halkın kesilen maaşlarını istemesi üzerinden bir oku-
ma yapılırsa hareket hakkında ekonomik sebepler ön plana
çıkarılabilir ama bu tek neden olarak değerlendirilemez. Çünkü
Hz. Ali taraftarları Muâviye’nin yönetimine karşı çıkmayı ve
dil uzatmayı bıraktıkları takdirde kendilerine verilen atâlardan
daha fazla menfaate ereceklerini bilmektedirler.37 Ayrıca, tek
sebebi ekonomi olarak görmek, Muâviye’nin siyasi ve idari
hayatını üzerine bina ettiği önemli prensiplerden birisi olan
“Parasının iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde
kılıca gerek duymaması” ilkesine ters düşmektedir.38 Görüldü-
ğü gibi Hucr’un hareketi sadece ekonomik sebeplerden olsaydı,
mesele Muâviye tarafından çok rahat çözülebilirdi.
Halktan önemli bir kitlenin Hucr ile hareket etmesi üzerine
Muğire, geri adım atmak zorunda kalmış ve Hz. Ali’ye min-
berlerden lânet okunması uygulamasına ara vermiş olmalıdır.
Zira kaynaklarda bu hadiseden sonra Muğire’nin Hz. Ali’ye
lânet okuduğunu, halkın da buna tepki gösterdiğini belirten
ifadeler yer almamaktadır.39

35 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 181.


36 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 54.
37 Dadan, “İslam Toplumundaki İlk Sivil Direniş Hareketlerinden Hucr b. Adî
Hareketi ve Toplumsal Etkileri”, 207-208.
38 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 53.
39 Söylemez, Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy Hareketi,
34.
212 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Hucr b. Adî’nin idarecilere karşı tüm bu davranışlarına rağ-


men, dönemin valisi olan Muğire b. Şu’be’nin ölüme yakın
olması ve dini sebeplerden dolayı ona iyi davrandığı, hatta me-
seleyi gelecek olan valiye bıraktığı rivayetleri kaynaklarımızda
bulunmaktadır.40 Ayrıca valinin Hucr b. Adî’nin kabilesi olan
Kinde’den çekinmesinin yanı sıra mescitte bulunan halkın üçte
birinin onu desteklemesinden korktuğu için onu cezalandırma-
dığı görüşünü savunanlar da bulunmaktadır.41

B. Ziyad b. Ebîhî’nin Valiliğinde Hucr b. Adî Hareketinin


Durumu
Muğire b. Şu’be, 50/670 senesinde 50 veya 51 yaşında ölün-
ce Kûfe valiliği de Ziyâd’a verildi.42 Ziyad, İkamet yeri olarak
Basra’yı seçmesine rağmen, hiç vakit kaybetmeden Kûfe’ye hare-
ket etti. Kûfe’de Muğire’nin ona bıraktığı mirası nizama koymak,
mecburiyetindeydi.43 Hucr olayı, belki de Emevî hanedanının yeni
üyesi konumunda olan Ziyâd’ın, hanedana sadakatini ispatlaması
için bir fırsat olmuştur.44 Ziyâd Kûfe’ye gelir gelmez aldığı istihbarat
bilgileri üzerine şehrin mescidinde hutbeye çıkıp devletin sarsılan
otoritesi üzerine sert bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında Hz.
Osman’a mağfiret dilemiş ve onun katillerine lanet okumuştur. Hz.
Ali taraftarları hakkında katı tedbirlere başvuracağını açıklamıştır.
Bu ağır ve aşağılayıcı konuşma üzerine Hucr b. Adî, Muğire’ye
gösterdiği tepkinin aynısını yeni valiye de göstermiştir.45

40 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/244; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/70.


41 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 34.
42 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/255; Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 1/223.
43 Julius Welhausen, Arap Devleti ve Sukutu, çev. Fikret Işıltan (Ankara: Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1963), 59
44 Demir, Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen Eleştiriler, 73.
45 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/247; Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 223; İbnü’l-Esîr, el-
Kâmil, 3/70; ayrıca detaylı bilgi için bk. Demir, Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen
Eleştiriler, 73.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 213

Hz. Osman’ın katillerinin önemli bir kısmının Kûfeli olması,


Emevî idaresinin Hz. Osman’ın katilleri arasında Hz. Ali ve
taraftarlarını görüyor olmaları, yeni gelen valinin ilk hutbesinde
neyi hedeflediğine işaret etmektedir.46 Ziyâd’ın Kûfe’ye gele-
rek Hucr b. Adî’yi ikaz edip dilini tutmasını söylediği rivayet
edilmiştir.47 Ziyâd, Hucr’u tehdit şeklinde uyarmaktan başka bir
şey yapmayarak yerine nâib olarak Amr b. Hureys’i bıraktıktan
sonra Basra’ya dönmüştür.48
Şîatu Ali49 olarak sıfatlandırılan insanlar Ziyad’ın vekil bı-
rakıp Basra’ya gitmesinin ardından Hucr b. Adî’nin etrafında
toplandılar. Emeviler devri gözden geçirildiğinde “eş-Şîa” ta-
birinin belli bir zümreyi ifade etmek için, ilk defa Hucr b. Adî
hareketi için kullanıldığı görülür.50 Başta Welhausen,51 H.
Lammens52 olmak üzere birçok araştırmacıya göre Hucr b. Adî
hareketi ilk Şîi hareketidir. Watt’a53 göre ise Şîilik ilk olarak hicri
üçüncü yüzyılın son çeyreğinden önce meydana çıkmamıştır.
Hucr b. Adî hareketi bir şîi hareketi olmaktan uzak olup Sıffîn ve
Nehravan olaylarında Hz. Ali taraftarları için “Şîatu Ali” tabiri
kullanılmıştır. Şîa’nın ilk temel hareketi olmaktan çok hilafetin

46 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 35.
47 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/244-245.
48 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/247; Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 1/223; İbnü’l-Esîr, el-
Kâmil, 3/70; Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer İbn Kesîr, el-Bidâye
ve’n-nihâye, thk. Ali Şîrî (Beyrut: Dâru ihyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1408/1988), 8/55;
ayrıca Amr b. Hureys için bk. Ücteba Uğur, “Amr b. Hureys”, Türkiye Diyanet
Vakfı Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1991), 3/85.
49 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/256; Şîatu Ali tabirini İrfan Aycan daha son-
raları bürüneceği dini bir kimlikten ziyade, siyasi bir farklılaşmayı ifade eden bir
terim olarak yorumlar. Bk. Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân,
187.
50 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 50-56.
51 Welhausen, Arap Devleti ve Sukutu, 59.
52 Lammens, “Hucr b. Adî”, 5/576.
53 Watt William Montgomery, İslam Düşüncesinde Teşekkül Dönemi, çev. Osman
Demir (İstanbul: Ketebe Yayınları, 2021), 70.
214 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

aslına uygun icra edilmediği kanaatiyle Muâviye yönetimine


karşı girişilen siyasi bir harekettir.54 Bugünkü Şîa hilafetin Hz.
Ali evladına ait olduğu düşüncesiyle meseleye bir inanç proble-
mi olarak bakarken, Hucr b. Adî’nin böyle bir problemi yoktur.
Onun asıl iddiası hilafetin aslına döndürülmesi ve Hz. Ali’nin
Muâviye’den daha ehil olduğu meselesidir.55
Ziyad, Kûfe’den ayrılınca da Hz. Ali ve evlatlarına min-
berden lânet okuma görevi, vekili Amr b. Hureys tarafından
devralınmıştır. Amr, Ziyâd olmadığı halde bu uygulamayı sür-
dürünce mescitte hutbe verirken Hucr b. Adî ve etrafındakiler
tarafından taşlanarak kovulmuştur.56 Bütün bu olaylar üzerine
Amr b. Hureys Ziyad’a mektup yazarak, Kûfe’de isyan hareke-
tinin başladığının kendisinin Kûfe’ye geri dönmesi gerektiğini
anlatmıştır.57 Bunun üzerine Ziyâd kalkıp Kûfe’ye gelmiş ve
valilik sarayına geçmiştir. Daha sonra çıkıp mescide giderek
sündüsten bir cübbe ve kırmızı ipekten bir şal giyinmiş, başı
dağınık vaziyette minbere çıkarak hutbe okumağa başlamıştır.
Hucr da o esnada çevresinde hepsi silahlı çok sayıda adamıyla
mescitte bulunuyordu.58 Görüldüğü gibi, Hucr b. Adî hareke-
tini hazırlayan sebeplerin başında, yukarıda belirttiğimiz gibi
ekonomik ve dini nedenler bulunmakla birlikte kaynaklarımız
Kûfe valileri tarafından yürütülen Hz. Ali’yi karalama kampan-
yasının geldiği nokta konusunda ittifak etmişlerdir.59

54 Ahmet Ağırakça, İslam Tarihinde İlk Siyasi Hareketler (İstanbul: Akdem Yayınları,
2011), 71.
55 Ağırakça, İslam Trihinde İlk Siyasi Hareketler, 71.
56 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/247; Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 223; Welhausen, Arap
Devleti ve Sukutu, 59; ayrıca taşlama olayı ile alakalı farklı rivayetler için bk. Onat,
Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 56-57.
57 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/247; Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 223; Ayrıca taşlanma
hadisesinin değişik anlatımlarıyla alakalı bk. Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı
Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy Hareketi”, 36.
58 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 8/55; ayrıca bk. Dadan, “İslam Toplumundaki İlk
Sivil Direniş Hareketlerinden Hucr b. Adî Hareketi ve Toplumsal Etkileri”, 209.
59 Sarıçam, Emevi Haşimi İlişkileri, 293.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 215

Ziyâd, hutbesinde azgınlığın ve isyanın kötü bir şey oldu-


ğunu eğer hallerini düzeltip Muâviye’ye itaat etmezlerse ken-
dilerini cezalandıracağını sert bir dille söylemiştir. Hatta Hucr
b. Adî’ye de gelecek nesillerin ders alacağı bir cezayı vereceğini
anlatmıştır.60 Hutbe esnasında Hucr b Adî’nin Ziyad’ı taşladığı
rivayetleri kaynaklarımızda tartışılmıştır. Ancak bazı çağdaş
araştırmacılar taşlanan kişinin Ziyâd olmadığını, yardımcısı
Amr b. Hureys’in olduğu kanaatini taşımaktadırlar.61 Olayla-
rın akışından ve Hucr’un adamlarının silahlı olmasından vali-
nin durumu ciddi gördüğü ve kendi otoritesinin sarsılacağına
inandığı için Hucr b. Adî’nin tutuklanmasına karar verdiği
anlaşılmaktadır. Bütün bu gelişmelerden sonra Kûfe’de, Ziyâd’ın
Hucr problemi karşısında zor durumda kaldığı ve hadiselerin
Hucr’u katletmeye zorladığı söylenebilir.62 Daha sonra emni-
yet teşkilatının başı olan Şeddâd b. Heysem el-Hilâlî’ye Hucr
b. Adî’yi tutuklayarak getirmesini emretmiştir. Fakat Hucr’un
tutuklanması için giden güvenlik görevlileri onun adamları
tarafından engellenmiştir.63
Hucr b. Adî’nin emniyet tarafından getirilememesi dönemin
valisinde olayın bireysel boyuttan çıkarak organize bir yapıya
büründüğü kanaatini uyandırmıştır. Bu olay üzerine Ziyâd
Kûfe eşrafını toplayarak kesin ifadeler içeren katı bir konuşma
yapmıştır.64 Vali Ziyâd bu konuşmasıyla Hucr’u desteksiz bı-
rakıp, akrabaları tarafından yalnızlaştırma hareketinde başarılı

60 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/256; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 8/55.


61 Welhausen, Arap Devleti ve Sukutu, 59.
62 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 189.
63 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/246; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/256; İbnü’l-Esîr,
el-Kâmil, 3/71.
64 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/246; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/256; İbnü’l-Esîr,
el-Kâmil, 3/71; Yaşanan olaylar ve Ziyad’ın konuşmasının tercümesi ile ilgili bk.
Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 37; Dadan, “İslam Toplumundaki İlk Sivil Direniş Hareketlerinden
Hucr b. Adî Hareketi ve Toplumsal Etkileri”, 211.
216 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

olmuştur. Böylece onu yakalama konusunda arzuladığı hedefe


ulaşmıştır.65 Ziyâd, Hucr’u yalnızlaştırma ve yakalama konusun-
da onu ve akrabalarını küçük düşürüp onları birbirine kırdırmak
için sadece Yemenlileri bu iş için görevlendirmiştir.66
Ziyâd’ın bu taktiği tutmuş, Kûfe ileri gelenlerinin Hucr’un
etrafında bulunan akrabalarına baskı yapmaları sonucu Hucr’un
çevresinde bulunanlardan birçoğunun onun yanından uzaklaş-
tığı görülmüştür. Bu da Hucr’un yakınında bulunan kimselerin
eşraftan yani o mıntıkanın ileri gelenlerinden ziyade o zamanki
toplumun orta sınıfına mensup kimseler olduğunu gösterir.
Ayrıca bu kimselerin eşraftan olmamaları orta sınıfa mensup
olmaları nedeniyle, Ziyâd’a bu konuda daha rahat ve daha
cesur bir şekilde hareket etme imkânı verdiği söylenebilir.67
Yapılan uzun tahkikatlar ve pazarlıklar sonrasında Hucr b.
Adî güvenlik güçlerine teslim olarak yakalanmıştır.68 Hucr b.
Adî’nin teslim olduktan sonra Ziyâd’a biattan ayrılmadığını
beyan ettiği nakledilmektedir.69
Bu da onun problemin çözümü hususunda, Muâviye’den halâ
ümitli olduğunu göstermektedir. Ayrıca daha sonra iddianame-
ye yazılanların aksine ona yapmış olduğu biati bozmadığını,
yerine yeni bir Hâlife arayışında da olmadığını göstermektedir.70
Onun teslim olmasından sonra hareketin diğer ileri gelenleri
tek tek yakalanarak hapse atılmış ya da öldürülmüştür.71 Hucr

65 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 37.
66 Ağırakça, İslam Tarihinde İlk Siyasi Hareketler, 63.
67 Mustafa Ekinci, “İmamiyye Mezhebi İdollerinden Hucr b. Adî ve Arkadaşlarının
Yaşadığı Toplum İçindeki Sosyal Statüleri”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 17/ 27 (2012), 9.
68 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/251; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/264.
69 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/251; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/264.
70 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 40.
71 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/253; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/79; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-
nihâye, 8/56.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 217

b. Adî’nin sahâbî olması sebebiyle, tutuklanması duyulunca bu


olay büyük bir infiale sebep olmuştur.72 Nihayet Ziyâd onun
arkadaşlarından yakaladığı 13 kişiyle beraber Hucr b. Adî ve
isyancı arkadaşlarını zincire vurarak haklarında iddianame
hazırlamış, bu belgelere bazı kabile reislerinin imzalarını73 at-
tırarak onları Muâviye’ye göndermiştir.74
Kûfeliler fikirlerine sempati duydukları kendi adamlarına
karşı, devlet idaresinin temsilcisine kin duydukları halde yardım
etmişlerdi. İsyan eden reisleri hakkında kaleme alınan iddia-
nameye de imza atmışlardı.75 Totaliter rejimlerin vazgeçilmez
karakteristik özelliklerinden birisi, hiç şüphesiz mahkûm etmek
istediği insan ya da insanları, toplum nezdinde affedilmemeleri
için gerçekleştirmedikleri birtakım eylemler yükleyerek suçlama
yoluna gitmesidir.76
Hucr b. Adî ile cezalandırılması için gönderilen kişilerin yir-
mi kişi olduğunu nakleden de bulunmaktadır.77 Hucr’la isyan
eden yirmi kişiden altısı Yemenli kabilelerdendi. Becile’den iki,
Hadramevt’ten bir, Has‘am’dan bir, Kinde’den ise iki. Diğerleri
ise Abs’dan bir, Aneze’den iki, Şeybân’dan bir, Temim kabile-
sinden iki kişidir.78 Ziyâd’ın bu kişilerin toplu olarak idam
edilmelerini istemesine rağmen, Muâviye bunlara yapılacak mu-
amele konusunda tereddüt etmiştir. Onun yaşadığı bu çelişkide
Yemen kökenli kabilelerin etkisi çok büyüktür. Nihayetinde,

72 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/252; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/265.


73 İddianamenin tam metni ve imza atanların tam listesi için bk. Söylemez, “Emevi
İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy Hareketi”, 42-43.
74 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/266-267-268; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/78; Ayrıca
bk. Ağırakça, İslam Tarihinde İlk Siyasi Hareketler, 65.
75 Welhausen, Arap Devleti ve Sukutu, 59.
76 Ali Aksu, Asr-ı Saadet, Hulefâ-i Râşidin ve Emeviler Döneminde Fikir Hürriyeti
Üzerine Bazı Mülâhazalar (İstişare, Emri bi’l-Ma’ruf Nehyi Ani’l-Münker ve
Muhalefet Kavramları Bağlamında), Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 5/2 (2001), 220.
77 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, 8/56,
78 Watt, , İslam Düşüncesinde Teşekkül Dönemi, 74-75.
218 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

tutuklu bulunan on dört kişiden yedisinin affedilmesi Yemenli


kabilelerin Muâviye üzerindeki etkisini göstermektedir.79
Ayrıca Hucr ve arkadaşları aleyhine şahitlik yapmamak için
şehri terk edenlerin bulunması, hatta Kadı Şureyh gibi imzasını
sonradan fark edenlerin olması, iddianameye imza koyanla-
rın tamamının kendi rızalarıyla buna şahitlik yapmadıklarını
göstermektedir.80 Hazırlamış olduğu iddianamede; Hucr’un
kendi başına bir cemaat toplaması ve itaatten ayrılması, halifeye
yani Muâviye’ye lanet okuması, arkadaşlarını harbe ve fitneye
davet etmesi, arkadaşlarını Muâviye’ye olan biatlerini bozmaya
teşvik etmesi81 gibi maddeler bulunmaktadır. Ayrıca Emevîler
tarafından Hucr ve arkadaşları, dönemin halifesi Mu’aviye’ye
hürmetsizlik etmek, halkı idareye karşı kışkırtmak, halife tara-
fından atanan valinin uzaklaştırılmasını istemek ve Hz. Ali’yi
himaye etmek gibi pek çok suçlarla itham edilmişlerdir. Hâlbuki
Hucr ve arkadaşlarının yaptığı, sadece Hz. Peygamber’den al-
dıkları eğitim gereği, doğruları hiç çekinmeden söylemekten
ibaretti.82
Halife Kûfe’den haklarında iddianame hazırlanıp gönderi-
lenleri tutuklattı. Ayrıca Muâviye, Hucr’dan gelen itirazlara ve
savunmalara itibar etmeyerek onun idamına karar vermiştir.83
Hucr b. Adî ve arkadaşlarından son kez Hz. Ali’den uzaklaş-
maları istendiğinden kabul etmedikleri için onunla birlikte altı
arkadaşı öldürülmüştür.84 Öte yandan Hucr b. Adî ve arka-

79 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 193.


80 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 43.
81 Aycan, Saltanata Giden Yolda Mu’âviye b. Ebî Sufyân, 191.
82 Aksu, “Asr-ı Saadet, Hulefâ-i Râşidin ve Emeviler Döneminde Fikir Hürriyeti
Üzerine Bazı Mülâhazalar (İstişare, Emri bi’l-Ma’ruf Nehyi Ani’l-Münker ve
Muhalefet Kavramları Bağlamında)”, 220.
83 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/272; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/79.
84 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/276; Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/260.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 219

daşlarının Hz. Ali’den teberrî85 etmedikleri için öldürülmüş


olmaları da, doğrudan Hz. Ali’nin Muâviye’den daha fazla
hilafete lâyık olduğu fikriyle alâkalı olup, Hz. Ali’yi yakından
tanıyan her Müslümanın ortaya koyabileceği bir tavırdır.86

C. Hucr b. Adî’nin Öldürülmesi Üzerine Kamuoyunun


Tepkisi
Hucr b. Adî ve arkadaşlarının idam edilmeleri, Emevîlerin
beklentilerinin aksine onların lehine değil, aleyhine bir sonuç
vermiştir. Nitekim bu insanlara yapılanlar sadece Kûfe’de değil,
İslâm âleminin hemen hemen her yerinde yankı bulmuştur.87
Ayrıca Hucr b. Adî’nin katledilmesi o dönemde hayatta olan
Hz. Aişe, Hz. Hüseyin, Sa‘d b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Ömer
gibi bazı sahâbe tarafından eleştirilerek kınanmıştır.88
Bunlardan Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Medine’de olduğu
bir sırada Hucr ve arkadaşlarının katledildiklerini duyunca
uzun süre ağladığı rivayet edilmektedir.89 Gerçekten muttaki,
Allah’tan korkan ve adaletin uygulanmasından başka hiçbir
gaye ve düşüncesi olmayan bu insanlar haksız yere öldürül-
müştür. O gün onların haberini alan Hasan el-Basri, Hz. Aişe ve
benzeri kimseler Hucr b. Adî ve arkadaşlarının öldürülmesine
bir hayli üzülmüşlerdi.90
Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamberin eşi Hz. Aişe de Hucr

85 İmâmiyye Şîası’nın devlet başkanlığı, dolayısıyla siyasî hâkimiyet konusunda


kendileri gibi düşünmeyenlerle ilişkiyi kesmesi anlamında bir terim. Detaylar
için bk. Mustafa Öz, “Teberrî “, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul:
TDV Yayınları, 2011), 40/214-215.
86 Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği, 65.
87 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 47.
88 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/263-268; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/278-279;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/81-83; ayrıca bk. Demir, Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen
Eleştiriler, 77.
89 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/266, İbnü’l- Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 1/697.
90 Ağırakçe, İslam Tarihinde İlk Siyasi Hareketler, 68.
220 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

b. Adî ve arkadaşlarının tutuklandığını duyunca Muâviye’ye


bir mektup yazarak tepkisini ortaya koymuştur.91 Şüphesiz
Mu’aviye’ye Hz. Aişe’nin rahat bir şekilde tepki vermesi onu
eleştirmesi onun Müslümanların annesi konumunda olmasın-
dan kaynaklanmaktadır.92 Yine Hz. Hüseyin’in Muâviye’ye
mektup göndererek Ziyad’ın Kûfe’de yaptıklarını ve sahâbeden
olan Hucr b. Adî’nin katledilmesini kabullenememesi Ehl-i bey-
tin tepkisini göstermesi açısından önem arz etmektedir.93 Ayrıca
Emevî döneminin ulemasından Hasan-ı Basrî’nin Muâviye
için Hucr ve arkadaşlarının ölümüne onay vermesi nedeniyle
helak olacağını bildirmesi devrin âlimlerinin meseleye bakışını
göstermesi açısından önemlidir.94
Ayrıca Hucr b. Adî ve arkadaşlarının hareketleri, Emevî
karşıtı muhalif hareketleri de tetiklemiştir. Hz. Hüseyin tara-
fından Emevîlere yönelik başlatılan muhalefet hareketinde bu
hadisenin de etkilerinin bulunduğu kuşkusuzdur.95 Hucr b. Adî
ve arkadaşlarının mevcut yönetim tarafından katledilmesi olayı
Kûfe’de duyulduğu andan itibaren, şehirlerini başkent olarak
seçen Hz. Ali’in ölümü kadar etki yaratmıştır.96 Fakat Kûfe
halkının tepkileri hareketsiz bir üzüntüden öteye geçmemiştir.97
Hucr ve arkadaşlarının öldürülmesi olayında bir iki ferdi ten-
kitten başka göze çarpan grup halinde herhangi bir tepki gös-
terilmemiştir. Öyle zannediyoruz ki, Hucr ve arkadaşlarının,

91 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 5/264-265; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/80.


92 Aksu, “Asr-ı Saadet, Hulefâ-i Râşidin ve Emeviler Döneminde Fikir Hürriyeti
Üzerine Bazı Mülâhazalar (İstişare, Emri bi’l-Ma’ruf Nehyi Ani’l-Münker ve
Muhalefet Kavramları Bağlamında)”, 220.
93 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 3/153.
94 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/80.
95 Söylemez, “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk Sivil Muhalefet: Hucr b. Adiy
Hareketi”, 47; ayrıca bk. Demir, “Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen Eleştiriler”,
79.
96 Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 224; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 3/82.
97 Dîneverî, el-Ahbârü’t-tıvâl, 224; ayrıca bk. Onat, Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve
Günümüz Şiîliği, 62.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 221

öldürülmesinden dolayı Mu’aviye’yi bizzat kınayan sadece Hz.


Aişe olmuştur.98
Hucr ve arkadaşlarının idam edilmesi Emevî iktidarının
farklı düşünceler karşısındaki tutumları açısından da oldukça
önemli bir gösterge olmuştur. Ciddi kışkırtmalara rağmen şid-
dete başvurmamış insanların idam edilmesi, Emevî idaresinin
gücünü ispatlamak için girişilmiş baskı ve şiddet içeren bir olay
olmuştur.99 Ayrıca dönemin kadısı Şüreyh’in muhalefetine ve
yazdığı mektuba rağmen100 Hucr ve arkadaşlarının hukuksuz
bir şekilde mahkeme tarafından yargılanmadan infaz edilmesi
devrin otoriter devlet anlayışını göstermesi bakımından önem-
lidir.

Sonuç
Hucr b. Adî hareketi aslında en temelde, emri bi’l-ma‘rûf ve
nehyi ani’l-münker emri gereği iyiliği emredip kötülükten vaz-
geçirmeye çalışma üzerine bina edilmiş tepkisel bir harekettir.
Emevî valilerinin Ehl-i beyt’ten olan Hz. Ali’ye karşı yapmış
oldukları sistematik küfür hareketine karşın yapılmış bireysel
bir itirazdır. Hareketin Hz. Ali’nin başkent olarak seçtiği Kûfe
şehrinde meydana gelmesi dikkat çekicidir. Bu hareket aslın-
da Irak halkının eskiden beri Şam bölgesiyle olan rekabetinin
sonucunda da doğmuş gözükmektedir. Çünkü Irak halkı her
zaman Hâşimileri, Şam tarafı da Ümeyyeoğullarını destekle-
mişlerdir. Hareketin sebepleri arasında psikolojik, sosyolojik,
ekonomik, dini, kültürel ve siyasi sebepler gibi birçok etken
yer almaktadır.
Genelde Emeviler, özelde de kurucuları olan Muâviye
yapmış olduğu uygulamalarıyla tarih boyunca tartışmaların

98 Onat, Emeviler Devri Şîi Hareketleri ve Günümüz Şîiliği, 62.


99 Demir, Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen Eleştiriler, 79.
100 Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 3/255-256; Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, 5/272.
222 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

odağında olmuştur. Muâviye, Hucr b. Adî ve arkadaşlarının


öldürülmesinde de onları mahkemeye çıkartmayarak teamüllere
aykırı hareket etmiştir. Ayrıca Hucr b. Adî ve arkadaşlarının
idam edilmeleri, Muâviye’nin Hz. Ali taraftarlarının olduğu bir
şehirde iktidarını güçlendirmek adına, halkını sindirmek için
yaptığı siyasi bir hareket olarak algılanmıştır. Sonuçta Hucr
b. Adî ve arkadaşlarının öldürülmeleri muhalefet cephesinin
işine yaramış olup, daha sonra meydana gelecek olan birçok
toplumsal olayın da sebebi olmuştur.

KAYNAKÇA
Apak, Âdem. “Emevilerin Irak Siyaseti”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 18/1 (2009), 103.
Ağırakça, Ahmet. İslam Tarihinde İlk Siyasi Hareketler. İstanbul: Akdem
Yayınları, 3. Basım, 2011.
Aksu, Ali. “Asr-ı Saadet, Hulefâ-i Râşidin ve Emeviler Döneminde
Fikir Hürriyeti Üzerine Bazı Mülâhazalar (İstişare, Emri bi’l-
Ma’ruf Nehyi Ani’l-Münker ve Muhalefet Kavramları Bağla-
mında)”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 5/2
(2001), 220.
Aycan, İrfan. Saltanata Giden Yolda Muâviye b. Ebî Sufyân. Ankara: Otto
Yayınları, 2018.
Âyinevend, Sâdık. Şii Kıyamlar, çev. Esra Özlük. İstanbul: Önsöz Ya-
yıncılık, 2019.
Belâzürî, Ebü’l-Hasen Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd. Ensâbü’l-
eşrâf, thk. Süheyl Zekkar-Riyad Ziriklî. 5 Cilt. Beyrut: Darül
Fikr, 1417-1996.
Bozkurt, Nebi, “Hucr b. Adî”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi. 18/277-
278. İstanbul: TDV Yayınları, 1998.
Dadan, Ali, “İslam Toplumundaki İlk Sivil Direniş Hareketlerinden
Hucr b. Adî Hareketi ve Toplumsal Etkileri”, İstem 5 (2005),
206.
Demir, Adem. Muâviye b. Ebî Süfyâna Yöneltilen Eleştiriler. Kahraman-
maraş: Samer Yayınları, 2021.
HUCR BİN ADÎ’NİN ÖLDÜRÜLME SEBEPLERİ ÜZERİNE MÜLAHAZALAR • 223

Demircan, Adnan. İslam Tarihinin İlk Asrında İktidar Mücadelesi. İstanbul:


Beyan Yayınları, 3. Basım, 2016.
Dîneverî, Ebû Hanîfe Ahmed b. Dâvûd b. Venend. el-Ahbârü’t-tıvâl,
thk. Abdülmün‘im Âmir. Kahire: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
1960.
Ekinci, Mustafa. “İmamiyye Mezhebi İdollerinden Hucr b. Adî ve
Arkadaşlarının Yaşadığı Toplum İçindeki Sosyal Statüleri”,
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 17/ 27 (2012).
Fığlalı, Ethem, Ruhi, “Hâriciler”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi.
16/175-178. İstanbul: TDV Yayınları, 1987.
İbn Abdülber, Ebû Ömer Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muham-
med b. Abdilberr en-Nemerî. el-İstî‘âb fî ma‘rifeti’l-ashâb, thk. Ali
Muhammed Becâvî. Beyrut: Dârü’l-Cîl, 1412/1992.
İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed
eş-Şeybânî el-Cezerî. el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ömer Abdüsselam
Tedmuri. 11. Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, 1417/1997.
İbnü’l-Esir, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-
Şeybânî el-Cezerî. Üsdü’l-ğâbe, thk. Adil Ahmed Abdülmevcud
vdğ. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415-1994.
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer. el-Bidâye
ve’n-nihâye. thk. Ali Şîrî. 8. Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-
Arabî, 1408-1988.
İbn Sa‘d, Ebû Abdillâh Muhammed b. Menî‘ el-Kâtib el-Hâşimî el-
Basrî el-Bağdâdî. et-Tabakâtü’l-kübrâ. thk. İhsan Abbas. 6. Cilt.
Beyrut: Dâru Sadr, 1968.
Küçükkaşıkçı, Mustafa Sabri. “Kinde (Benû Kinde)”, Türkiye Diyanet
Vakfı Ansiklopedisi. 26/37-38. Ankara: TDV Yayınları, 2002.
Lammens, Henri. “Hucr b. Adî”, İslam Ansiklopedisi. 5/576. İstanbul:
MEV Yayınları, 1987.
Onat, Hasan. Emeviler Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği. İstanbul:
Endülüs Yayınları, 2019.
Öz, Mustafa. “Teberrî” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 40/214-
215. İstanbul: TDV Yayınları, 2011.
Sarıçam, İbrahim. Emevî-Hâşimî İlişkileri, Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, 3. Basım, 2015.
Söylemez, Mehmet Mahfuz. “Emevi İktidarına Karşı Kûfe’den İlk
224 • İLK DÖNEM OLAYLARININ MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE YANSIMALARI

Sivil Muhalefet: Hucr b. Adî Hareketi”, Çorum İlahiyat Fakültesi


Dergisi 3/6 (2004).
Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî el-Bağdâdî.
Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk. 4 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-
Arabî, h. 1387.
Uğur, Ücteba. “Amr b. Hureys”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi.
3/85. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.
Varol, Bahaüddin. M. “Emevîler’in Hz. Ali ve Taraftarları Üzerine
Hakaret Politikası Üzerine”, İstem 4/8 (2006).
Watt, William Montgomery. İslam Düşüncesinde Teşekkül Dönemi, çev.
Osman Demir. İstanbul: Ketebe Yayınları, 2021.
Welhausen, Julius. Arap Devleti ve Sukutu, çev. Fikret Işıltan. Ankara:
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1963.

You might also like