You are on page 1of 129

T.C.

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ


LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ
ORTA DOĞU VE GÖÇ ARAŞTIRMALARI ANA BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ

GÖÇMEN SURİYELİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN


TOPLUMSAL İLİŞKİLERİNDE YAŞADIKLARI
SORUNLAR
(KİLİS İLİ ÖRNEĞİ)

SALİHA DEMİRKAYA

DANIŞMAN: PROF. DR. MUSTAFA DOĞAN KARACOŞKUN

KİLİS
2023
ÖZET

GÖÇMEN SURİYELİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL


İLİŞKİLERİNDE YAŞADIKLARI SORUNLAR
(KİLİS İLİ ÖRNEĞİ)

Saliha DEMİRKAYA

Orta Doğu ve Göç Araştırmaları Ana Bilim Dalı


Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Danışman: Prof. Dr. Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Sayfa: 117 Yıl:2023
Çalışmamız, 2011 yılından itibaren başlayan Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçte,
göçmen Suriyeli üniversite öğrencilerinin Kilis’te yaşamış oldukları toplumsal sorunlar
konu edinmektedir. Bu sorunlar ise Kilis’te üniversite okuyan Suriyeli öğrenciler ile
yapılan kapsamlı bir araştırma ile ortaya konulmuştur. Türkiye’de yaşayan göçmen
Suriyeli öğrencilerin yaşamış oldukları sorunlar arasında ötekileştirici pratiklerin ne
derece geçerli ve etkili olduğu sorusunun cevabını aramaya matuf bir merakın
sonucunda böyle bir araştırmaya gerek duyulmuştur. Çalışma özel olarak şu soruya
cevap aramıştır: Yerleşik halk ile göçmen Suriyeli üniversite öğrencilerin ilişkilerini
açıklamada ötekileştirme nasıl bir etkiye sahiptir? Çalışmanın amacı ise, göçmen
Suriyeli öğrencilere karşı ötekileştirici pratiklerin gerçekleşip gerçekleşmediğini
araştırmak, günlük yaşamda ötekileştirmekten kaynaklı kabul ve reddetme
davranışlarının ortaya çıkıp çıkmadığını gözlemlemektir. Bu çalışma; ötekileştirilme
hakkında bilgi sağlamak ve varsa göçmen Suriyeli öğrenciler üzerindeki etkilerini
ortaya koymak açısından önemlidir. Nitel bir araştırma olarak tasarlanan bu çalışmada
fenomenolojik yöntem kullanılmıştır. Çalışmada veri toplama tekniği olarak ise
derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Yarı yapılandırılmış görüşme formu ile veri elde
edilmiştir. Araştırma sonucunda edinilen bulgulardan hareketle Suriyeli öğrencilerin 4
tema altında ötekileştirilme pratiklerinin olduğu bulgulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Suriyeli Göçü, Göçmen algısı, Ötekileştirme, Ötekileştirilme
deneyimi.

i
ABSTRACT

PROBLEMS EXPERIENCED BY SYRIAN IMMIGRANT UNIVERSITY


STUDENTS IN THEIR SOCIAL RELATIONS
(KİLİS PROVINCE SAMPLE)

Saliha DEMİRKAYA

Department of Middle East and Migration Studies


Kilis 7 Aralık University, Graduate Education Institute
Supervisor: Prof. Dr. Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Page:117 Year: 2023
This study deals with the marginalization, which is one of the social problems
experiences of immigrant Syrian university students in Kilis during the migration from
Syria to Turkey since 2011. These experiences were tried to be conveyed through a
comprehensive research conducted with Syrian students studying at the university in
Kilis. Such a research was needed as a result of a profound curiosity that was ready to
search for the answer to the question of how effective and valid marginalization
practices are against Syrian immigrant students living in Turkey. Specifically, the study
sought the following intermediary questions: “do the marginalization practices have an
effect on explaining the relations between the settled people and the immigrant Syrian
university students?” The aim of this study is to investigate whether marginalization
practices are carried out against immigrant Syrian students and to observe whether
acceptance and rejection behaviors arise from marginalization in daily life. This study is
important in terms of providing information about marginalization practices and
revealing their effects on immigrant Syrian students. Descriptive analysis was used as
data analysis, phenomenological method was adopted as research method and in-depth
interview technique was applied as research technique in the study. Data were obtained
with a semi-structured interview form. Since the result of the research was obtained, it
was found that the Syrian students had othering practices under 4 themes.
Keywords: Syrian Immigration, Immigrant Perception, Marginalization,
Marginalization Experience.

ii
ÖNSÖZ

2011 yılında başlayan ve Suriye’de meydana gelen iç karışıklar neticesinde Suriye


halkının çok önemli bir kısmı komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Suriyeli
göçmenlerin en çok göç ettikleri ülke olan Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici
koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 22 Eylül 2022 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 652
bin 134 kişidir (Mülteciler.org.tr, 2022). Dolayısıyla, Türkiye’de nüfusun %4,13’lük bir
kısmını Suriyeli geçici koruma altındaki göçmenler oluşturmaktadır. Türkiye’deki
Suriyelilerin belli bir kesimi çeşitli illerde devlet tarafından kurulan sığınmacı
kamplarında yaşamlarını sürdürmeye devam ederlerken önemli bir kısmı da kamp
dışında yerleşik halk ile birlikte yaşamaktadır.
Başlangıçta misafir olarak tanımlanan Suriyeli göçmenlerin aradan geçen on bir yıllık
süre sonrasında gittikçe Türkiye’de kalıcı olma eğiliminde olmaları hiç şüphesiz “biz”
ile “öteki” arasındaki başlangıçta iyi olduğu sanılan ilişkilerin de yer yer değişmesine
neden olduğu görülebilir. Zira misafirlikten yerleşikliğe geçiş aynı zamanda öteki olanın
yerleşik halk tarafından yer yer ötekileştirici söylem ve davranışlarla karşılaşmalarına
zemin hazırlayabilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’ye gelen Suriyelilerin yerleşik halk
ile olan etkileşimleri sonucunda bazı sorunların oluşması muhtemeldir. Dolayısıyla,
Türkiye’de siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda derinlemesine etkiler yaratan
bu kitlesel göçün ve misafirlikten yerleşikliğe doğru evirilen sürecin yerleşik halkta
nasıl etkiler yarattığı Suriyeli göçmen öğrenciler perspektifinden, başlangıçtan farklı
olarak nasıl karşılandıklarının incelenmesi önem arz etmektedir.
Bu çalışmada Suriyeli öğrenciler özelinde yerleşik halkın göçmenlere yönelik
ötekileştirici pratiklerinin var olup olmadığı, bunların toplumsal ilişkileri ne oranda
etkilediği Kilis bağlamında analiz edilip yorumlanmıştır. Yapılan saha çalışmalarıyla
Türklerin bölgedeki Suriyeli öğrenciler ile sosyal ilişkilerinde ne tür problemler
yaşadıkları araştırılmıştır. Türkiye’nin izlediği açık kapı politikası kapsamında
Suriyeliler misafir olarak tüm ülke sathında kabul görmüşlerdir. Ancak süreç ilerledikçe
ve Suriyelilerin geri dönüşü zorlaştıkça yerleşik halk ile göçmenler arasındaki sosyal
ilişkilerde az da olsa problemlerin çıkması muhtemeldir. Nitekim çalışmada da bunlar
ele alınmaya çalışılmıştır.
Bu çalışmanın yürütülmesi esnasında benden desteğini esirgemeyen ve her zaman yol
gösterici tavrıyla ve olumlu tutumlarıyla beni motive eden, bilgi birikimiyle çalışmama

iii
farklı açılardan bakmamı sağlayan, beraber çalışmaktan her zaman onur duyduğum
kıymetli danışmanım Prof. Dr. Mustafa Doğan KARACOŞKUN’a teşekkür ederim.
Yoğun çalışmaları arasında bana sabır gösterdiği ve bana katlandığı için rektörlük özel
kalem müdürü Hatice KARAKAŞ’a, çalışmalarım sırasında ümit verdiği ve destek
olduğu için Sayın Dr. Öğr. Üyesi Erdinç GÜLCÜ hocama, araştırma sorularımın
düzenlenmesi hususunda bana yol gösteren ve gerekli tüm bilgi ve birikimlerini benimle
paylaşarak katkı sağlayan Sayın Prof. Dr. M. Ruhat YAŞAR’a, takıldığım noktalarda
kolaylıkla iletişime geçebildiğim ve beni hiçbir zaman desteksiz bırakmayan kıymetli
araştırma görevlileri Muhammed Mücahid DALKILIÇ, Kadir POLAT, Sadık DURAN
ve Öğr. Gör. Reşit KÖSE’ye teşekkür ederim. Yoğun çalışmaları esnasında bana yol
gösteren, hatalarımı düzeltmeme yardımcı olan, bana eksiklerimi gösteren ve hiç şikâyet
etmeden tekrar tekrar çalışmamı okuyarak gerekli eleştirileri yapan çok değerli Hocam
Doç. Dr. Mehmet Fatih GÜLOĞLU’na şükranlarımı sunarım. Ayrıca çalışmam
sırasında küçük veya büyük destek sağlayan ve yardımlarını esirgemeyen herkese
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Son olarak gönül kapılarını ardına kadar aralayan, çalışmamı gerçekleştirmemi sağlayan
ve bana yardımcı olan bütün katılımcılara teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca tüm
yaşantım boyunca benim yanımda olan, aldığım kararları her zaman destekleyen, sadece
bu çalışma sürecinde değil tüm hayatım boyunca beni cesaretlendiren ve arkamda duran
aileme sonsuz şükranlarımı sunar ve teşekkür ederim.

iv
22.12.2022

ETİK İLKE VE KURALLARA UYGUNLUK BEYANNAMESİ

Bu tez çalışmasının kendi çalışmam olduğunu, tezin planlanmasından yazımına kadar


bütün aşamalarda bilimsel etik ilke ve kurallara uygun davrandığımı; bu tezdeki bütün
bilgileri akademik ve etik kurallar içinde elde ettiğimi, kullanmış olduğum tüm bilgiler
ve yorumlar için kaynak gösterdiğimi ve bu kaynaklara kaynakçada yer verdiğimi,
hiçbir şekilde “intihal içermediğini” beyan ederim. Herhangi bir zamanda, çalışmamla
ilgili bu beyanıma aykırı bir durumun saptanması durumunda, ortaya çıkacak tüm ahlaki
ve hukuki sonuçları kabul ettiğimi bildiririm.

İmza
Saliha DEMİRKAYA

v
İÇİNDEKİLER
Sayfa

ÖZET ........................................................................................................................... i
ÖNSÖZ ...................................................................................................................... iii
ETİK İLKE VE KURALLARA UYGUNLUK BEYANNAMESİ ............................v
TABLOLAR DİZİNİ................................................................................................. xi
GÖRSELLER DİZİNİ ............................................................................................. xii
KISALTMALAR DİZİNİ ....................................................................................... xiii
GİRİŞ ...........................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
TEORİK ÇERÇEVE

1.1. Problem ve Metodoloji ................................................................................3

1.1.1. Problem ve amaç .........................................................................................3

1.1.2. Araştırmanın önemi .....................................................................................3

1.1.3. Veri toplama ve analiz yöntemi ....................................................................4


1.1.4. Uygulama süreci ..........................................................................................6
1.1.5. Evren ve örneklem .......................................................................................7
1.1.6. Sınırlılıklar ..................................................................................................8
1.1.7. İlgili yayın ve araştırmalar ...........................................................................8
1.2. Kavramsal Çerçeve ............................................................................................... 10
1.2.1. Göç ve göçmen kavramı ............................................................................ 10
1.2.2. Suriye’den göç süreci ve Suriyeli göçmenler .............................................. 13
1.2.3. Türkiye’de göç ve göçmen algısı ............................................................... 14
1.2.4. Türkiye’de göç politikaları ......................................................................... 15
1.2.5. Kilis ve Suriyeli göçmenler ........................................................................ 20
1.2.6. Göçmen öğrenci olmak .............................................................................. 20
1.2.7. Öteki, ötekileşme, ötekileştirme ve ötekileştirilme kavramları.................... 22

İKİNCİ BÖLÜM
BULGULAR VE YORUM

2.1. Katılımcılarla İlgili Kişisel Bulgular ve Yorumlar ......................................29

vi
2.2. Göçmen Suriyeli Öğrencilerin Türkiye’de Karşılaşmış Oldukları
Problemlerle İlgili Bulgular ve Yorumlar .................................................................... 32

2.2.1. Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşleri .......................... 34

2.2.1.1. Suriyeli öğrencilerin Türkiye’yi tercih sebepleri ........................................ 35

2.2.1.1.1. Akrabaları bulunduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler ..... 35

2.2.1.1.2. Güvenli olduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler ............... 36
2.2.1.1.3. Coğrafi yakınlıktan dolayı Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler ..... 37
2.2.1.1.4. Açık kapı politikası olduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler
38
2.2.1.1.5. Kültürel benzerlik ve din birliği olduğu için Türkiye’yi tercih eden
Suriyeli öğrenciler ....................................................................................................... 39
2.2.1.2. Suriyeli Öğrenciler İçin Türkiye’de Yaşamanın İfade Ettiği Anlam ...........40
2.2.1.2.1. Türkiye’de yaşamaktan memnun olan Suriyeli öğrenciler ....................... 40
2.2.1.2.2. Türkiye’de yaşadığı için korku duyan Suriyeli öğrenciler ....................... 41
2.2.1.2.3. Türkiye’de haklarımız kısıtlı diyen Suriyeli öğrenciler ........................... 42
2.2.1.2.4. Suriye’deki sosyal statünün Türkiye’de düşmesi .................................... 42
2.2.1.2.5. Türkiye’de kalmak istemeyen Suriyeli öğrenciler ................................... 43
2.2.1.3. Suriyeli öğrencilerin Türklerle ilgili olumsuz tasavvurları .......................... 44
2.2.1.3.1. Bazı Türkler genelleme yapıyor diyen Suriyeli öğrenciler ...................... 44
2.2.1.3.2. Bazı Türkleri ayrımcı olarak gören Suriyeli öğrenciler ........................... 46
2.2.1.3.3. Bazı Türkler bizi sevmiyor diye düşünen Suriyeli öğrenciler .................. 47
2.2.1.3.4. Bazı Türkler bize alt sınıf olarak bakıyor diyen Suriyeli öğrenciler......... 48
2.2.1.3.5. Bazı Türkler bizi tehdit olarak görüyor diyen Suriyeli öğrenciler ............ 48

2.2.2. Türkiye’de “Suriyeli” öğrenci olmak ......................................................... 49

2.2.2.1. Suriyeli öğrencilere göre Türk öğretmen ve öğrencilerin “Suriyeli öğrenci”


tutumları 50
2.2.2.1.1. Suriyeli öğrencilerin perspektifiyle Türk öğretmenlerin Suriyeli
öğrencilere yönelik tutumları ....................................................................................... 51
2.2.2.1.2. Suriyeli öğrencilerin perspektifiyle Türk öğrencilerin Suriyeli öğrencilere
yönelik tutumları ......................................................................................................... 53
2.2.2.2. Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşadıkları zorluklar ................................ 55

vii
2.2.2.2.1. Uyum sağlamak zor oldu diyen Suriyeli öğrenciler ................................. 55
2.2.2.2.2. Sürekli bir yerlerden izin alarak hareket etmemiz gerekiyor ................... 56
2.2.2.2.3. Üniversitede okuyabilmemiz için harç alınması bizi zorluyor ................. 57
2.2.2.2.4. Okuyoruz ama diplomamızla çalışamayız diyen Suriyeli öğrenciler ....... 58
2.2.2.2.5. Türkiye’de belirli bir kimliğe sahip olamadığını düşünen Suriyeli
öğrenciler 59
2.2.2.3. Suriyeli öğrencilere göre Türklerin “Suriyeli” algısı................................... 60
2.2.2.3.1. Suriyeliler devletten para alıyor ve sınavsız şekilde üniversiteye yerleşiyor
algısı 61
2.2.2.3.2. Bazı Türklerin Suriyelileri alt sınıf ve geri kalmış olarak gördüğünü
düşünen Suriyeli öğrenciler ......................................................................................... 62
2.2.2.3.3. Türkler bizi düşük zekâlı ve hain olarak görüyor diyen Suriyeli öğrenciler
63
2.2.2.3.4. Türklerin, Suriyelileri “misafir” olarak gördüğünü düşünen Suriyeli
öğrenciler 65
2.2.2.3.5. Türkiye’de “yabancı” hissettiklerini ve “yabancı” olarak görüldüklerini
ifade eden Suriyeli öğrenciler ...................................................................................... 65

2.2.3. Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar ............................................... 67

2.2.3.1. Suriyeli Öğrencilere Göre Türkiye’de Sorunlarla Karşılaşmalarının


Sebepleri 68
2.2.3.1.1. Sosyal medyada yayılan haberlerden dolayı sorunların arttığını düşünen
Suriyeli öğrenciler ....................................................................................................... 68
2.2.3.1.2. Siyasi propaganda yüzünden sorunların arttığını düşünen Suriyeli
öğrenciler 69
2.2.3.1.3. Ekonomi bozulduğu için sorunların arttığını düşünen Suriyeli öğrenciler70
2.2.3.2. Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları problemler ...........................................71
2.2.3.2.1. Suriyeli öğrencilere göre “sen Suriyelisin” tanımlaması yapan bazı
Türkler 71
2.2.3.2.2. Suriyelilere iş verilmiyor verilse dahi karşılığı ödenmiyor ...................... 72
2.2.3.2.3. Suriyelilere ev verilmiyor ve Türk ev sahipleri Suriyelilere ayrı davranıyor
73
2.2.3.2.4. İstenmeyen Suriyeliler ............................................................................ 74

viii
2.2.3.2.5. Bazen günah keçisi olarak görüldüğünü düşünen Suriyeli öğrenciler ......75
2.2.3.2.6. Bazen şiddete maruz kaldıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler .............75
2.2.3.2.7. Bazen hakarete maruz kaldıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler ...........76
2.2.3.2.8. Bazı Türklerin bakışlarının ötekileştirici olduğunu düşünen Suriyeli
öğrenciler 77
2.2.3.3. Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları problemlere karşı verdikleri tepkiler .... 78
2.2.3.3.1. Türk gibi görünmeye çalıştığını ifade eden Suriyeli öğrenciler ............... 78
2.2.3.3.2. Grup içi kapanma (gruplaşma) ............................................................... 79
2.2.3.3.3. Problemler ile karşılaşınca susmayı tercih eden Suriyeli öğrenciler ........ 80
2.2.3.3.4. Problemler ile karşılaşınca irtibatı kestim diyen öğrenciler ..................... 81
2.2.3.3.5. Problemlerle karşılaşınca sabırla yaklaşıyoruz diyen Suriyeli öğrenciler. 81
2.2.3.4. Problemlerle karşılaşma sonucunda hissedilen duygular ............................ 82
2.2.3.4.1. Problemler sonucunda çok kötü hissettiğini söyleyen Suriyeli öğrenciler 82
2.2.3.4.2. Problemlere karşı duyarsızlaştım diyen Suriyeli öğrenciler ..................... 84
2.2.3.4.3. Suriyeli öğrencilerin Türklerle kurdukları ilişkiyi değerlendirmeleri ....... 84

2.2.4. Türkiye’de yaşadıktan sonra Suriyeli öğrencilerin gelecek algısı ve geleceğe


dair duydukları endişeler ............................................................................................. 89

2.2.4.1. Suriyeli öğrencilerin geleceklerine dair düşünceleri ................................... 90


2.2.4.1.1. Geleceğini belirsiz olarak gören Suriyeli öğrenciler ................................ 91
2.2.4.1.2. Gelecekte Türkler bizi Suriye’ye geri gönderecek diyen Suriyeli
öğrenciler 91
2.2.4.1.3. Gelecekte vatandaş olanlar kalır olmayanlar gönderilir ........................... 93
2.2.4.1.4. Türkiye’de bizim için bir gelecek yok diyen Suriyeli öğrenciler .............93
2.2.4.2. Suriyeli öğrencilerin Türklerden beklentileri .............................................. 94
2.2.4.2.1. Türklerin bizi anlamalarını ve sadece insan olarak görmelerini istiyoruz
diyen Suriyeli öğrenciler ............................................................................................. 94
2.2.4.2.2. Vatandaşlık verilmesini istiyoruz ........................................................... 95
2.2.4.2.3. Türklerin empati yapmasını bekleyen Suriyeli öğrenciler ....................... 95
2.2.4.2.4. Suriyeli öğrencilerin Türklerden yardım beklememesi ............................ 96
2.2.4.3. Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşadıkları için duydukları endişeler ....... 97
2.2.4.3.1. Geri gönderilmekten korkan Suriyeli öğrenciler ..................................... 97
2.2.4.3.2. Geleceğimizi bilememek endişe veriyor diyen Suriyeli öğrenciler ..........98

ix
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ, DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
KAYNAKLAR ........................................................................................................ 103
EKLER: ................................................................................................................... 110

Ek 1. Katılımcılara Yöneltilen Mülakat Soruları ........................................................ 110


Ek 2. Etik Onay Formu .............................................................................................. 114

ÖZGEÇMİŞ............................................................................................................. 115

x
TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 2.1. Katılımcılarla İlgili Kişisel ve Demografik Özellikler………..………29-30

xi
GÖRSELLER DİZİNİ
Görsel 2.2.1. Suriyeli öğrencilerin sosyal ilişkilerinde yaşadıkları problemlere dair
temalar………………………………………………………………………………….33
Görsel 2.2.2. Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşlerine dair
temalar………………………………………………………………………………….34
Görsel 2.2.3. Türkiye’de Suriyeli öğrenci olmaya dair temalar……..………………....50
Görsel 2.2.4. Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de karşılaştıkları problemlere dair
temalar………………………………………………………………………………….67
Görsel 2.2.5. Suriyeli öğrencilerin gelecek beklentileri ve geleceğe dair endişelerine dair
temalar………………………………………………………………………………….90

xii
KISALTMALAR DİZİNİ

AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı


EF: Eğitim Fakültesi
EGM: Emniyet Genel Müdürlüğü
FEF: Fen Edebiyat Fakültesi
GEM: Geçici Eğitim Merkezi
GİGM: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
İF: İslami İlimler Fakültesi
İİBF: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
MEB: Milli Eğitim Bakanlığı
Müh-Mim: Mühendislik ve Mimarlık
SBF: Sağlık Bilimleri Fakültesi
SBMYO: Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
SHMYO: Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
TBMYO: Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
TDK: Türk Dil Kurumu
TÖMER: Türkçe Öğretim Merkezi
UBF: Uygulamalı Bilimler Fakültesi
YDMYO: Yabancı Diller Meslek Yüksekokulu
YÖS: Yabancı Öğrenci Sınavı
YUKK: Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanunu

xiii
GİRİŞ
Tarih boyunca insanlar afetler, doğa olayları, kıtlık, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel
nedenlerden dolayı göç etmek durumunda kalmışlardır. Türkiye, geçmişten günümüze
göç hareketleri ile ve bu durumun ortaya çıkardığı çeşitli sorunlarla karşı karşıya
kalmıştır. Türkiye açısından bu durumun en yakın ve en somut örneği ise Suriye’deki iç
savaştan kaçarak ülkemize kitlesel olarak gelen Suriyeli göçmenlerdir. İlk zamanlarda
geçici bir göç hareketi olarak algılanan Suriyeli göçü, savaşın uzaması ile birlikte seyir
değiştirmiş ve ülkemiz açısından önemli bir göç deneyimini başlatmıştır.

Göç; kişinin yeni şartlara daha iyi uyum sağlayabilmesi adına ya da doğal, siyasal,
ekonomik vb. zorunluluklar neticesinde, daha önce yaşadığı topluluğu değiştirmesidir.
Uyum süreci gerek yerel halkın gerekse göçmenlerin birbirleri ile karşılaşması,
birbirlerini algılama biçimleri, bütünleşme veya ayrışma olarak karşımıza
çıkabilmektedir. Göçü, toplumlardaki diğer yer değiştirmelerden ayıran başlıca husus,
göç edenlerin önceki toplumsal ilişkilerini değiştirmesi, meskûn edindikleri yeni
yerleşim yerinde yeni toplumsal ilişkiler geliştirmesidir.

Suriyeli göçü ülkemizde ilkin geçici olarak görülmüş ve Suriyeli göçmenler misafir
olarak addedilmiştir. Dolayısıyla bu süreç içerisinde tüm toplum maddi manevi
desteğini Suriyeli göçmenlerden esirgememiştir. Ancak ilerleyen süreçte kalıcı
olduklarının anlaşılmasıyla birlikte bazı insanlarda birtakım endişelerin ortaya çıktığı
gözlemlenmektedir. Misafirlikten yerleşikliğe geçiş yabancı olanın yerel halk tarafından
zaman zaman birçok konuda eleştirilmesine ve bunun sonucunda da ötekileştirici,
ayrımcı, dışlayıcı söylem ve davranışlarla karşılaşmalarını daha olası hale getirdiği tüm
dünyada karşılaşılan olgulardandır. Araştırmada, Türkiye’ye yönelen bu göç hareketleri
sonucunda göçmen öğrencilere yönelik gündelik etkileşimde karşılaşılabilen negatif
yönlü tutumlar ve bunların bu süreçte göçmenler üzerinde nasıl bir etkiye sahip
olduğunun irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırma ile göçmen öğrenci bakış açısından
yabancı ile yerleşik halk arasındaki ilişkilerin ortaya konulması ve henüz ne zamana
kadar Türkiye’de kalacakları belli olmayan Suriyeli göçmenlerin uzun vadede
Türkiye’de kalmaları olasılığına yönelik uyum çalışmalarının ne yönde şekilleneceğinin
öngörülmesi noktasında katkı sağlaması hedeflenmiştir.

1
Nitel bir çalışma olarak hazırlanan bu çalışmada fenomenolojik yöntem kullanılmıştır.
Bu araştırmanın evrenini Kilis’te üniversite okuyan Suriyeli öğrenciler oluşturmaktadır.
Araştırmanın örneklem grubu ise üniversitenin farklı birimlerinde eğitim gören 29
Suriyeli öğrencidir. Veri toplama tekniği olarak görüşme tekniğinden yararlanılmıştır.
Yarı yapılandırılmış mülakat formu aracılığıyla veriler toplanmıştır. Veri analizinde
betimsel analiz ve fenomenolojik analiz yapılmıştır. Analiz yapılırken Maxqda 12
programı kullanılarak veriler incelenmiştir.
Araştırmamızın birinci bölümünde, problem ve metodoloji olarak sunulan birinci
başlıkta araştırmamızın problem ve amacı, önemi, konusu, veri toplama tekniği ve
verileri analiz yönteminden bahsedilmiştir. Ardından çalışmamızın uygulanma süreci,
evren ve örneklemi, sınırlılıkları, araştırmamızla ilintili daha önce yapılmış yayın ve
araştırmalar kapsamlı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Kavramsal çerçeve olarak
sunulan ikinci başlığımızda ise araştırma konumuzun ana ekseni olan göçmen konusunu
açıklığa kavuşturmak amacıyla göç ve göçmen kavramları literatüre dayalı olarak
açıklanmıştır. Ardından Suriye’den göç süreci ve Suriyeli göçmenler kavramları
açıklanmış, Türkiye’de göç ve göçmen algısı ile Türkiye’deki göç politikalarına
değinilmiştir. Göçmen Suriyeli üniversite öğrencilerinin yerleşik halk ile ilişkilerinin ve
yerleşik halkın Suriyeli öğrencilere yaklaşımlarının incelendiği bu çalışmada öteki,
ötekileşme, ötekileştirme ve ötekileştirilme kavramlarının bu konulara açıklık getirmesi
açısından literatüre dayalı olarak açıklanmıştır. Araştırmamızın ikinci bölümünde ise
elde ettiğimiz bulgular ve bu bulguların yorumlanması dâhilinde dört ana temaya
ulaşılmıştır. Bunlar ise (1) Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşleri, (2)
Türkiye’de Suriyeli öğrenci olmak, (3) Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar ve
(4) Suriyeli öğrencilerin gelecek algısı ve geleceğe dair duydukları endişeler
şeklindedir. Son olarak araştırmamızın üçüncü bölümünde ise önceki bölümler kıstas
alınarak bir sonuca ulaşılması, bu sonuçların değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeler
neticesinde çeşitli öneriler yer almaktadır.

2
BİRİNCİ BÖLÜM
TEORİK ÇERÇEVE
Araştırmamızın bu bölümü iki temel başlık altında ele alınmıştır. Birinci başlığımız olan
problem ve metodoloji kısmında araştırmamızın problem ve amacı, araştırmamızın
önemi, veri toplama ve analiz yöntemleri, uygulanma süreci, evren ve örneklemi ve son
olarak da ilgili yayın ve araştırmalardan söz edilmiştir. İkinci başlığımız olan kavramsal
çerçevede ise araştırmamızın kapsamına uygun olan kavramlar açıklanmıştır. Bu
kavramlar; göç ve göçmen kavramları, Suriye’den göç süreci ve Suriyeli göçmenler,
Türkiye’de göç ve göçmen algısı, Türkiye’de göç politikaları, Kilis ve Suriyeli
göçmenler, göçmen öğrenci olmak ve son olarak da araştırmamızın odak noktası olan
öteki, ötekileşme, ötekileştirme ve ötekileştirilme kavramları açıklanmıştır.

1.1.Problem ve Metodoloji

1.1.1. Problem ve amaç

“Problemin tanımlanması çoğu kez çözülmesinden daha önemlidir” A. Einstein.


Bu araştırma Suriyeli göçmen üniversite öğrencilerinin bakış açısıyla, Türklerin Suriyeli
öğrencilerle ilişkilerinde ötekileştirici pratiklerin yer alıp almadığı probleminden
hareketle oluşturulmuştur. Günlük yaşamda yerleşik halkın ötekileştirici davranış ve
söylemlerinin var olup olmadığı, varsa ne şekilde tezahür ettiği ve bu davranış veya
söylemlerin Suriyeli öğrenciler üzerinde bıraktığı etkilerin neler olduğu gibi sorulara
cevap aranmıştır.
Araştırmanın temel amacı, Suriyeli göçmen öğrencilere yönelik yerli halkın negatif
uygulamalarda bulunup bulunmadığını araştırmak ve gerçekleşiyorsa bunun Suriyeli
öğrenciler üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu incelemektir. Bu çalışmada ulaşmak
istediğimiz amaç, Suriyeli öğrenciler ile Türkler arasında yaşanabilecek sosyal
problemlerin nasıl bir etkileşim doğurduğu, toplumsal ilişkilerinde birbirlerini nasıl
etkilediğini açıklamak ve bu davranışların sebebini anlamaktır.

1.1.2. Araştırmanın önemi


Suriye’den gelen kitlesel göç hareketlerinin yarattığı sonuçlar Türkiye’deki gündelik
yaşam pratiklerine etki edecek kadar güçlü ve kapsamlı olduğundan dolayı sosyolojik
temelde çeşitli boyutlarıyla irdelenme ihtiyacı söz konusudur. Toplumsal birlikteliğin ve

3
ilişki düzeninin oluşması aynı zamanda Türklerin Suriyeliler ile olan iletişimi,
yerleşikler ile Suriyeli göçmenlerin entegrasyonunu biçimlendirdiği bilinmektedir.
Dolayısıyla, bu noktaların incelenmesi, araştırılması ve sunulması Türkiyeliler ile
Suriyelilerin gelecekteki potansiyel birlikte yaşama koşullarına dair bir öngörü
sağlaması bakımından önemlidir. Ayrıca, Türkiyeliler ile Suriyeliler arasında ilişkilerin
geliştiği ve temas düzeyinin yüksek olduğu Kilis gibi bir ilde Suriyeli göçmen
öğrencilerin edindiği deneyimlerin tespiti önemlidir. Çalışmamızın aynı zamanda
Türkiye’de Suriyelilere yönelik yapılabilecek siyasal veya sosyal politikalar geliştirme
sürecinde yerleşik halkın bakış açılarının ve tutumlarının göz önünde bulundurulmasını
sağlamak adına katkıda bulunabileceği öngörülmektedir. Bu anlamda, Türkiye’de
Suriyeli göçmenler özelindeki göçmen meselesinin çeşitli boyutlarının sosyal bilimler
literatürüne katkı sağlayabilmesi amacıyla Türkiye halkının göç ve göçmen meselesine
nasıl yaklaştığı konusunda da bilgi vermesi açısından mühimdir.
Bu araştırma vesilesiyle Suriye’de savaşın uzaması, Suriye’de süren iç karışıklıkların
olması gibi gerekçelerle Suriyelilerin geri dönüşünün uzun bir zamana yayılabileceği
öngörüsünde bulunmak mümkündür. Öte yandan yerleşik halk ile göçmenler arasında
evliliklerinin artmasının da etkisiyle savaş bitse bile Suriyelilerin ne kadarının
ülkelerine geri döneceği belirsizdir. Bu nedenle bu araştırma, göçmenlerin uzun süre
Türkiye’de kalma ihtimallerinin yanında savaş bittiğinde bile ülkelerine dönememeleri
olasılığına karşın göçmen ve yerli uyumunun/entegrasyonunun ayrıntılı bir şekilde
incelenmesi günümüzde ve gelecekte ilişki süreçlerinin nasıl şekilleneceği hakkında
bilgi vermesi noktasında katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

1.1.3. Veri toplama ve analiz yöntemi

Nitel desende hazırlanan bu çalışmada fenomenolojik yöntem kullanılmıştır. Veri


toplama tekniği ise görüşmedir. Veri toplamada yarı yapılandırılmış mülakat formundan
yararlanılmıştır. Veri analiz yöntemi olarak ise betimsel analiz ve fenomenolojik analiz
yöntemleri temel alınmıştır.

“Nitel yöntemlerinden en sık kullanılanı görüşmedir. Görüşme, insanların bakış açılarını, öznel
deneyimlerini, duygularını, değerlerini ve algılarını ortaya koymada kullanılan oldukça güçlü
bir yöntemdir. Görüşme sürecinin, gözlem ve yazılı dokümanlardan elde edilen verilerle
desteklenmesi araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini arttırmaktadır” (Yıldırım ve
Şimşek, 2018: 41-42).

4
Araştırma yapılan konunun niteliği ve kapsamlı bulgulara ulaşabilmek açısından
mülakat tekniği araştırmamız açısından uygundur.

“Görüşme, araştırmaya katılan bireylerin belli bir konuda duygu ve düşüncelerini anlatma
etkinliği olarak tanımlanmaktadır. Görüşmenin temel amacı bireyin iç dünyasına girerek onun
bakış açısını anlamaya çalışmaktır. Görüşme yoluyla araştırılan konu hakkında bireyin
deneyimleri, tutumları, düşünceleri, niyetleri, yorumları, zihinsel algıları ve tepkileri gibi
gözlenemeyen bilgilere ulaşılması umut edilir. Yapılandırılmış, yarı yapılandırılmış,
yapılandırılmamış ve odak grup görüşmesi şeklinde farklı görüşme teknikleri vardır” (Yıldırım
ve Şimşek, 2018: 129-130).

Yapılan araştırmada ise yarı yapılandırılmış görüşme formunun kullanılması bu


bağlamda uygun bulunmuştur. Bu araştırmada 6 ana soru ve her ana soru ve görüşme
esnasında gelişen sonda sorular etrafında görüşme gerçekleştirilmiştir. Yarı-
yapılandırılmış mülakat formu 5 kişi ile yapılan pilot çalışma ile revize edilmiş ve
bundan hareketle forma birtakım sorular eklenirken birtakım sorular formdan
çıkarılmıştır.
Bu çalışmada betimsel analiz yöntemi kullanılmış olup, görüşmecilerin ifade ettikleri
ham veriler belirli bir sistematik dâhilinde anlamlı kategorilere dönüştürülmüştür. Bu
tekniğe göre bulgular temalandırma, anahtar ifadelerin kategorilenmesi, anlam
kümelerinin oluşturulması gibi işlemlerle anlamlı bir bütün haline getirilmiş ve
araştırmadaki iddialar sıklıkla katılımcıların doğrudan ifadeleri alıntılanarak
güçlendirilmiştir (Creswell, 2018: 82; Yıldırım & Şimşek, 2018: 78). Öte yandan
çalışmada katılımcıların ifadeleri alıntılanırken gerçek kimlikleri ve adlarıyla değil,
katılımcıların mahremiyetlerine saygı duyulması ve akademik etik ilkeler uyarınca
alfabetik şekilde devam eden rastgele adlandırma ve kodlama tekniği uygulanmıştır.

“Betimsel analizde, görüşülen ya da gözlenen bireylerin görüşlerini çarpıcı bir biçimde


yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara sık sık yer verilir. Bu tür analizde amaç, elde edilen
bulguları düzenlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde okuyucuya sunmaktır. Bu amaçla elde edilen
veriler, önce sistematik bir biçimde betimlenir. Daha sonra yapılan bu betimlemeler açıklanır ve
yorumlanır. Neden-sonuç ilişkileri irdelenir ve birtakım sonuçlara ulaşılır. Ortaya çıkan
temaların ilişkilendirilmesi, anlamlandırılması ve ileriye yönelik tahminlerde bulunulması da,
araştırmacının yapacağı yorumların boyutları arasında yer alabilir” (Yıldırım ve Şimşek,
2018: 239-240).

Bu bağlamda araştırmamızda betimsel analiz yönteminin kullanılması araştırmamız


açısından daha kapsamlı bulunmuştur.
Bir anlatı araştırması bir veya birkaç kişinin deneyimlerine ilişkin hikâyeleri rapor
ederken, fenomenolojik çalışma birkaç kişinin bir fenomen veya kavramla ilgili

5
yaşanmış deneyimlerinin ortak anlamını tanımlar (Creswell, 2018: 77). Fenomenolojik
çalışmaların veri kaynakları araştırmanın odaklandığı olguyu yaşayan ve bu olguyu dışa
vurup yansıtabilecek bireylerdir (Yıldırım & Şimşek, 2018: 77). Bu manada gerçeğin
bilhassa da sosyal bağlamda sürekli olarak değiştiği, bireysel algıların karşılıklı
etkileşimle ortaya çıktığı sosyal yapıları anlayabilmek amacıyla aynı sosyal gruptan
birden fazla üyesinin birtakım olgular hakkındaki algılarına ulaşmamız ve buradan
hareketle o gruptaki düşünce ya da davranışın kültürel örüntüsü hakkında söz
söyleyebilmemiz mümkün olabilecektir. Fenomenolojik yaklaşım yöntemi bu bağlamda
araştırmamızı yansıtacak kapsamlı ve nitel bir yöntemdir.
Nitel araştırmalarda veri analizi süreci, verileri organize etmeyi, veriyi anlamlı birimlere
ayırmayı/parçalamayı, bu parçaları kodlamayı, yapılan kodlamaları sentezlemeyi, neyin
önemli olduğunu, ne öğrenileceğini ve başkalarına ne anlatılacağına karar vermeyi
içermektedir. Belirtilen tüm bu aşamalar, fenomenolojik analiz sürecinin çoklu yapısı
altında, yaşanılan anlamları ortaya koyması açısından yapılan analizdir (Yıldırım ve
Şimşek, 2018, s. 72).
Nitel araştırmalarda nicel araştırmalardan farklı olarak geçerlik ve güvenirlik
çalışmaları inandırıcılık çalışmaları çatısı altında incelenmektedir. Bu araştırmada da
inandırıcılık nitelikleri yerine getirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda ise şeffaf olan bir
süreç oluşturulmuştur. Başka bir araştırmacı, ne yapabildiğimizi kontrol edebilir,
bilebilir ve iletişim kurabilir. Yani kategoriler hem katılımcıların kendilerine hem de
kullanmak isteyen diğer araştırmacılara anlam ifade etmektedir ve tutarlıdır. Kategoriler
ayrıca bireysel farklılıkları da yansıtmaktadır. Araştırmanın verilerinin geçerliliği ve
güvenirliği ise uzman görüşü alınarak sağlanmıştır.

1.1.4. Uygulama süreci

Araştırmanın evrenini Kilis oluşturmaktadır. Mülteciler Derneği’nin 2022 yılı Eylül ayı
verilerine göre Kilis ilinde 145 bin 826 Türk vatandaşı ile kayıt altına alınmış 91 bin 39
Suriyeli bulunuyor. Kilis’teki Suriyeli nüfusu Kilis ilinin toplam nüfusunun %38,4’ünü
oluşturmaktadır. Suriyelilerin toplam nüfusa oranları bakımından Kilis, Türkiye’de en
çok Suriyeli barındıran il durumundadır.
Çalışmada nitel metodolojiye uygun olarak derinlemesine görüşme tekniği ve
fenomenolojik analiz yöntemi kullanılmıştır. Amaçlı örnekleme ve maksimum çeşitlilik

6
örnekleme tekniklerinin kullanıldığı bu çalışmada demografik çeşitlilik göz önünde
bulundurulmakla beraber yeterli veri elde edilene kadar görüşmeler devam ettirilmiş ve
toplamda 29 katılımcıyla alan araştırması tamamlanmıştır. Yüz yüze görüşmeler
yapılarak katılımcıların belirlenen temalara yönelik düşünce, tercih ve tutumları
belirlenmeye çalışılmıştır. Görüşülen katılımcılar önceden bilgilendirilmiş ve onayları
alındıktan sonra ses kayıt cihazı ile görüşme kayıt altına alınmıştır. Sonrasında ise
görüşmecilerin beyan ettiği şekliyle herhangi bir müdahale yapılmadan görüşmeler
deşifre edilmiştir.
Görüşmelerin en kısası 28 dakika, en uzunu ise 1 saat 57 dakika sürmüştür. Tüm
katılımcılarla sadece bir defa yüz yüze mülakat yapılmış ve veriler toplanmıştır.
Görüşmeler 2022 Haziran ayı itibariyle başlamış olup 2022 Temmuz ayında sona ermiş
ve takriben 2 aylık bir periyodu kapsamıştır. Düzenli olarak dijital ortama aktarılan
verilerin orijinalliğinin korumasına özen gösterilmiştir. Veri analizi ve bulgular kısmı
oluşturulurken elde edilen veriler ortak temalarda toparlanarak belirli
kategorileştirmeler yapılmıştır. Saha verilerinden hareketle oluşturulan kategoriler
teorik ve kavramsal araçlarla desteklenerek yorumlanmıştır.

1.1.5. Evren ve örneklem

Suriyelilerle yerleşik halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin en yüksek


olduğu sınır bölgesi yerleşim yeri olan Kilis ilinde okuyan Suriyeli üniversite
öğrencileri araştırmanın evreni olarak seçilmiştir. Araştırmanın genel evreni yani ana
kütle Kilis’te yaşayan Suriyeliler olmasına karşılık çalışma evreni olarak Kilis’te
okuyan Suriyeli üniversite öğrencilerinden seçilen örneklem temel alınmıştır. Araştırma
için seçilmiş olan çalışma grubunun ise konuyu belli oranda temsil yeteneğine sahip
olacağı düşünülerek her birimden belirli oranda kız ve erkek katılımcı seçilmiştir.
Araştırmanın örneklemi belirlenirken sınırlı sayıdaki bireyin evreni temsil edecek
yeterlilikte seçilmiş olması gerekmektedir. Bu çalışmada nitel metodolojiye uygun
olarak görüşülecek kişilerin seçilmesinde veya örneklem kümesinin oluşturulmasında
maksimum çeşitlilik örnekleme tekniği kullanılmıştır. Buna göre hem evreni temsil
edecek nitelikte olmaları hem de zengin verilere ulaşmak amacıyla görüşmeciler
seçilirken cinsiyet, yaş, ikamet yeri, eğitim görülen birim, ekonomik durum ve etnik
köken bakımından çeşitlilik sağlanmaya dikkat edilmiştir. Evreni temsil edici örneklem

7
kümesinin büyüklüğünü belirlemede ise teorik örnekleme tekniği kullanılmıştır. Teorik
örnekleme tekniği ile görüşmeci sayısı önceden belirlenmeyip önceden araştırılmak
istenen temalar ve tespit edilmek istenen konular netleşene kadar görüşmeler
sürdürülmüştür. Fenomenolojik araştırmalarda örneklem sayısının 5 ile 25 kişi olması
gerektiği bilgisinden hareket edilerek (Creswell, 2018: 81) Bu doğrultuda söz konusu
değişkenler göz önünde bulundurulmuş ve farklı birimlerde okuyan 18 erkek ile 11
kadın olmak üzere toplam 29 Suriyeli üniversite öğrencisi katılımcılarla görüşülerek
saha çalışması tamamlanmıştır.

1.1.6. Sınırlılıklar

Araştırmada çalışmanın problemi doğrultusunda mekânsal bir sınırlamaya gidilmiş ve


Kilis ilinde okuyan üniversite öğrencileri örneklem alanı olarak seçilmiştir. Bunun
yanında çalışma grubu Kilis 7 Aralık Üniversitesinde okuyan Suriyeliler ile
sınırlandırılmıştır. Veri türü itibariyle çalışmanın sunduğu bulgular nitel verilerle
sınırlıdır. Ayrıca, çalışmanın amaçları doğrultusunda zengin veriler elde edebilme
amacıyla farklı değişkenler göz önünde bulundurularak görüşmeciler seçilmiştir. Bu
noktada Kilis’te yaşayan etnik gruplarla doğru orantılı olarak görüşmecilerin etnik
çeşitliliği de eşit olamamıştır.

1.1.7. İlgili yayın ve araştırmalar

Serdar Ünal’ın (2014) “Türkiye’nin Beklenmedik Konukları: “Öteki” Bağlamında


Yabancı Göçmen ve Mülteci Deneyimi” isimli makalesinde, dünyada ve Türkiye’de
göç, yabancı göçmen meselesine bakış noktasında ipuçları sunan birtakım araştırma
verileri ve özellikle bugün için yoğun bir Suriyeli mülteci akınıyla karşılaşan
Türkiye’de “internet temelli bazı blog ve forum ortamları”nda mültecilere yönelik inşa
edilen tutumların somut söylemlere yansıma şekline dair bazı örneklerin birlikte
değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu yönde yabancı göçmenlerin ve özellikle de son
dönemdeki Suriyeli mültecilerin konumlarının yerel halktaki yansıma biçimlerine
odaklanılarak Türkiye’de insanların göç ve yabancı göçmen, mülteci meselesine nasıl
yaklaştığı, söz konusu olgunun toplumda yarattığı algıların ne boyutta olabileceği
irdelenmeye çalışılmıştır.

8
Fatma Doğan’ın (2019) “Yabancı İle Bir Arada Yaşama ve Ötekileştirme: Mardin
Halkının Bakışından Suriyeli Sığınmacılar” isimli yüksek lisans tezinde 36 katılımcı ile
alan araştırması yapılmıştır. Araştırma sonucunda Suriyeli sığınmacıların yerli halk
tarafından dışlanmaya sık sık maruz kalabildikleri tespit edilmiştir. Yabancının
bilinemez oluşu varsayımıyla yerli halkın yabancı olarak Suriyelileri daha çok öznel-
bireysel deneyimler üzerinden yorumladıkları tespit edilmiştir.
Gülsün Sarıoğlu’nun (2019) “Türkiye’nin Misafirleri Suriyeli Mültecilerin “Öteki”
Bağlamında Göçmen Deneyimi: Esenyurt Örneği” isimli yüksek lisans tezinde
İstanbul’un en fazla mülteci barındıran ilçelerinden biri olan Esenyurt örneklem olarak
seçilmiştir. Suriyeli mültecilerin özgün deneyimlerine bakılmış ve yerel halkın da
mülteciler konusundaki tutumları analiz edilmiştir. İstanbul’un Esenyurt ilçesinde yüz
yüze görüşme yöntemi kullanılarak 20’si Suriyeli, 10’u yerel halk olmak üzere toplam
30 kişi ile Ekim (2017) – Ocak (2018) tarihleri arasında röportajlar gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca çeşitli medya kuruluşunun web üzerinden paylaştıkları haber metinleri Van
Dijk‟in eleştirel söylem analizine göre incelenmiştir. Esenyurt’ta yaşayan Suriyeliler
hakkında medyada yer alan 47 haber içeriği incelenmiştir. Suriye’de krizin başladığı
2011 yılından günümüze kadar medyada olumlu 21, olumsuz 17 ve yansız 9 olarak yer
alan haber metni analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda Suriyeli, mültecilerin, yerel
halk tarafından çoğunlukla ötekileştirildiği ve dışlandığı tespit edilmiştir. Esenyurt’ta
mülteci nüfusunun çok fazla olması nedeniyle birtakım mekânsal problemlerin ortaya
çıktığı, medyada Esenyurt’la ilgili çıkan haberlerin, yerel halk ve Suriyeliler üzerinde
oldukça etkili olduğu sonucuna varılmıştır.
M. Ruhat Yaşar’ın (2014) “Kilis'te Sığınmacı Algısı Toplumsal Otizm ve Ötekileştirme
Sürecinin İlk Görünümleri” isimli çalışması Türkiyeli-Suriyeli halkın ilk
karşılaşmalarının belli başlı önyargıları içerdiği ancak zaman geçtikçe bu önyargıların
kırıldığı tespit edilmiştir. Çalışmada kamuoyu bilgilendirmelerinin yetersiz olduğu,
ötekileştirme eğilimleri olmakla birlikte yerleşik halkın Suriyelileri tamamen
dışlamadıkları ve bu ötekileştirmenin ırkçı ve henüz tehlikeli bir karakterde olmadığı
gözlemlenmiştir. Aynı zamanda Yaşar’ın (2020) “Suriye'den Türkiye'ye Gerçek Mülteci
Hikâyeleri” isimli çalışmasında Suriyelilerin savaş öncesinden başlayan, sınırdan geçiş
hikâyeleriyle devam eden ve Türkiye’deki hikâyelerini gözler önüne seren bir

9
çalışmadır. Aktarılan çarpıcı hikâyelerden hareketle Suriyelilerin dünü, bugünü ve
geleceği ile ilgili pek çok noktada çıkarımlar yapabilme olanağı sağlamaktadır.

1.2. Kavramsal Çerçeve

Yaptığımız araştırmada Suriyeli öğrencilere yönelik nasıl bir kavram kullanılacağına


dair araştırmalar sonucunda sığınmacı mı, misafir mi, geçici koruma altında mı veya
göçmen mi gibi kavram karmaşası yer almaktadır. Bu karmaşa içerisinde her ne kadar
uluslararası hukuk açısından ve ülkeye sığınan kişilerin haklarının korunması
bağlamında mülteci sıfatının kullanılması daha uygun olsa da mevcut çalışmada yer
alan ölçeklerde Suriye’den göçle gelen kişileri tarif etmek için, bireylerin anlamasının
kolay olması amacıyla genel popülasyonda kullanım alanı daha geniş olan “göçmen”
kelimesi tercih edilmiştir. Araştırmamızın bu bölümünde araştırmamızla ilintili olan
kavramlar açıklanmıştır. 7 başlık altında değerlendirdiğimiz bu kavramlar şöyle
sıralanmıştır: (1) göç ve göçmen kavramı, (2) Suriye’den göç süreci ve Suriyeli
göçmenler, (3) Türkiye’de göç ve göçmen algısı, (4) Türkiye’de göç politikaları, (5)
Kilis ve Suriyeli göçmenler, (6) göçmen öğrenci olmak ve (7) öteki, ötekileşme,
ötekileştirme ve ötekileştirilme kavramları.

1.2.1. Göç ve göçmen kavramı

Göç olgusu, hemen her toplumun bir gerçeği sayılan önemi yadsınamaz bir
hareketliliktir. Anadolu coğrafyası da bilindiği üzere uzun yıllardan beridir göç
akımlarına tanıklık etmektedir. Göç, küreselleşmeyle beraber tüm dünyanın sorunu
haline gelmiştir. Bu noktada yaşanan en önemli sorunlar göç eden kişilerin daha önce
deneyimlemedikleri, kendilerinden farklı kültüre ve geçmişe sahip olan toplumun bu
farklılıklarıyla tanışma, başa çıkma, bu farklılıklara göre yaşama ve kültürel uyum
sağlama olarak ifade edilebilir. Bu süreç öteki ile karşılaşma, ötekini algılama biçimleri,
ayrışma veya bütünleşme olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Göç konusu bireyden topluma, ulus devletten uluslar arası örgütlere kadar geniş bir alanı
kapsamaktadır. Göç, hem göç eden kişi ve topluluklar hem de göçmen alan toplumlar açısından,
yeni bir toplumsal ilişki biçimini zorunlu kılar. Göçmen hangi yaşta olursa olsun, katıldığı
toplumsal çevrede yeniden sosyalleşir. Yasa dışı göçler, insan kaçakçılığı, göçmen politikaları,
uyum, entegrasyon, asimilasyon, çok kültürlülük, diaspora ve kimlik tartışmaları gibi onlarca
kavram ve konu bu alanda çalışma yürütürken sıklıkla karşımıza çıkan konulardır” (Adıgüzel,
2020; 2).

10
Uluslararası ölçekte başlı başına mutabık olunan bir göçmen tanımı söz konusu değildir.
Bu bağlamda göçmen tanımı pek çok değişkene göre farklılık arz etmektedir.

“Göçmen terimi genellikle, bireyin göç etme kararını, zorlayıcı dış faktörlerin müdahalesi
olmaksızın kendi özgür iradesiyle ve ‘kişisel uygunluk’ sebepleriyle aldığı tüm durumları kapsar
şekilde anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu ifade, maddi ve sosyal koşullarını iyileştirmek ve kendileri
ile ailelerine ilişkin beklentilerini geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye hareket
eden kişiler ve aile fertleri için geçerli kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler göçmeni, sebepleri,
gönüllü olup olmaması, göç yolları, düzenli veya düzensiz olması fark etmeksizin yabancı bir
ülkede bir yıldan fazla ikamet eden bir birey olarak tanımlar. Bu tanım kapsamında, turist veya
işadamı statüsüyle daha kısa sürelerde seyahat eden kişiler göçmen olarak
değerlendirilmemektedir. Ancak yaygın kullanım, tarım ürünlerinin ekimi veya hasadı için kısa
sürelerde seyahat eden mevsimsel tarım işçileri gibi kısa dönemli göçmenlerin bazı türlerini de
kapsar” (Perruchoud & Redpath Cross, 2013: 37).
Dikkat edildiği üzere göç eden kişinin göç etmesinde etkili olan unsur gerek göçün
gerekse göçmenin tanımlanmasında belirleyicidir. Başka bir tanımda ise; “uluslararası
bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde yer değiştirmek. Süresi, yapısı ve nedeni ne
olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna, mülteciler, yerinden
edilmiş kişiler, yerinden çıkarılmış kişiler ve ekonomik göçmenler dâhildir” (Çiçekli,
2009: 22).
Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre göç kavramı, “ekonomik, siyasi, toplumsal sebeplerle
bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka
bir yerleşim yerine gitmesi, taşınma, hicret, muhaceret etmesi” anlamına gelmektedir
(https://sozluk.gov.tr/). Göçmen kavramı ise gene Türk Dil Kurumu Güncel
Sözlüğü’nde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Kendi ülkesinden ayrılarak yerleşmek için
başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir” (https://sozluk.gov.tr/).
Bilindiği üzere göç mefhumu tek bir açıdan değerlendirilemeyecek nitelikte
interdisipliner bir olgudur. Bundan hareketle de göçün farklı boyutlarına değinmekte
yarar vardır.

“Sosyal bir olgu olarak göç, yalnızca aktörleri değil, kültürleri, pratikleri, tarihleri de karşı
karşıya getirmektedir. Göç hem fiziksel olarak mekânın değişimi ile fiziksel bir hareketlilik hem
de ‘sosyal hayatları kuşatan bütün ilişkilerin yeniden kurulması’ açısından bir sosyal hareketlilik
oluşturmaktadır. Göç yolculuğu, göçmenin ‘tüm hayat tecrübelerini, yaşam biçimlerini, dillerini,
kültürlerini, anılarını ve hayallerini’ de beraberinde götürdüğü iç içe geçmiş bir yolculuktur”
(Adıgüzel, 2020: 3).
Yani göçü salt bir fiziksel yer değiştirme olarak ele almamız yanlış olur. Göçün bu
bağlamda pek çok hareketliliğe ve dinamizme tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Adıgüzel’e
(2020: IV) göre; “daha huzurlu bir yerde yaşama arzusu” var oldukça göç de süreğen
olacaktır. Bu bağlamda göç olgusunun hem kaçınılmaz hem de varlığını daima

11
sürdürecek bir mefhum olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Göçün sosyal, psikolojik,
ekonomik, eğitim, sağlık vb. pek çok boyutu vardır. Göçü anlamaktan öte göçmenin göç
etme sebepleri bu anlamda önem arz etmektedir.

“Hiç kimse doğup büyüdüğü, hayal ve hatıralarının şekillendiği vatan topraklarını nedensiz terk
etmek istemez. Göç, kimi zaman istenerek başvurulan umuda yolculuğun adı, kimi zaman da
zorunlu bir yer değiştirme, bir sürgündür insanlık için. Kıtlık, salgın hastalık, kuraklık gibi doğal
felaketler nedeniyle meydana gelen göçler, asıl itibariyle bir umuda, hayale, hayata yolculuktur.
Ancak, insanlara, yaşadıkları coğrafyada hayat hakkı verilmemesi nedeniyle meydana gelen
zorunlu göçlerde, genellikle acı, ezilmişlik, vahşet, katliam ve ayaklar altına alınan insanlık
onuru vardır. Bu tür göçler, aslında birer sürgündür. Başka bir deyişle, bu tür göçler, vahşetten,
zulümden, ölümden kaçıştır” (Buran, 2019: 30).
Umuda yolculuk ve hayat hakkı arayışı bu tanımda dikkat çekici ifadelerdir. Halihazırda
maruz kalınmış durumlardan daha iyi koşulların umut edilmesiyle başlayan bir süreçtir.
Göçün nedenleri göçmen statüsünü tanımlamada etkili bir unsurdur.

“Göçün nedenleri genellikle sadece kişisel ve özel durumlarla ilgili değildir. Örneklerin büyük
çoğunluğunda, göçün temel nedenleri, yoksulluk, kıtlık ve ırk, din, etnik köken, dil, cinsiyet ve
cinsel tercihin yanı sıra, etnik temizlik, soykırım, iç savaşlar, depremler, salgın hastalık ve
benzeri durumlardan kaynaklanan zulümdür. Bu olaylar mültecilerin ve sığınmacıların yanı sıra
göçmenler de yaratır” (Benhabib, 2018: 147-148).
Görüldüğü üzere göçün ciddi boyutta nedenleri ve çeşitleri söz konusudur. Bundan
dolayı da belli başlı ve genel geçer bir göç tanımı yapmak oldukça zordur. Savaş
nedeniyle göç edenler diğer göçmenlerden her açıdan farklıdır. Ülkelerinden zorla ve
ansızın çıktıkları için nereye gideceklerini bazen kendilerinin bile bilmedikleri
söylenebilir (Yaşar, 2020: 12). Umuda yolculuk ile yola çıktıkları bu göç sürecinde
Yaşar’ın da ifade ettiği gibi bilinmeze yolculuğa evrilebilmektedir.
Göç olgusu toplumlar açısından önem arz eden bir mefhumdur. Göç olgusu ve
göçmenlerin yaratmış olduğu dinamikler toplumlar açısından önemi yadsınamaz birer
etkendir.

“İnsanlar hiçbir zaman yirminci yüzyılın ikinci yarısında ve yirmi birinci yüzyılın başlarında
olduğu kadar yoğun bir kitlesel hareketlilik içinde olmadı. Çok çeşitli dillerde, ticaretin, siyasi
müdahalenin, zulmün, savaşın, şiddetin ve sefaletin dilinde konuşan işçilerin, entelektüellerin,
mültecilerin ve göçmenlerin gümrüklerden geçerek yahut derme çatma teknelerle okyanuslar,
kıtalar aştıkları bir hareketlilik bu. İnsanların (isteyerek veya istemeyerek) dünyanın dört bir
tarafına yeniden dağılıyor” (Morrison, 2010: 94).
Göçün yakın tarihte artış gösteriyor olması insanların göç kararı almalarına neden olan
şartların cereyan etmesi ile açıklanmaktadır.

“Ölüm korkusu, yaşam kaygısıdır, baskıdır, zulümdür göçe zorlayan. Dönmek hep zordur, göçe
karar vermekten daha zordur, ama kalmak çok daha zordur. Çünkü artık göçmen, sığınmacı ya

12
da mültecisinizdir, yani hep "öteki" olarak algılanırsınız, önce ayrıştırılırsınız sonra dışlanma
başlar; zira yaşamak için çalışmanız gerekir hem de ucuz işgücü olarak. Zül gelir size bütün
bunlar, ama dişinizi sıkar, kulağınızı tıkar, gözünüzü kapar, ekmek davasına düşersiniz”
(Tümtaş, 2020: 9).
Bu manada göçün bu denli zorlu süreçler içermesi göç eden kişi açısından altından
kalkılması zor pek çok süreci içermektedir. Göçün çok boyutlu yapısı göç eden kişilerin
isimlendirmesinde ve belli kategoride değerlendirilebilmesinde de çeşitliliklere sebep
olmaktadır. Bu anlamda göçmen olmanın tanımı yukarıda yer alan teferruatlı tanımların
bütününden hareketle çok boyutlu anlamlar içerebilmektedir.

1.2.2. Suriye’den göç süreci ve Suriyeli göçmenler

Suriye’de Mart 2011’de başlayan Suriye’deki kaos ortamı mülteci akınına neden
olmuştur. Kaos ile başlayan bu yolculuk ise beraberinde Suriyeli göçmenleri pek çok
olumsuz koşulla baş başa bırakmıştır. Kaosun yaşanmaya başlandığı tarih yaklaşık
olarak ifade edilebilirken bunun ne zaman sona ereceği ile ilgili bilinmezlik
sürmektedir.

“Suriye’de barış ve istikrarın sağlanacağı günler ne yazık ki yakında görünmemektedir. Bu


durum sorunun daha da kronikleşmesine yol açmaktadır. Suriye krizi ile yaşanan gelişmeler
başta “açık kapı politikası” ve “yük, sorumluluk paylaşımı” olmak üzere pek çok konuda küresel
yeni tartışmalara yol açmıştır. Ancak bu kriz çok büyük ölçüde komşu ülkeleri mağdur etmiş ve
geleceğe yönelik açık kapı politikası tehlikeye atmıştır” (Erdoğan, 2019:2).
Türkiye’de geçici koruma altında olan Suriyelilerin sayısı Mayıs 2022 itibari ile
3.763.211’dir (GİGM). Genel olarak zaten pek çok yapısal sorunu olan kentlere çok
yüksek sayılarda Suriyeli gelmesi, bu kentlerdeki yoksullaşma ve kamu hizmetlerinde
yaşanan sorunlar daha da artmıştır (Erdoğan, 2019:6). Gerek Suriyeli sayısının
ülkemizdeki artışı gerekse misafir olarak addedilen Suriyelilerin giderek kalıcı
olduğunun görülmesi başlangıçta gösterilen misafirperverliğin de evirilmesine sebep
olmuştur.

“Suriye’deki savaş 10. yılına girmiş ve Türkiye’de hala ‘geçici’ bir statüde tutulan Suriyelilerin
misafirlikleri de uzamaktadır. 2011 yılından itibaren Türkiye’de yaşayan Suriyeliler çalışmakta,
iş kurmakta, çocukları eğitim almakta, Türkler ile evlilikler yapmaktadırlar. Bu ilişkiler ise
kalıcılığı güçlendirmekte, dolayısıyla Türkiye’nin uyum konusunda daha aktif politikalar
geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Suriyelilerin Türkiye’deki misafirlikleri de uzadıkça kendi
ayakları üzerinde durabilmek için çalışma hayatına katılmaya ve kendi işlerini kurmaya
başlamışlardır” (Adıgüzel, 2020; 171-172).

13
Düzensiz göçler birçok açıdan yarattığı sosyal uyum sorunları dünya genelinde ve
ülkemizde yaşanmaktadır. Yoksulluk, anomi, statünün düşmesi, psikolojik travmalar vb.
bunlardan yalnızca birkaçıdır.

“En çok görülen sorunlardan biri de aile bütünlüğünün bozulması, ailelerin paramparça
olmasıdır ki başka sorunları da beraberinde getirmektedir. Zorla yerinden edilen bu insanların
içlerinde taşıdıkları ve bir ömür taşımak zorunda kalacakları unutulması imkânsız acıları,
istatistiklerin gölgesinde kalmayacaktır” (Yaşar, 2020: 73).
Suriye’den göç süreci ile başlayan Suriyeli göçmenlerin yaşamış oldukları bu
problemler çoğu zaman göz ardı edilerek daha çok oluşturdukları problemler üzerinden
değerlendirme yapılmaktadır.

1.2.3. Türkiye’de göç ve göçmen algısı

Suriye’de gerçekleşen iç karışıklıklar sebebiyle milyonlarca Suriyeli vatandaş


Türkiye’yi uğrak edinmektedir. Bu göç hareketleri sonucunda ise Türkiye, tarihinde ilk
kez bu kadar yoğun bir göçmen kitleye kapılarını açmış ve ev sahipliği yapmaktadır.
Suriyeli göçmenler hem geldikleri ülke hem de sahip oldukları kültür hasebiyle yabancı
göçmen olarak değerlendirilmektedir. Türkiye tarihinde görülen daha önceki yabancı
göçler sayıca daha az olmuş ve daha çok belirli bölgelerle sınırlı kalmışken bugün
yapılan sayımlarda Suriyeli göçmenlerin farklı oranlarda da olsa Türkiye’nin hemen
hemen her ilinde yaşadıkları gözlemlenmiştir. Bu göçün neticesinde Türkiye’de sosyal,
eğitim, siyasal ve ekonomik yapılarda birçok değişim yaşanmış ve halen yaşanmaktadır.
Türkiye tarihi boyunca birçok yabancı göçmene ev sahipliği yapmıştır.

“2011 tarihinde Suriye’de iç savaş çıktıktan sonra Suriyeli göçmenlere kapısını açan Türkiye
tarihinin en büyük yabancı göçmen nüfusuyla karşılaşmıştır. Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye
yoğun bir kitle halinde gelmeleri nedeniyle Türkiye’de en büyük göçmen nüfusunu Suriyeliler
oluşturmaktadır” (Doğan, 2019: 35).
Göçe dair algı, hem kültürel hem de ekonomik endişelerle şekillenmektedir. Türkiye
yüzyıllardır göç ile karşı karşıya kalmıştır ancak ilk defa bu denli kitlesel ve uzun süreli
bir göçmen realitesi ile karşılaşmıştır. Bu ayrıntı ise çeşitli noktalarda olumsuzlukların
yaşanmasını tetiklemiştir. Yabancıyla birlikte yaşama deneyimi açısından en yakın ve
geniş çaplı örnek oluşturan Suriyeli mülteciler Türkiye için bir ilk olarak
değerlendirilebilir. Dolayısıyla, Türkiye’de yabancı olarak Suriyeli göçmenler ya da
mülteciler meselesi daha önceki deneyimden oldukça farklı bir içeriğe ve dinamiğe
sahip olmaktadır. Bu yeni deneyimden dolayı özellikle farklı olan, yabancı olan veya

14
kendisine benzemeyenle diyalog noktasındaki problemler de gün yüzüne çıkmaya
başladığı adli kayıtlardan hareketle söylenebilir. İnsanlar arasındaki ilişki ve etkileşimin
son bulmasına sebep olan şey ilişki ve etkileşimi gerektiren olayın kesilmesidir.

“Daha doğumundan başlayarak yer değiştirmek zorunda kalan ve bütün hayatını yer
değiştirerek geçiren bir insan için hangi mekân ‘vatan’ olmaya lâyık bir yer tutacak? Hangi
mekân için ‘sila-i rahm’ hasreti beslenecek? Bütün bu eski, evrensel duygular, Türkiye gibi
‘geleneksel değer yargıları’nı bir ölçüde devam ettiren ülkelerin insanları için bile artık
yadırganacak kavramlar olmaya başlamıştır” (Özdenören, 2019: 228).
Göçü salt vatan edinme olarak veya vatanını terk etme olarak değerlendirmek bu
çerçevede yanlış değerlendirmelere sebep olmaktadır. Türkiye’de yaşanan çeşitli
olumsuzluklardan zaman zaman özellikle sosyal medyada -manüpilatif olarak
değerlendirilebilecek- göçmenlerin sorumlu tutulması ve böyle bir göçmen algısına
sahip olunması bu çerçevede değerlendirildiğinde hatalı bir tutumdur. Göç hareketleri
tek başlarına, göçmen alan ülkelerde yaşanan gerilimlerden ve olumsuz yöndeki önemli
değişimlerden bağımsız olarak, bir halkın yapısal ilkelerini ve politik kültürlerini tehdit
etmezler. Öte yandan, göçmenlerin küresel piyasa güçleri tarafından kolaylıkla oradan
oraya sürüklenen, pasif ve apolitik özneler olarak algılanması da doğru değildir
(Benhabib, 2018: 126-127). Bu bağlamda genel huzursuzluktan göçmenlerin,
mültecilerin ve sığınmacıların sorumlu tutulabilmesi zordur. Dünyanın gelişmiş
ülkelerinde de olduğu gibi Türkiye’de de mültecilerin bu tarz durumlarla zaman zaman
karşılaşabileceği olasıdır. Toplumda yerel halkın gelen göçmen gruplarla ile ilgili
algıları, hem belli çalışma alanlarındaki arz ve talebin oluşumu açısından hem de sosyal
dışlama ve ayrımcılık mekanizmalarının işleyişi açısından belirleyici olduğu
söylenebilir.

1.2.4. Türkiye’de göç politikaları

Türkiye açısından Suriye göçü önceki göçlere göre iki sebepten farklılık arz etmektedir.
Birincisi 2011 Suriye krizi başlangıcında Türkiye Suriye'den başlayan göçe kucak açan
bir siyaset izlemiş ve "açık kapı" politikası uygulamıştır. Bunun akabinde yaşanan göç
dalgasını bölgede etkinliğini güçlendirmiştir. İkincisi ise yaşanan göç hareketliliklerine
karşı yeni küresel bir yaklaşım oluşmuş ve buradan hareketle 2000'lerin başından bu
yana Türkiye'nin küresel göç yönetimindeki konumuna dair birçok beklenti oluşmuştur.

“Gerek küresel gerekse bölgesel koşulların değişkenliğine bağlı olarak Türkiye'den birtakım göç
politikaları üretmesi ve bu politikaların uygulanması ve denetlenmesi sağlayacak kurumlar

15
oluşturulması beklenmiştir. Bu yapılanma süreci ise başta Uluslararası Göç Örgütü ve Birleşmiş
Milletler Mülteciler Baş Komiserliği gibi ulus-üstü kurumların desteğinde ve kılavuzluğunda
yürütülmüştür” (Dromgold-Sermen, 2020: 21-22).
Türkiye'nin aldığı yüksek göç sonrası oluşabilecek sorunlara müdahale edebilecek
ulusal seviyedeki 3 yapı bulunmaktadır. Bunlar, Afet ve Acil Durum Yönetim
Başkanlığı (AFAD), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ve Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü (GIGM)’dür. Belirli bir yapı bulunmadığı anda ise Suriyeli göçü ile ilgili
olarak il ve büyükşehir seviyesinde valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, muhtarlar
ve dahi müftüler Suriyeli göçmenlerle ilgili konularda rol oynayabilmektedir.

“Suriyeli göçmenlerin bölgelerine ve komşularına doğrudan etkileri ve günlük sonuçlarına aşina


olmaları sebebiyle yerel yönetim aktörleri, kendi şahsi alanları, şehirleri, komşuları ve bölgeleri
dâhilinde Suriyelilerin yerel ve acil ihtiyaçlarını giderme noktasında oldukça önemli bir rol
oynamaktadırlar” (Dromgold-Sermen, 2020: 119-120).
Suriyelilerin kitlesel göçü, Türkiye’yi göç politikalarında yeni düzenlemeler yapmaya
itmiştir. Mevcut yasal düzenlemelerin Suriyeli göçmen akını karşısında yeterli olmadığı
anlaşılmıştır. Sorunlara cevap veren daha kapsamlı politikalar için önemli adımlar
atılmıştır. Bu konuda İçişleri Bakanlığının faaliyetlerini arttırmasıyla etkin
kurumsallaşma politikaları izlenmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulması,
yabancıların yasal haklarını ve statülerini belirleyen kanun çıkarılması, sivil toplum
kuruluşlarının faaliyetlerini arttırması, Milli Eğitim, Sağlık, Aile ve Çalışma
Bakanlıkları gibi kurumların birbirleri ile koordineli hareket etmeleri sonucu
göçmenlere sağlanan hizmetler ile Türkiye göç politikasında belirgin adımlar atmıştır
(Kara ve Taşçı, 2019: 293). 2013 yılında yürürlüğe giren 6458 sayılı Kanun ile göç
politikalarında kurumsal olarak etkin politikalar belirleyebilmek adına Göç İdaresi
Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur. İçişleri Bakanlığı himayesinde oluşturulan Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü ile göç sürecinin yürütülmesi ve göçün kontrolünü sağlamak,
sınırlar üzerinde oluşabilecek yasal olmayan girişleri takip etmek, başvurusu ülke
tarafından onaylanmayan kişilerin ülke içerisinden gönderilmesini sağlamak, insan
tacirleri ile mücadelede bulunmak, koruma yönetmeliği esasında göçmenlere
uygulanacak prosedürleri belirlemek ve göç konularında yetkili birimlerce oluşturulan
kurumsal bağlantıları oluşturmak yer almaktadır (Öztürk, 2017: 154).
Türk göç politikasında Suriyeli göçmenlerin etkisiyle yapılan düzenlemeler arasında yer
alan bir başka kurum, İçişleri Bakanlığına bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı (AFAD) olmuştur. AFAD, özellikle de Suriye’den gelen kişilerin temel

16
ihtiyaçlarının giderilmesi, sınırlarda barındırılması, barındırma yerleşkelerinin koordine
edilmesi ve kamplardaki göçmenlere eğitim, sağlık gibi hizmetlerin uygulanabilmesi
açısından önemli görevleri yerine getirmiştir. Bunun yanı sıra 2013 yılında oluşturulan
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile AFAD’ın görev ve sorumluluklarında paylaşımlar
yapılmıştır. AFAD ile sınır hatlarında geçici korunma merkezleri, kamp ve konteynırlar
kurulmuş, Suriyeli göçmenlere yönelik her türlü yardımın yürütülmesi sağlanmıştır.
Geçici barınma merkezlerinde AFAD tarafından koordine edilen aktivite ve
faaliyetlerde; tercüman, eğitim, spor, psikoloji gibi insani destek ve geliştirme
hizmetleri yürütülmektedir (Tosun, 2021: 36).
Bir anda gerçekleşmesi beklenen politika üretimi karşısında Suriyeli göçmenlerin
ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için herhangi bir yapı olmadığı durumlarda tampon
kurum mekanizması işlevi görebilecek olan yapılar devreye girmektedir. Türkiye bu
konuda gerekli duyarlılığı göstermiş ve pek çok noktada tampon mekanizmalar
üretebilmiştir. Göçten etkilenen hükümetler, göç nedeniyle oluşan toplumsal
rahatsızlıktan kaçındıkları halde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, göçe karşı açık kapı
politikasını göze alarak insani sorumluluktan kaçmamıştır (Günay ve diğerleri,
2017:54).
İlk yıllarda Suriye’den Türkiye’ye göç devam ederken Suriyeliler için “misafir”
kavramı kullanılmıştır. Nisan 2014’de çıkan Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu (YUKK) ile Suriyelilerin statüsü “Geçici Koruma” altındaki kişiler olarak
tanımlanmış ve Suriyelilere ülkelerindeki çatışma ortamı bitene kadar Türkiye’de kalma
hakkı, geri gönderilmeme hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve sosyal
yardım hakları sunulmuştur. 2016 yılı Temmuz ayında Suriyelilere vatandaş olma hakkı
sağlanmış ve bu da entegrasyon süreçleri için olumlu bir gelişme olmuştur. Türkiye’de
mülteci ve sığınmacılarla ilgili düzenleyici ilk genel belge ise 1934 yılında çıkarılmış
olan İskân Kanunu’dur. Ancak bu kanun, Türkiye’ye yapılacak ülke içi iskân, sığınma
ve göç hareketleri ile ilgili olup ulus devlet oluşturma sürecinde milliyetçi duyarlılıkla
yapılmış olan bir kanundur. Bu kanuna göre Türkiye, göçmenleri “Türk soyundan ve
kültüründen gelen kişiler” olarak belirlemiştir. Cenevre Sözleşmesi’nin imzalanması ile
bu sözleşmeye taraf olan ülkeler bu tanımda belirtilen şartları kabul etmişlerdir.

“Türkiye’nin mülteci hukuku 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne dayanmasına rağmen uluslararası


hukuk tanımlarından farklı olarak mülteci ve sığınmacı kavramları coğrafi çekinceye göre
belirlenmiştir. Bu nedenle Türkiye sadece Avrupa Konseyi üyesi ülke vatandaşlarına mülteci

17
statüsü vermektedir. Bu yüzden, 1994 İltica ve Sığınma Yönetmeliği’nde yer alan mültecilik
tanımı Avrupa’dan gelen kişiler ile sınırlı tutulmuştur. Avrupa Konseyi üyesi olmayan ülkelerden
gelen kişiler mülteci olarak kabul edilmemektedir. Avrupa Konseyi üyesi olmayan ülkelerden
gelen kişilere 1994 İltica Yönetmeliği ile üçüncü bir ülke tarafından mülteci olarak kabul
edilinceye kadar Türkiye’de ikamet etmelerine izin verilerek ‘geçici koruma’ sağlanmaktadır”
(Şimşek, 2018: 375).
Bu yüzden Türkiye’ye sığınan Suriyeliler “geçici koruma” kapsamında sığınmacı olarak
kabul edilmiş olup mülteci statüsü alabilmeleri için coğrafi kısıtlamanın kaldırılması
gerekmektedir. “Geçici Koruma” kavramı ise 4 Nisan 2013 tarihinde kabul edilen ve
2014 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”
nun (YUKK) 91. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde çerçevesinde geçici koruma
statüsünün yasal temeli oluşturulmuştur.

“Ayrıntılı düzenleme ve uygulama için YUKK’un doksan birinci maddesi uyarınca 22 Ekim
2014’te geçici korumaya ilişkin bir yönetmelik yayımlanmıştır ve önceki geçici koruma
yönetmeliği geliştirilmiştir. Yönetmeliğin 22. maddesi geçici koruma kapsamındaki yabancılara
Türkiye’deki yasal ve sosyal işlerini yürütebilmeleri için geçici koruma kimlik belgesi verilmesini
öngörülmüştür” (Şimşek, 2018: 377).
Yönetmelikte okula kaydolabilmek için ikamet izni, yabancı tanıtma belgesi veya geçici
koruma kimlik belgesine sahip olmak gerekiyor. Bu kimlik belgelerine sahip olanlara
eğitim, sağlık, iş piyasasına erişim ve sosyal yardımın sağlanması belirtilmiştir.
Göçmenlerin ilk geldiği yıllarda, kamp içerisinde eğitim hizmetleri verilmiş, Arapça
eğitim sağlanarak Türk eğitim sistemi uygulanmıştır. 2014 yılında oluşturulan Geçici
Koruma Yönetmeliği’nin 28. maddesinde göçmenlerin Türkiye’de eğitim-öğretim
faaliyetlerini veren kurum Millî Eğitim Bakanlığı olmuştur. Bakanlık göçmenlerin
eğitim hizmetlerinin düzenlenmesi adına “Yabancılara Eğitme ve Öğretme Hizmetleri
Genelgesi” oluşturmuştur. MEB, 2016 yılı içerisinde göçmen çocukların eğitim
hizmetlerinin arttırılmasında Avrupa Birliği’nden mali destek almıştır. MEB bünyesinde
oluşturulacak Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün alt biriminde Göç ve Acil
Durum Eğitim Daire Başkanlığı kurulmuştur. MEB, okullarda sağlanan eğitimin
haricinde sığınmacılara Halk Eğitim Merkezleri yoluyla da çok sayıda kurs ve eğitim
olanağı sağlamıştır. Kurs dâhilinde verdiği programlarda göçmenlerin Türkçe dil
becerilerinin ilerletilmesi amaçlanmıştır. Türkçe okuma ve yazma programları ve
mesleki nitelik kazandırmaya yönelik çeşitli kurslar oluşturulmuştur. (Algedik ve
Aliyev, 2023: 9). Türkiye’de üniversite eğitimi almak isteyen göçmenler de
üniversitelerce düzenlenen Yabancı Öğrenci Sınavı’na (YÖS) girmek ve bu sınavı

18
geçmek zorundadırlar. Benzer durumlar sağlık ve çalışma alanlarında da karşımıza
çıkmaktadır.

“Yönetmeliğe göre, mültecilerin sağlık hizmetlerine erişim hakkı bulunuyor, fakat organ nakli,
protez, ortez, hemodiyaliz veya uzun süreli tedaviyi gerektiren kronik hastalıkların tedavisinde
mültecilerin tedavi ücretlerini kendilerinin karşılamaları bekleniyor. Türkiye’de mülteci ve
sığınmacıların çalış ma izni ise 4817 sayılı ‘Yabancıların Çalış ma İzinleri Hakkında Kanun’a
tabidir. Mültecilerin çalışma izniyle ilgili gerekli düzenlemelerin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından Kasım 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği’nde de geçici koruma
kimlik belgesine sahip olanların, yani kayıtlı mültecilerin, Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek
sektörlerde, iş kollarında ve coğrafi bölgelerde çalışma izni almak için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’na başvurabilecekleri belirtiliyor” (Şimşek, 2018: 378).
Göç Sağlığı Daire Başkanlığı tarafından yürütülen faaliyetler çerçevesinde, göçmenlerin
sayıca fazla konumlandığı bölgelerde hizmet kalitesini arttırmak, karşılıklı yaşanan dil
sorunlarını aşmak ve sağlık birimlerine kolay yollardan ulaşımlarını sağlamak adına
Göçmen Sağlık Merkezlerini oluşturmuştur. Türkiye’nin yaptığı politikaların yanında
bir de uluslar arası alanda çeşitli politikaların tezahürleri ve beklentileri farklı boyutları
teşkil etmektedir.

“Gelişmiş dünya ülkeleri, mültecileri endüstriyel bir sürece tabi tutarak Türkiye de dâhil bazı
ülkelerin bu sürecin ‘filtre’si olarak kullanmak istemektedir bu modern köle pazarlığından başka
bir şey değildir geçici koruma statüsü, para yardımları ve geri kabul anlaşmaları bu sürecinin
işleyişinde önemli hususlar olarak göze çarpmaktadır (Yaşar, 2020: 14).
Gelişmiş dünya ülkelerinin bu tavrını Timur (2019: 147), “Bir kişinin hazzından haz
alıp, acısından acı çekebilmek ahlakın tanımıdır. Ahlaksızlık ise başkalarının
acılarından haz almak, hazlarından acı duymaktır. Dünyada Batı'nın ahlaksızlık cinsi
ilki, Doğu'nun ahlaksızlık cinsi ikincisidir” diyerek çok çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir.
Gene bununla ilgili Yaşar (2020: 14), "Batan geminin malları" hesabı, AB ülkeleri de
mülteci alırken seçici davranmaktadır. Avrupa seçilenlerin dışındakileri atık olarak
görmektedir” diyerek AB ülkelerinin tavrını eleştirmiştir.

“Avrupa tarihinde sıkça rastlandığı gibi, yabancı düşmanı bir politik tutum kolay olandır, fakat
çağdaş Avrupa'daki göç eğilimlerinin arkasındaki sosyal faktörler ve kurumsal eğilimler çok
daha karmaşık ve zorludur. Avrupa'nın ‘ötekileri’, ister misafir işçiler ister mülteciler, sığınma
hakkı arayanlar ya da göçmenler olsun, Avrupa’nın ulus-devletleri barındıran bir kıta olmaktan
çıkıp yapısal ve politik şekli hala belirsiz olan uluslar ötesi politik bir varlığa dönüşüm sürecinin
ve kendi ‘ötekileştirme’sinin doğurduğu belirsizlikler ve kaygılar için apaçık bir odak noktası
haline gelmiştir” (Benhabib, 2018: 175).
Görüldüğü üzere gelişmiş dünya ülkelerinin tavırları eleştiriye açıktır. Türkiye
mültecilere ve diğer mazlumlara yönelik öneri, yardım ve tutumları ile örnek bir ülke
olarak gösterilse de uluslararası arenada yalnız bırakılmaktadır (Yaşar, 2020: 72).
Türkiye’nin geliştirmiş olduğu olumlu politikaların yanında uluslar arası alanda

19
gösterilen tutumlar ayrı dinamikler içermektedir. Bu bağlamda denilebilir ki her ülkenin
kendi önlemini alması yetmez ve dünya gündemini ilgilendiren Suriye göçüne yönelik
uluslararası alanda gösterilen tutumlar “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tavrı
içermemelidir.

1.2.5. Kilis ve Suriyeli göçmenler

Kilis, Suriyeli göçmenlerle yerel halkın gündelik karşılaşmalarının ve etkileşimlerinin


en yüksek olduğu sınır bölgesi yerleşim yerlerindendir. Geçici koruma kapsamında
ülkemizde bulunan Suriyelilerin oranına baktığımızda Kilis’te kayıt edilenlerin sayısı
107.491 olduğu ve ilin genel nüfusunun 145.826 olduğu dolayısıyla da kayıtlı Suriyeli
nüfusu ile il nüfusunun karşılaştırmalı yüzde içerisindeki payı %42,43’e tekabül ettiği
gözlemlenmektedir (GİGM, 2022). Suriyeli göçmenlerin toplam nüfusa oranı
bakımından Kilis, Türkiye’de en çok Suriyeli barındıran il durumundadır. Kilis ilinin
hem coğrafi yakınlığı hem de yüz yıllardır aralarında bulunan akrabalık açısından
Suriyeli göçmenlerce tercih edilen bir il konumundadır.

“Sınır uçlarında yaşayanların sinir uçları daha hassastır. Yıllarca sınır üzerinden kurgulanmış
bir dünyanın yıkılması da insanların güven algısını sarsmaktadır. Ameliyatta bir ayağını
kaybeden yaralılar gibi sınır insanı da topraklarından, akrabalarından ayrı kalmanın,
bölünmenin acısını unutmaz. Bir neşterle vücudunu yarar gibi insanların hayatını bölen
sınırların buradaki insanlar için anlamı farklıdır. Bu yüzden sınırla ilgili her gelişme Kilislileri
fazlasıyla kaygılandırmaktadır” (Yaşar, 2014: 51-52).
Bazı Kilislilerin Suriyeliler ile ilişkilerinde problem yaşamaları söz konusu olmakla
birlikte bu sorunların yaşanması bütünleşmenin henüz tam olarak tamamlanmamış
olmasına işaret ettiği söylenebilir. Bunun yanı sıra Suriyeli göçmenlerin de Türkiye’de
uzun süre kaldıkları için Türkiye’ye karşı olumsuz denebilecek bir önyargı
geliştirmeleri de mümkündür. Olayları nedensellik bağı üzerinden değil de duygusal
sebeplere bağlama eğilimi aslında küçük, duygusal birçok topluluğun alışkanlığıdır.
Elbette bu değerlendirmelerin hepsi Kilislilere ait değildir. Kilis’te yaşayan ama Kilisli
olmayan insanlar da benzeri tutumları gösterebilmektedir.

1.2.6. Göçmen öğrenci olmak

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim
insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı
güçlendirmeye odaklı olmalıdır (Birleşmiş Milletler, 1948). Eğitim her kesim için

20
önemi tartışılmaz bir mefhumdur. Uluslararası hukuki metinlerde sığınmacılara yönelik
eğitimin zorunluluğuna vurgu yapmaktadır. Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası
mevzuat ve ulusal kanunlarda eğitimin her aşamada herkes için ulaşılabilir hale
getirilmesinin temel olduğunu benimsemektedir. Suriye’den göç ederek Türkiye’ye
sığınan göçmenleri de bu kapsamda değerlendirmek önemli ve gereklidir (Topsakal vd.,
2013).
Mülteciler Derneği’nin verilerine göre, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Haziran
2021’de yapılan açıklama ile 2021-2022 Eğitim-Öğretim döneminde üniversitelerde
okuyan Suriyeli öğrenci sayısının 48 bin 192 olduğu belirtilmiştir (Multeciler.org).
Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin önemli bir kısmının eğitim çağında olması
eğitim alanındaki ihtiyaçların giderilmesi yönünde planlamalar yapılması gerektiğini
göstermiştir. Suriye’deki olaylardan en çok etkilenen konuların başında eğitim
gelmektedir. Çatışmaların başladığı süreçten itibaren Suriye’de okulların kapanması
eğitim alanındaki ihtiyacı artırmıştır (Çelik, 2018).
Türkiye, Suriyeli göçmenlere yönelik eğitim politikaları konusunda birden fazla kez
değişikliğe gitmiştir. Eğitim konusundaki ilk politikalar, Suriyeli göçmenlerin
ülkelerine döndükleri zaman eğitime uyum konusunda zorlanmamaları ve eğitim ile
ilgili bir kayıp yaşamamaları üzerine planlanmıştır. Geçici Eğitim Merkezleri (GEM)
Türkiye'ye göç eden öğrencilerin tamamlayamadıkları eğitimi tamamlama fırsatı
yaratmak gayesiyle kurulan merkezlerdir (MEB, 2014). Bu doğrultuda Suriyeli
göçmenlere Arapça eğitim verilmiş ve Türk okullarına kayıt yapabilme ve diplomalarını
alabilmelerini kapsayan bir çalışma yürütülmüştür (Doğru, 2020: 181). Ancak sonraki
süreçte Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin yakın bir tarihte ülkelerine geri
dönemeyeceklerinin anlaşılması ile birlikte eğitim gibi ertelenemeyen bir alanın
düzenlemeleri Türkiye tarafından sistematik bir şekilde ele alınmaya başlanmıştır. 2013
yılından itibaren Suriye’deki iç savaşın şiddetinin yükselmesiyle Türkiye’deki
Suriyelilerin sayısı da hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bu bağlamda Milli Eğitim
Bakanlığı (MEB), çeşitli genelgeler yayımlayarak Suriyelilerin eğitim problemine
çözüm üretmeyi hedeflemiştir (Seydi, 2014).
2014 yılında Suriyeli göçmenlerin sayısının 2 milyona yaklaşmasıyla, Türkiye’de
yaşayan yabancı, mülteci ve sığınmacılara yönelik olarak YUKK, 11 Nisan 2014 tarihi
itibariyle yürürlüğe girmiştir. Bu kanun kapsamında çıkarılan Geçici Koruma

21
Yönetmeliği ile birlikte Suriyeli vatandaşlar sosyal yardım, eğitim ve sağlık gibi
alanlarda belirli haklara sahip olmuşlardır. MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün
Eylül 2014 tarih ve 2014/21 sayılı “Yabancılara Yönelik Eğitim-Öğretim Hizmetleri”
başlıklı genelgesiyle sağlanmıştır. Buna göre Suriyelilere yönelik eğitim hizmetleri
büyük oranda standardize edilerek güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Bu genelge
kapsamında Türkiye’deki geçici koruma statüsünde bulunanların sadece GEM’lere
değil, Türkiye’deki devlet okullarına da yasal olarak kayıt olma hakkı sunulmuştur.
Suriyelilerin devlet okullarına entegre edilmesi; eğitim hakkının göçün
geçicilik/kalıcılık tartışmalarının gölgesinden çıkarmak adına önemli bir adım olmuştur
(Tekgöz, 2020: 6). Böylelikle Suriyeli göçmenler eğitimlerini sürdürebilmiş ve eğitim
olanaklarından faydalanabilmişlerdir.

1.2.7. Öteki, ötekileşme, ötekileştirme ve ötekileştirilme kavramları

Öteki
“Öteki” mefhumu içerisinde başkalaştırmayı, uzakta görmeyi, ayırmayı, mesafeyi,
önemsizleştirmeyi vb. pek çok olumsuz kavramı da beraberinde içermektedir.
Denilebilir ki öteki olarak görmek esasında etkileşime set koymak ve karşı taraf ile
uzaklaşmayı tetikler. TDK güncel sözlüğüne göre “öteki” mefhumu şöyle
tanımlanmaktadır;

1. Bilinenden, sözü edilmekte olandan ayrı olan, öbür, öbürü.


2. Sözü edilen ya da benzer iki şeyden önem ya da yer bakımından uzakta olan
3. Mevcut kültürün içinde dışlanmış olan (https://sozluk.gov.tr).
Uzakta görülen, dışlanan ve ayrı tutulan gibi mesafe içerici kavramlar yabancı görmeyi
de kapsamaktadır. Emmanuel Levinas’ta öteki, ecnebi manasında yabancı olduğuna
ilişkin bir görüş mevcuttur. Bu manada ecnebi yani öteki, başka bir yerden gelen,
benden farklı olan, kendimi kendisine karşı tanımladığım kişi olarak düşünülebilir
(Bernasconi, 2002; Akt. Direk, 2004: 110). Bir arada yaşamanın gerekliği olarak “biz”
duygusu ağır basarken karşı tarafta bir “öteki” oluşturmak, araya bariyer çizmeyi
içermektedir.

“Birlikte yaşama duygusunun yarattığı biz duygusu temelde iklim, coğrafi şartlar, üretim,
tüketim ve paylaşım gibi benzer hayat biçimlerini yaşayan insanların ortak kültürler
oluşturmasını sağlamış; ortaya koydukları maddi ve manevi kültür unsurlarına dair, her türlü
alışkanlıkları zaman içerisinde gelenek, görenek ve adet gibi toplumların kendilerine has
unsurlarını oluşturmuştur. Bu unsurların benzerlerini çevrelerinde gördüklerinde benzeşmenin

22
getirdiği bir uzlaşma, göremedikleriyle ise çatışma durumu söz konusu olmuştur. Bu benzeşme
ve çatışma hali ‘bizden’ ve ‘bizden olmayan-öteki‘ algısını oluşturup ilk etnik ayrışmaları da
beraberinde getirmiştir” (Kılıç, 2012; 9).
Önyargının oluşmasıyla ve 'öteki’nin düşmanlaşmasıyla başlayan geri döndürülemez
yıkıcı dönüşüm meydana gelmektedir. ‘Öteki’ medeni olmayandır, geriliğin temsilidir,
yaşanılan olumsuzluklardan sorumlu olandır, günah keçisidir. ‘Öteki’ kendine
yakıştırılanı hiçbir zaman değiştiremez çünkü adı dokuza çıkan sekize inemeyendir.
“Öteki olmak kendini her zaman sallantılı bir konumda hissetmek, tetikte olmak,
reddedilmeye hazır olmak demektir… Bir yandan da bilinçsizce öngörülen felaketin
gerçekleşmesi için gereken her şeyi yapmak” (Fanon, 2022: 63).
‘Biz’ oluşumu için 'öteki’ olanı niteleyen en önemli faktör düzen bozma kapasitesidir.
‘Biz’ demek toplumun var oluş amacına uyan demektir. Yani istikrarsızlık getirmeyecek
olandır. Düzenin üretimini sağlayandır ve bu nedenle ‘öteki’ de bir o kadar düzen
bozandır, istikrarsızlık sebebi olandır. Düzenin işleyişini sağlayan gelenek, görenek,
yasa ve normları sekteye uğratma potansiyeline sahip olandır, tehlike arz edendir. Öteki
olanın sahip olduğu kimlik ile ona atfedilen kimlik arasında bir bocalama yaşaması söz
konusudur.

“Kategorileştirilen, dışlanan, etiketlenen ‘öteki’ çok kimliklilikle hiç kimliklilik arasında gider
gelir. Çok kimliklidir çünkü çoğunluğun benimsemesi için baskı kurduğu rolleri taşımaya çalışır,
bu baskıya tepkisel olarak oluşturduğu yapısı vardır. Bunların yanı sıra, baskıdan önce de var
olan geçmişinden gelen kimliği mevcuttur. Ne var ki ‘öteki’ aynı zamanda hiç kimliklidir; çünkü
sayılan kimliklerin üçüne de gerçek anlamda ait hissetmez” (Özçalık, 2008:5).
Bir defa “öteki” olarak nitelendirilmiş olan birey, aidiyet duyduğu kimliği ile
yabancılaşma içerisine girer. Kökeninden kopmuş ya da koparılmıştır, eski bağını
yitirmiştir, çoğunluğun sunduğunu benimseyemez, benimsese bile çoğunluk tarafından
kaybettiği kökeni sürekli hatırlatılır, tepkisel olarak sarıldıkları ise yanılsamadan
ibarettir, özü değildir. ‘Öteki’ bir yerlerde kaybolmuş olandır.
Ötekileşme
Ötekileşme, bizliğin kıyısında kalma durumudur. “Biz” olanların ürettiği “bizden
olmama” halidir. Atılan çamurun izi kalmıştır, etiketlenilmiştir artık, sınıflama
yapılmıştır. Bu sınıflama gizli veya açık bir şekilde yapılmıştır ve desteklenmesi için de
kılıfına uydurulmuştur bir şekilde.

“Kültürel, ırksal ve fiziksel farklılıklara ilişkin, ‘Ötekiliğe’ işaret eden betimlemelerin değer ve
statü açısından bir sınıflandırmayı içinde barındırmaması neredeyse olanaksızdır. Bir metinde
ya da bir edebiyat yapıtında ırka ilişkin betimlemelerin tümü değilse de çoğu sınıflandırma

23
içerir. Bu sınıflandırmalar kimi zaman üstü örtük biçimde sunulur, kimi zaman ince ayrıntılarla
sezdirilir, kimi zamansa sözde-bilimsel "kanıtlarla" desteklenir. Nasıl dile getirilirlerse
getirilsinler tüm bu betimlemelerin birer gerekçesi, doğruluk iddiası vardır. Tahakkümün
devamlılığı bu şekilde sağlanır” (Morrison, 2010: 18-19).
Öteki nasıl ki diğeri, öbürü, başkası vb. olarak nitelendiriliyorsa ötekileşme de bundan
nasibini almayı içermektedir. Öteki bir maruz kalınmayı içermezken ötekileşme ise
öteki niteliği ile değerlendirilmeyi yani maruz kalınmayı içermektedir.

“Kişi ve kişilerin kendilerine, toplumlarına, kültürlerine, kısaca aidiyetleri olan unsurlara


yabancılaşmalarında kim ve nereli oldukları, kendilerini nasıl ve nereye konumlandırdıkları
sorgulanması gereken önemli faktörlerdir. Kişinin söz konusu faktörler bağlamında sorunlar
yaşaması, onun ötekileşmesine, özünden uzaklaşmasına, ait olduğu dünyadan kopmasına yol
açabilmektedir” (Cihangir, 2020: 4).
Ötekileşmede aidiyet önemli bir unsurdur. Kişi veya kişilerin kendi kültürlerine,
toplumlarına yabancılaşmaları aidiyet konusunda tereddüt yaşamalarıyla doğrudan
ilişkilidir. Dolayısıyla ötekileşmenin ardında sürekli güncelliğini koruyan farklı
faktörler vardır ve kişi bulunduğu ortamda bahsi geçen faktörlerin etkisiyle zihin
dünyasından ortaya koyduğu eylemlere kadar değişim ve dönüşüm geçirebilmektedir,
kısaca ötekileşme problemi yaşamaktır diyebiliriz.
Ötekileştirme
Ötekileştirme kavramı esasında bir maruz bırakma girişimidir. En kısa tanımıyla bir
öteki oluşturma eğilimidir. İnsanlar, mensubu oldukları grubu üstün ve değerli görürken
kendileri haricindeki grupları yani öteki, dış grubu değersiz ve daha aşağı mertebede
görür. Kendisini mensubu olduğu grubunu en iyi üyesiyle tanımlayarak “öteki” olanı ise
en kötü üyeyle aynılaştırma eğilimi çoğu toplulukta görülür. “Ben”in üstün olabilmesi
için “öteki”nin oluşturulması gereklidir. Aksi halde “öteki” olana üstünlük
taslanamayacaktır. Bu bağlamda eğer öteki olan kendisiyle aynı olursa kendisi “üstün
olan” olamayacaktır. “Üstün olan”ın var olabilmesi için bir de “aşağı olan” olmalı
(oluşturulmalı) dır. Kendini yüceltme hastalığı bir içgüdü gibi ortaya çıkar ve yer ettiği
zihinde objektifliği erozyona uğratır. Freud’a göre; “kitlelerde kuvvetli bir dayanışma
duygusunun oluşabilmesi için herhangi bir yabancı azınlık grubuna belli bir düşmanlık
duyulması ve bu azınlığın sayısal zayıflığının, ona zulmetmeyi teşvik edecek düzeyde
olması gerekir” (Schnapper, 2005, Akt; Özçalık, 2008:3). “Biz”in yüceliğini görünür
kılmak adına “öteki”nin değersizleştirilmesi kilit noktadır. Kişinin her konumunun, her
başvuru noktasının ötekinin çöküşüyle bir bağımlılık ilişkisi vardır (Fanon, 2022: 166).
Yani ben veya biz olarak görülenin değer kazanabilmesi için diğerlerinin ya da öteki

24
olanın değersiz gösterilmesi gerekir ki biz olanın değeri perçinlenebilsin. O halde
ötekileştirme bir bakıma değersizleştirme, değersiz gösterme eğilimidir denilebilir.
Herhangi bir değersizleştirmeden farkı ise biz olanı yüceltebilecek bir öteki (değersiz
olan öteki) yaratma çabasının ürünüdür. Biz olanın daha üstün olabilmesi için bazı
kişilerin toplumun kıyısında kalması gerekmektedir. Bu kıyıda kalma işlemi de grubun
‘ötekisi’ haline gelmesinin sağlanabilmesi ile mümkündür.

“Zihnimizde bilinçdışı olarak taşıdığımız benlik temsillerimiz yeterince iyi düzeyde bütünleşmiş
durumda değilse, kendimizi kimi iyi ve kimi kötü özellikleri olan, karmaşık ve gri tonlarda biri
gibi yaşantılayamayız. Benlik temsillerimiz ikiye bölünmüş durumdadır: Mutlak iyi ve mutlak
kötü. Mutlak iyi ve kötünün bütünleşip gri olamadan bir arada bulunması ruhsal aygıt için çok
ciddi bir kaygı durumu oluşturur. Kendimizi mutlak kötü olarak yaşantılamak özdeğeri çok
düşürür ve psikolojik ızdırabı arttırır. Bu ızdıraptan hiç olmazsa geçici bir şekilde kurtulabilmek
için oldukça yaratıcı ve incelikli bilinçdışı mekanizmalar kullanabilen insan zihni, mutlak kötüyü
dışarıya, başka birine, ‘ötekine’ yansıtır. Böylece ‘ben kötüyüm’ hissinden kurtulur, kendisinde
sadece ‘ben iyiyim’ hissi kalır. ‘Ben kötüyüm’ hissini başka birine yansıtarak, ‘o kişi kötü’
hissine geçiş yapar. Böylece kendini iyi hisseder; kötülük, nefret, düşmanlık dışarıda,
ötekindedir” (Paker, 2012).
Toplum, doğuştan veya sonradan kazanılmış farklı özelliklerdeki kişi ve grupların
belirli noktalarda benzer inançlar, idealler ve değerler etrafında bir araya gelmesiyle
oluşan dinamik bir yapıdan meydana gelir. Bu noktada denilebilir ki toplumlar,
benzerlik etrafında kurulmuş farklılıklar üzerine inşa edilmişlerdir.

“Bireyin sahip olduğu her türlü farklılıklara olumsuz anlamlar yüklenerek, günlük yaşamda bu
farklılıkların bir tehdit unsuru olarak algılanması sonucunda ortaya çıkaran süreç
ötekileştirmedir. Ötekileştirme ‘ben ve biz’ in dışındakilerin olumsuz algılanmasını ve
değersizleştirilmesi süreçlerini içerir. Dolayısıyla birey, sahip olduğu bireysel ve kolektif
kimliğine olumlu atıflar yaparak, farklılıklara ve ötekilere ise olumsuz atıflar yaparak kendi
kimliğini daha değerli kılar. Böylece kendi dışındakileri ötekileştirir” (Özensel, 2020:370).
Belirli bir toplum içinde yer alan bireyler, o toplumun benimsediği inançlar, idealler ve
değerler doğrultusunda sosyal kimlik edinirler. Kimliklerin oluşturulması sürecinde ise
mensubu olunan toplumda var olan farklılıklar ya tolere edilir ya da ötekileştirilir.

“Ötekinin sahibi olmak, ona hükmetmek, onu yönetmek istiyoruz ve becerebilirsek, onu yüceltip
kendi benliğimizin aynasında seyretmek. Her iki durumda da, yani korktuğumuzda da sahte bir
hayranlık duyduğumuzda da kendimize hak gördüğümüz bireyselliği ondan sakınmış, onun
kişiliğini, kendine has bireyselliğini hiçe saymış oluyoruz” (Morrison, 2010: 49).
Belirli sınıflandırmalar yapma ve sınırlar çizme becerilerimiz “biz” ve “öteki”
sınıflandırmalarını da içerir. “biz” her ne kadar konumlandığımız, ait olduğumuz
grupları temsil ediyorsa “öteki” de bir o kadar ait olmadığımız ve konumlanamadığımız
grupları temsil eder. “Öteki” gruba yaklaşımımız çoğu zaman muğlâk, belirsiz, bölük
pörçük, kopuk, tuhaf, hatta korkutucudur.

25
“Onların bizim hakkımızda benzer çekinceleri ve kaygıları olduğundan şüphelenerek
inançlarımızı ve hislerimizi pekiştirebiliriz. Çıkan sonuç, kavrayışımızda sonu merak ve
şaşkınlıktan kıskanç, önyargı ve düşmanlığa kadar varabilecek boşlukların açılmasıdır. ‘Biz’ ve
‘onlar’ arasındaki ayrım kimi zaman kendisini grup içi ve dışı ayrımlar şeklinde ortaya çıkarır.
Bu karşıtlıklar birbirinden ayrılamaz çünkü biri olmadan öteki de var olamaz” (Bauman &
May, 2021; 54-55).
Ötekileştirmenin temelinde kendini yüceltebilme adına karşıdakini aşağıya çekerek
daha görünür bir üstünlük gösterebilme çabası yatmaktadır. Ötekileştirme ait olunan
grup üyelerinin her biri tarafından benimsenir ve karşı tarafa dayatılır. “Bir sürü gibi
yargılamaya başladığın an artık sen de bir sürü ferdisin. Okulun ilk günü, bahçede tek
başına yürüyen kişiyi tuhaf buluyorsan sürüsün. Yargılayan taraf, ‘kendisi’ olanları
kınayan taraf, sürüseldir. Kendini arayan taraf ‘öteki’dir” (Timur, 2019: 82).
Ötekileştirme yapmak bir yandan da empati eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Mültecileri ötekileştirmek onları tanımamaktan, yanlış bilgiler ve onların yaşadıklarına
empati kuramamaktan kaynaklanır (Yaşar, 2020: 74). Karşı taraf oluşturup onunla ilgili
etiketlemelerde ve yargılamalarda bulunurken neler hissedebileceklerini görmezden
gelinir veya umursanmaz.

“Yüzünü hiç görmediğimiz, tanımadığımız insanlar hakkında karar verirken daha bir duygusuz,
vurdumduymaz davrandığımız gerçek değil mi? Tanımadığımız kimseler hakkında verdiğimiz
kararlar çoğu zaman bizi ırgalamaz. Çünkü o kimsenin de bir ağzı, bir burnu, gözleri, işiten
kulakları, çarpan bir kalbi bulunduğunu aklımıza getirmeyiz. O kimsenin de bir aile çevresi
bulunabileceğini, sevdikleri, kendisini sevenlerin olabileceğini düşünmeyiz bile. Kısacası o kişiyi
etiyle, canıyla, kelimeler yapan ağzıyla karşımızda görmedikçe, bizim için onun anlamlı bir
kişiliği yoktur; bir nesne olarak muamele ederiz ona. Bir nesne, o kadar” (Özdenören, 2019:
233).
Farklılıklarımız zenginliklerimizdir sözü bir bakıma, kimsenin bizden farklı oluşunu
problem durumu haline getirmediğimiz sürece zenginlik arz edilebilir.
Ötekileştirilme
Ötekileştirilme, ötekileştirmeye maruz kalan tarafı, mağduru temsil eden bir tabirdir.
Öteki perspektifinden olaya bakıldığında ise kendini duygusal olarak değersiz bulma
terk edilme korkusu içinde kişide her zaman son derece acılı ve takıntılı bir dışlanma
duygusu, hiçbir yerde kendisine yer olmadığı, duygusal anlamda her yerde fazlalık
olduğu duygusunu yaratır… “Bireyler, toplumsal anlam ve değerler dünyalarını üyesi
oldukları belirli gruplara ait kültürel kodlarla inşa eder. Aynı zamanda kimlik algısı
sosyo-kültürel bağlamdan bağımsız bir öğe olmadığından, kimliklerin inşa edilmesinde,
sürdürülmesinde ve dönüştürülmesinde kültürün araçsal bir işlevi vardır” (Nas, 2017:
147-148). Oluşturulan bu kodlar ile kültürün araçsal işlevi neticesinde aidiyet

26
oluşturulur. Hâkim grubun kültüründen belirli noktalarda ayrışma gösterildiğinde ise
okların yönü hedef olarak farklı olanı gösterir ve bunu belirgin kılar. “Her toplum,
kendilerinden daha az şanslı olanlara nasıl davrandığıyla değerlendirilir. İnsanlar, daima
görmeye alışmış oldukları olaylar karşısında hiçbir korku ve hayrete kapılmazlar.
İlkellik ve bilgisizlik dereceleri ile aykırı duran her düşünce, kendi varlıkları için bir
tehlike olarak addedilir" (Dündar, 2020: 56).
Bütünüyle homojen bir toplum mümkün değildir. Her zaman için belirli noktalarda,
insan oluşumuzun bir gereği olarak, farklılıklar gösteririz. Bu farklılıklara karşı bakış
açımız tutumlarımızı etkilemektedir. “Herhangi bir topluma özgü değerleri, ötekinin
aleyhine genelleştirmek, aslında bizzat çatışma ve kavga sonucunu doğurur. Değerlere
göre tarafsız davrandığımızda yani biz, diyalogumuz sırasında, karşımızdakinin
değerlerine de önem verdiğimizi gösterdiğimizde problem olmaz” (Akil, 2010: 59).
Türkiye'de öteki olarak yaşayanlar, öteki olarak yaşarken hangi sorunlarla karşı
karşıyalar ise, öldüklerinde de neredeyse aynı, hatta daha ağırlaşmış bir biçimde, aynı
sorunlarla baş etmek zorunda kalmaktadırlar. “Savaşı karşı tarafın fiziki kapasitesinin
yok edilmesi olarak anladığımızda, ölülere yönelik vahşetin anlaşılması zordur. Oysa
kazanmak sadece fiziki ölümle ilgili olmadığı gibi, şiddet de sadece canlı bedenlere
yönelik değildir” (İflazoğlu ve Demir, 2016: 147). Öteki olmak bir çeşit etikettir ve
çoğunlukla sadece yaşarken değil ölü bedenine dahi ölümünden sonra bile ötekiliği
süreğen olmak demektir.
Ötekileştirme pek çok kavramla iç içedir. Bunlar ön yargı, kalıp yargı, ayrımcılık,
dışlama ve kabul, reddetme yaklaşımlarıdır. “Bizim aidiyetimiz veya bedenimiz,
ötekileştirilen aidiyetler veya bedenler arasındaysa ötekileştirmeye hedef oluyoruzdur.
Bazen tesadüfen bazen kasten hedefe yerleştirilebiliriz. O sırada hedefe biz denk
gelmişsek ötekileştirme faaliyeti bizim üzerimizden ilerlemektedir” (Düzen, 2015: 121-
123). Ayrımcı, kendi seçmediği özelliklerinden hareketle başkalarını da seçmedikleri
özellikleri üzerinden reddeder. Öteki olarak ayırıp dışladıkları, kişi veya grupları,
işledikleri fiiller bakımından değil, öteki olmaları bakımından karşısına alır. Ötekinin
öteki olması yeterli bir sebep olarak görülür. Kendinden saymadıklarını
ötekileştirenlerin, başkasının başkası olmasından öte söyleyebileceği bir şey yoktur. Bir
kişinin, seçmediği ve değiştiremeyeceği özelliklerini üstün görüp başkasının yine

27
seçmediği ve değiştiremeyeceği özelliklerini aşağı görmesi açıklama yapılamayacak
nitelikte saçma bir tutumdur.

28
İKİNCİ BÖLÜM

BULGULAR VE YORUM
Araştırma bulgularının yer aldığı bu ikinci bölümde yarı yapılandırılmış mülakat ile
elde edilen saha verileri teorik ve kavramsal araçlarla ilişkilendirilerek yorumlanıp
sunulmuştur. Sahada elde edilen veriler ışığında yerli halkın Suriyeli sığınmacılara
yönelik olan bakış açıları, imgeleri, önyargıları, kalıp yargıları, sosyal dışlama ve
ötekileştirme süreçleri ayrıntılı olarak ifade edilmiştir. Böylelikle, yerli halk ve Suriyeli
öğrenciler arasındaki ilişkinin boyutları ve ilişkilerindeki problemler ortaya
konulmuştur. Aşağıda araştırmamızda yer alan katılımcıların bazı bilgileri sunulmuştur.

2.1.Katılımcılarla İlgili Kişisel Bulgular ve Yorumlar


Tablo 2.1. Katılımcılarla ilgili kişisel ve demografik özellikler
Sayı Yüzde
%
Cinsiyet Kadın 18 62,06
Erkek 11 37,93
17 1 3,44
18 1 3,44
19 4 13,79
20 4 13,79
21 2 6,89
Yaş 22 5 17,24
23 2 6,89
24 3 10,34
25 4 13,79
26 1 3,44
27 1 3,44
32 1 3,44
Medeni Durum Bekar 15 51,72
Nişanlı 7 24,13
Evli 7 24,13
Sosyoekonomik Düşük 13 44,82
Durum Orta 9 31,03
Yüksek 7 24,13

29
Elazığ 1 3,44
Gaziantep 3 10,34
İkamet Hatay 1 3,44
Edilen Kilis 20 68,96
Yer Kahramanmaraş 1 3,44
Konya 1 3,44
Mardin 1 3,44
Mersin 1 3,44
Sınıf Hazırlık 4 13,79
1. Sınıf 10 34,48
2. Sınıf 5 17,24
3. Sınıf 5 17,24
4. Sınıf 5 17,24
5 Yıl 2 6,89
6 Yıl 3 10,34
Türkiye’de 7 Yıl 5 17,24
Kalış 8 Yıl 7 24,13
Süresi 9 Yıl 2 6,89
10 Yıl 8 27,58
11 Yıl 2 6,89
Fen-Edebiyat Fakültesi 4 13,79
İktisadi ve İdari Bilimler 7 24,13
Fakültesi
Muallim Rıfat Eğitim 3 10,34
Fakülteler Fakültesi
Mühendislik-Mimarlık 3 10,34
Fakültesi
İslami İlimler Fakültesi 2 6,89
Eğitim Yusuf Şerefoğlu Sağlık 1 3,44
Görülen Bilimleri Fakültesi
Birim Uygulamalı Bilimler 1 3,44
Fakültesi
Yabancı Diller 2 6,89
Yüksekokulu
Sosyal Bilimler Meslek 1 3,44
Meslek Yüksekokulu
Yüksekokulları Teknik Bilimler Meslek 2 6,89
Yüksekokulu
Sağlık Hizmetleri Meslek 1 3,44
Yüksekokulu
Lisansüstü Moleküler Biyoloji ve 1 3,44
Eğitim Genetik
Enstitüsü
Araştırma TÖMER 2 6,89
Birimi

30
Katılımcıların cinsiyete göre dağılımlarına bakıldığında araştırmaya dâhil olan
katılımcıların cinsiyete göre daha baskın bakış açılarının ortaya çıkmasının önüne
geçmek amacıyla cinsiyet açısından orantılı olmalarına dikkat edilmiştir. Araştırmaya
dâhil olan kadın katılımcı sayısı 18 iken erkek katılımcı sayısı 11’dir.
Katılımcıların yaşlarına göre dağılımlarına bakıldığında görüşmecilerin üniversite
okuyan öğrencilerden seçilmiş olması nedeniyle 17 yaş ve üzeri kişilerden örneklem
oluşturulmuştur. Yaklaşık on yıldır Kilis’te yaşayan Suriyeli öğrencilerle olan ilişkiler
ele alındığında genç yaşta olan kesimin bu süreci farklı deneyimledikleri öngörülerek
17-32 yaş arası kişilerle görüşmeler yapılmıştır. Buna göre katılımcılar arasında 17 ve
18 yaşlarında birer kişi, 19 ve 20 yaşlarında dörder kişi, 21 yaşında 2 kişi, 22 yaşında 5
kişi, 23 yaşında 2 kişi, 24 yaşında 3 kişi, 25 yaşında 4 kişi, 26 ve 27 yaşlarında birer kişi
ve 32 yaşında 1 kişi ile görüşme yapılmıştır.
Katılımcıların medeni durumlarına göre dağılımlarına baktığımızda evli ve bekâr
insanların sosyal hayatta birbirinden farklı sorumluluklarının olduğu ve toplumsal
değişimlerden farklı şekilde etkiledikleri göz önünde bulundurularak farklı medeni
durumlara sahip katılımcılarla görüşülmüştür. Buna göre bekâr katılımcı sayısı 15,
nişanlı katılımcı sayısı 7 ve evli katılımcı sayısı 7’dir.
Katılımcıların sosyoekonomik durumlarına baktığımızda ise Suriyeli göçmenlerin
Türkiye’ye gelişlerinden bu yana artan kiralar, yaşanan ekonomik sorunlar ve işsizlik en
çok gündeme gelen konular arasında yer almaktadır. Görüşmecilerin gelir düzeylerine
göre farklı konulara temas edebilecekleri öngörülmüştür. Bu nedenle görüşmecilerin
sahip oldukları gelire (refaha) göre Suriyeliler hakkında yorum yaparken odaklandıkları
konuların ve bağlamların çeşitleneceği öngörülmüştür. 29 görüşmeci ile yapılmış
çalışılmış olan bu katılım grubunda, düşük gelirli 13 kişi, orta gelirli 9 kişi ve yüksek
gelirli 7 kişi ile görüşmeler tamamlanmıştır.
Katılımcıların ikamet ettikleri yere göre dağılımlarına baktığımızda katılımcıların farklı
mekânlarda yaşam deneyimi edindiklerinden hareketle mümkün olduğunca her
bölgeden katılımcıyla görüşülmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Elazığ, Hatay, Konya
Kahramanmaraş, Mardin ve Mersin illerinden birer görüşmeciye ulaşılmış, Gaziantepli
3 kişi ve araştırma merkezi olan Kilis ilinden de 20 katılımcı ile görüşmeler yapılarak
maksimum çeşitlilik örneklemine uygun veriler elde edilmeye çalışılmıştır.

31
Katılımcıların eğitim aldıkları fakültelere göre dağılımlarına bakıldığında katılımcıların
farklı eğitim birimlerinde öğrenim görüyor olmaları, göçmene dair yaklaşımların çeşitli
olmasında ve dolayısıyla zengin verilerin elde edilmesinde etkili olabileceği
düşünülmüştür. Böylelikle Fakültelerden 21 kişi, Yüksekokullardan 6 kişi, Enstitüden 1
kişi ve Araştırma Merkezi olarak TÖMER’den 2 kişi ile görüşmeler tamamlanmıştır.
Katılımcıların kaçıncı sınıfta okuduklarına göre dağılımlarına baktığımızda
katılımcıların üniversite ortamında edindikleri deneyimlerin önem arz ettiği bir değişken
olarak eğitim kademesinde yer aldıkları sınıf düzeyi araştırmamız açısından önemli
bulunmuştur. Buna binaen hazırlık sınıfında okuyan 4 kişi, 1. sınıfta okuyan 10 kişi, 2.
sınıfta okuyan 5 kişi, 3. Sınıfta okuyan 5 kişi ve 4. sınıfta okuyan 5 kişi ile araştırmamız
tamamlanmıştır.
Katılımcıların Türkiye’de yaşadıkları süreye göre dağılımlarına bakıldığında
katılımcıların Türkiye’de kalış süreleri hem edindikleri deneyim açısından hem de
zihinlerinde oluşan Türk ve Türkiye tasavvuru açısından önemli bir değişkendir.
Araştırmamızda kalış süresi olarak 5 yıldır Türkiye’de yaşayan 2 kişi, 6 yıldır
Türkiye’de yaşayan 3 kişi, 7 yıldır Türkiye’de yaşayan 5 kişi, 8 yıldır Türkiye’de
yaşayan 7 kişi, 9 yıldır Türkiye’de yaşayan 2 kişi, 10 yıldır Türkiye’de yaşayan 8 kişi ve
Suriyeli göçünün başlamış olduğu 2011 yılından günümüze değin Türkiye’de 11 yıldır
yaşamış olan 2 kişi ile araştırmamız tamamlanmıştır.

2.2.Göçmen Suriyeli Öğrencilerin Türkiye’de Karşılaşmış Oldukları Problemlerle


İlgili Bulgular ve Yorumlar
Göçmen öğrencilerin Türkiye’de yaşamış oldukları problemleri incelediğimiz bu
çalışmamızda Suriyeli üniversite öğrencilerinin ifade etmiş oldukları çeşitli sorunlar söz
konusudur. Bu problemler arasında ise dikkat çekici olduğunu düşündüğümüz
ötekileştirilme deneyimlerine değinilmiştir. Suriyeli göçmen öğrenciler ile yaptığımız
görüşmeler neticesinde elde edilen bulgulardan hareketle 4 ana temaya ulaşılmıştır. Bu
temalara ulaşırken Maxqda 12 programı kullanılarak veriler elde edilmiştir. Bu
verilerden hareketle aşağıdaki görselde görüldüğü üzere ana tema ve alt kategorilere
ulaşılmıştır.

32
Görsel 2.2.1. Suriyeli öğrencilerin toplumsal ilişkilerinde karşılaştıkları problemler

Kilis 7 Aralık Üniversitesinde okuyan Suriyeli göçmen öğrencilerin toplumsal


ilişkilerinde yaşadıkları problemlere dair araştırmanın yapıldığı bu çalışmamızda yarı
yapılandırılmış mülakat neticesinde elde edilen bulgular Maxqda 12 programı
kullanılarak tematik bir analiz yapılmıştır. Yapılan bu analiz neticesinde 4 temaya
ulaşılmıştır. Ulaşılan bu temalar sırasıyla: (1) Suriyeli öğrencilerin gözünden Türklerle
ilk karşılaşma, (2) Türkiye’de Suriyeli öğrenci olmak, (3) Suriyeli öğrencilerin
karşılaştıkları problemler ve son olarak da (4) Suriyeli öğrencilerin gelecek algısı ve
buna dair duydukları endişeler şeklindedir. Çalışmamızın bu kısmında bu temalara

33
değinilmiştir. İlk temamız olan Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşleri
aşağıda ele alınmıştır.

2.2.1. Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşleri

Suriyeli öğrencilerin Türklerle temaslarının en yoğun olduğu üniversite ortamında


karşılaştıkları tutumlar ve bunlara dair deneyimlerini incelediğimiz bu temamızda
aşağıdaki görselde görüldüğü şekilde kategorilere ulaşılmıştır.

Görsel 2.2.2. Suriyeli öğrencilerin Türkiye ve Türklerle ilgili görüşlerine dair temalar

Yukarıdaki kavram haritası araştırmamızın veri analizinde kullanmış olduğumuz


Maxqda 12 programı kullanılarak hazırlanmıştır. Ana tema ve alt kategorilerin
sıralandığı haritamızda parantez içerisinde yer alan sayılar alt kod sayılarını

34
göstermektedir. Temamızın içeriğinde üç kategori yer almaktadır. Bunlar: (1) Suriyeli
öğrencilerin Türkiye’yi tercih sebepleri, (2) Suriyeli öğrenciler için Türkiye’de
yaşamanın ifade ettiği anlam ve (3) Suriyeli öğrencilerin Türk tasavvuru. Aşağıda elde
edilen bulgular yorumlanmıştır.

2.2.1.1.Suriyeli öğrencilerin Türkiye’yi tercih sebepleri


Bu kısımda Suriyeli göçmen öğrencilerle yaptığımız görüşmeler neticesinde Suriyeli
öğrencilerin niçin göç etmek için Türkiye’yi tercih ettiklerine dair bulgular yer
almaktadır. Nitel çalışma çerçevesinde yarı yapılandırılmış mülakat ile elde edilen tüm
bu veriler Suriyeli öğrencilerin Türkiye’yi tercih sebepleri çerçevesinde en çok ifade
edilen beş sebep görülmüştür. Bu sebepler: (1) Akrabalık ilişkileri, (2) güvenlik ihtiyacı,
(3) coğrafi yakınlık, (4) dini ve kültürel benzerlik ve son olarak da (5) açık kapı
politikası. Tüm bunların dâhilinde kolay uyum sağlanacağı düşüncesiyle Türkiye’ye bir
göç akını söz konusu olmuştur. Bu kavramlar aşağıda tartışılmıştır.

2.2.1.1.1. Akrabaları bulunduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler

Türk vatandaşları ile akrabalık bağları olan Suriyeli vatandaşlar bu ağa dayanarak kitle
hâlinde akrabalık bağlarının bulunduğu bölgelere göç etmişlerdir. Özellikle Şanlıurfa,
Hatay ve Kilis illerinde yaşayan Türk vatandaşları ile akrabalık bağları bulunan Suriyeli
göçmenler kitlesel olarak bu bölgelere göç etmişlerdir (Erkan, 2021: 434).
“Bir de eski dedelerimiz mesela ailemizden eskiden Türkiye'de gelmişler. 30
yıldır yani buradalar, Türkiye'de yaşıyorlar. Eski dedelerimiz biz dedik ‘Orada
tanıdıklarımız var, akrabalarımız var’ yani onlar da artık Türk yani ama biz
onlara sorduk yani” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Babaannem, dedem Suriye'den geldiği için ve burada kaldığı için biz de buraya
geldik” (Emine, 22 Yaş, FEF).
“Akrabalarımız da burada, buranın daha iyi olduğunu söyledikleri için biz
buraya geldik” (Gade, 19 Yaş, İİBF).
“Tabii ki biz buraya gelmeye karar vermemizde birçok aile yani akrabalarımız
da buradaydı” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
İnsan bildiği, tanıdığı veya tanıdıklarının olduğu yerde daha güvende hisseder. Bu
sebeple daha önce Türkiye yaşantısını deneyimlemiş olan akrabalar olması Suriyeli
göçmenler açısından çekici bir sebep olmuştur. Göç sistemleri kuramına göre göç alan

35
ve göç veren ülkeler arasında ilişkilerin bulunması, göç alan ülkede daha önce tecrübe
edinmiş göçmenlerin olması ve iki ülke vatandaşları arasında sosyal, kültürel ya da
akrabalık bağlarının bulunması göçmenin göç etme kararında etkili olmaktadır. Aileye
veya ortak kökene dayanan ağlar barınma, iş bulma ve bürokratik işlemlerin
halledilmesine yardımcı olur, kişisel sorunlar konusunda destek sağlar. Bu sosyal ağlar
göçmenler ve aileleri açısından göç sürecinin güvenli ve daha kontrol edilebilir olmasını
sağlar (Castles & Miller, 2008: 38). Buradan hareketle iç savaş öncesinde Türkiye’de
yerleşik olarak yaşayan Suriyelilerin olması, iki ülke vatandaşları arasında kültürel
bağların ve akrabalık bağlarının bulunması Suriyeli göçmenlerin Türkiye’yi
seçmelerinde ön plana çıkan bir etmen olmuştur.

2.2.1.1.2. Güvenli olduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler


Abraham Maslow (2001: 31-32)’un meşhur ihtiyaçlar piramidinden hareketle güvenlik
ihtiyacı temel ihtiyaçlardandır. Barınma, korunma ve güvenlik faktörleri fizyolojik
ihtiyaçlardan hemen sonra gelen birbiriyle ilintili ihtiyaçlardır. Göç etme kararında
büyük etkiye sahip olan güvenlik unsuru Suriyeli göçmenlerin Türkiye’yi tercih
etmelerinde etkili olmuştur. Göç hareketlerini sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerin
yanında güvenlik boyutu açısından da incelemek gerekmektedir. Uluslararası göçe
bakıldığında güvenlik unsurunun da göç hareketlerine neden olduğu bilinmektedir. İç
savaş, baskı, iç karışıklık, hayat şartları, güvensizlik ortamı, gelir düzeyinin düşük
olması gibi sorunlar güvenlik nedenlerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Suriye’den
bölgeye dağılan göçü ilk hareketlendiren ve büyüten neden güvenliğin tamamen ortadan
kalkmasıdır. Suriye’de yaşanan iç savaşlar, zulümler, katliamlar giderek artan bir eğilim
gösterdiğinden yerleşik nüfus önce güvenli yerlere göç etmiş daha sonra da ekonomik,
sosyal ve siyasal bakımdan daha iyi şartlar aramaya ve yeniden göç etmeye çalışmıştır
(Günay vd., 2017: 41). Denilebilir ki Suriyeli öğrencilerin ülkelerinden ayrılmalarının
sebebi iyi bir yaşam umudu yerine kendilerini daha güvende hissetmektir (Tunç, 2015:
32-33).
“Can güvenliğimiz yoktu bir de ırz güvenliğimiz yoktu onu diyeyim. Biz can
güvenliğimizden daha önemlisi ırz güvenliğimiz için çıkmıştık Suriye'den”
(Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Bütün Suriye'de yani savaş var, yani güven yok. Evet, Türkiye'de daha iyi, yani
güven var, evet öyle” (Ulviye, 20 Yaş, İF).

36
“Genel olarak Suriye'de iç savaştan dolayı ve trajedik bir ortamda ve bu
olağanüstü olaylardan dolayı biz sonra ailecek ülkemizden Türkiye'ye sığınmaya
karar verdik” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Ülkemiz zamanın şartları ile uyumlu olarak koruma kanunu ve insan hakları
temelindeki özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengenin oluşturulduğu,
uluslararası insan hakları normlarına ve Avrupa Birliği müktesebatına uyumlu, göç
alanında ihtiyaç olunan hukuksal, idari ve fiziki temellere uyan, etkin ve yönetilebilir
bir göç sistemi uygulandığı söylenebilir (Altunbaş, 2020: 66). Suriye iç savaşı
sonrasında Suriye halkının güvende hissetmemesi ve dolayısı ile güvende olabilecekleri
bir coğrafyayı tercih etmeleri önem arz etmiştir. İnsanın temel ihtiyaçlarından olan
güven bu bağlamda Türkiye’ye yapılan göçte etkili olmuştur.

2.2.1.1.3. Coğrafi yakınlıktan dolayı Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler


Güvenliğin tehdit altında olduğu ve iç karışıklıkların ne zamana değin süreceği ön
görülemediğinden kısa mesafeye göç etmek Suriyeli göçmenlerin Türkiye’yi tercih
etmelerinde etkili olmuştur. Göçmen davranışının doğal bir sonucu olarak, Suriyeli
göçmenler gidebilecekleri en yakın mesafe olarak Türkiye’yi tercih etmişlerdir. İç savaş
sebebiyle kaçmak zorunda oldukları bir ortamdan dolayı göç süreci üzerinde bir
inisiyatif kullanamayarak en yakın sınırdan ülkeyi terk etmişlerdir (Erkan, 2021).
“Sadece yakındı bize o yüzden biz de geldik” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“En yakın bizde yani biz İdlip şehrinde oturuyoruz. Çok yakın ya ama şey yani
yakın, en yakın sınır yani belki mesela Suriye Güney bölgesi. Belki mesela ya da
Lübnan'a gitti ama en yakın bizde İdlip’te Türkiye” (Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
“Türkiye neden tercih ettiğimiz, aslında yakın olduğu için. Türkiye yakındı ve
Türkiye’ye girmek kolaydı bir şekilde.” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Çünkü Türkiye en yakın olan. Türkiye bize çok yakındı. Bizim, mesela benim,
yani benim köyüm Türkiye'ye bir 15 dakika falan uzakta sadece. Evet, yani bu
kadar yakın, çok yakın” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Bizim buradan, köyümüz buradan Türkiye'ye yani yarım saatte. (…) Türkiye’yi
tercih sebebi hem Türkiye'nin bize sınır açtığı için hem de bize en yakın ülke
olduğu sebebiyle biz genel olarak Türkiye'yi tercih ettik.” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Coğrafi yakınlık bir anlamda göç etmenin kolay olması açısından bir anlamda ise geri
dönme açısından iki şekilde değerlendirilmelidir. Geçici bir şekilde göç ederek

37
Suriye’de işler yoluna girdiğinde geri dönme hedeflenmiştir. Bu tercih esasında bir
umut barındırmaktadır. Kısa süreliğine göç ederek güven temin edilecek ve
ülkelerindeki karışıklıklar bittikten sonra bırakmış oldukları yurtlarına geri
dönebileceklerdir. Umutla birlikte coğrafi olarak yakın olan bölgelere göç etmeleri söz
konusu olmuştur.
“Biz gelirken her şeyimizi bıraktık. Elbise bile almadık. Nasılsa bir hafta sonra
döneceğiz diye ama bu bitmedi maalesef öyle kaldık” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-
Mim).
“İlk geldiğimizde biz hani burada bir iki hafta kalırız diye düşünüyorduk. En
fazla 2-3 ay kadar sonra gideriz diye düşünüyorduk. Yani 10 yıl oldu” (Ğine, 22
Yaş, İİBF).
“Sonra buraya geldik. Babam sonra birkaç ay yani ‘Yaz mevsiminde döneceğiz’
dedi” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
Katılımcıların ifadelerine binaen anlaşılıyor ki uzun kalınacağı öngörülmeden
Türkiye’ye göç etmeleri söz konusu olmuştur. Kimisi 11 yıldır bitmeyen bir haftalık
süreç içerisinde kimisi ise 11 yıl uzunluğundaki bir ay içerisinde halen dönmeyi umut
etmektedir. Hedeflenen bu kısa süreler hayli uzamış ve bu uzunluk süreç içerisinde
halen belirsizliğini sürdürmektedir.

2.2.1.1.4. Açık kapı politikası olduğu için Türkiye’yi tercih eden Suriyeli öğrenciler
Suriyeli göçmenler için Türkiye’nin uygulamış olduğu açık kapı politikası hem ülkeye
girişlerini kolaylaştırmış hem de sığınacak bir kapı ararlarken o kapının açık tutuluyor
olması onları Türkiye’ye göç etmeye yönlendirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti göçmenlere
başlangıçta belirgin bir kriter belirlememiş ve bu durumda ele aldığı temel etken
muhtaçlık gibi vicdanı kriter olmuştur. Açık kapı politikası ile birçok göçmeni ülkesine
kabul etmiş bunun için ciddi miktarlarda kaynaklar ayırmıştır (Günay vd., 2017: 56).
“Sınırlar açık olduğu için bir de biz gelmeden önce buralarda dayılarım
buradaydı. Bu yüzden Türkiye'yi tercih etmiş olduk” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-
Mim).
“Türkiye yakındı ve Türkiye’ye girmek kolaydı bir şekilde. Çünkü uygulanan bir
açık kapı politikası vardı. O yüzden Türkiye’ye gelme kolaydı. Ondan sonra biz
2012’de geldik” (Osman, 23 Yaş, İİBF)

38
“Sığınacak bir yerimiz yoktu. Bir tek Türkiye kapıyı açtı. Biz de buraya geldik”
(Salih, 21 Yaş, TBMYO).
“Türkiye’yi tercih sebebi hem Türkiye'nin bize sınır açtığı için hem de bize en
yakın ülke olduğu sebebiyle biz genel olarak Türkiye'yi tercih ettik.” (Yahya, 25
Yaş, FEF).
Açık kapı politikasının benimsenmesi ülkeye girişi kolaylaştırıcı bir unsur olarak
görülmüş ve güvenliklerinin tehdit altında olduğu o zor dönemde onlara hem yakın hem
de kapısı açık olan Türkiye’yi tercih ettiren bir etken olmuştur.

2.2.1.1.5. Kültürel benzerlik ve din birliği olduğu için Türkiye’yi tercih eden
Suriyeli öğrenciler
Göçmenlerin geldikleri ülkelerde kendi özgün kültürlerinin benimsendiğini ve kabul
gördüğünü ne kadar çok hissederlerse, kendilerini farklı kimliklerinden ötürü
reddedilen, hoş görülmeyen, korkulan, nefret edilen, uzak durulan ve ayrımcılığa maruz
kalan insanlar olarak bulma ihtimalleri o derece düşük olur. Ayrıca göç ettikleri
ülkedeki kültürel seçenekler onlara daha cazip gelir ve uyum kolaylaşır. Başka bir
deyişle, bir tarafta tehdidin olmadığına ilişkin bir algının derecesi ile diğer tarafta
kültürel farklılık meselesinin “etkisiz hâle getirilmesi” arasında katı bir korelasyon
olduğu doğrulanmış olur. Bu kültürel ayrımları yaratan içgüdüleri aşmanın ve ortak bir
insanlık arayışına katılmaya hazır olmanın doğal bir sonucudur (Bauman, 2020: 106).
Daha önce de söz etmiş olduğumuz üzere bilindiklik hissi insana güven verir ve kolay
yaşanılacağı, kolay uyum sağlanılacağı düşüncesiyle tercih etmiş oldukları
görülmektedir. Farklı bir coğrafyada, farklı bir yaşantının kendilerini beklediğini bilen
Suriyeli göçmen öğrenciler ve aileleri esasında bu farklılıkların daha az olduğunu
düşündükleri komşu ülkeleri ve dini kültürel benzerliklerin olduğu Türkiye’yi tercih
etmişlerdir.
“Dinimize yakın yani biz aynıyız, biz Müslüman onlar da Müslüman ben de
Müslüman’ım yani. Her şekilde kültür aynı görüyoruz yani. Tam kültürler çok
benziyor yani çünkü yakın bir de mesela benim eski memleketim Lâskîye
Hatay'a çok benziyor yani. Hataylı görürsen Lâskîye gibi görüyorum. Dil farklı
sadece aramızda bu kadar yani” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Dinimiz de çünkü aynı dinimiz gibi. Daha kolay yaşadık. Başka ülkelerden
daha iyi” (İrem, 24 Yaş, İİBF).

39
“Burası mesela bizim kültürümüze yakın. Bizim hayatımıza biraz daha yakın
ama kesinlikle daha rahat bizimkinden, yani bizimkinin modern versiyonu yani
sizin” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
Bekledikleri benzerliklerin var olması Suriyeli göçmen öğrenciler açısından
kolaylaştırıcı unsur olarak görülmüştür. Hiç bilmedikleri ve dini-kültürel benzerliklerin
az olduğu yerlere göç etmektense Türkiye’yi tercih etmiş oldukları görülmektedir.

2.2.1.2.Suriyeli Öğrenciler İçin Türkiye’de Yaşamanın İfade Ettiği Anlam


Çalışmamızın tematik analizi neticesinde ortaya çıkan ikinci tema ise Suriyeli
öğrenciler için Türkiye’de yaşamanın anlamıdır. Bu başlık altında onların görüşleri
yorumlanmıştır. Bu başlığımız, Suriyeli öğrencilerin burada yaşadıkları süreç göz
önünde bulundurularak Türkiye’de yaşıyor olmanın onlar açısından neye tekabül
ettiğini ortaya koymaktadır. Nitel çalışma çerçevesinde yarı yapılandırılmış mülakat ile
elde edilen veriler neticesinde en çok ifade edilen beş kategoriye ulaşılmıştır. Bunlar:
(1) Türkiye’de yaşamaktan memnun olan Suriyeli öğrenciler, (2) Türkiye’de yaşadığı
için korku duyan Suriyeli öğrenciler, (3) Türkiye’de haklarının kısıtlı olduğunu düşünen
Suriyeli öğrenciler, (4) Suriye’deki sosyal statünün Türkiye’de düşmesi ve (5)
Türkiye’de kalmak istemeyen Suriyeli öğrenciler şeklinde sıralanmıştır. Aşağıda bu
unsurlar incelenmiştir.

2.2.1.2.1. Türkiye’de yaşamaktan memnun olan Suriyeli öğrenciler


Göçmen öğrenciler hedef toplumla karşılaştıklarında farklı kültürel geçmişlere sahip bir
toplumla uyum yakalamaya çalışmaktadırlar. Bu farklılıklar, dinsel, dilsel, ekonomik ve
sosyal değerler olmak üzere hedef bölgede göçmen deneyimini belirleyen kültürel
özellikler arasında yer almaktadır. Göçmen öğrencilerle yapılmış olan görüşmeler
neticesinde öğrencilerin eğitim olanaklarından yararlanabilmesi, aileleriyle güvende
yaşamaları ve topluma alışma etkenlerinin memnuniyetlerini arttırdığı sonucuna
ulaşılmıştır.
“Yani burada olduğum için, okumaya devam edebildiğim için, koruma altında
olduğum için evet mutluyum aslında” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Ben burada güzel yani. Mutluyum, okul okuyorum, ailem yanımda. Ben mutlu o
için. Evet, çok mutluyum burada yaşamaktan. Yani güzel bir şey, iyi yani, çok
güzel hissediyorum” (Ulviye, 20 Yaş, İF).

40
“Türkiye'de eğitim görüyoruz, okula gidiyoruz, en sevdiğim bölümü okuyorum.
Türkiye'den… yani şu an çok memnunum” (Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
“Türkiye'de yaşamak güzel bir şey aslında yeni bir hayat, yeni bir halk, yeni bir
ortam oluşturdu. Şimdi Türkiye'de kalmak benim için iyidir. Buraya alıştık ve
burada yaşamak bence her zaman güzeldir gene de” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
“Yani Türkiye'de yaşadığım için Allah şükür ben iyi hissediyorum. Yani çünkü
Türkiye’den başka bir yer gitseydik belki çok kötü bir şey olurduk” (Zeki, 29
Yaş, FEF).
Göçmen öğrencilerin bir arada yaşadıkları topluma entegre olabilmeleri, memnuniyet
değerlerini arttıran bir etkendir. Türkiye’ye göç etme nedenleri arasında da ifade edilen
kültürel ve dinsel benzerlikleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Yakınlık ve
benzerlikler arttıkça da göçmenler açısından memnuniyet de artmaktadır. Aynı şekilde
eğitim hayatlarının sürdürülebilmesi ve yakınları ile birlikte güvenli bir yerde bir arada
yaşıyor olmak da göçmen memnuniyetini sağlayan hususlar olmuştur.

2.2.1.2.2. Türkiye’de yaşadığı için korku duyan Suriyeli öğrenciler


Katılımcıların ifadelerindeki korku mefhumu esasında geri gönderilme korkusunu ifade
etmektedir. Ülkelerindeki karışıklığın sona ermemiş olması ve sürecin giderek uzaması
onlar için çeşitli endişelere sebep olmakla birlikte böyle bir korkuya da neden olmuştur.
“Ben Türkiye'ye ilk geldiğim zaman umut gördüm ama şimdi korku görüyorum”
(Fatih, 22 Yaş, İİBF).
Umuttan korkuya evirilen bu duygu değişimi aslında Türkiye’de kalış sürecinin
uzamasıyla birlikte giderek istenmeme korkusuna dönüştüğü görülmektedir. Bazı
katılımcıların istenmemekten ve geri gönderilmekten korktukları görülmektedir.
“Acaba beni böyle tutup çekilecek mi, git diyecek mi? Böyle ben çok
korkuyorum” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Korku diyelim mesela, hep şu git, zorunlu bir şekilde geri göndermek falan
gibi bir şey vardı kafamızda o çok fazla korku ve endişe kaynağı olmaya başladı.
Ya bazı nedenlerden dolayı ben çok korkuyorum. Bu endişe ve korku diyelim”
(Rabia, 25 Yaş, LEE).
Kalış sürecinin öngörülemeyen bir şekilde uzaması neticesinde bir belirsizliğin
oluşması, uzun süredir misafir olarak kaldıkları ülkede yer yer algıya dayalı da olsa

41
istenmeme korkusuyla birlikte güvensizliğin oluşmasına yol açtığı bazı katılımcıların
açıkça görülmektedir.

2.2.1.2.3. Türkiye’de haklarımız kısıtlı diyen Suriyeli öğrenciler


Dünya genelinde birçok gelişmiş Avrupa ülkesi de dâhil olmak üzere, ev sahibi
devletler tarafından göçmenlere yönelik çoğunlukla yalnızca asgari düzeyde haklar
sağlanmakta olduğu bilinmektedir. Birçok ülkede temel insan hakları dâhil olmak üzere
birçok hak ve hizmete erişim bürokratik düzeyde sekteye uğrayabilmektedir. Ancak
Türkiye’nin bu konuda dünyanın diğer ülkelerine örnek olacak başarılarının olduğu da
açık olmakla birlikte zaman zaman problemlerin yaşanabilmesi de söz konusu olabilir.
Göçmenlerin karşılaştığı en büyük risklerden biri olan hak mahrumiyeti, başlı başına
zorlu olan göç sürecini daha da zorlaştırmakta ve göçmenin ev sahibi topluma uyum
sağlamasının önünde ciddi bir engele dönüşmektedir (Tekgöz, 2020: 1).
“Bazı haklarımız falan yok. O yüzden zorlanıyoruz. İstediği zaman da diyor ki
‘Senin hakkını yok’ diyor ‘istifa etmek istersen, git!’ bu kadar yani” (Hasan, 23
Yaş, İİBF).
“Biz yabancıyız, doğal olarak hakkımız çok değil. Aslında her insan hakkı var
ama biz nasıl anlatacağım… Bu ülkede göçmeniz. Bunun için yani hakkımız
yok” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Sonra sustuk, yani bir şey yapmadım, bir şey yapmayacağız, yapmak zaten
hakkımız değil. Yani her şey hakkın yok. Hep böyle hocam. Zayıfsın, bir şey
yapamazsın, böyle hocam” (Merve, 18 Yaş, FEF).
Göçmenlere yönelik, yasal olarak ne denli hak tanınsa dahi tahmin edilemeyen kimi
noktalarda yerleşik halk tarafından kendilerine daha az hak sahibi oldukları
hatırlatılarak tanınmış olan bu haklar geri plana itilebilmektedir. Yer yer, “İşine
gelmiyorsa ülkene dön” söylemi gündeme gelebilmektedir. Ancak bu yaklaşım,
gözlemleyebildiğimiz kadarıyla çok küçük bir gruba ait olup toplumun çoğunluğu
göçmenlere ötekileştirici bir dil kullanmamaktadır.

2.2.1.2.4. Suriye’deki sosyal statünün Türkiye’de düşmesi


Suriyeli göçmen öğrencilerin Türkiye’de yaşamaya dair ifade etmiş oldukları bir diğer
husus ise Suriye’de nispeten belirli yüksek veya orta düzeyde bir statüye sahiplerken
Türkiye’de alışık olmadıkları koşullarda ve daha düşük bir statüde yaşamaya mecbur

42
kaldıklarıdır. Suriye’de sahip oldukları statünün Türkiye’de düştüğünü ve bununla baş
etmelerinin zorlukları aşağıdaki ifadelerinde ortaya konulmuştur.
“Benim ablam iki tane üniversite bitirmiş bir insan, ilkokul terk biri ile evlendi
ve çok hani cahilliklerine katlandı, çok fazla mücadele etti. Bu cahilliklerine
yani öyle söyleyeyim bayağı dert oldu bize” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Zengin de değildim ama yine de normal insanlardık, normal aile işte. Bunun
için gelir durumumuz iyiden çok kötüye geçiş, dönüştü. En fazla işte, yeni
fabrikada. Çünkü biz hiç çalışmadık önceden Suriye'de, zaten okuyorduk yani
okullarda. Hiç çalışmadık, hiç deneyimimiz yoktu böyle fabrikada ya da yani
bilmem ne. Ne bileyim yani çarşıda dükkânlarda hiç çalışmadık. Biz ailemiz
tabii bunun için çok zorlandık bence” (Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
“Bizim Suriye'de hep okurduk hep hayatımıza bakardık yani çalışmaya çok
zorlanmadık her şey bizim ama biz yeni bir hayata başladığımız için artık ben ve
kardeşim çalışmaya mecbur kaldık ve çalışma hayatına girmeye karar verdik”
(Yahya, 25 Yaş, FEF).
Katılımcıların ifadeleri dikkate alındığında, Suriye’de karışıklık çıkmasaydı gayet iyi
gelirli kişilerle evlilik kurabilir, daha düzgün işlerde çalışabilir veya daha güzel
bölümlerde okuyabilirlerdi. Ancak zorunlu göç nedeniyle Türkiye’de düşen bu sosyo-
ekonomik statü çok çeşitli zorluklarla baş etmelerini gerekli kılmıştır.

2.2.1.2.5. Türkiye’de kalmak istemeyen Suriyeli öğrenciler


Suriyeli göçmen öğrencilerin Türkiye’yi tercih sebepleri başlığı altında geri dönüş
umuduyla birlikte yakın coğrafyaya göç etmiş oldukları belirtilmişti. Türkiye’de
yaşamanın tecrübe edilmesi sonrasında da aynı düşüncenin sürdüğünü görüyoruz. Bu
isteğin altında kimi zaman Türkiye’de yaşadıkları uyum sorunları, kimi zaman ise vatan
hasretinin hâkim olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
“Tabii insan daha kendi ülkende kendi vatanında daha mutlu oluyor. İnsan
kendi odasında daha rahattır” (Cemal, 20 Yaş, Müh-Mim).
“Yani biz dileriz ki başka bir ülkelerden kabul edilirsek gideriz ya da ülkemiz
düzelirse de gideriz ancak düzelmiyor” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Gerçekten biz şu an bugün yarından daha çok istiyoruz, ülkemize dönmek
istiyoruz, vatanımıza dönmek istiyoruz” (İrem, 24 Yaş, İİBF).

43
“Ben Türkiye'de kalmak istemiyorum, belki Suriye'ye gitsem orada da böyle
şeyler yaşayacağım. Keşke ben hiç bir insanın olmadığı bir yerde yaşıyor olsam.
Ne Suriyeli, ne Arap, ne hiçbir şey. Sadece insan olarak yaşayayım” (Ola, 22
Yaş, SHMYO).
“Bu ev kiralık, ev sahibi gibi olur mu yani. Mesela sen oturuyorsun, evin kiralık
hissediyorsun ama aynı hissi ev sahibi olduğunda da hisseder misin? Ben
burada rahat her şey tamam ama aynı benim evim değil yani” (Ömer, 32 Yaş,
TBMYO).
“Eskiden iyiydi şimdi iyi bulmuyorum yani. Elimde olsa başka bir ülkeye
giderdim ben” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Yani Suriye'ye dönmek isterim, dönebilirsem” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Çok kötü hissediyorum. Gerçekten bazen burada kalmak istemiyorum,
Türkiye'den çıkmak istiyorum ama Suriye'ye de dönmek istemiyorum. O yüzden
yani (çok derin bir nefes alarak iç geçiriyor) zor. Yani hem kalmak zor hem
gitmek zor, ne yapacağız biz de bilmiyoruz. Bazen bilemiyorum gitmek mi daha
zor yoksa kalmak mı daha zor öyle” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
Katılımcıların ifadelerinden anlaşıldığı üzere Türkiye’de kalmak istememeleri salt
ülkelerine dönmek amacıyla değil, bazen başka bir ülkeye gitme isteğini de
içermektedir. “İnsan kendi odasında daha rahattır” (Cemal, 20 yaş, Müh-Mim) ifadesi
de elzemdir. İnsanın kendini evinde hissetmiyor olması aidiyet hissinin
karşılanamaması ile yorumlanabilir.

2.2.1.3.Suriyeli öğrencilerin Türklerle ilgili olumsuz tasavvurları


Bu tema altında temel olarak beş kategoriye yer verilmiştir. (1) Bazı Türkler önyargılı
ve genelleme yapıyor diyen Suriyeli öğrenciler, (2) Bazı Türkler ayrımcılık yapıyor
diyen Suriyeli öğrenciler, (3) Bazı Türkler bizi sevmiyor diyen Suriyeli öğrenciler, (4)
Bazı Türkler kendilerini üstün gören kişiler diyen Suriyeli öğrenciler ve (5) Bazı
Türkler bizi tehdit olarak görüyor diyen Suriyeli öğrenciler. Aşağıda bu temalar
tartışmaya açılarak yorumlanmıştır.

2.2.1.3.1. Bazı Türkler genelleme yapıyor diyen Suriyeli öğrenciler


Geniş bir tanımlama ile önyargı, bir kişinin grup aidiyeti nedeniyle haksız bir
değerlendirmeye maruz kaldığı tutumları ifade etmektedir. Önyargı, peşin hüküm, aşırı

44
kategorizasyon içermesi ya da mantıksız olması itibariyle haksız bir değerlendirmedir.
Bu açıdan önyargılı tutum, olumlu ya da olumsuz olabilir (Gülüm, 2019: 1).
Genellemeler de, genellikle olumsuz önyargılı tutum içerebilirler.
“Yani biri bir şey yapıyor, kötü bir şey, herkes duyuyor, duydukları ve
görmedikleri şey ile ilgili önyargıda bulunuyorlar. Genelleme yapıp önyargılı
oluyorlar” (Gade, 19 Yaş, İİBF).
“İnsanlar burada önyargılı olabiliyorlar bize karşı” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Genelleme ve önyargı. Yani Suriyeliler şöyledir falan” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
Giderek artan göç hareketleriyle beraber göçmenlere yönelik önyargı, dünya genelinde
ciddi şekilde artmıştır. Kişilerin genel önyargı düzeyleri ve önyargının beslendiği
faktörler ile son dönemlerde önyargıların hedefi olan Suriyeli göçmenlere yönelik
spesifik önyargı düzeyleri ve bu gruba yönelik önyargıyı besleyen spesifik koşulların da
aynı oranda arttığını söyleyebiliriz. “Önyargı” kavramı, bir gruba ve o gruba mensup
kişiye yönelik gerekçesiz ve makul olmayan olumsuz tutum olarak tanımlanmaktadır.
Daha geniş anlamıyla bir kişiye ve/veya gruba karşı sahip oldukları özellikler veya ait
oldukları dolayısıyla hissedilen ve/veya ifade edilen, yanıltıcı bir genelleme üzerine
kurulu negatif tutum, davranış ve duygular olarak tanımlanabilir (Yayak, 2015: 7). Bu
genellemelerin ve önyargıların birbirlerini beslemeleri neticesinde iki grup arasında
birbirlerini tanıma merakı ve ilişki kurma isteği de darbe almaktadır.
“Mesela bizden kötü birisi ile karşılaşmış sonra diyor ki ‘Hepsi kötü.’ Belki bir
kişi sadece saygısızlık yapmış. … Hepimiz bütün Suriyeliler böyle deniliyor”
(Betül, 19 Yaş, İİBF).
“Bir tane kötü ile karşılıyor (karşılaşıyor) ve hepimiz kötüymüşüz gibi bize
bakıyorlar” (Emine, 22 Yaş, FEF).
“Bazen biri hırsızlık yaptı. Suriyeli biri televizyonda çıktı. ‘Suriyeli’ diye herkes
gördü. Herkes yani bütün Suriyeliler onların gözünde hırsız. Yani benim suçum
değil onun suçu” (Gade, 19 Yaş, İİBF).
“Yani genelleme yapılıyor. Mesela ‘Bu insandır’ demiyor, ‘Bu Suriyelidir’
diyor” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
Beş parmağın beşinin bir olmadığı bu noktada göz ardı edilmemelidir. Aşırı genelleyici
ve önyargılı tutumlar ana sosyal ilişkiler açısından negatif sonuçlara sebep olabileceği
unutulmamalıdır.

45
2.2.1.3.2. Bazı Türkleri ayrımcı olarak gören Suriyeli öğrenciler
En fazla Suriyeli göçmene ev sahipliği yapan ülke olan Türkiye ve Türkiye’de en fazla
Suriyeli oranına sahip Kilis ilinde yapmış olduğumuz bu çalışmada iki toplum
arasındaki birlikte yaşama tecrübesinde, ayrımcılık da yer yer gündeme gelebilmektedir.
“Yabancılara alt sınıf olarak bakarlar. (…) Neden, hangi sebeple bilmiyorum.
Belki ırkçılık, belki bizi sevmiyor bazıları” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“‘Ben Suriyeliyim’ dediğin zaman böyle oluyor. Yani ayrımcılık olmasa her şey
güzel olacak” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“İşte ayrımcılar bana gelip, geldiğinde, yani bana ayrımcı davrandıklarında
kötü oluyor bu yani. Ben ayrımcılığa yol açan ırkçılığı sevmiyorum o yüzden”
(Salih, 21 Yaş, TBMYO).
Göçmenlere yönelik ayrımcılık, nüfuz ettiği alanın büyüklüğü sebebiyle diğer tüm
alanlardaki ayrımcılıktan çok daha fazla kişiye ulaşabilmekte, dolayısıyla daha fazla
kimlik inşasındaki ve önyargı oluşumundaki süreçte daha güçlü olabilmektedir
(Yurdakul, 2019: 125).
“Bazen ayrımcılık var burada ama hepsi değil, bazıları. Dışlama değil ama
onlar ayrımcılık yapıyorlar. ‘Sen Müslümansın, sen Suriyelisin’ sadece sen
şöylesin böylesin” (Gade, 19 Yaş, İİBF).
“Suriyeliyim için, sadece sebep bu. Bir de birkaç kere gittim yani. Her yani her
gittiğimde bana diyorlar ki ‘Sen yabancısın sonra gel’ gene falan” (Kübra, 19
Yaş, SBMYO).
“Suriyeli olduğumu öğrenince tavrını değiştiren insanlar var, çok fazla var.
Bazen mesela ilk başlarda konuşmaya başlıyorum, mesela birisiyle, Suriyeli
olduğumu bilmiyor ve çok hani normal bir şekilde konuşuyor. Bazen hani ben
Türkçeyi iyi konuştuğum zamanlarda çok iyi davranıyor bana. Sonra Suriyeli
olduğumu öğrenince bir değişiyor insan. Yani bir böyle farklı bakmaya
başlıyor” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Yani en basitinden sen Suriyeliysen dili yeterince bilemezsin ve soru
cevaplayamazsın bakışı var bize karşı” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Sık sık ev, yurt veya yaşam alanı da diyebileceğimiz içerisindeki “yabancı”ya gönderme
yapmakla, göçmenlere karşı duyulan ayrımcılıkla aynı temele sahip olmaktadır
(Sadrazam, 2012: 38). Birbirinin uzantısı olan ayrımcılık ve önyargı uzun süreçte

46
birbirlerini tanıması gereken iki grubun onca süreye rağmen iletişim kopukluğu
yaşanmasına ve peşin hükümlerle, kendi doğru bildikleriyle yargılamaya devam
edilmesine sebep olmaktadır.

2.2.1.3.3. Bazı Türkler bizi sevmiyor diye düşünen Suriyeli öğrenciler


Suriyeli öğrenciler ile yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde, Türkler ile ilgili
algılarında bazı Türklerin geri dönmelerini istediği ve bunun nedeninin de Türklerin
kendilerini sevmemeleri olduğunu düşündüklerini ifade etmektedirler. Ayrıca
üniversitelerde eğitim görebilmeleri için harç ücreti isteniyor olmasının onları maddi
olarak zorladığını belirtmişlerdir. Yapılan bu harç ücreti uygulaması kimi Suriyeli
öğrenciler açısından, kendilerinin sevilmemelerinin göstergesidir. Bazı katılımcılarda,
Suriyeli öğrencilerin zor koşullardan çıkmalarına rağmen akademik başarıda bazen
Türklerden daha başarılı olduklarında, Türklerin kendilerini kıskandıklarını
düşündükleri görülmüştür.
“Şimdi ben dedim size, ben İmam Hatip'te birinci oldum benim arkadaşım ikinci
oldu. Bunun sıkıntı çıktı ee diyor ki “Sen Suriyeli ben Türk sen nasıl birinci
olursun?”(Cemal, 20 Yaş, Müh-Mim).
“Ne notlardan, ne manevi, ne falan filan bir konuşma bile, bir yakınlaşma bile.
Yani hakikaten kıskanma mı, bilmiyorum” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“İstiyorlar ki, Suriyeli her zaman bir alt kademe kalsın. Ben mesela 1. olsaydım
bir Suriyeli 1. olur, onlar için bu kötü olur öyle görüyorlar yani” (Hamza, 26
Yaş, İİBF).
“Yani artık bir harç vererek girebiliyorlar bölümlere çünkü bence bu onları
geçmemizden korktukları için. Zor durumlar iyi kişiler çıkartıyor. Yani mesela
savaştan kaçıp yeni bir yere, yeni bir ortama girebilmek çok kolay bir şey
değildir. Çok zor bence ve buna rağmen Suriyeliler bir şekilde başarıyorlar”
(Yahya, 25 Yaş, FEF).
Türk öğrencilerin bazen kendilerini kıskandığını ve rekabete girdiğini söyleyen bazı
Suriyeli öğrenciler bu algılarından hareketle Türk öğrencilerin imaj kötüleştirme
girişimlerinin olduğunu iddia etmişlerdir.
“Evet ‘Biz sizi sevmiyoruz. Bir de ‘Burada yaşamak istemem sizinle. Biz burada
yaşamak istemiyoruz sizlerle. Buradan çıkın’ diyorlar. Çünkü biz Suriyeliyiz ve
burada sevmiyorlar bizi” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).

47
“Bizi sevmiyorlar. Bizim hiçbir şeyi başarmamız istemiyorlar. Bazılarının bizim
için istedikleri tek şey geri gitmemiz” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“İşte sınıfta birçok kişi var. İşte Suriyeli sevmeyen, Arapları sevmeyen var.
Böyle insanlar sınıfımızda var. Etrafımda var yani” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).
Bazı Türklerin kendilerini sevmediğini ve dolayısıyla iletişimde bulunmadıklarını
söyleyen Suriyeli öğrenciler eğitim çevrelerinde de başarılı olmalarının istenmediğini
ifade etmişlerdir. İki grup arasında adeta bir yarışma söz konusu olmuştur. Başarılı
olmanın ait olunan grupla ilgisi olmadığı ve bütünüyle bireysel başarının etkili
olduğunu göz ardı etmiş olan öğrenciler bu tarz bir başarı mücadelesine girişmiş
olmaları, doğru bir yaklaşım olarak görülemez kanaatindeyiz.

2.2.1.3.4. Bazı Türkler bize alt sınıf olarak bakıyor diyen Suriyeli öğrenciler
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, yıllarca inşa edilen Türk kültür kalıpları
üzerinden Suriyeli öğrenciler özelinde meseleye bakıldığında göçmenden, kendi
kültürünü, geleneğini, alışkanlıklarını bırakarak, ev sahibi toplumun yaşayış biçimini
mutlak surette içselleştirmesi beklenmektedir. Başka bir deyişle, bugüne kadar inşa
ettiği özneyi silip, onun iskeleti üzerinden yeni bir özne inşasına girişmesi
beklenmektedir. Ne var ki bu çok da kolay değildir.
“Yani sana üst bir şekilde bakıyorlar onlar ama olsun. Bakması yani güzel değil
bir de Allah unutmaz bunları yani doğru mu?” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Bazı Türkler kendilerini bizden üstün gördükleri için bizi tanımak istemiyorlar.
Onlar Batıyı tanımak istiyorlar, bizimle konuşmak istemiyorlar. Bizim gitmemizi
istiyorlar, bizi sevmiyorlar” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Yani bir insanın kendini sırf mülteci olmadığı için diğerlerinden üstün
görmemesi gerekiyor” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Bazı Türkler ise kendilerini üstün görüyorlar” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
Suriyeli öğrencilerin Türklerle kurmuş oldukları kimi ilişkilerinde, kendilerinin bazı
Türkler tarafından daha alt seviyede görüldüklerini ve bazı Türklerin kendilerini üstün
tuttuklarını ifade etmişlerdir.

2.2.1.3.5. Bazı Türkler bizi tehdit olarak görüyor diyen Suriyeli öğrenciler
Toplumdaki kimi önyargılar birtakım haberlerin medyada yer almasıyla daha da
güçlenebilmektedir. Medyada sürekli hırsızlık, kapkaç, tecavüz, çatışma, saldırı gibi

48
haberlerle yer alan göçmenler Türk toplumunda zaman zaman büyük tepkilere yol
açmakta, tehdit algısı ve panik duygusunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır
(Erdoğan vd., 2017: 23).
“Hiç sormadık yani. Bence korkarlar, galiba Suriyeli olduğum için falan filan.”
(Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Yani insanlar bir Suriyeli olduğumuz öğrendikleri zaman bizden böyle korkar
gibi, bizden uzak, yani bizi sevmiyorlar gibi, yani ‘siz geldiniz 10 yıl oldu artık
gidin’ bu istiyorlar” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Bir de korku var sürekli. Yani Türkiye'de ve Türklerde bir korku var. İşte ‘Bu
Suriyeliler bizi yiyecek’” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Yani çünkü her yerde ‘Suriyeliler şöyle, Suriyeliler böyle...’ Böyle şeyler
duyuyorlar ve korkuyorlar. Yani onlar da haklı. Sonuçta bizi tanımıyorlar”
(Zeki, 29 Yaş, FEF).
Suriyeli öğrencilerin ifadelerinde görüldüğü üzere kimi Türklerin kendileriyle ilgili
kulaktan dolma ve medyadan duydukları kadarıyla geçerliliği olmayan yargılarda
bulunduklarını ve Suriyelileri birer tehdit unsuru olarak addettiklerini dile
getirmişlerdir. Genelleştirmelerin yapıldığı ve az sayıda örnekten yola çıkılarak bütünü
kapsayacak yargılara ulaşıldığı ve bunun ise kopuk ilişkilere ve etkileşim sorunlarına
yol açtığı ifadelerinden anlaşılmaktadır.

2.2.2. Türkiye’de “Suriyeli” öğrenci olmak

Suriyeli üniversite öğrencilerinin Türkiye’de yaşamış oldukları toplumsal sorunları


incelediğimiz bu çalışmamızda Suriyeli öğrencilerin yaşantılamış oldukları toplumsal
ilişkilerinde ne gibi problemlerle karşılaştıklarını anlayabilmemiz açısından bu temanın
ele alınması önem arz etmiştir. Suriyeli öğrencilerin en fazla etkileşimde bulunduğu
üniversite ortamındaki öğrenci ve öğretmen davranışları temelinde karşılaşmış oldukları
birtakım sorunlar katılımcılar tarafından dile getirilmiştir. Suriyeli öğrenciler açısından
Türkiye’de Suriyeli öğrenci olmanın ne gibi deneyimlere tekabül ettiğini ele aldığımız
bu temamızda ise aşağıdaki görselde yer aldığı üzere alt kategorilere ulaşılmıştır.

49
Görsel 2.2.3. Türkiye’de Suriyeli öğrenci olmaya dair temalar
Çalışmamızın bu kısmında Suriyeli öğrencilerin eğitim gördükleri ortamda
karşılaştıkları tutumları gerek öğretmen gerekse öğrenci açısından ne şekilde
yaşantıladıkları irdelenmiştir. Bunun sonucunda iyi olarak değerlendirilen ve kötü
olarak değerlendirilen öğretmen ve öğrenci davranışları olmak üzere iki farklı
kategoriye ulaşılmıştır.

2.2.2.1.Suriyeli öğrencilere göre Türk öğretmen ve öğrencilerin “Suriyeli öğrenci”


tutumları
Suriyeli göçmen öğrencilerle yaptığımız görüşmelerde öğrencilerin genel itibarıyla
öğretim görevlilerinden memnun oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların büyük
çoğunluğu memnuniyetlerini dile getirmiş ancak kimi öğrenciler ise belirli noktalarda
ayrımcılığa maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Bu sebeple iki ayrı değerlendirmeye
ulaştığımız bu başlıkta ilkin memnuniyetlerini ifade etmiş olan öğrencilere ardından da
serzenişte bulundukları noktalara değinilmiştir.

50
2.2.2.1.1. Suriyeli öğrencilerin perspektifiyle Türk öğretmenlerin Suriyeli
öğrencilere yönelik tutumları
Suriyeli öğrencilerin üniversitede ders aldıkları hocalarının tutumlarını
değerlendirdiğimizde bu tutumları iyi olarak ve tam tersi şekilde değerlendiren
katılımcıların ifadelerine aşağıda yer verilmiştir.
Türk hocaların yaklaşımlarını iyi bulan Suriyeli öğrenciler
Araştırmamız kapsamında görüşülen Suriyeli öğrenciler farklı birimlerden seçilmiş olup
öğretmen tutumları nasıl değerlendirdiklerine bakılmıştır. Öğretmenlerin Suriyeli
öğrencilere yönelik iyi olarak değerlendirilen tutumlarına aşağıda yer verilmiştir.
“Ben şimdi yeni geldim, 2. dönem geldim, geldiğim için hocam yani çok yardım
ettiler” (Merve, 18 Yaş, FEF).
“Hocalarımız bize saygı gösteriyor” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Hocalarla ilişkim çok iyi. Özellikle bizim bölümümüzde çok anlayışlı hocalar
var. Onlarla hiç bir sorun yaşamadım” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Üniversitede hocam çok desteği var. Şimdiye kadar hep destek veriyor yani.
Zaten şimdi yüksek lisans onun yanında yapıyorum. Çok iyi yani o benim
danışmanım, o çok iyi yani, çok seviyorum ama o da yani beni istiyordu. ‘Gel
falan burada yap’ diyordu. Çok iyi yani, destek de veriyor” (Rabia, 25 Yaş,
Enstitü ).
“Şimdi de hocalar bize müsaade ediyorlar her zaman” (Tuba, 20 Yaş, FEF).
“Hocalar bile bana çok saygı duyuyor ve bazı hocalarım beni gerçekten çok
seviyor. Hatta bazı hocalarım şey diyor yani ‘Türk öğrencilerden bile daha
iyisin. Daha hani çok çalışıyorsun’ vesaire falan. Bütün hocalar beni tanıyor ve
benim hani ilgili bir öğrenci olduğumu görünce çok iyi bir şekilde
davranıyorlar. Yani hocalar tarafından hiç, hiçbir zaman böyle bir ayrımcılık
falan görmedim açıkçası. Bizim bölüm hocalarımız genel olarak çok anlayışlı”
(Vildan, 24 Yaş, EF).
Katılımcıların ifadelerinden anlaşıldığı üzere hocalarının kendilerine yardımcı oldukları
ve hoşgörü ile karşıladıkları görülmektedir. Hocaların bu tutumlarından
memnuniyetlerini dile getirmişlerdir.

51
Türk hocaların yaklaşımlarını kötü bulan Suriyeli öğrenciler
Türk hocaların “Suriyeli öğrenci” yaklaşımlarının gözlenmek istendiği bu başlığımızda
öğrenciler kötü olarak değerlendirdikleri tutumlara dair bazı örnekler sunulmuştur. Kimi
hocalar tarafından karşılaştıkları kötü tutumların Suriyeli öğrenciler tarafından da bu
biçimde değerlendirilebileceği ve esasında davranışların bizi “hocalar Suriyeli
öğrencilere kötü davranıyor” sonuca ulaştıramayacağı gerçeği de gözden kaçırılmaması
gereken bir noktadır.
“Hocalar bazı hocalar yani nasıl diyeyim ben 3 yıldır buradayım bazı
öğrencilere ayrımcılık yapıyor yani nasıl mesela daha puan verir. Yani biz
Suriyeli olduğumuz için bize daha az veriyorlar maalesef ama bütün hocalar
değil yani bazı hocalar böyle” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Mesela birkaç hocamız var yani. Bizim (bizler) sınıfta yok (yokmuşuz) gibi
(davranıyor). Biz, yani bizi hiç görmüyor gibi” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“Yani mesela doktorlar (öğretim görevlileri) biraz Türk öğrenciler daha
seviyorlar, daha yardım ediyorlar” (Leyla, 20 Yaş, TBMYO).
“Mesela ben sırf Suriyeli olduğum için düşük not alırdım. Hatta ben iyi
yazdığımdan emin olurdum ama düşük not alırdım ben” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Yani böyle mesela Suriyeli, sırf Suriyeli olduğu için işte düşük puan veriyor,
böyle olabilir yani bilmiyorum” (Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
“Bazı hocalar, şey yapıyor, mesela bana karşı değil ama Suriyeliler hakkında
genel olarak konuşuyorlar, sevmiyorlar. ... Sadece hani Suriyeli olduğum için
beni çok, hoca beni çok fazla dinlemiyor. Sırf hani sonradan, gerçekten sırf
Suriyeli olduğum için bunu yaptıklarını anlayabiliyorum çünkü şey açısından,
mesela çalışma açısından iyiyim, yani şeyim yok, mesela hani tembel bir
öğrenci değilim, bildiğim şeyler var yani sonuçta ama buna rağmen böyle
davranıyorlar” (Vildan, 24 Yaş, EF).
Suriyeli öğrencilerin ifadelerine göre Türk öğretim üyelerinin kimi zaman Türk
öğrencilere ayrıcalıklı davrandıkları, Suriyeli olduğu için öğrencinin söyleneni tam
anlayamayacağını düşünmeleri, Suriyeli öğrencileri görmezden gelmeleri ve sınavlarda
düşük not vermeleri gibi noktalarda kötü olarak değerlendirdikleri yaklaşımlarda
bulundukları anlaşılmaktadır. Ancak bunun bir göçmen psikolojisi ile değerlendirilmiş
olabileceği göz ardı edilmemelidir.

52
2.2.2.1.2. Suriyeli öğrencilerin perspektifiyle Türk öğrencilerin Suriyeli öğrencilere
yönelik tutumları
Suriyeli öğrencilerin beraber eğitim gördükleri Türk öğrencilerin davranışlarını
değerlendirmeleri neticesinde karşılaşılan iyi davranışlar ile kötü bulunan davranışlara
örnekler verilmiştir. Sadece üniversite ortamında değil beraber aynı sırayı paylaştıkları
öğrencilerden ziyade aynı yurdu/odayı paylaştıkları Türk öğrencilere de değinilmiştir.
Türk öğrencilerin yaklaşımını iyi bulan Suriyeli öğrenciler
Türk öğrencilerin yaklaşımlarını samimi ve kardeşçe değerlendiren öğrenciler bunda
hem kendilerinin sosyal karakterlere sahip olmasından hem de Türk arkadaşlarının
ayırım yapmamalarından kaynaklandığını ifade etmişlerdir.
“Normal yani. Yani hiç fark etmiyorum, Suriyelilerden hiç farkları yok. Yani
bazı arkadaşlarım çok iyiler, kız ya da erkek. Yani çok saygı bir şekilde,
ahlaklı, muhabbetli, yakınlaşma falan çok iyi” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Şimdi ben okuyorum, yani öğrenciler hep yardımcı oluyorlar. ‘Bana ne lazım,
anladın mı, bir sorun var mı?’ hem derslerde yani hem de oda arkadaşlarım
benimle (bana) çok iyi davranıyorlar” (Merve, 18 Yaş, FEF).
“Evet, arkadaşlık, yani arkadaşlarıma baktığımda şu an sınıf arkadaşlarımı,
evet bir problemim yok. Yani bana yakın olanlar, benimle böyle arkadaşlık
ilişkisi halinde bulunanlar, bana gayet saygılı davranıyorlar” (Osman, 23 Yaş,
İİBF).
“Arkadaşlarımla çok iyiyim. Hepimiz yardımcı oluyoruz, çalışıyoruz birlikte.
Birlikte gezeriz, birlikte hazırlanırız mesela sınava oda arkadaşımla falan iyi
yani, bir sıkıntı yaşamadık” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Sınıf arkadaşlarım ile ilişkilerim yine dediğim gibi, yani ben genel olarak
sınıfta sosyal birisi olduğum için, yani hepsini, hep seviyorlardı beni” (Vildan,
24 Yaş, EF).
“Güzel günler geçirdik yani hem ders konusunda hem diğer konular. Yani hem
ben her zaman onlara yardım etmeye çalıştım ve onlar da sağ olsunlar bana dil
konusunda ve diğer farklı konularda bana her zaman yardımcı olmaya çalıştılar
ve bu bir süre sonra yani Arap Türk demeden tabii ki yani bizim güzel ve
inanılmaz bir ortam oluşturmaya sebep oldu. Allah şükür hep yani arkadaş ve
kardeş gibi olarak hem okulda hem de dışarıda” (Yahya, 25 Yaş, FEF).

53
Türk öğrencilerin yaklaşımlarını iyi olarak değerlendiren öğrenciler genellikle Türk
arkadaşlarının onlara yardımcı olduklarını ve hiçbir ayırım gözetmediklerini ifade
etmişlerdir. İlişkilerinin sadece okul ortamında değil dışarıda da devam ettiğini ve
birlikte iyi vakit geçirdiklerini hatta kardeş gibi olduklarını örnek vermişlerdir.
Türk öğrencilerin yaklaşımını kötü bulan Suriyeli öğrenciler
Türk arkadaşlarıyla ilişkilerini kötü olarak değerlendiren Suriyeli öğrenciler bunun
iletişim kopukluğuna sebep olduğunu ve bunun sebebinin bazı Türk arkadaşlarının
kendilerine karşı mesafeli davranmaları olduğunu dile getirmişlerdir. Aşağıda Suriyeli
öğrencilerin kullandıkları ifadelere yer verilmiştir.
“Okulda ilk geldiğimde ‘Suriyeliyim’ dediğim zaman benden çok uzaklaştılar.
Ders aldığında menfaatleri için bana çok yaklaştılar. Osmanlıca dersi için biz
onlara yardım ettik ama bu sene bize hiç selam bile vermiyorlar” (Emine, 22
Yaş, FEF).
“Arkadaşlarımız bazıları bizimle konuşuyor, bazıları hiç bugüne kadar, hiç
bizimle konuşmadı. Bizden böyle uzak duruyorlar. Yurda ilk gittiğimde beni
odalarına istemediler. ‘Eşyalarını al ve git, burada kalmıyorsun’ bana dediler”
(Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Mesela okula ilk geldiğimde sınıfa giriyordum, derse giriyordum, ders
bittiğinde herkes arkadaşını alıp dışarıya çıkıyordu, ben tek başıma
oturuyordum. Hani bana ‘Gel dışarıya birlikte çıkalım’ diyen olmadı. Bir kişi
bile yoktu” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).
“Bir gün arkadaşlarımla bir yere çıkmadık yani. Çıkarlardı ama davet
etmezlerdi, çağırmazlardı. Yani hep ayrı takılırlardı. Ben bunu görünce şey
düşünürdüm ‘beni istemiyorlar’ diye düşünürdüm” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Buradakiler Suriyelileri sevmiyordu. Yani sevmeyen kişilerle karşılaştım,
önyargıları olanlarla çok karşılaştım” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“İşte Suriyeli sevmeyen, Arapları sevmeyen var. Böyle insanlar sınıfımızda var.
Etrafımda var yani. Mesela sınıfta olanlarla. Mesela ‘Sen Suriyelisin’ falan
ondan yani ben üzülüyorum” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).
Katılımcıların ifadelerinden de anlaşıldığına göre kimi Türk arkadaşlarından herhangi
bir iletişim kurulmadıkça kendilerinin de iletişim kurmaya yanaşmadıkları
görülmektedir. Dört yıl gibi uzun bir süreçte dahi birlikte aynı sıralarda eğitim gören

54
bazı öğrenciler arasında tam anlamıyla bir arkadaşlık veya dostluk ilişkisinin
kurulamadığı anlaşılmaktadır.

2.2.2.2.Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşadıkları zorluklar


Vatanını terk etmek, memleketinden ayrılmak genelde hüzünlü bir süreçtir; tüm
hatıralar, yaşanmışlıklar mekândan koparılarak soyut imgelere mahkûm edilir ve bu
sürecin cebren vuku bulması yani memleketini terk etmek zorundalığı, kişiye daha
büyük acı vermektedir (Güloğlu, 2022: 165-166). Savaşın acılarını yaşayan Suriye
göçmenlerin gerek ülkelerini gerekse sahip oldukları her şeyi geride bırakarak göç
etmek zorunda kalmaları, onların maddi ve manevi zorluklar yaşamasına neden
olmuştur. Ayıca sığınmacıların göç ettikleri yerlerde, kültürel farklılıklar ve yabancı bir
dille karşılaşmaları yerel halkla iletişim kurulamamasına ve göç ettikleri toplumda
uyum sorunlarına yol açmıştır. Türkiye’de, ilk başlarda savaştan kaçan Suriyeli
göçmenler iyi karşılanmış ve misafirperver davranılmıştır. Ancak savaşın beklenenden
daha uzun sürmesi ve zaman geçtikçe Suriyelilerin kalıcı olacakları hatta ülkelerine
savaş bitse dahi dönmeyecekleri fikri, kimi davranışlarda yer yer değişikliklere neden
olmuştur. Bazı Türkler, Suriyeli göçmenleri, işsizlik, artan ev fiyatları ve ekonomik
sıkıntıların müsebbibi olarak görmeye başlamıştır. Göç süreci dâhil olmak üzere
göçmen olmak başlı başına çeşitli zorlukları içermektedir. Suriyeli katılımcılarla yapmış
olduğumuz görüşmeler neticesinde Türkiye’de göçmen birer öğrenci olarak yaşamış
oldukları belli başlı zorluklar, uyum, izin alınarak hareket edilebilmesi, harç karşılığı
eğitim görebilmeleri, mezun olduktan sonra çalışma hayatına girememe endişesi ve
belirli bir kimliğe sahip olamamaları şeklindedir.

2.2.2.2.1. Uyum sağlamak zor oldu diyen Suriyeli öğrenciler


Göç hareketi, göçmenleri etkilemekte olduğu gibi göç alan toplumu da etkilemektedir.
Göçmenlerin yerleşik halkla bağ kurması, yerel halkın da göçmenleri kabullenmesi,
uyum sürecinde önemli bir etken olmaktadır. Uyum sürecini etkileyen en önemli unsur,
yerel halk tarafından kabul görme ve kaynaşma düzeyidir. Yerel halk tarafından kabul
görmeyen göçmenlerin, uyum sorunları yaşamaları ve bunun sonucu olarak da aidiyet
duygularının gelişmemesi kaçınılmaz olmuştur (Hanpolat, 2019: 58).

55
“Benim şahsen alışma durumum biraz zor oldu. Biraz hani kültürel farklılıklar
olduğu için. Türklerle biraz, o alışma süreci biraz uzun sürdü” (Ğine, 22 Yaş,
İİBF).
“Ben ilk önce çok zorlandım, yani uyum sağlayamadım. Sonra, ya hep aklımda
bu düşünce vardı, ‘Biz döneceğiz’ diye her gün bir mucizeye uyanmayı
düşünüyordum. Umuyordum aslında, ülkeme döneceğim diye. Bunun için uyum
sağlamak istemiyordum. Sonra şey diyorlar ya, insan şey, bir kötü bir şey ilk
yaşadığında şoka girer. Ben şoktayım zaten. Şok gittiğinde yok dedim, artık ben
uyum sağlamak zorundayım dedim kendi kendime ve sağladım” (Şeyma, 24 Yaş,
EF).
“Zorluk yaşadığımız noktalar tabi ilk başta geldiğimizde daha fazlaydı. Çünkü
yeni bir hayat, yeni bir dil, yeni insanlar falan. Yani Allah'a şükür. Yeni bir dil,
yeni bir ortamda bulunmak hiçbir zaman kolay olmadı. Ama buraya alıştık ve
burada yaşamak bence her zaman güzeldir gene de” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Katılımcıların uyum ve beklentilerini incelediğimizde, çoğunun ülkemizi aynı dinden
olması, kültürel ve coğrafi olarak yakın olması ve devletin sınırlarını açması gibi
nedenlerle tercih ettiklerini görmüştük. Savaşın yıkıcı etkilerini bizzat yaşayan, evlerini,
kurulu düzenlerini ve daha da önemlisi sevdiklerini bu savaşta kaybeden göçmenlerin,
yaşamlarını yabancı bir ülkede devam ettirmek mecburiyetinde kalmaları da uyum
sürecinin hızının yavaşlamasına yol açabilir. Savaşın ve göçün sonucunda yaşanan
zorluklar bir yana bu tür problemlerle de baş etmek zorunda olmak göçmen öğrencileri
katmerlenmiş zorluklarla karşı karşıya bırakmıştır.

2.2.2.2.2. Sürekli bir yerlerden izin alarak hareket etmemiz gerekiyor


Katılımcılarımızla yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde bir şehirden başka bir
şehre gidebilmek için yol izni almaları gerekliliği zorluk olarak addettikleri bir unsur
olarak dile getirilmiştir.
“Yol izin belgesi falan başka şehirlere gitme, başka bir yurt dışı çıkma,
çıkabilme. Yani ihtiyaçlarımın karşılaştığında başka bir şehre gitme zorundayım
yani zorunda kaldım. Yol izin belgesi falan izin, çalışma izni belgesi alması zor”
(Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Meselan yol izin, meselan kuralları bize kurdular sadece. Meselan geçen
aylardan Göç İdaresine gittim, izin talep ettim ama bana izin vermemiş, yol izni

56
vermemiş. (…) Sınır koydular yani, gitmek için izin gerekiyor o şekilde. Böyle
meselan yani insan çalışmak isterse başka bir yere gitmek zorunda ama şimdi
yol izin vermeleri gerekir. Ama yol izni gidersem yasaklandığı için bu yüzden biz
hapis gibi” (İbrahim, 27 Yaş, SHMYO).
“Yani her şey sıkıntı. Kamptan izin alıp dışarı çıkmak gerekiyor, bir seyahat
yapacağımız zaman izin almak gerekiyor, yani her şeyi izin, her şeyi sıkıntı,
sürekli böyle” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Mesela ben Gaziantep, Kilis'te belki yarım saat ben gitmem yasak. Yol izni
istiyorlar. Gaziantep yarım saat sadece, yol izni yok. Ceza mesela, kampta
sadece izin yılda 15 gün” (Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
İfadelerden anlaşıldığına göre izin alma zorunluluğu kimi zaman yabancılık hissiyatına
kimi zaman ise bir hapiste bulunuyormuş gibi hissetmelerine sebep olan bir zorluktur.
Yarım saat sürecek bir Gaziantep-Kilis yolculuğu için dahi izin istenmesi Suriyeli
öğrencilerin zorluk yaşamalarına neden olan bir etken olarak ifade edilmiştir.

2.2.2.2.3. Üniversitede okuyabilmemiz için harç alınması bizi zorluyor


Suriyeli öğrencilerin üniversite okurken harç ödemek zorunda olmaları yaşadıkları
ekonomik sıkıntıların üzerine kendilerini daha da zorlayan bir unsur olarak ifade
edilmiştir. Düşük ücretle çalışıyor olmak, ekonomik krizin yaşanması ve pek çok yerden
masraf çıkıyor olması kendilerini zorlayan unsurlar arasında zikredilmiştir.
“İş bulmak sıkıntımız vardı, başka eğitim ile ilgili, kabul sınavı olmadan kabul
edilmiyor, bu son zamanlardan paraya ihtiyacımız kaldı, yani para ödemeden
üniversiteye giremiyoruz” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Okumak, çok pahalı, çok çok pahalı. Yani mesela benim babamın maaşı 4 bin
lira. Benim buraya 5.000 lira yatırıyorum, buraya veriyorum. Evet ve TÖMER
de her ay 1100 oldu” (Merve, 18 Yaş, FEF).
Suriyeli öğrencilerin üniversiteye kayıt yaptırabilmeleri için belirli bir dil yetkinliğine
sahip olmaları gerekmektedir. TÖMER kapsamında en az C1 seviyesinde sertifikaya
sahip olmaları koşuluyla üniversiteye devam edebilmektedirler.
“Çok yüksek para istiyorlar. Öyle şeyler yani çok sıkıntı oluyor bizim için”
(Necla, 17 Yaş, YDMYO).
“Üniversiteye gireceğimiz zaman bizden sınav istiyorlar, bizden para istiyorlar,
çok fazla her şeyi sıkıntı yani” (Ola, 22 Yaş, Sağlık Hizmetleri ).

57
“Kolay değil tabii ki hiçbir şey. Ne yapabilirim ki mesela? Ben şey, üniversitede
diyorlar ki ‘Biz Suriyeli giriyoruz üniversite, hiç sınav yok, para vermiyorlar’
Vallahi hocam diyorlar. Biz Suriyeli mesela, sınav mesela eşim YÖS sınavına
girdi. Lisede mesela var şu anda, üniversite okuyor. Her dönem 1500 TL
veriyorum. Yani çünkü ‘Suriyeli’ diyorlar. Sonra da diyorlar ki ‘Bu Suriyeliler
ödeme yapmıyorlar, sınava girmiyorlar’ Hâlbuki her şey bizim için çok zor”
(Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
Katılımcının hem kendisinin hem de eşinin eğitim görüyor olması ve her biri için
yatırılması gereken belirli meblağ söz konusu olması belirtilmiş olan zorluklar
arasındadır.

2.2.2.2.4. Okuyoruz ama diplomamızla çalışamayız diyen Suriyeli öğrenciler


Suriyeli öğrenciler vatandaşlık almadıkları sürece diplomaları ile belirli bir kadroya
yerleştirilememektedirler. Üniversitede eğitim hakkı tanınmış olması katılımcıların
memnun olmasını sağlayan bir unsurken mezun olduktan sonra sahip oldukları diploma
ile iş göremeyecek olmaları onlar açısından iç burkan bir zorluk olarak
değerlendirilmektedir.
“Mutsuzum çünkü dediğim gibi yani şimdi ben okuyorum ne gelecek, ne olacak
bilmiyorum. (…) En korkunç olan şey ne ‘geleceğini bilmiyorsun’ çünkü ben
şimdi okuyorum ama bir iş bulabilir miyim acaba?” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“Yani şimdi ben bir işe gireceksem vatandaşlık isteniyor. Buradan bir vatandaş
olmak zorunda. Belki bundan mesela mezun olsan burada
çalışamam” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Yakın zamanda biz mezun olacağız ben de vatandaşlık almadım. Yani nasıl
çalışacağım bilmiyorum. Gerçekten nerede çalışacağım sadece bu diploma alıp
yarın işte kenarda tutacağım 4 yıldır 5 yıldır okudum, stajları yaptım. 5 yıldır
ömrümden az bir şey değil ama bir iş girmeyi aramayacağım” (Davut, 21 Yaş,
Müh-Mim).
“Yok, sadece çalışmak için. Biz hani üniversiteden mezun olduktan sonra
burada devletle çalışma oluyor, biz çalışamıyoruz. Ne yapacağımızı bile
bilmiyoruz o yüzden” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).

58
“Çünkü geleceğimizi bilemediğimiz için yani. Mesela ben okuyacak mıyım,
acaba Suriye'ye dönecek miyim? Ne olacak gelecekte bilmiyoruz yani hiç”
(Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
Mezun oldukları halde vatandaşlık statüleri olmadığı için iş göremeyecek olmak
katılımcıların ifadesiyle hem bir zorluk hem de gelecekleriyle ilgili belirsizliğe sebep
olan ayrıca bir zorluk arasındadır.

2.2.2.2.5. Türkiye’de belirli bir kimliğe sahip olamadığını düşünen Suriyeli


öğrenciler
Göçle gelen kesimlerin, hedef ülkedeki meskûn hâkim kimlikle karşılaşmaları
durumunda kendi kimlikleriyle kurdukları ilişkinin bir dönüşüm yaşadığı ve ikincil
konuma düşmesinden kaynaklı olarak bu kimlikle kurulan ilişkide muktedir öznenin
algı şemalarının belirleyici olması gibi bir sosyolojik gerçeklik gelişebilmektedir. Her
ne kadar ulusal kimlik, yatay bir düzlem olarak tasavvur edilse de, dolayısıyla sınıfsal
eşitsizlikler yokmuş gibi kurgulansa da her ulusal kimliğin içerisinde derin sınıfsal
eşitsizlikler mevcuttur (Doğanoğlu, 2022: 323).
“Yani kimliğimiz bile yok. Diyeceğim bizim geçerli bir kimliğimiz yok, bizim
geçerli bir diplomamız yok. 90 ile başlayan bir kimlik nasıldır? Size burada
olmadığınızı gösteriyor. Başka bir yerde bu kimlik geçerli değil sadece burada
geçerli” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Yani şimdi biz misafir miyiz, sığınmacı mıyız, yani mülteci miyiz belli değil.
Bazı haklarımız falan yok. “Biz neyiz yani?” O yüzden yani zorlandayız
(zorlanıyoruz)” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Hani Suriyeliler şu anda geçici koruma altındalar ya, aslında bizim hayatımız
geçici oldu. Aslında sadece hukuki statümüz değil, hayatımız bile geçici oldu.
Yarın ne olacak belli değil” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Bizim iki tane kimliğimiz var ama biz gene de kimliksiziz. Türkiye'de
yabancıyız, Suriye'ye gitsek orada da yabancıyız. Benim mesela Türk
vatandaşlığım var ama ben hiçbir zaman tam olarak buralı değilim” (Zeki, 29
Yaş, FEF).
Belirli bir kimliğe sahip olamamak veya sahip oldukları kimliği meskûn oldukları yerde
bir zemine oturtamıyor olmak katılımcılar açısından deyim yerindeyse en büyük
zorluktur. Çünkü sahip olunan kimlik meskûn olunan toplumdaki statülerini de

59
belirlemektedir. “Biz neyiz?” (Hasan, 23 yaş, İİBF) sorgulaması bunun bir göstergesi
olarak gösterilebilir. Katılımcının da ifade ettiği gibi “geçici kimlik” (Osman, 23 yaş,
İİBF) onlar açısından sürekli karşılaşılan bir problem olmaktadır. Yabancılık, geçicilik
ve biz neyiz sorgulamalarının tümünün sebebi olan bu kimliksizlik zorluğu Suriyeli
öğrenciler için başka zorluklara sebep olan bir zorluk olarak görülmektedir.

2.2.2.3.Suriyeli öğrencilere göre Türklerin “Suriyeli” algısı


Savaş mağduru ve yoksul olarak kabul edilen Suriyeli göçmenler için devletin
Türkiye’deki hayatlarının daha kaliteli sürmesine yardımcı olmak adına sağlık, gıda ve
eğitim alanlarında bazı imkânlar tanımıştır. Bu yardımlar gerek medyanın (özellikle
sosyal medyanın) abartılı ve belki de çoğu zaman kaynağı belli olmayan haber
üretimleri gerekse halk arasında yayılan doğru olmayan önyargılara dayalı birtakım
bilgilerin yerleşik halkın Suriyelilere yönelik olumsuz birtakım duygular beslemesine
neden olduğu söylenebilir (Doğan ve Ünal, 2021: 25). Sığınmacıların ülkeye yük
olduğu, vatandaşların paralarının alınıp onlara verildiği, göçmenlerin çocuklarının
istedikleri okulda bedava okuduğu, emeklilere ayrılması gereken kaynakların onlara
gittiği algısı genellikle ekonomi üzerinden yapılmaktadır (Özipek, 2018: 125). Suriyeli
göçmen öğrenciler hedef ülkede, kaybettikleri/geride bıraktıkları hayatın yerine, yeni bir
hayat kurma ve bu anlamda yeni mekânda yaşama, çalışma, sosyal ilişkiler geliştirme
ve toplumsal kabul görme ihtiyacı içerisinde olmaktadırlar (Biner ve Soykan, 2016: 1).
Ancak göçmen öğrenciler ülkelerinden ayrıldıktan sonra birtakım sorunlarla
karşılaşmakta ve hedef ülkede birçok sorunun kaynağı olarak görülebilmektedirler. Bu
bağlamda Suriyeli göçmen öğrencilere yönelik olumsuz algıların oluşması, bunların
üretilmesi ve yayılmasına katkıda bulunan çeşitli medya kanalları bulunduğu
söylenebilir. Yaptığımız araştırma neticesinde karşılaşmış olduğumuz bu tür önyargılı
ifadeler ile Suriyeli göçmen öğrencilerin bu algılar sonucunda kendileri hakkında
oluştuğunu düşündükleri algılamalar beş başlık altında değerlendirilmiştir. Bu
başlıklarımız, (1) Suriyeliler devletten para alıyor ve üniversitelere sınavsız şekilde
yerleştiriliyor algısı, (2) Suriyeliler alt sınıf ve geri kalmış algısı, (3) Suriyeliler düşük
zekalı ve haindir algısı, (4) misafir olarak algılandıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler
ve (5) yabancı olarak algılandıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler. Bu başlıklarımıza
aşağıda değinilmiştir.

60
2.2.2.3.1. Suriyeliler devletten para alıyor ve sınavsız şekilde üniversiteye yerleşiyor
algısı
Devlet yardımlarına ilişkin Türklerin algısının olumsuz olduğunun düşünülmesi ve
göçmenleri kaynaklar konusunda rakip ya da tehdit olarak algılaması ayrımcı ve
dışlayıcı söylem ve eylemlerin meşrulaştırılmasına neden olduğu söylenebilir. Devlet
yardımlarına yönelik çoğunlukla olumsuz yaklaşım sergilenmesinin bir diğer kaynağı da
doğru bilinen yanlışlar olarak gösterilebilir. Kimi zaman halk arasında devlet
yardımlarının abartılarak yayılması halkın göçmen öğrencilere karşı kışkırtıcı bir tavır
takınmasına neden olabilmektedir.
“Şöyle bir şey, ‘size para veriyorlar, buraya sınavsız geldiniz’. Bir de diyorlar
ki işte benim babam yok diyor ama devlet bana para vermiyor ama size veriyor”
(Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Hep siz devletten para alıyorsunuz, bizden alıyorsunuz, bizim hakkımız
giriyorsunuz hep düşünceleri böyle. ‘Siz ne zaman gideceksiniz? Siz bizden para
alıyorsunuz. Siz beleşten üniversiteye geliyorsunuz’ böyle şeyler yani” (Ola, 22
Yaş, SHMYO).
“Biz sizden para alıyoruz, evet maaş alıyoruz, çalışmıyoruz, nargile içiyoruz,
vallahi evet tüm Türk sıkıntılarının sebebi Suriyeli. Yani sadece diyor mesela
Türk insanı ‘Suriyeli tamam sadece para alıyor bizden, ülkemizden” (Ömer, 32
Yaş, TBMYO).
“Şöyle bir şey, ‘size para veriyorlar, buraya sınavsız geldiniz, sen mühendislik
kazanmışsın, sınavsız bir şekilde gelmişsin, biz Türkler bu bölümü sadece hayal
ediyoruz, bir gelemiyoruz, siz nasıl oluyor da gelebiliyorsunuz, Siz Suriyelisiniz
diye alınıyorsunuz’” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Mesela bana göre soruyorlar; ‘Sen inşaat mühendisliği nasıl kazandı? Siz
sınavsız giriyorsunuz’ diyorum yani ben sınavsız girmedim. Ya sınavsız girersem
olmaz zaten bu, hayatta olmaz. Kimse sınavsız girmez mühendisliğe ama bazı
adamlar inanmıyorlar. ‘Siz sınavsız giriyorsunuz’ diyorlar” (Davut, 21 Yaş,
Müh-Mim).
“Ben şey, üniversitede diyorlar ki ‘Biz Suriyeli giriyoruz üniversite, hiç sınav
yok, para vermiyorlar’ Vallahi hocam diyorlar. Biz Suriyeli mesela, sınav
mesela eşim YÖS sınavına girdi. Lisede mesela var şu anda, üniversite okuyor.

61
Her dönem 1500 TL veriyorum. Yani çünkü ‘Suriyeli’ diyorlar. Sonra da
diyorlar ki ‘Bu Suriyeliler ödeme yapmıyorlar, sınava girmiyorlar’ Hâlbuki her
şey bizim için çok zor” (Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
Katılımcıların ifadelerinden de anlaşıldığına göre Türklerin bu tür algıları adeta
kendilerine sağlanması gereken hakların Suriyeliler tarafından gasp edilmesi olarak
anlaşılmaktadır. Suriyeli göçmenlerin bir kısmının, üniversitelerde iyi bölümlerde
eğitim görüyor olmaları Türkler tarafından hoş karşılanmayan ve hak gaspı olarak
görülen unsur olarak ifade edilmiştir.

2.2.2.3.2. Bazı Türklerin Suriyelileri alt sınıf ve geri kalmış olarak gördüğünü
düşünen Suriyeli öğrenciler
Suriyeli öğrencilere göre Türklerin Suriyeli algısını ne şekilde değerlendirdiklerini
araştırdığımız bu başlıkta Suriyeli öğrencilerin Türklerle on bir yıllık süreçte kurdukları
ilişkiler neticesinde kendilerine yönelik Türk algılarının neler olabileceği sorulmuştur.
Bazı Türklerin kendilerini daha üstün gördükleri ve Suriyelilere alt sınıf ve geri kalmış
gözüyle bakıldığını ve aynı zamanda kirli/pis olduklarıyla ilgili algılarla karşılaşmış
olduklarını ifade etmişlerdir. Bazı katılımcılarımıza göre Türklerin Suriyelileri hiç duş
almayan kişiler olarak tasavvur ettikleri düşünülmektedir.
“Yani Suriyeli dediklerinde böyle nasıl diyeyim, Suriye'nin kültürünü,
zenginliklerini falan ifade etmiyor; zayıf, öyle tehdit verici, geri olarak
kullanılıyor, istenmeyen bir şey ifade ediyor. Böyle Suriyeli dendiğinde aslında
bunlar ifade ediliyor. Nasıl böyle Avrupalı dediğinizde bir anlam yükleniyor,
tırnak içerisinde ‘iyi’ yani, böyle ‘modern’, ‘medeni’ bir şey ifade ediliyorsa;
Suriyeli dediğinizde de bunun zıt anlamı bir şeyler ima ediliyor” (Osman, 23
Yaş, İİBF).
“Bana daha düşük seviyeden gelen bir insan gibi, daha az insanım sanki
(…)Yani ne kadar ben başarılı olsam, ben burada okulumu bitirdim, İngilizce
biliyorum, Arapça biliyorum, Türkçe biliyorum, şeye bakarsan çok iyi bir şey
ama gene de her şeye rağmen kendimi her zaman daha eksik gibi hissediyorum”
(Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Beni dışladılar. Beni tanımak istemediler çünkü ben onlara göre daha alt, daha
düşük biri olarak görüyorlar. Bilmiyorum, belki kendilerini üstün görüyorlar.
Çünkü mesela sınıfta bir soru sorulurken, ben bir cevap verirken ‘Sen

62
Suriyelisin hani, nerden bilecen ki’ gibi şeyler bana söylendi” (Salih, 21 Yaş,
TBMYO).
“Yani Arap olunca sanki böyle, insan böyle eski kafalı, yani gelişmemiş, böyle
giyimi ve işte konuşması, düşünmesi böyle bedeviler gibi veya çok eski insanlar
gibi, yani gelişmemiş insanlar olarak algılıyorlar bizi.” (Vildan, 24 Yaş, EF).
Geri kalmış ve alt sınıf olarak görülen bazı Suriyeli öğrenciler aynı zamanda kirli
olduklarını söyleyenlerin olduğunu da ifade etmişlerdir. Yemeklerinin pis olduğu ve
yenmemesi gerektiği, insanların pis olduğu ve kötü koktuğu hatta yıkanmadıklarıyla
ilgili algılara rastlamış oldukları görülmektedir.
“Yan masada bir Suriyeli geldi (Katılımcımız Göç İdaresi İl Müdürlüğünde
çalışmaktadır ve iş yerinde şahit olduğu bir olaydan örnek vermiştir). Gitti,
kadın ‘Ay çok koku var. Çok iğrenç’ bilmem ne, yıkamaya başladı, her yere
sildi. ‘Bunlar yıkanmıyorlar’ mesela ‘Parfüm haram bunlarda’ bilmem ne.
‘Haftada yıkanmak da mı haram?’ falan bilmem ne diyor. (…) ‘Bu Suriyeliler
yıkanmıyor’ diyorsun. Neden mesela Suriyelileri yıkanmasın ya. Yani nereden
geldik ki biz” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Yani bir kere benim için böyle bir şey oldu. Mesela Ben Suriyeliyim dediğim
zaman siz pissiniz diyorlar. Mesela ‘Ben Suriyeli yemek yemem çünkü onlar pis’,
‘Ben Suriyeli arkadaşlık yapmam çünkü onlar pis’ onlar böyle sanki yıkanmıyor,
sanki böyle temiz değiller, öyle görüyorlar yani. Bize lakapları ‘Suriyeliler pis’
böyle” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
Kendini üst konumda görmenin paralel gittiği algı aslında karşı tarafın onlardan zıt
özellikler taşıdığına inanılan algıdır. Kendi konumunu yüceltebilme adına karşı tarafın
aşağılanması gerekmektedir. Bunun uzantısı olan bu algılar biz ile ötekinin bir sorun
olarak oluşumunda kuşkusuz ki önem arz etmektedir.

2.2.2.3.3. Türkler bizi düşük zekâlı ve hain olarak görüyor diyen Suriyeli öğrenciler
Suriyeli göçmenlerin ülkeleri için savaşmamış ve ülkemizde rahat bir yaşam sürüyor
olduklarına dair algılar ‘Suriyeli haindir’ imajı çizilmesine sebep olmaktadır. Sadece
Suriyeli olunması sebep gösterilerek de başarılı olmalarının yadırganması ve esasında
devletin kendilerine avantajlar sunuyor olmasıyla ilintilendirilmesi de ‘Suriyeliler düşük
zekâlıdır’ imajını beslemektedir.

63
“Çalışmıyorsun, tembelsin, siz nasıl oluyor da böyle bölümleri kazanıyorsunuz?
diyorlar” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Sanki böyle geri zekâlı ve eski insanlar, eski kafalı böyle işte ‘Arapsın’
diyorlar. Suriyeli olduğunu öğrenince bir değişiyor insan. Yani bir böyle farklı
bakmaya başlıyor, farklı böyle sorular sormaya başlıyor. ‘Sen anlamazsın’ gibi
şeyler yapmaya başlıyor” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Onlara göre biz hiçbir şey bilemeyiz. Dediğim gibi Suriyeliler anlamaz,
Suriyeliler hain, Suriyelilere güvenilmez. Böyle yani. Okulda Suriyeli olduğumu
öğrendikleri zaman bizim bilmediğimizi düşünürler” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
Aktarılan ifadeler bağlamında Suriyeli öğrencilerin Türk dilini sonradan öğrenmiş
olmaları da ‘Suriyeli anlamaz’ algısına sebep olmaktadır. Gerek dili sonradan öğrenmiş
olmaları, gerekse önceki başlıkta değinmiş olduğumuz üzere geri kalmış olarak
görüldüklerini hissetmelerinin, bazı Suriyeli öğrencilere yönelik ‘Suriyeliler düşük
zekalıdır’ algısını ürettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca ülkelerini terk etmek zorunda kalarak
Türkiye’ye göç etmiş olmaları ‘Vatanları için savaşmamış hainler’ şeklindeki bir algıya
sebep olmaktadır. Bu mevzu ile ilgili olarak M. Ruhat Yaşar’ın (2020) “Suriye’den
Türkiye’ye Gerçek Mülteci Hikâyeleri” isimli eseri empati kurabilmemiz açısından
elzemdir. Karşı tarafı yaftalamak kolaydır ancak aynı süreçleri yaşantılamadan peşin
hükümlü söylemler kullanmak hatalı bir davranış olabilir.
“Yani sen ya da siz burada ne yapıyorsunuz, Suriye'ye gidin, savaş orada var,
siz ülkenizi terk edip buraya gelmişsiniz, siz korkaksınız, neden burada
okuyorsunuz böyle şeyler yani” (Fatih, 22 Yaş, İİBF ).
“Ülkesinden kaçmış bir hain. Yani bunu diyenler var. Biz gördük yani buraya iki
füze atıldığında herkes başka akrabalarına, şehirlere gitti” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Hani vatanımıza ihanet ettiğimizi düşünüyorlar” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Dediğim gibi şimdi diyorlar ki bize ‘Siz savaştan kaçmışsınız, erkek değilsiniz,
niye savaş etmediniz’ şimdi böyle şeyler karşılaşıyoruz” (Cemal, 20 Yaş, Müh-
Mim).
“Bize ‘Suriye'de savaş, neden kaçtın?’ diyorlar, ‘Neden siz burada
oturuyorsunuz? Sen gençsin’ diyorlar. Niye savaşmıyorsunuz?” (Fatih, 22 Yaş,
İİBF).

64
“Vatanını bırakan kişiler erkek değildir” ifadesi ve “Vatanınız için savaşmadınız,
burada keyif çatıyorsunuz” tarzı yaklaşımlara bazı Suriyeli öğrencilerin ifadelerinde
karşılaşılmıştır.

2.2.2.3.4. Türklerin, Suriyelileri “misafir” olarak gördüğünü düşünen Suriyeli


öğrenciler
Türkiye’de uluslararası göç, yabancı göçmen, mülteci gibi sorunların çoğunlukla “Türk
misafirperverliği”yle ya da “konukseverliği”yle açıklanageldiği açıktır. Ancak
göçmenliğin uzamasının ortaya çıkardığı veya çıkaracağı olası sorunların gündelik
hayat pratiklerini çok daha fazla etkiler hale geldiğini veya zaman zaman küçük ve orta
ölçekli krizlere ve çatışmalara evrildiğini ve dolayısıyla sorunların çözümünün, belli bir
noktadan sonra misafirperverlik/konukseverlik yaklaşımının çok ötesine geçtiğini
söylemek yanlış olmayacaktır (Ünal, 2014: 83).
“İlk kelime eğer bir hata yaparsan hemen ne diyorlar ‘Sen burada misafirsin’
yani haddini bil” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“10 yıldır 11 yıldır burada hala misafir diyorlar onlara yani. 11 yıl olmuş bu
nasıl misafir yani” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Yani insanlar bize misafir bakıyor. Misafir ne demek: ziyaret eder, kalır ve
gider. Misafir 10 yıl kalmaz” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Çünkü hani biz misafiriz ve geçiciyiz ya, bizde sürekli bir geçicilik var,
geleceğe dair bir belirsizlik var” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
Suriyeli öğrenciler ülkede ilk başlarda misafir olarak anılmış olsa da, ülkede geçirdikleri
süre göz önüne alındığında söz konusu kavramın sosyal realiteleri açıklamakta yetersiz
kaldığı görülmektedir. Bu ise göçmen-yerleşik halk ilişkisinde, doğal olarak kimi sorun
ve çatışma alanlarını çoğaltma potansiyeli taşımaktadır.

2.2.2.3.5. Türkiye’de “yabancı” hissettiklerini ve “yabancı” olarak görüldüklerini


ifade eden Suriyeli öğrenciler
Yeni bir yere göç eden göçmenlerin belleğinde yer alan en önemli unsurlardan biri de
kuşkusuz ki yabancılık unsurudur. Suriyeli öğrencilerin kendilerini yabancı olarak
algılamaları yerel halk ile kendileri arasındaki problemlerin çoğalmasına yol açtığı
görülmektedir. Yabancı olma durumu bütünleşmeyi ve sosyal etkileşimi olumsuz yönde
etkilemektedir.

65
“Suriyeli olduğumuz için. Yabancı olduğumuz için. Zaten her şeyimiz belli
ediyor, Suriyeli olduğumuz.” (Emine, 22 Yaş, FEF).
Bazı çalışmalarda da görüldüğü üzere, göç etmek zorunda kalan göçmenlerin zaman
zaman da olsa göç ettikleri ülke vatandaşları tarafından, kültürlerinden, aidiyetlerinden
dolayı aşağılanmaya hedef olmaları, hakarete uğramaları, fizikî ve sözlü saldırılara
maruz kalmaları, onların kendilerinden başlayarak toplumlarına, kültürlerine karşı bir
utanma hissine kapılmalarına ve bu yüzden ait oldukları toplumdan kopmalarına sebep
olabilmektedir (Cihangir, 2020:4).
“Yani illaki hani istediğin kadar buraya alış, aynı olmaya çalış, illaki bir
yalnızlık, bir yabancılık çekiyorsun. Yani bazı yerlerde kim olduğunuz ve ne
olduğunuz ortaya çıkıyor. Ya hani ben orada doğdum, öyle öğrendim” (Ğine, 22
Yaş, İİBF).
“İnsanlardan çünkü. Her yere giderken sadece onlar sana ne diyordu ‘Sen
yabancısın, Suriyelisin, yabancısın’ o yüzden. Ben tabii ki de yabancılık
çekeceğim” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“T.C. vatandaşlığı sahip olmama rağmen kendimi yabancı hissediyorum.
Sonuçta biz yabancıyız” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Çünkü bazı şeylere alışık değiliz. Mesela hani dediğim gibi o dışlama, o
şeyler” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Suriyeli olduğumu öğrenince tavrını değiştiren insanlar var, çok fazla var.
Bazen mesela ilk başlarda konuşmaya başlıyorum, mesela birisiyle Suriyeli
olduğumu bilmiyor ve çok hani normal bir şekilde konuşuyor. Bazen hani ben
Türkçeyi iyi konuştuğum zamanlarda, işte konuşuyorum. Çok iyi davranıyor
bana. Sonra Suriyeli olduğunu öğrenince bir değişiyor insan” (Vildan, 24 Yaş,
EF).
Yabancı olma durumu entegrasyonu etkileyen bir unsurdur. Yabancı olarak görülme
algısı yerleşik halk ile Suriyeli göçmen öğrenciler arasındaki sosyal etkileşimleri
etkilediği anlaşılmaktadır. Yabancı olduklarının bilincinde olmalarıyla beraber yabancı
olarak görüldüklerinin de bilincinde olmaları bir bakıma onları iki defa içerisinde
bulundukları durumla yüz yüze getirmektedir. Bu durum hem aidiyet hissini
engelemekte hem de toplumsal bütünleşmeyi olumsuz olarak etkilemektedir. Biz ve

66
onlar algısı bu noktada görünür hale gelmektedir. Aidiyetlerinden yola çıkılarak yapılan
her vurgu esasında aidiyet hissine de olumsuz etkide bulunmaktadır.

2.2.3. Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar

Çalışmamızın ana sorusunu teşkil eden bu temamızda Suriyeli öğrencilerin yaşantılamış


oldukları sorunlar tartışmaya açılmıştır. Yapılan analiz neticesinde aşağıdaki görsel
geliştirilmiştir.

Görsel 2.2.4. Suriyeli öğrencilerin Türkiye’deki sosyal ilişkilerinde karşılaştıkları


problemler

67
Çalışmamızın bu temasında, araştırma amacımızın en önemli kısmı olarak ifade
ediebileceğimiz, Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşamış olduklarını ifade ettikleri
dışlanma yaşantıları ele alınmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakat sürecinde elde edilmiş
olan veriler üzerinden 4 kategori gözlenmiştir. Bunlar, (1) Suriyeli öğrencilere göre
Türkiye’de sorunlarla karşılaştıkları problemlerin nedeni, (2) Suriyeli öğrencilerin
karşılaştıkları problemler, (3) problemlere karşın Suriyeli öğrencilerin gösterdiği
tepkiler ve son olarak da (4) yaşadıkları problemler sonucunda hissedilen duygular. Bu
kategoriler aşağıda sırasıyla açıklanmıştır.

2.2.3.1.Suriyeli Öğrencilere Göre Türkiye’de Sorunlarla Karşılaşmalarının Sebepleri


Bu kısımda Suriyeli öğrencilerden alınan cevaplar neticesinde genel manada
karşılaştıkları problemlere sebep olarak üç temel faktörün etkili olduğunu düşündükleri
tespit edilmiştir. Bu sebepler ise (1) medya, (2) siyasi propaganda ve (3) ekonominin
bozulması olarak sıralanmıştır.

2.2.3.1.1. Sosyal medyada yayılan haberlerden dolayı sorunların arttığını düşünen


Suriyeli öğrenciler
Medya üzerinden yapılabilecek olumsuzlama kitlesel bir harekete dönüşebilmektedir.
Her ne saikle olursa olsun dillendirilen ve özellikle medya tarafından yayılan “öteki”
söylemleri, bu saiklerin etkisiyle harekete geçen ve nefret suçlarını işleyen kimselere
cesaret, destek ve haklılık payı gibi sığınacak bahaneler yaratmaktadır (Koçak ve
Küçük, 2020: 278). Medyanın ötekileştirme konusunda önemli rol oynadığı yaygın bir
kanıdır. Bilhassa da son zamanlarda sosyal medya üzerinden Suriyeli göçmenler ile
ilgili pek çok video, resim ve haber paylaşımlarında bir artıştan nispeten söz edilebilir.
Katılımcılarımız karşılaştıkları problemleri aktarırken çoğu defa bu tür videolara atıfta
bulunmuşlardır. İnternet ve sosyal medya üzerinden yayılan bu tür videolar vesilesiyle
insanlar salt bu tür haberleri referans alarak daha önce hiç yüz yüze gelmediği,
konuşmadığı kişiler hakkında olumsuz yorum yapabilmektedir.
“Bazen biri hırsızlık yaptı. Suriyeli biri televizyonda çıktı. ‘Suriyeli’ diye herkes
gördü. Herkes yani bütün Suriyeliler onların gözünde hırsız” (Gade, 19 Yaş,
İİBF).

68
“Sebebi de bence medya. Çünkü medya bazen Suriyelileri, öyle kötü örnekleri
çok fazla genelleme yaparak halka yansıtabiliyor. Medyada gördüğümüz,
genelde gördüğümüz şey ‘İstenmeyen, böyle sıcak bakılmayan’ Bize biraz soğuk
bakıyorlar” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Bazen şey oluyor, mesela haberlerde duyuyorsunuz, ayrımcılık gibi falan
paylaşımlar oluyor insanlar daha daha fazla ısınıyor bu konuda ‘Suriyeliler
gitsin. Burada ne işleri var’ falan” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Genelleme bir körlük ya da yanlış bir şeydir, bir düşünce ama genel olarak
yani Osmanlı’yı arkadan vuran bir halk olduğu düşüncesi ile hala da böyle
düşünceler, böyle zihniyetler vardır ve maalesef her zaman kötülemeye ve
sosyal medyada çok büyük bir saldırıya sebep oluyorlar” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Medya ortamında dolaşıma giren “ötekileştirme” ortamın yapısı sebebiyle kısa zamanda
ağlar üzerinden farklı kesimlere ulaşabilmektedir. Medya kullanıcısının üretime
katılmasıyla diğer kullanıcılar bu söylemlere çeşitli yorumlar yazarak destek
vermektedir veya bunları yeniden dolaşıma sokarak söylemin etkisinin kartopu gibi
büyümesine yol açabilmektedir.

2.2.3.1.2. Siyasi propaganda yüzünden sorunların arttığını düşünen Suriyeli


öğrenciler
Katılımcılarımızın ifade ettiklerine göre bazı siyasi partilerin yürütmüş oldukları siyasi
propagandada Suriyeli göçmenlere yönelik olumsuz söylemlerde bulunmaları
dışlanmaya ve ötekileştirilmeye imkân vermektedir. Suriyeli göçmenlerin ülkede yük
oldukları ve geri gönderilmeleri gerektiğine yönelik söylemler, göçmenlere karşı
toplumda olumsuz yönelim ve davranışlara yol açabilmektedir.
“Siyasetle ilgili bir şey yani. Yani siyasi partilerden dolayı böyle bize karşı
düşünüyorlar, yani insanları yönlendiriyorlar bize karşı. (…) Yani baştan böyle
değildi, daha iyiydi, sonrasında böyle değişti ve bunda siyasi grupların etkisi
var” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Ne? Biz ne yapıyoruz yani. Ne yani sadece Suriyeli? Mesela bak, ‘Bomba
yapacak, Suriye sınır kimse gelme’ Tamam yani biz neden geldi buraya? Buraya
neden geldik yani? Neden yani, biz Suriye'de evimiz var, tarla var yani” (Ömer,
32 Yaş, TBMYO).

69
“Şu anda biliyorsunuz biraz insanlar zor durumda bazı siyasiler mültecileri,
işte ııı ‘Devlete bir yük, bizim ekonomik krizimizin sebebi mülteciler’ gibi
anlatıyorlar. Böyle zayıf bir grup bulma peşindeler” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
Siyasi partilerin ötekileştirici, dışlayıcı söylemler kullanarak Suriyeli göçmenler
üzerinden siyaset yapmalarının Suriyeliler ile Türkler arasındaki ilişkilerde gerilmelere
sebep olduğu görülmektedir.

2.2.3.1.3. Ekonomi bozulduğu için sorunların arttığını düşünen Suriyeli öğrenciler


Özellikle gelişmekte olan ülkelerin vatandaşları ülkelerine gelen göçmenlere daha çok
ekonomik nedenlerden dolayı olumsuz bakmaktadır. Katılımcılarımız, Suriyeli
mültecilerin Türkiye’de iş bulma konusunda rekabete ve işsizliğe sebep olarak
görüldüklerini ve ekonomik yük oluşturduklarının düşünüldüğünü ifade etmişlerdir.
“Yani şu an size (sizin) için (de) bize (bizim) için (de) öyle oldu. Yani ekonomi
hem de şey insanlar yani. Ağır misafirler olduk için bazı karşı taraftan yani iyi
davranmak az oldu yani ‘İyi davranmak yeter” diyorlar. “Yani biz (bizim) de
halimiz kalmadı. Devletimiz için, hayatımız için yeter’. Haklılar ama biz de
nereye gideceğiz, bilmiyoruz” İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Yani ekonomi ama yani bu ekonomi genel. Dünya (tüm dünyada) sadece
Türkiye'de değil her yerde ayrım var yani. Neden yani, biz yani, biz çalışıyoruz
yani. Vallahi sabah 7 akşam çalışıyoruz yani. Şey biz ihtiyaçlarımız için kart
alıyoruz ama şey Türkiye'den değil yani. Zaten kart yazıyor ‘Türk Kızılayı’
Avrupa'dan bayrak var, bir kaç ülke var, yani sadece diyor mesela Türk insanı
‘Suriyeli tamam sadece para alıyor bizden, ülkemizden’ Yok, yok, öyle bir şey
yok yani” (Ömer/Erkek/32 Yaş/ TBMYO).
“Türkiye'deki Suriyeli sorunu aslında bir sorun değildir. Bu sadece bir bahane,
asıl meseleleri ekonomi. Ekonomi kötü ama öne sürdükleri bahane Suriyeliler,
mülteciler” (Polat, 23 Yaş, İİBF).
Yapılan çalışmalarda Suriyeli sığınmacılar “savaş kaçkını”, “bedavacı” ve “ülke
ekonomisine zarar veren” kişiler olarak gösterilmektedir (Doğanay ve Çoban Keneş,
2016, 178). Oysa katılımcıların ifadelerine göre sürekli çalışmak zorunda olmalarına ve
zor işlerde fazla mesai ile çalışıyor olmalarına karşın düşük maaşla çalıştırılmakta ve
rahat bir yaşam sürmek bir yana geçimlerini zar zor karşılayabilmektedirler.

70
2.2.3.2.Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları problemler
Ulaşılan veriler çerçevesinde ‘Sen Suriyelisin!’ tanımlamasının yapılması, Suriyelilere
ev ve iş verilmemesi ve verildiğinde ayrı muamelede bulunulması, Suriyelilerin
istenmeyen kesim olarak görülmesi, Suriyelilerin günah keçisi olarak görülmesi, fiziksel
saldırı, hakaret, tehdit ve bakışların rahatsız edici olması gibi farklı katılımcıların
bazılarının bu tarz problemler yaşadıklarını ifade ettikleri görülmüştür.

2.2.3.2.1. Suriyeli öğrencilere göre “sen Suriyelisin” tanımlaması yapan bazı


Türkler
Katılımcılarımızın ifade ettikleri üzere “Sen Suriyelisin” ifadesinin altında olumsuz bir
ima yattığı düşünülmektedir.
“Mesela ben bir soru cevaplayayım o bana ne söyledi ‘Sen Suriyelisin
bilemezsiniz’” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“Bir arkadaşım iş arıyordu mesela staj yapacaktı. Gitti iş bulmaya, ona dediler
‘Bizim ülkemizde oturma, bizim ülkemizde okuma, bizden işimizi alma.’ böyle
şeyler yani ‘Burada senin faydan ne?’ Sadece bu laflar en fazla bize ağır geliyor
yani. En çok ‘Siz Suriyelisiniz’ dedikleri zaman bizim canımız yanıyor” (Betül,
19 Yaş, İİBF).
“Biz mesela çalışıyoruz bir Türk vatandaşı geldi diyor ki ‘Sen Suriyelisin
bulamazsın, git ülkende çalış, git ülkende otur, burada ne işin var, benim işimi
aldın.’ bununla karşılaştım” (Cemal, 20 Yaş, Müh-Mim).
“Bir kelime hocam sadece: ‘Sen Suriyelisin’. Bu kelime yeter yani çünkü ‘Sen
bizim gibi değilsin’ demek istiyorlar. (…) Ne zaman biz bir şey yapsak ‘Sen
Suriyelisin. Sen burada okumak hakkın yok zaten sen insan değilsin. Git!
Buradan çık yani ülkemizden çık’ öyle derler” (Merve, 18 Yaş, FEF).
“Sadece Suriyeli denilince bir ima vardır. Yani en basitinden sen Suriyeliysen
dili yeterince bilemezsin ve soru cevaplayamazsın bakışı var bize karşı” (Yahya,
25 Yaş, FEF).
“Sen Suriyelisin” ifadesi de “bizden olmayan” ve daha aşağı görülen gibi bir çağrışıma
işaret ettiği yapılan çalışmada görülmektedir. Suriyeli denilirken Suriye’nin
zenginliklerini değil de daha aşağı görme neticesinde sarf edilen bir tanımlama
olduğunu katılımcılarımızdan bazıları dile getirmiştir.

71
2.2.3.2.2. Suriyelilere iş verilmiyor verilse dahi karşılığı ödenmiyor
Altyapı, ulaşım, ekonomi vb. hizmetleri geçici koruma altındaki Suriyelilerle paylaşmak
zorunda kalan yerel halk, Suriyeliler yüzünden iş bulamadıklarını, mesken fiyatlarının
artmasına sebep olarak hayatı daha da zorlaştırdıklarını düşünmektedir. Bu nedenlerden
ötürü Suriyelilere karşı olumsuz bir algının oluştuğu bazı çalışmalarda görülmektedir
(Lale, 2022: 77). Birçok Suriyeli ağır işlerde ve kaçak olarak sosyal güvencesi olmadan
çalıştırılmaktadır. İşverenlerin Suriye göçünü bu şekilde lehine kullanması emek
sektörünü olumsuz etkilemektedir. Suriyeliler yüzünden iş bulamadıklarını düşünen
yerel halkın, Suriyelilere karşı tepkili olduğu yapılan çalışmalarda bulgulanmıştır
(Özdek ve Özdemir, 2018: 74).
“İş aradığımızda Suriyeli olduğumuz belli olursa bize iş vermezler ya da iş
verirlerse çok zor iş verirler ve çok az maaş verirler” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
“İşlerde şöyle bana bakarlar ‘Sen makinesin, sen adam değilsin, sen buradasın
köle gibi’ yani mesela belli bir iş tutarsan yani ben öğrenciyim, benim kafam
tam iyi çalışıyor. Bütün taşıma, temizleme falan hepsi bana bakıyor. Yani bir
köle gibi 6 ay boyunca hiç tatil olmadı. Ya bana bedeli bile verilmedi. İstedim
ama istediğim zaman da diyor ki ‘Senin hakkını yok’ diyor ‘istifa etmek istersen,
git!’ bu kadar yani” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Meselen ııı ücret, bana az bir ücret veriyorlardı, meselan herkese asgari
ücret veriyordu ben şey ne diyorlar daha düşük bir ücret veriyorlar, sigortasız
çalıştırıyorlar yani öyle” (İbrahim, 27 Yaş, SHMYO).
“Çalışıyoruz ama karşı (karşılığı) çok az dediğim gibi 200-300. Bunun için yani
yeter değil. 3 kişi çalışıyorlar. Oturuyoruz biraz sonra borç oluyor, sonra
çalışıyoruz, sonra borç ödemeye çalışıyoruz falan yani devamlı bir iş yok. Bir
de karşı (karşılığını) istedik biraz, yani işimiz karşıyı (karşılığı) çok az. Bunun
için yani en zor şeyler yaşadık yani” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Mesela Suriyeli daha zor işlerde ve daha az maaş karşılığında çalıştırılıyor.
Bunu ben de yaşadım ve bunu herkes az çok biliyor diye düşünüyorum” (Yahya,
25 Yaş, FEF).
Bazı Suriyeli öğrencilere göre iş ararlarken iş bulmakta zorlanmakta, bir iş bulsalar bu
defa da güvencesiz, zor ve düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalmaktadırlar.

72
2.2.3.2.3. Suriyelilere ev verilmiyor ve Türk ev sahipleri Suriyelilere ayrı davranıyor
Kiralık ev bulmada bazı güçlüklerin yaşanması ve kiralara ilişkin artışların varlığı, yerel
halkın Suriyeli göçmenlerin iş olanaklarını ellerinden aldıkları yönünde bir algının
oluştuğu tespitleri yapılmaktadır (Orhan & Gündoğar, 2015: 8). Göçmenlerin ekonomik
olarak bütün şehirlerde yol açtığı ekonomik ortak etki, genellikle konut kiralarında artış
yaşanmasıdır. Bu durum ev sahipleri açısından fırsatlara yol açarken, kiracılar ve o
bölgede kirada oturan yerel halk için sıkıntı doğurmaktadır. Kiraların artması ile
bağlantılı olarak sınır illerinde kiralık ev bulmak son derece zorlaşmıştır. Ev
sahiplerinin evlerini Suriyelilere daha yüksek fiyatla kiraya vermeleri örnek olarak
gösterilebilir. Suriyelilerin ürettiği talebin ev sahipleri tarafından fırsat olarak
kullanıldığı görülmektedir (Sayın vd., 2016: 9).
“Kilis'te biz her şeyden önce birer insanız ve biz de normal insanlar gibi o evde
oturmak istiyoruz. Mesela gidin, bize vermek istemedikleri evlerine siz bir bakın
ya. Ben bir ev aradım, gerçekten o ev bile sayılmaz. O ev için 1500 istiyor. Yani
hem bu ücreti istiyor hem de yani Suriyeliyiz diye bir de vermek bile istemiyor,
sanki işte saray verecek. (…) Sonra barınma sürecinde, ev bulma sürecinde biz
çok zor anlar yaşadık” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Şu an mesela evlerimiz kira, ev kirası falan yani faydalı bir şekilde
düşünüyorlar her iki ay 200 atıyor (artıyor) kira için, yani ‘İstemezseniz çıkın,
istemezseniz çık’ biz nereye çıkacağız yani? Diyor ki ‘biz Suriyelilere vermeyiz,
oturmayın’ böyle. Evler için hatta çok eski bir ev yani. Ama biz mecburuz yani
oradan ‘Ben 1500 istiyorum. Eğer istemezseniz çıkın, eğer istemezseniz çıkın’
Mecburiyetten yani biz verdik ama yani vicdan olmalı” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Yani bir defasında ben bir problem yaşadım. Mesela biz ev sahibimiz bize
böyle sürekli zam yapıyor. Mesela biz bir şey söylediğimi zaman bize çok öyle
sert davranıyor. Biz yani hepimiz çalışıyoruz ama yine de bazı şeyler yetmiyor.
Ev sahibine bunu söylemeye çalıştım ama adam diyor ‘Ben istiyorum para,
istemiyorsanız çıkın’ Biz de dedik yani ‘Sen insanlıktan anlamıyor musun, insan
halinden anlamıyor musun?’ sonra ev sahibi bize çok kötü davrandı, bizi evden
attı. Sonra biz çok zor duruma düştük. Biz dedik keşke o para bulsaydın ama biz
evden atmasaydın. Sonra herkese söylüyordu ‘Bunlar Suriyeli. Bunlar kötü.
Bunlar evi perişan etmiş’ bize ev bulurken çok zorlandık” (Zeki, 29 Yaş, FEF).

73
Suriyelilerin hem zar zor ev bulması hem de kötü olsa bile sürekli zam yapılarak zor
durumda bırakılmalarına karşın en ufak bir itirazda “istemiyorsanız çıkın” tavrı
göçmenleri zor durumda bıraktığı anlaşılmaktadır. Talebin yoğun olmasının, ev
sahiplerinin rahat ve keyfi tavır sergilemesine yol açtığı düşünülmektedir.

2.2.3.2.4. İstenmeyen Suriyeliler


Türk toplumu, en azından önemli bir kısmı, hala Suriyelilerin geri döneceğine inanmak
istemektedir. Bu durumun olamayacağı görüldüğünde ise tepkilerin arttığı
anlaşılmaktadır (Erdoğan, 2019: 16). Nitekim zaman ilerledikçe Suriyelilerin
Türkiye’de kalacağı kanıksanmış ve bununla birlikte bazıları için misafirperverlik
evrilerek “geri dönün” algısına dönüşmüştür.
“Yani insanlar bir Suriyeli olduğumuz öğrendikleri zaman bizi sevmiyorlar gibi,
yani ‘siz geldiniz 10 yıl oldu artık gidin’ bu istiyorlar” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Biz biliyorduk yani sevmiyor bizi. Bizim burada istemiyor, bize yardımcı olmak
istemiyor. ‘Ne yapıyorsun burada’, ‘Burada ne işin var? Ülkene git!’ bazıları
çok laf vurar” (Betül, 19 Yaş, İİBF).
“Ben girdiğimde istemediklerini söylediler ‘Siz neden Arabistan'a gitmediniz de
Türkiye'ye geldiniz ki? Biz sizi burada istemiyoruz. Sizin burada ne işiniz var?
Arabistan'a gidin’ yani bunun gibi birçok şeye yaşadım” (Cuheyne, 22 Yaş,
Müh-Mim).
“Bize derler ‘Yeter artık. Siz ne zaman gideceksiniz? Bu bizim ülkemiz, siz
bizden yiyorsunuz’ insanlar böyle. ‘Yeter artık, gidin’ demek istiyorlar
bakışlarıyla” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Bize aslında ‘Geçici olarak, misafir olarak geldiniz. Artık misafirleriniz bitti
ve gidin!’ falan diyorlar. ‘Ya artık sizden bıktık’ falan gibi bir şeyleri oluyor”
(Rabia, 25 Yaş, LEE).
Zaman zaman istenmeyen olduklarını, öteki olduklarını gözlemleyebilen Suriyeli
öğrenciler açısından bu algı onları bir tür çıkmaza sürüklemektedir. Büyüyüp eğitim
gördükleri, ilişki kurdukları toplum tarafından bu tarz ifadelerle karşılaşmak gerek
uyum sağlamayı, gerekse aidiyet duygusunu olumsuz şekilde etkileyebilmektedir.

74
2.2.3.2.5. Bazen günah keçisi olarak görüldüğünü düşünen Suriyeli öğrenciler
Suriyeli göçmen öğrencilerin, Türkiye’de gün geçtikçe “geçicilik” ve “kalıcılık”
durumları hususundaki belirsizliğin artması, yerel halkta ekonomik kaygıları, güvenlik
ihtiyacını körükleyen ve günah keçisi olarak görülmeye başlanan ve artık ülkeden
gitmeleri gerekenler olarak tanımlanmasına neden olabilmektedir.
“Ne olduysa biz sebebi. Biz Türkiye'ye geldiğimiz zaman biz sebebi olduk. Her
şeyin pahalıları biz sebebi. (…) Şey, ‘Siz neden burada yaşıyorsunuz, siz geldiniz
evler çok yüksek oldu, siz burada olmasaydınız evler bin lira olurdu’ şeyleri
söylüyorlar” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Biz sizden para alıyoruz, evet maaş alıyoruz, çalışmıyoruz, nargile içiyoruz,
vallahi evet tüm Türk sıkıntılarının sebebi Suriyeli” (Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
“Şu anda biliyorsunuz biraz insanlar zor durumda siyaset için birinin
suçlanması gerekiyor. O biri de Suriyeliler ve mülteciler oluyor. Suriyelilerin ne
yapıp ne yapmadığından haberleri var mı derseniz, yok, kimsenin bunlardan
haberi yok” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Çünkü bize diyorlar ki ‘Siz buraya geldiniz, biz ev bulamıyoruz, biz iş
bulamıyoruz. Siz çalışmadan okula gidiyorsunuz’ böyle şeyler yani” (Ayşe, 19
Yaş, TBMYO).
“İş bulsak bile bize diyorlar ki ‘Siz bizden iş çalıyorsunuz’ biz çalışmasak da
diyorlar ki ‘Siz tembelsiniz, çalışmıyorsunuz’ biz o zaman ne yapalım yani.
Eğer çalışırsak biz hak almış oluyoruz eğer çalışmıyorsak diyorlar ki ‘Siz bizden
para alıyorsunuz’ biz de bilmiyoruz” (Betül, 19 Yaş, İİBF).
Kiralık ev bulunamaması, kiraların yükselmesi, iş bulunamaması ve ekonominin
bozulması gibi olumsuz durumlarda bazılarınca Suriyeli göçmenler işaret edilmekte ve
tüm olumsuzlukların sebebi olarak görülebilmektedirler. Öyle olmasa bile, yerleşik
halkın tutum ve yaklaşımları sonucunda, kendilerini günah keçisi olarak
algılamaktadırlar.

2.2.3.2.6. Bazen şiddete maruz kaldıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler


Suriyeli göçmen öğrencilerden bazıları, sözlü de olsa bazen şiddete maruz kaldıklarını
ifade etmişlerdir. Kimi zaman bakışlarla, kimi zaman sözlerle, kimi zaman yüz
ifadesiyle bunu yaşadıklarını ifade etmişlerdir.

75
“Ben daha küçüktüm bir sokaktan ben ve arkadaşım yürüyorduk. Ben ne
söyledim arkadaşıma. Arkadaşım Suriyeli, iki kız Türktü. Biz karşılaştık ben ne
söyledim ‘Bak gömleği nasıl güzel’ O yanlış anladı galiba ‘Neden bakıyorsun
lan’ dedi ve geldi bize sert davrandı” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“Sadece lisedeyken oldu. 10. Sınıftaydım, 11. Sınıf, 12. sınıfta olmadı ama
sadece 10. sınıfta ve gerçekten çok kötüydü benim için. Sınıf arkadaşlarım
Suriyeli oldum için bana kötü davranıyorlardı” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“Evet, arkadaşlarım, yani okulda bir problem oldu. Sırf Suriyeli olduğumuz
için sonra biz kardeşimi başka okula göndermek zorunda kaldı. Çünkü ona çok
kötü davranışlar sergiliyorlardı. Sonra da onu başka okula nakil ettik. Yani o
çok üzüldü, yani neden böyle oluyor?” (Necla, 17 Yaş, YDMYO).
“Mesela ben lisedeyken, liseye gidiyordum. Hani biri bana bıçak açtı. (…)
Sonra bana ‘Sen Suriyeli misin, Türk müsün?’ dedi. Sonra ‘Ben Suriyeliyim’
dedim. Bir daha sordu, bir daha sordu, sanki bir şey içmiş gibiydi. Sonra da
bana şey dedi ‘Bu sokaktan Arap geçmez’ falan ‘Bu benim sokağım’ sonra
omzuma vurdu, sonra da sırtımı çevirip gittim” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).
“Şey, annem onun evine gitti. Biz şey dedik ‘Kira ödedik ama evde oturmadık’
biz değil yani bizim babaannemiz evde oturmadı ama kira ödedik. Şey annem
oraya gitti. ‘Bu kirayı, parayı verir misiniz?’ diye çok edebi bir şekilde istedi.
Ama o anneme sert bir tepkiyle ‘Bir şey vermeyeceğim’ dedi” (Şeyma, 24 Yaş,
EF).
İlkokulda, lisede, sokakta yürürken veya fazladan ödediği parasını geri isterken
uğranılan şiddet çarpıcı bir örnektir. Aradan zaman geçmesine rağmen katılımcılar
anılarını anlatırken utangaçlık, şaşkınlık ve hüzün içerisinde deneyimlerini
paylaşmışlardır. Kimi zaman bizzat kendileri yaşamış kimi zaman ise bir başka
Suriyeliye şiddet uygulanmasına şahit olduklarını ifade etmişlerdir. Bu durumun yer yer
Suriyeli göçmenlerin yaşadıkları yabancılık psikolojisi ile ilgisi de olduğu
düşünülmektedir.

2.2.3.2.7. Bazen hakarete maruz kaldıklarını ifade eden Suriyeli öğrenciler


Suriyeli göçmenlerin uğradıklarını söyledikleri hakaretler genellikle kadınlara yönelik
namus üzerinden benzetmeler yapılırken, erkeklere yönelik ise korkak, hain ve adam
olamama üzerinden benzetmelerin yapıldığı bazı katılımcılar tarafından ifade edilmiştir.

76
“Buraya ilk geldiğimiz zaman konferans salonunda bir kadın vardı. Suriyeli
hakkında konuşuyor ‘Biz çok bilmiyoruz, biz kültürümüz zayıf’ böyle konuşuyor.
Suriyeli hakkında kötü konuşuyor. Bir tane bir öğrenci çıktı ‘Ne kadar
yüzsüzsünüz’ dedi” (Emine, 22 Yaş, FEF).
“Şeref üzerine ya da işte namus üzerine konuşulan şeyler oldu. Beni de örnek
olarak gösterdiler. Tabii işte ‘Bu Suriyeli, bu şöyle, o da bunlar gibi’ cümlesini
duydum” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Cahil olan kişiler yorumlarda: küfür etme, adam değilsin, hainsin, korkaksın
gibi yani gördüm. (…) Yani saygısız. ‘Sen Suriyelisin, gideceksin…’ kırıcı yani”
(Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“Biri ablama kötüsünüz falan dedi” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Yani Suriyeli ve özellikle de Arap olduğum için böyle bazı sözler var. İşte
Araplar üzerinde böyle kullanılan sözler var. Onlar bana söyleniyor, o şekilde
bana karşı kullanılıyor. Özellikle çalışırken hakaret içerikli, küçümseyici”
(Osman, 23 Yaş, İİBF).
Öğrencilerin ifadelerine göre sayıları az da olsa, kimi zaman küçümseyici, kimi zaman
ahlaka yönelik kimi zaman ise katılımcıların ifade etmekten imtina edecekleri boyutta
hakaretlere maruz kalabilmiş olmaları, sosyal ilişkileri zorlayan bir sorun olarak
görülmektedir.

2.2.3.2.8. Bazı Türklerin bakışlarının ötekileştirici olduğunu düşünen Suriyeli


öğrenciler
Sadece bakışlarla veya yüz ifadelerinde dahi ötekileştirici tutumları hissedebildiklerini
ifade eden Suriyeli öğrenciler karşılaşmış oldukları bu durumları aşağıdaki gibi
örneklendirmişlerdir.
“Bakışlarından yani çok belli. Sanki beni yiyeceklermiş gibi” (Gade, 19 Yaş,
İİBF).
“Bizim Suriyeli olduğumuzu öğrendikleri zaman böyle bize bakışları bile
değişiyor, bizden uzakta kalıyorlar, bize konuşmak istemiyorlar, biz sanki
onların gözünde böyle şeytan gibi” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Suriyeli olduğunu söylersen böyle bir bakış alıyorsun yani ‘Hmm’ diyor, o
bakışı var yani. (…) Ya sadece bakıştan bile ben çok rahatsız oluyorum” (Rabia,
25 Yaş, LEE).

77
Şiddet veya hakaret kadar görünür olmayan bakış ile ötekileştirildiğini hissetme
deneyimi bu yönüyle oldukça farklı bir yapı arz etmektedir. Hiçbir hareket gösterilmese,
hiçbir söz sarf edilmese dahi gene de istenmedikleri ve farklı olan olarak görüldüklerini
hissetmeklerine yol açmaktadır.

2.2.3.3.Suriyeli öğrencilerin karşılaştıkları problemlere karşı verdikleri tepkiler


Suriyeli öğrencilerin ötekileştirilmeye karşın vermiş oldukları tepkilerini anlamak
amacıyla incelediğimiz bu başlıkta en çok veri aldığımız 5 alt başlığa ulaşılmıştır.
Bunlar: (1) Türk gibi görünme, (2) gruplaşma, (3) sessiz kalma, (4) irtibat kesme ve (5)
sabır ve duyarsızlaşma şeklindedir.

2.2.3.3.1. Türk gibi görünmeye çalıştığını ifade eden Suriyeli öğrenciler


Türk gibi görünmeye çalışma esasında farklı görülmeye bir önlem olarak düşünülebilir.
Öteki olarak görülmemek adına Türk’müş gibi davranan, konuşmayan veya
konuştuğunda kullanabildiği en iyi Türkçeyi konuşmaya çalışan, giyim tarzlarını ve
başörtüsü bağlama stillerini Türklere benzetmeye çalışan Suriyeli öğrenciler öteki
olarak görülmekten sıkıldıkları için böyle bir yola başvurmuşlardır. Farklı görülmek,
diğeri olarak addedilmek ve öteki olmak durumlarına karşın Türk gibi olmaya çalışan
Suriyeli öğrenciler toplumsal kabul görmenin çıkış yolu olarak böyle bir yönelime
girmişlerdir.
“Aşırı şekilde psikolojik bir baskı gördüm. Suriyeli olduğum için bu şekilde hani
değişmek istedim. Bütün bunlardan kurtulabilmek için, bu şekilde
kurtulabileceğime inandım yani” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Hicabım(ı) değiştirdim. Yani Türk gibi giyinmeye başladım, Sokakta ablamla
Türkçe konuşmaya başladım, korktuk. Evet, bazı şeyler oldu, korktuk bunun
için” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Hocam nasıl hicap takıyoruz. (Başörtü giyinme tarzını göstererek anlatıyor)
Yani eskiden biz böyle bir şekilde yapıyoruz şimdi yapamıyoruz. Çünkü biz
anlıyorlar ‘O Suriyeli’ tamam nasıl, nasıl anladı? Çünkü böyle giyindim, böyle
takıyor. Evet, o yüzden şimdi Türkler olduk. Türkler gibi takıyoruz” (Merve, 18
Yaş, FEF).

78
“Her gittiğim zaman ben Türk olarak devam ediyor, ben Türk olarak
davranıyorum. (…) Yani sadece duruyorum, genelde ise Türkçe konuşuyorum
yani Arapça neredeyse hiç konuşmuyorum” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Sadece mesela sokakta Türkçe konuşuyoruz mesela, eğer Arapça konuşursak,
özellikle burada, Kilis’te yani, sıkıntı çıkabilir bence. Yani sorun çıkmasın diye
Türkçe konuşuyoruz” (Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
“Hatta konuşuyorsam çok iyi konuşmaya çalışıyorum ki hani fark etmesinler
veya işte hiç konuşmamayı tercih ediyorum. Konuşunca da çok iyi konuşmaya
çalışıyorum. Çünkü Suriyeli olduğumu anlasınlar istemiyorum” (Vildan, 24 Yaş,
EF).
“Allaha şükür yani bu ben övünmek için değil, nerede olursa olsun yani benim
Arap olduğumu hani çok kişi kolay bir şekilde çıkartamıyor ve beni Türk olarak
biliyor” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Konuşmasını, giyimini, davranışlarını Türklere benzetmeye çalışan Suriyeli öğrenciler
bir tarafa diğer bir katılımcının ifade ettiği üzere Türklere benzediği için şükreden ve
bunu övünç kaynağı olarak gören Suriyeli göçmenler de söz konusu olabilmektedir.
Farklı değil aynı olduklarını göstermeye çalışan, kimliklerini kamufle eden Suriyeli
göçmenler bazı Türklerin tepkilerinden ve sorularından bıkmış oldukları için böyle bir
yönelimde olduklarını ifade etmişlerdir.

2.2.3.3.2. Grup içi kapanma (gruplaşma)


Bireyin kendi kimliğini oluştururken belli bir aidiyete bağlı olması, kimlik inşa sürecini
kolaylaştırmaktadır. Aidiyet hissettiği grupla, bunun dışında kalan grup ya da gruplar
arasındaki farklılaşma bireyin oluşturduğu kimliği pekiştirmektedir (Schnapper, 2005, s.
151). Böylece bireyin ait hissettiği gruba olan bağlılığı ve güveni artmaktadır. Birey,
kendini ait hissettiği grup içinde bir benzerlik-aynılık duygusu hissettiği için, benzer
olmayan/farklı olan grubun öfkesine maruz kalmamak adına kendi grubunda daha
güvende hissetmektedir.
“Bizim burada zaten akrabalarımız vardı. Onlar bize yardımcı oluyordu.
Akrabalarımızla kendi aramızda dayanışma oldu” (Betül, 19 Yaş, İİBF).
“Benim Türk arkadaşlarım çok değil yani. Sadece 3-4 arkadaşım var. (…)
Kimse bize hiçbir şekilde yardımcı olmadı. Biz Türklerden yardım görmedik. Biz
kendi aramızda, akrabalarımızla yaptık her şeyi aynen. (…) Türklerle yok, hiç

79
iyi değil. Biz birbirimize sadece selam söylüyoruz. Ben eve çıkıyor zaman selam
söylüyorum. Sadece bu yani” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Biz kendi grubumuzu yani halkalarımızı kuruyoruz. Sadece Suriyeli olarak”
(Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Burada arkadaş yok zaten. Türk arkadaşım yok. Biz her zaman evde yani
oturuyoruz. Hiçbir şey çıkmıyor yani. Yani mesela orada çıkmak için biz çok
korkuyoruz yani. Mesela eğer dükkâna bile biz, çıkamıyoruz biz yani” (Tuba, 20
Yaş, FEF).
“Çünkü sınıfta şöyle bir gruplaşma var: Türkler ve Araplar. Suriyelilerle işte
bizim şu anda yaptığımız gibi mesela bir grup. Ortak grubu derler, oturuyoruz
mesela” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
Sadece kendi akraba ve Suriyeli arkadaşlarıyla vakit geçirdiğini ifade eden
katılımcıların yanında evden hiç dışarı çıkmayan, mecbur kalmadıkça dışarısı ile irtibata
geçmeyen öğrenciler de söz konusudur. Kendi grubuna kapanma ve Suriyelilerin
Suriyeliler ile Türklerin ise Türkler ile gruplaşmasının karşılıklı etkileşime ve birbirini
tanımaya engel bir durum olduğu aşikârdır.

2.2.3.3.3. Problemler ile karşılaşınca susmayı tercih eden Suriyeli öğrenciler


Ses çıkarma bir direnişi ifade ederken sessiz kalma bir kanıksamayı ve bir korunmayı
ifade etmektedir. Bu noktada önemli bir sorunun cevaplandırılması gerekir. İnsanlar
mensubu oldukları grupların, seçkinler ve liderler tarafından manipüle edilmesine neden
karşı çıkmazlar veya en azından sessiz kalırlar? (Sağıroğlu, 2014: 55). Bunun cevabı
açıktır. Suriyeli öğrenciler, çok az da olsa karşılaştıkları ötekileştirici tutumlara karşı
sessiz kalarak bir savunma mekanizması geliştirmişlerdir kendilerince. Daha kötü
olmasından korktukları veya çabalarının bir sonuca varamaması neticesinde bu türden
bir sessiz kalmayı tercih etmek zorunda kalmışlardır.
“Hiçbir şey konuşmadım. Onlar konuşuyorlar ben sonunda yürüyorum, hiçbir
şey konuşmuyorum onlarla, muhatap olmuyorum. Aynen, susuyorum” (Fatih,
22 Yaş, İİBF).
“Sorunları çözme olayı mesela dediğim gibi mesela bazı sorunlarda hani çok
sessiz kalmak zorunda kalıyorum ya. Ne diyeceğimi bilemiyorum, bu sessizlik de
biraz zayıflık olarak görülüyor. Yani pek de seslenmedim, çok fazla konuşmadım,
çok fazla karşı çıkmadım” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).

80
“Ben de kendimi pek şey, kötü hissettiğim için savunamadım, bir şey
söyleyemedim, yani sustum. Sadece çok kötü hissettim” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
Sessiz kalma salt zayıflık olarak değil nasılsa sesimiz duyulmayacak ve yapılan
muamele sürecek kanıksamasını içermektedir. Bir yandan karşılaşılan muameleden
rahatsız olunması ve kötü hissedilmesi ve buna karşı sessiz kalınmasının bazı Suriyeli
göçmen öğrencilerin geliştirdikleri bir tutum olduğu görülmektedir.

2.2.3.3.4. Problemler ile karşılaşınca irtibatı kestim diyen öğrenciler


Kendi kabuğuna çekilmenin bir türü olan ilişki kesme tutumu bazı Suriyeli öğrencilerin
karşılaştıkları problemlere karşın göstermiş oldukları bir tepkidir. Türkler ile yaşadıkları
olumsuzluklar neticesinde kurdukları ilişkide mesafe bırakılması söz konusu olmuştur.
Önceki başlıkta sessiz kalma eğilimi gösteren katılımcılar ile paralel bir tepkidir ancak
bütünüyle sessiz kalma değil mesafe çizilmesi ve iletişim noktasında selam ilişkisi
dışına çıkılmaması bazı Suriyeli öğrencilerin göstermiş oldukları bir tutumdur.
“Biz biliyorduk yani sevmiyor bizi. Biz de o yüzden onunla hiç konuşmadık”
(Betül, 19 Yaş, İİBF).
“Aynen, sadece selam söylüyorum. Ben onlara sadece selam versinler istiyorum.
Sadece bu yani” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Ben direkt işten çıktım. Ben yani irtibatı kestim. (…) O yüzden artık ilişkimi
kestim” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Yok, ben artık onunla konuşmuyorum. Yani bana böyle söyledi. Benim
düşüncem bu değil. Benim iyi düşüncelerim onun da kaderi kötü. O yüzden ben
bir daha onunla ilişki kurmadım. Yani konuşmuyoruz” (İbrahim, 27 Yaş,
SHMYO).
Aynı süreçleri yaşamaktansa selam ilişkisinin dışına çıkılmaması ve sınırlar çizilmesi
bir savunmayı içermektedir.

2.2.3.3.5. Problemlerle karşılaşınca sabırla yaklaşıyoruz diyen Suriyeli öğrenciler


Suriye’den göç etme zorunda kalan ve çeşitli zorluklarla karşılaşan bazı Suriyeli
öğrenciler, bu zor süreçleri aşabilmek adına sabır ile beklemeyi tercih etmişlerdir.
“Yani ailem burada, arkadaşlarım. Yani kötü insanlar her yerde. Biz ne
yapabiliriz onlar öyle yani” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).

81
“Sabırla savaştık. Yani zor şeyler sabırla ve umutla savaştık. Biz yani belki bir
gün de ulaşılır, ulaşırız” (İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Vallahi açıkçası biz baş edemedik yani baş da edemiyoruz açıkçası. Çünkü
hani geçiciyiz ya, bizde sürekli bir geçicilik var ve o yüzden biz bununla baş
edemeyiz ama insan devam etmek zorunda çünkü devam etmediği sürece daha
kötüye gider her şey. O yüzden işte sabırla, buradaki halkla bir şekilde
kaynaşarak uyum sağlamak bu gibi şeylerle biz baş etmeye aslında çalışıyoruz”
(Osman, 23 Yaş, İİBF).
Sabır hem bir umudu, hem bir teslimiyeti, hem bir çıkış yolunu hem de zorluklara
alışma durumunu içeren bir eylemdir. Katılımcının da belirtmiş olduğu üzere “devam
etmek zorundayız” ifadesi bunun göstergesidir. Sabretmedikçe ilişkilerin daha kötüye
gideceği endişesi görülmektedir. Sabra tutunmadıkça sosyal ilişkilerdeki problemlerle
baş etme zorlaşacaktır.

2.2.3.4.Problemlerle karşılaşma sonucunda hissedilen duygular


Bu temamızda problemlerle karşılaştıktan sonra katılımcıların neler hissettiklerini
anlamak amaçlanmıştır. Nitel analize uygun olarak elde edilen verilerin orijinalliğine
hassasiyet gösterilmiş ve ifadeler birebir alınmıştır. Bu temamızın altında üç temel
kategoriye ulaşılmıştır. Bunlar: (1) Problemler sonrasında kötü hissettiğini söyleyen
Suriyeli öğrenciler, (2) Problemlere karşı duyarsızlaştıklarını söyleyen Suriyeli
öğrenciler ve (3) Suriyeli öğrencilerin Türklerle olan ilişkilerini nasıl değerlendirdikleri
şeklinde sıralanmıştır.

2.2.3.4.1. Problemler sonucunda çok kötü hissettiğini söyleyen Suriyeli öğrenciler


Katılımcılarımızın neler hissettiklerini anlamamız açısından ele aldığımız bu kategoride
Suriyeli öğrencilerin bizimle paylaşmış oldukları hisleri ve deneyimleri aşağıda olduğu
şekilde dile getirilmiştir.
“Gerçekten çok kötü bir his var. Bazı insanlar üstüme geliyor. Ben kendimden
çıkmak istiyorum yani ‘Yeter artık!’ Aslında biz öldük gibi yaşıyoruz, öldü (ölü)
insanlar gibi yaşıyoruz, ruhsuz yaşıyoruz, çok zor bir şey, hayat geçiriyoruz. Siz
de üzerine bizim üzerimize geliyorsunuz. Yani öyle bir şey daha yani
ağırlaştırıyor” (İrem, 24 Yaş, İİBF).

82
Katılımcının ifade etmiş olduğu üzere hâlihazırda pek çok zorluklarla baş etmek
zorunda olmalarına karşın üstüne bir de sosyal ilişkilerde yaşadıkları problemli
davranışlarla karşılaşmaları onlar açısından katmerlenmiş zorluklara sebebiyet
vermektedir. Çifte kavrulmuş zorluklarla baş etmek zorunda kalan bazı Suriyeli
öğrenciler açısından hayat daha da zorlaşmaktadır.
“Çok kötü hissediyorum. Türkiye'den çıkmak istiyorum ama Suriye'ye de dönmek
istemiyorum. O yüzden yani (çok derin bir nefes alarak iç geçiriyor) zor. Yani
hem kalmak zor hem gitmek zor, ne yapacağız biz de bilmiyoruz. Bazen
bilemiyorum gitmek mi daha zor yoksa kalmak mı daha zor öyle” (Kübra, 19
Yaş, SBMYO).
Gitmek ile kalmak arasında zorluklardan zorluk beğenme arasında kalan bazı Suriyeli
öğrenciler açısından bu davranışların sebebi sürekli olarak sorgulanmaktadır.
“Çok yani kötü bir his hissediyorum. Yani aynı o öğrenci, aynı ben ve ben aynı
o. Öğrenci neden yani kendisi böyle yapıyor anlamıyorum” (Leyla, 20 Yaş,
TBMYO).
“Yani elbette ben kötü hissediyorum. O sıra ben insanlığımdan çıkmak
istiyorum. Böyle bağırmak istiyorum, her şeyi böyle kırmak istiyorum. Yani bir
insan nasıl böyle yani. Sen benimle aynı durumda olabilirdin, böyle olmayı ben
seçmedim. Yani bizim kaderimiz böyle, bunu ben seçmedim. Benim yerimde sen
de olabilirdin ama insanlar çok acımasız” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Ben yine de çok kötü hissettim. Çok şey, yabancı hissettim. Hepsini bir arada,
bir anda yaşadım (…) Ya çok benziyoruz, kültürel her şeyde. Ne bileyim çok şey,
ortak noktamız var yani. Ama böyle şeyler söylendiği zaman bu tür şeyler bizi
uzaklaştırıyor” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
Sosyal ilişkilerdeki problemli davranışlar hem bütünleşmeyi engellemekte hem de iki
tarafı birbirinden uzaklaştırmaktadır. Bazı Suriyeli göçmen öğrencilerin hem yabancı
hissetmelerine hem de Türklerle olan ilişkilerine ket vurulmasına sebep olmaktadır.
“Bazıları işte ilk tanıştığımızda ‘Sen nerelisin?’, ya ben bu soruyu hiç
sevmiyorum tamam mı? Çünkü ‘Halepliyim’ diyorum, ‘Suriyeliyim’ diyorum.
‘Aa, ya Türklere benziyorsun ya, hiç Suriyelilere benzemiyorsun’ Ya tamam yani
Suriyelilerin neyi var? Ben Türklere, benzediğim için bu benim için neden bir
artı değer olsun. Suriyelilere benzersem beni ne eksik düşürecek? Yani benim

83
yüzümde Suriyelilerin yüzünde olmayan ne var? Ya işte nereden baksan güzel
hissettirmiyor” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
Suriyelilere benzemiyor olmanın ve Türklere benzetilmenin övünç ve iltifatmış gibi
söylenmesinin, bazı katılımcıların kendini kötü hissetmesine yol açtığı anlaşılmaktadır.

2.2.3.4.2. Problemlere karşı duyarsızlaştım diyen Suriyeli öğrenciler


Suriyeli öğrencilerin karşılıklı ilişkilerdeki problemler karşısında hissettikleri duyguları
anlamaya çalıştığımız bu bölümde bazı katılımcılardan edinmiş olduğumuz bir diğer
unsur da artık herhangi bir his duymayacak kadar duruma alışmış oldukları gerçeğidir.
Ses etmenin, uyarmanın, kötü hissetmenin bir getirisi olmadığı anlaşılmış ve artık
durum görmezden gelinmeye başlanmıştır. Bu tutum aynı zamanda bir baş etme tarzı ve
bir savunma mekanizması olarak değerlendirilebilir.
“Alıştım yani. Evet, alıştım. Ya artık hissetmiyorum yani. Boş veriyorum onları,
önemsemiyorum” (Salih, 21 Yaş, TBMYO).
“Olumsuz davranışlar gerçekten kötü hissediyor. Bir ara çok kötü hissederdim
kendimi ama sonrasında duyarsızlaşmaya başladım açıkçası. Yani hiçbir şey
hissetmemeye başladım. Dedim yani artık bunlar böyle ve benim elimde olan bir
şey değil ve yapacak bir şey yok dedim. O yüzden hani artık kötü hissetmene
gerek yok dedim kendi kendime ve yani ne bileyim artık çok fazla etkilemiyor
beni açıkçası. Yani ne görsem göreyim, ne duyarsam duyayım artık normal
benim için” (Vildan, 24 Yaş, EF).
Problemli ilişkilerle sık karşılaşan bazı Suriyeli öğrenciler artık etkilenmez olduklarını
ve alıştıkları bir durum haline geldiğini belirtmişlerdir. Bir diğer deyişle usanmış ve ne
kadar açıklamaya çalışsalar dahi bazı algıları ve tutumları değiştiremediklerini anlamış
olmalarından dolayı artık umursamamakta olduklarını söylemişlerdir.

2.2.3.4.3. Suriyeli öğrencilerin Türklerle kurdukları ilişkiyi değerlendirmeleri


Çalışmamızda göçün niteliği ve hacmi meselesinden ziyade göçmenlerin bu toplumla
olan ilişkilerinin onlardaki yansıma biçimlerine odaklanılmıştır. Söz konusu yerel
halkın göçmen öğrencilerle ne türden bir ilişki içinde olduğunu anlamak ve onları
algısal olarak nasıl değerlendirdiklerini bilmek önemlidir. “İlişkilerde ortaya çıkan
problemlerde sergilenen tepkiler üç boyutta önem arz etmektedir. En hafif tepki yerel
halk ile hiç bir anlamlı ilişki kurmamak, onu merak etmemek, ondan ayrı ve uzak

84
durmaktır. Daha ağır bir tepki, onları kendimize benzetmeye çalışmak, farklılıklarını
inkâr etmeye çalışmaktır. En ağır tepki ise Suriyeli göçmen öğrenciyi ‘tehlikeli düşman’
olarak kodlamaktır” (Ünal, 2014: 82). Aşağıda katılımcıların Türklerle kurmuş oldukları
ilişkilerini nasıl değerlendirdiklerine bakıldığında Türklerle kurdukları ilişkilerde bu
boyutların kimi örneklerini görebiliriz.
Türkler bizimle kurdukları ilişkide mesafe bırakıyor
Suriyeli göçmenler ile yerel halk arasında mesafe açıldıkça da farklı olanların birlikte
yaşaması, toplumsal uzlaşma güçleşmektedir (Sağlam ve Yaşar, 2017: 139).
“Anlaşamıyoruz. Yani onlar mesela onlar çok mesafeli. (…) Çünkü onlar yani
çok uzaklar. Yani samimi değiller” (Gade, 19 Yaş, İİBF).
“Yani belki şu an ilişkilerim oluyor, üniversitede bazı arkadaşlarla. İlk başta
onlar böyle bir benden çekiniyor, ilk geldiğimde ama sonra konuşarak, herkes
böyle kendini anlatarak yani ilişkilerim oluyor. Biraz çözüldü ama bence gene
de gerektiği gibi değil. Yani hala bir zorunluluk var gibi. Bence bu daha da
sürecek gibi” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Bazıları önyargılı oluyor. Mesela beni tanımadan veya işte benimle
konuşmadan hani biraz mesafeli oluyorlar veya çok fazla yaklaşmıyorlar,
konuşmak istemiyorlar vesaire” (Vildan, 24 Yaş, EF).
“Suriyeli olduğumuz öğrendikleri zaman bize böyle soğuk davranmaya
başlıyorlar, mesafe koyuyorlar. (…) Yani buradaki insanların bizimle kurdukları
ilişki bence siz nasıl diyorsunuz, böyle korkmak değil de çekilmek (çekinmek).
Yani sürekli bir ihtimal bırakıyorlar, ne tam olarak samimi ne tam olarak
soğuk” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
En hafif tepki öteki sayılanla hiç bir anlamlı ilişki kurmamak, onu merak etmemek,
ondan ayrı ve uzak durmaktır (Ünal, 2014: 82). Yukarıda üç noktanın önem arz ettiğini
ifade etmiş olmamızdan hareketle en hafif boyut olan ilişkide mesafe kurma ve kısıtlı
iletişim kurma boyutunu görmekteyiz.

85
Türklerle kısıtlı iletişim kuran Suriyeli öğrenciler
Kimi Türklerin Suriyelilere karşı kurdukları mesafede görmezden gelme söz
konusuyken bazı Suriyeli öğrencilerin bıraktığı mesafe Türklerden farklı olarak
kendilerini koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Biz Türkiye'de yaklaşık 8 senedir ikamet ediyoruz. Yani sınıfta birkaç kişi var
aslında. Yani onlar da sadece, selam, merhaba, güle güle, günaydın…” (Emine,
22 Yaş, FEF).
“Burada arkadaş yok zaten. Türk arkadaşım yok. (…) Çünkü onlar yani çok
uzaklar. Yani samimi değiller. (…) Yani bizimle ne yapacaklar. Bizden bir şey
istedikleri zaman biz onlardan bir şey istediklerimizde verirler bize. Yani
komşuluk ilişkisinden biz çıkmıyoruz. Ne az ne de çok, sadece komşu” (Gade, 19
Yaş, İİBF).
“Biz mesela buraya geliyoruz, biz birbirimize selam veriyoruz. Hani okulun
dışında hiçbir ilişkimiz yok. (…) Mesela çok dışlandım. İşte çok fazla arkadaşım
olmadı, fazla bir şeyim olmadı, çevrem yoktu, yalnız gidiyordum, yalnız
geliyordum vesaire vesaire şeyler” (Ğine, 22 Yaş, İİBF ).
“Artık az. Çok az ilişkilerimiz kalmış. (…) İlişki kuramıyoruz. İlişkimiz yok. (…)
Vallahi pek ilişkim yok. Sınıfımızda çoğunluk Türkiyeli 3 tane Suriyeli var
sınıfta, 2 tanesi zaten gelmiyor o yüzden bir tek ben gidiyorum. Türkler vardır
onlar da yani kapalı. (…) Ya işte burada yani okuldaki arkadaşlarımla ilişki
kuramıyorum. Zaten sosyal olarak ilişkimiz yok” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Biz sadece evde kaldık ve hiç çıkmadık. (…) Küçükken ilk geldiğimde hiç
sohbet etmedik. Yani ben arkadaş olmak istiyorum ama onlar hiç olmuyor. Evet,
müsaade etmiyorlar zaten. Onlar (bunun) için sadece evde kaldık” (Merve, 18
Yaş, FEF).
“Konuşuyoruz elbette falan ama onlarla sadece merhabalaşıyoruz. İşte
merhaba, nasılsın falan öyle. ‘Buyurun gelin’ ama gelmiyorlar” (Rabia, 25 Yaş,
LEE).
Aradan geçmiş ve birlikte yaşanmış onca yıla rağmen, çok az bir grup için söz konusu
olsa bile, halen iki grup arasında çözülemeyen bir kısım çatışmaların ve mesafenin söz
konusu olduğu görülmektedir. Aynı ülkede, aynı ilde, aynı mahallede, aynı binada, aynı
okulda yaşanılan onca fırsata rağmen halen selamlaşma ilişkisinden çıkılamadığı ve

86
bütünüyle samimi bir ilişki kurulamadığı gözlemlenmektedir. Ne bütünüyle komşu
olunabilmiş ne de bütünüyle okul arkadaşı, sınıf arkadaşı olunabilmiştir.
Biz değil onlar başlattı
Bazı katılımcıların ifade etmiş oldukları üzere kendileri yakınlaşma isteği gösterse de
karşı tarafın aynı istekte bulunmaması geri çekilmeye sebep olmuştur. Sorunun
kendilerinde değil de Türklerde olduğunu ifade etmelerinin altında karşı tarafın
yaklaşmasını bekleme söz konusu da olabilmektedir. Karşı taraf girişimde
bulunmayınca da kendini gerçekleştiren kehanet misali “onlar başlattı” gibi algılara
sebep olabilmektedir.
“Evet, biraz çalıştık. Biraz onlar yaklaşmaya çalıştı. Osmanlıca dersi için biz
onlara yardım ettik ama bu sene bize hiç selam bile vermiyorlar. Karşı tarafla
ilgili. Yani biz mesela sizinle çok iyi sohbet edebiliyoruz. Ama karşı taraf şey
olunca yapamıyoruz” (Emine, 22 Yaş, FEF).
“Aynen, sadece selam söylüyorum. Ben onlara sadece selam versinler istiyorum.
Tamam yani ben denedim ama onlar şey, bana yardımcı olmadılar ben de
durdum” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Bizde bir sorunumuz yoktur onlarda belki olabilir. Çünkü yani bizimle
konuşmak istemeyen onlar. Ben bilemem niçin konuşmuyorum (konuşmuyorlar).
Dedim ya yani onlarla ilgili bir sorun, bizimle değil yani ben bilemem. Gerek
duymuyorlar. Bazen biz konuşmaya çalışıyoruz ama hemen bitiriyorlar. O
yüzden biz de bir daha yapmıyoruz. (…) Yani bunu anlatamam çünkü onlarda
bir sorun var. Yani daha önce dediğim gibi biz konuşmaya çalışıyoruz ama onlar
kapalılar. Yani bizi dışlıyorlar” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Buyurun gelin diyorum ama gelmiyorlar. Hayır, maalesef. Ben çok davet
ediyorum ama hiç kimse gelmiyor” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Ama bazıları ile mesela ne kadar şey yapsam da, konuşsam da hani çok
anlayışlı olduklarını düşünmediğim için çok bir şey yapamıyorum. (…)
Kendilerini iletişime kapatabiliyorlar bazen” (Vildan, 24 Yaş, EF).
Gerek Türklerin gerekse Suriyelilerin önce diğerinden yakınlaşma beklemesi
neticesinde, zaman zaman ikisi arasında bir iletişim kopukluğu meydana gelmektedir.

87
Zamanla ilişkilerimiz daha kötü oldu diyen Suriyeli öğrenciler
İlkin misafir olarak algılanan ve yardımseverlik gösterilen Suriyelilerin gün geçtikçe
kalıcı olduklarının anlaşılmasından dolayı kendilerine ait hakların gasp edildiği gibi bir
zanna kapıldıkları mülakatlardan gözlenmektedir.
“İlk geldiğimizde çok iyiydi, çok iyilerdi. Şimdi pek iyi değil yani biz ayrımcılık
falan görüyoruz. (…)Yani her sefer çıkarılabiliriz, bizi geri gönderebilirler.
Siyasi gruplar da zaten bunu istiyor. İnsanlar da giderek bunu istiyorlar. İlk
baştaki gibi değil yani. Bize her zaman gönderebilir” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Çok iyi yani şu an şoktayız. Çünkü önce öyle değildi. Yani ben hak veriyorum.
Gerçekten çünkü 10 sene biz de bu hesap etmedik. (…) Yani çok uzun süredir
burada olduğumuz için biraz samimi olmadı. Ama önce çok iyi yani daha iyiydi”
(İrem, 24 Yaş, İİBF).
“Nasıl değerlendiriyorum, ya ilk başta çok iyilerdi. Yani hepsi şefkatli bir
şekilde yaklaşıyordu ama şimdi biraz acımasız olmaya başladılar” (Rabia, 25
Yaş, LEE).
“Eskiden iyiydi şimdi iyi bulmuyorum yani. (…) Yani eskiden iyiydi diye
düşünüyorum. Buradan şey, çalışıyorduk, okuyorduk, insanlar iyiydi. Şimdi her
şey tam tersine dönüştü” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Türkiye biz ilk geldiğimiz zaman herkes bizi böyle çok severdi, yardım
ederlerdi falan. Sonradan tam tersi oldu. Yani gerçekten tam, tam tersi oldu.
(…) Mesela ilk başlarda, ilk geldiğimizde sadece biz değil yani Suriyeliler ile
Türkiye’ye ilk geldiğimizde daha iyi karşılandığını biliyorum. Daha çok
seviliyorduk falan” (Vildan, 24 Yaş, EF).
Bazı katılımcıların ifadelerinden anlaşıldığına göre Türklerin kendilerine
yaklaşımlarında zaman zaman olumsuz tavrın gelişmeye başladığına dönük
algılamaların olduğu görülmektedir. Baştaki hoşgörü, tevazu ve yardımseverlik devam
etmekle birlikte, Suriyeli göçmen öğrencilerin zaman zaman tersi davranışlarla da
karşılaştığı görülmektedir.
Zamanla ilişkilerimiz daha iyi oldu diyen Suriyeli öğrenciler
Önceki başlığın tam tersi şekilde ilişkilerin zamanla düzelmesi meselesi iki tarafın
birbirini tanımaya başlaması ve önyargıların kırılması noktasında önem arz etmektedir.

88
Birlikte geçirilen süreç içerisinde birbirlerini tanımaya fırsat bulan göçmen ve yerli
halkın zamanla iyi ilişkiler geliştirdikleri gözlemlenmiştir.
“Uyum sağladım, arkadaşlık kurdum ve bana karşı önyargılar kırıldı. Ben de
arkadaşlarımla ilişki kurduğum için mutlu oldum. Bir bakıma da diyorum ki
başıma gelen bu olumsuz olaylar iyi ki oldu. Çünkü arkadaşlarımın önyargıları
kırıldı. Bir de daha çok samimi olduk, daha iyi arkadaş olduk. Hatta çoğu mezun
olup gittiler hala görüşüyoruz, şimdiye kadar görüşüyoruz ve konuşuyoruz
iletişim halindeyiz. Yani söylediğim gibi başta dışlandığımı hissettim. İlk başta
ilişkiler çok kötüydü. 7 sene bayağı zorlandım yurtta ve her yerde zorlandığımı
hissettim” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-Mim).
“Bizi tanıdıktan sonra zaten değişti. Mesela şu anda biz çıkmak istiyoruz,
çıkmayı düşünüyoruz ‘Yapmayın’ diyorlar” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Küçükken ilk geldiğimde hiç sohbet etmedik. Yani ben arkadaş olmak istiyorum
ama onlar hiç olmuyor. Evet, müsaade etmiyorlar zaten ama şimdi daha başka
bir şey oldu. Bize yani nasıl hocam diyeceğim yani anladık, onlar nasıl
davranıyorlar. Böyle hocam. Şimdi sen benim gibi, yani sen okuyorsun ben
okuyorum, sen düşünüyorsun ben düşünüyorum. Böyle hocam yani ben ve sen
eşit. Eskiden böyle değil. Eskiden ben yüksek, ben yukarıda sen aşağıda”
(Merve, 18 Yaş, FEF).
Birbirini tanıma ve vakit geçirme neticesinde uyumun sağlanmış olması iki taraf için de
olumlu sonuçlar doğurmuştur. “Birbirimizi tanıdık ve anladık ki nasıl düşünüyorlar,
nasıl davranıyorlar, artık eşitiz” ifadesi birbirini tanıma ve hassasiyet duyulan noktalara
riayet etme neticesinde iyi ilişkiler doğmuştur.

2.2.4. Türkiye’de yaşadıktan sonra Suriyeli öğrencilerin gelecek algısı ve geleceğe


dair duydukları endişeler

Birlikte yaşam tecrübesi neticesinde Suriyeli öğrencilerin gelecek ile ilgili öngörüleri ve
beklentilerinin ele alındığı bu temamızda aşağıdaki görselimizde görüldüğü üzere alt
kategorilere ulaşılmıştır.

89
Görsel 2.2.5. Suriyeli öğrencilerin gelecek beklentileri ve geleceğe dair endişelerine
dair temalar

Bu temamızın altında Suriyeli öğrenciler ile yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde


Türkiye’de deneyimlemiş oldukları 10 yılı aşkın yaşantı sonucunda geleceğe yönelik
algıları, endişeleri ve beklentileri ele alınmıştır. Bu bağlamda temamızın altında üç
temel kategoriye yer verilmiştir. Bu kategoriler sırasıyla: (1) Suriyeli öğrencilerin
geleceklerine dair düşünceleri, (2) Suriyeli öğrencilerin Türklerden beklentileri ve son
olarak da (3) Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşıyor oldukları için duydukları
endişelere yer verilmiştir. Bu kategorilerimiz aşağıda olduğu şekilde ele alınmıştır.

2.2.4.1.Suriyeli öğrencilerin geleceklerine dair düşünceleri


Suriyeli öğrencilerin geleceğe dair düşüncelerini ele aldığımız bu başlığımızda (1)
geleceğini belirsiz olarak gören Suriyeli öğrenciler, (2) Türklerin kendilerini Suriye’ye
göndereceğini düşünenler, (3) gelecekte vatandaş olanlar kalır geriye kalanlar gönderilir

90
diye düşünenler ve (4) Türkiye’de bir geleceklerinin olmadığını düşünen Suriyeli
öğrenciler şeklinde sıralanmıştır.

2.2.4.1.1. Geleceğini belirsiz olarak gören Suriyeli öğrenciler


Göçle başlayan yeni hayatla beraber göç eden kişiler belirsizlik yaşamaktadır. Yeni
ortam, yeni kültür ve yeni bireylerle karşılaşan göçmenler bocalarlar ve gelecekleri
hakkında belirsizlik yaşarlar (Apak, 2015: 127). Gerek Suriye’deki istikbalin belirsizliği
gerekse Suriyelilerin Türkiye’de yaşamış oldukları belirsizlikler onlarda geleceğe dair
de belirsizlik endişelerinin olmasına neden olmuştur.
“Aslında nasıl geleceğimiz olacak. Yani bu savaş bitecek mi bitmeyecek mi öyle
sandık. Yani birkaç ay bitecek ama öyle sandığımız gibi değil, süre uzadı”
(İbrahim, 27 Yaş, SHMYO).
“Acaba şey, okumak devam edecek miyim yoksa geri mi gideceğiz. Nereye
gideceğiz bilmiyoruz yani. Yani belirsiz, meçhul yani” (Kübra, 19 Yaş,
SBMYO).
“Geleceğe dair bir belirsizlik var. Çünkü biz aslında hala o bir yıl içerisinde
yaşıyoruz, o döneceğiz dediğimiz bir yıl içerisindeyiz biz hala, zaman ilerlemiyor
benim için. 2012 yılında hayat benim için durdu” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
“Ya ben en çok da kızım için endişeleniyorum. İleride ne yaşayacak, ne
görecek… Yani suçu olmadığı bir şey için böyle yapılıyor. Yapıştırıyorlar damga
gibi ‘Sen Suriyelisin’” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Şimdi ben, biz diyelim. Gelecekten korkarız yani. Bizim durumumuz hiç belli
değil yani. Belirsizlik var dediğim gibi” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
Suriyeli öğrencilerin göçten önce başlayan belirsiz durumları ve göçten bu yana
yaşadıkları belirsizlikler gelecekle ilgili de beklenmedik durumların olacağı ve
belirsizlik içinde hissetmelerine sebep olmuştur.

2.2.4.1.2. Gelecekte Türkler bizi Suriye’ye geri gönderecek diyen Suriyeli öğrenciler
Gelecekte geri gönderilme düşüncesi esasında endişeyi de içermektedir. Son
dönemlerde artış gösteren istenmeme durumu ve siyasi birtakım söylemlerden kaynaklı
olarak katılımcıların çoğu gelecekte geri gönderileceklerini ifade etmişlerdir.

91
“Sonunda şey bizi Suriye'ye gönderecekler. Yani mesela dünyada bir şey bir
karar alacaklar ve bizi gönderecekler. Aynen, bu olacak” (Fatih, 22 Yaş,
İİBF).
“Bazen de ki Suriyeliler yani tercihleri Suriye'ye gitmek olur. (…) Siyasetten
dolayı meselan olumsuz taraftakiler kazanırlar belki. Yani tabii ki Suriye'ye
gönderecekler” (İbrahim, 27 Yaş, SHMYO).
“Yani sonunda biz buradan hayatımız hepsini burada yaşamayacak. Orada
şeyin şu an kurmak tarafında yapıyorlar evler falan. (…) Suriyeli şu anda ya da
Suriyeli göçecek ya da Avrupa'ya tarafına gönderilecek, götürecekler” (İrem,
24 Yaş, İİBF).
“Yani hepimiz geri gönderecekler. Vatandaşlık alsam da gene de gönderecekler.
Hiçbirimizi burada istemiyorlar” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).
“Bence gideceğiz, hepimiz gönderecekler” (Ömer, 32 Yaş, TBMYO).
“Vallahi onu bilmiyorum. Şimdi Suriyelilerin büyük bir kısmı bence Suriye'ye
geri dönecek, er ya da geç. Belki geri gönderme ile olacak, öyle bir şey
olacağını düşünüyorum demeyeyim de öyle bir ihtimal söz konusu, öyle bir şey
olabilir. Bazıları da kalacak. Bunlar çok az olacak ama bunlar toplum içinde
kaynaşmaya çalışacaklar. Kaynaşmaya aslında mecburlar. Belki de kimliklerini
unuturlar bir süre sonra, çünkü böyle sürekli Suriyeli olarak yaşamak
istemezler. Çünkü artık Türkiye'de bir Suriyeli olmak normal bir şey değil. Yani
Suriyeli dediklerinde böyle nasıl diyeyim, Suriye'nin kültürünü, zenginliklerini
falan ifade etmiyor; zayıf, öyle tehdit verici, geri olarak kullanılıyor,
istenmeyen bir şey ifade ediyor. Böyle Suriyeli dendiğinde aslında bunlar ifade
ediliyor” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
Geri gönderilme sonrası az bir kesimin vatandaşlık almış olmasından dolayı kalacağını
düşünenler bununla birlikte kalan kişilerin asimile olmaya mecbur kalacaklarını da ifade
etmişlerdir. Türkiye’de kalacak olan bir “Suriyeli” olmaktan kaçınacakları ve buna
mecbur kalacakları düşüncesi dile getirilmiştir. Geri gönderilme sadece Suriye’ye
gönderilme şeklinde değil ülkeden çıkarılma yani başka ülkeye gönderilme şeklinde de
tezahür edebileceği düşüncesi de edindiğimiz bulgular arasında yer almaktadır.

92
2.2.4.1.3. Gelecekte vatandaş olanlar kalır olmayanlar gönderilir
Geri gönderilme düşüncesinin bir türevi olan sadece vatandaşlık almış olanlar kalır
düşüncesi yaptığımız araştırma neticesinde ulaştığımız sonuçlardandır. Geri gönderilme
ile ilgili artan söylemlerin bu düşünceye etkisi söz konusudur. Vatandaşlık isteği hem
ülkedeki belirsizlik durumuna bir çözüm olarak hem de geri gönderilme korkusunun bir
çıkış yolu olarak bu bağlamda ele alınabilir.
“Ne olabilir; vatandaşlıktan dolayı akrabalık, DNA testi ve benzeri yapılabilir,
burada tutulabilir ama bazı aileler tümden vatandaşlığa sahip olamadıkları için
artık geri gönderme olayı olur” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Suriye'ye dönecekler. Sadece vatandaşlık alanlar kalacak” (Necla, 17 Yaş,
YDMYO).
“Yani ben bilmiyorum ama bence herkes gidecek ama vatandaş alanlar
kalacak” (Ulviye, 20 Yaş, İF).
“Bence Türk vatandaşı olmayanlar için güvenli bir bölgede dönecekler. Yani
işte ne bileyim. Hadi bazı bölgeler işte sınır biraz güvende olacak, oraya
gidecekler. Türk vatandaşlığı olan insanlar burada kalacaklar, Türkiye'de
kalacaklar” (Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
Türkiye’de kalmanın bir yolu olarak addedilen vatandaşlık isteği vatandaşlığı almış
olanların kendisini garantiye aldığı geriye kalanların ise belirsizlik içerisinde bırakıldığı
bir mefhum olarak değerlendirilmektedir. Vatandaşlık alanların dışında kalanların geri
gönderilmesi noktasında da bir kanaat olduğu görülmektedir.

2.2.4.1.4. Türkiye’de bizim için bir gelecek yok diyen Suriyeli öğrenciler
Gelecek beklentisi kişinin yaşadığı ortamla ve karşılaştıkları güçlüklerle de ilintilidir.
Geleceğe dair umutsuzluğun bir göstergesi olan “Türkiye’de bizim için bir gelecek yok”
ifadesi geleceğe umutsuz bakmanın da bir göstergesidir. Savaşın içinden gelen ve
savaşın yaşamları üzerindeki olumsuz etkilerini hisseden göçmenler, belli oranda
geleceğe dair umutsuz ve olumsuz beklentiler geliştirmişlerdir. Gelecek planı yapmakta
zorluk çekmenin ve geleceğe umutsuz bakmanın bir tezahürü olan “geleceğimiz yok”
ifadesi koşulların düşünceleri etkilemesi neticesinde oluşmuştur.
“Geleceğimiz yok bence” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Müstakbel yok, burada gelecek yok, tam değil” (İrem, 24 Yaş, İİBF).

93
“Suriyelilerin geleceği bence burada yok. Suriyelilerin geleceği bence Suriye'ye
gittiklerinde bile belirsizdir. Yani nasıl Türkiye'ye alışmak bu kadar zor oldu,
Suriye'ye gittik oraya alışmak da yine böyle zor olacak. Yine herkes birbirine
yabancı” (Zeki, 29 Yaş, FEF).
Sadece Türkiye’de değil Suriye’de de bir gelecek düşünemiyor olmak içinde
bulundukları psikolojik süreci göstermektedir. Suriyeli öğrenciler için geleceğe en
umutla bakacakları çağlarında olumsuz yaşam koşullarının çemberinden geçmiş
olmaları bu kadar umutsuz bir bakışa sahip olmalarına sebebiyet verdiği
düşünülmektedir.

2.2.4.2.Suriyeli öğrencilerin Türklerden beklentileri


Bu kategoride ulaştığımız sonuçlar (1) Türklerden anlayış bekleyen Suriyeli öğrenciler,
(2) vatandaşlık verilmesini isteyen Suriyeli öğrenciler, (3) empati yapılmasını bekleyen
Suriyeli öğrenciler, (4) insan olarak değerlendirilmek istenen Suriyeli öğrenciler ve son
olarak da (5) Türklerden yana beklentisi olmayan Suriyeli öğrenciler şeklindedir.

2.2.4.2.1. Türklerin bizi anlamalarını ve sadece insan olarak görmelerini istiyoruz


diyen Suriyeli öğrenciler
Her sosyal grup ve o grubu temsil eden bireyler farklı zamanlarda farklı bağlamlarda
ötekileştirmeye maruz kalabilmektedir. Bir bireyin ya da bir grubun çoğunluktan farklı
her hangi bir özelliğinin olması o bireyin ya da grubun ötekileştirilmesi için çoğunlukla
yeterlidir. Bu çerçevede farklı olanı anlamak, onlarla empati kurabilmek ve uyumlu bir
sosyal yaşam kurabilmenin, ötekileştirme önündeki en büyük engellerden birisi olduğu
söylenebilir (Kundakçı, 2013).
“Sonuçta biz de birer insanız. Yani bizi ‘insan’ olarak görmeleri gerekiyor. Eğer
bir ihtiyacımız olmasaydı biz buraya zaten gelmezdik” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Bazıları çok şey, takdir ediyorlar. Mesela geldim, burada okudum, burada
çalıştın, aferin sana, çok bunları duyuyorum.” (Rabia, 25 Yaş, LEE).
“Yani belki bizi daha iyi anlarlar, daha çok bizi anlarlarsa. Yani bizim gibi
biraz hissetmeliler” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“Allah sizin başınıza getirmesin ama bu çok zor bir şey. Yani biz isterdik ki bizi
anlasınlar” (Ola, 22 Yaş, SHMYO).

94
Suriyeli öğrencilerin beklentileri sadece insan olarak değerlendirilmeleri, herhangi bir
kategorizasyona tabi tutulmamaları ve anlayış gösterilmesi şeklindedir. Edindikleri
başarılar takdir edildiğinde dahi “Suriyeli olunmasına rağmen” düşüncesinden ziyade
sadece insan olarak değerlendirilip takdir edilmeleri gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu
durum araştırma evrenimiz açısından genellikle deneyimlense de, az sayıda olumsuz
örnekler de olabilmektedir.

2.2.4.2.2. Vatandaşlık verilmesini istiyoruz


Suriyeli göçmenlerin büyük çoğunluğunun vatandaş olma isteğinin nedenlerinin
başında; güvence elde etmek istemeleri, belirsizlik durumlarının bitirilmesi, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarından faydalanmak istemeleri ve Suriye’deki savaşın
akıbetinin ne olacağını tahmin edememeleri gelmektedir (Apak, 2015: 133).
“Türk vatandaşlığı versinler ya. Türk vatandaşlığımız yok. Tabii ki yani ya da en
azından mesela Türk vatandaşlığı alsak yurt dışına gidebiliriz, orada
çalışabiliriz” (Davut, 21 Yaş, Müh-Mim).
“Yani ya ben öğrenciyim zaten. Ya vatandaşlık versin yani işte. Ben sonuçta
öğrenciyim. Türk, Türkçe olarak okuyorum hem de bir Türk olarak
düşünüyorum, Türk olmak isterim” (Hasan, 23 Yaş, İİBF).
“İnsan vatandaş olunca her şey yapabilir. Hukukları, hak hukuk açısından yani
alanı genişletir” (Hamza, 26 Yaş, İİBF).
“Türk vatandaşlığını alma. Biz çok istiyoruz, yani babam çok istiyor ama
çıkmıyor” (Tuba, 20 Yaş, FEF).
Vatandaş olma isteği hakların genişleyecek olması, aidiyet hissi, geri gönderilme
korkusunun sona ermesi gibi çeşitli dinamikleri içeren bir beklentidir. Vatandaşı
oldukları ülkede ev sahibi toplumla aynı statüde olabilecek ve dolayısıyla da belirsizlik
durumları nihayete erebilecektir. Uzun yıllardan beri Türkiye’de yaşamış olmaları ve
hayatlarının en önemli senelerini Türkiye’de yaşayarak Türkiye’de büyümüş ve
benimsemiş olduklarını düşünecek olursak bu beklentileri duydukları aidiyet ile
ilintilendirebiliriz.

2.2.4.2.3. Türklerin empati yapmasını bekleyen Suriyeli öğrenciler


“Empati tanımayı gerektirir ve sadece tanımayla gelişen bir tutumdur. Öte yandan kişi
tanımadığı herhangi bir şeyin yerine kendini koyamayacağı gibi; ‘insan bilmediği şeyin

95
düşmanı’ da olabilir. Dolayısıyla kişi öteki’ni tanıdıkça, ötekileştirme eğilimi de azalır”
(Kurtbaş, 2013, s. 39). Sağlıklı ilişki kurabilmenin öncelikli yolu ötekini tanımak,
anlamak ve bilmektir.
“Yani bize, mesela yani biz nasıl yaşadık? Burada onlar… Öyle bir de
düşünüyorlar. Yani bizim gibi biraz hissetmeliler” (Kübra, 19 Yaş, SBMYO).
“Karşımdaki kişi benim gibi bir insan, ben nasıl burada yaşıyorsam o da
yaşamalı. Ben de öyle düşünüyorum. Yani bazıları bize böyle şefkat ile bakıyor.
(…) Senin bana üzülmen değil, senin empati yapmam gerekiyor, ona sus demen
gerekiyor. Beni eğer gerçekten anlıyorsan ve benimle empati kuruyorsan o
zaman senin yapman gereken şey onu sus demektir.” (Osman, 23 Yaş, İİBF).
Karşı tarafı anlamanın en iyi yolu onun gibi hissetmek, kendini onun yerine koymak ve
onun penceresinden duruma yaklaşabilmektir. Suriyeli öğrencilerin de Türkler
tarafından empati kurulmasını istemeleri onları anlayabilmelerinin bir yolu olarak öne
sürülmüştür.

2.2.4.2.4. Suriyeli öğrencilerin Türklerden yardım beklememesi


Kendi kabuğuna çekilme ve grup içi kapanma ile ilintili olan karşı taraftan yardım
beklenmemesi durumu Suriyeli öğrenciler için zarar görme korkusu ile karışık bir yarar
beklentisine girilmemesi düşüncesi olduğunu göstermektedir. Fayda verilmesi
beklentisinin olmaması esasında zarar görebilme tehlikesi ile iç içedir.
“Evet, biz ev bulduk ama kendimiz bulduk. (…) Ben bilmiyorum çünkü biz kendi
kendimize işimizi hallederiz yani başkasına bir şey beklemiyoruz. Hemen dil
öğrenmek istedik, hemen iş kurmak istedik çünkü bir şey altına kalmasın diye”
(Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“Biz kendi aramızda iyi anlaşıyoruz çünkü başkalarına ihtiyaç duymuyoruz
çünkü dilimiz bir, kültürümüz bir… Çünkü biz kendi aramızda yardımcı
oluyoruz. Arkadaşlarım bana ait gerekli şeyleri anlatıyor. Biz birbirimize
yardımcı oluyoruz. O yüzden Türklerden yardım istemiyoruz. (…) Çünkü bizim
burada zaten akrabalarımız vardı. Onlar bize yardımcı oluyordu.” (Betül, 19
Yaş, İİBF).
“Hiçbir destek bizim için yeterli olmaz. Bize vatanımızı geri verseler ama bize
geçmiş 10 yılımızı geri veremezler. Bize vatanımızı verseler bile o bizim önceki
gibi vatanımız değil. Yani her şey gitti, biz kayıp ettik, hepsi gitti. Yani hiçbir

96
destek, hiçbir kaybımız yerine getiremez, geri getiremez yani” (Ola, 22 Yaş,
SHMYO).
“Ya şimdi bir psikologa gideceksin ve senin iyileşmen için sana bir ilaç
yazacağım. Bu bir çözüm değil aslında. Çünkü ortada senin çalınmış 10 yılın-11
yılın söz konusu. Bunlar ilaçla geçebilecek şeyler değil. Hangi psikiyatrist senin
bu sorununa çözüm olabilecek bir ilaç yazabilir ki? Hangi psikolog bir ilaçla
sana bütün bunları iade edebilecek? (…)Yani bizim sorunlarımız, dertlerimiz
yani, burada çözülmez bence yani. Benim evim Antep'ten daha yakın buraya,
Kilis’e. Ama ben gidemiyorum. Hem vakit olarak hem kilometre olarak daha
yakın ama gidemiyorum. Antep'e gidebiliyorum ama. Bu benim için çok önemli
bir şey” (Osman, 23 Yaş, İktisadi ve İdari Bilimler).
Suriyeli tanıdık ve akrabalar olarak birbirlerine yettiklerini düşünmeleri Türklerden
beklenti içine girmemelerine etken bir unsurdur. Aynı zamanda hiçbir yardımın onların
kaybına yetmeyeceği düşüncesi de elzemdir. Ne giden yılları geri getirebilecek ne de
zihinlerindeki tahribatları tedavi edebilecek bir yardım söz konusu olamayacağını
düşünmektedirler.

2.2.4.3.Suriyeli öğrencilerin Türkiye’de yaşadıkları için duydukları endişeler


Suriyeli öğrenciler ile yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde temel olarak
duydukları endişeler en fazla dile getirilmiş olan unsurlar bağlamında değerlendirilmiş
olup iki endişe türüne ulaşılmıştır. Bunlar: (1) Geri gönderilme endişesi ve (2)
Geleceğini bilememe endişeleri şeklindedir.

2.2.4.3.1. Geri gönderilmekten korkan Suriyeli öğrenciler


Geri gönderilme endişesi katılımcıların en çok dile getirmiş oldukları endişedir. Adeta
diken üzerinde bir yaşama sebebiyet veren bu endişe nedeniyle okudukları bölümü
nihayete erdirip erdiremeyecekleri ve yıllardır yaşamış oldukları, büyüdükleri
Türkiye’de kalıp kalamayacakları yönünde çeşitli belirsizliklere yol açmaktadır.
“Evet yani biz buradan gideceğiz, bir hata yaparsak biz, bizi gönderirler”
(Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).
“Türkiye'de yaşamak güzel ama endişe içerisindeyim açıkçası. Ne zaman bizi
Suriye'ye gönderecekler, ne zaman gidip Suriye'de savaş arasında kalıp
öleceğiz, ne zaman öyle olacağım? Ne kadar mutlu olsam bile burada yaşamayı

97
ne kadar çok sevsem bile yine de endişe içerisindeyim” (Cuheyne, 22 Yaş, Müh-
Mim).
“Ne zaman istediler bizi Suriye'ye gönderebilirler. Aynen bu korku yüzünden
sadece Eset orada kaldıysa biz oraya gitmek istemeyiz. Biz oraya gidemeyiz.
Yani eğer gittik Eset bizi alacak. Mesela ben şimdi Facebook'a mesela duydum
Eset gitti, ben hemen giderim yani” (Fatih, 22 Yaş, İİBF).
“Aileler tümden vatandaşlığa sahip olamadıkları için artık geri gönderme olayı
olur. O yüzden zaten hani şu an hepimiz diken üstündeyiz. Kimin gideceği kimin
gitmeyeceği belli değil” (Ğine, 22 Yaş, İİBF).
“Ben şu an 10 sene oldu. Hayatım yarısı Türkiye'de yaşadım. Yani ben dünyaya
baktım Türkiye'de. Yani Suriye'de 14-15 yaşındayım çıktım. Küçüğüm yani ama
hayatın en önemli dönemi, döneminde burada yaşadım ve gerçekten bazen
düşünüyorum. Ben buradan gideceğim, ağlamaya başlıyorum. Çok sevdim, çok
iyi bir ülke. Hayatımız (hayatımızı) sonuçta burada yaşadık” (İrem, 24 Yaş,
İİBF).
“He onun Suriye'de gitmek öyle ben istemiyorum, göndermek istiyorlar. Ben
istemiyorum. Mesela git diyecekler, bizi Suriye'ye gönderecekler” (Leyla, 20
Yaş, TBMYO).
Yaşadıkları ülkeyi ne kadar severlerse sevsinler, ne kadar alışmış olurlarsa olsunlar hep
bir geri gönderilme korkusu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Küçük yaşlarda göç etmiş
oldukları ve hayat tecrübelerini edindikleri, alıştıkları ülkeden her an çıkarılma korkusu
ile yaşamak zorunda kalmaktadırlar.

2.2.4.3.2. Geleceğimizi bilememek endişe veriyor diyen Suriyeli öğrenciler


Gelecek ile ilgili öngörüde bulunabilmek her zaman için zordur ancak Suriyeli
öğrenciler için bu zorluk ikiye katlanmaktadır. Bir belirsizlik içerisinde olmaları ve bu
belirsizliğin ne kadar süreceği ile ilgili bir neticenin olmayışı gelecek endişesine
kapılmalarını beslemektedir.
“Mutsuzum çünkü dediğim gibi yani şimdi ben okuyorum ne gelecek, ne olacak
bilmiyorum. (…) En korkunç olan şey ne ‘geleceğini bilmiyorsun’ çünkü ben
şimdi okuyorum ama bir iş bulabilir miyim acaba? Vatandaşım yok,
yabancıyım, en korkunç şey bu” (Ayşe, 19 Yaş, TBMYO).

98
“Şimdi ben, biz diyelim. Gelecekten korkarız yani. Bizim durumumuz hiç belli
değil yani. Belirsizlik var dediğim gibi” (Şeyma, 24 Yaş, EF).
“Çünkü geleceğimizi bilemediğimiz için yani. Mesela ben okuyacak mıyım,
acaba Suriye'ye dönecek miyim? Ne olacak gelecekte bilmiyoruz yani hiç. Bunun
için uzun sürdü bayağı. 3 sene, yani 3 sene, 3 seneyi kaybettim ben ya. Şu an
ben 25 yaşındayım, 26'ya geçiyorum, hala ikinci sınıfım, yani ikinci sınıftayım.
Evet yani mezun olabilirdim, yani Suriye'de. Hatta çalışadabilirdim yani”
(Üveys, 25 Yaş, YDMYO).
“Tabii ki ilk geldiğimizde mesela bir süre zarfında çalıştığım için hep bu sorular
aklıma takılıyor. Yani ben mesela Suriye'ye nasıl döneceğim, ne zaman
döneceğim, eğitimimi nasıl devam edeceğim?” (Yahya, 25 Yaş, FEF).
Geleceklerinin de yaşantılarının büyük çoğunluğunda olduğu gibi belirsiz olması
Suriyeli göçmenler için ortak endişelerden birisidir. Bir umutla birlikte gelecek planı
kurulması insanın doğasında vardır ancak geleceğin belirsiz olması da beraberinde
umutsuzluğun yaşanmasına sebebiyet vermektedir.

99
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ, DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Araştırma süreci boyunca elde edilen veriler çerçevesinde ulaşılan bulgular ve bu
bulguların yorumlanmasıyla birlikte varılan sonuçlar, değerlendirmeler ve çözüm
önerileri bu kısım altında dile getirilmiştir.
Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nde okuyan Suriyeli göçmen öğrencilerin sosyal ilişkilerinde
çeşitli problemlerle karşılaşıp karşılaşmadıkları bu araştırmanın amacıydı. Ayrımcılık,
dışlama ve ötekileştirme, çağımızın en büyük sorunudur. Az ya da çok, bir şekilde
hepimizin karşılaşabileceği olumsuz sosyal ilişkilerin beslendiği en büyük kaynak ise
birbirimizi tanımamaya dayanmaktadır. Farklılıklara tahammül edememe ve farklılıkları
tehdit olarak görme, başkaları ile sağlıklı iletişim kurmanın önüne geçmektedir.
Bilhassa da insanların seçme şansı olmadığı durumlar üzerinden dışlaması,
ötekileştirmesi aklıselim ile düşünüldüğünde ne kadar yanlış olduğu fark edilebilecek
bir durumdur. Toplumda kendini seçkin ve ayrıcalıklı gören birtakım insanların mevcut
düzeni devam ettirme noktasında gösterdiği çaba da bu sağlıksız iletişimleri
meşrulaştırmaktadır. Suriyeli göçünün neden olduğu etkilerin uyandırmış olduğu
endişeler neticesinde yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlarla birlikte bu tür
eğilimlerin artabileceği de öngörülebilir.
Birey önce kendi varlığını, kendi varoluşunu onaylayıp daha sonra kendi dışındaki
bireyleri, olguları ve gerçekleri görmek durumundadır. Bu, hem kendini hem "öteki"ni
doğru biçimde tanıyıp anlama ve ait olunan bütünü kabul edip görebilme açısından
önemlidir. Birlikte yaşamanın önkoşulu ötekileştirmeyi aşabilmek, tüm bireyleri eşit
görmek, dili, dini, ırkı ne olursa olsun insan olarak bakabilmektir. Bireylerin ya da
grupların birbirine hakaret etmemesi, aşağılayacak ya da güven kıracak davranışlardan
kaçınması sosyal ilişkiler açısından önemlidir. Ayrıca farklı kültür ve hayat tarzlarını
saygı duymak, zenginlik olarak görmek sağlıklı ilişki kurmanın da temel
koşullarındandır. Yapılmış olan bu çalışma kapsamında az sayıda da olsa bazı Suriyeli
göçmen öğrencilerin olumsuz bazı davranışlar nedeniyle kendilerinin tanınmadıklarını
düşündükleri görülmüştür.
Üniversitenin farklı birimlerinde okuyan 29 öğrenci ile görüşülerek toplanan veriler
ışığında yapılmış olan çalışmada, Suriyeli öğrencilerin burada yaşadıkları on yıllık süre
içince farklı zamanlarda ve farklı kişilerce yer yer olumsuz davranışlara maruz

100
kaldıkları görülmektedir. Katılımcıların vermiş oldukları örnekler ve deneyimlemiş
oldukları tutumlar üzerinden ulaştığımız bu sonuçların yanında beş parmağın beşinin bir
olmadığı ve pek çok toplumda örneğine az rastlanır şekilde sayısız iyi ilişkilerin de
kurulmuş olduğu tespit edilmiştir. Konumuz açısından önemli olması sebebiyle bir
genelleme yapmamak kaydıyla, uzun süredir birlikte yaşama tecrübesi sonrasında halen
bazı ön yargıların olması üzerinde durmaya değer gözükmektedir. Olumsuz ilişki
biçimleri olarak sözlü şiddet, kısıtlı iletişim, hakaret, günah keçisi olarak görme, tehdit,
tanımlama şeklinde davranışların ilk sıralarda geldiği görülmüştür. Suriyeli öğrencilerin
ise ötekileştirilmeye verdikleri karşılıkların grup içi kapanma, Türk gibi görünme
çabası, irtibat kesme, sessiz kalma, sabretme ve kanıksama olduğu gözlemlenmiştir. Az
sayıda da olsa karşılaştıkları kimi toplumsal çatışmalar sonucunda hissettikleri duygular
ele alınmış ve empati yapabilmemiz açısından sarf ettikleri ifadeler hassasiyetle
aktarılmıştır. Suriyeli öğrencilerin gelecekle ilgili endişelerinin olduğu ve bunca
belirsizliğin gelecekte de süreceği gibi umutsuzlukların ve karamsarlıkların olduğu
tespit edilmiştir. Yer yer gerçekleşen sağlıksız etkileşime karşılık Türklerden
beklentilerinin ise duygudaşlık yapılması, onları anlamaya çalışmaları, onları sadece
insan olarak değerlendirmeleri ve tanımaya çalışmaları olduğu görülmüştür. Başka bir
deyişle tanınmak istediklerini ifade etmişlerdir.
Göç mefhumu yalnızca göçmenleri değil, dâhil oldukları toplumsal çevreyi de etkileyip
dönüştürmektedir. Bu türden dönüşümlere hazırlıklı olmak ve yaşanabilecek
değişiklilere yönelik çeşitli planlamalar yapmak gerekmektedir. İnsan olmanın gereği
olarak herkes herkese saygı göstermelidir. Salt kendi doğrularını ya da inançlarını
dayatmak ve benim gibi olmayan kötü olandır zihniyetinden arınmak gerekmektedir.
Suriyeli göçmenler ile ilgili oradan buradan edinilen bilgilerle onları değerlendirmemek
gerekir. İki tarafın da birbirini tanımaya çalışması, birbirlerine karşı bariyer çizmemeleri
gerekmektedir. İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle
ifade edilmektedir: "Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr
başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez" (Enam, 164). Birlikte yaşamayı
öğrenebilmek ve çatışmayı asgari düzeye indirebilmek için, farklılığı bir zenginlik
olarak benimsemek, herkesin farklılığına saygı göstermek, farklılıkların temel hak ve
özgürlük taleplerini önemsemek, önyargılar ile değerlendirmemek, empatik bir anlayışa
sahip olmak ve bunu uygulamak gerekmektedir. Dağılarak değil birleşerek, ayrıştırarak

101
değil bütünleşerek, yok sayarak değil birlikte yaşamaya saygı göstererek hakkını
koruyup gözeterek var olunması gerekmektedir. Mevlana: "Karşındakinde gördüğün
suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu, kendi tabiatından arıtman gerek. Sendeki
çirkin huy, sana onda göründü. O sana adeta bir aynadır." diyerek veciz bir şekilde bunu
dillendirmiş ve buna tercüman olmuştur.
İlişkilerde karşılaşılan problemleri aşabilmek için tüm bireylerin birbirine hakaret
etmemesi, aşağılayıcı ya da güven kırıcı davranışlardan kaçınması elzemdir. Eğer bu
noktada birbirimizi olduğu gibi kabullenme ve takdir etme meselesi gerçekleşirse,
birlikte yaşama ve uyum gösterme daha kolay olacaktır. Çünkü her birimizin kendisine
özgü birtakım hususiyetleri vardır. Suriyeli göçmenlerin yaşadıkları zor koşulları
anlayabilmek gerekmektedir. Böylece 'Ben' ve 'Sen' ifadeleri yerine 'Biz' ifadesini
kullanabiliriz. Nerede olursak olalım hangi ırktan olursa olsun acı acıdır. Gözyaşlarının
rengi yoktur. Olanlardan kendimize ders çıkarmadığımız takdirde, biz hiçbir zaman
birbirimizi anlayamayız. Birbirimizi anlamadığımız takdirde, işte o zaman aramızda
'Ben', Sen' ve 'Öteki arasında bu dava, ister istemez sürüp gidecektir.

102
KAYNAKLAR
Adıgüzel, Y. (2020) Göç Sosyolojisi. (4. Basım). Ankara: Nobel Yayın.
Akil, H. (2010). Ben ve Öteki Arasındaki Diyalog Mantığı. (1. Basım). Ravza Yayınları.
Algedik, İ., ve Aliyev, P. (2023). “Suriye İç Savaşı’nın Türkiye’nin Göç Politikasına
Etkileri”, Uluslararası İlişkiler ve Politika Dergisi, Cilt:3, Sayı:1, ss. 1-13.
Altunbaş, A. (2020). Türkiye’de Yaşayan Göçmenlerin Üniversite Eğitiminden
Memnuniyetlerinin Konya’daki Suriyeli Öğrenciler Örneği Üzerinden
Değerlendirilmesi. Üniversite Araştırmaları Dergisi, 3(2), 64-74.
Apak, H. (2015). Suriyeli Göçmenlerin Gelecek Beklentileri: Mardin Örneği. Birey ve
Toplum. 5(9).
Bauman, Z. (2020) Eğitim Üzerine. (2. Baskı). Ayrıntı Yayınları.
Bauman, Z., & May, T., (2021). Sosyolojik Düşünmek. (23. Baskı). İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Benhabib, S. ( 2018). Ötekilerin Hakları. (4. Basım). İletişim Yayınları.
Bernasconi, R. (2002). “Stranieri e schiavi nella terra d’Egitto. Levinas e la politica
dell’alterita”. Çeviren Zeynep Direk (2004). Levinas ve Ötekilik Politikası.
Levinas Öteki, Etik ve Siyaset, Tezkire Dergisi, Sayı 38-39, s. 110-125.
Biner, Ö. ve Soykan, C. (2016). Suriyeli Mültecilerin Perspektifinden Türkiye'de
Yaşam, Çeşitlilik ve Stratejik Davalama Ağı Projesi. Mülteci-der ve Sivil
Düşün. 1-20.
Buran, A. (2019) Kurşunlanan Türkoloji. (5.Baskı). Akçağ Yayınları.
Castles, S. & Miller M. J. (2008). Göçler Çağı Modern Dünyada Uluslararası Göç
Hareketleri. (1. Baskı). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Cihangir, M. (2020). Ötekileşen Göçmenler. Mecmua Uluslar arası Sosyal Bilimler
Dergisi. 5(9), 1-19. Doi: 10.32579/mecmua.697105.
Creswell, J. W. (2018) Nitel Araştırma Yöntemleri Beş Yaklaşıma Göre Nitel Araştırma
ve Araştırma Deseni. (4. Baskı), Siyasal Yayın Dağıtım.
Çelik, Y. (2018). Türkiye’de Suriyeli Çocuklara Yönelik Uygulanan Eğitim
Politikalarının İncelenmesi: Tespitler, Sorunlar ve Öneriler (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Türkiye.

103
Çiçekli, B. (2009). Göç Terimleri Sözlüğü Uluslararası Göç Hukuku. İsviçre:
Uluslararası Göç Örgütü, (18).
Doğan, F. ve Ünal, S. (2021). Suriyeli Göçmenlere Yönelik Ayrımcı, Dışlayıcı Söylem
ve Eylemlerin Meşrulaştırıcı Kaynakları: Mardin İli Örneği. Sosyolojik Bağlam,
2(3) 14-40. https://doi.org/10.52108/2757-5942.2.3.2.
Doğan, F. (2019). Yabancı ile Bir Arada Yaşama ve Ötekileştirme: Mardin Halkının
Bakışından Suriyeli Sığınmacılar (Yüksek Lisans Tezi). Adnan Menderes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın Türkiye, 212.
Doğanay, Ü. ve Çoban Keneş, H. (2016). Yazılı Basında Suriyeli “Mülteciler”: Ayrımcı
Söylemlerin Rasyonel ve Duygusal Gerekçelerinin İnşası. Mülkiye Dergisi,
40(1), 143-184.
Doğanoğlu, M. (2022). Kimlik-içi Ötekileştirme: Türkiye’deki Suriyeli Göçmenler
Örneği. Gaziantep Unıversıty Journal Of Socıal Scıences, 21(1), 316-325.
Doğru, Y. (2020). Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Öğrencilere Yönelik Eğitim
Politikalarının Değerlendirilmesi. S. Schreglmann (Editör), Güncel Bilgiler
Işığında Göçmen Öğrenciler. (1. Baskı, 175-195). İksad Yayınevi.
Dromgold-Sermen, M.S. (2020). Farklılıkları Yönetme Kültürü: Göç Yönetimi Alanı ve
Türkiye’ye Göç Eden Suriyeliler. (1. Baskı). ODTÜ Yayıncılık.
Dündar, V. (2020) Ötekileştirme. (1. Baskı). Halk Kitabevi.
Düzen, N.E. (2015). Herkes İçin Kolay ve Pratik Ayrımcılık Ötekileştirme Dışlama
Rehberi. (1. Basım). Pharmakon Yayınları.
Erdoğan, M. (2019). Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler. Konrad Adenauer Stiftung,
İstanbul. Yönetici Özeti ve Raporu. www.kas.de/tuerkei.
https:,,www.kas.de,documents,283907,7339115,T%C3%BCrkiye%27deki+Suri
yeliler.pdf,acaf9d37-7035-f37c-4982-
c4b18f9b9c8e?version=1.0&t=157130333444 E.T: 16.05.2021.
Erdoğan, M., Kavukçuer, Y. ve Çetinkaya, T. (2017). Türkiye’de Yaşayan Suriyeli
Mültecilere Yönelik Medya Algısı Liberal Perspektif Analiz, 5(Nisan), 23.
Ozgurlukarastirmalari.com.
Erkan, H. S. (2021). “Suriyeli Göçmenlerin Türkiye’yi Tercihi Üzerinden Göç
Teorilerine Yeniden Bakış”, Ortadoğu Etütleri, 13(3), 421-445.
https://doi.org/10.47932/ortetut.954183

104
Fanon, F. ( 2022). Siyah Deri Beyaz Maskeler. (3. Basım). Metis Yayınları.
Güloğlu, M. F. (2022). Mülteciliğe Tutulmak: Fenomenolojik Bir Dönüşüm. B. Başkan
ve M. E. Kula (Editörler), Uluslar arası Göç ve Mültecilik. (1. Baskı), s. 165-
194). Siyasal Kitabevi.
Gülüm, Z. (2019). Misafir mi Tehdit mi? Suriyeli Göçmenlere Yönelik Önyargının Ayırt
Edici Boyutları. (Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Adli Tıp Ve
Adli Bilimler Enstitüsü, İstanbul Türkiye, 226.
Günay, E., Atılgan, D., & Serin, E. (2017). Dünya’da ve Türkiye’de göç
yönetimi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İİBF Fakültesi Dergisi, 7(2),
37-60. http://iibfdergisi.ksu.edu.tr,en,download,article-file,395572 E.T:
23.05.2021.
Hanpolat, Z. (2019). Göç, Uyum, Sorunlar Başakşehir’de Yaşayan Suriyeli Göçmenler
Örneği (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, Türkiye, 103.
https:,,multeciler.org.tr,turkiyedeki-suriyeli-
sayisi,?gclid=CjwKCAjwzNOaBhAcEiwAD7Tb6B9vLPJsFp1LvGiu8J4APwT_
vsN11EyBMkJCmSju0DdFSLjqCiW9jBoCHJsQAvD_BwE E.T: 23.10.2022
https:,,www.goc.gov.tr,gecici-koruma5638 E.T: 11.10.2022.
İflazoğlu, E. C. ve Demir, A. A. ( 2016). Öteki Olarak Ölmek. (1. Basım). Dipnot
Yayınları.
Kara, A. & Taşçı, Ö. (2019). “Türkiye'de Oluşturulan Yeni Uyum Politikası”, Göç
Araştırmaları Dergisi, 2, 260-313.
Kılıç, M. (2012) Etnisite ve Spor. İstanbul: Doğu Kütüphanesi.
Koçak, M. C. ve Küçük, O. (2020). “İnternet ve Sosyal Medya Haberlerinde Ötekinin
(Suriyeli Sığınmacılar) Konumlandırılışı: Konya Örneği”. Journal of Humanities
and Tourism Research, 10 (2). 275-288. Doı: 10.14230/johut836.
Kundakçı, F.,S. (2013). Heteroseksizm ve ötekileştirme eleştirisi . Liberal Düşünce
Dergisi, 71, 65- 79.
Kur’an-ı Kerim (2014). Kur’an Yolu Meali. H. Karaman, M. Çağrıcı, İ. K. Dönmez, S.
Gümüş (Haz.). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Kurtbaş, İ. (2013). Toplumsal hareketler siyasası, Ankara: Detay Yayınları.

105
Lale, L. (2022). Suriye Göçünün Türkiye’nin Kentleşme Süreçlerine Etkileri: Gaziantep
Kenti Örneği. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD).
9(4),75-96.
Maslow, A. (2001). İnsan Olmanın Psikolojisi, Çev. Okhan Gündüz, Kuraldışı
Yayınları.
MEB. (2014). Yabancılara Yönelik Eğitim Öğretim Hizmetleri.
http://mevzuat.meb.gov.tr/dosyalar/1715.pdf (E.T: 29.08.2022).
Morrison, T. (2010) Ötekilerin Kökeni. (2. Baskı). Sel Yayınları.
Nas, F. (2017). Ortadoğu’da Göç Dinamikleri (Mardin’den Beyrut’a Bir Göç
Araştırması). (1. Baskı). Gece Kitaplığı Yayınları.
Orhan, O. ve Gündoğar, S. Ş. (2015). Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri,
Orsam-Tesev Raporu. https://www.tesev.org.tr/wp-
content/uploads/rapor_Suriyeli_Siginmacilarin_Turkiyeye_Etkileri.pdf. E.T:
21.10.2022.
Özçalık, S. (2008). Ötekileştirme ve İşlevleri. Karaburun Bilim Kongresi, 5-7.
https:,,docplayer.biz.tr,18242744-Otekilesme-ve-islevleri.html E.T: 16.05.2021.
Özdek, B. ve Özdemir, E. (2018). Suriye göçünün işletmelerin pazarlama uygulamaları
üzerindeki etkileri: Gaziantep örneği. B.U.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi 37(2), 65-88.
Özdenören, R. (2019) Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı. (11. Baskı) İz Yayıncılık.
Özensel, E. (2020). Farklılıkların Bir Arada Yaşamasında Bir Sorun Alanı Olarak
Ötekinin Ötekileştirilmesi. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, (43),
369-378. https:,,dergipark.org.tr,en,pub,sefad,issue,54995,756095 E.T:
17.05.2021.
Özipek, B. B. (2018). Ekonomi Temelli Ayrımcılık ve Önyargı Karşıtı Argümantasyona
Katkı: Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi Raporu. Liberal Düşünce
Dergisi, 23 (90), 125-146.
Öztürk, C. (2017). “Stratejik Göç Yönetimi Çerçevesinde Türkiye'de Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü'nün Konumu”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, 19(1), 143-159.
Paker, M. (2012). Önyargı ve Ayrımcılığa İlişkisel Psikanalitik Bir Bakış. Ayrımcılık
Çok Boyutlu Yaklaşımlar. https:,,secbir.org,wp-

106
content,uploads,2020,03,Ayrimcilik-%C3%87ok-Boyutlu-
Yakla%C5%9F%C4%B1mlar.pdf E.T: 16.05.2021.
Perruchoud, R., & Redpath Cross, J. (2013). Göç Terimleri Sözlüğü Uluslararası Göç
Hukuku (2. Baskı). Uluslararası Göç Örgütü (IOM), (31).
https:,,publications.iom.int,system,files,pdf,iml31_turkish_2ndedition.pdf
E.T:15.05.2021.
Sadrazam, E. (2012). Göç ve Ayrımcılık Üzerine Bir Deneme Halkbilimi, 25(57), 35-
47.
Sağıroğlu, A. Z. (2014). Türkiye’de Etnisite, Din ve Önyargı: Üniversite Öğrencileri
Örneği (Doktora Tezi). Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya
Türkiye, 249.
Sağlam, T. ve Yaşar, M. (2017). Teoride, Pratikte ve Araştırmalarda Öteki ve
Ötekileştirme. International Periodical for the Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic Volume. 12/3, 135-154. Doı:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.11362.
Sarıoğlu, G. (2019). İstanbul Esenyurt'taki Suriyelilere İlişkin Medya
Analizi. Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 2(1), 192-211.
Sayın, Y., Ahmet Usanmaz, A. ve Aslangiri, F. (2016). “Uluslararası Göç Olgusu ve
Yol Açtığı Etkiler: Suriye Göçü Örneği. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar
Dergisi. 18 (31). 1-13.
Schnapper, D. (2005), Öteki ile İlişki, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları;
(Akt.) Özçalık, S. (2008). Ötekileştirme ve İşlevleri. Karaburun Bilim Kongresi,
5-7. https:,,docplayer.biz.tr,18242744-Otekilesme-ve-islevleri.html E.T:
16.05.2021.
Seydi, A.R. (2014). Türkiye’nin Suriyeli Sığınmacıların Eğitim Sorununun Çözümüne
Yönelik İzlediği Politikalar. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31, 267-305.
Şimşek, D. (2018). Mülteci Entegrasyonu, Göç Politikaları ve Sosyal Sınıf:
Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler Örneği. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi,
367-392. https:,,dergipark.org.tr,tr,download,article-file,590105 E.T:
24.05.2021.

107
T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. https:,,www.goc.gov.tr,gecici-
koruma5638, E.T: 18.05.2022.
Tekgöz, N. (2020). Türkiye’de Göçmen Eğitimi Bilgi Notu. İmra (İnternational
Migration and Refugee Association). http://www.im-ra.orggocmen-egitimi.pdf.
E.T: 09.08.2022.
Timur, E: (2019) Ötekiler. (1. Baskı). AZ Yayıncılık.
Topsakal, C., Merey, Z. ve Keçe, M. (2013). Göçle Gelen Ailelerin Çocuklarının
Eğitim-Öğretim Hakkı ve Sorunları Üzerine Nitel Bir Çalışma. Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6 (27), 546-560.
Tosun, S. (2021). “Bir Sosyal Politika Aracı Olarak AFAD”, Hastane Öncesi Dergisi,
6(1), 117-134.
Tunç, A. (2010). Uluslararası Bağlamda ‘Öteki’ ve ‘Yabancı’ Olanın Haber
Medyasındaki Temsili Merkezinde Haber ve Gerçeklik Arasındaki İlişki. Sosyal
Gelişim Dergisi, 1 (1), 49-60. http://www.sosyalgelisim.net.
Tunç, A.Ş. (2015). Mülteci Davranışı ve Toplumsal Etkileri: Türkiye’deki Suriyelilere
İlişkin Bir Değerlendirme, TESAM Akademi Dergisi, 2(2).
Tümtaş, M.S. (2020). Nöbetleşe Dışlanma ve Sosyal Dışlanma Döngüsü. (1. Baskı).
İletişim Yayınları.
Türk Dil Kurumu. (2021). Güncel Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu Yayınları.
https:,,sozluk.gov.tr, E.T: 14.05.2021.
Ünal, S. (2014). Türkiye'nin Beklenmedik Konukları:" Öteki" Bağlamında Yabancı
Göçmen ve Mülteci Deneyimi. Zeitschrift für die Welt der Türken,Journal of
World of Turks, 6(3), 65-89.
Yaşar, R. (2014) Kilis'te Sığınmacı Algısı Toplumsal Otizm ve Ötekileştirme Sürecinin
İlk Görünümleri. (1. Baskı). Kilis 7 Aralık Üniversitesi Matbaası.
Yaşar, R. (2020) Suriye'den Türkiye'ye Gerçek Mülteci Hikâyeleri. (1. Baskı). Kilis 7
Aralık Üniversitesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü.
Yayak, A. (2015). Göçmenlerin Ayrımcılık ve Kimlik Algılarının Nefret Suçları
Kapsamında İncelenmesi (Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi, Adli Tıp
Enstitüsü, İstanbul Türkiye, 177.
Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2018). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (11.
Baskı). Seçkin Yayıncılık.

108
Yurdakul, H. (2019). Damgalama ve Çerçeveleme Boyutlarıyla Yazılı Basında Suriyeli
Göçmenler (Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Gaziantep Türkiye, 225.

109
EKLER:

Ek 1. Katılımcılara Yöneltilen Mülakat Soruları

1) Sosyo-Demografik Özellikler:
a) Cinsiyetiniz nedir? 1. Kadın ….. 2. Erkek …..
b) Yaşınız? ………..
c) Medeni durumunuz? ………….
d) Hangi fakültede eğitim görüyorsunuz? …………
e) Hangi bölümü okuyorsunuz? ……………
f) Kaçıncı sınıfsınız? ………………
g) Ailenizin aylık geliri ne kadardır? ………….
h) Nerede ikamet ediyorsunuz? …………..
i) Ne kadar süredir Türkiye’de yaşıyorsunuz? …………..
2) Yerlilerle,Türklerle karşılaşmaya dair görüşler:
a) Bize hikâyenizi anlatır mısınız?
Sonda Sorular:
A.1. Suriye iç savaşından nasıl kaçtınız, neler yaşadınız?
A.2. Neden Türkiye'yi tercih ettiniz?
A.3. Suriye’den Türkiye’ye yolculuk süreciniz nasıl gelişti?
b) Burada nasıl karşılandınız?
Sonda Sorular:
B.1. İlk geldiğinizde Türklerle nasıl bir ilişki kurdunuz?
B.2. Türkiye’deki yaşamınız nasıl gelişti? İhtiyaçlarınızı nasıl
karşıladınız?
B.3. Yaşadığınız dert, sorun, sıkıntı neler? Örnek verebilir misiniz?
B.4. Bu zorluklarla nasıl baş ettiniz? Örnek verebilir misiniz?
B.5. Zorluklarla baş etme sürecinde Türkler size ne şekilde yardımcı oldu
(barınma, iş bulma, ev bulma vb.)?
B.6. Size yardımcı olunurken bir karşılık talep edildi mi?
3) Türklerle ilişkilerine dair görüşler:
a) Türkiye’deki insanlarla olan ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sonda Sorular:

110
A.1. Türkiye’deki insanlarla olan ilişkileriniz nasıldır?
A.1.1. Türkiye’deki insanlarla olan diyaloglarınız nasıldır?
A.1.2. Türkiye’deki insanlarla uzlaşma biçimleriniz nasıldır?
A.1.3. Türkiye’deki insanlarla problem yaşıyor musunuz, varsa
eğer problem çözme yaklaşımlarınız nasıldır?
A.2. Türk komşularınızla sık sık görüşüyor musunuz? Komşularınızın
özel davetlerine katılıyor musunuz? Gidip-geldiğiniz, ilişkilerinizin
yoğun olduğu komşularınız var mı? Varsa bu ilişkileriniz nasıl?
A.3. Türk esnaflarla (lokanta, giyim, kırtasiye vb.) ticari ilişkileriniz
nasıl? Türk esnafı tercih eder misiniz? Niçin?
A.4. Eğitim gördüğünüz ortamdaki Türklerle ilişkileriniz nasıl? Bunun
sizde yarattığı etki nedir? Eğitim gördüğünüz ortamdaki Türk
arkadaşlarınız sizi evine davet ediyor mu? Sınıftaki arkadaşlarınız grup
çalışmalarında sizi tercih ediyor mu? Sizce bunun sebebi nedir?
b) Türklerle ilişkilerinizde olumsuzluklar var mı? Var ise bunun neden
kaynaklandığını düşünüyorsunuz?
Sonda Sorular:
B.1. Kendinizi, talebinizi, düşüncelerinizi vb. rahatça ifade edebiliyor
musunuz?
B.2. Sizce Türklerin herhangi bir alanda (eğitim, ticaret, arkadaşlık,
komşuluk, ev kiralama, seyahat vb.) sizinle kurdukları sosyal ilişki ne
şekildedir (sıcak, samimi, faydacı, düşmanca vb.)?
B.3. Türklerle sohbet edebiliyor musunuz?
4) Ötekileştirilmeye dair görüşler:
a) Türkiye’de kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Sonda Sorular:
A.1. Kendinizi bir yabancı gibi hissediyor musunuz?
A.2. Türklerden yeterince destek alıyor musunuz?
A.3. Türkler ile anlaşabiliyor musunuz?
A.4. Türklere güveniyor musunuz? (paranızı emanet eder misiniz veya
evlerinde yatıya kalır mısınız?) Neden?

111
A.4. Suriyeli olmanız hasebiyle herhangi olumsuz bir davranışla
karşılaştınız mı? Her hangi bir sosyal ortamda Suriyeli olduğunuz için
sıkıntı,sorun yaşıyor musunuz? Örnek verebilir misiniz?
A.5. Size yöneltilen ve sizi rahatsız eden bir dilsel ifade oldu mu? Size
ad veriliyor veya lakap takılıyor mu? Örnek verebilir misiniz? Bundan
niçin rahatsız oldunuz?
A.6. Türklerden size yönelik olumsuz bir fiziksel davranışla karşılaştınız
mı?
A.7. Göçmen kimliğinizi insanlar arasında paylaşmaktan çekinir misiniz?
b) Türklerin size karşı tepkileri nasıldır? Bu size ne hissettiriyor?
Sonda Sorular:
B.1. Göç sonrasında kültürünüzden- geleneklerinizden dolayı dışlanma
yaşadınız mı? Dışlandığınızı hissediyor musunuz? Bunu size hissettiren
bir olay yaşadınız mı? Örnek verebilir misiniz?
B.2. Türklerin size karşı tepkileri olumlu mu? Bu size ne hissettiriyor?
B.3. Türkler sizce sizi nasıl algılıyor,tanımlıyor? Sizce Türk halkının size
bakışı nasıldır? Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
B.4. Türkiye’de kendi milli ve kültürel değerlerinizi rahatça
yaşayabiliyor musunuz?
B.5. Sizce Türkler Suriyelileri tanımak için çaba gösteriyor mu?
5) Suriyelilerin Türkiye’de yaşamaya dair görüşleri:
A. Türkiye’de yaşamak sizce nasıl?
Sonda Sorular:
A.1. Türkiye’de yaşadığınız için herhangi bir endişe, korku, umut, hayal
kırıklığı vb. yaşadınız mı? Örnek verebilir misiniz?
A.2. Türkiye’de yaşamanın kolay ve zor tarafları nelerdir? Bu
düşüncenizin sebebi nedir?
A.3. Burada yaşamak size ne hissettiriyor? Türkiye’de kalmak ve burada
yaşamak sizi mutlu ediyor mu?
6) Suriyelilerin Türklere dair görüşleri
A. Türkiye’deki Suriyelilerin geleceği ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Sonda Sorular:

112
A.1. Burada yaşadığınız süre içerisindeki deneyimlerinize dayanarak
zihninizde oluşan Türk tasavvurunu nasıl ifade edersiniz?
A.2. Türklerin beğenip beğenmediğiniz yönleri nelerdir?
A.3. Buradaki Türkler ile sizin sahip olduğunuz ortak değerleriniz var
mı?
A.4. Türk kültürünü kendi kültürünüze yakın hissediyor musunuz?
A.5. Türklerle uyum sağlayabildiniz mi? Uyum sağlama deneyiminiz
nasıldır? Uyum sağlamada karşılaştığınız sorunlar nelerdir (dil, yeme,
içme sosyal uyumlar)? Örnek verebilir misiniz? Kendinizi Türk
toplumuna uyum sağlamaya mecbur hissediyor musunuz?

113
Ek 2. Etik Onay Formu

114
ÖZGEÇMİŞ

1. KİŞİSEL BİLGİLER
Adı Soyadı : SALİHA DEMİRKAYA
Unvanı :
ORCID :0000-0003-0171-0795
Doğum tarihi :
Doğum yeri :
E mail :
2. ÖĞRENİM BİLGİLERİ
Derece Alan Üniversite Yıl
ADIYAMAN
Lisans SOSYOLOJİ 2014
ÜNİVERSİTESİ
KİLİS 7 ARALIK
Yüksek lisans ORTA DOĞU VE GÖÇ 2023
ÜNİVERSİTESİ
3. YABANCI DİL BİLGİSİ
1-)
2-)
3-)
4. MESLEKİ DENEYİM VE ÜYELİKLER
1-)
2-)
3-)
5. YAYINLAR VE ÖDÜLLER
1-)
2-)
3-)

115

You might also like