Professional Documents
Culture Documents
Papatya Falı - Rachel Gibson
Papatya Falı - Rachel Gibson
<qibsoiA,
Embish & Elysion
www.webcanavari.net
Çeviren: Gamze Tokgöz
nem esis
'B ö i ü m ±
5
Rachel Gibsan
kırışıklıklar oluşmuştu. Motora son kez bir ara gazı verip, onu
parka çekti. Kapıyı ardına kadar açtı, kovboy çizmesinin topu
ğunu kaldırıma koydu. Arabanın içinden çıktı, yenilenmiş spor
arabanın sahibi ona doğru geldi ve ona bir çek verdi. Jack çeke
baktı, tüm sıfırların yerli yerinde olduğunu görünce çeki ikiye
katladı. Sonra onu beyaz gömleğinin göğüs cebine yerleştirdi.
“Keyfini çıkar," dedi ve dönüp dükkâna girdi. 1970 model
bir Barracuda 440-6’nın yanından geçti. Hava kompresörleri
nin ve elektrikli aletlerin gürültüsünün arasından Jack’in kü
çük erkek kardeşi Billy 59 model bir Dodge Custom Royal
Lancer'ın altından bir teknisyene seslendi.
T-bırd’ün bıraktığı boşluğu, yarın gelecek olan 54 model bir
Corvette dolduracaktı. Bu klasik bir spor arabaydı ve Güney
Califomia’dakı virane bir tamirhaneden bulunmuştu. Jack, üç
gün önce Corvette’i görmeye adeta uçarak gitmişti. Kırk bin
kilometrede olan bu arabaya, sekiz bin dolar ödemişti. Tama
men yenilendiğinde, Corvette ona on katı para kazandıracak
tı. Söz konusu eski arabaların yenilenmesi olduğunda, Parrish
American Classics işinin en iyisiydi. Bunu herkes bilirdi.
Yolu döverek giden, sesleri kulak tırmalayan, güçlü motor
lu Amerikan araba merakı onların kanında vardı. İlk adımları
nı atmaya başladıkları günden beri Jack ve Billy babalarının
tamirhanesinde çalışmışlardı. İlk motorlarını topladıkların
da henüz sakallan bitmemişti. Bir 260 V8Te 289 arasındaki
farkı gözleri kapalı söyleyebilir, yakıt injektörlerini uyurken
bile değiştirebilirlerdi. Lovett, TeksasTı olmaktan gurur duyan
Parrish kardeşler futbol, soğuk bira ve - kabarık saçlı, edepsiz
6
P a p a ty a Falı
hatırlattı.
jack başını kaldırıp, Penny'nin tepesindeki b ir tutam siyah
saça baktı. Penny ile on iki yıl boyunca aynı okula gitmişti ve
kocası Leon’la aynı futbol takımında oynamıştı.
Ayağa kalkn ve mektupları masasının üzerine bıraktı.
“Benim için gidip kendini mi güzelleştireceksin?”
Hemen hemen her pannağında bir yüzük vardı ve pembe
ojeli uzun tırnaklan tıpkı pençe gibi kıvnlmışlardı. Bu tırnak
larla nasıl klavye kullandığını ya da onları gözüne sokmadan o
kadar rimeli nasıl sürdüğünü sıkça merak ederdi. H ele küçük
Leon'u eline nasıl aldığını, düşünmek bile istem ezdi. Bu dü
şünce bile tüylerinin ürpermesine neden oldu.
“Elbette.” dedi kadın gülümseyerek. “B ilirs in , s e n b e n im
ilk aşkınısın”
Evet, biliyordu. Üçüncü sınıfta Penny ona âşık olduğunu
söylemiş, sonra da kaval kemiğine bir tekme atmıştı. Jack o
zaman böyle bir âşk istemediğine karar vermişti. “Bunu Le-
on’a söyleme.”
“Oh, o bunu biliyor,” elini salladı ve ardında parfüm koku
su bırakarak kapıya yöneldi. “Seninle asla bir ilişkiye girme
yeceğimi de bilir.”
Jack kollannı göğsünün üzerinde kavuşturdu ve kalçasını
masanın kenanna dayadı, “nedenmiş o?”
“Çünkü sen kadınlara pek de lezzetli olmayan şekerler gibi
davranırsın. Bir orasından emersin, bir burasından. Belki bir
P a p a ty a F a lı
şimdiye kadar gece hayatına düşkün bir adamdı. Şim di ise bir
çift alyansa karşılığında özgürlüğünden vazgeçiyordu. "Birkaç
saatliğine partiye uğrayacağımı söyledim .”
Billy gülümsedi. ‘•Striptizciler de olacak mı?"
"U m uyorum ."
“Bana T-ball maçı yerine, çıplak kadınlan izlemeyi tercih
ettiğini mi söylüyorsun?”
Jack de kardeşininkine benzer bir şekilde gülümsedi. “Evet,
zor bir tercihti. Kadınları üstündekileri çıkarmasını mı, yoksa
kasklarını ters giymiş beş yaşındaki çocukların oraya buraya
koşturmalarını izlemek mi?”
Billy her zaman yaptığı gibi başını yana yatmp, üç kez heh-
heh-heh diye güldü. Böyle yapınca tıpkı babalan, R ay’e ben
ziyordu, Jack bunun genetik olduğuna karar verdi. “Seni şanslı
piç kurusu.” dedi Billy, ancak bunu kalpten söylemiyordu. Her
ikisi de Billy’nin, Amy Lynn’i kaskını ters takmış, oraya bu
raya koşturmasını izlemeyi tercih edeceğini biliyordu. “Eğer
Road Kill'den seni birinin eve bırakmasına ihtiyaç duyarsan,”
dedi kapıya doğru giderken, “Beni ara.”
“Elbette ” Sarhoş bir sürücü, onların anne ve babasının ha
yatım aldığında, Jack sadece on sekiz yaşındaydı. İki kardeş
asla sarhoşken araba kullanmayacaklarına yemin etmişlerdi.
Jack bilgisayarını kapatmadan önce bir saat daha çalıştı ve
bölmelerden geçerek tamirhaneden çıktı. Herkes çoktan git
mişti ve çizmelerinin topuklan sessizlikte yankılanıyordu. Ka
pıyı kilitledi. Ve alarmı kurdu, sonra da Shelby Mustang’ine
atladı. Lovett’in kenar mahallelerine doğru ilerlerken yağmur
ıo
başladı. H afif yağmur serpintileri toz ve rüzgârla karışıyor,
arabanın siyah boyasını bulanık bir griye çeviriyordu
Road Kili Teksas’daki yaygın, yol kenarına kurulmuş ye
mekli, danslı barlardan biriydi. Müzik kutusundan country
müzik yayılırken, devamlı müşteriler, Lone Star fıçılarından
akan biraları tüketiyorlardı. Barın arkasındaki aymada ası
lı olan tabelada kırmızı, beyaz ve mavi renklerle TEKSAS'I
KİRLETM E yazıyordu. Doldurulmuş armadıllo ve çıngıraklı
yılanlar duvarları süslüyordu. Bu barın sahibi de bir haydan
doldurma sanatçısıydı ve eğer devamlı müşterilerden biri bu
sanata eğilim iyse ya da yeterince sarhoşsa, çıngıraklı yılan de
risinden bir kemeri ya da armadillo derisinden bir çantaya çok
yüksek fiyatlara satın alabilirdi.
Jack bara girdiğinde Stetson şapkasının siperini kaldırdı ve
gözlerinin karanlığa alışm ası için bir süre kapı eşiğinde bek
ledi. Bara doğru ilerlerken devamlı m üşterilerden bir kaçma
selam verdi. M üzik kutusundan, Clint B lack'in şarkısı yükse
lirken, arka odadaki Jim m y’nin bekârlığa veda partisinin tam
gaz sürdüğünü duyabiliyordu.
“B ir şişe Lone Star,” diye sipariş verdi. Şişe, barın üzeri
ne bırakılınca bir beşlik uzattı. Kolunun üzerinde yumuşak
bir dokunuş hissedince de om zunun üzerinden baktı ve Gina
B row n’ı gördü.
“ Selam, Jack.
“ Selam , G ina.” G ina, Jack’le ay nı yaştaydı \e iki kez bo
şanm ıştı. Yetmişinci otoban üzerinde bulunan. Slım Cleııı de
ki m ekanik boğaya binm ekten hoşlanan uzun boylu ince bir
Rachel Gibson
kızdı. Wrangler marka dar kot giyer, Justins çizm elerinin içine
sokar ve saçlarını kızıla boyardı. Jack, kendisinden hoşlandığı
için saçlarını kızıla boyadığını biliyordu. Üçüncü koca olarak
Jack'i kafasına koymuştu. Kafasından bu düşünceyi atması
için, onu yatıştırması gerektiğini biliyordu.
“Arkadaki bekârlığa veda partisine mi geldin?” M asmavi
gözleriyle kenardan bir bakış attı. Dudaklarını davetkârca kı
vırdığını görmemek için, kör olması gerekiyordu.
“Evet.” Jack şişeyi ağzına götürdü ve büyük bir yudum aldı.
İşleri alevlendirmek istemiyordu. G ina’dan hoşlanıyordu an
cak kocalığa pek uygun biri değildi. Tezgâhın üzerinden para
üstünü aldı ve pantolonunun ön cebine koydu. “G örüşürüz,”
dedi isteksizce ve yürümeye başladı.
Gina’nın sorduğu diğer bir soru onu durdurdu. “Daisy
Lee’yi görebildin mi?”
Jack şişeyi indirdi ve ağzındaki birayı güçlükle yutabildi.
Dönüp Gina’ya baktı.
“Bugün onu Texaco’da gördüm. Annesinin C adillac’ına ya
kıt alıyordu” Ginabaşım salladı. “Sanırım en son on ya da on
iki yıl önce kasabaya gelmişti, değil mi?”
On beş yıl önce gelmişti.
“Onu hemen tanıdım. Daisy Lee Brooks fazla değişmemiş.”
Sadece Daisy Brooks, artık Daisy Monroe olmuştu ve on
beş yııldır da öyleydi. Bu da her şeyi değiştirmişti.
Gina, bir adım daha yaklaştı, Jack de gömleğinin düğmele
rinden biriyle oynamaya başladı. “Steven’i duyduğumda çok
üzüldüm. O arkadaşındı, biliyorum.”
P a p a ty a Falı
20
P a p a ty a Falı
24
P apatya Falı
25
Rachel Gıbson
raz daha zam anı olm ası gibi. Onun yüzündeki öfkeyi görm ek
için hiç acelesi yoktu. Onu kollarını açarak karşılam ayacağını
biliyordu ancak yüzünde onu son gördüğündeki öfkenin hiç
değişm em iş olduğunu görm ek onu şaşırtm ıştı.
“5'e/ı buna çirkinleşm ek mi diyorsun? " dem işti. “Bu daha
bir şey değil, tatlım. Buralarda biraz daha takıl, ben sana ne
kadar çirkinleşebileceğim i göstereyim . ”
A caba Jack kendisine “tatlım " dediğini fark etm iş m iydi?
Eskiden ona böyle derdi. O kulda ilk karşılaktıkları gün kendi
sine böyle hitap etm işti.
O gün, gergin ve korkm uş olduğunu hatırlıyordu, uzun za
man önceydi. K im senin ondan hoşlanm ayacağından korkuyor
du ve başının üstündeki kocam an kırmızı kurdelanm çok aptal
göründüğünü düşünüyordu. Annesi onu içinde kuponlar ve ye
m ek tarifi kitabı bulunan W elcome W agon’m sepetinin sapından
çıkarm ıştı. D aisy kurdela takm ak istem iyordu ancak annesi gü
zel göründüğü ve elbisesine yakıştığı konusunda ısrar etmişti.
O gün bütün sabah kim se onunla konuşm am ıştı. Ö yle ü zül
m üştü ki, öğle yem eği zam anı geldiğinde o çok sevdiği yu
m urtalı sandviçini bile yem em işti. En sonunda, teneffüste. Ste-
ven ve Jack onun yanm a gelm işlerdi.
“ Senin adın n e?” diye sorm uştu Jack.
D aisy onun uzun kirpiklerle çevrelenm iş yeşil gözlerine
bakm ış sonra da ona gülüm sem işti. Sonunda birisi onunla
konuşm uştu ve küçücük kalbi neşeyle dolm uştu. “ Daisy Lee
B rooks.”
Jack topuklarının üzerinde sallanırken tepeden tırnağa onu
t t t iı f n 't ii ih s o t t
51
R a c h e l Gibscrn
roe'ydu ve bir çocuğu vardı. Bir oğlu. Steven’dan bir oğlu vaK
di. Buna neden şaşırdığını anlayamıyordu. Düşününce nede^
sadece bir çocukla kalmışlardı, bu şaşırtıcıydı.
Hiç beklemediği ve istemediği bir anda akima Daisy’n ^
dümdüz kamı girdi aklına. Gözlerinin içine bakarken dilinj
kamının üzerinde gezdirerek çıplak teninin tadını alıyordu.
Yavaşça aşağı doğru ilerlerken onun gözlerindeki arzuyu ha
tırlıyordu.
“İzninle." dedi, Marvin tam arabasının çift karbüratöründen
söz ederken. Çıkış tabelasına doğru yürüdü ve kapıdan çıktı.
Uzun koridoru geçti ve şehir kulübünün ön kapısından dışa
rı çıktı. Sıcak Haziran gecesinin, temiz havası, yüzüne çarptı.
Sessizlikte böceklerin sesleri oldukça net duyuluyordu. Sol ta
rafta bir havuz ve golf sahasının bulunduğu tarafta Noel ışıkla
rı gibi parlayan ateş böcekleri vardı. Steven ve Daisy ile birlik
te ateş böceklerini yakalamaya çalıştıkları bir anıyı hatırladı.
Henüz böcek ilaçları yüzünden sayıları bu kadar düşmediği bir
dönemdi ve onları kavanozlarla yakalamak kolaydı. O, Daisy
ve Steven böcekleri kollarında ezerlerdi ve oluşan fosforlu çiz
giler yaklaşık on dakika kalırdı.
Gömlek cebinden bir pura çıkardı ve şehir kulübünün ışık
larının ardındaki bir beton banka doğru yürüdü. Oturdu ve
puronun jelâtinini çıkardı. Puroyu ağzının kenarına koyup,
tütün dükkânından aldığı kibriti bulmak için ceplerini yokla
dı. Pek sık içmezdi ancak özel durumlarda bu pahalı puronun
keyfini çıkarırdı.
Cepleri boş çıktı ve puroyu gömlek cebine geri koymak zo
54
P a p a ty a Falı
58
P a p a ty a Falı
62
P a p a ty a Falı
du. Jack. her zaman olduğu gibi onu arkadaşıydı. Ve daha baş,
ka şeyler hissetmesine asla izin vermeyecekti.
Ancak bunların hepsi J. T. Sanders tarafından mezuniyet
balosuna davet edildiği okulun son yılında değişti. J. T. Sander
yakışıklı bir çocuktu ve siyah bir Jeep Wrangler kullanıyordu
Daisy en uygun elbiseyi alabilmek için akşamları Wild Co-
yote Diner’da çalışıyordu. Beyaz saten, korsajı küçük yapay
elmaslarla süslü ve eteği tül olan bir elbise aldı. Bu şimdiye
kadar sahip olduğu en mükemmel şeydi. Balodan önceki ak
şam yemek molasında J. T. için bir yaka çiçeği almıştı. îşten
eve döndüğünde çocuk aradı ve onunla gidemeyeceğini söy
ledi. Büyükannesinin öldüğünü ve cenazesi için A m arilo’ya
gideceğini söyledi. Ancak herkes onun bir hafta önce bir başka
kızla çıkmaya başladığını biliyordu. Daisy terk edilmişti. Yü
züstü bırakılmıştı.
Ve bunu herkes biliyordu.
Balonun yapılacağı Cumartesi günü Daisy, Wild Coyote
Diner’da öğle vardiyasında çalışmıştı. Dik durmaya ve küçük
düşmemiş gibi görünmeye çalışmıştı. Üzgün değilmiş ya da
kırılmamış gibi davranmıştı. İş arkadaşlarına kaybedenin J. T.
olduğu konusunda şakalar yapmıştı.
Ancak kimse buna inanmamıştı. Balodan bir önceki gece
bir erkek tarafından terk edilmek bir kızın başına gelebilecek
en kötü şeydi.
Ve bunu herkes biliyordu.
Vardiyadan sonra eve gitti ve kendisini odasına kapatmıştı.
Elbisesi dolabın kapısında asılı, kendisini yatağına atmış ve
72
P a p a ty a F alı
73
pem be ve beyaz gül goncalarından oluşan çiçek buketini ver<jj
“Okul balosuna benimle gelir m isin?”
“Sen okul balolarından nefret edersin,” dem işti D aisy kap,
aralığından.
“ B iliy o ru m .”
Çiçekleri burnuna götürmüş ve kokusunu içine çekmişti
Ancak ağlamaktan burnu tıkandığı için fazla koku alamamıştı
Titremesini engellemek için dudağını ısırmıştı. Ve koridorda
en sevmediği giysisi içinde, nefret ettiği bir baloya davet eden
Jack’e bakarken çaresizce Jack Parrish’e âşık olmuştu.
Jack’e âşık olmuştu ve bu konuda yapabileceği hiçbir şey
yoktu.
O gece Jack, onu ilk kez öpmüştü. Daha doğrusu o, Jack’i
öpmüştü. Balo boyunca Daisy hayatındaki ilk âşkı yaşarken,
Jack ona her zaman olduğu gibi arkadaşça davranmıştı. Onun
bedeni kasıp kavrulurken, Jack soğukkanlılığını korumuştu.
Hem şahane hem de berbat bir durumdu ve balodan sonra Jack
onu evinin kapısına bıraktığında, Daisy kollarını onun boynu
na dolamış ve öpmüştü.
İlk başta Jack elleri her iki yanında öylece kalmıştı. Sonra
Dasiy’yi omuzlarından tutmuş ve kızarak onu itmişti.
“Sen yapıyorsun?”
“Öp beni, Jack.” Eğer onu reddederse oracıkta ölebilirdi.
Sundurmada.
Elleriyle omuzlarım iyice sıktı ve sıcacık dudaklarım Da
isy’nin alnına koydu.
“Hayır, bana arkadaşınmış gibi davranma.” Kalp çarpmtı-
74
P a p a ty a Falı
Ertesi gün Daisy, Jack’i aradı ancak yanıt alamadı. Nathan ko
nusu uzadıkça işler giderek zorlaşacaktı. On beş yıldır uzattığı
için bunu çok iyi biliyordu. Ancak buraya gelmeden önce fark
etmediği bir şey vardı, bu konuyu uzattıkça bu kasabada ge
çen anılan onu daha çok geçmişe çekiyordu. Buraya gelmeden
önceki planı, Jack’e Nathan’dan söz etmek, Steven’ın mektu
bunu vermek ve sonuçla baş etmeye çalışmaktı; kolay olmasa
da bir şeyler netlik kazanmış olacaktı. Şimdi ise işler hiç netlik
kazanacakmış gibi görünmüyordu. Ancak kazanmalıydı. Yedi
gün sonra gidecekti.
Öğleden önce iki kere daha Jack’i aradı ancak yine yanıt
alamadı. Bilerek yanıt vermediğini düşündü. Annesiyle kili
seye gitti ve ondan sonra Lily ve Pippen’le birlikte, erken sa
atlerde akşam yemeği yediler. Phillip “Pippen” Darlington iki
yaşındaydı ve sapsarı saçları aslan yelesi gibiydi çünkü annesi
bukleler halinde ensesinden sarkan bu saçları kesmeye cesaret
edememişti. Tıpkı Lily gibi masmavi ve kocaman gözleri var
dı ve Thomas the Tank Engine karakterine bayılıyordu. Ayrıca
yapay rakım derisi kepini giyip, diğer eyaletten duyulacak ka
dar yüksek sesle HAYIR! H ayır diye bağırmayı da seviyordu.
jCoyu kıvam lı yem eklerden ve Velcro Bamey ayakkabıların
dan nefret ediyordu.
Daisy, annesinin yem ek masasında yüksek bir sandalyede
oturmuş, b ib ero n u n u n içindeki meyve suyunu fırınlanmış pa
tatesin üzerine d ö k en yeğenine baktı. Daisy’nin annesi ve Lily
nlasada onu k arşısın d a oturuyorlardı ancak Pippen’in böyle iğ
renç bir şeye y a p m asın a aldırm ıyor gibi görünüyorlardı.
“O h e rif alça k piçin teki,” diye bağırdı Lily, yakında eski
kocası olacak A lçak P iç R onald D arlington’u kastederek. “Çı
tır sevgilisiyle k açm a d an birkaç ay önce ortak hesabımızdaki
paraları çekip b a şk a yerlere yatırm ış.”
Loella h ü z ü n lü b ir şeklide başm ı salladı. “Büyük olasılıkla
M eksika’d a.” Ç o cu k k en ikisinden birini ağzından piç lafı çık
sa, ceza o la ra k o d ay a gönderilirlerdi.
“A vukatın b u k o n u d a ne yapıyor?” diye sordu Daisy.
“Y apabileceği fazla b ir şey yok. Ortak hesabımızda para
olduğunu k an ıtlay ab iliy o ru z ama paranın sonradan nereye git
tiğini b u lam ıy o ru z. H âkim , o paranın yarısının bana verilmesi
konusunda k a ra r v ereb ilir am a o bana verir mi, bilmem. Yıllar
ca gelir v erg isi v erm em ek adına el altından işler yaptığı için,
yıllık geliri y e tm iş beş bin yerine yirmi bin görünüyor.” Lily.
eti intikam alırcasın a kesti. K ardeş olmalarına, yıllarca birlikte
büyüm elerine rağ m en yakın değillerdi. Büyüme çağındayken
çoğunlukla ya kavga ederler ya da birbirlerini görmezden ge
lirlerdi. D aisy, k asabadan taşındığında Lily ortaokula gidiyor-
Racheî VSibson
82
P a p a ty a Falı
83
R a c h e l C ih so n
r,yordu.
Bu emzirme sesleri de ne demek acaba, diye merak etti.
Jack oyuncak kutusunu üzeri perilerle dolu, parlak pembe
bir kâğıda paket yaptırdı. Paketin üzerine kafası kadar büyük,
gökkuşağı renklerinde bir fiyonk koymuşlardı. Fiyonk gösteri
şin de Ötesine geçmişti. Çünkü Billy’nin kızları bu türde süslü
püslü şeylerden hoşlanıyorlardı.
gu tür kız işlerinden, çocukluklarından beri kardeşi de ken-
jisi de uzak olm uşlardı. Onlar oyuncak arabalarla, silahlarla
ve askerlerle oynamışlardı. Gençliklerinde arabalarla yolların
tozunu artırmışlardı ancak Billy ilk kez bir kız çocuğu sahibi
olduğunda kendisini barbie bebeklere kaptırmış, onların spor
ayakkabılarını ve pembe tütülerini giydirmeye başlamıştı.
Bunları öylesine kolayca ve doğal bir şekilde yapıyordu ki,
Jack ondaki bu babalık içgüdülerinin nereden geldiğini me
rak eder olmuştu. Jack’te bunlardan hiçbir yoktu. En azmdan
olduğunu düşünm üyordu. Gerçi çabuk öğrenen biriydi ancak
küçük kızlar konusunda fazla bir bilgisi yoktu. Belki de bunun
nedeni Amy Lynn’e kadar çevresinde hiç kız olmamıştı. Da
isy dışında, eğer o da oyuncak bebeklerle oynamış ve onları
Billy’nin kızları gibi giydirmişse de bunu kız arkadaşlarıyla
birlikte yapmıştı. Steven ya da kendisiyle değil.
Showtime’ın kapısını açtı ve içeri girdi. Dön gündür Da-
isy’yi görmüyordu. Onun kendisini köşeye sıkıştırma ve geç
mişi canlandımıa planından vazgeçmiş olmasını diledi. Kasa
bayı terk etm iş olm asını diledi.
Rachel G ib s o n
cek.
“R e n o ’d a bir tane buldum ,” dedi kardeşine.
»T allahassee n a sıld ı? ” d iy e sordu D aisy.
“Tallahassee’ye ne zam an gittim ?” diye sordu Billy.
“G eçen y ı l .”
Daisy’nin gözleri ve ağzı açık kaldı. “Bana yalan söyledin.”
Jack masaya uzandı ve kendisine içecek bir şeyler aldı. Da-
ona imalı bir şekilde baktıktan sonra B illy’ye döndü.
“Tanya’y ı k u c a ğ ım a a lm a m ın bir sa k ın ca sı var m ı?”
“Hayır, yok.” B illy bebeği ona verdi ve Daisy, Tanya’yı ku
cağında ayağa kaldırdı. Jack altı aylık yeğeninin çığlık atmaya
başlamasını bekledi ancak bebek bunun yerine güldü ve Da
isy’nin yanağını çim dikledi.
“Bak, Pippen,” dedi Daisy, yanındaki yüksek sandalyede
oturan yeğenine. “Tanya ne kadar şirin bir bebek değil mi?”
“Hayır!”
“ Jack A m cam ın hediyesini açabiliy miyim ?” diye sordu üç
yaşında ki cılız sesiyle.
“Jack A m can için de bir sakıncası yoksa açabilirsin,” dedi
Rhonda.
“Aç tabi,” dedi Jack, gerçi o aptal kedi ailesinin kutusunu
açıldığında D aisy’nin orada olm am asını yeğlerdi. Bunu da ne
den umursadığını anlayam adı.
Lacy paketin fiyongunu açtı ve onu omzuna attı. Kâğıdı
yırttı ve parçaları yere atarken nefesini tuttu. “Shirli Kedi! Bu
benim dünyada en sevdiğim şey!”
*\uırteı KjlUSOfl
malısın.”
“Senden duymak istediğim tek sözcük, Daisy Monroe, Hoş
ça kal,” dedi ve dönüp gitti. Yeniden yemek salonuna girdi ve
Rhonda ve B ily’ye gitmesi gerektiğini söyledi. Herhangi bir
soru sorulmasına izin vermediği için ilk kez bu ayılara ve ku
lakları tırmalayan müziğe minnet duydu. Oyun jetonu almaları
için yeğenlerine bozuk para verdi. Çıkarken Daisy’yi ortalıkta
görmedi ancak gözleri onu aramadı da.
Derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti. Eve gidene
kadar da rahat bir nefes alamadı. Kendisini evine kapattı. Bey
ninin kapılarım Daisy, Steven ve kendisiyle ilgili anılara tama
men kapattı. A ncak anılar onu içeri kadar izlemişlerdi. Annesi
nin piyano koltuğuna oturup, ellerini dizlerinin üzerine koydu.
Steven’ı bir kardeş gibi sevdiği kadar yıllarca ondan nefret
etmişti. Ancak en öfkeli anında bile Steven’ın ölmesini iste
memişti. Gerçekten istememişti. Belki Steven’in yeryüzünden
temizlenmiş olduğunu düşünm ek bazı zamanlarda çekici gibi
gelmiş olsa da, onun asla D aisy’nin anlattığı şekilde ölmesini
istememişti. Asla. Hatta öfkesinin tavan yaptığı dönemlerde
bile.
Eninde sonunda o, Steven’ın ölmesini hiç istememişti.
Çünkü sonunda Steven’ı anlamıştı. Steven'ın ona ihanet ettiği
K a c h e l G ib so n
«w
K achel G ibson
dı-
İkisi de S teven’ı incitmek istemiyorlardı ve ilişkilerini bi
raz daha ortada yaşam ak için Steven’m üniversiteye gitmek
için kasabadan ayrılm asını bekliyorlardı. Steven Washington
(jniversitesi’ne kabul edilmişti ve liseden mezun olduktan
sonra kendisine ait bir daire kiralamayı karşılayabilecek du
ruma gelene kadar ablası ve eniştesinin yanında kalmayı plan
lamıştı- Jack ve D aisy’da yetmiş mil güneydeki Batı Teksas
Üniversitesine gitm eye karar vermişlerdi. Birbirlerine âşık
olduklarını, o yıl Steven Noel tatili için kasabaya geldiğinde
söyleyeceklerdi.
Jack piyano koltuğundan kalktı ve karanlık mutfağa gitti.
Işığı yaktı ve buzdolabını açtı. Süt kutusunu bir kenara itip
onun yerine bir şişe Lone Star aldı.
Daisy’yle birlikte olmak lunaparktaki hız treninde uzun bir
orgazm yaşam ak gibi bir şeydi. Çok heyecanlıydı ancak biraz
sakinliğe ihtiyacı olan birine göre değildi.
Bira şişesinin kapağını açtı ve onu tezgâhın üzerine koydu.
Liseden mezun olduktan iki hafta sonra bir araba kazasında
anne babasını kaybetmişti. Sarhoş bir sürücü onlara çarptığın
da 59 model Bonneville arabalarının içindeydiler. O eski Pon-
tiac bir tank gibi tasarlanmış olabilirdi ancak gereken güven
lik özelikleri yoktu. Babası hemen orada ölmüştü. Annesi ise
Rachcl Gibson
102
P a p a tya Falı
104
“Ben! Eski k o ca sı o lm ak ü zere olan bir adamın evinin park
y e r in d e , beş kere ayn ı şarkıyı çalan ben m iyim ?
“Bu unun e v i d e ğ il. H astanenin yanındaki Locust G rove'da
bir daire kiraladı. B urası k ızın ev i. K elly denen kaltağın,” dedi
Ljly ve dikkatini y e n id e n site y e verdi.
Chicks yeniden aynı parçanın ilk mısralarını söylemeye
başlay,nca’ Daisy e^ ilip kaPatma düğmesine bastı. Araba ilahi
bir sessizliğe bürünm üştü. Dün akşam Shovvtime’dan ayrıldık-
(an s0nra Lily arabayla dolaşmaya çıkmış ve Kelly’nin evinin
önünden geçmişti. Tıpkı insanları sinsice izleyen sapıklar gibi
üç kere kadının evinin önünden geçtikten sonra sonunda Da-
isy’yi annesinin evine bırakmıştı.
Bugün, iş arayacağım bahanesiyle Pippen’i bırakmak için
sabahın köründe gelm işti. Daisy onun taranmamış saçlarına ve
üzerindeki kırışık eşofm ana bakınca bir şeyler olduğunu sez
mişti. Hemen üzerine bir kot şort, siyah bir tişört ve ayaklarına
da parmak arası terliklerini geçirip, saçını mandalla tepesinde
tutturmuştu.
“Bunu ne zam andır yapıyorsun?” diye sordu.
Lily elleriyle gri direksiyon simidini sıkıca kavradı. “Bir
süredir.”
“Neden?”
“Onları birlikte görm em gerek.”
“Neden?” diye sordu yeniden. “Bu çılgınlık.”
Lily, omuz silkti ancak gözünü binadan ayırmadı.
“Onları birlikte gördüğünde ne yapacaksın0 Üstlerinden
arabayla mı geçeceksin?”
105
nachel Gibson
"B elki."
L ily ’nin gerçekten R o n n ie ’nin üstünden arabayla geçe
ğ in e inanmıyordu ancak burada böyle oturup bunu düşünm
endişe vericiydi. “Lily, onları öJdüremezsin.” S|
“B elki sadece tamponun ucuyJa bir dokunurum. Ya da ^
arkadaşının işine yaramasın d iy e toplarını ezerim .”
"Ronnie D arlington’un toplarını da ezem ezsin. Seni hapSe
atarlar.”
“Belki de yakalanmam."
“Yakalanırsın. Eski karılar her zaman yakalanır.” Uzand
ve kırmızı eşofm anının üzerinden L ily ’nin om zunu okşadı
“Bunu yapmaktan v a zg eçm elisin .”
Bir damla gözyaşı gözlüğünün altından kayıp yanağından
süzülürken, Lily başını salladı. “Nasıl mutlu olabiliyor? Be
nim yüreğim parçalanırken, o sevgilisiyle mutlu mesut hayatı
na nasıl devam edebiliyor? Bize yaptıklarının hesabını verme
li, Daisy. Ben ve Pippen gibi acı çekmeli.”
“Biliyorum.”
“Hayır, bilmiyorsun. Senin kalbini hiç kıran olmadı. Steven
öldü, başka bir kadınla kaçıp senin kalbini kırmadı.”
Daisy elini çekti. “Steven’in ölüme gidişini görmek kalbimi
kırmadı mı sanıyorsun?”
Lily, Daisy’ye baktı ve yanaklarından akan gözyaşlarını
sildi. “Evet, sanırım. Ama o farklı. Steven isteyerek seni terk
etmedi.” Derin bir nefes aldı ve ekledi, “Çok şanslısın.”
“Ne? Bu söylediğin ne kadar berbat bir şey.”
“Steven öldüğü için şanslısın demek istemiyorum, sadece
106
P apatya Falı
yor?” diye ağJadı Lily. Daisy ona sanlmaya devam etti, acısın,
anlayabiliyordu. Karısı ve çocuğunu terk eden bir adam ne ka
dar değerli olabilirdi? Başka bir kadınla kaçıp, çocukları için
harcanacak olan parayı ortak hesaplarından çeken aşağılık bir
p isliğ in ahlaki değerleri olabilir miydi? Daisy bunları düşün
dükçe ö fk e si gid erek arttı. Bir şekilde Ronnie ktz kardeşine
yaptıklarının bedelini ödeyecekti.
“Tatlım , bir danışmana gitmeyi düşündün mü?” diye sordu
kardeşine.
“Bu konuyu bir yabancıyla ko-konuşmak istemiyorum. Bu
aşağılayıcı bir durum.” Bundan sonra söyledikleri artık
ç o -ço k
anlaşılmaz hale gelmişti.
“Bırak da arabayı ben kullanayım,” dedi Daisy ve Lily yol
cu koltuğuna kayarken o da arabanın ön tarafından dolaştı.
“İçecek bir şeyler ister misin?” diye sordu Daisy, park yerin
den çıkarken. “Kuruyan boğazına iyi gelir.”
Lily burnunu gömleğinin koluna sildi ve başını salladı. “Hı-
hı,” ağzından bu kadarım çıkarabilmişti.
Daisy Minute Mart’a doğru gitti ve dükkânın önünde dur
du. Lily’nin herhangi bir çılgın planına karşı tedbir olarak
anahtarı cebine koydu, çantasını ve gözlüklerini aldı. “Hemen
dönerim,” dedi Lily’ye ve kapıyı açtı. Dükkâna girdikten son
ra yanm litrelik bir bardağı içecek makinesinden doldurdu, ka
pağını kapattı ve bir pipet aldı. Lily biraz sakinleştiğinde ona
avukatından söz edebilirdi ve onu arayıp ne yapabileceklerini
sorabilirlerdi.
“Günaydın,” dedi kasadaki adam, üzerindeki üniforma ke-
110
Papatya Falı
112
Papatya Falı
113
Rachel Gibson
ağıdır.
“Yani insanlar Ronnie Darlington’un gözüne yumruk attı
ğımı konuşacaklar.” İçecek bardağını yanağından çekti. Aman
tanrım, daha kötüsü olabilir miydi?”
O la m a z d ı. “Evet, herifin toplarına vurabilirdin.”
“Onu gördün m ü?”
“Evet. Bana seni kızdırmamam gerektiğini hatırlattı.” Da
isy’nin başının üzerinden ileri baktı. “Hazır mısın, Buddy?”
Buddy Calhoun ona doğru döndü ve beyaz dişlerini göste
rerek gülümsedi. N eyse ki Buddy’nin diğerleri gibi gri renkte
dişleri yoktu. Saçları da koyu kızıldı, diğerleri gibi havuç rengi
değildi- Üstelik daha yakışıklıydı. “Geliyorum, J. P.,” dedi.
J.P.?
“Sorundan uzak dur,” dedi Jack, gitmek için dönerken. “Bir
dahaki sefere aptalca bir şey yapmanı engelleyecek biri olma
yabilir, senin iki katın ağırlığında bir adama saldırmak gibi”
İncinmiş eliyle Jack’i durdurdu. Haklıydı. “Teşekkürler,
Jack. Eğer sen gelm eseydi, gerçekten çok kötü şeyler olabilir
di.” Başını salladı. Belki de sandığı kadar kendisinden nefret
etmiyordu. “K ardeşim i ittiğini görünce... nasıl olduğunu bile
hatırlamıyorum am a sanki aklımı kaçırdım ve ona saldırdım.”
“Bundan fazla bir anlam çıkarma, Daisy.” Ah. ne kadar da
rahatlatmıştı. “Senin yerinde bir başkası da olsa aynı şeyi ya
pardım.” Gözlerini kolunun üzerinde duran D aisv'nin eline
çevirdi.
“Ben herhangi biri olmadığıma göre bırak da sana doğru
Rachet Gibson
118
P a p a ty a Falı
“Daisy?”
“Evet?”
“Teşekkürler. Beni R onnie’ye karşı koruduğun için teşek
kürler.”
“Teşekkür etm e, sadece bir daha onu ve Kaltak Kelly’yi iz
lemeyeceğine dair bana sö z ver.”
“Tamam.” İçeceğin d en bir yudum daha aldı. “Kıçını gör
dün mü, bu arada?”
“Kocamandı.”
“Üstelik gevşek.”
“Evet, sen daha gü zelsin , saçların da daha güzel.”
Lily gülümsedi. “Hem de daha deli.”
Daisy de güldü. “Evet.”
Eve döndüklerinde, Lily, Pippen’i de aldı ve onunla kane
peye uzandı. B lue’s Clues videosunu koydu ve burnunu oğ
lunun aslan yelesi saçlarının içine gömdü. “Seni seviyorum,
Pippy,” dedi. Pippen gözlerini televizyondan ayırmadan başını
kaldırdı ve annesinin çenesini öptü.
“İşi aldın m ı?” diye sordu Loella, kokusu bütün evi saran
Kache! Gıbsoıı
120
Papatya Falı
124
Papatya Falı
126
P a p a ty a F a l ı
gardan içeri girdiklerinde saat dokuzu geçiyordu. Beş do-
I rlık S'r'ş ücretlerini öderken orkestra Brooks ve Dunn’ın
“My Mana” isimli parçasını çalıyordu. Orkestra parçanın na-
^ratıyla coşarken kalabağın arasından kendilerine yol açıp
g0 yakın bara giderek fıçıdan Lone Star siparişi verdiler. İlk
içicileri Daisy ısmarladı ve şansları yolunda gitti; kendilerine
dans pistinin kenarında bir masa buldular. Yanyana sandalye
lere oturdular ve etraftaki insanları çekiştirmeye koyuldular.
“Şu bej kovboy göm lekli, şapkalı adama bak,” dedi Lily,
paisy’nin kulağına. Bu tarif bardaki birkaç adama uyduğu için
içki bardağıyla işaret etti. “ Pantolonu o kadar dar ki, ıslakken
giymiş olm alı.”
Söz konusu adam uzun boylu, kaslı ve yakışıklı bitiydi
ve bir boğayla gü reşecek kadar sert v e güçlü görünüyordu.
“Wrangler içindeki popolar insanı çılgına çevirir,” dedi güle
rek ve bira bardağını dudaklarına götürdü.
“Evet, kesinlikle öyle,” diye katıldı Lily. Daisy en son ne
zaman kız kıza dışarı çıktığını hatırlamıyordu; bunu yapmayı
ne kadar özlediğini anladı. Rahatlamaya ve gülmeye ne kadar
çok ihtiyacı vardı. En çok da kız kardeşiyle birlikte olmanın
ona ne kadar k eyif verdiğine şaşırdı. Birlikte kahkahalarla gü
lüyorlar ve dans pistinde kovboy çizmelerinin topuklan üze
rinde dönen erkek popolarına puan veriyorlardı. Lily üzerinde
Roper kotu olan bir adam ı gösterdi ve Daisy başını yana eğip
ona baktı. İtiraf etm eliydi, bu şimdiye kadar bir Roper içinde
gördüğü en güzel popolardan biriydi. Daisy ona sekiz, Lily on
puan verdi sonra dokuz puanda anlaştılar.
127
Rachet G'ihsan
rin h e p si k a f a s ın a k a z ın m ış t ı.
Geniş kenarlı şapkalı bir adam görüşünü kapattı ve artık bir
şey göremez oldu.
“Kahretsin,” dedi Buddy, Jack’in yanma gelince, “son bin
diğimde neredeyse iki dakika dayandım ama sonra sol topuğu
mun üzerine düşünce ayağa kalkmam daha uzun sürdü.”
“Twister’a mı bindin?” diye sordu Gina. “Twister gerçek
bir boğa gibi en yüksek seviyede çalışır.”
“Kapıya en yakın olanıydı.” Buddy birasından bir yudum
aldı ve sonra, “Sen de denem elisin, Jack,” dedi.
Buddy gerçekten iyi bir çocuktu ancak bazen Jack onu an-
layamıyordu. “Genel bir kural olarak sol topuğumu ezecek
şeylerden her zaman kaçınırım.”
“Evet.” Buddy başını salladı ve kalabalığa doğru baktı.
Gina güldü. “Ben arkaya gidiyorum. Bir süre daha burada
olacak mısın?” diye sordu Jack’e.
“Emin değilim.”
Gina bir elini Jack’in gömleğinin önüne koydu ve parmak
larının üzerinde yükseldi. “Sakın veda etmeden gitme,” dedi.
Onu öptü, dudakları onunla yaşamak istediğini hatırlatacak
kadar uzun süre dudaklarında kaldı. “Sakın unutma.”
“Gina’yla sıkça görüşüyor usunuz?” diye sordu Buddy, Gi-
na’nın ardından.
“Ara sıra.” onunla yaşayıp yaşamak istemediğinden emin
değildi. İki hafta sonu üst üste görüşünce kadın böyle bir fikre
kapılmıştı.
“Bak orada tek başına kim oturuyor? Lily Brooks. Dün onu
aramayı düşündüm ama yen i so y a d ın ı b i l m e d i ğ e j .
niı
rasını bulam adım .'
Jack dönüp. Daisy’nin yalnız başına bir masada otü
kardeşine baktı. “Neden Lily’yi arayacaktın?” an ^
“Minute Mart'taki şu kavganın ardından ve genel
nasıl olduğunu sormak için. Bence bu boşanma süresijJ1^
nuşmak isteyeceği binlerine ihtiyaç duyuyordun” 6 ^o.
Jack Pearl şişesini dudaklarına götürdü. “Lily
boşanma sürecini mi konuşmak istiyorsun?”
Buddy sındı. “Bu Brooks kızları çok güzel ve seksim
bilirsin
Jack birasından kocaman bir yudum aldı ve sonra
ust (jy
dağındaki ıslaklığı yaladı. Buddy bu konuda ondan birvn
duyamayacaktı. Zaten bu gece, o elbise içinde Daisy’^
kadar seksi olduğunu bir kez daha görmüştü. Buradan bile el
bisesinin ne kadar dar olduğunu görebiliyordu, sanki bir sprey
boya almış ve bedenini baştan aşağı boyamıştı.
Buddy birasını bara bıraktı. “Bir başkası benden önce dav
ranmadan gidip Lily’yi dansa kaldıracağım.”
Jack onun kalabalıkn arasından kendine yol açarak gidişini
izlerken, Buddy Calhoun gibi biri olsaydı hayatın daha kolay
olup olmayacağını merak etti. Görünüşe bakılırsa onu hiçbir
şey rahatsız etmiyordu hatta mekanik bir boğa üzerinde ken
disine işkence çektirmek bile. Belki Jack ’in böyle olduğu dö
nemler olmuştu, daha rahat olduğu zam anlar fakat bu o kadar
uzun bir süre önceydi ki, hatırlamıyordu bile.
Elini cebinden çıkardı ve gözlerini beyazlar içinde ışıldayan
132
P a p a ty a Falı
133
Rachel Gihson
138
Papatya Falı
140
P apatya Palı
142
1‘ı ı p a l y u l ;u lt
"Yarın”
Alaycı bir şekilde sırıttı. “Daisy, eğer yarın evime gelirsen
sana gerçekten istediğin şeyi vereceğim,” dedi ifadesiz bir Şe'
kilde, gömleğini iliklerken. “Buna emin olabilirsin.”
Daisy kaşlarını çattı ve ne demek istediğini sormaya gereI(
duymadı.
Jack yine de söyledi. “Bayılana kadar seni becereceği^ »
dedi, sonra dönüp gitti.
Daisy onun gidişini, binanın köşesinden dönüp kayboluşu
nu izledi. Birkaç saniye içinde karanlık onu tamamen içine aldı
ve Daisy sadece onun çizmelerinin topuklarından çıkan sesi ve
böcekleri duyabildi. Öfkelenmiş olması gerektiğini biliyordu.
Korkmuş, midesinin bulanmış olması gerektiğini biliyordu.
Daha ileri gitmeden aklının başına gelmiş olmasından dola
yı rahatlamış olması gerektiğini biliyordu. Evet, tüm bunları
hissetmesi gerektiğini biliyordu, belki yarın hissederdi. Ancak
bu gece... bu gece bunların hiçbirini hissetmiyordu. Hayal kı
rıklığının ötesinde, damarlarını hala zonklatan arzuyla, sade
ce merak içindeydi. Acaba insanın seks yapmaktan bayılması
mümkün müydü?
Eğer mümkünse, Jack bunu deneyimlerinden mi biliyordu?
B»öl ü v \a .J )
148
Papatya Falı
nlasi İÇ*11 birkaç yıl süre tanımak istedik sonra ona söylemeyi
p la n la m ış tık .”
152
P a p a ty a F alı
154
Papatya Falı
160
P apatya Falı
I ünnie fırsatı bile verm edi. Daisy kollarını onun boynuna dola-
^ ve Jack onu hoyratça öperken, memelerim göğsüne bastırdı.
fendine engel olam ayınca, kendisini arzunun ve özlemin
belirsizliğine bıraktı. Bu iyi hissettiriyordu. Belki de fazla iyi.
pudaklarma aynı arzuyla yanıt veriyordu. Tişörtünün ve kotu
nun pamuklu dokusu çıplak teninde hissetmek tüylerini ürpert
ti Jack onu ıslak ve sıcak dudaklarıyla öperken, parmaklarını
0nun saçları arasında gezdirdi. Kendisini ona daha fazla yak
laştırıyor, onu daha fazla hissetmek istiyordu. Onu bu kadar
istemek tüm bedeninin karıncalanmasına neden olmuştu. Onu
çok istiyordu. H em de hemen.
Çok uzun zam an olm uştu. Ağırdan almak için çok uzun za
man geçmişti. B oğazından beklenti içinde bir hırıltı çıktı ve to
puklarının üzerine indi. Dudakları onun boynunun tadını alır
ken Jack’in uzun sert ereksiyonunu kamında hissetti. -Jack."
dedi onun boynunu öperken, “öyle güzel tadıyorsun ki. seni
yiyip bitirmek istiyorum .”
“Tanrım, Daisy,” diye homurdandı Jack, elleri onun çıplak
sırtında gezinirken. Saçlarındaki lastiği çıkardı, saçlan açıldı
ve çıplak omuzlarından aşağı savruldu. Saçlarını ellerinin ara
sına aldı ve onu kendine çekerek yeniden öptü. Bir eli onun
sırtına kayarken, D aisy’de onun öpüşlerine yanır veriyordu.
Sutyenini çözdü ve onu çıkarıp kırmızı beyaz arabanın baga
jının üzerine fırlattı. Memelerini avuçladı. Meme uçlan sıcak
avuçlarının içinde ürpermişti. Daisy ellerim onun tişörtünü içi
ne soktu ve göğsünü, kamını ve sırtım okşamaya başladı.
Jack ellerini onun arkasına doğru uzattı \ e kalçalarım kavra-
lol
dı. Daisy'yi kaldırıp arabanın bagajına oturttu, çıplak ayal{J
arabanın krom tamponuna değiyordu. Serin metalin dokur^
onun arzu sisinin içinden çekip aldı ve bir anda güneş ışığ,n
altında külodu dışında çırılçıplak kalmış olduğunu fark ettj
Elleriyle memelerini kapadı. “Bu arabanın markası ne?” ^
sordu, bu ani utancını örtbas etmek için.
“Bu bir Custom Lancer,” diye yanıtladı Jack, tişörtünü ba
şmdan sıyırıp, elbisenin üzerine atarken. “Senin için aklımda
olan en uygun araba.”
Daisy kuruyan dudaklarını yaladı. “Aklında ne var?”
“Seninle süspansiyonunu test edeceğiz.” Daisy’nin dizleri
ni araladı ve bacaklarının arasına girdi. “Ellerini indir, tatlım.”
Nathan’ı doğurduğunda memeleri büyümüştü ve doğum
sonrasında küçülmemişlerdi. “Eskisinden daha şişmanım.”
“Fark ettim.” Onun bileklerini tuttu. “Aşk ısırığına benze
yen doğum lekenin durup durmadığını görmek istiyorum.”
“Duruyor.”
Jack onu ellerini indirmeye zorlamadı. “Göster bana.”
“Hamilelik çatlaklarım var.” Aslında bu ince çizgiler artık
pek fark edilmiyordu ancak hâlâ oradaydılar.
“”Her yerini görmek istiyorum, Daisy.”
“Yaşlandım, Jack.”
“Ben de öyle.”
Uzandı ve Jack’i çıplak omuzlarından öptü. “Hayır, eski
sinden daha iyisin.” Boyun çukurunu öptü, Jack de onun elle
rini çekti ve pantolon kemerini üzerine koydu.”
“Fermuarımı aç,” sesi şehvetten yanık çıkıyordu. Arka ce-
Papatya Falı
163
Rache/ Gibson
miyorum ve bir kez daha onu kibar bir şekilde bagajm üst^
oturttu. Sırtüstü yatırdı ve külotunu çıkardı. Bacaklarının ^
sına girdi. Yüzüne sonra boynuna sonra da memelerine bai^
Bacaklarının arasından üzerine eğilip, ağırlığım bir k o lip
üzerinde verdi ve “Beni yine on sekizimde hissettiriyorsm, „
dedi. “Tıpkı kendim i kontrol edemediği günlerdeki gibi.”
Memesinin ucunu öperken eliyle yumuşak, hassaslaşıp
kaygan etini okşarken. “Sanki o günlerdeki gibi gerçek olaya
girmeden önce boşalacağım.”
Daisy sırtını gerdi ve inledi. “Bir an önce gerçek olaya gj.
relim”
“Daisy.”
“Hmm?”
Jack doğum lekesini öptü. “Memelerin her zamankinden
daha güzel.”
Jack sıcak dudaklarıyla, meme ucunu emmeye başlamasay
dı buna gülebilir ya da belki onunla bir tartışmaya girebilirdi.
Bunun yerine parmaklarını onun saçlarının arasında gezdirdi.
Gözlerini kapadı ve her tarafına yayılan bu duygu selinin tadı
nı çıkarmaya başlayacaktı ki gerçek olaya giremeden kendisi
nin boşalmasından korktu.
“Daisy, gözlerini aç.”
Daisy gözlerini açtı. Jack ona baktı, onun da gözleri ateş
içindeydi. Kondomu kaptı ve paketini yırtarak açtı. “İçine gir
diğimde yüzünü görmek istiyorum.” Kaygan kauçuğu penisi
nin başından aşağı, kasık tüylerinin olduğu yere kadar yuvar
ladı. Ellerini çıplak bacaklarının altından geçirip, onu arabanın
164
Papatya Falı
d e ğ ild i-
“Kahretsin,” dedi Jack, sıktığı dişlerinin arasından ve onun
yüzünü ellerinin içine aldı. “Afedersin, Daisy.” Yanağına ve
burnuna yumuşak bir öpücük kondurdu ve usulca fısıldadı,
»Üzgünüm, üzgünüm. Şimdi sana daha iyi hissettireceğim.
Söz veriyorum,” geri çekildi ve bu kez daha yumuşak bir şe
kilde kendisini içine itti ve Daisy onun sözlerine ne kadar sa-
dık kaldığını hatırladı. Yavaş ve ölçülü hareketleriyle ona zevk
vermeye başladı.
Jack onun içinde gidip gelirken, Daisy onun gözlerinin içi
ne baktı. “Bu daha mı iyi?”
“Hnım, evet.”
“Söyle.”
“Çok iyi, Jack.” Kendisini kuş gibi hafif hissediyordu ve
omuzlarını tuttu ve kendisini ona doğru çekti. “Sakın durma.
Ne yaparsan yap ama sakın durma.”
“Bu mümkün değil.” Hareketlerini hiç aksatmadan onu kal-
çalanndan kaldırdı.
Daisy’nin tenine ateş basmıştı ve birleştikleri noktadan dı
şarı yayılıyordu, parmaklarını Jack’in etine gömdü. Jack’in
bu yavaş hareketleri onu delirtiyordu. “Daha hızlı. Daha hızlı.
Rachel Gibson
Jack. ”
Jack onu alnından öptü ve Daisy sıcak nefesini Şakak]arin
da hissetti. Jack hızlandı. Daha da sertleşti. Gidip geliy0p
Gitgide onu zirveye çıkarıyordu.
“Daisy Lee.” Dudaklarından dökülen sözcükler kulağa ^
soruymuş gibi geliyordu. Daisy giderek artan zevkten baş|ça
bir şey düşünemiyordu, çığlık atmak için ağzını açtı ancak ardı
ardına gelen zevk dalgaları sesinin boğazından çıkmasını en
gelledi. Onu sıkıca kavrarken kasları gerginleşti.
Hızlanarak hareketlerini sürdürdü. Sıcak nefesi hâlâ Da
isy’nin şakaklarına yayılıyordu ve kendisini son kez sert bir
şekilde itince Daisy’nin daha yukarı çıkmasına neden oldu
Aynı anda hem sövüp, hem şükretti. Onu iyice kendisine çekti
ve son kez kendisini içeri itti. Boğazının derinlerinden bir inilti
çıktı, bu gırtlaktan gelen ve uzun süren bir ahhh sesiydi.
Daisy göz kapaklarının arkasında noktalar gördü ve kulak
ları çınlamaya başladı. Bayılacaktı. Tam bu Custom Lancer’m
üzerinde. İşte, bu olacaktı. Tıpkı onun söylediği gibi olacaktı
ancak umurunda değildi.
Bayılmadı gerçi. Gerçek anlamda bayılmadı. Başı öylesine
dönüyordu ki, kıpırdamaya bile korktu. Uzun zamandır seks
yapmamıştı ve bu kadar iyi olduğunu hatırlamıyordu. Ama
öyleydi. Elbette öyleydi. Ancak Jack’in teninin onunkine do
kunduğu yer, hâlâ karıncalanmış durumdaydı. Olayın bu bö
lümünü hiç hatırlamıyordu. Belki de daha önce hiç olmamıştı.
Jack onun içinde öylece kaldı, göğsünü onunkine bastırdı
ve başını onun kulağının yanına, arabanın üzerine koydu. Da-
Papatya Falı
168
Papatya Falı
176
Papatya Falı
180
Papatya Falı
182
Papatya Falı
186
Papatya Falı
hakkında?” "ası
Lily yutkundu. “Hayır, annem Taurııs’umu bir enka2
virdiğimi söyledi."
“Hatırlamıyor musun?”
Başını sallayıp, yiizünü buruşturdu. “Zaten o arabadan nef
ret ediyordum."
“Anneme arabayı nasıl enkaz hale getirdiğini anlattın mı?’’
“Hayır. Dur işaretine mi uymamışım?”
“Lily, Taums’unu Ronnie’nin oturma odasına sürmüşsün.”
Gözlerini Daisy’ye dikti ve sonra masmavi gözlerini kır
pıştırdı. Ancak Daisy’nin beklediği kadar şaşırmaınıştı. “Ciddi
misin?”
“Polis bize intihara eğilimin olup olm adığını sordu.”
“Arabamı Ronnie Darliııgton üzerine sürerek asla intihaı
etmeye çalışmam,” dedi hiç duraksamadan.
“Ronııie’yi öldürmeye çalıştın m ı?”
“Hayır.”
1‘a p d ly a /-'alı
■■Ozam an a k im d a nc v ard ı? Bir şey mi oldu'.'”
|}Lı defa d u ra k sad ı ve y a n ıtla rk e n başını yana çevirdi, “ B il-
ıiiiyorl1111'
pajsy’nin bildiğine ve bilincini yitirmiş olduğuna dair kuş
l a n vardl- Bir ?e y'er o l u ş l u ancak Lily bunları bugün ko-
1Llşnıak istemiyordu. İyi. Her zaman bir yarın vardı.
paisy h a stan ed en a y rılın c a kasabaya gitti ve Pippen için bir
,,raba koltuğu sa tın ald ı. P ip p e n ’in koltuğu bahçedeki enkaz
f in d e k i T a u ru s’u n iç in d e y d i.
Daisy, M ain k a v ş a ğ ın d a k i trafik ışıklarında durduğunda iki
araba ö nünden J a c k ’in g ü rü ltü lü b ir şekilde geçen M ustang’ini
gördü. O nun d a k e n d is in i g ö rü p görm ed iğ in i m erak etti. Ancak
onu bir a n lığ ın a g ö rm e k b ile m id e sin in alt üst olm asına neden
olmuştu, tıpkı e sk i o k u l g ü n le rin d e onu n soyunm a odasından
çıkışını b e k le d iğ i g ü n le rd e k i gibi h issetti. O nun için hissettik
leri şeyler, k a fa s ın ı k a rış tırıy o rd u v e b u n ları kesinlikle bir k e
nara b ıra k m alıy d ı.
O Öğleden sonra Daisy, Pippen’i, annesinin Cadillac’ının
içindeki çocuk koltuğuna oturtup, kemerini bağladı ve birlikte
Nathan’a karşılamak üzere Amarillo’ya doğru yola çıktılar.
Pippen kısa kot şort, kovboy çizmeleri ve üzerinde, Tİ-
RANOZOR T E K S A S ’I KİRLETMEYİN, yazan bir tişört
vardı. Bagaj teslim bölüm ünde beklerken Daisy onu kuca
ğına almıştı. O rada beklem ekle geçirdikleri yarım saat bir
ömiir gibiydi ancak N athan T gördüğünde ortalık uzun za
mandır puslu geçen günlerin ardından ortaya çıkan güneşle
aydınlanmış gibiydi.
K,u lu'l (iıhson
190
P a p a ty a Falı
196
P a p a ty a F al t
erdi anca^ on*ar kadar değil. Daisy ve Steven böyle hız düş-
önü bir çocuk üretmeyi nasd başarmışlardı acaba?
“M o n ste r Garage’ı izliyor m u s u n ? ”
198
gir anda J a ck ’in çev re sin d e dönen dünyanın ekseni değişti,
gnse kökünün kılları ürperdi ve kafatası kasıldı sanki. Dünya
(jurrnuş, ortadan ik iy e ay rılm ış ve iki yarım daire olarak düş
müştü-
Yarım saniye önce Jack’in hayatında her şey yolunda gi
diyordu ve yarım saniye sonra her şey değişmişti. İlk yarım
sanjyede erkek kardeşi ve N athan’ın gülüşlerini izlemiş ve bir
birlerine ne kadar benzediklerini fark etmişti ve ikinci yarım
saniyede karşısındaki, babası Ray Parrish’in on beş yaşındaki
versiyonuna bakıyordu. İlk yarım saniyede masasının kenarına
kalçasını dayam ış oturuyordu, ikinci yarımda ise ense kökü
nün kılları ayaklanm ış, kahvesini gömleğine boca etmiş halde
ayakta duruyordu. “K ahretsin!”
“Neler oluyor?” diye sordu Billy.
Jack gözlerini N athan’dan alamamıştı. Yüzünün ve bur
nunun şeklini inceledi ve artık zamanı birkaç saniye öncesine
çevirmek m üm kün değildi. Kesinlikle babasının genç versiyo
nuna bakıyordu. Benzerlik o kadar açıktı ki, bunu fark etme
sinin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlayamadı. “Buraya iş
istemeye gelm edin, değil mi?”
Nathan’ın gülüm sem esi kayboldu ve kaykayını aldı, "Ha
yır.”
Aniden her şey anlam kazandı. Daisy’nin konuşmak ko
nusundaki ısrarı. O na söylemesi gereken bir şey olduğu. Bu
telefonda ya da Shovvtime’da söyleyemeyeceği bir şeydi. Bir
oğlu olduğunu söylemesi gibi, önemli bir şey. Birisi kamına
bir tekme indirmiş gibi hissetti. “ Doğum günün ne zaman?’’
199
Rachel Gibson
“Gitmem gerek.”
Uzandı ve Nathan'ın kolunu tuttu. “Söyle bana.”
Nathan ’m gözleri büyüdü ve kaykayını düşürdü. Geri
meye çalıştı ancak Jack onu bırakmadı. Bırakamazdı. Çel^'
“Aralık ’ta,” diye yanıtladı sonunda.
Jack onu iyice kendisine çekti. “On beş yaşındasın, değjj ^
Yutkunmaya çalışırken Nathan’ın gırtlağının nasıl
kalktığını fark etti. “Evet,” dedi fısıltıdan biraz daha yük^
bir sesle.
Bir yerden sonra Jack, onu korkuttuğunu ve artık bırakma$
gerektiğini fark etti. Sakınleşmeliydı ancak bunu beceremiy0r
du. Düşünceler beyninde birbirlerini kovalıyordu ve kafatasın,
mengeneye alınmış gibi hissetti. “Orospu çocuğu.”
Billy, Jack’i omzundan yakaladı ve Nathan’la arasına girdi
“Senin neyin var, akimı mı kaçırdın?”
Evet. Aklını kaçırmıştı. Onu bıraktı ve Nathan ortadan öyle
hızlı kayboldu ki sanki hiç oraya gelmemişti. Sadece kaykayı
hâlâ yerde duruyordu. Hemşire resmi üste gelmişti.
Jack onun ardından baktı. “Sen fark etmedin mi, Billy?”
“Tek fark ettiğim senin deli gibi davranmış olmandı.”
Başını salladı ve kardeşine döndü. “Tıpkı babamıza benziyor.”
“Kim?”
“Nathan. Daisy’nin oğlu.”
“Daisy ve Steven ’ın oğlu.”
Jack kapıyı işaret etti. “Sana Steven’a benziyor gibi geldi mi?”
“Doğrusunu söylemek gerekirse, Steven’ın neye benzediği
ni hatırlamıyorum bile.”
200
Papatya Falı
jack,
206
Daisy, Pippen’i annesinin yatağına yatırdı ve kapıyı hafif ara
lık bırakarak odadan çıktı. Onun o küçücük dünyası karmaka
rışık olmuştu ve son birkaç gündür hem çok yorgun hem de
çok huysuzdu. Daisy bu sabah onu Lily’yi görmesi için has
taneye götürmüş ancak Pippen oradan ayrılmak istememişti.
Korkmuştu, üzgündü ve geri dönüş yolu boyunca sürekli ağla
mıştı, sonunda eve geldiklerinde uykuya dalmıştı. Louella hâlâ
Lily’yle birlikte hastanede, doktorlardan Lily’nin ne zaman
eve çıkacağına dair gelecek haberi bekliyordu.
Yeşil üzerine kolsuz yeşil bir tişört ve altına haki renkte şor
tunu giydi. Ensesine düşen saçlarını kaldırıp onlan siyah bir
saç mandalıyla tutturdu. Yorgundu ve ciddi şekilde kafeine ih
tiyacı vardı. Pippen’in yanına kıvrılabilirdi ancak Nathan evde
değildi ve o eve döndüğünde uyanık olmak istiyordu.
Merdivenlerden indi ve mutfağa giderek buzdolabından bir
kola çıkardı. Nathan üzerinde Teksas haritası bulunan magne-
tin altına bir not iliştirmişti. Kaykayıyla dolaşmak için dışarı
çıktığını yazmıştı. Notta ne zaman geri döneceğini beliıîme-
207
Rachcl Gibson
“Nathan nerede?”
frrnan tanrım. Yüreğindeki pır pır sekteye uğradı. “Kayka
ya b i n i y o r ”
jçeri davet edilmeyi beklemedi. “Hayır. Binmiyor,” dedi
eVe girerken, Teksas’ın sabah kokusunu da birlikte getirmişti.
Yanından geçerken Nathan’ın kaykayını ona verdi.
Daisy kaykayı aldı ve onu göğsüne bastırdı. Üzerindeki çiz
gili tişört kol ve göğüs kaslarını sarıyor ve onu her zamankin
den iri ve tehlikeli gösteriyordu. “Nerede o?”
“Bunu nereden buldun?”
“Bu sabah beni görmeye geldi.”
“Öyle mi?” Nathan’m tamirhaneye gitmiş olması bir rast
lantı değildi. Şaşırtıcıydı ancak büyük bir şok da değildi. Nat
han işlerin içine düşünmeden dalan ve daha sonra düşünen ço
cuklardandı. Bu özelliği Jack’e benziyordu.
“Çıkarken kaykayını bırakmış.”
Jack’e onun biyolojik oğlu olduğunu söylemiş olduğunu
sanmıyordu. Elbette, tamirhaneye de tek başına gitmiş ola
mazdı. “Ne dedi?”
“Steven ve Monster Garage’la ilgili konuştu.”
Belki de bilmiyordun Belki buraya tamamen farklı bir ne
denle gelmiştir. Jack, işte. “O kadar mı?”
“Bence beni yakından görmek için geldi.” Şapkasının si
perliğini kaldırınca Daisy onu daha iyi görebildi. Yeşil gözle
rinde parlayan öfkenin ışıltısı onun bildiği ya da kuşkulandığı
bir şeyler olduğunu gizleyebilmiş olsa da, ardından gelen söz
cükler bunu gizleyemiyordu. “Steven'ın mektubunu okudum.”
209
Rachei Gibson
214
Papatya Faiı
220
Papatya Falı
sın?”
“Bu yaz küçük çocuklara elişi dersleri vereceğim. Çok eğ
lenceli olacak ve saat başına beş yetmiş beş kazanacağım.”
Küçük çocuklara elişi dersi vermek Nathan için eğlenceli
bir iş değildi ancak saatte beş yetmiş beş kazanmak kulağı
na hoş geliyordu. Kafasında hemen hesap yaptı ve günde beş
saat, haftada beş gün çalışırsa, ayda beş yüz yetmiş beş dolar
kazanabileceğini hesapladı. Bu parayla bir sürü CD ve en yeni
kaykaylardan alabilirdi.
Tel örgünün diğer tarafında siyah bir Mustang durdu ve
Nathan, Jack Parrish’in arabadan indiğini gördü. Kovboy şap
kasını alnının üstüne çekti ve arabanın üzerinden Nathan‘a
baktı. “Kaykayını tamirhanede unutmuşsun”
! Jack bu defa o kadar korkunç görünmüyordu ancak Nathan
midesindeki hareketlenme iyice artmıştı. Sanki lunaparktaki
oyuncaklara fazla binmiş gibi hissediyordu. “Evet.”
Rachel Gibson
evde miydi?”
“Evet. Onunla konuştuk.” Kolunu arabasını üstüne koydü
“Baban olduğumu başından beri bildiğini söyledi.”
“Doğru.” Boğazında büyümekte olan yumruyu yutkunma
ya çalıştı. Neden bu kadar tuhaf hissettiğini anlamıyordu. Ja.
ck’in ne düşündüğü umurunda değildi. Tamirhaneye tamamen
meraktan gitmişti. O kadar. Kimsenin ne düşündüğü umurun
da değildi. “Biliyordum.”
“Şey, en azından sana yalan söylemediğine sevindim.” Jack
kolundaki saate baktı ve parmağını üç kere arabanın üstüne
vurdu. “Seni eve bırakmamı ister misin?”
“Tamam.” Nathan, Jack’in kapı kilidini açmasını bekledi
ve arabaya bindi. Bej renkteki döşemeli koltuğa oturduğunda
midesindeki hareket azalmıştı. Bu arabanın ne kadar ettiğini
bilmiyordu ancak annesinin Seattle’daki o aptal minivamndan
daha değerli olduğu belliydi. Kesinlikle. “Bu bir Shelby mi?
“Evet. 67 model GT 500.”
222
Papatya Falı
“Sıkıymış.”
“Bunları seviyorum .” Jack vitese taktı, arkasına baktı ve
yola çıktı.
“Hızı ne?”
“Saatte yüz otuz iki mil. Elbette, bir Daytona ile kıyaslana-
maz bile. Kapalı parkurdaki rekoru ne demiştin?”
“İki yüz. 69’da sergiden yüz seksenle çıkmış.”
jack güldü ve yeniden vites değiştirmek için elini direksi
yondan çekti. “Biliyor musun, B illy’nin tamirhanedeki Barra-
cuda konusunda yardım a ihtiyacı olabilir. Madem sen de bir
süre buralardasın ve günün birinde kendine bir Daytona almak
istiyorsun, belki ona yardımcı olmak istersin.”
Dalga mı geçiyordu? Bir Barracuda’nın motoruna doku
nabilmek için bokunun içinde bile yuvarlanabilirdi. “Bu çok
havalı olur. Ama kasabada ne kadar kalacağımı bilmiyorum.”
Jack ona baktı. “Annenle konuşup, kasabada ne kadar ka
lacağını öğreniriz.” Dikkatini yeniden yola verdi ve vitesi üçe
attı. “Elbette, aileden olduğun için sana, diğerlerine verdiği
mizden daha fazla para verecek halimiz yok.”
Para mı? Bir de üstüne para mı alacaktı? Bokunun için
de iki kere yuvarlanabilirdi. Nathan pantolonunun yanından
sarkan zincire baktı. Boğazını temizledi ve birkaç kez başını
indirip kaldırdı. “İyi.”
223
Rachel Gibsort
dan ayırmadan.
Nathan ona katılıyordu ancak bunu dile getirmedi.
“Bilseydim, hayatında olurdum. Beni kim se senden uzak
tutamazdı.”
Buna nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu, bu yüzden ses
siz kaldı.
“Belki sen buradayken, birbirimizi tanıma fırsatı bulabili-
riz.”
“Olur.”
“Eğer iyi anlaşırsak belki bütün yazı burada geçirmeyi dü
şünebilirsin.”
Bütün yazı mı? Hayatta olmaz.
“Barracuda’mn işi bittiğinde onu benim için test sürüşüne
çıkaracak birine ihtiyacım olacak. Sen bunu becerebilir mi
sin?”
Gülümsememek için dudağındaki halkayı içeriden ısırdı.
Aman tanrım! “Becerebilirim.”
“Ehliyetin var, değil mi?”
Hevesi yarım kalmıştı. “Hayır, ben on beş yaşındayım. Eh
liyet almak için on altı olmak gerekiyor.”
224
P a p a ty a Falt
226
Papatya Falı
228
I’n/uılyn hılı
230
P a p a ty a Falı
izlerken.
“O k u lu n orada. B ir kızla konuşuyordu.”
“Sonra onu nereye götürdün?” Jack’in yüzüne baktı. Yakıcı
ffQlıeş ışıkları şapkasının m inik aralıklarından içeri sızıp bur-
*un(ja ve ağzında noktacıklar oluşturuyordu.”
“Dolaştık.”
“Nerede d olaştın ız? ”
Güldü. “S ad ece d o la ştık .”
Gözlerini güneşten korumak için ellerini kaşlarının üzerine
koydu. Jack gerçekten bu işten keyif alıyordu. “Neler konuş
tunuz?”
“Arabalardan.”
“Ve?”
“Bu yaz benim için çalışacağından.”
“İmkânsız,” dedi ve elini kaldırdı. “Planlarımız var.”
“Değiştir. Nathan bu yaz benim için çalışmak istiyor.”
Uzun koyu renkli kirpiklerin çevrelediği yeşil gözlerine
baktı. “Bu teklif ondan mı çıktı?”
Başını salladı ve üst dudağının üzerindeki noktalar oynadı.
“Fikrin kimden çıktığı önemli değil. İkimizin de istediği bu.”
“Bütün yaz burada kalamayız.” Bir ter damlasının göğsün
den aşağı kaydığını hissetti. “Burada planladığımdan daha
uzun kaldım zaten.”
“Senin daha fazla kalman için bir neden yok. Hatta gitsen
daha iyi olur.”
“Oğlumu burada seninle bırakmayacağım. Onu sadece bir
saattir tanıyorsun ve burada kalması için aklına girmişsin.”
231
Rachel Cibsotı
234
Papatya Falı
çil,nıemiz gerekiyor”
jack başını salladı. Bir baş belası olmasına rağmen yine de
akışiklı görünüyordu. “ Böyle bir şey olmayacak.”
“O zaman iyi geçiniyorm uş gibi yapacağız. NathanTn iyi
liği İÇ'11”
“Sana bir şey söyleyeyim, tatlım,” dedi, şapkasını yeniden
başına geçirirken. “İyi bir yalancı olduğumu hiç sanmıyo
rum”
D aisy’nin aklına onun Tallahasse’yle söylediği yalan geldi.
“Tabi”
Jack’in kaşları çatıldı. “En azından senin kadar.”
En alt basam akta ayağa kalktı ve ona baktı. “Benden nef
ret ettiğini bile bile burada seninle kalacağını mı sanıyorsun?”
Buna yanıt verm esini bile beklemedi. “Bir yetişkin gibi dav
ranmaya çalışıyor. A m a hâlâ onu bir bebek gibi şımartmamdan
da hoşlanıyor. O nun bana ihtiyacı var.”
Jack’in ifadesi yumuşadı. “Yazın burada kalmasına izin ve
receğini mi söylüyorsun?”
Başka seçeneği olmadığını düşünüyordu. Nathan’la konu
şacaktı ve eğer Jack’in tamirhanesinde gerçekten çalışmak ve
onu tanımak istiyorsa buna engel olmayacaktı. “Eğer istediği
buysa ancak onu burada seninle yalnız bırakamam. Seattle’da
onu, iki haftalığına akrabalarının yanında bıraktı aıııa bundan
hiç hoşlanmadı.”
Daisy derin bir nefes aldı ve sesli düşünmeye başladı. “Bu
raya sadece bir sırt çantasıyla geldi. Benim de sadece küçük
bir çanta dolusu giysim var. Bütün bir yazı bu getirdiklerimizle
geçiremeyiz.” Seattle'daki evlerine gidip daha faz|a
getirmeliydi.
Jack kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu ve a-,
raundu kazanmıştı, bundan emindi. «n
“Bir daha kavga etmeyeceğimize söz vermelisin.”
“Tamam.”
“İyi geçineceğiz.”
“Nathan’ın önünde.”
Ancak Daisy’nin henüz onunla işi bitmemişti. “Beni
yormuş gibi yapacaksın.”
Jack başını geriye attı ve şapkasının gölgesi burnundan Çe
nesine kaydı. “Şansını fazla zorlama.”
236
01kolu ve sağ bileği sarılıydı, ayaklarıyla bir çeşit askıdaydı.
“M eler oldu?” diye sordu sonunda Lily? “Jack'e, Nathan’ı
söyledin mi?”
“Tam olarak değil.” Vazoyu diğerinin yanına koydu ve
Lily’nin yatağının yanına oturdu. “Nathan söyledi gibi bir
şey,” diye yanıtladı. “Jack’e ne kadar üzgün olduğumu anlat
maya çalıştım ama henüz bunları duymaya hazır değil.”
Lily yastığın üzerinden başını ona doğru çevirdi ve yüzü
nün çeşitli renkleriyle birlikte mavi gözleriyle ona baktı. “Üz
gün olduğunu sadece birkaç sözcükle dile getirebilirsin, Daisy.
Ama onları içtenlikle söylemediğin sürece bir şey ifade etmez
ler. Ronnie beni ne zaman aidatsa üzgün olduğunu söylerdi
ama aslında o sadece yakalandığı için üzgündü. Bazen sadece
üzgün olmak yetm ez.”
“Biliyorum.” Oturduğu sandalyenin ahşap kollarım elleriyle
sıktı. “İşte, yazı burada geçirmeyi kabul etmemin en büyük nedeni
de bu. Jack’e borçluyum. Ben doğru olduğunu düşündüğüm şeyi
yapmıştım ancak Nathan’ı, Jack’e söylemek için on beş yıl bekle
memeliydim. Bu konuda kendimi çok suçlu hissediyorum.”
“Sakın bu suçluluk duygusunun seni çileden çıkarmasına
izin verme.” Lily pelte kâsesini tepsiye bıraktı. “Slirn Clem’e
gittiğimiz geceyi hatırlıyor musun?”
“Elbette.”
“O gece Buddy Calhoun’la yattım.”
Daisy şaşkınlıktan konuşamadı.
“O gece ben eve döndükten sonra bana geldi ve seviştik.
Çok tatlı biri ve onunla sevişmek harikaydı. Ama o gittikten
237
R achcl G ibson
fllİİ?”
“gvet, bunu düşündüm. Kötü bir fikir olmayabilir.” Lily
kumandaya uzandı ve yatağını indirdi. “Ama arabamla Ron-
nje’nin evine dalmak bakış açımı değiştirdi.”
gu kulağa sağlıklı geliyordu.
“Hiçbir erkek bana kendimi kötü hissettiremez. Çıldırmadı
ğım zamanlarda iyi bir insan olabiliyorum.”
Daisy gülümsedi. “Haklısın.”
“Ronnie bırak beni, yüzüne tükürülmeyi bile hak etmiyor.”
“Kesinlikle.”
“Şimdi iyileşmeye ve Pippen’e odaklanacağım. Ronnie’ye
beslediğim o berbat duygulardan kurtuldum. Kendimi önem
li hissetmem için hayatımda bir erkeğin olmasına ihtiyacım
yok.”
“Bu doğru.” Lily akıl sağlığını yeniden kazanma konusun
da iyi bir yolda ilerliyordu.
“Kendime saygımı kişisel gelişimi ereksiyon olduğunu sa
nan biri üzerine neden kurayım ki?”
Daisy güldü. “Kurmamalısın.”
Lily dirseğinin iç tarafında duran pamuk parçasını tutan
bandı çıkardı. “Erkekler alçak yaratıklardır, hepsinin öldürül
mesi gerekiyor.”
Belki de akıl sağlını yeniden kazanmak için önünde uzun
bir yol vardır.
B ö i ü n t 14
Jack, krank milinin nasıl çıkarıldığını gösteren Billy ’y j j 2]e^
Billy-
Jack, Nathan tamirhaneden çıkışını izlerken oğlu için daha
farklı şeyler hissetmesi gerektiğini düşündü. Boğazındaki
yumrudan ya da isteksiz meraktan daha fazla şeyler. Kendi ba
basıyla arasındaki bir bağ gibi bir şey, ancak hissetmiyordu.
Gerçi Nathan o bağı Billy ile kurmuştu. Onlan yan yana
çalışırlarken izlemişti. Görünüşe bakılırsa Nathan tamirhane
deki diğer teknisyenlerle de iyi anlaşıyordu. Ancak Jack etrafta
olduğunda daha sessiz ve içine kapanıktı.
O akşam B illy’nin arka bahçesinde bira içerlerken bu duru
mu Billy’ye anlattı.
“Nathan’ın benden hoşlandığını sanmıyorum,” dedi. Bil
ly’nin geçen yaz onlar için yaptığı oyun bahçesinde oyun oy
nayan Lacy ve Amy Lynn’e bakarken. Saat yediye geliyordu
ve iki meşe ağacının arasından sızan ışık çimenlerin üzerinden
Jack ve B illy’nin oturduğu verandaya vuruyordu. “Benden
çok senden hoşlanıyor gibi görünüyor.”
241
Rachel Gibson
242
Papatya Palı
olm u ş”
“Steven’ın iyi kötü ya da farklı olmaya hakkı yoktu. Daisy
ile birlikte kaçtılar. Evlendiler ve on beş yıl boyunca oğlumu
benden sakladılar.”
“Hangisine daha fazla öfkeleniyorsun? Daisy’nin sana Nat
han’ı söylememesini mi yoksa yıllar önce Daisy’nin seni değil
de Steven’ı seçmesine mi?”
“Nathan’ı benden almasına.” Elbette bu en kötüsüydü an
cak ikisinin de birbirine bağlantısı vardı ve ayırması zordu.
“Şu anda ona, nefret eder gibi bakıyorsun ama Lacy’nin
doğum gününde ki bakışını da gördüm. Oturur oturmaz sanki
onu gözlerinle yemeye başladın.”
Öyle mi yapmıştı? Olabilir. “Eskiden ona âşıktım,” diye iti
raf etti, Amy Lynn’in salıncaktan inişini izlerken.
“Steven’ın mektubunu okudum ve anlaşılan ikiniz de Daisy
Brooks’a âşıkmışsınız. İkiniz de onu sevmişsiniz.”
Bunu inkâr etmenin yararı yoktu. “Sanırım, sekizinci sınıf
tan beri. Belki de daha önce.” Amy Lynn’in yeniden salıncağa
243
Rıirhcl Gibson
244
P ııp ü ty u Fiili
250
Papatya Falı
kalıyorduk,” dedi.
Jack geri çekildi. “Neden?”
Daisy de doğruldu. “Çünkü oğlan yedi aylıkken beşiğin
den çıkmayı becerebiliyordu. Kendisine zarar vennemesi için
ona alçak bir bebek yatağı almıştık. Doğum gününden kısa bir
süre sonra, bebek yastığını altında üç tane tornavida buldum.”
Başını salladı. “Tahmin edebildiğimiz tek şey Steven’la ben
uyurken emekleyerek evi dolaştığıydı. Biz de onunla birlikte
yattığımız yatak odasını kilitlemek zorunda kalıyorduk.”
Üçü birlikte aynı yatakta. Bir zamanların mutlu aile tab
losu. Bu tabloda o olmalıydı. Onun ve Nathan’m yanında, o
olmalıydı. Ancak o Steven’ı seçmişti.
Kendisini seçmeliydi. O yatağın içinde kendisi olmalıydı
ancak onu seçtiği için Daisy’yi suçlayamazdı.
Bundan sonra suçlayamazdı. On sekizinde ve korkmuş ol
duğu için suçlayamazdı. Ancak on sekizinde olmak ve kork-
c olmak oğlunu kendisinden saklamak için bir bahane ola-
zdı. Bu yüzden onu asla affedebileceğini düşünmüyordu,
paşanın üzerine birkaç resim daha yaydı. "Yıllar boyun-
ca ]Mathan’ın bir sürü resmini çektim. O benim en sevdiğim
0bjemdi. Birkaç yıl önce Snoqualmie Şelalesi’ne gittiğimizde
0nun Ç°k güzel siyah-beyaz fotoğraflarını çektim. Siyah-beyaz
0nun arkasındaki güzelliklerin dengesini sağladı.” Dudakları
yukarı doğru kıvrıldı. “Renkli filmde çok baskın olabilir ve
Nathan resmin içinde kaybolup gidebilirdi.”
“Fotoğrafçılıkla ilgili çok şey biliyormuş gibi konuşuyor
sun.” Kendisinde tam otomatik bir kamera vardı ve onu kızla
rın doğum gününe bile götürmeyi unuturdu.
“Ben bir fotoğrafçıyım. Hayatımı böyle kazanırdım”
Onun bu özelliğini bilmiyordu. Hatta Seattle’daki hayatının
büyük bir bölümünü bilmiyordu.
“Bunu yine yapmayı planlıyorum. Kendi stüdyomu açaca
ğım. Küçük ölçekli işletmeler için kredi araştırıyorum ve şehir
merkezi olan Belltown’da uzun vadeli kiralayabileceğim bir
yer için bir emlak komisyoncusuyla konuştum.” Kutunun dip
lerini karıştırdı ve birkaç resim daha çıkardı, “Başlarda biraz
zor olacak ama evimizin satışından ve Steven’m hayat sigorta
sından alacağım parayla rahatça geçinebiliriz.”
Hayatına devam ediyordu. O burada geçmişin içinde sıkışıp
kalmışken o hayatını devam ettiriyordu.
Louella ve ardından Nathan, mutfağa girdiler. Nathan'ın
üzerinde her zamankinden fazla zincir ve kaykaycı baskısı
olan siyah bir tişört vardı.
253
Rachcl Gibson
254
Papatya Falı
257
B Ö lü im . ± 5
258
Papatya Falı
bek gib' şikâyet etti. Ancak sonunda pes edip annesinin gü-
koruyucu sürmesine izin vermişti.
Daisy kamerasını ve teknenin kıç tarafında avlanmakta olan
jack’e çevirdi. O da kovboy şapkasını alnına kadar indirmiş ve
mavi aynalı camları olan bir güneş gözlüğü takmıştı. Eskimiş
yeşü. yuvarlak yaka tişörtünün bollaşmış kollan kol kasları-
mn üzerinde dalgalanıyordu. Daha önce Daisy’nın omzundaki
deliğe baktığını görünce bunun ona balık avlarken şans geti-
ren bir tişörtü olduğunu söylemişti. Rengi solmuş Levi’s kotu
kalçalarını sanyordu. Daisy bu pantolonunun da şans getirmiş
olabileceğini düşündü. Büyük olasılıkla çok şans getirmişti.
Ayaklarında kovboy çizmeleri vardı. Başka ne olabilirdi ki?
Omzunun üzerinden Daisy’ye baktı ve Daisy resmini çekti.
Bundan rahatsız olup kaşını kaldırdı ve dikkatini yeniden olta
sına verdi. Daisy onun resminin çekildiği için mi yoksa Gods-
mack yeniden bir küfür savurduğu için mi rahatsız olduğunu
anlayamadı. Gerçi bu küfürleri onun da ortalıkta savurduğunu
biliyordu. Bayılana kadar seni becereceğim, dediği geldi ak
lına.
Bu sabah arkası açık Dodge Ram kamyonetle onu ve Nat-
han’ı almaya gelmişti. Kamyonun bir klasik olmaması Da
isy’yi şaşırtmıştı. Oldukça yeni sayılırdı ve altı metrelik bir
tekneyi çekebiliyordu. Birkaç gün önce balığa gitmeyi teklif
ettiğinde Daisy arkasında pırpırlı bir motor bulunan alümin
yum bir kayıkla açılacaklarını düşünmüştü. Daha iyisini tah
min etmeliydi. Jack arkasında pır pır eden hiçbir şeyden hoşla
nacak erkeklerden değildi.
Rurhet Cibson
neden olabilirdi.
Bir resim daha çekti ve merceğin arkasından Jack'in yerine
dönüp, oltasını almasını izledi. Güneş dönüp duran gümüş ren
gi makaranın üzerinde parlıyordu. Jack’in ellerinin ve kolları
nın hareketleri yumuşak ve ölçülüydü. Ayaklannı omuzlarının
hizasında açmıştı. CD player durdu ve Daisy onun makarası
nın çıkardığı sesleri duydu. Kalp atışları rahatlamıştı ve onun
resmini çekti.
Güneş yüzünün bir tarafına vuruyordu ancak kovboy şap
kası onu çenesine kadar gölgeliyordu. Oltasını içeri çekti ve
uzanıp iğnesinin ucundaki yosunları temizledi. Sonra usta bir
hareket yapıp başparmağıyla makaranın yönünü değiştirdi, ol-
j tasının kamışını geri çekti ve sonra da ileri doğru fırlatn.
I Daisy kamerasını indirdi. Merceğin arkasında ne Jack’ten
j ne de ona karşı ola duygularından ne de onun kendisine olan
I duygularından kaçabilirdi. Jack ondan nefret ediyordu ve onu
asla affetmeyecekti. Bunu oldukça açık bir şekilde ifade et
mişti. Daisy yakınlarındayken kalkanını ona karşı siper ola
rak tutuyordu ve bu geziye kendisini nasıl davet ettiğini bile
anlayamıyordu. Ona gerekli bir malzeme gibi davranıyordu,
böcek ilacı gibi. Daisy yazın sonunda geri dönecekti ve onu bir
26 1
sonraki yaza kadar göremeyecekti. O ve Jack için bir ^
olamazdı ancak bir noktada arkadaş olabilmelerini umuyo ^
Elbette nefesini tutup bunu bekiemeyecekti. ‘H ,
Millerce uzakta, Washington’da kendisi ve Nathan jçjn
gelecek hazırlıyordu. Nathan’a evi satacağını söylemişti 0 ^
bu fikre karşı çıkmamıştı. O da, kendisi gibi üzülmüştü g
evde kötü olduğu kadar güzel anıları da vardı ancak okulUnu
değiştirmek pahasına da olsa Belltovvn’da bir çatı katına yer
leşme fikrini sevmişti. Junie’nin bir arkadaşı olan bir emlak
komisyoncusunu aramış ve evi satışa çıkarmıştı. Junie de her
zaman evin yedek anahtarı bulunurdu, bir tane de emlak ko
misyoncusuna verme işini halletmişti.
Daisy’nin artık kesinlikle kendi hayatına devam etmesi
gerekiyordu. Bu tür kararlan vermek için hiç bu kadar yalnız
kalmamıştı. Ancak bunlar üzerinde çok fazla düşünürse, panik
ataklar geçiriyordu yine de işlerin yoluna gireceğini biliyordu.
Kamp yerine döndüklerinde öğleni geçmişti ve hepsi açtı.
Erkekler yakaladıkları balıkları temizlerken Daisy piknik ma
sasına kırmızı-beyaz ekoseli örtüyü serdi ve kırmızı plastik ye
mek tabaklarını ve çatal bıçakları koydu.
Bir gece önce Jack’le konuştuğunda yemek konusunda pay
laşım yapacaklarına karar vermişlerdi. Jack akşam yemeğin
den sorumluydu. Sosislerle, cipslerle dolu torbalarla gelmiş
olmasından ve buna güzel bir akşam yemeyi diyecek olmasın
dan korkuyordu.
Kızartmış tavuğu, salatayı ve esmer ekmekleri masaya yer
leştirdi. Tavuğu kesip, salataya kuru meyveler eklerken Nathan
262
H apatya halı
jack. de ona doğru yürümeye başladılar. Nathan tişörtünü
V6 iş şapkasını elinde taşıyordu. Saçları terden ıslanmış ve
k şiria yapışmıştı. Daisy, Nathan serinkanlı gibi davranmaya
al,şrnadığı zamanlarda Jack’e ne kadar benzediğini fark etti,
paha rahat ve huzurluydu. Jack güneş gözlüklerini çıkardı ve
üzünün yan tarafım uğurlu tişörtünün omzuna sildi, iki küçük
alabalık ve bir güneş balığı yakaladığına göre tişört gerçekten
uğurlu olmalıydı.
Ben gidip üstümü değiştirip geleceğim,” dedi gözlükleri
ni ve şapkasını masanın üzerine bırakırken. Çadıra girmeden
Önce, “Yangın karıncalarına dikkat edin,” diye uyardı. “Tuva
letin yanında yuvalarını gördüm.” Çadırım kapağını kaldırır
ken tişörtünü başından yukarı çekti.
“Anne,” dedi Nathan.
Daisy gözlerini Jack’in çıplak sırtından, kalça oyuğundan
ve pantolonunun koyuluğunu daha fazla korumuş olan keme
rinden çekip, “Hmm?” dedi.
“Yangın karıncası ne?”
“Ateş,” dedi. “Ateş karıncası. Isırdıkları yer ateş gibi ya
nar.”
Nathan güldü. “Neden ateş demedi?”
“Öyle dediğini sandı.” Bir tabağa tavuk ve salata koyup,
Nathan’a verdi. Termos içinde getirdiği soğuk çayı plastik kap
lara koydu. “İyi vakit geçiriyor musun?” diye sordu oğluna.
Her zaman olduğu gibi her anlama gelebilecek şekilde
omuz salladı. “Sanırım,” Sonra Teksas aksantyla, “Ne olursa
olsun, buranın keyfini çıkaracağım, dedi.
"Ateş karınca/arına yem olma da." diye uyardı annesi
Nathan başını geriye doğru attı ve kahkaha artı, "Ha-ha^,
"Siz neye gülüyorsunuz?" diye sordu Jack onlara doğru yj
rürken. Kollan knrılnıış bej rengi k ovb oy göm leğinin çltÇltJ
nnı kapattj.
‘•Nathan. ne olursa olsun, buranın keyfini çıkaracağım söv
Jüvor."
Jack başını kaldırıp bakınca yeşil gözleri masanın karşıSln
da duran Daisy’nin yüzüne takıldı. “Ç ok h ak lı.” Bir tabak ald,
ve içine birkaç parça tavuk koydu. B u da n e? ” diye sordu sala.
ta kâsesine bakarak.
“Salata.”
Jack kaşlarını çattı. “Kız işine benziyor.”
Nathan güldü ve bu defa Daisy kaşlarını çattı. “Çok güzel"
“Sana inanıyorum.” Tabağına üç dilim ekmek koydu ve ona
baktı. “Tereyağı?”
“Hâlâ tereyağı mı yiyorsun?” Kendisi uzun zamandır tereyağı
yemiyordu ve getirmek akima gelmemişti. “Krem peynir var.”
Jack başını salladı ve oradan uzaklaştı. Kamyonetinin ar
kasına gitti, kapağı açtı soğutucunun içini karıştırdı. Döndü
ğünde elinde bir paket tereyağı vardı. Paketi açtı ve masaya
koydu. “Sen kuzeyde fazla kalmışsın, D aisy Lee.” Cep çakı
sını çıkardı ve küçük dilimler kesm eye başladı. “Sen de ister
misin?” diye sordu Nathan’a.
Nathan başıyla istediğini işaret etti. Jack de birkaç ince tere
yağı dilimine çakısını sapladı ve ona uzattı. N athan onları ekme
ğinin üzerine sürdü ve çakıyı geri verm eden önce ona bir göz attı.
264
Papatya Falı
-P e k i. sen. Daisy?"
-O çakıyı en son ne zaman temizledin?"
-Hmın " Sonunda yerine oturdu ve bir süre düşünüyormuş
„ibi yaptı- “Geçen yıl... yok. ondan önceki yıl temizlemiştim,
ğjr arniadillonun bağırsaklarını çıkardıktan sonra."
yjathan ekmeğinden kocaman bir ısırık alırken güldü.
Daisy onun yalan söylediğinden emindi. Neredeyse emindi,
j ..piayır, teşekkürler.” diye yanıtladı,
j -‘Süt kuzusu.” dedi Jack. tereyağlı ekmeğini ısırırken,
j Daisy salatasından bir çatal aldı. “Korkak kedi. Rokalı ve
i frambuaz soslu bir salatadan bile kötü korkuyorsun."
j “Kesinlikle, evet,” dedi, yeşil gözlerinin kenarlarında ince
I çizgiler oluştu. “Bir erkek öyle bir şey yerse, ertesi gün kendı-
I sini daracık, pembe bir bluzun içinde bulur.”
i Jack elini kaldırdı ve N athan’a bir beşlik çaktı.
“Frambuaz soslu salatamı sevdiğini sanıyordum.”
“Hayır,” dedi Nathan. “Ben açım.”
Daisy ona inanmadı. Jack onu bir haine dönüştürüyordu.
Kendisi gibi birine.
“Peki, akşam yemeği için ne getirdin?” diye sordu Daisy.
Jack armadillo kestiği çakısını tavuğunu kesmek için kul
landı. “Yabani pirinç.”
“O kadar mı?”
“Hayır, gerçek salata yapraklan ve küflü peynirli sos da ge
tirdim.”
“Yabani pirinç pilavı ve salata mı yiyeceğiz?”
Masanın karşısından ona baktı. “Ve balık.”
R a ch e l G ib so n
270
P a p a ty a Falı
274
P apatya halt
2 76
I'ıip n ly n l ,ılı
la d tğ m d a N a t h a n m i d e s i n e b ir kramp g i r d i ğ i n i h i s s e t ti . "ya
dıma ih ti y a c ı n v a r m ı ? ” d i y e s o r d u . E l b e t t e , y o r d u m ih t iy Q
y o k tu .
291
Rachel Gibson
kilere bastırdı. Önce onu hafifçe öptü ve daha sonra dilini onu
ağzında gezdirmeye başladı. Jack’in göğsünden beklenti içjn
de bir hırıltı çıktı ve başını yana eğerek ateşi körükledi. Da
isy’yi ağzını daha fazla açamaya zorladı.
Dudakları birbirine kenetlenmiş halde Jack kollarını 0na
doladı ve bir adım geriledi. Onu kocaman elleriyle kavradı
ve parmaklarının ucuna kaldırdı. Başını geri çekip ona baktı
“İnsana kendisini iyi hissettiriyorsun.” Çok yavaş bir şekilde
onu bıraktı ve bedeninden aşağı kaymasına izin verdi. “Kim
se bana senin kadar iyi hissettirmedi. Dudaklarıyla onunkileri
kavradı. Öpücüğün ateşi yükselirken hortumdan akan su ayak
larını serinletiyordu.
Daisy arkasında birinin boğazını temizleyip, tükürdüğünü
duydu. “Aa, anne?”
Jack başını kaldırıp baktı, Daisy de dönüp baktı. “Nathan!”
Onun yalnız olmadığını fark etmesi birkaç saniye aldı. Yanın
da genç bir kız vardı. Nathan önce annesine sonra da Jack’e
baktı ve yanakları kıpkırmızı oldu.
Ne zamandan beri orada duruyorsun?” diye sordu Jack, sesi
az önce Daisy’i kollarına almış bir erkeğe göre sakin çıkıyordu.
“Sizi sokağın aşağısından gördük.” Nathan gözlerine an
nesine çevirdi. Başka bir şey söylemediği için Daisy onun ne
düşündüğünü anlayamadı.
Daisy zoraki gülümsedi ve “Arkadaşını tanıştırmayacak
mısın?”
“Bu, Brandy Jo.” Parmağıyla işaret etti. “Bunlar da annem
ve Jack.”
294
P a p a ty a Falı
296
P .i( \ır w : F.ii:
308
P a p a t y a F alı
314
P a p a ty a Palı
318
P a p a ty a Falı
“ B e n d e n n e f r e t d e e d i y o r s u n .”
“Hayır.” Başını salladı ve ona baktı. “Hayır, ben senin bana
yaptığın şeyden nefret ediyorum. Oğlumu benden saklamış ol
mandan nasıl nefret etmem?”
“Yaptığım şey yanlıştı.” Yüzündeki yaşları sildi. “Bunu iti
raf ediyorum. Sana Nathan’ı söylemeliydim. Korkuyordum ve
aptallık ettim. Yarın, sonra derken, bir yıl oldu. Gelecek yıl
derken iki yıl oldu. Ve ben erteledikçe söylemek iyice zorlaştı.
Bunun bir bahanesi yok.” Elini ona doğru uzattı ve sonra geri
çekti. “Anlam alısın. S te v en ...”
“Oh, Steven’ı anlıyorum,” diyerek lafını kesti. “Ben Ste-
ven’ı, birlikte bahçeme gelip, evlendiğinizi söylediğinizde an
lamıştım. Seni benim kadar sevdiğini ve ilk fırsatta seni elim
den aldığını anlamıştım. Seni ve oğlumu. Ve senin de anlaman
gereken şey bir şey var. Böyle bir şeyi kolayca unutamam.”
“Senden unutmanı istemiyorum ama seninle bir geleceği
miz olacaksa affetmelisin.”
“Bunu kolay bir şeymiş gibi söylüyorsun.”
“Tek yolu bu.”
“Bunu yapabileceğimden emin değilim. Özellikle söz ko
nusu Steven ise.”
“O zaman birlikte olamayız. Bunu asla becerenleyiz.”
“Bu kadar basit mi? Hemen karar verdin yani?" Elini hava
da savurdu. “Ya beni affet ya da hayatımdan çık, git mi diyor
sun? Bana neler hissedeceğimi sen mi söylüyorsun?”
Daisy başını salladı ve yaşlı gözleriyle ona baktı. Göğsün
deki yanmayı durdurmak için derin bir nefes aldı. Jack’in de
319
Rachel Gibson
321
A U M Z l \JW SQTI
332
Papatya Falı
334
Papatya Falı
miş.”