You are on page 1of 1

“Dün bir işe başladım

Sorgulamadım
Bugünlerde hevesim kalmadı
Bırakamadım”

Niyetsizlik Üzerine

Çılgınlık derecesinde bir hız girdabında sürdürdüğümüz günümüz yaşantımıza, bu handikabın içinden
sıyrılıp bir göz attığımızda; sürüklenmelerle dolu bir işleyişle karşı karşıya kalıyoruz. Bir işten
diğerine savruluyor, bu savrulma eylemi sırasında belki de çok cüzi miktarda bilinçli bir muhayyer
gibi hareket ediyoruz. Belki bu hız girdabında önümüze çıkan her fırsatı kucaklamak istediğimizden
yapıyoruz bunu, belki de o kadar kaptırmış bir durumdayız ki bir soluklanıp seçim hakkı bile
tanımıyoruz kendimize. Bu ihtimaller daha da arttırılabilir fakat nihayetine baktığımızda hep aynı yere
eriştiğimizi fark ediyoruz: İdrakten yoksun neticeler.

Biraz vakit bulur da dönüp bakabilirsek kendimize, fark ediyoruz; istekli değiliz, bilincinde değiliz,
keyfiyetine ve dahi künhüne erişememekteyiz her neyse el altındaki işimiz. Biraz oyalanıyor,
fikriyatımızı sınırlandırıyor ve onlara fırsat vermiyor, günü kurtarıyor ve nihayetinde de birbirinin aynı
sürüklenme derecesindeki yeni güne soyunuyoruz. Bu girdap şayet bir aydınlanma ve bir anlık bilinç
tahayyülü içermeden devam ederse ömrün tamamını sarmalar vaziyete geliyor.

Buradaki krizin en alt katmanına vardığımızda fark ettiğimiz mes’ele ise, tam da orada, ilk katmanda
başlayan “ne niyetle?” sorusuna verilen, kahir ekseriyetle de veril-e-meyen, cevaplar manzumesinden
oluşmakta olduğunu görüyoruz. Çıkış noktası olan asl ve sabit noktadan mahrumiyet, bizi, bir pergel
misalinde olduğu gibi çerçevesini düzgün oluşturamadığımız, belki de bir çerçeveden dahi söz
edemediğimiz; böylelikle de ne başlangıcı ne de nihayeti belli olan bir meçhuliyete sürüklemektedir.
Çünkü muhakkaktır ki yaptığımız işin manası, niyetiyle vaki olur. Biz bir amele niyet tahsis edersek,
yapılan iş o zaman anlam yüzü kazanır. Tam bu mevkiide de yapmaklar arası fark ayyuka çıkar. Böyle
bir mukayese yapmadığımız vakitte ise “öylesine”lerde ve “öylesine”lerle sürüklenmekten öteye
gidemeyiz.

Velhasıl, şekle ve zahire itibarın hızla arttığı bu dönemde, niyetlerin, ameliyelerin gayesinin sorgulama
dışı bırakıldığını fark etmek güç değil. Günümüzde nasıllığa dönük bir yöneliş, nedenliğe doğru
yönelen sorgulama alanını saf dışı bırakmaktadır. Yani bin defa “nasıl?” dedik ancak bir defa olsun
“neden?” demedik1. Bu durum da bizleri minimum düzeyde, hayat idamesinde kâfi gelecek kadar,
niyetten yoksun ameliyat bütünüyle baş başa bıraktı. Sorgulanmayan ameller ve niyetlerle böyle bir
tespitte bulunup sonuca varmak oldukça güç olacağından bu mevkiiyi terk etmek adına atacağımız ilk
adım, durumun idrakine varmak olacaktır. Bu durumun akabinde, değişime doğru bir yönelişe geçip
evvela niyet sonrasında ameliyat boyutunda değişikliklere gitmemiz idrakine varmak nimetinin bir
vecibesidir. Nihai olarak bu vecibe gerekliliği vesilesiyle; âkil, şuur sahibi, muhayyer ve dahi idrak
sahasında varlığı sabit olan insan-lar-ın, yani siz ve bizden oluşan bu kümenin, istisnası bulunmamak
suretiyle tüm ameliyatının belirli bir sahih gayeye dayandırılması, dayandırılamayan amellerin terki
veyahut tashihi mes’ele’lerinde kafa yormaları katî suretle mucebtir.

1
Ali Şeriati, Anne Baba Biz Suçluyuz, Ankara: Fecr, 2018, s. 45.

You might also like