Professional Documents
Culture Documents
ÖNSÖZ xı
Bölüm 1: BİYOMEKANİK
Bölüm 2: ESNEKLİK
2.1. Giriş 39
2.1.1. Elastiklik kavramları Stres, strain ve elastiklik modülüsü
39
2.1.2. Poisson oranı 43
2.1.3. Viskoelastik davranış 43
2.1.4. Diğer elastiklik modülüsleri 44
2.1.5. Hacimsel deformasyon ve hacimsel elastiklik modülüsü
46
2.2. Yüzey gerilim (çeper gerginliği) 51
2.2.1. Basınç yüzey gerilim ilişkileri (Laplace Yasası) 54
2.2.2. Yüzey gerilimi sabit olan bir kürede basınç-hacim ilişkisi
56
2.2.3. Çeperleri elastik bir kürede basınç-hacim ilişkisi 57
2.2.4. Anevrizmalar ve çeper stresi 62
Bölüm 3: AKIŞKANLAR
3.1. Giriş 65
3.2. Hidrostatik 65
3.2.1. Basınç 65
3.2.2. Hidrostatik basınç 66
3.2.3. Manometreler 67
3.2.4. Kan basıncı 68
3.2.5. Bir akışkan içindeki basınç 70
3.2.6. Kaldırma kuvveti 70
3.3. Hidrodinamik 72
3.3.1. Akış hızı 72
3.3.2. Debi 74
3.3.3. Akışkan basıncı ve kinetik enerjisi (Bernouilli yasası) 74
3.4. Newtoniyen ve Newtoniyen olmayan sıvılar 76
3.5. Poiseuille yasası 78
3.5.1. Sistemik kan dolaşımının toplam direnci 80
3.5.2. Düzgün (laminer) ve girdaplı (türbülan) akış rejimleri 81
3.5.3. Akışkan içindeki sürtünme kuvvetleri 83
4.1. Giriş 87
4.2. Basit armonik hareket 87
4.3. Dalga Hareketi 90
4.3.1. Ses dalgaları 92
4.3.2. Ses dalgalarında basınç değişiklikleri 97
4.4. Ses şiddeti
99
4.4.1. Şiddetin mesafe ile değişmesi 101
4.4.2. Karakteristik akustik empedans 101
4.4.3. Ses şiddeti düzeyi ve ses basıncı düzeyi 103
4.4.4. Ses yüksekliği 105
4.5. Duran dalgalar 106
4.6. Kulak ve işitme 108
4.6.1. Weber-Fechner Yasası 110
4.6.2. Dış kulak ve rezonans frekansları 110
4.6.3. Orta kulak 112
4.6.4. İç kulak 113
4.6.5. İşitme teorileri 114
4.7. Dalga olayları 116
4.7.1. Doppler kayması 116
4.7.2. Vuru 119
4.7.3. Ortamlar arası kırılma ve yansıma 119
4.7.4. Tabakalardan geçiş 120
4.7.5. Sesin soğurulması (absorpsiyonu) 122
4.8. İnsanda konuşma sesinin üretilmesi 122
4.8.1. Formant frekanslar 124
Bölüm 6: ELEKTROSTATİK
Bölüm 7: BİYOPOTANSİYELLER
Ekler
İndeks 303
Bölüm 1
BIYOMEKANİK
Temel Büyüklükler
Yardımcı Büyüklükler
R = R 2x + R 2y + R 2z
(1.3)
z
R
z
R
y
Rx Ry
x
Şekil 1.1. Birbirine dik üç vektörün bileşkesi.
Basit bir örnek olarak Şekil 1.2'de gösterilen birbirine dik iki vektörün
bileşkesini hesaplayalım. Vektörler R ve R olsun ve R bileşke vektörü ile x
x y
ekseni arasındaki açı q olsun. Buna göre: R =Rcosq ve R =Rsinq. Vektörlerin
x y
bileşkesi, R için:
R = R 2x + R 2y = R 2 cos 2 θ + R 2 sin 2 θ = R
(1.4)
2 2
(cos q+sin q = 1 olduğunu hatırlayınız)
Ry R
θ
O Rx x
Şekil 1.2. Birbirine dik iki vektörün bileşkesi.
o
Vektörler arasındaki açı 90 'den farklı ise bileşke vektör ya Şekil 1.3a'
daki gibi grafik yöntemle ya da (b)'deki gibi cebirsel yöntemle bulunabilir.
Aralarında q açısı bulunan R ve R vektörlerini her iki yöntemle toplayalım.
1 2
Kolaylık olsun diye R 'yi x-ekseni doğrultusunda alalım.
2
Grafik yöntemde R 'in kuyruğu R 'nin başına getirilerek R ile aynı
1 2 2
açıyı yapacak şekilde çizilir. R 'nin kuyruğu ile R 'in başını birleştiren doğru
2 1
bileşke vektördür ve yönü de R 'nin kuyruğundan R 'in başına doğrudur.
2 1
R R
R1 R1y
R1
θ θ
R2
R1x R2
(a) (b)
Şekil 1.3. Bileşke vektörün grafik (a),ve cebirsel (b) yöntemle
hesaplanlaması.
Örnek 1:
o
Aralarında 120 'lik açı bulunan herbiri 10 Newton'luk iki kuvvet vektörünün
bileşkesi kaç Newtondur? (cos120=-0.5)
Çözüm:
R = 10 2 + 10 2 + 2 x10 x10 ( −0 . 5 ) = 10 2 + 10 2 − 10 2 = 10 2 = 10 N
A
Şekil 1.4. Vektörel çarpım.
1.2. Statik:
Statik, cisimlerin dengede oldukları yani cisimlere etki yapan kuvvetler
toplamının sıfır olduğu durumlarla uğraşır. Statiğin temel yasası Newton'un I.
Yasası'dır. Bu yasaya göre bir cisim hareketsiz ise veya bir doğru üzerinde sabit
hızla hareket etmekte ise cisme etki yapan kuvvetlerin bileşkesi sıfırdır.
Cartesian koordinat sisteminin tanımladığı üç eksen doğrultusundaki kuvvetler
toplamı için I. Yasa şöyle yazılabilir:
SF =0 SF =0 SF =0 (1.11)
x y z
Bu kitapta genellikle bir düzlem üzerindeki kuvvetlerle ilgileneceğiz.
Yukarıdaki koşullara uyan bir cismin öteleme (translation) dengesinde
olduğundan söz edilir. Yani cisim ya hareketsizdir ya da bir doğru üzerinde sabit
bir hızla hareket etmektedir. Fakat cisim dönmekte olabilir. Cismin dönme
hareketi bakımından da dengede olabilmesi için dönme ekseni etrafındaki
momentler toplamının da sıfır olması gerekir. Bir kuvvetin momenti diye bu
kuvvetle dönme ekseninden kuvvete çizilen dik mesafenin (moment kolu)
çarpımına denir ve M veya Yunanca t harfi ile gösterilir (Şekil 1.5).
Kuvvet cismi dönme ekseni etrafında saat yönünde döndürmeye
çalışıyorsa moment pozitiftir ve (+) işareti ile gösterilir, saat yönüne zıt yönde
döndürmeye çalışıyorsa moment negatifitr; (-) işareti ile gösterilir. Fakat bu kural
mutlak bir kural değildir; zıt momentler aksi işaretlerle gösterildiği sürece
hangisinin pozitif olduğu önemli değildir. Şekil 1.5'de bir çubuğu O noktası
etrafında aksi yönlerde dönmeye zorlayan iki kuvvet görülmektedir. Kuvvetler
çubuğa dik olarak uygulanmışlardır. F kuvvetinin O noktası etrafında saatin
1
dönüşü yönündeki momenti F a, F kuvvetinin aksi yöndeki momenti ise
1 2
F (a+b)'dir. Iki moment birbirine eşit ise çubuk dönme (rotasyon) dengesindedir.
2
Yani ya dönmekte ise aynı hızla dönmeye devam eder ya da hiç dönmez. Iki
moment birbirine eşit değilse net moment:
=F a-F (a+b)
o 1 2
F =F =F ise kuvvetler toplamı 0 olduğu halde net moment:
1 2
=-Fb'dir (saat yönüne zıt yönde).
o
F ve F 'ye kuvvet çifti denir.
1 2
Tanımından anlaşılacağı gibi moment vektörel bir büyüklüktür. Çünkü
kuvvet vektörü ile mesafe vektörünün vektörel çarpımından hesaplanır. Iki
o o
vektör arasındaki açı 90 , ve sin90 =1 olduğundan; M=Fxd=Fdsin 90=Fd.
a b F2
O
F1
Şekil 1.5. Kuvvet çifti.
Bu durumda cisim O noktası etrafında saat yönüne zıt yönde dönerken çubuk
bir açısal ivme (α) kazanır. Toplam tork (t) aynı zamanda cismin O noktası
etrafındaki eylemsizlik momenti (I) ile açısal ivmenin çarpımına eşittir (lineer
harekette F=ma olduğu gibi açısal herekette de: t = I α ‘dır)
Öteleme ve Dönme:
Şimdi Şekil 1.6’daki gibi, bir cismin kütle merkezinden geçmeyen P1 ve P2
kuvvetlerini göz önüne alalım.
Şekil 1.7. Merkezden geçmeyen bir kuvvet merkezden geçen bir kuvvet ile
merkez etrafında bir kuvvet çiftine dönüştürülebilir.
F ve F’ kuvvetleri birlikte bir kuvvet çifti oluştururlar ve merkez etrafında
σ=Fℓ torkunu uygularlar. Bu da cismi α açısal ivmesi ile merkez etrafında saat
yönüne zıt yönde döndürür. F’’ kuvveti ise cismi kendi doğrultusunda öteleme
hareketi yaptırır. Şu halde sağdaki şekildeki F’’ kuvveti ve Fℓ torku (momenti)
soldaki şekildeki durum ile eşdeğerdir. Yani her iki durumda da cisim hem döner
hem de öteleme hareketi yapar. Biyomekanikte kuvvetlerden ve torklardan yük
diye söz edilir.
Newton'un I. Yasası dönme dengesini de kapsamak üzere şöyle
yazılabilir:
S X=0 SY=0 SZ=0 St=0 (1.12)
(b) O R=70
F
kg
a b R
5 cm 25 cm
destek destek
(a) (b)
Şekil 1.10. Tek bacağı üzerinde duran bir kişide kalça kuvvetlernin -
bilinmeyen kas kuvveti (K) ile eklem kuvveti (F) - frontal
bileşenleri bilinen vücut ağırlığı (W), ölçülebilen a, b mesafeleri ve
ölçülebilen θ açısından hem analitik olarak (a’da) hem de
vektörel yöntemle (b’de) hesaplanabilir.
Şekil 1.10a’daki anatomik yapılar Şekil 1.11’deki kaldıraç ile temsil
edilebilir. Kaldıraçtaki yatay ve düşey kuvvetlere ve kalça eklem merkezi (O
noktası) etrafındaki momentlere Newton’un birinci yasası uygulanırsa üç
bilinmeyen için üç denklem elde edilir.
Yatay kuvvetler için: ΣX=0 → -K +F =0 (1.15)
x x
Düşey kuvvetler için: ΣY=0 → - K + F – (5/6) W = 0 (1.16)
y y
O noktası etrafındaki
momentler toplamı: Σ MO = 0 → (5/6)Wb – Ka = 0 (1.17)
Şekilden: K = K Cos θ K = K Sin θ (1.18)
x y
ve: F = F Cos α F = F Sin α (1.19)
x y
yazılabilir.
Kx
Ky O
a
θ b
5
W
( 6
K Fy
F
α
Fx
Şekil 1.11. Kalça ekleninin oluşturduğu kaldıraç sistemi.
F = F2 + F2
x y
bağıntısında kullanılırsa,
θ+ W +2 W Ksinθ
2
⎛5 ⎞ ⎛5 ⎞
F = K 2 cos2 + K 2 sin2 ⎜6 ⎟ ⎜6 ⎟
⎝ ⎠ ⎝ ⎠ (1.20)
5
F= x60 1.25 + 2x1.25x0.866 + 1
6
F = 105 kg
1.25x0.866 + 1
α = tan-1
1.25x0.5
α = tan-1 3.332
→ 73.3º
F kuvvetinin dikey doğrultu ile yaptığı açı ise 90 + 73.3 = 163.3 derecedir. Bu da
femur içindeki trabekulaların dikey ile yaptıkları açıya çok yakındır (bkz. Ilerideki
paragraflar).
1.2.1. Newton'un III. Yasası:
Newton'un II. Yasası daha kapsamlı olduğu için III. Yasayı öne aldık. III.
Yasaya göre, eğer bir cisim ikinci bir cisim üzerine F kuvvetini uyguluyorsa ikinci
cisim de birincisi üzerine buna eşit fakat zıt yönde -F kuvvetini uygular. Buna
bazen etki-tepki yasası da denir. Bu yasayı, Şekil 1.8'deki örnek problemin
çözümünde yerin ayak ucuna uyguladığı reaksiyon (tepki) kuvvetinden söz
ederken kullanmıştık. Üçüncü yasanın bir diğer sonucu daha ileride sözünü
edeceğimiz momentumun korunması ilkesidir.
1.2.2. Eğilme Momenti ve Makaslama Kuvveti:
Şekil 1.12'de gösterilen, bir ucu sabitleştirilmiş çubuğun serbest ucuna
bir kuvvet (W) uygulandığında, çubuk içinde hem uzunlamasına (T ve C) hem
de enine (P) doğrultularda kuvvetler oluşur. Çubuğun uzunluğu doğrultusundaki
kuvvetlerden üst bölümündeki bir gerilme kuvveti, alt bölümündeki kuvvet ise
bir baskı kuvvetidir. Şekil 1.12'de bu iki kuvvet sırasıyla T ve C harfleri ile
gösterilmiştir. Görüldüğü gibi bu iki kuvvet çubuğu, uygulanma noktaları
arasında bir noktadan geçen ve çubuğun yan düzlemine dik bir eksen etrafında
saat yönüne zıt yönde döndürme eğilimindedirler.
Fakat çubuk dengede olduğuna göre, dönmesine engel olan başka
kuvvetler var olmalıdır. Bunlar, dıştan uygulanan W kuvveti ile çubuğun kesit
düzleminde oluşan P kuvvetidir. Bu iki kuvvetin oluşturdukları moment T ve C
kuvvetlerinin oluşturduğu momente zıt ve ona eşit olmalıdır. Ayrıca, çubuk
düşey doğrultuda da hareket etmediğine göre P kuvveti W'ya zıt ve ona eşit
olmalıdır. Çubuğun transvers kesitinde oluştuğu kabul edilen P kuvvetine
makaslama kuvveti denir. Makaslama kuvveti çubuğun o düzlemdeki kesit
alanına (A) dağılmıştır.
Kesitte birim alana düşen kuvvete makaslama stresi denir ve P/A'dan
hesaplanır. Fakat çoğu zaman stres denince kuvvetin alana dik olduğu durumlar
akla gelir. Böyle durumlarda kuvvet vektörü ile alan vektörü birbirine paraleldir.
Daha ileriki bir bölümde görüleceği gibi stres basınç boyutlarına sahiptir ve SI
2
sistemindeki birimi N/m (veya Pascal'dır). (Soru: kuvvet ve alan birbirine
paralel vektörler olduklarına göre basınç bir vektör müdür, skalar mı?)
W
T W
P
C
Şimdi yukarıdaki bilgiler ışığında, elde bir yük, W (=5 kg), taşınırken ön
kol kemiklerinde oluşan makaslama kuvvetlerini ve eğilme momentlerini Şekil
1.13'deki örnek üzerinde inceleyelim.
Elde bir ağırlık varken ön kolun yatay doğrultuda kalmasını sağlayan
kas ve iskelet elemanları şekilde gösterilmiştir. Radius ve ulna kemikleri
uzunlukları boyunca birbirine sıkıca kenetlenmiş iki kemiktir. Biceps kasının bir
ucu humerusun baş bölgesine, diğer ucu da radiusa bağlıdır. Biceps ile radius
o
arasındaki açı dirsek açısı ile değişir. Şekil 1.13'de bu açı hemen hemen 90 'dir.
Biceps kasıldığında ön kolu dirsek eklemi etrafında saat yönüne zıt yönde
döndürür. Bu harekete dirsek fleksiyonu denir. Fakat ön kolun kendi ağırlığı artı
eldeki yükün ağırlığı yeterince büyükse, toplam kuvvet ön kola aynı eksen
etrafında zıt yönde biceps momentine eşit bir moment uygular. Bu durumda ön
kol yatay doğrultuda kalır.
Şekilde, eldeki ağırlık 5 kg, önkol uzunluğu 25 cm ve biceps kasının
önkola giriş noktasının dirsekten olan uzaklığı 5 cm kabul edilmiştir. Biceps
o o
kuvveti, (K) radiusa 90 'den farklı bir açı ile (örneğimizde humerus ile 15 'lik bir
açı yaparak) uygulandığından hem x hem de y ekseni doğrultusunda bileşenleri
vardır.
Kol dengede iken dirsek de hareketsiz olduğundan, dirsekte ön kolun
arkaya doğru hareketini önleyen bir yatay kuvvet olmalıdır (Şekildeki P kuvveti).
Bu kuvvet biceps kasının arkaya yönelmiş yatay bileşenine (K ) eşittir. Ön kol
x
dirsekte düşey doğrultuda da hareketsiz olduğu için dirsekte bu dengeyi
sağlayan bir de düşey kuvvet olmalıdır (Şekildeki R kuvveti). Bu kuvvetlerin
yönleri başlangıçta keyfi olarak seçilebilir. Sonuçta değerleri negatif çıkarsa
yönlerinin yanlış seçildiği anlaşılacak ve gerekli düzeltme yapılabilecektir.
Sistemdeki kuvvetleri bu şekilde belirledikten sonra şimdi bunlara her iki
doğrultuda Newton'un I. Yasasını uygulayalım: (yatay kuvvetler için pozitif x-
ekseni doğrultusunu + yön, düşey kuvvetler için pozitif y-ekseni doğrultusunu +
yön kabul edeceğiz. Momentler için de, bu problemde, saat yönüne zıt
momentleri + kabul edeceğiz.
SF = 0 ⇒ P-K =0 (1.23)
x x
SF = 0 ⇒ K +R-5=0 (1.24)
y y
O noktası etrafındaki momentler toplamı için de:
St = 0 ⇒ 5K - 5x25 = 0 ⇒ K = 5x25/5 = 25 kg (1.25)
o y y
Fakat:
K = Ksin15 ve K = Kcos15 (cos15=0.96 ; sin15=0.26)
x y
Buradan da: K = K /cos15 = 25/0.96 = 26 kg
y
1.3. Dinamik:
1.3.1. Newton'un II. Yasası:
Hızı zamanla değişen bir cisim bir ivmeye sahiptir. Şu halde ivme birim
2 2
zamanda hızda görülen değişikliktir. SI birimi m/s ; cgs sistemi birimi cm/s 'dir.
Newton'un II. Yasasına göre lineer harekette hızı değişen bir cismin ivmesi
cisme etki yapan net kuvvetle doğru orantılı ve kuvvetle aynı yönde, cismin
kütlesi ile ise ters orantılıdır. Buna göre denebilir ki; bir cismin kütlesi cismin hız
değişikliğine gösterdiği dirençtir. Matematiksel olarak; (a: ivme, F: kuvvet ve m:
kütle olmak üzere):
aaF/m veya Fama (1.31)
Yukarıdaki son orantı, kullanılacak birim sistemine bağlı bir orantı sabiti (k) ile
bir eşitliğe dönüştürülebilir:
F=kma (1.32)
En kolay yöntem k=1 kabul ederek bir kuvvet birimi tanımlamaktır. SI
2
sisteminde 1 kg'lık kütleye 1 m/s 'lik ivme kazandıran kuvvete 1 Newton (N) adı
2
verilmiştir. Kuvvetin cgs sistemi birimi ise 1g.cm/s 'ye eşit olan dyn'dir. Kuvvetin
-2 2
boyutları MLS 'dir. Yer çekimi ivmesi, g=9.81 m/s olarak alınırsa, 1 kg'lık
kütleyi yerin merkezine doğru çeken kuvvetin 9.81 N olduğu görülür. Bu, 1 kg'lık
kütlenin ağırlığıdır. Kuşkusuz çekim ivmesinin farklı olduğu bir yerde ağırlık da
farklı olacaktır. Oysa bir cismin madde miktarını belirten kütle konumla
değişmez. A.Einstein'in (1879-1955) yerçekimi ve ivme eşdeğerliği prensibine
göre yerçekimli (veya gravitasyonlu) bir alanda hareketsiz durmakla ivmeli bir
koordinat sisteminde hareketsiz durmak aynı şeylerdir.
1.4. Kinematik:
Bir cismin zamanla yer değiştirmesine hareket denir. Başlıca iki çeşit
hareket vardır: 1. Öteleme hareketi (translasyon), 2. Açısal hareket (rotasyon).
Titreşim ve eğik atış hareketleri bu iki hareketin özel halleridir.
1.4.1. Öteleme hareketi:
Öteleme hareketi yapan cismin bütün noktaları hareket boyunca aynı
yolu alırlar. Dönme hareketinde ise farklı noktalar farklı yollar alırlar. Hatta bazı
noktalar hiç hareket etmez.
Hız: Öteleme hareketinde birim zamanda alınan yola hız denir. v=hız, x=yol ve
t=zaman olmak üzere;
v = x/t (1.33)
Yol bir vektör olduğundan hız da bir vektördür. Hızın SI birimi m/s' dir. Hızın
-1
boyutları LS 'dir. Değişik hızlarla hareket eden bir cisim L uzaklığını t zamanda
_
almışsa cismin ortalama hızı v =L/t. Cismin herhangi bir andaki hızını bulmak
için alınan yolun zamanla değişimini bilmek gerekir. Örneğin aldığı yol zamanla
Şekil 1.10'da gösterilen grafikteki gibi değişen bir cismin anlık hızı grafikteki
eğrinin temsil ettiği fonksiyonun zaman türevinden (dx/dt) hesaplanabilir.
2
Örneğin, aldığı yol zamanla x = 5t m fonksiyonuna göre değişen cismin
hareket ettikten 2s sonraki hızı: v = dx/dt = 10t bağıntısından v =10x2 = 20m/s
bulunur.
x
dx/dt=eğrinin eğimi
t
Şekil 1.14. Yol zaman eğrisi.
Ivme: Birim zamanda hızda görülen değişikliğe ivme denir. Değişiklik hızda artış
2
veya azalma olabilir. Ivme a ile gösterilir; bir vektördür ve SI birimi m/s 'dir.
Hızın zamanla azalmasına negatif ivme (deceleration); artmasına pozitif ivme
(acceleration) denir. Hız zamanın doğrusal bir fonksiyonu olarak değişiyorsa
(Şekil 1.15) ivme sabittir ve hız, v=at.
v = at
O
t
Şekil 1.15. Hız zaman eğrisi.
v
v
a=0 v
v v
o o
a=sabit
O O O
t t t1 t t t
1 1
(a) (b) (c)
Şekil 1.16. Sabit hızla hareket (a), pozitif
ivmeli hareket (b) ve ilk hızı v olan
o
hareket (c).
x = ∫ v(t )dt
t1
(1.37)
h
α
vox
x
R
Şekil 1.17. Eğik atış.
Cisim yukarıya doğru yatay eksenle a açısını yapacak şekilde v ilk hızı
o
ile atılmıştır. Cismin ilk hızı, v yatay ve düşey bileşenlerine ayrılabilir. Bunlar:
o
v =v cos a ve v =v sina'dır. (1.38)
ox o oy o
Cisme x doğrultusunda etki yapan bir kuvvet olmadığına göre bu
doğrultudaki hızı sabittir (v =v ), yani bu doğrultuda bir ivmesi yoktur. Oysa y
x ox
doğrultusunda cisim yerçekimi kuvvetinin etkisi ile zamanla yavaşlamaktadır. şu
halde cismin düşey hızı, v için:
y
v =v -gt yazılabilir. (1.39)
y oy
Düşey hız sıfır olduğu an cisim ilk hızı ile çıkabileceği en yüksek
noktaya çıkmış olacaktır. En yüksek noktaya çıkış süresi (t ), v =0 iken,
m y
0=v -gt eşitliğinden t =v /g=(v sina)/g (1.40)
oy m oy o
olarak hesaplanabilir. Bu noktadan itibaren cisim yine yer çekiminin etkisinde
pozitif g ivmesi ile yere düşmeye başlar. Düşme süresi çıkma süresine eşittir.
Cismin havada kaldığı toplam süre,(T):
T = 2t = 2v /g = (2v sin a)/g (1.41)
m oy o
Cismin yatay ve düşey doğrultularda aldığı yollar ise, sırası ile:
x=v t = v t cosa (1.42)
ox o
2 2
y=v t - (1/2)gt = (v sina)t - (1/2)gt (1.43)
oy o
Cismin yukarıya atıldığı nokta ile tekrar yere düştüğü nokta arasındaki
yatay mesafe (R), yatay yol ifadesinde (x=v t), t yerine Eş.1.41'deki T
ox
(havadaki toplam süre) konarak hesaplanabilir. Eş.1.38'den v = v cosa
ox o
olduğuna göre
2 2
R=v T = v cosa(2v sina)/g = v (2cosasina)/g = v (sin2a)/g
ox o o o o
(1.44)
(Trigonometriden: 2cosA sinA = sin2A olduğunu hatırlayınız).
Benzer düşünüşle cismin çıkabildiği en yüksek mesafe (H), düşey yol
bağıntısında (Eş.1.43) t 'nin Eş.1.40'daki değeri kullanılarak hesaplanabilir.
m
2 2 2 2
H =(v sina)t-(1/2)gt =v sina[(v sina)/g]-(1/2)g[(v sin a)/g ]
o o o o
2 2
=(1/2)(v sin a)/g (1.45)
o
Örnek 2:
Devir/dak radyan/saniye'ye nasıl çevrilir? Bir örnek olarak dakikada 5000
devir hızla dönen bir santrifüjün açısal hızını rd/s cinsinden hesaplayalım.
Çözüm:
o
Bir devir 360 veya 2p radyan olduğuna, ve bir dakika da 60s olduğuna göre,
açısal hız:
w = 5000 dev/dak = (5000x2p)/60 rd/s=523 rd/s
Ortalama açısal hız, a (alınan yol/zaman) bağıntısından hesaplanır. Anlık açısal
hız ise, a=dq/dt 'den hesaplanır.
ω = dθ
s=r dt
r
ω
57.3o θ a =d
dt
r r
(a) (b)
Şekil 1.18. Açısal harekette yol, hız ve ivme.
Açısal ivme: Birim zamanda açısal hızda gözlenen değişikliğe denir, a harfi ile
2
gösterilir, vektörel bir büyüklüktür ve SI birimi rd/s 'dir. Ortalama açısal ivme, α
(son açısal hız-ilk açısal hız)/zaman bağıntısından hesaplanır. Anlık açısal ivme
ise a=d/dt .
Açısal harekette çizgisel yol: Şekil 1.19, sert bir çubuk üzerine O noktasından
farklı uzaklıklara konmuş a ve b gibi iki kütle göstermektedir. Çubuk O noktası
etrafında w açısal hızı ile dönmektedir. Çubuk ilk (yatay) doğrultusuna göre saat
yönüne zıt yönde dq kadar bir açı yaparak döndüğünde, a kütlesi r 'nın çizdiği
a
yay üzerinde ds =r dq kadar, b kütlesi de r 'nin çizdiği yay üzerinde ds = r dq
a a b b b
kadar yol alır. Iki kütlenin yayları üzerindeki hareketleri süresince kazandıkları
hızlar ise a ve b için sırası ile:
v = ds /dt ve v = ds /dt'dir, (1.47)
a a b b
veya ds = rdq olduğundan:
v = r dq/dt ve v = r dq/dt (1.48)
a a b b
Fakat dq/dt=w olduğundan, çizgisel hızlar v ve v için:
a b
v =r w ve v =r w
a a b b
(1.49)
bulunur.
rb
a
O b ω
ra
Şekil 1.19. Dönme merkezinden farklı mesafelerde bulunan iki kütle.
Özetle:
Lineer momentum: p = mv
(1.60)
Açısal momentum : G = Iw
Momentumun korunması ilkesi: Bu ilkeye göre lineer hareket yapan bir cismin
herhangi bir nedenle hızı veya kütlesi değiştiğinde momentumu değişmez.
Örneğin v hızı ile hareket etmekte olan m kütleli bir cisim hareketinin belli bir
anında kütlesinin yarısını kaybederse hızı aynı oranda artar. Böylece
momentumu sabit kalır. Cismin olaydan önceki momentumu p = mv olduğuna
göre olaydan sonraki momentumu da yeni kütlesi, m' = m/2 ile yeni hızı,
v'=2v'nin çarpımına eşittir, yani p = (m/2)2v = mv (önceki gibi).
Bu ilke birden fazla kütleyi içeren hareketli bir sistem için de geçerlidir.
Kütleleri m ve m , hızları da sırası ile v ve v olan iki cismin çarpıştığını
1 2 1 2
düşünelim. Sistemin çarpışmadan önceki momentumu (p ), iki cismin
ö
momentumları toplamına eşittir:
p =m v +m v (1.61)
ö 1 1 2 2
Çarpışmadan sonra cisimlerin kütlelerinin değişmediğini, fakat hızlarının
sırası ile v ' ve v ' olduğunu kabul edelim. Momentumun korunması ilkesi
1 2
gereği sistemin momentumu önceki gibi:
' '
p =m v +m v (1.62
s 1 1 2 2
olacaktır.
Çarpışmadan sonra iki cisim birbirine zıt yönlerde hareket edebilecekleri
gibi (elastik çarpışma), birbirine yapışarak v' ortak hızı ile aynı yönde de hareket
edebilirler (plastik çarpışma). Ikinci durumda sistemin çarpışmadan sonraki
momentumu:
(m + m )v' (1.63)
1 2
ifadesinden hesaplanır.
Yukarıda Eş.1.62 ve 1.63 ile ifade edilen momentumların eşitliği
Newton'un III. yasası ile kanıtlanabilir. Bunun için Şekil 1.22a'da gösterilen m
1
ve m kütlelerini göz önüne alalım. Kütleler v ve v hızları ile birbirine
2 1 2
yaklaşmakta olsunlar. Hareket yüzeyini sürtünmesiz kabul edelim. Şekil 1.22b
kütlelerin tam çarpıştıkları anı göstermektedir. Bu ana t diyelim ve çarpışmanın
1
t anına kadar sürdüğünü kabul edelim.
2
v v v' v'
1 2 1 2
F F'
m
1
m
2 m m m m2
1 2 1
P r o b l e m l e r:
1. Ön kolun kütlesi 1 kg ve kütle merkezi dirseğin 12.7 cm önündedir. Elin
kütlesi 0.4 kg ve kütle merkezi dirseğin 35.5 cm önündedir. El ile birlikte ön
kolun kütle merkezi dirseğin ne kadar önündedir?
2. v hızı ile hareket etmekte olan bir otomobil aniden fren yaptığında otomobilin
duruş mesafesi d için bir bağıntı bulunuz. (lastiklerle zemin arasındaki
sürtünme katsayısı µ sürtünme kuvvetinin otomobil ağırlığına oranıdır)
3. Yeryüzünde belli bir ilk hızla düşey doğrultuda sıçrayarak bir saniye sonunda
belli bir yüksekliğe çıkan bir kişi aynı ilk hızla başka bir gezegende yerde
çıkabildiğinin 4.1 m daha yükseğine çıkmıştır. Soz konusu gezegende çekim
ivmesi nedir?
4. 5000 devir/dak. açısal hızla dönmekte olan bir santrifüjün merkezinden 15 cm
uzaklıktaki test tübüne etki yapan merkezcil ivme yerçekimi ivmesinin (g) kaç
katıdır?
5. Aşağıda soldaki şekilde tek ayağının baş parmağı üzerinde duran bir kişinin
ayağındaki kuvvetler gösterilmiştir. Şağdaki şekil bu kuvvetleri ve
bileşenlerini şematik olarak göstermektedir. M aşil tendonunda oluşan
kuvvet, W yerin vücut ağırlığına karşı reaksiyon kuvvveti, R bu iki kuvveti
dengeleyen bileşke kuvvettir. Şekilde θ = 45°, β = 60° kabul ederek M ve R’yi
W cinsinden hesaplayınız (Sin 45° = Cos 45° = 0.707; Sin 60° = 0.866, Cos
60° = 0.500).
Bölüm 2
2. 2.1. İç şekillenme
Kemikle ilgili araştırmaların tarihinde kemiğin önce bir yapı elemanı sonra
bir malzeme olarak ele alındığı görülür. H. Meyer (1867) ve J. Wolff’a (1886)
göre kemik minimum materyel ile maksimum fonksiyonu gerçekleştiren bir yapı
elemanıdır ve kemiğin yapısal ögeleri şekil ve materyal dağılımı itibarı ile dış
kuvvetleri en iyi karşılayacak biçimde gelişirler (Wolff yasası). Buna fonksiyonel
adaptasyon denir.
Roux’ya göre (1895) kemik dokusu kullanıldıkça (yüklendikçe) hipertrofi
ile gelişip, şekillenir, kullanılmadığında atrofiye uğrar. Kemiğin minimum bir yapı
olması için substantia spongiosa trajektöriyel bir mimariye sahip olmalıdır. F.
Pauwels (1965), Wolff ve Roux’nun fikirlerini birleştirerek substantia
spongiosa’nın gerçekten trajektöriyel (eğik çizgili) bir mimariye sahip olduğunu,
uzun kemiklerin şekil ve materyal dağılımı itibarı ile taşıdıkları fizyolojik stresleri
en iyi karşılayacak biçimde geliştiklerini göstermiştir. Trajektöriyel sistemin
elemanlarına trabekula denir ve baskıyı ve gerilmeyi karşılayacak farklı
yönelimlerde trabeküla grupları vardır. (Şekil 2.1 ve Şekil 2.2).
Şekil 2.1. Proksimal femuruın substanstia spongiosa’sının trajektöriyel
yapısı (solda) ve Pauwells tarafından öngörülen teorik modeli (sağda)
(Kummer, 1966’dan)
2.4. Eklemler
İnsan iskeleti 206 kemikten oluşur. Aslında doğumda 300 kadar
kemiğimiz vardır. Fakat yaş ilerledikçe bazı kemikler birbiri ile kaynaştığından
kemik sayısı azalır. Vücudumuzdaki en uzun kemik bacağımızdaki (dizden
yukarı) femur kemiğidir, en kısa kemik ise orta kulaktaki özengi (stapez)
kemiğidir. Erkeklerin ve kadınların iskeletleri biraz farklıdır. Örneğin, dirsek
eklemi açısı farklıdır. Erkeklerin bacakları ve kolları nisbeten daha uzun ve
kalındır. Kadınlar daha geniş bir pelvise (kalça) sahiptirler. Böylece doğum
esnasında fetusun (bebeğin) buradan geçmesi daha kolay olur.
Kemikler eklemlerle başka kemiklere bağlanırlar. Eklemlerin birçok tipi
vardır. Fonksiyonel açıdan eklemler iki tiptir:
1. Gelişmeyi sağlayan eklemler (hareketsiz). Bunlara fibröz eklemler de denir.
Kafatasındaki ve pelvisteki eklemler bu tip eklemlerdir. Vertebralarla
(omurlar) bunların uzantıları da birbirlerine fibröz eklemlerle bağlıdır.
2. Hareketi sağlayan eklemler (sınırlı ve serbest hareketli)
Morfolojik açıdan ise eklemler üç gurupta toplanabilir:
1. Fibröz eklemler: Çoğu hareketsizdir (kafatasındaki eklemler gibi)
2. Kıkırdaklı eklemler: Bu eklemlerde kemikler arasında kıkırdak dokusu vardır,
hareketleri sınırlıdır (vertebral kolon eklemleri gibi)
3. Sinoviyal eklemler: Kıkırdaklı eklemlerden çok daha hareketlidirler. Kemikler
arasındaki boşluklar sinoviyal sıvı ile doludur. Bu sıvı kemik yüzeylerini
yağlar ve kemikleri korur (Örnekler, omuz, dirsek, bilek, kalça, diz, ayak bileği
eklemleri ve diğerleri)
(varus/valgus)
y Medial/lateral Fleksiyon/ekstansiyon
z Proksimal/distal Içe/dışa
Şekil 2.5. (a): Femur başının tibia platosu üzerinde sadece kayma hereketi,
(b): sadece yuvarlanma hareketi, (c): her iki hareket birlikte
(normal durum).
θ
PFCF
T
PFCF = Q2 + T 2 + 2 QT cos θ
Q = T kabul edilirse
PFCF = T 2(1 + cos θ)
Şekil 2.7. Kudriseps kuvveti (Q) ile patella tendonu kuvvetinin (T)
bileşkesi patellofemoral baskı kuvvetidir (PFCF). Formüldeki θ
açısı Q ile T kuvveti arasındaki açı, G noktası dizin anlık dönme
merkezidir.
Şekil 2.8. Fleksiyon açısı (burada kuadricsps kasına çizilen teğet ile tibia
ekseni arasındaki açı) ile kuadriseps kuvvetinin ve PFCF’nin
değişmesi. (Diz tam ekstansiyonda iken yukarıdaki fleksiyon açısı
0 derecedir, maksimum fleksiyonda ise 150 derecenin üstüne
çıkamaz).
Şekil 2.9. (a): Bir anten direğini dik tutan elemanlar, (b) vertebral kolonun
konturlu yapısı
Şekil 2.10. Bir vertebranın yük taşıyan elemanları üç ayaklı bir tabureyi
andırır.
Herhangi bir yük kaldırma hareketi vertebral kolon üzerinde büyük bir
fleksiyon momenti meydana getirir (Moment = Kuvvet x Mesafe). Sırttaki
ekstansör kasların (erector spinae) moment kolları çok kısa olduğundan bu
momenti karşılamak için kaslarda büyük kuvvetler oluşur. Vertebral kolondan 40
cm ötede elde tutulan 40 N'luk (yaklaşık 4 kg'lık) bir ağırlık ekstansör kaslarda
664 N'luk (yaklaşık 66 kg) bir kuvvet oluşmasına yol açar (Şekil 2.11).
40 N vertebral
kolon
664 N
(a) (b)
Şekil 2.11. Kolları öne doğru uzatarak elde bir yük taşırken vertebral
kolonun mekanik modeli (a), ve basit kaldıraç sistemi şeması
(b).
Vertebral kolon üzerindeki yük in vivo koşullarda doğrudan ölçülemez
ancak ya 1. Karın içi basınçtan ya da 2. Disk içi basınçtan dolaylı yolla
belirlenebilir.
Karın içi ve diskiçi basınçlar:
Karın içi basıncın doğrudan ölçümü zordur, fakat barsak içi basınç bunu
yansıtır. Karın içi basınç öne doğru eğilmede omurgaya yardımcıdır.
Vertebraların matematiksel modellerine göre vertebral kolon öne doğru
eğildiğinde karın içi basınç önemli ölçüde artar.
Disk nükleüsü (nucleus pulposus) hidrostatik özellikler taşır. Disk içi
basınç diskin birim kesit alanına uygulanan yükün ortalama 1.5 katı kadardır.
Disk içi basınç, disk üzerindeki baskı kuvveti 2000 N'a kadar artırıldığında
kuvvetle lineer biçimde artar. Fakat aradaki orantı uygulanan kuvvetle değişir;
yük artırıldıkça lineer ilişki zayıflar.
Dik ayakta durma ve oturma esnasında karın içi basınç düşüktür ve
oturağın tipi ile ve olağan büro aktiviteleri ile çok az değişir. Disk basıncı ise bir
çok oturak parametresi ile değişir ve oturarak yapılan aktivitelerden etkilenir
(Şekil 2.12).
(a) (b)
Şekil 2.13. Disk için basıncın (a) ve karıniçi basıncın (b) gövde fleksiyon
açısına göre değişmesi (Andersson, 1990’dan alınmıştır).
Şekil 2.18 İki adım uzunluğunun adım sıklığına göre değişmesi (25 normal
erkeğe ait grafikler).
Diğer taraftan, adım sıklığına göre çift destek fazını ölçen bir gurup
araştırmacı çift destek fazının, beklendiği gibi adım sıklığı ile ters orantılı
olduğunu, yani adım sıklığı (ritmi) arttıkça yürüme siklusunun yüzdesi olarak çift
destek fazının kısaldığını göstermişlerdir. Bu tür sonuçlar hareket bozukluğu
olan hastalarla (örneğin, Parkinson hastaları) normal denekler arasında farklılık
göstermekte, bu da klinik tanıya yardımcı bilgiler sağlamaktadır.
Yürümenin elemanları
Normal yürümeye katkıda bulunan başlıca 4 elemandan söz edilir. Bunlar:
1. Her üç eksen etrafında pelvik rotasyonlar,
2. Yere basma fazında diz fleksiyonu,
3. Ayak: Bacağın diz altı bölümünün yolunu yumuşak bir kavise dönüştürür,
4. Ayak bileği: Bacak hareketinin yolunu (3. elemanla birlikte) yumuşak bir
kavise dönüştürür,
Şimdi yürümenin elemanlarını biraz daha ayrıntılı olarak ele alalım.
Pelvik rotasyonlar: Yürüme esnasında pelvis her üç eksen etrafında yürüme
siklusunun fazına, adım sıklığına ve yürüme hızına göre değişen açılar alır.
a) Sagital düzleme dik eksen etrafında, örneğin, 76.7 m/dak hızla ve 103.9
adım/dak ritimle yürürken (sağ sagital düzlemden bakıldığında) pelvisin dikey
doğrultu ile yaptığı açı 4º (ekstansion) ile 1º (fleksiyon) arasında değişir.
Daha yüksek yürüme hızlarında daha büyük bir fleksiyon açısı görülür (Şekil
2.19).
Şekil 2.22. Diz fleksiyonu diz ve kalça eklemlerinin yollarını daha yumuşak
birer kavise dönüştürür (Maquet, 1976’dan alınmıştır).
Ayak ve oynak ayak bileğinin etkisi: Şekil 2.23, diz ekleminin ayak olmadığı
ve ayak olsa da ayak bileği olmadığı durumlarda izleyeceği yol ile her ikisinin
varlığında izlediği yolu göstermektedir. Görüldüğü gibi ayak olmadığında diz
eklemi bir çember yayı üzerinde hareket eder. Eklemsiz bir ayak olması
durumunda bu yay iki parçaya bölünür (Şekil 2.23a). Oynak bir ayak bileğinin
varlığı ise dizin yolunu düzleştirir (eğrilik yarıçapını artırır) (Şekil 2.23b).
(a) (b)
Şekil 2.23. Diz ekleminin (a) ayak ve oynak bir ayak bileği olmadığı, (b)
oynak bir ayak bileği olduğu durumda izlediği yollar. Ekleminin
(b)’de izlediği yol daha düzdür (Maquet, 1976’dan alınmıştır).
Şekil 2.24. Yere basma fazında kas kontrolündeki ayak bileği hareketleri
(Maquet, 1976’dan alınmıştır).
(a) (b)
Şekil 2.27. (a) : Vücut ağırlık merkezinin yatay salınımları. Bacaklar açık (solda) ve kapalı
(sağda) yürümedeki salınımlar. (b) Ağırlık merkezinin dikey salınımları. Bir
yürüme siklusunda vücut yukarıya doğru iki kez yükselirken bir kez yana doğru
sapar (Maquet, 1976’dan alınmıştır).
Şekil 2.28. Vücut ağırlık merkezinin yatay (a) ve dikey (b) salınımlarının üç boyutlu bir
grafikle gösterilmesi. c’de bu grafiklerin bir osiloskop ekranında oluşturdukarı
Lissajoux şekli –yatık bir sekiz rakamı- görülmektedir. Lissajoux paternelri için
kutu içindeki metne bakınız).
Bu salınım fonksiyonları elektriksel potansiyel değişikliklerine
dönüştürülüp bir osiloskobun sırası ile yatay ve dikey saptırma plakalarına
gönderildiğinde Şekil’de “c” ile gösterilen yatık 8 şekli elde edilir. Yani y’nin x’e
göre grafiği ekranda bir yatık 8 şekli verir. Fakat başka yürüme koşullarında
farklı şekiller elde edilir. Bir osiloskobun yatay ve dikey saptırma plakalarına
frekansları ve/veya fazları farklı sinyaller gönderildiğinde elde edilen bu tür
şekillere Lissajous (lisaju okunur) şekilleri denir. Frekans ve faz ilişkilerinin
başka kombinasyonları ile elde edilen Lissajous şekilleri kutu içindeki
“Lissajous Şekilleri” başlıklı bölümde verilmiştir.
Şimdi tekrar vücudun yatay ve dikey eksenler üzerindeki salınımlarına
dönelim. Örneğin, bu salınımların her birinin yaklaşık olarak birer sinusoidal
fonksiyon olduğunu kabul ederek dikey salınım frekansının yatay salınım
frekansının iki katına eşit olduğunu ancak fazlarının aynı olmadığını düşünelim.
Düşük ve orta hızlarda yürürken bu koşullar geçerlidir. İki salınım arasındaki faz
farkı 90º’den azdır (Şekil 2.29).
Şekil 2.29. Düşük ve orta yürüme hızlarında vücut kütle merkezi dikey ve
yatay eksenler boyunca yukarıdaki frekans ve faz ilişkileri içinde
salınımlar yapar. Dikey salınım frekansı yatay salınımın
frekansının iki katı ve aralarındaki faz açısı 90º den azdır. Bu
koşullar için eled edilen Lissajous şekli asimetrik (çarpık), yatay
bir 8 rakamına’e benzer. Faz farkı 90º’ye (veya 270º) yaklaştıkça 8
şeklinin kenarları birbirine yapışarak U harfini andıran bir şekle
dönüşür.
Eğer yukarıdaki fonksiyonlar arasında 90º’lik bir faz farkı varsa, yani
fonksiyonlardan biri sinüs diğeri bir kosinüs fonksiyonu ise ekrandaki görüntü
tam bir dairedir (Şekil 2).
Şekil 2. Aralarında 90º faz farkı olan aynı frekansta iki fonksiyonun
birbirine göre grafiği bir dairedir.
Şekil 3. Aralarında faz farkı olmayan biri f, diğeri 2f frekanslı iki fonkisyonu
birbirine göre grafiği bir yatık 8 rakamı gibidir.
Şekil 4’de harflerle gösterilen Lissajous şekilleri faz ve frekans ilişkileri aşağıda
verilen fonskiyonlardan elde edilmiştir.
A B C D
E F G H
Şekil 2.34. Şekil 2.33’de gösterilen yürüme analizi ile elde edilen eklem
açıları ve momentleri
Şekil 2.35’de yukarıdaki analizde kinematik bilgilerden yola çıkarak
kinetik bilgilere nasıl ulaşıldığıni gösteren işlemlerin şeması verilmiştir.
Kinematik bilgilerinden kinetik bilgilerinin türetildiği bu yaklaşıma “Dinamiğin
Ters Problemi” (Inverse Problem of Dynamics) adı verilir. Çünkü robotik
biliminde işlemlerin normal yönü dinamik verilerden (kuvveterden) kinematik
bilgilere (hareket ve konum) doğrudur. Yani bir robotun kontrolunda
kuvvetlerden (dinamik) harekete (kinematik) ulaşılır.
Tablo'da son iki koşma hızı için verilen dakika başına harcanan enerji
değerlerinden, her iki hız için de km başına 75 kcal harcandığı kolayca
hesaplanabilir. Benzer düşünüşle, yürürken km başına harcanan enerji 50 kcal
bulunur.
Insan vücudu aerobik metabolizma ile bir dilim ekmekten 80 kcal, yarım
kilogram hayvani yağdan ise 3500 kcal enerji elde eder. Saatte 4.8 km hızla
yürürken km başına 50 kcal enerji harcandığına göre bir dilim ekmekten alınan
enerji 1.6 km yol yürümekle, yarım kilogram yağdan alınan enerji ise 70 km yol
yürümekle harcanır.
Şimdi vücudun çeşitli hızlarda yatay doğrultuda taşınması için gerekli
olan (yukarıda ele aldığımız) enerji tüketimi ile dikey doğrultuda taşınması için
gerekli enerji tüketimini karşılaştıralım. Bunun en kolay yolu harcanan enerjiyi
birim mesafe ve birim vücut kütlesi için hesaplamaktır. Kütlesi m olan bir şahıs
vücudunu yerden h yüksekliğe çıkarmak için mgh kadar iş yapar. Vücudun birim
kütlesi ve alınan birim dikey mesafe için harcanan enerji ise;
Yapilan iş mgh
= =g
(Vücut kütlesi )x( Alinan Yol ) mh
Denklemin heriki tarafı oksijenin kalorik eşdeğeri olan 5 cal/ml (çevirme faktörü)
ile çarpılırsa, yürüyerek bir dakikada bir kg’lık vücut kütlesini yatay doğrultuda
taşımak için harcanan enerji, Ew (cal/dak/kg olarak):
Eo
Ew = (2.5)
(1 − v / vu )2
burada: Eo = vücut hareketsiz iken harcanan enerji
v = yürüme hızı
vu = yürüme hızının üst sınırı (dakikadaki adım sayısı ve adım
uzunluğu maksimum iken)
Bu ampirik formüllerden biri kullanılarak yürümenin Enerji maaliyeti (Em)
hesaplandığında, Em’nin 65-100 m/dak hız aralığında hemen hemen sabit
olduğu bildirilmiştir (Şekil 2.36’da E.M. eğrisi).
Em, Eş. 2.4 hıza (v) bölünerek hesaplanabilir:
Em = E /v = 32/v + 0.005 v (2.6)
w
Bu bağıntının grafiği Şekil 2.32’de gösterilmiştir. Eş. 2.6’dan enerji
maaliyetinin en düşük (minimum) olduğu hız (optimum hız) hesaplanabilir.
Bunun için eşitliğin hıza göre türevi alınıp sıfıra eşitlenir ve denklem v için
çözülür. Bunlar yapıldığında optimum hız, vo :
vo = 80 m/dak (4.8 km/h) bulunur.
Buna karşılık gelen minimum enerji ise, Em(min) = 0.80 cal/m/kg’dır.
Yani 4.8 km/h hızla yüründüğünde enerji en verimli şekilde kullanılır. Bu gözlem
hem kasların kontraktil özellikleri hem de metabolik faktör göz önüne alınarak
açıklanabilir.
Şekil 2.36. Yürüme hızına göre enerji tüketimi. Ew : birim kütle için
dakikada tüketilen enerji, E.M. : birim kütle ve birim mesafe için
tüketilen enerji. Şekildeki eğriler (E.M. dışında) ölçümlerden elde
edilen değerleri en iyi temsil eden fonksiyonlardan çizdirilmiştir.
Ayrıntılı açıklama metindedir.
Koşmada ise verim 3-6 m/s hız aralığında 0.45’den 0.75’e kadar sürekli
artar.
S2
Δ h = L − L2 −
4 (2.1)
yazılabilir.
Diğer taraftan, her adım atışta vücudun Δh kadar yükseltilmesi ile yer
çekimine karşı yapılan iş: W = mgΔh. Böylece, yatay doğrultuda birim mesafe
yol alırken vücudun birim kütlesi için yapılan iş:
⎛L
⎜ L2 1 ⎞⎟
g − −
⎜S
⎝ S 2 4 ⎟⎠
W/mS=mgDh/mS = gΔh/S= (2.2)
ifadesinden hesaplanabilir. Buradaki L/S oranı bacak uzunluğunun adım
uzunluğuna oranıdır ve yürüme stiline göre farklı değerler alır. Aşağıdaki Tablo
çeşitli yürüme stilleri için L/S oranını ve buna karşılık Eş. 2.2'den hesaplanan
mekanik enerji miktarını (g'nin katı olarak) göstermektedir.
S/2
O
P Δh
L h
A S B
mekanik enerji
kimyasal enerji =
0. 25
Örneğin, Tablo 2.3'de normal yürüme stili için verilen 0.13g değeri kullanılırsa,
yukarıdaki bağıntıdan bu stilde yürümenin kimyasal enerji maaliyeti (E.M.):
E.M. = (0.13x9.81)/0.25 = 5.1 m/s2 (veya J/kg.m) (2.3)
bulunur.
Diğer taraftan, bir grup araştırmacı 2.2 m/s'nin üzerindeki koşma hızları
için 70 kg kütleli bir kişide enerji maaliyetinin şu ampirik bağıntıdan
hesaplanabileceğini önermiştir:
E = 280 + 0.7v2 J/m (2.4)
Burada: E = birim mesafe için harcanan enerji (J/m)
v = koşma hızı (m/s)
Faaliyet Enerji
Maaliyeti
P r o b l e m l e r:
Bölüm 3
ESNEKLİK
3.1. Giriş
Bir cisim üzerine etki yapan kuvvetler onu hareket ettirmeseler bile bir
şekil değişikliğine uğratabilirler. Kuvvetler kaldırıldığında cisim tam olarak eski
şekline dönebiliyorsa ideal elastik bir cisimdir. Kuşkusuz gerçekte ideal elastik
bir cisim yoktur. Diğer taraftan, cisim eski şekline dönmeyip yeni aldığı şekli
koruyorsa tam olarak inelastik veya plastik bir cisimdir. Örneğin, yay yapmakta
kullanılan çelik son derece elastiktir, fakat sakız ve cam macunu gibi maddeler
plastik maddelerdir. Plastik davranışın aşırı ucunda akışkanlar yer alır. Bu
maddeler çok zayıf kuvvetlerin etkisinde bile şekil değiştirdiklerinden yerçekimi
kuvvetinin etkisi ile içinde bulundukları kabın şeklini alırlar.
Canlılarda kemik, tırnak, diş, kabuk, saç ve benzeri sert dokular elastik
davranışları açısından cansız sert cisimlere benzerler. Fakat kas, tendon,
ligament, damar, sinir, deri ve benzeri yumuşak dokular hem elastik hem de
plastik ögeler içerdikleri için kuvvet etkisindeki davranışları çok daha
karmaşıktır. Bunlara viskoelastik maddeler denir. Bu bölümde önce elastik sonra
da viskoelastik maddeleri ele alacağız.
Stres
Eğim = Ey
Strain
Şekil 3.2. Hooke Yasası.
Diğer taraftan, bir kez daha Eş. 3.2'ye dönerek sol tarafta F'yi yalnız
bırakırsak, belli boyutlardaki elastik bir cisim (veya bir yay) için,
F=(A/cL)DL (3.5)
yazabiliriz. Burada 1/c=E olduğuna göre,
y
F=(E A/L)DL (3.6)
y
Parantez içindeki sabitler yeni bir sabitle ifade edilebilir. O zaman: k=(E A/L);
y
bu da Eş.3.6'da kullanılırsa,
F=kDL (3.7)
k sabitine söz konusu cismin elastiklik sabiti (veya yay sabiti) denir. Bu son
bağıntıya göre, elastik bir cismin uzama veya kısalma miktarı uygulanan
kuvvetle doğru orantılıdır. Eş. 3.7 Hooke yasasının bir başka ifadesidir.
Bir cisme elastiklik sınırını aşan bir stres uygulandığında cisim kalıcı bir
şekil değişikliğine uğrar veya örneğin, çelik gibi Young modülüsü çok büyük olan
bir malzemeden yapılmışsa, kopar veya parçalanır. Elastik sınır aşılmadan önce
cismin taşıyabildiği maksimum strese malzemenin dayanıklılığı denir.
Çoğu malzeme ve özellikle biyolojik sert dokular için Hooke yasası dar
bir stres aralığı için geçerlidir. Şekil 3.3a ve b ideal elastik bir cisim ile gerçek
elastik bir cismin (insan femürü) stres-strain ilişkilerini karşılaştırmaktadır. Ayrıca
gene gerçek elastik malzemeler için, cisme uygulanan stres yavaş yavaş
artırılırken elde edilen stres-strain doğrusu ile stres yavaş yavaş azaltılırken
elde edilen stres-strain grafiği birbirinden farklıdır. Şekil 3.3c'de bu farklılık
yükleme ve gevşetme doğruları olmak üzere iki farklı eğri ile gösterilmiştir.
Gevşetme sonucu elde edilen eğri strain ekseni üzerinde tam olarak sıfıra
dönmez, çünkü yükleme esnasında cisme transfer edilen enerjinin küçük bir
bölümü cismin atomik yapısını kalıcı bir biçimde değiştirmeye harcanmıştır.
Böylece cisim kalıcı bir şekil değişikliğine uğramıştır.
yükleme
Stres yükleme Stres Stres
gevşetme gevşetme
Ayrıca, gene Şekil 3.3'den görüldüğü gibi biyolojik sert dokular Hooke
yasasına tam olarak uymazlar. Bununla birlikte Young modülüsü biyolojik açıdan
önemlidir. Katı ortamlardaki ses hızı ortamın Young modülüsüne bağlıdır (bkz.
Bölüm 4). Bu nedenle örneğin, kemik içindeki ses hızı ölçümlerinden kemiğin
elastik özellikleri hakkında bilgi edinilebilir.
Örnek 1:
Şekil 1. 6'daki bacakta tibia kemiğinin taşıdığı stresi ve bu stres altında
kemiğin ne kadar kısaldığını (DL) hesaplayalım. Tibianın kesit alanını, A=4
2 10 2
cm , kemik uzunluğunu, L=40 cm ve Young modülüsünü, E=1.6x10 N/m
kabul edelim.
Çözüm:
Daha önce tibia'daki P kuvvetinin 420 kg olduğunu bulmuştuk. Bu kuvveti
Newton'a çevirerek, kemikteki stres için:
-4 7 2
s = 420x9. 81/4x10 =1. 03x10 N/m
Strain, e=s/E =DL/L olduğundan, kemiğin kısalma miktarı, DL:
y
7 2 10 2 -3
DL=(0.40mx1.03x10 N/m )/1.6x10 N/m =0.2575x10 m=0.2575 mm dir.
Su Kollagen Elastin
Doku (toplam (yağsız kuru (yağsız kuru Proteoglikanl
ağırlığın % si) dokunun dokunun ar
%’si %’si)
Deri 60 - 65 65 - 70 5 – 10 1.5 - 2
Aort 60 - 70 25 - 30 40 - 50 2 - 2.5
Ligament
65 - 70 75 - 80 <5 1 – 1.5
Koleteral
Eklem 70 - 80 60 - 65 İz 10 - 15
kıkırdağı
F F
υ υ'
1 1
η (a) η µ
F1 1 F1
F F υ υ'
F 1 1 F
µo
µ F2 Fo
υ
(b) (c)
Şekil 3.5. Viskoelastik malzemenin üç farklı modeli. Maxwell (a),Voigt (b),
Kelvin (c).
Daha önce de belirtildiği gibi lineer bir yayın uzunluğu yaya uygulanan
kuvvetle doğru orantılı olarak değişir. Bir visköz eleman için ise uzunluk
değişikliğinin hızı uygulanan kuvvetle doğru orantılıdır. F uygulanan kuvvet, u
uzunluktaki değişiklik ve du/dt uzunluktaki değişme hızı olmak üzere,
matematiksel olarak:
Lineer bir yay için : F=mu
(3.9)
Visköz bir eleman için : F=h(du/dt)
yazılabilir. Eş.3.9'da gösterilen ilişkilerden yararlanılarak yukarıdaki modellerden
herbiri için sistemin davranışını tanımlayan bir diferansiyel denklem elde
edilebilir. Bu denklemler iki şekilde çözülebilir. Sisteme t=0 anında adım
fonksiyonu şeklinde bir kuvvet uygulandığında denklemin çözümü sistemin
göstereceği deformasyon cevabını verir (deformasyonun zamanla değişimi veya
creep fonksiyonu) (Şekil 3.6). Sisteme t=0 anında adım fonksiyonu şeklinde bir
deformasyon uygulandığında ise denklemin çözümü sistemin göstereceği stres
cevabını verir (stresin zamanla değişimi veya stress relaxation fonksiyonu)
(Şekil 3.7).
Cismin uğradığı şekil değişikliği (veya deformasyon) Şekil 3.8b'de cismin yan
yüzünde gösterilen q açısı ile ölçülebilir. Buna makaslama strain'i (veya
deformasyonu) denir. Şekilden, tanq=x/D yazılabilir. Burada D cismin
yüksekliğidir. Küçük açılar için bir açının tanjantı radyan cinsinden yaklaşık
olarak açının kendisine eşittir. Böylece, tanq ≈ q (radyan) ve q = x/D kabul
edilebilir. Şimdi yukarıdaki makaslama stresi ve makaslama straini ifadelerini
kullanarak bir makaslama modülüsü tanımlayabiliriz:
Makaslama modülüsü, E =(F/A)/(x/D)=DF/Ax (3.10)
m
F x x F
A A
θ θ
F D F
(a) (b)
Şekil 3.8. Makaslama kuvvetinin yol açtığı deformasyon.
F F
kemik kemik
F F
P P
P
Şekil 3.10. Hacimsel deformasyon.
Cismin ilk hacmi V ile gösterilirse:
ΔP ΔP
− −V
E = Δ V / V veya E = ΔV (3.11)
h h
Sonsuz küçüklükteki değişiklikler için Eş. 3.11:
dp
−v
E = dv (3.12)
h
halini alır.
Basınçtaki artış, hacimde daima bir azalmaya yol açacağından Eş.
3.11'deki oran negatif işaretlidir. E 'nin pozitif bir sayı ile ifade edilebilmesi için
h
oran -1 ile çarpılır.
Katıların ve sıvıların hacimsel elastiklik modülüsleri çok yüksektir. Tablo
3.2'de bazı malzemelerin Young modülüsleri ile birlikte makaslama ve hacimsel
elastiklik modülüsleri verilmiştir.
Gazlar için ise durum daha karmaşıktır. Sıcaklığı sabit tutularak
sıkıştırılan bir gazın hacimsel elastiklik modülüsü gazın o andaki basıncına
eşittir. Bunu şöyle kanıtlayabiliriz: Gazı ideal bir gaz kabul edersek, basıncı ile
hacminin çarpımı sabittir: pv=C (Boyle yasası).
Gaz sıkıştırılarak başlangıç hacmi dv kadar küçültülürse basıncı dp
kadar artar. dv ile dp arasındaki ilişki yukarıdaki ideal gaz yasasından
bulunabilir: Önce, p=C/v yazılarak sonra da p'nin v'ye göre türevi alınırsa,
dp C
=− 2
dv v
ΔV dv
C= C=
ΔP veya dp (3.17)
Kompleyansın boyutları (hacim/basınç)'tır. Eş. 3.16 ve 3.17'den görüleceği gibi
aynı zamanda,
C=VD (3.18)
Distensibilite ve kompleyans kavramları fizyolojide önem taşır. Örneğin,
kan basıncı arttığında venöz sistemin (toplardamar ağı) hacmi oransal olarak
çok büyük bir artış gösterdiği halde arter (atardamar) sisteminin hacmi çok daha
küçük oranda artar (Şekil 3.11). Yani venöz sistemin distensibilitesi arter
sistemininkinden çok daha yüksektir. Venöz sistemin hacmi de daha büyük
olduğundan kompleyansı da arter sistemininkinden yüksektir. Fakat eğer arter
sisteminin hacmi venöz sisteminkinden büyük olsa idi ikisinin kompleyansı eşit
veya arter sistemininki daha yüksek olabilirdi. Görüldüğü gibi, distensibilite
hacme bağlı olduğu halde kompleyans hacme bağlı değildir.
Hacim Basınç
(V)
350 venöz (mmHg) 14
sistem gecikmeli
300 kompleyans
12
250 10
200 8
150 Arteriyel 6
sistem
100 4 hacim gecikmeli
artışı kompleyans
50 2
0 4 8 12 16 Basınç 0 2 4 6 8 10
(mmHg) Zaman (dak)
(a) (b)
Şekil 3.11. Arteriyel ve venöz sistemlerde basınç-hacim
ilişkileri (a), venöz sistemin kompleyansı (b).
T T T T T T
A
L F
T T T TT T
(a) (b)
Şekil 3.13. İnce bir film üzerinde yüzey gerilim
kuvvetleri (a) ve bu kuvvetlerin
hesaplanması (b).
Şimdi Şekil 3.13b'deki olaya bir başka açıdan bakalım. Sıvı filmi
oluşturulurken düz tel F kuvveti ile sağa doğru Dx kadar çekildiğinde F kuvveti
sıvı filmi üzerinde bir iş yapar. Bu iş için, F=TL olduğunu da hatırlayarak,
W=F Dx=T L Dx
(3. 21)
yazabiliriz. Fakat L Dx=A, zarın yüzey alanındaki artıştır. Bu gerçek bizi T'nin bir
başka tanımına götürür: Yüzey gerilim kuvveti zarın birim alanına depolanmış
enerjidir, yani T=W/A.
İnce zarların veya filmlerin, yüzey gerilim kuvvetinin yüzey alanı ile
ilişkisi açısından farklı tipleri vardır:
1. Yüzey alanı değiştiği halde yüzey gerilim kuvveti sabit kalan filmler ki su
ile yapılan filmler bu tiptendir. Çeperleri sudan oluşan kabarcıklar ve
damlalar büyüklükleri ne olursa olsun aynı yüzey gerilim kuvvetlerini
(72 dyn/cm) taşırlar.
2. Yüzey alanları değiştikce yüzey gerilim kuvvetleri de değişen filmler veya
zarlar: Akciğerlerimizdeki alveollerin (hava alıp veren kesecikler) iç
yüzeylerini kaplayan fosfolipid (dipalmitoyl lecithin) filmi bunlara iyi bir
örnektir. Surfactant adı verilen bu deterjan benzeri maddenin yüzey alanı 5
kat arttığında yüzey gerilim kuvvetleri 1000 kat artabilmektedir. Böylelikle
akciğerde ani bir basınç artışına karşı alveolllerin birden aşırı derecede
şişip patlamaları önlenmektedir. Bu mekanizmanın normal çalışmaması
özellikle yeni doğanlarda solunum bozukluğuna yol açar. Şekil 3.14, alveol
yüzey gerilim kuvvetinin, alveol yüzey alanı ile nasıl değiştiğini
göstermektedir. Karşılaştırma için, su filmlerinin, yüzey alanına bağlı
olmayan yüzey gerilim kuvveti de gösterilmiştir.
Alan
A/A o
1.0 sıkışma
0.6
0.8 su
0.4
0.2 genişleme
25 50 75 T
(dyn/cm)
Şekil 3.14. Yüzey gerilimin alveol yüzey alanı ile değişmesi.
(sidik kesesi) çeper gerilim kuvvetinin, kesenin çevre uzunluğu ile nasıl
değiştiğini göstermektedir.
Örnek 2:
Gözün korneası, eğrilik yarıçapı 7.7 mm olan küresel bir yüzeydir. Korneaya
etki yapan göz içi basıncı normal olarak 24mmHg kadardır. Buna göre
4
korneanın çeper gerginliği (T) nedir? (24 mmHg basıncı=3.2x10 dyn/
2
cm 'dir).
Çözüm:
4 2 -3
P=0.32x10 N/m r=7.7x10 m
4 -3
T=Pr/2 bağıntısından: (0.32x10 x7.7x10 )/2=12.3 N/m
bulunur.
Korena basıncı pek sabit değildir; normalin 6-8 mmHg altına düşebilir veya
üstüne çıkabilir. Örneğin akşamları bu basınç sabahları olduğundan 4-6
mmHg kadar daha düşüktür.
Hacmi ölçülebilen fakat yarıçapları ölçülemeyen küresel yüzeylerin
çeper gerginliğini bulmak için önce küre yarıçapı, (V=kürenin hacmi olmak
3
üzere), r= 3 V / 4 π ilişkisinden hesaplanarak sonra da Laplace yasasında
yerine konur.
Şekil 3.16. Küresel yüzeylerde çeper gerginliği kuvvetleri.
(a)
(b)
(b)
Şekil 3.17. Sabit yüzey gerilimli kürenin elde edilişi (a) ve basınç-hacim
(a) (b)
ilişkisi (b).
Şekil 3.18. Elastik kürede çeper gerginliği
P = Ps ( 1 − 3 Vo / V )
(3.29)
Şekil 3.19c, köpek mesanesinden ölçülen değerler yukarıdaki bağıntıda
kullanılarak elde edilen grafiği göstermektedir.
T P/Ps P/Ps
(N/m 1.0 1.0
)
20 0.8 0.8
15 0.6 0.6
10 0.4 0.4
5 0.2 0.2
0 1 2 3 4 5 0 1 2 3 4 5 0 1 2 3 4 5
r (cm) r/ro V/Vo
(a) (b) (c)
Şekil 3.19. Köpek mesanesinde çeper gerginliğinin r ile
değişmesi (a), iç basıncın r ile değişmesi (b) ve
basınç-hacim ilişkisi (c).
P2rql'dir
(3.31)
İki kuvvet birbirine eşitlenirse,
P2rql=2Tsinql (3.32)
Çeper parçası dar bir parça olarak düşünülürse 2q açısı çok küçük olacağından
sinq ≈ q kabul edilebilir. Böylece iki taraftaki ortak terimler sadeleştirildikten
sonra Eş.3.32,
T=Pr (3.33)
şeklini alır. Buna silindirik yüzeyler için Laplace yasası denir. Görüldüğü gibi
silindirik yüzeylerin enine çeper gerginliği daha önce küresel yüzeyler için
bulunanın (T=Pr/2) iki katına eşittir. Şu halde yarı çapları ve iç basınçları aynı
olan biri silindir diğeri küre şeklindeki iki kapalı yüzeyden silindir şeklinde
olanının çeper gerginliği küre şeklinde olanının çeper gerginliğinin iki katına
eşittir. Bu gerçek, şişirilmiş uzun bir balonun ucuna ve kenarlarına
dokunulduğunda açıkca görülür; balonun kenarları uç kısımlarından çok daha
serttir (Şekil 3.21).
Silindirik yüzeyler için bir de boyuna çeper gerginliğinden (T ) söz edilir
L
(Şekil 3.22). Boyuna çeper gerginliği bir boruyu veya bir damarı uzunluğu
doğrultusunda çeken kuvvettir. Daha önceki yöntemlerle T , r ve iç basınç
L
arasında şu ilişkinin geçerli olduğu kanıtlabilir:
Pr
TL =
2 (3.34)
Görüldüğü gibi boyuna çeper gerginliği enine çeper gerginliğinin
yarısına eşittir ve küresel yüzeyler için bulduğumuz çeper gerginliği ile aynıdir
(bkz Eş. 3.24). Boruların neden uzunlukları doğrultusunda kopmayıp da enine
doğrultuda yarıldıkları bu ilişkilerden kolayca anlaşılabilir.
Yarıçapı çeper kalınlığının (d) 10 katı veya daha fazla olan bir damar için çeper
stresi şu bağıntıdan bulunur:
Pr
σ =
δ (3.35)
2
Burada: =çeper stresi (N/m ) ; =çeper kalınlığı (m)
Görüldüğü gibi stres boyutlarına sahiptir.
Kaynaklar:
Berme N, Capozzo A. (Eds). Biomechanics of Human Movement.
Applications in
Rehabilitation, Sports and Ergonomics. Bertec Corporation,
Worthington, Ohio, 1990.
Fung YC. Biomechanics. Springer-Verlag, New York 1981.
Fung YC, Perrone N and Anliker M (Eds). Biomechanics, Its Foundations and
Objectives. Prentice Hall, Englewood Cliffs, New Jersey 1972.
Greenberg LH. Physics for biology and pre-med students. W. B. Saunders
Company Saunders Golden Series, Philadelphia 1975.
Johansen K. Aneurysms. Scientific American 247:110-125, 1982.
Kummer B. Biomechanics of Bone. In: Biomechanics, Its foundations and
Objectives. Fung YC, Perrone N and Anliker M. (Eds). Prentice-Hall, Inc,
Englewood Cliffs, 1972.
Sears FW. Mechanics, Heat, and Sound. Addison-Weslye Publishing Co., Inc.
Reading, Massachusetts, 1958 (2. baskı) Ch 1-14, 26-28.
Stanford AL. Foundations of Biophysics. Academic Press Inc., London 1975
Ch 5,6.
Problemler:
1. Alüminyumdan yapılmış ve kesit alanı 7x10-5 m2 olan bir çubuk 1.4x104 N’luk
bir kuvvetle koparılabiliyor. Çapı bu çubuğun çapının iki katı olan başka bir Al
çubuk kaç N’luk bir kuvvetle koparılabilir?
2. Bir yaylı terazinin yayı asılan her kg yük başına 8 mm uzamaktadır. Teraziye
5 kg’lık bir yük asıldığında yayda kaç Jul’lük potansiyel enerji depo edilir?
3. Kesit alanı 2 cm2 ve uzunluğu 20 cm olan bir kemik parçası 800 kg’lık yük
altında 0.4 mm kısalmış ise kemiğin Young modülüsü nedir?
4. Alveol çeperlerini kaplayan maddenin yüzey gerilimi 0.04 N/m ise, yarıçapı
0.08 mm oluncaya kadar şişen bir alveolün içindeki basınç kaç mmHg’dır?
5. İdeal elastik bir cismin deformasyonu aşağıdakilerden hangisine bağlı
değildir?
a) cismin yapıldığı malzemeye
b) cismin uzunluğuna
c) cismin kesit alanına
d) yükün uygulanma süresine
e) yükün büyüklüğüne
------------------------
Bölüm 4
AKIŞKANLAR
4.1. Giriş:
Sıvılar ve gazlar kuvvet etkisindeki davranışları açısından akışkan diye
adlandırılırlar. Belli bir şekilleri yoktur. Yerçekimi gibi zayıf kuvvetlerin etkisinde
dahi bulundukları hacmin şeklini alırlar. Bir ucunda ideal elastik katıların yer
aldığı bir ölçek oluşturulsa akışkanlara ölçeğin tam karşı ucunda yer vermek
uygun olur. Bu iki tip madde arasına da plastik maddeler konabilir.
Diğer taraftan bazı akışkanlarla katılar arasında ayırım yapmak güçtür.
Örneğin, cam bir katı olmakla birlikte uzun bir süre içinde bir akışkan gibi
davranır. Çok eski binaların pencere camlarının yerçekimi kuvvetinin etkisi ile
aşağıya doğru aktığı görülür, yani böyle camların alt kısımları üst kısımlarından
daha kalındır. Bu hali ile cam, akışkanlığı çok az veya viskosite katsayısı çok
yüksek olan bir akışkandır. Akışkanlık veya onun tersi olan viskosite akışkanlara
özgü özelliklerdir. Akışkanların başka özellikleri de vardır. Bu bölümde
akışkanları önce statik koşullarda sonra da dinamik koşullarda ele alacağız. Bu
iki konuya akışkanlar mekaniğinde sırası ile hidrostatik ve hidrodinamik adları
verilir.
4.2. Hidrostatik:
Hidrostatiğin önemli kavramlarından biri, bir akışkanın ağırlığından ötürü
tabanına uyguladığı basınçtır. Buna hidrostatik basınç denir. Hidrostatik basıncı
anlamak için özkütle ve yoğunluk kavramlarını kısaca gözden geçirmek yararlı
olur.
3
Özkütle diye maddenin birim hacminin kütlesine denir. SI birimi kg/m 'dür. CGS
3 3
sisteminde g/cm , İngiliz mühendislik sisteminde slug/ft kullanılır. Belli
3 3
sıcaklıktaki suyun 1 cm 'ünün kütlesi 1 g kabul edilmiştir. Buna göre 1 m suyun
3
kütlesi de 1000 kg'dır. Şu halde bu sıcaklıktaki suyun özkütlesi 1 g/cm veya
3
1000 kg/m 'dür.
Yoğunluk belli hacimdeki maddenin ağırlığının aynı hacimdeki suyun ağırlığına
oranıdır veya bu maddenin özkütlesinin suyun özkütlesine oranıdır. Dolayısıyla
yoğunluk boyutsuzdur.
4.2.1. Basınç:
Basınç birbirine değen iki yüzey arasında birim alana düşen dik kuvvet
olarak tanımlanır. Söz konusu iki yüzey katı-katı, katı-sıvı, sıvı-sıvı, gaz-sıvı,
veya gaz-katı yüzeyleri olabilir. Basınç daha önceki bir bölümde açıklanan stres
2
ile aynı boyutlara sahiptir ve SI birimi N/m (veya Pascal), CGS sistemi birimi
2 2
dyn/cm , İngiliz mühendislik sistemindeki birimi de lb/inç 'dir (buna kısaca psi
-pounds per square inch- denir). Pratikte sıvıların hidrostatik basıncını belirtmek
için Torr (=1 mmHg sütunu basıncı), gazların basıncını belirtmek için de
atmosfer birimi yaygın olarak kullanılmaktadır. Aşağıda bu birimlerden yine söz
edeceğiz.
m
h
mg
Şekil 4.1. Hidrostatik basınç.
A
Kabın taban alanı A olsun. Böylece kab içindeki sıvının hacmi, V=Ah
olacaktır. Sıvının özkütlesi d olduğuna göre kütlesi, m=Ahd; ağırlığı da (g
yerçekimi ivmesi olmak üzere),
W=mg=Ahdg (4.1)
Sıvının kabın tabanına yaptığı basınç (Pb) ise ağırlık kuvvetinin taban alanına
bölümüne eşittir:
P =W/A=Ahdg/A
h
(4.2)
P =hdg
h
Buna hidrostatik basınç denir. Görüldüğü gibi hidrostatik basınç sadece sıvı
sütununun yüksekliğine, sıvının özkütlesine ve yerçekimi ivmesine bağlıdır;
kabın taban alanından bağımsızdır. Bu nedenle aynı sıvıyı aynı düzeylerde
içeren taban alanları çok farklı kaplarda hidrostatik basınç aynıdır.
Eş.4.2'den hesaplanan basınç, kabın tabanına sadece sıvının yaptığı
basıncı verir. Oysa bu noktadaki toplam basınç hidrostatik basınca atmosfer
basıncının (P ) da eklenmesi ile bulunur; buna mutlak basınç denir. Kabın
a
tabanındaki mutlak basınç şöyle hesaplanır:
P=hdg+P (4.3)
a
Kan basıncı, su basıncı, otomobil lastiği basıncı gibi basınçlardan söz edilirken
kastedilen, genellikle mutlak basınç değil iç basınçtır. İç basınç dendiğinde
kapalı bir kap içinde atmosfer basıncının üstündeki veya altındaki basınç
kastedilir. Kan basıncı arterlerin iç basıncıdır.
4.2.3. Manometreler:
Basıncı bir sıvının hidrostatik basıncı ile karşılaştırarak ölçen basit
aygıtlara manometre denir. Manometre ilk kez İtalyan matematikçi Evangelista
Torricelli (1608-1647) tarafından kullanılmıştır. Torricelli, içi civa dolu bir ucu
kapalı diğer ucu açık bir cam boru ile yaptığı basit deneyde deniz kenarındaki
atmosfer basıncının 76 cm yüksekliğindeki civa (Hg) sütununun basıncına eşit
olduğunu saptamıştır. Bu nedenle 1 mm'lik Hg sütununun basıncına Torricelli'nin
anısına 1 Torr adı verilmiştir
Manometreler açık ve kapalı kollu olmak üzere iki tipte imal edilirler
(Şekil 4.2). Kapalı kollu manometre iç basıncı, açık kollu manometre ise mutlak
basıncı (atmosfer basıncı + iç basınç) gösterir.
açık kapalı
Pa
P P
h h
80
diastol
40
0
0. 0. 1. 1. 2. Zaman (s)
Şekil 4.3. Kan basıncın bir 4kalp8 atışı
2 süresince
6 0 gösterdiği değişiklikler.
Kan basıncı hemen her zaman manometrik civa basıncı cinsinden ifade
edilir. Örneğin, 20 yaş dolayındaki kişilerde sistolik basınç 11 cm (veya 110 mm)
Hg basıncına, diastolik basınç ise 7 cm (veya 70 mm) Hg basıncına eşittir. Bu
kan basıncı kısaca 11/7 (veya 110/70) sayıları ile belirtilir. Onbir cm'lik Hg
basıncını SI basınç birimi cinsinden hesaplamak için aşağıdaki h, d ve g
değerleri Eş 4.2'deki hidrostatik basınç bağıntısında kullanılır:
-2 3 2
h=11x10 m d=13 600 kg/m g=9.81 m/s
2
P=0.11 x 13600 x 9.81 = 14 675.7 N/m veya Pascal
P1 h
P2
Şekil 4.4. Kaldırma kuvveti.
4.3. Hidrodinamik:
Hidrodinamiğin konusu akış halindeki sıvılardır. Hareketli vücut
sıvılarının davranışını açıklayabilmek için hidrodinamik ilkelerini bilmek gerekir.
Bu ilkeler çeperleri sert borular içinde akan visköz (Newtoniyen) sıvılar için
geçerlidir. Fakat çoğu durumda kanın ve damarların da bu koşullara uydukları
kabul edilir. Aşağıda önce bazı hidrodinamik kavramlarını açıklayacak sonra da
hidrodinamik yasalarını ele alacağız.
Dolaşım sisteminde bir ağacın dalları gibi kalından inceye sayıları hızla
artan arteriyollerin (arterlerin en ince dalları) toplam kesit alanı, arterlerinkinden
çok daha büyüktür. Bu nedenle kan arteriyol ağında kalın arterlerde olduğundan
çok daha yavaş hareket eder. Tablo 4.1 kalın arterlerle kılcal damarları (kapiler
damarlar), kesit alanları ve kan akış hızları yönünden karşılaştırmaktadır.
Tablo 4.1. Çeşitli damarlarda kan akış hızları
*
Arterler Kapiler damarlar
2
Kesit alanı (cm ) 100 600
4.3.2. Debi:
Akışkanın birim zamanda bir kesitten geçen hacmine akışkanın debisi
3
denir. Debinin SI birimi m /s'dir. Fakat pratikte ml/s, ml/dak, litre/s veya litre/dak
birimleri daha yaygın olarak kullanılır. Örneğin, kanın aortadaki debisi ortalama
5 litre/dak kadardır. Görüldüğü gibi debi ile akış hızı farklı kavramlardır.
A h2
1
V1
h1
P1
F
a b
Şekil 4.7. Bir sıvı katmanında makaslama kuvvetleri.
d (cc ' / L)
F/A a dt (4.24)
F 1 d( cc ' )
=η
A L dt (4.25)
bulunur. Fakat d(cc')/dt tabakanın sağ üst köşesinin sağa doğru kayma hızıdır
(v). Eş.4.25'de (v) kullanıldığında,
F v
=η
A L (4.26)
Yukarıdaki eşitliklerde orantı sabiti olarak kullanılan h daha önce sözünü
ettiğimiz viskosite katsayısından başka bir şey değildir.
Şimdi Şekil 4.7'deki akışkan tabakasının tek bir tabaka olmayıp, herbiri
dy kalınlığına (sonsuz derecede ince), üst üste konmuş sonsuz sayıda
tabakadan oluştuğunu kabul edelim. Üst plakaya kuvvet uygulandığında ince
sıvı tabakaları, en alttaki en yavaş (hatta hareketsiz) olmak üzere farklı hızlarla
birbirinin üstünden kayarak hareket edeceklerdir. Ancak komşu iki tabaka
arasındaki hız farkı da sonsuz derecede küçük olacaktır (dv kadar). Eş.4.26'da v
yerine dv, L yerine de dy kullanır, sol tarafta F'yi yalnız bırakırsak,
dv
F = Aη
dy (4.27)
Son iki ifadeden görüldüğü gibi viskosite katsayısının boyutları,
stres N / m2 N
= 2 . s = Pa. s
hiz/ mesafe 'dir. SI birimleri ile: m/s/m m
2
Benzer düşünüşle CGS biriminin de, dyn.s/cm olduğu gösterilebilir. Bu birime
J.M. Poiseuille'ün (puazöy okunur) anısına Poise (puaz okunur) adı verilmiştir.
(1 Pa.s=10 Poise olduğunu kanıtlayınız). Puazın yüzde birine santipuaz (cp)
o
denir. Suyun 20 C'daki viskositesi yaklaşık olarak 1 cp'dır.
Viskositenin tersine akışkanlık denir. Bir sıvının viskosite katsayısı ne
kadar küçük ise akışkanlığı o kadar yüksektir. Örneğin, balın viskosite katsayısı
yüksek, akışkanlığı düşüktür, fakat suyun viskosite katsayısı küçük ama
akışkanlığı yüksektir. Akışkanlık birimi olarak, 1/puaz=rhe kullanılır.
Kan parçacıklar (hücreler) içerdiğinden tam olarak visköz (Newtoniyen)
bir sıvı değildir. Bu nedenle kanın görünürdeki (zahiri) viskositesinden söz edilir.
Şekil 4.8'de kanın viskositesi içindeki parçacık yüzdesinin (hematokrit -Htr-
değerinin) fonksiyonu olarak bir grafikle gösterilmiştir. (Normal hematokrit değeri
erkeklerde % 45, kadınlarda % 35 kadardır). Şekilde kan plazmasının ve suyun
viskositeleri de gösterilmiştir.
Viskosite
katsayısı (cp)
6
5 normal
4 kan
3
2 plazma
1 su
10 30 50 %Ht
20 40
r
Şekil 4.8. Hematokritin kanın viskositesine etkisi.
A B C
Şekil 4.9. Poiseuille yasasını kanıtlamak için kullanılan deney düzeni.
R1
R2
(b)
R3
Şekil 4.10. Seri (a) ve paralel (b) bağlı boruların eşdeğer dirençleri.
Farklı çaplardan seri bağlı boruların eşdeğer direnci (R ),
e
R =R +R +R + . . +R (4.32)
e 1 2 3 n
bağıntısından hesaplanır (Şekil 4.10a). Paralel bağlı boruların eşdeğer direnci
ise,
1/R =1/R +1/R +1/R +. . +1/R (4.33)
e 1 2 3 n
bağıntısından hesaplanır (Şekil 4.10b).
Basınç gradyanı: Daha önce de belirtildiği gibi bir iletkenden geçen elektrik
akımı ile bir boru içinde akan akışkan akımı arasında birçok açıdan benzerlik
(analoji) vardır. Elektrikteki potansiyel farkı (ΔV) hidrodinamikte basınç farkına
(ΔP), elektrikteki elektrik akımı (i), hidrodinamikte akışkan debisine (Q) karşılık
gelir. Elektrik direnci (R) ile hidrodinamik (Rh) direncin benzerliği de yukarıda
anlatılmıştı. Buna göre tüm bu büyüklükler arasında da şu paralel ilişkiler vardır.
Elektrikte: ΔV = iR (ilişki doğrusal bir ilişki ise Ohm yasası),
Hidrodimikte: ΔV = QRh (ilişki doğrusal bir ilişki ise Poiseuille
yasası)
A B C D E F
(a)
A B C D E F
(b)
(c)
Şekil 11. (a): Sabit kesitli bir boruda iç direnci (viskositesi) olmayan
akışkanın basıncı mesafe ile değişmez (noktalı çizgi), akışkan
visköz ise basınç boru boyunca mesafe ile düşer (siyah çizgi),
(b): değişken kesitli boruda iç dirençsiz akışkanın basıncı
sadece kesit alanı ile (noktalı çizgi), visköz akışkanın basıncı
hem kesit alanı ile hem de mesafe ile (siyah çizgi) değişir. Boru
kesitinin dar olduğu yerlerde basınç düşüşü sadece iç direncin
yol açacağı düşüşten daha fazladır, (c): kesit alanı değişken
boruda basınç düşüşü iki faktörden hangisinin ağır bastığına
bağlı olarak değişir.
P10
2R
Şekil 4.12. Düzgün (laminer) akışta akışkan tabakaları.
Silindirik yüzeylerden herbirinin çizgisel hızı, (v) ile boru yarıçapı, (r)
arasında parabolik bir ilişki vardır:
( P1 − P2 ) 2
v= (R − r 2 )
4 ηL (4.34)
Burada:
P -P = borunun iki ucu arasındaki basınç farkı (Pa)
1 2
R = boru yarıçapı (m)
L = borunun uzunluğu (m)
h = akışkanın vikosite katsayısı (Pa.s)
r = silindirik yüzeylerin boru merkezinden çeperlerine doğru artan
yarıçapı (m)
Eş.4.34'den kolayca görüleceği gibi yarıçapı boru yarıçapına eşit olan
(r=R) silindirin akış hızı 0'dır. Yani boru çeperleri ile temasta olan en dış akışkan
tabakası hiç hareket etmez. Daha küçük yarıçaplı silindir tabakalarının hızları
ise merkeze yaklaştıkça artar ve merkezde (r=0 iken) maksimumdur. Eş
4.34'den maksimum hız,
( P1 − P2 ) 2
v maks = R
4 ηL (4.35)
bulunur. Eş.4.34' de verilen hız yarıçap ilişkisi daha önce deneysel gözlemlere
dayandırdığımız Poiseuille yasasının analitik olarak çıkarılmasında kullanılabilir.
Hatırlanacağı gibi Bernouilli yasasına göre bir akışkan içinde hızın
maksimum olduğu yerlerde basınç minimum, hızın minimum olduğu yerlerde ise
basınç maksimumdur. Buna göre yukarıda anlatılan düzgün akışta akışkan
hızının maksimum olduğu boru merkezinde basınç minimum olmalıdır. Boru
çeperine yakın noktalarda ise basınç maksimum olacaktır. Kanın düzgün aktığı
damarlarda bu gerçeğin fizyolojik açıdan önem taşıyan bir sonucu vardır. Böyle
damarlarda eritrositler damar çeperlerinden merkezine doğru itilerek damarın
ortasında akarlar.
Reynold sayısı (Re): Bir boru içindeki akışın düzgün mü yoksa girdaplı mı
olduğunu saptamakta kullanılan sayısal bir kriterdir. Deneysel gözlemlere göre
visköz bir akışkan için bu sayının Eş. 4.36'dan hesaplanan değeri 1100'ü
aştığında akış girdaplı akışa dönüşmektedir. Bu değere Re'nin kritik değeri
denir.
rvd
Re =
η (4.36)
Burada: r = akışkanın içinden aktığı borunun yarıçapı (cm)
v = akışkanın ortalama akış hızı (cm/s)
3
d = akışkanın özkütlesi (g/cm )
2
h = vikosite katsayısı (dyn.s/cm )
Boyutsal analiz Re sayısının boyutsuz olduğunu gösterir.
Re sayısı damarlardaki kan akışı için de hesaplanabilir. Kan akımı
genellikle girdaplı olma eğilimindedir. Bu nedenle Re'nin kritik değeri damarlar
için sert borularda olduğundan daha küçüktür. Örneğin damarların kollara
ayrıldığı bölgeler (bifurkasyonlar) için Re'nin kritik değeri 200 - 400 kabul edilir.
Geniş damarlar için ise 2000 dolayındadır.
Anemilerde (kansızlık) kanın hematokrit değeri (kandaki şekilli
elementlerin hacimsel yüzdesi) düşer. Bu da kanın viskositesinin azalmasına yol
açar. Re viskosite katsayısı ile ters orantılı olduğundan, viskositedeki azalma
Re'nin değerini artırarak kritik değere yaklaştırır. Böylece, normal durumlarda
düzgün olan kan akımı anemilerde Re'nin kritik değeri aşıldığından girdaplı
akıma dönüşür. Girdaplı akım damarlarda bazı seslere yol açar. Normal hallerde
işitilmeyen bu seslere "fonksiyonel sufl" adı verilir.
Hava da bir akışkan olduğuna göre, havanın solunum yollarından geçişi
de düzgün veya girdaplı olabilir. Reynold sayısı gazlar için şöyle hesaplanır:
2 dQ
NR =
πrη (4.37)
3
Burada: d = gazın özkütlesi ( hava için: 0.0013 g/cm )
3
Q = debi (cm /s)
r = boru (geçit) yarıçapı (cm)
h = gazın viskosite katsayısı (puaz)
Hava akışı için Reynold sayısının kritik değeri 200'dür. N bu değeri aşıyorsa
R
girdaplı akım var demektir.
Mach sayısı (N ): Hava akışının hızı ile ilgili bir kriterdir ve şöyle tanımlanır:
M
dv 2
NM =
Eh
(4.38)
Bu ifadede:
3
d = havanın özkütlesi (g/cm )
v = havanın lineer akış hızı (cm/s)
2
E = havanın hacimsel elastiklik modülüsü (dyn/cm )
h
E /d
Havadaki ses hızı, c= h olduğuna göre (bkz Bölüm 4), Eş. 4.38'de E
h
yerine bu bağıntıdaki eşiti kullanılırsa N =v/c bulunur. Hava akış hızı ses hızına
M
eşit olduğunda N =1 olur. Bu, hava akışının kritik hızıdır. Bilindiği gibi
M
süpersonik uçaklar ses hızından daha yüksek hızlarda uçabilirler. Bir öksürme
esnasında da ağızdan çıkan havanın hızı ses hızına ulaşabilir.
Kaynaklar:
Cameron J R and Skofronick JG. Medical Physics. John Wiley and Sons, Inc.
Singapore 1978.
Ch. 9, 10.
Fung YC. Biomechanics. Springer-Verlag, New York 1981.
Fung YC, Perrone N and Anliker M (Eds). Biomechanics, Its Foundations and
Objectives. Prentice Hall, Englewood Cliffs, New Jersey 1972.
Greenberg LH. Physics for biology and pre-med students. W. B. Saunders
Company Saunders Golden Series, Philadelphia 1975.
Sears FW. Mechanics, Heat, and Sound. Addison-Weslye Publishing Co.,
Inc.Reading, Massachusetts, 1958 (2. baskı) Ch 1-14, 26-28.
Problemler
1. Çapı normal çapının %80'ine düşmüş bir damarda kan debisinin önceki ile
aynı olması için damarın uçları arasındaki basınç farkı öncekinin kaç katına
çıkarılmalıdır?
2. Kalp ortalama 100 mmHg basınca karşı dakikada yaklaşık 5 litre kan
pompalar. Kalbin gücü kaç watt'tır?
3. Bir arterin bir bölümü ateroskleroz sonucu daralmış ve etkin yarıçapı normal
kesitlerindeki yarıçapının %40'ına düşmüştür. Daralmış kesitte kanın akış
hızı 50 cm/s bulunduğuna göre damarın normal kesitlerinde kan akış hızı
nedir?
4. Normal bir insanda üst solunum yollarının (soluk borusu, larinks, ağız
boşluğu) hava akımına direnci, R=3.3 cmH 0/lt/s'dir. Hava akımının
2
Poiseuille yasasına uyduğunu kabul ederek soluk verme basıncı 100 mmHg
iken ağızdan çıkan havanın debisini (Q) lt/s olarak hesaplayınız.
3 3
5. Özkütlesi 1.6 g/cm olan bir balık özkütlesi 1.1 g/cm olan tuzlu suda 600 g
geliyor. Balığın havadaki ağrılığı nedir?
--------------------------------------
Bölüm 5
SES VE İŞİTME
5.1. Giriş:
Ses terimi öznel (sübjektif) anlamda uyanık insanın işitme (akustik) siniri
uyarıldığında algıladığı duyumu tanımlamak için kullanılır. Nesnel (objektif)
anlamda ise ses akustik sinirimizi uyarabilen hava basıncı dalgalarıdır. Bu
dalgalar hava ortamında titreşen cisimlerden kaynaklanır. Ses bir basınç dalgası
olduğuna göre dalganın bir genliği (amplitüd) bir de frekansı vardır. Fakat
kulağımız her basınçtaki ve frekanstaki ses dalgalarına duyarlı değildir. Örneğin,
sesin frekansı 1000 Hz ise kulağımızın bu frekansta algılayabildiği en düşük ses
-4 2
basıncı 2x10 dyn/cm kadardır. Bu basınca pratikte işitme eşiği denir.
İnsan kulağının algılayabildiği ses frekansı aralığı ise 20 - 20000 Hz
aralığıdır. Memelilerde işitilebilen en yüksek ses frekansı fonksiyonel
kulaklararası uzaklık ile ters orantılıdır. Fonksiyonel kulaklararası uzaklık, iki
kulak arasındaki uzaklığın ses hızına oranı olarak tanımlanır. İnsanın işitebildiği
ses frekansı aralığı kişiye, yaşa ve sesin şiddetine göre değişirse de pratikte
yukarıdaki sınırlar içinde kabul edilir. İnsan kulağının algılayabileceğinden daha
yüksek frekanslı basınç dalgalarına sesötesi (ultrason) dalgalar denir. Köpek
gibi bazı aşağı memeliler 20000 Hz'in üstündeki frekansları işitebilirler. Sesötesi
dalgalar tıpta tanı, tedavi ve cerrahi amaçlar için kullanılır. Bu konuları daha
ileride ele alacağız.
Sesin bir de şiddeti (intensity) vardır. Ses şiddeti (herhangi bir enerji
kaynağının şiddeti gibi) ses dalgasının birim zamanda birim alandan geçirdiği
2 2
enerji miktarı olarak tanımlanır. şiddetin SI birimi Jul/s/cm veya Watt/cm 'dir.
Sesin titreşen cisimlerden kaynaklandığını söylemiştik. Titreşim hareketini
anlamak için önce, mekanikte basit armonik hareket (BAH) adı verilen hareket
türünü incelemek yararlı olur.
(a) (b)
Şekil 5.1. Yaya bağlı kütle (a) ve döner çember (b) (çember yarıçapı A'dır).
Şimdi bu hareketi kantitatif olarak inceleyelim. Yayın elastiklik sabiti k
olsun. Kütle nötr konumundan (0 noktası) x kadar uzaklaştırıldığında yay
kütleye, F=-kx kuvvetini uygular. Bu durumda kütleye başka kuvvet etki
yapmadığından yay kuvveti F ile kütlenin sahip olduğu a ivmesi arasında
Newton'un II. yasasına göre;
F=-kx veya -kx=ma (5.1)
ilişkisi vardır. Buradan,
k
a=− x
m (5.2)
yazılabilir. Bu bağıntıda k ve m sırasıyla yaya ve kütleye özgü birer sabit
olduğundan Eş.5.2 şöyle yorumlanabilir: Basit armonik harekette ivme mesafe
ile doğru orantılıdır. Kinematik konularından hatırlanacağı gibi lineer harekette
yol (x), hız (v) ve ivme (a) arasında şu ilişkiler vardır:
v=dx/dt ve a=dv/dt olduğundan
2 2
a=d x/dt (5.3)
a'nın Eş.5.3'deki eşiti Eş.5.2'de kullanılırsa,
d2 x k
2
+ x=0
dt m (5.4)
yazılabilir. Eş.5.4 ikinci dereceden bir bayağı diferansiyel denklemdir ve x için
çözümü zamanın bir sinüsoidal fonksiyonudur. Fakat biz burada bu denklemin
çözümü ile uğraşmayıp yukarıdaki titreşim hareketinin kinematik değişkenleri
(yol, hız, ivme ve frekans) arasında ilişkiler bulmak için başka bir hareketden
yararlanacağız.
Şekil 5.1b'de gösterilen A yarıçaplı çember üzerinde saat yönüne zıt
yönde w açısal hızı ile dönmekte olan P noktasını göz önüne alalım. Çemberin
merkezi O, P noktasının çemberin yatay çapı üzerindeki izdüşümü Q olsun. P
noktası M'ye geldiğinde Q noktası yatay yolunun soldaki sınırına ulaşır; P
noktası N'ye geldiğinde ise Q sağdaki sınırındadır. Böylece, çember döndükçe
Q noktası yatay doğrultuda en çok A mesafesi kadar bir sağa bir sola yer
değiştirir. Q'nun yolu (x) matematiksel olarak:
x=Acosq (5.5)
burada q, P noktası ile çember merkezini birleştiren doğrunun yatay doğrultu ile
yaptığı açıdır ve değeri P noktasının konumu ile değişir. Çember, P noktası N'de
iken yani q=0 iken dönmeye başlamışsa, yani t=0 iken q=0 idi ise q=wt
yazılabilir. Bu denklik Eş 5.5'de kullanılırsa,
x=Acoswt (5.6)
f=çemberin bir saniyedeki devir sayısı olmak üzere açısal hız, w için:
w=2pf rd/s (5.7)
yazılabilir. Eş.5.6'yı tekrar yazarsak,
x=A cos 2pft (5.8)
Bu ifade çember dönmeye başladıktan sonra Q noktasının merkezden olan
anlık uzaklığını verir. Q noktasının hızı da mesafenin zaman türevinden
bulunabilir:
v=dx/dt=-2pfA sin 2pft (5.9)
Bu ifadenin de zaman türevi Q noktasının ivmesidir:
22
a=dv/dt=-4p f A cos 2pft (5.10)
fakat Acos2pft=x olduğu hatırlanırsa, Eş. 5.10 şöyle de yazılabilir:
22
a=-4p f x (5.11)
Görüldüğü gibi, gerek Q noktasının hareketinde gerekse, yaya bağlı kütlenin
hareketinde, ivme alınan yolla doğru orantılıdır. Şu halde bu iki hareket aynı
tipten hareketlerdir ve değişkenleri arasında paralellik vardır. Böylece:
k
− = −4 π 2 f 2
m (5.12)
yazılabilir. Bu bağıntıdan da Şekil 5.1a'daki yaya bağlı kütlenin titreşim frekansı
için bir ifade bulunabilir:
1 k
f=
2π m (5.13)
Destek noktası
boyu denir. Dalga ip boyunca v hızı ile ilerlemekte ise, hız (v), dalga boyu ( l) ve
armonik hareketin periyodu (T) arasında şu ilişki vardır;
l=vT veya v=f (5.14)
Zaman ölçülmeye başlandığında (t=0 iken) ipin şekli Şekil 5.3'deki gibi
ise dalga üzerindeki noktaların düşey doğrultudan sapmaları (y) yatay
mesafenin (x) sinüsoidal bir fonksiyonu ile ifade edilebilir:
2π
x
y=Asin λ (5.15)
Burada, A = düşey doğrultudaki maksimum sapmadır (Şekil 5.3).
Zamanla pozitif x-ekseni doğrultusunda v hızı ile ilerleyen bir dalga için,
2π
( x − vt )
y=A sin λ (5.16)
yazılabilir. Eş. 5.14'den yararlanılarak Eş.5.16,
2π
( x − 2 πft )
y = Asin λ (5.17)
şeklinde de yazılabilir. Eğer dalga negatif x-ekseni doğrultusunda (sola doğru)
ilerlemekte ise dalga denkleminin benzer düşünüşle,
2π
( x + 2 πft )
y = A sin λ (5.18)
olduğu görülecektir.
Eş.5.17 veya 5.18'den kolayca görüleceği gibi, ip üzerinde belli bir nokta
göz önüne alındığında, yani (2p/l)x=q =sabit tutulduğunda dalga denklemi:
y = A osin(q ± 2pft) (5.19)
o
şeklini alır. Böylece ip üzerindeki herhangi bir noktanın düşey sapmasının
zamanın bir sinüsoidal fonksiyonu olduğu, yani her noktanın zamanla düşey
doğrultuda titreştiği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde eğer zaman sabit tutulursa,
yani belli bir an için ip üzerindeki bütün noktaların sapmaları göz önüne alınırsa,
bunların ip doğrultusunda mesafenin (x) sinüsoidal bir fonksiyonu olduğu
görülür. Böyle bir dalga ve bütün tek boyutlu dalgalar dalga denklemi denilen şu
eşitliği sağlarlar:
d2 y 2
2 d y
= v
dt 2 dx 2 (5.20)
d2 d2
2
ve
Bu denklemdeki dt dx 2 operatörleri bir değişkenin (yukarıda y), sırasıyla
zamana ve mesafeye göre ikinci türevlerini belirtirler. Burada dalga denkleminin
nasıl çıkarıldığından söz etmeyeceğiz, fakat eğer istenirse bu bağıntının
doğruluğu, Eş.5.17'deki dalga fonksiyonunun yukarıdaki türevleri alınıp
Eş.5.20'de yerlerine konarak kanıtlanabilir.
Şimdiye kadarki açıklamalarımızda bir ip üzerinde oluşturulabilen
dalgalardan söz ettik. Böyle dalgalarda titreşim doğrultusu (y) dalganın ilerleyiş
doğrultusuna (x) diktir. Bu nedenle bunlara enine dalgalar denir. Enine
dalgalardan farklı bir başka dalga hareketi daha vardır. Bu tip dalga hareketinde
titreşim doğrultusu dalganın ilerleyiş doğrultusu ile aynıdır. Ses dalgaları böyle
dalgalardır. Bunlara boyuna dalgalar denir.
(a)
x Δx
p S
o
p po p+Δp
y y+Δy
(b)
F =F -F =-DpS (5.21)
net sol sağ
Boru içindeki gazın özkütlesine d dersek hacim elemanı içindeki gazın
toplam kütlesi için; m=dSDx yazılabilir. Şimdi bu kütleye etki yapan Eş.5.21'deki
kuvvet için Newton'un II. yasasını (F=ma) yazalım:
-DpS=dSDxa (5.22)
Yukarıda S'ler sadeleştirilip a yerine de Şekil 5.4b'deki mesafe değişkeninin (y)
zamana göre ikinci türevi kullanıldığında,
d2 y
2
-Dp=dDx dt (5.23)
bulunur. Yeniden düzenleme ile:
d2 y 1 Δp
−
dt 2 = d Δx (5.24)
Basınç değişikliği (Dp) ve hacim elemanın boyu (Dx) sonsuz küçüklükte kabul
edildiklerinde:
Δp dp
→
lim Δx dx
olacağından, Eş 5.24 yerine,
d2 y 1 dp
−
dt 2 = d dx (5.25)
yazılabilir.
Şimdi incelediğimiz hacim elemanın hacim değişikliklerini göz önüne
alalım. Hacim elemanı hareketsiz iken hacmi DxS'dir. Basınç etkisi ile sol ve sağ
yüzleri bir miktar sağa itildiğinde ise hacmi değişir. Bu değişiklik, hacim
elemanının yeni hacmi ile önceki hacmi arasındaki farka eşittir. Elemanın yeni
hacmini hesaplamak için önce yeni uzunluğunu bilmek gerekir. Bunun için de
elemanınn sağ yüzünün yeni konumundan sol yüzünün yeni konumunu
çıkarmak yeterlidir:
dp 1 d2 y
=−
dx k dx2 (5.28)
bu da Eş.5.25' de kullanılırsa:
d2 y 1 d2 y
=−
dt 2 kd dx 2 (5.29)
Görüldüğü gibi bu eşitlik 1/kd sabiti dışında daha önce bulduğumuz dalga
denklemi ile aynıdır. Dalga denkleminde bu sabit yerine ortamdaki dalga hızının
2
karesi (v ) vardı. Bu benzerlikten yararlanarak boru içindeki ses dalgasının hızı
için:
1
v2 =
kd (5.30)
yazabiliriz. Buradan da:
1
v=
kd (Gazlarda) (5.31)
bulunur. Yani ses dalgalarının bir gaz ortamdaki hızı gazın kompresibilitesi ile
özkütlesinin çarpımının tersinin kare köküne eşittir. Benzer bir düşünüşle elastik
katı bir ortamdaki ses dalgalarının hızı için:
Ey
v=
d (Elastik katılarda) (5.32)
(E =Young modülüsü). Sıvılardaki ses hızı için ise;
y
Eh
v=
d (Sıvılarda) (5.33)
(E =sıvının hacimsel elastiklik modülüsü)
h
Bir gaz çevresi ile ısı alış-verişi yapmayacak kadar hızla sıkıştırılıyorsa
gazın kompresibilitesi, k=1/gp (burada g söz konusu gaza ait bir sabittir; bkz.
Bölüm 2, Eş. 2.14). Havada ses dalgaları oluşurken bu koşullar geçerlidir. Hava
için g=1.40. Eş.5.31'de k yerine 1/gp yazarak p yerine de ideal gaz yasasındaki
eşitini kullanabiliriz:
pV=nRT (5.34)
3
Burada: V = gazın hacmi (m )
n = gazın mol sayısı ( = gazın kütlesi/molekül ağırlığı)
o
R = evrensel gaz sabiti (8.31 J/mol. K)
o
T = mutlak sıcaklık ( K)
Gazın kütlesi m ve molekül ağırlığı M ise, mol sayısı, n=m/M. Bu durumda
Eş.5.34 şu şekilde yazılabilir:
m
pV= M RT (5.35)
Her iki taraf hacim (V) ile bölündüğünde,
m RT
p= V M (5.36)
Fakat m/V=d gazın özkütlesidir. Böylece,
RT
p=d M (5.37)
yazılabilir. Bu da k=1/gp bağıntısında kullanılırsa,
1 M
=
RT dRTγ
d γ
k= M
ve nihayet, Eş.5.31'den gaz ortamdaki ses hızı:
γRT
v=
M (5.38)
bulunur.
Görüldüğü gibi sesin bir gaz içindeki hızı sıcaklığın kare kökü ile doğru
orantılı, molekül ağırlığının kare kökü ile ters orantılıdır. Yani sıcaklık arttıkça
sesin gaz içindeki hızı artar ve hafif gazlar içinde ses hızı daha yüksektir.
Eş.5.38'de havaya ait sabitleri kullanırsak sesin havadaki hızını
hesaplayabiliriz. Hava saf bir madde olmayıp bir karışım olduğundan formülde
molekül ağırlığı (M) için, havadaki gazların ortalama molekül ağırlığı olarak
-3 o
29x10 kg/mol değeri kullanılabilir. Bu yapıldığında, T=300 K sıcaklıkta sesin
havadaki hızı:
1. 40 x 8. 31x 300
v=
29 x10 −3 346 m/s (5.39)
(Bu sonucu boyutsal analizle doğrulayınız).
λP
A=
Eş.5.46'dan: 2πdv 2 yazarak yukarıdaki değerleri
bu
bağıntıda kullanırsak:
34.6x0.0002
2 -19
A= 2x3.14x0.00129x(34600) 10 cm
buluruz.
Bu titreşim genliği bir atomun çapından küçüktür. Demek ki kulağımız
titreşimlere çok duyarlıdır.
Enerji Güç
=
Şiddet= AlanxZaman Alan
2
boyutuna sahiptir. SI birimleri ile ölçüldüğünde birimi Watt/m 'dir. Bazen Watt/
2
cm birimi de kullanılır. Şiddet skalar bir büyüklük olan gücün vektörel bir
büyüklük olan alana bölümü olarak tanımlandığı için vektörel bir büyüklüktür.
Şimdi şiddetin bu tanımını yukarıda ele aldığımız boru içinden geçen ses
dalgalarının enerjisine uygulayalım. Borudaki ses şiddeti boru kesitinin birim
alanından birim zamanda geçen enerji olacağına göre 5.49 no.lu eşitliğin sağ
tarafını zamana (t) ve borunun kesit alanına (S) bölersek borudaki ses şiddeti
için:
2 π 2 f 2 vtSdy 2
= 2 π 2 f 2 vdy 2
I= St (5.50)
buluruz. Görüldüğü gibi boruda titreşim genliğinin maksimum olduğu anlarda
(yani y=A iken) şiddet de maksimumdur. Diğer taraftan, 5.46 no.lu bağıntı ile
v=lf bağıntısından yararlanılarak, maksimum ses şiddeti (I), maksimum ses
basıncı (P), ses hızı (v) ve ortamın özkütlesi (d) arasında şu ilişkinin geçerli
olduğu kanıtlanabilir:
P2
I = 2 vd (5.51)
(Bu bağıntıyı çıkarınız).
P
2 2
I = 4πr Watt/m (5.52)
3 2
d (kg/m ) v (m/s) Z (kg/m .s)
2
Hava 1.29 3.31 x 10 430
3 2 6
Su 1.00 x 10 14.8 x 10 1.48 x 10
3 2 6
Beyin 1.02 x 10 15.3 x 10 1.56 x 10
3 2 6
Kas 1.04 x 10 15.8 x 10 1.64 x 10
3 2 6
Yağ dokusu 0.92 x 10 14.5 x 10 1.33 x 10
3 2 6
Kemik 1.90 x 10 40.4 x 10 7.68 x 10
Sesin bir ortamdan diğerine şiddet kaybı olmadan geçmesi için iki
ortamın karakteristik akustik empedanslarının eşit olması gerekir. Örneğin, sesin
havadan suya şiddet kaybı olmadan geçmesi için: I =I olmalıdır, yani:
hava su
2 2 2 2
2 π 2 f 2 v hava dhava y hava = 2 π f v su d su y su
2
v hava dhava y hava = v su d su y 2su
y hava v su d su
=
y su v hava dhava
y hava Z su
=
y su Z hava
(5.54)
Hava ve suyun karakteristik akustik empedansları Tablo 5.1'deki değerlerden:
2 2 6 2
Z =4.30x10 kg/m s Z =1.48x10 kg/m s
hava su
y hava 1. 48 x10 6
= = 34. 4
y su 4. 30 x10 2
kP 2
db = 10 log
kPo2 (5.57)
Pay ve paydadaki k sabitleri sadeştirilip P'lerin üsleri de logaritmik terimin
çarpanı olarak yazılırsa,
P
db = 20 log
Po (5.58)
Bu bağıntı ses basıncı düzeyini hesaplamakta kullanılır.
Örnek 2:
Bir odada şiddet düzeyi 70 db olan bir ses kaynağı açık iken, şiddet düzeyi 85
db olan ikinci bir ses kaynağı da açılırsa iki kaynağın birden şiddet düzeyi ne
olur?
Çözüm:
Burada dikkat edilecek husus, ses düzeylerinin değil şiddetlerin toplanması
gerektiğidir. Daha sonra da toplam şiddet tekrar db cinsinden
hesaplanmalıdır. Bunun için önce ses düzeylerinden şiddetleri bulalım.
I =70 db'lik birinci kaynağın ses şiddeti
1
I =85 db'lik ikinci kaynağın ses şiddeti olsun
2
Birinci kaynak için: 70=10 log I /I buradan:
1 o
log I /I =7
1 o
7 7
I /I =10 ve I =10 I bulunur.
1 o 1 o
Aynı şekilde ikinci kaynak için: 85=10log I /I log I /I =8.5
2 o 2 o
8 8 7
(antilog 8.5=3.16x10 ) I /I =3.16x10 ve I =31.6x10 I
2 o 2 o
7 7
I =I +I =10 I +31.6x10 I
toplam 1 2 o o
7
I =32.6x10 I
toplam o
32.6x107 Io
10log
Io 8
İki sesin birlikte şiddet düzeyi: db= = 10 log3.26x10
=10(0.513+8) = 85.13 db
Görüldüğü gibi, 70 db'lik sese 85 db gibi çok daha yüksek düzeyde bir ses
eklendiğinde ses düzeyi sadece 85.13 db'ye çıkmıştır.
-4 2
Şekil 5.6. Fon eğrileri (Referans ses basıncı 2x10 dyn/cm 'dir).
-A y A
x
2πx
göstersin. Eş.5.63'de λ oranını 0, , 2, 3, 4, v.b. ('nin tamsayı katları) yapan x
değerleri için,
2 πx
sin =0
λ (5.64)
olacağından, bu noktalarda titreşim genliği, y=0 olacaktır. Bu noktalara nod
denir. Nodların bulunduğu x değerleri şunlardır:
x=0 x=/2 x= x=3/2 x=2 gibi (5.65)
Diğer taraftan:
2πx
sin 1
=!
λ (5.66)
yapan x değerlerinde ise titreşim genliği maksimumdur. Bunun için:
2 πx π
=n
λ 2 (n=1, 3, 5, . .) (5.67)
olmalıdır. Yani 2x/ oranı /2'nin tek katlarına eşit olmalıdır. Bunu sağlayan x
değerleri şöyle bulunur:
2πx π λ
=
πx 32π
2λ için x= 43λ (5.68)
=
λ 2 için x= 4
Yani x'in çeyrek dalga boyunun bir tek tam sayı katına eşit olduğu noktalarda
titreşim genliği zamanla 2Asin2ft fonksiyonuna göre -2A ile +2A değerleri
arasında değişir. Bu noktalara genlik antinodları denir.
Diğer taraftan, dalganın ortamda yol açtığı basınç değişiklikleri titreşim
genliğinin mesafeye göre türevine eşit olduğundan (bkz Eş.5.27), titreşim
genliğinin 0 olduğu yerlerde (örneğin nodlarda ve boruların kapalı ağızlarında)
basınç maksimum, titreşim genliğinin maksimum olduğu yerlerde (yani
antinodlarda ve boruların açık ağızlarında) basınç minimum olacaktır. Şekil
5.8'de gösterilen değişik tipten borular içinde uygun frekanslarda titreşimler
oluşturulduğunda duran dalgalar ortaya çıkar. Bu durumlarda söz konusu
borunun o frekanslarda rezonans yaptığından söz edilir. Frekansı en küçük
duran dalga, borunun temel rezonans frekansıdır. Temel rezonans frekansının
katları olan daha yüksek frekanslara ise armonik denir. Dış kulak kanalı bir ucu
kapalı bir boruya iyi bir örnektir. Biraz ileride dış kulak kanalının yapısını ele
alarak kulağın işitebildiği frekans sınırları içindeki rezonans frekanslarını
hesaplayacağız.
ΔI
=k
DS I (5.69)
k=orantı sabiti.
Yukarıdaki ifadenin integrali Weber-Fechner duyu yasasını verir:
S=a logI+b (5.70)
Son ifadedeki yeni sabitler (a ve b) integrasyon sabitleridir. Sonraları bu bağıntı
bazı duyular için tam olarak geçerli görülmediğinden bunun yerine aşağıdaki
üstel bağıntı benimsenmiştir. S ve I aynı anlamlarını taşımak üzere;
n
S=kI +c
(5.71)
burada k, n ve c yeni, başka sabitlerdir.
Yukarıdaki her iki bağıntının da işaret ettiği gibi, duyu sistemlerimiz
düşük şiddetli uyaranlardaki küçük değişikliklerle yüksek şiddetli uyaranlardaki
büyük değişiklikleri eşit olarak algılar. İşitme sistemimiz de böyle çalışır.
Şekil 5.9. Dış kulak kanalı bir ucu kapalı bir borudur.
Dalga boyu ile frekans arasındaki f=v ilişkisi göz önüne alınırsa yukarıdaki
dalga boyuna karşılık gelen frekansın:
f=v/4L (5.72)
olduğu görülür. Diğer taraftan kanalın açık ucunda antinod veren başka
frekanslar (armonikler) vardır. Bunlardan ilk ikisi şöyle hesaplanır:
2 πL 3 π 4L 3v
=
λ 2 = 3 f= 4 L (5.73)
2 πL 5 π 4L 5v
=
λ 2 = 5 f= 4 L (5.74)
Daha yüksek armonikler kulağın işitme sınırları dışında olduğundan bunlarla
ilgilenmeyeceğiz. Şimdi yukarıdaki bağıntıları kullanarak kulağın temel rezonans
frekansını (f ) ve armoniklerini hesaplayalım.
o
Meatusun uzunluğunu yaklaşık 2.5 cm, sesin havadaki hızını da (çünkü
dış kulak kanalı havaya açıktır) 346 m/s olarak alırsak, temel rezonans frekansı
(buna bazen birinci armonik f de denir)(f ) için:
1 o
-2
f = v/4L = 346/4x2.5x10 = 3460 Hz
o
Üçüncü armonik için (çünkü böyle bir boruda ikinci armonik, f yoktur):
2
-2
f = 3v/4L = 3x346/4x2.5x10 = 10380 Hz
3
Dördüncü armonik yoktur, beşinci armonik için:
-2
f = 5v/4L = 5x346/4x2.5x10 = 17300 Hz
5
Yedinci armonik 24120 Hz'dir fakat kulağımız bu frekanstaki sesi algılayamaz.
Rezonans olayı, kulağın bazı frekanslara neden daha duyarlı olduğunu
açıklar. Fakat aşağıda görüleceği gibi orta kulağın yapısı da rezonansı
etkilediğinden gerçek rezonans frekansları yukarıda hesapladıklarımızdan biraz
farklıdır.
(a) (b)
Şekil 5.10. Orta kulaktaki kemikcikler (a) ve bunların
oluşturduğu kaldıraç sistemi (b).
Görüldüğü gibi, oval penceredeki ses basıncı, kulak zarındaki ses
basıncının yaklaşık 22 katıdır. Deneyler insanda bu faktörün 17 dolayında
olduğunu göstermiştir. Kedilerde ise 60'a yakındır.
5.6.4. İç kulak:
İşitme olayının sinirsel ögeleri iç kulakta yer alır. Burada içi sıvı dolu ve
uzunlamasına üç bölümden (kohlea kanalı, skala timpani ve skala vestibuli)
oluşan helezonik bir yapı vardır. Bu yapıya kohlea denir. Kohlea, içindeki sıvı
yolu ile yine iç kulakta yer alan sakül, utrikül ve semisirküler kanallarla iletişim
halindedir. Sakül ve utrikülün işlevleri iyi bilinmemekle birlikte semisirküler
kanallar denge sisteminde rol alırlar.
Kohleanın üç bölümünden ikisi arasında kohlea boyunca uzanan ve
baziler membran (zar) adı verilen bir yapı yer alır. İşitme reseptörlerini içeren
Corti organı bu zar üzerine yerleşmiştir. Şekil 5.11 kohleanın enine kesitini ve
baziler membrandaki Corti organını göstermektedir.
(a)
(b)
Şekil 5.11. Kohleanın enine kesiti (a) ve Corti organının yapısı (b).
ses
c
verici alıcı
Va
Vk ortam Vo
Şekil 5.14. Hareketli bir ortamda hareketli ses kaynağı ile hareketli ses
alıcısı.
( c + vo − vk ) t c + vo − vk
λ= =
fo t fo
(5.82)
Diğer taraftan, dalgalar alıcının yanından (c+v -v ) hızı ile
o a
geçmektedirler. Bu nedenle alıcı dalgaları, f=hız/(dalga boyu) bağıntısına göre:
(c + vo − va ) (c + vo − va )
f= = fo
( c + vo − vk ) ( c + vo − vk )
fo (5.83)
frekansında algılar. Frekans kayma miktarı (Df) Eş.5.83'de her iki taraftan f
o
çıkarılarak şöyle bulunur:
⎛ c + vo − va ⎞
Δf = f o ⎜⎜ − 1⎟⎟
f-f = ⎝ c + vo − vk ⎠ (5.84)
o
Bu bağıntıdan görülebileceği gibi, alıcı ile kaynak birbirine yaklaşmakta
iseler, Df pozitif olacağından alıcı sesi gerçek frekansından daha yüksek bir
frekansta algılar; alıcı ile kaynak birbirinden uzaklaşmakta iseler, Df negatif
olacağından alıcı sesi gerçek frekansından daha düşük bir frekansta algılar. Bir
sonraki bölümde görüleceği gibi sesötesi dalgaların Doppler kaymasından tıbbın
çeşitli uygulamalarında yararlanılır.
5.7.2. Vuru:
Duran dalgalar, genlikleri ve frekansları aynı olan ve zıt yönlerde
yayılmakta olan iki dalganın girişiminden doğar. Genlikleri eşit fakat frekansları
biraz farklı (f f ) iki dalganın girişimi vuru denen bir olaya neden olur. Vuruda,
12
genliği (f -f )/2 frekansı ile değişen, frekansı da (f +f )/2 olan bir ses işitilir
1 2 1 2
(Şekil 5.15). Kulak, frekansı 6 veya 7 Hz olan vuruları ayırdedebilir, fakat daha
yüksek frekanslardaki vuruları ayırdedemez.
θg θy Ortam 1
θ Ortam 2
k
Z 2 = Z 1Z 3 (5.91)
2. İkinci ortam tabakasının kalınlığı (l ), ortamdaki çeyrek dalga boyunun bir
2
tek sayı katına eşit olmalıdır:
λ2
l =(2n-1) 4 (n=1, 2, 3, . . ) (5.92)
2
3. İkinci ortam bir gaz ortam olmamalıdır.
Ses dalgalarının bir ortamdan diğerine şiddet kaybı olmadan geçmesi
ultrasonun tıpdaki uygulamalarında önem taşır. Bu uygulamalarda ultrason
dalgalarının ultrason transdüserinden vücut içine kayıpsız geçmeleri için
transdüser ile deri arasına yukarıdaki kriterlere uyan ince bir sıvı tabakası
sürülür. Bazı uygulamalarda ise transdüser ile vücut arasında su ortamı
kullanılır. Bunun için vücut ya su içine yerleştirilir ya da bir su torbası ile sarılır.
F3
(e)
t
t1 =1/f
konuşan bir kişinin formant frekansları aynı oranda yükselir. Böylelikle kişi çok
daha tiz bir sesle konuşur. Fakat konuşma gene de anlaşılabilir.
Kaynaklar:
Cameron J R and Skofronick JG. Medical Physics. John Wiley and Sons, Inc.
Singapore 1978.
Ch. 9, 10.
Cromer A.H. Physics for the Life Sciences. McGraw-Hill International Book
Compary. Tokyo, 1981 (International Student Edition, 2nd Ed.).
Devey G. and Wells PN. Ultrasound in Medical Diagnosis. Scientific American,
238:98-112, 1978.
Greenberg LH. Physics for biology and pre-med students. W. B. Saunders
Company Saunders Golden Series, Philadelphia 1975.
Sears FW. Mechanics, Heat, and Sound. Addison-Weslye Publishing Co., Inc.
Reading, Massachusetts, 1958 (2. baskı) Ch 1-14, 26-28.
Stanford AL. Foundations of Biophysics. Academic Press Inc. London 1975
Ch 5,6.
Wells PNT. Biomedical Ultrasonics. Academic Press Inc (London) Ltd. 1977.
Ch.1.
Problemler
2
1. İşitme duyusunun kulakta ağrıya dönüştüğü ses şiddeti 1 watt/m 'dir. Bu
sesin şiddet düzeyi kaç db'dir?
2. Dış kulağın temel rezonans frekansı olan 3400 Hz için kulağımızın işitme
2
eşiği ses şiddeti düzeyi -10 db'dir. Bu sesin şiddeti (watt/m olarak) nedir?
6 2
3. Yağ dokusunun karakteristik akustik empedansı, Z=10 kg/m s, bu ortamdaki
ses hızı 1086 m/s'dir. Bu verilerden yağ dokusunun özkütlesini hesaplayınız
3
(g/cm olarak)
5. Her yöne doğru ses yayan 6.28 watt gücündeki bir ses kaynağından 6 metre
2
ötede ses şiddeti (watt/m olarak) nedir?
5. Herbirinin ses şiddeti düzeyi 60 db olan 20 ses kaynağının yarısı
susturulduktan sonra ortamdaki ses şiddeti düzeyi kaç db olur?
---------------------------------------
Bölüm 6
U LT R A S O N U N T I P TA K İ U Y G U L A M A L A R I
6.1. Giriş:
Son yıllarda ultrason veya sesötesi dalgaları tıbbın birçok alanında
çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır. Ultrasonun tıptaki başlıca uygulama alanları
şöyle sıralanabilir: 1. Tıbbi araştırmalar ve tanı (teşhis), 2. Tedavi, 3. Cerrahi
girişimler. Bu uygulamalarda ya kesikli ya da sürekli sesötesi dalgalar kullanılır.
Bu bölümde önce ultrasonun üretilmesinden, deteksiyonundan (sezilmesinden)
ve odaklanmasından söz edecek daha sonra da tıptaki uygulamalarını ayrıntılı
olarak ele alacağız.
Permalloy 45
λ /2
Şekil 6.3. Bir transdüserden yük ortamına enerji transferi.
(a)
(b)
Şekil 6.4. Ultrason alanının aksiyel doğrultudaki (a), ve sayfa
düzlemine dik düzlemdeki dağılımı. (a)'da yatay eksen
2
boyunca mesafe a /l cinsinden verilmiştir
(a=transdüser yarıçapı, l=dalga boyu).
Ultrason enerjisini cerrahi amaçlarla çok küçük bir alana odaklamak için
ya kavisli transdüserler ya da mercekler kullanılır (Şekil 6.5). Her iki yöntemde
de transdüser veya mercek apertür çapının, ultrasonun dalga boyundan bir hayli
büyük olması gerekir.
R
Dz
a a r
ψ
Dy
ψ
2
1
h F
(a) (b)
Şekil 6.5. Ultrason enerjisini yoğunlaştıran sistemler. Kavisli
transdüserler (a), Mercekler (b). (b)'deki merceğin odak
uzaklığı: F=r(1-1/n)'dir.
(2 = merceğin apertür açısı, c1 = ultrasonun mercek
ortamındaki hızı, r= mercek yarıçapı, c2 = ultrasonun
yük ortamındaki hızı, n = mercek kırılma indeksi (=c /
1
c ), a = apertür yarıçapı)
2
f maks a Dx=Dy Dz G
(MHz) (mm) () (mm) (mm) (mm) (kazanç)
1 1.50 18.6 33.6 2.2 27.2 750
10 0.15 10.2 18.0 0.4 5.6 6500
Transdüser
kan
θ v
c
Transdüser
Şekil 6.6. Sürekli dalga geçiş zamanı farkı yöntemi ile kan akış
hızının hesaplanması (c:ultrasonun kandaki hızı, v:
kanın akış hızı, d:transdüserler arası mesafe).
c
Kan damarı
v
θ
Şekil 6.7. Sürekli dalga Doppler yöntemi ile kan akış hızının
ölçülmesi. Ultrason kan akımına olabildiğince
dar bir açı ile yöneltilir.
⎛ c − vcosθ ⎞
fa2 = fo ⎜ ⎟
⎝ c + vcosθ ⎠ (6.12)
Bu ikinci Doppler kaymasının sonundaki toplam kayma (Df=f -f ),
a2 o
Eş.6.12'nin her iki tarafından f çıkarılarak bulunabilir. vcosqc olduğu da göz
o
önüne alınırsa, toplam Doppler kayması, (Df):
2vcosθ
Δf = − fo
c (6.13)
bulunur.
Bu bağıntı yardımı ile Doppler kaymasından kan akış hızı v,
hesaplanabilir. (Bağıntıdaki eksi işaretinin anlamını açıklayınız).
Görüldüğü gibi uygulama esnasında probun damar ekseni ile yaptığı
o
açıyı bilmek gerekir. Çoğu Doppler cihazı sabit bir açı (genellikle 45 ) için
kalibre edilmiştir. Prob bu açıda tutulmazsa ölçülen hız değeri hatalı olur. Diğer
taraftan, pulslu ultrason kullanan daha gelişmiş Doppler cihazları başka
ölçümlere dayanarak açısal düzeltmeyi otomatik olarak yaparlar.
Klinik uygulamalarda tipik olarak 1-10MHz aralığındaki ultrason
dalgaları kullanılır. Ölçülen fizyolojik hızlar da 10-100 m/s mertebesindendir. Bu
değerlere karşılık gelen Doppler kaymaları ise 100Hz ile 11000 Hz arasında
değişir. İşitilebilir frekans aralığına düşen bu sinyaller filtrelenip yükseltilerek
sese dönüştürülebilirler.
Şekil 6.9. Vücut içine doğru ilerleyen bir ultrason pulsunun dört
ayrı doku sınırından dönen yankıları.
İlk sınırın transdüserden uzaklığı (d), yankı pulsunun geri dönüş zamanı
(t) ile ultrasonun bu aralıktaki hızından (c) hesaplanabilir. t zamanı pulsun sınıra
hem gidişini hem de dönüşünü kapsar. Yani puls bu süre içinde 2d kadar yol
almıştır. Yol, hız ve zaman bağıntısından: 2d=ct; buradan da d=(ct)/2 bulunur.
Şu halde yankı sapmasının osiloskobun zaman ekseni üzerindeki konumu
yansıtıcının derinliği (transdüserden olan uzaklığı) ile orantılıdır. Daha
derinlerden gelen yankıların sapmaları ekran üzerinde daha sağda yer alırlar.
Şekil 6.10. Osiloskop ekranında A-skop ve B-skop görüntüleri. (Sci Am,
1978’den).
A-scope (a)
B-scope (b)
Şekil 6.13a, Şekil 6.12'deki uygulamada hamile kadından elde edilen iki
boyutlu B-skop görüntüsünü göstermektedir. Araştırılan vücut kesiti fetüsün
böbrekleri ve karaciğeri hizasından geçmektedir. Fakat fetüs bacakları
bükülmüş bir pozisyonda olduğu için, bacaklar da kesit görüntüsünde yer alırlar.
Şekil 6.13b görüntünün şematik açıklamasıdır.
(a)
(b)
Şekil 6.13. Hamile kadında iki boyutlu B-skopla fetüsün
böbrekleri hizasından geçen bir kesit görüntüsü (a),
görüntünün şematik açıklaması (b).
ÜÇ BOYUTLU (3 D) SİSTEMLER:
Şekil
6.14.
III. M - MOD:
A
+
A (a)
- B
B + A
(b)
- B
Şekil 6.16. Sürekli dalga ve pulslu dalga Doppler yöntemlerinin
karşılaştırılması. Farklı derinliklerde bulunan iki
damardan (A ve B) gelen sürekli dalga Doppler
sinyalleri (a) ve pulslu dalga Doppler sinyalleri (b)
(Nelson and Pretorius, 1988'den alınmıştır).
sürekli çizgi). Kanı transdüserden öteye doğru akıtan B damarı ise daha
derindedir ve yansıttığı puls transdüsere daha geç ulaşır (Şekil'de sağ alltaki
kesikli çizgi).
Görüldüğü gibi pulslu dalga yönteminde yankı pulsunun transdüsere
geri dönüş zamanı (gecikmesi) yansıtıcının derinliği hakkında bilgi verirken,
pulsdaki dalganın uğradığı (Doppler) frekans kayması yansıtıcının hızı hakkında
bilgi sağlamaktadır. Fakat bu yöntemle transdüser altındaki vücut anatomisi
görülemediğinden hareketli yansıtıcının yeri tam olarak saptanamaz.
Pulslu dalga Doppler yöntemi ile iki boyutlu gerçek zaman görüntüleme
(iki boyutlu B-skop) yöntemini birleştiren sistemler hem hız hem de görüntü
bilgisi verirler. Bu sistemlere dupleks görüntüleme sistemleri denir. İki boyutlu
görüntüler elde etmeye en elverişli transdüserler ile hız ölçmeye en elverişli
transdüserlerin özellikleri biraz farklı olduğundan, bu cihazlarda aynı prob
üzerinde iki ayrı transdüser kullanılır ve bunlardan elde edilen iki tip veri daha
sonra aynı görüntü üzerinde birleştirilir. Dupleks Doppler görüntüleme yöntemi
günümüzde, karotis arterlerinin, fetus ve uterus damarlarının ve abdominal
arterlerin araştırılmasında çok yararlı olmaktadır.
Son olarak, Doppler yöntemini iki boyutlu görüntüleme yöntemi ile
birleştiren bir diğer teknikten söz edeceğiz. Bu cihazlarda Doppler sinyalinden
elde edilen hız bilgileri renkle kodlanarak iki boyutlu görüntüye eklenir. Sonuçta
ortaya çıkan görüntü bir hız haritasıdır. Yani görüntüdeki renkler ve ışık şiddeti
hareketli yansıtıcının hız vektörünün yönünü ve genliğini gösterir. Örneğin,
kırmızı, transdüsere doğru olan maksimum hızı, mavi de transdüserden öteye
doğru olan maksimum hızı belirtecek şekilde bir renk kodlaması kullanılıyorsa
aradaki renkler ve parlaklıkları bu iki hız arasındaki hız değerlerini ve yönlerini
gösterecektir. Bu yönteme, renkli Doppler akış görüntülemesi denir.
V. KANTİTATİF ANALİZLER:
Yukarıda anlatılan kombine Doppler yöntemleri kantitatif analizlere de
olanak sağlamaktadır. Kan akış hızı bilgisinden, damar veya kalp
kapakcıklarının daralmalarında (örneğin, mitral kapak daralması veya stenozu)
kapakcık açıklığı hesaplanabilir. Akış hızı integralinden de kalbin fırlatım hacmi
(kalbin her atışta aortaya bastığı kan hacmi -stroke volume) ve kardiyak debi
(kalbin bir dakikada aortaya bastığı kan hacmi -cardiac output) hesaplanabilir.
Mitral kapak açıklığının hesaplanması: Şekil 6.17 bir mitral stenozun
(daralmanın) iki tarafındaki basınçları ve kan akış hızlarını göstermektedir.
Hızlar ve kanın özkütlesi biliniyorsa iki taraf arasındaki basınç farkı (gradyanı),
Dp için Bernouilli yasasına göre (bkz Bölüm 4, Kısım 4.3.3) Eş.3.22'den,
1 2 1 2
p1 − p 2 = ρv − ρv
Dp= 2 2 2 1 (6.16)
V1 V2
P1 P2
yazılabilir. Liv Hatle, v 'nin Doppler yöntemi ile ölçülüp bu bağıntıda kullanılması
2
ile stenozun iki tarafı arasındaki basınç gradyanının hesaplanabileceğini
kanıtlamıştır. Stenoz öncesi hız, v =0 kabul edilir, çünkü çoğu stenozda bu hız
1
3
ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Eş.6.16'da, =1.060 g/cm , alınıp v m/s
cinsinden yazılırsa basınç gradyanı mmHg olarak,
2
Dp4v (mmHg) (6.17)
formülünden hesaplanabilir.
Diğer taraftan mitral kapak açıklığı normal olan bir kalpte, kalbin sol
atriumu ile sol ventrikülü arasındaki basınç gradyanı diastol esnasında 20 ile 60
ms içinde maksimum değerinin yarısına düşer. Bu süreye basınç gradyanı
yarılanma zamanı (t ) denir. Basınç gradyanı yarılanma zamanı, mitral kapak
1/2
açıklığı ile ters orantılıdır. Mitral kapak stenozunda bu süre 100 ms'yi aşar.
Basınç gradyanı yarılanma zamanı sol ventriküle giren kanın akış
hızından hesaplanabilir. Eş.6.17'den görüleceği gibi basınç gradyanı maksimum
1
değerinin yarısına ( 2 Dp ) düştüğünde hız maksimum değerinin 1 / 2 'sine
maks
(=0.707vmaks) düşmüş olacaktır. Şekil 6.18a ölçülen hızın zaman eğrisini
göstermektedir. Basınç gradyanı yarılanma zamanı (t1/2) bu grafikten ölçülebilir.
Liv Hatle 1979'da, mitral kapak açıklığı (A) ile basınç gradyanı
2
yarılanma zamanı arasında şu ampirik ilişkiyi saptamıştır (A: cm ; t1/2: ms
olarak):
220
A=
t 1/ 2 2
cm (6.18)
Fırlatım hacmi ve kardiyak debinin hesaplanması: Bir kalp atımı süresince
alınan Doppler sinyalleri kan akışının tüm hız bileşenlerini içerir. Bu hızların
zaman grafiği kan akışının hız spektrumudur (Şekil 6.17b). Şekil'de t ile
E
belirtilen süreye kalbin fırlatım (ejection) zamanı denir. Eğri altında kalan alana
Akış Hızı İntegrali (ahi) denir ve yaklaşık değeri,
v (cm/s) v (cm/s)
Vmaks
0.707 V
maks
(a) (b)
Şekil 6.18. Kan akış hızının zaman grafikleri. Mitral kapak
stenozunda basınç gradyanı yarılanma zamanının hız
eğrisinden ölçülmesi (a). Kan akış hızı spektrumu ve
akış hızı integrali (b).
v maks. . t E
=
AHİ 2 cm (6.19)
bağıntısından hesaplanabilir. vmaks cm/s, t s cinsinden alındığında bu integralin
E
boyutu cm olarak mesafedir. Buna fırlatım mesafesi denir.
Diğer taraftan, bir damarın veya kalp kapağının fırlatım hacmi, (FH), bu
damarın veya kapağın kesit alanının (A), fırlatım mesafesi ile çarpımından
hesaplanabilir:
3
FH=AxAHİ ml veya cm (6.20)
Son olarak, kalbin dakikadaki atım sayısı (N-nabız) ile FH'nin çarpımı
kardiyak debiyi (KD - cardiac output) verir:
3
KD=FHxN ml/dak veya cm /dak (6.21)
Görüldüğü gibi, akış hızı ve kapak açıklığı bilgileri kalbin hemodinamik
parametrelerinin çok basit bağıntılardan hesaplanmasına olanak sağlamaktadır.
Çoğu modern cihaz bu hesapları otomatik olarak yapar.
6.4. Klinik uygulamalar:
Aşağıdaki paragraflarda, buraya kadar anlatılan farklı ultrason
yöntemlerinin çeşitli kliniklerde hangi amaçlarla ve nasıl kullanıldıklarından söz
edeceğiz.
1. Anjiyografi (damar ağı haritaları): X-ışınlarının kullanıldığı klasik radyografi
ve bilgisayarlı aksiyel tomografinin arzu edilmediği durumlarda (örneğin,
gebelikte), ultrasonik iki boyutlu B-skop ve pulslu Doppler yöntemi ile aorta,
vena cava inferior'un uç kısmı, mezanterik ve renal arterler, femoral arterler,
torasik aorta, pulmoner arter ve bu arterlerin anevrizmaları görüntülenebilir
(Şekil 6.19).
Damar duvarlarındaki yapısal değişiklikler (damar sertliği -ateroskleroz),
stenozlar ve damar hareketleri iki boyutlu B-skop ve kombine yöntemlerle
incelenebilir. Deniz dibinden hızla yüzeye çıkış sonucu dokularda
dekompresyonla oluşan gaz habbecikleri ultrason yöntemleri ile objektif olarak
izlenebilir.
2. Kardiyoloji: Kalp kapaklarının ve kalp duvarlarının hareketleri M-mode
yöntemi ile, kalpteki kan akışı iki boyutlu B-skop ve pulslu Doppler kombine
yöntemleri ile araştırılabilir. Bu uygulamalara topluca ekokardiyografi adı
verilmektedir. Ultrasonografi verileri ayrıca, kardiyak debi, fırlatım hacmi, ve sol
ventrikül hacmi gibi hemodinamik parametrelerin hesaplanmasında kullanılır.
gövde gövde
duvarý duvarý
karaciğer karaciğer
aorta aorta
NORMAL ANEVRİZMALI
kist
normal
Şekil 6.20. Normal ve kistli memenin iki boyutlu B-skop
görüntüsünün şeması (Su ortamında 2 MHz frekanslı
dalgalarla elde edilmiştir).
Kaynaklar:
Cameron JR and Skofronick JG. Medical Physics. John Wiley and Sons, Inc.
Singapore 1978.
Ch. 9, 10.
Devey G and Wells PNT. Ultrasound in Medical Diagnosis. Scientific American,
238(5):98-112, 1978.
Hatle L, Angelsen B, Tromsdal A. Non-Invasive Assesment of Aortic Stenosis by
Doppler Ultrasound. Brit Heart J 43:284-292, 1980.
Nelson TR, Pretorius DH. The Doppler Signal: Where Dose It Come From and
What Does It Mean? AJR 151:439-447, 1988.
Sears FW. Mechanics, Heat, and Sound. Addison-Weslye Publishing Co.,
Inc.Reading, Massachusetts, 1958 (2. baskı) Ch 1-14, 26-28.
Siemens Aktiengesellschaft Medical Engineering Group Doppler Product and
System Information. Ultraschall PI U İssue:04 87, Reg.5/6
Terminology and Standards Committee of the American Institute of Ultrasonics
in Medicine. Terminology on Diagnostic Ultrasound Recommended
by the American Institute of Ultrasonics in Medicine June 1969, 5
sayfa.
Wells PNT. Biomedical Ultrasonics. Academic Press Inc (London) Ltd. 1977.
Ch. 3, 7, 8.
İnternet:
http://www.ob-ultrasound.net/history-3D.html
http://www.layyous.com/infertility%20links/ultrasound%20resources.htm
Sorular
----------------------------------------
Bölüm 7
E L E K T R O S TAT İ K
a b
a θ
burada: q1=a küresinin yükü; q2=b küresinin yüküdür. Bu orantı bir orantı (k)
sabiti kullanılarak eşitliğe dönüştürülebilir:
q q
F=k 1 2
r2 (7.2)
k sabitinin değeri eşitlikteki diğer büyüklükleri (kuvvet, yük ve mesafe) ölçmekte
kullanılan birimlere bağlıdır. Aşağıda bunun nasıl yapıldığını göreceğiz.
Coulomb yasası kendisinden 100 yıl kadar önce keşfedilen "iki kütle
arasındaki çekim" yasasına benzer (bkz Bölüm 1, Eş. 1.1). Gerçekte, bu
yasanın, elektrik yükleri ile yapılan bazı deneylerin kütle çekimindeki olaylara
benzerliğinden esinlenilerek keşfedildiği bilinmektedir. Boş bir küre içine
sarkıtılan bir kütle küre tarafından çekilmez. Aynı şekilde elektrik yüklü boş bir
küre de içine sarkıtılan elektrik yüklü bir cisme kuvvet uygulamaz. Bu benzerlik,
elektriksel itme ve çekme kuvvetlerinin de kütleler arası çekim yasasına benzer
bir yasaya tabi olduğunu düşündürmüştür.
Şimdi tekrar Eş. 7.2'ye dönelim. Bu bağıntıda kuvvet (F) dyn, mesafe (r)
cm ile ölçülüp k=1 kabul edilirse yük için bir birim tanımlanabilir. Buna göre
birbirinden 1 cm ötede bulunan iki eşit yük (işaretleri farklı olabilir) birbirini 1
dyn'lik bir kuvvetle itiyor veya çekiyorsa, yüklerden herbiri 1 birim yük taşıyor
demektir. Bu birim yüke 1 statcoulomb (statik coulomb'dan kısaltma) adı verilir.
Elektrostatik yük birimi (e.s.y.b) adı ile de anılan statcoulomb CGS
sisteminin yük birimidir ve yaygın olarak kullanılmaz. SI'de başka bir yük birimi
tanımlanmıştır. Buna coulomb (C) denir. Coulombun tanımı daha ileride ele
alacağımız bir diğer elektrik yasasına dayanır. Bir iletkenden t zamanda geçen
elektrik yükü miktarına ( q ) elektrik akımı ( I ) denir, yani:
i=q/t (7.3)
bu tanımdan da q=it
Elektrik akımının ileride sözünü edeceğimiz elektrik yasasından tanımlanan SI
birim amperdir. Eş. 7.3'de i=1 amper ve t=1 saniye alınırsa;
q=1 (amper) x 1 (saniye)=1 coulomb
elde edilir.
1 C'luk iki yük birbirine 1 metre uzaklıkta iken aralarında oluşan itme
9
(veya çekme) kuvveti, F=9.0x10 Newton'dur. Bu değerler Eş.7.2'de verilen
Coulomb yasasında kullanılırsa, k için SI birimleri cinsinden bir değer
bulunabilir:
1Cx1C
9.0x10 9 N = k
(1m) 2 buradan da:
9
k=9.0x10 N.m2/C2 bulunur.
Coulomb ile statcoulomb arasında şu ilişki vardır:
-10
1 statcoulomb (e.s.y.b)=3.33x10 C
Temel parçacıkların (varsa) yükleri C cinsinden Tablo 7.1'de verilmiştir. Tablo
parçacıkların kütlelerini de göstermektedir.
4 çarpanı elektrik yasalarında sıkça karşılaşılan bir çarpandır. Bu
çarpan Coulomb yasası bağıntısına dahil edilirse başka bağıntılarda ortaya
çıkmaz. Bu nedenle elektrik yüklerinin boşlukta oldukları da kabul edilerek k
sabitinden yeni bir sabit tanımlanmıştır. Boşluğun elektriksel permitivitesi ( )
o
denen bu sabit şöyle tanımlanmıştır:
1 1
εo = = = 8.9x10 −12 C 2 / N.m 2
4πk 4πx9.0x109
(7.4)
1
k=
Buradan da 4 πε o yazılabilir. Yeni sabitle Coulomb yasası:
1 q1q 2
F=
4 πε o r 2
(7.5)
Tablo 7.1. Temel parçacıkların yükleri ve kütleleri
Örnek 1:
Hidrojen atomundaki elektronla proton arasındaki elektrostatik kuvveti aynı
parçacıklar arasındaki kütle çekim kuvveti ile karşılaştırınız. (Tablo 7.1'deki
verileri kullanınız).
Çözüm:
-11
Hidrojen atomunun elektronu ile protonu arasındaki mesafe, r=5.3x10 m
kadardır. Buna göre ikisi arasındaki elektrostatik çekim kuvveti (F ),
c
Eş.7.5'den:
( 1. 6 x10 −19 ) 2
Fc = −9 . 0 x10 9 = −8 . 1x10 −8 N
−11 2
( 5 . 3 x10 )
bulunur. (-) işareti kuvvetin bir çekim kuvveti olduğunu belirtir. Kütle çekimi
kuvveti, (F ) ise, Tablo 7.1'deki değerler Eş 1.1'de kullanılarak bulunur:
k
( 9 . 1x10 −31 ) x( 1. 7 x10 −27 )
Fk = 6 . 7 x10 −11 = 3 . 7 x10 −47 N
−11 2
( 5 . 3 x10 )
39
Görüldüğü gibi elektriksel kuvvet kütle çekim kuvvetinin 10 katı kadardır.
yükler: 92 e = 90 e + 2e
önce Sonra
-Q
(a) (b)
Şekil 7.3. Yerçekimi alanı (a), ile negatif nokta yükün elektrik alanı (b).
Yerçekimi alanında çekim Elektrik alanında çekim
kuvveti: kuvveti:
Mm − Qq o (7.6)
Fg = G Fe = k
R2 r2
Bu bağıntılarda:
F =mg F =-q E
g e o
Heriki durumda da alanlar kuvvetlerle aynı doğrultudadır. Eş.7.7'deki elektrik
alanı tanımından elektrik alanı birimi olarak,
Newton/Coulomb
biriminin kullanılabileceği açıktır. Biraz ileride bu birimin daha yaygın olarak
kullanılan volt/metre ile aynı olduğunu göreceğiz.
Elektrik alanının tanımında kullandığımız q0 test yükünün Q yükünün
alanını etkilememesi için q 'ın çok küçük olduğu kabul edilir. Esasen elektrik
o
alanı,
F
E = lim
qo →0 q o
(7.8)
ifadesi ile tanımlanır.
Elektrik alanını negatif bir yük için yükte toplanan, pozitif bir yük için
yükten uzaklaşan kuvvet çizgileri ile göstermek alışılmış bir yöntemdir. Çizgilerin
yönü alanın yönünü, çizgi yoğunluğu ise alanın şiddetini belirtir. Örneğin, 1
2
m 'lik alandan 5 çizgi geçecek şekilde gösterilen bir elektrik alanının şiddeti 5 N/
C'dur. Bunu daha iyi açıklamak için bir nokta yükten r uzaklıktaki bir noktayı göz
önüne alalım. Bu nokta r yarıçaplı bir kürenin yüzeyinde bulunur. Kürenin yüzey
2 2
alanı 4r olduğuna göre, yükten uzaklaşıldıkça kürenin yüzey alanı r ile orantılı
olarak artar. Nokta yükte toplanan (veya nokta yükten çıkan ) çizgi sayısı N ile
gösterilirse, küre yüzeyinin birim alanına düşen çizgi sayısı (=çizgi yoğunluğu):
N
4 πr 2 (7.9)
Görüldüğü gibi, çizgi yoğunluğu yani alan şiddeti mesafenin karesi ile
ters orantılıdır. Pozitif ve negatif nokta (veya küresel) yüklerin çevrelerindeki
elektrik alanları Şekil 7.4'de gösterilmiştir.
+q -q
(a) (b)
Iki nokta yük birbirine yakın iseler alanları birbirinden etkilenir. Birbirine
yakın iki eşit pozitif yükün elektrik alanları Şekil 7.5'de gösterilmiştir.
Birbirine yakın ve zıt işaretli iki eşit yükün elektrik alanları Şekil 7.6'daki
gibidir. Bu yük düzenine elektrik dipolü denir.
Birbirine yakın iki eşit negatif yükün elektrik alanları da Şekil 7.7'de
gösterilmiştir.
Şekil 7.5. Birbirine yakın iki eşit pozitif yükün elektrik alanları.
Şekil 7.6. Birbirine yakın, zıt işaretli iki eşit yükün elektrik alanları.
Pozitif yükten kalkan alan çizgileri negatif yükün alan
çizgilerine eklenir.
E=E1+E2 (7.13)
Yükler eşit (q =q =q) olduğundan iki alanın şiddetleri eşittir. Şu halde:
1 2
+q
θ
a
r p
E2 E1
a θ ER
-q
Şekil 7.8. Bir dipolün elektrik alanı (ra kabul edilebilir).
1 q
E1 = E 2 = E =
4 πε o (a 2 + r 2 )
(7.14)
yazılabilir. E1 ve E2'nin r doğrultusundaki bileşenlerinin yönleri zıt olduğundan
toplamları sıfırdır. r'ye dik doğrultudaki bileşenleri ise E1cos ve E2cos 'dır.
Bunların toplamı ER'yi verir:
E =E cos + E cos =2Ecos (7.15)
R 1 2
a
=
Şekilden, cos (a2 + r 2 ) (7.16)
Eş. 7.14 ve 7.16'nın 7.15'de kullanılmasından sonra:
1 q a 1 2 aq
ER = 2 =
4πε o (a + r 2 )
2 2
(a + r ) 2
4 πε o (a + r 2 ) 3 2
2
(7.17)
ra kabul edilir, 2aq yerine p (=dipol momenti) konursa,
p
ER =
4 πε or 3 (7.18)
bulunur. Görüldüğü gibi bir dipolün elektrik alanı mesafenin üçüncü kuvveti ile
ters orantılıdır. Oysa bir nokta yükün elektrik alanı mesafenin karesi ile ters
orantılıdır.
Su molekülünde (H O), H ve O atomlarının konumları nedeni ile eksi
2
yük merkezi ile artı yük merkezi çakışmaz. Molekül bir dipoldür ve dipol
momenti:
-30
P = 6.1x10 C.m'dir.
Artı ve eksi yüker bir yüzey üzerine karşılıklı olarak yerleşmişlerse bir
dipol tabakası oluştururlar. Canlılarda hücre zarının iki tarafına sıralanmış artı ve
eksi yükler böyle bir dipol tabakası oluşturmuşlardır. Zarın hücre içine bakan
yüzeyi eksi yüklerle, hücre dışına bakan yüzeyi artı yüklerle kaplıdır.
SONSUZ DÜZLEME DAĞILMIŞ YÜK TABAKASININ ÖNÜNDEKI ELEKTRIK
ALANI:
Gerçekte sonsuz bir düzlem yoktur. Fakat düzlemden olan mesafe
düzlem boyutlarına göre küçükse, düzlem sonsuz bir düzlem gibi davranır.
Yükün Şekil 7.9'daki gibi y-z düzleminde bir levha üzerine dağılmış olduğunu
düşünelim.
Şekil 7.9. Sonsuz düzlem üzerine dağılmış yük tabakasının önündeki
elektrik alanı.
Şimdi bütün düzlemi göz önüne alarak halkayı bir yük elemanı olarak
2
düşünelim. Düzlem üzerinde birim alana düşen yük C/m olsun. R=halkanın
yarıçapı; dR=halkanın genişliği olmak üzere halkanın alanı, dA:
dA=2RdR (7.21)
olduğundan halkanın taşıdığı toplam yük, q=dA=2RdR olacaktır. Eş.7.20'de q
yerine bunu koyarsak:
2πσRdR cos α σR cos α
Ex = = dR
4 πε o s 2 2ε o s 2 (7.22)
Fakat Şekil 7.9'daki geometrik ilişkilerden:
R=r tan ve s=r/cos (7.23)
yazılabilir. Diğer taraftan, R'nin 'ya göre türevi, (dR/d):
dR r rdα
= 2
dR =
dα cos α olduğundan cos 2 α (7.24)
yazılabilir. R, s ve dR'nin 7.23 ve 7.24 no.lu bağıntılardaki eşitleri Eş.7.22'de
yerlerine konarak sağ taraf sadeleştirildiğinde geriye şu ifade kalır:
σ
Ex = sin αdα
2ε o (7.25)
E P noktasında, düzlem üzerindeki tek bir yük halkasından doğan elektrik
x
alanıdır. Toplam alan (E), tüm halkaları kapsamak üzere, Eş.7.25'in sağ tarafının
o
değişkenine göre 0 ile /2 (90 ) arasındaki integralinden bulunur:
σ σ π
E= sin αdα =
∫ [− cos α ]0 2
2ε o 2ε o
σ
E=
2ε o (7.26)
Bu bağıntıdan görüldüğü gibi, sonsuz bir düzleme dağılmış yüklerin
elektrik alanı sadece birim alana düşen yük miktarına () bağlıdır; düzlemden
olan uzaklıkla değişmez. Böyle bir alana üniform alan denir. Şekil 7.10, pozitif
yüklü bir levhanın elektrik alanını göstermektedir. Paralel alan çizgileri levhanın
heriki tarafında levhadan uzaklaşırlar. Negatif bir levhanın alanı, levhaya heriki
yönden gelen paralel oklarla gösterilir.
Elektrik alanı: 1 q p σ
E= = E=
4 πε o r 2 3 2ε o
E 4 πε o r
+ +
E + E2= σ / εo + + E1+E 2 =σ / εo
1
+ +
+ +
+ +
+ +
E1-E2
+ +
E=0
Şekil 7.11. Eşit miktarlarda pozitif yükler taşıyan iki plakanın
yandan görünüşü. Plakalar üzerinde birim alana
düşen yük 'dır.
+ -
+ -
+ -
+ -
+ -
E2 +(-E1 )=0 + E 1+(-E 2 )=0
-
+ -
E1+E2 = σ / ε o
Şekil 7.12. Eşit fakat zıt işaretlerden yükler taşıyan iki
palakanın (dipol tabakası) elektrik alanları.
Yandan görünüş.
hücre dýþý
++ + + + + + +
protein
+ + lipid
+ tabakasý
+
+
+
+ protein
+ + - - - - - - - - - - - -
+ + hücre içi
+ +
+ +
(a) (b)
Şekil 7.13. Polarize olmuş hücre (a) ve zarının transvers kesiti (b).
ILETKEN BIR KÜRENIN IÇINDEKI VE DIŞINDAKI ELEKTRIK ALANLARI:
Iletken bir küre üzerine konan yükler küre iletken olduğu için her yöne
doğru hareket etmekte serbesttirler. Fakat kürenin iç kısımlarına gitmedikleri,
tümünün küre yüzeyinde toplandığı görülür. Çünkü birbirini her yöne doğru
itmekte serbest olan yükler ancak kürenin fiziksel sınırlarında durabilirler. Bu
simetrik yük dağılımı nedeni ile küre içinde elektrik alanı sıfırdır. Kürenin dışında
ise elektrik alanı bir nokta yükün elektrik alanı ile aynıdır; mesafenin karesi ile
ters orantılı olarak zayıflar. Çünkü küredeki toplam yük kürenin merkezine
toplanmış gibi davranır (Şekil 7.14a).
Şekil 7.14. Içi dolu (a) ve içi boş (b) elektrik yüklü kürelerin elektrik
(a)
(b)
alanları.
Benzer biçimde içi boş (kovuk) bir kürenin iç yüzüne konan yükler de
önceki gibi kürenin dış yüzeyinde toplanırlar. Bu simetrik yük dağılımından ötürü
küre içinde elektrik alanı sıfırdır. Küre içine sarkıtılan bir yüke hiçbir kuvvet etki
yapmaz (Şekil 7.14b).
Içi boş kürede olduğu gibi, iletken bir yüzeyle kaplı hacimlerde de
elektrik alanı sıfırdır. Bu gerçekten, çok küçük biyopotansiyellerle uğraşılan
elektrofizyoloji ve nöroloji laboratuvarlarında yararlanılır. Bu laboratuvarlar
iletken bir tel örgü ile çevrilir. Faraday kafesi adı verilen böyle bir odada
yapılacak ölçümler elektrostatik parazitlerden (gürültüden) yalıtılmış olur. Şekil
7.15, Faraday kafesi içine konan bir elektroskobun elektrikle yüklenmediğini
göstermektedir.
Örnek 2:
Bir katod ışınları tübünün düşey saptırma plakaları arasındaki elektrik alanı,
4 -16
E=1.2x10 N/C'dur. Bu alana 4.0x10 J'luk kinetik enerji (K ) ile giren bir
E
elektron alandan çıkarken yolundan ne kadar sapmış olacaktır? Plakaların
uzunluğu 2 cm'dir. Düşey saptırma plakaları ile ekran arasındaki mesafe (D)
30 cm ise elektron ekrana geldiğinde yolundan ne kadar sapmış olacaktır?
2 cm
+ + + + + + +++
y2
θ
vo y1
- - - - - - - - - - -
- - D
Düşey saptırma plakaları
Şekil 7.17. Katod ışınları tübünde elektron sapmasının hesaplanması.
1 2
Önce K E = 2 mv o bağıntısından elektronun alana giriş hızı için:
2 2KE
vo =
m
qQ ⎛ 1 1 ⎞
W= ⎜ − ⎟
4 πε o ⎝ r1 r2 ⎠
Integrasyondan sonra: (7.35)
bulunur. Elektriksel kuvvetin q'yu sonsuza kadar (r2=) taşımasına izin verilirse
yük üzerinde yapılacak toplam iş:
qQ 1
W= .
4 πε o r1 (7.36)
bulunur. Yukarıda r yerine r kullanılırsa, q yükünün Q'dan r uzaklıktaki
1
elektriksel potansiyel enerjisi için genel bir ifade elde edilir:
qQ 1
W= .
4 πε o r (7.37)
Şu halde, q, Q'dan r uzaklığa konduğunda sonsuza kadar gidebilecek
enerjiye sahiptir. Bir başka deyişle, q yükünü sonsuzdan alarak Q'ya r kadar
yaklaştırmak için W kadar iş yapılmalıdır. Elektriksel potansiyel enerji,
gravitasyonel potansiyel enerji gibi, yoldan bağımsızdır. Yani, yükün son
bulunduğu noktaya hangi yolu izleyerek geldiği önemli değildir. Böyle bir
fonksiyona durum fonksiyonu denir.
Benzer bir yaklaşımla, pozitif q test yükünün, negatif Q nokta yükünden
r uzaklıktaki potansiyel enerjisi için de Eş.7.37'nin geçerli olduğu kanıtlanabilir.
Bu ikinci durum bir kütlenin gravitasyonel potansiyel enrjisine tıpa tıp benzer. q
yükü -Q'nun elektrik alanında -Q'dan r uzaklığa bırakıldığında -Q'ya gelmek için
W kadar potansiyel enerjiye sahiptir.
ELEKTRIK POTANSIYELI:
q test yükünün Q'nun elektrik alanında Q'dan r uzaklıktaki potansiyel
enerjisinin q'ya oranına o konumdaki elektriksel potansiyel (V) denir;
W 1 Q
V= = .
q 4 πε o r J/C (7.38)
Potansiyelin SI birimi Joule/Coulomb (J/C)'dur. 1J/C'a Alessandro Volta'nın
anısına Volt adı verilmiştir. Voltun binde birine milivolt (mV), milyonda birine
mikrovolt (V) denir.
Bir grup yükün (Q1, Q2, Q3,. . Qn) bir noktada meydana getirdiği elektrik
potansiyeli, yüklerin tek tek o noktada meydan getirdiği potansiyellerin cebirsel
toplamına eşittir:
n
1 Qi
V= ∑
4 πε o i=1 ri
(7.39)
Yük dağılımı sürekli ise:
1 dq
V= ∫
4πε o r
(7.40)
Elektrostatik alanlardaki potansiyeller, sonsuzdaki potansiyel 0 kabul
edilerek bu referansa göre belirtilir. Fakat elektrikte genellikle, bir noktanın
mutlak potansiyeli değil bir başka noktaya göre bulunduğu potansiyel önemlidir.
Buna iki nokta arasındaki potansiyel farkı denir. Örneğin A noktasının mutlak
(sonsuza göre) potansiyeli -10 volt, B noktasınınki 5 volt ise, A'nın B'ye göre
potansiyeli (VA-VB) farkından hesaplanır;
VAB=VA-VB=-10-5=-15 volt
Sonuç (-) olduğu için VBVA olduğu açıktır. B'nin A'ya göre potansiyeli ise:
(VB-VA) farkından bulunur:
VBA=VB-VA=5-(-10)=15 volt
Şu halde, V =-V
BA AB
Bir qo test yükü E elektrik alanında, alan vektörüne zıt yönde B
noktasından, daha yüksek potansiyeldeki bir A noktasına yüke ivme vermeden
taşınmışsa elektriksel kuvvete karşı yapılan iş test yükünün potansiyelini
artırmaya yaramıştır. Yani yüke uygulanan (F) kuvvetinin yaptığı iş (W), yükün
iki noktadaki potansiyel enerjilerinin farkına, (PE=PEA-PEB) eşittir.Yüke
uygulanan kuvvet F=-qoE olduğuna göre:
PEA-PEB=WBA
A A
WBA = F. ds = − q o E. ds
∫ ∫
ve B B
A
qo E. ds = −(PE A − PEB )
∫
buradan da, B (7.41)
yazılabilir. Her iki taraf qo ile bölündüğünde sağ taraftaki enerji terimleri elektrik
potansiyeli terimlerine dönüşür:
A A
∫ E. ds = −(VA − VB ) VAB = − E. ds
∫
B =-V veya B (7.42)
AB
Son ifadedeki skalar çarpımın integrali (A ve B noktaları arasındaki mesafe s
olmak üzere):
VAB
−
Es=-V veya E= s (7.43)
AB
Daha genel bir ifade ile (r mesafe değişkeni olmak üzere):
ΔV dV
E=− E=−
Δr veya dr (7.44)
bulunur. Potansiyel farkı volt, s metre cinsinden ifade edilirse E'nin SI birimi volt/
m'dir. Bu birim daha önce kullandığımız N/C birimi ile aynıdır.
Potansiyel enerji ve potansiyel ile ilgili yukarıdaki sonuçları şöyle
özetleyebiliriz: Pozitif bir q test yükü,
1. +Q yükünün alanında sonsuzdan Q'ya doğru getirilirken potansiyel enerjisi
ve potansiyeli artar. Sonsuzda bu değerler sıfırdır,
2. -Q yükünün alanında sonsuzdan -Q'ya doğru getirilirken potansiyel enerjisi
ve potansiyeli azalır. Bu büyüklükler sonsuzda sıfırdır fakat sonsuzdan daha
yakın yerlerde negatif işaretli olduklarından cebirsel değerleri daha küçüktür.
Örnek olarak, Şekil 7.19'da gösterilen, zıt işaretli yüklerle kaplı iki
paralel plaka arasındaki potansiyel farkını önce potansiyel enerji ile potansiyel
arasındaki ilişkiden, sonra da doğrudan doğruya Eş.7.42'deki integralden
hesaplayalım.
+ + + + + + + + + + A
q
d E
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - B
Şekil 7.19. Zıt fakat eşit yüklü iki paralel levha arasındaki potansiyel farkı.
DIPOLÜN POTANSIYELI:
Bir başka örnek olarak, bir dipolün merkezinden r uzaklıkta bulunan
noktalardaki potansiyeli hesaplayalım (Şekil 7.20).
P noktasındaki potansiyel,(V ), bu noktada iki yükten doğan
P
potansiyellerin cebirsel toplamına eşittir. Eş.7.39'dan:
r P
2
+q
r
a θ
V=0 ( θ = 90° )
r
a 1
θ
-q
Şekil 7.20. Dipolün çevresindeki potansiyel.
1 ⎛ q q⎞
VP = ⎜ − ⎟
4 πε o ⎝ r2 r1 ⎠
(7.45)
Şekilden: r1r+acos r2r-acos yazılabilir.
2 2 2
Bu değerleri E.7.45'de kullanır, r a cos q olduğunu da dikkate alırsak:
q 2a cos θ
VP =
4 πε o r2 (7.46)
Yukarıda, önceki gibi, 2aq=p, (dipol momenti) yazarak,
p
VP = cos θ
4 πε or 2 (7.47)
Yüklerin ortasından geçen ve yük düzlemine dik bir düzlem üzerindeki
o
bütün noktalar için q=90 olduğundan, cosq=0'dır. Bu nedenle bu düzlem
üzerinde potansiyel sıfırdır (Şekil 7.20). Aynı düzlem üzerinde elektrik alanı için
daha önce:
p
E=
4πε o r 3
bulmuştuk.
Demek ki herhangi bir noktada elektrik alanı (E) sıfırdan farklı olduğu
halde potansiyel (V) sıfır olabilmektedir. Bir sınama (test) yükü Şekil 7.21'deki
V =0 düzleminde hiçbir kuvvete gerek olmadan hareket ettirilebilir. Bu tıpkı
P
yeryüzünde sürtünmesiz yatay bir düzlemde bir kütlenin iş yapılmaksızın
hareket ettirilebilmesine benzer.
Elektrik potansiyeli de elektrik alanı gibi, çizgilerle gösterilebilir. Bir nokta
yükün çevresindeki potansiyel iç içe geçmiş kürelerle gösterilir. Farklı yarıçaplı
küreler yükten o uzaklıklarda bulunan eş potansiyel yüzeylerini belirtir. (Şekil
7.21).
Şekil 7.22 bir dipolün eş potansiyel yüzeylerini dipolün elektrik alanı ile
birlikte göstermektedir. Görüldüğü gibi, elektrik alanı ile eş potansiyel yüzeyleri
birbirine her noktada diktirler.
Son bir örnek olarak, iletken bir kürenin içindeki ve çevresindeki
potansiyelleri ele alalım (Şekil 7.23). Yüklü, iletken kürenin çevresindeki
potansiyel, yük kürenin merkezinde toplanmış gibi kabul edilerek nokta yükün
potansiyel bağıntısı ile ifade edilir. Q kürenin taşıdığı yük ve r küre merkezinden
olan uzaklık olmak üzere:
Q
V=
4 πε o r Volt (7.48)
Kürenin yarıçapını a kabul edersek, kürenin üstündeki bir noktada, (yani r=a
iken) potansiyel, Eş.7.48'den:
Q
V=
4 πε o a Volt (7.49)
bulunur.
+Q
V = 0 düzlemi
-Q
Q
V=---------
4π ε0 a
Q
V=---------
(b)
4π ε0 r
Örnek 3:
Enleri 1'er cm, uzunlukları 2'şer cm olan iki iletken plaka 1 cm aralıkla
birbirine paralel olarak konduktan sonra iki plaka arasına 11300 volt'luk
potansiyel farkı uygulanmıştır. Plakalar ne kadar elektrikle yüklenir?
Çözüm:
Önce düzeneğin geometrik verilerinden kapasitansını hesaplayalım.
Eş.7.52'den:
8.9x10 −12 x10 −2 x2 x10 −2
C= = 17.8x10 −14 F
10 −2 veya 0.178 pF
Plakaların her birinin taşıdığı yük miktarı:
-12 -9
q=CV=0.178x10 x11300=2.0x10 C
Örnek 4:
Hücre zarını oluşturan çift tabakalı lipid ortamın dielektrik katsayısını () 5
2
kabul ederek 50 Angstrom kalınlığındaki hücre zarının 1 cm 'sinin
kapasitansını hesaplayınız.
Çözüm
-10 -4 2
=5 ; d=50x10 m ve A=10 m olduğuna göre, Eş.7.57'den:
−12 −4
5x8.9x10 x10
C= = 0.805x10 −6 F / cm 2
−10
50 x10
2
veya: C=0.805 F/cm .
KAPASITÖR BAĞLANTILARI:
Kapasitörler birbirine iki şekilde bağlanabilir: Paralel bağlantı ve seri
bağlantı. Şekil 7.25 birbirine paralel bağlanmış üç kapasitör göstermektedir.
Bunlara eşdeğerde tek bir kapasitörün (Ceş) değerini hesaplamak için önce her
kapasitör üzerindeki yükler toplanır. Toplam yük (q ):
T
q =q +q +q (7.58)
T 1 2 3
Kapasitörlerin aynı potansiyel kaynağına (V) bağlı oldukları göz önüne alınarak
q'lar yerine her kapasitör için q=CV yazılırsa Eş.7.58 yerine,
VC =V(C +C +C ) yazılabilir.
eş 1 2 3
V'ler sadeştirildiğinde: C =C +C +C
eş 1 2 3
(7.59)
+
+ + + + + +
V C C C
q 1 q 2 q - - 3
1 - - 2 -- 3
-
Radyum uzaklaştırılınca
0
Zaman (saat)
Şekil 7.28. Iyon kamarası potansiyelinin radyasyon etkisi ile düşmesi.
Kaynaklar:
Greenberg LH. Physics for biology and pre-med students. W. B. Saunders
Company Saunders Golden Series, Philadelphia 1975.
Halliday D. Resnick R. Physics for studensts of Science and Engineering.
John Wiley and Sons, Inc., New york 1962, 2nd Edition
Kuffler SW, Nicholls JG and Martin AR. From Neuron to Brain. 2nd printing.
Sinauer Assoc, Inc. Sunderland, Massachusetts, 1984 Ch 5.
Problemler
----------------------------------------
Bölüm 8
B İ Y O P O TA N S İ Y E L L E R
8.1. Giriş
Bundan önceki Bölüm'de metallerde elektrik yükünün elektronlarla
taşındığını belirtmiştik. Sulu ortamlarda ve canlılarda ise elektrik yükü iyonlarla
taşınır. Böyle ortamlara elektrolit denir. Elektrolitlerde iki tip iyon bulunur:
anyonlar (eksi yüklü iyonlar) ve katyonlar (artı yüklü iyonlar). Iyonlar, Na, K, Cl
ve Ca gibi küçük elementlerin iyonları olabilecekleri gibi, organik fosfatlar, amino
asitler ve proteinler gibi büyük moleküllerin iyonları da olabilirler.
Vücuttaki tüm hücrelerde elektriksel olaylar yer alır. Ancak bu açıdan en
önemli hücreler uyarılabilir hücreler denilen sinir ve kas hücreleridir. Tüm
hücrelerin kimyasal içeriği kendilerini çevreleyen hücreler arası sıvının
(ekstraselüler sıvı) kimyasal içeriğinden bir hayli farklıdır. Bunun en önemli
nedenleri:
1. Her hücrede hücreyi çevreleyen ve onu hücreler arası sıvıdan soyutlayan
(izole eden) bir zarın (membran) var olması,
2. Zar içinde yer alan biyokimyasal mekanizmalarla hücre içi ve hücre dışı
madde kompozisyonlarının dinamik bir dengede tutulmasıdır.
Hücre zarında, açılıp kapanabilen iyon kanalları, biyokimyasal
pompalar, çeşitli maddelere duyarlı reseptörler ve enzim sistemleri bulunur.
Hücre içi ve hücre dışı sıvıda çözünmüş halde bulunan iyonlardan bazıları,
boylarına ve taşıdıkları elektrik yükünün işaretine bağlı olarak hücre içinden
dışına veya dışından içine kolaylıkla geçebildikleri halde diğerleri daha zor
geçerler veya hiç geçemezler. Yani, hücre zarının çeşitli iyonlara gösterdiği
geçirgenlik (permeabilite) farklıdır. Zarın bu özelliğine seçici (selective)
geçirgenlik denir.
Hücre içi ile hücre dışı arasındaki iyon dağılımlarını farklı yapan diğer
faktörler zar içinde yer alan aktif biyokimyasal pompalar ve taşıyıcılardır. Bu
sistemler işlevlerini metabolik enerji kullanarak sürdürürler. Diğer taraftan, bir
iyonun, konstrasyonunun yüksek olduğu yerden düşük olduğu yere zarın izin
verdiği ölçüde kendi haline geçişi pasif bir olaydır; enerji gerektirmez. Buna
difüzyon denir.
Farklı miktarlarda ve zıt işaretli yükler taşıyan iyonların hücre içine ve
dışına eşitsiz dağılımları, hücre içi ile dışı arasında bir potansiyel farkı
oluşmasına yol açar. Hücre içi dışına göre daha düşük bir potansiyele sahiptir.
Hücre dışı potansiyel sıfır kabul edilirse, hücre içi potansiyel negatiftir.
Onsekizinci yüzyılda Luigi Galvani'nin hayvanlarla yaptığı deneylerde
tanık olduğu elektriksel olayların temelinde bu potansiyel farkı yatar. Galvani bu
potansiyele "animal elektrik" (hayvansal elektrik) adını vermiştir. Günümüzde,
canlılardan ölçülen bu tip potansiyellere biyoelektrik potansiyel veya sadece
biyopotansiyel denmektedir.
Biyopotansiyellerle ilgili bugünkü bilgilerimizin büyük bölümü kurbağa
iskelet kası ve mürekkep balığı sinir hücreleri ile yapılan deneylerden elde
edilmiştir. Tablo 8.1'de kurbağa kası ile mürekkep balığının dev aksonundaki
(akson bir sinir hücresinin ince ve uzun uzantısıdır ve bir sinir hücresinde birden
fazla olamaz) hücre içi ve hücre dışı iyon konsantrasyonları gösterilmiştir. Hücre
içi potansiyeller de Tablo'da belirtilmiştir.
Iyon Hücre dışı Hücre içi Iyon Hücre dışı Hücre içi
+
Na+ 120 9.2 Na 460 50
+ +
K 2.5 140 K 10 400
- -
Cl 120 (3-4) Cl 540 40-150
V
+ -
Elektrot Elektrot
(1) (2)
NaCl NaCl Bu taraf
elektronegatif
100 mM/l 10 mM/l
Kağıt
- +
Cl iyonları suda Na iyonlarından daha hareketlidirler (mobildirler).
- +
Oysa Cl iyonunun atom yarıçapı Na iyonunun atom yarıçapından daha
büyüktür. Bu nedenle ortamda, sürtünme kuvvetlerinden daha çok etkileneceği
+
ve hareketlerinin daha yavaş olacağı düşünülebilir. Gerçekte ise Na iyonları,
-
çevrelerine topladıkları ve birlikte sürükledikleri su molekülleri yüzünden Cl
iyonlarından daha büyük bir boya ulaşırlar. Bu nedenle mobiliteleri daha azdır.
+ +
Bu yönden daha ilginç bir farklılık K ile Na iyonları arasında görülür.
+ +
K iyonu Na iyonundan daha büyük olduğu halde ondan daha mobildir. Çünkü
bir iyonun yarıçapı ne kadar küçükse, çevresindeki, eksi yükler taşıyan su
molekülleri iyonun artı yüklü nükleüsüne o kadar yakındırlar. Bu nedenle de
iyona, daha çok sayıda ve daha sıkı bir biçimde kenetlenirler. Bu durum iyonun
etkin yarıçapını artırarak iyonu daha büyük bir iyondan daha az hareketli kılar.
- +
Şimdi tekrar deneyimize dönelim. Negatif yüklü Cl iyonlarının Na
iyonlarından daha haraketli olmaları demek (1)'den (2)'ye daha çabuk varmaları
demektir. Böylece (2) (1)'e göre negatif bir potansiyele sürüklenir. Fakat (2)'deki
-
negatiflik arttıkça buraya Cl iyonları geçişi yavaşlar ve sonunda da durur. Bu
+
esnada Na iyonları da (2)'ye ulaşmış olacaklardır. Iki tarafın konsantrasyonları
eşitlendiğinde tüm iyon hareketleri durur ve iki taraf arasındaki potansiyel farkı
da kaybolur. Farklı konsantrasyonlarda iki sıvı kavşağında oluşan bu tür geçici
potansiyellere difüzyon potansiyeli veya sıvı kavşak potansiyeli denir.
Hücrelerde görülen sürekli potansiyellerin böyle bir mekanizma ile
açıklanamayacağı ortadadır.
II. YARI GEÇIRGEN BIR ZARLA AYRILMIŞ FARKLI
KONSANTRASYONLARDA IKI NaCl ÇÖZELTISI:
Şimdi yukarıdaki deneyimizi biraz değiştirerek, iki çözelti arasına sadece
suyu geçiren, fakat iyonları geçirmeyen yarı-geçirgen bir zar yerleştirelim (Şekil
8.2). Bu durumda bir taraftan diğerine iyon geçişi olmaz, çünkü aradaki zar buna
izin vermez. Ancak, ozmotik konsantrasyon farkı (gradyanı) nedeni ile (2)'den
(1)'e su geçer. Bu da, (1)'de oluşan hidrostatik basınç ozmotik konsantrasyon
gradyanına eşitlendiğinde durur. Böylece, bölmeler arasında bir potansiyel farkı
oluşmaz.
h (1) (2)
NaCl NaCl
100 mM/l 10 mM/l
Zar (yalnız suyu geçirir)
E= -7.3mV
(a) (b)
RT K
EK = 2. 303 log d
veya: zF Ki (8.2)
Burada:
+
z = söz konusu iyonun taşıdığı yük (K için +1)
F = Faraday sabiti (1 yüklü bir mol iyonun taşıdığı yük96500 C/mol)
R = evrensel gaz sabiti (8.31 J/mol.K)
T = mutlak sıcaklık (K)
+
Bölmeler, K iyonlarının (i)'den (d)'ye geçişini engelleyecek şekilde
kutuplanmışlardır (polarize olmuşlardır). Buna göre, (i) (d)'ye göre negatif
+
potansiyeldedir. Bu potansiyele K iyonunun denge potansiyeli (E ) denir. Şekil
K
+
8.3b'deki K konsantrasyonları kullanıldığında, E 'nin oda sıcaklığındaki değeri
K
(t=20C veya T=293 K), Eş. 8.2'den:
8 . 31x 293 85 . 7
EK = x 2. 303 log = 58 . 1x log( 0 . 75 ) = −7 . 3 mV
1x 96500 114 . 3
bulunur (Oda sıcaklığında 1 yüklü iyonlar için RT/zF=25.2 mV).
-
Cl iyonunun denge potansiyeli de aynı yöntemle bu iyonun
konsantrasyonlarından hesaplanabilir:
RT Cl i
E Cl = ln
zF Cl d
(8.3)
Fakat, iki iyon dengede olduklarından (Eş.8.1), klor denge potansiyelinin değeri
ve polaritesi potasyumunki ile aynıdır (E =E ).
Cl K
8.1.2. Nernst denkleminin çıkarılışı:
Yukarıdaki sistemlerde denge potansiyelini hesaplamak için
kullandığımız Nernst denklemi biyoloji literatüründe en iyi bilinen ve en çok
kullanılan bağıntıdır ve çeşitli biyoelektrik teorileri bu son derece kullanışlı
denkleme veya onun değişik ifadelerine dayanır. Nernst denklemi basit
biyokimyasal ilkelerden aşağıdaki gibi kolaylıkla çıkarılabilir.
Bunun için önce, belli bir hacim içine sıkıştırılmış gaz moleküllerinin
davranışını inceleyelim. Çünkü bir zarın bir tarafında daha yüksek
konsantrasyonda bulunan parçacıklar böyle bir gaza benzerler. Gazın ideal bir
gaz olduğu kabul edilirse, sıcaklığı sabit tutulan n mol gazın basıncı ile hacmi
arasında şu ilişki vardır:
pV=nRT (8.4)
2
Burada: p=gazın iç basıncı (N/m )
3
V=gazın hacmi (m )
R=evrensel gaz sabiti (8.31 J/K.mol),
T=mutlak sıcaklık (K)
Yukarıdaki eşitliğin her iki tarafı V ile bölünürse, n/V=C gazın V
hacimdeki mol sayısı (molar konsantrasyonu) olmak üzere Eş.8.4 şöyle de
yazılabilir:
p=CRT (8.5)
Diğer taraftan parçacık konsantrasyonu M osM olan bir çözeltinin
ozmotik basıncı (p), Eş.8.5'e çok benzeyen şu bağıntı ile ifade edilir:
p=MRT
Şimdi tekrar sıkıştırılmış gaz örneğimize dönelim. Gaz, Şekil 8.4'deki
gibi pistonlu bir silindir içinde V hacmine sıkıştırılmış olsun. Gazın, sabit
1
sıcaklıkta, V hacminden V hacmine genişlemesine izin verilirse, gaz pistonun
1 2
uyguladığı dış kuvvete eşit bir kuvvetle piston üzerinde iş yapar. Işi yapan
kuvvet (F), p gazın basıncı ve A silindirin kesit alanı olmak üzere:
F=pA (8.6)
Bu kuvvet pistonu dl kadar ittiğinde, yaptığı iş:
dW=pAdl (8.7)
Fakat, Adl=dV gazın hacmindeki genişleme olduğundan Eş.8.7 yerine,
dW=pdV (8.8)
yazılabilir. Gazın V hacminden V hacmine genişlerken yaptığı toplam iş (W),
1 2
Eş.8.8'de p yerine Eş.8.4'deki eşiti kullanılarak şu integralden bulunur:
z
V2
dV V2 V2
W = nRT = nRT ln V V1
= nRT ln
V1
V V1
V2
W = nRT ln
V1 (8.9)
V2
F
p
V1
A
dl
+
+ -
Na 117 + - 30
K
+
3 +
- 90
-85mV
-
Cl 120 + - 4
A
-
0 +
- 116
-
+
E Na 55
44
1 2 3 t (ms)
Polarize
olmuþ hücre
ECl -65
-70
(a)
(b)
Şekil 8.8. Mürekkep balığında aksiyon potansiyelinin dış sodyum
konsantrasyonuna Na bağımlılığı. Dış sodyum
d
konsantrasyonu (a)'da normalin üçte birine, (b)'de
normalin yarısına düşürülmüştür. Her iki durumda 1 no.lu
traseler normal aksiyon potansiyeli traseleridir.
i =g (V -E )
Na Na m Na
i =g (V -E ) (8.20)
K K m K
i =g (V -E )
Cl Cl m Cl
yazılabilir. Bu bağıntılar şunu ifade etmektedir: Herhangi bir iyonun zardan
geçen akımı zar potansiyeli (V ) ile o iyonun denge potansiyeli (E ,E veya
m Na K
E ) arasındaki farkla orantılıdır.
Cl
Hücre dışı
g gCl g Na Vm
Cz K
+ + -
- E - E E+Na
K Cl
Hücre içi
Zar potansiyeli herhangi bir iyonun denge potansiyeline eşit ise o iyon
akımı sıfırdır. Zar potansiyeli o iyonun denge potansiyelinden daha negatif ise
iyon akımı negatiftir veya hücre içine doğrudur. Zar potansiyeli o iyonun denge
potansiyelinden daha pozitif (yani daha az negatif) ise iyon akımı pozitiftir veya
hücreden dışarıya doğrudur. Örneğin, dinlenim halindeki hücrede zar potansiyeli
sodyum denge potansiyeline göre büyük negatif bir değere sahiptir. Bu nedenle,
bu koşullarda hücre içine yönelik yüksek bir sodyum akımı olması gerekir.
Nitekim böyle bir sodyum akımı vardır, fakat bu koşullarda g çok küçük
Na
olduğundan akım da çok küçüktür (sızıntı akımı). Diğer taraftan, dinlenim
halindeki hücrede zar potansiyeli potasyum denge potansiyelinden daha
pozitiftir (yani biraz daha küçük negatif bir değerdedir). Bu nedenle de hücre
dışına yönelik (pozitif) bir potasyum akımı vardır. Gene aynı koşullarda zar
potansiyeli klor denge potansiyelinden daha negatif olduğundan hücre içine
yönelik küçük bir klor akımı vardır.
Bu iyon akımlarına karşın zar potansiyelinin dinamik dengede sabit bir
değerde tutulabilmesi için iyon akımlarının toplamının sıfır olması gerekir. Daha
önce sabit alan denklemini (bkz Eş.8.16 -Goldman denklemi) çıkarmak için
kullandığımız bu kriteri şimdi Şekil 8.11'deki üç kollu iyon akımının toplamına
uygularsak:
i +i +i =0 (8.21)
Na K Cl
Iyon akımları yerine de 8.20 no.lu bağıntılardaki eşitleri kullanılıp denklem V
m
için çözülürse,
EK + ( gNa / gK )ENa + ( g Cl / gK )E Cl
Vm =
1 + ( gNa / gK ) + ( g Cl / gK ) (8.22)
bulunur. Şekil 8.11'deki devre bu bağıntıyı temsil eder. Şekil'de üç iyonun akım
kolları birbirlerine ve zar kapasitansına (C ) paralel bağlanmışlardır. Her kolda
m
iyonun denge potansiyelini temsil eden bir pil bulunmaktadır. Görüldüğü gibi,
potasyum ve klor denge potansiyellerini temsil eden pillerin polariteleri aynıdır,
yani her iki pilin hücre içine bakan kutbu negatiftir. Sodyum denge potansiyelinin
pili ise aksi yönde kutuplanmıştır.
Buraya kadar açıkladığımız ilkeler sadece ele aldığımız ideal hücre ve
mürekkep balığı sinir hücreleri için değil genel olarak tüm hücreler için geçerlidir.
Fakat değişik tipten hücreler arasında az veya çok farklılık vardır.
(a)
(b)
Şekil 8.12. Düzlemsel dipol tabakası (a), ve bu tabakadan
alınmış dairesel bir eleman (b).
Böyle birçok dipol yan yana geldiklerinde bir dipol tabakası meydana
getirirler (Şekil 8.12a). Hücre zarı üzerindeki yük dağılımı da buna benzer. Böyle
bir dipol tabakasından r uzaklıktaki bir noktada elektrik potansiyelini bulmak için
Şekil 8.12b'deki küçük (dairesel) dA alanını göz önüne alalım. dA üzerinde birim
alana düşen yük , dipol tabakasının kalınlığı (zıt yüklerin birbirinden uzaklığı) 2a
olsun. Buna göre dA alanı toplam, dq=dA miktarda yük taşır. Dipolün potansiyel
ifadesini (Eş.6.47) dq yüküne uygularsak,
2 aσdA
VP = cos θ
4 πε 0 r 2 (8.23)
Daha önce olduğu gibi yukarıda da, 2a=P (birim alana düşen dipol momenti)
kullanarak sağ tarafı yeniden düzenlersek:
P dA cos θ
VP =
4 πε 0 r2 (8.24)
Yukarıdaki potansiyel bağıntılarında ortamın boşluk olduğunu kabul
ederek ε 0 sabitini kullandık, oysa dokular için doku ortamının kendi elektrik
permitivite sabitini () kullanmak gerekir. Şimdi Eş.8.24'ün farklı bir yorumu için
yeni bir kavram üzerinde duralım.
Şekil 8.13 iki düzlemli bir açıyı göstermektedir. Bu açıya katı açı denir.
Iki düzlemdeki açılar sırası ile ve q olsun.
x y
+ =
+ + + + + ++ + + + + + ++
- - - - - - - - - - - -- - - - - --
+ + +- - - - - + + + +- - - - - +
++ ++ ++ ++
w1 w
3
w2
A
- - + + - +- -+ +
- - -+ -+ + + - -
- + + + --+
- -+ -+ + + -
- - - + - - - - ++
- B+ + - +
++
Depolarizasyon
sınırı
Şekil 8.15. Depolarize olmaya başlamış bir hücrenin
çevresindeki noktalarda potansiyel sıfırdan farklıdır
(Stanford, 1975'den).
Oysa w katı açısı içinden görülen yakın ve uzak zar yüzeylerinde dipol
2
vektörleri aynı yönde olduklarından P noktasında w katı açısı ile orantılı bir
2
potansiyele yol açarlar. Yani Şekil 8.15'deki P noktası,
P
VP = ω2
4 πε (8.27)
bağıntısı ile verilen bir potansiyele sahiptir.
Şekilden görüldüğü gibi, w katı açısı hücrede sağa doğru ilerlemekte
2
olan depolarizasyon sınırına bağlıdır. Bu sınır P noktası ile aynı hizaya
geldiğinde söz konusu katı açı sıfır olur. Bu anda P noktasındaki potansiyel de
sıfır olur. Depolarizasyon sınırı P noktasının sağına geçtiğinde katı açısı
2
yeniden artmağa başlar, fakat bu andan itibaren hücre zarının hem yakın hem
de uzak yüzeyindeki dipollerin yönleri de değişmiştir. Bu nedenle, P
noktasındaki potansiyel de işaret değiştirir. Hücre tümü ile depolarize olduğunda
w katı açısı tekrar sıfır olur ve potansiyel tekrar sıfıra düşer.
2
Görüldüğü gibi P noktasındaki potansiyel w katı açısına ve dipol
2
vektörlerinin yönüne bağlı olarak,
1. Sıfırdan başlayarak önce artar,
2. Sonra azalarak depolarizasyon P hizasına gelince sıfıra düşer,
3. Sonra tekrar artmaya başlar,
4. Hücre depolarizasyonu tamamlandığında yine sıfıra düşer.
Potansiyeldeki bu değişiklikler Şekil 8.16'daki bifazik (iki fazlı) eğri ile
gösterilebilir. Işte kalp kası ve sinir dokusu gibi uyarılabilir dokuların çevrelerinde
oluşan potansiyellerin kaynağı bu depolarizasyonlardır.
+
Zaman
Bifazik dalga
-
- r r -
φ2
φ3 φ1
θ
V
r
+ +
F (sol ayak)
VI =
kp
r2
ecos φ
3
2 1 + 2
3
sin φ1 j
VII =
kp
r2
b cos φ g
3 1
(8.33)
VIII =
kp
r2
e− 3
2
cos φ1 + 2
3
sin φ1 j
ifadeleri elde edilir.
Kardiyak vektör doğrultusunu belirtmek için genellikle bu vektörün yatay
(R-L doğrultusu) ile yaptığı açısı kullanılır. Şekil 8.17'den görüldüğü gibi ile
yukarıdaki bağıntılarda kullandığımız açısı arasında şu ilişki vardır:
1
=+30. Yukarıdaki bağıntılarda bu ilişkiden yararlanılıp,
1
sin(a+b)=sinacosb+cosasinb
VII =
3kp 1
r2 2
e
cos θ + 2
3
sin θ j
(8.34)
VIII =
3kp
r2
e− 1
2
cos θ + 2
3
sin θ j
Bu eşitliklerden görüldüğü gibi: V =V +V (Bu ilişkiyi kanıtlayınız).
II I III
Q S Q S
QS
- -
+III +II
+aVF
0 V
6
V5
V4
V V V
1 2 3
Frontal
Yatay
Sagital Şekil 8.23. Vektör kardiyografinin temeli.
Kaynaklar:
Cameron J R and Skofronick J G. Medical Physics. John Wiley and Sons, Inc.
Singapore 1978.
Ch. 9, 10.
Güner Z. Tıp ve Biyoloji Öğrencileri için Fizik I-II. 4. Baskı. Beta Basım/Yayım
Dağıtım.
Istanbul 1981.
Halliday D. Resnick R. Physics for Studensts of Science and Engineering,.
John Wiley and Sons, Inc., New york 1962, 2nd Edition
Katz B. Sinir, kas sinaps. Ege Üniv. Tıp Fak. Yayın No: 111, Izmir 1984 (Çev.:
Gürbüz Çelebi).
Kuffler S W, Nicholls J G and Martin A R. From Neuron to Brain. 2nd printing.
Sinauer Assoc Inc. Sunderland, Massachusetts, 1984 Ch 5.
Neumcke B. Membrane potentials. In: Biophysics, Hoppe W, Lohmann W,
Markl H, Ziegler H. (Eds) Springer-Verlag, Berlin 1983, 2nd Edition, p.
457
Ochs S. Elements of Neurophysiology. John Wiley and Sons. Inc., New York
1967 (3rd printing).
Stanford A L. Foundations of Biophysics. Academic Press Inc. London 1975
Ch. 5,6.
Webster J G. (Ed. in Chief). Encyclopedia of Medical Devices and
Instrumentation.
John Wiley and Sons, Inc., New York 1988.
Problemler
1. Bir EKG çekiminde sol kol (L) amplifikatörün pozitif girişine, sağ kol (R)
negatif girişine, sağ bacak da toprağa bağlanırsa hangi derivasyon yazdırılır?
2. Kalp kasının aksiyon potansiyeli sinir hücrelerininkine kıyasla daha uzun
sürelidir (yani bir diken gibi değil plato şeklindedir). Niçin?
3. Zar dinlenme potansiyelinin -70 mV ve potasyum ve klor denge
potansiyellerinin sırası ile -85 mV ve -65 mV olduğu dinlenme halindeki bir
sinir hücresinde aşağıdaki durumlardan hangisi geçerlidir?
a) her iki iyon akımı da sıfırdır
b) hem potasyum hem klor küçük miktarlarda hücreden dışarıya çıkmaktadır
c) hem potasyum hem klor küçük miktarlarda hücre içine girmektedir
d) potasyum hücre dışına, klor hücre içine geçmektedir
e) potasyum hücre içine, klor hücre dışına geçmektedir
4. Seçimli geçirgen bir zarla ayrılmış ve iyon konsantrasyonları bilinen iki çözelti
arasındaki potansiyel farkı 27 C'da 70 mV ölçülmüştür. Nernst denklemi de
aynı sonucu vermiştir. Ölçüm 37 C'da yapılsa idi potansiyel farkı kaç mV
bulunurdu?
+
5. Bir sinir hücresi yeterince (eşik üstü) depolarize edildiğinde zarın Na değil
+
K iyonu geçirgenliği artsa idi aşağıdakilerden hangisi olurdu?
+
a) hücreden dışarıya bir miktar K iyonu çıktıktan sonra hücre içi potansiyel
tekrar önceki değerine dönerdi
+
b) hücre dışına bir miktar K iyonu çıkar ve hücre içi daha çok depolarize
olurdu
+
c) hücre içine dışarıdan bir miktar K iyonu girer ve hücre içi negatif
potansiyel artardı
+
d) hücre içine dışarıdan bir miktar K iyonu girer ve hücre içi negatif
potansiyel azalırdı
e) zar üzerinden herhangi bir iyon hareketi yer almazdı
--------------------------------------
Bölüm 9
ELEKTRİK AKIMI VE ELEKTRONİK
Akım Akım
Eğim = -1/R1
Doğrunun
eğimi = 1 / R
Eğim = -1/R2
0 0
Voltaj Voltaj
(a) (b)
Şekil 9.2. Ohm yasasına uyan (a) ve uymayan (bir termistor) devre elemanı
(b).
Pompa
+ Boru
e.m.k
-
(a) (b)
Şekil 9.3. Basit bir elektrik devresi (a) ve hidrodinamik benzeri (b).
Örnek 1:
Gücü 100 watt olan 220 voltluk bir ampul ne kadar akım çeker? Bu ampulün
direnci nedir?
Çözüm:
Ampulün çektiği akım: P=Vi'den, 100=220 i i=100/220=0.454 amper.
2 2
Ampulün direnci: P=V /R'den, R=(220) /100 R=484 ohm
i b
Pompa
+ 120 iR1
V R 30 ohm
- volt 1
R2 20 ohm iR2
R3 10 ohm iR 3
a
(a) (b)
Şekil 9.4. Kirchoff'un voltaj yasasının basit elektrik devresine
uygulanması (a) ve devrenin hidrodinamik benzeri (b).
B
Şekil 9.6. Potansiyometre devresi değişken voltajlar elde etmekte
kullanılır.
-
B
Şekil 9.7. Potansiyometreler bilinmeyen potansiyelleri ölçmekte
kullanılırlar.
Ρ Ρ R1 R2
1 2 i2
Vo A I B Vo A Ι B
Vo
Rs i1 i2
Rx
Rx Rs
C
C C'
(a) (b)
Şekil 9.8. Iki potansiyometreden oluşan Wheatstone köprüsü
devresi (a), devrenin daha iyi bilinen şeması (b).
I
100
75 Küvet
V1 50 Direnç Gerilim
25 kaynağı
0
Ayarlı gerilim
kaynağı Potansiyometre
Şekil 9.9. Tipik bir spektrofotometrenin devre şeması
1 ⎛ Io ⎞
µ= ln⎜ ⎟
x ⎝I ⎠ (9.22)
yazdıktan sonra, Beer yasası göz önüne alınırsa,
1 ⎛ Io ⎞
c= ln⎜ ⎟
Bx ⎝ I ⎠ (9.23)
olduğu görülür.
Çözeltinin soğurduğu ışık enerjisi miktarı, transmitans veya optik
yoğunluk (veya optik dansite - OD) ile belirtilir. Bu kavramlar şöyle tanımlanırlar:
I
I
Transmitans=100x o (9.24)
Io
Absorbans=D=log ( I )
10
(9.25)
Bir maddenin bilinmeyen konsantrasyonunu ölçmek için önce
spektrofotometre ile bu maddenin bilinen konsantrasyonlarının absorbansları
(veya transmitansları) ölçülerek o madde için bir kalibrasyon eğrisi elde edilir.
Daha sonra da bilinmeyen konsantrasyondaki çözeltinin absorbansı (veya
transmitansı) ölçülür ve kalibrasyon eğrisi üzerinde buna karşılık gelen
konsantrasyon değeri okunur.
Örnek 2:
Laboratuvarımızda spektrofotometrik yöntemle hemoglobin (Hb)
konsantrasyonu tayin edilirken kullanılan kalibrasyon doğrusunun denklemi
şudur: Hb =42.5D Burada, Hb 100 ml kandaki hemoglobinin gram miktarı, D
c c
optik yoğunluktur. Böyle bir ölçümde kan örneğinin transmitansı %60
bulunmuşsa örnekteki hemoglobin konsantrasyonu nedir? (log 1.66=0.221).
Çözüm:
Transmitans %60 olduğuna göre, I/I =0.60. Buradan da I /I=1.66 bulunur. 9.25
o o
no.lu bağıntıdan: D=log1.66=0.221. Bu D değeri kalibrasyon doğrusunun
yukarıda verilen denkleminde kullanıldığında,
Hb =42.5x0.221=9.4 g/100 ml hesaplanır.
c
(a) (b)
Şekil 9.10. Bir pile bağlı kapasitör devresi (a), aynı devrenin, pilin iç direnci
ile devredeki iletkenlerin dirençlerini dikkate alan daha gerçekçi şeması
(b).
i Vο
q q=Vo C Vο/R
Vc
-(1/RC)t -(1/RC)t
i=(Vo /R)e -(1/RC)t
q=VοC(1-e ) Vc =Vo(1-e )
t τ τ
Vo
~ C
Io
t
t
(a) (b)
Şekil 9.12. Bir alternatif akım RC devresinde (a) akım ve kapasitör voltajı
(b).
Şekil 9.14. Manyetik alan çizgileri (a), manyetik alanın yönünün sağ
el kuralı ile saptanması (b).
ELEKTROMANYETIK KUVVET:
Bir manyetik alana, içinden akım geçen bir iletken yerleştirildiğinde
iletkenin manyetik alana dik olan bölümü üzerine bir kuvvet etki yapar. Aynı
kuvvet manyetik alan içinde hareket eden yükler üzerinde de vardır. Bu kuvvet
hem akım doğrultusuna (gerçekte iletkenin uzunluk vektörüne) hem de dış
manyetik alan vektörüne diktir (Şekil 9.15a); yönü de Şekil 9.15b'de gösterilen
sol el kuralı ile saptanabilir. Bu kurala göre, sol elin işaret parmağı manyetik
alan vektörünü, orta parmak da iletkenin akım yönündeki uzunluk vektörünü
göstermek üzere başparmak kuvvet vektörünü gösterir.
Şekil 9.15. Manyetik alanda akım taşıyan iletkene etki yapan
kuvvet (a), kuvvet vektörünün sol el kuralı ile
gösterilmesi (b).
Manyetik alan vektörü (B) ile iletkenin uzunluk vektörü (l) arasındaki dar
açı ise elektromanyetik kuvvet (F) şu vektörel çarpımdan hesaplanır:
F=ilxB=ilB sin (9.33)
Aynı manyetik alan içinde v hızı ile hareket eden ve hız vektörü
manyetik alan vektörü (B) ile açısını yapan q yüküne şöyle bir kuvvet etki yapar:
F=qvxB=qvB sin (9.34)
Yukarıdaki bağıntılardan B için bir SI birimi tanımlanabilir. Örneğin,
Eş.9.33'den:
F Newton
B=
il olduğuna göre, B'nin SI birimi: Amper xmetre olmalıdır. Bu birime
Tesla adı verilmiştir. Manyetik alan için önceleri Gauss birimi kullanılmaktaydı.
Gauss, birim yüzey alanına düşen manyetik alan çizgisi (veya birim alana düşen
manyetik akı) olarak tanımlanmıştı. Sonraları bu birim terkedilmiştir. Manyetik
akı birimi Weber olduğuna göre, aynı zamanda:
2 4
1 Tesla=1 Weber/m (=10 Gauss)
Akım taşıyan bir iletkenin çevresinde bir manyetik alan oluştuğuna göre
ve bir manyetik alana konan ve içinden akım geçen bir iletkene bir kuvvet etki
yaptığına göre, birbirinin manyetik alanı içinde bulunan iki iletkenin birbirine
kuvvetler uygulayacağı açıktır. Iki iletkenin manyetik alanlarının etkileşimi göz
önüne alındığında, aynı yönde akımlar taşıyan eşit uzunluktaki (l) iki iletkenin
birbirini çekeceği, zıt yönde akımlar taşıyan iki iletkenin ise birbirini iteceği
kolaylıkla görülebilir.
i ve i iletkenlerin taşıdıkları akımlar olmak üzere, birbirinden d uzaklığa
1 2
konmuş iki iletken arasında bu çekme veya itme kuvvetinin büyüklüğü,
µ oi1i2 l
F=
2 πd (9.35)
bağıntısından hesaplanır. Bu bağıntıdaki sabiti, uzayın (boşluğun) manyetik
o
-7
permeabilitesi adı verilen bir sabittir ve SI birimleri ile değeri, 4x10 Wb/
amp.m'dir.
Şimdiye kadar akım birimi olarak kullandığımız amper yukarıdaki
bağıntıdan tanımlanmıştır. Birbirinden 1 m uzağa yerleştirilmiş, eşit uzunlukta ve
eşit miktarlarda akım taşıyan iki iletken arasındaki itme (veya çekme) kuvveti
-7
2x10 N iken iletkenlerin her birinden geçen akım miktarına 1 amper denmiştir.
F i
N S
F
Şekil 9.16. Kapalı bir devrenin manyetik alan içindeki açısal hareketi.
Devrenin dönme eksenine yaylı bir ibre bağlanırsa akımı ölçen bir aygıt
elde edilmiş olur (Şekil 9.17). Yayın görevi devreden akım geçmediği zamanlar
ibreyi ilk (sıfır) konumuna geri getirmektir. Böylece, ibre önceden kalibre edilmiş
bir gösterge üzerinde devreden geçen akımla orantılı bir sapma gösterir. Akım
da devreye uygulanan potansiyelle orantılıdır.
9.4.3. Elektron mikroskobu:
Daha önce de belirtildiği gibi, bir manyetik alan içinde hareket eden
elektrik yükleri, hem kendi hareket yönlerine hem de manyetik alanın yönüne dik
bir kuvvetin etkisi altındadırlar. Bunun anlamı şudur: Kuvvet yükün hızını
değiştirmez fakat sürekli olarak yönünü değiştirir. Böyle bir hareket ise açısal
(dairesel) hareketten başka bir şey değildir. Manyetik alanın bu özelliğinden,
siklotron denilen cihazlarda yüklü parçacıkları hızlandırmakta ve ışık yerine
elektron demetlerinin kullanıldığı elektron mikroskobunda elektronları bir
noktaya odaklamakta yararlanılır.
Bir ışık mikroskobunda birbirine çok yakın iki noktayı ayırdedebilme
gücü (resolving power) R, cihazın objektif merceğinin çapı (d) ile doğru orantılı,
kullanılan ışığın dalga boyu () ile ters orantılıdır. Yani:
R=d/1.22 (9.36)
(1.22 sabit bir değer). Yukarıdaki bağıntıdan görüldüğü gibi, R'yi artırmak için ya
d artırılmalı ya da küçültülmelidir.
Görülebilir ışığın dalga boyu 400 nm (mavi ışık) ile 700 nm (kırmızı ışık)
arasındadır. Bu nedenle ışık mikroskobunda, dalga boyu 400 nm'nin altına
düşürülemez. d'yi artırmanın ise başka sakıncaları vardır. Ayırma gücünü
artırmadaki bu güçlükleri aşmak için, dalga boyu ışığınkinden çok daha küçük
olan elektron demetlerinin kullanıldığı elektron mikroskopları geliştirilmiştir.
Elektron demetlerinin bir mikroskopta kullanılabilmesinin temelinde,
hareket eden her parçacığın aynı zamanda bir dalga hareketi yaptığı gerçeği
yatar. Bu gerçek 1925'de Louis de Broglie tarafından keşfedilmiştir. Buna göre
hareketin dalga boyu ile parçacığın momentumu p (=mv) arasında şu ilişki
vardır:
=h/p (9.37)
Burada,
h = Planck sabiti adı verilen bir sabittir ve SI birimleri ile değeri,
-34
6.62x10 J.s'dir.
p = parçacığın momentumu (kg.m/s)
Diğer taraftan, ışık hızına yakın hızlarda hareket eden parçacıkların
davranışları Newton mekaniği ile açıklanamaz. Bu durumlar için A. Einstein
tarafından geliştirilen relativite teorisi geçerlidir. Relativite teorisine göre hareket
eden bir cismin kütlesi hızı ile şu bağıntıya göre değişir:
mo
m=
2
1− v c2 (9.38)
burada:
m = cismin hareketsiz haldeki kütlesi,
o
v = cismin hızı,
m = cismin v hızı ile hareket ederken sahip olduğu kütle,
c = ışık hızı.
Einstein, cismin hareket halindeki kütlesinin (m), cismin enerjisi (E) ve
ışık hızı (c) ile şu bağıntıya göre değiştiğini göstermiştir:
2
m=m +E/c (9.39)
o
2
Buna göre kütledeki artış: Dm=m-m =E/c
o
(9.40)
Eş.9.38 ve 9.39'dan cismin enerjisi (E) için bir ifade bulunabilir:
moc2
E= − moc2
1− v2
c2 (9.41)
Cismin momentumu için ise, yine Eş.9.38'den yararlanılarak,
mo v
p = mv =
2
1− v c2 (9.42)
bulunur. Örneğin elektronun enerjisi biliniyorsa hızı, hızından Eş.9.42'ye göre
momentumu ve nihayet momentumundan da Eş.9.37'ye göre de Broglie dalga
boyu hesaplanabilir. Şimdi bu bağıntıları kullanarak bir elektronun enerjisinden
dalga boyunu hesaplayalım.
Örnek 3:
Altmışbin voltluk potansiyel farkından geçirilen elektronların dalga boyu
nedir?
Çözüm:
Böyle bir elektronun enerjisi 60 KeV (kilo elektronvolt) veya:
-19 -15
E=eV=1.6x10 x 60000 = 9.6x10 J'dur. Bu enerji değeri, elektronun
8
istirahat kütlesi ve ışık hızı (c=3x10 m/s) ile birlikte Eş.9.39'da kullanılırsa,
-31 -15 82 -30
M = 9.108x10 + 9.6x10 /(3x10 ) =1.017x10 kg
bulunur. Enerji değeri bu kez de Eş.9.41'de kullanılırsa, elektronun hızı (v)
hesaplanabilir. Eş.9.41'de v sol tarafta yalnız bırakıldıgında,
2
⎛ mo c 2 ⎞
v = c 1 − ⎜⎜ 2
⎟
⎟
⎝ E + mo c ⎠
8
Verilen değerler kulanıldığında: v=1.33x10 m/s bulunur. Buradan da
-31 8 -22
momentum için: p=1.017x10 x 1.33x10 = 1.35x10 kgm/s hesaplanır.
-34 -22 -12
de Broglie bağıntısından da: =6.62x10 /1.35x10 =4.9x10 m
-10
veya yaklaşık olarak 0.05 Angstrom bulunur (1 Angstrom=10 m).
Yukarıdaki örnekten görüldüğü gibi, bir elektron huzmesinin dalga boyu
görülebilir ışığınkinden bir hayli küçük olabilmektedir. Örnekte bulduğumuz
dalga boyu yeşil ışığın dalga boyunun yüzbinde biri kadardır. Bu sonuç elektron
mikroskobunun, ışık mikroskobundan yüzbin kat daha yüksek bir ayırma gücüne
sahip olacağını düşündürürse de pratikte bu doğru değildir. Iyi bir ışık
mikroskobu ile 1000 Angstromluk mesafeler ayırdedilebilir; elektron mikroskobu
ile ayırdedilebilen en küçük mesafe ise 5-10 Angstrom arasındadır. Örneğin, bir
sinir lifinin bir kas hücresine bağlandığı yerde (ki bu kavşağa motor uç plakası
denir) iki hücre arasında 300 Angstromluk bir aralık vardır. Bu aralık ışık
mikroskobu ile farkedilemediği halde elektron mikroskobunda ayrıntılı olarak
gözlenebilir. Işte bu nedenle elektron mikroskobu bulunduktan sonra fizyoloji ve
biyokimya gibi yaşam bilimlerinde köklü değişiklikler olmuştur.
Elektron mikroskobunda yüksek enerjili elektronlar önce elektrik ve
manyetik alanlardan geçirilerek yönlendirilirler, sonra da incelenecek örnek
üzerine odaklanırlar. Elektron mikroskobundaki elektrik ve manyetik alan
bölgeleri ışık mikroskobunda merceklerin gördüğü işi görür. Bu nedenle elektron
mikroskobunda elektrostatik ve manyetik "mercek"lerden söz edilir. Manyetik
mercekler daha yaygın olarak kullanılır. Manyetik merceğin elektronları
odaklama prensibi, düzgün (homojen) bir manyetik alan içine giren hareket
halindeki elektronların heliks şeklinde (sarmal) yollar izlemelerine dayanır. Böyle
düzgün bir manyetik alan Şekil 9.18a'daki gibi çok sarımlı bir akım
makarasından (solenoid) elde edilebilir.
Elektron manyetik alana girer girmez, alana dik doğrultudaki hız bileşeni
nedeni ile hem alana hem de kendi hareket doğrultusuna dik bir kuvvetin
etkisine girer (Şekil 9.18b). Bu kuvvetin büyüklüğü, Eş. 9.34'den:
F=evB (9.43)
Burada:
e = elektronun yükü,
v = elektronun manyetik alana dik doğrultudaki hız bileşeni
B = manyetik alan yoğunluğu
Şekil'den görüleceği gibi, solenoidin merkezine doğru yönelen bu kuvvet
elektronu dairesel bir yörüngeye sokar. Diğer taraftan, açısal harekette
merkezcil kuvvet,
2
F=mv /r
olduğu hatırlanırsa Eş.9.43'deki F kuvveti için,
2
evB=mv /r (9.44)
yazılabilir. Buradan da dairesel yolun yarıçapı, r:
mv
r=
Be (9.45)
bulunur.
Elektronun B doğrultusundaki hareketini hiçbir kuvvet etkilemediği için,
elektron bu yöndeki hareketine başlangıç hızı (alana ilk girdiği andaki hızı) ile
devam eder. Böylelikle elektron, hem açısal hem de doğrusal hareketle
belirlenen sarmal (helezonik) bir yol izler. Elektronun, sarmalın bir tam devrini
tamamlaması için geçen zaman, t:
helezonun çevresi 2πr
t= =
elektronun çizgisel hizi v (9.46)
o o o o o o o o
.
e- v x
x x
x
x
x x
v
F x x
x x x x x x x x
(a) (b)
devre 1
ε = − dΦ
dt (9.49)
Burada:
= bir sarımın manyetik akısı (aynı zamanda, A sargının çevrelediği
düzlemin alanı ve B=manyetik alan yoğunluğu olmak üzere: =BA),
ε = elektromotiv kuvvet
Eş.9.49'daki eksi işareti elektromotiv kuvvetin manyetik alandaki
değişikliklere daima zıt olduğunu, yani manyetik alan artarken emk'in azaldığını,
manyetik alan zayıflarken ise emk'in arttığını belirtir.
Devre N sayıda sarımdan oluşuyorsa, emk, Eş.9.49'un sağ tarafındaki
ifadenin N katına eşittir:
ε N = − d(NΦ )
dt (9.50)
(N=bütün sarımların toplam manyetik akısı).
Endüksiyon olayı için iki devre şart değildir. Bir iletken sargısının iki ucu
arasına zamanla değişen bir gerilim uygulandığında da sarımın iki ucu arasında,
uygulanan gerilime zıt yönde bir elektromotiv kuvvet oluşur. Doğru gerilimler bu
etkiyi doğurmaz. Sargı N sarımlı ise, =bir sarımın manyetik akısı olmak üzere,
meydana gelen toplam manyetik akı N'dir ve sargıdan geçen akımla doğru
orantılıdır:
N=Li (9.51)
Orantı sabiti L'ye devrenin self endüktansı veya kısaca endüktansı, sargıya da
bazen self bobini denir. N'nin son bağıntıdaki eşiti Eş. 9.50'de kullanılırsa,
ε N = −L di
dt (9.52)
bulunur. (L sabit olduğu için türev işleminin dışına alınmıştır). Bu son bağıntı
endüktansı tanımlamakta kullanılabilir:
L=
ε
di / dt (9.53)
Endüktans sargıdaki sarım sayısı ile sargının geometrik özelliklerinden
hesaplanabilir. Endüktans elektrik devrelerinde, sembolü ile
gösterilir; SI birimi ise Eş.9.53'den görüleceği gibi:
volt voltxsaniye
veya ' dir .
amper / saniye amper
3
Bu birime, Joseph Henry'e atfen henry (h) adı verilmiştir. (1 henry=10
6
milihenry=10 mikrohenry'dir).
Buraya kadar anlatılanlarla, elektrik devrelerinde sıkca rastlanan şu üç
devre elemanını kapsamış oluyoruz: Direnç (R), kapasitans (C), endüktans (L).
Bu üç elemanı veya kombinasyonlarını içeren devrelere RLC devreleri denir.
Biraz ileride bu tür devrelere doğru ve alternatif gerilimler uygulandığında
devrenin nasıl davrandığını açıklayacağız.
v v
(a) t (d)
v v
t t
(b)
(e)
v v
t (f)
(c)
Şekil 9.25. Tıp araştırmalarında, tanıda ve tedavide önem
taşıyan gerilim tipleri. Doğru veya galvanik (a), kesikli
galvanik (b), testere dişi (c), faradik (d), kare dalga
(e), sinüsoidal veya alternatif (f).
Vm
t
-Vm
T
9.7. Elektronik:
Aşağıdaki paragraflarda bazı önemli alternatif akım devreleri ile
biyomedikal cihazların yapı taşları olan elektronik devre elemanlarından söz
edeceğiz.
9.7.1. Kapasitörlerde alternatif akım:
Doğru akım devrelerinde bir kapasitörden, sadece devrenin açılış ve
kapanış anlarında akım geçer. Oysa alternatif akım kapasitörden heriki yönde
sürekli olarak geçer. Kapasitör akımı kapasitör üzerinde, tıpkı bir direnç
üzerinde olduğu gibi, bir potansiyel farkına yol açar. Daha önce de anlatıldığı
gibi, bu potansiyel farkı akımla kapasitif reaktansın (X ) çarpımına eşittir (bkz
C
Eş.9.31): V =iX (i=akımın etkin değeri).
C C
Devrede direnç yoksa veya ihmal edilebilecek kadar küçükse kapasitör
akımı ile uygulanan sinüsoidal gerilim arasında 90'lik faz farkı vardır; akım
voltajın 90 derece önündedir. Yani, voltaj sıfır değerinden geçerken akım
maksimum değerini alır; voltaj maksimum değerine çıktığında akım sıfır
değerinden geçer. Fakat eğer devrede direnç de varsa voltaj ile akım arasındaki
faz farkı 90'den küçüktür. Şekil 9.28'de sinüsoidal potansiyel kaynağına bağlı bir
kapasitör devresi ile devreye uygulanan gerilimin ve devreden geçen akımın
zaman grafikleri gösterilmiştir.
9.7.2. Endüktörlerde alternatif akım:
Endüktansı L olan bir endüktöre frekansı f olan sinüsoidal bir gerilim
uygulandığında, endüktörde oluşan karşı geriliminin yarattığı dirence
endüktörün endüktif reaktansı (X ) denir. Endüktif reaktans şöyle tanımlanır:
L
X =2fL (9.57)
L
i
V
0
π/2 t
V
~ C i
0
t
(a) (b)
L V
i 0
V
~ i
p /2 t
0
t
(a) (b)
R2 1
2
4 L LC veya R
2 LC (9.58)
ilişkisi geçerli olduğu zaman var olan akımdır. Bu durumda devre akımı sönümlü
bir sinüsoidaldir (Şekil 9.30b). Oysa devrede hiçbir sinüsoidal kaynak
bulunmamaktadır. Bu sinüsoidalin frekansına devrenin doğal salınım frekansı
denir ve değeri çok az bir hata ile şu bağıntıdan hesaplanabilir:
1
f=
2π LC (9.59)
Sinüsoidal akım bir süre sonra sıfıra düşer. Akımın bu şekilde sönümlü
bir salınım (osilasyon) olmasının nedeni, böyle bir devrenin çok küçük de olsa
daima bir dirence sahip olmasıdır.
A
i
R
V + L
i C
- t
(a) (b)
Böyle devrelere ilişkin bir diğer ilginç gözlem şudur: Bu tip iki devre
birbiri ile etkileştiğinde ikiden fazla salınım frekansı ortaya çıkabilmektedir. Beyin
dalgalarında da (EEG) bu tür etkileşimlerden söz edilir. Bildiğimiz kadarı ile
beyinde hiçbir endüktif devre elemanı bulunmadığı halde, beyin dokusundan
Şekil 9.30'dakine benzer düzenli salınımlar yazdırılabilir. Bu salınımlar özellikle
epilepsi krizlerinde EEG'ye egemendir.
ALTERNATIF GERILIMLE BESLEME:
Şekil 9.30a'daki devrenin bu kez frekansı f olan bir sinüsoidal gerilimle
beslendiğini düşünelim. Bu durumda devredeki dirençle birlikte kapasitör ve
endüktör de kendi reaktansları ölçüsünde devredeki akıma karşı koyarlar.
Devrenin toplam direncine empedans (Z) adı verilir ve şu bağıntıdan hesaplanır:
Z = R2 + ( XL − X C )2 (9.60)
(Burada her sembol daha önceki anlamını taşır). Bu bağıntıdan görüldüğü gibi
empedans devreyi besleyen gerilimin frekansına bağlıdır. Bu empedansa karşın
devreden sinüsoidal bir akım geçer ve değeri şu ilişkiden bulunur: I=V/Z
(V=devreyi besleyen kaynak voltajı).
Herhangi bir RLC devresinde, kapasitif ve endüktif reaktanslar belli bir
frekansta birbirine eşit olur. X =1/2fC ; X =2fL olduğuna göre, iki reaktansın
C L
birbirine eşit olduğu frekans şudur.:
1
f=
2π LC (9.61)
Görüldüğü gibi bu frekans daha önce aynı devrenin doğal salınım
frekansı olarak hesapladığımız frekanstır. Devre doğru gerilimle beslendiğinde
bile bu frekansta salınımlar üretebildiğine göre, bu frekanstaki bir sinüsoidal
gerilimle beslendiği zaman ona özel bir uyum gösterecektir. Bu duruma
rezonans denir.
Ayrıca, empedans ifadesinden (Eş.9.60) görüldüğü gibi, rezonans
frekansında empedans devredeki dirence eşittir, yani:
X =X iken Z=R (9.62)
C L
Empedans da direnç gibi ohm ile ölçülür.
9.7.4. Diğer bazı önemli elektronik devre elemanları:
Elektrik akımını veya gerilimini yükseltmek, başka bir enerji türüne
dönüştürmek (örneğin ışık ve sese), elektrik sinyalleri ile haber iletmek gibi
çeşitli amaçlar için çeşitli elektronik devreler kullanılır. Bu devrelerde direnç,
kapasitör, endüktör, vakum tübü (lambası), diyot, tranzistör (v.b) elemanlar
kullanılır.
Yakın geçmişe kadar bu elemanlardan birçoğu vakumlu tüpler içinde
imal ediliyordu. Vakum tüplü (lambalı) elemanlarla çalışan radyolara hala
rastlanabilir. Daha önceki bir bölümde (bkz. Bölüm 6) sözünü ettiğimiz katot
ışınları tübü de temelde bir vakum tübüdür. Vakum tüplerinin diğer iki önemli tipi
diyot ve triyottur. Diyot lamba x-ışınları tübünün de temelini teşkil ettiği için
aşağıda bundan söz edeceğiz. Fakat triyodun yerini günümüzde yarı iletken
tranzistörler almıştır. Bu nedenle bu elemandan söz etmeyeceğiz.
VAKUM TÜP DİYODU (Diyot lamba):
Diyotlar alternatif akımı doğru akıma çeviren devrelerde kullanılırlar.
Diyot lambası, havası boşaltılmış bir cam tüp ile bunun içine yerleştirilmiş iki
iletken elemandan oluşur. Iletken elemanlardan biri elektron kaynağı olarak
görev yapar; buna katot denir. Katot yüzeyinden elektron serbestleşmesini
sağlamak için katot ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ısıtılır.
Diyodun ikinci elemanı anottur. Anot katoda göre pozitif bir potansiyel
kazandığında katot civarındaki elektronlar anoda doğru hareket ederler ve eğer
anot dış devre üzerinden katoda bağlı ise, katot ile anot arasında, dış devre
üzerinden tamamlanan bir elektron akımı akmaya başlar. Şekil 9.31a'da,
alternatif gerilimle beslenen bir diyot devresi gösterilmiştir. Devreden sadece
anodun katoda göre pozitif olduğu anlarda, yani besleme geriliminin sadece
pozitif siklusu süresince akım geçer. Anot katoda göre negatifken akım geçmez.
Devredeki akım, R direnci üzerinde tek fazlı bir gerilim farkı meydana
L
getirir. Böylelikle iki fazlı alternatif gerilim tek fazlı bir gerilime çevrilmiş olur.
Böyle bir devreye redresör devresi denir. Diyoda uygulanan giriş gerilimi (e ) ile
i
R direnci üzerindeki çıkış gerilimi (e ) Şekil 9.31b'de gösterilmiştir. R
L o L
direncine paralel bağlanacak bir kapasitör çıkış gerilimini daha sabit hale getirir.
e
i
ei
~ RL eo
eo
t
t
(a) (b)
Şekil 9.31. Bir diyot devresi (a) ve devrenin giriş (e ) ve çıkış (e )
i o
gerilimleri (b).
X-IŞINLARI TÜBÜ:
Şekil 9.32 radyoloji kliniklerinde kullanılan bir x-ışınları kaynağını
göstermektedir. Kaynakta kullanılan tüp esası itibarı ile bir diyottur. Tübün
katodu ile anodu bir yüksek voltaj transformatörünün ikinci (sekonder) sargısına
bağlanmıştır. Devrede seri bağlı bir diyot vardır. Seri bağlı diyodun anodu
yüksek pozitif bir voltaja gittiğinde devreden elektron akımı geçmeye başlar.
Elektron akımı, x-ışınları tübü içinde de katotdan anoda doğrudur. Bu elektronlar
anoda büyük bir hızla çarparlar. Bu esnada, elektronların kinetik enerjisinin bir
kısmı anot materyalinde elektromanyetik enerjiye dönüştürülür. Bu enerjinin de
bir bölümü anotdan, x-ışınları halinde yayımlanır. Seri bağlı diyodun anodu
katoduna göre negatif olduğunda elektron akımı kesilir.
Şekil 9.32. Bir X-ışınları kaynağı.
Vo
0
+ - - Vo +
(a) (b)
SİNTİLASYON SAYACI:
Sintilasyon sayacı, zayıf radyoaktif maddelerden kaynaklanan x veya
radyasyonlarını sezmekte kullanılır. Çalışma prensibi, fotelektrik olaya benzeyen
bir olayla (Compton olayı) bir fotoçoğaltıcıya dayanır. X veya ışınları bazı
maddelere çarptıklarında enerjilerinin bir kısmını (fotoelektrik olaydaki gibi
tümünü değil) bu maddenin elektronlarına transfer ederler. Böylelikle hız
kazanan elektronlar madde içinde hareket ederlerken başka elektronlara
çarparak enerjilerinin bir bölümünü kaybederler. Elektronların kaybettiği bu
enerji zayıf ışık flaşları (pırıltıları) halinde maddeden yayımlanır.
Zayıf ışık flaşlarına sintilasyon denir. Sintilasyonlar bir fotoçoğaltıcı
tarafından daha güçlü elektrik pulslarına çevrilebilirler. Bu pulslar da sayaçlarda
sayılarak radyasyon ölçümü tamamlanır (Şekil 9.34).
Sintilasyon sayaçları nükleer tıp uygulamalarında kullanılır. Bu
131
uygulamalardan biri radyoaktif iyodun (I ) radyasyonunun ölçülmesidir. Bu
radyoizotop -ışınları yayımlar. Bir hastaya kan yolu ile bir miktar radyoaktif iyot
131
verildiğinde bunun çoğu boyundaki tiroid bezinde toplanır (Son yıllarda I
yerine, vücuttaki dağılımı iyodunki ile aynı olan bir Teknesyum radyoizotopu
99m
-Tc -kullanılmaktadır). Daha sonra (24 saat sonra) bir sintilasyon sayacı ile
tiroid bezi üzerinde sayım yapılırsa iyodun bu bezdeki dağılımı saptanabilir. Iyot
dağılımı da tiroidin görevini yapıp yapmadığı veya hangi bölgelerinin aşırı
çalıştığı hakkında bilgi sağlar.
Kristal
Foto Sayaç
çoğaltıcı
TICIý
β
Puls ----------- β
sayıcısı R G-M tübü
ý
+ -
Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge
Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge
+ As =
e-
Ge Ge Ge Ge Ge Ge As Ge
Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge Ge
(a) (b)
N tipi Ii P tipi
It
- - + + -
+ -- + - + -
- + - +
- +
Şekil 9.37. Yarı iletken diyot (N-P kavşağı) ve devrelerdeki sembolü (altta).
I : ileri yöndeki akım, I : ters yöndeki akım
i t
ei
+
ei - RL t
-
eo Yarým
TR
(a) dalga
t
+ RL
ei Tam
eo dalga
-
TR
t
(b) (c)
Her iki tip tranzistör de yaygın olarak kullanılır ve çalışma ilkeleri aynıdır.
Yani, NPN tranzistörünün kuramsal esaslarını açıklamak için PNP
tranzistörünün bağlantı polaritelerini ve ikisi arasında elektronlarla deliklerin
rollerini tersine çevirmek yeterlidir.
Tranzistörlerde, üç bölgenin voltaj kaynaklarına bağlanış şekline göre,
bir uca emitör, diğerine kollektör aradaki bölgeye de baz adı verilir. Baz bölgesi
çok dar bir bölgedir. Şekil 9.39a, tranzistörlerle yapılabilecek üç tip amplifikatör
devresinden birini göstermektedir. Devrede bir PNP tranzistörü kullanılmıştır.
Şekil 9.39b'de de elektronik devrelerde iki tip tranzistörü belirtmek için kullanılan
semboller gösterilmiştir. Devredeki V ve V voltajları, sırasıyla, emitör ile
ee cc
baz, ve kollektör ile baz arasına konan kutuplama (bias) voltajlarıdır. Bu
durumda emitör ileri yönde kutuplanmış (forward bias), kolektör ise ters yönde
kutuplanmıştır (reverse bias). Böyle bir devrede, baza bağlı iletken, soldaki
emitör devresi ile sağdaki kollektör devresinde ortak olduğu için bu bağlantıya
ortak baz bağlantısı denir.
Devrenin bir amplifikatör olarak çalışması şöyle açıklanabilir. Emitördeki
çoğunluk taşıyıcıları pozitif yüklerdir. Emitör ile baz arasındaki V potansiyeli
ee
bu taşıyıcılarla emitörden baza I akımının geçmesine neden olur. Pozitif yük
e
taşıyıcılarından çok az bir kısmı bazda elektronlarla birleşirler, fakat
Ic PNP
P N P
Ie
RL eo
e
i ~ Vee Vcc NPN
+ - + -
(a) (b)
Şekil 9.39. Bir PNP tranzistörünün ortak baz bağlantısında
yükselteç olarak çalıştırılması (a), elektronik
devrelerdeki tranzistör sembolleri (b). (a)'da: e : giriş
i
sinyali; I : baz akımı; I : kollektör akımı; e : çıkış
b c o
sinyali. V ve V emitör ve kollektör kutuplama
ee cc
gerilimleri.
Ib Ic
RL
~ ei Ie eo
Vbb Vcc
+ − + −
Kaynaklar:
Cameron J R and Skofronick JG. Medical Physics. John Wiley and Sons, Inc.
Singapore 1978.
Ch. 9, 10.
Chirlian PM and Zemanian AH. Electronics.McGraw-Hill Book Company, Inc.
New York 1967 Ch.3,9.
Corcoran GF and Reed HR. Introductory Electrical Engineering. 3rd printing,
John Wiley and Sons, Inc, New York 1967. Ch.7, 9.
Greenberg LH. Physics for biology and pre-med students. W. B. Saunders
Company Saunders Golden Series, Philadelphia 1975.
Halliday D. Resnick R. Physics for studensts of Science and Engineering,
2nd Edition, John Wiley and Sons, Inc., New york 1962.
Ochs S. Elements of Neurophysiology. 3rd printing. John Wiley and Sons.
Inc., New York 1967.
Stanford AL. Foundations of Biophysics. Academic Press Inc. London 1975
Ch 5,6.
Problemler
1. L=500 mH, C=8µF olan bir seri bağlı LC devresinin doğal salınım frekansı
nedir?
2. R=2 K, L=4 mH, C=10 F olan seri bir RCL devresinin empedansı
Z, hangi gerilim frekansında devredeki dirence eşit olur?
3. Direnci 4 ohm olan bir tel çekilerek ilk uzunluğunun 1.25 katına uzatılmıştır.
Telin özdirencinin, özkütlesinin ve hacminin değişmediğini kabul ederek telin
yeni direncini hesaplayınız.
4. Bir spektrofotometrik ölçümde örneğin trnsmitansı %60 bulunmuştur. Optik
yoğunluğu nedir?
5. Bir Wheatstone köprüsü devresinin kollarından birine bir termistor
bağlanmıştır. Termistor direnci (r) çevre sıcaklığı (T °C) ile,
R = -0.3T+25 ohm
bağıntısına göre değişmektedir. Köprünün diğer kollarındaki dirençler 20’şer
ohmdur. Köprü dengede iken çevre sıcaklığı kaç derecedir?
---------------------------------------
İNDEKS
A
A-skop, 139
absorbans, 241
absorbsiyon
spektrofotometresi, 239
molar --- katsayısı, 241
açısal
hız, 20
hareket, 19, 29
harekette çizgisel yol, 21
ivme, 20
yol, 19
agumente derivasyon, 226
akı, 65, 72
akım
kazancı, 280
yoğunluğu, 231
akış
düzgün, 81
girdaplı, 81
laminer, 75
hızı, 74
akomodasyon, 267
aksiyon potansiyeli, 205
aktif transport, 205
akustik empedans, 101, 142
alt modalite, 109
alternatif gerilim, 264
amper, 231
amplifikatör, 213
anevrizma, 62
angüler hareket, 19
anjiyografi, 150
arter sistemi, 49
atalet momenti, 24
atmosfer, 66
Avogadro sayısı, 192, 297
ayırdedebilme gücü, 249
B
B-scan, 142
B-skop, 142
iki boyutlu --, 142
bağımsız değişken, 284
bar, 68
barometre, 69ı
basınç, 65
diastolik --, 68
gradyanı, 149
sistolik --, 68
basit armonik hareket, 87
baz, 278
ortak --- bağlantısı, 278
baziler membran, 114,115
Beer yasası, 241
Bernouilli yasası, 74
Bernstein J, 203
biceps, 11
bifazik eğri, 220
biyokimysal pompa, 191
biyomekanik, 1
biyopotansiyel, 192
Boltzman sabiti, 297
Boyle P J, 203
Boyle yasası, 47
bozunma sabiti, 295
C
calcaneus, 8
cartesian koordinat, 3
chip, 274
Cole K S, 207
conductance, 211
Conway E J, 203
Corti organı, 114, 115
Coulomb C A de, 156
Coulomb yasası, 156
creep, 43
Curtis H J, 207
Ç
çekme stresi, 40
çeper
gerginliği, 51
boyuna --- gerginliği, 60
stresi, 62, 63
çizgisel ivme, 21
D
dairesel hareket, 19
dalga
denklemi, 91
hareketi, 92
olayları, 116
dayanıklılık, 41
de Broglie L, 250
debi, 79
defibrilatör, 266
deformasyon, 40
deformasyon cevabı, 44
depolarizasyon, 209
desibel, 103
dış kulak, 108
dielektrik sabiti, 185
difüzyon, 191
potansiyeli, 195
dinamik, 1, 15
dinlenme potansiyeli, 200
dinot, 272
dipalmitoyl lecithin, 52
dipol
momenti, 165, 214
potansiyeli, 179
dirsek fleksiyonu, 11
distensibilite, 49
diyamanyetik, 257
diyot, 270
diyot lamba, 270
Donnan dengesi, 197
doping, 275
Doppler H C, 116
doppler kayması, 116, 119
doppler yöntemi, 136
dupleks görüntüleme, 148
duran dalgalar, 106
dyn, 2
E
Einstein A, 15
Einthoven W, 220
einthoven üçgeni, 221, 224
eğik atış, 18
ekivalan, 193
ekokardiyografi, 146
elastik
direnc, 50
potansiyel enerji, 26
elastiklik modülüsü, 48
hacimsel ----, 96
elastiklik sabiti, 41
elektrik, 155
akımı, 231
alanı, 160
dipolü, 162
yükü, 159
elektriksel potansiyel, 177
enerji, 177
elektroansefalogram, 213
elektrokardiyogram, 213, 214, 222
elektrolit, 191
elektromanyetik kuvvet, 246
elektromanyetizm, 245
elektromiyogram, 213
elektromotiv kuvvet, 233, 259,261
elektron, 156, 159,173
mikroskop, 249
scanning, 253
transmission
elektronik, 267
elektronmikrograf, 253
elektroskop, 172
elektrostatik kuvvet, 159
elektrot, 214,222
emitör, 276
ortak --- bağlantısı, 280
endokrinoloji, 151
endüksiyon akımı, 255
endüktans, 260, 262
endüktif reaktans, 270
enerji, 26
elastik potansiyel -- , 27
kinetik --, 28
--maaliyeti, 35
---'nin korunumu ilkesi, 30
gravitasyonel potansiyel --, 27
entegre devre, 156, 274, 281
eş potansiyel yüzeyleri, 181
esneklik, 39
etkin
değer, 265
yarıçap, 195
evrensel gaz sabiti, 297
eğik atış, 18
eğilme momenti, 10, 13
eğrilik yarıçapı, 55
F
fırlatım hacmi, 148
Faraday M, 184, 255
faraday
kafesi, 172
sabiti, 197, 297
yasası, 255
faradik akım, 263
farinks, 122
ferromanyetik madde, 257
fibrilasyon, 266
fon, 105
fonem, 122
fonksiyon, 286
fonksiyonel
adaptasyon, 15
sufl, 83
foot-pound, 2
formant frekanslar, 124, 125
forward biasing, 277
fosfolipid, 52
fotoçoğaltıcı, 239, 272
fotoelektrik olay, 272, 273
foton, 272
fotosel, 188, 272
Fourier bileşeni, 123
frekans spektrumu, 124
G
Galvani L, 192
galvanik akım, 262
kesikli ---, 262
galvanometre, 231,240, 248
gastrocnemius, 8
gastroenteroloji, 151
gauss, 247
geçirgenlik, 191
geçiş zamanı farkı, 134
genişleyebilirlik, 49
genlik
antinodları, 108
spektrumu, 125
genlik süre-eğrisi, 262
gerçek zaman, 144
gergin bacak modeli, 34
germanyum, 275
gevşetme, 42
göğüs
derivasyonları, 223
göğüs kafesi, 50
Goldman denklemi 204
Goldman-Hodgkin-Katz denklemi, 204
gravitasyonel potansiyel enerji, 27
gray, 30
güç, 2, 26, 29, 31, 32
kazancı, 279
Gürmen H, 6
H
hız, 16
spektrumu, 149
hacim transdüseri, 188
hacimsel
deformasyon, 46
elastiklik modülüsü, 46
helikoterma, 115
Helmholtz teorisi, 115
hematokrit, 78, 83
henry, 262
Henry J, 256
hidrodinamik, 65, 72
hidrostatik, 65
basınç, 66
histeresis, 43
hız, 1, 7, 15, 16
terminal, 84
Hodgkin A L, 203
Hooke yasası, 40
I, I
Integrated circuit, 281
iç kulak, 112
ideal elastik, 39
ileri yönde kutuplama, 277
iletken, 156
inelastik, 39
inkus, 112
integral, 288
belirli, 288
belirsiz, 293
geometrik anlami, 289
integrasyon sabiti, 293
iş, 26-28, 31, 33
işitme eşiği, 87
iyon
iletkenliği, 211
kamarası, 189
kanalı,, 191
J
jinekoloji, 152
Joule (J), 2, 27
K
kırılma, 120
kaldıraç, 8
--- ların sınıflandırılması, 10
kaldırma kuvveti, 70
kalorik maaliyet, 32
kalp
dipol vektörü, 221
fırlatım mesafesi, 150
firlatım hacmi, 150
pili, 281
kan basıncı, 68
kapasitans, 182
kapasite, 182
kapasitif reaktans, 244
kapasitör, 182
paralel bağlı, 186
seri bağlı, 187
kardiyak
debi, 148, 151
vektör, 219, 219-222, 224, 225
kardiyoloji, 151
katı açı, 2, 216, 217, 219
katod ışınları tübü, 172
kefeli terazi, 3
Kelvin, 43
kemikçik (osikül), 113
Keynes R D, 203
kilogram (kg), 2
kiloohm, 226
kimyasal enerji, 33
kinematik, 16
kinetik enerji, 28
Kirchoff, 234
---'un akım yasası, 234
---'un voltaj yasası, 234
kist, 152
klor iletkenliği, 211
koşma hızı, 32
kohlea kanalı, 112, 113, 114, 115
kollektör, 278
kompleyans, 49
kompresibilite, 48, 95
konuşma sesi, 123
kornea, 51
kripton, 2
kritik basınç, 56
kronaksi, 263
Kulak Burun Boğaz, 152
kültür, 293
küme teorisi, 116, 117
kürenin yüzölçümü, 291
küresel yüzeyler, 51
kuvvet çifti, 8
L
Lambert yasası, 240
Laplace yasası
küresel yüzeyler, 54
silindirik yüzeyler, 59, 60
larinks, 122
lineer hareket, 29
lipid tabakası, 169
M
M-mod, 145
Mach sayısı, 83
Magnesia, 245
magnetit, 245
makaslama
kuvveti, 11, 12, 298
modülüsü, 44
straini, 45
stresi, 11, 45
malleus, 112
manometre, 67
manyetik
alan, 245, 246
çizgileri, 246
vektörü, 247
yoğunluğu, 246
akı, 246, 262
flowmetre, 256
permeabilite, 248
Maxwell J C, 43
meatus, 110
megohm, 232
mekanik iş, 33
membran, 169, 191
mercek kriterleri, 133
merkezcil ivme, 22
mesafe transdüseri, 188
mesane, 51
metabolik enerji maaliyeti, 33
mıknatıslık, 245
mikrofon, 188
mikroişlemci, 281
mikrovolt, 177
milibar, 68
milivolt, 177
mitral kapak
açıklığı, 148
stenozu, 149
mol, 192
molarite:, 192
molekül tartısı, 192
moment kolu, 7
momentum, 24
---'un korunması ilkesi, 24
monofazik, 262
monokromator, 240
motor uç plakası, 251
mürekkep balığı, 192
mutlak basınç, 67
N
Nernst denklemi, 197, 198
Newton I, 15
---'un I. Yasası, 7
---'un II. Yasası, 15
---'un III. Yasası, 10
newton (N), 2
newtoniyen, 72
nod, 110
nokta yük, 160, 181
normalite, 193
nöroloji, 152
nötron, 159
O
odiyometri, 106
oftalmoloji, 152
ohm ,232
yasası, 233
onkoloji, 152
optik dansite, 241
optik yoğunluk, 241
orta kulak, 112
ortalama kardiyak vektör, 219
ortogonal derivasyonlar, 227
ortopedi, 152
osiloskop, 172, 248
oval pencere, 112, 113, 115
ozmol, 193
ozmolarite, 193
ozmotik basınç, 193
Ö
öteleme (translation), 7
dengesi, 7
hareketi, 16
özdirenç, 232
özkütle, 65
özofagus, 51
P
pacemaker, 281
paramanyetik, 257
oksijen analizörü, 258
periferik direnç birimi, 80
permeabilite, 191
sabiti, 297
permitivite sabiti, 297
piezoelektrik, 15
Planck sabiti, 250, 297
plastik, 39, 65, 76
poise, 77
Poiseuille, J M, 77
Poisson oranı, 43
polimetilmetakrilat, 133
polistiren, 133
potansiyel, 27, 172, 175, 177
potansiyometre devresi, 236
potasyum denge potansiyeli, 202
pound (lb), 2
pozitif geri bildirim, 209
prekordiyal derivasyon, 223
proton, 159
psi, 66
psikofizik, 110
pulmoner dolaşım, 80
puls-yankı yöntemleri, 138
pulslu akım, 262
pulslu dalga doppler yöntemi, 146
Purkinje sistemi, 214
R
rad, 30
radius, 11
radyan (rd), 2
radyoaktif bozunma, 294
redresör, 271
rejeneratif, 209
relativite teorisi, 250
reobaz, 262
reverse biasing, 277
Reynold sayısı, 82
rezonans, 110, 125
transdüserlerde, 130
rhe, 78
Roentgen, 297
rotasyonel denge, 14
röntgen, 30
S
santrifüj, 23
sıvı kavşak potansiyeli, 195
sınır hız, 84
sabit alan denklemi, 205
safsızlık, 277
sakül, 114
seçici geçirgen zar, 196
self bobini, 261
self endüktans, 261
ses basıncı düzeyi, 103
ses
dalgaları, 87
hızı, 96
şiddeti, 99
düzeyi, 103
telleri, 122
yüksekliği, 105
sesin soğurulması, 123
sesötesi dalgalar, 87
sezyum-133, 2
sığa, 182
siemens, 211
siklotron, 249
sintilasyon sayacı, 273
sistolik, 68
skala timpani, 113, 115
skala vestibuli, 113
skalar, 1
slug, 2
sonsuz düzlem, 166
spektrofotometre, 238
spike, 210
spiral gangliyon, 115
standard
derivasyon, 221
insan, 283
stapez, 112
statcoulomb, 157
statik, 1, 7
steradyan (sr), 2
Stoke yasası, 83
strain, 39, 40
artışı, 43
stres, 39
gevşemesi, 43
surfactant, 52
Ş
şiddet, 100-101, 109, 110, 116, 121, 122
şiddet süre eğrisi, 262
T
teknesyum, 274
tektoriyel membran, 115
telefon teorisi, 116
temel büyüklükler, 2
temel rezonans frekansı, 106, 108
ters kutuplama, 277
tesla (T), 247
tibia, 8
tiroid bezi, 274
titreşim genliği, 97
toraks, 50
torr, 66
trakea, 122
transdüser, 237
magnetostriktif, 129
piezoelektrik, 129
transformatör, 259
transmitans, 240
tranzistör, 155
triyot, 270
tümleşik devre, 274
türetilmiş büyüklükler, 2
türev, 284
geometrik anlamı, 287
U, Ü
ulna, 11
ultrason
alanı, 131
odaklayıcı sistemler, 132
yöntemleri, 134
ultrasonun üretilmesi, 129
utrikül, 114
üroloji, 152
V
vakum tüp diyodu, 271
vakumlu tüpler, 270
vektörel büyüklükler, 1
vektörkardiyografi, 227, 228
vektörkardiyogram, 227
venöz sistem, 49
ventrikül, 56
viskoelastik, 39
--- davranış, 43
viskosite, 65
--- katsayısı, 65
Voigt, 43
volt, 160, 177
Volta A, 177
voltaj kazancı, 278
voltaja duyarlı kanal, 208
von Bekesy G, 115
vuru, 119
W
Weber, 246
Weber-Fechner yasası, 110
Wheatstone köprüsü, 237
Wilson derivasyonları, 224
X
X-ışınları, 189
x-ışınları tübü, 270
Y
yansıma, 120
yarılanma zamanı, 149
yardımcı büyüklükler, 2
yarı iletken, 156, 274
diyot, 276
entrensek -- , 275
n-tipi --, 275
p-tipi --, 276
tranzistör, 270
triyot, 277
yarı ömür, 295
yarı geçirgen zar, 194
yay sabiti, 28
yaylı terazi, 3
yerçekimi, 15
ivmesi, 297
yonga, 281
Young modülüsü, 40
yoğunluk, 65
yuvarlak pencere, 115
yük dağılımı:, 167
yük ortamı, 131
yükleme, 42
yürürken harcanan enerji, 34
yüzey gerilim, 51
Z
zar dinlenme potansiyeli, 202, 229
zar iletkenliği, 211
zar potansiyeli, 201