You are on page 1of 182

Story Waters

Yüreğine bak
Ruhunu canlandır
Hayatını aydınlat
SEi
TAIRISll
Story Waters

Türkçesi

Nil Gün

••• ÖTESİ
CIPEGASUS AJANS
SEN TANRISIN
Story Waters

KiTABiN ÖZGÜN ADI


You Are God
Get Over it!

TÜRKÇESi
Nil Gün

YAYIN YÖNETMENi
Nil Gün

KAPAK TASARIMI VE SAYFA DÜZENi


Mahmut Hakan Güngör

İstanbul, Mayıs 2006


ISBN 975-8 363-35-2

Kitap Matbaası' ııda basılmıştır

ÖTESİ YAYINCILIK
Fener Kalamış Cad. No:93!7 34726 Kadıkiiy-foa11hııl
Tel: 0216. 449 98 05 pbx Faks: 0216. 348 00 69
yayin@kuraldis.i.com www.kuraldisi.com
İÇİNDEKİLER

Sunuş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7
Yazar Hakkında . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • • • . . . . . . • . 11
Giriş
Ozgürüm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
Açılım 1
Sen Tanrısın . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15
Açılım 2
Sen Seçiyorsun . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . • . . . . . • . . . 19
Açılım 3
İllüzyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23
Açılım 4
Açılım • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Açılım 5
Yüreğini Takip Et . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33
Açılım 6
İzin Vermek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 39
Açılım 7
Senin Hikayen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45
Açılım 8
Olmanın Eşitliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51
Açılım 9
Kendi Hikayenin Açılımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57
Açılım 10
Korkuyu Sev . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63
Açılım 11
Güvendesin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67
Açılım 12
Eşzamanlılığm Akışkanlığı ........................71
Açılım 13
İçsel Otorite . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75
.

Açılım 14
Direnç Frendir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81
Açılım 15
Bırak Olsun . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85
Açılım 16
Bırak İşler Boka Sarsm ...........................89
Açılım 17
Varlığmm Bireyselliği . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 95
Açıhm 18
Direnci Netliğe Dönüştürmek ......................99
Açılım 19
Şiddetten Özgürleşmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103
Açılım 20
Nedenleri de Sonuçları da Biz Seçiyoruz . . . . . . . . . . . . 109
Açılını 21
Zırhlarımız Yaralarımızdır .......................113
Açılım 22
Korktuğumuzun Ne Olduğunu Bilmiyoruz . . . . . . . . . . . 117
Açılım 23
Yargılayıcılık Bir Kafestir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 121
Açılım 24
Yaratmak Kontrol Etmemektir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 127
Açılım 25
Bolluk İçindesin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 133
Açılım 26
İyileşerek Bütünleşmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 139
Açılım 27
Mutluluğa İzin Ver . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 145
Açılım 28
Kendin Olmak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 151
Açılım 29
Netlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 155
Açılım 30
İyileşmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 161
Açılım 31
Gerçek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 167
.

Açılım 32
Korkulan Bilinmeyene İzin Vermek . . . . . . . . . . . . . . . 171
.

Açılım 33
Kendini İyileştirmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 175
.
SUNUŞ

Şubat 2006 ' da çıkan Tann Tohumu 1 kitabından sonra siz­


ler için Sen Tanrısın kitabını çevirmekten mutluyum. Bir yaza­
rın kitap yazamaya, kitap çevirmek için ara vermesi zor iştir.
Ama bazı kitaplar buna değer.

Bireysel gelişim ile ruhsal (spiritüel) gelişim aslında birbiri­


ni tamamlar. B ireysel gelişim alt yapıdır. Spiritüel boyut üst ya­
pıdır. Biri temel, diğeri tavandır.
Bireysel gelişim ve kişinin en derin korkularıyla yüzleşme
cesareti olmadan spiritüelliğe sarılarak kolay çözüm arayışı, ge­
lişim değil, kendi realitesinden kaçıştır.
Kendimizden kaçışa dayanan, bize üstünlük duygusu hisset­
tiren spiritüellik, sözdedir; özde değil. Kibirdir; kendin olmak
değil.

Spiri tüellik, insanın derin psikolojisidir. Bu nedenle birbiri­


ni açan kitapları Kuraldışı ve Ö tesi Yayınları aracılığıyla yayın­
lamayı sürdürüyoruz.

B ireysel gelişim BEN olmayı öğretir. Spiritüel gelişim önce


B Z olmayı, sonra BİR olduğumuzun bilincini kazandırır. Hayat,
İ
BEN ' den BİZ'e, BİZ' den BİR'e doğru yaptığımız yolculuktur.

7
Bireysel gelişim, adı üstünde gelişimdir.
Nasıl gelişiriz?
İ majlarımızdan sıyrılarak. Farkındalığımızı geliştirerek. Za­
aflarımızla yüzleşerek. Gücümüzün farkında olarak.
Gelişim, soğanın cücüğünün en lezzetli yeri olması gibi, ne­
gatif egomuzdan (soğanın katmanlarından) sıyrılarak, cücüğü­
müzle, özümüzle buluşmaktır.
Bu özle buluşma, bizi alçak.gönüllü, eşitlikçi, sevecen, güçlü
ve spiritüelliğe açılımla bizi yaratıcı kılar.
Tabii bu yaratıcılığın gelişmesi için aşkın sevgiye dönüşme­
si gereklidir. Kendimize aşık olmak yetmez. Kendimizi sevme­
miz gerekir. Kendimizi sevmek için de kendimizin bilmediğimiz
boyutları olan gölgelerimizle barışmak, bireysel gelişimden spi­
ritüel boyutumuza açılan köprüdür.
Bireysel gelişim kendini beğenmişliği, suçluluk ve utanç
duygularını aşmayı, spiritüellik kendini ve Bütün'ün akışını ol­
duğu gibi beğenmeyi amaçlar.
Spiritüellik bir açtlımdır. Açılım, özümüzdeki potansiyelin
zenginliklerini açığa çıkarmaktır.
Geli şim lineer, açılım çok boyutludur.
Geli şim ilerlemek, açılım yaratmaktır.
Gelişim zenginleşmek, açılım derinleşmektir.
Gelişim yıllarca biriktirdiğimiz çöplüklerden özgürleşmek,
açılım boşalan alanı yepyeni kendimizi ifade edişlerle doldur­
maktır.
Geli şim bir tohumun filizlenmesi ve meyve vermesidir. Açı­
lım o meyvelerin tohumlarının yepyeni ağaçlar oluşturmasıdır.
Gelişim bireyin (negatif egodan) eksilerek güçlenmesi, açı­
lım Ben ' in çoğalması, kapsama alanının genişlemesidir.
Gelişim yürümek, açılım lirik dans etmektir.
Gelişim gizli alanlarımızı cesurca açığa çıkarmak ve kör
alanlarımızla yüzleşmektir, açılım potansiyellerimizi açığa çı­
kannak ve sınırsızlığımızı keşfetmektir.
Gelişim açık fikirliliktir, açılım açık yürekliliktir. Gelişim
dünya açılım evrendir.
Gelişim kendimizle yüzleşmek, açılım keşiftir.

8
YAŞAM OKULU eğitimlerimizde YÜZLEŞ- KUCAKLAŞ -
ÖZGÜRLEŞ diye özetlediğimiz serüvenin yüzleş boyutu gelişim,
kucaklaş ve özgürleş boyutu açılımdır.

Sen Tanrısın kitabı, gelişime ve spiritüelliğe yeni adım atan­


lar için değil, bu alanda zihniyle yürümekten yorulmuş, yüreğe
inmeye hazır olanlar için bir açılım kitabı.
Spiritüelliğin ne olması gerektiğini değil, ne olduğunu yaşa­
mayı seçenlerin, konuşmasını da susmasını da bilenlerin "Evet !
B u ! " diyecekleri bir kitap.

Sevgiyle hoşça olun


Nil Gün

Nisan 2006

9
YAZAR HAKKINDA

S tory Waters , kendi varlığının ışığını deneyimlemek için


insanların güçlenmesine katkıda bulunmak isteyen spiritüel
bir yazardır. Yazılarıyla insanların kendi ruhlarıyla bağlantıya
geçmelerinin, kendi ruhlarına güvenmelerinin ve kendi ruhla­
rını takip etmelerinin yolunun arayışlarına katkıda bulunmayı
amaçlıyor. İ nsanın kendi ruhunu takip etmesinin gücü , başka
insanların, kurumların, dinlerin, dogmaların üzerinde olan bir
güçtür. Yazar, insanların kendi varlıklarını tümüyle kabul et­
mesi , sevmesi ve iç seslerini geliştirmesi için onlara ilham
oluyor.
Story Waters, 1972 yılında İngiltere ' de doğdu . Beş yıl klinik
psikoloji eğitim gördükten sonra doktorasını tamamlamasına bir
yıl kala üniversiteyi terk etti. Klinik psikoloji yolunun kendi yo­
lu olmadığını anlamıştı . Yirmi yaşında sınırsızlık içinde ruhuyla
güçlü bir bağlantı kurarak kendi yüksek Ben' inin bilgisini pay­
laşmaya başladı.
Yazarın yayınevimizden çıkan ilk kitabı Tanrı Tohumu 1,
şimdiki bilinç seviyesiyle on küsur yıl boyunca aldığı notlardan,
derlediği yazılarından oluştu. Story Waters, hala kanal bilgi su­
nuyor ama artık kanalı başka bir boyut bilgisi olarak değil ken­
di altıncı duyusunun ürünü olarak algılıyor.
Şu anda (2006) hem Tann Tohumu 2 kitabı hem de "Tao Te

11
Ching" enerjisinin yeniden ifade edilmesi olan kitaplar üzerinde
çalışıyor.
Daha fazla bilgi için yazarı, www.limitlessness.com adresin­
den ziyaret edebilirsiniz.

12
GİRİŞ
Özgürüm

Özgürlük sınırlılıktan üstün değildir;


Bu bilinçle özgür olmayı seçiyorum.

Mutluluk acı çekmekten üstün değildir;


Bu bilinçle acı çekmekten özgürleşiyorum.

Bolluk yoksulluktan üstün değildir;


Bu bilinçle hayatımda bolluk akışı var.

Hiçbir şey bir başka şeyden üstün değildir;


Bu bilinçle hiyerarşi, rekabet ve mücadele döngüsünden çıkıyorum.

Bu bilinçte hayatı yargılamıyorum;


Böylece kendimi hayattan ayrı hissetmiyorum.

13
Dünyanın çeşitliliğinden hoşnudum;
Bu çeşitliliğin yansıması olarak
ne istersem o olmanın özgürlüğünü tadıyorum.

Burada tek başına değiliz;


Çok olmak için buradayız.

İ llüzyonun ötesinden baktığımızda,


hepimizin bir olduğunu gördükçe;
Çok olma özgürlüğü bizim oluyor.

Hiçbir tek yola bağlı değilim;


Çok yönlüyüm.
Sürekli değişenim.
Bütünün HER gerçekliğinin kaşifiyim.

14
Açılım 1

Sen Tanrısm

Ben, Tanrı olan Ben'im. Olan her şey Tanrı'dır. Tanrı, olmak­
tır, olmayı seçmektir. Her şey Tanrı'dır. Çünkü Tanrı, olmanın
kendisidir. Tanrı bir şey değil, her şeydir. Her şey ve hiçbir şey
Tanrı'dır. Tanrı'yı hiçbir şey tanımlayamaz. Tanrı tüm tanımları
barındırır. Sen, varoluşun deneyimini seçen bir Tanrı açılımısın.
Tanrı'yı sen olarak deneyimlemeyi seçen bir Tanrı'sın.

Tanrı derken, tüm deneyimlerin kendisinden aktığı Olan'dan


ne daha çok ne daha az olmayı kast ediyorum. Daha çok değil,
derken, ideoloji ve dogmaların kontrol mekanizmalarından, sı­
nırlamalarından bağımsızlığı kast ediyorum.

Daha az değil derken, Her Şey Olan, ideoloji ve dogmalar da


olmak üzere sınırlılığın tüm ifadelerini içerdiğini söylüyorum.

15
Tanrı, tüm realitelerin kendisinden doğduğu sınırsız özgürlük
olma halidir. Tanrı, tüm deneyimlerin hem yaratıcısı hem algıla­
yıcısıdır. Tanrı hem yaratıcı hem yaratılandır. Sen olan Tanrı,
kendi varlığının açılımının yaratıcısısın.

Birçok din tarafından kişiselleştirilmiş Tanrı kavramı, kendi


yaratıcı gücünün yadsınmasıdır. Dinler seni Tanrı fikriyle bağ­
lantı kurmaya davet ederken, senin Tanrı'dan ayrı olduğun inan­
cını da empoze eder. Bu ayırmayla, Tanrı'ya giden tek gerçek
yolun kendilerinden geçtiği inancını satmaya çalışır. Tanrı'ya
ulaşmanın yolunun kendi kurallarına uymaktan geçtiğini söyler.

Organize dinler, bir zamanlar o dönem insanlarının kendi tan­


rısallıklarını ifade etme biçimiydi. Artık, insanların deneyimle­
dikleri Yüceliği yansıtmıyor. Birçok insan artık geleneksel dogma
ve dinlerin Tanrı 'sı yerine kendi içindeki Tanrı' yı deneyimlemeyi
seçiyor. Kişi, kendi spiritüel deneyimini kendisinin tanımlaması­
nı s eçiyor. Bilinçli yaratıcılık b oyutuna geri dönmeyi seçiyor.

Tanrı tüm y aratı l ı şt a vardır. Günbat ı mın ı n güzelliğini hisset­


mek, Tanrı'nın bir yansımasını hi s set mek tir . Varlığının tanrısal­
l ı ğını deneyimlemek, yaratıcı gü c ünl e ba ğla ntıya ge çmekti r Bir
.

şeyi dolu dolu deneyimlemek, o olmaktır. Yaratı cılık budur. Ya­


ratıcılık olma giiciidiir. Ta n rı sınırsız öz g ürlüktür demek, Tanrı
her şey olabilir elemektir. Tanrı, ol111a11111 sınırsız özgürlüğün ün
gücüdür. Bunu kavrayabilmek için kişiselleştirilmiş Tanrı fikrin ­

de11 özgürleşmek gerekir.

Tanrı, senin varlığmda, kişidir. Ağacın v arl ı ğında, ağaçtır.


Nehrin varlığında, nehirdir. Tanrı ne olmayı seçerse Tanrı odur.
Tanrı olma güciidiir. Yaratıcılık senin d ı şında değil ; yaratıcılık
kendini deneyimlemektir. Sen, yaratıcılık gücünü bedenlenerek
ifade etmeyi seçtin. insan, yaratıcılık gücünü birey olarak dene­
yimlemeyi seçen Tanrı 'dır. Bu, senin bireyselleşmi ş özgür ira­
dene.tir. Bireyselliğini kendi özgür iradenle tanımlıyorsun. Sen,
sen olarak kendini d e neyim l emeyi seçen Tanrı'sın.

16
Ö zgür irade, sadece bir şeyler arasında seçim yapma yetisi
değildir; özgür irade ne olduğunu seçme yetisidir. Bu kendi tan­
rısallığını yaratma gücü, senin özündür. Sen kendinin seçimisin.

Deneyimlediğin her şeyin kaynağı kendi tannsallığındır. Var­


lığının sürekli değişen ifadeleridir. Varlığının açılımının dene­
yimleridir. Hem içsel deneyimlerin, hem dışsal realitenle açılım­
larını deneyimliyorsun. Her Şey Olan'ın yaratıcısının Tanrı ol­
duğu gibi, Her Şey Olan sen olarak varlığının yaratıcısı da dene­
yimleyicisi de sensin. Yarattığın realitenin deneyimi, varlığının
ifadesidir. Realite senden ayrı bir şey değil; realite içinde oldu­
ğun bir durum değil.

Realite, ne olmayı seçiyorsan onun ifadesidir. Sadece bir kıs­


mının değil, tüm realitenin yaratıcısı sensin. Burada deneyimle­
me sözcüğünü sıkça kullanıyoruz. Sen kendinin deneyimisin.
Deneyim, olmaktır ve olandır. Sen, bedeninle, tarihinle, bilginle
sınırlı değilsin; ama bunların hepsi senin seçtiğin yaratıcı ifade
boyutlarıdır.

B ir şeyi yaratmak bir seçimdir. Varlığının yaratıcısının ken­


din olduğunu bilmek kendi deneyimlerini kendinin seçtiğini ka­
bul ederek kucaklamaktır. Bu, seçtiğin seni sevmektir; bu, ken­
dini sevmektir. Seçtiğin kendini sevmezsen, seçimi yapanın
kendin olduğuna nasıl inanabilirsin? Kendi tanrısallığını dene­
yimlemek bilinçli ve koşulsuz sevebilmektir. Realiten şu anki
seçimindir ve andaki seçimler sürekli bir açılım içindedir. Tan­
rısallığının canlı olma arzusu, açılımın bir hareketidir. Canlı ol­
mak, Ben ' in hareket halindeki enerjisidir.

Başlangıçta tanrısallığını, yaratıcılığının rehberi olan irade


olarak; yarattığın realiteni de deneyim olarak görmek daha ko­
laydır. Kendi tanrısallığının bilincine varma yolculuğunda bu
yararlı bir tanım olabilir. Çünkü arzuların ile arzularının gerçek­
leşmesi arasında zaman denilen tampon vardır. Ama Her Şey
Olan ile bir olma bilincini kazanmaya başladıkça, bir deneyimin

17
arzusuyla, arzunun deneyiminin nasıl bir ve aynı olduğunu da
gönneye başlayacaksın.

Başlangıçta arzu ve arzunun gerçekleşmesi arasındaki zaman


kısalacaktır. Hayat şimdide vardır. Zamanın illüzyonunu ötesin­
den görebildiğ inde sadece şimdinin olduğunu görürsün. Şimdi,
yaratıcılığın sonsuz anının açılımıdır.

Realitenin kendi iraden olduğunu yadsımak, yaratıcılığını,


tanrısallığını yadsımaktır. Bu yadsımanın sonucu olarak, kontro­
lün dışında olduğuna inandığın hayatının bazı alanları, gerçek­
ten kontrolünün dışında kalır. Ne zamana kadar? Yaratıcı gücü­
ne yeniden sahip çıkana kadar. Yaratıcının sen olduğunu kabul
etmediğinde, yaratıcı gücünden de vazgeçersin. Realiteni kendi­
nin yarattığına da inanamazsın. Bu inançla kendinin yarattığına
inanmadığın deneyimleri yaratırsın. Ama inansan da inanmasan
da yaratıcılığın sona ermez. Sadece yaratıcı olduğunu yadsıdığın
bir realite yaratırsın. Tanrı olduğunun bilincine varmak için Tan­
rı olduğuna inanmalısın.

Kendinin yaratıcı olduğunun bilincine vardığında, yaratıcı


gücünden vazgeçmenin de kendi seçimin olduğunun bilincine
varırsın. Tüm deneyimler bir seçimdir. Gücünden vazgeçme se­
çimi de bir seçimdir; seçmemeyi seçmek seçimidir. Sınırsız öz­
gürlüğün sınırlı olma seçimi. Yaratıcılık asla seni terk etmez. İ s­
tediğin an yaratıcılık seçimine sahip çıkabilirsin. Bu, iradenin
özgürlüğüdür.

Sen yaratıcılığının seçimisin. Kendi deneyimlerini kendinin


yarattığı bilincinden senin dışında hiç kimse seni uzaklaştıra­
maz. Ö nündeki tek engel yine kendi seçimin. Sınırsız yaşamak,
hayatının sorumlul uğunu tümüyle üstlenme cesaretini hisset­
mektir. Cesaret, hayatının yaratıcısının kendin olduğunu bil­
mektir. Varlığına duyduğun sevgi ölçüsünde Tanrı ' yı bilirsin.

18
Açılım 2

Sen Seçiyorsun

Tanrı olduğunu bilmek, tüm deneyimlerinin yaratıcısı oldu­


ğunu bilmektir. İstediğin realiteyi yaratmakta özgürsün. Tıpkı
senin özgür iraden olduğu gibi herkes aynı yaratıcılığa ve özgür
iradeye sahip. Başkasının özgür iradesine aykırı olan hiçbir şeyi
onlar adına yaratamayız. Bu senin yaratıcılığının bir sınırlaması
değildir. Her tanrısal varlık kendi özgür seçimini yapar. Hepiniz
bir olduğunuzda ya hepiniz özgür olursunuz ya hiçbiriniz özgür
olmazsınız. Kendi özgür iradenin tam bilincini kazanmak, tüm
iradelerin özgür olduğunu bilmektir.

Bu realitede, hepimiz bir olmamıza rağmen, kendimizi ayrı


varlıklar olarak deneyimliyoruz. Bu realite, bizim ilk seçimi­
mizden kaynaklanıyor. Tanrı'yı bireysel ve ayrı varlıklar olarak

19
deneyimlemeyi seçtik. Bu ayrılık, birçok boyutta dualite olarak
ifade buluyor. Hem birbirimizden ayrı olarak, hem de içsel ve
dışsal realite ayrımı olarak dualiteyi deneyimliyoruz. Ayrılık il­
lüzyonu bize bireyselliğimizi veriyor. Bireyselliğimizi sınırlılık
içinde deneyimliyoruz. Ama gerçekte sınırlı değiliz. Sınırlılık
olarak deneyimlediğimiz şey de kendi seçimimiz. Özgürce seçi­
len bir şey nasıl sınırlı olabilir? Kolektif olarak bu paylaşılan re­
alitede olmak için yerçekimini yarattık. Yerçekimi bir sınır de­
ğil, bir seçimdir.

Bazen ego, yerçekimine karşı mücadele etse de, Tanrı benli­


ğimiz, bu paylaşılan realitede var olmanın kendi seçimi olduğu­
nu bilir. Seçtiğin her şey mükemmeldir. Ve bunu kabul etmek, şu
anda bu realite içinde yaşamayı seçtiğini kabul etmektir. Bir
nesneyi havalandırmanın en iyi yolu onu kaldırmaktır. Oturup,
zihin gücüyle kendimizi havalandırmaya çalışarak Tanrı olduğu­
muzu kanıtlamaya çalışmak, fiziksel realiteyi deneyimleme se­
çimimizi yadsımaktır. Kendimize bedenimizi bir nedenle ver­
dik. Onunla mücadele edeceğimize, bedenimizi sevelim.

Kendi realitemizin yaratıcısı olmadığına kendimizi inandır­


mak için öylesine çok yol seçebiliriz ki. Tüm bunlar, kendi ya­
ratıcılığımızı yadsımanın özgür irade seçimleridir. Hepsi, tanrı­
sallığımızı yadsımak için tümüyle geçerli ve mantıklı seçimler­
dir. Bu yadsıma da oluşun renkleridir. Yaratıcılığı yadsımak ya­
ratıcılığı kabul etmek kadar geçerlidir.

Kendi realitenin yaratıcısı olduğun, Tanrı olduğun kanıtlana­


maz. Çünkü bu, yaratıcı olmadığını seçmeye olanak tanıyan öz­
gür iradeni engeller. Bu kitap, kendi tanrısallığınla bilinçli ola­
rak bağlantı kurma seçimin için bir araçtır. Bu seçimi gerçek kıl­
mak tümüyle sana bağlı. İstemezsen, evrendeki hiçbir güç sana
bunu yaptıramaz. Aynı şekilde, bağlantı kurmayı seçersen, ev­
rendeki hiçbir güç de bunu engelleyemez. Bu sözleri okumak, bir
boyutta kendi yüceliğinin açılımını talep ettiğini gösteriyor. Ama
bir boyutta da bu deneyimi reddetmek için de okuyor olabilirsin.

20
Yaklaşımın ne olursa olsun, tepkinin yaratıcısı sensin. Bu sözcük­
lerin potansiyelinin önemli bir bölümünün değişim için bir katali­
zör olduğunu bil. Ben, seçimlerinin sonucuna bağımlı değilim.
Seni Tanrı olduğuna ikna etmek için bunları yazmıyorum. Ben,
senin Tanrı olduğunu biliyorum. Ben, Sen olduğumu biliyorum.
Güvende olduğunu, bolluk içinde olduğunu, sevgi olduğunu bili­
yorum. Seçimin ne olursa olsun, olduğun gibi mükemmel olduğu­
nu biliyorum. Bunları yazıyorum çünkü kendi realitemin gerçek­
liğini paylaşmak istiyorum.

Bu kitap, kendi tanrısallığımın, kendi yaratıcılığımın bir ifa­


desi; tıpkı senin realitenin kendi yaratıcılığının ifadesi olduğu
gibi. Benim yaratıcılığımın seçimi bu. Eğer bu sözlerin enerjisi
bir başka kişide kendi yüceliğinin farkına varması için bir şey­
leri harekete geçirirse kendimi kutsanmış hissederim. Ama aynı
zamanda bu farkındalığın, kişinin kendi seçimi olduğunu da bi­
lirim. Ben olsam da olmasam da bu farkındalık gerçekleşecekti.
Bu nedenle kredi bana ait değildir, kendimi sadece kutsanmış
hissederim. Tanrısal bilincin farkındalığı sınırsız yollarla olabi­
lir. Bu sözlerin başkalarına katalizör olması, kişinin seçimi olur­
sa bundan mutluluk duyarım.

Bu kitaptaki sözlere ikna olmak istersen, bunu ancak sen ya­


pabilirsin. İkna olma ihtiyacı kişinin kendine koyduğu bir engel­
dir; çünkü hep bu engelin varlığıyla sözleri okuyacak, yorumla­
yacak ve yorumladığını yansıtacaktır. Bu hayatta Tanrı olduğu­
nun bilincinde olmak zorunda değilsin. Bunun için bir testten
geçmeyeceksin. Sadece olan var.

Tanrı olduğunu kabul etmen ya da etmemen beni hiçbir şe­


kilde bağlamıyor. Bunu sevgiyle söylüyorum. Çünkü gerçekten
önemli değil. Neyi seçersen seç, seçimin seni daha az değerli ya
da daha çok değerli yapmaz. Sınırsızlık, sınırlılığın illüzyonu
içinden kanıtlanamaz. Ama Tanrı olduğunu bildiğinde bu gerçe­
ği tümüyle göreceksin. Bunun nasıl olacağını anlamak, özgür
iradenin olağanüstülüğünü anlamaktır. Yaratıcı gücün ve özgür

21
iraden kanıtlanabilseydi, yaratıcılığın sınırlanmış olurdu. Sen sı­
nırsızlık içinde varolansın. Sınırsızlık özgürlükle birlikte olur.
Özgürlük bir seçimdir. Eğer sınırlılığı seçemeseydin, özgürlüğü
de seçemezdin, o zaman özgürlüğün de bir kafese konmuş olur­
du. Realitenin tek yaratıcısı olduğunu bilmek, kendinin verece­
ği bir karardır. Sen zaten Tanrı'sın. Tanrı olduğunu bilinçli ola­
rak deneyimlemek istiyorsan, bu seçimi kendin yapmalısın.

Tanrısallığımı bilmek için kafesten çıkmayı seçtim. Şimdi


geriye dönüp baktığımda, nasıl kafeste olduğumu görebiliyo­
rum. Dışımdaki özgürlüğün bana sevgi şarkıları söyleyerek, du­
varlarımı yıkacağını ve beni özgürlüğe çekip çıkaracağını ümit
ediyordum. Bu bir kanıt görme arzusuydu, dışsal bir güç tarafın­
dan kurtarılma arzusu. Bu umut, Olma gücümden vazgeçmek
demekti.

Kendi gücünle durduğunda, kendi tanrısallığının bilincine


vardığında kafesin yaratıcısının da kendin olduğunu görürsün.
Kafesin dışından geldiğini sandığın sevgi ve özgürlük şarkısı,
kendi umutların ve rüyalarındır. İstediğin an kafesin dışına çıka­
bilirsin. Sınırlarının yaratıcısı sensin. Kurtarılmak istiyorsan,
kendini kurtaracak olan sensin. Çünkü kendini kafeste tutan da
sensin. Kahraman da kötü adam da, gardiyan da mahkum da
sensin. Yarattığın tüm dramaların oyuncuları, hepsi de sensin.

Özgürlüğü deneyimlemek için içinde zaten var olan özgürlü­


ğü seç. Tanrı olduğunu kabul etmekte direniyorsan, bu direncin­
le yüzleşmeyi seçebilirsin. İçinde haz, sevgi ve özgürlüğü barın­
dıran bu gerçeği sadece sen seçebilirsin. Özgür olmak bir seçim­
dir. Seçim senin önünde.

22
Açılım 3

illüzyon

Bu realitede doğmak, harika bir illüzyona adım atmaktır. Bu


illüzyon, bireysel özgür iradeni kullanma ve bireysel realiteni
yaratma olanağı verir. Bir illüzyonun içinde olduğunu bilmek,
bu realiteyi daha az gerçek ya da daha az özel kılmaz. Tüm re­
aliteler aslında illüzyonun değişik formlarıdır.

Bir'iz ve Tanrı'yız; ama illüzyon içinde kendimizi ve başka­


larını ayrı olarak deneyimliyoruz. Bedensel varlıklar olarak ken­
dimizin ve başkalarının mevcudiyeti bir norm. Ama Bir'lik
perspektifinden bakıldığında, buradaki deneyim tümüyle özgün
ve derin bir deneyim. Geçb beden realitesi, varoluşun içinde
bir devrim. Bu varoluşta olmak bir armağan.

23
Bu illüzyon, tüm varoluş içinde en şaşırtıcı yaratıcılıklardan
biri. Tanrısallığın özgün ve özel bir realite boyutu. Hiç yargıla­
madan görebildiğinde seni kuşatan güzelliğin de senden oluştu­
ğunu bilmek. Cennetten atılmış günahkarlar değiliz. Düşmüş
değiliz. Tanrı'nın bir ifadesiyiz. Öncüyüz.

İllüzyonun temel mekanizması ayrılık illüzyonuna izin ver­


mesiydi. Bir'in çok olarak görüldüğü bir illüzyon. İllüzyonun
doğuş aşamasında Tanrı olduğumuzu biliyorduk. Bireyselliğe
sahip olmamıza rağmen, bunu oldukça sığ bir boyutta deneyim­
liyorduk. Kendimizi ve başkalarını algılamamıza rağmen,
Bir'lik bilincine tümüyle sahiptik. Ayrılığı ve bireyselliğin de­
neyimini daha derinden keşfetmek için kolektif unutuş boyutu­
na geçerek yüceliğimizi unutmayı seçtik. Tanrı olduğumuzu
unutarak, tümüyle kendi bireyselliğimizle özdeşleşebilir ve ken­
dimizi ayrı ve özgün olarak deneyimleyebilirdik. Bu unutuşla,
birbirimize bakabilme yetisi kazandık; dışarıdan kendimize bak­
tığımızı bilmeden.

Bu illüzyonu şöyle hayal edebiliriz. Düşün ki bir masanın et­


rafında oynanan iskambil oyununda tüm elleri sen oynuyorsun.
Sandalyeden sandalyeye geçerek her elde hangi kartların oldu­
ğunu biliyorsun. Bu oyun pek de keyifli olmazdı değil mi? Ama
her sandalyeye oturduğunda sadece kendi elindeki kartların bil­
gisine sahip olsaydın o zaman oyunu birçok kişiyle oynuyormuş
gibi olurdun.

Uzay/zaman realitemiz harika bir oyun. Her birimizin bedeni


oyun masasının etrafındaki bir sandalye gibi. Bedenlendiğimiz­
de, genellikle deneyimimizi bedenimizle sınırlamayı seçeriz; ya­
ni bireyselliğimizi kabul ederiz. Her Şey Olan'ın sınırlı boyutu­
nu ifade ederek, varlığımızın yeni deneyimlerini yaratırız.
Ayrılık ve sınırlılık "kötü" değil; bu realitenin temeli. Ayrılık
ve sınırlılık, varlığın kendisini yeni ve sınırsız şekilde ifade et­
me arzusunun arayışı. Bir'lik içinde çokluk. Sen olan Tanrı'nın
harika yaratıcı bir oyunu. Fiziksel olarak öldüğünde, bireyselli­
ğin yok olmuyor. Birçok hayat yaşıyorsun. Olduğun her şey, se-

24
ninle birlikte taşınıyor. Diğer hayatları hatırlayamasan bile, tüm
deneyimler varlığında (Ben'inde) kayıtlı olarak Her Şey Olan
seni zenginleştiriyor. Bireyselliğin senindir. Bireyselliğin senin
onur madalyan. Tanrı olduğunu tümüyle hatırlasan da, Bir oldu­
ğunu bilsen de, asla bu madalyayı kaybetmezsin. Olduğun bir
şeyi kaybedemezsin; onlar kim ve ne olduğunun varlığına enteg­
re olmuş boyutları.

Oyuna ilk giriş anı, tanrısallığımızın bilgisini unuttuğumuz


an. Cennetten ayrılış, Bir'likten ayrılış anı olarak sembolize edi­
lebilir. Hikayedeki fark, Tann'nın bireysel ifadesi olmayı seçti­
ğimiz için cennetten kovulmadığımız. Cennetten ayrılmayı biz
seçtik. Bilgi ağacından iyi ve kötünün meyvesini yemiş olmak,
dualite boyutuna girmemizin sembolü. Bir'liği ayırarak zıtları
yarattık. Ben ve diğerleri, kadın-erkek, güçlü-zayıf, güzel-çir­
kin, akıllı-aptal, geçmiş-gelecek, sevgi-korku gibi.

Dualite, bu büyük illüzyonun temeli. İllüzyonun içinde her


şey göreceli.

Yukarısı, aşağısının farkındalığı olmadan hiçbir şey ifade et­


mez. Erkek enerji, dişi enerji olmaksızın hiçbir anlam taşımaz.
Bir şeyi ikiye ayırmak için iki tarafa da isim koymak gerekir.
Tüm algılamalarımız bu dualite ölçeğine, kutuplaşmaya dayalı.
Kutuplar, hem bireysel hem kolektif illüzyonda sembolik bir ay­
rım yaratır. Böylece bir şeyi diğerinden ayırt ederiz. Deneyimle­
rimizi zıtlıklarla ayırt edip varlığımızı yaratırız.

Bu realite sisteminin yaratılışından beri illüzyonun derinlik­


lerine iyice daldık. İyice farklılaştık, ayrıldık ve sınırlandık. Öy­
lesine ayrıldık ki, kendimizin Tanrı olmadığına inanıyoruz. Tan­
rı'dan ayrı olduğumuza, ölümlü olduğumuza, sadece fiziksel
varlıklar olduğumuza, irademizin sınırlı olduğuna inanıyoruz.
İlk bakışta bu hiç de harika görünmeyebilir ama ayrılığın ekst­
rem derin boyutlarına ulaştıktan sonra artık geriye, tanrısallığı-
·

mıza dönme yolculuğundayız.

25
İllüzyonun içinden baktığımızda bu şimdiki durumun ne ka­
dar özgün ve harika olduğunu görebilmek zordur. Şimdi tümüy­
le yepyeni bir boyutu deneyimliyoruz; durmadan yeni boyutları
doğuran bir boyutu.

T üm realiteler, açılımı sürekli yaşıyor. Bu realitede kelime­


nin gerçek anlamıyla bir bilinç patlaması yaşanıyor. Bu patlama­
yı, teknolojinin son derece hızlı gelişmesinde görüyoruz. Bazı­
ları için, teknolojik ilerlemenin baş döndürücü hızı, bizi spiritü­
ellikten uzaklaştıran ve fiziksel illüzyonun diplerine sürükleyen
bir şey olarak algılanabilir. Bu algılayış, fizikselliği "kötü" gö­
ren eski dinsel perspektifin bakış açısıdır.

Spiritüellik ve teknoloji ayrı değildir; ikisi de varlığımızın


farklı yüzleridir. Yeni teknoloji, varlığımızın özgürlüğünün açı­
lımının fiziksel bir ifadesidir. Fiziksel açılım da spiritüel açılım­
dır. Hızla gelişen iletişim sistemimiz Bir'lik bilincinin farkında­
hğının artışının bir yansımasıdır.

Yüceliğimizle tekrar bağlantı kurmaya başlarken, (illüzyo­


nun içindeyken bile) Bir'liğin özgürlüğünü, uyumunu ve sınır­
sızlığını yeniden keşfetmeye de başladık. Dünyada cenneti ya­
ratma fikrinin anlamı da budur. Aradığımız cennet, nirvana, ye­
niden birliğe dönme arzusu değil. Burada olmak için Bir'likten
ayrılmayı seçtik. Bu seçimden geri dönmeyi arzulamıyoruz.
Aradığımız haz, yarattığımız bu heyecan verici illüzyon içinde
uyanarak tanrısallığımızı yeniden hatırlamak ve ifade etmekte
gizli.

Birçoğumuz, bu hayat içinde tanrısallığımızı uyandırmayı


seçiyoruz. Ama bu bir "misyon" değil. Herhangi bir misyon için
burada değiliz. Başarısız olmak imkansız. Hayat bir test değil.
Burada olmak için varız. Varlığımızın açılımını deneyimlemek
için. Uyanışımız, kolektif varlığımızın açılımının doğal durumu.
Uyanıyoruz. Hatırlıyoruz. Bunu yapmak için bir misyoıw-

26
muz ya da mücadelemiz yok. Zaten bu uyanışı seçtik. Uyanış
başladı. Uyanış kaçınılmaz. Geriye yaslan ve uyanışın keyfini
sür. Hayat serüveninin zevkini çıkar.
Gelmiş geçmiş en harika olayın parçası olarak buradasın. Te­
sadüfen burada değilsin. Buradasın çünkü birçok hayat boyu, bu
harika boyutun yaratıcılığının bir parçası oldun. Harikuladeliğin
oluşumunu seyretmek için burada değilsin. Harikulade olan sen­
sin; bu doğrudan bir deneyim. Ne kadar harikulade olduğunu
deneyimlemek için kendine izin ver. Sen inanılmazsın.

27
Açılım 4

Açılım

Sürekli açılım içindesin. Tüm realiteler sürekli açılım içinde.


Açılım, hiç durmayan doğum halidir. Kusursuzluğun sürekli ge­
lişen boyutuna doğru sürekli kendimizi doğururuz. Evrimin bo­
yutlarında hiyerarşi yoktur. Olan mükemmeldi. Şimdi mükem­
mel. Gelecek mükemmel olacak. Kimse daha önce olduğundan
daha üstün değil. Sadece öncesinden daha fazla hatırlıyoruz.
Sen özgürlüksün. Bu özgürlüğü, gittikçe açan tomurcuk kat­
manlarıyla deneyimliyorsun. Daha "özgür" olmuyorsun. Zaten
her zaman özgürdün. Seçtiğin boyutta özgürlüğü ifade eden
Tanrı'sın. Bu, Olma seçiminin özgürlüğü.

Farklılaşmanın ilk yaratılışı (ayrılık illüzyonu) bir açılım sü­


recidir. Her katman, her açılım, her farklılaşma, bireyselleşme-

29
ye doğru giden yolculuğun bir parçasıydı. Bu açılımda Bir'lik
boyutundan bireysellik boyutuna doğru yol aldık. İllüzyonun
içinde, farklılaşmayı deneyimledik. Seçimi deneyimledik. Bu ya
da şu olma özgürlüğü. İrademiz bu keşfetme yolculuğunda sınır­
sız oldu. Tüm seçimler mümkün oldu. Kendimizi kötü ve günah­
kar görme seçimi, kendimizden ve birbirimizden nefret etme se­
çimi, yalnız olma seçimi, acı çekme seçimi. Zıtlıkların sınırı
yok: haz-acı, sevgi-korku, birlik-yalnızlık. Bu zıtlıkları yarattık
onları özgün bireyselliğimizle deneyimledik.

Bazıları için bu, dualitede kaybolmak anlamına geldi. Bir bo­


yutta hata yaptığımıza inandık. Zihinlerimizle ve bedenlerimiz­
le özdeşleşme sonucunda çektiğimiz acıların tuzağına düştük.
Bu özgür irademizi yadsımaya yol açtı. Evrende hiçbir güç bizi
bu dünyada enkarne olmaya (bedenlenmeye) zorlamadı. Özgür
irademiz burada olmayı seçti.

Karmik tekerleğin bizi burada olmaya zorlaması fikri, cehen­


nem/esaret fikrinin yeniden kılıf giydirilerek yaratılmasından
başka bir şey değildir. Buradasın çünkü burada olmayı seçtin.
Karmaya inanmak da bir seçimdir. İnandığın şey doğrultusunda
yaşarsın. Her birimiz inançlarımızın deneyimleriyiz. İnançlarının
sana nasıl hizmet ettiğine bak. Onları neden seçtiğini sorgula.

Birbirimizden ve Bir'likten ayrılışın derinliklerine dalmak


için açılım boyutunun akışına karşı kürek çektik. Açılıma karşı
direnişimiz tesadüfen kaybolmadığımızı gösterir. Kaybolmak
için bilinçli çaba gösterdik. Bu da bir seçimdi. Açılım realiteye
inşa ettiğimiz bir mekanizmadır. Derin ayrılık olan kapanışı
(folding) yaratmadığımız anlarda Bir'lik bilincinin doğal akışı
olan açılım (unfolding) yaşanıyor.

Doğal akış unutmak değil, hatırlamaktır. Ama unutmak bir


hata değildir. Açılım uykuya dalmak değil, uyanmaktır. Ama
uyumak hata değildir. Çaba göstermeksizin açılım doğal akıştır.
Ama kapanış bir hata değildir. Dualiteyi görebilmek paradoksu

30
kucaklamaktır. Açılımın çabasız doğal boyutu, kapanıştan üstün
değildir. Kapanışın deneyimini yaşamasaydın, şimdi açılımın
deneyimini yaşamak için burada olmayı seçmezdin. Kapanış ve
açılış yin ve yangdır. Bazen açılımın içinde kapanırız, bazen ka­
panışın içinde açılırız. İkisi de harekettir. İkisi de hayattır.

Ne yaparsan yap, gelişiyorsun. Sen araştıran bir varlıksın. Ev­


rim geçirmemen mümkün değil. Sen sürekli açılım yaşayan bir
frakta/sın· . Senin ne olduğunun sonu yok. Açılım hareketinin için­
de olmak, şimdide olmaktır. Şimdide olmak, direnen realiteden öz­
gürleşerek anda dolu dolu olmaktır. Bu, olana izin verme halidir.
T üm varlığını akışa bıraktığında açılımı deneyimlersin. Realitenin
akışına direnmek ya da savaşmak yerine izin vermek, açılıma, ha­
yatın akışına kendini bırakmaktır. Bu akışın güzelliği, seni uyum
içinde bütünselliğine doğru taşımasındadır. Bu açılım, ayrılığı bir­
leştirir, yaraları iyileştiriı, tıkanmış enerjiyi özgürleştirir.

Açılıma girmek için hayatın bir mücadele olduğu geleneksel


inancıyla yüzleşmen gerekir. Açılımın içinde hayat çabasızdır.
Değişime karşı olan direncinden vazgeçtiğinde, arzu ettiğin şey­
lere sahip olmak için mücadele etmek zorunda kalmadan varlığı­
nın akışına kendini bırakırsın. Rahathk, mücadeleyi bırakmanın
farkındalığıdır. "Gerçeklerin" bir engel olarak seni köşeye sıkış­
tırmasına izin verdiğinde kendini akışın dışında bırakırsın.

Mücadele etmen gerektiğine dair inancın, mücadele etmene


yol açar. Çabayı mücadele ederek göstermeye olan inancın ha­
yatlar boyu öylesine içine işlemiştir ki, başka türlü olabileceği­
ne başlangıçta inanmakta zorluk çekebilirsin. Bir boyutta müca-

*
Frakta/: Kare daire üçgen gibi düzgün olmayan ve klasik geometri
ile temsil edilemeyen geometrik şekillerin, örneğin dağların, ağaçla­
rın, bulutların, yani görünüşte doğadaki tesadüfi şekillerin küçültül­
müş ya da büyültülmüş bölümünün herhangi bir parçasının her bo­
yutta kendisini algoritmik olarak tekrar etmesi. Frakta/ geometri.
(Ç.N.)

31
dele istiyoruz; daha çok mücadele edersek daha çok başaracağı­
mıza inanmak istiyoruz. Rekabete bağımlıyız. İstediğimiz her
şeyi keyifle ve rahatlıkla elde edebileceğimiz fikri bize yabancı
geliyor. Çabasızlık hali, kendimizi değerli ve üstün hissedeceği­
miz birçok yol için bize tehdit gibi geliyor.

Öz benliğimizin boyutu, açılımın kolaylıkla olduğu boyuttur.


Kendimizi olduğumuz gibi olmaya bıraktığımızda, realiteyi
kontrol etme ihtiyacımızdan da özgürleşiriz. Bu, hiçbir şeyin
yanlış olmadığı, problemin olmadığı, hiçbir şeyin düzeltilmeye
ihtiyaç duymadığı boyuttur. Yapmamız gereken hiçbir şey yok.
Açılımda ihtiyaç, çaba ve mücadele yoktur. Bu hiçbir aksiyon
olmayacağı anlamına gelmiyor; sadece aksiyonun mücadelesiz,
çabasız, doğal olacağı anlamına geliyor.

Açılım içinde yaşamak, kendinle ve realitenle ilgili yargıla­


rından özgürleşmektir. Varlığının bir boyutunu yargılamak, ku­
tuplaşmanın bir tarafına kendini bağlamaktan kaynaklanır. Gü­
zelin çirkinden daha üstün olduğuna inanırsan, çirkin bulduğun
boyutunu yargılar, varlığının "çirkin" boyutuna tepki gösterirsin
ve o boyutunu reddedersin. Kendimizle ve başkalarıyla ilgili de­
ğişmesi gerekenlere ait yargılamalar, olana izin vermemektir. Bu
yargılamalar bizi açılımın dışında bırakır. "Olması gereken" re­
alitenin yargılamalarından ve beklentilerinden kendimizi özgür
bıraktığımızda, kendimize; "olana" izin verdiğimizde, varlığı­
mızı açılımın doğal birliğine açarız.

T üm direniş, varlığının özündeki tanrısallığının gücüne dire­


niştir. Her Şey Olan Sen' in açılımına izin vermemektir. Sen var­
lığının açılımısın; hareketin boyutusun; değişimin yolculuğusun.
Değişime direnmek açılıma direnmektir. Kim ve ne olduğuna di­
renmektir. Ancak korkuyla (bağımlılık ve kaybetme korkusuyla)
acıyı yaratırsın. İzin vermek, kendi yüceliğine ve içsel emniyet
duygusuna güvenmektir. Bu güven, korkudan özgürleşmektir.
Varlığının akışına izin vermek, kendini sevmektir. Bu doğuştan,
aradığın haz, iyileşme ve bilgelik doğar. Eğer seçersen: İyileşme
zamanı; varlığını sevme zamanı; sevginin açılımı zamanı.

32
Açıhm 5

Yüreğini Takip Et

Başkasına ne yapıyorsan yap, kendine yapıyorsun. Onlar


sensin. Onlar senden farklı bir realiteyi deneyimleseler bile. Yi­
ne de kendi özünün bir boyutuna tepki veriyorsun. Bu farkında­
lıkla, karma daha anlaşılır hale geliyor. Davranışlarının tepkisi
(zaman içinde) sana doğrudan geri geliyor. Tüm davranışlarının
tepkisi kendinedir; her şey Tanrı'dır. Bu, açılımın deneyimidir.
Bu, tanrısallığının enerjisiyle aksiyon boyutunda bağlantı kur­
maktır. Bu boyutta, aksiyonlarının enerjisinin nasıl ifadf' buldu­
ğunu netçe görebilirsin. Bu enerjinin realitenin oluşmasını nasıl
beslediğini görebilirsin.

Davranışların varlığının ifadesidir. Ne yaptığın, ne olduğun­


dan ayrı değildir. Tanrısallığını deneyimlemek, ha.yatla bir aktı-

33
ğının farkındalığıdır. Hayatla bağlantıyı hissetmek, yaptığın her
şeyin bir etkisi olduğunu bilmektir. Yapmayı seçtiklerinle varlı­
ğının farkında olmaktır. Davranışın sadece bir seçimin sonucu
değil; bu seçimin �nerjik bir ifadesi. Enerjinin ifadesi, ki bu hiç­
bir tepki göstermemeyi de kapsar, realiteni nasıl yarattığınıri da
güçlü bir elementidir. Davranışların senden, bağımsız değil. Ne
yaptığını hisset. Kendini davranışlarında netçe görebilirsin.
Kendini yaptıklarından ayırırsan, bunu neden yaptığını sorgula.
Farkında olarak yaptığın davranışları seç.

Davranışlarının farkında olduğunda kendi arzularının bir ifa­


desi olduğunu görürsün. İsteklerin davranışlarının kaynağıdır ve
davranışlarının enerjisini belirler. Davranışların, isteklerinin
enerjik bir ifadesidir; varlığının derin ve gizli boyutlarındaki ifa­
desi. Davranışlarının enerjisi, sonuçlarıyla belirlenmez. Davra­
nışların, niçin böyle davrandığını düşündüğünle bağlantılı bile
olmayabilir. Davranışlarının kaynağı yüreğindir.

Davranışlarının sonucunun dünyasında, enerji, tüm bu davra­


nışla bağlantılı olan insanlarla birlikte yaratılanın bir ifadesidir.
Bu sonuç senin niyetinle bağlantılı olabilir ya· da olmayabilir.
Herkesin kendi özgür iradesi var. Diğer insanlar da senin ener­
jinle nasıl bağlantı kurmak istediklerini kendileri seçiyor. Örne­
ğin; birisini incitmek amacıyla kıskançlık ifade ederek davrana­
bilirsin. Bağımdaşlık [bağımlı olan kişiye bağımlı olmak] ilişki­
si içinde bu kişi kıskançlığını, onu sevmenin göstergesi olarak
algılayabilir. Bir başka kişiye onun kendini yok ediş davranışla­
rında (aynı zamanda kendini yok ediş davranışlarına son vere­
rek) desteğine sevgiyle son verebilirsin. Bu kişi senin davranı­
şını gaddarca bulabilir. Sen kendi anında kendi davranışlarını
yaratırsın ama yarattığın davranışların etkisinin nasıl olacağını
kontrol edemezsin.

Nasıl davrandığının enerjisinin etkisini sadece düşünceyle


algılayamazsın. Zihinsel olarak yaptığımız şeyleri niçin yaptığı­
mıza dair kendimizi kandırmakta ustayız. Bir şeyi niçin yaptığı-

34
mızı bildiğimizi sanmak, hayatın büyüsüne kendimizi kapamak­
tır. Enerjini bilmek istiyorsan, kendini en güçlü algılama merke­
zi olan yüreğine aç. O zaman ne için yaptığını bilirsin.

Düşünceyi ve duyguyu ayrı olarak görüyoruz. Oysa gerçek­


te ikisi de birleşik farkındalığın seviyeleridir. Bu ayırma nede­
niyle, aydınlanma süreci genellikle zihnin gürültüsünü terk ede­
rek yüreğe hızla inmek gibi hissedilir. Düşünceden duyguya ka­
yış gibi. Birleşik farkındalık Her
Şey Olan Sen' den beslenir. Zi­
hin de dahil olmak üzere Her şey Olan Sen ile bağlantı kurmak­
tır farkındalık. Açık yürek tüm farkındalık seviyelerini birleşti­
rir. Yüreğinle davranmak, Tanrı benliğinle davranmaktır. Varlı ­
ğının yüreğinden akmasına izin verdiğinde, kendin olmaya izin
verirsin. Ne olduğunu bilmek, bütünün açılımını sağlar. Olmak,
bilinçli olarak Tanrı benliğini deneyimlemektir.

Olmak, açılımın deneyimlenmesidir. Bu bağlantıya izin ver­


mek, Tanrı benliğinle birleşmektir. Bu deneyimle yüreğinin
"Kendin ol!" mesajını duyarsın. Kendin olmak her şeyden önce
kendini sevmek ve saygı duymaktır. Başkasını ancak kendini
sevdiğin kadar sevebilirsin. Kendini sevmek Her Ş�y Olanı sev­
mektir. Her şeye duyulan sevginin kaynağı, kendine duyduğun
sevgiyi hissedişin akışıdır. Bu sevgide, fedakarlık yoktur. Çoğu
insan sevginin başkalarına yardım etmek için fedakarlık etmek
olduğunu sanır. Eğer yüreğin seni yardım etmeye yönlendiriyor­
sa haz duyarsın ve bu fedakarlık değildir. Tanrı benliğin açılım­
la uyum halindedir. Bu uyumda fedakarlığa yer yoktur. Varlığı­
nın hiçbir boyutu feda edilmek üzere varolmuyor.

Varlığına sevgi ve saygı duyduğunda, yüreğin bazen seni,


birilerinin incinmesine rağmen bazı tavırları koymaya yönlen­
direbilir. Örneğin; artık yüreğinde yeri olmayan bir ilişkiyi bi­
tirmeyi seçebilirsin. Bu kişiyi terk etmek aslında hem kendini
hem o kişiyi sevmektir. İlişkiyi zorla sürdürmek iki tarafa da
acı verir. Yüreğinin doğrultusunda, bir ilişkiyi bitirmek, ifade
edilen ve o kişiye verilen sevgidir; onun bakış açısından bu

35
sevgi ifadesi acı verici olarak algılansa bile. İkinizin yaşadığı
deneyime sizi, ikinizin de Tanrı benlikleriniz yönlendirdi. Pay­
laşılan tüm deneyimler birlikte yaratılır, birlikte seçilir. Y üre­
ğinden akan her şey, bütünün açılımına yardım eder. Yüreğin­
den gelen her şey sevgidir.

Dünyayla uyum içinde yaşamak için davranışlarının toplum­


sal ahlaki kodlarla belirlenmesine izin verme. Seçimlerini yüre­
ğinle yap. Hiçbir kural listesi başarıyla tüm davranışları belirle­
mek için kullanılamaz. Benzer gibi görünen durumlarda bile,
yüreğin birine "Evet" derken diğerine "Hayır" diyebilir. Yüre­
ğin algılaması Her Şey Olan Sen' in algılamasıdır. Zihin, yüreğin
dilini daima doğru tercüme edemez ve mantıksal olarak açıkla­
yamaz. Yüreğinin dili duygularındır. Duygular birleşik algılama
boyutudur.

Yüreğinin algılama boyutu sınırsızdır. Bu boyuttaki farkın­


dalığı açıklamaya zihnin kelime dağarcığı yetmez. Çünkü zihin
sınırlıdır. Sınırsızlığın oku, yüreğindeki duygulara işaret eder.
İhtiyacın olan tüm rehberlik hizmeti zaten içinde var. Evrendeki
başka hiçbir varlık, sana yüreğin kadar iyi rehberlik edemez.
Varlığını hissetmene izin vermek, tanrısal boyutunu deneyimle­
mektir. Yüreğini açtığın anda orada farkındalığı bulursun.

Yüreğinle hissetmeyi öğrendiğinde içindeki rehberi kulla­


nırsın. Bu da sen olan özgürlüğün, hazzın ve bolluğun açılımı­
dır. Yüreğin yolculuğu, halen Tanrı benliğinin üzerinde duran
demir kapılar, korku ve yaralardan oluşan cüppeyi çıkarıp at­
mana yardımcı olacaktır. Bir yarayı iyileştirmek için yaranın
üzerine farkındalığını yöneltmen gerekir. Bir korkuyu aşmak
için onu varlığının içinden geçirmen gerekir. Hapishanenin de­
mir kapılarını açman için önce hapishanede tutsak olduğunu
görmen gerekir.

Yüreğini takip etmek, bir daha acı çekmeyeceğin anlamına

36
gelmez. Ama yaşadığın acı, yeni bir acı değil, eski bir acıyı ha­
yatından çıkarma sürecinin sağaltım acısıdır. Her acıdan özgür­
leştiğinde tüm varlığın biraz daha özgürleşir. Özgürleştikçe,
Tanrı benliğinle ileti�imin gittikçe netleşir. Ancak tümüyle açık
yürek, kendisinin Tanrı olduğunu bilir. Zihin tek başına seni tan­
rısallığına götüremez. Mantık seni oraya götCremez. Kanıt seni
oraya götüremez. Açık yürek seni oraya götürmez; açık yürek
zaten oradadır.

37
Açılım 6

İzin Vermek

Varlığının ifadesine izin vermek Tanrı benliğinin tomurcuk­


lanmasına izin vermektir. Varlığına tümüyle izin verdiğinde Her
şey Olan Sen 'in açılımının doğal akış boyutuna girersin. Bu
akışta çabasızlık vardır. Açılım, yüreğinin rüyasını gerçekleştir­
mesine izin vermektir. Bu bilinç, ne oluyorsan ol, kendini tü­
müyle güven içinde akışa bırakabilmektir. Kendi hayallerinden
başka sınırların yok. Kendi realiteni istediğin gibi yaratmak için
hayal gücünü özgür bırak.

İzin vermek boyutu, varlığının açılımını kontrol etmeye ihti­


yaç duymadan genişlemesine izin vermektir. Tanrı benliğin açı­
lımın hareketidir. Bu hareket yaşam sevgisidir. Bu akışı hisset­
mek, varlığını tanımlamaların ötesinde hissedebilmektir. Reali-

39
tenin açılımı senden ayn bir şey değil; sen bu açılımın dışında
değilsin. Açılım sensin. Açılımın yaratıcısı sensin ve Tanrı ben­
liğinin yansımaları tüm Tanrı benlikleriyle daima uyum içinde­
dir. Öngörülmüş yaratıcılığın heyecanının ötesinde, açılımın ya­
ratıcı akışının içinde yaşadığın deneyimin bilinci vardır. Açılım
kendi seçiminin ifadesidir. Açılım yüreğinin iradesidir. Açılım
tüm hayatla birlikte yaratmaktır. Bireysel açılım ile dünyanın
açılımı arasında bir ayrılık yoktur.

İzin vermek ne aktiftir ne de pasif. İzin vermek için bir şey


yapmak zorunda değilsin ama bu en iyisinin hiçbir şey yapma­
mak olduğu anlamına gelmez. İzin vermek, hiçbir sonuca ba­
ğımlı olmamaktır ama her şeyden kopmak (umursamamak) de­
ğildir. İzin vermek, dualite (ayrılık) bilincinin altındaki yaşam
akışının içinde olmaktır. Bir sonuca bağımlı olmak ya da sonu­
cu umursamamak, ayrılık bilinci illüzyonunun içinde olmaktır.
İzin, bağımlılık-umursamamak kutuplaşmasının ötesindedir.
İzin, olmak iznini vermektir.

Çoğu kişi, bir etki yaratmak için güç kullanmak gerektiğine


inanır. Güç kullanmamak, iradesiz ya da seçimsiz olmak değil­
dir. İzin vermek çabasız/ık halidir. Çabasızlık hali hareketsizlik
değildir. Çabasız hareket hali, açılımın doğal akışı içinde olmak­
tır. Çoğu insan için, izin vermek halinde yaşamak büyük cesaret
gerektirir. Çünkü akışa kendini bırakmak bize sahte güven ya da
değerlilik duygusu veren kontrolden (korkulardan) vazgeçmeyi
gerektirir.

Varlığına izin vermek, kim ve ne olduğunu tüm şeffaflığıyla


açık ve dürüst şekilde ifade etme cesaretine sahip olmaktır. Bu,
Her Şey Olan Onlar'ın varlığından akıp geçmesine izin vererek,
Tanrı benliğinin ışıldamasına izin vermektir. Bu boyutta asla pa­
sif değilsindir; bu boyutta korkusuzsundur. Tam izin, hiçbir en­
gele takılmadan akmaktır. Bu da korkuların akışını çarpıtması­
na, engellemesine, yönünü değiştirmesine izin vermemektir. Bu
güç, çıplak ve savunmasız olmaya cesaret edebilmenin gücüdür.

40
Bu korkusuzluk. boyutundan bizi ayıran inançlardan biri ça­
basız olduğumuz takdirde dünyamızı bir arada tutamayacağımız
fikridir. Bu inanç, temelinde hayatın sevecen akışı olmadığı
inancıdır. Bu inanç, hayatı sadece fiziksel boyutta algılamakla
ve bu illüzyonu kabul etmekle ilgilidir. Bu bakış açısıyla, kont­
rolden vazgeçerek kendini akışa teslim etmek intiharla eşdeğer­
dir. Hızlı giden bir arabanın direksiyonunu bırakmak gibi korku
yaratır. Çaba olmaksızın her şeyin darmaduman olacağı inancı,
bu dünyadaki rekabetin ve yaşam mücadelesinin nedenidir. Bu
bir savaştır; hayatla savaş; birbirimizle savaş; içimizdeki savaş.

Varlığına izin vermek, korkudan özgürleştiğinde hayatın se­


ni destekleyeceğini bilmektir. Korkuların hayatın seni destekle­
meyeceğini söyler. Korku, gücünü kullandığı sürece kendisini
daha da güçlendirir. Her boyuttaki bilinç kendisini gerçek kıl­
mayı amaçlar; buna korkuların da dahil. Korku sana, varol�bil­
mek için çaba göstermen gerektiğini söyler. Korku sana, korku­
nun koruması olmaksızın güvende olmayacağını söyler. Korku
hayatın doğasının düşmanca olduğunu söyler. Korku huzur ve
güveni bilmeni istemez. Ama korku düşmanın değildir; o sana
nerelerde izin vermediğini gösterir. Korku özgürlük yolunda yol
işaretleri olarak kullanılabilir.

Varlığına tümüyle izin verme yolculuğu, korkularından öz­


gürleşmekle gerçekleşir. Tam izin yolunda ancak en korkusuz­
lar yürüyebilir. Bu yol korkusuzların yoludur. Korkusuz olmak,
asla korku hissetmemek anlamına gelmez; korkularınla yüzleş­
mek ve içlerinde hapsolmuş özgürlüğünü geri almak anlamına
gelir. Korkudan özgürleşmek artık korkularınla seçim yapma­
mak ve korkularınla davranmamaktır. Korkulardan özgürleş­
mek, korkuların seni nereye götürürse götürsün kendine dürüst
olmaktır.

İzin vermek hayatla didişmekten vazgeçmektir. Bu, daha iyi


ve daha güçlü savaşmak için kendini daha güçlü ve sert yaparak
kazanılan cesaretin çok ötesindedir. Silahsız olabilmek, sürekli

41
silahlarla donanmış olmaktan daha fazla cesaret ister. Silahlar,
korkunun ifadesidir. Silahlı olmak "yanlış" değildir. Sadece si­
lahlı olmaya ihtiyaç duyduğunda (duygusal boyuttaki ihtiyaç)
korkuyla davrandığını bil. Kendini silahla donatmayı seçme­
mek, sana, silahlı olma seçimi yapanları yargılama hakkını ver­
mez . İzin vermek, başkalarının seçimlerine de özgürlük tanı­
maktır. İzin vermek boyutu, tüm varlıklara aynı eşitliği tanımak­
tır. Kendine izin vermeyi tümüyle deneyimlediğinde herkesin
kendi seçimlerini yaşamasına izin verirsin.

Korkularımız bize, dünyada "olanı" değiştirme arzusu verir.


İzin, hayattan korkmak yerine Bir 'liği deneyimlemeye ve haya­
tın bizi değiştirmesine açık olmaktır. İçimizde, hem korku hem
izin verme yetisi var. Seçimlerinde ikisinin de hayatında nasıl
tezahür edeceğini gözlemle. İzin boyutunda seçim yaptığında
çabasız aksiyonun huzurunun açılımını deneyimlersin. Korku
boyutunda seçim yaptığında, kendini ve realiteni değiştirmek
için mücadele eder, zaten olduğun gibi güzel olduğun gerçeğini
yadsırsın.

İzin boyutu, korkudan özgürleşmek için çabayı değil, aktif


seçimi gerektirir. Bu seçimi sadece sen yapabilirsin. Varlığına
izin vermek, kendini sevmektir. Hayatın akışına izin vermek,
hayatı sevmektir. Sevmek bütün varlıkların var olma haklarına
saygı göstermektir. İzin boyutu korkuyla değil, sevgiyle seçim
yapabilmektir. Korku kendinde yadsıdığın özgürlük ve sevgidir.
Sevgiden seçim yapmayı seçmek, kendine sevgiyi ve özgürlüğü
vermektir. İzin, kendini sevmektir.

Korkuların illüzyondur. Korkularınla yüzleşmek ve özgür­


leşmek, korkusuz olmanın sana zarar veremeyeceğini bilmekle
olur. Korkular, seni Tanrı Benliğinin farkındalığından ayırır.
Korkular, sana hayattan ayrı olduğunu hissettiren ve seni haya­
ta yabancılaştıran cüppelerdir. Cüppenin seni koruduğu ve sak­
ladığı inancından özgürleştiğinde hayatla bütünlük duygusunu
deneyimlersin.

42
Yalnız değilsin. Hayat sana zarar vermek istemiyor. Seni sev­
mek istiyor. Seni sevdiğini ancak, sen hayatla Bir olduğunun bi­
lincini kazandığında hissedersin. Kendini tek başınalığın içinde
sevmek, sevginin açılımı için harika bir basamaktır. Kendini
sevmenin ötesinde sevginin birliği vardır. Sen hayatsın. Sen sev­
gisin. Kendini hayat aracılığıyla sev. Kendine hayatı sevmeyi
hissetme izni ver. Kendini olduğun gibi sev. Hayatın seni sev­
mesine izin ver.

43
Açılım 7

Senin Hikayen

Senin hikayen, kendi tanımlamanın hikayesidir. Hikayenle


kendinin ne olduğunu biliyorsun. Kendini tanımladığında hika­
yeni anlatıyorsun. Ama hikayen kendini tanımlama listesinin
çok daha ötesinde. Hayata bakış penceren ve hayatla ilişkin sü­
rekli değişiyor.

Bedenin, nasıl varlığının bir aracı, bir arabası ise, hikayen de


öyle. Bedenin de hikayen de varlığını algılama ve yansıtma ara­
cı. Hazlarını, acılarını, umutlarını, korkularını ve sevgini ikisin­
de de yansıtıyorsun.

Birisi sana, geçmişini anlattığında onun kim olduğuyla ilgili


çok şey keşfediyorsun. Hayat hikayeleri onları belirlediği için

45
değil, anlattıkları hfila kendi varlıklarını tanımladığı için. Hika­
yeni kendini tanımlamayı seçtiğin bir şey olarak görebildiğinde,
kendi varlığının önemli bir boyutunu da görmeye başlarsın. Hi­
kayen, seni çevrenden ayırarak kendini nasıl bireyselleştirdiği­
nin ve Tanrı olduğunun bilincinden kendini nasıl ayırdığının da
ifadesi. Hikayen sadece dünyaya ne sunduğunu değil, dünyayı
nasıl deneyimlediğini de belirliyor.

Kendini başkalarına tanımladığın sıfatların listesini yapmak,


etkin bir kendini tanıma egzersizidir. Örneğin; "Ben spiritüel, şef­
katli, şişman, zeki, yaşlı ve mutlu biriyim" diye kendini tanımlı­
yorsan bu sadece kendini nasıl gördüğünü değil, dünyayı algıla­
ma kutuplaşmalarını da açığa çıkarır; spiritüel olmayan-spiritüel,
gaddar-şefkatli, şişman-ince, yaşlı-genç, mutlu-mutsuz gibi. Ha­
yatındaki diğer önemli (hoşlandığın ve hoşlanmadığın) insanları
nasıl tanımladığın, daha derin kutuplaşmalarını sana gösterir.

Hikayen, sadece gerektiği zaman hatırladığın kendinle ilgili


bir düşünce değil; varlığının her boyutunda varlığını sürdürür.
Dünyayı nasıl algıladığını hikayen belirler. Dünyaya hikayenin
gözleriyle bakarsın. Hikayen değerleriyle özdeşleştiğin kutup­
laşmaları yansıtır. Kendini bir kurban gibi hissediyorsan, dünya­
yı kurbanlar ve saldırganlarla dolu olarak algılarsın. Sevgiyi his­
sedersen, etrafında sevgiyi görerek sevgiyle kuşatıldığını hisse­
dersin.

Hikayen, kendini her şeyle ne kadar bir gördüğünün ya da


kendini herkesten ne kadar ayrı ve uzak hissettiğinin ölçüsünü
de yansıtır. Kutuplaşmalarına yüklediğin değer ne kadar bü­
yükse kendini o kadar ayrı hissedersin. Bu ayrılık duygusu
senin algıl amal arının kutuplaşmasının ürünüdür. Algılamala­
rın, içi nde yaşadığın illüzyonu yaratır. Ayrılık bir illüzyondur.
Varlığının özgün boyutlarını deneyimlemek için yaşadığın il­
lüzyonu özgürce seçtin. Varlığını algılamalarınla keşfediyor­
sun. Hikayen ve algıların yaratıcı özgür irade seçimlerinin iki
yüzüdür.

46
Sen, kendini tanımlayan seçimsin. Hikayeni tanımlama biçi­
min bu seçime şekil verir. Temelde sen sınırsız bir varlıksın. Ama
şu anda kendini sınırlı bir varlık olarak -hikayenle- deneyimle­
meyi seçiyorsun. Birçok hikayede yaratılan paylaşılan bir reali­
teyi deneyimlemeyi seçiyorsun. Bu realite bir illüzyondur ama
toplumsal uzlaşma ile illüzyon tutarlı bir gerçeklik görünümü ka­
zanır. Somut ve kalıcı gibi görünen bu realite boyutu Tanrı 'nın
yeni bir deneyiminin oyun alanıdır. Hiçbir illüzyon bu kadar ger­
çek görünmedi ve böylesine bireysellik deneyimi yaratmadı.

Bireyselliğini hikayenle ifade ediyorsun. Hikayen sadece de­


neyimini ve kendini tanımlamanı değil, algılamanı da şekillen­
diriyor. Kendini ve dünyayı algılaman birdir. Dünyayı nasıl al­
gıladığın kendini nasıl algıladığının yansımasıdır. Realite varlı­
ğının aynasıdır. Hem realitenin hem kendinin deneyimi algıla­
malarının ürünüdür. Algılamaların hikayenle şekillenir ve hika­
yeni seçen sensin . Sen algılamalarının yaratıcı özgür irade seçi­
misin ve bu seçimin sınırları içinde yaşıyorsun. Bu seçim sade­
ce kendini nasıl deneyimlediğine değil, tüm realitene şekil verir.
Hikayeni de realiteni de seçen sensin. Kendinin ve realitenin ya­
ratıcısı sensin. Sen yaratıcısın. Sen Tanrı 'sın.

Kendi yarattığın illüzyonun içinde olmayı seçiyorsun. Bu il­


lüzyonun deneyimi senin algılamalarınla belirleniyor. Seçtiğin
gibi algılamada özgürsün. Tanrı 'nın diğer ifadelerinin kendi be­
lirledikleri hikayeleri onlarla paylaşma seçiminin dışında illüz­
yonun ayrı objektif bir gerçeği yoktur. Paylaşılan realitede her­
kes tarafından kabul edilen belli parametreler vardır. Bu para­
metreler limit değildir. Parametreler bir seçimdir. Realitenin li­
neer zaman olarak algılanması , maddenin somut görünümü , bi­
reyselliğin belirginliği parametre seçimleridir. Bu boyutu dene­
yimlemeye onay vermeseydin burada olmazdın.

Yaratıcı olduğunun bilincine uyandığında illüzyon daha akış­


kan ve tepkisel olur. Realitenin somutluğu azalır, ayrı bir birey
olma realitesi belirsizleşir, lineer zamandan daha az etkilenirsin.

47
Uyanma sürecinde gittikçe kendini daha az ayn hissetmeye baş­
layacaksın; sadece çevrendeki insanlardan değil, realitenin ken­
disinden de. Herkesin nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu göre­
ceksin; iç içe geçmiş hikayeler akışı olduğunu. Uyanmak reali­
teden kaçmak değildir; daha derin haz dolu deneyime adım at­
maktır.

Yaratıcı olduğunun bilincine vardığında, realiteni değiştir­


menin ne kadar kolay olduğunu da göreceksin. Realiteni değiş­
tirmek, değişim deneyimine izin vermektir. Realiten hikayenin
yansıması olduğu için, hikayeni değiştirdiğinde realiteni de de­
ğiştirirsin. Yaratıcılığına .adım atmak değişime adım atmaktır;
sürekli değişen realite ve sürekli değişen hikaye.

Tanrı bilincinde, belirlenmiş değişmez bir realite yoktur.


Tanrı bilincinde hikayene sıkı sıkı yapışmazsın . Sen hikayen de­
ğilsin; hikayen, kendini nasıl deneyimlemek istediğinin şimdi­
deki seçimidir. Kim olduğunu değiştirmeyi seçerek realiteni de­
ğiştirebilirsin. Kendini tek bir şekilde sınırlamak yerine, kendi­
ne Her şeyi deneyimlemeye izin ver.

B ireysellik deneyimi içindesin ama kendine söylediğin hika­


yede kim olduğunu bilmenin bu hayat için senin deneyimin ol­
madığını anlatıyorsun. Hikayen bir seçim ve onu değiştirme gü­
cüne sahipsin. Hikayenle özdeşleşmek, hikayenin içinde hapsol­
maktır. Hikayenle özdeşleşmekten vazgeçtiğinde yine senin sen
olacağını bil. Ama çok daha geniş çok daha özgür sen . Seçtiği
her şeyi olabi len sen . B u , hem hikayenin özgürlüğü hem de hi ­

kayeden özgürlüktür.

Özgürleştiğin ölçüde yüceliğini idrak edersin . Hikayenden


özgürleşmek bireyselliğini kaybetmek değil, kaynağa dönmek­
tir. Tanrı 'ya dönmek için burada değilsin; sen zaten Tanrı 'sın.
Hikayenin limitlerinden kendini özgürleştirmek, bedenin için­
deyken Tanrı olduğunu hatırlamaktır. Bedenli olmak bireysellik
deneyimidir. Uyandığında bu bireyselliği kaybetmezsin fakat

48
dönüşüm yaşarsın. Tek bir hikaye seçimi yerine, kendi hikayeni
kendinin yazdığını bilir ve istediğin gibi değiştirme gücüne sa­
hip olursun. Tek hikayenin tuzağına düşmek yerine istediğin hi­
kayeyi hayal edebilir ve yaşayabilirsin. Sen tek bir hikaye değil,
potansiyel olarak tüm hikayelersin.

Varlığın sınırsızdır. Olamayacağın hiçbir hikaye yok. Ne is­


tiyorsan o olmakta özgürsün. Hikayeni özgürlüğün olarak bil,
hapishanen olarak değil. Özgürsün. Sen Tanrı ' nın bedenli ifade­
sisin.

49
Açılım 8

Olmanın Eşitliği

Tanrısallık bilinci, illüzyonu aşmakla ilgili değil. Fizikselliği


terk etmekle ilgili değil. Bu realiteye, realitenin eksikliklerini
keşfetmek ve bu realiteyi terk etmek için gelmedin. Buraya en
serüvenci varlıklar geliyor. Bu illüzyon hatasız ve şaşkınlık ya­
ratıcı. Mükemmel bir şekilde mükemmel değil. Güzel. Çirkin.
İşte dualite budur; zıtları görme yeteneği. Güzelin çirkinden da­
ha iyi olduğu mutlak gerçek değildir; bir bakış açısı seçimidir.

Dualitede hiçbir şey mutlak değildir; her şey görecedir. Bir


kutuplaşmaya yüklediğimiz anlam özgür seçimdir. Bunu göre­
bilmek için mutlak gerçek fikrinden özgürleşmek gerekir. Aşkın
evrensel bir gerçek arayışı, özdeşleşmek için güvenilir ve tutar­
lı bir şey bulma arzusudur. Her şeyin sürekli değişim içinde ol-

51
duğu bir realitede, değişmez bir şey bulma arzusudur. Bu arzu,
açılımı yadsımaktır.

Her Şey Olan ile bütün olduğunun bilinci, illüzyonun içinde


kalarak dualite ayrımını görebilmektir. İllüzyonun içinde kala­
rak illüzyonun ötesini görebilmek sadece bir seçimdir. Bu seçi­
mi yapmak hem tümüyle yeni deneyim boyutlarına açılmak hem
de bazı deneyimleri kapamak demektir. Kapamayı seçtiğin de­
neyimlerin çoğu, olmazsa mutlu olacağın deneyimlerdir; korku
ve tehlike gibi. Korku ve tehlike frekansları da geçerli seçimler­
dir; dualitenin ötesini görebilme seçiminin özgürlüğünün de ge­
çerli bir seçim olduğu gibi . Biri diğerinden daha iyi değildir; sa­
dece farklıdır.

Uyanmak bir özgürlük boyutudur. Ama özgürlüğün sınırlı­


lıktan daha iyi olduğu fikri de mutlak gerçek değildir. Özgürlü­
ğü bu şekilde görebilmek zorlayıcı olabilir. Bize bu kadar değer­
li gelen bir şey bile kutuplaşmadır.

Dualitenin ötesini tanrısal gözünle görebildiğinde tüm var­


lıkların eşit olduğunu da görebilirsin . İnanmayı seçtiğin şey ne
olursa olsun "gerçek" değildir; sadece senin gerçeğindir. "Ger­
çeği" bildiğine dair inancını kendini değerli hissetmek için ya da
kendini başkalarından üstün görmek için kullandığında deneyi­
mini fakirleştirirsin.

Mutlak gerçeği bulma ihtiyacından özgürleşmeyi seçtiğinde,


varlığını hiyerarşik yapılanma algısının zincirlerinden de özgür
kılarsın. Başkalarıyla rekabet etmeyi bırakır, ne onlarda ne ken­
dinde eksiklik aramaya ihtiyaç duyarsın . Yargılardan özgürleş­
mek, bilinçli varlığına doğuştur. Yargılardan özgürleştiğinde
tüm varlıkların eşit olduğunu görürsün . B u , tüm hayatın mü­
kemmelliğidir. Bu söylenenler de dahil olmak üzere herhangi bir
bilinç boyutunun "Mutlak Gerçek" olduğuna inandığın sürece, o
inancın kölesi olursun. Kutuplaşmanın bir ucunun diğerine göre
üstün olduğu inancı, kutuplaşmanın içine hapsolmaktır.

52
Dualite uçlarının rekabeti içimize öylesine işlemiş ki, yüceli­
ğimizin açılımını bile hiyerarşik olarak yapılandırıyoruz. Dinler,
"gerçeğe" sahip oldukları fikrine dayalıdır. Onların yolu Tanrı 'ya
giden tek yoldur. Bu inanç sistemi, temelinde dualite içindedir.
Dine inananlar arasında hiyerarşik yapılanma vardır. Tepedekiler
kendilerini "Gerçeği Bilen" olarak pazarlar ve kendilerine hiye­
rarşiye dayalı bir statü yaratırlar. Hangi elbise giydirilirse giydi­
rilsin, hangi cüppeye sahip olursa olsun, kendi gerçeğinin "tek
gerçek" olduğu inancı, üstünlük duygusunu içinde barındırır. Üs­
tünlük inancı ayrımcıdır. Tanrı sevgisinin eşitliğinin yadsınması­
dır. Söylediğin, yaptığın ya da inandığın hiçbir şey seni Tanrı 'ya
başkalarından daha yakın kılamaz. Sen Tanrı'sın.

Dualite içinden görmeyi seçmek de bir seçimdir. Hiçbir oluş


boyutu üstün ya da aşağı değildir. Nasıl olman gerektiğini belir­
leyen ve oraya ulaşacağın bir Üstün Gerçek yoktur. Sen, özgür­
ce keşfetmeyi seçtiğin gerçeğin bir açılımısın. Tanrı benliğinin
bilincinde olmak ve dualite hiyerarşisinin içinde yer almamak
da seni dualiteyi keşfetmeyi seçenlerden üstün kılmaz.

Tüm oluş hallerinin eşit olduğu bilincini kucaklamak özgürlü­


ğe ve varlığının sınırsızlığına doğru bir adımdır. Bu bilinç olmak­
sızın, iraden özünde özgür olsa da seçimlerinin çoğu inançların
tarafından belirlenir. Keşfedilmesi gereken bir Üst Gerçek oldu­
ğuna inanıyorsan, doğal olarak bu gerçeği keşfetmeye bağlanır­
sın. Gerçeği bilmemekten gerçeği bilmeye doğru yapılan yolcu­
luk, hiyerarşik ölçüme tabi olur. Seçimlerini yüreğine göre yap­
mak yerine, hiyerarşinin yukarılarına çıkmak amacıyla yaparsın.
Her türlü oluşun eşitliğini bilmek, ayrılıkçı düşünceden ve üstün­
lük duygusundan özgürlüktür. Eşitlik bilincinde "nasıl olacağına
dair" tüm seçimler geçerlidir. Yargılamanın tuzağı olmaksızın
tüm seçimler önündedir. Burada, tanrısal farkındalıkla seçim ya­
parsın. Sınırlılık yerine sınırsızlık içinden seçim yaparsın.

Benimsediğin ve sıkı sıkıya bağlandığın tüm gerçekler sade­


ce seçtiğin inançlardır. Özgürce seçtiğin bu inançlarla realiteni

53
yaratırsın. Üstünlük deneyimini seçmek, eşitliğin yadsınmasıdır
ve bu algılama içinde yaşamayı seçmektir. Bu algılama, bireysel
realitende üstün-aşağı kutuplaşmasını yaratır ve yansıtır. Üstün­
lüğü seçmek, hayatına aşağıda olmayı otomatikman davet eder.

Dualite yaşamında dualitenin sadece bir ucunu seçemezsin.


Kutuplaşmanın bir ucunun yargısı, diğer ucu da kendi içinde ba­
rındırır. Bu yargı pozitif de olsa negatif de olsa, kendini tanım­
lamadır. Her yargı, dualite ayrımcılığını yansıtan deneyimi ha­
yatında yaratır. Bir ucun üstünlüğüne dair aynına olan inancının
gücü, bu kutuplaşmanın hayatındaki yansımasının ne kadar so­
mut olacağını belirler.

Deneyimlerin inançlarını yaratmıyor. İnançların deneyimle­


rini yaratıyor. Dualite tuzağına düşmüş değilsin. Dualitenin ya­
ratıcısı sensin. Kutuplaşmanın içinde olma duygusu, inançların­
la dualitenin bir ucuyla özdeşleşmekten kaynaklanıyor. Kutup­
laşma yelpazesinin tüm noktalarını eşit olarak algıladığında du­
alite ile özdeşleşmezsin. Bütünü kucakladığında, kutuplaşmayı
kuşatırsın . O zaman içinde hapsolmaktan özgürleşirsin.

Örneğin; zeki insanların daha değerli olduğuna dair güçlü bir


inancın varsa zeki-aptal kutuplaşmasına sahipsin demektir. Ta­
nıştığın herkesi bu kutuplaşmanın içinden algılarsın. Kendinden
farklı zekaya sahip olduğunu düşündüğün kişilerden kendini
ayırırsın. Bu ayrılık, kendi varlığının içinde ayrılığı deneyimle­
mene yol açar. Kendi hikayeni tanımlarken, bu ayrılığın sınırla­
rıyla kendini tanımlamaya da sınır koyarsın. Hayattan ne kadar
ayrı, hayatla ne kadar bir olduğunu inançlarınla belirleyen sen­
sin. Yanlış doğru yok. Sadece kendi inançlarının sınırları içinde
yaşamak var.

B ir kutuplaşmadan özgürleşmen bu kutuplaşmayı bir daha


asla deneyimlemeyeceğin anlamına gelmez. Ama kutuplaşmayı
ancak ona odakladığında deneyimlemeyi seçiyor olursun. Artık
kutuplaşma senin görüşünü bir sis gibi engellemez. Dualitenin

54
ötesini görebildiğinde, her şeyde güzelliği görme yetini gelişti­
rirsin. Algıların yargılarla bulanmadığında görüşün netleşir.
Tüm varoluş biçimlerinin eşit olduğu bilinci, varlığındaki birlik
ve çeşitlilik paradoksunu sona erdirir. İçinde ikisi bir arada var
olur. Hem bir olmak (kendi içinde ve dünyayla) hem ayrı olmak
(kendi özgün ve çeşitlilik içeren bireyselliğini ifade etmek) bi­
linci doğmuştur. Çeşitlilik birliğin zıttı değildir.

55
Açılım 9

Kendi Hikayenin Açılımı

İllüzyonun içinde, kimse sınırlı kimliğiyle -hikayesiyle- sı­


nırsızlığı algılayamaz. İçinde tüm olasılıkları barındıran sınırsız
kaynağımız, her birimiz aracılığıyla kendisini sınırlı biçimde
ifade ediyor. Sen, olasılıklar içinden kendi özgür seçiminin bir
ifadesisin. Kimi daha sınırlı ifadeyi, kimi daha geniş ve akışkan
ifadeyi seçiyor. Biri diğerinden iyi değil. Her biri varoluşun ken­
di özgün rengini ifade ediyor.

Sınırları belirlenmiş bir hikayeyle kendini ifade etmek, varlı­


ğını bir biçime odaklamaktır. B öyle bir kişi, örneğin işiyle evli
olan biri, kendi rüyaları pahasına ailesi için yaşayan bir ev kadı­
nı, katı askeri yapı içinde yaşayan birisi olabilir. Bu yaşam bi­
çimleri varlığın özelleştirilmesi olarak görülebilir. Böyle bir ya-

57
şam seçiminde rollere sımsıkı yapışılır. Bu yaşam rollerini ve sı­
nırlarını netçe görebilmek için onlara yargılamadan bakmak ge­
rekir. Tüm hikayeler, sınırlık içinde de yaşansa, özgürlük içinde
de yaşansa kendi özgün armağanlarını içlerinde taşır. İkisi de
geliştiricidir.

Hikayen, öz varlığının etrafındaki bir çember gibidir. Çem­


berin içinde hikayene uyan -senin kim ve ne olduğunla ilgili­
deneyimler vardır. Hikayene uymayan deneyimler çemberin dı­
şında kalır. Hikayenle ne kadar özdeşleşirsen, çemberin sınırla­
rı içinde kalır ve çembere ait kurallara sımsıkı itaat ederek ya­
şarsın. Çünkü hikayenin sınırları netçe belirlenmiş olarak uygu­
lanmaktadır. Sınırların sımsıkı belirlenmesi, bilinir olmaktan
kaynaklanan güven duygusu yaratır. Bizi zorlamadığı için,
çember içindeki deneyimler kendimizi güvende hissettirir.
Çember bizim rahatlık alanımızdır. Değişime tepki gösteren bir
kişi, çemberin içindeki deneyimlere izin verir, dışındakilere di­
renir.

Bu realite boyutunun yaygın korkusu kendini güvende his­


setmemektir. Bu nedenle, kişiler katı sınırlar içindeki kurallarla
güçlü bir özdeşleşmeyle kendilerine bir güvenlik alanı yaratma­
ya çalışır. Kişi ne olduğunu ve ne olmadığını kesin bir şekilde
bildiğinde kendini doğal olarak güvende hisseder. Kendi tanım­
ladığı kimliğini sadece dış dünyaya değil kendine de kabul ettir­
meye çalışır.

Hikayelerin kendi bilinci vardır. B una ego da denilebilir.


Ego, kendini koruma güdüsüdür. Bu bilinç kendini korumak ve
güvende hissetmek doğrultusunda davranır. Bu bilinç, fiziksel
varlığını idame ettirme güdüsüne eşittir. Fiziksel varlığı idame
ettirme güdüsü, beden bilincinin kendini koruma güdüsüdür.
Bedenin de kendi bilinci vardır. Kişi hikaye kimliğiyle ne kadar
özdeşleşirse, Tanrı Benliği yerine kendini tanımladığı kimliğini
o kadar güçlendirir. Hikayeyle özdeşleşip, bu gerçeği mutlak

58
gerçek haline getirdiğinde çemberi hapishaneye dönüşür. Hapis­
hanenin sınırları birçok kişi tarafından rahatlık alanı olarak de­
neyimlenir . . . ve rahatlatıcıdır.

Kendini koruma güdüsü, Tanrı benliğinin bilincinde olmadı­


ğın dönemde sana rehberlik eden harika bir araçtı. Otomatik me­
kanizma olarak, benlik duygun tomurcuklanırken sana somut
gerçeklik ve güven duygusu veriyordu. Açılımın akışı içinde
kimliğine bir süreklilik duygusu kazandırıyordu. Bu kendini ko­
ruma güdüsü açılımın içinde, bazen akışla uyumlu bazen uyum­
suzdur. Açılıma karşı olduğun anlar, doğal akışın hikayeni de­
ğiştirmeye zorladığı anlarda harekete geçen korkulardır. İşte bu
anlarda değişime direnilir.

Direnmek olumsuz değildir. Çünkü bu güdü bireysellik reali­


tesinde canlı kalma ve kimliği koruma arzusunun kodlarıdır. Bu
kod, ayrılık bilincini keşfetme sürecinin gerekli bir parçası oldu.
Ama şimdi Tanrı benliğinle bilinçli bağlantı kurmayı seçiyor­
san, bu güdüyle ilişkini değiştirmen uygundur. Değişime diren­
mek yerine değişimden heyecan duymayı seçebilirsin .

Bu güdüden özgürleşmek egoyu ya da zihni yok etmek anla­


mına gelmiyor. Kimliğini (çemberi) Tanrı benliğinin bir ifadesi
olarak görmek anlamına geliyor. Kimliğini hikayenle değil, be­
denli varlığını Tanrı benliğinle özdeşleştirmek anlamına geliyor.
Yaratılanın ötesinde yaratıcı olduğunu da bilmek anlamına geli­
yor.

Açılımın etkisi hem genişleme hem de seni sınırlayan hika­


yenle belirlenen çemberin gittikçe belirsizleşmesi olarak ifade
bulur. Kendini tanımlamak için çemberin içindeki mevkileri sa­
vunmak yerine, anbean seçimlerinin ifadesi olursun. Sınırlarla
yaşamamanın seçimini yaparsın. Bu izin vermek boyutunda,
varlığına yeni deneyimleri davet edersin. Bu deneyimlere diren­
mek yerine onlara kucak açarsın. İzin içinde olmak, değişim de­
neyimlerine açık olmaktır.

59
Değişime açık olmak, hem iç hem dış realitende değişime
açık olmaktır. İster içsel ister dışsal olsun her değişim, hikayen­
de değişiklik yaratır. İzin içinde olmak, hikayenin değişmesine
açık olmaktır. "Ben" için açılım, hikayenin açılımıdır. İzin, hi­
kayenin belirlenmiş kalıplarla tanımlanması yerine, sürekli de­
ğişim içinde olmasına açık olmaktır.

Eğer temelde hikayendeki tanımladığın kişi olduğuna inanır­


san, bilinçli değişim de minimal olur. Tanrı benliğinin bilincine
vardığın ölçüde, değişimi sindirmen kolaylaşır. Değişime açıklı­
ğın, olma özgürlüğünün yansımasıdır. Hikayenle katı bir özdeş­
leşme yaşadığında değişime direnirsin. Çünkü hikayeye yaptı­
ğın enerj i yatırımı, kendini koruma güdüsünü besler. Bu güdü
değişime sınırlama getirerek senin kendini güvende ve emniyet­
te hissetmeni sağlar.

Hikayenle özdeşleşmekten vazgeçtiğinde kendini koruma


güdüsündeki saklı enerji açığa çıkar ve seni güçlendirerek is­
tediğini seçme konusunda varlığını özgürleştirir. Deneyimle­
rin daha akışkan ve yaratıcı olur. Ayrıca hikayenin çemberle
oluşan sınırları, ayrılık illüzyonunu yaratır. Ayrılık perdesi,
dualitenin kumaşıdır. Çemberin silikleşmeye başladıkça duali­
te illüzyonunun ötesindeki birliği görmeye başlarsın . Tanrısal
benliğini beden içinde ifade etmeyi seçtiğin sürece çember tü­
müyle ortadan kalkmaz ama gittikçe daha şeffaf ve geçirgen
olur. B öylece aynı anda hem Bir ' liği hem bireyselliği dene­
yimleyebilirsin. Çember ayrıca öylesine esner ve özgürce şe­
kil deği ştirir ki , varlığın neyi deneyimlemek istiyorsa onu
anında kuşatır.

Hikayen, deneyimlerinin duygularını şekillendirdiği bir araç­


tır. Heykeltıraş sensin. Kendi deneyimlerine şekil veriyorsun.
Bir kalıp mermer olmak yerine, potansiyelin açığa çıktıkça sü­
rekli değişen bir sanat eserisin. Heykeltıraş da eser de sensin .
Kendi sınırlarını kendinin yarattığının bilincine vardıkça, artık
sınırları engel olarak görmemeye başlarsın. Onları seçtiğin doğ-

60
rultuda özgürce değiştirebileceğini bilirsin. Bu, varoluşun gü­
zelliğidir. Kendi güzelliğini görmemek, özgür olduğunu yadsı­
maktır. İstediğini olma seçiminin özgürlüğünü bildikçe, şimdiki
seçiminin ne kadar güzel ve mükemmel olduğunu da bilirsin.
Güzelsin.

61
Açılım 10

Korkuyu Sev

Hikayenle uyumlu tüm deneyimlere kolaylıkla açık olursun.


Çünkü bildiğin alanda kendini rahat hissedersin. Bildiğinden
emin olduğunda, kontrolün sende olduğunu hissedersin. Ama
alanı bildiğin için, deneyimlerin sana çok az değişim getirir.
Çünkü bu deneyimlerini zaten varlığına, bünyene katmışsındır.
Bildik deneyimler kişiyi değişime zorlamaz ve tehdit etmez.
Bildik alanda yaşadığında, hikayesi onun kabı olur ve kişi bu
kabın içinde yaşar.

Hikaye çemberinin dışında, bilinenin dışında, bilinmeyen


vardır. Bilinmeyen deneyimler henüz varlığına katmadığın de­
neyimlerdir. Bu deneyimlerin dışarıda kalmasının nedeni senin
direncindir. Direnç, hikayenin etrafına duvar örer. Bilinmeyene

63
izin vermek, Tanrı benliğinin bilinçli farkındalığına izin ver­
mektir.

Hikayen bildik. Hikayenin dışındakiler bilinmeyen. Direnç


duvarı bu ikisini ayırıyor. Direnci bırakmak, seninle bilinmeyen
arasındaki engeli yıkmaktır. Direnmeyi bıraktığında ilhamın,
vahiysel algılamanın bilinç eşiğine açılırsın. Bu açılımla bilin­
meyeni bilinir kılarsın. Bu algı eşiğine adım attığında ilham, ge­
nişleme ve değişim, varlığında doğar. Bu bilinç ilham bilincidir.
En derin fikirler ve sanat bu bilinç boyutunda doğar.

İnsanlığın en büyük başarılarının yaratıcıları, varlıklarını öz­


gürce açarak, açılıma izin vererek bu boyuttan ilham aldılar.
Günlük yaşamda, ilham bilinci günlük kararların netleştirilmesi­
ne yardım eder ve insan varlığının açılımı için yol göstererek il­
ham verir. Bu boyut sadelik boyutudur. Seçimler bu boyutta yü­
rekten ve netlikle yapılır. İlham bilinci herkesin sahip olmak is­
tediği bilinçtir ama çok az insan bu bilince ulaşır.

Başlangıçta bu boyutta algıladığın anlarda, bala hikayenin et­


rafında yarattığın duvarların arkasındaysan, değişim ve ilham
mesajı seni korkutur. Bu duygu, "paraşütle atlama" duygusudur;
nereye ineceğini, ne olacağını bilememe duygusu. Direncin kö­
keninde değişim korkusu -bilinmeyen korkusu- vardır. Hatta
ölüm korkusu bile ölüm deneyiminin ne olduğunu bilmeme,
ölümün ötesinde ne olduğunu bilememe korkusudur. Bir şeyi
gerçekten bilmek için ondan korkmamak gerekir. Bildiğin şey­
den korkmazsın.

Herkesin hikayesinin kapsama alanı farklıdır. Kimilerinin


çok çeşitli deneyimleri vardır ve daha geniş alanda kendilerini
rahat hissederler, kimilerinin alanları dardır. Ama ikisinin ortak
noktası, hikayelerin sınırlarının direnç gösterilen şeylerle belir­
lenmesidir. Direnç, varlığının özgürlüğünün, bir deneyimin ge­
tireceğinden korkarak, kendi içine geri çekildiği andır. Sınıra
geldiğini hissettiğinde bu deneyimi yaşarsın ve geri çekilirsin.

64
Bu anda ya hikayene sadık kalarak direnci seçersin ya da yüre­
ğini açarak direncin ortasına dalar ve deneyimi içeri alırsın.
İkinci seçimi yaptığında bir bilinmeyen bilinir hale gelir. Daha
önce direndiğin deneyime izin verdiğinde, varlığın özgürleşe­
rek açılım yaşar.

Genellikle kişi bir şeye direniyorsa, kendisini koruduğuna,


direncin kendisine yararlı olduğuna inanır. Bu düşünce, hapisha­
nesinin kapısındaki en büyük kilitlerden biridir. Tüm korkuları­
nın seni koruduğuna, sana yararlı olduğuna inanmak, hücrenin
demir parmaklıklarının varlığının sana yararlı olduğunu onayla­
maktır. B unu fark etmek kendinin hem mahkum hem de gardi­
yan olduğunun bilincine varmaktır.

Tüm kilitler, tüm parmaklıklar korkunun kilitleri, korkunun


parmaklıklarıdır. Korkularının da belirleyicisi sensin. Korkuları­
m kendinin seçtiğini söylemek, korkunun yaratıcısının sen oldu­
ğunun bir başka ifadesidir. Yaratıcının sen olduğunu bildiğinde,
bu parmaklıkların gerekli olmadığını da bilirsin. O zaman dene­
yimlemeyi arzu etmediğin şeyi seçmemek konusunda kendine
güvenirsin.

Hikayenin mimarı sensin. Hikayeni yaratırken direnç duvar­


larını, hangi noktanın ötesinden korkuyorsan oraya inşa edersin.
Korkunla yüzleştiğinde, yarattığın direnç duvarım aşağı indirir­
sin ve alanını yeniden belirlersin . Alanın sürekli genişler, sürek­
li değişir. Kendini tanımladığın duvarların farkında oldukça,
kendini duvarların sınırlarıyla özdeşleştirmeye de son verirsin .

Korkularının seni belirlemesine izin versen de, davranışları­


m yönetmesine izin versen de, o sen değilsindir. Sen korkuların
değilsin. Korkuların, kendi seçtiğin tanımlamayı ifade etmek
için kullandığın bir araçtır. Seçtiğin ne ise osun . Korkularını ge­
çerli kılmayı seçen de sensin, onlardan özgürleşmeyi seçen de
sensin.

65
Korku kötü değildir. Bu derin ama ince bir noktadır. Korku­
larını anladığında içinde büyük özgürlük taşıdığını da görürsün.
Korku , seni incitmeye çalışan dışsal bir güç değildir. Korku his­
setmek bir hata değildir; korkuyla acı çekmek zorunda değilsin.
Korku kendi varoluşunu yaratmak için kullandığın bir enerji bo­
yutudur. Sevgi çeker, korku iter. Korku iterek ayrılık yaratır. Ay­
rılık temelde kendini tanımlama aracıdır.

Dualitede sevginin zıttı korkudur. Sevginin formasyonu için


zıttı olan korku da sevgi kadar önemlidir. Burada dualistik sev­
giden bahsediyoruz. Dualitenin iki ucundan birine odaklanmak
mümkündür. Evrensel ya da koşulsuz sevgi ise tüm hayata eşit
biçimde saygı duyan, kabul eden sevgidir. İtme gücü varolma­
dan çekim gücü var olamaz. Korkunun gücünü kendini sınırla­
mak için kullanırken, sevginin gücünü de kendini özgürleştir­
mek için kullanırsın.

Korkuyu bir zincir olarak değil, amacı olan bir araç olarak gö­
rebi lirsin. Korkuyla kendini sınırlayarak yanlış bir şey yapmadın.
O, kendi özgün hikayeni deneyimlemeyi arzu ettiğin için hikaye­
ne odaklanmana yardımcı oldu . Duvarların sana hizmet etti. Bu
anlayışla duvarları kolaylıkla indirebilirsin. Çünkü duvarları ken­
dinin yarattığını biliyorsun. Bir duvarı hata olarak gördüğünde
onu yıkamazsın. Bu güçlü bakış açısıyla korkularınla yüzleştiğin­
de acı çekmezsin. Çünkü Tanrı benliğinin farkında olursun.

Korkularını yenerek hiçbir şeytanı ya da kötülüğü yenmiyor­


sun. Hiçbir şeyi aşınıyorsun. Sadece kendini korkuyla tanımla­
mamayı seçiyorsun . Güç harcayarak duvarları yıkmıyorsun . Ar­
tık onların temsil ettiği sınırlar içinde yaşamayı seçmeyerek du­
varları yaratmaya son veriyorsun. Sınırlarının yaratıcısının sen
olduğun bilinci, özgür olma bilincidir.

Korkudan özgürleşmek, yüreğinin sevgisinin belirlediği, sı­


nırları sürekli değişen rahatlık alanında yaşamayı seçmektir.
Zihninin korkuları yerine yüreğinin sevgisini seçmektir. Korku­
larını sev. Korkularının açılımı seni özgürlüğe götürecektir.

66
Açılım 11

Güvendesin

Korku hissetmek kendini güvende hissetmemektir. Kendini


tehlikede hissetmektir. Tehlikede olduğunu hissetmek, kendinin
dışında seni incitmeye gücü olan bir şeyin olduğuna inanmaktır.
l
Varlığının tehlikede olduğuna inanmaktır. Tehike inancı, kendi­
nin sonlu olduğu inancından kaynaklanır. Bir şeyin sonlu oldu­
ğu illüzyonu, dualite illüzyonunun özelliklerinden biridir. Duali­
te içinden ancak, sınırsızlığın parçaları sınırlı olarak görülür.
Korku ve tehlike bu illüzyonun ürünüdür.

Güvende olmadığın fikri bir illüzyondur. Sen Tanrı 'sın. Sen


ölümsüzsün. Sen yok edilemezsin. Fiziksel ölümden geçmeyi
seçsen bile, ölüm senin sonun değildir. Ö lüm , Tanrı benliğinin
bedeni terk etme seçimidir. Ö lüm, senin sonlu olduğun illüzyo­
nunun sona ermesidir.

67
Hikayenin kendi kimliğinin tümü olduğuna inandığında, de­
ğişimi kendine yönelik bir tehdit olarak algılarsın. Korku son
derece gerçek gelir çünkü hikayenle tanımladığın kimliğin teh­
likededir. Olduğuna inandığın senin ölçülerine göre tehlikede­
sindir. Değişim, inançlarına tehlikeli gelir. Hayatının tehlikede
olduğunu söylemek, ayrı olduğunun illüzyonunun tehlikede ol­
duğunu söylemektir. Çünkü öldüğünde hiçbir şeyden ayrı olma­
dığını keşfedeceksin.

Yok olacak olan tek şey illüzyondur. İ llüzyonun yok oluşu­


nun tek sonucu netliktir. Bu tüm illüzyonların yok edilmesi ge­
rektiği anlamına gelmiyor. Sadece onların yok oluşunun gerçek
benliğine hiçbir zarar veremeyeceği anlamına geliyor. Deneyim
inançlarını yok eder/dönüştürür/değiştirir. Ama sen deneyimle­
rinden çok daha fazlasın. İ nançların sadece dışarıya bakmayı
seçtiğin pencerelerdir.

Bedeninin sen olduğuna inanıyorsan, ölmekten korkman do­


ğaldır. Ö zdeşleşilen her şeye bağlanılır ve kaybetmekten korku­
lur. Bağımlılık, korkudur. Kaybetme korkusu. Bir şeye bağımlı
olmak onunla özdeşleşmektir; özdeşleştiğin şeyle hikayenin bir
bölümünü tanımlamaktır. Bağımlılık, varlığının bir boyutunun o
olmadan tam ve bütün olamayacağına inanmaktır. Bu inanç, onu
kaybedersen sen olamayacağın korkusudur. Bu korkuyla bağım­
lı olduğun şeyin etrafına duvarlar örer ve onu sımsıkı tutmaya
çalışırsın.

Bağımlılık sevgi değildir. Karşılıklı sevgi , birlikte yaratılan


çekim gücüyle her şeyi bir arada tutar. Bağımlılık korku temel­
lidir, sevgi temelli değil. Ama kaybetmekten korktuğun bedeni­
ne umursamaz da olmamalısın. Umursamazlık bağımlılığın po­
larize olmuş ucudur.

Bedenin Her Şey Olan Sen'in harika ifade edi lmiş bir parça­
sıdır. Her boyutunun olduğu gibi bedeninin de sevilmeye ihtiya­
cı var. Bedenini sev. Ama onunla özdeşleşerek kaybetmekten

68
veya değişmesinden korkarak değil. Kendinin sürekli değişen
yansıması olarak bedenini sev. Bedeninin olduğu gibi olmasına
izin ver.

İnsanlar korku içinde yaşıyor çünkü güvende olduklarına


inanmıyorlar. Bağımlılık bu korkunun ifadesidir; kendini güven­
de hissetme duygusunun yaratılmaya çalışılması. Bu da kendini
sınırlama hikayelerimizin temel yapıtaşlarından biridir. B azı de­
neyimleri kendimizden uzakta tutmak için korkuyla ördüğümüz
duvarlarla özdeşleştiğimiz şeylere yapışırız. Ama içimizdeki di­
ğer boyutları deneyimleme seçimlerinin de önünü kaparız.

Tanrı olduğunu bilmek her şey olduğunu bilmektir; sınırsız


olduğunu bilmektir. Bir şeyin sınırlı olduğuna inandığımızda
ona sahip olmaya çalışırız. Sahip olma ihtiyacı ve rekabet, kay­
nakların sınırlı olduğu inancıdır. Tehlike ve kaybetme korkusu
dış kaynaklı değil iç kaynaklıdır. Korku, hikayemize olan ba­
ğımlılığın bir yansımasıdır. Eğer bedeninin ölmesinden korkar­
san, varlığının enerjisinin bir bölümü sana fiziksel tehlike olarak
yansıyacaktır. Bu, korkuyla belirlenmiş bir hikaye içinde yaşa­
maktır. B u , korkular içinde yaşamak demektir. İçimizde korku
taşıdığımızda, dışımızda da korkulacak bir şeyler olduğu duygu­
larını yaşarız .

Kendimizi koruma güdümüz sınırsızlıktan da korkar. Çünkü


sınırsızlığın bireysellik duygumuzu yok edeceğine inanırız. Sen,
sensin. B u kaybedilemez. Hiçbir şey kaybolmaz; çünkü sen her
şeysin. Hem tek bir bireysin, hem de Her Şey Olan' sın. Sen bu
paradoksun ifade edilmiş halisin .

B ağımlılıklar tanrısallığının yadsınmasıdır. Bütünselliğinin,


güven içinde olduğun bilincinin, her şeyle olan birliğinin ve sı­
nırsızlığının yadsınmasıdır.

Tanrısallığını, sevgi olduğunu yadsıma yolların korku olarak


ifade bulur. Tüm hayatla bütün olduğunu bilmek, dışında olan

69
her şeyin de sen olduğunu bilmektir. Her şey olduğunu bildiğin­
de korkacak hiçbir şeyin olmadığını da bilirsin. Korkularının
kaynağı sensin. Hikaye seçimin korkularının ifadesidir.

Kendinden korkma ! Dışarıda sana zarar vermek isteyen hiç­


bir dışsal güç yok. Dışarıda hiçbir "tehlike" yok. "Dışarısı" yok.
Her şey sensin ve sen sevgisin. Sen tanrısın. Güvendesin.

Tüm korkularının kaynağı, ayrı, yalnız ve sonlu olduğuna


dair inancındır. Tüm korkular dualite illüzyonunun bir parçası­
dır. İncitilebileceğine inandığın ölçüde kendini incitirsin. İllüz­
yonun ötesini gördükçe ne kadar güvende olduğunu da görür­
sün. İzin içindeki yaşamın temelinde güven vardır. Güvende ol­
mak, yaratıcının sen olduğunu bilmek ve kendini incitmeyeceği­
ne güvenmektir. Güven, dışsal değil, içsel bir durumdur. Tehli­
kede olduğumuz inancıyla kendi inşa ettiğimiz korku hapisha­
nesinde kendimizi güvende hissederiz. Sınırlarımızı kendimiz
yaratıyoruz. Sınırları, korktuğumuz şeylerden kendimizi koru­
mak için yaratıyoruz. Esas korkumuz sınırsızlık korkusudur.

Bilinmeyenin bilinir olmasına izin verdiğimiz ölçüde korku­


larımızı güvene dönüştürürüz. Korkularımızla yüzleşmek acı
verici bir deneyim olmak zorunda değil. Korku duygularımız­
dan hoşlanmasak bile onlarla özdeşleşiriz; çünkü onların bizi
koruduklarına inanırız. Korkuların koruyuculuğu olmadan inci­
neceğimize inanırız. İşte korku bu inançtan beslenir. Korku, bi­
linmeyenden başka bir şey değildir.

Tanrı sallığınla yeniden bağlantı kurmaya ve varlığını hika­


yenle değil , Tanrı benliğinle özdeşleştirmeye başladığında,
kim ve ne olduğun konusunda kendini güvende hissetmeye de
başlarsın. Kendini güvende hissetmek, Tanrı olduğunu hisset­
mek için kendine izin vermektir. Tanrı güvenlidir. Tanrıya gü­
ven duy !

70
Açılım 12

Eşzamanlılığın Akışkanlığı

Dünyayı salt fiziksel boyutta görmekten, birçok bireyselleşmiş


iradelerin sürekli değişen yansıması olarak görmeye yapılan yol­
culukta, akışkanlık duygusunu da hissetmeye başlarız. Statik bir
hikayeye bağımlı olmanın içimizde yarattığı katılık duygusu nasıl
dış dünyamıza da katılık olarak yansıyorsa, algılamalarımız akış­
kanlık kazandığında da, bu, realitemize akışkanlık olarak yansır.

Varlığının açılımına izin vermek, deneyimlerin akışkanlığına


izin vermektir. Bu akışkanlığın ilk işaretlerinden biri hayatımız­
da eşzamanlılığın sıklaşarak yansımasıdır. Eşzamanlılık, anlamlı
tesadüflerdir. Bu tesadüfler, hayatın büyüsüne açık olmanın yan­
sımalarıdır. Örneğin; bilmek istediğimiz bir şeyi bilen birisiyle
tesadüfen tanışırız ve bu kişi kendiliğinden bize bilmek istediği-

71
miz şeylerden bahseder. Böyle bir eşzamanlılık bize bir tesadüf
gibi gelir. Ama açılımımız sürdükçe tesadüflerin sıklığı artar ve
tesadüfler birbirini destekleyici nitelikte olur. Örneğin; bir seya­
hate çıkıp çıkmamak için kararsızlık içindeysek, yolda Fran­
sa' dan yeni dönmüş bir arkadaşımıza rastlarız. B ize seyahatinin
ne kadar harika geçtiğini söyler. Biraz sonra yan tarafında Eyfel
Kulesi ' nin resmi olan bir otobüs yanımızdan geçer. Gazeteyi aça­
rız ve Paris için uçak promosyonları ile ilgili bir ilan görürüz.

Eşzamanlılık, tanrısallığının realiten aracılığıyla seninle ko­


nuşmasıdır. Her eşzamanlılıkta her zaman, bunu rasgele bir te­
sadüf ya da fiziksel boyutun ötesinde bir realitenin varlığının
güçlü bir onayı olarak görme seçimin var. Açılımımız arttıkça
hayatımızda eşzamanlılık örnekleri öylesine artar ki, geleneksel
somut realite, bakış açısını derinden sarsıcı nitelikte bir boyut
kazanır. Eşzamanlılığa (anlamlı tesadüflere) açık olmak ve ha­
yatında sıkça yer almasını sağlamak için dünyayı salt fiziksel
boyutta algılamanın ötesine geçmen gerekir. Hayatında tesadüf­
leri artıran ya da senden esirgeyen dışsal bir güç yok. Eğer ha­
yatında tesadüflere yer yoksa, hayatı büyülü olarak değil de so­
mut olarak algılama seçimine saygı duy.

Algılarımız objektif değildir; algılarımız sübjektiftir ve dün­


ya ile ilgili inançlarımızı destekleyici , güçlendirici niteliktedir.
Dünyanın salt fiziksel bir sistem olduğuna inanmak, katı bir
inanç sistemi içinde yaşamaktır. Bu inanç sistemi içinde eşza­
manlılığın akışkanlığı nadiren görülür. Görülse de algılanmaz.
Sadece tesadüf ya da şans olarak nitelendirilir. Hikayemiz ne ise
onu yaşarı z. Hikayeyi değiştirmek ancak içsel değişimle olur.

Tanrısallığın, sana eşzamanlılık diliyle tüm hayatın derin bağ­


lantısını göstermeye çalışıyor. Hayatına anlamlı tesadüfleri hızla
çekmenin en kolay yolu sezgilerine ve içgüdülerinin sesine gü­
venmektir. İç sesine güvenmeyi seçtiğinde eşzamanlılığı da haya­
tına davet edersin. Bu, en güzel şekilde birbirlerine yardım etme
gücü olan iki insanın bir şekilde karşılaşması ve kazan-kazan so­
nucunu yaratacak bir biçimde birbirini desteklemesi ile görülür.

72
Hikayeni eşzamanlılığı kucaklamaya açtığında realitenin ne
kadar büyülü olduğunun da farkına varırsın. Eşzamanlılık dene­
yimleri bizden ne esirgenir ne de empoze edilir. Tesadüf potansi­
yeli her an etrafımızdadır. Onları algılayabilmek için taze gözler­
le görmemiz ve potansiyelimizi kullanmaya açık olmamız gerekir.

Eşzamanlılığın sıkça yaşanması ile saf objektif realite anla­


yışı birbiriyle uyumsuzdur. Realite, yarattığımız sübjektif dene­
yimlerdir; içinde tuzağa düştüğümüz kaçınılmaz bir objektif re­
alite yoktur. Bilim bu farkındalığa kuantum fizikle yaklaşıyor.
Ama bu bakış açısının bütünü kucaklanana dek, tümüyle yeni
bir realite boyutunu bilim algılayamaz. Bilimin halen ölçüm için
kullandığı metotlar, objektif olmayan realiteyi algılamak için
henüz çok yetersiz ve katı bir bakış açısını içeriyor. Her hikaye­
de olduğu gibi bilim, objektif bir gerçeklik olduğu düşüncesini
sorgulamaya başlayana kadar sadece kendi kullandığı ölçümler­
le kendini onaylayan kanıtları bilim olarak lanse etmeyi sürdü­
recektir.

Tıpkı bilim gibi , bizim hikayemiz de daima kendisini onay­


lar. Algılama biçimimiz, doğru olduğuna inandığımız realiteyi
yaratır. İnandığımız şey ne ise onu görürüz. Kendimizi eşzaman­
lılığa açmak, hayatımızla derin boyutlu iletişime girmektir. Eş­
zamanlılık bize çok pratik yollarla yardım edebilir. Örneğin;
emin olmadığımız bir sorunun yanıtını çok çabuk alabiliriz. Bu
yanıt, dolaylı ya da çok açık ve net olabilir. Kendimizi eşzaman­
lılık boyutuna açtıkça olağanüstü tesadüfler oluşur ve mesajlar
gittikçe netleşir. Tanrısallığımızın bizimle iletişim kurma yolla­
rının sınırı yoktur. Sınırlar kendi yarattıklarımızdır.

Net bir işaret görme talebinin ve çok kısa bir anda net bir işa­
ret almanın derin kavrayışı hafife alınamaz. Böyle bir tesadüf re­
alitemizi ciddi biçimde sarsabilir. Eşzamanlılık, Tanrı'ya soru sor­
mak ve yanıtını almaktır. Rahat olduğun hıza uygun olarak, haya­
tına eşzamanlılık deneyimlerinin akmasına izin ver. Eşzamanlılık
boyutunu kabul etmek, büyük değişim ve netliğin doğuşudur.

73
Eşzamanlılığı anlamak, onları yaratanın da biz olduğumuzu
anlamaktır. Eşzamanlılık tanrısallığın birleşik algılamasıdır. Eş­
zamanlılık yardımıyla netlik istiyorsan, beklediğin ya da umdu­
ğun yanıta bağımlı olamazsın. Bir yanıta bağımlı olmak, algıla­
manı bulanıklaştırır. Eşzamanlılık, hikayemizi besleyen bir araç
değildir. Eğer bir onay bekliyorsan ve istediğin onay gelmezse,
o zaman onay verilmemiş demektir.

Genellikle beklediğimiz onay verilmediğinde istemediğimiz


gerçeği görmek istemeyiz. Senkronize akış içinde olmak, ne tür
cevap gelirse gelsin, kendi tanrısallığımızın sesini dinlemeye
açık olmaktır. Bu sesi duyabilmek için, her şeye açık olmak ge­
rekiyor. Cevapları korkmadan dinlemek, netçe algılama gücü­
müzü artırır.

Kendimizi somut fiziksel dünyanın dış kaplamasının ötesini


görmeye açtığımızda, alttaki potansiyelimizin özgürlüğü eşza­
manlılık deneyimleri ile ifade bulur. O zaman realite daha akış­
kan hale gelir. Bu süreç için kendine izin ver. Sınır olduğu için
değil, değişimin getireceklerini daha iyi sindirebilmek ve keyfi­
ni çıkarmak için. Realiten katılıktan akışkanlığa doğru değiştik­
çe, kendine doğal özgürlüğünü daha sık yaşama izni de verecek­
sin . Bırak hayatın kendi hızında akışkanlık kazansın. Bir yarış
yok. Yolculuğun keyfini çıkar.

Katı realite birtakım özgün deneyimler yaratır. Bildik dünya­


mızda kendimizi güvende hissettirir. Somut dünyanın süreklili­
ği içinde kendimizi güvende hissederiz. Değişime daha az açık
oluruz . Akışkanlık tüm somut şeyleri yok etmez . Akışkanlık-so­
mutluk kutuplaşmasını hayatımızın değişik alanlarında ve deği­
şik yollarla ifade edebiliriz. Özgürlüğün bir yanı da somut ve ka­
tı olanı seçme özgürlüğüdür. Ama bunu özgür iradeyle bilinçli­
ce seçmek önemli . Somut fiziksel dünya inancının içinde kendi­
ni hapsetmek, inancın esiri olmak, özgür irade seçimi değildir.
Algıda seçim yaparız. Neye inanıyorsak, realite de ona göre so­
mut ya da değişkendir. Neye inanmak istiyorsan odur. Seç.

74
Açıbm 13

İçsel Otorite

Varlığımızın sınırsız olduğunu bilmek, bizi sınırlayan inanç­


larla kendimizi tanımamaktan özgürleşmektir. Sınırlayıcı inanç­
larımızın çoğunu hayatlar boyu taşıdık. Bu farkında olmadığı­
mız varsayımlarımızla realitemizi oluşturduk. Onları sorgula­
madan kabul ederek kendimizi sınırladık. Farkında bile olmak­
sızın seçimlerimizi etkileyen bu inançların esiri olduk. Onların
bizi tutsak kılan etkilerini görmezden gelerek, hayatın bu oldu­
ğuna inandık.

Sorgulamaktan vazgeçmek, keşfetmekten vazgeçmektir. Re­


alitemizin yaratıcısının kendimiz olduğu gerçeğiyle bağlantımı­
zı koparmaktır. Sınırlarımızdan özgürleşmeye gücümüzün yet­
meyeceğine inandığımızda, sınırlarımızı sorgulamayı düşünme-

75
yiz bile. Deneyimlerimizin yaratıcısının kendimiz olduğunu bil­
mek, realitenin hiçbir elementinin esiri olmadığımızı da bilmek­
tir. Varlığımızın gerçek yaratıcı otoritesi biziz.

Sınırsızlık, bizi içeren ve sınırlayan dünyadan, uyum içinde


birlikte yarattığımız dünyaya doğru yaptığımız yolculuk süreci­
dir. Sınırsızlık içinde olmak, toplumsal realite ile bireysel reali­
te arasında çelişki olmadığını bilmektir. Çünkü hepimiz biriz.
Dünyadaki tüm çatışmalar, katılımcıların bu çatışmayı yaşama
seçimleridir. Dünyada bu çelişkilerin/çatışmaların gerekli oldu­
ğuna inanmak, bireysel realitemizde de inancımız doğrultusun­
da çatışma yaratır. İnançlarımızı hayatımızda somut olarak sü­
rekli görüyoruz. İ nançlar bizi ya özgürleştirir ya tutsak kılar.

Yaratıcı olduğuna inanmıyorsan, bu inanç seni yaratmaktan


alıkoyar. O zaman sadece yaratabileceğine inandığın şeyleri ya­
ratırsın. Çok mücadele etmeden zengin olabileceğine inanmı­
yorsan, zengin olmak için çok mücadele edersin. Bu mücadele
için dışarıdan gelen bir etki yok. Zengin olmayı arzu ediyorsan
ve zengin olmak için tek yolun mücadele etmek olduğuna inanı­
yorsan, zenginliğin sana ancak zorluklarla geleceği inancıyla
kendini sınırlarsın. İ nancının sınırları içinde deneyimlerini ya­
şarsın. Çünkü ancak kendi sınırlamalarının izin verdiği ölçüde
yaratırsın.

Hikayen, sadece dünyaya ne sunduğunla, dünyayı nasıl algı­


ladığınla ilgili değil; yaratıcılık yeteneklerinin sınırlarını da be­
lirliyor. Hikayen, inançlarının bedenlenmiş, somutlaşmış halidir.
Hikayen, yaratıcılığının sınırlarının temelidir. Hikayenin sınırla­
rı sadece içsel varlığının sınırlarını değil, realitenin de sınırları­
nı belirliyor. İ ç dünyanla dış dünyan böylesine bağlantılı. İkisi
arasındaki sınır bir illüzyondur. Sen tüm deneyimlerinin aynası­
sın. Sen kendisine bakan Tanrı 'sın.

Hikayenle kendini sınırlasan bile, hikayeni değiştirmenin sı­


nırları yoktur.

76
Hikayen, sınırsızlığının bir boyutunu sınırlayarak kendini ay­
rı olarak tanımlamandır. Yaratıcılık, varlığının özgürlüğünün
ifadesidir; sınırlı yaratıyor olsan bile. Yeni bir şeyler yaratmak,
hikayeni yenilemek ve değiştirmektir. Hikayen özgürleştikçe
yaratma yetin özgürleşir. Hikayeni yeniden tanımla !

Yaratıcılık isim koymaktır. İsim koymak, bir tanım yapmak­


tır. Bu realite, tanımlama realitesidir; Tanrı 'nın kendisini bir ta­
nım içinde deneyimlediği boyuttur. Bu dünyada ismi konulmuş
enerjilerle çevrili durumdayız. Bu, çok şeyin zaten yaratılmış ol­
duğu anlamına geliyor. Bu enerjileri manipüle ederek yeni form­
lar yaratma konusunda özgürüz. Bu realitenin sınırlı olduğu
inancı, yaratıcılığımızın zaten var olanlar ile, yeni şeyler yarat­
mak ile sınırlı olduğu inancını da besliyor. Tüm enerj inin zaten
varolduğuna ve hepsinin ismini koyduğumuza inanıyoruz. Bu
inanç ise çelişki ve çatışma yaratıyor. Enerjinin sınırlı olduğuna
inandığımız için rekabete girişmemiz gerektiğine inanıyoruz.
Rekabet ihtiyacı inancı, rekabet realitesini yaratır. Kaynakları­
mızın sınırlı olduğuna inandığımız için birbirimizi esaret altına
almak istediğimiz savaşlar yarattık.

Genellikle bir şeyi reddederek değiştirmeye çalışırız. Ama


bir şeyi reddettiğimizde, bizdeki o parçayı yok sayıyoruz; ken­
dimizden kesip attığımız bu parçayı özgürleştirme yetimizden
de vazgeçmiş oluyoruz. Bir şeyi reddetmek, onunla sınırlı ve
güçsüzleştirici bir ilişki içinde olmaktır.

B ir şeyi yaratmış olduğumuzu kabul etmek, onu değiştirmek


istemeyeceğimiz anlamına gelmez. Realiteyi kabul ettiğimizde
değiştirmek için kendimizi güçlendiririz. Realiteyi kabul etmek,
onunla bizi engelleyici olarak bir ilişki kurmaktan vazgeçmektir.

Realiten seni sınırlıyor gibi görünüyorsa, kendini algılamala­


rınla sınırlıyorsun. Kendin, kendini güçsüzleştirici inançlarla
esir alıyorsun. Başka hiçbir güç seni esareti altına alamaz. Hepi­
miz esaretin ne olduğunu biliyoruz. Her birimiz kutuplaşmanın

77
iki yanında da yer aldık. Suçluluk duygusu esir alan, acı çekmek
ise esir eden bir duygudur. Utanç duymadan iki tarafta da yer al­
dığını kabul et. Bu dualite seçimi, özgürlük anlayışını kazanma­
mıza yardımcı oldu . Bir başkasını esir kılmanın, kendimizi esir
kılmak anlamına geldiğini öğrendik. Başkasını sınırlamanın
kendimizi sınırlamak anlamına geldiğini öğrendik. Sınırlılığın
içinden özgürlüğü keşfettik.

Kendimizi ister esir alanla ister esir olanla tanımlamayı seçe­


lim, sadece esaret enerjisi içinde kısırdöngüye mahkum oluruz.
İkisini de deneyimledik. Esaret enerjisinden özgürleşerek dün­
yanın özgürleşmesine katkıda bulun. Kendini tekrarlamak zo­
runda değilsin . Birinden birini seçmek zorunda değilsin. Bu ku­
tuplaşma içinde daha fazla kalmak zorunda değilsin. Kendi gü­
cün dışında bir başkasının gücüne ihtiyacın yok. Bu içsel gücü­
nün, içsel otoritenin bilincinde ol ! Kendinin dışında hiç kimse­
nin efendisi değilsin. Başkasını esaretin altına alma ihtiyacı, iç­
sel gücün yadsınmasından kaynaklanır. Sadece içsel güçten yok­
sun olduğuna inananlar, başkalarını dışsal olarak kontrol etme­
ye çalışır.

İçsel gücünü ve içsel otoriteni kucakladığında efendi-köle


kutuplaşmasından özgürleşirsin. Özgürlüğün en büyük farkın­
dalıklarından biri, enerji için rekabete girmeye ihtiyaç duyma­
maktır.

Her Şey Olan, sadece fiziksel kutunun içinde olanlar değil­


dir. Etrafımız henüz ismi konmamış sınırsız miktarda nötr ener­
jiyle çevrili. B u enerjinin potansiyeli, onunla ne yapacağımıza
dair kendi inançlarımızla sınırlı. Bu enerji alanı, kendi sınırsız
kaynaklarımızın bir yansımasıdır. Realitemizin koşullarının esi­
ri olduğumuza dair inancımız, bizi bu enerji alanının potansiye­
lini açığa çıkarmaktan alıkoyuyor. Bu enerji alanına dokunmak
kendi içsel gücümüzü keşfetmektir. Kendi yaratıcılığımızın sı­
nırsız alanında ihtiyacımız olan tüm enerjiye sahip olduğumuzu
bilmektir.

78
Yaratıcılığının sınırsızlığını ve gücünü bildikçe, kendi reali­
teni yaratmak için bir başkasını kontrol etmeye ya da bir başka­
sına sahip olmaya ihtiyaç duymazsın . Sen enerji alanının sınır­
sız potansiyelisin . Yaratmak için başka hiçbir şeye ihtiyacın
yok.

İnançlarını seçmekte özgür olduğunu bilmek, realitenin hiç­


bir boyutunun seni bağlamadığını bilmektir. Anahtarı sende ol­
mayan hiçbir kapı yok. Hizmet etmen gereken hiç kimse yok.
Vazgeçemeyeceğin hiçbir şey yok. Yepyeni bir şeyi yaratabile­
ceğin potansiyelinin hiçbir sınırı yok. Özgürsün . Otorite sensin.

79
Açılım 14

Direnç Frendir

Direnç, açılıma karşı bir frendir. B u fren üzerindeki ayak ise


kendi ayağımızdır. Bu fren birçok şey olabilir; korku, somut bir
engel, bağımlılıklar. Direncin tek bir kaynağı vardır: direnen ki­
şi. Bu kaynağı bin bir çeşit sebep göstererek gizleyebiliriz ama
direnen sadece biziz. Ne kadar karmaşık nedenler ağı yaratırsak
yaratalım, bizi durduran ne kadar değişik güçler oldı,ığuna ina­
nırsak inanalım, direncimizi aşmanın tek yolu ayağımızı fren
pedalından çekmektir.

Kendini durduran tek güç sensin. Bu, evrende başka güçler


olmadığı anlamına gelmiyor; onlara gücünü teslim etmezsen se­
ni etkilemeyeceği anlamına geliyor. Ayağını frenden çekmek

81
için öncelikle kendi ayağının frene bastığını kabul etmekle işe
başla. Frene basan gücün sen olduğunu yadsıdığında, yaşadığın
direncin yaratıcısının sen olduğunu da yadsırsın. Ayağını fren­
den çekme gücünün sende olduğunu da yadsırsın. Kabul etme­
diğin bir şeyi değiştiremezsin.

Realitemizin yaratıcısının kendimiz olduğunu kabul ettiği­


miz ölçüde realitemizi değiştirme gücüne sahip oluruz. Yarattı­
ğımız her şeyi değiştirebiliriz. Dış güçlerin bizim koşullarımızı
yarathğına inandığımızda, yaratıcılık gücümüzü de dış güçlere
teslim etmiş oluruz.

Yaratıcının sen olmadığına inanmayı seçersen, realiten de


bunu yansıtır. Yaratıcı olmamak, yaratılan olmaktır. İşte bu esa­
ret bilincidir. Realite inançlarımızın aynasıdır. İnançlarımızla re­
alitemizi yaratıyoruz. Bu gerçeğin bilincine varmak özgürlük ve
akışkanlıktır. Realiteni, kendini ve realite ile ilgili inançlarını
deği ştirerek değiştirebilirsin.

Eşzamanhlık farkındalığı ve frene basan ayağın kendi ayağın


olduğunu bilmek, realitenin akışkanlığını yaşamanın en kolay
yollarından biridir. Yeni bir şeyler yaratmaya uğraşmak yerine,
kendi önünden çekil ve açılıma izin ver. O zaman bir şeyler ya­
ratmak için mücadele etmek, boğuşmak zorunda kalmazsın. Za­
ten olanın olmasına izin verirsin. Akışla aktığında açılım çaba­
sızdır. Hayatın akışına karşı kürek çekmekten vazgeçtiğinde, ha­
yatla bütünlük duygusunu yaşarsın . Direncinden vazgeçtiğinde,
varlığının özüyle bağlantıya geçersin. Bu bağlantı realitene akış­
kanlık kazandırır.

Ayağını frenden çekmek, önündeki engelleri güç kullanarak


yıkmak anlamına gelmiyor. Onları somut engeller olarak gör­
mek daha da somut hale getirir. Engellerin, değişime karşı gös-'
terdiğin direnç ile yaratıldığını bil. Değişimi kontrol etme arzu­
su ile direnç enerj isini yaratıyorsun . Direnç kontrol etme çaba-

82
sıdır. Bu kontrol arzusu , değişimin getireceğini varsaydığımız
acı çekme korkusundan gelir.

Kontrol, bir ayrılma yoludur ve iki yönlüdür. Olayları istedi­


ğin yöne doğru itmek için harcadığın güce eşdeğer güç, isteme­
diğin yöne doğru gidişi de güçlendirir. Güç iki tarafa da eşit da­
ğılır. Zıt yönlerin birleşim gücünde de eşitlik vardır. Dengesiz
gibi görünen her şey illüzyondur.

Ayağını frenden çekmek, korku içinde olduğunu kabul et­


mektir. Kontrol, ne olması "gerektiğine" dair bir fikre bağımlı
olmaktır. Kontrol, "olanın" yadsınmasıdır. Ne olmasını istediği­
mize dair bir seçime sahip olduğumuzda "olan" ile ilgili çelişki­
lerimiz başlar. Bu seçim ya olanı olduğu gibi kabul etmektir ya
da olanı düzeltilmesi gereken bir problem olarak görmektir.

Olanı olduğu gibi gördüğünüzde, henüz anlamını anlamasak


bile bunun bir açılım olduğunu biliriz. Olan her şeyin mükem­
mel ve anlamlı olduğunu kabul ettiğimizde, nedenler de netlik
kazanır. Olanı düzeltilmesi gereken bir problem olarak gördüğü­
müzde yaratıcılığımızın mükemmelliğini de yadsımış ve kendi
açılımımıza karşı bir mücadele içine girmiş oluruz.

Hayatımızı mükemmel olarak görmek, asla rahatsızlık duy­


mayacağımız anlamına gelmez. Tutsaklıktan özgürleşmek acı
verici olabilir. Ama özgürlüğü istiyorsak, özgürleşme süreci
mükemmeldir. Acı veren bir durumun mükemmelliğini görebil­
mek, duruma tanrısal gözümüzle bakabilmektir. Resmin bütünü­
nü görebilmektir. Rahatsızlık, yaratıcının biz olduğumuzu yad­
sımamızdan kaynaklanır. Bu rahatsızlık da mükemmeldir; çün­
kü yadsımamızı vurgulayarak bize gösterir.

B u , rahatsızlığımızı kabul etmek ve hiçbir şeyi değiştirme­


mek anlamına gelmez. Rahatsızlık hayatımızın hangi noktasın­
da değişime izin vermediğimizi bize gösterir. Değişimi hayatı­
mıza davet ettiğimizde, rahatsızlık da ortadan kalkar.

83
Açılımın davranışları yürekten gelir. Bu davranışlar asla
"olan"ı yadsımaz.

Yürekten gelen davranışlar, dönüşümün tüm yollarına saygı


duyar. Yürekten gelen davranışlar, olanı reddetmez, onaylar;
korkuyla değil sevgiyle davranır.

Olana izin vermek, olanı durdurmaya çalışmaktan çok daha


kolaydır. Açılım için en etkili yol, olana izin vermektir. Açılım
seni daima özgürlüğe taşır. Kontrolü bıraktığında kendine güve­
nirsin. Açılıma güvenmek tanrısallığına güvenmektir. Yüzeyde
görünen olup bitenlerden hoşlanmasan, bu olanları bilinçli ola­
rak seçmiyor olsan bile, tanrısallığının sana rehberlik edeceğine
güven-.

Korkularına kendini bıraktığında, evrenin sevgisinin kucağı­


na düşersin. Hayatının fren pedalından ayağını çektiğinde ken­
dini sevmeye başlarsın. Kendine asla taşıyabileceğinden daha
fazla yük vermeyeceğinin farkında ol. Kendine ne verirsen ver
daima mükemmel olduğunun farkında ol. Sen sevgisin. Varlığı­
nın tanrısallığının sevgisi etrafında, içinde her yerde. Sen O 'sun.
Hayattan korkmak yerine hayatı sev. O zaman hayatının her bo­
yutunu sevgi dolduracaktır.

Şimdi uyanma zamanı. Uyanmak için keşfetmen gereken


gizli bir yöntem yok. Gizem yok. Sadece korkularından özgür­
leş ve kendin ol. Hayatının açılımına izin verdiğinde bu doğal
olarak zaten oluyor. Hayata direnmediğinde uyanış kendiliğin­
den başlıyor. Şu anda uyanıyorsun. Bu kaçınılmaz. Sen kendini
güvende hissedene kadar, hayatın harika olduğunu bilene kadar
ve hiçbir frene gerek olmadığını anlayana kadar uyanış devam
edecektir. Ne kadar sürerse sürsün.

84
Açılım 15

Bırak Olsun

Sen yaratılışın bir açılımısın. Her tohumda, kendi açılımının


enerjisi ve hareketi vardır. Bir tohum çiçek olmak için uğraş­
maz. Sadece kendi oluşumuna izin verir ve çiçek olur.

Çiçekten farklı olarak, yaratıcılık sürecinde aktif olarak yer


alma yeteneğin olsa bile, tıpkı çiçek gibi içinde tüm açılımının
bilgisi var. Bu deneyimi yaratmak veya değiştirmek için hiçbir
şeye ihtiyacın yok. Bu realitede doğduğunda ihtiyacın olan her
şeyi zaten yarattın. Tohumun kullandığı güneş ve su özgürce
hiçbir kısıtlama olmaksızın var. Benzer şekilde sen de açılımın
için ihtiyacın olan sınırsız potansiyel enerjiye sahipsin. Bu ener­
ji kullanılmayı bekliyor. Açılımının yaratıcısı sensin. Yüreğinin
istediği her şeyi yaratman için ihtiyacın olan her şeye sahipsin.

85
Tanrısallığımızdan ayrılma illüzyonuna adım attığımızdan
itibaren, bütünlük duygumuzdan da uzaklaştık. İhtiyacımız olan
her şeyin bizde olduğu bilincinin bütünlük duygusu . Bütünlük
duygusundan uzaklaştığımızda kendimizi ayrı, sonlu ve sınırlı
olarak görmeye başladık. Yoksunluk illüzyonu ile varolmak için
meşakkat çekmemiz gerektiğine inandık. Cennet bahçesinden
kovulma hikayesi, ihtiyacımız olan her şeyle zaten çevrili oldu­
ğumuzu unuttuğumuzu sembolize eder. Böylece yoksunluk il­
lüzyonu içine girdik . Bolluk içinde olduğumuza kör olmamıza
rağmen, evrenin şefkatinden asla mahrum olmadık. Bolluk her
yerde. Yüreğini aç ve gör.

S ınırlılık illüzyonu, sonluluk inancını getirdi . Ölüm illüzyo­


nu , yaşama ve varolma güdüsünü getirdi . Kendimizle realitemiz
arasındaki bütünlüğü kaybetmemiz, realiteyi sevgimizin akışkan
bir yansımas ı olarak değil, bizden ayrı bir olay olarak görmemi­
ze yol açtı. Ölüm korkusu dış realitemize bir engel olarak yan­
sıd ı ve realiteyi, varolabilmek için mücadele etmemiz gereken
bir rakip olarak algılamamıza yol açtı . Varolma mücadelesi, su­
yun üzerinde kalmak için sürekli çaba göstermemiz gerektiği
inancı olarak ifade buldu . Sürekli çaba içinde olmazsak başkala­
rının önümüze geçeceğinden ve yaptıklarımızın yerle bir olaca­
ğından korkuyoruz. Sürekli çırpınmazsak batacağımızdan kor­
kuyoruz.

Bu çırpınma, �uyun (hayatın) doğal kaldıraç olduğu gücüne


körleşmemizden kaynaklanıyor. Çırpınmayı bırakırsak kendili­
ğinden suyun yüzüne çıkacağız. Suyun üstüne uzanmak için ça­
ba gerekmez. Sadece kendimizi rahat bıraktığımızda su bizi ta­
şır. Uzandığımızda suyun dalgalarını hissederiz. Açılımın hare­
ketlerini hissetmek Tanrı ' nın sevgisini hissetmektir. Tanrı 'nın
sevgi si bedenlenmiş Tanrı olarak kendi tanrısallığımızın sevgi­
sini hissetmektir.

Bizi suyun üzerinde tutacağına inandığımız çabalarımız as­


lında bizi aşağıya çeken şeydir. Mücadeleye ihtiyacımız olduğu

86
inancı, hayatın doğal akışının kolaylığına karşı bizi körleştirir.
Suyun üstünde kalmak için çırpındıkça aşağı çekildiğimizi his­
sediyor ve aşağıya doğru gitmeye karşı mücadele verdiğimizi
sanıyoruz. Bu, inançlarımızın bizi nasıl tutsak kıldığının da bir
örneği. Çırpınmaktan vazgeçtiğimizde batacağımıza inanıyoruz.
Suyun doğal realitesi bizim suyun üzerinde süzülmemizdir.
Ama batacağımıza dair inancımız bu doğal realiteden daha güç­
lü hale geliyor. Doğal olanın batmak olduğuna dair inancımız,
hayatın çabasız olacağına karşı gösterdiğimiz bir dirençtir.

Korkunun her çeşidi , kendi tanrısallığımızın bilincine karşı


gösterdiğimiz dirençtir. Bireyselliğimizi yaratmak için çok ça­
lıştık. Kendimizi tanımlayabilmek için güçlü inançlar yarattık.
Bu bir hata değildi . Çaba göstermezsek batacağımıza dair inan­
cımız harika bir yaratıcı araç oldu. Bireyselliğin çok değişik ka­
demelerini yarattık. Şimdi Bir ' lik bilincine dönme arzusu , ka­
festen çıkmak için bize inanılmaz deneyimler getiriyor. Şimdi
hayatın kolay olabileceğini keşfetme zamanı. Bu heyecan veri­
ci, coşkulu bir deneyim. Keyfini çıkar.

Bilinç boyutunda değişim yaratmak için mücadele etmek zo­


runda değilsin. Hayatının köşe taşlarını değiştirmek için çabalı
yaratıcılıktan çabasız yaratıcılığa geçiş , varoluşunu yeniden de­
ğerlendirmek anlamına geliyor. Hazırsan ve yüreğin de uyum
içindeyse, korkularınla yüzleşmek, direncine meydan okumak
ve hayatın zor olduğuna dair inançlarını ortadan kaldırmak için
uygulayacağın egzersiz hiç çaba gerektirmiyor. Zaten çaba gös­
terme ihtiyacından özgürleşmeni amaçlıyor. B unun kendisi hiç
çaba gerektirmiyor. Mücadele etmekten ve kontrol ihtiyacından
özgürleşmek için, korkularınla yüzleş.

Tüm hayatımız gibi, bu da bir açılım sürecidir. Adım adım


hayatımızın bazı alanlarında realiteye karşı mücadele etmek ye­
rine, realiteyi olduğu gibi kabul etmeyi seçebiliriz. Bir şeyi ka­
bul etmek, o şeyin değişim sürecini durdurmaz. Bir şeyi değiş­
tirmek için mücadele etmemiz gerekmez. Her şey doğal olarak

87
değişim içindedir. Hayatla mücadele etmek yerine hayatın ak.ışı­
na izin vermeyi seçtiğimizde bizi engelleyen korkularımız da
açığa çıkacak ve yok olacaktır.

Hayatı akışa bıraktığında çaba ile cesaret arasındaki farkı da


göreceksin. Çünkü mücadeleyi bırakmak, batacağın korkusuyla
yüzleşmektir. Kendine suyun altına gitme iznini verdiğinde de­
ğişimin bilinmezliği ile de yüzleşirsin. Bu, içindeki bilmedikle­
rinle de tanışmak anlamına geliyor. Bu izin, tanrısallığının bi­
linçli farkındalığa çıkmasına izin vermektir.

Kendin olmaya cesaret et. Sevginin seni desteklemesine izin


ver. Seni suyun üzerinde yüzdürecek olan odur. Mücadeleden ve
batma korkusundan özgürleş. Bu korku amacına yeterince hiz­
met etti . Suyun altına gitme cesareti, suyun üzerinde kalma ha­
reketinin doğasıdır. Suyun üzerinde yüzmek istiyorsan, bataca­
ğın korkusuyla yüzleş .

Yaratıcılığın ta kendisi olan yaşamak çabasız olabilir. Evren


kendimizi aşağı çekmemize değil suyun yüzünde olmamıza des­
tek veriyor. Tohumunun kendiliğinden çiçek açmasının inanıl­
maz kolaylığının deneyiminden sonra çabayla yaratma deneyi­
mine geri dönmek için hiçbir acelen olmayacaktır. Doğal açılı­
mının sana yaşatacağı deneyimler öylesine keyifli ki, bunları ha­
yal edebilmek için hayal gücünü iyice esnetmen gerekiyor. Haz,
elde etmek için çaba göstermen gereken bir şey değil. Seçersen,
zaten haz olduğunu bilirsin.

88
Açılım 16

Bırak İşler Boka Sarsın

Mücadele etmenin gerekliliğine inanmak, çabasızlığa diren­


mektir. Mücadele içinde geçen onca zamandan sonra, gerekli ol­
madığına inanmak zordur. İşte bu inançlarla, yaşamımızın akışı­
nın önünde duvarlar oluşturur ve kendi hayatımızı zorlaştırırız.

Tanrısallığının özgürlüğü, sevgisi ve desteği sana daima açı­


lımın doğal dalga hareketleriyle ulaşır. Hayatın akışına izin ver­
diğinde hayatında harika şeyler olur; ama başlangıçta böyle bir
şeyin olacağına dair bakış açısına sahip olmazsın. Hikayeni ta­
nımladığın duvarlar senin çabanı temsil eder. Ayağını frenden
çekmen bu duvarların yıkılmasını sağlar. Ve hayatına özgürlüğü
davet edersin . Başlangıçta bu özgürlük hiç de kolay gelmiyor.
İşler iyice çığırından çıkmış, boka sarmış gibi hissedersin.

89
Açılım hareketi değişim hareketidir. Çabaya inandığımız sü­
rece değişime de direnç gösteririz. Değişime gösterilen direnç,
yaygın biçimde doğal hali değişim olan bir şeyi aynı şekilde tut­
maya çalışma çabasıdır. Değişim dalgası içinde bir şeyi olduğu
yerde tutmaya çalışmak çaba gerektirir. Dalgaya bırakmak ise
çabasızdır.

B ir kayığı nehrin akışı içinde aynı yerde tutmaya çalışmak


için akıntıya karşı kürek çekmek gerekir. Değişmek istemiyor­
san, bunun için çaba göstermen gerekiyor. Nehrin aktığı yere
gitmek içinse kürek çekmene gerek yok. Değişim çabadan vaz­
geçmeyi gerektiriyor. Mücadele yorgunluk vericidir. Bu rahat­
sızlık, çabalamaktan vazgeçmek için harika bir mesajdır. Yorgun
olduğumuzda, bedenimiz bize dinlenmemiz gerektiğine dair
mesaj verir. Rahatsızlık duygusu bir ceza değildir. Kendimizi ra­
hatsız hissettiğimizde temsil ettiği dirençten özgürleşmek için
bizi dinlenmeye teşvik eder.

Kendimizi tanımladığımız ve içine hapsettiğimiz duvarlar,


varlığımızın akışkanlığına karşı ördüğümüz katı duvarlardır.
Hayatımızdan çabayı çıkardıkça bu duvarlar yıkılmaya başlaya­
caktır. Buna çaba gösterdiğimiz için değil, duvarları örmeye ar­
tık enerj i harcamayı seçmediğimiz için. Duvarlar yıkıldıkça ka­
çındığımız ama hayatın doğası olan değişimler de hayatımızda
oluşmaya başlayacaktır.

B ir hikayeyi değişmez kılmak için çok ama çok çaba gerekir.


B u , akmaya devam eden bir nehrin akışını bir baraj inşa ederek
engellemeye çalışmaya benzer. Eninde sonunda baraj taşacak,
hatta su bendi yıkılacaktır. Bağımlılıktan kaynaklanan direnç,
çok kalın duvarlar yaratabilir. Duvarların ardındaki basıncın gü­
cü son derece büyük olabilir; basıncın gücü direncin gücüyle
doğru orantılıdır. Bu barikat alanı boklarımızın biriktiği alandır;
en derin sorunlarımızın, en acı veren yaralarımızın, utançlarımı­
zın, suçluluk duygularımızın, korkularımızın.

90
Herkesin boku vardır; herkes sıçar; herkes boktan durumlar
yaşar. Bu boklar, kendimizden utandığımız için yok saydığımız
boklardır. Bu boklar, orada daima kalacağına inandığımız ve ka­
çındığımız acılardır. Bu boklar, içselleştirdiğimiz ve kendimizi
özdeşleştirdiğimiz acılardır.

Acı veren bir olayı pişmanlık duyarak içselleştirdiğimizde


suçluluk ve utanç duyarız. Bir olaydan keder ya da pişmanlık
duymak onu reddetmektir. Bok, içselleşmiş bir kendini redde­
diştir. Bu öz reddediş , kendinden nefret olarak tecrübe edilir. İçi­
mizde yaşadığımız acıyı değiştiremeyeceğimize inanırız. Buna
inanmak acının pençesine teslim olmaktır.

Acımızı varlığımızın bir dolabına sımsıkı kilitleriz. Ve acı­


mızla yüzleşmek için harcayacağımız enerjiden kat be kat fazla
enerjiyi acıdan kaçmak, onu yok saymak için harcarız. Bokumu­
zu içerde tutmak çok çaba gerektirir. Boktan özgürleşmek için
çaba harcamayız, sadece onun çıkmasına izin vermek yeterlidir.

Çabadan özgürleşmek için direncin daha az yoğun olduğu


alanlarla başlamak daha doğaldır. B öylece değişimi adım adım
sindire sindire yaşarız. Kendimizi güvende hissettikçe daha güç­
lü dirençlerden özgürleşmeye hazır oluruz. Korkusuzca yürüme­
ye devam ettikçe, eninde sonunda, en derinlerdeki boklar su yü­
züne çıkacaktır. Bu boklarla yüzleştikçe olacağından korktuğu7
muz için hayatımız boyunca önlemeye çalıştığımız şeyler ger­
çekleşebilir de hiç gerçekleşmeyebilir de . Ama her iki durumda
da olmasından korktuğumuz şeyden özgürleşiriz.

Kaçmak için çok çaba gösterdiğin şeyler çözüme ulaşmak


için realitene girecektir. Bu deği şime izin vermek için her şeyin
boka sarmasına izin ver. Bunun bir örneği , bazı insanların haya­
tından çıkacağıdır. Bu insanlar, onlarla ilişkilerinin seyri tamam­
landığı ve yoluna onlarsız devam etme zamanı geldiği halde, ha­
yatında tutmaya çalıştığın insanlar olacaktır. Bir ilişkinin bitmiş
olduğunu kabul edememek ya da bir kişinin gitmesini önlemeye

91
çalışmak çok büyük çabayı gerektirir. Bu kişiyi kaybetme kor­
kusuyla olayları kontrol etmeye çalışırız.

Hayatındaki ilişkilerin doğumu da ölümü de bir değişimdir.


İlişkileri sadece doğuramazsın. Her şeyde olduğu gibi, seyrini
tamamlayan her şey biter. Eskinin gitmesine izin verdiğinde ye­
ninin, yeni bir başlangıcın, heyecanın doğuşuna izin verirsin.
Bir ilişkinin bitmesinden sonra nelerin olacağım bilememe kor­
kusu, sana artık hizmet etmeyen bir kısırdöngü içinde hapsolma­
na neden olur.

Bir ' lik bilinci, aslında hiçbir şeyin ölmediği bilincidir. Tanrı­
sallık boyutundan baktığında sonun olmadığını görürsün. Bir
ilişki bitebilir ama biz istediğimiz kadar dans etmeye devam
edebiliriz. Dans etmenin keyfini çıkar ama yüzlerin değişmesi­
ne izin ver. Kimliğini bir başkasıyla özdeşleştirme. Onların gü­
zelliklerini paylaşmak için onlara bağımlı olmak zorunda değil­
sin. Sevgiyle paylaş; bağımlılıkla değil.

Bir ilişkiye bağımlılık birçok boyutta olabilir. Artık bitmesi


gereken bir işi zorla yürütmeye çalışmak biçiminde olabilir. Ar­
tık ölmeye hazır olan hasta bir yakınımızı acı çektiği ve ölmek
istediği halde yaşatmaya çalışmak biçiminde olabilir. Ölümcül
hastalığı olan bazı insanların gitmeyi gerçekten istedikleri halde,
arkadaşları ve akrabaları için yaşamaya çalışmaları yaygın bir
durumdur. Böyle yaparak, yüreklerini takip etmek yerine başka
insanların ihtiyaç ve bağımlılıklarının kendi hayatlarını dikte et�
melerine izin vermiş olurlar.

Kendi yüreğini takip etmediğin sürece başkalarına asla ger­


çek anlamda yararlı ve yardımcı olamazsın. Sadece kendi ba­
ğımdaşlığını ve onların bağımlılıklarını beslemiş olursun. Ba­
ğımdaşlık, karşılıklı bağımlılıktır. Bağımdaşlık statiktir ve bir­
likte yaratılan korku pateminin içinde yaşamı sürdürme çabası­
dır. Bu durağanlıktan çıkınca neler olabileceğinin korkusu ile
bağımdaşlık ili şkileri sürdürülür.

92
İşlerin boka sarmasına izin vermek korkularımızla yüzleş­
mektir. Bir bakıma korkularımızın hayatımızda ifade bulmasına
izin vermektir. Bu durum ille de acı vermek zorunda değildir.
Ama acı çekmeyi de seçebilirsin. Genellikle bir kayıp duygusu
yaşanır. Ama gerçekte kaybedilen, seni içine alan duvarlardır.
Eğer bu bakış açısıyla değerlendirirsen deneyimin özgürleştirici
olacaktır.

Özgürleşmek, tanrısal boyutumuzun bedenli varlığımızda bi­


linçli olarak doğuşunu hissetmektir. Bu özgürleşmek içinde ara­
dığını bulursun. Korumaya çalıştığın duvarların, seni tüm istedi­
ğin şeylerden alıkoyan duvarlar olduğunun bilincine varırsın.
Bunun ötesinde, olmasından korktuğun şeylerin aslında olması­
nı istediğin şeyler olduğunun farkındalığını da kazanırsın. Ara­
dığın şey korktuklarının içinde gizlidir. Bokumuzun içinde hazi­
nemiz gizlidir. Hazineni bul.

93
Açılım 17

Varlığının Bireyselliği

Mücadele (boğuşma) direncin ifadesidir. İçsel direncimiz,


dış dünyamıza isteklerimizin gerçekleşmemesi olarak yansır. İç
özgürlüğümüzün sınırlarına dair inancımız, realitemizde engel­
ler, sınırlar, pratik zorluklar, komplikasyonlar hatta fiziksel en­
geller olarak ifade bulur.

Mücadele ve direnç bir ve aynıdır. Biri diğeri olmadan var


olamaz. B ir şey bize karşı direnmedikçe mücadele etmeyiz. Bu,
dünyayı kendine karşı rakip gören bir bakış açısıdır. Hikayen,
içsel varlığını sınırladığı gibi , dışsal realitene de sınırlar koyar.
Dışsal realitende isteklerinin gerçekleşmemesi ve karşına ç.kan
engeller, dış realitenin senden bağımsız olduğu inancını besler.
Oysa içerde ne varsa dışarıda yansıyan odur. Dış realite bizim iç

95
realitemizin yakından çekilmiş fotoğrafı ya da ekrana yansıyan
görünümüdür.

Kendi içsel deneyimimizin yansıması olduğunu reddettiği­


miz ölçüde, realitemiz bizi desteklemek yerine direnç gösterir.
Direnç, kendini deneyimlemenin ve realiteyi olduğu gibi algıla­
manın önüne örülen duvarlardır.

Direnç, Her Şey Olan ' dan ve dünyadan kendimizi ayırdığı­


mız enerJi duvarlarıdır. Realite istediğimiz her şeyi anında yan­
sıtsaydı, onu varlığımızın bir yansıması olarak görmek kolay
olacaktı . Bu, anında aynanın önünde kendi yansımamızı görmek
gibi olacaktı. Direnç, iç realitemizin dış realitemizde (aynada)
tezahür etmesi arasında bir süreksizlik duygusu yaratır. Bu sü­
reksizlik, realitemize engel olarak yansır.

S üreksizlik, realitemizin bizden ayrı olduğu illüzyonunu ya­


ratır. Bu ayrılık duygusu aynı zamanda bireysellik deneyiminin
de bir parçasıdır. Ayrılık duygusu hem içsel boyutta hikayemizi
tanımlamamızı sağlar hem de başkalarından ayrı bir birey oldu­
ğumuz duygusunu bize hissettirir. İçimizdeki ve dışımızdaki sı­
nırların dirençleri ayrı setler halinde değildir. Aynı direnç pater­
ni tüm sınırlarımızı oluşturur. İçsel duvarlarımız dışsal realite­
mizde aynalanır. Bu açıdan baktığımızda, direnci, bize bireysel­
lik duygusu yaşatan güçlü bir araç olarak görebiliriz.

Dünya, tüm varlıkların kendilerini birey olarak ifade ettikle­


ri bir alandır; ortak kabulle yaratılan ve birbirimizle ilişkiye gir­
diğimiz bir paylaşım alanı. Buluşma noktalarında bireylerin re­
aliteleri iç içe girer. Dünya somut ve objektif değildir. Katılım­
cıların birlikte yarattığı bir ifade alanıdır. Bireysel realitemizi
değiştirdiğimizde, dünyanın bizi yansıtma biçimi de değişir. He­
pimizin bir olduğu boyuttan bakıldığında dünyayı bizim yarattı­
ğımızı söyleyebiliriz. Bireysel boyutundan baktığında, sadece
kendi realitenin bütününü yaratırsın. Ama bireysel realiten için­
den başkalarıyla olan ilişkilerin içinde dünyayı değiştirebilirsin.

96
Bireysel realitene hem yeni şeyler yaratarak hem de seçtiğin
ifade biçimiyle şekil veriyorsun. Sonra da algılama seçimlerinle
deneyimlerini şekillendiriyorsun. Algılama seçimimizin kendi­
si, sınırsız seçenekler içinden seçilmiş olandır. Objektif algılama
diye bir şey yoktur. Nasıl baktığımıza bağlı olarak her şey deği­
şir. İki insanın algılama biçimi asla aynı değildir. Kitlesel reali­
tenin bir parçası olmamıza rağmen, bireysel realitemiz kendi ya­
ratıcılığımızın ürünüdür.

Dünya, üzerindeki tüm varlıkların kitlesel ifadesi olarak gö­


rülebilir. Her birimiz Tanrı 'yız. Her birimiz dünyayız. Dünyada­
ki tüm varlıklarla bağlantı içindeyiz. Dünya da tıpkı bizim gibi
açılım içinde. Bireysel açılımımız dünyanın açılımını besliyor.
Genellikle "spiritüel olmak" fikrine bağımlı kişiler, fiziksel dün­
yayı ve fiziksel yaşamı tanrısallık dışı olarak görme eğiliminde
oluyor. Bu düşünce, ayrılık bilincidir. Gözlerini dünyadan uzak­
laştırarak ve içeri çevirerek Tanrı'yı içeride arıyorlar. Tanrı tabii
ki içimizdedir; ama aynı zamanda fiziksel dünyada olan her şey­
dedir. İç ve dış aynıdır. Ayrım bir illüzyondur. Dışımızdaki sev­
giyi yadsıdığımızda içimizdeki sevgiyle de bir olamayız. Bir 'lik
bilincinde hiçbir şey ayrı değildir.

Dünyanın kendisi de seninle Bir 'liğin kaynağı arasında bir


bireysellik boyutundadır. İnsan olarak birey olmayı seçerek, bu
gezegende olma seçimini de yaptın; bu dünyada bireyselliğini
ifade etmeyi seçtin. Bu seçimle fiziksellik ve zaman boyutu gi­
bi birtakım parametreleri paylaşmayı da seçtin. Daha sonra ken­
di özgün direnç paternin ile, kendi hikayenin seçimini yaptın.
Seçtiğin direnç ve verdiğin izinlerle dünyanın hangi boyutlarıy­
la özdeşleşeceğine, hangi boyutlarını kendinden ayrı göreceğine
karar verdin.

İçsel olarak direncin, hikayeni sınırlayan duvarlar -bireysel­


liğin- olarak deneyimlendi. Direncin, belirlediğin sınırlarına
olan inancındır. Daha da spesifik olarak söylenirse, tüm varlık­
ların hangi boyutlarının bireysel deneyim alanında olmasına izin

97
veriyorsun? Bu seçimlerin direncini oluşturuyor. Direnç hiç de
negatif bir şey değil. Sadece olmak seçimimizin odaklanarak
ifade edilmesini sağlayan bir mekanizma. Somut olarak, dünya
deneyimleri çeşit çeşit ve biz direnç duvarlarımızın arasından
varlığımızın seçimini dış dünyaya nasıl yansıtacağımızı belirli,.
yoruz.

Özgür iradenle hayatının gidişatını çiziyorsun. Bazı dene­


yimlere izin vererek, bazı deneyimleri engelleyerek "kader"ini
belirliyorsun. Ayn olduğun inancı, varlığının fiziksel parametre­
sini bile oluşturuyor.

Birçok insan her şeyle bir olmanın spontan deneyimlerini ya­


şıyor. Sadece bir an sürse bile algılama boyutunda kendini dün­
yadan ayrı görürken bir anda ayrılık bilincinden her şeyle bir ol­
ma bilincine geçebilmek çok şaşırtıcı bir içgörü kazandırıyor.
Algılarımızı bu boyutta değiştiren şey, tüm hayatla bir olduğu­
muz bilincini deneyimleme iznini kendimize vermemizden baş­
ka bir şey değil. Bir 'liğe direndikçe daha kalın bariyerler yara­
tırsın . . . ve kendini her şeyden ayrı hissedersin. Bunda yanlış ya
da doğru yok. Her şey bir bakış açısı. Bazen geri durmak heye­
can vericidir, bazeİı tüm varlığınla oyuna katılmak.

Evren, Her Şey Olan 'ın fiziksel ifadesidir. Gezegenimiz üze­


rinde var olmuş , var olan ve var olacak tüm varlıkların toplu bi­
reysel ifadelerinin oluşumudur. Sen bu hayatta dünya deneyimi­
nin sınırlı bir porsiyonunu kendin olarak ifade etmeyi seçtin. Bu
sınırlı porsiyon, senin bütününü oluşturmuyor. Sadece şimdide
kendini deneyimlemek için yaptığın bir seçim bu. Hikayeni de­
neyimlemeyi seçiyorsun. Ama sen hikayeniz değilsin. Dünya
seçtiğimiz yaşamı sahneleme yeri . Dünyanın keyfini çıkar.

98
Açıllın 18

Direnci Netliğe Dönüştürmek

İ çsel direncimizi dış realitemize yansıtarak, kendi seçtiğimiz


tanımlamayı deneyimliyoruz. Burada, olm ak boyutunu olarak
öğreniyoruz. Realite bizim en büyük öğretmenimiz; birileri bize
ders verdiği için değil, bize varlığımızı yansıttığı için. Tüm ders­
ler sadece bir ayna. Realite hiçbir şey yapmıyor. Sadece, olma­
yı seçtiğimiz bizi bize yansıtıyor.

Bize yaptığımız yanlışları göstermek ve derslerden öğrenme­


miz için, ders programı hazırlayan bir dışsal güç yok. B ir ödül
ve ceza sistemi içinde yaşamıyoruz. Yanlış ve doğru yok; özü­
müzdeki sevgiden ayrılmaktan ya da sevgiyi hatırlamaktan do- ,
layı hissettiğimiz doğru ve yanlışlar var. Kendi seçimlerimizi ya­
şıyoruz. Seçim ve inançlarımızla, bir tanımlamayı acı verici ola-

99
rak yaptığımızda acıyı yaşarız; acıyı yaşamamızın tek nedeni
bu. Acıyı yaşamak yanlış değildir. Bir hata yaptığımız anlamına
da gelmez.

Burada söylenenleri kavramak ve kabul etmek realiteni sen­


den başka şekillendiren güç olmadığını da kabul. etmektir. Bu
kim ve ne olduğunun tüm sorumluluğunu üstlenmektir ve kendi
yaratıcı gücünle dimdik ayakta durmaktır.

Dünyada çeşitli güçler var; her birey bir yaratıcı güçtür. Baş­
ka insanlar bize ilham ya da katalizör olabilir ama bireysel reali­
temizin nihai yaratıcısı biziz. Başkaları ancak biz izin verirsek
realitemizi etkileyebilir. B urada sadece kendi deneyimlerimizi
yaşamak için değil, birbirimizle paylaşmak için de bulunuyoruz.
Birbirimizin realitesini yaratamayız ama başkalarına katalizör
olabilir, onların deneyimlerine zenginlik katabiliriz.

Hayatına kimleri sokacağın konusunda yaptığın seçimler, re­


alitene büyük ölçüde şekil veriyor. Hangi tür enerjilerle ilişki
içinde olmayı seçiyorsun? Bir başka kişinin varlığı sana acı ve­
riyorsa, ona gücünün bir parçasını verdiğin içindir. Hayatını
kimlerle paylaşacağının seçimini sevgiyle yap. Tüm varlıklar
öğretmendir. Ama öğretmenlerimizin kim olacağını seçen biziz.
Belirli bir kişinin hayatımızda olmasını gerektiren hiçbir şey
yoktur.

Bu dünyaya Tanrı olduğumuzu unutarak geldik. Yaşamı, dış­


sal güçler, koşullar, sınırlar dünyası olarak algıladık. Dış realite
illüzyonu içinde varlığımızı deneyimlemek istedik. Realitenin
illüzyon olduğunun farkına varmak kendini aşmak ya da okul­
dan mezun olmak değildir. İllüzyondan uyanmayı seçerek,
onunla yepyeni bir ilişki kurabilmektir. İllüzyondan uyanmak
daha "bilinçli" olarak algılamamızı dönüştürmektir. Farkındalık
boyutumuzun seviyesi bir seçimdir; bu seçim bizi diğerlerinden
"üstün" kılmaz. Üstünlük anlayışı, dualite ayrılığıdır ve hiyerar­
şik yapısı vardır. Uyanış, hiyerarşi inancından özgürleşmektir.

1 00
Kendinin bir enerji varlığı olduğunun farkında olduğunda,
"mücadele" kavramı ile ilişkini de yeniden tanımlayabilirsin.
Mücadeleden özgürleşmek, hissedilen bir özgürlüktür. Mücade­
leye direnerek ya da mücadeleyi reddederek, mücadeleden öz­
gürleşemezsin . Çünkü direnmenin ve reddetmenin kendisi bir
mücadeledir. Olumsuz olarak nitelediğimiz bir şeye karşı müca­
dele ettiğimizde, o şeyi yargılamış ve direnç göstermiş oluruz .
Direnç duvarı, neye direnç gösterdiğimizi netçe görmemizi en­
geller. Aslında direnç gösterdiğimiz tek şey kendimizdir ve di­
renç bu gerçeğin reddidir. Mücadeleyle kendini mücadele ettiğin
şeyden ayırırsın . Mücadelen arttıkça mücadele ettiğin şeyin ken­
din olduğunu daha da yadsırsın . Mücadeleden özgürleşmek,
varlığımızın bir boyutunu deneyimlemeye karşı gösterdiğimiz
direncin farkında olmaktır. Direnç arttıkça netlik azalır. Bu sis
perdesi, direnci besler.

Direnç, çabanın gerekli olduğu inancının ürünüdür. Kendi­


mize gösterdiğimiz direnç ile realiteye gösterdiğimiz direnç bir
ve aynıdır. Mücadelenin gerekli olduğuna dair inancımızla yüz­
leştiğimizde, içsel direncimizi de keşfederiz. Bazen içsel diren­
cimizin varlığına gözlerimizi kapayarak körleşiriz. Ama dışarı­
ya baktığımızda direnç görünür haldedir. Realite bir engel değil,
bir öğretmendir. Tüm mücadelenin kendi engellerimiz olduğu­
nun farkında olduğumuzda, mücadele netleşir. Onun, bize bizi
anlattığını da görürüz.

Hayatındaki engeller, iç dünyandaki engellerin görünür hali­


dir. Dışsal engel, hikayenin sınırlarıyla ilgili içgörü kazandır­
mak için hayatında vardır. İçsel direncine karşı duyarlılığın art­
tıkça, direncini enerjinle beslemeye de son verirsin . Bir engel
duvarını elinle itmek için gösterdiğin çabanın enerjisi, o engeli
yaratan enerjiyle eşdeğerdedir. Bu durumu netçe görmeye başla­
dıkça, mücadele ettiğin gerçek engelin, engeli aşmak için gös­
terdiğin çaba olduğunu da görürsün. Engeli yaratan çabadır.

Sadece kendine karşı bir mücadele veriyorsun. Sen ittikçe


realite de seni iter. Realite dışarıya verdiğin enerjinin yansıma-

101
sıdır. Varlığına izin verdiğinde, realiten de açılımına izin vere­
cektir. Bu açılımı seçimlerinin desteklenmesi şeklinde hissede­
ceksin .

Yarattığın realiteye direnç göstermeyi bıraktığında, sevgiyle


seçim yaparsın. Sevgiyle yaratırsın. Acı çekmek realitenin red­
dinden kaynaklanır. Realitenin reddi, kendi seçimlerini reddet­
mektir. Kendi seçimlerini reddettiğinde seçim gücünü kendinin
dışına itersin. Gücün senin dışında olması acı verir, seni sınırlar,
esareti altına alır. Bırak engelin öğretmenin olsun . Direncinin
içinde hapsolmuş sevgi enerjisi, dışarı çıkmayı bekliyor.

1 02
Açılım 19

Şiddetten Özgürleşmek

Sözel, duygusal, fiziksel ya da cinsel taciz, varlığımızın ener­


jisine yönelik istismardır. Her türlü taciz şiddettir. Şiddet enerji­
si, tanrısallığımızın en güçlü reddedilişidir. Şiddete maruz kalan
kişilerin çoğu ya Tanrı 'nın olmadığını ya da insan olarak tanrı­
sal bilinçten tümüyle uzak olduğunu düşünür.

Ş iddet, yaralarımızın çoğunun kökenindeki çok güçlü, yoğun


ve kişisel bir deneyimdir. Şiddet varlığımıza yönelik bir saldırı­
dır. Şiddetin yarattığı acıyla başa çıkamadığımız için, acının et­
rafına bir direnç duvarı öreriz ve kendimizi acının yarattığı duy­
guları hissetmekten koparırız. Oysa, acının yarasını (onu sımsı­
kı sarmalasak da) her yere taşırız. Acının yarası daima açılmak
ve iyileşmek ister.

1 03
Enerji açısından, saldıran da saldırılan da aynıdır. Kurban da
olsak, tacizci de olsak irademizin tam. anlamıyla özgür olmadı­
ğına inanırız. Şiddet gören de gösteren de özgür iradeye saldı­
rılabileceğine inanmaktadır. Tanrısal benliğimizin özgür irade­
si engellenemez ama illüzyonun içinde saldırı son derece ger­
çektir.

Hikayemizde, başkasının özgür iradesine saldırılabileceğine


dair bir inanç varsa, kendimize, özgür iradelerin saldırıya açık
olduğuna inanan birini çekeriz. Şiddet gösterisi böylece aynı şe­
ye inanan iki insan tarafından birlikte yaratılır. Kurban ve saldı­
ran şiddeti yaratmakta ortaktır. İki taraf da bu olayı birlikte seç­
miştir. Bu, iki tarafın da acı çekmeyi istediği anlamına gelmiyor.
Seçim, şiddete (özgür iradeye saldırı yapılabileceğine) olan
inancın boyutunda yapılıyor; şiddet deneyimi bu inancın yansı­
masıdır. Şiddetin içinde kim yer alırsa alsın, bir şekilde bu inan­
ca sahiptir. Bu yüzden realiteleri de şiddeti içerir.

Şiddet deneyimi, bu realitenin yoğun acı veren deneyimlerin­


den biridir. Özgür irademizin saldırıya uğrayabileceği inancı, as­
la kimsenin müdahale edemeyeceği Tanrı benliğimizden en uç
noktadaki ayrılıktır. Şiddetin yarattığı acının böylesine yoğun
olması, insanların çoğunun kendi yaratıcılıklarını yadsımaları­
nın ortak bilincidir. Bu ortak bilinçte, kendi realitemizi kendimi­
zin yarattığı sorumluluğunu hiçbir şekilde kabul etmeyiz. Ken­
dimize böyle bir realite yarattığımıza inanmak istemeyiz.

Kendi acını kendinin yarattığını, ayrılığın derin illuzyonu


içinden göremezsin. Acıyı geçmişte seçmiş olduğun inançlarla
yarattın; şu andaki bilinçli farkındalığınla değil. Bu, şimdide ya­
şamamaktan kaynaklanıyor. Neyi yaratacağını bilinçli farkında­
lıkla değil, inançlarınla seçiyorsun. Yürekteki özgürlüğün akış­
kanlığı içinden değil, mutlak ve statik olan inançlarla realiteni
yaratıyorsun. Uyanmak, inançlarının etkisinin bilincinde olmak­
tır. O zaman inançlarımızın hayatımızda nasıl acı verici dene­
yimler yarattığını görerek, onlardan özgürleşebiliriz.

1 04
Şiddet, dışarıda korunmamız gereken tehlikeli dışsal güçlerin
olduğuna dair inancımızın onaylanmasıdır. Bu acı verici deneyi­
mi kendimizin seçtiğini bilmek yaşanılan acıyı hafifletmez.
Ama bize şöyle bir yardımı olur : bir zamanlar onu seçen biz ol­
duğumuza göre, artık seçmemeyi seçebiliriz.

Şiddeti doğuran şiddet inancının onaylanmasıdır. Şiddetin


gerekli olduğuna dair inançtan özgürleştiğimizde, bireysel reali­
temizde şiddeti ortadan kaldırırız. Problemi nasıl tanımladığımı­
za bağlı olarak, şiddet bir çözüm olarak görülebilir. Ama şiddet
asla tek çözüm değildir. Yüreğini aç ve şiddet içermeyen reali­
tenin nasıl olabileceğini gör.

Kendi istismarımızı, acılarımızı kendimizin seçtiği fikri acı


verir. Çünkü bu fikri kabul etmek, uzun zamandır taşıdığımız
yaralarımızın içindeki acıyla yüzleşmeyi ve entegrasyonu ge­
rektirir. Yaraları iyileştirmek için etrafındaki duvarları yıkma­
mız gerekir. Yaraya ancak duvarlar yıkılınca ulaşabiliriz . Yara­
nın iyileşmesi için, yaranın içindeki acıdan tümüyle özgürleşene
dek acıyı hissedersin. Acının açığa çıkması iyileşme sürecinin
kendisidir. Yaralarının sorumluluğunu almak, sana onları iyileş­
tirme gücünü verir.

İyileşme süreci birçok duyguyu içerir. Şiddetin kendi seçimi­


miz olduğunu bilmek, bize şiddet uygulayan kişiye olan kızgın­
lığımızı geçersiz kılmaz. Şiddetin kendi seçimimiz olduğunu
bilmek, şiddete mazeret bulmaz. Kızgınlık hissediyorsan, kız­
gınlığa izin ver. Kendine tüm duygularını hissetme iznini ver.

Yaşadığımız şiddeti kendimizin seçtiğini söylemek, kendi­


mizi "suçlamak" değildir; özsorumluluk almakta suçlamak
yoktur; sadece bir zamanlar çok acı içinde olduğumuzu söyle­
miş oluyoruz. İyileşmenin son basamağı hem kendimizi hem
saldırganımızı affetmektir. Affetmeye gücümüzün yetmeyeceği
hiçbir davranış yoktur; iyileştiremeyeceğimiz hiçbir yara yok­
tur. Affetmemizin gerekli olmasının nedeni ahlaken iyi olması

1 05
değildir. Eğer saldırganımızı affetmezsek, tüm hayatla bir oldu­
ğumuzu da yadsımış oluruz . Çürikü tüm hayat bize saldıranları
da kapsıyor.

Affedememek birçok farklı duygular yaşayarak hissedilir.


Affetmemek, bizimle saldırganlarımız arasındaki ayrılık duygu­
sudur. Onların bizden farklı olduğu inancına dayanan ayırıcı bir
enerji dilimidir. Bu fark, değişik duygu terimleriyle tanımlana­
bilir.

Acımız, bir başkasının bizde yarattığı acı değildir. Hissetti­


ğimiz acı, kendimizle ve realitemizle ilgili sahip olduğumuz
inançların acısıdır. Bu inançların yarattığı duygular, değersizlik
duygusu, güçsüzlük duygusu ya da kendimize duyduğumuz
nefret olabilir. Cezalandırılmamız gerektiğine ve bunu hak etti­
ğimize dair hissettiğimiz utanç ve suçluluk duygusu olabilir.
S adece insanın doğasında şiddet olduğuna dair inancımız olabi­
lir. Nedenler çeşitli olabilir. Tüm bu nedenleri birbirine bağla­
yan şey, acının duygusunu maskelemesidir. Maskelenen acı,
başkasının bizde yarattığı acı olarak ifade bulur. Taciz (tacizci
değil), bizim öğretmenimizdir. İçimizde taşıdığımız ama yadsı­
dığımız yaranın, dışsal sembolüdür. B öylece onu görebilir ve
iyileştirebiliriz.

Katlanmak zorunda olduğun (senin kaderin olan) hiçbir şid­


det, taciz, istismar yoktur. Katlanırsan kazanacağın hiçbir ders
yoktur. Tek ders, gücüne yeniden sahip çıkmayı bilmek ve acı­
dan özgürleşmektir. B u, genellikle saldırganımızı hayatımızdan
çıkarmayı gerektirir. Birisi, saldırgan sözleri ve davranışlarıyla
bu hayatta kim olduğunu göstermeyi seçiyorsa, bu, onun kendi­
si için yaptığı bir seçimdir. Onun enerjilerini hisset ve bu ener­
jinin hayatında olmasını isteyip istemediğine karar ver.

Saldırganlarını cezalandırmaya ihtiyacın yok. Onların haya­


tında temsil ettiği şeyden özgürleşmek istiyorsan, onları affet.
Affet ki onlardan özgürleşesin . Bir saldırgana verebileceğin en

1 06
büyük sevgi hediyesi, istismarlarına artık izin vermemek ve
onu hayatından çıkarmaktır. Hayatına sokacağın insanların so­
rumluluğunu al; hayatındaki tüm insanlar sadece senin izninle
hayatına girer. S ana kendini iyi hissettirecek insanlarla birlikte
olmayı seç.

1 07
Açılım 20

Nedenleri de Sonuçları da Biz Seçiyoruz

Madde dünyasının somut olarak algılanması gibi, zamanı li­


neer algılamak realitemizin ayrılmaz bir parçası oldu . Realitenin
akışkan olduğunun farkındalığı, sadece eşzamanlılık deneyimle­
rini artırmakla kalmıyor, zamanı da daha akışkan olarak algılı­
yoruz . Deneyimlerimizi ayırmak için geçmiş ve gelecek kav­
ramlarını kullanmamız çok güçlü fikirlerdir. Geçmişi değiştire­
meyeceğimizi ve geleceğin şimdiyi etkileyemeyeceğini kabul.;
lenmiş durumdayız. Deneyimlerimizi lineer olarak sıraladığımız
için zaman çizgisinde şimdinin önündeki bir noktanın gerisinde
olanı etkilemeyeceğine inanıyoruz.

Zamanın ok gibi olduğu inancı, tüm realite sistemimiz gibi ,


algılamamızın bir ürünüdür. Zamanı bu şekilde organize etmek

1 09
bize çok yararlı oldu. İllüzyonu fark etmenin fiziksel boyutu yok
etmemesi gibi, uyanıştan sonra da lineer zaman içinde kalırız.
Ama zamanı deneyimlememiz akışkanlık kazanır. Bu akışkanlık
lineer zamanı daha esnek kılar. Bunun iyi bir örneği neden ve
sonuç varsayımını irdelemekten gelir. Çünkü neden sonuç bağ­
lantısı, lineer boyutu düşüncemizde uygulamanın temelidir.

Genellikle duygusal ruh hallerimizi, realitemizde olan biten­


lerin bir sonucu olarak görürüz. Yaşadıklarımızı olumsuz olarak
algılıyorsak kendimizi depresif veya kızgın hissederiz. İyi şey­
ler oluyorsa kendimizi mutlu ve pozitif hissederiz.
Neden sonuç etkisi fikrinden dolayı, realite bizim duygu hal­
lerimizin bir nedeni olarak görülüyor. Realitenin varlığımızın ruh
hallerini etkilediğine inanıyoruz. Yani realitenin esiri oluyoruz.

Realitenin bizden ayrı olduğu illüzyonu, neden sonuç fikri


içinden bakmayı da getiriyor. Eğer biz ve realite bir bütünsek,
realite bizim duygularımızı belirleyemez. Realite bizim kendi­
mizi ifade biçimimizdir; duygularımızın nedeni değil. Örneğin;
bizi kızdıracak bir şey oluyorsa, kızgınlığımızı olayın sonucu
olarak değil, olayı zaten hissettiğimiz kızgınlığın bir ifadesi ola­
rak görebiliriz. Kızgınlığımızı ifade etmek için olayı kendimize
çeken biziz. Olayda rol aldık çünkü hissettiğimiz kızgınlığı dışa
vurmak için bize bir araç oldu.

Neden sonuç ilişkisiyle ilgili bir inanca sahip olmadığımızda,


duygularımız için birilerini ya da olayları suçlayarak, duyguları­
mızın sorumluluğunu almaktan kaçamayız. Hiç kimse ya da hiç­
bir şey bize nasıl hissedeceğimizi dikte edemez. Hangi duygula­
rı hissedeceğimizi biz seçiyoruz. Neden sonuç fikri, zamanı kul­
lanarak dünyayı algılamamızı kolaylaştırıyor. Lineer algılama,
bir şeyin bir şeye neden olduğu inancıyla tüm yaşadıklarımızda
bizim katılımımızın kendi seçimimiz olduğunu unutturuyor. Li­
neer algılamadan çıkmak, hayatımızın nasıl tümüyle kendi seçi­
mimiz olduğuna odaklanmamızı sağlıyor. Hayatından tümüyle
sorumlusun. Çünkü seçimleri yapan sensin.

1 10
Neden sonuç fikrinden özgürleşmek, birçok direnci de hareke­
te geçiriyor. Bu direnç duvarlarını hem duygu hallerimiz hem de
realitemizin koşulları için dışsal güçleri suçlayarak yaratıyoruz.
Yaratıcılığımızın tüm sorumluluğunu almak, suçlamaktan özgür­
leşmek demektir. Kendimizi bizden başka hiçbir şey sınırlamıyor.
Realitendeki tüm sınırlar, sınırlı inançlarının yansımasıdır.

Bizi etkileyen şeylerin nedenlerinin biz olduğumuzu gördü­


ğümüzde, öç almak, karşılık vermek için kendimizi haklı görme
duygusundan da mahrum oluruz.

Benim size vurmaya karar verdiğimi, sizin de bana yumruk­


la karşılık vermeye karar verdiğinizi düşünün. Bu karşılıklı
yumruklaşma olarak tezahür eden enerji alışverişinde bir değiş
tokuş var. Ama neden sonuç bakışına göre, siz bana yumrukla
karşılık vermekte haklı olursunuz. Bu kendi yaratıcılığınızın so­
rumlusunun kendiniz olduğunun yadsınmasıdır. Bir boyutta ba­
na, size vurma iznini verirsiniz. Eğer tepkiniz bana yumrukla
yanıt vermek olursa, bu tepki, size vurmama izin vermiş olma­
nızın boyutlarından biri olurdu.

Olayı netçe algıladığımızda, yumruklaşmanın karşılıklı oldu­


ğunu kabul ederiz. Birbirimize vurmak istemiş ve kimseyi suç­
lamadan vurmuş olduğumuzu görürüz . Bu bakış açısını her du­
rum için hayatımıza uyguladığımızda sonuçtan kimseyi suçla­
madığımız bir enerji alışverişi yaptığımızı görebiliriz. Önce bir
şeye karar veririz, sonra bu kararımız realitemizde yer alır.

Lineer zamana olan inancımız, geleceği algılamamızın önü­


ne bir direnç duvarı örer. Her birimizin içinde zamanı aşan bir
sezgisellik boyutu var. Bu bir sihir değil. Birleşik Farkındalık
olan Tanrı benliğimiz, dualite illüzyonu ile sınırlı değildir. Line­
er zaman, illüzyon içinde vardır. Dualite illüzyonundan uyandı­
ğımızda, Tanrı benliğimizden içsel duyularımız aracılığıyla sü­
rekli bir bilgi akışı alırız. Bu bilgi akışını, sezgilerimizi güveni­
lir bir kaynak olarak kabul ettiğimizde alırız.

111
Her birimiz devasa bir potansiyel okyanusu ile çevriliyiz . Bu
potansiyel ile iletişime geçtiğimizde, birlikte yaratıcılığın açılı­
mını yaşarız. Potansiyele odaklandığımızda potansiyel, bilinç ve
deneyim olarak realitemizde yerini alır. Potansiyel bu noktada
görünür hale gelir. Örneğin; gelecekte olacak bir şeyin başlangı­
cı, uygun bir kişiyle -tesadüfen- karşılaşmakla başlar. Potansiye­
lin bilincine sahip olduğumuz için açılımlar somut olarak haya­
tımızda yer almaya başlar. Önce Tanrı benliğimizle potansiyelle
ilişki kurarız, sonra olay realitemizde şekillenmeye başlar. Bu
olayda ne kadar bilinçli olduğumuz, olayın gerçekleşeceğine ne
kadar inandığımızla belirlenir. Gerçekleşeceğine inanmıyorsak,
gerçekleşmez. Bilinçli olduğumuzda eşzamanlı gerçekleşen
olayları yakalarız. Örneğin; o gün birisini göreceğimiz içimize
doğar ve bu kişiyi görürüz.

Zamanın sınırları ile ilgili inançlarından özgürleşmeye başla­


dıkça, olacakları daha önce hissetmeye başlarsın. Algıların git­
tikçe genişler. Gelecek yazılı değildir. Sadece bir potansiyeldir.
Yaptığın her seçimle geleceğini değiştirirsin. Algı alanların ge­
nişledikçe ve sezgilerine güvendikçe gelecekteki bir olayın
enerjisini bilinçli olarak seçersin . Gittikçe arzularınla realiten
uyumlu hale gelir.

Sezgi direkt bir deneyimdir; mistik bir yanı yoktur. Sezgi , ışı­
ğı gözlerimizle algıladığımız gibi, yüreğimizdeki duyguları algı­
lamaya açık olmaktır. Sezgilerine geçerlilik kazandırma seçimi­
ni sadece sen yapabilirsin . Duygularının seçimlerini yönlendir­
mesine izin verdiğin ölçüde, duygularının rehberliğinin gücünü
daha güçlü ve net biçimde görebilirsin . Sezgilerinin gücü, sezgi­
lerine duyduğun güvenle artar. Açılımının potansiyelini hisset­
me özgürlüğü için kendine izin ver. Bu özgürlük yüreğinde yer
alıyor.

112
Açılım 2 1

Zırhlarımız Yaralarımızdır

Tüm deneyimlere izin vermek, açılım içinde olmaktır. Haya­


tımıza, olduğu gibi kalması için sımsıkı yapıştığımızda, açılıma
koyduğumuz engeli acı çekerek deneyimleriz. Direnç gösterdi­
ğimiz bir olay bize acı verir ve biz direncimizin değil, olayın bi­
ze acı verdiğini düşünürüz. Bu acıyı, korku, suçluluk duygusu,
fiziksel ağrılar, üzüntü veya yalnızlık duygusu olarak deneyim­
leriz.

Acının kendisi hayata bir şekilde renk verir. Hiç acı çekme­
meyi arzulamak, bu fiziksel realitede hiç doğmamayı arzulamak
gibidir. Acıdan korkmana gerek yok. Acıdan korkmak, kendinin
bir parçasından korkmaktır. Acı korkusu seni acıya götürür. Acı
korkusu, Tanrı benliğinin varlığından şüphe duymaktır. Acı, bir

113
hissediştir. Doğası ne olumlu ne de olumsuzdur. Yargılarımız
onu olumsuz kılar. Bunu görebildiğimizde acı ile acı çekmek
arasındaki farkı da görürüz.

Acı, bir deneyimin enerjisinin anda/varlığımızda hareket ha­


linde olmasıdır. Acı korkusu, acının olumsuz olarak algıladığı­
mız boyutlarını yaratır. Acı korkusu genellikle realiteden daha
acı verici olabilir. Bir dövme yaptırırken ya da acıklı bir film
seyrederken duyulan acı , kendi seçimimizle hissedildiği için ne­
gatif olarak algılanmaz. Burada acı bir odaklanmanın veya bir
uyarının sonucudur. Hatta hissedilen acı yoğun bile olsa, bir
zevk olarak algılanabilir. Acı verici bir duygusal deneyim bile
kendi güzelliğine sahiptir. Kendimizi canlı olarak hissetmemizi
sağlar. Canlılık duygusu varlığımızda dalga dalga yayılır. İ yi bir
ağlama, bize kendimizi iyi hissettirebilir.

Acının amacı bize acı çektirmek değildir; direnç duvarları­


mıza odaklanmamız için bizi ikaz eden bir sinyaldir. Fiziksel bir
yara, bizim o bölgeye dikkatimizi çeker ve ilgilenmemizi sağlar.
Amacı bize yardım etmektir; acı çektirmek değil.

Bir boyutumuzla yüzleşmekten korktuğumuz için çektiğimiz


acıları bilincimizden dışarı iterek reddederiz. Bu reddedişi, o bo­
yutumuzla bilinçli algılamamız arasında bir duvar örerek ger­
çekleştiririz. Acı alanı bir koza içine alınır ve biz bu acıdan ko­
runuruz. Acı, yaşanıp özgür bırakılmak yerine, varlığımızın
içinde tutsak kalır ve bir yara olarak taşınır. Yara, olayı yaşarken
tümüyle deneyimlendiği takdirde çok acı vereceğinden korkul­
duğu için tutsaklık altına alınan bir enerji yumağıdır. Olayın ka­
bul etmediğimiz bir boyutunun daha sonra çözümlenmek üzere
saklanmasıdır. Acıyla başa çıkacak gücü kazandığımızı hissede­
ne kadar, yara olarak içimizde taşırız ve acı , hikayemizin bir
parçası olur. Çünkü varlığımızın bir sınırı haline gelir; yarayı
yaratırken hissetmekten korktuğumuz şeyler için ötesine geçe­
meyeceğimiz bir çizgi.

1 14
Yara, deneyimlemeye karşı direncimizden dolayı zamana ya­
yılarak uzatılmış bir acıdır; işte bu acı çekmektir. Acı, direnç ol­
mazsa acı çektinnez. Acı, an içinde yoğun yaşanan bir andır.
Acıyı hissetmeye izin verdiğimizde an geçtiğinde acı da gider.
Acıyı hatırlayarak deneyimlemek mümkün değildir. Tabii ki bir
zamanlar acı çekmiş olduğumuzu hatırlarız. Ama acı duygusu­
nun kendisi bellekte saklanmaz. Acı verici bir deneyimi hatırla­
dığımızda acı çekiyorsak, bu, acının yara olarak hata içimizde
olduğunu gösterir. Acıyı hatırlamıyorsak; hata yaşıyoruz. Hoş
olmasa da yaralar bir hata ya da başarısızlık değildir; bir dene­
yimi , başa çıkabileceğimiz sürece yaymak için kullandığımız bir
mekanizmadır. Aynı zamanda hikayemizi tanımlama ve ifade et­
meyi seçme yolumuzdur.

Yaranın sınırları bir zırh gibidir. Korktuğumuz acıdan kendi­


mizi korumak için yarattığımız bir kalkan. Gelecekte acıya yak­
laştığımızda, acıya değil, zırha çarparız. Kendini koruma güdü­
sü, yaramızı besleyen mekanizmaya dönüşür. Zırh, korunduğu­
muz şeyin bizi inciteceğine, tehlikeli olduğuna hatta yok edece­
ğine dair inancımızın göstergesidir. Zırhın bizi güvende tutması,
aslında tehlikede olduğumuza dair inancımızdır. Tehlikede oldu­
ğunu düşünen kişi kendisini korumaya alır. Korku bizi deneyim­
den uzaklaştırır.

Lineer düşünce, bir olayın bizi yaraladığına inanır. Yarayı


oluşturan olay, zırhın nedeni olarak görülür. Zırh sonuçtur. Bu,
yaratıcılığımızı yadsımaktır. Acı veren olayın kendi yansımamız
olduğunu görmek yerine, dışsal bir gücün bize acı verdiğini sa­
nırız. Zırh ile saklanılan kısım, kendi bastırdığımız ve sonra da
yadsıdığımız bir parçamızdır. Zırhın üzerinde "Bu noktadan öte­
ye gitme. Orada acı var. Orada olan şeye ihtiyacın yok. O bölge
sana acı verir" etiketi vardır. Bu ikaz, korku enerjisidir. Zırhı
hissetmek korkuyu hissetmektir.

Uyanış, bu etiketi değiştirmektir. "Bu noktanın ötesinde ken­


di parçan yatıyor. B ir zamanlar bu parçanla baş edemeyeceğini

1 15
düşündün. Hazır olduğunda gel ve parçana sahip çık ve kendini
korkudan özgürleştir" etiketini görebilmektir. Neden ve sonuç
illüzyonu olmaksızın, bir parçanı kapadığın ve kendini korkuy­
la daralttığın olay ve sonuç aynı enerjik olaydır. Tehlike ve zırh
aynı enerjinin iki yüzüdür. İkisi birbirini yaratır.

Yarayı iyileştirmek, korkuyla yüzleşmektir. Yadsıdığın dene­


yimin varlığından akıp gitmesine izin vermektir. Yaradan özgür­
leşirken acıyı hissedersin ve kabul edersin. Ancak acıyı tümüy­
le yaşayarak acıdan özgürleşirsin. Acıyı yaşamak yine acıyı his­
settirir ama artık değiştiğin için acıyı korkuyla ilk bastırdığın ka­
dar seni etkilemez. Çünkü artık bakış açın daha netlik kazanmış­
tır. Bazı yaralar öylesine eskidir ki, iyileşmek için onların üstü­
nü açtığımız zaman hiçbir acı hissetmeyebiliriz bile. Bu, yaranın
içindeki enerji yok olduğu için değil, artık enerjiyi acı verici ola­
rak hissetmeyecek kadar geliştiğimiz içindir. Daha önce bizde
yara açan acı, artık acı verici olmaktan çıkmıştır.

Realitede kendini koruman gereken hiçbir şey olmadığına


inanabilir misin? Tehlike inancından özgürleşebilir misin? Zırh­
lar seni tek bir şeyden korur: güvende olduğun bilincinin farkın­
dalığından.

1 16
Açılım 22

Korktuğumuzun
Ne Olduğunu Bilmiyoruz

Varlığımız sınırsızdır. Özgürdür. Kim olduğumuzu ve nereye


ulaşabileceğimizi sınırlayan hiçbir dışsal güç yoktur. Kendimizi
sınırlama nedenlerimizin her birinin anlamı var. Bu seçimler
içinden kendimi�i keşfediyoruz. Kendimizi sınırlar içinde ifade
etmeyi gerçekten hissedebilmek için, sınırlama seçimini yapa­
nın biz olduğunu unuttuk. Eğer unutmasaydık Her Şeyle Bir
Olan varlığımızla iletişim içinde olacak ve kendimizi tümüyle
güvende hissedecektik. İllüzyonun içinde birey olma bilincinin
özgün yaratıcılığını ifade edemeyecektik. Doğamız icabı kendi­
mize meydan okumayı sevdiğimiz için buradayız.

Tümüyle sınırsız ve özgür olan kendimizi sınırlayarak ifade

1 17
etmek için kullanacağımız fiziksel engele eşdeğer bir enerji ba­
riyeri ne olabilirdi? İşte bu amaçla korku duygusunu yarattık.

Bizi , korkudan başka sınırlayan hiçbir şey yok. Tüm korku­


lar, varlığımızın bir bölümünü kullanıma kapayan yaralardır. Ta­
ş ıdığımız her türlü yara, bize, farklı açılardan ve farklı ışık altın­
da kendisini gösterecek olaylar yaratır. Yaralar kendisiyle ilgili
çeşitli durumlar yaratarak realitemizde kendisini ifade eder. Ha­
yatta kendisini tekrar eden patemler içinde yaşamamızın nedeni
budur. Çünkü yaralarımızın enerjisi kendisini ifade ederek çö­
zümlenmek istemektedir. B u , açılımın da bir parçasıdır.

Yara enerjisi iyileşerek özgürleşmek ister. Varlığımızın bilin­


cimizden attığımız boyutları yeniden entegre olmak ister. Bilinç
daima bütünlük arar. Yaralar bizim bütün olmadığımızın illüz­
yonudur. Tüm korkular, reddettiğimiz parçalarımızdır. Dışarıda­
ki her şey kendi yansımamızdır.

Sevgi-korku kutuplaşması, tüm diğerlerinin kendisinden kay­


naklandığı temel kutuplaşmadır. Sevgi-korku kutuplaşması, hem
kendimizi başkalarından ayrı , hem de her şeyle bir görebildiği­
miz bir algılama boyutudur. Bu kutuplaşmanın illüzyonunun öte­
sinden baktığım ızda korku lacak hiçbir şey olmadığını görürüz.

Dışarıda sürek li aç ı l ı m içinde olan kendi yansımamız­


dan{fanrı yansımasından başka bir şey yoktur.

Zihnimiz bize nelerden korktuğumuzu, bağımlı lıklarımızın


üzerine etiket yapıştı rarak söyler: "Terk edi lmekten korkuyo­
rum . İncinmekten korkuyorum. Kalbimin kırılmasından korku­
yoru m . Hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum. Paramı kay­
betmekten korkuyorum . Saldırıya uğramaktan korkuyorum. Öl­
m ekte n korkuyorum." Oysa gerçekten neden korktuğumuzu bil­
mey iz. Tüm korku lar kend i yarattı ğ ı m ız i llüz yonlardı r. Tüm
korkular hikayemizi tanımladığı mız ve ifade ettiğimiz anlamlı
sanrılardır.

118
Bir şeyden korkmak kendini ondan ayırmaktır. Eğer kendini
neden ayırdığın! bilseydin (bir şeyi bilmek onu netlikle görebil­
mektir) ayırdığın şeyin kendin olduğunu bilirdin (onunla bir
olurdun) ve bildiğin için de ondan korkmazdın. Bildiğin şeyden
korkmazsın. Bildiğin şeyden korkamazsın; çünkü onun kendin
olduğunu bilirsin. Tanrı olduğunu bilmek kendinden korkma­
maktır. Bu nedenle neden korktuğunu bilmiyorsun; böylece kor­
kuyorsun . Tüm korkular bilinmeyen korkusudur. Korkunun ta­
nımı budur.

Korku, korktuğumuz şeyi netçe görmemizi engeller. Göre­


mediğimiz için bilemeyiz. Bilemediğimiz için korkarız. Korku,
netliğin karşıtıdır. Korkular gerçek değildir; çünkü kapadığımız
parçamızın yadsınmasıdır. Korkular gerçektir; çünkü realitemiz
kendi inançlarımızı yansıtır. Korkularımızın duvarları inançları­
mızdan oluşur. Korku , kendi kendisini besleyerek güçlendiren
bir duygudur. Korkumuzun geçerli ve gerçek olduğunu kanıtla­
mak için ona uygun deneyimler yaratırız.

Korkudan özgürleşmek illüzyonun ötesini görebilmektir. B a­


zen doğrudan korkunun gerçek olmadığını görürüz. B azen kor­
kunun bizi sınırlamasından öylesine bıkarız ki , ondan özgürleş­
mek için korktuğumuzun başımıza gelmesini kabul ederiz. Her
iki halde de aksiyon aynıdır. Korkularımıza direnmekten vazge­
çeriz. Korkulan şeyin olmasını engellemeye çalışmaktan vazge­
çeriz. Açılımı engellemek yerine, ne olursa olsun diyerek olma­
sına izin veririz.

Korkularına doğru adım atmak, bariyerlerinden birine doğru


adım atmaktır. B öylece bariyerin artık bilincini engellemesine
dur dersin. Daha önce yaşamaktan korktuğun alanın farkındalı­
ğını kazanırsın. Bu, kendi varlığına izin vermektir. Zırhı indire­
rek savunmasız kalmaya açık olabilmektir. Çıplaklığa geri döne­
bilmektir. İncir yaprağını atarak, cennetin temsil ettiği özgürlü­
ğe tümüyle geri dönebilmektir.

1 19
Savunmasız olmaya açık olabilmek, korkuyu güce dönüştü­
rür. Kendine savunmasız olma iznini vermek, güçlü olmayı seç­
mektir. B u, savunmasızlık-güç kutuplaşmasını görebil� ektir.
Kutuplaşmanın iki ucu bir ve aynıdır. Savunmasız olabilmek en
büyük güçtür. Tüm zırhlar silahtır. Tüm silahlar korkudur. Her
savunma bir saldırıdır. Savunma silahları, saldırı silahlarıdır. Sa­
vunmasızlık, korkusuz olmaktır. Acı korkudan kaynaklanır. Acı­
ya basamak olan korku olmadığında korkusuz olursun. Bu en
büyük güvendir.

Korkuyla yüzleşmeyi göze aldığında iki şey olabilir: Ya


korktuğun şey olmaz ve korkunun temelsiz olduğunu görürsün
ya da korkulan olur ve sen hem olanla baş edebildiğini görür
hem de yarayı iyileştirerek özgürleşirsin. Her durumda korku bi­
ter. Her durumda kendini daha özgür hissedersin.

Yaralarını iyileştirmek için zırhlarını indir. Korkularınla yüz­


leş ve "dışarıda" hiçbir tehlike olmadığını gör. Sadece sen var­
sın. Ve sen sevgisin. Neden korktuğunu bilmiyorsun. Bilmek
için korkunun içine dal. Korku, özgürlüğünü yadsıdığın bir se­
çimdir.

1 20
Açılım 23

Yargılayıcılık Bir Kafestir

Korkuyla yüzleşmek, taşıdığımız bir inancın bizi sınırladığı­


nı ve bir boyutta bize acı verdiğini görmektir. Bu korkuyla yüz­
leşmek ve korkudan özgürleşmek, çekirdek bir inancın forma
büründüğünü görebilmektir. Korku ve inanç aynıdır. Korku
inançtan kaynaklanır. İnanç bu korkunun ideolojik temsilidir.
B irinden özgürleşmek diğerinden özgürleşmektir.

İnanç, korku ve bunların ürünü olan acı, yalnızlık, yabancı­


laşma ve sınırlılık yaranın kafesinin değişik yüzleridir. Herhan­
gi bir yüzünden özgürleştiğimizde, tüm diğerleri de ortadan
kalkmaya başlar. Hikaye tanımlamalarımız çok karmaşık olabi­
lir ama bu karmaşıklığın gizlediği yaralar terk edilme ve utanç
gibi temel acılardır.

121
Yaralar acıdan kaynaklanır. Acılar korkulardan kaynaklanır.
Korkular ayrı olma illüzyonundan kaynaklanır. Ayrılık direnç ile
yaratılır. Direnç inançlardan kaynaklanır. Ayrılık inancıyla dışa­
rıdan bir şeyin bizi inciteceğine inanırız. Bu ayrılık olduğu inan­
cıdır. Ayrılık bizi bütünselliğimizden ayırır. Aradığımız şey ayrı
olduğumuz boyutumuzdur.

Dualitede daima yargı vardır. Yargılayıcı bir inanç, kutuplaş­


manın bir ucunun diğerinden üstün olduğuna inanır. Yargılayıcı
inançlar varlığımızın bazı boyutlarından bizi ayırır. Çünkü yar­
gıladığımız her şey daima bizim bir boyutumuzun yansımasıdır.
Tüm yargılamalar, tüm nefret, kendimize yöneliktir.

Yargılayıcı inançlara sahip olmak, seçim gücümüzü bu yar­


gılamalarımıza vermektir. Yüreğimizden seçim yapmak yerine,
yargılarımıza göre seçimlerimizi yaparız. Yargılarımız, nasıl
davranmamız gerektiğini, kimi seçmemiz gerektiğini, ne olma­
ya çalışmamız gerektiğini bize dikte eder.

Yargılayıcı inançların temelinde doğru ve yanlış vardır. Ya da


iyi . ve kötü . Bu ayrılık "haklı" olmayı yaratır. Haklı olmak, gad­
darca davranmayı da "haklı" çıkarır. En büyük kötülüklerimiz,
zalimliklerimiz, acımasızlıklarımız "daha büyük doğru ve iyi"ye
hizmet ettiğimiz inancından kaynaklanıyor.

Doğru/yanlış inancı, tüm diğer inançlardan daha fazla "mut­


lak doğru"ları yaratıyor. Mutlak doğrunun olduğu yerde diğer
davranışlar daima yanlıştır. Kesin doğrulara inanmak, her şeyin
değiştiğinin yadsınmasıdır. Değişim en büyük değişmeyendir.
Aç ılım ın en güzel yanlarından biri , değişi min sürekli akışıdır.
Tüm kesin inançlar eninde sonunda deği şir. Değişim, tek bir
inanca uzun süre saplanıp kalmamızı önler. Sürekli bizi inançla­
rımızın yaratıcısının biz olduğu gerçeğine doğru götürür.

Yargılama, temelde ayrılık deklarasyonudur. Kendimizin bir


boyutunun reddidir. Yargılamak, ayrılık illüzyonu içinde hapso-

1 22
larak, bu algılamanın üstün olduğuna inanmaktır. Tüm varlıkla­
rın eşit olduğunu görememektir. Ayrımcı her yaklaşım kişinin
acı ve korku içinde olduğunun ilanıdır.

Kişilerin neden ayrımcılığı savunduğuyla ilgili münakaşala­


rını dinlemek, kendi çelişkilerinin, kendi kutuplaşmalarının ta­
nımını dinlemektir. Örneğin; homofobik olan yani eşcinsel ol­
manın doğal olmadığına inanan bir insan, kendisinde doğal ol­
mayan olarak yargıladığı bir boyutuyla çelişki içindedir. Bu ki­
şi dünyaya bakışını doğal olan/doğal olmayan kutuplaşmasın­
dan filtre eder. Ona göre doğal olmayan, bir şekilde eksik, arıza­
lı, kusurlu , hatta kötüdür. Aynı şekilde homofobik bir erkek, efe­
mine erkekleri yargılıyorsa, genellikle kendi dişi enerjisini yar­
gılamaktadır. Bu kişi, feminen (di şi) olanın maskülen (erkeksi)
olana göre daha aşağıda olduğu yargısını taşımaktadır.

Bu örneklerde davranış aynıdır. Kutuplaşma ile bir taraf de­


ğerli ve üstün olarak etiketlenir, diğer uç değersiz ve aşağıda
olarak görülür. Bu ayrım, sadece dış dünyada değil, kişinin ken­
di iç dünyasında da bölünmüşlüğü gösterir. "Negatif' olarak gö­
rülen kısım bastırılır ve kişiyi sınırlandırır. Başkalarını yargıla­
dığımızda sınırladığımız tek kişi kendimiz oluruz.

Yargılamalardan özgürleşmek kutuplaşmanın iki ucunu da


eşit görebilmektir. Bu, iki ucun da aynı olduğu anlamına gelmi­
yor. İki ucun da eşdeğerde ve geçerlilikte olduğu anlamına geli­
yor. Birbirinden daha iyi ya da kötü değiller, sadece farklılar.
Yargıdan özgürleşmek iki ucun da artılarını ve eksi lerini görerek
dengede olabilmektir.

Dengede olmak şunları görebi lmektir:

• Bazı durumlarda dişi enerji daha etkin ve gerekl idir, bazı du­
rumlarda erkek enerji daha etkin ve gereklidir.
• S ınırlılık, birçok harika deneyim sunar. Sınırlılık özgürlükten
daha aşağıda değildir.
• Bazen iki uçta yaşanan deneyimler hiç de keyifli ve daha iyi

1 23
olmayabilir. Orta yol genellikle özgürlüğe giden yoldur.
• Hayatta hiçbir şeyin doğası kötü değildir. Yargılarımızı yara­
tan algılama seçimlerimizdir.
• Yaralarımız varsa, daha çok para onu çözümlemeyecektir.
Yaralarımız daima kendisini ifade edecektir.
• Üstünlük duygusu kendimizi içine hapsettiğimiz yakınlaşma
korkusu kafesidir. Aşağılık duygusu da bir kafestir.
• Hiç kimseden daha iyi değiliz, hiç kimse de bizden daha iyi
değil. Biz hiç kimseden sonra gelmiyoruz.

Yargılardan özgürleşmek hiyerarşiden ve ahlakçılıktan özgür­


leşmektir. Yasalardan ve kontrolden özgürleşmektir. Eşitliğin öz­
gürlüğünün nefesini içine çek ve dünyanın gerçekten olduğu gi­
bi olmasının lezzetini tat; yargılamalarla nasıl olması gerektiğine
dair inançlarının acı tadını değil. Dünyaya eşitlikçi gözlerle bak­
tığında, dünyayı da tüm güzelliğiyle görürsün: olduğu gibi.

Yargılamalar, dünyaya bakış açımızı organize etme yoludur.


Neleri yapmak ve yapmamak istediğimizin, neye göre ilişki kur­
mak istediğimizin önceliklerini belirler. Kendimizi nerede gü­
vende hissettiğimizin, nerede hissetmediğimizin sınırlarını çi­
zer. Katı bir hikayeyi korumak için etkili bir yoldur.

Yargılama, ayrılığı keşfetme serüveninde bize iyi hizmet et­


ti. Hangi alanları keşfedeceğimize dair odaklanmamıza yardım­
cı oldu . Aynı yargıları paylaşan başkalarıyla özdeşleşerek bize
güven duygusunu tattırdı. Yargılama aynı zamanda ayrımcılığı,
reddedişi, nefreti, bağnazlığı, fanatizmi , yobazlığı, dar kafalılı­
ğı, seçkinciliği keşfetmemizi sağlayan bir araç oldu . Tüm bun­
ları anlayarak, B ir ' liği, sevgiyi, eşitliği ve kabulü daha iyi anla­
yabiliriz. Yargılama tam da amacımıza uygun şekilde bize iste­
diğimiz şeyi verdi .

Yargılamayı yargılayarak da ondan özgürleşemeyiz. Yargıla­


ma deneyimi, direncin eti kemiğidir; direncin yarattığı ayrılık
alanının boşluğunu dolduran malzemedir. Yargıladığımız her

1 24
şey bizimle dünya arasında durur. Olanı görmek yerine olanın
çarpıtılmış versiyonunu görürüz. Yargılardan özgürleştiğimizde
seçim ve tercih dünyasına adım atarız. Zihnimizin ayrımcılığıy­
la değil, yüreğimizle yaşamı hissederiz. Kendini yargılamaktan
vazgeçtiğinde özgürce ve korkusuzca, ne olmak içinden geliyor­
sa o olursun.

1 25
Açılım 24

Yaratmak Kontrol Etmemektir

Realitemizin yaratıcısının kendimiz olduğunu bilmek, realite


bizden akıyor olsa bile, onu kontrol ettiğimiz anlamına gelmez.
Yaratıcılık bir kontrol oyunu değildir. B ir şeyi kontrol etme
enerjisi, yaratıcılığın reddidir. Realitemizin hiçbir elementi
kontrolümüzü gerektirmiyor. Kontrole ihtiyaç duymak, açılımın
güzelliğine kör olmaktır. Kontrol etme ihtiyacı, bizim çabamız
olmazsa realitenin yeterince iyi olmayacağına inanmaktır. Yarat­
tığımız her şeyin kendine özgü bilinci vardır; onu kontrol etme­
ye çalışmak bir başka insanı kontrol etmeye çalışmaktan farklı
değildir.

Yaratıcılık gücünü yeni kullanmaya başladığında, realitenle


ilgili değiştirmek isteyeceğin birçok şey olacaktır. İstediğimiz

1 27
şeyi yaratmak için önce istemediğimiz şeyleri ortadan kaldırma­
yı istemek doğamızda vardır. Realitende yeni şeylerin olmasını
arzu etmenin kendisi, kontrol arzusu değildir. Bu arzuyu uygu­
lamaya koyduğunda kontrol başlayabilir. Yaratıcılığı kontrolden
ayıran şey, arzumuzu ifade etme biçimimizin izin vermeye mi,
realitemizi yadsımaya mı dayalı olduğudur. Kontrol bir reddediş
meselesidir. Yaratıcılık ise izin vermenin akışkanlığıdır.

Arzunu kontrol biçiminde ifade ettiğinde, realitenin bir bo­


yutunu etkin bir biçimde yok etmek istersin. Bu reddedişin ener­
jisi bir yargıdır; "olanın" bir boyutundan kendini ayırma arzusu;
yani , varlığımızın bir yansıması olan realitemizin bir parçasını
reddetme isteği. B ir şeyi reddediş, o şeyde bazı şeylerin "yanlış"
olduğunun yargısıdır. Bir başka deyişle bizi temsil eden bir şeyi
yadsımaktır. Reddediş enerjisi taşıyan kontrol, bir ayrılık meka­
nizmasıdır.

Reddettiğimiz şey ya dışarıda olan bir şeyin itilmek istenme­


sidir ya da içimizde eksik olan bir şeyin (eksikliğin görülmeme­
si için) bastırılmasıdır. Reddediş kendi yaratıcılığımızı, kendi­
mizi reddetmektir. Reddetmek istediğin hiçbir şey sana acı ver­
medi; o sadece acının bir ifadesiydi. Acı da kendinin bir parça­
sını reddetmenden kaynaklanmıştı. Bir kısırdöngü. Yürekten
yaptığımız seçimlerde neden ve sonuç yoktur. Bir şeyi reddet­
mek, realitemizdeki bu şeyi ortadan kaldırdığımızda kendimizi
daha iyi hissedeceğimize inanmaktır. Ama reddettiğimiz şey
acımız değildir. Reddedişin kendisi acıdır.

Hayatında değiştirmek istediğin şeyi reddetme. Acı verici bi­


le olsa, kendinin bu boyutu, kendini tanıman için sana hizmet et­
ti. Bu sana armağandı çünkü kabul etmediğin boyutunu görme­
ni sağladı.

Acı, bizim kendimizden ayrı gördüğümüz parçamıza odak­


lanmamızı sağlayan dikkat çekme mekanizmasıdır. Odaklanma­
nın enerjisi yeniden entegre olma (iyileşme) potansiyelini için-

1 28
de taşır. Mesajı görmek yerine acımızı reddedersek, o zaman
acı, ıstıraba, kedere, acı çekmeye dönüşür. Acılar, özgürlük yo­
lunun işaret levhalarıdır.

Yaratmak, varlığımızın sevgi enerjisini ifade etmektir; iste­


mediğimiz şeylere odaklanmak yerine istediğimiz şeylere odak­
lanmaktır. İ stediğin şeye odaklanmak sana haz hissettirir. İ stedi­
ğin şeye odaklanmak, istediğin şeyi sevmek ve doğal olarak ken­
dine çekmektir. İ stemediğin şeye odaklanmak, istemediğin şey­
le özdeşleşme bağları yaratır ve sana yapışır. İ stemediğin şeye
odaklanmak onu sana daha yakınlaştırır. "O benim" de, "O ben
değilim" de özdeşleşme deklarasyonlarıdır; bu çerçeveden ba­
kıldığında "değilim" sözcüğünün hiçbir anlamı yoktur.

Neye odaklanırsan realitene onu çekersin. Korktuğumuz şeyi


böyle yaratırız. Korkumuz odaklanma görevini yapar ve kork­
tuğumuzu gerçekleştiririz. Bu nedenle, "olanı" kontrol etmeye
çalışmak yerine, olmasına izin ver ve istediğin her ne ise ona
odaklan.

Kontrol enerjisinden özgürleşmek, adım adım gerçekleşen


bir süreçtir. Çünkü içimize işlemi ş bir şeyden bir anda değil, sü­
reç içinde özgürleşiriz. Yıllarca nefret ettiğimiz bir şeyle yaşa­
mak, onunla aramızda bir bağ yaratır. Ö fke, nefret ve reddediş
çok güçlü özdeşleşmelerdir. Her duygu bir çekim gücüdür. Bir
şeyle ilgili duygu hissetmek, onu kendimize çeker. Bizde her­
hangi bir duyguyu uyandıran her şeyin içinde bize mesaj vardır.
Duygunun kendisi mesajdır. Ancak kendimize duyguyu hisset­
me iznini verirsek mesajı duyarız. Mesajı duyup, duyguyu ken­
dimize entegre ettiğimizde, artık realitemizde o boyuta odaklan­
mamıza gerek kalmaz.

Sevginin de kızgınlığın da zıttı umursamazlıktır. Gerçek


umursamazlıkta hiçbir duygusal tepki yoktur. O şeyi ya da kişi­
yi kontrol etmek için hiçbir arzu duymayız. Bu, olanın olduğu
gibi olmasına tümüyle izin vermektir. Bir şeyi umursamaz oldu-

1 29
ğumuzda, o şeyi realitemizden çıkarırız . Çünkü artık ne özdeş­
leşme vardır, ne de özdeşleşme bağını koparmaya çalışma çaba­
sı. Olanın olduğu gibi olmasına izin verir ve yolumuza devam
ederiz.

Umursamazlık, ne bir şeyi kendimize çekmek, ne de itmek­


tir. Bu nedenle umursamazlık çabasızdır. Kendini umursamaz
olmaya zorlayamazsın. Hayatından çıkarmak istediğin bir şeye
karşı umursamaz olmaya çalışamazsın. Kendini hiçbir şey his­
setmemeye zorlayamazsın. Bunu yapmaya çalışmak kendini
uyuşturmaktır. Duyguları uyuşturarak bastırabiliriz, bastırarak
reddetmeyi başardığımızı sanabiliriz ama onlar hfila oradadır.
Umursamazlık üretilemez; ancak olanı olduğu gibi kabul ettiği­
mizde ortaya çıkar. İ şte bu dengedir ve entegrasyondur.

Bir şeyi yaşamından çıkarmak için, onu reddetmeye çalış­


mak yerine, kabul etmeye açık ol. Bu onun varlığından keyif
duyman gerektiği anlamına gelmiyor. Sadece "Bu benim reali­
temde var" diyerek onu reddetmekten vazgeçmek anlamına ge­
liyor. Böylece onu , varlığının kabul edilen bir parçasının ifadesi
olarak tanırsın. Belki bu ifade, realitende biraz daha kalacaktır
ama kaldığı sürenin anlamlı olacağı fikrini kabul edersin. Reali­
tenden çıktığında ise artık amacına hizmet etmiş ve mesajını sa­
na vermiş olacaktır.

İ stemediğin şeyleri reddetmek için kontrol etmekten vazgeç­


tiğinde ve istediğin şeylere odaklandığında, açılımın uyumunu
ve akışını realitene davet etmiş olursun. Yaratıcılık sevginin ifa­
desidir; kendini sevmek, hayatı sevmek ve sevmeyi sevmek. Ya­
ratıcılık, zaten olanı kontrol ve manipüle etmeye çalışmak yeri­
ne, yeni ve heyecan verici deneyimleri doğurma ve keşfetme
yolculuğudur.

Realiten daima güzeldir çünkü seni yansıtıyor; ayrılık, acı ve


kontrol ile bazı boyutlarını keşfetme sürecinde olsan bile. Reali­
tenin bir boyutunu reddettiğinde ona güç verirsin. Realitemiz

1 30
daima bizi yansıttığı için onu olduğu gibi kabul ettiğimizde,
onun akmasına ve değişmesine izin veririz. Hayatın akışına izin
verdiğimizde ne bir deneyime yapışırız ne de deneyimi kendi­
mizden uzaklaştırmaya çalışırız. Sadece deneyimin içinde olu­
ruz. Bu, şimdide olmaktır.

Şu andaki realiten, şu anda senin için en anlamlı deneyimdir.


Realitende asla bir hata yoktur. Sevgi mesajının farkında olmak
için, realiteni kucakla. Reddederek, direnerek, yargılayarak de­
ğil, kucaklayarak onunla bir olursun. O zaman netlik kazanırsın.
O zaman mesajını duyarsın. Ve duyduğun her mesaj , seni bir
sonraki deneyime taşır ve dönüştürür. Şu anki realitenin mesajı­
nı duyduğunda katı realiten akışkanlık kazanır; rüyaların akış­
kanlığı gibi. Ve yeni rüyaların realitende oluşmaya başlar.

131
Açılım 25

Bolluk İçindesin

Bolluk seviyen, kendini ifade etmenin temel yollarından bi­


ridir. B olluk içinde olmak, özündeki doğal özgürlükle olan bağ­
lantını ifade etmektir. Yoksunluk, sınırlılık ve izole olmuşluk
duygusunun ifadesidir.

Doğanda zaten var olan bolluğa izin vermek, içsel gücünü


hissetmek için gereklidir; hem yaşamda özgür olabilmek hem de
yaşamda etki yaratabilmek için. Para ve bolluk genellikle bağ­
lantılı olsa da, doğrudan bağlantılı değildir.

Paranın kendisi özgürlük değildir. Hatta hapishane bile ola­


bilir. Bolluk enerjinin bolca akışıdır. Bu akış kendisini para, des­
tek, eşzamanlılık ve sevgi olarak ifade eder. Bolluk akışı içinde

1 33
olduğunda istediğin şeyi yapmakta, olmak istediğin kişi olmak­
ta özgür olursun. Tüm bunlar aynı zamanda büyük değişim po­
tansiyelini temsil eder.

İ ster para, ister özgürlük ister sevgi yoksunluğu olsun, yok­


sunluk inancıyla kendi hikayemizi tanımlarız. "Eğer bolluk için­
de olsaydım, şunları şunları yapardım" diye sıklıkla konuşuruz.
Rüyalarımızı neden yaşayamadığımızın, niye bize doyum ver­
meyen durumlar içinde hfila kaldığımızın ya da neden mutlu ol­
madığımızın mantıksal açıklamalarını yapmak için yoksunluk
mazeretini kullanırız.

Yoksunluğa odaklanmak kişinin kendisini tanımlamasında


çabucak çok güçlü hale gelebilir. Yoksunluk içinde ne kadar
mutsuz ve sefil olursak olalım, aynı zamanda hayatımız statik ve
rahat hale gelir. Yoksunluk, bilinmeyen korkusunu (kontrol edi­
lemeyen değişimi) bizden uzakta tutar. Mutsuzluk ve sefalet ina­
nılmaz derecede rahat olabilir.

Bu alışıldık güvenli mutsuzluk ortamında, bolluk akışını aç­


mak, hikayemiz için büyük boyutlarda tehdit edici olabilir. Yok­
sunluktan dolayı birçok şeyi yapmamızın mümkün olmadığına
dair inancımızla direndiğimiz tüm değişimler için ayağımızı
frenden çekmek, çok tehdit edici olabilir. Yoksunluk inancı, bol­
luğun getireceği tüm değişikliklere karşı gösterilen direncin
inancıdır. Açılım ve bolluk birbirinden ayrılamaz; ikisi de akışın
ve değişimin sembolleridir. Onlar akışını kontrol edemeyeceği­
niz nehirlerdir. Hayatında akışa ve değişime izin vermek, onları
kontrol edemesen bile güvenli olduğunu kabul etmektir.

Bolluk konusunda kendimize güvenmenin önündeki en yay­


gın engellerden biri , daha önce yaşadığımız bir bolluk deneyi­
minde gücümüzü zarar verici biçimde kullanmakla oluşur. Bol­
luğun yaşamımıza getireceği özgürlük, bize istediğimizi yapma
gücünü verir. Örneğin; hikayemizin kutuplaşmasını iyice artıra­
biliriz. Hayatımızda sadece haz yarattığımız alanlar değil, ıstırap

1 34
yarattığımız alanlar da devasa boyutlarda artabilir. Yoksunluk,
bağımlılıkları olan insanların bağımlılıklarını kontrol etme yol­
larından biridir. Bolluğun özgürlüğüyle, hikayemizi tümüyle
yok etme yeteneğimizi acilen kullanabiliriz. Bu nedenle hayatı­
mızda bolluğun olmaması bir hata değildir; bir anlamı vardır.

Bolluk seviyen sana bir mesajdır. Eğer mesajı işitirsen, tem­


sil ettiği değişime de izin verirsin. Bolluk, direnç gösterdiğin de­
ğişimin taşıyıcısıdır. Mesajı işitmek, bolluktan mahrum olmanın
sana nasıl hizmet ettiğinin farkında olmaktır. Bunu görebilmek
için yoksunluğu reddetmekten vazgeçmen gerekir.

Yoksulluk da bir hata değildir; yoksulluğu seçtik çünkü hika­


yemize bir şekilde hizmet ediyor. Yoksulluk bizi, kendimizi yok
edici eğilimlerden koruyor olabilir, işi bırakıp inzivaya gömül­
mekten koruyor olabilir. Yoksulluk bizi korkularımızla yüzleş­
mekten koruyan bir mazeret olabilir, rüyalarımızı gerçekleştir­
menin sorumluluğundan bizi koruyabilir. Terk etmekten korktu­
ğumuz bir kişiye bizi suni olarak bağlayabilir. Evdeki hayatla
yüzleşmek istemediğimiz için, bizi uzun saatler çalışmak zorun­
da bırakıyor olabilir. Kendi değersizlik duygumuzun direkt yan­
sıması olabilir. Yoksulluğun doğal durum olduğuna inanıyor
olabiliriz. Nedeni her ne olursa olsun, yoksulluk inançlarımızın
bir yansımasıdır.

Yoksunluk durumunun mesajını işit. Realiteni dönüşüme aç­


tığında bolluk gelir. Bolluğun realiteni kontrol edemeyeceğin bi­
çimde değiştireceğini bil.

Genellikle insanlar realitelerinin fazla değişmeden aynı kal­


masını ama daha çok paraya sahip olarak daha konforlu yaşama­
yı isterler. Bolluk akışı böyle kontrol edilebilen bir şey değildir.
Kontrol bolluk akışım kapar. Bolluk hayatınıza kontrollü biçim­
de gelmez. Bolluk özgürlüktür; kontrol, özgürlüğü bastırmak is­
ter. Değiştirmek isteyeceğimiz şeyler listesi ve aynı kalmasını
istediğimiz şeyler listesi işe yaramaz. Para hayatımızı hiç bekle-

1 35
mediğimiz biçimde değiştirir. Bu öngörülebilen ve belirlenebi­
len bir enerji değildir. Para hayatımıza yeni şeyler getirir, haya­
tımızdan bazı şeyler götürür. Bolluk kontrol edilemeyen deği­
şimdir. Bu kadar basit.

Değişimi istemek ile değişime ihtiyaç duymak arasındaki far­


kın farkında ol. Eğer bolluğu arzu ediyorsan, nasıl geleceğine ve
seni nasıl etkileyeceğine dair bir tanımlama yapmadan kendini
değişime aç. B olluğu değişim, güçlenme ve özgürlük enerj isi
olarak hisset. Bu duyguyu kontrol ihtiyacından özgürleşerek
tüm varlığınla hisset ve doğanda zaten var olan bolluğun akma­
sına izin ver.

Tıpkı açılım gibi , bolluk bilinci, kendimizi ve realitemizi ta­


nımlamalardan özgürleştirme bilincidir. B olluk bilinci varlığı­
mızın bol enerjisini hissetmektir. Bolluk bilinci dışsal zenginlik
değildir; kendi sınırsızlığımızın içsel bilincidir.

Bolluk bilincini hissetmek, bolluğu dış realitemize de yansıt­


maktır. Realitemiz bolluk bilincinin akışında ise, zavallı, fakir,
silik, ezik, değersiz, kibirli, kendini beğenmiş, despot olamayız.
Bolluk bilinci, kendi harikuladeliğinin varlığından akmasıdır.
Olmak istediğin her şey, içindeki bu akışla olur. Realite seni
mutlu edemez. Realite ancak kendi içindeki mutluluğu sana
yansıtabilir. Kendi değerini içinde hissettiğinde, dış dünyada da
değerli bulunacaksın. Kendi değerini biçen sensin.

Bolluğu hayatına sokmak için, yoklukla özdeşleşmeyi bırak.


Yoksunluğuna tepki duyduğun ölçüde, kendini yoksunluğa mah­
kum edersin. Bolluk, yoksunluğun yadsınması değildir. Yoksun­
luk, doğal halimiz olan bolluğun yadsınmasıdır. Kontrolü elden
bırakmadan yoksunluktan çıkamazsın.

Kontrolle inşa edilen zenginliğin temelleri yoktur. Bu tür


zenginlik, onu korumak için sürekli çaba gerektirir. Daima onu
kaybetme korkusu ile kuşatılmıştır. Gerçek bolluk, öylesine ko-

1 36
!aylıkla akar ki, asla kaybetme korkusu hissedilmez. B olluğun
zorluğu sadece ne kadar bolluğa sahip olma konusunda kendi­
mize izin vereceğimizdedir. Hayatındaki değişimlerin akışı kar­
şısında ne kadar güçlüsün? Ne kadar dönüşüme, özgürlüğe ve
sevgiye izin verebilirsin? Hikayenden ne kadar vazgeçebilirsin?

Hayatında bolluğa izin vermek için, şu andaki bolluk seviye­


nin anlamlı olduğunun farkında ol. Anlamını bildiğinde, neden
mükemmel olduğunu da netlikle görebileceksin. Anlam bize
bolluğa niçin ve nasıl direndiğimizi de gösterir. Eğer direncimi­
zin temsil ettiği korkuyla yüzleşmeye hazırsak, realitemizi deği­
şime açmaya da hazır oluruz. Yokluk ve sınırlılıkla özdeşleşmek
sona erer.

B olluğun akışının içinden akmasına izin ver. Kendi gücünü


ve harikuladeliğini hisset. Enerjinin bolluğunu hisset. Bu gücün
ve harikuladeliğin hiçbir beklenti ve kontrol olmadan realitene
yansımasına izin ver. Varlığının açılımında kendine özgürce ya­
ratma iznini ver. Dünyayı etkilemek, iz bırakmak senin hakkın.
Dünyayı değiştirmek hakkın. Kendi özgünlüğünün ifadesine
izin ver. B olluk, sahip olduğun dış zenginlik tarafından belirle­
nemez. B olluğun kaynağı sensin. B olluk, özgürlüğünün ifade­
sidir.

1 37
Açılım 26

İyileşerek Bütünleşmek

Realitemizi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeçmek, kendi­


mizi kendimiz olmak için özgürleştirmektir. Kontrol etmeye ça­
lışmak, realitenin ne olması gerektiğine uygun olarak, realiteyi
değiştirmeye çalışmak için de olsa, realitenin aynı kalması için
de olsa çaba ve mücadele gerektirir. Çaba içinde olmak ayrılık
ve sınırlılık illüzyonu ile özdeşleşmektir. Çaba içindeki yaşam
teste tabi yaşamdır. Gösterdiğimiz çabaya ve yaptığımız seçim­
lere göre testi ya geçer ya kalırız.

Bağımlılık, belli kalıplar içinde yaşadığımız realiteye kimli­


ğimizin bağımlı olması ve bu realiteyi kontrol etme ihtiyacıdır.
Realitemiz bizim tanımlamamıza uygunsa kendimizi iyi, değil­
se kötü hissederiz. Bu boyutta huzur yoktur. Çünkü ruh halimiz

1 39
dış faktörlere bağlıdır. Bağımlılık, sahip olma ihtiyacını yaratır.
Çünkü güç kullanarak bir şeyleri realitede tutmaya çalışır. Bu,
kaybetme korkusunun ifadesidir. Eğer bağımlı olduğumuz şey­
lere sımsıkı yapışmazsak, bizi terk edeceklerinden ve bizim de
onlarsız bir hiç olacağımızdan korkarız. Bu, hikayemizi bağım­
lı olduğumuz şeylerle tanımlamaktır; onu kaybetmek, kendimi­
zin bir parçasını kaybetmek gibidir. B ağımlılıklarla yaşamak,
korku içinde yaşamaktır.

Kimliğimizi dışsal şeylerle özdeşleştirmek, kendimizin eksik


olduğumuzu hissetmektir. Sahip olmak ihtiyacından özgür ol­
mak, kendimizin her şey olduğunu bilmektir. B ütünle eşit şekil­
de özdeşleşmektir.

Yaraların olduğunda, varlığının bu bölümlerini kendine ka­


parsın. Varlığının bu kayıp parçaları sana, hayatında bir şeylerin
eksik olduğu duygusunu yaşatır. Yara bir delik, bir boşluk gibi
hissedilir; eksiklik duygusu ya da başkalarından kopukluk duy­
gusu olarak gelir.

Kendini bütün hissetme ihtiyacı doğal bir ihtiyaçtır. Bütün­


lük duygusu, tanrısallığımızın duygusudur. B ütünlük arzusun­
dan dolayı, yaranın yarattığı boşluk, eksik olanı bulma ihtiyacı
yaratır. İçsel olarak yarayı iyileştirmeye direnmek, yarayı dışsal
olarak iyileştirme arayışını başlatır. Eksikliği kapalı bölgemizi
bir şekilde temsil eden şeylerle kapatmaya çalışırız. Kendimizi
uyuşturarak ya da çok fazla meşgul ederek, geçici bir rahatlama
hissedebiliriz ama dışsal hiçbir şey, içteki boşluğu tümüyle dol­
duramaz.

İ çsel boşluk duygusunu, dışsal rahatlama yollarıyla umutsuz­


ca doldurmaya çalışmak, bağımlılığın temelidir. Bağımlı oldu­
ğumuz şeyi kaybettiğimizde, bağımlılığın örttüğü maske düşer
ve yeniden içimizdeki boşluğu hissederiz. Bu boşluktan kaçmak
için, boşluğu yeni bağımlılıklarla doldurmaya çalışırız. Oysa
boşluğu yaranın iyileşmesinden başka hiçbir şey dolduramaz.

1 40
Boşluğu doldurma arayışının ekstrem ifadeleri, takıntılı ( ob­
sesif-kompulsif) davranışlar, kendine zarar verme ve fiziksel ba­
ğımlılıklar şeklinde olabilir. Tüm bunlar bütünlük arayışı, boşlu­
ğun acısından kaçma çabalarıdır.

B ir kişiye duyulan duygusal bağımlılık, o kişiye muhtaç olma


duygusudur. Mutluluğumuz, o kişiyi hayatımızda tutmaya bağlı­
dır. Bu sevgi değildir; o kişiye bağımlılıktır. Sürekli o kişiyi kay­
betme korkusuyla yaşamak ve o kişiyi hayatımızda tutmak için
sürekli mücadele içinde olmaktır.

Bu korku ya o kişinin bizi terk etmesi ya da karşılıklı bağım­


daşlık olarak tezahür eder. Bu ilişkide haz ikinci plana düşer.
Çünkü gücümüzü bağımlı olduğumuz kişiye veririz. Tüm bağım­
lılıkların doğasında olduğu gibi, bir kişiye bağımlılık da bütün
olma arzusudur. Diğer kişi, boşluk duygusunu geçici olarak ra­
hatlatır. Bu kişiye sahip olma arzusu, bağımlılık maddemizi eli­
mizin altında tutma arzusudur.

Hayatımız boyunca yaralarımızı taşıma özgür iradesine sahip


olsak da, eninde sonunda onları iyileştirme sorumluluğundan ka­
çamayız. Kendimizi, yarayla yaşamanın onu iyileştirmeye çalış­
maktan daha kolay olduğuna ikna etmeye çalışır, yaranın yarattı­
ğı boşluğun hayatımızın birçok alanında yarattığı etkiyi göreme­
yiz. Hayat boyu yaranın acısını taşıyarak yaşamak, yarayı şimdi
iyileştirmenin vereceği anlık en büyük acıdan bile çok daha bü­
yüktür.

İ yileştirmeye gücümüzün yetmeyeceği hiçbir yara yoktur. Ya­


ralarımızı iyileştirmek, bütünlüğümüze bilinçli bir şekilde adım
atmaktır. Bağımlılıktan özgürlüğe giden yol, koşullu sevmekten
koşulsuz sevmeye giden yoldur. Koşulsuz sevgide, hiç kimseyi
zorla hayatımızda tutmaya çalışmayız.

Bizimle kalan, bizimle kalmayı seçtiği için bizimledir. Haya­


tımızdaki her şey ve her kişi, onları tutsaklık altına aldığımız için

141
değil, orada olmayı seçtikleri için vardır. Böyle bir yaşam, sev­
giyle kuşatılmış bir hayat sürmektir ve bu sevgiye layık olduğu­
muzu bilmektir.

Bağımlılıklardan özgürleştiğinde, birçok şey hayatından çı­


kacaktır. Görevlerini ve ömürlerini tamamlamış her şey hayatın­
dan çıkacaktır. Zaten bunlar, senin sürekli çabanla suni olarak
hayatında varmış gibi görünen şeyler olacaktır. B ağımlılıklardan
özgürleşmek, realiteyle net bir şekilde yüzleşebilmek ve olanın
olmasına izin vermektir. Başlangıçta bu süreç acı verebilir; ama
kendine acıyı hissetme iznini vermek bağımlılıklardan özgürleş­
meyi getirecektir. Suni biçimde doldurulmaya çalışılan boşluk
ortaya çıktığında, boşluğun temsil ettiği yara, onu artık gördü­
ğün için iyileşmeye de başlayacaktır.

B ağımlılıklarımız, yaralarımızı geçici olarak örten yara bant­


larıdır. Yara bantları çıkarıldığında yaramız havayla temas ede­
rek nefes alır, iyileşir ve doğal sağlığına kavuşarak bütünün için­
deki yerini alır. B ağımlılıklardan özgürleşmenin verdiği acı,
kaybetme acısı değildir; yara oluşurken hissetmemek için bastır­
dığımız acının hissedilmesidir. Kaybettiğimiz şey, yaranın için­
de saklanan boyutumuzdu. Bağımlılıklarımızdan özgürleşmek,
kaybetmek değil, kaybettiğimiz şeyi yeniden kazanmaktır.

Bağımlılık, yaralarımızla uğraşmama yoludur. Bağımlılıklar­


la enerjimizi, realitemizi statik tutmaya (sabit tutmaya) harcarız,
gelişime izin vermeyiz. Açılım, doğal olarak bizi yaralarımıza
götürür. Bu da iyileşmenize ve gelişmenize olanak tanır. Bağım­
lılık, gelişime ve doğal harekete karşı sürekli olarak mücadele
vermek ve sürekli boşluk duygusu içinde olmaktır.

Bağımlılıklarınıızla geçici olarak rahatlık sağlarız ama etkisi


geçince bir sonraki dozun, bir sonraki bağımlılık nesnesinin pe­
şinden koşarız. B öylece yaralarımızdan özgürleşmek yerine ya­
ralarımızın hizmetkarı oluruz. Bağımlılık içsel köleliktir.

1 42
Yarayı açmak, hikayendeki değişime izin vermektir. Açılım,
seni daima yaralarına doğru sürükler. Korku içinde olduğunda,
enerjini oraya doğru gitmemek için harcarsın. Yara seni kendisi­
ne sana acı vermek için çekmez; seni çeker çünkü bir parçan
oradadır. Bu parçan seninle yeniden bütünleşmek istemektedir.
Tıpkı senin kendi bütünlüğünü aradığın gibi.

Eğer kendine bilinmeye doğru değişim ve yarayı iyileştirme


izni verirsen, bulacağın kendi parçanın hazzıyla hiçbir bağımlı­
lık rekabet edemez. Aradığın gerçek doyum, gerçek haz orada.
Gücün orada. Güç, bütün olduğumuzu bilmektir.

Yaralarından kaçamazsın. Kendi parçalarından kaçamazsın.


Ö zgürlüğün onların iyileşmelerine bağlı. Bağımlılıklar, yaraları­
nın acısını sürekli olarak hayatında tutan mengeneler. Yaraları­
nın üzerini örten bağımlılık maskelerini at.

1 43
Açılım 27

Mutluluğa İzin Ver

Bu hayatta olmak, orgazmik hazdan keder içinde olmaya dek


her şeyi deneyimlemek için olağanüstü harika bir araçtır. Hayat
oyununda oyuncuyuz ve realite sürekli değişen yansımalarıyla
bizi kendimize gösteren perdedir. Dünya bizim mutlu ya da üz­
gün olmamızın nedeni değil; mutluluğumuzu ve üzüntülerimizi
barındıran evimizdir. Hayatın bizi mutlu etmesini beklemek,
kendimizi mutlu etme gücümüzden vazgeçmektir. İ çimizdeki
boşluğu dışarıdan bir şeyin doldurmasını beklemek, aynaya so­
murtkan bir yüzle bakıp aynadaki görüntümüzün bize tebessüm
etmesini beklemektir.

"Şöyle olunca mutlu olacağım" diye ifade edilen tüm inanç­


lar, sadece mutsuzluk deklarasyonu değil, mutsuzlukla yapılan

1 45
bir kontrattır. Bu tür kontrat inançları, çoğumuzun hikayelerinin
köşe taşlarını oluşturuyor. Mutsuzluk duygumuzu dış faktörler­
le özdeşleştirerek tanımlıyor.

İçsel yaralarını reddettiğin sürece, mutlu olmak sürekli ener­


ji harcamam gerektirecektir. Çünkü yaralarımız, bizim mutsuz­
luğumuzdur. Onları iyileştirmediğimiz sürece, mutluluk daima
dış koşullara bağlı olur ya da bağımlılık nesnelerimizin suni ola­
rak verdiği geçici haz anlarıyla yetinmek zorunda kalınır. B ir
başka opsiyon da mutsuzluğumuzu kabul etmektir. "Daha fazla
param olunca mutlu olacağım" gibi bir inanç bizi rahatlatır ve
daha fazla paramız olana kadar mutluluğun peşinden koşmaktan
vazgeçtirir. Böylece kendimize pasif olma izni verir ve bu pasif­
lik içinde oturmanın rahatlığını yaşarız.

Doyumlu olmak, doyumun peşinden koşmaktan ya da do­


yumsuz olduğunu kabul etmekten daha üstün değildir. Mutlu­
luk bir seçimdir, bir gereklilik değil. B azen toplum, bize mut­
lu olmanın bir zorunluluk olduğunu hissettirebilir. Bazen ken­
di mutsuzluğumuz içinde ne kadar doyumlu olduğumuzu göz­
den kaçırabiliriz. Birçok insanın kendisini en iyi hissettiği an­
lar, ağlayıp sızlandıkları anlardır. Kendi mutluluğunu keşfet­
menin bir parçası da, haz duygusunu nerelerde yaşadığını net­
çe görebilmektir. Bu haz, genel olarak hazla bağdaştırılmayan
deneyimlerle yaşanabilir. Nasıl mutlu olacağını senden başka­
sı belirleyemez. İ çinde huzur bulmanın bir yolu da, toplumun
mutluluk anlayışından kendini özgürleştirebilmektir. Başkala­
rının mutluluk anlayışının, seni mutlu olmadığına ikna etmesi­
ne izin verme.

Ne kendinin, ne de başkalarının mutluluk anlayışını yargıla.


Başkalarında mutsuzluk, sefalet, zavallılık olarak algıladığın
şeylere göre onları "düzeltmeye" kalkma. Herkesin kendi özgür
iradesi var. Birilerini kendi mutsuzluklarından "kurtarmaya" ça­
lışmak, onların kendi iradelerine saygı göstermemektir; bu, iyi
niyetle, onları mutlu etmek amacıyla yapılsa bile.

1 46
Eğer kendi mutluluğun, etrafındaki insanların mutlu olması­
na bağlı ise, asla gerçek anlamda mutlu olamazsın. Etrafındaki
insanlar mutsuzken kendi mutluluğundan suçluluk duyuyorsan,
bunun hiç kimseye yararı olmaz. Sadece kendi canlılığını, haz­
zını ve kendi hayatını yadsımış olursun. Kendi mutluluğunun
belirleyicisi ve katalizörü sensin.

İçinden kaynaklanan haz daima seninledir; dış dünyanda ne­


ler olursa olsun.

İ çsel mutluluk bir seçimdir. İ çsel mutluluğa huzur deriz. B u


seçim, kendimizi mücadele, zorluk, yoksunluklarla tanımlamak­
tan özgürleştirerek yapılır. Genellikle bu tanımlamaları onur
madalyası gibi taşımaktan haz alınır. Bu cehennemlerden kurtul­
muş olmaktan gurur duyulur. Onur madalyalarımız, mücadele,
yoksunluk ve zorluklarla özdeşleşme madalyalarımızdır. Ö zdeş­
leştiğimiz şeyler, hayatımızda yeniden yaşayacağımız dramaları
yaratır.

Mutlu olmayı istediğimiz fikri, temeli olmayan bir varsayım


olabilir. Eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsan, neden keyif al­
dığın şeyleri yapmak yerine, sonu gelmeyen endişelerle zamanı­
nı harcıyorsun? Rüyalarını gerçekleştirmek yerine neden aynı
sıkıcı rutin içinde dönüp duruyorsun? Neden durumların olumlu
yanlarını görmek yerine olumsuz yanlarına odaklanıyorsun?
Neden seni yoksunluk içinde tutan mali seçimler yapıyorsun?
Gerçekten mutlu olmayı isteyip istemediğini bilmek için, haya­
tında yaptığın seçimlere bak. Bu seçimler mutluluğu seçme ar­
zunu yansıtıyor mu? Seçimlerine kendini yargılamadan bak. Se­
çimlerine netlikle ve dürüstlükle bak. Yaptığını düşündüğün var­
sayımlara değil, gerçekten yaptıklarına bak. Hayatını yaşama
tarzın, sana kendinle ilgili neler söylüyor?

Keş fettiklerini, kendini dövmek için kullanma. Hayatının re­


alitesiyle bağlantı kurmak için kullan. Böylelikle hayatında ger­
çek niyetlerini gerçekleştirebilirsin. Kendini kör ettiğin şeyler

1 47
aynı kalır. Kendini kör etmek, görmeye gösterilen dirençtir. Di­
renç, her şeyi olduğu yerde tutan güçtür. Mutluluğu seçmediği­
mizi görmek, bizi yaralarımızı görüp onları iyileştirmeye teşvik
eder.

Mutsuzluk, yaralarımızla yaşamayı seçmektir. Bu seçim, ya­


ralarımızla yüzleşme korkusundan kaynaklanır. Bu korku, mut­
lu olmaktan korkmaktır. Mutlu olmaktan korkmak, mutluluğu
tadıp da sonra onu kaybetmiş olmaktan kaynaklanır. Mutluluğu
kaybetmek öylesine acı verir ki, bir daha aynı acıyı yaşamaktan
korkarsın. Bir daha bu acıyı yaşamak yerine, mutsuz yaşamayı
tercih edersin . Mutsuz olmak daha kolay katlanılır hale gelir.
Hiç sevmemenin, sevip de kaybetmekten daha iyi olduğuna ina­
nılır. Buna inanmadığına kendini ikna etmeye çalışırsın ama ka­
palı yüreğin aksini söyler.

Mutluluğumuzu kaybettiğimize inandığımız durumlar, mut­


luluğumuzun dışsal koşullara bağlı olduğu durumlardır. Mutlu­
luğumuz dış koşullara bağımlı olduğu sürece onu kaybetmek bi­
ze acı verir. Tanrı benliğimize uyanmak, sürekli iyilik akışı ile
bağlantı içinde yaşamaktır. İyilik akışı daima haz dolu mutluluk
olarak hissedilmez . Bazen zor anlarda bir destek duygusu, yal­
nız olmadığın duygusu ya da çok ihtiyaç duyduğun bir anda bir
yabancıdan gelen tebessüm olarak hissedilir. Doyum, kendine
duyduğun sevgiden ve açık yürekle yaşamak seçiminden kay­
naklanır. Böylece hayatta hangi deneyim içinde olursan ol, te­
melin sağlam olur ve dengeni korursun.

Hayatına mutluluk getirmek için, mutsuz olduğun şeyleri ta­


nımla ve neden bunları seçtiğini gör. Mutluluktan duyduğun
korkuları kabul et. Geçmişte seni nelerin incitmiş olduğunu his­
set. Bu yaraları gün ışığına çıkar ki iyileşsinler.

Seni inciten, sana acı veren şey mutluluk değildi, bağımlılık


nesnelerini kaybetmekti. Mutluluk fikrinin hayatına girmesine
ve hikayenin değişmesine izin ver. Başlangıçta mutluluğu seçme

1 48
fikri sana bir risk gibi gelebilir; mutluluğu bulamama riski . . . bu­
lursan yine kaybetme riski.

Kendini korkuyla, kendinden şüpheyle, ıstırapla, mücade­


leyle tanımlamaktan vazgeç. Kendini içsel mutlulukla özdeş­
leştirdiğinde, bu huzuru nasıl hissedersen hisset, asla kaybet­
meyeceğini bilirsin. B aşkalarını mutlu edemezsin ama kendin
mutlu olduğunda başkalarına da eğer seçerlerse mutluluğa yü­
reklerini açma cesaretini verirsin. Mutluluk ışıldar ve çevresini
aydınlatır.

Ö z varlığın sürekli dünyaya mesaj gönderiyor. Bu mesaj ın


doğrusu yanlışı yok. önemli olan gönderdiğin mesajlardan mut­
lu olman. Varlığının mesaj ı dünyaya yaptığın en büyük katkıdır.
Bu katkı sadece varlığının ifadesi değil, her şeye dokunan bir
enerji akışıdır.

Mutlu olmaya da mutsuz olmaya da hakkın var, mücadele


içinde yaşamaya da akış içinde yaşamaya da hakkın var. Neyi
seçersen seç ikisi de anlamlı, ikisi de mükemmel. Neyi seçersen
seç onu tüm dünyayla paylaşıyorsun. Mutlu olmak zorunda de­
ğilsin. Çünkü mutlu olmak gerçekten bir seçimdir. Mutluluğun
bir seçim olduğunu bildiğinde, eğer istersen mutluluğu seçersin.

1 49
Açılım 28

Kendin Olmak

Açılımın için Şimdi potansiyelle doludur. Bunlar realitende


sana yansıtılmaktadır. Hayat, lineer zamanın ötesinde tüm po­
tansiyelleri içinde taşır. Dünya, şu ana kadar realize ettiğin po­
tansiyellerin temsilidir. Farklılaşma ve açılım süreci ile sürekli
yeni potansiyelleri keşfettiğin realize ettiğin bir oyun alanıdır.
Sen, bu paylaşılan realite içinde şimdiki hayatınla bu realiteye
şekil veren bir paylaşımcısın.

Doğum seçimin (nerede, ne zaman, kim olarak doğduğun)


hayatına bazı parametreler verir. Bu hayat içinde, parametreleri
bir sınırlılık olarak algılayabi lirsin. Ama bu seçimleri yüreğin­
de hissettiğinde, onları tam bir özgürlük ve bilgelik içinde seç­
tiğini bilirsin. Doğum seçimin, çoğu kişinin sandığından çok

151
daha az sınırlayıcıdır. B ir boyutun, doğum seçimini sevgiyle ka­
bul edip kucaklıyor. Doğmak, bu seçiminin nihai onayıdır.

Kendini keş fetmek için burada olmayı seçtin. Kendinin kim


olduğunun deneyimini yaratmak için burada olmayı seçtin.
Uyanmayı seçersen, Tanrı olduğunu hatırlamak ve kendin ol­
mak için burada olduğunu bilir ve bu bilinçle açılımına izin ve­
rirsin. Bireyselliğini yitirmeden tüm hayatla bağlantı kurmak
için buradasın.

Tek bir hikaye içinde sınırlanmanın rüyasından uyanarak, ha­


yal edebileceğin her türlü hikayeyi yaratabileceğini bilsen de,
yine de bir tanımlama içinde kendini ifade ediyor olacaksın. Bi­
reyselliğini yadsıyarak gelişeceğine inanmak, doğum seçiminin
mükemmel olduğunu yadsımaktır.

En büyük perspektifle, sen Hayat 'sın. Sen Tanrı'sın ve bugü­


ne kadar yaşanmış bütün deneyimlerle bağlantılısın. Uyanmak,
bu bilinçle tüm varlıklarla bütünlük içinde olduğunun bağlantı­
sını kurmaktır. Ama bu, senin her şey olmak için kendinden vaz­
geçmek olduğun anlamına gelmez. Her şey olmak içindeki her
şeye uyanmaktır. Kendini deneyimlemek için burada olmayı
seçtin.

Tüm hayatın bütünselliği ile bağlantı kurduğunda, kendi bi­


reysel deneyimini yaratmaktan vazgeçmiyorsun. Uyanmak, ta­
nımlanamaz olmak değildir; kendini tanımlama ile olan ilişkini
değiştirmektir. Kendini doğum seçiminin görünen sınırlarıyla
tanımlamak yerine, kendi sınırlarını bilinçli olarak belirlemeyi
seçmektir. O zaman sınırlarını kendin belirleyerek kendini ta­
nımlarsın ama bu sınırları sınır olarak görmezsin. Çünkü tüm sı­
nırları kendinin yarattığını bilirsin. Kendini. tanımlama alanını
istediğin genişlikte belirleyebilirsin. Bu, kendini istediğin gibi
tanımlama özgürlüğüdür. Bu boyutta sınırlar seçimdir, korkunun
sınırları değil. Kendi sınırlarını kendinin belirlemesi heyecan
vericidir. İ şte bu heyecanı yaşamak için burada olmayı seçtin.

1 52
Doğum seçiminin mükemmelliği içinde kendi potansiyeline
uyanmak, kendi sınırlarını özgürlük ve sevgiyle belirlemektir.
Uyanışta korkunun limitli tanımlamaları değil, özgür iradenin
hazla kullanımı ile yaratılan öz tanımlamalar vardır. Doğum se­
çimlerinin armağanlarını gördükçe, onların senin limitlerin de­
ğil, kendi deneyimlerine istediğin şekli vermene destek olan
güçler olduğunu da görürsün.

Uyanmadan önce, varlığının sınırlarını dışsal limitler olarak


algılarsın. Bu limitler yaralarla, korkularla, dirençlerle bağlantı­
lıdır. Tüm bunlar, seni kendinden, realitenden, başkalarından,
dünyadan ayırmak için kullandığın fikirlerdir. Bu fikirlerin ener­
jileri seni içine alır ve sınırlar; kullandığı alan korkularını, acıla­
rını ve ayrılığını size yansıtır. Bu limitler içinde yaşayan birçok
kişi, uyanmak kavramını realiteden kaçmak, realiteyi aşmak ola­
rak algılar. Bu bakış açısı fizikselliği, fiziksel boyutu bayağı,
kutsallık dışı, aşağı ya da ilkellik olarak görür.

Dualite içinde ayrılık yoğundur. Dualitenin bir yanı yoğun bir


şekilde haz verici ya da yoğun bir şekilde ıstırap verici olabilir
ama bu ayrılığı harika kılan da yine yoğunluğun gücüdür. Hiçbir
realite sistemi buradaki kadar "gerçek" değildir. Bu öyle bir oyun
ki, oyun olduğunu unuturuz. Bu realitede ayrılığın temel boyutu
vardır: Kim ve ne olduğumuzu bilmekten ayrı olmak.

Ayrılık, dualitenin temelidir. Dualite, ıstırap çekme potansi­


yelini de haz potansiyelini de içinde taşır. Haz ve acı (cennet ve
cehennem) bu dünyadadır. İkisinin de sevgi ve sevgi değil - sen
ve sen değil ötesinde tanımlaması yoktur. Haz yüreğinin ifade­
sidir. Haz sensin. Acı ve ıstırap, haz olan senden kendini tümüy­
le ayırmaktır. Haz, varlığına tümüyle izin vermektir. Acı, varlı­
ğına tümüyle direnç göstermektir. Haz kabuldür. Acı reddediştir.
Sevgi-korku, haz-acı , cennet-cehennem ve birlik-ayrılık . . . !
Bunların hepsi "kendini görmeyi" ve "kendini görmemeyi" yan­
sıtır. Kendini yaratıcı olarak görmek ya da var olmak için müca­
dele etmek zorunda olan bir biyolojik sistem olarak görmek.

153
İnsan bedeni ölümlüdür. Varlığın yüceliğini hatırlamak için
tekrar tekrar ölünür. Uyanmak, bu yüceliği yaşarken hatırlamak­
tır. B ir bakıma yaşarken ölmektir. Çünkü uyanmak bir zamanlar
bildiğimiz bireyselliğimizden özgürleşmek ve bireyselliğimizi
yeniden yepyeni bir şekilde keşfetmektir. Eski kendimizi tanım­
lamadaki korkunun yerini, şimdiki tanımlamamızda sevgi al­
mıştır. Uyanmak, varlığının özgürlüğünün bilincinde olmaktır.
Realiteni korkular ve bağımlılıkların ürettiği düşüncelerle değil,
yüreğindeki duygulara uygun olarak yaratmaktır. Uyanmak,
varlığını hissetmek ve bu duyguların hissedişinin ifadesi olarak
yaşamaktır.

Düşünmek bir şeyi diğerinden ayrı olarak tanımlamaya yarar.


Düşüncelerle her şeyi bir noktaya kadar ayırabiliriz. Ama tanrı­
sallığımızı düşünerek algılayamayız. Onu ancak hissedebiliriz.
Varlığından korkma. Varlığını hisset.

Uyanmak, zihnimizi reddetmek değildir. Ama temel kimliği­


mizi zihinsel bağlantılarla yapmamaktır. Uyanmak, bilincimizi
yüreğimize, kendi tanrısallığımıza genişletmektir. Bu realiteyi
yadsıyarak Tanrı olduğunu bilemezsin. Bu realiteyi sev. Çünkü
bu realite de Tanrı ' dır. Tanrı sevgidir. Kendini sevgiyle yarat­
mak, tanrısallığının ifadesidir. Tanrı benliğin, yüreğinde. Sen,
yüreğindesin. Kendini olduğun gibi görmek sevgiyi görmektir.
Sevgiyi görmek açılıma izin vermektir. Açılım, varlığının ta­
nımlanamaz boyutundan realiteni tanımlamaya yaptığın yolcu­
luktur. Sen özgürlüğün kendi yorumunla ifadesisin.

Doğum seçimini kucaklamak, bu paylaşılan realiteye giriş


seçiminin koşullarını kabul etmek değildir. Burada olmak seçi­
minin özünü kucaklamaktır. Burası aşağı ya da kutsal olmayan
kirli bir boyut değildir. Burası Şimdidir. Burada Şimdiyi dene­
yimliyorsun. Şimdiki seçimin bu. Şimdi buradasın. Şimdi Tan­
'
rı sın. Burası olabileceğin en harika yer. Çünkü burada olmayı
sen seçtin. Bu realite harika. Çünkü sen buradasın. Burası Şim­
didir. Ve Şimdide istediğin her şey oluyor.

1 54
Açılım 29

Netlik

İ drak, seçimlerimizi yürekten yapabilme netliğidir. Yüreğin


netliğiyle yapılan tüm seçimler sadece bireysel açılımımızla de­
ğil, dünyanın açılımıyla da uyum halindedir. Zihin bunun müm­
kün olmadığını söyler. Birey olarak bazı isteklerimizin dünyanın
istekleriyle uyumlu olamayacağını söyler. Bu mantıktır. Mantık,
her birimizin ayrı olduğu fikrine dayanır. Birleşik çeşitlilik, bü­
tünün birliğinin ifade çeşitliliği ile harika füzyonudur. Her bire­
yin seçimi bütünle mükemmel uyum içindedir.

Yüreğinle seçmek, bilinçli olarak bütün için seçmek değildir.


Yüreğinle seçmek, kendi bireysel realitende neyi deneyimlemek
istediğini yüreğinde hissetmektir. Senin için neyin iyi olduğu­
nun seçimlerini düşünerek yapmak, akış değil, kontroldür. Aynı

1 55
düşünce, başkaları için de neyin iyi olduğunu onlardan daha iyi
bildiğimizi söyler.

Akışın özünde, her şeye olduğu haliyle gibi saygı duymak


vardır. Buna onların seçtiği açılım yolu da dahildir. Bizim daha
iyi bildiğimizi düşünmek, yargılamak, kendimizi üstün ve ayrı
görmektir. İnsanları kontrol etmeye çalışmak ile birlikte yaratma­
nın hazzı arasındaki farkı gör. Birleşik çeşitliliğin .uyumu, tüm
varlıkların seçimlerini yürekleriyle yapmalarının uyumudur.

Dünyaya kendi seçimlerini yapmasına izin vererek sevgi ve


saygı duy. B unu yaptığında kendini kendi kontrolünden özgür­
leştirirsin. Çünkü başkalarını denetlemeye kalktığında, bu kont­
rolcülük kendi hayatında yansımalarını yaratır. B aşkalarını
kontrol etmek, kontrolle tanımlanan bir bireysel realite içinde
yaşamaktır.

Yüreğinle yaşamayı seçmek, ilk bakışta bencilce gelebilir.


Bencillik fikrini, bizi yüceliğimizden ayıran engel olarak kullan­
dık. Bencillik fikrinde kendimizi sevmekten duyulan utanç ve
suçluluk duygusu bağlantısı vardır. Bencillik fikrinin kontrolü
altında olduğumuzda kendi hazzımızı feda ederiz. Bu fikirde
haz almanın kendine düşkünlük olduğu anlayışı vardır. Bu para­
doksta, dünya için yapabileceğimiz en iyi hizmet, kendi hazzı­
mıza öncelik vermektir. Varlığımızın hazzıyla yaşadığımızda,
tüm dünyayı daha haz dolu yaparız.

Dünyaya sevgiyi getirmek, kendini sevmekle başlar. Kendin


için en iyinin ne olduğunu yüreğinle seçmek, aynı anda yapabi­
leceğin en benci (bencil değil) ve en özverili şeydir. Kendini dü­
şünmek yargısının dışına çıktığında özden vermenin bencilik,
benciliğin de özveri olduğunu görürsün. B ütüne yardım, kendi­
ne yardımdır. Kendine yardım bütüne yardımdır.

İnançlar çoğunlukla net değildir. Genellikle birbiriyle çelişen


deneyimlerin parçalarını içerir. Açılım, bu parçalara netlik ka-

1 56
zandırır. Netleşme, önümüze açılan seçimlerle oluşur. Seçimle­
rimizin çoğu birçok parçadan oluşan inançlarımızın sembolik
temsilleridir. Örneğin; bir deneyimimiz bize, aşık olmanın hari­
ka bir deneyim olduğunu, diğer parçamız acıya giden yol oldu­
ğunu söyleyebilir. Bu çelişki aşkla ilgili bölünmüş inanç oluştu­
rur. Eninde sonunda bu bölünme karşımıza seçim olarak çıkar.
Seçimlerimizden biri zevk veren aşk, diğer seçimimiz acı veren
bir deneyim olarak karşımıza çıkar. Hangi perspektifi tercih
edersek, o seçim bizim aşkla ilgili inancımızı netleştirir. Hangi­
sini seçersek seçelim inancımız netleşmiş olur.

Burada görüldüğü gibi netlik kazanmak, aşka dair evrensel


bir doğruyu görmek değildir. Netlik kazanmak, inandığın şeyi
netçe görebilmektir. İnandığın şeyin doğrusu yanlışı yoktur.
Doğru ve yanlışın kendisi bir inançtır. Uyanmak, inançlarının ne
olduğunu netçe görebilmektir. Bu, yarattığımız boyutun bilinçli
farkındalığı demektir. Uyanmak realitemizin, inançlarımızın bir
yansıması olduğunu görebilmektir. Netlik, realiteyi yargılama­
dan ve varsayımlarda bulunmadan görebilmektir. Vizyonumuz
bulanık olabilir. Ama vizyonumuzun bulanık olduğunu görebil­
mek de netliğe sahip olmaktır. Netlik, gerçeğin tanımı değildir;
korkuların çarpıtması olmaksızın kendimizi olduğumuz gibi gö­
rebilmektir. Gördüklerimizi kontrol etmeye çalışmadığımızda
netçe görebiliriz.

İ drakın artışı, netlik kazandıran seçimlerin açılımıyla olur.


Varlığının sevgisiyle seçim yaptığında, seçmediğin opsiyonlara
saygı duyduğunda, netçe seçim yapmış olursun. O zaman seçim­
lerin senin içsel kimliğini yansıtır ve sen netlikle seçtiğin şey ol­
manın deneyimini yaşarsın. Korku dolu inançlarla seçim yaptı­
ğında, realiten değişir ve korku daha görünür hale gelir. Bu, kor­
kunu netçe görebilme potansiyeli yaratır. Eğer değişime açık­
san, korkunu pekiştirmek yerine, korkunu netçe görebilme ve
korkundan özgürleşme gücünü kazanırsın.

Korkudan yapılan seçimler arttıkça, korku realitede daha be­


lirgin hale gelir. Ne zamana kadar? Temsil ettiği tehlikenin illüz-

1 57
yonunu görene ve kendimizi korkunun sınırlamalarından özgür
kılana kadar. Bu aynı zamanda açılımın bizi daima direncin çö­
zümüne doğru götürdüğünün temsilidir; oraya varmak için di­
rencin derinliklerine dalmak durumunda kalsak bile.

İ drak etmek, her bir seçimin enerjisini yüreğimize alıp his­


setmektir. Yürekten seçim yapmak, bize haz vereni seçmektir.
Bu seçim, haz kaynaklarında kıtlık olmadığının bilinci kazanıl­
dığında, belirgin bir hazza bağımlı olmadan yapılır.

S ana haz vermeyen opsiyonları da elinin tersiyle itme. Sade­


ce onların senin için doğru seçimler olmadığını kabul et. . . ve bı­
rak onlar da senden uzaklaşıp gitsin. Seçmediğin opsiyonları
yadsıyarak reddetmediğinde, onlar da senin odaklanma alanın­
dan çıkıp gider. Seçimlerine inanç deklarasyonları olarak baktı­
ğında hayatına netlik getirirsin.

Davranışlarının hangi inançlarının mesajı olduğuna bak. Seç­


mediğin opsiyonlarla ilgili ne gibi yargıların olduğuna bak. Se­
çimlerini doğru ve yanlış ikilemi içinden görmediğinde, tüm se­
çimlerin eşit derece geçerli olduğunu , sadece tatmayı seçebile­
ceğin değişik tatlar olduğunu da görürsün. Bu, özgürlük içinde
seçebilmektir.

Netlikte, paradoksu yaşarız. Kutuplaşmanın iki ucunun da


eşit olduğunu görürüz. Realitenin paradoksunu görebilmek, du­
alitenin illüzyonunun ötesinde görebilmektir. İ şte bu iç özgür­
lüktür. Örneğin; bağımsızlığın bağımlılıktan özgür olduğuna
inanabiliriz. Ta ki bir gün bağımsız kalma çabamız içinde ba­
ğımsızlığa bağımlı olduğumuzu fark edene dek.

Bağımsızlık adına, başkalarının sevgisinin bize ulaşmasına


izin vermediğimizde, bağımsızlık inancımız bizim kafesimiz ha­
line gelmiş ve seçimlerimizi önceden belirlemiştir. Bu paradok­
sal netlik anında, iki ucun da aynı olduğunu görürüz; bağımlılı­
ğı reddetmenin bağımsızlığa bağımlı hale gelmek olduğunu.

1 58
Yüreğinin seni belli bir yola doğru götürdüğünü hissettiğin­
de, kendi tanrısallığını hissediyorsun. İçsel rehberinin seni yön­
lendirmesine izin verdiğinde, gittikçe artan güven her şeyi daha
da netleştirir. Bu netleşme, Tanrı benliğinle birleşmenin doğuşu­
dur. Yüreğinle yaşadığında, açılımın hazzı gittikçe artacaktır. Bu
duygu haz olmaktır. Yüreğini takip etmek, kendini sevmektir.

1 59
Açıhm 30

iyileşmek

Açılım içinde olmak, katı realiteden akışkan realiteye doğru


akmaktır. Bu realite sana cesurca ve yüzünde tebessümle sorar:
"Ne olmak istiyorsun?" Bu enerji, Şimdinin enerjisidir. Cevabın
ne olursa olsun, yanıtı daima " Evet ! Evet! Evet ! " olur. Realiten­
le tümüyle açık ilişki içinde olduğunda, kendi enerjini doğrudan
hissedersin. Bu hissediş, senin ne olduğunun deneyimidir. Bu
güç senin içinde. Freni olmayan bir realitedir bu.

Varlığının açılımına adım atmak, dünyanın açılımına adım


atmaktır. İçimiz açılım yaşadığında, dünyamız bizimle birlikte
açılım yaşayacaktır. Bırak varlığını nereye odaklayacağına yüre­
ğin rehberlik etsin. Realitemizin herhangi bir boyutuna odaklan­
mak, enerjimizi o boyutun potansiyelinin açılımına odaklamak-

161
tır. Enerjimizi nereye akıtacağımız bizim seçimimizdir. Kendi­
mizi nereye odaklanırsak onunla besleriz ve o realite bizi besler.
Bu birlikte yaratma boyutunda varlığımızın yeni deneyimlerini
yaşarız. Hayat, keşifler yolculuğudur.

Her gün realitemizden olaylar, semboller, fikirler ve duygu­


lar akar. Hangisine odaklanacağımızı biz belirleriz. Bu dönemin
mucizelerinden biri de tüm olayların teknoloji vasıtasıyla görü­
nür hale gelmesidir. Eğer bize ilham ve heyecan veren bir şeye
odaklanırsak, odaklanmamızın büyüsü realitemize yansımaya
başlayacaktır. Eğer korktuğun bir şeye odaklanırsan, korkun da
realitene yansıyacaktır.

Dünyadaki savaşlar ve felaketler, korkulardan besleniyor.


Onlara odaklandığımızda, bireysel enerjimizi bu korkulara veri­
yoruz. Bu olaylar kalabalık grupların korku dolu inançlarının dı­
şavurumudur. Kimileri bu olaylarda doğrudan yer alıyor, kimi­
leri de korkularıyla olaylarla özdeşleşiyor ve olayların gelişimi­
ni izlemek için televizyonlara yapışıyor. Aslında bu olaylar ken­
di çözümlerini de içinde barındırıyor. Olaylarda doğrudan ya da
dolaylı olarak yer alanlar, kendi korkularıyla yüzleşmek ve ya­
ralarını iyileştirmek için mükemmel bir yolculuk içinde. Tarihin
bu döneminde görülen acı ve şiddet, genellikle kalabalık insan
gruplarının paylaşılan yaralarından kaynaklanıyor.

Başka insanların acılarını iyileştirme ihtiyacından özgürleş­


mek zor olabilir. Uyanış olağanüstü bir deneyimdir. Genellikle
uyanışın ilk tepkilerinden biri de dünyayı kurtarma arzusu olur.
Başkalarına da "ı şığı göstermek" isteriz. Oysa, bir başka insan
için en derin sevgi ifadesi, onun bireysel deneyimlerine saygı
göstermektir. İ yileştirme, bir başkasına zorla yaptığm bir şey de­
ğildir. Bir başkasının kendisini iyileştirmesine yardım etmek,
kendi iyileşmene yardım etmektir. Başkalarına yardım etmenin
tek yolu, onlara sevgiyle yaklaşmak ve kendi güçlerini onlara
yansıtabilmektir. B öylece kendilerini yeterince güvende hisse­
debilecekleri ve iyileşebilecekleri ortam yaratılmış olur. İ yileş-

1 62
me içten gelir. Kendini sevmek içten gelir. İ yileşmenin olabil­
mesi için insanların kendi iyileşmelerinin katalizörleri olduğunu
kabul etmeleri gerekir.

Geleneksel iyileştirmede, birisi iyileştirici rolünü üstlenir. Ne


var ki, iyileşecek kişi gücünün çoğunu doktor-hasta kutuplaşma­
sında doktora verir. Bu tür iyileştirme, tekrarlanan dirençle ya­
ratılan yaralar üzerinde yara oluştuğunda, yani üst üste oluşan
yaralar dışsal yara (bedensel hastalık) haline geldiğinde, dışsal
bir katalizör (doktor) bu yaraların iyileştirici kaynağı olarak gö­
rülebilir. Kök yara, yani kişinin kendisini bir parçasından ayıra­
rak oluşturduğu yara bu yolla iyileşemez. Bu tür iyileşme ancak
içeriden gelir. Çünkü iyileşme yeniden bağlanmayı gerektirir.

Kişi, bir iyileştiricinin sevgisinin ve bilgisinin desteğini alsa


da, yaranın iyileşmesi için önce iyileştiricinin kendisi olduğunu
kabul etmesi gerekir. Eğer kendi iyileşmesindeki rolü üstlenme­
ye hazır olmayan birini iyileştirmeye çalışırsak onun yaralarıyla
açılan boşluğu kendi enerjimizle kapamaya çalışırız. Bu durum­
da kişi kendi gücünü bizim enerjimizi orada tutmayı sürdürmek
için, bize duyduğu bağımlılığa harcar . . . ve biz de ihtiyaç duyul­
maya ihtiyaç duyduğumuzda bağımdaşlık ilişkisine girmiş olu­
ruz. Onları iyileştirmeye ihtiyaç duymamız, onları "kurtarmak­
la" eş anlamlıdır.

Teknolojinin sunduğu inanılmaz pencereyle, farkındalığımı­


zı nereye odaklayacağımızın idraki daha da önemli hale geldi.
Bu özgür irade dünyasında daima korku dramaları olacak ve ki­
şiler kendi yaralarının oluşturduğu boşluğu bizim iyileştirmemi­
zi talep edeceklerdir. B ir başkasının boşluğunu kendi enerjimiz­
le beslemek, onun yaralarını korumasına yardımcı olmaktır. Bu
bağımdaşlıktır; şefkat değil. Enerjini başkalarının korkularını
bastırmak için kullanmak, onların korkularını beslemektir. Terö­
rizm, kendi iç terörümüzün kitlesel yansımasıdır. Terörden kork­
tuğumuz ölçüde terör artacaktır. Duygularımız ve odaklanmala­
rımızla neyi beslersek onu çoğaltırız. Bir dramayı, asla tehlike
inancına kendimizi kaptırarak iyileştiremeyiz.

1 63
Kendilerini iyileştirmeyi seçen ve bizim de iyileşmelerine
yardım edebileceğimiz kişiler zaten doğal olarak bizi bulurlar.
Biz de yüreğimizle ne yapmamız gerektiğini hissederiz.

Yüreğin sana hangi kişinin senin sevginle kendisini iyileştir­


mek yerine, senin enerjinden beslenmek istediğini söyleyecek­
tir. B öyle durumlarda "Hayır! " diyebilmek, onları sevmektir.
Kendi çözmen gereken bağımdaşlık draman yoksa, onları "dü­
zeltmeye" çalışarak onlara saygısızlık etme. Onlar da tıpkı senin
gibi kendi açılımlarını yaşıyor; buna kendi yüreğine güvenmeyi
öğrendiğin gibi güven. Yüreğinle konuş ve yoluna devam et.

Yüreğini dinleyerek, kendi açılımının enerjisi olan bireysel


realiten ile kitlesel korku ve ayrılık inancı arasındaki ayrımı yap.
Kitlesel korkuyu temsil eden dünya olaylarına odaklanmamak,
uyanışın netliğidir. B aşlangıçta seni bireysel olarak temsil etme­
yen korkulara kapılabilirsin. Ama kendi korkularınla dünya kor­
kularının ayrımını yapmayı öğreneceksin.

Bu ayrımı idrak edebildiğinde, bir zamanlar senin de besle­


diğin kitlesel korkunun bir parçasını da iyileştirmiş olacaksın.
Odaklandığımız herhangi bir kitlesel korkunun bize mesajı var­
dır. Bu nedenle ona odaklandık. Ama bu mesaj , kitlesel korkuy­
la özdeşleşmemizden özgürleşmek için bizi netleştirmek amacı­
nı da taşıyor olabilir.

Bazı zamanlar da korkularımızı dünyaya ait görerek kendi


korkularımızı yadsıyor olabiliriz. O zaman da bu korkular, biz
onları tanıyana kadar bireysel realitemizde sıklıkla yer almaya
başlayacaktır. İ drakte hata yapmak imkansızdır. Ya enerjinin bi­
ze mi başkasına mı ait olduğunun ayrımını netçe yapabileceğiz
ya da netleşmemiz için önümüze seçimler çıkacaktır. Ö yle de
böyle de olsa hata yoktur. Her şeyin mükemmelliğini gör.

Bu dünyada milyarlarca seçim ifade ediliyor. Varoluşun keş­


finin sonu yok.

1 64
Enerjini sevgi, haz ve özgürlüğe odaklamayı seçebilirsin.
Yüreğinden seçim yaparak, sevginin mıknatıs gücüyle odaklan­
dığın deneyimi kendine çekebilirsin. Korku ve acıları yargıladı­
ğında onlarla bağlantı kurarsın. İ drak, koı;ktuğunu reddetmek ve
bağımlı olduğun şeye sahip olma ihtiyacından yüreğe doğru ya­
pılan yolculuktur. Herkesin seçimine saygı göster. Korku ve acı­
yı seçmek de sevgi ve haz kadar kabul edilebilir bir seçim. Hiç­
bir yol yanlış değildir. İ şte bu seçim özgürlüğüdür.

1 65
Açılım 31

Gerçek

İçinde gerçek olanın duygusunu bilirsin. Bazı fikirler anında


heyecan verir; sana doğru gelir ve bu fikirlere anında çekilirsin.
Bu gerçeğin içsel duygusu önce "mutlak doğru"nun varlığının
bir onayı gibi hissedilir. Peki mutlak doğru bir illüzyonsa, bu
duygu nedir? Bu duygu, yüreğinin doğrusudur. Varlığın deneyi­
minle rezonans içindedir. Yüreğinde olanla uyum içinde olduğu­
nun hissedişidir bu.

Varlığınla uyum içinde olan bir şeyin gerçekliğini keşfetmek


harika bir deneyimdir. Açılım içinde olmak, sürekli varlığınla
uyum içinde olan deneyimlere çekilmektir. Haz ve heyecanın
peşinden gitmek, yüreğinin rezonansını takip etmeıctir. Yüreğin
seni daima kendisiyle uyumlu olan deneyimlere doğru götürür.

1 67
Çünkü rezonans sevginin ifadesidir. Yüreğin seni daima sevgiye
doğru götürür. Çünkü sevgi bütünselliğin ifadesidir.

Eğer gerçek mutlak değilse nedir? Gerçek, sevginin Şimdide


yaptığı deklarasyondur. Seninle rezonans içinde olan bir deneyi­
min içinde muhakkak sevdiğin bir şey vardır. Bu deneyimde,
Tanrı benliğinin sevgisiyle uyumlu olan bir şey vardır. Rezo­
nans , bir boyutunu netçe hissedebilmektir. Sevginin bir boyutu­
nun açılımını bilinçli farkındalığa çıkarıyorsun demektir. Rezo­
nans açılımın deneyimidir. Eğer bir şeye gerçek demek istiyor­
san, ona kendi gerçeğim de. Sen gerçek olansın. Sen sevgisin.
Gerçek daima sana, sevgi olan seni gösterir.

Rezonans, sevgi ve özgürlüğe açılımının duygusudur. Bir fi­


kirle rezonans içinde olmak, kendi tanımlamamızın kafesinden
çıkıp daha geniş bir realiteye açılmaktır. Yarayı iyileştirmektir.
Gerçeğin deneyimi, yaraların iyileşmesi deneyimidir. Bu, yüre­
ğimizdeki sevginin onayıdır. İ yileşme duygusu , uyanış duygu­
sudur. Bir duvar yıkılmıştır. Ayağımız frenden çekilmiştir. Mü­
cadeleye son verilmiştir. Acıdan özgürleşilmiştir. Her şey daha
netleşmiştir; her şey aynı görünse de. Her Şey Olan Sen 'e doğ­
ru bir adım daha atılmıştır.

Açılım seni daima kendi iyileşmene götürür. Bu tür iyileşme


duygusunun adına, gerçek diyoruz. Tıpkı objektif, dışsal ve
mutlak bir dünyada yaşadığımıza inandığımız gibi, tıpkı Tan­
rı ' nın bizden ayrı bir varlık olduğuna inandığımız gibi , rezonans
duygusunun da objektif gerçeği yansıttığına inanıyoruz. İnanç
özgürlüğümüz, diyerek inançlarımızı mutlak doğru olan "ger­
çek ! " olarak lanse etmeye çalışıyoruz. Birbirimizle rekabet için­
de, kendi rezonans duygumuzun, başkalarının rezonans duygu­
larından daha güçlü olduğunu savunuyoruz: "Benim gerçeğim
tek gerçektir. " Gerçek, değeri ölçen meta haline geldi. Gerçeği
nesnelleştirerek, mutlak doğru fikrine bağımlı hale geldik. Mut­
lak doğruya tapınır hale geldik; tıpkı birçok insanın paraya ta­
pındığı gibi. B öylece kendi içsel gücümüzü yadsıyarak ve değe-

1 68
rimizi bir başkasına atfederek, hizmet edilmesi gereken efendi­
ler (peygamberler, tanrılar, yüce kişiler) yarattık. Mutlak doğru­
ya sahip efendilerin varlığıyla, kendi yüceliğimizden ayrıldık.

Gerçek, iyileşmenin deneyimi olduğu için ne kadar güzel bir


duygu olduğu anlaşılır bir şeydir. Ama bu duygu da mutlak de­
ğildir; çünkü duygular sürekli değişim içindedir. Bir yarayı re­
zonansla iyileştirdiğinde, varlığının bir başka yarasını iyileştir­
meye yönelirsin. Bu yönelim, içinde gerçeğin değişimi olarak
algılanır.

Sana heyecan veren şeyler değişir. Bu kez farklı bir deneyi­


me çekilirsin. Değişimin bu doğal hareketi mutlak gerçek inan­
cından dolayı çoğu kez sekteye uğratılır. Eğer iyileşme (rezo­
nans) deneyimiyle özdeşleşirsen ve bu deneyimi mutlak gerçe­
ğin keşfi olarak algılarsan, o zaman inancını hikayenin statik bir
parçası olarak ileriye taşırsın. Bu yaklaşım, özgürlüğü deneyim­
lemek yerine gerçeğe bağımlı olmaktır.

Birçok insan, bağımlı oldukları "mutlak gerçek" etrafında


gruplar oluşturuyor. Paylaşılan kimlik, kendi iyileşme yolunu
yaratsa da, grubun paylaştığı gerçek, gittikçe kaskatı dogma ha­
line geliyor. Eskiden insanların (dinsel) bir gruba dahil olarak
ömürlerini tamamlamaları yaygındı. Ama şimdiki uyanış hızı
gittikçe artıyor. Gerçek her zamandan daha hızlı değişiyor. Bu
gruplar artık insanın açılımına yardım etmek yerine, köstek olu­
yor. Bu hızlı dönüşüm döneminde, sadece kendi gerçeklerinin
değişimini kucaklayan gruplar ayakta kalacak. Statik olan her
şeyin ömrü kısadır.

Mutlak gerçek fikri, kendi iyileşmemizin nesnelleştirilmesi­


dir. Mutlak gerçeği keşfettiğimize inanmak, gerçeğin sonuna
geldiğimiz anlamına gelir. Sonsuzluk içinde son yoktur. Açılı­
mın güzelliğinin sonu yoktur. Sevgi yolculuğunda varılacak bir
son nokta yoktur. Mutlak gerçek fikrinden özgürleştiğimizde,
yeni rezonanslar yaşamak üzere özgürleşiriz. Her yeni rezonans,

1 69
bizi Tanrı benliğimize yaklaştırır. Değerimizin ölçüsünü, "ger­
çeği" ne kadar bildiğimizin üzerine belirlersek, başlangıçta mut­
lak gerçek fikrinden ayrılmakta zorluk çekebiliriz.

Sen, realitenin doğasını keşfetmek üzere yola çıkmış bir ger­


çek arayıcısı değilsin. Sen, kendi realitenin doğasını yaratmak
için buradasın. Gerçeği aramak, kendi iyileşme yolunun arayı­
şıdır. Gerçeği aramak, varlığının sınırsız özgürlüğünün farkın­
dalığıdır. Gerçeği aramak, hikayenin illüzyonu içinde ayrı düş­
tüğün parçalarınla yeniden bütünleşmektir.

Aradığın gerçek sensin. Aradığın Tanrı , kendini bilmektir.


Çekildiğin her şey kendine doğru çekiliştir. İ llüzyon içinde
fragmanlara ayrıldın. Tüm bu parçalar birleşmek üzere birbiri­
ni çağırıyor. Yeniden bütünleşmek istiyor. Bu çağrı açılımın
çağrısıdır. Bu çağrı sevginin çağrısıdır. Her Şey Olan Sen in '

çağrısı özgürlük, sevgi, sınırsızlık çağrısıdır. Açılım gizemli bir


güç veya yüce bir plan değildir. Tanrı benliğinin sana yaptığı
çağrıdır. Birleşmeye yaptığı çağrıdır.

Fragmanlara ayrılman senin hikayeni tanımlamam sağladı.


Tanrısallığının bütünselliğine dönme çağrısı sevginin çağrısıdır.
Sevgi asla, "Bana dönmelisin" demez. Dönmen için koşullar ile­
ri sürmez, seni dönmeye zorlamaz. Sadece sana sevgi olduğunu
söyler. Ona çekilirsin çünkü yüreğin de hissettirdikleri harikadır.

Seni ileriye doğru çeken her şey, hangi yüzle görünürse gö­
rünsün sevgidir. Spiritüel dediğin, yücelik dediğin her şey, sev­
gi olan senin , sana yaptığı çağrıdır. Bu sevgi açılımdır. Bu sev­
gi senin realitendir. Bu sevgi senin deneyimindir. Bu sevgi her
şeyi yaratandır. Kendinin sevgi olmadığını sandığın illüzyon
içinde, her şeyin sevginin yansıması olduğuna inanmakta güçlük
çekebilirsin. Kendinin sevgi olduğunu gördüğünde, realitenin de
sevgiyle yaratıldığını görürsün.

1 70
Açılım 32

Korkulan Bilinmeyene İzin Vermek

Mutlak bir gerçeğin olduğuna inandığında, bütün inançları­


nı bu ölçeğe göre yargılarsın; inandığın her şey, "gerçek" olup
olmadığına göre doğru ya da yanlış olur. İ nançlarının sınırları
içinde yaşadığında, "gerçek" fikri , olmaktan ve kendini aş­
maktan daha önemli hale gelir. Gerçeği bilmenin aşkınlık oldu­
ğuna inandığında, aşkınlığın "gerçeği" bilmekten geldiğine
inanırsın.

Bu yaklaşım, zihnin yürekten, düşüncenin duygulardan, ger­


çeği bilmenin, olmaktan daha değerli olduğu inancıdır. Eğer ger­
çek her şeyin üzerindeyse, o zaman "tapılacak" konuma gelir.
Gerçeği yaratanın sen olduğunu unutursun. "Gerçek" fikrinden
özgürleştiğinde, yüreğinde inandığın şeylere inanma özgürlüğü-

171
nü kazanırsın. Yüreğinde ne hissediyorsan ona inan. Bu özgür­
lüktür.

Başlangıçta bu yaklaşım safça hatta tehlikeli gelebilir. Man­


tıklı zihne göre bu kaostur; deliliktir. Tüm zihinsel yapılanmala­
rın (kontrolün) yıkımıdır. Kendini kontrol etmekten vazgeçtik­
çe, kendine istediğini olma izni verirsin.

Eğer herkes ne istiyorsa ona inansaydı dünya nasıl olurdu?


Herkes neyi yapmak içinden geliyorsa onu yapsaydı dünya na­
sıl olurdu? Bu sorulardan korkı:n ak, özgürlük korkusudur. "Ken­
din ol"un anlamı, "Neyi seçiyorsan o ol"dan başka ne anlama
geliyor? Ö zgürlük, kendimize sınırsızca neye inanmayı seçiyor­
sak ona inanma, ne yapmak istiyorsak onu yapma iznini ver­
mektir; suçluluk, utanç veya başka kontrol biçimleri olmaksızın.

Ö zgürlüğe direncin temelinde, insanlar istediğini yapmakta


özgür olduğu takdirde, dünyanın kontrolden çıkacağı ve dünya­
ya anarşinin hakim olacağı inancı vardır. Temel korku, kendi do­
ğamıza duyduğumuz güvensizliktir. Derinliklerimizde güvenil­
mez olduğumuza, barbar olduğumuza, kötü olduğumuza, yok­
sunluk içinde olduğumuza dair korkularımız var. Zihnimizin bi­
zi "medeni" tuttuğuna inanıyoruz. Bu inanç, bizim hem kontrol
ettiğimiz hem de edildiğimiz bir realite yaratıyor. Kontrolle ya­
ratılan bir uygar dünya. Bu inanç, kendimizle ilgili korkuların
gerçek olduğuna dair korkularımızdan kaynaklanıyor. Bu korku,
bu realitenin temel yarası; en derindeki içsel bölünme.

Kendimizle ilgili en derin korkumuzla yüzleşmek tanrısallı­


ğımızın kapısıdır. Yaranın iyileşmesi, sevgi ve güvende olduğu­
muzu bilmekle mümkün. Ancak bu güven içinde istediğimizi
yapma ve istediğimize inanmakta kendimizi özgür hissederiz.
İ stediğini yapmakta özgür olursan neleri yapmayı arzu edece­
ğinden korkma. İ stediğini yapmakta özgür olursan ne olacağın­
dan korkma. Ne olduğundan korkma. Kendine özgür olma izni
ver. Ne olmak istiyorsan o olmakta özgürsün.

1 72
Yüreğin Pandora'nın Kutusu değil. İçinde olanlardan kork­
ma. Bu temel korku, içimizde bir vahşi olduğu ve temelde ka­
otik bir öze sahip olduğumuz düşüncesinden kaynaklanıyor. Bu
düşünce ile içimizdeki güçten ayrıldık. Gücümüzü ve yüceliği­
mizi zihnimizin kontrolüne teslim ettik ve sınırsız özgürlükten
korkar hale geldik. Kendimizi kontrol ederek güvende hissede­
bilmek için, kurallar, yasalar, sınırlar, ahlakçı değerler ve davra­
nış sınırlamaları yarattık. Sınırsız olmaktan korkarak, korku
içinde birbirimizi kontrol etme yarışına girdik. Her insan nihai
olarak kendi seçimini yapar. Ama birlikte yaratılan korku at­
mosferi içinde, başkalarının seçimlerini etkilemek mümkündür.

Korkularımızdan dolayı, kendimizi güvende hissetmek için


kontrole ihtiyaç duyuyoruz. Korku ve kontrol aynı şeydir. Kor­
kularımız tarafından kontrol ediliyoruz. Her kontrolün ardında,
kontrol olmazsa neler olacağı korkusu vardır. Tüm korkular bi­
linmeyen korkusudur. Bilinmeyenin olmasına izin verildiğinde,
zihin olabilecekleri potansiyel anarşi olarak görür. Bilinmeyenin
olmasına izin vermenin, içerdeki yuvalanmış şeytanları dışarı
salmakla eş anlamlı olduğuna inanır. Korkuya rağmen adım at­
mak, ateşin üzerinde yürümek gibidir. Öbür tarafta ne olduğunu
bilemeyiz. B ilinmeyene izin vermek, içimizdeki bilinmeyenler­
le tanışmaya izin vermektir. Bu izin, ne olacağını bilmeyi isteme
arzusuyla olur. Bu izin, sorduğumuz her soruya cevap bulma ih­
tiyacından özgürleşmekle olur.

Her şeyi bilme ihtiyacı, korkuyla beslenen bir kontrol tutku­


sudur. Realiteyi kontrol etme arzusunun yansımasıdır. Olacağı
önceden bilme arzusu, anı daha gelmeden yaşama arzusudur.
Anı an içinde yaşamadığımızda deneyimin canlılığını öldürürüz.
Ne olacağım bilmek anlık bir güven duygusu yaratır; ama bilin­
meyen korkumuzu da beslemeye devam eder. Bizi beklenmeye­
nin heyecanından mahrum eder.

B ilinmeyeni önceden bilme ihtiyacı, kontrol ihtiyacıdır. Bil­


me ihtiyacı, kontrollü realite yaratır. B öyle bir realitede yaşamak

173
istiyorsan bu senin seçimindir. Ama böyle bir realite yeni dene­
yimlere kapalı bir realitedir. Sadece bildiklerinle sınırlı, tanıdık
bir realite içinde yaşadığında, kendine sadece sana tanıdık gelen
deneyimleri yaşama izni verdiğinde, monoton bir yaşam yaratır­
sın. Sürekli kendini tekrar eden bir yaşam.

Temelde tüm inançlar birer varsayımdır. Realitenin belli bir


şekilde olduğuna dair yapılan seçimlerdir. En sıkı sıkıya bağım­
lı olduğumuz inançlar, üzerimizde en büyük kontrole sahip olan­
lardır. Realitemiz inançlarımızla şekillendiği için, inançlarımı­
zın katılığı arttıkça, kendimizi tek boyutlu bir hikaye içinde ya­
şamaya mahkum ederiz. Kontrole dayanan bilme ihtiyacı ile öz­
deşleştiğimizde, kendimize sırtımızı yaslayacağımız "mutlak
gerçek" ararız.

B ilme ihtiyacı bilmeme korkusudur. B ilme korkusu, güven­


liğimizin ve değerimizin bir şeylere bağlı olduğu inancıdır. Hiç­
bir şeyi bilmeye ihtiyacın yok. Mutlak gerçek peşinde koşmak­
tan vazgeçebilir misin? Seni nasıl hissettirdiğine göre seçerek bu
özgürlük içinde yaşamak ister misin? Mutlak gerçeğin sana ve­
receği güven ve yapılandırma arayışından vazgeçebilir misin?
Sürprizlerle dolu bir hayat sürebilir misin? Orada ne olduğunu
hiç bilmediğin yepyeni bir alana adım atabilir misin? Korkusuz
yaşayabilir misin?

Bilinmeyene duyulan heyecan, korkulardan özgürleşmektir.


S ınırlılıktan sınırsız olanaklara sahip bir yaşama yelken açmak­
tır. Her şey olabilir. Ö zgürce ve sevgiyle yaratılan realitelerde
kaosa izin verilir. Kaosa izin verildiğinde kaos içindeki düzeni
görebilirsin. Mutlak gerçeği bilmek, seni asla tanrısallığına gö­
türemez. Tanrı bir fikre indirgenemez. Önceden bilmek ihtiyacı,
kendin olmaktan korkmaktır. Olman gerekeni olma, kendin ol.

1 74
Açılım 33

Kendini İyileştirmek

Tanrı terimi, olmanın niteliğini işaret eden bir sözcüktür.


S özcükler deneyimlerimizi tanımlamamızı sağlayan seslerdir.
Sözcüklerin bizde yarattığı duygular, kendi varlığımızla ilişki­
mizin bir yansımasıdır. Kendimizi nasıl algıladığımızın yansı­
masıdır. Bu kitapta Tanrı sözcüğü , sınırsız özgürlük içinde, ken­
dimizin "ne olduğu" ile ilgili ftkrimizi bize yansıtan bir ayna ola­
rak kullanıldı. Ö zgürlük ile ilişkimiz, rezonans, direnç ya da
umursamazlık gibi boyutlarımızı yansıtarak, netleştirildi .

Burada paylaşılanlar, benim yüreğimdeki rezonansın ifadele­


ri . Ben olan sevginin ifadeleri . Bu benim kendi iyileşmemin hi­
kayesi. S ana kendi gerçeğimden başka bir şey sunmadım. Yüre­
ğimin rezonans içinde olduğu bu gerçekten başka gerçek bilmi­
yorum. Yüreğim şu anda bu sözcüklerle rezonans içinde. Bu re-

1 75
zonans değişecektir. Kullanacağım sözcüklerin değişecek olma­
sından heyecan duyuyorum. Sözcükleri değiştireceğim. Sözcük­
lerle birlikte . değişeceğim. Bu sözcüklerin rezonansı ve onlara
yüklenen anlam, her okumada değişecektir.

Duygularımız değiştikçe sözcükler değişecektir. Sözcüklerde


gerçek yoktur, ama bizi kendi duygularımıza götürebilirler.
Duygularımız, bizim o andaki gerçeğimizdir. Değerini sözcük­
lere yükleme. Değerini duygularında bul. Bu sözcükleri gerçek
olarak başkalarına tekrarlama; bu sözlerin seni nasıl hissettirdi­
ğini paylaş.

Kendimi iyileştirme sürecinde hissettiklerimi sizlerle paylaş­


tım . Bu sözcükler, özgürlüğe ve sevgiye doğru kendi açılımım
içinde hissettiğim deneyimlerin ifadeleri. Sözlerim için göstere­
bileceğim tek gerçeklik bu .

Sözlerim, sevgimin ifadeleri. Sevgimiz bizim gerçeğimizdir.


Tüm yürekler gerçektir. Sevgi gerçektir. Kendi gücünü bir baş­
kasına vermeyi seçmedikçe, bu sözlerin gerçeklik testini, kendi
yüreğine danışarak yapabilirsin.

Değişmeyen gerçek, kafese dönüşür. Değişmeyen gerçek, ce­


hennem deneyimine dönüşür. Mutlak gerçek fundamentalizm­
dir. Fundamentalizm, objektif gerçeğin mevcut olduğu inancıdır.
Fundamentalizm, farklı olan her şeyi yok etmek ister. Gerçekli­
ğin sadece kendi tekelinde olduğuna inanır. Fundamentalizm bu
nedenle daima kendisini yok eder. Fundamentalizmden kork­
mak ona güç vermektir.

Bu dünyada geçerli bir değer birimi varsa, bu değer birimi


duygularımızdır; hissetme yeteneğimizdir. Her birimiz ne hisse­
deceğimizi kendimiz yaratıyoruz. Değer birimimizle nereye ya­
tırım yapacağımıza sadece biz karar veriyoruz. Korkuya mı sev­
giye mi yatırım yapacağımıza sadece biz karar verebiliriz.

Neye yatırım yaparsak o oluruz.

1 76
Fundamentalizm korkusu fundamentalistleri yaratır. Korku
ve ayrılık aynıdır. Korku katılık yaratır. Katılık korku yaratır.
Fundamentalizm, kontrol edilemeyen gerçeğin değişimi korku­
sudur. Bu dönemde, kolektif olarak korkudan korkuyoruz. Yara­
larımız bu kadar derin. Korkularımızdan özgürleşmeye böylesi­
ne kapalıyız. Uyanmak hem en büyük korkumuz hem en büyük
hazzımız. Uyanmak koşullu korku ve koşullu sevgi kutuplaşma­
sının çöküşüdür.

Koşullu sevgi, korkan sevgidir. Koşulsuz sevgi korkusuz


sevgidir. Bu sevgi sınırsızdır ve olma özgürlüğünün doğuşudur.
Sürekli değişen gerçek, sürekli doğan hayattır. Tüm yaratıcılık
yenidir. Tüm yaratıcılık doğumdur. Genişlemenin ve yaratıcılı­
ğın sonu yok. Daralmanın ve ayrılığın da sonu yok. Sevginin so­
nu yok. Korkunun sonu yok. Gidebileceğin sınırlar yok; sen sı­
nırsızsın.

Tanrı yanıt değildir. Yanıt yoktur. B ir yanıta da ihtiyaç yok.


Problem yok. Sadece olan var. Tanrı hikayesiyle entegre oluyor
ve hikayemizden özgürleşiyoruz. Hiçbir hikaye sonsuzluğu ba­
rındıramaz. Hiçbir hikaye bizi tanımlayamaz. Tanrı hikayesin­
den özgürleşmek, fundamentalizm olarak ifade bulan yaradan
özgürleşmektir.

Sevgi sana yaralı olmadığını söyler. Sınırlı değilsin. Günah


yok. Cehennem, cehenneme olan inançtır. Cehennemde olmak,
yanlış yaparsan cehennemde sonsuza dek yanacağına dair
inançla yaşamaktır. Sana cehennemden bahsedenler, kimseyi
cehennemden kurtarmamıştır. Hiç kimsenin kurtarılmaya ihti­
yacı yok. Cehenneme inananlar, kendi inançlarının cehennemi­
ni yaşıyorlar.

Cehenneme inanmak, cehennem korkusunun bizi cehenneme


gitmekten kurtaracağı inancıdır. Cehennem, korkunun olduğu
yerde vardır. Sen özgürlüksün.

1 77
Tanrı'yı sınırsız sevgi ve özgürlük boyutundan alıp, yaratıcı­
lık gücümüzden ayrılmamızın sembolü yaptık. Bugünkü Tanrı
sözcüğü, bu yaranın sembolüdür. Dinlerin Tanrı fikri bir yaradır.
B izim Tanrı sözcüğünden duyduğumuz rahatsızlık, bu yaranın
sembolüdür. Bu kitap, kendimdeki Tanrı 'nın iyileşmesidir. Din­
sel Tanrı sözcüğünden, sevgi anlamına gelen Tanrı 'ya dönüş
yolculuğumun deklarasyonudur.

Ayrı, yaralı ve sınırlı olduğuna inanıyorsan, bu sözler senin


için. ' Tanrı olduğuna inanmıyorsan, bu sözler senin için. Tan­
rı 'nın senin dışında ve senden ayrı olduğuna inanıyorsan, bu
sözler senin için. Tanrı ' yı iyileştirerek kendimi iyileştiriyorum.

Tanrı 'nın içinde olduğumuzun bilinci , iyileşme bilincidir.


İyileşme yoksa Tanrı da yoktur. Tanrı sadece kendi yüceliğimiz­
den ayrılmamızın bir yansıması oldu. Mutlak inanç sistemi ola­
rak Tanrı bir yaradır. Tanrı ' dan bir fikir olarak bahsetmek, yara­
mızı deklare etmektir. Dini er bu yarayı daha da derinleştiriyor
Tanrı bir fikir değildir. Tanrı sevgidir. Sevgi her şeydir.

Bu kitap, Tanrı yarasının, din yarasının kendi varlığımda iyi­


leştirilmesidir. Bu sözleri hissediyor ve acımı iyileştiriyorum.
Artık yaranın ayrılığı olmadan Tanrı olduğumu bilerek, içimde­
ki Tanrı ' yı eritiyorum. Tanrı ' yı kişi haline getirdik. Çünkü biz
kişi görünümünde tanrılarız. Hikayenden Tanrı 'yı çıkardığında
yaranın ötesindekileri keşfedeceksin. Tanrı yoktur. Çünkü bi­
zimle kendi yüceliğimiz arasında bir ayrım yoktur. Tanrı-insan
kutuplaşmasınaan özgürleş.

Tanrı tanımlamasından özgürleştikçe sevgi bilincine varıyo­


rum . Sevgi tüm tanımlamaların ötesindedir. Tanrı olduğumu bil­
diğimde, Tanrı ihtiyacımdan özgürleşiyorum. Koşulsuz sevgi,
kendin olma deneyimidir.

1 78
Varılacak yer yok, sevgi yolculuğu var. Ö zünden sevdiğinde,
özünü hissedersin.

Her şey senin içinde. Her şey sevgide. Sevgi her yerde. Sev­
giyle Tanrı ihtiyacımı özgür bırakıyorum.

Sen sevgisin. Bunu idrak et !

You might also like