You are on page 1of 43

APORLAR

RUHSAL
IŞINLAMA OLAYLARI

3İLIM A R A Ş T IR M A M E R K E Z İ
Yayın evi - İstanbul
Kitap No: 39 — RUHSAL IŞINLAMALAR
İÇİNDEKİLER

B Ö LÜ M
A P O R V E T EKİN SİZE V D EN EY İM LER İ
a — Jo h a n n Z o e lln e r ve A p o r Deneyim leri
b — T e kinsizev'd eki A p or O la yla rı
c — A p o r O la y la rı Yüzünden O turulam ayan Ev
d — M edyom K ızka rdeşle rin Neden O ld u kla rı A p o rlar
e — Ruhsal V a rlık la rın A por Faaliyetleri
«Fakat bana sa f bir ruh birliği ile ibadet edenlere, daim a uyum f — Prof. H. Bender'in İncelediği A p o rla r
içerisin d e olan lara, ellerinde olan ı a rtırırım ve e llerinde olm ayanı g — A p o r İle Bitm eyen Y iyecek M anna
on lara veririm.* tv— A p o r İle 5 Y ıld ır Bitm eyen K işn iş
Bhagavad G lta 9 /2 2 k — G e çici Z am anla A p o r O lan B ıça k

B Ö LÜ M
HİND İSTAN'D AKİ Ü N LÜ A P O R O LA Y LA R I
a — M edyom Dr. Vinod ve D o k u zla r’ ın A p o r G ücü
«Medyom Louisa B o lt’un bir ce lse si s ıra sın d a arka d a şım bir b — Ünlü Hint Erm işi S ai B aba ve A p o rları
apor alm ıştı. Rehber V a rlık , herkesin görm esi için, a rka d a şım ın elini
c — Guru L ah iri M ah a saya ve G ö rkem li A p o rlar
yukarı k ald ırm a sın ı ve sonra k apatm asın ı istedi. A rk ad a şım ın eli, y a ­ d — Guru S ri Yuktesvvar ve A p o r A stra l P lâ nı
k ıcı bir hisle birlikte, ra h a tsız e d ici bir şekild e h ızla ısıtılm ıştı. R eh­
e — G uru P ram ah ansa Yo g a n a n da ve A p o r T ılsım Objesi
ber V arlık, 'E lin i a çm a m alısın , bu ço k önem li,' dedi. Bİr-iki d akika
sonra da ekledi: 'Şim di a ça b ilirsin '. A rk ad a şım ın avucunda, zin cird en BÖ LÜ M
bileziklere takılan türden güm üş bir kayık duruyordu...» Ü N LÜ M E D Y O M L A R V E A P O R O L A Y L A R I
a — M edyom E. Roberts ve A p o r Deneyim leri
Northage, Ivy. The rrvechanics of M edium ship.
b — M edyom C. M ira b e lli ve A p o r Deneyim leri
c — M edyom K. B arkel ve A p o r Deneyim leri
d — M edyom Bn. G uppy ve A p o r C else le ri
e — M edyom K. M. Rhinehart ve A p o r Deneyim leri

B Ö LÜ M
İS LA M V E H RİSTİYAN E R M İŞ LE R İN D E A P O R O LA Y LA R I
a — H ristiyan E rm işleri ve 'B o llu k M u c ize s i’ A porları
b — Yu n us Em re ve Üç B ilge'n in A po rları
B irin ci B a sk ı Kasım 1979
c — Hz. M evlan a ve A p o r O la y la rı
D izgi - B a sk ı Işık M atba a sı d — H a cı B e kta ş V eli ve A p o r Deneyim leri
K a p a k B a sk ı Coşku n M atb a a sı
B Ö LÜ M
C ilt Y ap ım ı Kardeşler C iltevi
P E Y G A M B E R L E R V E A P O R M U C İZ E LE R İ
a — Hz. İlya ve A p o r M u cize si
b — Hz. E lişa ve A p o r M u cize si
c — Hz. M usa ve A p o r M ucize le ri
d — Hz. İsa ve A p o r M u cizele ri
e — Hz. M uham m ed ve A p o r M ucize le ri
Spiritü alistler, a p or fenom enini, ruhsa! v a rlık la rın objeleri bulun­
du kları yerden dem ateryalize etm eleri ve ce lse oda sın da tekrar bir
araya getirm eleri şeklin d e a çık la rla r. M au rice Barbanell, «Bu Spiritü a-
lizmdir» (This is Spiritu alism , London, Je n k in s, 1959) adlı kitabında,
Whit© Haw k ism iyle anılan bir ruhsal varlığ ın , celse o d asın da tezahür
eden ta şla rla ilgili bir apor olayı h akkında şu tebliği verdiğinden bah­
Gİ Rİ Ş
setmektedir:

Apor, fizik yetenekli m edyom larm celselerinde, evvelce mevcut «Bu olayı a n c a k şu şe kild e a çık la y a b ilirim kî, ta ş la r en tegre olana
bulunm ayan eşyanın m eydana çık ışıd ır. Deney s ıra sın d a elde edile­ kadar a tom ik v ib ra syo n ların ı h ızlandırırım . S on ra buraya ta ş ır ve tek­
bildiği gibi, farkında olunm adan da görülebilen olaylardan dır. A n ca k rar katı cisim haline gelene ka d a r vib ra syo n la rın ı yavaşlatırım .»
bu şekil psişik o la y la r günlük hayatta sık görünm ediğinden tabiat üstü O bjelerin k apalı odaların içerisin e ya da d ışa rısın a taşınm aları,
h ad isele r olarak yorum lanm aktadır. Bu olay la r ne tabiat üstü, ne de psikokinezi (zihnin m adde üzerindeki ta sa rru f gücü) ile ilgili olduğu
saçm adır. Kanunlara uygun ve üstün sebeplerle ilgilidir. Üstün bir me­ sanılan bazı ctekinsizev» (poltergeist) olay la rın d a da görülen bir fe­
kanizm anın, insanoğlunu k alıp çı, d a r bir m antık sistem inden kurtara­ nomendir.
bilm ek için meydana getirdiği tertiplerdir.
A p o r o lay la rın a konu olan objeler yerine, bir celse s ıra sın d a oda ­
Fra n sızca «apporter» (getirmek) kelim esinden türetilm iş olan da b ir insanın tezahür ettiği de görülm üştür. S. Edm und’un «Spiritüa­
«Apor», bir medyom luk fenom eni olup, ce lse od a sın a sa n ki du va rla r­ lizme Ç ö zü m sel B5r Bakış» (Spiritualism : A C ritica l Survey, London,
dan, kapalı kapı ve pencerelerden geçerek giren objelerin maddeye Aquarian Press, 1966) adlı kitab ın d a a n lattığ ın a göre, apordan ziyade
nüfuz etm esi şeklinde tezahür eder. mükemmel bir ışın lam a olayı olarak değerlendirilm esi gereken bu olay,
19. Y ü z y ıl’ ın tan ınm ış İngiliz a p or medyomu Bn. Sam uel Guppy'nin
Bazen binlerce kilom etre ötedeki bir yere taşın an bu objelerin, bu­
başından geçm iştir. Bn. Guppy, kendi ce lse le ri sıra sın d a odada, adeta
lu n du kları yerden kaybolarak, aradaki tüm fizik en g elleri aşıp* a kta ­
boşluktan ç ık a rm ış ç a s ın a ca n lı İstakozlar, y ıla n b a lık la rı ve taze ç i­
rıld ık la rı yerde tekrar ortaya ç ık tık la rı görülür. Shervvood Eddy, «Ölüm­
çekler, meyva ve se b ze ler tezahür ettirm ekle tanınm ıştı. Londra,
den S onra Yaşayacaksanız» (You W ill Survive A fte r Death, Holt, Rine- H ighbury’deki evinde hesap işlerine d alm ışken birden kendisini Lam bs
hart and W inston, 1950) a d lı kitabında, 1941 y ılınd a kendisinin de bu­
C ondu it Street, 69 N um ara'ya taşıyan ruhsal v a rlık la r tarafından, çatı
lunduğu bir celse sıra sın d a , dökm e dem irden yapılm a ağ ır bir kül
ve tavan ların içerisin den g e çirilip ce lse od a sın d a ki m asanın üzerine
ta b la sın ın C h ica g o ’daki bir apartm an katında ortadan kaybolarak he­
bıra kılm ıştı. K alem i hâlâ daha elinde d uruyor ve üzerindeki m ürekkep,
men hemen aynı anda New Y o rk'd a ki celse od asın da belirdiğini a n la t­ ısla k lığ ın ı koruyordu.
m aktadır.

A sp o r » e ters yönde tezahür eden bir a por olayıdır: C e lse oda ­


sın da kaybolan bir obje başka bir yerde tekrar ortaya çıkar.

Diğer ruhi olaylarda olduğu gibi, aporların sneydana getirilişinde


de muhtemelen bir kaç metod kullanılm aktadır. C isim lerin çoğu kez
ılık, hattâ sıca k vaziyette gelm eleri, bunların ya atom lar, ya da mo­
le kü lle r halinde ta şın d ığ ı ihtim alini akla getirm ektedir. Bazı kereler
alınan cisim le r tamamen soğuk olm aktadır ki, bu da olayda başka
bir metodun kulla n ıld ığ ın ı gösterm ektedir.
1. BÖLÜM
ÖNSÖZ

Apor olayları, tarih boyunca, insanlığın evrimsel ilerle­


yişine katkıda bulunan Peygamberlik Kurumu ve diğer mis­
tik ekoller tarafından bir vasıta olarak kullanılmış bulunan, Apor ye Tekinsizev Deneyimleri
kendine özgü bir ışınlama biçimidir. Bu olayların çok çeşit­
li oluş teknikleri ve yapıcıları varsa da, genel olarak belirli
bir astral plâna bağlı enerji ve o plânın yasaları ile tezahür a — Johann Zoellner ve Apor Deneyimleri
bulan fenomenlerdir. Bu söz konusu astral plân enerjileri­
ni ve yasalarını kütlanan bedenli ve bedensiz varlıklar, çok
çeşitli hâllerde ve niteliklerde 'apor olayları' gerçekleştirebi- 1877 yılının 17 Aralık günü, saat 11.00'de, Alman fi­
lirler. Yapıt boyunca bunları görebilirsiniz. zikçisi ve astronomu Johann Zoellner, daha önceden uç­
ları birleştirilip mühürlenen bir ip parçası üzerinde tam
Apor gerçeği, herşeyden önce, varlığa, bir yüksek ener­
ji mekânını ve onun bu alt mekândaki olağanüstü tezahür­
dört düğümün kendi kendine atıldığına tanık oluyordu.
lerini göstermek bakımından bir ispattır. Daha sonra, beşer Zoellner, bu ve buna benzer daha birçok gözlemden şu
varlığının neler yapabileceğinin ve ne durumda olduğunun sonuca varmıştı: Bizim dünya boyutumuza müdahale
da bir- göstergesidir apor olayları. Öte yandan, Peygamberlik eden zekî varlıkların mevcudiyeti sözkonusudur. Bu var­
Kurumu’nun Yüksek Varlıklarının mucizeleri olan apor olay­ lıklar, aramızda bulunmadıklarına göre, başka bir yer­
larının, günümüzde çeşitli ünsüz kişilerce de gerçekleştiril­ de ya da bir başka mekân boyutunda yer alıyor olma­
meleri, Peygamberlere ve onların Göksel Mesajlarına, artık, lıdırlar.
onları mucizelerden soyutlayarak bakmak gerektiğini de vur­ Amerikalı medyom Henry Slade ile birlikte gerçek­
gular, çağdaş apor olayları. leştirdiği otuz kadar celsede elde ettiği doneler sonu­
Bir insan bedeni ki, halen daha bir bilinmezdir ve nere­ cunda, Zoellner, William Crookes'un (1) birkaç yü önce
sine bakılırsa bir bilinmezlik taşımaktadır ve araştırıldıkça onaylamış bulunduğu spiritolojik fenomenlerin hemen
derinleşmekte ve evrenselleşmektedir, işte evren organizma­ hemen tümünün gerçekliğini tespit ettiğini ileri sürm üş­
sı içinde bir hücre olan bu dünya planeti de öylesine bir de­ tü. Zoellner, Leipzig Üniversitesi'nde yürüttüğü bu de­
rinlik, genişlik ve görkem içinde, incelendikçe daha nice giz­
neyler sırasında, aralarında G.T. Fechner ile W.P. We-
lerini açığa vuran bir organizmadır. Ve bu evrensel orga­
nizmanın organlarından birinin tezahürü de apor olaylarıdır. ber'in de bulunduğu meslekdaşlarıyla birlikte, 4, 5 kilo­
luk bir masanın demateryalize olarak az sonra tekrar
ortaya çıkmasına tanık olmuştu. Beş dakika süreyle or­
tadan yok olan masa, aniden başaşağı bir şekilde tavan­
da belirerek bütün ağırlığıyla yere düşmüş ve bu anda su tahta halkaların, bağırsaktan ilmeği terkederek oda­
Zoellner ile Slade'in de başına çarpmıştı. daki bir masanın orta ayağına geçmiş bir halde ortaya
Zoellner, bu celseler sırasında, örneğin, öylece ha­ çıktıklarına tanık oldu. Masanın ayağı yerde üçe ayrıl­
vadan boşalan sular, kendi kendine yanan mumlar, mü­ dığından, normal şartlar altında böyle bir şeyin gerçek­
hürlü bir kutunun içinden kaybolup masanın altında be­ leşmesi imkânsızdı (Bkz: Resim -1). Bu arada, bağır­
liren madenî paralar, aynı mühürlü kutu içinde ortaya saktan oluşturulan ilmeğin üzerinde iki düğüm belir­
çıkan kurşun kalem parçaları görmüştü. İşte bu tü r m işti; düğümlerin içinden de deriden oluşan bir başka
apor olayları, Zoellner'de, maddenin madde içinden ge­ üst üste düğümler örgüsü geçiyordu.
çebileceği (2) ve bunun üç boyutlu bir dünya dahilinde
imkânsız olmasından ötürü de mekânın dördüncü biı
boyutu (3) bulunması gerektiği düşüncelerini uyandır­
mıştı.

İki ayrı ağaç türünden yapılan halkalar, fiziksel bir cel­


sede bir anda birbiri içine girmiştir. Daha sonra halka­
lar üzerinde yapılan bilimse! incelemelerde üzerlerinde
hiçbir ek yerine rastlanmamıştır. Sir Oliver Lodge'un
deneylerinden.
Resim — 1

Bu teorisini kontrol etmek üzere bir dizi deney dü­


zenleyen Zoellner, değişik ağaçlardan yaptırdığı iki tah­ b — Tekinsizev’deki Apor Olayları
ta halkayı kurutulmuş bir bağırsağa geçirerek, bağırsa­
ğın iki ucunu birkaç defa düğümleyip mühürledi. 9 Mar Aralık 1894’de, Lord Portm an’m Dorset (İngiltere),
yış 1878 tarihinde yapılan bir celse sırasında, sözkonu- Durw;eston’daki arazisi üzerindeki bir ev, açıklanama­

8 9
yan bazı olaylara sahne oluyordu. Evde oturanlar, ha­ (Ghosts and Poltergeists, Chicago, Henry Regnery, 1954)
vaya yükselen ve eve doğru fırlatılan objelerden bahse­ adlı kitabında, eski bir Alman broşüründen 1713 tarihli
diyorlardı. Koru bekçisi N e m a n , olup bitenleri gör­ bir tekinsizev vakası aktarılmakta ve bu olay sırasında,
meye karar vererek bir akşam evin içinde beklemeye bir doktorun evinin bir şeye çarpmazdan sadece birkaç
başladı. Tanık olduğu olayı daha sonra Psişik Araştır­ saniye önce evin içinde ortaya çıkarak nesnelleşen ve
ma Derneği’ne [ S P R ( 4) ] anlatan Newman’m öyküsü görülür hale gelen birtakım objelerin sürekli bombar­
demeğin Proceedings dergisinin 1897 tarihli 91. sayısın­ dımanı sonucunda nasıl oturulamaz hale geldiğinden
da yayımlanmıştı: bahsedilmektedir.
«Oturup, bahçeye açılan kapıya bakmaya başladım.
Kapı, iç duvarla arasında 40 cm. kalacak şekilde açık SPR'nin Journal dergisinin 1905 -1906 tarihli 12.
duruyordu ki, kapının arkasından bazı ufak kabukların Cildi'nde, Sum atra’daki bir vakadan bahsedilmektedir.
geldiğini gördüm. Yerden yaklaşık 1.50 cm. kadar yuka­ Eylül 1903'de, Sumatra'da yaşayan HollandalI W.G.
rıdan seyrederek, yarım dakika ile bir dakika arasında Grottendieck’in rapor ettiğine göre, olup bitenler, ya­
değişen zaman aralıkları ile teker teker ortaya çıkıyor­ nında çalışan bir yerli çocukla yakından ilgiliydi. Yatak
lardı. Çok yavaş yaklaşıyorlardı ve bana çarptıkları za­ odasının tavanından doğru taşlar geliyor, yatağın yakı­
man ancak hissedebiliyordum. Kabuklarla birlikte iki nma iniyorlardı: «Havadan gelerek bana doğru düşer­
de yüksüğün geldiğini gördüm. Bunlar öylesine yavaş lerken bu taşları yakalamaya çabalıyor, fakat bunu hiç­
seyrediyorlardı ki, normal şartlar altında hemen yere bir zaman başaramıyordum. Bana sanki, onları yakala­
düşmeleri gerekirdi. Her iki yüksük de şapkama çarptı. mak için çabalamaya başlar başlamaz yönlerini değiş­
Bazı kabuklar başımın yanından geçerek meyilli bîr şe­ tiriyorlar gibi geliyordu.» Sözkonusu taşlar son derece
kilde (yani, yere bırakılmış gibi değil) yere düştüler. yavaş bir şekilde düşüyorlardı.
Bana çarpanlar ise doğrudan yere düşmüştü.» Grottendieck, incelemek üzere çatıya çıkmıştı :
Bu anlatılanlar, parapsikolojinin, «tekinsizev» (pol- «rDoğrudan 'kadjang’ırc içinden geçerek geldiklerini açık­
tergeist) denilen türden paranormal olaylar kategorisi­ ça görmüştüm. Her bir kadjang, 60x90 cm. ebadında
ne girmektedir. Ancak, bu olayda, apor konusunu doğ­ olan basit, yassı bir yapraktır. Bu yapraklar öyledir ki,
rudan ilgilendiren bir gözlem sözkonusudur: Newman? içinde bir delik açilmaksızm (bir iğneyle bile) nüfuz et­
objelerin materyalizasyonuna tanık olmuştur. Nitekim, mek imkânsızdır... Çok serttir ve nüfuz edilmeye karşı
çoğu «tekinsizev» olayında, objelerin havada uçmasının güçlü bir direnç gösterir.» Oysa M, taşlar hiçbir delik
ve benzeri tezahürlerin yamsıra, apor olarak tanımlaya­ açmamışlardı.
bileceğimiz türden tezahürlere de tanık olunmaktadır. Taşlar «90 cm ’yi aşmayan bir yarıçap dahiline dü­
şüyorlardı. Hepsi de (yani, benim gördüklerimin hepsi)
c — Apor Olayları Yüzünden Oturulamayan Ev aynı kadjang-yaprağınm içinden geçerek geliyor ve hep­
si döşemedeki aynı yarıçap dahiline düşüyorlardı.» Çok
H.H.C. Thurston'un «Hayaletler ve Tekinsizevler» yavaş düşmelerine rağmen, döşemeye çarptıklarında
10 11
muazzam bir ses çıkarıyorlardı. Bu taşlara dokunuldu­
ğunda, ele ılık geliyorlardı. yakından gözlemlemeyi başardık ve madenî paraların
havada ortaya çıkışını gerçekten gördük.»
d — Medyom Kızkordeşlerin Neden Olduktan Aporlar Bn. Kohn bir keresinde bir deney yapmıştı: «Saat
15.30’da dışarı çıktığımda, masamın üzerinde, içinde
Poona’da (Hindistan) Temmuz 1928 tarihinde iki Swan marka bir şişe mürekkep bulunan ve yivli kapağı
erkek kardeşin çevresinde başlayan ve tam bir yıl ka­ sıkıca kapatılmış bir alüminyum kutu bırakmıştım. Bu
dar süren bir dizi tekinsizev olayını ise, Harry Price ile 'emniyetli' kutu vasıtasıyla, bizimle oyun oynayan ’ruh-
Bn. H. Kohn’un birlikte yazdıkları ve «Hindistan’da Bir lar'cto daha kurnaz olduğumu göstermek istiyordum.»
Tekinsizev Vakası» («An Indian Poltergeist,» Journal of Saat 17.00'de eve döndüğünde, odasının her yanma
the ASPR, Vol. 24, 1930, s. 122.) (5) başlığı altında ya­ mürekkep saçılmış olduğunu ve kırılan, şişe parçalarının
yımlanmış olan bir yazıdan öğreniyoruz. Almanca öğ­ etrafa yayılmış bulunduğunu gördü. Ancak, alüminyum
retmeni olan Bn. H. Kohn, Poona’da kızkardeşi ve eniş­ kutu ortadan kaybolmuştu: «Objelerin çoğu tavandan
tesi ile birlikte oturuyordu. Eniştesi Dr. Ketkar, olay­ doğru geldikleri için olacak, hiç düşünmeden başımı ta­
larla ilişkisi görülen iki kardeşten küçüğünü evlat edi­ vana doğru kaldırdım... «Ümit ederim ki, ruhlar kutu­
nince, tekinsizev fenomeni bu kez Ketkar ailesini bırak­ yu iade ederler. Bana bir rupi sekiz anna'ya mal olmuş­
maz olmuştu. tu!» diye seslendim. Sözlerimi bitirir bitirmez, kayıp
kutunun havada, odamın tavanından yaklaşık 15 cm. ka­
Bir gün, Bn. Kohn ve Bn. Ketkar, içlerine yumurta dar aşağıda ortaya çıkışına tanık oldum. Yatağın üzeri­
koydukları birkaç sepeti henüz bir dolaba yerleştirmiş­ ne düştü. Hemen elime alarak inceledim. Aynı, evden
lerdi ki, dolaptan doğru gelip yanlarından geçen bir yu­ çıkmadan önce bıraktığım şekilde, sıkı sıkıya kapatıl­
m urta yere düşerek kırılır. Dolaba baktıklarında yumur­ mış bir halde duruyordu.»
talardan birinin eksilmiş olduğunu görürler. Yeri temiz­
lerken bu kez yanıbaşlarmda bir yumurta daha kırılır e — Ruhsal Varlıkların Apor Faaliyetleri
ve sepetlerden bir yumurtanın daha kaybolmuş olduğu­
nu tespit ederler. Üç yumurta daha aynı akıbete uğrar 1948 yılında, Almanya’nın Bavaria eyaletindeki Va-
diktan sonra, kırkiki adet yumurtanın bulunduğu bir chendorf dağ köyünde, Bohemia'dan gelen bir göçmen
sepet olduğu gibi kaybolur ve bir daha hiç ortaya çık­ ailesi, 14 yaşlarındaki kız çocukları ile birlikte eski bir
maz. konaktaki bir odaya geçici olarak yerleşmişlerdi. Bu
İki kızkardeş, daha başka zamanlarda da havadan odada birçok tekinsizev olayına tanık olan aile, bir ke­
düşen madenî paralara tanık olmuşlardı: «Önceleri, pa­ resinde, odadaki iki yatağın taşlar, aletler ve daha baş­
raları havadayken pek göremiyor, paranın döşemeye ka objelerle bombardıman edildiğini görmüştü. Ailenin
çarpmasından ötürü irkilerek, düşmüş olduğunu farke- hanımı aletleri toplayarak kutularına koymuş ve sonra
diyorduk. Ancak, kısa bir süre sonra, bu olayı çok daha kutuyu kapayıp üzerine oturmuştu. Az sonra, aletler,
esrarengiz bir şekilde, odanın değişik yerlerinde birer
12
13
birer ortaya çıkmışlardı. Bir keresinde de tavanarasm- sonra da hap dolu bir başka şişe belirdi. Tam çatı se­
da duran çarşafların havada belirerek döşemeye düştü­ viyesindeyken görülen bu şişe, zigzaglar çizerek yere
ğünü görmüştü. doğru inmişti.
Görünüşe göre «tele-avor» edilen, yani apor yoluyla
f — Prof. H. Bender'in İncelediği Aporlar
mekân değiştiren objelerden biri de olayı incelemek için
sözkonusu evde bulunan Dr. Hans Bender’e ait olan ve
Yakın zamanlarda tanık olunan bir tekinsizev va­
mutfağın bitişiğinde yer alan elbise dolabında asılı du­
kası da Batı Almanya’daki Freiburg Üniversitesi'nin psi­
ran paltoydu. Dr. Bender aileyle birlikte mutfakta otu­
koloji profesörlerinden Dr. Hans Bender'in bu üniversi­
rurken, evin hanımı, kedilerini içeriye almak üzere ön
tede kurduğu parapsikoloji araştırm a grubunun incele­
kapıya gitmişti. Koşarak mutfağa giren bayan, Bender'­
diği bir olaydır. Rosenheim yakınlarındaki Nicklheim’-
in paltosunun dışarıda, basamakların hemen yanında,
da meydana gelen sözkonusu olaylar Kasım 1968'de baş­
karlar üzerinde durduğunu söyledi. Hava soğuktu ve dış
lamış ve dört ay kadar sürmüştü. Dr. Bender'in «Tekin­
kapı sürekli olarak kapalı duruyordu. Bayanın, mutfa­
sizev Araştırmalarında Yeni Gelişmeler» («New Deve-
ğın dışında bulunduğu sekizbuçuk saniyelik süre dahi­
lopments in Poltergeist Research,» Proceedings of the
linde de paltoyu asılı bulunduğu yerden alıp karlar üze­
Parapsyclıological Association, No. 6, 1969, p. 81) baş­
rine atarak tekrar mutfağa dönmesi imkânsızdı. Sözko­
lıklı bir yazısında anlatılan bu vakada, bir işçi, hanımı
nusu süre, Dr. Bender’in sürekli olarak çalıştırdığı tey­
ve 13 yaşlarındaki kız çocuklarından oluşan bir aile, te-
bin kayıtlarından çıkarılmıştı. Tek ihtimal, paltonun,
kinsizev türünden çeşitli tezahürlerin yanısıra, ayrıca,
tekinsizev olaylarına neden olan güçlerce dolapta de-
kapalı odalarda atılan taşlarla da taciz ediliyordu. Bir
materyalize edilerek dışarıda materyalize olmasıydı.
keresinde, evi vaftize gelen bir rahip mutfağa girdiği bir
sırada tavandan bir taş düşmüştü. Halbuki, tüm kapı ve Objelerin duvarlardan ya da kapalı kapılardan ge­
pencereler kapalıydı. Rahip taşı eline aldığında, ılık ol­ çerek «tele-apor» edildikleri bu tü r vakalar üzerinde
duğunu farketmişti. özellikle duran Dr. Bender, sözkonusu olayların gerçek­
Rosenheim'da. oturan ve kendi bürosu da daha önce liği karşısında, «Yüksek bir mekân» m mevcudiyetim
tekinsizev olaylarına sahne olan avukat Bay Adam, olup bir önerme olarak ifade etmek zorunda kalabileceğimizi
bitenleri görmek üzere Nicklheim ailesini ziyarete gitti. öne sürmektedir. Bu da «hareketin dört-katlı özgürlü­
Kendisine, evden kaybolan bazı objeleri daha sonra dı­ ğünün mümkün kılacak ve görünüşdeki şekliyle madde­
şarıda yere düşerken gördüklerinden bahsettiler. Bunu nin maddeye nüfuz edişini açıklayacaktır. (Bkz: Bö­
denemek isteyen Adam, içlerine parfüm ve haplar dol­ lü m -l/a )
durduğu şişeleri mutfak masasının üzerine yerleştirerek Dr. Bender'in belirttiğine göre, AvusturyalI fizikçi
herkesin dışarı çıkmasını söyledi. Tüm pencere ve ka­ E m st Mach (1838-1916), daha yüzyılın başlarmda, «yük­
pıları kapayarak o da diğerlerinin yanma katıldı. Kısa sek mekân» ihtimalini soyut bir matematik kavram ola­
bir süre sonra, havada önce bir parfüm şişesi ve daha rak ortaya koymuş ve ayrıca, objelerin ortaya çıkış ve

14 15
kayboluşlarının, mekânın bu tür bir yüksek boyutlulu­ yerlileri arkasına katan Rita, kendilerini, birkaç yüz
ğu için ampirik kanıt oluşturacağından bahsetmiştir. metre ötedeki, çalılıklarla kaplı bir alana götürdü. Yer­
liler, bu alandaki her çalılığın ve hattâ toprağın bile,
g — Apor ile Bitmeyen Yiyecek, Manna balı andıran, yenebilir bir madde ile kaplı olduğunu gör­
düler. Dahası, oldukça geniş bir arazi parçası üzerinde
Batı Afrika’daki Merkezî Angola kabileleri için, aç­ yayılmış olan bu madde, her gece, gene aynı yerde ye­
lık, hiç de yabancı olmadıkları bir sorundur. Seles adıy­ niden ortaya çıkıyordu!
la bilinen bir kabile yüzyıllardır doğanın kaprislerine
boyun eğerek yaşamıştır. Yağmur mevsiminde yağış Rita’nın söylediğine göre, acıkmış ve aynı Hz. Musa
olursa Seles kabilesi de iyi ürüne ve bol yiyeceğe kavu­ gibi, yiyecek bir şeyler bulabilmek için dua etmişti. Bala
şuyor, çoğu kez olduğu gibi kuraklık geldiğinde ise top­ benzeyen bu maddeyi köyün uzağındaki o çalılık alanda
raklarının yakıcı güneş ışığı altında çatladığını görüyor, nasıl bulabildiği sorusu ise hiçbir zaman yanıtlanama­
kabilece ıstırap çekiyorlardı. dı... ancak, bu madde, herkesin gözü önünde her gün
1939 yılında da gene kuraklık olmuş, aylarca tek yenilenmeye devam etti ve yerlilerin hepsi de yağmur­
damla dahi yağmamıştı. Akarsu yatakları tozlu hendek­ lar gelene kadar onunla beslendiler.
ler haline gelmiş, av hayvanlan ya kaçmış ya da ölmüş­ Olaydan haberdar olan Capetown’lu din adamı E.L.
lerdi. Kuşlar ortadan kaybolmuşlardı. Ekinler, çekirge­ Cardy, sözkonusu maddeden bir kavanoz dolusu numu­
lerin bile ilgisini çekmeyecek kadar kuruyup kavrulmuş­ ne alarak, incelenmesi için Capetown’a getirmişti. Ken­
lardı. Çocuklarla ihtiyarlardan yüz kişi kadar öldükten disine, bunun bir tür bal olduğu söylendi ancak, bu
sonra, Seles kabilesinin geriye kalan dörtyüz üyesi de balm nereden ve nasıl geldiği de bir muamma olarak
açlıkla karşı karşıya kalmıştı. kaldı.
Kabilenin toprakları üzerinde bir de Carlos Seques-
que'nin yönettiği bir Hıristiyan misyonu bulunuyordu. h — Apor ile 5 Yıldır Bitmeyen Kişniş
Carlos ve ailesi de Seles yerlileri ile birlikte kuraklık
bölgesinde mahsur kalmışlardı. Hunton Bridge, Kings Langley, H erts’den Bn. J.
Mart ayının gene güneşten kavrulan bir sabahı, Car­ Tidmarsh şöyle yazıyor :
los, beş yaşındaki kızı, Rita’nın ortalıkta olmadığını «Siz ya da okuyucularınız şu tuhaf sorunu çözebi­
farketti. Çalılık araziye girerek kaybolmasından korkul­ lir misiniz acaba? Kocam, baharatlı yemekleri çok se­
duğundan, Rita’vı aramak için bütün kabile toplanmış­ ver ve bu yemekleri sık sık yapar.
tı. Arama grupları tam yola koyuluyorlardı ki, Rita'nın «Yaklaşık beş yıl önce bir kutu öğütülmüş kişniş
köye girdiği görüldü. Elindeki bir tahta çanaktan bir almıştı ve her baharatlı yemek yapışında, içine dolu do­
şeyler yiyordu. Yediğinin ne olduğu sorulduğunda, bu­ lu bir çay kaşığı kişniş koyar.
nun, «Hz. Musa’nın yediği türden bir manna» (Bkz: Bö­ «Yine de kutuyu tekrar ortaya çıkardığında, ağzına
lüm -5 /c) olduğunu söyledi akabinde, açlıktan kırılan kadar dolu bir halde duruyor.
16 17
«Diğer bir deyişle, kişnişi beş yıldır kullanmasına
rağmen, kutu hâlâ daha dopdolu.
«Bunu anlayamıyoruz.» 2. BÖLÜM
k — Geçici Zamanla Apor Olan Bıçak

Harold T. Wilkins, «Zaman ve Mekâna Ait Tuhaf


Gizemler» (Strange Mysteries of Time and Space, 1958) Hindistan’daki Ünlü Apor Olayları
adlı kitabında, tarihi olayların yanısıra, yakın zaman­
larda meydana gelmiş olan bazı apor vakalarına da yer a — Medyom Dr. Vinod ve Dokuzlar'ın Apor Gücü
vermektedir. Bunlardan en ilginci, Gloucestershire (İn­
Andrija Puharich(6) Aralık 1951'de New York'da
giltere), Brockworth'daki bir tarlada elektrik telleri
karşılaştığı, Poona’dan (Hindistan) gelen Hindu bilim
üzerinde çalışırken acıkan bir şahsın tanık olduğu apor
adamı ve ermişi Dr. D.G. Vinod ile, 31 Aralık 1952'de
olayıdır. Yemek molası verdiğinde, yanında bıçak getir­
üçüncü kez beraber olma fırsatmı bulmuştu. Dr. Puha-
meyi unuttuğunu farketmiş ve kendi kendine sinirlenir­
rich’in Dr. Vinod ile birlikte yürüttüğü celselerde, insa­
ken, birden ayaklarının dibinde bir bıçağın durduğunu
nın Tanrı kavramıyla doğrudan ilgili olan Dokuzlar'dan
görmüştü. Kendisinin daha önce hiç görmediği ve bir­
(the Nine) önemli bilgiler alınmış ve bu celselerin bi­
kaç saniye önce hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde be­
rinde Dokuzlar tarafından bir apor olayı meydana geti­
liren yepyeni bir sofra bıçağıydı bu. Bu şahsın daha
rilmişti.
sonradan sakladığı sözkonusu bıçak, Wilkins’in belirtti­
«Dr. Vinod ile Dokuzlar üzerinde yürüttüğümüz ça­
ğine göre, kendisinin ölümüyle birlikte ortadan kaybol­
muştu. lışmalarda eksik olan, söylenenlerin gerçekliğini göste­
ren bir tür dışsal kanıttı. Böyle bir kanıt da yakında ge­
lecekti...
«27 Haziran 1953’de, Maine’deki Yuvarlak Masa
Vakfı’nda (Round Table Foundation) dokuz kişi Dr. Vi­
nod ile buluştu. Bunlar Henry Jackson, Georgia Jack-
son, Alice Bouverice, Marceila Dupont, Cari Betz, Von-
nie Beck, Arthur Young, Ruth Young ve bendim (Andri­
ja Puharich).
«Dr. Vinod, lotüs postürüne (pozisyonuna) girerek
yere oturdu. Elinde, 'rakshas' denilen kutsal bir teşbih,
kucağında yirmiüç santimetre çapında, basit, bakırdan
bir levha ve yerde, bir yanında, Hindu Tanrısı Hanoum'
un ufacık bir heykeli vardı. Böylece yukardaki listede
Cins cins çiçeklerin materyalize olması ve havadan
yağması, bugün dünyanın her yamnda tanınan Sathya
adı geçen dokuz kişinin oluşturduğu halkanın merke­ Sai Baba’nm gerçekleştirdiği birçok apor mucizesinden
zinde Dr, Vinod yer alıyordu. Saat 12.15’de transa giren sadece biridir.
Dr. Vinod onbeş dakika kadar konuştu ve sonra, Dokuz­ Daha küçücük bir çocukken, ^
lar’dan biri R, onun aracılığı ile seslenerek, şöyle dedi: oyun arkadaşlarını hoşnut kılmak»
— Bu gece bu dünyada Brahminler yaratmak isti­ için, yemeyi- arzuladıkları değişik
yoruz. Brahmin, kendini Brahman’a vakfetmiş bir kişi meyvalarm hepsini birden «aynı
demektir. ağacın üzerinde» materyalize edebi- f
«Bu anda, tamamiyle aydınlatılmış odadaki dokuz len Sai Baba, bugün de «mucizele­
gözlemcinin hepsi de, Dr. Vinod’dan bir metre kadar re» ihtiyaçları olan binlerce insan
ötede pamuk ipliği yığını gibi görünen bir şeylerin bir için, sadece eliyle havada bir daire Resim — 2

anda belirdiğini gördüler. Bana, sanki iplik yığını ahşap çizerek oluşturduğu «anında yarat­
döşemeden ortaya çıktı gibi geldi. Hâlâ daha trans ha­ ma» mucizesi ile maddenin elementleri ve atomik ya­
linde olan Dr. Vinod, iplikleri toplamak üzere eğildi. Yı­ pısı üzerindeki hakimiyetini her an gözler önüne ser­
ğını çözerek ortaya, çok ince örülmüş pamuklu sicimden mektedir.
ilmekler çıkardı. Herkes’e birer tane uzattı ve her biri­ Yaşadığı iki merkezden biri olan Nilayam’da bin­
miz için tamı tamına bir ilmek mevcuttu. Hepimizden lerce kişinin, sırf huzurunda bulunmak ve ışıl ışıl olan
ilmekleri, sağ omuzun üzerinden ve sol kolun altından aurasıyla birlikte olmak için çevresinde toplandıkları
geçirmemizi istedi. zamanlar, çoğu kez bu ziyaretçileri teker teker dolaş­
«Bir maddenin yoktan varolduğuna tanık olmuş­ makta ve önünde durduğu herhangi bir kişi için, gizlice
tuk! Orada bulunan herkes, büyük pamuklu yumağının özlem duyduğu ve sadece onun düşlerine ait olabilecek
döşemeden geldiğine ve başka bir yerden geçemeyece­ bir objeyi elini şöyle bir sallamak suretiyle materyalize
ğine emindiler.» ... '{ etmektedir.
Sai Baba, istediği anda, tüm gayn saflıkları sönüp
gitmiş olan ruhun saflığım sembolize eden kutsal külü
b — ÜnSü Hint Ermişi Sai Baba ve Aporiarı
(«vibhuti») parmak uçlarından saçmakla ün yapmıştır.
Ziyaretçileri uzun bir süre bekledikleri zaman da gü­
Günümüzün Hintli ermişlerinden Sathya Sai Baba, lümseyerek «şekerlemeler» materyalize eder. Bu şeker­
(Bkz: Resim -2) 1918 yılında fizik dünyadan ayrılan lemeleri yiyenler artık uzun bir zaman için acıkmazlar.
ünlü Hintli ermiş Şirdili Sai Baba’nm 1926 yılında tek­ Ayrıca, Sai Baba’nm deniz aşın ülkelerdeki müridleri-
rar fizik dünyaya gelen son enkamasyonudur. Sathya ııin evlerinde yer alan fotoğraflarında gene «vibhuti»
Sai Baba, Şirdili Sai Baba’mn eski müridlerini görür ya da «bal» materyalize olmaktadır.
görmez tanımakta, onlara geçmiş konuşmalarım anlat­ Deniz aşırı müridlerinden, Londra'da oturan nük­
makta ve en ilginci de Şirdili Sai Baba gibi sayısız «mu­
cizeler» yapmaktadır. 21

20
leer fizikçi Vemu Mukunda’nın anlattığına göre, Sai olduğu muhteşem apor olayları, gene Lahiri Mahasaya'-
Baba, kendisi için altından yuvası ve zinciri olan, beş mn kendi ağzından aşağıda anlatılmaktadır:
fasetalı bir mücevher («rudrakşa») materyalize etmiş «Yaklaşmakta olan ayak seslerini duyunca düşün­
ve kendi eliyle boynuna asmıştı. Sai Baba, Mukunda'ya, celerime son verdim. Karanlıkta, bir el beni yavaşça
bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce apor mucizesinin ayağa kaldırdı ve giysiler verdi.
somut bir kanıtı olan bu mücevheri hiç çıkarmamasını, «'Gel, kardeşim', dedi, 'Üstad seni bekliyor/
bu tılsımın sayesinde sadece iş hayatında değil, spiri- «Ormanda ilerlerken bana yol gösterjyordu. Patika­
tüel gelişiminde de büyük başarılar kazanacağını söyle­ daki bir dönemeçte, uzakta hiç sönmeyen bir parıltı
mişti.
gördüm.
Howard Murphet, «Sai Baha’nın Mucizeleri» (Sai
«Güneş mi doğuyor diye sordum. Gece daha bitme­
Baba: Man of Miracles, London, Muller, 1973) adlı ki­
di ki..
tabında, Sai Baba'mn gerçekleştirdiği bir «bolluk mu-
«Kılavuzum, 'Henüz geceyarısı oldu,' diyerek hafif­
cteesimden (Bkz: Bölüm-4/a) de bahsetmektedir. Poona
çe güldü. ’O ışık, bu gece burada eşsiz Babaji tarafından
yakınında, Bay ve bayan Ramaçandran'm evinde düzen­
materyalize edilen altından bir sarayın parıltısıdır. Geç­
lenen dinî bir törenden sonra verilen bir yemek sırasın­
mişte, bir kez, bir saraym güzelliklerinin zevkine var­
da, yüz kadar ziyaretçi için hazırlık yapılmış olmasına
mak arzusunu ifade etmiştin. Üstad şimdi senin bu ar­
rağmen yaklaşık bin kişi geldiği anlaşılmıştı. Orada bu­
zunu tatm in ederek seni en son karmik bağından da
lunan Sai Baba, yemeği servis sırasında, mucizevî bir
kurtarmış olacaktır. Bu muhteşem saray bu gece senin
şekilde tam on misli çoğaltarak herkesin yeterince doy­
Kriya Yoga'ya inisiye oluşuna sahne olacaktır. Burada­
masını sağlamış ve ev sahiplerini de büyük bir sıkıntı­
ki bütün kardeşlerin, sürgünden dönüşüne sevindikle­
dan kurtarmıştı. Murphet, ayrıca, Sai Baba’nm daha
rinden, sana hoş geldin demek üzere bir şükran şarkısı
başka zamanlarda, anında ortaya çıkardığı tatlıların, fı­
söylüyorlar. Bak!’
rından yeni çıkmış gibi sıcaklıklarını koruduklarından
«önümüzde, parıldayan altınlar içinde muazzam bir
söz etmektedir.
saray duruyordu. Sayısız mücevherle süslenmiş, düzen­
lenmiş bahçeler içine oturtulmuş, durgun havuzlarda
c — Guru Lahiri Mahasaya ye Görkemli Aporlar
yansıyan - eşi emsali olmayan muhteşem bir manzara!
Göğe yükselen kemerler, gayet karmaşık bir şekilde, iri
Ünlü Yogi Pramahansa Yogananda(7) «Bir Yogi’-
elmaslar, safirler ve zümrütlerle bezenmişti. Yakutların
nin Özyaşamöyküsü» (Autobiography of a Yogi, Bom­
kırmızı bir parlaklık verdiği kapılarda melek yüzlü in­
bay, Jaico Publishing House, 1971) adlı kitabında, çe­
sanlar duruyordu.
şitli apor vakalarından bahsetmektedir. Bunların ara­
«Önden giden yol arkadaşımı izleyerek geniş bir
sında yer alan ve Yogananda'mn Gurusu'nun Gurusu
bekleme holüne girdim. Havada hafif günlük ve gül ko­
olan Lahiri Mahasaya’mn (8) Gurusu Mahavatar Baba-
kulan süzülüyor, loş ışıklı lambalardan çok renkli bir
j i ( 8) tarafından Himalayalar'da inisiye edilirken tanık
parıltı neşroluyordu. Bazısı sarışın, bazısı esmer olan
22 23
müridlerden oluşan küçük gruplar, iç huzuru ile dolu insan, İlâhi Arşetipik Model’i izlemektedir. Aynı şekil­
bir halde, yavaşça şarkı söylüyorlar ya da meditasyon de, kozmik bilinç içinde uyandığında, bir kozmik-rüya
yapıyorlardı. Ortalığı coşkun bir sevinç havası kapla­ evreninin hayalini de, hiçbir çaba sarfetmeksizin dema-
mıştı. teryalize eder.
«Ben hayretimi ifade ederken kılavuzum da hisle­ «’Babaji de herşeyi yaratan Sonsuz İrade ile uyum­
rimi anladığını belirten bir gülümsemeyle, 'Gözlerine zi­ lu olarak, elemental atomlara, herhangi bir biçimde bir
yafet çek,' dedi, ’Bu sarayın sanat harikalarının tadını araya gelmelerini ve kendilerini tezahür ettirmelerini
çıkar, çünkü sırf senin için var edildi.’ emredebilir. Bir anda var edilen bu altın, saray gerçek­
«Kardeşim, dedim, bu yapının güzelliği beşerî ta­ tir — aynı, yeryüzünün gerçek olması gibi. Tanrı’nm
hayyülün sınırlarını aşıyor. Lütfen bana bü sarayın kö­ düşüncesi dünyayı nasıl yarattıysa ve İradesi onu nasıl
keninin esrarını açıklar mısın? ayakta tutuyorsa, Babaji de bu güzelim kâşaneyi zih­
«’Seni memnuniyetle aydınlatırım.’ Yol arkadaşımın ninden yarattı ve atomlarını da iradesinin gücü ile bir
koyu renkli gözleri bilgelikle parıldıyordu. ’Bu materya- arada tutuyor.’
lizasyonun açıklanamaz olan hiçbir yanı yok. Tüm koz­ «’Bu yapı işlevini görünce, Babaji onu dematerya-
mos, Yaratıcı’mn projekte edilmiş bir düşüncesidir. lize edecek,’ diye ekledi.
Uzayda yüzen ve adına. Dünya dediğimiz bu yoğun top­ «Huşu içinde sesimi çıkarmadan dururken, eliyle
rak parçası Tanrı’nın bir rüyasıdır. O, herşeyi Kendi çevreyi gösteren bir hareket yapan kılavuzum, 'Mücev­
zihninden yaratm ıştır; aynı, bir insanın, rüyadaki bilin­ herler ile muhteşem bir şekilde bezenmiş, parıltılar için­
ciyle, kendi yaratıkları olan bir' yaratıyı yeniden oluş­ deki bu saray beşerî bir çaba ile inşa edilmemiş, altın­
turm ası ve canlandırması gibi. ları ve değerli taşları emek sarfedilerek çıkarılmamış­
«’Râb, yeryüzünü önce bir fikir olarak biçimlendir­ tır. Beşeriyete yerinin ne olduğunu hatırlatan bir abide
di. Onu hızlandırdı; önce atom enerjisi ve sonra madde •olarak mücessem bir şekilde ayakta durmaktadır. Ba-
var oldu. Dünya atomlarım, birbirleriyle uyumlu olarak, baji’nin gerçekleştirdiği gibi, her kim ki kendini Tanrı’-
katı bir küre halinde bir araya getirdi. Yeryüzünün tüm mn bir oğlu olarak idrak ederse, kendisinde saklı olan
molekülleri Tanrı’nm îradesi ile bir arada durur. Tanrı, sonsuz güçler ile herhangi bir amaca ulaşabilir. Adi bir
îrâdesi’ni çektiğinde, tüm dünya atomları enerjiye dö­ taş, gizlice, muazzam atomik enerjiler ihtiva e d e r(9);
nüşecektir. Atom enerjisi de kaynağına, yani Bilince dö­ aynı şekilde, en düşük seviyeden bir beşer dahî İlahî bir
necektir. Yeryüzü fikri objektifliğini yitirecektir. enerji santralıdır.’
«'Bir rüyanın konusu, rüyayı görenin bilinçaltı dü­ «Bu ermiş kişi, yakınındaki bir masadan, kulpu el­
şüncesi tarafından materyalizasyon halinde tutulur. O maslarla parıldayan zarif bir vazoyu alarak, 'Yüce gürü­
birleştirici düşünce uyanık haldeyken geriye çekildiğin­ müz bu sarayı, sonsuz sayıdaki serbest kozmik ışınları
de, rüya ve öğeleri çözülüp gider. Bir insan gözlerini ka­ mücessem bir hale getirerek yarattı/ diye devam etti.
payıp bir rüya-yaratı inşa eder ve uyandığı zaman da ’Bu vazoya ve elmaslarına dokun; tüm duyusal deneyim
bunu hiçbir çaba sarfetmeksizin demateryalize eder. Bu sınavlarını geçeceklerdir.’

24 25
«Vazoyu inceledim. Mücevherleri bir kralın kolek­ nına gittim. Birçok sessiz müridle çevrili bir halde tah­
siyonuna girecek değerdeydi. Elimi, parıldayan altınla­ tında oturuyordu.
rın kapladığı kalın duvarlarda gezdirdim. Zihnime derin «Babaji, 'Lahiri, sen açsın/ dedi. 'Kapa gözlerini.’
bir tatmin hissi yayıldı. Geçmiş yaşamlarımdaki bilinç- «Gözlerimi tekrar açtığımda o büyüleyici saray ve
altlarımda saklı olan, derinlerde gömülü bir arzu da ay­ bahçeleri ortadan kaybolmuştu. Kendi bedenim ve Ba­
nı anda tatmin olmuş ve sönüp gitmişti. baji ile müridlerinin bedenleri artık, kaybolan sarayın
bulunmuş olduğu yerdeki çıplak toprak üzerinde oturu­
«Heybetli bir görünüşü olan yol arkadaşım beni yordu. Kayalık mağaraların güneş ışığıyla aydınlanmış
süslü kemerlerden ve koridorlardan geçirerek impara­ girişlerinden pek uzakta değildik. Sarayın demateryali-
torlara mahsus bir saray stilinde zengince döşenmiş bir ze olacağını, tutsak edilen atomlarının, içinden çıktık­
dizi odaya götürdü. Muazzam bir hole girdik. Ortada, ları düşünce özlerine dönmek üzere serbest bırakılacak­
görkemli bir renk cümbüşü yaratan mücevherlerle be­ larım söylemiş olan kılavuzumun sözlerini hatırladım.
zenmiş bir altın taht duruyordu. Tahtta, «lotüs» biçi­ Şaşkınlık içinde olmama rağmen, Gurum’a güvenle bak­
mini almış olan yüce Babaji oturuyordu. Ayakları dibin­ tım. Bu mucizeler gününde daha neler olacağını kesti-
deki parıldayan döşemenin üzerinde diz çöktüm. remiyordum.
«’Lahiri, altından bir sarayla ilgili rüya arzularının «Babaji, 'Sarayın yaratılma amacı hedefine ulaşmış
tadını hâlâ daha çıkarıyor musun?’ Gurum’un gözlen, bulunm aktadır/ diye açıkladı. Yerden bir toprak kap
çevresindeki safirler gibi parıldıyordu. 'Uyan! Tüm dün­ alarak, 'Elini buraya uzat ve arzu ettiğin herhangi bir
yasal susuzlukların ebediyen giderilmek üzeredir/ Bir­ yiyeceği al/ dedi.
takım m istik takdis kelimeleri mırıldandı. 'Oğlum, aya­ «Geniş, boş çanağa dokundum: sıcak, tereyağlı çö­
ğa kalk. Kriya Yoga sayesinde Tanrı'nın Melekûtu'na rekler, baharatlı pilav ve şekerlemeler belirdi. Bunları
inisiye ol.' yerken, çanağın sürekli dolu kaldığını farkettim. Yeme­
«Babaji elini uzattı; meyvalar ve çiçeklerle çevrili ğin sonunda su aradım. Gurum önümdeki çanağı işaret
bir ’homa' (kurban) ateşi belirdi. Bu alevden sunağın etti. Yiyecekler kaybolmuş, yerini su almıştı.
önünde, kurtarıcı yoga tekniğini öğrendim. «Babaji, ’Tanrı’nın Melekûtu’nun, dünyevî doygun­
«Gün ağarırken ayinler de tamamlanmıştı. Vecid ha­ lukların melekûtunu da kapsadığını pek az beşer bilir/
li içerisindeyken uykuya ihtiyaç duymuyordum. Sarayın diye belirtti. ’İlâhi Âlem, dünyevî olana da uzanır; fa­
hâzinelerle ve sanat harikalarıyla dolu olan odalarını do­ kat, hayalî mahiyette olan İkincisi, Gerçekliğin özünü
laştım ve bahçelerini gezdim. Sarayın yakınında, dün içermez.'»
gördüğüm mağaraları ve kıraç yamaçları farkettim. Fa­
kat, dün, büyük bir binanın ve çiçeklerle bezenmiş set­ d — Guru Sri Yukteswar ve Apor Astral Pîâm
lerin bitişiğinde değillerdi.
«Himalayalar’m soğuk güneş ışığında görkemli bir Bu kez Yogananda, Gurusu Sri Yukteswar'm ( 10)
şekilde parıldayan saraya tekrar girerek Gurum’un ya­ kendisine anlattığı bir apor olayım nakletmektedir:

26 27
«Yıllar önce, şimdi içinde bulunduğun bu odada,
Müslüman bir keramet sahibi gözlerimin önünde tam
dört ayrı mucize gerçekleştirdi!» man çıkarların için kullanm a! Maalesef, geçmişten bazı
Gurum Sri Yukteswar, Setampore Koleji’ne girdik­ negatif eğilim tohumları getirmişsin. Yeni yeni kötü ey­
ten hemen sonra yakındaki bir pansiyonda tuttuğum lemlerle sulayarak bunların yeşermesine izin verme.
odayı ilk kez ziyaret ettiğinde yukardaki sözleri söyle­ Önceki karmanın karmaşıklığından ötürü, bu yaşamı,
mişti. Panthi adındaki bu pansiyon, Ganj nehrine ba­ yoga yoluyla edineceğin başarılarını en yüksek insancıl
kan, eski tarzda inşa edilmiş tuğla bir binaydı. amaçlarla uzlaştırmak üzere kullanmalısın.'
'Üstad, bu ilginç bir raslantı! Bu yeni dekore edil­ «Şaşkınlık içersindeki AfzaVa karmaşık bir teknik
miş duvarlar gerçekten eski anılar mı taşıyor?' diye sor­ öğrettikten sonra üstad ortadan kaybolur.
dum. Basit şekilde döşenmiş olan odama yeni uyanan «Afzal yirmi yit süreyle yoga talimini sadakatle ye­
bir ilgiyle bakıyordum. rine getirdi. Mucizevî başarıları, yaygın bir kitlenin dik-
Gurum, sözkonusu olayı hatırladığını belirten bir .katini çekmeye başlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla, 'Haz­
gülümsemeyle, «Bu uzun bir öyküdür,» dedi. «Bu fa­ ret' adıyla çağırdığı bedensiz bir varlık kendisine sürek­
kirdin adı Afzal Han’dı. Olağanüstü güçlerini, bir Hintli li refakat ediyordu. Bu görünmeyen varlık, AfzaVın en
yogiyle tesadüfen karşılaşması sayesinde edinm işti: ufak arzusunu dahi yerine getirebiliyordu.
Hintli Yogi: — Oğlum susadım; bana biraz su ge­ «Üstadın uyarısını unutmuş gibi görünen Afzal, söz­
tirir misin? konusu güçlerini suistimal etmeye başlamıştı. Şöyle bir
«Afzal çocukken, bir gün Doğu Bengal’deki küçük eline alıp da hemen iade ettiği herhangi bir öbje, kısa
bir köyde, toz toprak içindeki bir sannyasi kendisinden bir süre sonra hiçbir iz bırakmaksızın ortadan kaybo­
böyle bir ricada bulunmuştu. luyordu. Bu can sıkıcı durum Afzal'ı, çoğu kez, isten­
Afzal Han: — Üstad, ben bir Müslümamm. Bir meyen bir ziyaretçi haline getiriyordu!
Hindu olan siz benim ellerimden nasıl olur da su içe­ «Zaman zaman Kalküta’daki büyük kuyumcuları zi­
bilirsiniz? yaret eden Afzal, kendisini muhtemel bir alıcı gibi gös­
Hintli Yogi: — Oğlum, senin doğruluğun hoşuma teriyordu. Eline alıp baktığı herhangi bir mücevher,
gidiyor. Tanrısız mezhepçiliğin afaroz edici kurallarım dükkandan çıktıktan kısa bir süre sonra ortadan kay­
dinlemem ben. Git, bana hemen su getir. boluyordu.
«AfzaVın saygılı bir şekilde itaat etmesi yoginin sev­ «Afzal’ı, çoğu kez, sırlarını öğrenme ümidiyle gelen
gi dolu bakışları ile ödüllendirilmişti. yüzlerce mürid çevreliyordu. Afzal da ara sıra kendisiy­
«'Önceki yaşamlarından iyi karma yüklenmişsin,' le birlikte dolaşmalarına izin veriyordu. Tren istasyo­
diyen yogi sözlerini şöyle sürdürdü: 'Sana, görünmeyen nunda aldığı biletleri, 'Fikrimi değiştirdim; şimdilik al­
alemlerden birine hükmetmeni sağlayacak belirli bir mayacağım,' diyerek gişe memuruna iade ediyor ve
yoga metodu öğreteceğim. Sahibi olacağın büyük güçler maiyetiyle birlikte trene biner binmez de gerekli bilet­
hayırlı amaçlar uğruna kullanılmalıdır; onları hiçbir za­ ler hemen elinde oluyordu.
«Bu maceralar hiddetli tepkilere hedef oluyor, Ben-
28 galli kuyumcular ile gişe memurları sinir bozuklukları

29
geçiriyorlardı! AfzaVı tutuklamak için harekete geçen ra, 'Demirden bir kasada beşyüz rupin var. Onları bana
polis de çaresiz kalmıştı. Afzal, sadece, 'Hazret, al bunu getirirsen saatini nerede bulabileceğini sana söylerim/
götür/ demekle aleyhindeki tüm kanıtları ortadan kal­ dedi.
dırabiliy ordu.» «Aklı başından giden Babu hemen evine gitti. As
Oturduğu yerden kalkan Sri Yukteswar odamın sonra gelerek istediği miktarı AfzaVa ödedi.
Ganj’a bakan balkonuna doğru yürüdü. Afzal’m insanı «Afzal, Babüya, 'Evinin yakınındaki ufak köprüye
şaşırtan maceralarının devamını işitmek arzusuyla ken­ git/ diye talimat verdi, 'Sana saati ve zincirini vermesi
disini izledim. için Hazret'e çağrıda bulun.'
«Bu Panthi pansiyonu, eskiden bir arkadaşıma ait­ «Babu koşarak gitti. Döndüğünde yanında hiçbir
ti. Afzal’la tanışan bu arkadaşım kendisini buraya da­ değerli eşya görülmüyordu ama, gülümsüyordu.
vet etmiş, ayrıca yirmi kadar komşusu ile birlikte beni «'Talimat üzre Hazret'e emrettiğimde/ diye belirtti,
c?e çağırmıştı. O zamanlar çok gençtim ve bu ünlü fa­ 'Saatim gökten yuvarlanıp gelerek sağ avucuma d ü ştü !
kirin neler yapabileceğini çok merak ediyordum.» Sri Buraya dönmezden önce değerli eşyalarımı kasaya kilit­
Yukteswar gülerek sözlerine devam etti, «Üzerimde de­ lediğimden emin olabilirsiniz!'
ğerli hiçbir şey bulundurmayarak tedbirimi almıştım! «Bir saat için alınan fidyenin komedi-trajedisine ta­
Beni dikkatle süzen Afzal, 'Senin güçlü ellerin var/ dedi, nık olan Babünun arkadaşları AfzaVa nefretle bakıyor­
'Aşağıya inerek bahçeye çık, pürüzsüz bir taş bul ve üze­ lardı. Afzal artık çevresindekileri yatıştırıcı bir şekilde
rine tebeşirle adını yaz. Taşı, elinden geldiğince uzağa konuşmaya başladı.
fırlatarak Ganj nehrine at.’ «'Lütfen, istediğiniz herhangi bir içkiyi söyleyin:
«Söylediklerini yaptım. Taş uzaktaki dalgaların al­ Hazret getirecektir.'
tında kaybolur kaybolmaz Afzal balkondan seslendi: «Bazıları süt, diğerleri de meyva suları istemişler­
«'Bir kabı Ganj suyuyla doldur.' di. Güveni sarsılan Babu viski isteyince doğrusu pek şa­
«Su dolu bir kapla döndükten sonra Afzal, 'H azret/ şırmadım ! Afzal emir verdi ve hizmet etmeye hazır olan
diye bağırdı, Taşı kaba koy!’ Hazret, havadan süzülerek patır kütür döşemeye çarpan
«Taş bir anda ortaya çıktı. Elimi uzatarak taşı eli­ konserve kutuları gönderdi. Herkes arzu ettiği içkiyi
me aldım ve aynı yazdığım zamanki gibi okunabilir bir bulmuştu.
halde taşın üzerinde duran imzamı gördüm. «Günün görülmeye değer dördüncü mucizesi ise kuş­
«Odadaki arkadaşlarımdan Babu’nun antika bir al­ kusuz evsahibimizi hoşnut kılmıştı: Afzal hemen bir
tın cep saati vardı. Afzal saati ve zincirini kötü bakış­ öğle yemeği getirtmeyi öneriyordu!
larla eline alıp inceledikten az sonra ikisi de kaybol­ «Babu, canı sıkkın bir şekilde, 'En pahalı yemekle­
muştu ! ri ısmarlayalım,' dedi, 'Beşyüz rupimin karşılığında ne­
«Babu, 'Afzal, babamdan kalan o değerli saatimi fis bir yemek istiyorum! Herşey altın tabaklar içinde
lütfen iade edermisin?' derken neredeyse ağlayacaktı. sunulm alı!'
«Bir süre hiç ses çıkarmadan duran Afzal, daha son­ «Herkes ayrı ayrı kendi tercihini belirtir belirtmez,

30 31
Afzal, kaynakları bir türlü tükenmek bilmeyen Hazrefe ki mucizeler, her şeye kadir Yaratıcıya kendilerini
seslendi. Büyük bir patırtı koptu. Özenle hazırlanmış uyumlu kılmış oldukları için, ancak gerçek azizler tara­
baharatlı pilavlar, sıcak çörekler ve o mevsimde bulun­ fından gerçekleştirilir. Afzal sadece, beşerlerin çoğu kez
mayan çeşit çeşit meyvalarla dolu olan altın tabaklar, ancak öldüklerinde girdikleri suptil bir aleme nüfuz et­
boşluktan çıkarak ayaklarımızın dibine indi. Yiyecekle­ mesini sağlayan olağanüstü bir kudreti eline geçirmiş
rin hepsi de son derece lezzetliydi. Bir saat kadar süren bulunan olağan bir beşerdi.»
bu ziyafetten sonra artık oradan ayrılmaya başlıyorduk 'Şimdi anlıyorum, Guruji. Ölüm-ötesi aleminin (11)
ki, sanki tabaklar birbiri üstüne yığılıyormuşçasma bazı çekici özellikleri var gibi görünüyor.'
muazzam bir gürültü koptu. Dönüp baktığımızda ne «Evet, öyledir. O günden sonra Afzal’ı bir daha gör­
gördük dersin? Hayret, ne o parıldayan tabaklardan ne medim. Fakat, birkaç yıl sonra bir gün Babu bana Af-
de bıraktığımız yemek artıklarından hiçbir eser kalma­ zal’ın halka açık itirafını içeren bir gazete küpürü gös­
mıştı!» terdi. Bir Hintli gurunun AfzaVı inisiye etmesine ilişkin
olarak az önce sana anlattıklarımı da o küpürde oku­
Guraji, diyerek Sri Yukteswar'm sözünü kestim,
muştum.»
'Eğer Afzal altın tabaklar gibi şeyleri kolaylıkla ele ge­
Sri Yukteswar’m hatırladığı kadarıyla, Afzal’m ken­
çirebiliyordu ise, neden başkalarının mallarına da göz
di ağzından yayımlanan bu itirafın geriye kalan kısmı
dikiyordu?’
da özet olarak şöyle devam ediyordu:
Sri Yukteşwar bu sorumu şu açıklamayla yanıtla­
«Ben, Afzal Han, bu satırları, yaptıklarımın kefare­
dı:
tini ödemek üzere ve mucizevî güçlere sahip olmak iste­
«Afzal, spiritüel olarak pek gelişmemiş bir fakirdi.
yenlere bir uyarı olsun diye yazıyorum. Tanrı’nın rah­
Belirli bir yoga tekniğine hakim olması sayesinde, her­
meti sayesinde ve gurumun vasıtası ile bana bahşedilen
hangi bir ojrzunun anında materyalize olduğu bir astral
harikulade yetenekleri yıllarca suistimal ettim. Nefsa-
planla temas kurabiliyordu. Bir astral varlığın, yani
niyetten sarhoş bir hale gelerek, herkes için geçerli olan
HazreVin aracılığı vasıtasıyla, güçlü bir iradî fiil ile her­
ahlâk yasalarının ötesinde olduğumu sandım. En so­
hangi bir objenin atomlarını eterik enerjiden celp ede­
nunda hesap verme günüm geldi çattı.
biliyordu. Fakat, astral maddeden oluşturulan bu tür
«Geçenlerde, Kalküta dışındaki bir yolda yaşlı bir
objeler yapısal olarak dayanıksız olurlar ve uzun bir
şahsa rastladım. Istırap içersinde topallıyor ve yanın­
süre için fizik dünyada alıkonamazlar. Afzal, hâlâ daha
da, altına benzeyen parlak bir obje taşıyordu. Yüreğim­
dünyasal zenginliklere özlem duyduğu için, daha güç bir
deki açgözlülükle kendisine seslendim:
şekilde edinilmelerine rağmen daha güvenilir bir daya­
«Ben büyük fakir Afzal Han'ım. Ne taşıyorsun
nıklılığa sahip olan fizik objeleri tercih ediyordu.»
öyle?
Gülerek, fizik objeler de bazan haber vermeksizin
«'Bu altın küre benim tek maddî zenginliğimdir;
ortadan kaybolurlar, dedim.
bir fakirin ilgileneceği birşey değil. Topallığımı iyileş­
Üstad, «Afzal, Tanrı-bilinci’ne ulaşmış bir kimse de­
tirmenizi sizden istirham ederim, efendim.'
ğildi,» diyerek devam etti, «Kalıcı ve hayırlı mahiyette­
«Küreye dokundum ve hiçbir yanıt vermeden ora­ yiyeceğe ve giyeceğe ne zaman ihtiyacın olursa, tedarik
dan uzaklaştım. Yaşlı şahıs topallıya topallıya arkam­ etmesi için Hazret'i çağırabilirsin. Dağlardaki ıssız yer­
dan geliyordu. Az sonra, ’Altınım gitti/ diye bağırmaya lerde kendini tam bir samimiyetle ilahı idrâke vakfet.'
başladı.
«Ondan sonra Gurum ortadan kayboldu. Gözyaşla­
«Hiç aldırmadım. Birden, o cılız bedeninden hiç rını ve düşüncelerimle başbaşa kalmıştım. Allahaısmar­
beklenmeyen bir şekilde çıkan gür bir sesle, ’Beni tanı­ ladık, dünya! Kozmik Sevgili’nin affını aramaya gidi­
madın mı?’ diye sordu. yorum.»
«Bu kendi halindeki yaşlı ve sakat şahsın, yıllar ön­
ce beni yogaya inisiye eden o yüce aziz olduğunu anla­ - e — Guru Pramahctnsa Yogonando ve Apor Tılsım
dığımda nutkum tutulmuş, ağzım açık kalmıştı. Şöyle Objesi
bir doğrulmasıyla birlikte bedeni de güçlü ve heybetli
bir görünüm aldı.
Yogananda, kitabının 2. bölümü'nde, Annesi’nin ölü­
«’Demek öyle!’ Gurum’un bakışları alev alevdi,
münden önce kendisine bıraktığı ve bir apor olayından
'Elindeki kudreti, ıstırap içersindeki beşeriyete yardım bahseden vasiyetini aktarmaktadır:
etmek için değil de adi bir hırsız gibi beşeriyetten fay­
Bn. Yogananda: — ...Lahor’da yaşadığımız yıllar­
dalanmak için kullandığını kendi gözlerimle görüyorum! da bir sabah hizmetçimiz odama girdi ve 'Hanımefendi,
Okült melekelerini geriye alıyorum; Hazret artık sen­ kapıda tuhaf bir sadhu (12) var/ dedi. 'Israrla Mukun-
den azat edilmiştir. Artık Bengal'de senden korkulma­ danın annesini görmek istiyor.' Bu basit sözler bende
yacak.’
derin bir his uyandırdı; hemen ziyaretçiyi karşılamaya
«Istırap içinde kıvranan bir ses tonuyla Hazret'i ça­ gittim. Önünde eğildiğimde, gerçek bir Tanrı adamı ile
ğırdım ama, bu kez bana görünmedi. Birden, karanlık karşı karşıya olduğumu hissetmiştim.
bir perde açılmış gibi oldu ve yaşamımın günahkârlığım Sadhu: — Anne, Yüce Üstadlar, yeryüzünde uzun
açıkça gördüm. süre kalmayacağınızı bilmenizi istiyorlar. Bundan son­
«Gurum, uzun süren bu aldanışımı yok etmeye gel­ raki hastalığınız sonuncusu olacaktır.
diğiniz için size şükran borçluyum. Ayaklarına kapan­ Bn. Yogananda: — Bu sözleri izleyen sessizlik sıra­
mış ağlıyordum. Dünyasal ihtiraslarımı terkedeceğime sında hiç telaşa kapılmadım; aksine, son derece huzur
söz veriyorum. Kötü geçmişimi telâfi etmek ümidiyle* verici bir titreşim hissettim. En nihayet bana tekrar
yalnız başıma Tanrı’ya yönelik meditasyon yapmak üze­ seslendi:
re dağlara çekileceğim. Sadhu: — Belirli bir gümüş tılsım sana emanet
«Hiç sesimi çıkarmadan şefkatli bakışlarını üze­ edilecektir. Onu sana bugün vermeyeceğim. Sözlerimin
rimden ayırmayan Gurum, en nihayet, 'Samimiyetini gerçekliğinin kanıtlanması için, bu tılsım, yarın medi-
hissediyorum/ dedi, ’îlk yıllardaki kesin itaatinden ve tasyon yaparken avucunda materyalize olacaktır.. Ölüm
şimdiki pişmanlığından ötürü sana yine de bir lütufda döşeğindeyken, bu tılsımı bir yıl süreyle koruması ve
bulunacağım. Öteki güçlerin artık elinden alındı ama.. sonra küçül? oğluna teslim etmesi için büyük oğlun

35
Ananta'ya talimat vermelisin. Mukunda, Ulular’dan ge­ ’Kalküta’dan beri bana arkadaşlık eden tek hâzi­
len bu tılsımın anlamını anlayacaktır. Tüm dünyasal nem, bana annem tarafından bırakılan gümüş tılsımdı.
umutları terketmeye ve Tanrı'ya yönelik hayatî arayışı­ Yıllarca koruduğum bu tılsımı şimdi Ashram’daki odam­
na başlamaya İmzır olduğu sıralarda eline geçmelidir. da titizlikle saklıyordum. Bir sabah, tılsımı görmeyi
arzu ederek kilitli kutuyu açtım. Kutuya hiç dokunul­
Birkaç yıl süreyle tılsımı elinde bulundurduktan ve tıl­
sım amacına hizmet ettikten sonra, ortadan kaybola­ mamıştı ama, tılsım yerinde yoktu! Sadhu'nun önceden
caktır. En gizli yerde saklansa dahi, geldiği yere döne­ söylediği gibi, tılsım geldiği yere geri dönmüş ve orta­
cektir. dan kaybolmuştu.’
Bn. Yogananda: — Bu ermiş kişiye sadaka vermeyi
teklif ettim ve huşu içinde önünde eğildim. Teklifimi
kabul etmedi ve hayır duada bulunarak ayrıldı. Ertesi
akşam, meditasyon yaparken, aynı sadhunun söylediği
şekilde, avuçlarımın arasında gümüş bir tılsım mater-
yalize oldu. Soğuk, pürüzsüz bir temasla kendini belli
etmişti. îk i yıldan uzun bir süreyle bu tılsımı büyük bir
kıskançlıkla korudum ve şimdi onu Ananta’ya emanet
ediyorum. Benim için üzülmeyin, çünkü Yüce Gurum
tarafından sonsuzluğun kollarına atılacağım. Allahaıs­
marladık oğlum. Kozmik Anne seni koruyacaktır.
'Tılsımın elime geçmesiyle birlikte, beni bir aydın­
lanma parlaklığı sardı. Uyuyan anılarımın çoğu uyan­
mıştı. Yuvarlak biçimli bu antika tılsım, Sanskrit dili­
nin yazı karakterleri ile kaplıydı. Geçmiş yaşamların,
görünmeden bana rehberlik eden Öğretmenleri'nden
geldiğini anlamıştım. Aslmda bir anlamı daha vardı
ama, bir tılsımın aslı tümüyle açıklanamaz.
’Bu tılsım astral maddeden oluşturulmuş bir objey­
di. Yapısal olarak dayanıksız olan bu tü r objeler, so­
nunda, ortadan kaybolmak suretiyle fizik dünyadan ay­
rılmalıdırlar.'
Yıllar sonra, liseyi bitiren Yogananda, Kalküta’dan
ayrılarak, spiritüel disiplin edinmek üzere Benares'deki
bir Mahamandal Ashramma ( 13) katılır. Tılsımın astral
aleme geri dönüşüne de işte burada tanık olur:
37
lunan Maurice BarbanelTin ağzından anlatılmaktadır :
«Daha sonra sıra aporlara gelmişti. Trampetin V4)
hareket ettiğini, üzerine fosforlu boyayla yapılmış olan
iki parlak noktadan anladık. Hafifçe yere vuruyordu.
3. BÖ LÜM Az sonra, trumpetin içinden bir tıkırtı işitildi.
«Constance Treloar’a seslenen Red Cloud, 'Bu John
için; Rachel, elini uzat,' dedi — Rachel, Red Cloud’un
Constance’a verdiği addı.
Ünlii Medyomlar ve Apor Olayları «Obje, elini uzatan Constance’m avucuna düşmüş-
tü. Objeyi bana verdiğinde, bunun bir tür mücevher ol­
duğunu anlamıştım.
«Bu işlem, celse odasındaki herkes Red Cloud’dan
a — Medyom E, Roberts ve Apor Deneyimleri bir hediye alana kadar defaatle tekrarlandı. Her sefe­
rinde de aynı prosedür izleniyordu — trumpet yere vu­
Ünlü İngiliz medyomu Estelle Roberts'in, «Elli Yıl ruyor, arkasından tıkırtı sesi geliyor ve sonra apor
Süren Medyomluk» (Fifty Years a Medium, London, Rachel’in eline düşüyordu.
Corgi Books, 1975) adlı özyaşamöyküsünde, Rehber «Red Cloud’a, 'Bunlar nereden geliyor?' diye sor­
Varlık Red Cloud'un celseler sırasında oluşturduğu apor dum. Gülerek, 'Herhangi Bir Yer Ülkesi'nden,’ diye ya­
olaylarına da ayrıntılı olarak yer verilmiştir. nıtladı.
Bn. Roberts, kitabının «Materyalizasyon ve Apor- «Red Cloud, aporları oluştururken Tabiat Ruhlan'-
lar» başlıklı bölümünde şunları anlatmaktadır: nın (ıs) kendisine yardım ettiklerini söylemektedir. An­
«... Red Cloud’un sesi tekrar duyuldu: 'Hepinize cak, Tabiat Ruhları, bir kez bu objelere sahip oldular
bir şeyler vereceğim.' Bu sözleri izleyen iki dakikalık mı artık bırakmak istememekte ve razı edilmeleri ge­
bir süre içerisinde, celsede bulunan herkese, ufacık pır­ rekmektedir. (Bkz: Bölüm -3/c)
lantalardan, altıgen biçimde yontulmuş, üç santimetre «Bu aporların oluşturulduğu süre boyunca, Red
boyundaki akik (onyx) ve kara kehribar parçalarına ka­ Cloud kendine özgü tarzda gülüyor, espri yapıyor ve bü­
dar çeşitli boylarda olan mücevherler sunmuştu. Bu tür tün bunları büyük bir şaka olarak görüyordu...
hediyeler ’apor' olarak bilinir. Bu objeler, onları almak «Işıklar yandıktan sonra hepimiz hediyelerimizi in­
talihine erişen kişilerce son derece değerli olarak kabul celedik. Benimki çok güzel bir biçimde yontulmuş bir
edilir ve yukarıda anlatılan celseden sonra da özellikle ametistti. Bir, iki kişiye gökyakut, daha başkalarına da
unutulmaz olan bir akşamın anıları olarak büyük bir akuamarin gelmişti. Bir kişi 'Sterling' gümüşünden ufak
hoşnutlukla karşılanmışlardı.» bir haç, bir başkası ise bir Paskalya muskası almıştı.
Birkaç yıl sonra gene bir celse sırasında Red «'Öte alem’deki bir varlık tarafından 'getirilen' bir
Cloud’un materyalize ettiği objeler, bu kez, Tıoo Worlds apor aldığınız zaman, İncil’de geçen ’mucizeler' (Bkz:
ve Psychic News dergilerinin editörü olan ve celsede bu­
39
Bölüm -5/d) size artık hiç de inanılmaz olaylarmış gibi «Bir keresinde de kızım iris, eşi Kenneth ve ikinci
gelmez.» kocam Charles Tilson-Choıvne’ye aporlar sunulacağı
Estelle Roberts, aynı bölümde, celselerde materya­ uyarısı üzerine, Kenneth kendine verilecek hediyenin
lize olan objelerin üzerinde durarak bunların nereden kadim Mısır’dan bir obje, örneğin bir 'kutsal hamam­
gelmiş olabilecekleri sorusunu yanıtlamakta ve daha böceği' olmasını dilemişti. Red Cloud’un hediyelerini al­
başka apor celselerinden bahsetmektedir: mak üzere toplandığımızda elli kişi, kadardık ve karar­
«Psişik fenomenlerin en hoşa giden türlerinden biri tılan celse odasının ortasındaki yerimi aldığımda güç­
de Ruhlar Dünyası’nın fizik dünya üzerindeki bizlere lü bir bekleyiş atmosferinin mevcudiyetini farkettim.
sunduğu hediyeler olan aporlardır. Yukarıda anlatılan Red Cloud, beni trans haline soktuktan sonra, trumpei
vakalarda görüldüğü gibi, bunlar, çoğu kez, ikinci dere­ vasıtasıyla topluluğa hitaben bir konuşma yaptı.
cede kıymete haiz olan taşlardan oluşmakta ve zaman «Daha sonra uçmaya başlayan trumpet, odanın için­
zaman yakut ve zümrüt gibi küçük, kıymetli taşları da de parıltılı bir ateşböceği gibi dönüp durdu. Bir dakika
kapsamaktadırlar. Genellikle büyük bir maddi .değerle­ sonra, trumpetin içinde yüksek sesli bir tıkırtı koptu ve
ri yoktur ama, bu hediyeleri alanlar tarafından çok de­ o anda duralayan trumpetten çıkan bir obje iris’in ha­
ğerli kabul edilirler. Bu taşlar, materyalize oldukların­ zır bekleyen avucuna düştü. Obje düşerken Red Cloud’­
da, hiçbir zaman doğadaki gibi pürüzlü ve işlenmemiş un sesi de hediyeyi alacak kişinin adını veriyordu.
halleriyle ortaya çıkmadıklarına göre, nereden gelmiş «Aporlar, birbiri arkasına, tıkırdayamk trumpeti:ı
olabilecekleri sorusu zihinleri sürekli meşgul eder. İn­ içinden gelmeye devam etti. Bazen Iris’in avucuna, ba­
sanlar tarafından işlenmiş ve cilalanmış olduklarından zen de kime aitse doğrudan o kişinin avucuna düşüyor­
ötürü, muhtemelen bir zamanlar belirli bir şahsın bu lardı. Bunlar, taştan yapılmış küçük ve zarif Buddlıa
objelere sahip olduğu ileri sürülmektedir. Peki, daha heykelleri ile kıymetli ya da ikinci derecede kıymetli
sonra aporlar şeklinde verilmek üzere Ruhsal Rehber­ taşlardan oluşuyordu. Celsenin sonunda açıkça anlaşıl­
ler’ce nasıl elde edilmiş olabilirler ki? mıştı ki, hediyelerin çoğu trumpetin daracık boynundan
«Red Cloud’un bu konuda söyledikleri oldukça açık­ geçemeyecek kadar iriydi. Oysa ki, hepsi de hiçbir dış
tır. Muhakkak ki, bu objelerin ilk sahiplerinden çalın­ müdahale olmaksızın trumpetten geçmiş bulunuyorlar­
mış olmaları hiçbir şekilde sözkonusu değildir; böyle dı. Yaklaşık otuz kadar obje dağıtıldıktan sonra, Red
bir şey kesinlikle olamaz. Bunun izahı şudur: Bunlar, Cloud, Kenneth'in hediyesini alması için Iris’e seslendi.
sahipleri tarafından şu ya da bu zamanda kaybedilen Sözkonusu apor tıkırtılar çıkararak trumpetin içinden
ve tekrar bulunamayan objelerdir. Çoğu da denizden doğru gelirken, Red Cloud, Kenneth’e, 'Dikkatli o l!' dedi,
toplanır. 'Nazik ve kolayca kırılan bir objedir. Oğlum, arzunun
«Red Cloud, birkaç kez, benimle celsede bulunan­ bahsedilmesi bakımından talihlisin. Sana, Mısır'ın bir
lara bu türden hediyeler sunmuş ve çoğunlukla da bu kutsal hamamböceği veriliyor.'
nazikâne niyeti hakkında bizi önceden haberdar etmiş­ «Maurice Barbarell, 'Mısır’ın neresinden geliyor?'
ti... diye sordu.
%

40 41
«Akabinde verilen ve harfleri teker teker belirtilen landı. Üstelik, celsenin gün ışığında toplanmış olmasın­
yanıt, 'Abydos'tu. dan ötürü bu teknik daha da ilginçleşiyordu. Bu celse­
«Böylece, Kenneth, Mısır’dan .gelen kutsal hamam- de, sözkonusu bayanın dışında Charles ve ben vardık.
böceğini almış oluyordu. Bu, parlak yeşil renkte, kenar­ Derin transa girdiğimde her zamanki gibi beni kontro­
ları altınla kaplı çok güzel bir numuneydi. îçi boş bir lüne alan Red Cloud bir süre için ziyaretçime hitap et­
kabuk biçiminde ve son derece narin yapıda olmasına tikten sonra, birden, 'Medyomun ellerini eline al,' dedi.
rağmen, en ufak ayrıntısına kadar kusursuzca işlenmiş­ «Bayan doktor kendisine söyleneni yaptı. Red Cloud
ti. Son derece etkilenen Kenneth, hakkında daha fazla bu kez, 'Medyomun ellerinin içinde ne görüyorsun?' diye
bilgi edinmek istediği objeyi British Museum’a götürdü. sordu.
Orada, kendisine, hamamböceğinin gerçekten kadim Mı­ «Ellerimi çevirerek dikkatle inceleyen ziyaretçim,
sır’dan geldiği ve muhtemel kaynağının da Abydos oldu­ 'Hiçbir şey,' dedi. 'Hiçbir şey görmüyorum.'
ğu söylenmişti. «'Medyomun sol elini, sıkı bir yumruk haline gele­
«Kocam Charles ise birkaç kez Red Cloud’dan he­ cek şekilde sık. Şimdi, sağ eli getirip onun üzerine ka­
diyeler almıştı. Bunların hepsini birden ufak bir deri pat.'
çantada saklıyordu. Aynı celse sırasında hediye alma sı­ «Bayan doktor, kendisine verilen talimatı aynen uy­
rası Charles'a geldiğinde, Red Cloud, Charles’ın bu ödül­ gulamıştı.
ler koleksiyonunu biraraya getirmesini mümkün kılan «’Medyomun ellerini kendi ellerinle sarıp sarmala
iyi talihinden söz etti. Bu kez Charles’m, deri çantasın­ ve bekle.’
dan alman iki aporu yeniden sunacağını söyledi. Bu söz­ «Bir yandan Charles nelerin olacağını merakla bek­
leri izleyen bir tıkırtı ile birlikte trumpetten büyük bir leyerek bakarken, ziyaretçim de ellerimi kavramış bir
akik parçası ile bir kara kehribar parçası düştü. Char­ halde oturuyordu.
les bu objeleri hemen tanımıştı. Emin olmak için, cel­ «Birden, heyecanlanarak, 'Avucumda sert bir şey
seden sonra Charles’ın apor çantasının içindekileri in­ var. Giderek büyüyor.'
celediğimizde, sadece bu iki objenin kayıp olduğunu «Red Cloud, 'Rahat dur,’ diyerek kendisini uyardı:
gördük. ’Avucunu açma.'
«Apor celsesi, aynı, musluktan akan su gibi trum ­ «Charles’m sonradan anlattığına göre, Red Cloud
petten dökülen daha bir düzine kadar apordan sonra tekrar konuşana kadar muhtemelen bir dakika geçmiş­
sona erdi. Celsede bulunan herkes çağrılmış ve bir apor- ti. Red Cloud, 'Aç ellerini/ dedi.
la ödüllendirilmişti. Fakat, en harikulâde apor olayı, top­ «Ziyaretçim Red Cloud’un dediğini yaptı. Sağ avu
lantımızda bulunmayı arzu eden, ancak son anda engel­ cunda, bir ’halfpenny' büyüklüğünde ve daire biçiminde
lenen bir bayanın komodininin üzerinde bir lâl taşının bir siyah akik vardı.
materyalize olmasıydı. «Ciddi araştırmacılar ile zekî şüphecileri celseleri­
«Bir başka celse sırasında ise Red Cloud, bir bayan me her zaman kabul etmişimdir. Bu celselerden, kafa­
doktora bir apor getirmek için değişik bir teknik kul- ları, üzerinde düşünülecek birçok soru ile dolmadan ay

42 Aa
nldtklan da pek görülmemiştir. Tek bir kişinin yararı­
dedi, 'Transa sokulduğu için kuşun korkması sözkonu­
na. deney şartları altında tutulduğu için, özellikle bir cel­
su olamaz.'
seyi gayet iyi hatırlarım. Bu kişi bana bir akıl hastalık­
ları uzmanı olarak tanıtılmıştı ama, hakkında bundan «Celsedekilerin hepsi teker teker yaklaşarak kuşa
başka hiçbir şey bilmiyordum. temas ettiler. Kuşun sıcaklığını hissetmeleri ve aynı za­
«Toplananlar on kişi kadardık. Ben trans haline gi­ manda, uçup gitmemesi hepsini şaşırtmıştı. Kuşa yak­
rer girmez Red Cloud celsede bulunanlara bir konferans laşan son kişi Bn. Treloar idi. Kuşa dokunmak üzere
verdi. Konferansın muğlak ve çapraşık olan konusu, elini uzattığında, Red Cloud, 'Göğsünden bir tüy kopart/
maddenin madde içerisinden geçişiydi (Bkz: Bölüm-1/ dedi, 'Hiçbir acı hissetmeyecektir. Bunu yapın ki, küçük
a.) ama, daha sonradan bazılarının da itiraf ettikleri doktor, benim sizi, bu kuşu gördüğünüze inanmanız
gibi, pek anlaşılamamıştı. Kuşkusuz, Red Cloud bunun için hipnotize ettiğimi sanmasın. Tüyü koparın ve bu
hemen farkına varmıştı ki, 'Söylediğim sözlerin anlamı­ kuşun, bu akşam buradaki mevcudiyetinin kanıtı olarak
nı gözlerinizin önüne sereceğim,' dedi, 'Burada, dört du­ ona verin.’
var arasında, içeriye hiç ışık girmeyecek şekilde pence­ «Kendisine verilen talimatı uygulayan Bn. Treloar,
releri panjurla örtülmüş olan, yukarı kattaki bir odada iskemlesine döndüğünde, parmaklarının arasında üç kü­
oturuyoruz. Ötede ise medyomun bahçesi var. Bahçede, çük tüy tutuyordu. Yerine otururken muhabbetkuşu da
buraya getirmemi isteyeceğiniz bir şey var mı? gözden kayboldu.
«Charles’ın daha sonradan söylediğine göre, akima
bahçe silindiri gelmişti ama, celsedekilerden bazılarının «Şüpheci doktor, doğal olarak, celsenin sonunda
kendisini münasebetsizlikle suçlamalarından çekinerek tüylerle ilgilenmiş ve büyük bir dikkatle incelemişti.
bunu talep etmekten kaçınmıştı. Red Cloud’un sorusu­ Gözlerini odanın her yanında gezdirerek her bir ayrın­
tıya ayrı ayrı bakarken ben de kendisini seyrediyordum.
nu yanıtlayan Shaıo Desmond oldu: 'Bahçenin altında­
Fakat, az önce tanık olduğu fenomeni açıklamaya baş­
ki kuşluktan bir muhabbetkuşu rica edebilir miyiz aca­
layacak mahiyette dahi bir şey bulamamıştı. Hiçbir açık­
ba?’ ’
lamada bulunmadı — nasıl yapabilirdi ki — ancak, Red
«Rehber Varlık, 'Küçük Desmond — bu, Red
Cloud’un felsefesini daha bir öğrenebilmek için birçok
Cloud’un kullandığı tipik bir lakaptı — bir muhabbet­
kereler gelerek aramıza katıldı.»
kuşu talep etti. İstediği gibi olacak/ dedi.
«Red Cloud sözlerini bitirirken, döşemedeki iki par­
b — Medyom C. Mirahelli ve Apor Deneyimleri
lak plâkadan biri havalandı ve hızla odanın çevresinde
dolandı. Sonra, oluşturduğumuz halkanın merkezine dö­
nerek havada öylece asılı kaldı. Plâkanın parıldayan fos­ Yazar Guy Lyon Playfair, Brezilya’daki paranormal
forlu fonu önünde bir muhabbetkuşunun açık ve seçik fenomenlerle ilgili araştırmalarını içeren «Bilinmeyen
silueti görülüyordu. Güç» (The Unknown Power, Herts, Panther, 1977) adlı
«Red Cloud, 'Her biriniz yaklaşın ve kuşa dokunun/ kitabında ünlü Brezilyalı medyom Carmine Mirabelli'-
den [1889-1951 (1Ğ)] ayrıntılı olarak bahsetmekte ve Mi-
44
rabelli'nin çevresinde tezahür eden çeşitli apor olayla­ daki bir eve gelmişti. Hole girer girmez ortadaki masa­
rına da yer vermektedir: nın üzerinde gördüğü ilk şey, otel odasındaki bavulun­
«Bay Besterman, Ağustos 1934'de hcızır bulunduğu da bıraktığı çalar saatiydi. Aynı akşam evin bayanı göz­
beş celse sırasında, çeşitli tezahürlerin yanısıra, çiçek­ lüğünü bulamamış, bu da daha sonra ziyaretçilerden bi­
lerin materyalize oluşuna da tanık olmuştu... rinin evinde ortaya çıkmıştı...
«1933 yılında, sabahleyin saat dokuzda yapılan özel «Mirabelli’nin en küçük oğlu Cesar Augusto Mira­
bir celse sırasında Mirabelli’nin elleri kelepçelenmiş, belli’nin anlattığına göre, bir akşam annesi ve babası
ayakları bağlanmış ve kendisinden, daha önce yapay ışık ile birlikte arkadaş ziyaretinden dönerlerken, evlerine
altında yürütülmüş olan bir celsede oluşturduğu feno­ girmeleriyle birlikte, tam kapının içinde başlarına gül
menleri tekrarlaması rica edilmişti. Bu arzuyu hemen yaprakları yağmıştı.»
yerine getirmiş, kilitli ve mühürlü bir pencereden içe­ Playfair, Mirabelli'nin arkadaşlarından Fenelon Al-
riye, havada, yüzerek, henüz yeni koparılmış çiçekler gir­ ves Feitosa’nm ağzından, 1943 yılında bir gün Mirabelli
miş, arkalarından da süzülerek kiloluk bir dinî heykel ile birlikte Ibira’daki Joaquim Seixas'ı ziyaretleri sıra­
gelmiş, odada dönüp dolaştıktan sonra tekrar dışarıya sında Seixas'm evinde olup bitenleri anlatmaktadır:
çıkmıştı... En nihayet, bir önceki celsenin tutanaklarını «Sabahleyin tam banyo yapıyordum ki, Mirabelli’­
okuma zamanı geldiğinde, grubun Alman asıllı sekrete­ nin çağırdığını işittim.
ri gözlüklerini evde bıraktığını farketti. Mirabelli kana­ «’Fenelon! Fenelon! Çabuk buraya gel!’
lıyla konuşan Almanca bir ses, 'Bekle, oğlum, gözlükle­ «Aceleyle kurulanarak giyindim. Oturma odasına
ri evinde bıraktığın odadan hemen getireceğim,' dedi ve girdiğimde Mirabelli’nin Seizas ailesinin bireyleri ile bir
'Ben senin baban ve koruyucumun,’ diye ekledi. Gözlük­ halka oluşturmuş olduğunu gördüm. Mirabelli, ’Fene­
ler o anda sekreterin avuçlarında belirmişti... lon! Lütfen düşüncelerini Hz. îsa üzerinde topla!’ diye
«Mirabelli, sanki arkadaşları için bir tür kayıp eş­ bağırdı.
ya bürosu çalıştırıyordu. Eurico de Goes, bir gün Mira­ «Daha sonra, yüksek sesle, 'Gel!’ diye seslendiğini
belli ile birlikte arabayla Sao Paulo’dan Santos’a gider­ ve arkasından, odadaki bir çini vazoya çarpıp yere dü­
ken, şemsiyesini evde unuttuğunu farketmişti. Santos’a şen bir objenin çıkardığı tiz sesi işittik. Az sonra gör­
varıp da Mirabelli’nin evine girdikleri sırada şemsiyesi­ dük ki, bu bir tabanca kurşunuydu. Mirabelli beş kez
nin tavandan düşüşüne tanık oldu. Mirabelli’nin apor daha 'Gel!' diye bağırmış ve her seferinde de havadan
yoluyla ortaya çıkarttığı kayıp objeler arasında çalın­ yeni bir kurşun düşmüştü, ta ki yerde altı kurşun bir­
mış bir altın haç, otobüste unutulmuş bir kürk atkı ve den birikene kadar.
bazı çalınmış dokümanlar da bulunuyordu. «Mirabelli sözkonusu kurşunların kime ait olduğu­
«Mirabelli bazen, bu tür fenomenlerin gerçekliğini nu sorduğunda, kurşunları yerden alıp inceleyen Bay
kanıtlamak için zararsız şakalar da yapıyordu. Ingiliz Seixas, ’Benim tabancamdaki kurşunlara benziyorlar,'
şair ve diplomatı Sir Douglas Ainslie, 1928 yılında, bir dedi, 'Fakat benimkiler olmaları imkânsız, çünkü ta­
Mirabelli celsesinde hazır bulunmak üzere Sao Paulo’- bancam bir çekmecede kilitli.’

46 47
«Sözlerini henüz tamamlamıştı ki, gözlerimizin ya girdiğini farkettik. O anda, sağır edici bir gürültü
önünde, büyük bir gürültüyle döşemenin üzerine bir ta­ koptu. Hemen ayağa fırlayan Mirabelli’nin arkasından
banca düştü. Bay Seixas bunun, anlaşılamaz bir şekilde yandaki odaya seğirttik. Odadaki masanın üzerinde, bir
kilitli çekmecesinden çıkarak gelen kendi tabancası ol­ su soğutucusunun yalpalamakta olan kapağını gördük.
duğunu hemen anlamıştı. Tabancayı eline aldığında şaş­ Soğutucu, içindeki suyu olduğu gibi masanın üzerine
kınlık içerisinde gördü ki, altı kurşun bulunması gere­ saçtıktan sonra binbir parçaya bölünmüştü. Biz hâlâ
ken fişek yatağında hiçbir kurşun yoktu. daha bu fenomeni takdir etmekle meşgulken birden Mi­
«Daha sonra trans haline giren Mirabelli, sanki bir rabelli’nin ayakları dibine ağır bir şey düştü.
dış gücüm cazibesine kapılmış gibi ayağa kalktı ve dik­ «Düşen objeye bakan Jose Maria, 'Fakat, bu benim
katini, başımızın üzerinden geçerek yatak odasına doğ­ tabancam!' diye bağırdı, 'Nasıl olur ki? Kılıfının içinde
ru süzülen bir objeye çekti. Hemen yatak odasına koş­ öylece duruyordu!' Eline aldığı tabancayı inceledi ve
tuk. Kapıyı açar açmaz Bn. Seixas, ağlamaya ve 'Ba­ gerçekten kendisinin olduğunu onayladı. Tam o anda
kırı! St. Anthony geri gelmiş! îşte burada!' diye bağır­ Profesörün sırtına çarpan bir şey yere düştü. Yerdeki
maya başladı. bu obje, Jose Maria’nın tabancasının kılıfıydı!
«Yatağın başucundaki komodinin üzerinde gerçek­ «öğle yemeğinden sonra hep birlikte Ibira’nın mer­
ten de St. Anthony’nin bir heykeli duruyordu. Bn. Seixas kezine dönerek kasabanın ana meydanına çıktık. Buldu­
bu heykelin sekiz yılı aşkın bir süredir kayıp olduğunu ğumuz boş sıralara oturduk. Fakat, henüz Mirabelli’nin
anlattı. Eskiden bulunduğu yere doğru süzülürken baş­ o günkü mucizeleri son bulmuş değildi.
larımızın üzerinden geçen obje işte buydu. «Birden, havadan, birbiri arkasına tüfek kurşunla­
«Oturma odasına döndükten birkaç dakika sonra, rı yağmaya başladı. Kurşunları inceleyen Jose Maria,
Mirabelli, 'Schmidt! Uzun namlu, siyah kabza!' diye ba­ bunların çiftliğinden gelmiş olmaları gerektiğini belirt­
ğırdı. Tekrar elele tutuştular ve Mirabelli kendilerini ti. Söylediğine göre, aynı kalibreden kurşunların depo­
gene yatak odasına götürdü. Bir eliyle Bay Seixas’m landığı bir yer vardı. Arkasından, havada ortaya çıkan
elini kavramış olan Mirabelli, boşta kalan öteki eliyle ve süzülerek ayaklarımızın dibine konan bir obje gör­
de odaâ,aki çekmecelerden birini açarak, uzun namlulu dük. Bu, gene Jose Maria’mn kendisinin olarak teşhis
ve siyah bakalit kabzalı, Schmidt marka yepyeni bir ta­ ettiği bir dolma kalemdi.
banca çıkardı. Tabancayı Bay Seixas’a vererek saklama­ «Mirabelli, ’Evet,' dedi, 'Bu kalem buraya, bu ak­
sını söyledi.» şam tutanakları imzalayabilelim diye getirildi!'»
Sabahleyin bütün bu olaylara tanık olan grup, öğle
vakit, Bay Seixas’m damadı olan Jose Maria’nın çiftli­ c — Medyom K. Barkel ve Apor Deneyimleri
ğine gitmişti. Mirabelli mucizelerini orada da sürdürü­
yordu : Tıvo Worlds dergisinin editörlüğünü yapan Maurice
«Yemek yemekle meşguldük ki, kafamızın üzerin­ Barbanell, (Bkz: Bölüm-3/a), derginin, Şubat 1962 sayı­
den muazzam bir süratle geçen bir objenin yandaki oda­ sında, medyom Kathleen Barkel'm celselerinde rehber

49
varlık White Hawk'm oluşturduğu apor olaylarına ay­ düğü için artık aranmasına imkân kalmamış eşyalar ol­
rıntılı olarak yer vermiştir : duğunu söylemişlerdir. Bu objeler, yıllar hattâ asırlar
«Fizik celselerde elde ettiğim tecrübeleri benimle önce toprağa gömülmüş veya denizde kaybolmuş eşya­
paylaşmamış olan dostlarıma, her biri ruhlar aleminin lar da olabilirler.
gerçek birer hediyesi olan aporlar kolleksiyonumu gös­
«Apor celselerinde aldığım ve başkalarına verilir­
terdiğim zaman, onların hissettiği şüphecilik karşısın­
ken gördüğüm , cisimler, değişik özellikler taşımaktadır.
da hayrete düşmüyorum. Zira apor denen şey öylesine Yarı kıymetli taşlar gibi, bazı cisimlerin hakiki değeri
şaşırtıcı bir ruhi olaydır ki, ona şahit olmadıkça, anla­
fazla değildi. Fakat başka defalar altın bir madalyonun,
tılanlar size hayal alemine ait olaylarmış gibi gelir.
altın bir yüzüğün, yeşim taşından bir küpenin, opalle­
«Ruhların verdiği bu türlü aporları almamış bir
rin, elmasların ve diğer kıymetli taşların meydana geti­
kimse olsaydım, cisimlerin, normal zaman ve mekân
rildiğine tanık oldum. Meydana geldiği sırada celsede
mefhumlarını hiçe sayarcasına böylesine uzun mesafe­ hazır bulunmamış olmama rağmen herkesçe gayet iyi
lerden taşınabileceğine inanmakta ben de güçlük çeker­ gözlemlendiğinden emin olduğum olağanüstü bir olay
dim. Bir defasında Kathleen Barkel isimli bir medyom- da, ruhlar tarafından başka mevsimlere ait çiçeklerin
la yapılan celsede, ruhların hediyesi gerçekten ellerim­ celseye getirilişi olmuştur.
de meydana geldi.
«Medyomun, apor olaylarını oluşturmakla görevli «Cisimler bazen küçüktü. Bazen ise büyük cisimler,
rehberi, Ruhsal Varlık White Hawk tarafından celse sı­ mesela bir akşam, çeşitli teşbihler ve gerdanlıklar mey­
rasında herbirimize apor yoluyla birer hediye veriliyor­ dana getirilmiştir. Celsede hazır bulunanların sayısı, so­
du. nuca tesir eder görünmemektedir. Bir defasında oniki,
«Kathleen Barkel’da, bir apor olayının meydana ge­ başka bir defa da elli kişilik bir celseye katıldım.
leceğine dair gözlemlenen tek fizik belirti, olaydan gün­ «Beyaz ışık, aporlar için her zaman zararlı olma­
lerce evvel yüzünün şişip büyümesiydi (Transfigüras- maktadır. Buna rağmen hediyeler verilirken ışıktan ko­
yon). Celsenin sonunda yüzü yeniden normal büyüklü­ runmak zorundadır. Bir Temmuz akşamında yapılan bir
ğüne dönüyordu. Belki de bunun sebebi, medyomun, be­ celseyi hatırlarım. Panjurlar kapatılmış olmakla bera­
lirli bir atomik yapıya sahip olan objelerin yeniden ma- ber gene de pencerelerden içeri ışık giriyordu; meyda­
teryalizasyonu için gerekli olan ektoplazmayı bir yolu­ na gelen olayı hepimiz net bir şekilde gördük. Bir baş­
nu bulup vücudunda depo etmesiydi. Şüphesiz, uzaktan ka defa, kırmızı bir lambanın verdiği ışık, tuttuğum not­
taşınıp getirilen objeler, duvarların, tuğlaların ve har­ ları okumama imkan verecek kadar kuvvetliydi.
cın bu taşınma sırasında birer engel olmaktan çıkabil­ «Daima neşeli ve esprili olan rehber varlık White
mesi için, önceden demateryalize edilmek zorundaydı. Hawîc, bu aporları bilimsel bir deney olarak veya şüp­
«Apor olaylarını oluşturan ruhsal rehberler, bu oo- hecileri mahçup etmek için değil, sadece dostlarını eğ­
jelerin çalınmış olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Ba­ lendirmek amacıyla meydana getirdiğini ısrarla belirti­
zen rehberler, bunların kaybolmuş veyahut sahipleri öb yordu. Olayı seyrederken insan hayranlık duyuyordu.
50 51
Trans halinde bulunan medyom ayağa kalkıyor ve sağ «Bu apor, Ruhsal Varlıklar tarafından güdülen yü­
elini ileriye uzatmış vaziyette yürüyordu. ce bir amacın mevcudiyetini kanıtlıyordu. Yüzüğün için­
«Sonra bir veya iki kişiden, yardım etmek için yer­ deki yazı, 'Güçlükler arasından yıldızlara doğru/ diye
lerinden kalkıp gelmeleri isteniyordu. Yardımcı bir eli­ tercüme edilebilirdi. Bradley'in yazdığı ilk spiritüalist
ni medyomun bileğine, diğerini kolu üzerine koyuyor­ eserinin adı 'Yıldızlara Doğru’ idi. Gerek kendi soyadı,
du. Bu şekilde, odanın içinde dolaşılıyor ve bu arada gerek benim soyadım yüzüğe yazılmış bulunan ’B' harfi
White Hawk, medyomun serbest kalan eli vasıtasıyla ile başlıyordu.
süratle havada bazı şeyler yakalıyordu. «Bir defasında White Havok'a, 'Bu cisimleri buraya
«Sonra üç veya dört kişiden, kalkıp gelmeleri ve bir nasıl getiriyorsunuz?' diye sordum.
ellerini, medyomun ellerini tutan kişinin ellerinin üstü­ «Bu sorumu şöyle cevaplandırdı: 'Bunu size ancak
ne, diğer ellerini ise altına koymaları isteniyordu. Reh­ şu şekilde açıklıyabilirim. Atomların vibrasyonlarını,
ber varlık White Hamk’a göre bu, objenin orijinal şek­ bunlar birbirinden ayrılıncaya kadar hızlandırıyorum.
liyle yeniden meydana getirilmesini sağlıyordu. Hediye Sonra onları buraya getiriyor ve cisimler tekrar katıla-
alma sırası bana gelince, ellerimi çekmem, fakat kenetli şmcaya kadar vibrasyonları yavaşlatıyorum.'
vaziyette tutmam söylendi. Biraz sonra White Hamk’ın
'Hediyeni aldın mı?’ sorusu üzerine, 'Birşey hissetmiyo­ «Vibrasyonların nasıl hızlandırıldığı veya yavaşla-
rum' diye cevap verdim. tıldığı konusunda ayrıntı verilmesi için ısrar ettiğimde
«Birkaç saniye sonra, avuçlarımın arasında bir sı­ soruma cevap alamadım. Rehber Varlık medyomun
caklık hissettim. Bana orada bir cisim katılaşıyormuş eliyle yaptığı yakalama hareketlerini, apor olaylarında
gibi geldi. White Haıok, ’Sıkı tut. Sakın ellerini açma,' kendisine küçük Tabiat R u h l a r ı yardım ettiğini ve
dedi. Ellerimi kenetlenmiş vaziyette tutarak yerime dön­ bu Varlıklar cisim meydana geldikten sonra onu bırak­
düm; avuçlarımdaki cisim tedricen katılaşıyor ve katı­ mak istemedikleri için medyomun cismi kapmak zorun­
laştıkça da soğuyordu. Hediyesini alan herkese aynı da kaldığını söylemek suretiyle izah etti:
muamele uygulandı. «'Onların dikkatini başka, noktaya çekmek ve cismi
«Aldığım bu aporun, bana Dennis Bradley tarafın­ kapmak gerekiyor. Medyomu kontrol altına aldığım za­
dan gönderildiği söylendi. Sağlığındayken, bu şahsın, man dört boyutlu âlemi terkediyor ve üç boyutlu âleme
ölümünden sonra hayatın varolduğuna dair spiritizma iniyorum. O zaman, küçük Tabiat Ruhları beni bir ka­
vasıtasıyla elde ettiği kanaati açıklamak amacıyla yaz­ festeymişim gibi görüyorlar ve ben de onları böylece al­
dığı iki kitap, büyük sansasyon yaratmıştı. Aldığım apor, datıyorum.’
dokuz kratlık küçük ve sade bir altın yüzüktü. Muhte­
melen, Kraliyet Hava Kuvvetlerime mensup bir şahsın «White Hawk, apor objelerinin meydana gelişi sı­
hanımına ait bulunuyordu. îç tarafında, Hava Kuvvet­ rasında dört unsurdan —toprak, ateş, hava ve su— ba­
lerime ait 'per ardua ad astre' ibaresi, bunu takiben de, zılarını kontrol altına almak zorunda kaldığını söyleye­
’B’ harfi yazılmıştı. rek sözlerine son verdi.»

53
52
d — Medyom Bn, Guppy ve Apor Celseleri Ii ufaklı böceklerle doldu. Böcekler masanın üzerinde
gezinip duruyorlardı, sonra hepsi birden uçarak kaybol­
Spiritizma ile yakından ilgilenen ve deneyler yapan dular. Varlık, bundan sonra birkaç elma, limon ve por­
Kont Tomasso Passerini, 1868 yılında, Firenze’yi (İtal­ takal aporları meydana getirdi ve celsedekilere hediye
ya) ziyarete gelen ünlü İngiliz medyomu Bn. Guppy'- etti.
den, kendi ailesiyle de bir deney yapmasını rica etmişti. Bütün bu tezahürler sırasında, medyom ve eşi cid­
İlk deney 23 Aralık 1868’de onbeş davetli önünde di bir kontrol altında tutuluyorlardı. Elleri diğer misa­
yapıldı. Misafirler büyük yuvarlak bir masanın etrafın­ firlerin elleri arasında sıkıca tutulmuştu.
da oturmuşlardı. Medyom Bn. Guppy hazır bulunanla­ Guppyler Firenze'de iken pek çok aile kendileri ile
rın birbirlerinin ellerini tutmasım ve böylece bir halka deney teklifinde bulundular. Onlar her teklifi nezaketle
teşkil etmelerini istemişti. Bu arada kontes, medyomun kabul ettiler. Kontroller çok sıkı oluyor, üzerleri dahi
ellerini kendi avuçları arasında, kont da medyomun eşi­ sıkı bir aramaya tabi tutuluyordu.
nin ellerini, kendi avuçları içinde tutarak kontrolü sağ­
lıyorlardı. Guppy çifti Firenze'deki 'Psişik Araştırmalar Ce­
Bir süre sonra ışıkların söndürülmesiyle masaya m iyetini de ziyaret ettiler. Bir celse tertip edildi. Üye­
vurulan bazı darbelerden varlıkla irtibata geçildiği an­ lerden biri 'Aklım bir türlü almıyor, ruhlar karanlıkta
laşıldı. Operatör olan medyomun eşi ’tiptöloji’ O7) yolu renkleri nasıl ayırabiliyorlar,’ dedi. Celse başladığı za­
ile konuşuyordu. Oturuma yardımcı medyomluk yap­ man ışıklar söndürüldü, bedensiz varlık tiptoloji yoluy­
makta olan Bn. Bulli, «Çok miktarda çiçekler görüyo­ la, ’Burada biri var, ruhların karanlıkta nasıl görebil­
rum, bunların arasında üç yapraklı, kırmızı kocaman diklerine şaşıyor,’ dedi. Darbeler durunca bir hışırtı
bir gül de görüyorum.,» dedi. Bu arada celsede hazır bu­ başladı, masanın üzerine sanki kuru yapraklar yağmak­
lunanlar, nefis çiçek kokulan duyarak masanın üzerine taydı. Işıklar yakıldığında, masanın üzerinin beyaz, kır­
yağmur gibi bir şeylerin yağmakta olduğunu farkettiler. mızı ve yeşil konfetilerle dolu olduğu görüldü. Varlık,
Işıkların yakılmasıyla masanın üstünün taptaze çiçek­ bütün bu konfetilerin karıştırılarak ortaya yığılmasını
lerle dolu olduğu görüldü. Tropik çiçeklerden, herkesin ve ışığın da söndürülmesini istedi. Işıklar derhal söndü­
tanıdığı sardunyalar, karanfiller, vanilya çiçekleri ve bir rüldü, birkaç saniye sonra da tekrar yakılması istendi.
de kocaman üç yapraklı kırmızı kamelya özellikle dik­ Işıklar yanınca, karmakarışık olan konfetilerin ye­
kati çekiyordu ki, yardımcı medyom, kamelyanın gülle şil, beyaz ye kırmızı renkli olanları biraraya toplanarak
olan benzerliğinden ötürü onu gül sanmıştı. üç ayrı renkte gruplar teşkil edilmiş olduğu görüldü.
Medyom Guppy ile 26 Aralık 1868'de yapılan diğer Ruhsal Rehber bu örnekle, ışığın ancak bedenli varlık­
bir deneyde aynı görüntüler iki kez tekrarlandı. Misa­ lara gerekli olduğunu belirtmek istemiştir.
firlerden bir bayan, bedensiz varlıktan bir kuş veya Guppyler ile Firenze demeğinde, olağanüstü ön­
bir tavşan gibi canlı hayvan aporu meydana gelmesi için lemler altında yapılan bir başka celsede, ışıklar sönün­
ricada bulunmuştu ki, aniden masanın üzeri bir çok iri- ce masamn üzerine taptaze çiçekler yağdırılmıştır. Ha­

54 55
zır bulunanların hepsi bu çiçeklerden kendilerine buket­ lerini. söyledi. Ve birden, «Kim bir deniz atı düşünü­
ler yapmışlardır. yor,» dedi. İşte o an medyomun ağzından bir deniz atı
fırladı.
e — Medyom K. M. Rhinehort ve Apor Deneyimleri İzleyiciler arasında bulunan, Sussexli (İngiltere)
Ralph Walton, kızı için bir obje düşündüğünü söyledi.
Londra'da Caxton Hall'da yapılan iki celsede, ünlü Platforma davet edilerek, elini medyomun çıplak göğ­
Amerikalı medyom, Keith Milton Rhinehart (18) tarafın­ sünün belirli bir noktasına koyması istendi. Tam )v
dan gün ışığında aporlar meydana getirilmiştir. noktada, ufak bir katı cisim hisseden Walton’dan buna
Medyom, Psychic Nem s mecmuası tarafından hazır­ basması istendi. Objeyi bastırarak deri altına iten Wal-
lanan bir kabine oturtularak celseye başlandı. Celseden ton'un elinde ufak bir elmas belirdi. Tekrar başka bir
önce, Rhinehart ağzına su doldurdu ve iki araştırıcı ta­ noktaya parmağını basması istenince, burada önce bir
rafından ağzı yapışkan bir bant ile kapatıldı. Bu bant, şey hissetmedi, fakat daha sonra kanlı bir taşa temas
celsede bulunanlarca imzalanarak mühürlendi. Çakı ve­ ederek onu parmaklarının arasından çıkardı.
ya makasın kesemeyeceği, plastik kaplı bir telle, med­ Medyomun boğazından çıkan aporlar arasında, Vic­
yom oturduğu iskemleye bağlandı. Kabinin perdeleri toria zamanından kalma bir broş ile bir evlenme yüzü­
kapatılıp, dışına bir mikrofon ve içine de iki direkt ses ğü, yarı kıymetli taşlar, yontulmuş ve yontulmamış ziy­
tram peti yerleştirildi. net taşları ve keskin kenarlı taşlar vardı.
Dört değişik ses işitildikten sonra, döşemeye düşen Güney Afrika dergilerinden 'The Voice UniversaVds,
çeşitli aporlarm sesleri duyuldu. Perdelerin açılmasıyla Keith Milton Rhinehart'm medyomluğuyla ilgili olarak
bu aporlardan 30-40 tanesinin yerde bulunduğu görül­ ayrıntılı bir makale yayımlandı. Derginin başyazarı Jo-
dü. Araştırıcılardan, bandın ve tellerin kontrol edilip, sephy Busby tarafından kaleme alınmış bulunan on say­
başlangıçtaki gibi olup olmadıklarının incelenmesi is­ falık uzun yazıda, Amerikalı medyomun Güney Afrika'­
tendi. ya yaptığı ziyaret ayrıntılarıyla ele alınmıştı.
Medyomun bağlarının çözülmesinde büyük güçlük­ 'The Voice UniversaVm başyazarı J. Busby'nin be­
lerle karşılaşıldı; çünkü plastik kaplı tel, adeta medyo­ lirttiğine göre, celselerden bazıları sırasında Rhine-
mun etine gömülmüştü. Bant medyomun ağzından alın­ hart/m kulaklarından, burnundan ve ağzmdan gayet gü­
dı ve medyom ağzındaki suyu püskürttü. zel kalp biçimli küçük kristaller dökülmüştür. Celsede
Platformda yarı trans halinde duran medyom, par­ hazır bulunan bayanlardan biri, ölmüş kocasının kendi­
maklarıyla boğazmı ovalayarak, ağzından çıkan objele­ sine bir hediyesi olduğuna inandığı bir kolyeyi kucağın­
ri önündeki masaya fırlattı. Bu sırada rehber varlık Dr. da bulmuştur. Diğer celseler sırasında apor edilen kol­
Kensington’m konuşmasıyla Rhinehart’m avurtlarına yelerden birinin bir Tibetli Lama'ya ait olduğu tahmin
dolan taşlar masaya atıldüar. edilmektedir. Johannesburg' (Güney Afrika Cumhuriye­
Rehber varlık Dr. Kensington, celsede bulunanlara, ti) da yapılan celselerden birinde, 15x10 Cm. boyutla­
elde etmek istedikleri bir objeyi kuvvetle imajine etme­ rında, bir rahibe ait olduğu anlaşılan bir portre de apor
edilmişti. Bu rahip, celsede hazır bulunanlardan birinin
56 babasıydı.
J. Busby tarafından organize edilen celselerin hep­
sine bir doktor, bir bilim adamı ve bir de ruhsal araş­
tırıcı davet edilmiş, celselerin mümkün olduğu kadar
test şartları altında yapılmasına özen gösterilmiştir. 4. BÖLÜM
Medyom Rhinehart’ın ağzı, gözleri ve ayakları (elleriy­
le birlikte) celselerin birçoğunda bağlanmıştı. Celse baş­
lamadan ve bittikten sonra, medyom ve kabinin içi yu­
karıda belirtilen bilirkişi heyetince incelenmiştir. Söz-
konusu dergide belirtildiğine göre, her defasında, şüphe İslam ve Hristiyan Ermişlerinde Apor Olayları
çekecek bir durumun bulunmadığına karar verilmiştir.
Celselerden birinde yeşil renkte bir akuamarin taşının,
piyanonun üzerinde aniden ortaya çıkışı, gözlemcilerin a — Hristiyan Ermişleri ve 'Bolluk Mucizesi’ Aporları
akimdan çıkmayacak tezahürlerden biri olmuştur.
’The Voice Universal’ dergisinde belirtildiğine göre, Apor sayesinde çoğaltılan yiyecekle kitlelerin doyu­
apor edilen mücevherlerin bir kısmı Spiritüalist Ben rulmasına teolojide ’bolluk mucizesi’ denir. Papa XIV.
Blore’a verilmiş bir kısmı da, Johannesburg'daki Tro- Benedict’in (1675- 1758) mistik fenomenlerle ilgili ola­
yeville Spiritüalist Kilisesi’nin onarımmda kullanılmak rak yazdığı «De Servorum dei Beatificatione et Canoni-
üzere ilgililere teslim edilmiştir. Ayrıca bir m iktar mü­ zatione» adlı yapıtında bu konuyu işleyen bir bölüm de
cevher de Umkomaas’da bulunan yetim çocukların ba­ yer almaktadır. Peder Herbert Thurston, sözkonusu bö­
kımında harcanmak üzere, celselere katılan Bn. Elfri- lümdeki bazı apor vakalarım «Mistisizmin Fizik Feno­
da Rippon'a teslim edilmiştir. menleri» adlı kitabında tekrar inceler ve çoğalma feno­
Rhinehart’ın Güney Afrika'daki celselerini izlemiş meninin, efsane olarak değerlendirilip bir kenara bıra­
olan bilim adamlarından biri de tanınmış antropolog kılamayacağı sonucuna varır.
Dr. Peter Becker’dir. Dr. Becker, bir celseyi raporunda Bolluk mucizeleri ile ün yapan azizlerden St. An-
özetle şöyle anlatmaktadır: «Kabini ve içinde bulunan giolo Paoli (ö. 1720), Roma'nm fakirlerine dağıtmak
eşyaları dikkatlice inceledim. Herhangi birisinin ve be­ üzere az miktardaki yiyecekleri çoğaltmaya bayılır ve
nim şüphemi çeken bir şeyin bulunmadığına iyice inan­ gerçek ricaları hiç geriye çevirmezdi. Cacciari’nin 1756
dım. Hafifçe aydınlatılmış olan celse odasında bulunan­ yılında yazdığı ve bu azizin hayatını anlatan bir kitap­
ların gözleri önünde Rhinehart kabine girdi ve transa ta, bu tü r apor olaylarını içeren bölümlere rastlamak­
geçtikten sonra, kabinin dışından gelen bir sesin reh­ tayız. örneğin, bazı Carmelite misyonlarının hamilerin­
berlerinden birine ait olduğunu söyledi. Rehber varlık, ce düzenlenen pikniklere sık sık katılan St. Angiolo, sı­
kabinin perdelerini biraz yukarı kaldırmamızı, çünkü cak bir Haziran günü gene böyle bir piknik için topla-
herkese bir tane düşecek şekilde kıymetli taşlar apor nıldığı sırada, yanlarında bulunmayan bazı yiyecekleri
edileceğini bildirdi. Ve söylediği gibi oldu. Kabinin için­ apor yoluyla sağlamayı yeğlemişti: Salata için marul
den doğru gelen katı objeler, herkesin memnuniyetle el­
lerine aldığı gerçek mücevher taşlarıydı.» 59
ve turp, bir tu rta ve meyva olarak da bir sepet çilek elindeki sepetin içinde sadece onbeş ya da yirmi kadar
materyalize etmişti. Halbuki, o tarihlerdeki kuraklıktan ekmek parçasının bulunduğunu herkes görmüşü — ama
ötürü bunların hepsi de nadir bulunur yiyeceklerdi. yine de ekmeksiz kalan olmamıştı.
Cacciari, kitabında, buna benzer bazı olaylar daha an­
latmaktadır. Bazı vakalarda ise, çoğalma mucizesinin, ekmek ya­
Çoğalma vakalarının en güvenilir olanlarından biri pılırken hamurda meydana geldiğini görüyoruz. Örne­
de, fakirleri eğitmek için Poitou, La Puye'de (Fransa) ğin, 1845 yılının şiddetli geçen kış aylarında, Bourges’-
Les Filles de la Croiz (Haç'm Kızlan) adında bir dinsel deki (Fransa) Bon Pasteur manastırının rahibeleri, 116
örgüt kuran St, Andrew Foum et’in (1752- 1834) azizlik kişinin günlük ihtiyacını boşalan tahıl anbarmdan kar­
mertebesine çıkmasına neden olmuştur. 1824 yılında, bir şılamak sorunu ile karşı karşıya kalmışlardı. Kutlu Baş
gün, La Puye’deki rahibeler, tahıl ambarında çok az mı­ Rahibe Pelletier, ellerindeki azıcık m iktar unun çoğala­
sır kaldığı ve daha fazlasını alacak paraları olmadığı cağından emin olarak, rahibelere, 1601 yılında ölmüş
için telaş içindeydiler. Önce, Hz. îsa’nm çoğaltma muci­ olan azize St. Germaine Cousin'in şefaati için dua etme­
zesi (Bkz: Bölüm -5/d) hakkında verdiği vaızda rahibe­ lerini salık vermişti. Mutfaktaki rahibelere de her za­
lerin imanlarının zayıf olduğunu belirten St. Andrew, manki miktarın üçte biri kadar un kullanmaları ve so­
bulabildikleri mısırın hepsini iki yığın halinde toplama­ nucu izlemeleri söylenmişti! Hamur, birkaç dakika için­
larını söylemiş ve dua ederek bu yığınların çevresini do­ de, hamur teknesinden taşacak kadar kabarmış ve bu
lanmıştır. Tahıl ambarının sorumlusu olan rahibe her hamurdan, her zaman hazırlanan ekmek adedinin iki
gün 200 kadar rahibeyi besleyecek kadar mısır çıkart­ misli kadar ekmek yapılmıştı. Aynı olay Kasım 1845 ile
maya. başlamış ve ikibuçuk ay süreyle yığınlarda her­ Şubat 1846 arasında birçok kez yinelenince, bu süre bo­
hangi bir azalma olmamıştır. Azizlik mertebesinin ka­ yunca rahibelerin un almasına da gerek kalmamıştı. Bu
bulüne dair kayıtlarda, St. Andrew’in bu mucizeyi bir­ apor olayımn kayıtları, daha sonra, hem St. Germaine’-
kaç kez tekrarladığı ve Les Filles de la Croix’yı Haziran niıı hem de Baş Rahibe Pelletier'in azizelik mertebele­
ayından Aralığa kadar mısır unundan yoksun bırakma­ rine yükseltilmelerinde kanıt olarak kullanıldı.
dığı yazılıdır.
Auffray’m «Kutlu John Bosco’nun Yaşamı» adlı ki­ «Bolluk mucizesi» denilen bu tür apor olaylarına,
tabında da bu azizin bolluk mucizesini kanıtlayan aziz­ dünyanın her yanındaki, «sihirli kazan» ya da «peri kâ­
lik önay kayıtlanndan alıntılar yer almaktadır. 1860 yı­ seleri ve kapları»nB. ait efsanelerde rastlarız: Bu kazan
lında bir gün, Turin'deki (Fransa) ’Salesian’ yurdunda ve kaplar hiçbir zaman boşalmazlar ve herkes istediği
kalmakta olan Don Bosco'ya (1815- 1888) kahvaltı için yiyeceği ya da içeceği bunlar sayesinde elde edebilir, ö r ­
yiyecek kalmadığı haber verilmişti. Don Bosco, buluna­ neğin, Sir Thomas Malöry’nin «Arthur’un Ölümü» (Le
bilecek olan bütün ekmek ufaklarının kendisine getiril­ Morte D. Arthur) adıyla kaleme aldığı Kral Arthur Efsa­
mesini söylediğinde üçyüz kadar çocuğun aç bakışlan nesinde geçen Kutsal Kap (Holy Grail) da bu özellik­
da kendisini izliyordu. Don Bosco aralarında yürürken, lere haizdir. Kutsal Kap, materyalize olduğu zaman, her
60 61
şövalyeye en sevdiği yiyecek ve içecekten bol bol getir­ Yakın zamanlarda meydana gelen ve hiçbir kuşku­
mişti (Bkz: Resim - 3). ya yer vermeyecek şekilde kanıtlanan modem bir «okun­
muş ekm ek» mucizesi de îspanya'mn San Sebastian de
Carabandal köyünde, onüç yaşındaki bir genç kız olan
Conchita’nm başından geçmiştir.
18 Temmuz 1962 gecesi saat 02.00 civarında., Conchi-
ta'nın bazı akrabalarıyla birlikte kaldığı odasmda Baş-
melek Michael belirmişti. Kayıtlarda anlatıldığına göre,
Conchita birden, yüzü transfigüre (Bkz: Bölüm-3/c>
olmuş bir halde merdivenlerden aşağı fırlayarak sokak­
ta koşmaya başlamış ve kendini yere atmıştı. Yerde kas­
katı kesilmiş dururken dilini de olduğu gibi ağzından
çıkarmıştı. O gece kendisini izleyen tanıklar, birden
Conchita’nm dilinde, oldukça kaim, kar beyazı bir
«okunmuş ekmeğin» belirdiğini ve iki dakika kadar öy­
lece durduğunu belirtmektedirler. Conchita, daha son­
ra okunmuş ekmeği yutmuştu.
Bu son derece ilginç apor olayı, o geceki tanıklar­
dan biri tarafından filme alınmıştı. Filmin, yaklaşık 40
karesinde gerçekten de bir okunmuş ekmeği andıran,
Resim — 3 yuvarlak, beyaz bir «obje» görülmektedir. Tanıklar,
Conchita’nm ellerini hiç hareket ettirmediğine ya da
Perilerin hep dolu olan kaplarının benzerlerine, eliyle diline dokunmadığına dair yemin etmektedirler.
azizlerin yaşamlarında da rastlıyoruz. Aziz St. Domi- Olay sırasında dilini ne ağzının içine ne de dişetlerinin
nic’in (1170-1221) kutsadığı şarap dolu bir kâseden ön­ altına sokmuştu; ayrıca, ağzında öylesine beyaz bir şeyi
ce tam 26 kişi içmişti. Daha sonra bir manastıra götü­ saklamış olması da düşünülemezdi. Filmi çeken ve Bar-
rülen bu kâseden, 104 rahibe daha ağız dolusu şarap iç­ celona'da banyo ettiren Bay Daminas'm bu başarısı da
miş ve St. Dominic’e iade edildiğinde, kâseden hiç şa­ aslında başlı başına bir mucizedir. Olayı filme aldığı sı­
rap eksilmediği görülmüştü. rada tek. ışık kaynağı bazı el fenerlerinden ib aretti!
Aziz ve azizelerde tanık olunan bir diğer, tür apor
olayı da «olcunmuş ekmeğin» ağızda materyalize olma­ b — Yunus Emre ve Üç Bilge’nin Aponart
sı şeklinde tezahür eder. Bu türün kayıtlara geçirilmiş
ilginç bir örneğine Azize St. Catherina of Siena'mn ya­ Yunus Emre, yedi yıl ayrı kaldığı Taptuk Dergahı­
şamında rastlıyoruz. na dönerken, konakladığı bir handa üç genç adamla tc-

62 63
mşır ve yola hep birlikte devam ederler. Sabah serinli­ ka onun adını yalvarır, sevgili Yunus kulunun hatırı için
ğinde yolculuk zevkli olmaktadır. Yol boyu, gençler ko­ bizi doyur deriz, Allah da bizi boş çevirmez...»
nuşur, Yunus dinler. Böylece, hiç birinin akima Yunus
Emre’ye kimsin, nesin, nereden gelip nereye gidiyorsun c — Hz. Mevlana ve Apor Olayları
demek gelmez. Bu da Yunus'un hoşuna gider.
Bir süre sonra, hepsinin karnı acıkır. Ama hiç bi­ Bir gün Hz. Mevlana bir hamamın kapısından ge­
rinin yol hazırlığı yoktur. Bir gölgeye otururlar. Üç genç­ çerken, hamamın ocakçısı Hz. Mevlana’nm arkasına dü­
ten biri elini açar ve ’H u!’ diyerek duaya başlar. Diğer­ şüp, «Çok fakir ve çoluk çocuk sahibiyim. Dünyalıktan
leri de ona katılırlar. Yunus Emre, ne oluyor diye şaşı­ da hiçbirşeyim yoktur. Mevlana’nın bana bir şey verme­
rarak bakmaktadır. sini istiyorum,» diye yalvarıp yakarır. Hz. Mevlana, «Ağ­
Bir anda ortada üç türlü yemek ve taze ekmek be- zını aç,» der. O ağzını açınca, Hz. Mevlana avucu ile
liriverir. Gençler, birşey olmamış gibi davranırlar, ye­ onun ağzına kapar. Ocakçının ağzından, az sonra kuca­
mekleri yiyip Allah’a şükrederler ve beraberce yine yola ğına bir şeyler dökülür. Baktığında, kucağında daha sı­
devam ederler. caklığı üzerinde, yeni basılmış ve yeni damgalanmış yir­
mi altın dinar olduğunu görür.
Akşam olunca, gençlerden bir başkası duaya başlar
ve önceki olay aynen tekrarlanır. Sonunda bir yemek
vakti, dua sırasının kendisine geldiğini gençlerden biri Ünlü bir bestekar olan Kemal-i Kavvâl, bir dostun
söyleyince Yunus şaşırır. İçlerinden biri «Derviş aga ar­ tertip ettiği semâ'da içinden, «Acaba bu semâ’da benim
tık misafirlik bitti. Sen de bir 'Hu' çek de Allah nafa­ tefime ne kadar para atılacak,» diye düşünür. Hz. Mev­
kamızı göndersin, karnımızı doyursun,» der. lana, yerden bir avuç toprak alıp onun tefine atar ve
Yunus Emre, gözlerini yumarak «Allahım, bu üç de­ «Ad da gözüne sok,» der. Kemal-i Kavvâl o anda tefinin
likanlıya hangi sevdiğinin yüzü suyu hürmetine istedik­ altınla dolduğunu görür.
lerini lütfettinse, benim de o sevdiğin şanına yüzümü
kara etme, nafakamızı gönder, karnımızı doyuralım,»
Hz. Mevlana birgtin, Emir Bahaddin'i ziyarete git­
diye dua eder.
mişti. Bir zaman sonra Hz. Mevlana'nm yemek istemesi
Yunus'un duasından sonra, aniden beliren yemek­ üzerine Emir Bahaddin, hizmetçisine yiyecek ne oldu­
ler karşısında şaşıran yol arkadaşları, «Yabancımız de­ ğunu sorar. Fakat hizmetçi, yemeğin yeni yendiğini ve
ğilmişsin! Şimdi söyle bakalım, sen kimin namına dua kapları yıkamak için tencereye su koyduğunu söyler.
ettin?» diye sordular. Bunun üzerine. Hz. Mevlana hizmetçiden, o tencereyi
Yunus, her şeyi olduğu gibi anlatıp, aynı soruyu ve bir sahan ile kase ister. Kendi eliyle kaseye biraz su
onlara yöneltince, gençlerden biri şöyle cevap verir : koyar. Bu koyduğunun, kızartılmış etli pilav olduğunu
«Allah'ın bir sevgili kulu varmış, adı Yunus imiş. Yüzü­ orada bulunanlar hayretle görürler.
nü görmedik ama şanını, duyduk. îşte biz, Cenab-ı Hak­

64 65
Arif Çelebi, bir çocuğun elinde yemek kâsesiyle yü­ Şiddetli bir kış günü, Şems-i Tebrizî dostlarıyla
rüdüğünü görünce, ona «Gel!» diye seslenir. Çocuk ge­ oturmuş sohbet ederken, topluluktaki erenlerden biri,
lince, yemek kâsesini onun elinden alır ve içindekileri bir deste giil arzu eder. Şems-i Tebrizî kalkıp dışan çı-
yemeye başlar. Yemek bitince, kâseyi çocuğun eline ve­ çar; tekrar içeri girdiğinde elinde tuttuğu bir deste gü­
rir ve «Kâseyi kapayıp git,» der. Çocuk bir süre ilerle­ lü, erenlerin önüne bırakır ve «Bu keramet değildir. Bu,
dikten sonra kâseyi açar ve içinin eskisi gibi yemekle dostların dileğiyle oldu. Yüce Allah arzunuzu yerine ge­
dolu olduğunu görür. tirmek için görünmeyen âleminden bir hediye gönder­
di,» der.
Arif Çelebi, birgün Emir Necmeddin Dizdar’m yeni
düzenleyip fideler diktiği sebze bahçesine ziyarete gider. Bir gün, Sultan Veled, Hüsameddin Çelebi'nin ba­
Uzun bir sohbetten sonra Arif Çelebi, Necmeddin Diz- ğına ziyarete gider. Sohbet sırasında, misafirlerin canı
dar'm yakınlarından olan, Şeyh Kerimeddin-i Kal’a dö­ bal ister, fakat bundan hiç bahsetmezler. Hüsamettin
nerek «Kerimeddin, bu bostandan dostlar için uğur sa­ Çelebi bahçıvanına, «...kovandan taze bal çıkarıp getir,»
yarak bir kaç salatalık getirmezmisin?» der. Bu istek diye emreder. Bahçıvan kovanı açar, birkaç petek beyaz
üzerine Şeyh Kerimeddin «Hüdavendigar, emriniz başı­ bal çıkarıp huzura getirir. Çelebi yine «Bal getir,» diye
mın gözümün üstüne fakat daha dün dikilmiştir. Taze emreder. Aynı kovandan beş altı petek bal daha getiri­
salatalık ancak bir ay sonra çıkar,» diye cevap verir. Bu­ lir. Çelebi «Yine getir,» der. Bunun üzerine bahçıvan
nun üzerine Arif Çelebi, «Çok söyleme de git getir» der. «Bu sondur artık çıkarılmaz,» diye cevap verir. Hüsa­
Şeyh Kerimeddin, yavaşça dışarı çıkıp, bostana girer ve meddin Çelebi, «Getirdiğin bal, Hüdavendigar’ın oğlu
bir fidanda dört zarif salatalığın olduğunu görür. Der­ için tükenmeyen bir denizdendir. Sen ondan kıyamete
hal secdeye kapanır ve dördünü de kesip Çelebi'ye götü­ kadar da getirsen yine tükenmeyecek,» der. Nihayet bah­
rür. Orada bulunan ulu kişiler bu olaya hayret ederler. çıvan on yedi saf petek getirdiği halde yine kovan dop-
Arif Çelebi, «Bu kadar küçükleri değil, o tohuma kaç­ doludur. Çelebi, «Bütün bu bereket, Mevlana Bahaeddin
mış sarı salatalıkları getir; çünkü onların tohumları hazretlerinin ayağındadır,» der. îki yüze yakın kişi ye­
bana lazımdır,» der. Şeyh Kerimeddin tekrar bahçeye diği halde bal sinisi dofcdoludur. Misafirler giderlerken,
dönünce iki tane tohuma kaçmış salatalık bulur, kopa­ Çelebi o kovanı Sultan Veled'e hediye eder. Bir süre
rıp Arif Çelebi'ye getirir. Çelebi gülümseyerek, «Bu sa­ sonra o kovandan, birçok kovanlar meydana gelir.
latalıklar, bizim Kerimeddin’in himmetiyle bitti, yoksa
bu zamanda salatalık nerede? Çünkü Yüce Allah, görün­ d — Haci Bektaş Veli ve Apor Deneyimleri
meyen aleminden, hayırlı kulları için binlerce salatalık
ve nar yaratmaya kadirdir. Fakat Allah’ın yasasına göre 1242 senesinde dünyaya gelen Hacı Bektaş Veli, dört
kullar, bunu istemeli, tam bir inanç göstermeli ve O’na yaşma geldiği zaman, babası Musa Sanioğlu Seyid Meh-
duada bulunmalıdırlar ki, maksatları ve aradıkları şey med. tarafından, eğitimi için, devrin büyük üstadı Lok­
elde edilsin,» der. man Perende’ye teslim edilir.

66 67
Bir gün ders yaptıkları medresede, Lokman Peren­ vap verir. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli «Kavun dik­
de a-pdest almak için su ister. Çeşme medreseye olduk­ tiğin yeri bir 'dolaş hele, belki yetişmiştir,» der.
ça uzaktır ve nedense oradan su getirmek Hacı Bektaş Bostancı, kavun ekmiş olduğu yeri bildiğini, bu
Veli'ye güç gelmiştir. «Hocam, dua etsen de su bizim mevsimde kavunun yetişmeyeceğini söyler. Bunun üze­
bahçemize aksa...» der. Lokman Perende, kendi duası­ rine, Hızır Aleyhisselâm bostancıya, «öyle konuşup eren­
nın böyle bir keramet için yeterli olmadığını söyler. lerin gönlünü kırma,» der.
Hacı Bektaş Veli, bu cevap karşısında «öyleyse, bera­ Bu söz ve konuşmalar, bostancının kalbine bir inanç
ber dua edelim,» der. vermiştir. Kavunları diktiği yere gider ve yerde üç tane
olmuş kavun görür...
Hoca ve öğrencisi el açıp Hak divanında duaya du­
rurlar. Bir süre sonra medresenin bahçesinde, bilek, ka­
Kayseri'de bulunan bir ermiş, Hacı Bektaş Veli'yi
lınlığında bir su meydana çıkar...
tekkesine davet etmiştir. Sohbet ederlerken, ermiş elini
koynuna sokar ve bir salkım taze üzüm çıkararak orta­
Hacı Bektaş Veli Açıksaray köyünde bir köylü ka­
ya koyar. Bu olay üzerine Hacı Bektaş Veli, «Sizin eren­
dına, «Köyünüzde bir dervişe vereceğiniz yiyecek var lerden olduğunuz bizce malumdur. Sizden keramet iste­
mı? Varsa getiriver,» der. Köylü kadın, ne varsa getire­ yen de yoktu. Böylece yapmaya ne gerek vardı,» der.
ceğini söyleyerek evine gider ve kaynanasına, bir dervi:
sin Allah rızası için yiyecek istediğini söyleyerek, «Biraz Bir müddet, sonra Hacı Bektaş Veli gitmek üzere
ekmekle yağ vereyim mi» diye sorar. Kaynanası, yağın ayağa kalkınca, eteğinin arasından yere bir tane Hindis­
az kaldığını ve dokunmamasını söyler. Fakat gelin kara­ tan cevizi düşer. Ermiş, «Böyle yapmaya ne gerek var­
rını vermiştir. Derviş Allah rızası için yemek istiyor, dı dediniz. Ya bu sizin yaptığınız nedir,» diye sorunca
evimizde eksileni Allah yerine verir, diye düşünerek bir Hacı Bektaş Veli, «Hakka giden Hak uğrum hakkı için,
ekmek içine biraz yağ koyar ve götürüp Hacı Bektaş benim bundan haberim yoktu. Fakat siz, o kerameti
Veli’ye verir. O da, «Artsın eksilmesin, taşsın dökülme­ gösterince, Horasan erenleri de bunu getirdiler,» diye
cevap verir.
sin,» diye dua eder.
Gelin eve dönünce, dibinde çok az yağ kalmış olan
küpün ağzına kadar yağ ile dolmuş olduğunu görür.

Hünkâr Hacı Bektaş Veli, çok zaman Hızır Aleyhis-


selâm ile buluşurdu. Bir ilkbahar günü, Kayseri'nin yu­
karı taraflarında, Saklan Kalesi yakınlarında buluşurlar
ve beraberce bir bostana girerler. Gezinirlerken ilerde
duran bostancıyı görürler. Hacı Bektaş Veli bostancıya,
©
«Kardeş, bize bir kavun getir de yiyelim,» der. Bostan­
cı, «Allah izin verirse olsun beraber yiyelim,» diye ce-

68
ite Rabbin söylediği söze göre, küpte un tükenmedi ve
tulumda yağ eksilmedi.»

b — Hz. Elîşa ve Apor Mucizesi


5. BÖLÜM
Eski Ahit / II. Krallar : 4/2-6

«Ve Elişa ona dedi: Sana ne yapayım? Bana anlat;


evde nen var? Ve kadın dedi: Bir sürümlük zeytin ya­
Peygamberler ve Apor Mucizeleri ğından başka bu cariyenin evde bir şeyi yoktur. Ve de­
di: Git, dışarıdan, bütün komşularından kendin için iğ­
reti kaplar, boş kaplar al; az alma. Ve içeri girersin, ve
«Hiç bir peygamberin, Allah’ın izni olmaksızın bir- kendi üzerine, ve oğullarının üzerine kapıyı kaparsın,
mucize meydana getirmeye selahiyeti yoktur.» (K ur’an: ve bütün o kaplara dökersin ve dolanı bir tarafa koyar­
40/78) sın. Ve kadın onun yanından gitti ve kapıyı kendi üze­
Bu ayet ile açıklandığı üzre, bu bölümde, peygam­ rine ve oğulları üzerine kapadı ve kendisine kapları ge­
berlerin meydana getirdikleri apor olaylarının, onların tirdiler, ve o doldurdu. Ve vaki oldu ki, kaplar dolunca
kendi inisiyatifleri ile olmayıp, Allah’ın izniyle ve Yük­ oğluna dedi: Bana bir kap daha getir. Ve oğlu ona de­
sek Ruhsal Organizasyonlar vasıtasıyle gerçekleştirildi­ di: Artık kap kalmadı ve zeytinyağı kesildi.»
ği belirtilmektedir. O zamanın insanlarını imana ve an­
layışa getirmek için oluşturulan bu mucizelerin günü­ c — Hz. Musa ve Apor Mucizeleri
müzde de çok belirgin ve kesin örnekleri ortaya konul­
duğu halde, nefsaniyete doymak durumunda olan ço­ Tih çölünde bulunan Israiloğulları, bu çölden kur­
ğunluk insanlığın, bunlardan pek etkilenmedikleri gö­ tulmak için, her sabah büyük bir ümit ve azimle yola
rülmektedir. çıkıyor, fakat akşama kadar yürüdükleri halde dönüp
dolaşıp tekrar aynı noktaya geliyorlardı.
Nihayet Hz. Musa’ya başvurup, «Karnımızı nasıl
a — Hz. İlya ve Apor Mucizesi
doyuracağız? Yiyeceğimizi nereden sağlayacağız? Yok­
sa. Rabbin bizi açlıktan helak mı edecek,» diye sordular.
Eski Ahit / I. Krallar : 17/14 -16
Bunun üzerine Allah, gökten onlar için kudret hel­
«Çünkü İsrail’in Allahı Yehova böyle diyor: Rab vası ve bıldırcın kuşları indirdi. Bıldırcınlar o kadar bol­
toprak üzerine yağmur vereceği güne kadar küpte un du ki, Israiloğullan bunların sadece semizlerini yer di­
tükenmeyecek, ve tulumda yağ eksilmeyecek. Ve kadın ğerlerine el sürmezlerdi.
gidip îlya’nın sözüne göre yaptı ve İlya ile kadın ve Sonra gene Hz. Musa'ya başvurarak, «Bu çölde su
onun ev halkı çok günler yemek yediler. İlya vasıtası
71
da yok. Suyumuzu nerede bulacağız? Yoksa Rabbin bi­ ve içine bir omer dolusu man koy, ve nesilleriniz için
zi susuzluktan mı helak edecek,» dediler. saklanılmak üzre onu Rabbin huzuruna koy. Ve Rab­
bin Musa’ya emrettiği gibi saklanılmak üzre Harun onu
Allah'ın emriyle Hz. Musa, asasını yere vurdu ve her Şehadetin önüne koydu. Ve îsrailoğullan ahalisi olan
kabile için yerden bir pınar fışkırdı. îsrailoğullan bu su­ bir diyara gelinceye kadar, kırk sene man yediler, Ke-
dan içerek susuzluklarını giderdiler. Ancak bir müddet nân diyarı hududuna gelinceye kadar man yediler.»
sonra, «Ey Musa, ya elbiselerimizi nasıl bulacağız,» di­
ye sordular. Bunun üzerine Allah onlara eskimeyen el­ d — Hz. İsa ve Apor Mucizeleri
biseler verdi. İçlerinden boyu uzayan olursa, elbiseler de
birlikte uzamakta ve daima vücutlarına uygun gelmek­ İn c il/M a tta : 14/17-21
teydi.
«Şakirtler de İsa’ya dediler: Burada beş ekmek ve
Eski Ahit / Çıkış : 16/4,5 iki balıktan başka bir şeyimiz yok. İsa: Onları buraya
«Ve Rab Musa’ya dedi: îşte, ben sizin için gökten bana getirin, dedi. Ve çayır üzerine otursunlar diye hal­
ekmek yağdıracağım; ve benim şeriatimde yürüyecekler ka emretti. Ve beş ekmekle iki balığı aldı, ve göke ba­
mi yoksa değil m i,.onları imtihan edeyim diye, kavm kıp şükran duası etti; ve ekmekleri kırıp şakirtlere
her gün çıkıp bir günlük devşirecekler. Ve vaki olacak verdi, şakirtler de halka verdiler. Hepsi de yiyip doy­
ki, altıncı günde, getirdiklerini hazırlayacaklar, ve her dular, ve parçalardan artanı on iki küfe dolusu olarak
gün devşirdiklerinin iki katı olacak.» kaldırdılar. Yiyenler, kadınlar ve çocuklardan başka,
bes bin erkek kadar idiler.» (Bkz: Resim -4)
* f

Eski A h it/Ç ık ış: 16/13-15 (...) 31-36


İncil /M a tta : 15/32-38
«Ve vaki oldu ki, akşamleyin bıldırcınlar çıkıp or­
«Ve İsa şakirtlerini yanma çağırıp dedi: Halka acı­
dugâhı kapladılar, ve sabahleyin ordugâhın etrafında çiğ
yorum, çünkü şimdi üç gündür benimle beraber bulu­
düşmüştü. Ve düşmüş olan çiğ kalkınca, işte, çölün yü­
nuyorlar, ve yiyecek birşeyleri yok; yolda bayılmasın­
zünde, toprağın üzerinde, kırağı gibi küçük, yuvarlak
lar diye, ben onları aç salıvermek istemem. Ve şakirt­
bir şey vardı. Ve İsrailoğulları görüp birbirine dediler:
ler ona dediler: Issız yerde bu kadar büyük kalabalığı
Bu nedir? Çünkü o nedir bilmediler. Ve Musa onlara
doyuracak kadar ekmeği nereden bulalım. İsa da onla­
dedi: Bu Rabbin yemek için size verdiği ekmektir (...)
ra: Kaç ekmeğiniz var? dedi; ve onlar: Yedi ekmek ve
«Ve İsrail evi onun adını Man koydular; ve o kiş­ bir kaç küçük balığımız var, dediler. İsa yere otursun­
niş tohumu gibi beyaz, ve lezzeti ballı yufka gibi idi. lar diye halka emretti, ve yedi ekmeği ve balıklan aldı,
Ve Musa dedi: Rabbin emrettiği şey budur: Mısır di­ ve şükrederek kırıp şakirtlere verdi, şakirtler de halka
yarından sizi çıkardığım zaman, çölde size yedirdiğim verdiler. Hepsi de yediler, ve doydular; ve parçalardan
ekmeği görsünler diye nesiller için ondan bir omer do­ artanı yedi sepet dolusu olarak kaldırdılar. Yiyenler de,
lusu saklanılsın. Ve Musa Harun'a dedi: Bir testi al, kadınlar ve çocuklardan başka, dört bin erkek idiler.»

72 73
İncil / Markos : 6/36 - 44
«Onları salıver de, çevrede olan çiftliklere ve köy­
lere gidip kendilerine yiyecek satın alsınlar. Fakat o
kendilerine cevap verip: Onlara siz yiyecek verin, de­
di. Ve ona dediler: Gidip iki yüz dinarlık ekmek mi alıp
da onlara yedirelim? O da onlara dedi: Kaç ekmeğiniz
var? gidin, bakın. Onlar da öğrenip: Beş ekmek ve iki
balığımız var, dediler. Onlara hepsinin bölük bölük ye­
şil otların üzerine oturmalarını emretti. Onlar da yüzer,
ellişer, küme küme oturdular. Beş ekmeği ve iki balığı
alıp göke bakarak şükran duası etti, ve önlerine koy­
mak için ekmekleri kırıp şakirtlerine verdi; İki balığı da
hepsine pay etti. Hepsi yiyip doydular. Parçalardan ve
balıklardan on iki küfe dolusu kaldırdılar. O ekmekler­
den yiyenler beş bin erkek idiler.»

e — Hz. Muhcrmmed ve Apor Mucizeleri

Medine’nin pazar yeri olan Zevra'da, ikindi namazı


yaklaştığı halde halk, abdest alacak su bulamaz. Hz.
Muhammed'e bir kap içinde, bir kişinin abdestine ye­
tecek kadar su getirilir. Hz. Muhammed, önce parmak­
larını suyun içinde yıkar, bir süre sonra, su kaynağın­
dan nasıl fışkırırsa parmakları arasından öyle fışkırma­
ya başlar.
Kalabalık bir halk topluluğa önünde meydana gel­
miş olan o su aporundan, o gün yaklaşık 300 kişi afo-
dest alır.

Bir yolculuk sırasında, Hz. Muhammed, Cabir’e


biraz su bulmasını söyler. Cabir, yolculara «Abdest su­
yu var m ı!» diye üç defa sorduktan sonra, Hz. Muham-
74
75
med'e, kafilede bir damla suyun olmadığını bildirir. Yemek hazırlanınca, Hz. Muhammed on kişinin gel­
Ensârdan biri, devesinin semerinde asılı olan kuru mesini söyler. Gelen on kişi yemekten yerler ve gider­
tulumlardan birinde Hz. Muhammed için su soğutur- ler. On kişi daha gelir, onlar da yiyip doyarlar, böylece,
du. Hz. Muhammed, Cabir’e, gidip o tulumlara bakma­ 70-80 kişi karınlarını doyurduktan sonra artan yemek
sını söyler. Cabir, tulumlardan birinde çok az su bulur komşulara ikram edilir.
ve tulumu alıp getirir. Hz. Muhammed, tulumu eline
alıp dua eder ve «Cabir! Büyük bir çanak getirmeleri
için seslen,» der. Ebû Eyyüb - el Ensari, Hz. Muhammed ve Ebu Be­
Hz. Muhammed, ellerini, getirilen çanağın içine kir için yemek hazırlamıştı. Hz. Muhammed, Ebû Ey-
koyarak parmaklarını ayırır ve Cabir e, Bismillah diye­ yüb'e Ensar'dan 30 kişi çağırmasını söyler. Çağırılan 30
rek o az suyu ellerinin üzerine dökmesini söyler. Cabir, kişi, yemekten yerler ve giderler. Hz. Muhammed, ön­
söyleneni yaptığı zaman, Hz. Muhammed’in parmakla­ ce 60, daha sonra da 70 kişi daha çağınlmasım söyler.
rının arasından suların fışkırdığı görülür ve büyük ça­ Yeni gelenler de karınlarını doyurdukları halde, yemek
nak suyla dolar. Hz. Muhammed, «Suya ihtiyacı olan­ olduğu gibi durmaktadır. Ebû Eyyüb - el Ensari «O gün,
ları çağırın,» der. iki kişi için hazırlamış olduğum yemekten, 180 kişi ye­
Bütün yolcular gelip doyasıya su içerler. Hz. Mu­ di ve karınlarını doyurdular,» demiştir.
hammed, ellerini çanaktan çıkardığı zaman, çanağın ağ­
zına kadar suyla dolu olduğu görülür.

Ebû Talha, evine giderek eşi Ümmü Süleym'e, Hz.


Muhammed'in kamının aç olduğunu, yiyecek birşeyler
olup olmadığını sorar. Eşi, evde bulunan bir parça ar­
pa ekmeğini bir beze sararak Hz. Muhammed'e gönde­
rir. Ekmek, kendisine ulaştırılınca hemen ayağa kalkan
Hz. Muhammed, yanındakilere «K alkın! Ebû Talha’nın
evine gidiyoruz, bize gönderdiği yemeği orada yiyelim,»
der.
Hz. Muhammed, yamndakilerle beraber Ebû Tal-
ha’nm evine gelince, «Ümmü Süleym! Gel bakayım yi­
yecek neyiniz var,» diye sorar. O da gönderdiği ekmeği
getirir. Hz. Muhammed, ekmeği doğramasını ve üzeri­
ne biraz yağ döküp, tirit gibi bir yemek hazırlamasını
söyler.

76
77
K A Y N A K VE D A N IŞM A KİTAPLARI

DİPNOTLAR
1. BARBANELL, Maurice. This is Spiritualism, Lon-
don, Jenkins, 1959.
C) Bkz: P am p sîko îoji, kitap-7... Böl: 1/d
Bkz: G örünen Ruhlar, kitap-31... Böl: 2 /a (Resim: sf. 24) 2. CAVENDISH, Rıchard. der., Encyclopedia of the
Bkz: Levitasycn, kitap-21... Böl: 3/a, g
Unexplained: Magic, Occultism and Parapsycholo-
(2) Bkz: Işınlam a, kitap-29... Böl: 1/a gy, London, Routledge Kegan & Paul, 1974.
Bkz: Görünen Ruhlar, kitap-31 ••• G iriş Bölüm ü

(3) Bkz: P a ra p sik o io jî ve Bitkiler, k i t a p - 4 0 - B ö l : 3 /c


3. DÂNIKEN, Erich von. ERSCHEINUNGEN: Phdno-
mene die, die Welt Erregen, Düsseldorf und Wien^
(4) Bkz: P arap sikoloji, kitap-7... Böl: 1/b
Econ-Verlag, 1974.
(5) Bkz: Parapsikolojt, kitap-7... Böl: 1/e
4. EDWARDS, Frank. Strange IVorld, New York, Ban-
(6) Bkz: P arapsikoloji, kitap-7... Böl: 3/g
Bkz: Telepati, kitap-8... Böl: 5
tam Books, 1973.
Bkz: Spektra ve Uri G elier, kitap-13
5. MASON, Peggy. «The Master Who Works ’Miracles"
Bkz: Işınlam a, kitap-29... Böl: 6
Bkz: Görünen Ruhlar, kitap-31-.• Böl: 1/'e
Today,» Two Worlds, Vol. 91, No. 4014 (July 1978),
Bkz: Durugörü, kitap-35... Böl: 3/b, c p. 172.
(7 ) Bkz: Levitasyon, kitap-21... Böl: 2/d 6. . «Help is Always Available,» Two Worlds.
Bkz: HşmSama, kitap-29... Böl: 4/b, c (sf. 43... Resim: 4) Vol. 92, No. 4024 (May 1979), p. 119.
(8) Bkz: Işınlam a, kitap-29... Böl: 4/d, e (sf. 49-52... Resim: 5, 6)
7. MICHELL, John ve RICKARD, Robert J.M. Phe-
(9) M addenin atom ik y a p ısın a ilişkin teori, kadim H indistan ’ ın bilim ­
sel m etinlerinden V a ise sika ve N ya ya ’da a çıklan m aktadır: «Her
nomena: A Book of W önder s, London, Thames and
b ir atom un b o şlukların da, bir G üneş ışığ ın d a k i toz zerreleri kadar
Hudson, 1977.
çe şitli olan engin âlem ler uzanır.» — Yoga Vasishtha.
8. PLAYFAIR, Guy Lyon. The Indefınite Boundary,
(i°) Bkz: Işmlama, kitap-29... Böl: 4 /c (sf. 43... Resim: 4) Herts, Panther Books, 1977.
(11) Bkz: Ölüm ve Ö tesi, kitap-4
9. . The Unknomn Povoer, Herts, Panther Books,
(12 ) Spiritüel disiplin yolunu (Sadhana) izleyen zahit kişi.
1977.
(13) B ir Guru'nun çevresinde oluşan m üridlerin inisiyatik bir yaşam
sürdürm ek üzere to p la ndıkla rı merkez. 10. ROBERTS, Estelle. Fifty Years a Medium, London,
Corgi Books, 1975.
(14) Deney içinde kullanılan, megafon şeklin de m etal boru.
(T5) Bkz: P ara p sik o lo ji ve Bitkiler, kitap-40... Böl: 5 11. ROLL, William G. The Poltergeist, New York, Sig-
(!6) Bkz: Levitasyon, kitap-21... Böl: 3/b
net Books, 1974.
(17) Ruhsal V a rlık la rla darbeler yoluyla irtibatı ifade eder. 12. YOGANANDA, Pramahansa, Autobiography of a Yo­
(18) Bkz: Levitasyon, kitap-21... Böl: 3/h gi, Bombay, Jaico Publishing House, 1971.
YAYIMLANMIŞ KİTAPLARIMIZ
1 A G A R T A ... (Yeraltı Uygarlığı) ............................................... 30 TL.
2. U F O B İLİM S E L K U R A M L A R I ................................................ .. 30 TL.
4. Ö L Ü M ve Ö T ESİ... (Bilim sel İncelenimi) ............................ 30 TL.
5. R E E N K A R N A S Y O N ... (G enedoğm ak B ilim se l İncelenimi) ... 30 TL.
9. EKM İNEZİ... (G eçm iş Y a şa m la ra T ran sla G eri Dönüşler)... 50 TL.
\
10 M U ... (Tarih Ö n ce si Evrensel Uygarlık) ............................. .. 50 TL.
11. N E O SPİRİTİZM - M O D E R N SPİRİTİZM ............................. .. 50 TL.
12. U F O - A P O L L O ... (Ortak Uzay U çuşları) .........................f... 30 TL.
13. S P E K T R A - URI G E L L E R ... (Hoova Planeti M isyonu) ...... .. 30 TL.
14. U Z A Y LIL A R ... (Genel Bilgiler) ............................................ .. 30 TL.
15. Ö L Ü M V E A H R E T ... (Temel Bilgiler) ..................................... ..30 TL.
16. U ZAY LI İN S A N LA R ... (Bilim sel İncelenim) ......................... .. 30 TL.
17. K O Z M O S 'D A N D Ü N Y A LIL A R A ... (Ummo Planeti M isyonu) 30 TL.
18. D Ü N Y A Ö Ğ R E T M E N İ... (Altın Çağ Rehberliği) .................... 30 TL.
19. T E LE P A T İ... (Uygulam a Deney ve Yöntem leri) .............. ..30 TL.
20. U S O -O IN T ... (D enizaltı U ygarlığı) .................................... ..30 TL.
21. LE V İT A S Y O N ... (Yerçekim ini Yenen İnsanlar) ....................30 TL.
22 . S O V Y E T L E R U F O K U R A M L A R I ............................................ .. 30 TL.
23. SİRİUS M İSYO N U ... (-Bildirge-) .... ;.................................... ..30 TL.
24. KIRLIAN P H O T O G R A P H Y (Biyoplazm ik Bedenler) ........30 TL.
25. Ö N C Ü - U F O G E N E L YA PILA R I ....... ................................. ..30 TL.
26 E V R E N U Y G A R L IK LA R ! ........................................................ .. 30 TL.
27. İN SAN V E K E H A N E T ... (K anıtlı Öngörüm ler) ....................30 TL.
28. U Z A Y Ü S S Ü A Y ... (Gizem li Ya p a y Planet) ..................... ..30 TL.
29. IŞIN LAM A... (O laylar, Gözlem ler) .........................................30 TL.'
30. M E D İT A S Y C N ... (Transandantal) ...........................................30 TL.
31. G Ö R Ü N E N R U H LA R ... (Bilim sel İncelem eler) ....................30 TL.
32. EVRİM Ü S T AD LA R I... (Venüs Planeti M isyonu) ....................30 TL.
33. A G ARTA... (M ahatm alar M isyonu) .........................................30 TL.
34. U F O LO Jİ (U za ylılar Bilim i) .................................................... ..30 TL.
35. D U R U G Ö R Ü (Zaman M ekân D ışı Ruhsal G ö zle Görüm) 30 TL.
37. E V R E N S E L EV R İM Y O LL A R I ............................................. 30 TL.
38. PSI-TIP (Ruhsal Cerrahi) ...................................................... .. 40 TL. ,
39. A P O R L A R (Ruhsal Işınlam alar) .............................................40 TL.
40. P A R A P S İK O L O Jİ BİTKİLER A R A Ş T IR M A SI .........................40 TL.
41. M E D Y O M L U K (Ruhsal Celseler) ...................................... ..40 TL.
42. 8 P A T Y O M (Öte Âlem M ekânı) ..................................... .......40 TL.
1. C ilt: S A D IK LA R PLÂN I (Altın Ç ağ M isyonu) ........................30 TL.
2. C i l t : S A D IK LA R PLÂN I (Altın Çağ M isyonu) ........................50 TL.
3. C ilt: S A D IK LA R P LÂ N I (Altın Ç ağ M isyonu) ...................... ..30 TL.
1. C ilt: D O S T LA R P LÂ N I (Altın Çağ M isyonu) ........................40 TL.
2. C i l t : D O S T LA R PLÂN I (Altın Ç ağ M isyonu) .....................50 TL.

BİLİM A R A Ş T IR M A M E R K E Z İ P.K. 1072 — İS T A N B U L

You might also like