Professional Documents
Culture Documents
RUHSAL
IŞINLAMA OLAYLARI
3İLIM A R A Ş T IR M A M E R K E Z İ
Yayın evi - İstanbul
Kitap No: 39 — RUHSAL IŞINLAMALAR
İÇİNDEKİLER
B Ö LÜ M
A P O R V E T EKİN SİZE V D EN EY İM LER İ
a — Jo h a n n Z o e lln e r ve A p o r Deneyim leri
b — T e kinsizev'd eki A p or O la yla rı
c — A p o r O la y la rı Yüzünden O turulam ayan Ev
d — M edyom K ızka rdeşle rin Neden O ld u kla rı A p o rlar
e — Ruhsal V a rlık la rın A por Faaliyetleri
«Fakat bana sa f bir ruh birliği ile ibadet edenlere, daim a uyum f — Prof. H. Bender'in İncelediği A p o rla r
içerisin d e olan lara, ellerinde olan ı a rtırırım ve e llerinde olm ayanı g — A p o r İle Bitm eyen Y iyecek M anna
on lara veririm.* tv— A p o r İle 5 Y ıld ır Bitm eyen K işn iş
Bhagavad G lta 9 /2 2 k — G e çici Z am anla A p o r O lan B ıça k
B Ö LÜ M
HİND İSTAN'D AKİ Ü N LÜ A P O R O LA Y LA R I
a — M edyom Dr. Vinod ve D o k u zla r’ ın A p o r G ücü
«Medyom Louisa B o lt’un bir ce lse si s ıra sın d a arka d a şım bir b — Ünlü Hint Erm işi S ai B aba ve A p o rları
apor alm ıştı. Rehber V a rlık , herkesin görm esi için, a rka d a şım ın elini
c — Guru L ah iri M ah a saya ve G ö rkem li A p o rlar
yukarı k ald ırm a sın ı ve sonra k apatm asın ı istedi. A rk ad a şım ın eli, y a d — Guru S ri Yuktesvvar ve A p o r A stra l P lâ nı
k ıcı bir hisle birlikte, ra h a tsız e d ici bir şekild e h ızla ısıtılm ıştı. R eh
e — G uru P ram ah ansa Yo g a n a n da ve A p o r T ılsım Objesi
ber V arlık, 'E lin i a çm a m alısın , bu ço k önem li,' dedi. Bİr-iki d akika
sonra da ekledi: 'Şim di a ça b ilirsin '. A rk ad a şım ın avucunda, zin cird en BÖ LÜ M
bileziklere takılan türden güm üş bir kayık duruyordu...» Ü N LÜ M E D Y O M L A R V E A P O R O L A Y L A R I
a — M edyom E. Roberts ve A p o r Deneyim leri
Northage, Ivy. The rrvechanics of M edium ship.
b — M edyom C. M ira b e lli ve A p o r Deneyim leri
c — M edyom K. B arkel ve A p o r Deneyim leri
d — M edyom Bn. G uppy ve A p o r C else le ri
e — M edyom K. M. Rhinehart ve A p o r Deneyim leri
B Ö LÜ M
İS LA M V E H RİSTİYAN E R M İŞ LE R İN D E A P O R O LA Y LA R I
a — H ristiyan E rm işleri ve 'B o llu k M u c ize s i’ A porları
b — Yu n us Em re ve Üç B ilge'n in A po rları
B irin ci B a sk ı Kasım 1979
c — Hz. M evlan a ve A p o r O la y la rı
D izgi - B a sk ı Işık M atba a sı d — H a cı B e kta ş V eli ve A p o r Deneyim leri
K a p a k B a sk ı Coşku n M atb a a sı
B Ö LÜ M
C ilt Y ap ım ı Kardeşler C iltevi
P E Y G A M B E R L E R V E A P O R M U C İZ E LE R İ
a — Hz. İlya ve A p o r M u cize si
b — Hz. E lişa ve A p o r M u cize si
c — Hz. M usa ve A p o r M ucize le ri
d — Hz. İsa ve A p o r M u cizele ri
e — Hz. M uham m ed ve A p o r M ucize le ri
Spiritü alistler, a p or fenom enini, ruhsa! v a rlık la rın objeleri bulun
du kları yerden dem ateryalize etm eleri ve ce lse oda sın da tekrar bir
araya getirm eleri şeklin d e a çık la rla r. M au rice Barbanell, «Bu Spiritü a-
lizmdir» (This is Spiritu alism , London, Je n k in s, 1959) adlı kitabında,
Whit© Haw k ism iyle anılan bir ruhsal varlığ ın , celse o d asın da tezahür
eden ta şla rla ilgili bir apor olayı h akkında şu tebliği verdiğinden bah
Gİ Rİ Ş
setmektedir:
Apor, fizik yetenekli m edyom larm celselerinde, evvelce mevcut «Bu olayı a n c a k şu şe kild e a çık la y a b ilirim kî, ta ş la r en tegre olana
bulunm ayan eşyanın m eydana çık ışıd ır. Deney s ıra sın d a elde edile kadar a tom ik v ib ra syo n ların ı h ızlandırırım . S on ra buraya ta ş ır ve tek
bildiği gibi, farkında olunm adan da görülebilen olaylardan dır. A n ca k rar katı cisim haline gelene ka d a r vib ra syo n la rın ı yavaşlatırım .»
bu şekil psişik o la y la r günlük hayatta sık görünm ediğinden tabiat üstü O bjelerin k apalı odaların içerisin e ya da d ışa rısın a taşınm aları,
h ad isele r olarak yorum lanm aktadır. Bu olay la r ne tabiat üstü, ne de psikokinezi (zihnin m adde üzerindeki ta sa rru f gücü) ile ilgili olduğu
saçm adır. Kanunlara uygun ve üstün sebeplerle ilgilidir. Üstün bir me sanılan bazı ctekinsizev» (poltergeist) olay la rın d a da görülen bir fe
kanizm anın, insanoğlunu k alıp çı, d a r bir m antık sistem inden kurtara nomendir.
bilm ek için meydana getirdiği tertiplerdir.
A p o r o lay la rın a konu olan objeler yerine, bir celse s ıra sın d a oda
Fra n sızca «apporter» (getirmek) kelim esinden türetilm iş olan da b ir insanın tezahür ettiği de görülm üştür. S. Edm und’un «Spiritüa
«Apor», bir medyom luk fenom eni olup, ce lse od a sın a sa n ki du va rla r lizme Ç ö zü m sel B5r Bakış» (Spiritualism : A C ritica l Survey, London,
dan, kapalı kapı ve pencerelerden geçerek giren objelerin maddeye Aquarian Press, 1966) adlı kitab ın d a a n lattığ ın a göre, apordan ziyade
nüfuz etm esi şeklinde tezahür eder. mükemmel bir ışın lam a olayı olarak değerlendirilm esi gereken bu olay,
19. Y ü z y ıl’ ın tan ınm ış İngiliz a p or medyomu Bn. Sam uel Guppy'nin
Bazen binlerce kilom etre ötedeki bir yere taşın an bu objelerin, bu
başından geçm iştir. Bn. Guppy, kendi ce lse le ri sıra sın d a odada, adeta
lu n du kları yerden kaybolarak, aradaki tüm fizik en g elleri aşıp* a kta
boşluktan ç ık a rm ış ç a s ın a ca n lı İstakozlar, y ıla n b a lık la rı ve taze ç i
rıld ık la rı yerde tekrar ortaya ç ık tık la rı görülür. Shervvood Eddy, «Ölüm
çekler, meyva ve se b ze ler tezahür ettirm ekle tanınm ıştı. Londra,
den S onra Yaşayacaksanız» (You W ill Survive A fte r Death, Holt, Rine- H ighbury’deki evinde hesap işlerine d alm ışken birden kendisini Lam bs
hart and W inston, 1950) a d lı kitabında, 1941 y ılınd a kendisinin de bu
C ondu it Street, 69 N um ara'ya taşıyan ruhsal v a rlık la r tarafından, çatı
lunduğu bir celse sıra sın d a , dökm e dem irden yapılm a ağ ır bir kül
ve tavan ların içerisin den g e çirilip ce lse od a sın d a ki m asanın üzerine
ta b la sın ın C h ica g o ’daki bir apartm an katında ortadan kaybolarak he
bıra kılm ıştı. K alem i hâlâ daha elinde d uruyor ve üzerindeki m ürekkep,
men hemen aynı anda New Y o rk'd a ki celse od asın da belirdiğini a n la t ısla k lığ ın ı koruyordu.
m aktadır.
8 9
yan bazı olaylara sahne oluyordu. Evde oturanlar, ha (Ghosts and Poltergeists, Chicago, Henry Regnery, 1954)
vaya yükselen ve eve doğru fırlatılan objelerden bahse adlı kitabında, eski bir Alman broşüründen 1713 tarihli
diyorlardı. Koru bekçisi N e m a n , olup bitenleri gör bir tekinsizev vakası aktarılmakta ve bu olay sırasında,
meye karar vererek bir akşam evin içinde beklemeye bir doktorun evinin bir şeye çarpmazdan sadece birkaç
başladı. Tanık olduğu olayı daha sonra Psişik Araştır saniye önce evin içinde ortaya çıkarak nesnelleşen ve
ma Derneği’ne [ S P R ( 4) ] anlatan Newman’m öyküsü görülür hale gelen birtakım objelerin sürekli bombar
demeğin Proceedings dergisinin 1897 tarihli 91. sayısın dımanı sonucunda nasıl oturulamaz hale geldiğinden
da yayımlanmıştı: bahsedilmektedir.
«Oturup, bahçeye açılan kapıya bakmaya başladım.
Kapı, iç duvarla arasında 40 cm. kalacak şekilde açık SPR'nin Journal dergisinin 1905 -1906 tarihli 12.
duruyordu ki, kapının arkasından bazı ufak kabukların Cildi'nde, Sum atra’daki bir vakadan bahsedilmektedir.
geldiğini gördüm. Yerden yaklaşık 1.50 cm. kadar yuka Eylül 1903'de, Sumatra'da yaşayan HollandalI W.G.
rıdan seyrederek, yarım dakika ile bir dakika arasında Grottendieck’in rapor ettiğine göre, olup bitenler, ya
değişen zaman aralıkları ile teker teker ortaya çıkıyor nında çalışan bir yerli çocukla yakından ilgiliydi. Yatak
lardı. Çok yavaş yaklaşıyorlardı ve bana çarptıkları za odasının tavanından doğru taşlar geliyor, yatağın yakı
man ancak hissedebiliyordum. Kabuklarla birlikte iki nma iniyorlardı: «Havadan gelerek bana doğru düşer
de yüksüğün geldiğini gördüm. Bunlar öylesine yavaş lerken bu taşları yakalamaya çabalıyor, fakat bunu hiç
seyrediyorlardı ki, normal şartlar altında hemen yere bir zaman başaramıyordum. Bana sanki, onları yakala
düşmeleri gerekirdi. Her iki yüksük de şapkama çarptı. mak için çabalamaya başlar başlamaz yönlerini değiş
Bazı kabuklar başımın yanından geçerek meyilli bîr şe tiriyorlar gibi geliyordu.» Sözkonusu taşlar son derece
kilde (yani, yere bırakılmış gibi değil) yere düştüler. yavaş bir şekilde düşüyorlardı.
Bana çarpanlar ise doğrudan yere düşmüştü.» Grottendieck, incelemek üzere çatıya çıkmıştı :
Bu anlatılanlar, parapsikolojinin, «tekinsizev» (pol- «rDoğrudan 'kadjang’ırc içinden geçerek geldiklerini açık
tergeist) denilen türden paranormal olaylar kategorisi ça görmüştüm. Her bir kadjang, 60x90 cm. ebadında
ne girmektedir. Ancak, bu olayda, apor konusunu doğ olan basit, yassı bir yapraktır. Bu yapraklar öyledir ki,
rudan ilgilendiren bir gözlem sözkonusudur: Newman? içinde bir delik açilmaksızm (bir iğneyle bile) nüfuz et
objelerin materyalizasyonuna tanık olmuştur. Nitekim, mek imkânsızdır... Çok serttir ve nüfuz edilmeye karşı
çoğu «tekinsizev» olayında, objelerin havada uçmasının güçlü bir direnç gösterir.» Oysa M, taşlar hiçbir delik
ve benzeri tezahürlerin yamsıra, apor olarak tanımlaya açmamışlardı.
bileceğimiz türden tezahürlere de tanık olunmaktadır. Taşlar «90 cm ’yi aşmayan bir yarıçap dahiline dü
şüyorlardı. Hepsi de (yani, benim gördüklerimin hepsi)
c — Apor Olayları Yüzünden Oturulamayan Ev aynı kadjang-yaprağınm içinden geçerek geliyor ve hep
si döşemedeki aynı yarıçap dahiline düşüyorlardı.» Çok
H.H.C. Thurston'un «Hayaletler ve Tekinsizevler» yavaş düşmelerine rağmen, döşemeye çarptıklarında
10 11
muazzam bir ses çıkarıyorlardı. Bu taşlara dokunuldu
ğunda, ele ılık geliyorlardı. yakından gözlemlemeyi başardık ve madenî paraların
havada ortaya çıkışını gerçekten gördük.»
d — Medyom Kızkordeşlerin Neden Olduktan Aporlar Bn. Kohn bir keresinde bir deney yapmıştı: «Saat
15.30’da dışarı çıktığımda, masamın üzerinde, içinde
Poona’da (Hindistan) Temmuz 1928 tarihinde iki Swan marka bir şişe mürekkep bulunan ve yivli kapağı
erkek kardeşin çevresinde başlayan ve tam bir yıl ka sıkıca kapatılmış bir alüminyum kutu bırakmıştım. Bu
dar süren bir dizi tekinsizev olayını ise, Harry Price ile 'emniyetli' kutu vasıtasıyla, bizimle oyun oynayan ’ruh-
Bn. H. Kohn’un birlikte yazdıkları ve «Hindistan’da Bir lar'cto daha kurnaz olduğumu göstermek istiyordum.»
Tekinsizev Vakası» («An Indian Poltergeist,» Journal of Saat 17.00'de eve döndüğünde, odasının her yanma
the ASPR, Vol. 24, 1930, s. 122.) (5) başlığı altında ya mürekkep saçılmış olduğunu ve kırılan, şişe parçalarının
yımlanmış olan bir yazıdan öğreniyoruz. Almanca öğ etrafa yayılmış bulunduğunu gördü. Ancak, alüminyum
retmeni olan Bn. H. Kohn, Poona’da kızkardeşi ve eniş kutu ortadan kaybolmuştu: «Objelerin çoğu tavandan
tesi ile birlikte oturuyordu. Eniştesi Dr. Ketkar, olay doğru geldikleri için olacak, hiç düşünmeden başımı ta
larla ilişkisi görülen iki kardeşten küçüğünü evlat edi vana doğru kaldırdım... «Ümit ederim ki, ruhlar kutu
nince, tekinsizev fenomeni bu kez Ketkar ailesini bırak yu iade ederler. Bana bir rupi sekiz anna'ya mal olmuş
maz olmuştu. tu!» diye seslendim. Sözlerimi bitirir bitirmez, kayıp
kutunun havada, odamın tavanından yaklaşık 15 cm. ka
Bir gün, Bn. Kohn ve Bn. Ketkar, içlerine yumurta dar aşağıda ortaya çıkışına tanık oldum. Yatağın üzeri
koydukları birkaç sepeti henüz bir dolaba yerleştirmiş ne düştü. Hemen elime alarak inceledim. Aynı, evden
lerdi ki, dolaptan doğru gelip yanlarından geçen bir yu çıkmadan önce bıraktığım şekilde, sıkı sıkıya kapatıl
m urta yere düşerek kırılır. Dolaba baktıklarında yumur mış bir halde duruyordu.»
talardan birinin eksilmiş olduğunu görürler. Yeri temiz
lerken bu kez yanıbaşlarmda bir yumurta daha kırılır e — Ruhsal Varlıkların Apor Faaliyetleri
ve sepetlerden bir yumurtanın daha kaybolmuş olduğu
nu tespit ederler. Üç yumurta daha aynı akıbete uğrar 1948 yılında, Almanya’nın Bavaria eyaletindeki Va-
diktan sonra, kırkiki adet yumurtanın bulunduğu bir chendorf dağ köyünde, Bohemia'dan gelen bir göçmen
sepet olduğu gibi kaybolur ve bir daha hiç ortaya çık ailesi, 14 yaşlarındaki kız çocukları ile birlikte eski bir
maz. konaktaki bir odaya geçici olarak yerleşmişlerdi. Bu
İki kızkardeş, daha başka zamanlarda da havadan odada birçok tekinsizev olayına tanık olan aile, bir ke
düşen madenî paralara tanık olmuşlardı: «Önceleri, pa resinde, odadaki iki yatağın taşlar, aletler ve daha baş
raları havadayken pek göremiyor, paranın döşemeye ka objelerle bombardıman edildiğini görmüştü. Ailenin
çarpmasından ötürü irkilerek, düşmüş olduğunu farke- hanımı aletleri toplayarak kutularına koymuş ve sonra
diyorduk. Ancak, kısa bir süre sonra, bu olayı çok daha kutuyu kapayıp üzerine oturmuştu. Az sonra, aletler,
esrarengiz bir şekilde, odanın değişik yerlerinde birer
12
13
birer ortaya çıkmışlardı. Bir keresinde de tavanarasm- sonra da hap dolu bir başka şişe belirdi. Tam çatı se
da duran çarşafların havada belirerek döşemeye düştü viyesindeyken görülen bu şişe, zigzaglar çizerek yere
ğünü görmüştü. doğru inmişti.
Görünüşe göre «tele-avor» edilen, yani apor yoluyla
f — Prof. H. Bender'in İncelediği Aporlar
mekân değiştiren objelerden biri de olayı incelemek için
sözkonusu evde bulunan Dr. Hans Bender’e ait olan ve
Yakın zamanlarda tanık olunan bir tekinsizev va
mutfağın bitişiğinde yer alan elbise dolabında asılı du
kası da Batı Almanya’daki Freiburg Üniversitesi'nin psi
ran paltoydu. Dr. Bender aileyle birlikte mutfakta otu
koloji profesörlerinden Dr. Hans Bender'in bu üniversi
rurken, evin hanımı, kedilerini içeriye almak üzere ön
tede kurduğu parapsikoloji araştırm a grubunun incele
kapıya gitmişti. Koşarak mutfağa giren bayan, Bender'
diği bir olaydır. Rosenheim yakınlarındaki Nicklheim’-
in paltosunun dışarıda, basamakların hemen yanında,
da meydana gelen sözkonusu olaylar Kasım 1968'de baş
karlar üzerinde durduğunu söyledi. Hava soğuktu ve dış
lamış ve dört ay kadar sürmüştü. Dr. Bender'in «Tekin
kapı sürekli olarak kapalı duruyordu. Bayanın, mutfa
sizev Araştırmalarında Yeni Gelişmeler» («New Deve-
ğın dışında bulunduğu sekizbuçuk saniyelik süre dahi
lopments in Poltergeist Research,» Proceedings of the
linde de paltoyu asılı bulunduğu yerden alıp karlar üze
Parapsyclıological Association, No. 6, 1969, p. 81) baş
rine atarak tekrar mutfağa dönmesi imkânsızdı. Sözko
lıklı bir yazısında anlatılan bu vakada, bir işçi, hanımı
nusu süre, Dr. Bender’in sürekli olarak çalıştırdığı tey
ve 13 yaşlarındaki kız çocuklarından oluşan bir aile, te-
bin kayıtlarından çıkarılmıştı. Tek ihtimal, paltonun,
kinsizev türünden çeşitli tezahürlerin yanısıra, ayrıca,
tekinsizev olaylarına neden olan güçlerce dolapta de-
kapalı odalarda atılan taşlarla da taciz ediliyordu. Bir
materyalize edilerek dışarıda materyalize olmasıydı.
keresinde, evi vaftize gelen bir rahip mutfağa girdiği bir
sırada tavandan bir taş düşmüştü. Halbuki, tüm kapı ve Objelerin duvarlardan ya da kapalı kapılardan ge
pencereler kapalıydı. Rahip taşı eline aldığında, ılık ol çerek «tele-apor» edildikleri bu tü r vakalar üzerinde
duğunu farketmişti. özellikle duran Dr. Bender, sözkonusu olayların gerçek
Rosenheim'da. oturan ve kendi bürosu da daha önce liği karşısında, «Yüksek bir mekân» m mevcudiyetim
tekinsizev olaylarına sahne olan avukat Bay Adam, olup bir önerme olarak ifade etmek zorunda kalabileceğimizi
bitenleri görmek üzere Nicklheim ailesini ziyarete gitti. öne sürmektedir. Bu da «hareketin dört-katlı özgürlü
Kendisine, evden kaybolan bazı objeleri daha sonra dı ğünün mümkün kılacak ve görünüşdeki şekliyle madde
şarıda yere düşerken gördüklerinden bahsettiler. Bunu nin maddeye nüfuz edişini açıklayacaktır. (Bkz: Bö
denemek isteyen Adam, içlerine parfüm ve haplar dol lü m -l/a )
durduğu şişeleri mutfak masasının üzerine yerleştirerek Dr. Bender'in belirttiğine göre, AvusturyalI fizikçi
herkesin dışarı çıkmasını söyledi. Tüm pencere ve ka E m st Mach (1838-1916), daha yüzyılın başlarmda, «yük
pıları kapayarak o da diğerlerinin yanma katıldı. Kısa sek mekân» ihtimalini soyut bir matematik kavram ola
bir süre sonra, havada önce bir parfüm şişesi ve daha rak ortaya koymuş ve ayrıca, objelerin ortaya çıkış ve
14 15
kayboluşlarının, mekânın bu tür bir yüksek boyutlulu yerlileri arkasına katan Rita, kendilerini, birkaç yüz
ğu için ampirik kanıt oluşturacağından bahsetmiştir. metre ötedeki, çalılıklarla kaplı bir alana götürdü. Yer
liler, bu alandaki her çalılığın ve hattâ toprağın bile,
g — Apor ile Bitmeyen Yiyecek, Manna balı andıran, yenebilir bir madde ile kaplı olduğunu gör
düler. Dahası, oldukça geniş bir arazi parçası üzerinde
Batı Afrika’daki Merkezî Angola kabileleri için, aç yayılmış olan bu madde, her gece, gene aynı yerde ye
lık, hiç de yabancı olmadıkları bir sorundur. Seles adıy niden ortaya çıkıyordu!
la bilinen bir kabile yüzyıllardır doğanın kaprislerine
boyun eğerek yaşamıştır. Yağmur mevsiminde yağış Rita’nın söylediğine göre, acıkmış ve aynı Hz. Musa
olursa Seles kabilesi de iyi ürüne ve bol yiyeceğe kavu gibi, yiyecek bir şeyler bulabilmek için dua etmişti. Bala
şuyor, çoğu kez olduğu gibi kuraklık geldiğinde ise top benzeyen bu maddeyi köyün uzağındaki o çalılık alanda
raklarının yakıcı güneş ışığı altında çatladığını görüyor, nasıl bulabildiği sorusu ise hiçbir zaman yanıtlanama
kabilece ıstırap çekiyorlardı. dı... ancak, bu madde, herkesin gözü önünde her gün
1939 yılında da gene kuraklık olmuş, aylarca tek yenilenmeye devam etti ve yerlilerin hepsi de yağmur
damla dahi yağmamıştı. Akarsu yatakları tozlu hendek lar gelene kadar onunla beslendiler.
ler haline gelmiş, av hayvanlan ya kaçmış ya da ölmüş Olaydan haberdar olan Capetown’lu din adamı E.L.
lerdi. Kuşlar ortadan kaybolmuşlardı. Ekinler, çekirge Cardy, sözkonusu maddeden bir kavanoz dolusu numu
lerin bile ilgisini çekmeyecek kadar kuruyup kavrulmuş ne alarak, incelenmesi için Capetown’a getirmişti. Ken
lardı. Çocuklarla ihtiyarlardan yüz kişi kadar öldükten disine, bunun bir tür bal olduğu söylendi ancak, bu
sonra, Seles kabilesinin geriye kalan dörtyüz üyesi de balm nereden ve nasıl geldiği de bir muamma olarak
açlıkla karşı karşıya kalmıştı. kaldı.
Kabilenin toprakları üzerinde bir de Carlos Seques-
que'nin yönettiği bir Hıristiyan misyonu bulunuyordu. h — Apor ile 5 Yıldır Bitmeyen Kişniş
Carlos ve ailesi de Seles yerlileri ile birlikte kuraklık
bölgesinde mahsur kalmışlardı. Hunton Bridge, Kings Langley, H erts’den Bn. J.
Mart ayının gene güneşten kavrulan bir sabahı, Car Tidmarsh şöyle yazıyor :
los, beş yaşındaki kızı, Rita’nın ortalıkta olmadığını «Siz ya da okuyucularınız şu tuhaf sorunu çözebi
farketti. Çalılık araziye girerek kaybolmasından korkul lir misiniz acaba? Kocam, baharatlı yemekleri çok se
duğundan, Rita’vı aramak için bütün kabile toplanmış ver ve bu yemekleri sık sık yapar.
tı. Arama grupları tam yola koyuluyorlardı ki, Rita'nın «Yaklaşık beş yıl önce bir kutu öğütülmüş kişniş
köye girdiği görüldü. Elindeki bir tahta çanaktan bir almıştı ve her baharatlı yemek yapışında, içine dolu do
şeyler yiyordu. Yediğinin ne olduğu sorulduğunda, bu lu bir çay kaşığı kişniş koyar.
nun, «Hz. Musa’nın yediği türden bir manna» (Bkz: Bö «Yine de kutuyu tekrar ortaya çıkardığında, ağzına
lüm -5 /c) olduğunu söyledi akabinde, açlıktan kırılan kadar dolu bir halde duruyor.
16 17
«Diğer bir deyişle, kişnişi beş yıldır kullanmasına
rağmen, kutu hâlâ daha dopdolu.
«Bunu anlayamıyoruz.» 2. BÖLÜM
k — Geçici Zamanla Apor Olan Bıçak
anda belirdiğini gördüler. Bana, sanki iplik yığını ahşap çizerek oluşturduğu «anında yarat
döşemeden ortaya çıktı gibi geldi. Hâlâ daha trans ha ma» mucizesi ile maddenin elementleri ve atomik ya
linde olan Dr. Vinod, iplikleri toplamak üzere eğildi. Yı pısı üzerindeki hakimiyetini her an gözler önüne ser
ğını çözerek ortaya, çok ince örülmüş pamuklu sicimden mektedir.
ilmekler çıkardı. Herkes’e birer tane uzattı ve her biri Yaşadığı iki merkezden biri olan Nilayam’da bin
miz için tamı tamına bir ilmek mevcuttu. Hepimizden lerce kişinin, sırf huzurunda bulunmak ve ışıl ışıl olan
ilmekleri, sağ omuzun üzerinden ve sol kolun altından aurasıyla birlikte olmak için çevresinde toplandıkları
geçirmemizi istedi. zamanlar, çoğu kez bu ziyaretçileri teker teker dolaş
«Bir maddenin yoktan varolduğuna tanık olmuş makta ve önünde durduğu herhangi bir kişi için, gizlice
tuk! Orada bulunan herkes, büyük pamuklu yumağının özlem duyduğu ve sadece onun düşlerine ait olabilecek
döşemeden geldiğine ve başka bir yerden geçemeyece bir objeyi elini şöyle bir sallamak suretiyle materyalize
ğine emindiler.» ... '{ etmektedir.
Sai Baba, istediği anda, tüm gayn saflıkları sönüp
gitmiş olan ruhun saflığım sembolize eden kutsal külü
b — ÜnSü Hint Ermişi Sai Baba ve Aporiarı
(«vibhuti») parmak uçlarından saçmakla ün yapmıştır.
Ziyaretçileri uzun bir süre bekledikleri zaman da gü
Günümüzün Hintli ermişlerinden Sathya Sai Baba, lümseyerek «şekerlemeler» materyalize eder. Bu şeker
(Bkz: Resim -2) 1918 yılında fizik dünyadan ayrılan lemeleri yiyenler artık uzun bir zaman için acıkmazlar.
ünlü Hintli ermiş Şirdili Sai Baba’nm 1926 yılında tek Ayrıca, Sai Baba’nm deniz aşın ülkelerdeki müridleri-
rar fizik dünyaya gelen son enkamasyonudur. Sathya ııin evlerinde yer alan fotoğraflarında gene «vibhuti»
Sai Baba, Şirdili Sai Baba’mn eski müridlerini görür ya da «bal» materyalize olmaktadır.
görmez tanımakta, onlara geçmiş konuşmalarım anlat Deniz aşırı müridlerinden, Londra'da oturan nük
makta ve en ilginci de Şirdili Sai Baba gibi sayısız «mu
cizeler» yapmaktadır. 21
20
leer fizikçi Vemu Mukunda’nın anlattığına göre, Sai olduğu muhteşem apor olayları, gene Lahiri Mahasaya'-
Baba, kendisi için altından yuvası ve zinciri olan, beş mn kendi ağzından aşağıda anlatılmaktadır:
fasetalı bir mücevher («rudrakşa») materyalize etmiş «Yaklaşmakta olan ayak seslerini duyunca düşün
ve kendi eliyle boynuna asmıştı. Sai Baba, Mukunda'ya, celerime son verdim. Karanlıkta, bir el beni yavaşça
bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce apor mucizesinin ayağa kaldırdı ve giysiler verdi.
somut bir kanıtı olan bu mücevheri hiç çıkarmamasını, «'Gel, kardeşim', dedi, 'Üstad seni bekliyor/
bu tılsımın sayesinde sadece iş hayatında değil, spiri- «Ormanda ilerlerken bana yol gösterjyordu. Patika
tüel gelişiminde de büyük başarılar kazanacağını söyle daki bir dönemeçte, uzakta hiç sönmeyen bir parıltı
mişti.
gördüm.
Howard Murphet, «Sai Baha’nın Mucizeleri» (Sai
«Güneş mi doğuyor diye sordum. Gece daha bitme
Baba: Man of Miracles, London, Muller, 1973) adlı ki
di ki..
tabında, Sai Baba'mn gerçekleştirdiği bir «bolluk mu-
«Kılavuzum, 'Henüz geceyarısı oldu,' diyerek hafif
cteesimden (Bkz: Bölüm-4/a) de bahsetmektedir. Poona
çe güldü. ’O ışık, bu gece burada eşsiz Babaji tarafından
yakınında, Bay ve bayan Ramaçandran'm evinde düzen
materyalize edilen altından bir sarayın parıltısıdır. Geç
lenen dinî bir törenden sonra verilen bir yemek sırasın
mişte, bir kez, bir saraym güzelliklerinin zevkine var
da, yüz kadar ziyaretçi için hazırlık yapılmış olmasına
mak arzusunu ifade etmiştin. Üstad şimdi senin bu ar
rağmen yaklaşık bin kişi geldiği anlaşılmıştı. Orada bu
zunu tatm in ederek seni en son karmik bağından da
lunan Sai Baba, yemeği servis sırasında, mucizevî bir
kurtarmış olacaktır. Bu muhteşem saray bu gece senin
şekilde tam on misli çoğaltarak herkesin yeterince doy
Kriya Yoga'ya inisiye oluşuna sahne olacaktır. Burada
masını sağlamış ve ev sahiplerini de büyük bir sıkıntı
ki bütün kardeşlerin, sürgünden dönüşüne sevindikle
dan kurtarmıştı. Murphet, ayrıca, Sai Baba’nm daha
rinden, sana hoş geldin demek üzere bir şükran şarkısı
başka zamanlarda, anında ortaya çıkardığı tatlıların, fı
söylüyorlar. Bak!’
rından yeni çıkmış gibi sıcaklıklarını koruduklarından
«önümüzde, parıldayan altınlar içinde muazzam bir
söz etmektedir.
saray duruyordu. Sayısız mücevherle süslenmiş, düzen
lenmiş bahçeler içine oturtulmuş, durgun havuzlarda
c — Guru Lahiri Mahasaya ye Görkemli Aporlar
yansıyan - eşi emsali olmayan muhteşem bir manzara!
Göğe yükselen kemerler, gayet karmaşık bir şekilde, iri
Ünlü Yogi Pramahansa Yogananda(7) «Bir Yogi’-
elmaslar, safirler ve zümrütlerle bezenmişti. Yakutların
nin Özyaşamöyküsü» (Autobiography of a Yogi, Bom
kırmızı bir parlaklık verdiği kapılarda melek yüzlü in
bay, Jaico Publishing House, 1971) adlı kitabında, çe
sanlar duruyordu.
şitli apor vakalarından bahsetmektedir. Bunların ara
«Önden giden yol arkadaşımı izleyerek geniş bir
sında yer alan ve Yogananda'mn Gurusu'nun Gurusu
bekleme holüne girdim. Havada hafif günlük ve gül ko
olan Lahiri Mahasaya’mn (8) Gurusu Mahavatar Baba-
kulan süzülüyor, loş ışıklı lambalardan çok renkli bir
j i ( 8) tarafından Himalayalar'da inisiye edilirken tanık
parıltı neşroluyordu. Bazısı sarışın, bazısı esmer olan
22 23
müridlerden oluşan küçük gruplar, iç huzuru ile dolu insan, İlâhi Arşetipik Model’i izlemektedir. Aynı şekil
bir halde, yavaşça şarkı söylüyorlar ya da meditasyon de, kozmik bilinç içinde uyandığında, bir kozmik-rüya
yapıyorlardı. Ortalığı coşkun bir sevinç havası kapla evreninin hayalini de, hiçbir çaba sarfetmeksizin dema-
mıştı. teryalize eder.
«Ben hayretimi ifade ederken kılavuzum da hisle «’Babaji de herşeyi yaratan Sonsuz İrade ile uyum
rimi anladığını belirten bir gülümsemeyle, 'Gözlerine zi lu olarak, elemental atomlara, herhangi bir biçimde bir
yafet çek,' dedi, ’Bu sarayın sanat harikalarının tadını araya gelmelerini ve kendilerini tezahür ettirmelerini
çıkar, çünkü sırf senin için var edildi.’ emredebilir. Bir anda var edilen bu altın, saray gerçek
«Kardeşim, dedim, bu yapının güzelliği beşerî ta tir — aynı, yeryüzünün gerçek olması gibi. Tanrı’nm
hayyülün sınırlarını aşıyor. Lütfen bana bü sarayın kö düşüncesi dünyayı nasıl yarattıysa ve İradesi onu nasıl
keninin esrarını açıklar mısın? ayakta tutuyorsa, Babaji de bu güzelim kâşaneyi zih
«’Seni memnuniyetle aydınlatırım.’ Yol arkadaşımın ninden yarattı ve atomlarını da iradesinin gücü ile bir
koyu renkli gözleri bilgelikle parıldıyordu. ’Bu materya- arada tutuyor.’
lizasyonun açıklanamaz olan hiçbir yanı yok. Tüm koz «’Bu yapı işlevini görünce, Babaji onu dematerya-
mos, Yaratıcı’mn projekte edilmiş bir düşüncesidir. lize edecek,’ diye ekledi.
Uzayda yüzen ve adına. Dünya dediğimiz bu yoğun top «Huşu içinde sesimi çıkarmadan dururken, eliyle
rak parçası Tanrı’nın bir rüyasıdır. O, herşeyi Kendi çevreyi gösteren bir hareket yapan kılavuzum, 'Mücev
zihninden yaratm ıştır; aynı, bir insanın, rüyadaki bilin herler ile muhteşem bir şekilde bezenmiş, parıltılar için
ciyle, kendi yaratıkları olan bir' yaratıyı yeniden oluş deki bu saray beşerî bir çaba ile inşa edilmemiş, altın
turm ası ve canlandırması gibi. ları ve değerli taşları emek sarfedilerek çıkarılmamış
«’Râb, yeryüzünü önce bir fikir olarak biçimlendir tır. Beşeriyete yerinin ne olduğunu hatırlatan bir abide
di. Onu hızlandırdı; önce atom enerjisi ve sonra madde •olarak mücessem bir şekilde ayakta durmaktadır. Ba-
var oldu. Dünya atomlarım, birbirleriyle uyumlu olarak, baji’nin gerçekleştirdiği gibi, her kim ki kendini Tanrı’-
katı bir küre halinde bir araya getirdi. Yeryüzünün tüm mn bir oğlu olarak idrak ederse, kendisinde saklı olan
molekülleri Tanrı’nm îradesi ile bir arada durur. Tanrı, sonsuz güçler ile herhangi bir amaca ulaşabilir. Adi bir
îrâdesi’ni çektiğinde, tüm dünya atomları enerjiye dö taş, gizlice, muazzam atomik enerjiler ihtiva e d e r(9);
nüşecektir. Atom enerjisi de kaynağına, yani Bilince dö aynı şekilde, en düşük seviyeden bir beşer dahî İlahî bir
necektir. Yeryüzü fikri objektifliğini yitirecektir. enerji santralıdır.’
«'Bir rüyanın konusu, rüyayı görenin bilinçaltı dü «Bu ermiş kişi, yakınındaki bir masadan, kulpu el
şüncesi tarafından materyalizasyon halinde tutulur. O maslarla parıldayan zarif bir vazoyu alarak, 'Yüce gürü
birleştirici düşünce uyanık haldeyken geriye çekildiğin müz bu sarayı, sonsuz sayıdaki serbest kozmik ışınları
de, rüya ve öğeleri çözülüp gider. Bir insan gözlerini ka mücessem bir hale getirerek yarattı/ diye devam etti.
payıp bir rüya-yaratı inşa eder ve uyandığı zaman da ’Bu vazoya ve elmaslarına dokun; tüm duyusal deneyim
bunu hiçbir çaba sarfetmeksizin demateryalize eder. Bu sınavlarını geçeceklerdir.’
24 25
«Vazoyu inceledim. Mücevherleri bir kralın kolek nına gittim. Birçok sessiz müridle çevrili bir halde tah
siyonuna girecek değerdeydi. Elimi, parıldayan altınla tında oturuyordu.
rın kapladığı kalın duvarlarda gezdirdim. Zihnime derin «Babaji, 'Lahiri, sen açsın/ dedi. 'Kapa gözlerini.’
bir tatmin hissi yayıldı. Geçmiş yaşamlarımdaki bilinç- «Gözlerimi tekrar açtığımda o büyüleyici saray ve
altlarımda saklı olan, derinlerde gömülü bir arzu da ay bahçeleri ortadan kaybolmuştu. Kendi bedenim ve Ba
nı anda tatmin olmuş ve sönüp gitmişti. baji ile müridlerinin bedenleri artık, kaybolan sarayın
bulunmuş olduğu yerdeki çıplak toprak üzerinde oturu
«Heybetli bir görünüşü olan yol arkadaşım beni yordu. Kayalık mağaraların güneş ışığıyla aydınlanmış
süslü kemerlerden ve koridorlardan geçirerek impara girişlerinden pek uzakta değildik. Sarayın demateryali-
torlara mahsus bir saray stilinde zengince döşenmiş bir ze olacağını, tutsak edilen atomlarının, içinden çıktık
dizi odaya götürdü. Muazzam bir hole girdik. Ortada, ları düşünce özlerine dönmek üzere serbest bırakılacak
görkemli bir renk cümbüşü yaratan mücevherlerle be larım söylemiş olan kılavuzumun sözlerini hatırladım.
zenmiş bir altın taht duruyordu. Tahtta, «lotüs» biçi Şaşkınlık içinde olmama rağmen, Gurum’a güvenle bak
mini almış olan yüce Babaji oturuyordu. Ayakları dibin tım. Bu mucizeler gününde daha neler olacağını kesti-
deki parıldayan döşemenin üzerinde diz çöktüm. remiyordum.
«’Lahiri, altından bir sarayla ilgili rüya arzularının «Babaji, 'Sarayın yaratılma amacı hedefine ulaşmış
tadını hâlâ daha çıkarıyor musun?’ Gurum’un gözlen, bulunm aktadır/ diye açıkladı. Yerden bir toprak kap
çevresindeki safirler gibi parıldıyordu. 'Uyan! Tüm dün alarak, 'Elini buraya uzat ve arzu ettiğin herhangi bir
yasal susuzlukların ebediyen giderilmek üzeredir/ Bir yiyeceği al/ dedi.
takım m istik takdis kelimeleri mırıldandı. 'Oğlum, aya «Geniş, boş çanağa dokundum: sıcak, tereyağlı çö
ğa kalk. Kriya Yoga sayesinde Tanrı'nın Melekûtu'na rekler, baharatlı pilav ve şekerlemeler belirdi. Bunları
inisiye ol.' yerken, çanağın sürekli dolu kaldığını farkettim. Yeme
«Babaji elini uzattı; meyvalar ve çiçeklerle çevrili ğin sonunda su aradım. Gurum önümdeki çanağı işaret
bir ’homa' (kurban) ateşi belirdi. Bu alevden sunağın etti. Yiyecekler kaybolmuş, yerini su almıştı.
önünde, kurtarıcı yoga tekniğini öğrendim. «Babaji, ’Tanrı’nın Melekûtu’nun, dünyevî doygun
«Gün ağarırken ayinler de tamamlanmıştı. Vecid ha lukların melekûtunu da kapsadığını pek az beşer bilir/
li içerisindeyken uykuya ihtiyaç duymuyordum. Sarayın diye belirtti. ’İlâhi Âlem, dünyevî olana da uzanır; fa
hâzinelerle ve sanat harikalarıyla dolu olan odalarını do kat, hayalî mahiyette olan İkincisi, Gerçekliğin özünü
laştım ve bahçelerini gezdim. Sarayın yakınında, dün içermez.'»
gördüğüm mağaraları ve kıraç yamaçları farkettim. Fa
kat, dün, büyük bir binanın ve çiçeklerle bezenmiş set d — Guru Sri Yukteswar ve Apor Astral Pîâm
lerin bitişiğinde değillerdi.
«Himalayalar’m soğuk güneş ışığında görkemli bir Bu kez Yogananda, Gurusu Sri Yukteswar'm ( 10)
şekilde parıldayan saraya tekrar girerek Gurum’un ya kendisine anlattığı bir apor olayım nakletmektedir:
26 27
«Yıllar önce, şimdi içinde bulunduğun bu odada,
Müslüman bir keramet sahibi gözlerimin önünde tam
dört ayrı mucize gerçekleştirdi!» man çıkarların için kullanm a! Maalesef, geçmişten bazı
Gurum Sri Yukteswar, Setampore Koleji’ne girdik negatif eğilim tohumları getirmişsin. Yeni yeni kötü ey
ten hemen sonra yakındaki bir pansiyonda tuttuğum lemlerle sulayarak bunların yeşermesine izin verme.
odayı ilk kez ziyaret ettiğinde yukardaki sözleri söyle Önceki karmanın karmaşıklığından ötürü, bu yaşamı,
mişti. Panthi adındaki bu pansiyon, Ganj nehrine ba yoga yoluyla edineceğin başarılarını en yüksek insancıl
kan, eski tarzda inşa edilmiş tuğla bir binaydı. amaçlarla uzlaştırmak üzere kullanmalısın.'
'Üstad, bu ilginç bir raslantı! Bu yeni dekore edil «Şaşkınlık içersindeki AfzaVa karmaşık bir teknik
miş duvarlar gerçekten eski anılar mı taşıyor?' diye sor öğrettikten sonra üstad ortadan kaybolur.
dum. Basit şekilde döşenmiş olan odama yeni uyanan «Afzal yirmi yit süreyle yoga talimini sadakatle ye
bir ilgiyle bakıyordum. rine getirdi. Mucizevî başarıları, yaygın bir kitlenin dik-
Gurum, sözkonusu olayı hatırladığını belirten bir .katini çekmeye başlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla, 'Haz
gülümsemeyle, «Bu uzun bir öyküdür,» dedi. «Bu fa ret' adıyla çağırdığı bedensiz bir varlık kendisine sürek
kirdin adı Afzal Han’dı. Olağanüstü güçlerini, bir Hintli li refakat ediyordu. Bu görünmeyen varlık, AfzaVın en
yogiyle tesadüfen karşılaşması sayesinde edinm işti: ufak arzusunu dahi yerine getirebiliyordu.
Hintli Yogi: — Oğlum susadım; bana biraz su ge «Üstadın uyarısını unutmuş gibi görünen Afzal, söz
tirir misin? konusu güçlerini suistimal etmeye başlamıştı. Şöyle bir
«Afzal çocukken, bir gün Doğu Bengal’deki küçük eline alıp da hemen iade ettiği herhangi bir öbje, kısa
bir köyde, toz toprak içindeki bir sannyasi kendisinden bir süre sonra hiçbir iz bırakmaksızın ortadan kaybo
böyle bir ricada bulunmuştu. luyordu. Bu can sıkıcı durum Afzal'ı, çoğu kez, isten
Afzal Han: — Üstad, ben bir Müslümamm. Bir meyen bir ziyaretçi haline getiriyordu!
Hindu olan siz benim ellerimden nasıl olur da su içe «Zaman zaman Kalküta’daki büyük kuyumcuları zi
bilirsiniz? yaret eden Afzal, kendisini muhtemel bir alıcı gibi gös
Hintli Yogi: — Oğlum, senin doğruluğun hoşuma teriyordu. Eline alıp baktığı herhangi bir mücevher,
gidiyor. Tanrısız mezhepçiliğin afaroz edici kurallarım dükkandan çıktıktan kısa bir süre sonra ortadan kay
dinlemem ben. Git, bana hemen su getir. boluyordu.
«AfzaVın saygılı bir şekilde itaat etmesi yoginin sev «Afzal’ı, çoğu kez, sırlarını öğrenme ümidiyle gelen
gi dolu bakışları ile ödüllendirilmişti. yüzlerce mürid çevreliyordu. Afzal da ara sıra kendisiy
«'Önceki yaşamlarından iyi karma yüklenmişsin,' le birlikte dolaşmalarına izin veriyordu. Tren istasyo
diyen yogi sözlerini şöyle sürdürdü: 'Sana, görünmeyen nunda aldığı biletleri, 'Fikrimi değiştirdim; şimdilik al
alemlerden birine hükmetmeni sağlayacak belirli bir mayacağım,' diyerek gişe memuruna iade ediyor ve
yoga metodu öğreteceğim. Sahibi olacağın büyük güçler maiyetiyle birlikte trene biner binmez de gerekli bilet
hayırlı amaçlar uğruna kullanılmalıdır; onları hiçbir za ler hemen elinde oluyordu.
«Bu maceralar hiddetli tepkilere hedef oluyor, Ben-
28 galli kuyumcular ile gişe memurları sinir bozuklukları
29
geçiriyorlardı! AfzaVı tutuklamak için harekete geçen ra, 'Demirden bir kasada beşyüz rupin var. Onları bana
polis de çaresiz kalmıştı. Afzal, sadece, 'Hazret, al bunu getirirsen saatini nerede bulabileceğini sana söylerim/
götür/ demekle aleyhindeki tüm kanıtları ortadan kal dedi.
dırabiliy ordu.» «Aklı başından giden Babu hemen evine gitti. As
Oturduğu yerden kalkan Sri Yukteswar odamın sonra gelerek istediği miktarı AfzaVa ödedi.
Ganj’a bakan balkonuna doğru yürüdü. Afzal’m insanı «Afzal, Babüya, 'Evinin yakınındaki ufak köprüye
şaşırtan maceralarının devamını işitmek arzusuyla ken git/ diye talimat verdi, 'Sana saati ve zincirini vermesi
disini izledim. için Hazret'e çağrıda bulun.'
«Bu Panthi pansiyonu, eskiden bir arkadaşıma ait «Babu koşarak gitti. Döndüğünde yanında hiçbir
ti. Afzal’la tanışan bu arkadaşım kendisini buraya da değerli eşya görülmüyordu ama, gülümsüyordu.
vet etmiş, ayrıca yirmi kadar komşusu ile birlikte beni «'Talimat üzre Hazret'e emrettiğimde/ diye belirtti,
c?e çağırmıştı. O zamanlar çok gençtim ve bu ünlü fa 'Saatim gökten yuvarlanıp gelerek sağ avucuma d ü ştü !
kirin neler yapabileceğini çok merak ediyordum.» Sri Buraya dönmezden önce değerli eşyalarımı kasaya kilit
Yukteswar gülerek sözlerine devam etti, «Üzerimde de lediğimden emin olabilirsiniz!'
ğerli hiçbir şey bulundurmayarak tedbirimi almıştım! «Bir saat için alınan fidyenin komedi-trajedisine ta
Beni dikkatle süzen Afzal, 'Senin güçlü ellerin var/ dedi, nık olan Babünun arkadaşları AfzaVa nefretle bakıyor
'Aşağıya inerek bahçeye çık, pürüzsüz bir taş bul ve üze lardı. Afzal artık çevresindekileri yatıştırıcı bir şekilde
rine tebeşirle adını yaz. Taşı, elinden geldiğince uzağa konuşmaya başladı.
fırlatarak Ganj nehrine at.’ «'Lütfen, istediğiniz herhangi bir içkiyi söyleyin:
«Söylediklerini yaptım. Taş uzaktaki dalgaların al Hazret getirecektir.'
tında kaybolur kaybolmaz Afzal balkondan seslendi: «Bazıları süt, diğerleri de meyva suları istemişler
«'Bir kabı Ganj suyuyla doldur.' di. Güveni sarsılan Babu viski isteyince doğrusu pek şa
«Su dolu bir kapla döndükten sonra Afzal, 'H azret/ şırmadım ! Afzal emir verdi ve hizmet etmeye hazır olan
diye bağırdı, Taşı kaba koy!’ Hazret, havadan süzülerek patır kütür döşemeye çarpan
«Taş bir anda ortaya çıktı. Elimi uzatarak taşı eli konserve kutuları gönderdi. Herkes arzu ettiği içkiyi
me aldım ve aynı yazdığım zamanki gibi okunabilir bir bulmuştu.
halde taşın üzerinde duran imzamı gördüm. «Günün görülmeye değer dördüncü mucizesi ise kuş
«Odadaki arkadaşlarımdan Babu’nun antika bir al kusuz evsahibimizi hoşnut kılmıştı: Afzal hemen bir
tın cep saati vardı. Afzal saati ve zincirini kötü bakış öğle yemeği getirtmeyi öneriyordu!
larla eline alıp inceledikten az sonra ikisi de kaybol «Babu, canı sıkkın bir şekilde, 'En pahalı yemekle
muştu ! ri ısmarlayalım,' dedi, 'Beşyüz rupimin karşılığında ne
«Babu, 'Afzal, babamdan kalan o değerli saatimi fis bir yemek istiyorum! Herşey altın tabaklar içinde
lütfen iade edermisin?' derken neredeyse ağlayacaktı. sunulm alı!'
«Bir süre hiç ses çıkarmadan duran Afzal, daha son «Herkes ayrı ayrı kendi tercihini belirtir belirtmez,
30 31
Afzal, kaynakları bir türlü tükenmek bilmeyen Hazrefe ki mucizeler, her şeye kadir Yaratıcıya kendilerini
seslendi. Büyük bir patırtı koptu. Özenle hazırlanmış uyumlu kılmış oldukları için, ancak gerçek azizler tara
baharatlı pilavlar, sıcak çörekler ve o mevsimde bulun fından gerçekleştirilir. Afzal sadece, beşerlerin çoğu kez
mayan çeşit çeşit meyvalarla dolu olan altın tabaklar, ancak öldüklerinde girdikleri suptil bir aleme nüfuz et
boşluktan çıkarak ayaklarımızın dibine indi. Yiyecekle mesini sağlayan olağanüstü bir kudreti eline geçirmiş
rin hepsi de son derece lezzetliydi. Bir saat kadar süren bulunan olağan bir beşerdi.»
bu ziyafetten sonra artık oradan ayrılmaya başlıyorduk 'Şimdi anlıyorum, Guruji. Ölüm-ötesi aleminin (11)
ki, sanki tabaklar birbiri üstüne yığılıyormuşçasma bazı çekici özellikleri var gibi görünüyor.'
muazzam bir gürültü koptu. Dönüp baktığımızda ne «Evet, öyledir. O günden sonra Afzal’ı bir daha gör
gördük dersin? Hayret, ne o parıldayan tabaklardan ne medim. Fakat, birkaç yıl sonra bir gün Babu bana Af-
de bıraktığımız yemek artıklarından hiçbir eser kalma zal’ın halka açık itirafını içeren bir gazete küpürü gös
mıştı!» terdi. Bir Hintli gurunun AfzaVı inisiye etmesine ilişkin
olarak az önce sana anlattıklarımı da o küpürde oku
Guraji, diyerek Sri Yukteswar'm sözünü kestim,
muştum.»
'Eğer Afzal altın tabaklar gibi şeyleri kolaylıkla ele ge
Sri Yukteswar’m hatırladığı kadarıyla, Afzal’m ken
çirebiliyordu ise, neden başkalarının mallarına da göz
di ağzından yayımlanan bu itirafın geriye kalan kısmı
dikiyordu?’
da özet olarak şöyle devam ediyordu:
Sri Yukteşwar bu sorumu şu açıklamayla yanıtla
«Ben, Afzal Han, bu satırları, yaptıklarımın kefare
dı:
tini ödemek üzere ve mucizevî güçlere sahip olmak iste
«Afzal, spiritüel olarak pek gelişmemiş bir fakirdi.
yenlere bir uyarı olsun diye yazıyorum. Tanrı’nın rah
Belirli bir yoga tekniğine hakim olması sayesinde, her
meti sayesinde ve gurumun vasıtası ile bana bahşedilen
hangi bir ojrzunun anında materyalize olduğu bir astral
harikulade yetenekleri yıllarca suistimal ettim. Nefsa-
planla temas kurabiliyordu. Bir astral varlığın, yani
niyetten sarhoş bir hale gelerek, herkes için geçerli olan
HazreVin aracılığı vasıtasıyla, güçlü bir iradî fiil ile her
ahlâk yasalarının ötesinde olduğumu sandım. En so
hangi bir objenin atomlarını eterik enerjiden celp ede
nunda hesap verme günüm geldi çattı.
biliyordu. Fakat, astral maddeden oluşturulan bu tür
«Geçenlerde, Kalküta dışındaki bir yolda yaşlı bir
objeler yapısal olarak dayanıksız olurlar ve uzun bir
şahsa rastladım. Istırap içersinde topallıyor ve yanın
süre için fizik dünyada alıkonamazlar. Afzal, hâlâ daha
da, altına benzeyen parlak bir obje taşıyordu. Yüreğim
dünyasal zenginliklere özlem duyduğu için, daha güç bir
deki açgözlülükle kendisine seslendim:
şekilde edinilmelerine rağmen daha güvenilir bir daya
«Ben büyük fakir Afzal Han'ım. Ne taşıyorsun
nıklılığa sahip olan fizik objeleri tercih ediyordu.»
öyle?
Gülerek, fizik objeler de bazan haber vermeksizin
«'Bu altın küre benim tek maddî zenginliğimdir;
ortadan kaybolurlar, dedim.
bir fakirin ilgileneceği birşey değil. Topallığımı iyileş
Üstad, «Afzal, Tanrı-bilinci’ne ulaşmış bir kimse de
tirmenizi sizden istirham ederim, efendim.'
ğildi,» diyerek devam etti, «Kalıcı ve hayırlı mahiyette
«Küreye dokundum ve hiçbir yanıt vermeden ora yiyeceğe ve giyeceğe ne zaman ihtiyacın olursa, tedarik
dan uzaklaştım. Yaşlı şahıs topallıya topallıya arkam etmesi için Hazret'i çağırabilirsin. Dağlardaki ıssız yer
dan geliyordu. Az sonra, ’Altınım gitti/ diye bağırmaya lerde kendini tam bir samimiyetle ilahı idrâke vakfet.'
başladı.
«Ondan sonra Gurum ortadan kayboldu. Gözyaşla
«Hiç aldırmadım. Birden, o cılız bedeninden hiç rını ve düşüncelerimle başbaşa kalmıştım. Allahaısmar
beklenmeyen bir şekilde çıkan gür bir sesle, ’Beni tanı ladık, dünya! Kozmik Sevgili’nin affını aramaya gidi
madın mı?’ diye sordu. yorum.»
«Bu kendi halindeki yaşlı ve sakat şahsın, yıllar ön
ce beni yogaya inisiye eden o yüce aziz olduğunu anla - e — Guru Pramahctnsa Yogonando ve Apor Tılsım
dığımda nutkum tutulmuş, ağzım açık kalmıştı. Şöyle Objesi
bir doğrulmasıyla birlikte bedeni de güçlü ve heybetli
bir görünüm aldı.
Yogananda, kitabının 2. bölümü'nde, Annesi’nin ölü
«’Demek öyle!’ Gurum’un bakışları alev alevdi,
münden önce kendisine bıraktığı ve bir apor olayından
'Elindeki kudreti, ıstırap içersindeki beşeriyete yardım bahseden vasiyetini aktarmaktadır:
etmek için değil de adi bir hırsız gibi beşeriyetten fay
Bn. Yogananda: — ...Lahor’da yaşadığımız yıllar
dalanmak için kullandığını kendi gözlerimle görüyorum! da bir sabah hizmetçimiz odama girdi ve 'Hanımefendi,
Okült melekelerini geriye alıyorum; Hazret artık sen kapıda tuhaf bir sadhu (12) var/ dedi. 'Israrla Mukun-
den azat edilmiştir. Artık Bengal'de senden korkulma danın annesini görmek istiyor.' Bu basit sözler bende
yacak.’
derin bir his uyandırdı; hemen ziyaretçiyi karşılamaya
«Istırap içinde kıvranan bir ses tonuyla Hazret'i ça gittim. Önünde eğildiğimde, gerçek bir Tanrı adamı ile
ğırdım ama, bu kez bana görünmedi. Birden, karanlık karşı karşıya olduğumu hissetmiştim.
bir perde açılmış gibi oldu ve yaşamımın günahkârlığım Sadhu: — Anne, Yüce Üstadlar, yeryüzünde uzun
açıkça gördüm. süre kalmayacağınızı bilmenizi istiyorlar. Bundan son
«Gurum, uzun süren bu aldanışımı yok etmeye gel raki hastalığınız sonuncusu olacaktır.
diğiniz için size şükran borçluyum. Ayaklarına kapan Bn. Yogananda: — Bu sözleri izleyen sessizlik sıra
mış ağlıyordum. Dünyasal ihtiraslarımı terkedeceğime sında hiç telaşa kapılmadım; aksine, son derece huzur
söz veriyorum. Kötü geçmişimi telâfi etmek ümidiyle* verici bir titreşim hissettim. En nihayet bana tekrar
yalnız başıma Tanrı’ya yönelik meditasyon yapmak üze seslendi:
re dağlara çekileceğim. Sadhu: — Belirli bir gümüş tılsım sana emanet
«Hiç sesimi çıkarmadan şefkatli bakışlarını üze edilecektir. Onu sana bugün vermeyeceğim. Sözlerimin
rimden ayırmayan Gurum, en nihayet, 'Samimiyetini gerçekliğinin kanıtlanması için, bu tılsım, yarın medi-
hissediyorum/ dedi, ’îlk yıllardaki kesin itaatinden ve tasyon yaparken avucunda materyalize olacaktır.. Ölüm
şimdiki pişmanlığından ötürü sana yine de bir lütufda döşeğindeyken, bu tılsımı bir yıl süreyle koruması ve
bulunacağım. Öteki güçlerin artık elinden alındı ama.. sonra küçül? oğluna teslim etmesi için büyük oğlun
35
Ananta'ya talimat vermelisin. Mukunda, Ulular’dan ge ’Kalküta’dan beri bana arkadaşlık eden tek hâzi
len bu tılsımın anlamını anlayacaktır. Tüm dünyasal nem, bana annem tarafından bırakılan gümüş tılsımdı.
umutları terketmeye ve Tanrı'ya yönelik hayatî arayışı Yıllarca koruduğum bu tılsımı şimdi Ashram’daki odam
na başlamaya İmzır olduğu sıralarda eline geçmelidir. da titizlikle saklıyordum. Bir sabah, tılsımı görmeyi
arzu ederek kilitli kutuyu açtım. Kutuya hiç dokunul
Birkaç yıl süreyle tılsımı elinde bulundurduktan ve tıl
sım amacına hizmet ettikten sonra, ortadan kaybola mamıştı ama, tılsım yerinde yoktu! Sadhu'nun önceden
caktır. En gizli yerde saklansa dahi, geldiği yere döne söylediği gibi, tılsım geldiği yere geri dönmüş ve orta
cektir. dan kaybolmuştu.’
Bn. Yogananda: — Bu ermiş kişiye sadaka vermeyi
teklif ettim ve huşu içinde önünde eğildim. Teklifimi
kabul etmedi ve hayır duada bulunarak ayrıldı. Ertesi
akşam, meditasyon yaparken, aynı sadhunun söylediği
şekilde, avuçlarımın arasında gümüş bir tılsım mater-
yalize oldu. Soğuk, pürüzsüz bir temasla kendini belli
etmişti. îk i yıldan uzun bir süreyle bu tılsımı büyük bir
kıskançlıkla korudum ve şimdi onu Ananta’ya emanet
ediyorum. Benim için üzülmeyin, çünkü Yüce Gurum
tarafından sonsuzluğun kollarına atılacağım. Allahaıs
marladık oğlum. Kozmik Anne seni koruyacaktır.
'Tılsımın elime geçmesiyle birlikte, beni bir aydın
lanma parlaklığı sardı. Uyuyan anılarımın çoğu uyan
mıştı. Yuvarlak biçimli bu antika tılsım, Sanskrit dili
nin yazı karakterleri ile kaplıydı. Geçmiş yaşamların,
görünmeden bana rehberlik eden Öğretmenleri'nden
geldiğini anlamıştım. Aslmda bir anlamı daha vardı
ama, bir tılsımın aslı tümüyle açıklanamaz.
’Bu tılsım astral maddeden oluşturulmuş bir objey
di. Yapısal olarak dayanıksız olan bu tü r objeler, so
nunda, ortadan kaybolmak suretiyle fizik dünyadan ay
rılmalıdırlar.'
Yıllar sonra, liseyi bitiren Yogananda, Kalküta’dan
ayrılarak, spiritüel disiplin edinmek üzere Benares'deki
bir Mahamandal Ashramma ( 13) katılır. Tılsımın astral
aleme geri dönüşüne de işte burada tanık olur:
37
lunan Maurice BarbanelTin ağzından anlatılmaktadır :
«Daha sonra sıra aporlara gelmişti. Trampetin V4)
hareket ettiğini, üzerine fosforlu boyayla yapılmış olan
iki parlak noktadan anladık. Hafifçe yere vuruyordu.
3. BÖ LÜM Az sonra, trumpetin içinden bir tıkırtı işitildi.
«Constance Treloar’a seslenen Red Cloud, 'Bu John
için; Rachel, elini uzat,' dedi — Rachel, Red Cloud’un
Constance’a verdiği addı.
Ünlii Medyomlar ve Apor Olayları «Obje, elini uzatan Constance’m avucuna düşmüş-
tü. Objeyi bana verdiğinde, bunun bir tür mücevher ol
duğunu anlamıştım.
«Bu işlem, celse odasındaki herkes Red Cloud’dan
a — Medyom E, Roberts ve Apor Deneyimleri bir hediye alana kadar defaatle tekrarlandı. Her sefe
rinde de aynı prosedür izleniyordu — trumpet yere vu
Ünlü İngiliz medyomu Estelle Roberts'in, «Elli Yıl ruyor, arkasından tıkırtı sesi geliyor ve sonra apor
Süren Medyomluk» (Fifty Years a Medium, London, Rachel’in eline düşüyordu.
Corgi Books, 1975) adlı özyaşamöyküsünde, Rehber «Red Cloud’a, 'Bunlar nereden geliyor?' diye sor
Varlık Red Cloud'un celseler sırasında oluşturduğu apor dum. Gülerek, 'Herhangi Bir Yer Ülkesi'nden,’ diye ya
olaylarına da ayrıntılı olarak yer verilmiştir. nıtladı.
Bn. Roberts, kitabının «Materyalizasyon ve Apor- «Red Cloud, aporları oluştururken Tabiat Ruhlan'-
lar» başlıklı bölümünde şunları anlatmaktadır: nın (ıs) kendisine yardım ettiklerini söylemektedir. An
«... Red Cloud’un sesi tekrar duyuldu: 'Hepinize cak, Tabiat Ruhları, bir kez bu objelere sahip oldular
bir şeyler vereceğim.' Bu sözleri izleyen iki dakikalık mı artık bırakmak istememekte ve razı edilmeleri ge
bir süre içerisinde, celsede bulunan herkese, ufacık pır rekmektedir. (Bkz: Bölüm -3/c)
lantalardan, altıgen biçimde yontulmuş, üç santimetre «Bu aporların oluşturulduğu süre boyunca, Red
boyundaki akik (onyx) ve kara kehribar parçalarına ka Cloud kendine özgü tarzda gülüyor, espri yapıyor ve bü
dar çeşitli boylarda olan mücevherler sunmuştu. Bu tür tün bunları büyük bir şaka olarak görüyordu...
hediyeler ’apor' olarak bilinir. Bu objeler, onları almak «Işıklar yandıktan sonra hepimiz hediyelerimizi in
talihine erişen kişilerce son derece değerli olarak kabul celedik. Benimki çok güzel bir biçimde yontulmuş bir
edilir ve yukarıda anlatılan celseden sonra da özellikle ametistti. Bir, iki kişiye gökyakut, daha başkalarına da
unutulmaz olan bir akşamın anıları olarak büyük bir akuamarin gelmişti. Bir kişi 'Sterling' gümüşünden ufak
hoşnutlukla karşılanmışlardı.» bir haç, bir başkası ise bir Paskalya muskası almıştı.
Birkaç yıl sonra gene bir celse sırasında Red «'Öte alem’deki bir varlık tarafından 'getirilen' bir
Cloud’un materyalize ettiği objeler, bu kez, Tıoo Worlds apor aldığınız zaman, İncil’de geçen ’mucizeler' (Bkz:
ve Psychic News dergilerinin editörü olan ve celsede bu
39
Bölüm -5/d) size artık hiç de inanılmaz olaylarmış gibi «Bir keresinde de kızım iris, eşi Kenneth ve ikinci
gelmez.» kocam Charles Tilson-Choıvne’ye aporlar sunulacağı
Estelle Roberts, aynı bölümde, celselerde materya uyarısı üzerine, Kenneth kendine verilecek hediyenin
lize olan objelerin üzerinde durarak bunların nereden kadim Mısır’dan bir obje, örneğin bir 'kutsal hamam
gelmiş olabilecekleri sorusunu yanıtlamakta ve daha böceği' olmasını dilemişti. Red Cloud’un hediyelerini al
başka apor celselerinden bahsetmektedir: mak üzere toplandığımızda elli kişi, kadardık ve karar
«Psişik fenomenlerin en hoşa giden türlerinden biri tılan celse odasının ortasındaki yerimi aldığımda güç
de Ruhlar Dünyası’nın fizik dünya üzerindeki bizlere lü bir bekleyiş atmosferinin mevcudiyetini farkettim.
sunduğu hediyeler olan aporlardır. Yukarıda anlatılan Red Cloud, beni trans haline soktuktan sonra, trumpei
vakalarda görüldüğü gibi, bunlar, çoğu kez, ikinci dere vasıtasıyla topluluğa hitaben bir konuşma yaptı.
cede kıymete haiz olan taşlardan oluşmakta ve zaman «Daha sonra uçmaya başlayan trumpet, odanın için
zaman yakut ve zümrüt gibi küçük, kıymetli taşları da de parıltılı bir ateşböceği gibi dönüp durdu. Bir dakika
kapsamaktadırlar. Genellikle büyük bir maddi .değerle sonra, trumpetin içinde yüksek sesli bir tıkırtı koptu ve
ri yoktur ama, bu hediyeleri alanlar tarafından çok de o anda duralayan trumpetten çıkan bir obje iris’in ha
ğerli kabul edilirler. Bu taşlar, materyalize oldukların zır bekleyen avucuna düştü. Obje düşerken Red Cloud’
da, hiçbir zaman doğadaki gibi pürüzlü ve işlenmemiş un sesi de hediyeyi alacak kişinin adını veriyordu.
halleriyle ortaya çıkmadıklarına göre, nereden gelmiş «Aporlar, birbiri arkasına, tıkırdayamk trumpeti:ı
olabilecekleri sorusu zihinleri sürekli meşgul eder. İn içinden gelmeye devam etti. Bazen Iris’in avucuna, ba
sanlar tarafından işlenmiş ve cilalanmış olduklarından zen de kime aitse doğrudan o kişinin avucuna düşüyor
ötürü, muhtemelen bir zamanlar belirli bir şahsın bu lardı. Bunlar, taştan yapılmış küçük ve zarif Buddlıa
objelere sahip olduğu ileri sürülmektedir. Peki, daha heykelleri ile kıymetli ya da ikinci derecede kıymetli
sonra aporlar şeklinde verilmek üzere Ruhsal Rehber taşlardan oluşuyordu. Celsenin sonunda açıkça anlaşıl
ler’ce nasıl elde edilmiş olabilirler ki? mıştı ki, hediyelerin çoğu trumpetin daracık boynundan
«Red Cloud’un bu konuda söyledikleri oldukça açık geçemeyecek kadar iriydi. Oysa ki, hepsi de hiçbir dış
tır. Muhakkak ki, bu objelerin ilk sahiplerinden çalın müdahale olmaksızın trumpetten geçmiş bulunuyorlar
mış olmaları hiçbir şekilde sözkonusu değildir; böyle dı. Yaklaşık otuz kadar obje dağıtıldıktan sonra, Red
bir şey kesinlikle olamaz. Bunun izahı şudur: Bunlar, Cloud, Kenneth'in hediyesini alması için Iris’e seslendi.
sahipleri tarafından şu ya da bu zamanda kaybedilen Sözkonusu apor tıkırtılar çıkararak trumpetin içinden
ve tekrar bulunamayan objelerdir. Çoğu da denizden doğru gelirken, Red Cloud, Kenneth’e, 'Dikkatli o l!' dedi,
toplanır. 'Nazik ve kolayca kırılan bir objedir. Oğlum, arzunun
«Red Cloud, birkaç kez, benimle celsede bulunan bahsedilmesi bakımından talihlisin. Sana, Mısır'ın bir
lara bu türden hediyeler sunmuş ve çoğunlukla da bu kutsal hamamböceği veriliyor.'
nazikâne niyeti hakkında bizi önceden haberdar etmiş «Maurice Barbarell, 'Mısır’ın neresinden geliyor?'
ti... diye sordu.
%
40 41
«Akabinde verilen ve harfleri teker teker belirtilen landı. Üstelik, celsenin gün ışığında toplanmış olmasın
yanıt, 'Abydos'tu. dan ötürü bu teknik daha da ilginçleşiyordu. Bu celse
«Böylece, Kenneth, Mısır’dan .gelen kutsal hamam- de, sözkonusu bayanın dışında Charles ve ben vardık.
böceğini almış oluyordu. Bu, parlak yeşil renkte, kenar Derin transa girdiğimde her zamanki gibi beni kontro
ları altınla kaplı çok güzel bir numuneydi. îçi boş bir lüne alan Red Cloud bir süre için ziyaretçime hitap et
kabuk biçiminde ve son derece narin yapıda olmasına tikten sonra, birden, 'Medyomun ellerini eline al,' dedi.
rağmen, en ufak ayrıntısına kadar kusursuzca işlenmiş «Bayan doktor kendisine söyleneni yaptı. Red Cloud
ti. Son derece etkilenen Kenneth, hakkında daha fazla bu kez, 'Medyomun ellerinin içinde ne görüyorsun?' diye
bilgi edinmek istediği objeyi British Museum’a götürdü. sordu.
Orada, kendisine, hamamböceğinin gerçekten kadim Mı «Ellerimi çevirerek dikkatle inceleyen ziyaretçim,
sır’dan geldiği ve muhtemel kaynağının da Abydos oldu 'Hiçbir şey,' dedi. 'Hiçbir şey görmüyorum.'
ğu söylenmişti. «'Medyomun sol elini, sıkı bir yumruk haline gele
«Kocam Charles ise birkaç kez Red Cloud’dan he cek şekilde sık. Şimdi, sağ eli getirip onun üzerine ka
diyeler almıştı. Bunların hepsini birden ufak bir deri pat.'
çantada saklıyordu. Aynı celse sırasında hediye alma sı «Bayan doktor, kendisine verilen talimatı aynen uy
rası Charles'a geldiğinde, Red Cloud, Charles’ın bu ödül gulamıştı.
ler koleksiyonunu biraraya getirmesini mümkün kılan «’Medyomun ellerini kendi ellerinle sarıp sarmala
iyi talihinden söz etti. Bu kez Charles’m, deri çantasın ve bekle.’
dan alman iki aporu yeniden sunacağını söyledi. Bu söz «Bir yandan Charles nelerin olacağını merakla bek
leri izleyen bir tıkırtı ile birlikte trumpetten büyük bir leyerek bakarken, ziyaretçim de ellerimi kavramış bir
akik parçası ile bir kara kehribar parçası düştü. Char halde oturuyordu.
les bu objeleri hemen tanımıştı. Emin olmak için, cel «Birden, heyecanlanarak, 'Avucumda sert bir şey
seden sonra Charles’ın apor çantasının içindekileri in var. Giderek büyüyor.'
celediğimizde, sadece bu iki objenin kayıp olduğunu «Red Cloud, 'Rahat dur,’ diyerek kendisini uyardı:
gördük. ’Avucunu açma.'
«Apor celsesi, aynı, musluktan akan su gibi trum «Charles’m sonradan anlattığına göre, Red Cloud
petten dökülen daha bir düzine kadar apordan sonra tekrar konuşana kadar muhtemelen bir dakika geçmiş
sona erdi. Celsede bulunan herkes çağrılmış ve bir apor- ti. Red Cloud, 'Aç ellerini/ dedi.
la ödüllendirilmişti. Fakat, en harikulâde apor olayı, top «Ziyaretçim Red Cloud’un dediğini yaptı. Sağ avu
lantımızda bulunmayı arzu eden, ancak son anda engel cunda, bir ’halfpenny' büyüklüğünde ve daire biçiminde
lenen bir bayanın komodininin üzerinde bir lâl taşının bir siyah akik vardı.
materyalize olmasıydı. «Ciddi araştırmacılar ile zekî şüphecileri celseleri
«Bir başka celse sırasında ise Red Cloud, bir bayan me her zaman kabul etmişimdir. Bu celselerden, kafa
doktora bir apor getirmek için değişik bir teknik kul- ları, üzerinde düşünülecek birçok soru ile dolmadan ay
42 Aa
nldtklan da pek görülmemiştir. Tek bir kişinin yararı
dedi, 'Transa sokulduğu için kuşun korkması sözkonu
na. deney şartları altında tutulduğu için, özellikle bir cel
su olamaz.'
seyi gayet iyi hatırlarım. Bu kişi bana bir akıl hastalık
ları uzmanı olarak tanıtılmıştı ama, hakkında bundan «Celsedekilerin hepsi teker teker yaklaşarak kuşa
başka hiçbir şey bilmiyordum. temas ettiler. Kuşun sıcaklığını hissetmeleri ve aynı za
«Toplananlar on kişi kadardık. Ben trans haline gi manda, uçup gitmemesi hepsini şaşırtmıştı. Kuşa yak
rer girmez Red Cloud celsede bulunanlara bir konferans laşan son kişi Bn. Treloar idi. Kuşa dokunmak üzere
verdi. Konferansın muğlak ve çapraşık olan konusu, elini uzattığında, Red Cloud, 'Göğsünden bir tüy kopart/
maddenin madde içerisinden geçişiydi (Bkz: Bölüm-1/ dedi, 'Hiçbir acı hissetmeyecektir. Bunu yapın ki, küçük
a.) ama, daha sonradan bazılarının da itiraf ettikleri doktor, benim sizi, bu kuşu gördüğünüze inanmanız
gibi, pek anlaşılamamıştı. Kuşkusuz, Red Cloud bunun için hipnotize ettiğimi sanmasın. Tüyü koparın ve bu
hemen farkına varmıştı ki, 'Söylediğim sözlerin anlamı kuşun, bu akşam buradaki mevcudiyetinin kanıtı olarak
nı gözlerinizin önüne sereceğim,' dedi, 'Burada, dört du ona verin.’
var arasında, içeriye hiç ışık girmeyecek şekilde pence «Kendisine verilen talimatı uygulayan Bn. Treloar,
releri panjurla örtülmüş olan, yukarı kattaki bir odada iskemlesine döndüğünde, parmaklarının arasında üç kü
oturuyoruz. Ötede ise medyomun bahçesi var. Bahçede, çük tüy tutuyordu. Yerine otururken muhabbetkuşu da
buraya getirmemi isteyeceğiniz bir şey var mı? gözden kayboldu.
«Charles’ın daha sonradan söylediğine göre, akima
bahçe silindiri gelmişti ama, celsedekilerden bazılarının «Şüpheci doktor, doğal olarak, celsenin sonunda
kendisini münasebetsizlikle suçlamalarından çekinerek tüylerle ilgilenmiş ve büyük bir dikkatle incelemişti.
bunu talep etmekten kaçınmıştı. Red Cloud’un sorusu Gözlerini odanın her yanında gezdirerek her bir ayrın
tıya ayrı ayrı bakarken ben de kendisini seyrediyordum.
nu yanıtlayan Shaıo Desmond oldu: 'Bahçenin altında
Fakat, az önce tanık olduğu fenomeni açıklamaya baş
ki kuşluktan bir muhabbetkuşu rica edebilir miyiz aca
layacak mahiyette dahi bir şey bulamamıştı. Hiçbir açık
ba?’ ’
lamada bulunmadı — nasıl yapabilirdi ki — ancak, Red
«Rehber Varlık, 'Küçük Desmond — bu, Red
Cloud’un felsefesini daha bir öğrenebilmek için birçok
Cloud’un kullandığı tipik bir lakaptı — bir muhabbet
kereler gelerek aramıza katıldı.»
kuşu talep etti. İstediği gibi olacak/ dedi.
«Red Cloud sözlerini bitirirken, döşemedeki iki par
b — Medyom C. Mirahelli ve Apor Deneyimleri
lak plâkadan biri havalandı ve hızla odanın çevresinde
dolandı. Sonra, oluşturduğumuz halkanın merkezine dö
nerek havada öylece asılı kaldı. Plâkanın parıldayan fos Yazar Guy Lyon Playfair, Brezilya’daki paranormal
forlu fonu önünde bir muhabbetkuşunun açık ve seçik fenomenlerle ilgili araştırmalarını içeren «Bilinmeyen
silueti görülüyordu. Güç» (The Unknown Power, Herts, Panther, 1977) adlı
«Red Cloud, 'Her biriniz yaklaşın ve kuşa dokunun/ kitabında ünlü Brezilyalı medyom Carmine Mirabelli'-
den [1889-1951 (1Ğ)] ayrıntılı olarak bahsetmekte ve Mi-
44
rabelli'nin çevresinde tezahür eden çeşitli apor olayla daki bir eve gelmişti. Hole girer girmez ortadaki masa
rına da yer vermektedir: nın üzerinde gördüğü ilk şey, otel odasındaki bavulun
«Bay Besterman, Ağustos 1934'de hcızır bulunduğu da bıraktığı çalar saatiydi. Aynı akşam evin bayanı göz
beş celse sırasında, çeşitli tezahürlerin yanısıra, çiçek lüğünü bulamamış, bu da daha sonra ziyaretçilerden bi
lerin materyalize oluşuna da tanık olmuştu... rinin evinde ortaya çıkmıştı...
«1933 yılında, sabahleyin saat dokuzda yapılan özel «Mirabelli’nin en küçük oğlu Cesar Augusto Mira
bir celse sırasında Mirabelli’nin elleri kelepçelenmiş, belli’nin anlattığına göre, bir akşam annesi ve babası
ayakları bağlanmış ve kendisinden, daha önce yapay ışık ile birlikte arkadaş ziyaretinden dönerlerken, evlerine
altında yürütülmüş olan bir celsede oluşturduğu feno girmeleriyle birlikte, tam kapının içinde başlarına gül
menleri tekrarlaması rica edilmişti. Bu arzuyu hemen yaprakları yağmıştı.»
yerine getirmiş, kilitli ve mühürlü bir pencereden içe Playfair, Mirabelli'nin arkadaşlarından Fenelon Al-
riye, havada, yüzerek, henüz yeni koparılmış çiçekler gir ves Feitosa’nm ağzından, 1943 yılında bir gün Mirabelli
miş, arkalarından da süzülerek kiloluk bir dinî heykel ile birlikte Ibira’daki Joaquim Seixas'ı ziyaretleri sıra
gelmiş, odada dönüp dolaştıktan sonra tekrar dışarıya sında Seixas'm evinde olup bitenleri anlatmaktadır:
çıkmıştı... En nihayet, bir önceki celsenin tutanaklarını «Sabahleyin tam banyo yapıyordum ki, Mirabelli’
okuma zamanı geldiğinde, grubun Alman asıllı sekrete nin çağırdığını işittim.
ri gözlüklerini evde bıraktığını farketti. Mirabelli kana «’Fenelon! Fenelon! Çabuk buraya gel!’
lıyla konuşan Almanca bir ses, 'Bekle, oğlum, gözlükle «Aceleyle kurulanarak giyindim. Oturma odasına
ri evinde bıraktığın odadan hemen getireceğim,' dedi ve girdiğimde Mirabelli’nin Seizas ailesinin bireyleri ile bir
'Ben senin baban ve koruyucumun,’ diye ekledi. Gözlük halka oluşturmuş olduğunu gördüm. Mirabelli, ’Fene
ler o anda sekreterin avuçlarında belirmişti... lon! Lütfen düşüncelerini Hz. îsa üzerinde topla!’ diye
«Mirabelli, sanki arkadaşları için bir tür kayıp eş bağırdı.
ya bürosu çalıştırıyordu. Eurico de Goes, bir gün Mira «Daha sonra, yüksek sesle, 'Gel!’ diye seslendiğini
belli ile birlikte arabayla Sao Paulo’dan Santos’a gider ve arkasından, odadaki bir çini vazoya çarpıp yere dü
ken, şemsiyesini evde unuttuğunu farketmişti. Santos’a şen bir objenin çıkardığı tiz sesi işittik. Az sonra gör
varıp da Mirabelli’nin evine girdikleri sırada şemsiyesi dük ki, bu bir tabanca kurşunuydu. Mirabelli beş kez
nin tavandan düşüşüne tanık oldu. Mirabelli’nin apor daha 'Gel!' diye bağırmış ve her seferinde de havadan
yoluyla ortaya çıkarttığı kayıp objeler arasında çalın yeni bir kurşun düşmüştü, ta ki yerde altı kurşun bir
mış bir altın haç, otobüste unutulmuş bir kürk atkı ve den birikene kadar.
bazı çalınmış dokümanlar da bulunuyordu. «Mirabelli sözkonusu kurşunların kime ait olduğu
«Mirabelli bazen, bu tür fenomenlerin gerçekliğini nu sorduğunda, kurşunları yerden alıp inceleyen Bay
kanıtlamak için zararsız şakalar da yapıyordu. Ingiliz Seixas, ’Benim tabancamdaki kurşunlara benziyorlar,'
şair ve diplomatı Sir Douglas Ainslie, 1928 yılında, bir dedi, 'Fakat benimkiler olmaları imkânsız, çünkü ta
Mirabelli celsesinde hazır bulunmak üzere Sao Paulo’- bancam bir çekmecede kilitli.’
46 47
«Sözlerini henüz tamamlamıştı ki, gözlerimizin ya girdiğini farkettik. O anda, sağır edici bir gürültü
önünde, büyük bir gürültüyle döşemenin üzerine bir ta koptu. Hemen ayağa fırlayan Mirabelli’nin arkasından
banca düştü. Bay Seixas bunun, anlaşılamaz bir şekilde yandaki odaya seğirttik. Odadaki masanın üzerinde, bir
kilitli çekmecesinden çıkarak gelen kendi tabancası ol su soğutucusunun yalpalamakta olan kapağını gördük.
duğunu hemen anlamıştı. Tabancayı eline aldığında şaş Soğutucu, içindeki suyu olduğu gibi masanın üzerine
kınlık içerisinde gördü ki, altı kurşun bulunması gere saçtıktan sonra binbir parçaya bölünmüştü. Biz hâlâ
ken fişek yatağında hiçbir kurşun yoktu. daha bu fenomeni takdir etmekle meşgulken birden Mi
«Daha sonra trans haline giren Mirabelli, sanki bir rabelli’nin ayakları dibine ağır bir şey düştü.
dış gücüm cazibesine kapılmış gibi ayağa kalktı ve dik «Düşen objeye bakan Jose Maria, 'Fakat, bu benim
katini, başımızın üzerinden geçerek yatak odasına doğ tabancam!' diye bağırdı, 'Nasıl olur ki? Kılıfının içinde
ru süzülen bir objeye çekti. Hemen yatak odasına koş öylece duruyordu!' Eline aldığı tabancayı inceledi ve
tuk. Kapıyı açar açmaz Bn. Seixas, ağlamaya ve 'Ba gerçekten kendisinin olduğunu onayladı. Tam o anda
kırı! St. Anthony geri gelmiş! îşte burada!' diye bağır Profesörün sırtına çarpan bir şey yere düştü. Yerdeki
maya başladı. bu obje, Jose Maria’nın tabancasının kılıfıydı!
«Yatağın başucundaki komodinin üzerinde gerçek «öğle yemeğinden sonra hep birlikte Ibira’nın mer
ten de St. Anthony’nin bir heykeli duruyordu. Bn. Seixas kezine dönerek kasabanın ana meydanına çıktık. Buldu
bu heykelin sekiz yılı aşkın bir süredir kayıp olduğunu ğumuz boş sıralara oturduk. Fakat, henüz Mirabelli’nin
anlattı. Eskiden bulunduğu yere doğru süzülürken baş o günkü mucizeleri son bulmuş değildi.
larımızın üzerinden geçen obje işte buydu. «Birden, havadan, birbiri arkasına tüfek kurşunla
«Oturma odasına döndükten birkaç dakika sonra, rı yağmaya başladı. Kurşunları inceleyen Jose Maria,
Mirabelli, 'Schmidt! Uzun namlu, siyah kabza!' diye ba bunların çiftliğinden gelmiş olmaları gerektiğini belirt
ğırdı. Tekrar elele tutuştular ve Mirabelli kendilerini ti. Söylediğine göre, aynı kalibreden kurşunların depo
gene yatak odasına götürdü. Bir eliyle Bay Seixas’m landığı bir yer vardı. Arkasından, havada ortaya çıkan
elini kavramış olan Mirabelli, boşta kalan öteki eliyle ve süzülerek ayaklarımızın dibine konan bir obje gör
de odaâ,aki çekmecelerden birini açarak, uzun namlulu dük. Bu, gene Jose Maria’mn kendisinin olarak teşhis
ve siyah bakalit kabzalı, Schmidt marka yepyeni bir ta ettiği bir dolma kalemdi.
banca çıkardı. Tabancayı Bay Seixas’a vererek saklama «Mirabelli, ’Evet,' dedi, 'Bu kalem buraya, bu ak
sını söyledi.» şam tutanakları imzalayabilelim diye getirildi!'»
Sabahleyin bütün bu olaylara tanık olan grup, öğle
vakit, Bay Seixas’m damadı olan Jose Maria’nın çiftli c — Medyom K. Barkel ve Apor Deneyimleri
ğine gitmişti. Mirabelli mucizelerini orada da sürdürü
yordu : Tıvo Worlds dergisinin editörlüğünü yapan Maurice
«Yemek yemekle meşguldük ki, kafamızın üzerin Barbanell, (Bkz: Bölüm-3/a), derginin, Şubat 1962 sayı
den muazzam bir süratle geçen bir objenin yandaki oda sında, medyom Kathleen Barkel'm celselerinde rehber
49
varlık White Hawk'm oluşturduğu apor olaylarına ay düğü için artık aranmasına imkân kalmamış eşyalar ol
rıntılı olarak yer vermiştir : duğunu söylemişlerdir. Bu objeler, yıllar hattâ asırlar
«Fizik celselerde elde ettiğim tecrübeleri benimle önce toprağa gömülmüş veya denizde kaybolmuş eşya
paylaşmamış olan dostlarıma, her biri ruhlar aleminin lar da olabilirler.
gerçek birer hediyesi olan aporlar kolleksiyonumu gös
«Apor celselerinde aldığım ve başkalarına verilir
terdiğim zaman, onların hissettiği şüphecilik karşısın
ken gördüğüm , cisimler, değişik özellikler taşımaktadır.
da hayrete düşmüyorum. Zira apor denen şey öylesine Yarı kıymetli taşlar gibi, bazı cisimlerin hakiki değeri
şaşırtıcı bir ruhi olaydır ki, ona şahit olmadıkça, anla
fazla değildi. Fakat başka defalar altın bir madalyonun,
tılanlar size hayal alemine ait olaylarmış gibi gelir.
altın bir yüzüğün, yeşim taşından bir küpenin, opalle
«Ruhların verdiği bu türlü aporları almamış bir
rin, elmasların ve diğer kıymetli taşların meydana geti
kimse olsaydım, cisimlerin, normal zaman ve mekân
rildiğine tanık oldum. Meydana geldiği sırada celsede
mefhumlarını hiçe sayarcasına böylesine uzun mesafe hazır bulunmamış olmama rağmen herkesçe gayet iyi
lerden taşınabileceğine inanmakta ben de güçlük çeker gözlemlendiğinden emin olduğum olağanüstü bir olay
dim. Bir defasında Kathleen Barkel isimli bir medyom- da, ruhlar tarafından başka mevsimlere ait çiçeklerin
la yapılan celsede, ruhların hediyesi gerçekten ellerim celseye getirilişi olmuştur.
de meydana geldi.
«Medyomun, apor olaylarını oluşturmakla görevli «Cisimler bazen küçüktü. Bazen ise büyük cisimler,
rehberi, Ruhsal Varlık White Hawk tarafından celse sı mesela bir akşam, çeşitli teşbihler ve gerdanlıklar mey
rasında herbirimize apor yoluyla birer hediye veriliyor dana getirilmiştir. Celsede hazır bulunanların sayısı, so
du. nuca tesir eder görünmemektedir. Bir defasında oniki,
«Kathleen Barkel’da, bir apor olayının meydana ge başka bir defa da elli kişilik bir celseye katıldım.
leceğine dair gözlemlenen tek fizik belirti, olaydan gün «Beyaz ışık, aporlar için her zaman zararlı olma
lerce evvel yüzünün şişip büyümesiydi (Transfigüras- maktadır. Buna rağmen hediyeler verilirken ışıktan ko
yon). Celsenin sonunda yüzü yeniden normal büyüklü runmak zorundadır. Bir Temmuz akşamında yapılan bir
ğüne dönüyordu. Belki de bunun sebebi, medyomun, be celseyi hatırlarım. Panjurlar kapatılmış olmakla bera
lirli bir atomik yapıya sahip olan objelerin yeniden ma- ber gene de pencerelerden içeri ışık giriyordu; meyda
teryalizasyonu için gerekli olan ektoplazmayı bir yolu na gelen olayı hepimiz net bir şekilde gördük. Bir baş
nu bulup vücudunda depo etmesiydi. Şüphesiz, uzaktan ka defa, kırmızı bir lambanın verdiği ışık, tuttuğum not
taşınıp getirilen objeler, duvarların, tuğlaların ve har ları okumama imkan verecek kadar kuvvetliydi.
cın bu taşınma sırasında birer engel olmaktan çıkabil «Daima neşeli ve esprili olan rehber varlık White
mesi için, önceden demateryalize edilmek zorundaydı. Hawîc, bu aporları bilimsel bir deney olarak veya şüp
«Apor olaylarını oluşturan ruhsal rehberler, bu oo- hecileri mahçup etmek için değil, sadece dostlarını eğ
jelerin çalınmış olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Ba lendirmek amacıyla meydana getirdiğini ısrarla belirti
zen rehberler, bunların kaybolmuş veyahut sahipleri öb yordu. Olayı seyrederken insan hayranlık duyuyordu.
50 51
Trans halinde bulunan medyom ayağa kalkıyor ve sağ «Bu apor, Ruhsal Varlıklar tarafından güdülen yü
elini ileriye uzatmış vaziyette yürüyordu. ce bir amacın mevcudiyetini kanıtlıyordu. Yüzüğün için
«Sonra bir veya iki kişiden, yardım etmek için yer deki yazı, 'Güçlükler arasından yıldızlara doğru/ diye
lerinden kalkıp gelmeleri isteniyordu. Yardımcı bir eli tercüme edilebilirdi. Bradley'in yazdığı ilk spiritüalist
ni medyomun bileğine, diğerini kolu üzerine koyuyor eserinin adı 'Yıldızlara Doğru’ idi. Gerek kendi soyadı,
du. Bu şekilde, odanın içinde dolaşılıyor ve bu arada gerek benim soyadım yüzüğe yazılmış bulunan ’B' harfi
White Hawk, medyomun serbest kalan eli vasıtasıyla ile başlıyordu.
süratle havada bazı şeyler yakalıyordu. «Bir defasında White Havok'a, 'Bu cisimleri buraya
«Sonra üç veya dört kişiden, kalkıp gelmeleri ve bir nasıl getiriyorsunuz?' diye sordum.
ellerini, medyomun ellerini tutan kişinin ellerinin üstü «Bu sorumu şöyle cevaplandırdı: 'Bunu size ancak
ne, diğer ellerini ise altına koymaları isteniyordu. Reh şu şekilde açıklıyabilirim. Atomların vibrasyonlarını,
ber varlık White Hamk’a göre bu, objenin orijinal şek bunlar birbirinden ayrılıncaya kadar hızlandırıyorum.
liyle yeniden meydana getirilmesini sağlıyordu. Hediye Sonra onları buraya getiriyor ve cisimler tekrar katıla-
alma sırası bana gelince, ellerimi çekmem, fakat kenetli şmcaya kadar vibrasyonları yavaşlatıyorum.'
vaziyette tutmam söylendi. Biraz sonra White Hamk’ın
'Hediyeni aldın mı?’ sorusu üzerine, 'Birşey hissetmiyo «Vibrasyonların nasıl hızlandırıldığı veya yavaşla-
rum' diye cevap verdim. tıldığı konusunda ayrıntı verilmesi için ısrar ettiğimde
«Birkaç saniye sonra, avuçlarımın arasında bir sı soruma cevap alamadım. Rehber Varlık medyomun
caklık hissettim. Bana orada bir cisim katılaşıyormuş eliyle yaptığı yakalama hareketlerini, apor olaylarında
gibi geldi. White Haıok, ’Sıkı tut. Sakın ellerini açma,' kendisine küçük Tabiat R u h l a r ı yardım ettiğini ve
dedi. Ellerimi kenetlenmiş vaziyette tutarak yerime dön bu Varlıklar cisim meydana geldikten sonra onu bırak
düm; avuçlarımdaki cisim tedricen katılaşıyor ve katı mak istemedikleri için medyomun cismi kapmak zorun
laştıkça da soğuyordu. Hediyesini alan herkese aynı da kaldığını söylemek suretiyle izah etti:
muamele uygulandı. «'Onların dikkatini başka, noktaya çekmek ve cismi
«Aldığım bu aporun, bana Dennis Bradley tarafın kapmak gerekiyor. Medyomu kontrol altına aldığım za
dan gönderildiği söylendi. Sağlığındayken, bu şahsın, man dört boyutlu âlemi terkediyor ve üç boyutlu âleme
ölümünden sonra hayatın varolduğuna dair spiritizma iniyorum. O zaman, küçük Tabiat Ruhları beni bir ka
vasıtasıyla elde ettiği kanaati açıklamak amacıyla yaz festeymişim gibi görüyorlar ve ben de onları böylece al
dığı iki kitap, büyük sansasyon yaratmıştı. Aldığım apor, datıyorum.’
dokuz kratlık küçük ve sade bir altın yüzüktü. Muhte
melen, Kraliyet Hava Kuvvetlerime mensup bir şahsın «White Hawk, apor objelerinin meydana gelişi sı
hanımına ait bulunuyordu. îç tarafında, Hava Kuvvet rasında dört unsurdan —toprak, ateş, hava ve su— ba
lerime ait 'per ardua ad astre' ibaresi, bunu takiben de, zılarını kontrol altına almak zorunda kaldığını söyleye
’B’ harfi yazılmıştı. rek sözlerine son verdi.»
53
52
d — Medyom Bn, Guppy ve Apor Celseleri Ii ufaklı böceklerle doldu. Böcekler masanın üzerinde
gezinip duruyorlardı, sonra hepsi birden uçarak kaybol
Spiritizma ile yakından ilgilenen ve deneyler yapan dular. Varlık, bundan sonra birkaç elma, limon ve por
Kont Tomasso Passerini, 1868 yılında, Firenze’yi (İtal takal aporları meydana getirdi ve celsedekilere hediye
ya) ziyarete gelen ünlü İngiliz medyomu Bn. Guppy'- etti.
den, kendi ailesiyle de bir deney yapmasını rica etmişti. Bütün bu tezahürler sırasında, medyom ve eşi cid
İlk deney 23 Aralık 1868’de onbeş davetli önünde di bir kontrol altında tutuluyorlardı. Elleri diğer misa
yapıldı. Misafirler büyük yuvarlak bir masanın etrafın firlerin elleri arasında sıkıca tutulmuştu.
da oturmuşlardı. Medyom Bn. Guppy hazır bulunanla Guppyler Firenze'de iken pek çok aile kendileri ile
rın birbirlerinin ellerini tutmasım ve böylece bir halka deney teklifinde bulundular. Onlar her teklifi nezaketle
teşkil etmelerini istemişti. Bu arada kontes, medyomun kabul ettiler. Kontroller çok sıkı oluyor, üzerleri dahi
ellerini kendi avuçları arasında, kont da medyomun eşi sıkı bir aramaya tabi tutuluyordu.
nin ellerini, kendi avuçları içinde tutarak kontrolü sağ
lıyorlardı. Guppy çifti Firenze'deki 'Psişik Araştırmalar Ce
Bir süre sonra ışıkların söndürülmesiyle masaya m iyetini de ziyaret ettiler. Bir celse tertip edildi. Üye
vurulan bazı darbelerden varlıkla irtibata geçildiği an lerden biri 'Aklım bir türlü almıyor, ruhlar karanlıkta
laşıldı. Operatör olan medyomun eşi ’tiptöloji’ O7) yolu renkleri nasıl ayırabiliyorlar,’ dedi. Celse başladığı za
ile konuşuyordu. Oturuma yardımcı medyomluk yap man ışıklar söndürüldü, bedensiz varlık tiptoloji yoluy
makta olan Bn. Bulli, «Çok miktarda çiçekler görüyo la, ’Burada biri var, ruhların karanlıkta nasıl görebil
rum, bunların arasında üç yapraklı, kırmızı kocaman diklerine şaşıyor,’ dedi. Darbeler durunca bir hışırtı
bir gül de görüyorum.,» dedi. Bu arada celsede hazır bu başladı, masanın üzerine sanki kuru yapraklar yağmak
lunanlar, nefis çiçek kokulan duyarak masanın üzerine taydı. Işıklar yakıldığında, masanın üzerinin beyaz, kır
yağmur gibi bir şeylerin yağmakta olduğunu farkettiler. mızı ve yeşil konfetilerle dolu olduğu görüldü. Varlık,
Işıkların yakılmasıyla masanın üstünün taptaze çiçek bütün bu konfetilerin karıştırılarak ortaya yığılmasını
lerle dolu olduğu görüldü. Tropik çiçeklerden, herkesin ve ışığın da söndürülmesini istedi. Işıklar derhal söndü
tanıdığı sardunyalar, karanfiller, vanilya çiçekleri ve bir rüldü, birkaç saniye sonra da tekrar yakılması istendi.
de kocaman üç yapraklı kırmızı kamelya özellikle dik Işıklar yanınca, karmakarışık olan konfetilerin ye
kati çekiyordu ki, yardımcı medyom, kamelyanın gülle şil, beyaz ye kırmızı renkli olanları biraraya toplanarak
olan benzerliğinden ötürü onu gül sanmıştı. üç ayrı renkte gruplar teşkil edilmiş olduğu görüldü.
Medyom Guppy ile 26 Aralık 1868'de yapılan diğer Ruhsal Rehber bu örnekle, ışığın ancak bedenli varlık
bir deneyde aynı görüntüler iki kez tekrarlandı. Misa lara gerekli olduğunu belirtmek istemiştir.
firlerden bir bayan, bedensiz varlıktan bir kuş veya Guppyler ile Firenze demeğinde, olağanüstü ön
bir tavşan gibi canlı hayvan aporu meydana gelmesi için lemler altında yapılan bir başka celsede, ışıklar sönün
ricada bulunmuştu ki, aniden masanın üzeri bir çok iri- ce masamn üzerine taptaze çiçekler yağdırılmıştır. Ha
54 55
zır bulunanların hepsi bu çiçeklerden kendilerine buket lerini. söyledi. Ve birden, «Kim bir deniz atı düşünü
ler yapmışlardır. yor,» dedi. İşte o an medyomun ağzından bir deniz atı
fırladı.
e — Medyom K. M. Rhinehort ve Apor Deneyimleri İzleyiciler arasında bulunan, Sussexli (İngiltere)
Ralph Walton, kızı için bir obje düşündüğünü söyledi.
Londra'da Caxton Hall'da yapılan iki celsede, ünlü Platforma davet edilerek, elini medyomun çıplak göğ
Amerikalı medyom, Keith Milton Rhinehart (18) tarafın sünün belirli bir noktasına koyması istendi. Tam )v
dan gün ışığında aporlar meydana getirilmiştir. noktada, ufak bir katı cisim hisseden Walton’dan buna
Medyom, Psychic Nem s mecmuası tarafından hazır basması istendi. Objeyi bastırarak deri altına iten Wal-
lanan bir kabine oturtularak celseye başlandı. Celseden ton'un elinde ufak bir elmas belirdi. Tekrar başka bir
önce, Rhinehart ağzına su doldurdu ve iki araştırıcı ta noktaya parmağını basması istenince, burada önce bir
rafından ağzı yapışkan bir bant ile kapatıldı. Bu bant, şey hissetmedi, fakat daha sonra kanlı bir taşa temas
celsede bulunanlarca imzalanarak mühürlendi. Çakı ve ederek onu parmaklarının arasından çıkardı.
ya makasın kesemeyeceği, plastik kaplı bir telle, med Medyomun boğazından çıkan aporlar arasında, Vic
yom oturduğu iskemleye bağlandı. Kabinin perdeleri toria zamanından kalma bir broş ile bir evlenme yüzü
kapatılıp, dışına bir mikrofon ve içine de iki direkt ses ğü, yarı kıymetli taşlar, yontulmuş ve yontulmamış ziy
tram peti yerleştirildi. net taşları ve keskin kenarlı taşlar vardı.
Dört değişik ses işitildikten sonra, döşemeye düşen Güney Afrika dergilerinden 'The Voice UniversaVds,
çeşitli aporlarm sesleri duyuldu. Perdelerin açılmasıyla Keith Milton Rhinehart'm medyomluğuyla ilgili olarak
bu aporlardan 30-40 tanesinin yerde bulunduğu görül ayrıntılı bir makale yayımlandı. Derginin başyazarı Jo-
dü. Araştırıcılardan, bandın ve tellerin kontrol edilip, sephy Busby tarafından kaleme alınmış bulunan on say
başlangıçtaki gibi olup olmadıklarının incelenmesi is falık uzun yazıda, Amerikalı medyomun Güney Afrika'
tendi. ya yaptığı ziyaret ayrıntılarıyla ele alınmıştı.
Medyomun bağlarının çözülmesinde büyük güçlük 'The Voice UniversaVm başyazarı J. Busby'nin be
lerle karşılaşıldı; çünkü plastik kaplı tel, adeta medyo lirttiğine göre, celselerden bazıları sırasında Rhine-
mun etine gömülmüştü. Bant medyomun ağzından alın hart/m kulaklarından, burnundan ve ağzmdan gayet gü
dı ve medyom ağzındaki suyu püskürttü. zel kalp biçimli küçük kristaller dökülmüştür. Celsede
Platformda yarı trans halinde duran medyom, par hazır bulunan bayanlardan biri, ölmüş kocasının kendi
maklarıyla boğazmı ovalayarak, ağzından çıkan objele sine bir hediyesi olduğuna inandığı bir kolyeyi kucağın
ri önündeki masaya fırlattı. Bu sırada rehber varlık Dr. da bulmuştur. Diğer celseler sırasında apor edilen kol
Kensington’m konuşmasıyla Rhinehart’m avurtlarına yelerden birinin bir Tibetli Lama'ya ait olduğu tahmin
dolan taşlar masaya atıldüar. edilmektedir. Johannesburg' (Güney Afrika Cumhuriye
Rehber varlık Dr. Kensington, celsede bulunanlara, ti) da yapılan celselerden birinde, 15x10 Cm. boyutla
elde etmek istedikleri bir objeyi kuvvetle imajine etme rında, bir rahibe ait olduğu anlaşılan bir portre de apor
edilmişti. Bu rahip, celsede hazır bulunanlardan birinin
56 babasıydı.
J. Busby tarafından organize edilen celselerin hep
sine bir doktor, bir bilim adamı ve bir de ruhsal araş
tırıcı davet edilmiş, celselerin mümkün olduğu kadar
test şartları altında yapılmasına özen gösterilmiştir. 4. BÖLÜM
Medyom Rhinehart’ın ağzı, gözleri ve ayakları (elleriy
le birlikte) celselerin birçoğunda bağlanmıştı. Celse baş
lamadan ve bittikten sonra, medyom ve kabinin içi yu
karıda belirtilen bilirkişi heyetince incelenmiştir. Söz-
konusu dergide belirtildiğine göre, her defasında, şüphe İslam ve Hristiyan Ermişlerinde Apor Olayları
çekecek bir durumun bulunmadığına karar verilmiştir.
Celselerden birinde yeşil renkte bir akuamarin taşının,
piyanonun üzerinde aniden ortaya çıkışı, gözlemcilerin a — Hristiyan Ermişleri ve 'Bolluk Mucizesi’ Aporları
akimdan çıkmayacak tezahürlerden biri olmuştur.
’The Voice Universal’ dergisinde belirtildiğine göre, Apor sayesinde çoğaltılan yiyecekle kitlelerin doyu
apor edilen mücevherlerin bir kısmı Spiritüalist Ben rulmasına teolojide ’bolluk mucizesi’ denir. Papa XIV.
Blore’a verilmiş bir kısmı da, Johannesburg'daki Tro- Benedict’in (1675- 1758) mistik fenomenlerle ilgili ola
yeville Spiritüalist Kilisesi’nin onarımmda kullanılmak rak yazdığı «De Servorum dei Beatificatione et Canoni-
üzere ilgililere teslim edilmiştir. Ayrıca bir m iktar mü zatione» adlı yapıtında bu konuyu işleyen bir bölüm de
cevher de Umkomaas’da bulunan yetim çocukların ba yer almaktadır. Peder Herbert Thurston, sözkonusu bö
kımında harcanmak üzere, celselere katılan Bn. Elfri- lümdeki bazı apor vakalarım «Mistisizmin Fizik Feno
da Rippon'a teslim edilmiştir. menleri» adlı kitabında tekrar inceler ve çoğalma feno
Rhinehart’ın Güney Afrika'daki celselerini izlemiş meninin, efsane olarak değerlendirilip bir kenara bıra
olan bilim adamlarından biri de tanınmış antropolog kılamayacağı sonucuna varır.
Dr. Peter Becker’dir. Dr. Becker, bir celseyi raporunda Bolluk mucizeleri ile ün yapan azizlerden St. An-
özetle şöyle anlatmaktadır: «Kabini ve içinde bulunan giolo Paoli (ö. 1720), Roma'nm fakirlerine dağıtmak
eşyaları dikkatlice inceledim. Herhangi birisinin ve be üzere az miktardaki yiyecekleri çoğaltmaya bayılır ve
nim şüphemi çeken bir şeyin bulunmadığına iyice inan gerçek ricaları hiç geriye çevirmezdi. Cacciari’nin 1756
dım. Hafifçe aydınlatılmış olan celse odasında bulunan yılında yazdığı ve bu azizin hayatını anlatan bir kitap
ların gözleri önünde Rhinehart kabine girdi ve transa ta, bu tü r apor olaylarını içeren bölümlere rastlamak
geçtikten sonra, kabinin dışından gelen bir sesin reh tayız. örneğin, bazı Carmelite misyonlarının hamilerin
berlerinden birine ait olduğunu söyledi. Rehber varlık, ce düzenlenen pikniklere sık sık katılan St. Angiolo, sı
kabinin perdelerini biraz yukarı kaldırmamızı, çünkü cak bir Haziran günü gene böyle bir piknik için topla-
herkese bir tane düşecek şekilde kıymetli taşlar apor nıldığı sırada, yanlarında bulunmayan bazı yiyecekleri
edileceğini bildirdi. Ve söylediği gibi oldu. Kabinin için apor yoluyla sağlamayı yeğlemişti: Salata için marul
den doğru gelen katı objeler, herkesin memnuniyetle el
lerine aldığı gerçek mücevher taşlarıydı.» 59
ve turp, bir tu rta ve meyva olarak da bir sepet çilek elindeki sepetin içinde sadece onbeş ya da yirmi kadar
materyalize etmişti. Halbuki, o tarihlerdeki kuraklıktan ekmek parçasının bulunduğunu herkes görmüşü — ama
ötürü bunların hepsi de nadir bulunur yiyeceklerdi. yine de ekmeksiz kalan olmamıştı.
Cacciari, kitabında, buna benzer bazı olaylar daha an
latmaktadır. Bazı vakalarda ise, çoğalma mucizesinin, ekmek ya
Çoğalma vakalarının en güvenilir olanlarından biri pılırken hamurda meydana geldiğini görüyoruz. Örne
de, fakirleri eğitmek için Poitou, La Puye'de (Fransa) ğin, 1845 yılının şiddetli geçen kış aylarında, Bourges’-
Les Filles de la Croiz (Haç'm Kızlan) adında bir dinsel deki (Fransa) Bon Pasteur manastırının rahibeleri, 116
örgüt kuran St, Andrew Foum et’in (1752- 1834) azizlik kişinin günlük ihtiyacını boşalan tahıl anbarmdan kar
mertebesine çıkmasına neden olmuştur. 1824 yılında, bir şılamak sorunu ile karşı karşıya kalmışlardı. Kutlu Baş
gün, La Puye’deki rahibeler, tahıl ambarında çok az mı Rahibe Pelletier, ellerindeki azıcık m iktar unun çoğala
sır kaldığı ve daha fazlasını alacak paraları olmadığı cağından emin olarak, rahibelere, 1601 yılında ölmüş
için telaş içindeydiler. Önce, Hz. îsa’nm çoğaltma muci olan azize St. Germaine Cousin'in şefaati için dua etme
zesi (Bkz: Bölüm -5/d) hakkında verdiği vaızda rahibe lerini salık vermişti. Mutfaktaki rahibelere de her za
lerin imanlarının zayıf olduğunu belirten St. Andrew, manki miktarın üçte biri kadar un kullanmaları ve so
bulabildikleri mısırın hepsini iki yığın halinde toplama nucu izlemeleri söylenmişti! Hamur, birkaç dakika için
larını söylemiş ve dua ederek bu yığınların çevresini do de, hamur teknesinden taşacak kadar kabarmış ve bu
lanmıştır. Tahıl ambarının sorumlusu olan rahibe her hamurdan, her zaman hazırlanan ekmek adedinin iki
gün 200 kadar rahibeyi besleyecek kadar mısır çıkart misli kadar ekmek yapılmıştı. Aynı olay Kasım 1845 ile
maya. başlamış ve ikibuçuk ay süreyle yığınlarda her Şubat 1846 arasında birçok kez yinelenince, bu süre bo
hangi bir azalma olmamıştır. Azizlik mertebesinin ka yunca rahibelerin un almasına da gerek kalmamıştı. Bu
bulüne dair kayıtlarda, St. Andrew’in bu mucizeyi bir apor olayımn kayıtları, daha sonra, hem St. Germaine’-
kaç kez tekrarladığı ve Les Filles de la Croix’yı Haziran niıı hem de Baş Rahibe Pelletier'in azizelik mertebele
ayından Aralığa kadar mısır unundan yoksun bırakma rine yükseltilmelerinde kanıt olarak kullanıldı.
dığı yazılıdır.
Auffray’m «Kutlu John Bosco’nun Yaşamı» adlı ki «Bolluk mucizesi» denilen bu tür apor olaylarına,
tabında da bu azizin bolluk mucizesini kanıtlayan aziz dünyanın her yanındaki, «sihirli kazan» ya da «peri kâ
lik önay kayıtlanndan alıntılar yer almaktadır. 1860 yı seleri ve kapları»nB. ait efsanelerde rastlarız: Bu kazan
lında bir gün, Turin'deki (Fransa) ’Salesian’ yurdunda ve kaplar hiçbir zaman boşalmazlar ve herkes istediği
kalmakta olan Don Bosco'ya (1815- 1888) kahvaltı için yiyeceği ya da içeceği bunlar sayesinde elde edebilir, ö r
yiyecek kalmadığı haber verilmişti. Don Bosco, buluna neğin, Sir Thomas Malöry’nin «Arthur’un Ölümü» (Le
bilecek olan bütün ekmek ufaklarının kendisine getiril Morte D. Arthur) adıyla kaleme aldığı Kral Arthur Efsa
mesini söylediğinde üçyüz kadar çocuğun aç bakışlan nesinde geçen Kutsal Kap (Holy Grail) da bu özellik
da kendisini izliyordu. Don Bosco aralarında yürürken, lere haizdir. Kutsal Kap, materyalize olduğu zaman, her
60 61
şövalyeye en sevdiği yiyecek ve içecekten bol bol getir Yakın zamanlarda meydana gelen ve hiçbir kuşku
mişti (Bkz: Resim - 3). ya yer vermeyecek şekilde kanıtlanan modem bir «okun
muş ekm ek» mucizesi de îspanya'mn San Sebastian de
Carabandal köyünde, onüç yaşındaki bir genç kız olan
Conchita’nm başından geçmiştir.
18 Temmuz 1962 gecesi saat 02.00 civarında., Conchi-
ta'nın bazı akrabalarıyla birlikte kaldığı odasmda Baş-
melek Michael belirmişti. Kayıtlarda anlatıldığına göre,
Conchita birden, yüzü transfigüre (Bkz: Bölüm-3/c>
olmuş bir halde merdivenlerden aşağı fırlayarak sokak
ta koşmaya başlamış ve kendini yere atmıştı. Yerde kas
katı kesilmiş dururken dilini de olduğu gibi ağzından
çıkarmıştı. O gece kendisini izleyen tanıklar, birden
Conchita’nm dilinde, oldukça kaim, kar beyazı bir
«okunmuş ekmeğin» belirdiğini ve iki dakika kadar öy
lece durduğunu belirtmektedirler. Conchita, daha son
ra okunmuş ekmeği yutmuştu.
Bu son derece ilginç apor olayı, o geceki tanıklar
dan biri tarafından filme alınmıştı. Filmin, yaklaşık 40
karesinde gerçekten de bir okunmuş ekmeği andıran,
Resim — 3 yuvarlak, beyaz bir «obje» görülmektedir. Tanıklar,
Conchita’nm ellerini hiç hareket ettirmediğine ya da
Perilerin hep dolu olan kaplarının benzerlerine, eliyle diline dokunmadığına dair yemin etmektedirler.
azizlerin yaşamlarında da rastlıyoruz. Aziz St. Domi- Olay sırasında dilini ne ağzının içine ne de dişetlerinin
nic’in (1170-1221) kutsadığı şarap dolu bir kâseden ön altına sokmuştu; ayrıca, ağzında öylesine beyaz bir şeyi
ce tam 26 kişi içmişti. Daha sonra bir manastıra götü saklamış olması da düşünülemezdi. Filmi çeken ve Bar-
rülen bu kâseden, 104 rahibe daha ağız dolusu şarap iç celona'da banyo ettiren Bay Daminas'm bu başarısı da
miş ve St. Dominic’e iade edildiğinde, kâseden hiç şa aslında başlı başına bir mucizedir. Olayı filme aldığı sı
rap eksilmediği görülmüştü. rada tek. ışık kaynağı bazı el fenerlerinden ib aretti!
Aziz ve azizelerde tanık olunan bir diğer, tür apor
olayı da «olcunmuş ekmeğin» ağızda materyalize olma b — Yunus Emre ve Üç Bilge’nin Aponart
sı şeklinde tezahür eder. Bu türün kayıtlara geçirilmiş
ilginç bir örneğine Azize St. Catherina of Siena'mn ya Yunus Emre, yedi yıl ayrı kaldığı Taptuk Dergahı
şamında rastlıyoruz. na dönerken, konakladığı bir handa üç genç adamla tc-
62 63
mşır ve yola hep birlikte devam ederler. Sabah serinli ka onun adını yalvarır, sevgili Yunus kulunun hatırı için
ğinde yolculuk zevkli olmaktadır. Yol boyu, gençler ko bizi doyur deriz, Allah da bizi boş çevirmez...»
nuşur, Yunus dinler. Böylece, hiç birinin akima Yunus
Emre’ye kimsin, nesin, nereden gelip nereye gidiyorsun c — Hz. Mevlana ve Apor Olayları
demek gelmez. Bu da Yunus'un hoşuna gider.
Bir süre sonra, hepsinin karnı acıkır. Ama hiç bi Bir gün Hz. Mevlana bir hamamın kapısından ge
rinin yol hazırlığı yoktur. Bir gölgeye otururlar. Üç genç çerken, hamamın ocakçısı Hz. Mevlana’nm arkasına dü
ten biri elini açar ve ’H u!’ diyerek duaya başlar. Diğer şüp, «Çok fakir ve çoluk çocuk sahibiyim. Dünyalıktan
leri de ona katılırlar. Yunus Emre, ne oluyor diye şaşı da hiçbirşeyim yoktur. Mevlana’nın bana bir şey verme
rarak bakmaktadır. sini istiyorum,» diye yalvarıp yakarır. Hz. Mevlana, «Ağ
Bir anda ortada üç türlü yemek ve taze ekmek be- zını aç,» der. O ağzını açınca, Hz. Mevlana avucu ile
liriverir. Gençler, birşey olmamış gibi davranırlar, ye onun ağzına kapar. Ocakçının ağzından, az sonra kuca
mekleri yiyip Allah’a şükrederler ve beraberce yine yola ğına bir şeyler dökülür. Baktığında, kucağında daha sı
devam ederler. caklığı üzerinde, yeni basılmış ve yeni damgalanmış yir
mi altın dinar olduğunu görür.
Akşam olunca, gençlerden bir başkası duaya başlar
ve önceki olay aynen tekrarlanır. Sonunda bir yemek
vakti, dua sırasının kendisine geldiğini gençlerden biri Ünlü bir bestekar olan Kemal-i Kavvâl, bir dostun
söyleyince Yunus şaşırır. İçlerinden biri «Derviş aga ar tertip ettiği semâ'da içinden, «Acaba bu semâ’da benim
tık misafirlik bitti. Sen de bir 'Hu' çek de Allah nafa tefime ne kadar para atılacak,» diye düşünür. Hz. Mev
kamızı göndersin, karnımızı doyursun,» der. lana, yerden bir avuç toprak alıp onun tefine atar ve
Yunus Emre, gözlerini yumarak «Allahım, bu üç de «Ad da gözüne sok,» der. Kemal-i Kavvâl o anda tefinin
likanlıya hangi sevdiğinin yüzü suyu hürmetine istedik altınla dolduğunu görür.
lerini lütfettinse, benim de o sevdiğin şanına yüzümü
kara etme, nafakamızı gönder, karnımızı doyuralım,»
Hz. Mevlana birgtin, Emir Bahaddin'i ziyarete git
diye dua eder.
mişti. Bir zaman sonra Hz. Mevlana'nm yemek istemesi
Yunus'un duasından sonra, aniden beliren yemek üzerine Emir Bahaddin, hizmetçisine yiyecek ne oldu
ler karşısında şaşıran yol arkadaşları, «Yabancımız de ğunu sorar. Fakat hizmetçi, yemeğin yeni yendiğini ve
ğilmişsin! Şimdi söyle bakalım, sen kimin namına dua kapları yıkamak için tencereye su koyduğunu söyler.
ettin?» diye sordular. Bunun üzerine. Hz. Mevlana hizmetçiden, o tencereyi
Yunus, her şeyi olduğu gibi anlatıp, aynı soruyu ve bir sahan ile kase ister. Kendi eliyle kaseye biraz su
onlara yöneltince, gençlerden biri şöyle cevap verir : koyar. Bu koyduğunun, kızartılmış etli pilav olduğunu
«Allah'ın bir sevgili kulu varmış, adı Yunus imiş. Yüzü orada bulunanlar hayretle görürler.
nü görmedik ama şanını, duyduk. îşte biz, Cenab-ı Hak
64 65
Arif Çelebi, bir çocuğun elinde yemek kâsesiyle yü Şiddetli bir kış günü, Şems-i Tebrizî dostlarıyla
rüdüğünü görünce, ona «Gel!» diye seslenir. Çocuk ge oturmuş sohbet ederken, topluluktaki erenlerden biri,
lince, yemek kâsesini onun elinden alır ve içindekileri bir deste giil arzu eder. Şems-i Tebrizî kalkıp dışan çı-
yemeye başlar. Yemek bitince, kâseyi çocuğun eline ve çar; tekrar içeri girdiğinde elinde tuttuğu bir deste gü
rir ve «Kâseyi kapayıp git,» der. Çocuk bir süre ilerle lü, erenlerin önüne bırakır ve «Bu keramet değildir. Bu,
dikten sonra kâseyi açar ve içinin eskisi gibi yemekle dostların dileğiyle oldu. Yüce Allah arzunuzu yerine ge
dolu olduğunu görür. tirmek için görünmeyen âleminden bir hediye gönder
di,» der.
Arif Çelebi, birgün Emir Necmeddin Dizdar’m yeni
düzenleyip fideler diktiği sebze bahçesine ziyarete gider. Bir gün, Sultan Veled, Hüsameddin Çelebi'nin ba
Uzun bir sohbetten sonra Arif Çelebi, Necmeddin Diz- ğına ziyarete gider. Sohbet sırasında, misafirlerin canı
dar'm yakınlarından olan, Şeyh Kerimeddin-i Kal’a dö bal ister, fakat bundan hiç bahsetmezler. Hüsamettin
nerek «Kerimeddin, bu bostandan dostlar için uğur sa Çelebi bahçıvanına, «...kovandan taze bal çıkarıp getir,»
yarak bir kaç salatalık getirmezmisin?» der. Bu istek diye emreder. Bahçıvan kovanı açar, birkaç petek beyaz
üzerine Şeyh Kerimeddin «Hüdavendigar, emriniz başı bal çıkarıp huzura getirir. Çelebi yine «Bal getir,» diye
mın gözümün üstüne fakat daha dün dikilmiştir. Taze emreder. Aynı kovandan beş altı petek bal daha getiri
salatalık ancak bir ay sonra çıkar,» diye cevap verir. Bu lir. Çelebi «Yine getir,» der. Bunun üzerine bahçıvan
nun üzerine Arif Çelebi, «Çok söyleme de git getir» der. «Bu sondur artık çıkarılmaz,» diye cevap verir. Hüsa
Şeyh Kerimeddin, yavaşça dışarı çıkıp, bostana girer ve meddin Çelebi, «Getirdiğin bal, Hüdavendigar’ın oğlu
bir fidanda dört zarif salatalığın olduğunu görür. Der için tükenmeyen bir denizdendir. Sen ondan kıyamete
hal secdeye kapanır ve dördünü de kesip Çelebi'ye götü kadar da getirsen yine tükenmeyecek,» der. Nihayet bah
rür. Orada bulunan ulu kişiler bu olaya hayret ederler. çıvan on yedi saf petek getirdiği halde yine kovan dop-
Arif Çelebi, «Bu kadar küçükleri değil, o tohuma kaç doludur. Çelebi, «Bütün bu bereket, Mevlana Bahaeddin
mış sarı salatalıkları getir; çünkü onların tohumları hazretlerinin ayağındadır,» der. îki yüze yakın kişi ye
bana lazımdır,» der. Şeyh Kerimeddin tekrar bahçeye diği halde bal sinisi dofcdoludur. Misafirler giderlerken,
dönünce iki tane tohuma kaçmış salatalık bulur, kopa Çelebi o kovanı Sultan Veled'e hediye eder. Bir süre
rıp Arif Çelebi'ye getirir. Çelebi gülümseyerek, «Bu sa sonra o kovandan, birçok kovanlar meydana gelir.
latalıklar, bizim Kerimeddin’in himmetiyle bitti, yoksa
bu zamanda salatalık nerede? Çünkü Yüce Allah, görün d — Haci Bektaş Veli ve Apor Deneyimleri
meyen aleminden, hayırlı kulları için binlerce salatalık
ve nar yaratmaya kadirdir. Fakat Allah’ın yasasına göre 1242 senesinde dünyaya gelen Hacı Bektaş Veli, dört
kullar, bunu istemeli, tam bir inanç göstermeli ve O’na yaşma geldiği zaman, babası Musa Sanioğlu Seyid Meh-
duada bulunmalıdırlar ki, maksatları ve aradıkları şey med. tarafından, eğitimi için, devrin büyük üstadı Lok
elde edilsin,» der. man Perende’ye teslim edilir.
66 67
Bir gün ders yaptıkları medresede, Lokman Peren vap verir. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli «Kavun dik
de a-pdest almak için su ister. Çeşme medreseye olduk tiğin yeri bir 'dolaş hele, belki yetişmiştir,» der.
ça uzaktır ve nedense oradan su getirmek Hacı Bektaş Bostancı, kavun ekmiş olduğu yeri bildiğini, bu
Veli'ye güç gelmiştir. «Hocam, dua etsen de su bizim mevsimde kavunun yetişmeyeceğini söyler. Bunun üze
bahçemize aksa...» der. Lokman Perende, kendi duası rine, Hızır Aleyhisselâm bostancıya, «öyle konuşup eren
nın böyle bir keramet için yeterli olmadığını söyler. lerin gönlünü kırma,» der.
Hacı Bektaş Veli, bu cevap karşısında «öyleyse, bera Bu söz ve konuşmalar, bostancının kalbine bir inanç
ber dua edelim,» der. vermiştir. Kavunları diktiği yere gider ve yerde üç tane
olmuş kavun görür...
Hoca ve öğrencisi el açıp Hak divanında duaya du
rurlar. Bir süre sonra medresenin bahçesinde, bilek, ka
Kayseri'de bulunan bir ermiş, Hacı Bektaş Veli'yi
lınlığında bir su meydana çıkar...
tekkesine davet etmiştir. Sohbet ederlerken, ermiş elini
koynuna sokar ve bir salkım taze üzüm çıkararak orta
Hacı Bektaş Veli Açıksaray köyünde bir köylü ka
ya koyar. Bu olay üzerine Hacı Bektaş Veli, «Sizin eren
dına, «Köyünüzde bir dervişe vereceğiniz yiyecek var lerden olduğunuz bizce malumdur. Sizden keramet iste
mı? Varsa getiriver,» der. Köylü kadın, ne varsa getire yen de yoktu. Böylece yapmaya ne gerek vardı,» der.
ceğini söyleyerek evine gider ve kaynanasına, bir dervi:
sin Allah rızası için yiyecek istediğini söyleyerek, «Biraz Bir müddet, sonra Hacı Bektaş Veli gitmek üzere
ekmekle yağ vereyim mi» diye sorar. Kaynanası, yağın ayağa kalkınca, eteğinin arasından yere bir tane Hindis
az kaldığını ve dokunmamasını söyler. Fakat gelin kara tan cevizi düşer. Ermiş, «Böyle yapmaya ne gerek var
rını vermiştir. Derviş Allah rızası için yemek istiyor, dı dediniz. Ya bu sizin yaptığınız nedir,» diye sorunca
evimizde eksileni Allah yerine verir, diye düşünerek bir Hacı Bektaş Veli, «Hakka giden Hak uğrum hakkı için,
ekmek içine biraz yağ koyar ve götürüp Hacı Bektaş benim bundan haberim yoktu. Fakat siz, o kerameti
Veli’ye verir. O da, «Artsın eksilmesin, taşsın dökülme gösterince, Horasan erenleri de bunu getirdiler,» diye
cevap verir.
sin,» diye dua eder.
Gelin eve dönünce, dibinde çok az yağ kalmış olan
küpün ağzına kadar yağ ile dolmuş olduğunu görür.
68
ite Rabbin söylediği söze göre, küpte un tükenmedi ve
tulumda yağ eksilmedi.»
72 73
İncil / Markos : 6/36 - 44
«Onları salıver de, çevrede olan çiftliklere ve köy
lere gidip kendilerine yiyecek satın alsınlar. Fakat o
kendilerine cevap verip: Onlara siz yiyecek verin, de
di. Ve ona dediler: Gidip iki yüz dinarlık ekmek mi alıp
da onlara yedirelim? O da onlara dedi: Kaç ekmeğiniz
var? gidin, bakın. Onlar da öğrenip: Beş ekmek ve iki
balığımız var, dediler. Onlara hepsinin bölük bölük ye
şil otların üzerine oturmalarını emretti. Onlar da yüzer,
ellişer, küme küme oturdular. Beş ekmeği ve iki balığı
alıp göke bakarak şükran duası etti, ve önlerine koy
mak için ekmekleri kırıp şakirtlerine verdi; İki balığı da
hepsine pay etti. Hepsi yiyip doydular. Parçalardan ve
balıklardan on iki küfe dolusu kaldırdılar. O ekmekler
den yiyenler beş bin erkek idiler.»
76
77
K A Y N A K VE D A N IŞM A KİTAPLARI
DİPNOTLAR
1. BARBANELL, Maurice. This is Spiritualism, Lon-
don, Jenkins, 1959.
C) Bkz: P am p sîko îoji, kitap-7... Böl: 1/d
Bkz: G örünen Ruhlar, kitap-31... Böl: 2 /a (Resim: sf. 24) 2. CAVENDISH, Rıchard. der., Encyclopedia of the
Bkz: Levitasycn, kitap-21... Böl: 3/a, g
Unexplained: Magic, Occultism and Parapsycholo-
(2) Bkz: Işınlam a, kitap-29... Böl: 1/a gy, London, Routledge Kegan & Paul, 1974.
Bkz: Görünen Ruhlar, kitap-31 ••• G iriş Bölüm ü