You are on page 1of 5

Payas’ta tarihi mağara bulundu

Hatay’ın Dörtyol İlçesi’ne bağlı Payas Beldesi’nde, tarih öncesi çağlara ait
olduğu sanılan bir mağara bulunduğu bildirildi. Antakya Arkeoloji Müzesi Müdürü
Hüseyin Dinçer, yaptığı açıklamada, Sincan Köyü yakınlarında bulunan, 150 metre
derinliğinde ve 400 metre uzunluğundaki mağaranın içinde çok sayıda sarkıt ve dikit
bulunduğunu kaydetti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bölgenin koruma altına alınması için bildirimde
bulunduklarını belirten Hüseyin Dinçer, mağaranın turizme önemli katkı sağlayacağına
inandığını ifade etti. Dinçer, Payas Belediyesi’nin katkılarıyla fotoğraf sanatçısı Necmi
Burgaç’ın çalışmalara başladığını, Antakya Arkeoloji Müzesi’nde açılacak mağarayı konu
alan sergiye tanıtım açısından önem verdiklerini bildirdi.

PAYAS KALESİ

Kale, külliyenin batısında yer alan çevresi hendekle çevrili sekiz kuleli bir yapıdır.

Bölgedeki diğer kaleler gibi Haçlı kalesi, ya da Ceneviz kalesi olduğu iddia edilen
yapı,arşiv malzemesine göre tamamıyla bir Osmanlı kalesidir.

Yapımından sonra Payas'a simge oluşturan kale, başta Evliya Çelebi olmak üzere,
seyyahların büyük ilgisini çekmiştir.

Kale, Türk hakimiyetine geçtiği tarihlerde pek harap bir halde idi. Payas'ın önemli bir
mevkii olarak seçilme özelliği göstermeye başlaması ile harap halde bulunan kalenin
onarılarak içine muhafız konulması düşünüldü. Çünkü, kalenin varlığı aynı zamanda
oluşturulacak iskele için de son derece önem taşıyordu.

Böylece öteden beri yabancı gemilerin su ihtiyaçlarını karşıladıkları bir yer olan muhtemel
zararlara karşı da korunmuş olacaktı.

İşte bu nedenle Babiali (İstanbul) 1567 M.'de, Adana Beyi'ne bir hüküm yollayarak Payas
Kalesi'nin derhal onarılması konusunda emir verir. Ayrıca Üzeyir Bey ile diğer ilgililere de bu
onarım işine yardımcı olmaları için talimat verilir.

Böylece 1567 M.'de, Halep hazinesinden sağlanan onbin altınla kalenin onarımına
başlanır.

Ancak, çok harap halde bulunan kalenin onarımının imkansız, hatta temelinin bile yeni bir
inşaatı kaldıramayacak kadar zayıf olduğu anlaşıldığından Halep Beylerbeyi İskender Bey,
Babiali'ye bir mektup göndererek kalenin onarımının imkansız olduğunu ve yeniden temel
atılarak bu temel üzerine inşa edilmesi gerktiğini bildirir.

İstanbul'dan kalenin tekrar yapılması konusunda olumlu cevap alındıktan sonra, eski
temeller sökülerek aynı yere yeniden temel atımıyla kale yapımına başlanır. Onbin altın
yapılan masrafı karşılamadığı için de Halep hazinesinden yirmibin filori (Floransa parası)
daha alınır.

Bunun üzerine Halep Defterdarı İstanbul'a mektup göndererek kalenin yapımı sırasında
verilen yirmibin filorinin ihtiyacı karşılamadığı taktirde ve istek doğrultusunda yeniden para
verilip verilmeyeceğini sorunca Babiali, Halep Defterdarı'na aşağıda tam metni verilen hükmü
göderir:

"Halep Defterdarı'na hüküm ki,

Halya mektup gönderip Payas nam mahalle bina olunan kale mühimmi için yirmibin filori
verilip ama kifayet edeceği malum olmayıp minbadakçe talep olunursa verilmesin mi deyü
islam eylemişsin indi mezbur kalenin ithamı mühimmatı umurdandır buyurdum ki göresin
şöyle ki verilen akçe kifayet etmeyip, daha akçe talep olunursa kifayet miktarı dahi akçe verip
deftere kayd eyliyesiniz."

Yukarıda aynen metni verilen belgeden anlaşılacağı üzere Babiali, kalenin bir an önce
tamamlanmasına önem vermekte ve bu maksatla da Adana Beyi Derviş Mehmet Bey'e çeşitli
hükümler göndererek kalenin bir an önce bitirilmesini emretmiştir.

Bu haberden sonra, istenilen şartlara uygun olarak kalenin yapılması işine hızla devam
edilerek kısa zamanda kuleleri keviyesine gelmesi sağlandı. Ancak, kulelerin burç
bedenleriyle birlikte oniki arşın seviyesine gelmesi üzerine, zaman zaman durumdan haberdar
edilen Babiali, bu yüksekliği yeterli görmeyerek kulelerin burç bedenleriyle birlikte onaltı
zirai yükseklikte olmasını ve kuleler arasındaki yolların da iki zirai aşağıda kalmasını
emreder.

İstanbul'un emri doğrultusunda, istenilen şartlara uygun olarak kalenin inşaatına H -982
1571 M. devam olunur. Bu tarihten sonra inşaatı biten kalenin hendek vs. eksikliklerinin
tamamlanması işi ele alınarak önce kale hendeğinin onarımı faaliyete geçilerek Babiali'ye
görüş sorulur. Babiali'nin, hendeğin onarımına hemen başlanılması ve buraya yapılacak
masraf, ırgat ve zahire ihtiyaçlarını da tespit ve tahmin ettirilerek bildirilmesini öngören
cevabı üzerine inşaat yeniden başlar.

Ancak, kale hendeğinin altı arşın derinlik ve sekiz arşın genişlikte yapılması emredilmekle
birlikte, başlayan inşaat, yapılacak masrafın mahhallen tahmin edilememesi nedeniyle devam
ettirilemez. Daha sonra ara verilen onarım işine, İstanbul'dan mimar ve usta gönderilmesini
takiben yeniden başlatılır.

Bir süre sonra Zilhicce 982 H./Mart M. 1574'de, hendeğin inşaatı tamamlanan kaleye
İstanbul, Mamuriye (anamur) Kalesi'nden dört, Kıbrıs Kalesi'nden beş olmak üzere dokuz top
gönderilmesi için emir verir. Kalede görevli yirmi neferin (asker) yeterli olmayacağı
düşüncesinden hareketle, yirmi nefer daha yazılmasına ve ulufe tayini için defterin Haleb'e
yollanmasına karar verilir.

16. yy'a ait bu bilgilerden sonra 17. yy'da Payas'ı gören Evliya Çelebi'nin de izlenimleri
şunları ifade etmektedir:

... Deniz kıyısında dörtgen biçiminde taştan yapılma bir kaledir. Sekiz tane sağlam kulesi
ve her kulede irili ufaklı toplar vardır. En yüksek burcunda ise balyemez toplar olup limanı
korur. Burası Haleb'in iskelesi olmakla serhat gibidir. Kalenin duvarı iki kat olup, burç ve
kaleleri pek sağlamdır. Doğuya bakan yakada ikişer kat demir kapıları hendek üzerinde
ağaçtan bir köprüsü vardır. Kale içinde 300 kadar ev, dizdar ve 70 kadar kale neferi bulunur.
Kale çepeçevre 800 germe adımdır.
Yapılan bazı onarım ve ilavelerle günümüze oldukça iyi
durumda ulaşan kale, bu özelliğini yıllarca süren ve hayli masrafa
mal olan mimari özelliklerine borçludur.

Özellikle Küçük Ali isyanı ve Hatay'ın ayrı bir Cumhuriyet


olduğu 1918 - 39'da, önemli bir askeri garnizona sahip olduğu iddia
edilen kale 1919 öncesinde ağır suçluların da hapsedildiği yapıydı.
Bu bağlamda, Namık Kemal de bir süre zindanında kaldığı kalede, yakın tarihe kadar
balyemez toplarını bulunduğu çevredeki yaşlılar tarafından söylenmiştir.

CİN KULE

Payas'ta sahile oldukça yakın konumda ikinci bir askeri niteliğe sahip yapıdır. Payas'ta bir
Osmanlı şehri oluşturmak için gösterilen gayretin son halkasını teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
Yani yapım tarihi gözönüne alınırsa kule, iskele, gümrük, tersane ve külliyeden sonra,
Payas'ta inşa edilen çekirdek yerleşim dokusunun son büyük yapısını teşkil etmektedir.

Limanda yapılan tabyalardan (ayrı olarak yapılmış ve silahlarla güçlendirilmiş istihkam)


sonra, düşman gemilerinin taaruzuna karşı koymak ve Payas Kalesi'nin müdafaa
mecburiyetini arttırmak için limana hakim bir nokta üzerine inşa edilmesine karar verilir.

975 H./1577 M. yılında Babiali, Üzeyr Beyi ve Kadısına gönderdiği bir talimatla, limanın
uygun görülen bir yerine, İstanbul Saray Burnu karşısında bulunan Kız Kulesi üslubunda
metin bir kule yapılarak içine dört top ile yeteri kadar hisar eri konulmasını emretmiştir. Bu
hükmün gönderilmesinden sonra, kalenin inşasına başlanılmıştır.

17. yy. Payas'ı gören Evliya Çelebi ise gözlemlerini şöyle dile getirmektedir.

İskele kulesi yuvarlak ve sağlam bir kule olup üzerinde kale koruyucuları gece gündüz
gözcülük ederler. Çünkü gümrük buradadır.

Adana eyaleti salnamelerinden birinde Cin Kule adıyla tanınan yapıdaki "Cin" kelimesinin
Cenevizlilerden geldiği iddia edilmiştir.

PAYAS KÖPRÜSÜ

Eski çarşının güney yanındaki Payas çayı üzerindedir.Üç kemerlidir.Osmanlılar tarafından


yapılmıştır.Eski İpek yolunun bu köprüden geçtiği söylenmektedir.

SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ


Hitit, Asur, Pers, Yunan, Helenistik, Roma, Bizans, Erken Arap, Haçlı, Ceneviz ve
Memlük akın ve uygarlıklarına sahne olmuş ve sonuçta Sultan 1. Selim zamanında
Mercidabık Savaşı (1516) ile Osmanlı topraklarına katılmıştır.Antik dönemde "Baias",daha
sonra "Payas" adını alan yerleşim yeri, esas kimliğini O smanlı döneminde kazanmış,
kitabesine göre, 1574 yılında yapımı tamamlanan ve devrin ünlü Sadrazamı Sokullu Mehmet
Paşa (1564-1579) tarafından başmimar Sinan (1539-1588) ve Hassa Mimarlar Teşkilatı'na
inşa ettirilen külliye ile önemli bir iskele ve konaklama merkezi hüviyeti kazanmıştır.

Mimar Sinan, başkent İstanbul dışında, gerek İstanbul'u Balkanlar ve Orta Avrupa'ya,
gerekse Anadolu ve Yakındoğu'ya bağlayan askeri, sefer, kervan, haç ve ulak gibi amaçlara
hizmet eden yollar üzerinde de külliyeler inşa etmiştir.Bu külliyelere "Menzil Külliyeleri"
denilmektedir.

Geçit yeri, tepe akarsu kenarı ve denize yakın şekilde konumlanan menzil külliyelerinin
yapımına, 16.yy'da başlanmış 17.yy'da devam etmiştir.

Derbent (sınırlarda bulunan küçük kale) Teşkilatı ile bağlantılı bir menzil yeri olarak
belirlenen Payas, çevreden aşiretler getirtilerek yeniden iskana açılmış, bu bağlamda, Sultan
2. Selim zamanında (1566-1574) Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve İmparatorluğun
imkanlarıyla sahile, iskele, gümrük, tersane ve kule, sahilden birkaç metre içeriye de yeniden
inşa edilen kale ve kapsamlı bir külliye yapılarak gerek bölgesel bir merkez oluşturulması,
gerekse deniz ve karayolunun güvenliğinin sağlanması istenmiştir.Yeni kurulmaya başlayan
bu kentin nüfusunu arttırmak için de iskana tabi tutulan aşiretlere bazı vergi kolaylıkları
sağlanmıştır.

Orijinal haliyle külliye, cami, hanikah(medrese), sıbyan mektebi, arasta(çarşı), dua


kubbesi, han, tabhane(özel daireler şeklinde tasarlanmış mekanlar), imaret(yemek verilen
yer), hamam, iki çeşme, köprü, hela ve servis mekanlarından oluşur.Genel hatlarıyla yaklaşık
on beş dönümlük alanı kaplar.Yer seçiminde aşağıdaki faktörler rol oynar.Bunlardan birincisi,
denize yakın bir konum tercih edilmesi, ikincisi ise Haçlılar dönemine ait harap bir kalenin
yeniden değerlendirilmek istenmesidir.

Tasarımda ilk dikkati çeken özellik içinde tarihi yolun geçtiği kuzey-güney doğrultusunda
külliyeyi ikiye bölen boyuna dikdörtgen planlı arastadır(çarşıdır).Dikey ekseni oluşturan bu
hat, merkezde doğu batı ekseniyle kesişerek mimari bir öğe olan dua-kubbesi ile
vurgulanır.Böylece külliyede ilk planda biri diğeri de, yatay olmak üzere iki eksenin varlığı ve
kesişme yerlerinin farklılığı dikkat çeker.

İkinci önemli nokta, dikey eksenin külliye yapılarını iki ayrı gruba ayırmasıdır.Plan,
tabhane ve imaretten oluşan iki blok, işlevleri ticari ve sosyal nitelik taşıyan yapıları bir yanda
cami, hanikah, sıbyan mektebi ve hamamdan oluşan batı blok ise dini ve eğitim işlevli diğer
yapıları ayrı yerde toplamaktadır.Böylece külliyede yaklaşık aynı işlevli yapılar yan yana ve
ayrı yöne doğru inşa edilerek külliyenin tasarımına biçim verilmiştir.

Hamama batıdan bitişik olarak inşa edilerek diğer yapılara göre en zayıf bağlantıyı
yansıtan sıbyan mektebinin konumu ise yolcular ve misafirler için değil Payas halkı için
yaptırıldığından kaynaklanır.Han, arasta, imaret ve tabhaneler külliyede ana yapılar olarak
öne çıkmakta;hamam, hanikah ikinci, cami ve sıbyan mektebi ise üçüncü dereceden yapı
konumunda karşımıza çıkmaktadır
Külliyede, yöresel malzemeye uygun olarak kesme taş malzemeye ağırlık verilmiştir.Taşın
diğer cinslerinin yanı sıra tuğla, ahşap, demir, kurşun ve alçı malzemelerde, değişen yer ve
oranlarda karşımıza çıkmaktadır.

Kesme taş, yapıların cephelerinde ve beden(kale) duvarında, paye ve duvar ayaklarında,


ocak ve duvar nişlerinde, iç avlu duvarlarında kaplama malzemesi olarak kullanılmıştır.Moloz
taşa, dolgu malzemesi olarak çeşitli yapılarda rastlanır.En yoğun kullanımı harap durumundan
dolayı köprüde karşımıza çıkar.

Mermer, beyaz.siyah ve kırmızı renk dokusu ile birlikte, alternatifli olarak almaşık
düzende mihrapta, taçkapılarda, sadece beyaz mermer olarak kullanımı ise cami-hanikah
avlusunun sütun ve başlıklarında, hamam döşemesi ve kurnalarında görülür.

Tuğla, kemerlerde, örtü sisteminde, pişmiş toprak ise su sisteminde kullanılmıştır.

Demir, caminin alt seviye pencerelerinde ahşap malzemede de kapı ve pencere


kanatlarında kullanım alanı bulmuştur.

Kurşun, camide, ana kubbe ve üst kat köşe odalarının kubbelerinde, hamamın soyunmalık
kubbesi ile dua kubbesinin üzerinde kaplama olarak kullanılmıştır.Kervansaraya geçişte
taçkapının ana bloktaşları arasında bağlayıcı olarak da kullanılmıştır.Külliye genel hatlarıyla
son derece sade ve yalın tutulmuş, ancak vurgulanacak yerlerde bezemeye yer
verilmiştir.Renkli taş süsleme dışında caminin son cemaat yeri sütun başlıklarında taş
süslemeye rastlanır.

You might also like