You are on page 1of 493

mam Gazali' nin Risaleleri •

Dinde Krk Prensip


Ofset Hazrlk
Elit

Bask

istanbul 2004

ISBN 975-290-632-x

Hikmet Neriyat Ltd. ti.


Sümer Mahallesi 24.Sokak No: 13
Zeytinburnu - istanbul
Tel: (0212) 415 22 41 (pbx)
Fax: (0212) 415 33 35

www.hikmetnesriyat.com
DNDE
KIRK PRENSP

Telif

imam Gazalî

Tehzip ve tekmil

Abdulhalk Duran

Hikmet Neriyat
ÇNDEKLER

ÖNSÖZ 9

BRNC BÖLÜM
LM n
Birinci Prensip
Allah Teâlâ'nn Zâtyla lgilidir. 11
kinci Prensip
Allah Teâlâ'nn Takdis Edilmesiyle lgilidir. 12
Üçüncü Prensip
Allah Teâlâ'nn Kudretiyle ilgüidir. 15
Dördüncü Prensip
Allah Teâlâ'nn lmiyle ilgilidir. 16
Beinci Prensip
Allah Teâlâ'nn radesiyle lgilidir. 17
Altnc Prensip
Allah Teâlâ'nn itmesi ve Görmesiyle lgilidir. 29
Yedinci Prensip
Allah Teâlâ'nn Konumasyla lgilidir. 30
Sekizinci Prensip
Allah Teâlâ'nn Fiilleriyle lgilidir. 32
Dokuzuncu Prensip
Âhirete man Etmekle lgilidir. 35
Onuncu Prensip
Peygamberlere man Etmekle lgilidir. 39

5
KNC BÖLÜM
ZÂHR AMELLER 45
Birinci Prensip
Namazla lgilidir. 45

ikinci Prensip
Zekât ve Sadakayla lgilidir. 52
Üçüncü Prensip
Oruçla lgilidir. 62
Dördüncü Prensip
Hacla lgilidir. 66
Beinci Prensip
Kurân' Okumakla lgilidir. 74
Altnc Prensip
Allah Teâlâ'y Zikretmekle lgilidir. 87
Yedinci Prensip
Helâl Rzk Aramakla lgilidir. 105
Sekizinci Prensip
Müslümanlarn Haklarn Gözetmek ve
Onlarla yi Geçinmekle lgilidir. 117
Dokuzuncu Prensip
Emr-i Maruf ve Nehy-i Münker Yapmakla lgilidir. . . .139

Onuncu Prensip
Sünnet' e Uymakla lgilidir. 148

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KALB KÖTÜ HUYLARDAN TEMZLEMEK 167
Birinci Prensip
Yemek Düünlüünden Saknmaktr. 168
kinci Prensip
Çok Konumamaktr 178

6
Üçüncü Prensip
Kzmamaktr 202
Dördüncü Prensip
Kskanmamaktr 207
Beinci Prensip
Mal Sevgisi ve Cimrilik Tamamaktr. 213
Altnc Prensip
öhret Dükünü Olmamaktr. 225
Yedinci Prensip
Dünyadaki eyleri Sevmemektir. 240
Sekizinci Prensip
Olmamaktr.
Kibirli 250
Dokuzuncu Prensip
Ucup Tamamaktr. 271
Onuncu Prensip
Riyâ Yapmamaktr. 277
Kötü Ahlâk ve Güzel Ahlâk 302

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AHLÂKÎ FAZLETLER EDNMEK 323
Birinci Fazilet
Tevbe Etmektir. 323
kinci Fazilet
Allah Korkusudur. 339
Üçüncü Fazilet
Zühd'tür. 348
Dördüncü Fazilet
Sabretmektir. , .361
Beinci Fazilet
ükretmektir 372

7
Altnc Fazilet :

hlâs ve Sdk'tr. VVlfk & . /f. - 387


Yedinci Fazilet
Tevekkül Etmektir. 410
Sekizinci Fazilet
Allah Sevgisidir. 426
Dokuzuncu Fazilet
Kadere Rza Göstermektir. 454
Onuncu Fazilet
Ölünü Anmaktr 466

SONSÖZ
Nefisle Hasb-i Hal Etmek 483

8
ÖNSÖZ

Bismillâhirrahmânirrahaîm
Allah teâlâ'ya hamd ve senâ, O'nun Resûluna sa-
lat ve selâm olsun.
Bil ki, saâdet kaplar ilim ve ameldir. Amel ise
açk ve gizli olmak üzere iki ksmdr.
amel de, Gizli
saknlmas gereken kötü (çirkin) amellerle kazanl-
mas gerekli olan iyi (güzel) ameller olmak üzere iki-
ye ayrlr. Saâdet kaplar olan bu eylerden her biri de
on prensipten oluur. Biz bu eylerin kapsad pren-
sipleri dört bölüm halinde açklayarak, girmek iste-
yenler için saâdet kaplarn açmak istiyoruz. Bu kap-
lar açlnca da, tefekkür ve mücâhede gücüyle onlar

geçerek dünya ve âhiret cennetine dahil olmak kolay


olacaktr. 1

- Usûliddin" olan bu risale, "Ce-


Orijinal ismi "el-Erbaîn fi

vahir' ül- Kur'ân ve Düreruh" adl kitabn son olan üçüncü ksm-
dr. Önemine binaen mam Gazalî, onu müstakil bir risale hâline
getirmitir.

9
BRNC BÖLÜM
LM 2

i ilmin kapsad prensipler unlardr: [

BRNC PRENSP
I Bu prensip Allah teâlâ'nn zâtyla ilgilidir.]

Allah teâlâ, peygamberine indirdii Kur' ân' da


(ve deitirilip bozulmadan önceki bütün semavî ki- /.

taplarda) bildirdii üzere^kendisi Vâhid'tir, yani bir-


dir ve orta yoktur; Ferd'tir, yani benzeri ve misli
yoktur; Samed'tir, yani zdd ve muhalifi yoktur; Ka-
dîm ve Ezelîdir, yani balangc yoktur; Dâim ve Ebe-
dedir, yani nihayeti ve bitimi yoktur; Kayyum'dur,
yani var olmann en mükemmel ekli üzerindedir,
varlnda eksilikler ve arzalar yoktur. "O evvel, âhir,
zâhir ve bâtndr ve O her eyi bilendir/' 3 1
12 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

KNC PRENSP
Bu prensip Allah teâlâ'nn takdis edilmesiyle ilgi-

lidir. Allah teâlâ'y takdis etmek u hususlar bilmek


ve tasdik etmekle olur: 4
i
- Allah teâlâ, ekil ve sureti olan bir cisim deil-
dir.

- O boyutlar, arl ve miktar olan bir cevher


deildir. 5 j

- O ne cisimler gibi terkip ve tahlil kabul eder, ne


de cevherler gibi arazlara mahal olur. 6

- O ne baka bir varla benzer, ne de baka bir


varlk O'na benzer.
- O bir mekân ve cihette deildir. Hiçbir miktar
ve snr O'nu kuatmaz. O, kendisinin bildii mâna ve
mahiyette Ar üzerindedir. Bizim bildiimiz ise,

O'nun Ar' a yerlemedii, Ar'la temas bulunmad

4
-Allah teâlânn güzel isimlerinden bir tanesi, "el-Kud-
dus"tür. O'nu takdis etmek, O'nun bu isminin mânasn bilmek
ve O'nun öyle olduuna inanmaktr.
5 -Eski felsefe ve kelâm âlimleri birden fazla parçalardan

oluan maddeye cisim, bir tek parçadan ibaret olan maddeye de


cevher derlerdi.
6 -Eski âlimler varlklar madde ve araz diye ikiye ayrrlar-
d. Araz maddeye âriz olan ve gelip geçici olan eydir. Madde-
nin sureti, ekli, rengi, tad, kokusu birer arazdrlar.
limle Krk Prensip
13

ve Ar içinde tanmad gerçeidir. 7

O Ar'n üzerindedir, fakat bütün yerlere ve ey-


-

lereayn yaknlktadr. O, insanlara ah damarlarn-


dan daha yakndr8 ve O ilim ve kudretiyle her eyin
yannda hazrdr. 9
- O'nun yaknl
madde ve cisimlerin yaknl
gibi deildir. Çünkü kendisi madde ve cisim deildir.

Bu sebeple, O bir eye yerlemez, bir ey O'na hulul


etmez ve O'nun her hangi bir eyle temas olmaz.™

-Ar'n kendisi ise, dört


7
güçlü melek tarafndan tanrlar.
Kyamet gününde bu tayc meleklerin says sekize çkarlr.
(el-Hakka, 17)
«
-Kaf, 16
9 -Mücâdele, 6; Büruc, Hac, 17; Sebe', 47
9; Fussilet, 53;
10
-Buna böyle iman etmek farz olduu için, bir kimse, "Al-
lah bendedir veya benim içimde veya kalbimdedir." derse kâfir
olur. Allah teâlâ' nm kendisi kalplerde olmaz. Olursa, O'nun
sev-
gisi ve korkusu olur. O'na iman etmenin yeri de kalptir. Bu se-
beple, "Bir ben vardr, benden içeri." sözündeki "ben"den mak-
sat Allah teâlâ ise,
bu söz yanltr. Ayrca, Allah teâlâ'ya "ben"
demek de sakncaldr. Bu kelimeyi bildiimiz mânada Allah te-
âlâ için kullanmak küfürdür. Bu vesile ile, uydurma bir hadise de
iaret etmekte yarar vardr. Güya ki Allah teâlâ öyle demitir:
"Ne yerim, ne de göüm beni içine alamad. Fakat, mümin kulu-
mun Bu söz, uydurulmu bir yalandr. Bun-
kalbi beni içine ald."
dan maksat, Allah teâlâ'y bilmek ve sevmek de olsa, doru de-
ildir. Çünkü, melekler Allah teâlâ'y müminlerden çok daha iyi
bilir,O'nu çok daha fazla sever ve kendisine çok daha fazla itâat
ederler. Kur'ân- Kerim'de "Onlarn Allah teâlâ'ya kar hiç itaat-
sizlik etmedikleri ve O'nun bütün emirlerini yerine getirdikleri"
14 man Gazal? nin Risaleleri »13

-O mekânla snrl olmad gibi, zamanla da ka-


ytl ve baml deildir. Çünkü O mekân ve zaman-
dan önce de vard, bunlardan sonra da var olacaktr.
O mekân ve zaman icadndan sonra da, bunlardan
önceki hâli üzerindedir^
- O deimez ve hiçbir deiiklik O'na âriz ol-

maz. Hâdis ve âriz olan eyler O'na taalluk etmez ve


her hangi bir ekilde O'nu etkilemezler. 11
- O mükemmelliin son hâli üzerinde olduu
için, kendisinde -eksilme gibi- gelime de olmaz. Bu
sebeple, zât ve sfatlar sâbit ve deimezdirler.

- O
dünyada akl yoluyla bilinir; âhirette de bir

lütuf ve nimet olmak üzere gözlerle de görülür.

bildirilmitir. (Tahrim, 6) Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da


Miraç hadisinde öyle buyurmutur:
"Ben Cebrail'in benden daha çok Allah teâlâ'ya kar huû'
duyduunu gördüm."
11
-Hâdis ve âriz olan eylerin Allah teâlâ'nm zâtna taalluk
etmedikleri hususunda ehl-i slâm icmâ ve ittifak etmilerdir. Bu
eylerin Cnun baz sfatlarna taalluk edip etmedikleri husu-
sunda ise ihtilâf edilmitir. Ancak doru olan görü, bu eylerin
O'nun sfatlarna da taalluk etmediidir.
Buna mukabil, meselâ, ia taifesi "bedâ" kavramna inan-
mlardr. Buna göre, baz eylerin fayda veya zararlar daha
sonra Allah teâlâ'ya zahir olur.
Ehl-i Sünnet, bu gibi inanç ve görüleri dalalet saymlardr.
15

ÜÇÜNCÜ PRENSP

Bu prensip Allah teâlâ'nn kudretiyle ilgiiidirj


Allah teâlâ kudretli, kahredici ve cebbar'dr. 12
Kudretine fütur, geveme ve acz âriz olmaz. O, varlk-
larn hem d, hem de iç yüzlerine hükmeder. Yarat-
mak ve emretmek O'na mahsustur. 13 Bu böyle olduu
için,kendisi ne yaratrsa o var olur ve ne emrederse o
yerine gelir. Bütün varlk âlemi ve koca gökler (mil-
yarlarca yldzlar ve O'nun kudretinin
galaksiler)
avucundadrlar. 14 Bütün yaratklar O'nun irâde ve
meiyetine boyun emi vaziyettedirler.^
Varlklar da, onlarn yaptklarn da yaratan

12
-Allah teâlâ'nn güzel isimlerinden birisi Kadîr, biri de
Cebbar'dr. Cebbar Kadîr'in mübalaasdr. Cebbar, her isteini
yapabilen, önüne çkan engelleri krp geçen demektir. Bu ismin
bir mânas da, eksikleri tamamlayan, yaralar saran, boluklar
dolduran, zararlar telafi eden, iyiliklerekarlk veren demektir.
13
bakas bir ey yaratama-
d gibi,
-A'râf, 54. Not: Allah teâlâ'dan
kendisi irade etmedikçe
onun emri de yerine gelmez.
Ayetin bir mânas da udur: Yaratmak kimin ii ise, emretmek
de onun hakkdr. Yaratmak Allah teâlâ'nn ii olduuna göre,
demek ki, emretmek de O'nun hakkdr. Bu sebeple, müminler
yalnzca Allah teâlâ'nn emrettii eyleri emrederler ve yalnzca
O'nun emirlerine uyar, bunlara itâat ederler.
14
-Zümer, 67
w -Nahl, 49; Hac, 18; Fusslet, 11
16 mam Gamlfmn Risaleleri • 13

O'dur. 16 Bunlarn rzk ve ecellerini belirleyen de ken-


disidir.O'nun yaratmad bir ey vücut bulmaz ve
O'nun irade etmedii bir i ve amel meydana gelmez.
Hiçbir ey O'nun kudretinin dnda deildir. O'nun
kudreti var olan eylerle de snrl deildir. O istedii
her hangi bir eyi her zaman yaratma ve yok etme
kudretine sahiptir. 17

DÖRDÜNCÜ PRENSP
r
i
Bu prensip Allah teâlâ'nn ilmiyle ilgilidir.

|
Allah teâlâ bilinebilen bütün eyleri bilir. O gök-
lerinen yüksek yerinden yerin en derin yerine kadar
nerede ne varsa ve neler oluyorsa hepsini ilmiyle ku-
atmtr. Varlk âleminde tek bir zerreO'nun il- bile,

minin dnda deildir, O yerdeki karncann yürüyü-


ünü ve havadaki toz tanesinin hareketini de bilir. O
gizli ve gizliden de daha gizli olan her eyi bilir. 18 O
maddeler, hareketler, olular ve bitiler duygu,
gibi,
fikir ve düünceleri de bilir. (Çünkü bütün bunlarn
yaratcs O'dur ve yaratan yaratt eyi bilir. 19 ) Bü-

fe -Sâffât, 96
17 -Bu genel kuraln iki istisnas vardr. Birincisi, Allah teâlâ
gibi bir varlk yaratlamaz. kincisi, muhal olan eyler yaratla-
mazlar.
W -Tâhâ, 7
19
-Furkan, 2; Mülk, 14
/ Hmlr Krk Prensip
17

mesi de lâzmdr. Bu aklî bir zorunluluktur.


O'nun kuatc ve kapsayc olan ilmi kendisiyle
birlikte hep var olmutur. Bu sebeple, O zaman içinde

meydana gelen ve ebede kadar sürüp giden eyleri


c/elden beri ve O'nun ilminde zaman içinde ve
bilir

hadiselerin gelimesiyle her hangi bir deime, artma


ve eksilme meydana gelmez. [O'nun ilmi malûm'a tâ-
bi deildir. nsanlarn ilmi ise malûm'a tâbidir. Bu se-
beple, Allah teâlâ olacak olan eyleri olmalarndan
önce bilir. nsanlar ise, onlar ancak olduklarndan
sonra bilebilirler,
j

BENC PRENSP
Bu prensip Allah teâlâ'nm iradesiyle ilgilidir.
,;

Âlemde var olan ve olup biten bütün eyler, Allah


teâlâ'nm iradesiyle olurlar. Yerde, gökte, madde ve
mâna âlemlerinde20 olan az veya çok, küçük veya bü-
yük bütün eyler, hayr-er, kâr-zarar, iman-küfür, tâat
ve masiyet O'nun iradesi, takdiri, hüküm ve hikmetiy-
le olur. O'nun istedii her ey olur, O'nun istemedii

20
-Beden ve onun mütemilat madde âlemindendirler, ruh
ve onunla ilgili eyler mâna âlemindendirler. Yer ve küreler
madde âlemindendirler. Melekler mâna âlemindendirler. Dünya
madde âlemidir. Âhiret mâna âlemidir. Âhiretin mâna âlemi ol-
mas, onun imdilik bizden gizli olmas anlamndadr. Çünkü o
âlem de bu dünya gibi madde ve mâna karmndan ibarettir. .
18 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

hiçbir ey olmaz. Bir süratli bak ve bir anlk duyu bi-


le O'nun irade ve meiyetinin dnda olumaz.
O her istediini yapandr. O'nun iradesini engel-
leyen veya takdirini sorgulayan bir güç yokturjKulun
iman ve itaat etmesi O'nun iradesi ve yardmy ladr.
Bunun küfür ve günahlardan sakmmas da O'nun
rahmeti ve tevfikiyle (muvaffakiyet vermesiyle) dir.

insanlar, cinler, melekler ve eytanlar bir araya


gelip güç birlii etseler, O'nun iradesi dnda ne du-
ran bir zerreyi hareket ettirebilirler, ne de hareket
eden bir zerreyi durdurabilirler.
r"
j
Allah teâlâ'nn dier sfatlar gibi, iradesi de eze-
lidir. O, ezelde sahip olduu iradesiyle bütün eya ve
olular takdir etmi, miktar ve keyfiyetlerini tayin et-
mi ve her birinin oluunu uygun bir zaman ve zemi-
ne tahsis etmitir. O, iradesini ezelî olan ilminin -
nda belirlemitir. Bu sebeple, her hangi bir eyi ira-
de etmek için O'nun zamana, tefekküre, gelimeleri
gözetlemee ihtiyac yoktur. \

O bütün eyleri bir anda irade etmi ve baz ey-


leri etmek O'nu dier eyleri irade etmekten
irade
-

megul etmemitir. (Fiil ve yaratmasnda da durum


budur. Bu sebeple, O'nun bir fiili veya yaratmas di-
er bir fiiline ve yaratmasna engel olmuyor. Kyamet
günündeki sorgulamada da O herkesle ayn anda ko-
nuur ve hepsini bir anda mahkeme eder.)
Bil ki, Allah teâlâ'nn irâde ve takdirini çou kim-
/ tinde Krk Prensip AlUJ)u tecila*

seler yanl anlamlardr. Çünkü bunu anlamak an-


cak tevhid nuru ve iman marifetiyle mümkünken, bu
kimseler onu mücerret akl yürütmeler ve tartma-
larla anlamaya çalmlardr. Halbuki, mücerret akl
yürütmeler ve tartmalar, tek balarna Allah te-
âlâ'nm zâtn ve sfatlarn doru bir ekilde anlama-
ya yeterli deildirler. Bundan dolay, Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:

kavim vahye inanmay brakp Allah teâlâ'y


"Bir
ve sfatlarn tartrlarsa, saptr ve dalalete düerler."

Sözü edilen kimseler, ilâhî irade ve takdir konu-


sundaki anlaylarn Ku'ân- Kerim'in âyetlerini
te'vilederek oluturmulardr. 2 * Halbuki, bu kimseler
âyetleri te'vil etme yetki ve yeteneine sahip deildir-
ler. Eer herkes buna sahip olsayd, Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm, Abdullah ibni Abbas için dua
ederken, "Allah'm! Buna din fkhn ve te'vil ilmini
öret/' demezdi. Yakub aleyhisselâmn da olu Yu-
suf a, "Rabbin seni seçmi ve sana sözleri te'vil etme
yetki ve yeteneini vermitir." dememesi lâzm gelir-
di. 22 Çünkü, herkesin sahip olduu bir meziyet, baz-
lar için özellik ve üstünlük tekil etmez. Bu sebeple,
böyle bir meziyete sahip olmak için ne kimseye dua

21 -Sözü etmek, ondan açkça anlalan mânadan ba-


te'vil
ka bir mâna çkarmak ve ona stlahtaki mânasndan baka bir
mâna yüklemektir.
22 -Yusuf, 6; 101
20 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

edilir, ne de buna sahip olduu için, insanlar arasn-


dan seçilmi olduu söylenebilir.

Kur'ân- Kerim'de de te'vili ancak ilimde derinlik


kazanan büyük âlimlerin yapabildikleri bildirilmi-
tir. 23 Bu sebeple, büyük âlimlerden olmayan kimsele-
rin Kur'ân âyetlerini te'vil etmeye kalkmalar onlar
u âyetin ümul ve kapsamna dahil eder:
"Kalplerinde erilik olanlar, fitne çkarmak için,

âyetleri te'vil etmeye kalkrlar. Halbuki, onlarn


te'vilini ancak Allah ve ilimde derinlik sahibi olanlar
bilirler/^

Çou insanlar, Allah teâlâ'nn söz ve fiillerini


kendi balarna doru bir ekilde anlamaktan âciz ol-

duklar için, onlar bu konularda akl yürütmekten ve


ileri geri konumaktan menedilmiler ve susmalar is-
tenerek, "Allah'n neyi niçin yapt sorulmaz." 25 ih-

tar yaplmtr.
Ebu Hüreyre radyallahu anh unu söylemitir:
"Bir gün kendi aramzda kader konusunu tart-
rken, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm çkp gel-
di. Neyi konutuumuzu örenince kzd ve kzgnl-
mübarek yüzü altn
artarak gibi kzard. Ondan
sonra da öyle dedi:

23 -Âl-i mrân, 7
24 -Âl-i mrân, 7
25 -Enbiyâ, 23
Dmdc Krk Pmsp Pllahu ZeoLah/r> //-ag/est 21

"Siz kader konusunu tartmakla m emrolun-


musunuz, yoksa ben onu tartmak için mi gönderil-
miim? Sizden önceki kavimler, bu konuyu kendi
akllarna göre tarttklar için saptp helâk olmu-
lardr. Bu sebeple, onu tartmaktan saknn/'

Yunus ibni Ubeyd de kaderi tartan bir topluluk


görünce öyle demitir:
"Bu insanlar, kendi günahlaryla urasalard,
kaderi tartmazlard. Fakat, uramalar gereken e-
yi yüz üstü braktklar için, uramamalar gereken
eyle uramaya balamlardr. Bu da Allah te-
âlâ'dan onlara bir cezadr. Çünkü bu hem onlarn za-
man ve imkânlarm bo yere tüketir, hem de gaflet ve
dalaletlerini arttrr."

Ancak, kader ve takdir konusu bütünüyle anla-


lmaz hâlde kalm da deildir. Çünkü akl ve kalp
pencereleri Allah teâlâ'ya iman ve teslimiyet nuruyla
aydnlanm olan kimseler, akl ve imann üst üste ge-
len alglama güçleriyle bunun hakikatini ve doru

mânasn anlamlardr.
Ne var ki, bunlar da bu konuda susmakla emro-
lunmular ve onlara, "Çou insanlarn anlayamad
srlar konumayn!" denilmitir. Bundan dolay, ka-
der'in ne olduu kendisinden sorulduu zaman, Hz.
Ömer radyallahu anh u cevaplar vermitir:
"Kader konusu derin bir denizdir. çine girerse-
niz boulursunuz."
22 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

"O, karanlk bir yoldur. O yola girerseniz istika-


meti kaybedersiniz/'
"O, Allah teâlâ'nn bir srrdr. Anlayamadnz
bu srr kurcalarsanz, yanl mânalar çkarrsnz/'
Mücerret aklla anlalamayan sr yalnzca kader
de deildir. Onun gibi, pek çok gayp, melekût ve ru-
bubîyet srlar daha vardr. Bunlarn anlalamaz ol-
malar, Allah teâlâ'nn ilmiyle insanlarn akl ve ilmi
arasndaki üstünlük farkndan kaynaklanr. Çünkü,
O'nun bildii bütün sr ve gizli gerçekleri insanlar da
bilselerdi, bu açdan aralarnda bir fark kalmazd.
Halbuki, Allah teâlâ ile kullar arasnda her açdan
sonsuz derecede üstünlük fark vardr. Ancak, Allah
teâlâ kendisinin bildii baz srlar ihlâs, sdk ve takva
sahibi kullarna da vahiy ve ilham yoluyla bildirir.
Onun için, Kurân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Allah'a kar takva gözetirseniz, O size bilmedi-
iniz eyleri bildirir." 26

"O size bilmediiniz eyleri bildirdi." 27

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"Rabbinizin her zaman esintileri (kalplere yans-


yan ilhamlar) vardr. Amel, ibadet ve mücâhade ile

bu esintileri almaya çaln."

-Enfâl, 29
27 -Bakara, 239
I finde Krk Prensip
AjjpJjJJ ea/&f>t/ //~ar/es/ 23

Kader konusunda balca üç görü olumutur. Bu


|

görülerden birisi Mutezile (Kaderiye)'nin, bir görü


Cebriye'nin, bir görü de Ehl-i Sünnet'in görüüdür. _j
Mutezile, insanlarn fiillerinde kader bulunmad-
n, bunlarn bütünüyle onlarn (insanlarn) kendi
lakdir ve icadlarnn sonucu olduunu söylemiler-
dir. Bunlar, bu görülerine gerekçe olarak da unu.ile-

ri sürmülerdir:
"nsanlarn fiilleri Allah teâlâ' nn takdir ve icad-
nn sonuçlar olsalard, o durumda bunlar (insanlar)
kötü fiillerinden dolay cezalandrmas zulüm olur-
du. Zulüm ise, Allah teâlâ'ya yakmayan ve O'ndan
uzak olan çirkin bir kusurdur/'
bu görüünden, Allah teâlâ' nn âciz
Mutezile'nin
olmas lâzm gelir. Çünkü O'nun insanlarn fiillerine
müdâhale edememesi aczdr. 28
Acz da zulüm Alk h teâlâ için muhâl olan bir
gibi,

kusur ve bir çirkinliktir. Bu sebeple, görülerinden bu


sonucun lâzm geldiini bile bile onu benimseyenler

28
-Mutezile buna kar öyle diyebilir: ''Allah teâlâ, kullar-
nn fiillerine müdahale etmeyi irade etmemitir. O bunu irade et-
meyince, acz olay gerçeklemez. Çünkü acz, bir eyi irade ettii
hâlde onu yapamamaktr." Buna kar da u söylenebilir: Allah
teâlâ'nm irade ve takdiri dnda bir ey yapmak yaratmaktr.
Yaratmak ise, Allah teâlâ'ya mahsus bir sfattr. Bu sebeple, Mu-
görüü, Allah teâlâ'nn önemli
tezile'nin bir sfatn inkâr etmek
anlamndadr.
24 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

kâfir olurlar.Bunu düünmeden yalnzca Allah teâlâ'y


zulümden tenzih etmek için onu benimseyenler ise kâ-
fir olmazlar. Fakat, bu konuda ümmetin icmâ'na mu-

halefet ettikleri için bid'atç ve fâsk olurlar.

Cebriye, insanlarn fiillerinde bütünüyle kaderin


hükmettiini, onlarn (insanlarn) kendilerine âit hiç-
bir etki ve katklarnn bulunmadn, onlarn kader
tarafndan yönetilen ve yönlendirilen robotlar duru-
munda olduklarn söylemilerdir. Bunlar, bu görü-
lerine gerekçe olarak da unu ileri sürmülerdir:
"Kullarn kendi fiillerinde etki ve katk sahibi ol-

malar, Allah teâlâ'nn meiyet, irade ve tasarrufunu


snrlandrr. Snrlandrlm olmak da aczdr. Acz ise,
Allah teâlâ için muhâl olan bir kusurdur."
Ancak bunlar bunu söylerken, bilerek veya bil-
meyerek Allah zulüm nisbet etmilerdir.
teâlâ'ya
Çünkü kendi yaratt fiillerden dolay kullarn ceza-
landrmas zulümdür. Halbuki Allah teâlâ, aczdan da,
zulümden de münezzehtir. Bu sebeple, görülerinden
bu sonucun lâzm geldiini bilenler kâfir olurlar. Bu-
nu bilmeden yalnzca Allah teâlâ'dan aczi uzaklatr-
mak için söz konusu görüü benimseyenler ise, müs-
lümanlara muhâlefet ettiklerinden dolay bid'atç ve
'

fâsk olurlar.

Cebriye'nin görüü eytann da görüüdür. Çün-


kü o da Allah teâlâ'ya kar inkâr ve itâatszlk yolu-
na sapnca, bunlar Allah teâlâ'ya nisbet etmi ve ken-
disine öyle hitap etmitir:
nimie Krk hvmip Atta. Ao ~/eaia/>'t> //-at/es/ 25

"Sen beni artp saptrdn için, ben de buna


karlk, insanlar günahlara itip hepsini senin doru
"
olan yolundan uzaklatrmaya çalacam. 29 Kade-
riye'nin sefih ksm da çeitli günahlar iler ve çirkin
liiler yaparlar, ondan sonra da yaptklarnn Allah te-

âlâ'nn kader ve takdiri olduunu söyleyerek kendile-


rini temize çkanlar. Bu aklszlara verilecek en güzel
cevap, onlar iyice dövmek, sakallarn yolmak, sark-
larn yrtmak, ondan sonra da, "Ne yapalm, bu Al-
lah teâlâ'nn sizin hakknzdaki takdiridir." demektir.

Hâsl; Mutezile taifesi, kullarn yaptklar ihtiya-


rî fiillerde onlara küllî (mutlak ve snrsz) bir etki ve
yetki vermiler ve bu fiillerde kaderin bulunduunu
tamamen inkâr etmilerdir. 30 Cebriye ise, bu taifenin
tam aksine bir görü benimsemiler, ihtiyarî fiillerde
de kullarn hiçbir etki ve yetkisinin bulunmadn ve
bunlarn da tamamen kaderin gücü ve etkisiyle olu-
tuklarn söylemilerdir. Bu görülerden birisi ifrat,
dieri de tefrittir. Ve ikisi de gerçek d
ve bâtldrlar.
Çünkü, birine göre Allah teâlâ'nn âciz olmas, birine
göre de O'nun zâlim olmas lâzm gelir.

29 -Hcr, 39; Sâd, 82


30 -Mutezile'nin kullarn ihtiyarî fiillerinde kaderi inkâr et-
meleri, mutlak olarak kaderin varln inkâr etmek anlamnda
deildir. Mutlak olarak kaderin varln inkâr etmek ise küfür-
dür. Çünkü, kaderin varl Kufan- Kerim'de açkça bildirilmi-
tir. Bkz: Hcr, 21, Tâhâ, 40; Müminûn, 18; urâ, 27; Zührüf, 11;

Kamer, 49; Mürselât, 22; Ahzâb, 38


26 mam Gazal? itin Risaleleri • 13

Ehl-i Sünnet
bu iki taifenin ortasnda yer al-
ise,

m ve bir orta görü oluturmulardr. Bunlar, ne bü-


tünüyle kaderi inkâr etmiler, ne de insanlarn yaptk-
lar fiillerde irade ve etkilerinin bulunmadn söyle-
milerdir. Bunlar öyle demilerdir:
"Kullarn fiillerini yaratmak ve icad etmek Allah
teâlâ'ya, onlar yapmak ve kazanmak ise kullarn
kendilerine âittir." Bu taifeden olan Ebu Hanife ve ce-
maati de öyle demilerdir: 31
"Kulda fiil kudretini yaratmak Allah teâlâ'ya, bu
kudreti kullanp fiili ortaya çkarmak da kula âittir."

[ Bil ki, Allah teâlâ' nn kader ve takdiri dört türlü-


dür. Bunlar; tâatlar takdir etmek, günahlar takdir et-

mek, nimetleri takdir etmek ve musibetleri takdir et-

mektir. Bu takdirlere kar doru olan tutumlar da


unlardr:
Allah teâlâ bir kul için tâat takdir etmise, kulun
bunu cehd, çaba ve ihlâsla karlamas ve kazanmaya
çalmas lâzmdr. O, kendisine düen bu cehd ve ça-
bay gösterince, Allah teâlâ takdirini gerçekletirir ve
onu tâata yöneltip onda muvaffak eder. Bunu bildiren
bir âyet öyledir:

"Biz, tâat için cehd gösterenleri tâat yoluna yön-


lendiririz." 32

31 -Ebu Hanife'nin cemaatinden maksat, Maturidiye taifesi-

dir. Çünkü bu taifenin akîde görüü mam Ebu Hanifc'ye dayanr.


32 -Ankebut, 69
' ^tdc Krk Prensip /\//gho Jea/ah/ft /^gç/es/ 27

Allah teâlâ bir kul için masiyet takdir etmise,


onun bunu samimî ve içten bir pimanlk, tevbe, isti-
far ve hüzün ile karlamas ve telâfi etmeye çalma-

s lâzmdr. Buna iaret eden bir âyet öyledir:


"Allah çok tevbe eden ve kendilerini her yönden
temizleyen kimseleri sever/' 33
Allah teâlâ bir nimet takdir etmise, kulun bu
ükür ve minnetle karlamas ve haketmeye
takdiri

çalmas lâzmdr. Onun için bir âyette öyle buyu-


rulmutur:
"Siz ükrederseniz, ben size daha fazla veririm." 34

Allah teâlâ bir musibet takdir etmise, kulun bu


sabr ve rza (râz olmak, ho görmek) ile kar-
takdiri
lamas ve bu suretle onun sevabn kazanmaya çal-
mas lâzmdr. Buna iaret edilen Kur'ân- Kerim'de
öyle buyurulmutur:
"Allah, sabredenleri sever/' 35

"Ancak sabredenlere tam mükâfat verilir." 36

j
Kaza ve kader arasndaki fark da udur:
Bunlardan birisi, Allah teâlâ'nn eya ve mevcu-

da -Bakara, 222
34 -brahim, 7. Not: ükür karlnda va'dedilen fazlalk,
bazen dünyada, bazen de âhirette verilir. Bu fazlalk, her zaman
ükredilen eyin cinsinden de olmayabilir.
35 -Âl-i mrân, 146
& -Zümer, 10
28 mam CazalTnin Risaleleri • 13

dât' (varlklar) ve bunlarla ilgili nizam ve düzeni


ezelde irade ve tayin etmesidir. Dieri de ezeldeki ira-

de ve tayine uygun olarak bu eyleri zaman içinde ya-


ratp ortaya çkarmasdr] Bunlardan birisi zaman ön-
cesindeki hüküm, dieri de zaman içindeki infazdr.
Bunlardan hangisinin kader, hangisinin kaza olduu
konusunda da iki görü oluturulmutur.
Kaza ve kader bir bütün olarak düünüldüü
takdirde, bunlardan birisi plan yapma aamasdr. Bu
aamadaki plan, mücerret olarak Allah teâlâ'nn ilmi
üzerine bina edilmitir. Çünkü o durumda henüz ya-
ratklardan hiçbir eyçkmamtr. Dieri ise,
ortaya
tatbik ve uygulama aamasdr. Bu aamada Allah te-
âlâ'nn ilmi yannda, kudreti de devreye girer. Burada
sebepler de vardr ve her bir eyin yaratlmas bir ve-
ya birkaç sebebe balanmtr.
Biz, "el-Maksad'ül Aksa" adl kitabmzda bu ko-
nuda unu söylemiiz:
"Kâinât mekanizmasn yaratmay irade etmek
ezelî olan bir hükümdür. Bu hüküm bir anda verilmi-

tir. Bu an, ancak bir göz krplmas kadar sürmütür.

Buna iaret edilen bir âyette öyle buyurulmutur:


"Emrimiz bir anlktr. krplmas gibi-
O, bir göz
dir." 37 Bu kazadr. Bu mekanizmann çalmasnda yer
alan âlet ve unsurlar yaratmak ve bunlar sonuç vere-

v -Kamer, 50; Nahl, 77


/ Hinle Krk Prensip 29


—i
/

ivk bir sistem ve düzenle çaltrmak ise kaderdir. 38 J


Kaza ve kaderin ikisi de Allah teâlâ'ya ait ve O'na
mahsus olan ilerdir/' 39

ALTINCI PRENSP

Bu prensip Allah teâlâ'nn iitmesi ve görmesiyle


ilgilidir.
]

Allah teâlâ iiten ve görendir!\0, bütün sesleri ii-


tir ve bütün varlklar ve olup bitenleri görür. Seslerin
yava, varlklarn küçük, olaylarn gizli olmas, bun-

-Öncekini kader, sonrakini kaza diye isimlendiren âlim-


38

ler de vardr. Ancak, isimlerin farkl telâkki edilmesiyle mâna ve


hakikatler deimezler.
39 -Ad geçen kitapta kâinat mekanizmasnn tanzim ve ter-

tibi tanzim ve tertibine benzetilmitir. Ancak bu ben-


bir saatin
zetmeden kâinatn da bir saat gibi mekanik ve otomatik hareket-
lerle çalt mânasn çkarmamak lâzmdr. Çünkü kâinâttaki
her eyi her an hareket ettiren Allah teâlâ'nn güç ve kudretidir.
Bu sebeple, O'nun kudretinin temas kesildii anda hiçbir ey
hareket edemez ve hatta varln da koruyamaz. nsanlar ise ha-
reketyaratma gücüne sahip deildirler. Onlar, ancak âlet ve ci-
hazlar bir araya getirip Allah teâlâ'nn kudretinin temas edece-
i bir nizam ve düzene sokarlar. Ondan sonra, o mekanizma Al-
devreye giren kudretiyle çalmaya balar ve o e-
lah teâlâ'nn
kilde devam eder. Bundan dolay, insanlara göre mekanik ve
otomatik olan hareketler de, Allah teâlâ'nn güç ve kudretinin
sonuçlardr. Bu yüzden de Allah teâlâ açsndan kâinâtta meka-
nik ve otomatik hareketler yoktur.
30 mam Gazalinin Risaleleri • 13

larn uzak, örtülü veya karanlkta olmalar O'nun iit-


mesini ve görmesini engellemez. O bütün sesleri bir-
j'
likte ve bütün varlklar beraber görür.
Ancak kendisi maddî bir varlk ve cisim olmad-
ve bu tür varlk ve cisimlere benzemedii için, iit-
me ve görmesi de bunlarnkinden farkl, ayr ve ba-
kadr. Bundan dolay, O bildiimiz biçimdeki göz ve
kulaklarla görüp iitmez.

YEDNC PRENSP

Bu prensip, Allah teâlâ' nn konumasyla ilgilidir.

Allah teâlâ konuandr. B konuarak emirler verir,


nehiyler yapar, sevap ve ceza va'deder, bilinmeyenleri
öretir ve din vahyeder.Vo'nun konumas da zât ve
dier sfatlar gibi, baka eylere benzemez. Bu sebep-
le,O'nun konumas için grtlak, dil ve dudak gibi âlet-
ler düünmek yanltr. O'nun sesi hava yardmyla da

tanmaz. O bir
anda bütün varlklarla her birini ilgi-
lendiren eyleri konuabilir. Çünkü bir i O'nu baka
bir iten megul etmez. O bütün ileri bir anda ve bir-
likte yapar. Görmesi, iitmesi, konumas ve bütün fiil

ve sfatlar bu ekilde kapsaml ve kuatcdrlar.


7
Kur ân Allah teâlâ' nm kelâm, sözü ve konuma-

40 -Allah teâlâ meleklerle konuarak dini onlara tebli eder,


onlar da onu peygambere getirirler.
Dinde Krk Prensip 31

sidir. Biz onu kendi dillerimizle okuruz, kâtlarmza


yazar ve ezberleyip kalplerimizde hfz ederiz. Bu i-
lerde geçici olan eylemler bize, öz ve kalc olan söz
Allah teâlâ'ya j âittir.

Deitirilip bozulmadan önceki orijinal hâlleriy-

le Tevrat, Zebur ve incil de Allah teâlâ' nn sözleridir.


brahim aleyhisselâmn sahif eleri de O'nun konu-
masdr.
f Allah teâlâ, insanlarla dünyada kalple duyulan
vahiy ve ilham tarznda, âhirette ise kulaklarla duyu-
lan ifahî tarzda konuur. 41
J
Buraya kadar zikredilen prensiplerde görüldüü
gibi, Allah teâlâ yedi zât sfata sahiptir. Bunlar hayat,
ilim, kudret, irade, iitme, görme ve konuma sfatla-

rdr. Bu itibarla, O diri, âlim, kadîr, dileyen, iiten,


gören ve konuan yüce bir varlktr.

41 -Allah teâlâ Hz. Musa dünyada da ifahî tarzda ko-


ile

numutur. Onun için bu peygambere "Kelîmüllah" ismi veril-


mitir. "Kelîmüllah", Allah teâlâ'nn kendisiyle konutuu kim-
se demektir. Bizim peygamberimize de "Habibüllah" denilmi-
tir. Çünkü Allah teâlâ onu bütün varlklardan daha çok sevmi-

tir. Bu gerçekten yola çkan baz sufiler, âlemin de bu peygambe-

rin yüzü suyu hürmetine yaratldn söylemilerdir. Ancak, Al-


lah Resûlunun yüksek deerini ve mahbubiyet derecesini ifade
etmek için böyle bir ey söylense bile, hakikatte bu böyle deil-
dir. Çünkü âlemin yaratlmasnn asl sebebi, bizzat sufilerin de

söyledikleri gibi, bakadr.


J

32 mam GazalFnm Risaleleri • 13

sekizinci prensip

r
s Bu prensip Allah teâlâ'nn fiilleriyle ilgilidir.
r
Kendi zâtndan baka bütün varlklar, Allah te-
âlâ'nn fiili ile vücut bulmular ve O'nun lütfuyla var-
lk kazanmlardr. O'nun fiilleri en güzel, en mükem-
mel ve en adaletli fiillerdir.

Allah teâlâ, fiillerinde hakim (hikmet ve maslahat


gözeten) ve hükümlerinde âdildir. 42 O adalet yönün-

42 -Allah teâlâ'nn bir ismi Hakîm olduuna göre, E'ariye


taifesinin "Allah teâlâ, fiillerinde maslahat gözetmez." eklinde-
ki görülerine katlmak mümkün deildir. Ancak, bunlarn bu
sözleri, "Allah teâlâ, kendi zât için bir maslahat gözetmez." an-
lamnda ise, o zaman dorudur.
Eer denilse ki, Allah teâlâ bizi yaratp beslemesine karlk
bizden kendisini tanmamz, kendisine iman, ibadet ve ükret-
memizi Bu eyler O'na âit maslahatlar deil midir?
istemitir.
Biz de deriz ki, bu eyler, O'na deil, bize âit maslahatlar-
dr. Çünkü, O'nu tanyp ükretmenin karlnda, O üzerimiz-
deki nimetlerini arttrr ve bize âhiretteki ebedî saâdet yeri olan
cenneti verir. Kendisi bu eylerden her hangi bir ekilde fay-
ise,

dalanmaz. Çünkü O'nun bir eyden faydalanma gibi bir ihtiyac


yoktur. Bir hadis-i kudside Duyurulduu gibi, bütün insanlar
O'na iman ve itâat etseler, O'nun sonsuz olan büyüklüüne bir
ey eklenmez. Bütün insanlar O'nu inkâr edip O'na kar itâat-
szlk yapsalar, O'nun büyüklüünden bir ey eksilmez. Bunun
nasl olduunu anlamak için öyle bir misâl de verilebilir: Bir
dünya padiahnn geni olan memleketinin bir ücra köesinde
koloni kuran ve bir araya gelen bir miktar karnca, bu yüce pa-
/ )inde Krk Prensip 33

den de kullara benzemez. Çünkü kullar, adalet ettik-


leri gibi, zulüm de edebilirler. Allah teâlâ ise, yalnzca

adalet eder. O'nun zulmetmesi muhaldir. Bu sebeple,


bunu ne tasavvur etmek, ne de hayalde suretini olu-
turmak mümkün deildir. Bunu yapanlar, ancak
O'nu kullara benzeterek yapabilirler. Halbuki O kul-
lara benzemez.

Âlemde mevcut olan maddî ve manevî bütün


varlklar, daha önce yokken, O hepsini yaratm ve
kendi fiili ile icat edip ortaya çkarmtn Ezelde ken-
di bana ve yalnz iken, harikalar harikas olan zâtn
tantmak, snrsz olan büyüklük ve kudretini göster-
mek için inâ etmi ve onu türlü varlklarn
âlemi
maheri, meheri, mazha^ ve mezher'i hâline getir-
mitir. 43 O'nun hiçbir yarata ihtiyac yoktur. Bütün
yaratklar ise O'na her zaman ve her ey için muhtaç-
trlar. Bu yüzden bir âyet-i kerimede öyle buyurul-

mutur:
"Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsnz. Allah ise

riiah tansalar, on bundan ne fayda hasl olur ve bunlar onu


unutsalar ona bundan ne zarar ular. Allah teâlâ, bir padiahtan
daha büyüktür. nsanlar O'nun azameti karsnda karncalar-
dan daha küçüktürler. Yerküresi de bu büyük kâinât içinde an-
cak bir karnca kolonisi kadardr.
43 -Maher bir çok eyin topland yer, meher bir çok e-

yin tehir edildii yer, mazhar bir çok eyin zahir olup ortaya
çkt yer, mezher ise bir çok eyin çiçek gibi ortaya çkt ve et-
rafn güzelletirdii yer demektir.
34 mam Gazalinin Risaleleri • 13

bütün âlemlerden müstanidir/' 44


[Allah teâlâ'nn, uurlu kullarn yarattktan sonra
onlar din ve eriatla mükellef klmas, onlar için yeni
bir lütuf ve rahmet olmutun Çünkü bu mükellefiyet,
onlarn bu hayatta ve bundan sonraki âhiret hayatn-
da huzurlu ve mutlu olmalarnn hazrlaycsdr. 1
Bu sebeple, mükellefiyetten kaçanlar ne dünyada
ne de âhirette huzur ve mutluluk bulmazlar.
Huzur ve mutluluk, mükellefiyeti kabul etmek
karlnda verilen bir ilâhî mükâfattr. Bu mükâfa-
t, bundan baka bir yolla kazanmak mümkün de-
ildir. 45

i
Allah teâlâ istese, kullarna her türlü zorluk, s-
knt ve azab verme gücüne sahiptir. Fakat, rahmetin-
den dolay onlara türlü kolaylklar göstermi ve say-
sz iyiliklerde bulunmutur, j
Onun için, bir küçük sûrede otuz bir kere tekrar-
lanan bir âyet-i kerimede öyle buyurulmutur:
"Rabbinizin hangi nimet, iyilik ve lütfunu inkâr
edebilir ya da küçümseyebilirsiniz?" 46
[Allah teâlâ tâat ve ibadetlere kar sevap verme-

44 -Fâtr, 15; Âl-i mrân, 96; Ankebut, 6


-Herkese verilebilen servet ve maddî imkânlarn salad
45

rahatlk ve kolaylk mutluluk deildir. Mutluluk, hiçbir eyin bo-


zamad kalpteki bir serinlik, asudelik ve sevinç duyma hâlidir.

4^-Rahmân, 13
/ )ide Krk Prensip 35

ye de mecbur deildir. 47 Ancak lütuf ve kereminden


dolay bunlar sevapla mükâfatlandrr. J
Hiçbir varln O'nun üzerinde bir hakk yoktur.
Bütün haklar O'nundur ve kullar güç ve imkânlarna
göre, bu haklar yerine getirmekle mükelleftirler.

O'na iman ve itâat etmek mücerret aklla deil,


peygamber gönderilmesiyle vâcip olmutur. Çünkü
mücerret akl bu konuda kesin kanaat oluturmaktan
ve açk bilgi edinmekten âcizdh\jr3u sebeple de üphe,
tereddüt ve belirsizliklerden kurtulamaz. Gönderilen
peygamber akln temin etmekten âciz kald ke-
ise,

sin kanaat ve açk bilgiyi temin eder. (Bundan dolay-


dr ki, en amî ve sradan bir mümin, Allah teâlâ'y ta-
nmak ve bilmek hususunda en büyük akla sahip din-
daha ileridir.)

DOKUZUNCU PRENSP

Bu prensip âhirete iman etmekle ilgilidir.

Bil ki,| onun ruh ve bedeni birbirin-


insan ölünce
den ayrlr. Kyamet günü olunca da bunlar tekrar bir-
letirilir ve insan hesap vermek ve bunun sonucuna

göre ya cennete ya da cehenneme gitmek için dirilti-

47 -Çünkü, O'nu buna zorlayan güç yoktur ve çünkü, tâ-


bir
at ve ibâdetlere muvafvak etmek O'nun kendi fiilidir. Bu yüzden

de, her bir tâat ve ibadet birer nimet gibi ükür gerektirir.
36 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

lirJO burada dirilince, daha önce yapm olduu iyi

ve kötü bütün amellerini eline verilen amel defterin-


de görür ve onun üzerine ya sevinip ükreder, ya da
feryad edip üst ve ban
yrtar. Kur'ân- Kerim'de bu
olay öyle anlatlmtr:
"Amel defteri sa eline verilenler, (sevinç cokun-
luu öyle seslenirler: ite bu benim amel def-
içinde)
terimdir. Aln, okuyun. Ben hesabmla karlaacama
inanrdm. '...Amel defteri sol eline verilenler ise (deh-
et ve aknlk içinde) öyle barrlar: 'Ah keke amel
defterim bana verilmeseydi ve ben hesabm bilmesey-
dim! Ah keke ölmüken bir daha dirilmeseydim!" 48
"Mücrimler, korku duyarak öyle derler: 'Bu na-
sl bir kitaptr ki, küçük büyük hiçbir amelimizi atla-
mam, hepsini kaydetmitir?'" 49
Ve hesap yerinde herkesin amelleri mizanla tar-
|

tlp sonuçlar belirlenir. Bu mizan, amellerin tartlma-


sna yarayan bir terazidir. Bunun dünyadaki terazile-
re benzemesi art deildir. Çünkü dünyadaki terazi-
ler de birbirine benzemezler.

gün bütün fiil ve sözlerinden, niyet ve


insanlar o
inançlarndan, huy ve mizaçlarndan, açk ve gizli hâl
ve hareketlerinden sorgulanrlar. yilerin sorgulan-
mas kolay, kötülerin sorgulanmas ise zor ve çetin

-Hakka, 19, 27
« -Kehf, 49
/ >///</<• Krk Prensip Mire A 37

olur. Öncekilerin hesab ksa ve kestirmeden, berikile-


rin hesab uzun ve inceden inceye görülür. Bu da
ise

onlar için cehennem azabndan bir azap gibi gelir.


Peygamberlerden dini tebli edip etmedikleri so-
rulur. nkârc kâfirlerden niçin inkâr yoluna saptkla-

r sorulur. slâm içinde bid'at uyduranlardan ve sün-


neti brakp bid'atçlar taklit edenlerden niçin bu e-

kilde hareket ettikleri ve neden saptklar sorulur. Ba-


z kimseler ise, hiç hesap sorulmadan cennete gönde-
rilirler.

Hesaptan sonra insanlar srat köprüsü'ne sevk


edilirler. Cehennem üzerine kurulmu olan bu köprü,
herkes için dünyada takip ettii yola göre biçimlendi-
rilir. Bu sebeple o, dünyada doruluk ve istikamet yo-

lunda gidenler için dümdüz bir ehrah (geni cadde)


hâline gelir. Eri bürü bir yol takip edenler, hayatla-
rn hile, yalan ve sahtelik üzerine bina edenler için
ise, eri bürü, güvensiz, karanlk, kaygan, kldan in-

ce klçtan keskin bir biçim alr.!


yiler köprü üzerinden geçip cennete giderler.
Kötüler ise yuvarlanpcehenneme düerler. Ehl-i tev-
hid olanlar cehennemde ebedî kalmazlar. Bunlarn bir
ksm cezalarn çektikten sonra, bir ksm da peygam-
berler, âlimler, ehidler ve salih kimselerin efaatleriy-
le daha erken oradan çkarlar. mansz olanlarla ge-
çerli imana sahip olmayanlar ise orada ebedî kalrlar

ve devaml surette azap çekerler. Bir âyet-i kerimede


çöyle buyurulmutur:
38 mam Gazal? nin Risaleleri «13

"Ayetlerimizi inkâr edenleri atete yakacaz.


Ciltleri piip döküldükçe de, azab sürekli tatmalar
için ciltlerini yenileyeceiz/' 50

50 -Nisa, 56. Not: Cehennemde azap çekenlerin üzerinde et


bulunmaz. Onlar bir deri kemik hâlinde olurlar.
bir
Baz kimseler, imanszlarn ebediyyen cehennemde kalp
azap çekmelerini akllarna sdrmazlar. Halbuki bunlarn bun-
dan önce, durup dururken küfür ve inkâr yolunu seçmenin ve
bütün uyarlara ramen bu yolda inat ve srar etmenin akllar-
na sp smadn kontrol etmeleri lâzmdr. Çünkü asl akl-
lara smayan budur.
Bu akla smayan yolda srar edenlerin cehennemde ebe-
diyyen azap çekmeleri ise, amelleri cinsinden bir karlktr.
Bunlar için bu karlktan baka ne beklenebilir ki?
Baz Rab ve yaratcüan olan Allah teâlâ'ya kar
nankörler,
küfür ve isyan bayran kaldrsnlar ve CTnun kendilerine ver-
dii bütün nimet ve imkânlar O'nun rzas ve dini aleyhinde
kullansnlar da, bu nankörlük, irretlik ve kanszln gerektirdi-
i cezay görmesinler mi?
Bu cezanm gereklilii konusunda aklnda tereddüt bulu-
nanlar için unu da söyleyelim:
Allah teâlâ ebedî olduu için, kulun O'na kar her türlü
tavr da ebedilik hükmünü kazanr.
Bu sebeple, onun muvakkat bir ömür içindeki iman ve sa-
lih ameli kendisi için ebedî bir mükâfat olan cenneti, küfür ve
buna bal isyan ve tuyanlar da ona ebedî bir ceza olan cehen-
nemi kazandnr. Çünkü iman Allah teâlâ'nm ebedî olduuna
inanmak ve bu inanc ebediyyen sürdürme kararnda olmaktr.
Küfür de O'nun ebedî olan varlm inkâr etmek ve bu in-
kâr ebediyyen sürdürme kararnda olmaktr. Bu ebediyetler de
ebedî sevap ve cezalar gerektirirler.
/ hlc Krk Prensip 39

ONUNCU PRENSP

Bu prensip, peygamberlere iman etmekle ilgilidir, J


Allah teâlâ'nn elçileri demek olan peygamberler
iki ksmdrlar. Bunlar melek olan peygamberlerle in-
Ncin olan pey gamberlerdir. 5 lî Melek olan peygamber-

ler, 52 Allah teâlâ'nn vahiy ve emrini insan olan pey-


gamberlere getirmiler, bunlar da onu insanlara tebli
etmilerdir.

Melekler de, dier canl ve cansz varlklar gibi,

Allah teâlâ'nn yaratklar ve kullardr. uurlu olduk-


lar için, O'na ibadet ederler ve verdii emirleri yeri-
ne getirir, gösterdii ileri yaparlar. Bunlar O'na kar
kibirlenmezler ve her hangi bir emrine itâatszlk et-
mezler. Nurdan yaratlmlar ve
hiptirler. Bunlarn yaptklar ilerden
k özelliklerine sa-
birisi de, yeryü-
zündeki peygamberlere Allah teâlâ'nn söz ve kelâm-
n iletmektir.
r /
Allah teâlâ, yeryüzündeki peygamberleri, inan-
1

drc olmalar için, mucizelerle teyid etmitir. Muci-


zeler, Allah teâlâ' dan bakasnn yapamad tabi-
atüstü ilerdir. Bu ileri ne yalanc peygamberler, ne
de fen ve hüner sahipleri yapamazlar. Onun için, pey-

51 -Cinlerden peygamber gönderilmemitir. Cin suresinde


cinlerden nakledilen sözler bunu gösterir.
52 -Fâhr, 1
40 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

gamberler bunlar gösterince, Allah teâlâ tarafndan


vazifeli olduklar ve O'nun tarafndan tasdik edildik-
leri açkça anlalr. 53

53 -Baz âlimler, peygamberlerin gösterdikleri mucizelerin


insanlar keif ve icadlara sevk ve tevik ettiini söylemilerdir.
Bunlar, bu sözleriyle dier insanlarn da mucizeler yaratabilecek-
lerini kasdetmemilerdir. Çünkü bu mümkün deildir. Bunun
mümkün olduunu söylemek ise, hem gerçek d, hem de kü-
Onun için, onlar unu kasdetmilerdir: nsanlar, tembelli-
fürdür.
i brakp çalsalar, Allah teâlâ'nn izin ve kuvvetiyle mucizeleri
youn çal-
hatrlatan olaanüstü iler baarabilirler. Nitekim,
malarn sonunda bu türlü ilerin bir ksm baarlmtr da. Fakat,
bunlar hiçbir zaman mucize çapnda ve azametinde iler deil-
dirler. Bunu bir misâl üzerinde gösterirsek, meselâ Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselam, bir gece hiçbir vastaya binmeden, Allah
teâlâ'nn emir ve davetiyle göklere çkm, bütün semalan dola-
m ayn gece geri dönüp yatana girmitir. Feza ça denilen
ve
günümüzde ise, ancak baz uzmanlar bir sürü masraf ve hesap-
lar sonunda yaplp hazrlanan füzelerle ay ve civarma kadar gi-
debilirler. Gidi ve dönüleri de epey zaman alr. O hâlde, Allah
Resûlunun mirac beeriyetin dikkatini göklere çevirmi ve him-
metlerini feza yolculuuna yöneltmi olsa bile, bu yönde baar-
lan feza yolculuklaryfo peygamberin görkemli gök mirac ara-
snda yerle gök kadar fark vardr. Mucizeler, keif ve bululardan
çok daha büyük olduklan için, Kur'ân- Kerim'de onlardan tafsi-
latl bir ekilde bahsedildii hâlde, keif ve bululara ancak imâ
yoluyla iaretler yaplmtr. Merhum Bediüzzaman'n bir sözü-
nü de bu münasebetle buraya kaydedelim. O ksaca öyle demi-
tir: " Eer, uçak ortaya çkp Kur'ân'a, "Neden benden bahsetme-

misin?" diye sorarsa, bir kara sinek Kur'ân'a bedel ona cevap
verir: "Sen benim kadar sanatl ve harika deilsin. Onun için,
Kur'ân senden deil, benden bahsetmitir. "
/ Tinde Krk Prensip Pet(Cj<x>^t>etC ttrgto &7/*9&M,
41

Önceki her peygamber, kendi kavmine veya bu- ,

Iunduu çadaki insanlara gönderilmitir. Son pey-


gamber olan Muhammed aleyhissalatu vesselâm ise
bütün kavimlere ve kyametin kopaca zamana ka-^
dar gelen bütün insanlara (ve cinlere) gönderilmitir,
j
Onunla daha önceki dinlerin hükmü ve geçerlilii^
kaldrlm ve kendisine vahyedilen
slâm dini yegâ-
ne hak ve geçerli din klnmtr. Bunu bildiren âyetler
öyledir:

"Size artk slâm' din olarak seçtim." 5*


"Allah yannda geçerli din, artk yalnzca s-
lâm'dr."55

"Kim slâm'dan baka bir din benimserse, ondan


bu din kabul edilmez ve kendisi âhirette hüsrana u-
rayanlardan olur." 56
Bu sebeple, rk, din ve dönemleri ne olursa olsun,
bütün insanlarn Muhammed aleyhissalatu vesse-
lâm'n hak ve son peygamber olduuna iman etmele-
ri, bütün sözlerini tasdik ve kabul etmeleri
ve ona
uyup ittibâ etmeleri zorunlu hâle gelmitir. Bir âyet-i
kerime öyledir:
"Allah Resûlu size ne emrederse onu yapn ve si-
ze neyi yasaklarsa ondan da saknn. Bu disipline uy-

54 -Mâide, 3
55 -Âl-i mrân, 19
56 -Âl-i mrân, 85
42 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

mazsanz, bilin ki, Allah azab iddetli olandr/' 57


i'
Bu peygamberin ve dier peygamberlerin tebli
ettikleri dinlerdeki temel unsur Allah teâlâ'nn birlii
inancdr. Bu inanç bütün hak dinlerin en büyük rük-
nüdür. Bu inançtaki bir eksiklik veya sakatlk dini ve
dindarl bütünüyle geçersiz ve faydasz hâle getirir.
Onun için, Muhammed aleyhissalatu vesselâm, tev-
hid inanc üzerinde çok durmu ve peygamberlik za-
mannn yarsn kapsayan Mekke dönemi boyunca
bütün mesaisini bu inanc yerletirmek ve salamla-
trmak üzerinde younlatrmtr. Bunu yerletirip
salamlatrdna emin olduktan sonra, Allah te-

âlâ'nn tevcih ve yönlendirmesiyle, bu sefer insanlar


O'na yaklatran ve O'nun yannda makbul hâle geti-
ren amel, ibadet, ahlâk ve ahkâm tebli edip açkla-
m ve bunlar örnek oluturacak ekilde kendi haya-
tnda uygulamtr. Bu hususu dile getirdii bir hadis-
i erifte öyle buyurmutur:

"Ben sizi cennete yaklatran ve cehennemden

-Har, 7. Not: Yukardaki âyetler gibi pek çok âyetler, s-


57

lâm dinine ve Muhammed aleyhissalatu vesselam' a iman ve it-


tiba etmenin zorunlu olduunu açk bir ekilde bildirmiken, ba-

z gayretkeler srarla yahudi ve hristiyanlarn da cennete gide-


ceklerini söylerler. Bu o demektir ki, bu kimseler Kufân'a inan-
myorlar. Kur'ân'a inanmayanlar ise yahudi ve hristiyanlarla
birlikte cehenneme gideceklerdir. Ku ân- Kerim'de öyle Duyu-
/

rulmutur: "Allah, münafklar ve kâfirleri (yahudi ve hristiyan-


lar) cehennemde toplayacaktr." (Nisâ, 140)
Dinde Krk Prensip Pe^j Cf a nn bete '/man eiwe£ 43

uzaklatran her eyi açkladm ve gideceiniz


size
yolu gündüzü ve gecesiyle aydnlk hâle getirdim.
Bundan sonra, bu yoldan ancak azab hakedenler sa-
parlar."

Peygamberin Allah teâlâ'dan alp tebli ettii ger-


çekleri mücerret aklla, üstün zekâyla, tefekkürle bil-

mek ve bulmak mümkün deildir. Bu sebeple, bütün


insanlar peygamberi dinlemek ve ona uymak ihtiyac
Bu ihtiyac ortadan kaldrmak hiçbir akl-
içindedirler.

l veya dâhiye nasip olmamtr. Bu sebeple, peygam-


berin izinden kim ayrlmsa sapm, çukurlara ve ça-
murlara batm ve karanlklarda helâk olmutur.
slâm akîdesiyle ilgili olarak buraya kadar yapt-
mz bu açklamalar, Kur'ân- Kerim' in âyetlerinden
alnmlardr. Onun için, âhiret kurtuluunu arayanla-
rn bu ekilde Allah teâlâ'ya, âhiret gününe ve pey-
gambere iman etmeleri lâzmdr. Bu akidenin aklî ve
naklî delillerini ayrntl bir ekilde bilmek ise, âhiret
kurtuluu için art deildir. Bunun için art ve gerekli
olan deliller delil, o delillerin sonucu olan doru akîde
ve inançtr. Ancak âhirette kurtulmakla oradaki yük-
sek dereceleri kazanmak birbirinden ayr eylerdir. Bu
yüksek dereceleri kazanmann yolu ise, ilim ve amel-
dir. Onun için Kur'ân- Kerim'de öyle Duyurulmutur:
"De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olurlar m?" 58

58 -Zümer, 9
44 mam Gazalinin Risaleleri »13

" Allah, içinizde iman edip ilim kazanan kimsele-


ri derecelerle yükseltir/' 59

Akidenin aklî ve nakli delillerini bilmek, imana


kuvvet ve açklk kazandrr. Bu yüzden, bilen bir
kimsenin üphe ve vesveselere kar sebat ve direnci
çok büyük olur. Bunu bildiren Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselam öyle buyurmutur:

"Dinin ilmini bilen bir kimse, eytana kar mu-


kavemette yalnzca amel ve ibadetle megul olan bin
kimseden daha dayankldr."

59 -Mücâdele, 11
'

KNC BÖLÜM
ZÂHR AMELLER

t"
i
;

Zâhir amellerin kapsad prensipler unlardr:

BRNC PRENSP
Bu prensip namazla ilgilidir, j

Allah namaz hakknda öyle buyurmutur:


teâlâ,

"Beni anmak için namaz kl." 1


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unu
söylemitir:

"Namaz dinin direidir."


Bil ki, namaz kldn zaman, sen Rabbinle konu-
ursun. Onun için, nasl namaz kldn Çünkü
iyi bil.

emredilen ey, her hangi bir ekilde deil, dosdoru


namaz klmak ve namaz muhâfaza etmektir. Bundan
dolay, namaz emredilirken, "Namaz kln." denilme-
mi, "Dosdoru namaz kln." denilmitir. 2 Namaz

-Tâhâ, 14
2 -srâ, 78; En'âm, 72

45
46 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

muhâfaza etmek sadedinde de hem onun muhâfaza


edilmesi emredilmi, hem de onu muhâfaza edenler
övülmülerdir. Örnein öyle buyurulmutur:
"Namazlar muhâfaza edin/' 3

olmulardr. Onlar namaz klar-


"Müminler iflah

ken huû' (Allah korkusu ve saygs) duyarlar... ve


onlar namazlarn muhâfaza ederler. Bunlar cennetin
sakinleridirler." 4

"Veyl olsun o kimselere ki, namaz unuturlar." 5

"Öncekilerden sonra bir nesil türedi. Bunlar na-


mazlar zâyi ettiler ve nefislerine uydular. Bunlar be-
lâlarn bulacaklardr." 6
p
; Namaz dosdoru klmak ve onu muhâfaza
• -"1
et-

mek u hususlara riâyet etmekle olur:

j
1- Gerekli olan temizlikleri yapmak. Bu da gerek-
tii zaman yapmak, güzelce abdest al-
eksiksiz gusül
mak, abdest uzuvlarn bilinen tertiple üçer def a tam
olarak ve ovarak ykamak, her uzvu ykarken onunla
ilgili zikir ve dualar yapmak, beden ve elbiseyi te-

3 Namazlar muhâfaza etmek, onlar


-Bakara, 238. vakitle-

rinde klmaya devam etmektir.


4-Mü'minûn,l-2, 9-10
-Maun, 5
s

6 -Meryem, 59. Not: Bu âyet, peygamberlerden sonra za-

man uzaynca rahâvete kaplan ve ibadette gevek davranmaya


balayan nesilleri haber vermitir. Bunlara, bu ümmetin son k-
smlar da dahildir.
/ Hnde Krk Prensip n/a Ma 2. 47

nizlemek ve temiz tutmakla olur. Ancak bu konuda


vesveseden de saknmak lâzmdr. Çünkü temizlii I

lam yapmakla vesvese birbirinden ayr eylerdir. Ves-


vese sahibi daha iyi yapmaz; o daha çok za-
temizlik
man harcar, daha çok yorulur ve imkânlar (su ve sa-
ireyi) fazlaca harcayp israf eder.

Temizlik, dtan içe doru üç ksmdr ve bunla-


rn önemi de, cahillerin zannettiinin aksine, dtan
içe doru artar. Bunlar elbise temizlii, vücut temizli-
i ve kalp temizliidir. Kalp temizliinden maksat,
kalbi kötü huy ve duygulardan arndrmaktr. En
önemli temizlik ksm budur. Çünkü hadis-i erifte de
belirtildii gibi, Allah teâlâ, insann ekil ve suretine
deil, kalbine bakar. Kalp Allah teâlâ'nn bakt yer
olunca, onun temizlii insanlarn bakt vücutye el-
bise temizliinden daha da önemli olur. Ancak te- d
mizliinin de kalp temizliiyle yakn bir ilikisi var-
dr. Çünkü kii vücut ve elbisesini temizleyip güzelce
abdest ald zaman, kalbinde de daha önce duyma-
d arnmay, temizlenmeyi ve aydnlanmay his-
bir
seder. Onun bunlar hissetmesi, d
temizliinin etki-
lerindendir. Esasen burada da görüldüü gibi, dla
iç, zahirle batn, ehâdetle gayp, mülkle melekût her
konuda bir birleriyle ilgilidirler ve karlkl olarak bir
birlerini etkilerler. Bu sebeple, her zaman güzel hare-
ketler kalpte güzel duygular oluturur ve güzel huy-
lar kuvvetlendirir^ Onun için, örnein, Allah teâlâ na-
maz klmay farz klm ve -bunun bir gerekçesi olarak
48 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

da, namazn insan kötülüklerden uzaklatrdm


bildirmitir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da,
müminin yapt iyiliklerden dolay kalbinde sevinç,
dolay da, üzüntü ve hüzün duy-
ettii kötülüklerden
duunu söylemi 7 ve iyilik yaptkça kalbinin aydn-
landn, kötülük yaptkça da kalbinin karardn ve
üstünde kara lekelerin olutuunu bildirmitir.
(Dinde, amel ve ibadeti gereksiz görüp, mücerret
bir inanc yeterli görenler, amel ve ibadetin inanc
olgunlatrmasndan ve kalbi aydnla-
kuvvetlendirip
tp nurlandrmasndan habersiz olan gafillerdir.)
|
Dla için etkilemesinde bir tkanklk oluursa 8 ,

bu kalbin normalde sahip olmas gereken hassasiyet


ve duyarll kaybetmesinden dolay olur. Bu hal de
kalbin hastalanmas veya ölümü sebebiyle oluur.
Kalbin hastalanmas veya ölmesi ise inançszlk,
inançta üphe ve bozukluk, riyâ, amelsizlik ve günah-
kârlk gibi illetler ve sebepler yüzünden gerçekleir.
Kur'ân- Kerim'in ondan fazla âyetinde bu illetleri ta-

yan kimselerin kalplerinde hastalk olutuu ve te-


davi edilmedii takdirde bu kalplerin öldüü bildir-

7 -Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, bu sözü müminin


tarifi ve tanm olarak zikretmitir.
8 -Günümüzün müslümanlarnda bu tkanklk hâli açk bir
ekilde görülür. Çünkü, ne kalplerindeki iman d
hareketlerine
yansmakta, ne de namaz, oruç ve hac gibi ibadetleri kalplerini
yumuatp aydnlatmaktadr.
/ hmlr Krk Prensip /V Ctmoz 49

initir. 9 Böyle bir durumda, kalbin hayat ve saln


temin etmeye çalmak birinci vazife hâline gelir. Bu
hastala sebep olan illeti ortadan kaldrmak, gü-
ila,

nahlar terk etmek, maddî meguliyetleri azaltmak,


tefekkür ve. zikre arlk vermekle olur. '

2- Namazn ve rükünleri yannda, sünnet ve


farz
edeplerine dc riâyet etmek ve içindeki zikir ve tebih-
leri tam olarak okumak. Çünkü bütün bunlarn ince

mânalar ve kalp üzerinde ayr ayr etkileri vardr.


Onun için, bunlar yerine getirdiin zaman, nasl oldu-
unu bilmesen bile, kalbinin onlardan etkilendiini,
arndn ve aydnlandn hissedersin. Bunlar da ilaç
gibidirler. Çünkü ilaç içen de, onu usulüne göre içtii
takdirde, ilacn özelliklerini ve nasl etki yaptn bil-
mese salk açsndan ondan fayda görür.
bile,

Namaz da bir canl organizma gibidir. Dier canl


organizmalara bir suret, ekil ve yap tayin eden Allah
teâlâ, namaza da münasip bir suret, ekil ve yap tayin

etmitir. Namaz organizmasnn ruhu niyet, ihlâs ve


kalbin hazr bulunmasdr. Gövdesi kalkma ve oturma-
dr. Ba, elleri ve ayaklar kyam, rükû' ve secdedir.
Güzellii ve mükemmellii bunlar emredildii ekil-
de yerine getirmektir. Göz, kulak ve dier duyu organ-
lar içindeki kraat, zikir ve tebihlerdir. Görmesi, iit-

9
-Bakara, 10; Maide, 52; Enfâl, 49; Tevbe, 125; Hac, 53; Ah-
y,âb, 12, 32, 60; Muhammed, 20, 29; Müddessir, 31; Nemi, 80;
Kum, 52; Fâtr, 22
50 mam Gazali yün Risaleleri • 13

c
mesi ve dier duyular ise, namaz içinde tefekkür et-
mek ve okunan eylerin mânasn düünmektir.
Namaz bu türlü canl bir organizma olduu için,

onda niyet ve ihlâsnbulunmamas onun ölü olmas


demektir. Rükün ve farzlarnn eksik yaplmas onun
sakat olmas, sünnet ve edeplerinin ihmal edilmesi
onun çirkin olmas, düünce ve tefekkürle klmmama-
s onun kör, sar ve duyarsz olmas demektir. Böyle
bir namaz ise, kabul edilmeye deil, reddedilmeye lâ-
yktr: Onun için Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm,
eksik klman namazlarn kirli paçavra gibi sahiplerinin
yüzüne frlatldn bildirmitir. Çünkü namaz Allah
teâlâ'y tazim ve yüceltmek için klnr. Eksik, çirkin ve
kusurlu klnmas ise, O'nu tazim etmek ve yüceltmek
deil, hafife almak ve küçümsemektir.

L3- Namaz klarken, vücut ve uzuvlara yaptrlan


ileri kalp ve ruha da yaptrmakrj

( Onun için, rükû' ve secde yaparken, kalp ve ru-


hunu da Allah teâlâ'nn büyüklüü önünde emek ve
bükmek, "Allahu ekber" derken, kalp ve ruhuyla da
en büyük olann Allah teâlâ olduunu duymak, "Vec-
cehtu vechiye" derken 10 kalbini de bütün eyadan ve
,

masiva'dan çevirip Allah teâlâ'ya yöneltmek, "el-

hamdu lillâti" derken, kalbinde Allah teâlâ'ya kar

10 -"Yüzümü Allah'a doru çevirdim" cümlesiyle balayan


bu iftitah duasn afiiler okurlar.
Dinde Krk Prensip 51

ükür ve minnetle dolmak, O'nun ikram ve ihsanlar-


n kan ve iliklerinde hissetmek, "yyake nestaîn." der-
ken, Allah teâlâ'ya kar acz, fakr ve ihtiyacn bütün
iddetiyle duymak ve bütün ruhuyla O'na iltica edip
snmak, dier hareket ve zikirlerde de bunlara ben-
zer his, duyu ve tefekkür hâlini yaamak lâzmdr. J

Bunun böyle olmas gerektii için, yalnz bedenle


deil, ayn zamanda kalp ve ruhunla da namaz kl.
Çünkü makbul ve geçerli olan namaz, iç ve bir- dn
liktelii ile klman namazdr.

\
unu da bil ki, namazn d yönünde ciddî bir ek-
siklik ve kusur oluursa, onu iâde edip yeniden kl-
mak gerekir. Çünkü bunun kolaydr ve ölçüle-
tesbiti
ri bellidir. Namazn iç yönünde, yani kalbin huzur ve

tefekküründe oluan eksikleri tesbit etmek mümkün


olmad için, namazn en önemli yönü bu olmasna
ramen, bu yönde oluan bir eksiklik ve kusur yü-
zünden namazn iâde edilmesi gerekmez. Ancak, bu-
nu telafi etmek için farz namazndan önce ve sonra
nafile namaz klmak sünnettir. Çünkü, nafile namaz
farz olan namazdaki eksiklii tamamlar.
2
Namazlarn bu ekilde tamamlamay
eksiklerini
kabul etmek, Allah teâlâ'nn kullarna tand önem-
li frsatlardandr. Nafileler de müekket (tekitli) ve

gayr-i müekket olmak üzere iki ksma ayrlrlar.

Ancak, namazdaki dalgnl ve manevî eksiklii


fazla olanlar için, bunlarn hepsi müekket hükümde-
dirler.
52 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

KNC PRENSP
>
j

[.. Bu prensip zekât ve sadakayla ilgilidir.

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


" Altn ve gümüü yp onlar Allah yolunda
harcamayan kimseleri elemli bir azapla müjdele." 11
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu söyle-
mitir:

"Mal çok olan kimseler helak olmulardr. Zekât


verip sadaka datanlar ise bu hükümden müstesna-
drlar."

Bil ki, mal hayr ilerinde harcamak dinin bir far-


z ve rüknüdür. Kullarn mallarn bu ekilde harca-
makla mükellef klnmalarnn ise iki hikmet ve sebe-
bi vardr. Bunlardan
muhtaçlarn ihtiyaçlarn
birisi,

gidermek, hayatlarndaki boluklar kapatmak ve bu


suretle sosyal denge ve adaleti salamaktr. Dieri ise,
kullarn Allah teâlâ'ya kar olan sevgilerini snamak-
tr.Allah teâlâ'y sevmek O'na iman etmenin özü ve
gayesidirjBu sebeple, O'nun sevgisini tamayan bir
iman geçerli deildir. Ancak, bunun yannda insanda
mal sevgisi de vardr. Bu sevgi Allah sevgisinin önü-
ne geçerse, iman bozar. Bu iki sevginin birbirine kar-
durumlarn ve hangisinin daha kuvvetli ve önde

" -Tevbe, 34
/ finde Krk Prensip
53

olduunu ortaya çkarmak için, sevilen maln Allah


teâlâ'nn sevgisi yolunda harcanp sarf edilmesi em-
redilmitir. Bu emre kar insanlar üç ksma ayrlm-
r
[
Birinciksm, Allah sevgileri çok kuvvetli olanlar-
dr. Bunlar O'nun sevgisine rakîp olan maln tamam-
n sarf edip bunu külliyen ellerinden çkarlan] Bu ks-
mn piri ve reisi Hz. Ebubekir'dir. Bir gün, Allah Re-
sulü aleyhissalatu vesselâm, sava masrafn karla-
mak için ashâbn bata bulunmaya çarmt. Bu
sahâbi mevcut olan bütün maln getirip verdi. Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm ona:
"Kendine ne braktn?" diye sorunca da, o:

"Kendim için Allah ve Resûlunu braktm." de-

]
kinci ksm; orta derecede olanlardr. Bunlar, bü-
tün mallarn bir defada ellerinden çkarmazlar. Za-
ten bu türlü zorunlu bir emir ve teklif de mevcut de-

-Mehur olan hadis rivayetinde, Allah Resulünün sorusu,


12

"Çoluk çocuuna ne braktn?" eklindedir. Fakat, mam Gazali


yukardaki rivayeti tercih etmitir. Sebebi ise udur: Gaza- mam
lî'ye ve dier âlimlere göre, kii ailesinin zorunlu
nafakasn sa-
daka olarak verip onlar aç ve çaresiz brakma hakkna sahip de-
ildir. Fakat, kendi kendisini aç brakma hakkna sahiptir. Ve
hatta bunu yapmak, isâr denilen en üstün cömertlik türüdür.
Kur'ân- Kerim'de bunu yapanlar övülerek, "Onlar muhtaç da
olsalar, bakalann kendi nefislerine tercih ederler."
(Har, 9)
Duyurulmutur.
54 mam Gazaltnn Risaleleri • 13

ildir. Onun için, bunlar farz olan zekât verirler. On-


dan sonra lüzum oldukça sadaka ve
da, eklin- ba
de harcamalarda bulunurlar] Bunlar, bu harcamalar
da kalp rahatl ve cömertliiyle yaparlar. Çünkü Al-
lah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, "Malda zekâttan
baka haklar da vardr/ buyurmutur.
7

j\jçüncü ksm; zayflardr. Bunlarda mal sevgisi


oldukça fazladr. Fakat yine de, Allah sevgisinden
fazla deildir.Bu sebeple bunlar, Allah teâlâ'nn kesin
emri ve farz olan zekât gönül rahatl ve honutlu-
uyla verirler. Fakat ondan sonra kalan mallarn elle-
rinde tutarlar.
Bunlarn derecesi, iman ve Allah sevgisi açsn-
dan en aaderece olduu için, bu derece sahiplerin-
den olmamaya çalmak, bunun için de ara sra farz
olmayan hayrlar yapmak ve sadakalar vermek lâ-
zmdr.
(Mal sevgileri Allah sevgilerinden fazla olanlar
ise, yukardaki âyet ve hadiste kasdedilen kimseler-
dir. Bunlar helâk olmu kimselerdir ve kendilerine
mallarndan dolay elemli bir azap vardr.)
Sadaka verecek mal olmayanlar için de, sadaka
verme yolu kapal deildir. Çünkü muhtaçlarn yara-
rna yaplan her i sadaka hükmündedir. Allah Resû-
lu aleyhissalatu vesselâm bunu belirterek gönül yap-
c bir söz, yararl bir nasihat, hak sahibi lehine bir ko-
numa, fiil hâlinde bir yardm, birisi için bir bakann
yannda rica ve efaatta bulunmak, onun hal ve duru-
'
K,rk Pkhup Mo / V c Sa daza. 55

munu açklamak, selâm vermek, hasta ziyareti yap-


mak, ölü hizmetinde bulunmak (teyi 7

) ve bunlara
benzer yararl iler yapmann da makbul birer sadaka
olduklarn söylemitir. 13
Zekât ve sadaka verirken, be hususa riâyet et-

mek lâzmdr. Bunlar öyledir: j.

1- Gizlice vermek. \ 4
Allah teâlâ öyle buyurmutur:

''Onu gizli tutar ve en çok muhtaç olanlara verir-


seniz, sizin için daha hayrldr. "i^Zekât ve sadakay
gizli tutmakta ve gizlice vermekte iki önemli fayda
vardr. Bunlardan birisi, riyâdan kurtulmaktr. Riyâ
ise, ameli bozup sevabn yakan ve hatta onu günaha
çeviren kötü bir eydir.

13
-Mal ve masraf gerektirmeyen bütün bu hayrlar yap-
mak son derecede kolaydr. Ve bunlar yaparak her gün âhiret
hesabna hazineler deerinde sevaplar kazanmak mümkündür.
Fakat, baz kimselerin ruhlarnn bozukluu, bazlarna da ey-
tann tasallutu yüzünden bu kimseler bu kolay ileri yapmaya
da yanamazlar. Hatta, hayrettir, bu ilerin de en kolay olan se-
lâm bile skp
mecbur kalmadkça alp vermezler. Bu yüzden,
selâm vermemek için yüzlerini çevirirler, selâm almamak için
de ya domuz gibi homurdanr veya dilsiz gibi susarlar. Dünya-
nn en pinti ve en pis mahluklar bunlardr. Müslüman kardele-
rine iki kelimelik selâm da çok gören bu menhus ve irenç mah-
luklardan, din ve millet için baka türlü hayrlar beklemek de
yanltr.
14
-Bakara, 271
56 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

Zekât ve sadaka verirken (dier hayrlarda da


durum budur) riyâ yapanlar, yamurdan kaçarken
doluya tutulanlar Çünkü bunlar, zekât ve
gibidirler.

sadaka vermekle cimrilik günahndan kurtulmak is-


terler. Fakat, cimrilik günahndan daha büyük bir gü-

nah olan riyâ yapma günahn kazanrlar. Kabir ve k-

kincisi ise, kar tarafn haysiyetini korumak ve


onu rencide etmemektir. Çünkü, açkça dilencilik
yapmayan fakir ve muhtaçlar, herkesin gözü önünde
zekât, sadaka ve ba
almaktan sklrlar ve bundan
rahatsz olurlar.

Bu faydalardan dolaydr ki, gizlice verilen sada-


kann sevab, yukarda geçen âyette bildirildii gibi,
daha fazladr. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da
bu konuda öyle buyurmutur:
"Gizlice verilen sadaka, Allah teâlâ'nm kzgnl-
n giderir."

"Kyamet gününde, Allah teâlâ yedi snf müslü-


man Ar'nn gölgesinde barndrr. Bu snflardan bi-
risi de, sadakalarn gizli verenlerdir/' 15

15 -Zekât ve sadakay gizli vermek iki türlüdür. Birincisi,

bunu üçüncü bir ahstan saklamaktr, ikincisi ise, bunu bizzat


alandan da saklamaktr. Bu da, zekât ve sadakay "Bu zekât ve
sadakadr." demeden ve bunu hissettirmeden ona vermek veya
/ hitte Krk Prensip 2Le ta t V£ ^orfGk'a 57

2- Minnet etmemek. / J
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Ey iman edenler! Sadakalarnzla minnet ve ezi-
yet etmeyin, Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyen-
ler gibi, bunlarla riyâ ve gösteri de yapmayn/' 16
"Güzel bir sözle savmak, arkasndan minnet edi-
lip eziyet verilen sadakadan daha hayrldr/' 17

Minnet etmek iki eyden oluur. Birincisi, kendi


içinde kendini velinimet saymak ve kar tarafa iyilik
yapt ondan üstün bir pozisyonda olduunu
için

düünmektir. kincisi ise, bu his, duyu ve düünceyi


söz veya fiil hâlinde kar tarafa duyurmak ve bu su-
retle onu skmak ve kendisine sknt ve eziyet ver-

mektir.Minnet etmenin bir ekli de, iyilik yapt


kimseden teekkür istemek, 18 hürmet ve sayg bekle-

kendisine göndermek eklinde olur. Ancak zekât bu ekilde ver-


menin câiz olmas için, alann zekât kabul ettiini bilmek lâzm-
dr. Çünkü, zekât kabul etmeyen bir kimseye zekât vermek ge-
çerli deildir.
Zekât, vakit namaz ve hac gibi "eâir" den olduu için,

gizlenmesi doru deildir. Ancak, zekât gizlemekle zekât veri-

len kimseyi gizlemek birbirindenayr eylerdir. Bu sebeple, ze-


kât verdiini gizlememekle beraber, kime zekât verdiini gizle-
mek mümkündür.
16 -Bakara, 264
17 -Bakara, 263
18 -yilik yapt
veya zekât ve sadaka verdii kimseden
dua istemek de doru deildir. Ancak, kar tarafn hem teek-
58 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

mek veya her hangi bir ekilde bedel ödemesini talep


etmektir, j

Ç Minnet (ve eziyet) etmekten saknmann çaresi de


iki eyden oluur. Birincisi, kendisinin malda emanet-
çi olduunu düünmektir Çünkü mal, Allah teâlâ'nn

maldr. Kul onu emaneten elinde tutmaktadr.


ise
Bakasnn maln onun emriyle sarf eden bir kimse,
kendisi için bundan bir üstünlük pay çkarmad gi-
bi, Allah teâlâ'nn emriyle O'nun maln verenin de,

böyle bir ie kalkmann anlamsz olduunu bilmesi


lâzmdr.
r.
ikincisi ise, kendisinin fakir ve muhtaca iyilik et-

mesinden çok, bunlarn kendisine iyilik ettiklerini dü-


ünmektir. Çünkü, bunlar onun Allah teâlâ'nn kendi-
sine yükledii bir emri yerine getirmesine yardmc
olmular, bundan dolay da önemli bir imtihan ba-
armasna ve büyük bir sevap kazanmasna vesile ol-
mulardr.
Zekât verince geride kalan mal temizlenir. Fakir
ve muhtaç, verilen zekât almak suretiyle bu temiz-
lenmenin gerçeklemesini salam olurlar. Bunlarn

kür etmesi, hem dua etmesi, hem de gücünün yettii bir ekilde
bir bedel ödemesi ona düen bir görevdir. O bu görevini yerine
getirmek teekkür ettii veya dua ettii zaman, "Tamam, ta-
için,

mam sus veya git." gibi souk ve kaba sözler söylemek de min-
net saylr ve yaplan iin sevabn kaçrr. Böyle bir durumda ya-
plan teekküre teekkürle karlk vermek, duaya kar da içten-
likle, "Âmin! Âmin!" demek lâzmdr.
/ rinde Krk Prensip £ç krg / Vt S O <7& jTg 59

bu iteki rolü, kan alan hacamat-


vücutta biriken kirli

çnn rolü gibidir. Hacamatç da bu kan almakla has-


taya iyilik eder ve salna yardmc olur. Bu sebeple
de, minnet etmek câiz olsa, hastann ona deil, onun
hastaya minnet etmesi lâzm gelir. 19

3- En iyi maldan vermek, j

Mal vermekten maksat, Allah teâlâ'ya kar sev-


gisini göstermek olduu için, verilen maln kalitesi,

bu sevginin derecesini belirler. nsan en çok sevdii


için en iyi eyi verir ve en iyi ii yapar. Müminin en

çok sevdii ise, onun Rabbidir. O hâlde, o da sevdii


Rabbi için malnn en iyisini verecektir. Kur'ân- Ke-
rim'de öyle buyurulmutur:
"Ey iman edenler! Kazandnz ve sizin için yer-

den çkardmz eylerin iyisinden verin. Bunlarn kö-


tüolann arayp onu vermeyin... Bilin ki, Allah verdi-
iniz eye muhtaç deildir. O övülen bir ilâhtr/' 20
"Sevdiiniz eyden infak etmedikçe (Allah için
vermedikçe) büyük hayr kazanamazsnz. Ne infak
ettiinizi Allah bilir." 21

"Cennet ehli olan kimseler, sevdikleri taam mis-

-Sadakay alan fakir ise, mal sevap hâlinde âhirete ta-


19

yan postac gibidir. imdiki arklarda "canm postac" diye,


dünya postacsnn deeri belirtilmeye çalldna göre, âhiret
postacsnn deeri daha da büyüktür.
20 -Bakara, 267
21 -Âl-i mrân, 92
60 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

kin, yetim ve esire yedirirler." 22

"Mürikler, kendilerinin houna gitmeyen eyleri


Allah için verirler/' 23

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da öyle bu-


yurmutur:
"Allah temizdir ve ancak temiz olan eyi kabul
eder." Bu hadisteki "temiz" den maksat, helâl olan ve
iyi kalite tayandr. 24
)
4- Güler yüz ve tatl dille vermek. I

Alc durumunda olan kiinin kalbinde eziklik ve


burukluk vardr. Kendisi bu durumda olduu için

hisli ve Bu sebeple, ona bir ey vermek, dar-


içlidir.

dan baklnca, onu sevindirmi gibi görünse de, haki-

22 -Bizden önceki müslümanlar, bu âyetin kapsamna gir-


mek en çok sevdikleri yemeklerini yemez, onu bir fakir ve
için,

muhtaca yedirirler ve bununla huzur ve mutluluk duyarlard.


Yaknp yrtnan nefislerine de, "Sanki yedim." diyerek onu sus-
tururlard.
23 -Nahl, 62
24 -Gönüllü olarak maln en iyisini vermek en iyisi ise de, bu
farz deildir. Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm,
zekât memurlarm gönderdii zaman onlara, zekâtn alacaklar
mükelleflerin en iyi maln deil, orta derecedeki malndan al-
malarn emretmitir. O hâlde, zekât verirken maln en iyisini
vermek art deildir. art olan ey, en kötü olan mal vermekten
saknmaktr. Sadaka vermekte ise bu art da yoktur. Buradaki
art ise, maln helâl olmasdr. Çünkü haram olan mal, Allah te-
âlâ tarafndan sadaka olarak da kabul edilmez.
Dinde Krk Prensip Zekat l/£ Sac/aMO. 61

katte o içinden feciekilde yaralanr ve strap duyar.


Onu dütüü bu psikolojik azaptan ancak güler yüz
ve tatl dil kurtarabilir. Onun bu ekilde (güler
için,

yüz ve tatl dille) verilen zekât ve sadakann sevab


kat kat fazlalar. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm,bu gibi durumlara iaret ederek öyle buyur-
mutur:
"Bazen bir dirhem sadaka, yüz bin dirhemden
daha üstün olur."
5- Zekât ve sadakay en iyi yere vermek. :

;
Bu konuda en iyi yer ise, ilim ve takva ehli kimse-
ler, ihtiyaç sahibi olan akrabalar ve daha çok skntda
olan âilelerdir._

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, yakn ashâ-


biyle birlikte bulunduu bir yemekte dua ederken,
"Takva sahipleri yemeinizi yediler ve melekler size
salavat getirdiler." derdi ve, "Yemeinizi takva sahip-
lerine yedirin." tavsiyesinde bulunurdu.
(Bir âlim de öyle demitir: "Allah adna ver, Al-
lahadna al. Allah adna vermeyenden alma ve Allah
adna almayana verme.")
yapma ve yardm etme hakk-
(Kendilerine iyilik
n bütünüyle yitirenler zâlimlerdir. Zâlim, baka in-
sanlarn haklarna sayg duymayan ve onlar çine-
yen kimsedir. Allah teâlâ, Kur'ân- Kerim'de öyle bu-
yurmutur:
"Zulmeden kimselere yaknlk göstermeyin.
62 mam Gazalinin Risaleleri • 13

Aksi takdirde, onlar yakacak olan ate sizi de yaka-


caktr.") 25

Bu prensibi, üzerinde herkesin düünüp kendisi


için bir ders çkarmas gereken önemli bir hadis-i e-
rifle noktalayacaz:
"Uç ey helâk edicidir. Bunlar; cimrilik, nefse
dükünlük ve kendini beenip kendi fikir ve görü-

ÜÇÜNCÜ PRENSP
t
|
Bu prensip oruçla alâkaldr. _
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Öncekilerin üzerine yazld gibi, sizin üzerini-
ze de oruç yazld. Umulur ki, onunla takvaya ular-
snz/'^
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar
söylemitir:

"Allah teâlâ buyurdu ki, her bir ibadetin ondan


yedi yüze kadar artan sevab vardr. Orucun sevab
ise bundan da fazladr. Çünkü oruç benim içindir.

Onun sevabn da ben takdir ederim."

"Her eyin kaps vardr, ibadetin kaps da oruç-


tur.

25 -Hud, 113
26 -Bakara, 183
Dinde Krk Prensip 63

i Orucun iki önemli özellii vardr: - /

Birincisi odur ki, oruçta ihlâs mevcuttur. Çünkü


olan bir ibadettir. Gizli olunca da içine riyâ ve
o, gizli

gösteri girmezj Namaz, zekât, hac gibi ibadetlerde


ise her zaman tam olarak bulunmaz. Çünkü
ihlâs
bunlar açkta yaplrlar. badetin deeri ise, kapsad
ihlâstadr. " Oruç benim içindir. " sözünün mânas da,
onun tam bir ihlâsla ve yalnzca Allah teâlâ için yap-
lan bir ibadet olmasdr. (Çünkü, Allah teâlâ için oruç^
tutmak istemeyen bir kimse, gizlice yiyip içebilir. Bu-
nu yapmamas, onun Allah teâlâ için ibadet etmek is-
tediini gösterir. 27 j

f kincisi de odur ki, oruç nefis ve eytan kahredi-


ci ve dize getiricidir. Nefsin en çok çekindii ve ar
bulduu ibadet oruçturi Çünkü nefis yeme ve içmeye
mübtelâdr. Oruç ise, bir süre bunlar terk etmektir.
Yemek ve içmek eytann da insana kar kulland
gücün kaynadr. Bu yüzden, oruç tutmak suretiyle
yemek ve içmek kesilince, eytann da gücü tükenir.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm bu duruma ia-
ret ederek öyle buyurmutur:

"eytan insann kan damarlarnda dolar. Oruç tu-


tarak onun kan damarlarnzda dolamasn önleyin/'

ay girdii zaman cennet kaplar aç-

-imdilerde baz kimselerin orucu rejim yapmak ve kilo


27

vermek için tutmalar bu gerçei deitirmez. Çünkü, bu kimse-


lerin yapt ey oruç tutmak deil, niyet ettikleri eydir.
J

64 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

cehennem kaplar kapanr ve eytanlar zincire vu-


lir,

rulur/' Çünkü, Ramazan aynda oruç tutulur. Oruç


ise açlk demektir. Açlk da nefis ve eytann insana
kar kullandklar kötü hisleri zayflatr. Bu hisler za-
yflaynca da nefis ve eytan zincire vurulmu gibi,

insan etkileyemez duruma gelirler.


Oruç kemiyet ve miktar bakmndan
'.

da, keyfiyet
ve kalite bakmndan da üç ksmdr: ]

\
Kemiyet ve miktar bakmndan en az oruç, bir ay-
lk olan Ramazan orucudur.
Davud aleyhisselâmn orucudur.
En çok oruç ise,

Bu oruç türü, devaml olarak bir gün oruç tutmak ve


bir gün iftar etmek eklindedir. Bu oruç, ara verme-
den sene boyunca oruç tutmaktan üstündür. Çünkü,
aralksz bir ekilde oruç tutmak, insanda alkanlk
oluturur. Alkanlk oluunca da orucun insan üze-
rinde etkisi kalmaz. Bundan sonra insan, ne midesin-
de açlk hisseder, ne kalbinde arnma ve temizlenme
duyar, ne de nefsinde bir krlma ve geveme görür.
Çünkü alkanlk tabiat ve mizaç hâline gelir ve orga-
nizma kendisini bu yeni mizaca göre tanzim eder.
Bundan dolaydr ki, doktorlar da ilaç içmenin âdet
hâline getirilmemesi gerektiini, aksi takdirde bünye-
nin alkanlk kazanp ondan etkilenmez hâle gelece-
ini söylerler.

Bu oruç türü en üstün olduu için, Allah Resûlu


aleyhissalatu vesselâm, onu Abdullah Amr'a
ibni
önermi ve bu sahâbinin daha fazla oruç tutmak iste-
/ hutv Krk Prensip uç 65

digini söylemesine kar da, "Bundan daha fazla oruç


yoktur. " buyurmutur.
toplam olarak senenin üç-
Orta miktarda oruç ise,

le birini kapsayan oruçtur. Bunun en güzel ekli de,

Ramazan orucundan sonra her haftann Pazartesi ve


IVrembe günlerini oruç tutmaktr.
Bundan daha az oruç tutmamaya gayret etmek
lâzmdr. Çünkü bu kadar oruç tutmak kolaydr. Se-
vab da çoktur.
Keyfiyet ve kalite bakmndan en düük oruç,
yalnzca mideyle alâkal olan yeme ve içmeyi terk et-

mektir. Orta derecedeki oruç, bununla birlikte duyu


organlarn da haram ve mekruh olan ilerden çek-
mektir. Bu oruçta örnein, dil giybet ve yalandan, göz
haram nazar ve tecessüsten uzak tutulur. En üst dere-
cedeki oruç ise, oruç süresi boyunca yalnzca Allah te-
lâ'y zikretmek, yalnzca O'nu düünmek ve sadece
fi

O'nun rzasn kazandran iler yapmaktr.


Bütün bu oruç türleri için bir mükemmellik de if-

tarn niteliidir. Bu nitelik de iki husustan oluur. Bi-

rincisi, gda ile açmaktr. kincisi de


orucu helâl bir
çok yememektir. Haram veya üpheli bir gdayla aç-
lan bir oruç, mâna ve önemini kaybeder. Çünkü oru-
cun mâna ve önemi, yukardaki âyette iaret edildii
gibi, bu yolla takva kazanmaktr. Takva ise, haram ve
üpheli eylerden uzak durmaktr. ftar ederken çok
yemek de orucun etkisini bozar. Çünkü bu durumda
da hiç oruç tutulmam gibi bir sonuç ortaya çkar.
66 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

Vücut hafifleyecei yerde arlar, ehvet azalaca


yerde çoalr, tembellik ve uyku artar. Bu yüzden de,
gece ibadeti yapmak zorlar, farzlar ifa etmek bile
yük hâline gelir.

DÖRDÜNCÜ PRENSP
r
i Bu prensip hacla ilgilidir.
"v

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Gücü yetenlerin Kâbe'yi haccetmeleri, Allah'n
onlar üzerinde bir hakkdr/' 28

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"slâm dini be temel üzerine bina edilmitir. Bu


temellerden birisi haçtr. Kendisine farz olduu ve
gücü yettii hâlde, hac etmeden ölen bir kimse, ister
yahudi, ister hristiyan olarak ölsün."
Haccn zâhir amelleri (menâsik), edep ve srlar
vardr. Zâhir amelleri hyâ kitabnda zikretmiiz. Bu-
rada da edep ve srlara iaret edeceiz.

I
Haccn edepleri yedi tanedir:
'
Birincisi, hac yolculuu için helâl mal ve sâlih ar-
kada temin etmektir. Çünkü helâl mal, kalbi nurlan-
drr ve haccn kabul edilmesine vesile olur. Sâlih ar-

28 -Âl-i mrân, 97
Dinde Krk Prensip 67

kada ise, kiiyi hayr ilere tevik eder ve onu kötü


ilerden uzaklatrr.
kincisi, hac yolculuunda al veriten uzak dur- .

maktr.[ Çünkü al veri, helâl olmasna ramen, fikri

datr ve ibadetin huû' ve lezzetini giderir.


Üçüncüsü, arkadalara kar cömert davranmak
ve onlarla güzel geçinmektir. (Allah Resûlu aleyhissa-
latu vesselâm öyle buyurmutur: "Arkada olarak
en iyiniz ülfet eden ve kendisiyle ülfet edilebilen kim-
sedir. En kötünüz ise, kimseyle geçinmeyen ve kendi-
siyle geçinilemeyen kimsedir.")
Dördüncüsü, tartmaktan ve dünya ilerini ko-
numaktan saknmak, dilini Kur'ân ve zikir okumak
ve dua etmek üzerine younlatrmaktr. 29

29 -Birkaç sene önce, iiler hac zamannda Harem bölgesin-


de nümayiler yaparlard. Böyle bir ey yapmak, düpedüz
siyasî
ibadet zevkine sahip olmamak ve hac âdabn bilmemektir. Bu
insanlar, Harem içinde fikirleri kartrp hac ibadetinin zevk ve
ruhaniyetini bozacaklarna gidip meselâ Riyad veya daha baka
bir ehirde bunu yapsnlard. Kald ki, onlar da herkes gibi, ora-
ya ibadet niyet ve maksadyla gelmi ve bunu söyleyerek bu ül-
keye girmek için izin ve pasaport almlardr. Buna göre de, bun-
larn yalnz Haremde deil, bu ülkenin hiçbir yerinde ibadet d-
nda bir ey yapmalar caiz deildir. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur: "Müminler verdikleri söz ve art-
lara bal kalrlar." Kendilerinin kocaman bir ülkeleri vardr.

Orada istedikleri gibi banp çarsnlar.


Bunun gibi, kendi ülkemizde de gösteri ve nümayileri Cu-
ma namaz vaktine rast getirip cami kaplarna dayandrmak câ-
68 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

Beincisi, giyim ve kuamda ve vasta kullanma-


da gösteri, israf ve lüksten saknmak, sadelii ve va-

iz deildir. Çünkü bu da, Cuma namaznn huu ve huzurunu


kaybettirir ve namaz klanlarn fikirlerini ibadet dndaki konu-
larla megul eder. Doru bir i yaplacaksa, onun için doru bir
mekân bulmak da lâzmdr. Harem veya camiyi kullanmak an-
cak bütün ümmetin hem fikir, hem de yöntem itibaryla icmâ ve
ittifak ettii konular için caiz olabilir. Birkaç kiinin veya bir hi-
zip ve grubun anlayna göre düzenlenen gösteri ve nümayiler
ise, bütün müminlerin hakk bulunan kutsal yerlerde yaplamaz.

Bunu yapmak, bu yerlerin kudsiyetine de, bu yerlerde ibadet et-


mek isteyen insanlarn haklarna da tecavüzdür.
Fakat anlalan, baz kimseler için mekânn kudsiyeti, ibadet
ve hukuk kendi uratklar konular kadar önemli deildir. Bu se-
beple, bu konular için bunlaretmek onlar rahatsz etmez.
ihlâl

Yanl anlalmamas için unu da söyleyelim: Elbette ki,


baz hakl davalar ve meseleler vardr ve bunlar için uygun bir
tarza mücadele edilecek ve cihad yaplacaktr. Fakat, bir ey ya-
pacam derken, ondan daha önemli eyleri bozmak ne doru,
ne de câizdir. Söylemek istediimiz budur ve bizim anladm-
za göre, mekânn kudsiyeti, ibadet ve hukuk bütün dier konu-
lardan daha önemlidir. Bu sebeple, bunlar ve ibadetin huzur ve
huuu baka davalar ve meseleler için ihlâl edilemez. Bu dava ve
meseleleri dile getirmek ve gerekirse gösteri ve nümayiler yap-
mak için daha uygun mekânlar bulunabilir. Bu mekânlar durur-
ken, ibadet ve mabedleri kullanmaya kalkmak, bunlarn kud-
siyetini hiçe saymaktr. badet ve mabedin kudiy etini hiçe sa-
yan bir zihniyetin sahip çkt
ve seslendirdii hiçbir dava da s-
lâm davas saylamaz.
Eer denilse ki, ba örtüsü gibi dinde yeri bulunduu kesin
olan meselelerde yaplan zulüm ve hakszla tepki göstermek
gerekmez mi?
Dinde Krk Prensip
/~/<XC 69

sat seviyeyi gözetmektir. Bilindii gibi, Allah Resulü

ve onun hayrl ashâb gösteri ve debdebeden uzak,

Biz de deriz ki, zulüm ve hakszla göstermek gere-


tepki
kir. Ancak bunlara tepki göstermek, cami kapsnda ve hatta

içinde ibadetin huzur ve güvenliini ihlâl edici mahiyette gürül-


tü ve patrt çkarmay gerektirmez. Çünkü gürültü ve patrt ç-
karmak için daha baka yerler bulunduu gibi, gürültüsüz ve
patrtsz de vardr. Ve muhtemeldir ki, tepki ekil-
tepki ekilleri
leri içinde, faydas en az olan ve hatta hiç faydas bulunmayan

ve üstelik zarar bulunan tepki, fikir mücadelesi yapmak ve ted-


bir almak yerine gürültü ve patrt çkarmak ve gösteri düzenle-
yerek barp çarmaktr. Bu en ucuz ve en tembel tepki ekli-
dir. imdiye kadar yaanan tecrübeler de, bunun böyle olduu-
nu gösteriyor. Fakat, doacak fayda ve zararlara aldrmadan her
eye ramen, bu yolla dearj olmak isteyen kimseler de buluna-
bilir. Bu da bunlar için bir hak olarak düünülebilir. Fakat, baka

eden ve hatta yalnzca bunlar d


türlü tepki ekillerini tercih
ru bulan kimseler de vardr. Ve bunlar da cami cemaatinin
bölümünü tekil ederler. Benimsemedikleri ve doru bulduklar
gürültü ve patrtyla ibadet huzurlarnn bozulmamas da bunla-
rn hakkdr.
Mücadelede en etkili tepki ekillerinden birisi, sabr ve se-
bat göstermek ve hakkndan gelinemeyen zulme kar, Allah te-
âlâ'nnyardm ve imdad yetiinceye kadar müslümanca diren-
meye devam etmektir. Allah Resulü ve onun ashâb da Mekke
müriklerinin zulmüne kar bu ekilde tepki göstermiler ve bu
tepkiyle onu yenmilerdir.
Bazlar, "Biz artk Medine dönemindeyiz. Bu sebeple,
Mekke döneminin yöntemi bizim için geride kalmtr." diyebi-
lirler. Bu kimseler, bunu söylerken müslümanlarm bugünkü sa-

y çokluunu göz önünde tutarlar. Ancak say çokluu tek ba-


na bir güç deildir. Say çokluunun güç ifade etmesi için birin-
70 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

mütevazi ve sade bir vaziyetle hac etmilerdir. Sahih


bir rivayetle nakledildiine göre, Allah Resûlu aley-

ci ve olmazsa olmaz art birlik ve beraberliktir. Fakat, müslü-


manlarda birlik ve beraberlik yoktur. Onun
dünyada hatriçin,

saylr bir yekûna ve kendi ülkelerinde nüfus çokluuna sahip


olmakla ne dünyada, ne de kendi yurtlarnda bir arlk
birlikte,

ve etkinlie sahip deildir. Necip Fazl' n tabiriyle, "Öz vatanla-


rnda paryadrlar/' Bu da Allah teâlâ'nn onlara müstahak ol-
duklar bir zillet cezasdr. Yeni yetien hamiyetli gençler, bu zil-
leti görünce, bundan kurtulmann çaresinin barp çarmak ol-
duunu zannederler. Halbuki, bunun bununla hiçbir alâkas
yoktur. Çare, birlik ve beraberlii tesis etmek ve uhuvvet-i islâ-

miyeyi bütün samimiyet, scaklk ve derinliiyle ihya etmektir.


Bunlar yapmak için de nefisten, enaniyetten, çkar mülahazala-
rndan, ksr çekimelerden, ifrat ve tefritten, ayrnt taassubun-
dan, kibir ve gösteriten vazgeçmek, ilme ve fazilete sayg duy-
mak, gerçeklere uymak lâzmdr. Bunlar yapmak ise, ciddî bir
nefis terbiyesi ve slahn gerektirir. Çou müslümanlar ise, ne-
fislerini beenmi ve onu olduu gibi kabul edip barna bas-

mlardr. Bu insanlar, bu vaziyette nefislerini terbiye ve slah


edemezler. Bunu yapmaynca da birlik ve beraberlik tesis ede-
mezler. Bunu yapmaynca da, sayca çok olmalar hiçbir ie ya-
ramaz. Nitekim, yaramyor da.
Bir ey daha söyleyeyim: Yahudiler her gün Filistinlileri öl-

dürüyorlar. Biz de bunlar için hakl olarak üzülüyor ve yahudile-


re beddua ediyoruz. Peki, Filistinliler, bu katil dümana kar bir-
lik ve beraberlik hâlinde midirler? Kendi öz hayatlar için bile ne-
fislerini yenip bir araya gelmeyen ve ehil bir komuta kadrosunun
altnda tek yürek, tek yumruk olup güç kazanmay akllarna ge-
tirmeyen bir millet için üzülmek ne ie yarar? Allah teâlâ'nn bu
dünya hayat deimez kanunlar vardr. Bu kanunlar çi-
için de
neyerek ve hiçe sayarak bir i baarmak mümkün deildir.
/ )inde Krk Prensip Hac 71

hissalatu vesselam, bindii deveye kendi eyasn da


yüklemi30 ve bu devenin semer ve örtüsü dört dir-
hem deerini amamtr. (Ve kendisi bu devenin üs-
tünde sk sk öyle dua etmitir: "Allah'm! Bunu gös-
31
teri ve riyadan uzak bir hac olarak kabul et.")

Altncs, bindii hayvana iyi bakmak, onu yor-


mamak, gücünden fazla yük altna sokmamaktr.
Yedincisi, yapt masraflar, çektii skntlar ve
karlat zorluklar haccnn makbuliyetine iaret
sayarak bunlardan dolay sevinmek ve moral bul-
maktr. Çünkü Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
"Haccnn sevab yaptn masraflar ve çektiin
skntlar kadardr."
Haccn srlar ise çoktur. Biz bunlardan dört tane-
sine deineceiz.
Birincisi, hac eski dinlerdeki ruhbanln yerinde-
dir. Ruhbanlk, dünyay bütünüyle ve süresiz olarak
terk etmektir. Bu zor i, eski din ve milletlerde ve
özellikle hristiyanlkta üstün bir ibadet saylrd. Al-
lah teâlâ, müslümanlara bu ibadetin sevabn kazan-
drmak için hacc farz kld. Hac da, ruhbanlk
onlara
gibi, dünyay, dünya ilerini, yurt ve yuvay terk et-

-O dönemde varlkl kimseler, kendi bindikleri deveye


30

yük yüklemezler, yükü ikinci bir deveye tatrlard.


n -Münziri, et-Tergib, 183/3
1
,

72 mam Gazal? nin Risaleleri • 13


%

mektir. Ancak, bunun süresiruhbanlkta olduu gibi


ömür boyu deil, bir mevsimdir.
-

2- Hac, zayf kimseler için her zaman, bar za-


manlarnda da bütün müslümanlar için cihad hük-
mündedir. Cihadn sevab çok fazla olduu için, Al-
lah teâlâ Bü sevab hac yoluyla da kullarna kazandr-
mak istemitir.

sultan hükümet merkezinde ve saraynda


3- Hac,
ziyaret etmek olaydr. Sultan, kâinatn ve her eyin
Rabbi olan Allah teâlâ'dr. Allah teâlâ, hiçbir yer ve
mekânda bulunmad O'nu ziyaret etmek ve
hâlde,
O'na yakn gelmek itiyakn duyan kullar için, Kâbe-
'yi sembolik olarak kendisine ev edinmi, Harem, Ara-

fat, Mina, Müzdelife gibi ziyaret edilen dier yerleri de

bu evin avlular, uzantlar ve mütemilât durumuna


getirmitir. Bütün bunlar sembolik ve temsilî mahiyet-
te olduklar için, buralarda ifâ edilen amellerin bir ks-
m da ayn ekilde sembolik ve temsilidir. Mücerret
akl açsndan bunlarn anlaml bulunmamas da onla-
rn bu özelliinden dolaydr. Bu amellerden kasdedi-
len ey ise, Allah teâlâ'ya kaytsz ve artsz bir ekilde
etmeye almak, önüne çkan zorluklar amasn
itâat

örenmek ve O'na kar kullukta akl gibi engellere ta-


klmamaktr. 32 Kulluun kemali olan bu mânalar haçta

32 -Akl, tam ve kâmil olduu zaman Allah teâlâ'ya kulluk-


ta engel deil, destek durumundadr. Fakat, nefsin emrine giren
ve bir anlamda nefisle bütünleen akl, kulluk için en büyük en-
/ mde Krk Prensip H Ol C 73

gerçekletii için, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm


ihrama girerken öyle niyet etmitir:

m
için
"Buyur Allah'm! Emrinin hak olduuna inand-
göstermek, kulluk ve köleliimi sana arz etmek
hacca niyet ettim." 33
4- Hac yolculuu, âhiret yolculuunun bir prova-
s ve ön tatbikatdr. Onun için hac yaparken, âhiret
yolculuunu düünmek ve iki yolculuk arasndaki
benzerlikleri göz önünde tutmak lâzmdr. Bu sebeble
âile halk, dostlar ve tandklarla vedalarken ölüm

anndaki vedalamay, ihram giyerken kefen giyme-


yi, deveye binerken tabuta girmeyi, yola çkarken
dünyadan ayrlmay, Arafat meydannda maheri dü-
ünmek, Safa ile Merve arasndaki gidi gelite gü-
nahlarndan kaçmay, Kâbe'yi tavafta Allah teâlâ'nn
rahmetine dehalet ve iltica etmeyi, Mina'daki tala-
mada kötülüklere kar sert tavr almay, kurban kes-
mede nefsin kötü hislerini öldürmeyi kararlatrmak,
hac zamannda ev halkndan ve sevdiklerden uzak
kalma münasebetiyle kabir yalnzln hissetmek,
telbiye okurken 3* kyamet gününde toplanmak için

geldir. Böyle bir akl, din d bir eitim ve


takdirde de bütünüyle firavunlar ve Allah teâlâ'y inkâr etme-
kültürle beslendii

ye kalkr.
33 -Bu sözün Arapça orijinali öyledir: "Lebbeyke bi haccin
hakken ve taabbüden ve rkkan."
34 -Telbiye
okumak, hac yolunda "lebbeyk" demektir. Leb-
beyk, buyur anlamndadr. Allah teâlâ, kullarn hac etmeye ça-
74 mam Gazal? nin Risaleleri «13

ruhlara yaplan çarya cevap vermeyi akla getirmek


gerekir. Bunlar gibi, haccn her bir amelinde âhiret
yolculuuna âit bir mâna ve bir karlk bulmak ve
onlar düünmek haccn en önemli yönünü tekil
eder. Kalp aydnlna sahip olan, himmetini din ve
âhiret ileri üzerinde younlatran kimseler, âhiret
yolculuuyla ilgili olarak burada yazdklarmzdan
çok daha fazla mânalar, benzerlikler ve karlklar bu-
lur ve hissederler.

BENC PRENSP
î

7
....
; Bu prensip Kur ân okumakla ilgilidir.

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Kendilerine kitab verdiimiz kimseler, onu
hakkyla okurlar ve ona içtenlikle iman ederler/' 35
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar
söylemitir:

"Ümmetimin en üstün ibadeti Kur'ân okumaktr."


"Kyamet gününde en büyük efaatçi Kur'ân'dr."
"Allah teâlâ buyurdu ki, ben Kur'ân okumakla
megul olanlara dua edenlere verdiklerimden daha
çok ey veririm."

rd için, bu çarya icabet edenler, yol boyunca " leb-


beyk.. ."derler.
-Bakara, 121
I Ude Krk Prensip 75

Bil ki, önemi ve sevab büyük olan Kufân oku-


mann bir takm edep ve srlar vardr.
Edepler unlardr:
1- Hürmet ve sayg duyarak okumak. Hürmet ve
sayg duymak için de, Kur'ân'n Allah teâlâ'nn yüce
kelâm olduunu, baka sözlere benzemediini, Allah
teâlâ yannda çok büyük deer ve hatr bulunduu-

nu düünmek lâzmdr.
Okurken kbleye kar diz üstünde oturmak, onu
belden yukar tutmak, bütün dikkatini onun üzerinde
teksif etmek, gereksiz hareketlerden saknmak, dünya

kelâm konumamak, saa sola dönüp bakmamak gi-


bi vaziyetler de edep cümlesindendirler. Bunlar, ayn

zamanda kalpteki hürmet ve sayg hissini de arttrr-


lar. Çünkü, d
vaziyet kalbe his ve duygu eklinde
intikal eder.

Doru okumak, kelime ve harflerin telaffuzunu


tam çkarmak, mânalar düünmek de dikkat edilme-
si gereken önemli hususlardandr. Abdullah ibni Ab-

bas radyallahu anh öyle demitir:

"En ksa sûreyi tefekkür ederek ve mânasn dü-


ünerek okumak, en uzun sûreyi acele ile ve mânas-
n düünmeden okumaktan daha makbuldür." 36
Hz. Âie radyallahu anha da bir adamn sür'atli ve

36-En ksa sure Kevser sûresi olup üç âyettir. En uzun sûre


ise Bakara süresidir ve 286 âyettir.
76 mam Gazali' nin Risaleleri • 13
~.

mrldanarak okuduunu duyunca unu söylemitir: (

"Bu adam ya okumasn örenmeli, ya da oku-


maktan vazgeçip susmaldr."
En sevapl vakitlerde ve durumlarda okumaya
2-

çalmak. Kufân okumak için en sevapl vakit gece


vakti, en sevapl durum da namaz klma hâlidir. Bu
sebeple, Kur'ân' gece içinde ve namazda okumak en
üstün okuma eklidir. Bunun mescitte olmas ise, de-
recesini daha da arttrr.

Kur'ân'baka vakitlerde, namaz dnda ve ev


gibi yerlerde de okumak sevap ve bereketten hâli de-
ildir. Çünkü Allah teâlâ, övdüü kimseleri öyle ta-
rif etmitir:

"Onlar ayakta, otururken ve uzanrken Allah'


zikrederler." 37 Allah teâlâ'y zikretmenin türlü ekille-
rivardr ve bunlarn en üstün ekli Kur* ân okumaktr.
O hâlde, ayakta, oturarak ve yan yatarken okumak
arasnda faziletin asl bakmndan fark yoktur. Fark,
faziletin fazlalmdadr. Ancak, âhireti arayanlar,
yaptklar amelleri en faziletli ekilleri ve en çok se-
vap getiren halleriyle yapmaya çalr ve buna büyük
önem verirler.

Hz. Ali radyallahu anh da öyle demitir:


"Kur'ân' namazda okuyan için her bir harfe be-
del yüz sevap vardr. Onu namaz dnda ve fakat ab-
*7 -Âl-i mrân, 19
/ mh? Krk Prensip KiJ t '
O. h OK U y^C* k 77

l\stli olarak okuyan için her bir harfe bedel yirmi be


sevap vardr. Onu abdestsiz olarak okuyan için de her
bir harfe bedel on sevap vardr/' 38
3- Bir edep de hatmetme süresiyle ilgilidir. Hat-
metmek en uzun süre bir aydr. En ksa süre üç
için

gündür. Bu ikisi arasndaki mutedil süre ise yedi gün-


dür. Üç günden daha az bir sürede hatmetmek müs-
lehap deildir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
"Kur'ân' üç günden daha az bir sürede hatme-
den, onu anlamam olur." 39

Burada aklî kyas yoluna giderek, "Hayr ve fay-


dal olan ey çok oldukça daha iyidir." demekten sa-

38 -Abdestsiz Kufân'a dokunmak câiz deildir, fakat do-


kunmadan okumak caizdir. Cünüp hâlinde ise, okumak da câiz
deildir.
39 -Kur'ân' anlamadan okumak, bütünüyle sevapsz deil-
dir. Hatta bu ekilde okumann karlnda her bir harf için on
sevap verilir. Onun için, baz kimselerin, Kur'ân' anlamadan
okumann sevab olmadn söylemeleri yanltr. Bir yanl da,
merhum Mehmet Akif in u sözüdür: "nmemitir hele Kur'ân
unu hakkyla bilin- Ne fal baktrmak, ne de mezarlkta okumak
için." Kur'ân'la fal baktrmak elbette ki, doru deildir. Çünkü

neyle olursa olsun fal baktrmak haramdr. Fakat, Kur'ân' me-


zarda okumann doru olmadm söylemek, Kur'ân' anlama-
maktan baka bir ey deildir. Çünkü, bu mübarek ve aziz kita-
bn hayr ve bereketi yalnz dirilerle snrl deildir, ölüleri de
kapsayacak genilikte ve bolluktadr. Onun için, dirilerden ölü-
lere giden sevabn banda Kur'ân okumann sevab gelir.
78 mam Gazalinin Risaleleri • 13

knmak lâzmdr. Çünkü bunu söylemek, tpk bir


hastann, "laç faydal olduuna göre, ondan ne kadar
7
çok içersem o kadar iyidir/ demesi gibidir. Halbuki,
dozu aan ilaç faydal ve iyi deil, zararl ve hatta öl-
1 • • mm 1
durucudur.
Kald
akl dinin edeplerini kyas yoluyla bile-
ki,

mez. Bunlar bilmek için, vahiy alan peygamberin söz


ve talimatna uymak Onun için, meselâ
gerekir. na-
mazn en önemli ibadet olduuna bakarak onun bü-
tün zamanlarda klnmas aklî kyas yoluyla doru
bulunduu hâlde, Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm be vakitte namaz klmann mekruh olduunu
bildirmitir. 40 Bu vakitlerin toplam da, hemen hemen
günün üçte birini tekil eder.
Srlar ise unlardr:
Kur'ân' okurken onu söyleyenin büyüklüü-
1-

nü düünmek. Bunu düününce, Kur'ân'n büyüklü-


ü de ortaya çkar. Çünkü söz sahibine göre kymetli-
Kur ân' m
7
dir. sahibi ise kâinâtm yaratcs olan Allah j

teâlâ'dr. Onun için, okumaya balarken Ar', Kür-


si'yi, gökleri, yeri, melekleri, cinleri, insanlar, türlü
türlü hayvanlar, çeit çeit bitkileri ve baka baka
mahiyet ve özellikteki madenleri akl ve hav- içeren,
salay aan büyüklükteki kâinâtm bu sözün sahibinin
avucunda olduunu ve bütün bu eylerin her an
s

40 - Ne ilginç tevafuktur ki, namaz klmann farz olduu va-


kitler de be, onun mekruh olduu vakitler de betir.
79

O'nun merhametine muhtaç durumda bu-


lütuf ve
lunduunu düünmek ve Kur'ân' okumakla bu son-
suz kudret ve lütuf sahibi zâtn muhatab hâline gel-
diini, O'nu tanmak, O'nun rzasn kazanmak, O'na
yakn olmak ve O'nun sözlerindeki ilim ve hikmetle-
ri örenmek, hayr ve bereketlerinden faydalanmak
istediini aklna getirmek lâzmdr.
Ancak, bu istek ve maksadlarn gerçeklemesi
için, vücut ve kalp yönlerinden temiz olmak arttr.

Çünkü, Kur* ân'n zarf ve klf temiz olmayan vücutla-


ra (abdestsiz ve cünüp kimselere) kapal olduu gibi,
onun mâna ve hikmetleri, ilim ve marifetleri, hayr ve
bereketleri de temiz olmayan kalplere kapaldr. Bu se-
beple, Kuran okurken kalbini de her türlü pislik, kirli-
lik, karanlk ve katlktan uzaklatrmak gerekir.

Ashap, Kur'ân'n büyüklük derecesini onu söyle-


yenin büyüklüüyle kyaslayarak ölçtükleri için, onu
sonsuz bir tazimle ele alr ve sonsuz bir huû', heybet
ve itiyak duyarak okurlard. Örnein, krime rad-
yallahu anh, Kur'ân' eline alp okumak istedii za-
man, "Bu Rabbimin sözüdür; bu Rabbimin sözüdür."
der ve bir müddet tutulup baygnlk geçirirdi. 41

4i -krime Ebu Cehil'in oludur. Ebu slâmn asr- sa-


Cehil,
adetteki en büyük muârz, muhâlifi ve dümandr. krime ise
iman uuruna ermi önemli bir sahâbidir. Bu ikisini bir arada
düününce, akla Kur'ân- Kerim'in u
âyeti gelir: "Allah ölüden
diri çkarr." (Âl-i mrân, 27; Yunus, 31; Rum, 19)
Burada u husus akla taklabilir: Bir büyük kâfirin suyun-
80 mam Gazalinin Risaleleri • 13

2- Kur'ân' yalnzca lafzyla teberrük etmek için

deil, mânalarn anlamak maksadyla okumak. J

Onun için, mânalarn düünmeden okuduu cümle-


leri tekrar okumak ve onlarn mânalarn anlamaya

çalmak lâzmdr. Yalnz lafz hâlinde okumay amel


saymamak gerekir. Çünkü lafzlar okumaktan mak-
sat, tadklar mânalar çkarmak içindir. Hz. Ali rad-

yallahu anh öyle demitir.


"Düüncesizce yaplan bir ibadette ve tefekkür-
süzce okunan bir okuyuta hayr yoktur."
Durum bu olduu için, çok miktarda okumak de-
il, okuduunu anlamak önemlidir. 42 Ve düünerek
bir âyeti tekrar edip okumak, aceleyle ve mânasn
düünmeden bir hatim indirmekten daha yararldr.
Ebüdderdâ radyallahu anh unu rivâyet etmitir:
"Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm bir gece,
kld bütün namazlarda, "Onlara azap verirsen, on-
lar senin kullarndr. Onlar balayp affedersen, sen
aziz ve hakimsin." 43 âyetini okuyup tekrarlad.

dan nasl bir büyük mümin çkabilir? Çkabilir. Çünkü, küfür ce-
setle deil, ruhla alâkaldr. Bu sebeple, bir kâfir ile bir müminin
cesetleri birbirinden farkszdrlar. Farkl olan onlarn ruhlardr.
42 -Önem bakmndan bunun böyle olduu kesindir. Ancak,
mânasn anlamadan okumann da faydasz ve sevapsz olduu-
nu söylemek mümkün deildir. Çünkü Kur'ân'm lafz da mâna-
s gibi kutsal ve mübarektir. Bu sebeple, onu dier sözlere ben-
zetip bu sözler gibi, onun da yalnzca mânasnn kymet ifade et-

tiini söylemekten saknmak gerekir.


/ Unâe Krk Prensip Ku t '&.)? O k u ma £ 81

O bazen de, besmeleyi bir çok kere tekrarlayarak


okurdu/'
Temim ed-Dârî radyallahu anh, bir gece boyunca
namazda, "Günah ileyenler sanrlar m ki, biz onlar
iman edip sâlih amel ileyen kimselerle hayatlarnda ve
ölümlerinde bir ve eit tutacaz? Bu sanrlarsa, çok
yanl bir ey sanm olurlar/' 44 âyetini okumutur.
Said ibni Cübeyr rahmehüllah, bir gece boyunca
namazda, "Ey mücrimler! Bugün (kyamet günü) mü-
minlerden ve kurtulu ehlinden ayrln!" 45
Ariflerden bir zât da unu söylemitir:
"Ben Kur'ân' birkaç ekilde okurum. Bir ekilde-
ki okuyula her hafta bir hatim indiririm. Bir ekilde

okuyula bir ayda bir hatim indiririm. Bir ekildeki


bir okuyula bir senede bir hatim indiririm. Bir ekil-
deki bir okuyula ise, otuz seneden beri henüz bir ha-
tim tamamlayamadm/ Bu sözde zikredilen okuyu
7

ekilleri, mânalar anlamaya çalmaktaki farklklar-


dan ileri gelir. Buna göre, mânalar üzerinde durulma-
d zaman haftada bir hatim okunabilir. Bunlar üze-
rinde daha fazla duruldukça okuma sür ati de o nis- 7

bette düer. Hiç tefekkürsüz okumak doru olmad-


na ve her zaman tefekkür de müyesser olmadna
göre, deiik hatimler okumak en uygun olandr.

« -Mâide, 118
44 -Câsiy-e, 21
43 -Yasin, 59
82 mam Gazalinin Risaleleri • 13

Her âyetten onun kapsad marifet ve sonuçla-


3-

r çkarmak. Kur'ân- Kerim, deiik konular iledii


için, âyetlerin kapsad dei-
marifet ve sonuçlar da
iktirler. Bu sebeple, baz âyetlerde korku, bazlarnda

ümit, bazlarnda lütuf ve rahmet, bazlarnda azap ve


hiddet arlkldr. Baz âyetler de Allah teâlâ'y tan-
ma ve O'nun sfatlarn beer aklnn kapasitesi içinde
anlama gayesine Bütün bu âyetlerden,
yöneliktirler.
onlarla hedeflenen mâna ve marifetleri almaya çal-
mak gerekir. Benzetmek doru ise, Kur'ân büyük bir
bahçeye benzer. Böyle bir bahçede çeitli türden aaç-
lar çeitli meyveler tadklar gibi, Kur'ân'm âyetleri
de çeitli mânalar ve marifetler tarlar.
Biz bir kitabmzda bu mânalar on ksma ayrdk.
Bunlardan bir ksm Allah teâlâ'nn zât, sfat ve fiille-

rinitantmaya yöneliktirler. Bunlarda hâkim olan ha-


va azamet ve büyüklüktür.
Bir ksm, insanlar doru yola iletmeye ve bu yo-
lu tantp aydnlatmaya yöneliktirler. Bunlarda dikkat
çeken unsur rahmet, efkat ve hikmettir.
Bir ksm, inkârclarn ve dine kar duranlarn
helâk edileceklerini bildirmeye yöneliktirler. Bunlar-
da öne çkan taraf izzet, kahr, kudret ve istinadr. 4 *
Bir ksm, peygamberlerin örnek kiiliklerini, iba-

46 -istina, Allah teâlâ'nm kimseye muhtaç olmamas ve ha-


kettiinde hiçbir eyi helâk etmekten saknmamas demektir.
/ Hnde Krk Prensip MUt 'd/? OKUmd £ 83

d et ve hizmetlerini anlatmaya yöneliktirler. Bunlarda


kendini gösteren incelik lütuf, nimet ve keremdir.

O hâlde, Kur'ân' okurken, farkl âyetlerden fark-

l mânalar ve bu mânalarn öz ve ruhlarn anlamaya


ve sonuçlarn almaya çalmak lâzmdr.
Kur'ân'm mânalarn anlamay önleyen sebep-
4-

lerden saknmakj Kufân- Kerim'de bu sebepler kalp-


lerin üzerine çekilen perdeler ismiyle ifade edilmi ve
baz insanlarn kalplerinin bu perdelerle örtülü oldu-
u bildirilmitir. Örnein, üç yerde tekrarlanan bir

âyette öyle buyurulmutur:


"Biz o insanlarn kalplerinin üzerine, Kur'ân' an-
lamalarn önleyen perdeler geçirdik." 47 Bu insanlarn
münafklar, inkârclar ve gafiller olduklar da âyetle-
rin siyak içinde bildirilmitir.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu
söylemitir:

"eytanlar (eytann telkin ettii fikirler ve hisler,

onun tahrikiyle ilenen günahlar ve kötülükler) in-

sanlarn kalplerini örtüp karartmasayd, bunlarn


kalplerine göklerin srlar yansyacakt." Buna göre
inkâr, üphe ve günahlarla kararp örtülmedikleri
takdirde, fitrî saydam olan
olarak ayna gibi parlak ve
olan kalplere Kur'ân'm mânalar da yansr. Çünkü bu
mânalar da göklerin srlarndadr ve kaynaklar se-

47 -En'âm, 25; sra, 46; Kehf, 57


«
84 mam Gazal? nm Risaleleri • 13

mavidir. O hâlde, bu mânalarn kalplere yansmas ve


-

Kur'ân okuyann onun mânalarn anlamas için inkâr


ve üphelerden uzak durmak, günahlardan sakn-
mak, uyank olmak, okurken dikkatini harf, lafz ve
ses üzerinde hapsetmemek, bir mânay örendikçe,
onun ötesindeki bir mânay daha örenmeye çal-
mak lâzmdr. Allah Resulü aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
"Kur'ân'n mânalar bitmez."

[
"Kur'ân'n bir d, bir iç, bir balangç, bir sonuç
mânalar vardr/' Hâl bu olunca da, Kur'ân' tam ola-
rak anlam olmak için, bütün bu mâna tabakalarna
ve anlam çeitlerine ulamaya çalmak lâzmdr.
Baz âyetlerin zahir mânalar arasnda görülen
çelikiler de,bütün bu mânalara nüfuz edince orta-
dan kalkar ve birer belagat örnei olduklar meydana
çkar. ksm temsil, bir ksm
Çünkü bu mânalarn bir

tahkik, bir ksm icmâl, bir ksm tafsil, bir ksm ib-
ham, bir ksm tefsir, bir ksm itlak, bir ksm takyid,
bir ksm mecaz, bir ksm hakikat, bir ksm kr, bir
ksm öz, bir ksm vasta, bir ksm gaye hâlindedir-'
ler. Ve ancak hepsi bir araya getirilince mânann bün-
ye ve binas tamamlanr. Buna bir örnek vermek gere-
kirse, meselâ baz âyetlerde Allah teâlâ'nn kyamette
görülecei bildirilmi 48 , baz âyetlerde de O'nun göz-

48 -Kyamet, 22
Dinde Krk Prensip Kü /" 'O. h OJrO/T?Q. £ 85

görülemeyecei söylenmitir. 49 Bu mânalar ara-


lerle

sndaki çeliki, bunlar birletirmek ve bir tek hakikat


hâline getirmekle ortadan kalkar. Bu hakikat de u-
dur: Allah teâlâ görülür, fakat O'nun görülmesi dier
eylerin görülmesi gibi deildir. O'nun görülmesi, ha-
kikati anlalamad görülmemek gibidir. Çün-
için
kü, görmekle O'nun hakikatini anlamak mümkün de-
ildir. Bu sebeple, O'nu görenler, bu yönden O'nu
görmemi gibidirler. (Cennet ehli Allah teâlâ'y belli

zamanlara görürler. Görme fasl bittikten sonra da,


kendi aralarnda, "Rabbimiz nasl bir eydi?" diye bir
birlerine sorarlar ve hiç kimse onun nasl bir ey oldu-
unu anlatamaz. Çünkü O hiçbir ey gibi deildir. O
sadece kendisi gibidir.)

Kufân okumaktan ilim, marifet ve nur almakla


5-

yetinmemek, ayn zamanda okuduklaryla hallenmek


ve onlardan etkilenmek. Bu da, okuduu her âyetin
mânasn duygu hâlinde hissetmek ve yaamak de-
mektiri Buna göre, ilâhî rahmet ve mafiretten bahse-
den okurken sevinmek ve sevinç duymak (ve
âyetleri
Allah teâlâ'dan rahmet ve mafiret dilemek); ilâhî
gazap ve azab anlatan âyetleri okurken, korkmak ve
sarslmak (ve Allah teâlâ'ya snp ilticâ etmek); Al-
lah teâlâ'nn isminin geçtii âyetleri okurken, heybet
duymak ve O'nun büyüklük ve azameti karsnda
kendi küçüldüünü ve hiçliini hissetmek; inkârcla-

49 -En'âm, 103
86 tnam Gazal? nin Risaleleri • 13

nn Allah teâlâ hakkndaki uygunsuz sözlerini ve


O'na kar muhalefet ve masiy etlerini açklayan âyet-
leri adna hamiyet, gayret ve kz-
okurken, Allah teâlâ
gnlk duymak, beeriyet adna da utanmak ve mah-
cubiyet duymak lâzmdr.

Kalpte bu duygular olutuklar takdirde, vücutta


da onlarn yansmalar ve tercümeleri olan hal ve ha-
reketler oluurlar. Örnein, hüzün duyarken ses ya-
valayp alamakl hâle gelir, sevinç duyarken ses
yükseltip canlanr, heybet duyarken vücut büzülüp
küçülür, utanç duyarken yüz sararr, uzuvlarda titre-
me hasl olur.
Bütün bunlar olunca da, Kur'ân üç boyutlu ola-
rak okunmu olur. düünme, duyma ve hare-
Bunlar
ket boyutlardr. Kufân' hakkyla okumak da onu bu
ekilde okumaktr. Çünkü bu ekildeki okuyua in-
san, varlnn bütünüyle itirak etmi ve hem düün-
cesi, hem duygusu, hem de et ve kemii için ondan

nur, feyiz ve gda alm olur.

Bil ki, Kuran güne gibidir. lim ve marifetlerin

ondan kalbe akmas güne klarnn topraa akmas


gibidir. Bu ilim ve marifetlerin akmasyla kalpte olu-
an korku, heybet, sevinç, haya gibi duygular, güne
klarnn inmesiyle yerde hasl olan scaklk ve hara-
Bu duygulardan vücuda akseden titreme,
ret gibidir.

renk deimesi, alama, terleme gibi haller de toprak-


ta meydana gelen türlü oluumlar ve canlanmalar

mesabesindedir.
Pde Krk Prensip 87

Olay tersinden ele alrsak, o zaman da olan u-


dur: Vücuttaki hareketler ve haller kalpteki duygular-
dan, duygular da Kur'ân'dan yansyan ilim ve mari-
fetten hâsl olurlar. Bu böyle olduu için, kalpte duy-
gular olumazsa, vücutta etkiler hasl olmaz, ilim ve
marifet ak olmazsa da duygular olumaz. Ve bu du-
rumda Kur/ ân' okuyan bir kimse, sele kaplan bir ta
gibi, yuvarlanp yuvarlanp sonra yine olduu gibi

dgar çkar.

ALTINCI PRENSP

Bu prensip, Allah teâlâ'y zikretmekle ilgilidir.

Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:


"Allah' çok zikredin. O'nu zikrederseniz, umu-
lur ki, iflâh olursunuz/' 50

"Rabbinin /simini zikret ve kendini O'nun ibadet


ve itâatine tahsis et." 51

Hadis-i erifte de öyle buyurulmutur:


"Sabah akam Allah teâlâ'y zikretmek, din yo-
lunda klç kullanmaktan ve mal sarf etmekten daha
hayrldr." 52

so -Enfâl, 45
51 -Müzzemmil, 8
-Bu türlü hadislerin ifade ettikleri mânalar mutlak deil,
52

zaman, kii ve artlarla kaytldrlar. Bu sebeple, buradaki hadi-


mam Gazaldim Risaleleri • 13

"Allah teâlây çok zikredenler, kyamet gününde


insanlarn önündedirler. Zikir günahlarn yok ettii
için, o gün bunlar yüksüz olurlar/' 53
Bil ki, basiret erbab olan veliler de, zikrin en üs-
tün amel olduunu kefetmilerdir.
1
Allah teâlâ'y anmak demek olan zikir dört k-
smdan oluur:
t

Birincisi, dille zikir etmektir.

kincisi, bu zikri ayn zamanda kalple de yap-


maktr. Zikri kalple yapmaktan maksat yap-
t zikrin mânasn düünmek ve onu duygu hâlinde
ise, dille

hissetmektir

sin mânas da udur: "Sabah akam Allah teâlâ'y zikretmek, k-


lç kullanamayan ve sarf edecek mal bulunmayan kimseler için
ve klç kullanma ve mal sarf etme zaman dndaki zamanlar-
da da herkes için böylesine sevapldr." Bunun mânas mutlak
olsa o zaman öyle yanl bir sonuç çkar: "Klç kullanmak
ve
mal sarfetmek gerektii ve bunlar yapmak güç ve imkân da bu-
lunduu hâlde, bunlar brakp bir köede zikretmek bu kadar
sevapldr." Bu gibi kaytl hadislerden mutlak mânalar anlal-
d için, dönem dönem müslümanlarda pasifleme
ve zor ileri
brakp kolay ilere heves etme meyli olumu ve bu yüzden ya-
plmas gereken çok önemli iler yüzüstü kalmtr.
53 -Maher kurulunca, Allah teâlâ mezarlarnda ki ölüleri
hesap yerine gelmeye çarr ve bu çary duyan ölüler dirilip
mezarlarmdan dar çkarlar ve hesap yerine doru yürümeye
balarlar. O uzun yürüyüte herkes affedilmemi olan günahla-
rn da srtnda götürür. Bu sebeple, günah yükü olmayanlar ön-
de giderler.
;

Dinde Krk Prensip Z. L K T 89

Üçüncüsü, zikrin kalpte devamllk kazanmas-


dr. Bu aamadaki zikir için, ille de zikir halkasnda
veya seccade banda oturmak gerekli deildir. Bu
durumda artk, bütün yeryüzü zikir halkas, seccade
ve mescit hâline gelir. Çünkü kii, çevresindeki var-
lklarn olduklarn görür, onlarn zikir-
zikir hâlinde
lerini hisseder ve kendisi de onlara katlp zikre iti-
rak eder. "Hiçbir ey yoktur ki, Allah tebih edip
O'nu övmesin"54 âyeti bu zikre iaret etmitir.
Dördüncüsü, zikrin Allah teâlâ ile beraber olma
hissi hâline gelmesidir.

"Nerede olursanz, Allah sizinle beraberdir." 5*


âyeti bu zikre iaret etmitir. J

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da, "hsan


(zikrin en büyük mertebesi), Allah teâlâ'y görür gibi
olmaktr." demitir.

\ Bir ksm ârifler, zikrin bu ksmna "fenâ hâli" de-


milerdir. Çünkü bu aamada zâkir (zikreden), yal-
nzca Allah teâlâ'y görür, sadece O'nu hisseder ve
münhasran O'nu duyar. O'nun dnda ise hiçbir e-
yi görmez, hiçbir eyi hissetmez ve hiçbir eyi duy-
maz. "Âlemde Allah teâlâ'dan baka varlk yoktur."
diyen baz ârifler de, bu sözü zikrin bu fenâ hâlinde
söylemilerdir.
Eer denilse ki, âlemde bu kadar mevcudât var-

54 -srâ, 44
55 -Hadid, 4
90 mam Gazali tün Risaleleri • 13

ken, " Allah teâlâ'dan baka bir ey yoktur/' demek


doru mudur?
Biz de deriz ki, bunu söylemek mutlak olarak
deil, fakat iki yönden dorudur.
Bu yönlerden birincisi, söyleyenin kendi görü ve
duyuudur. Çünkü insann fikir ve hisleri çok iddet-
li bir ekilde bir eyin üzerinde younlarsa, o insan

artk o eyden baka bir eyi görmez ve baka bir var-


l hissetmez. Böyle bir durumda olan bir insan için,
âlemde yalnz o ey vardr. Bu sebeple o bunu söyler-
se, kendi açsndan doru söylemi olur.

kincisi ise udur: Allah teâlâ'nn dndaki var-


lklar hakikî varlklar deildirler. Hakikî varlk ise,

yalnzca Allah teâlâ'nm varldr. Çünkü hakikî var-


lk ezelî ve ebedî olan, var olmak için bakasna muh-
taç olmayan, artmas, eksilmesi ve yok olmas muhal
olan varlktrjBu vasflar tamayan varlklar ise, an-
cak birer gölge varlklardr. Onun için, ârifler bu var-
lklar gölge ve hayal suretinde görmüler ve onlara
bu isimleri vermilerdir.

Varlklar gölge ve hayal suretinde görmek, zik-

rin kalbe kazandrd bir görü ve duyu tarzdr. Al-


lah teâlâ'y gerçek anlamda tanmak da bu görü ve
duyula gerçekleir. Onun için bu aamadaki imana
^marifet, bu marifete sahip olan kimseye de ârif denir.

Ârif olan kimse, hemcinsi olan irfanlarn gölge


ve hayallerle oyalanmalarn hayretle karlar ve onla-
Zi 91

nn bu aldanlarnn sonunda urayacaklar büyük


hüsran görüp hallerine acr.

Bil ki, melekler dille yaplan zikri yazdklar gibi,


kalpleyaplan zikri de yazarlar. Çünkü melekler, in-
sanlarn duygu ve düünce dünyasnda olup bitenleri
de bilirler ve bunlar da amel defterlerine kaydederler.
Duygu ve düünce dndaki uursuzluk ve baygnlk
halleri ise, kaydedilmezler. Çünkü bunlarda ne sevap,

ne de günah yoktur. (Ancak, bir kimse kastl olarak


kendisini uursuzluk ve baygnlk hâline sokarsa, se-
vaplar deil, fakat günahlar yazlr. Onun için, zikre-
derken, kendisini uursuzluk ve baygnlk hâline sok-
maya çalmaktan saknmak lâzmdr. Çünkü bu hâlin
sevab yoktur, fakat günah vardr.)
,
Eer denilse ki, zikretmek mi, yoksa Kufân oku-
mak m daha üstündür?
Biz de deriz ki, umum halk için Kur'ân okumak
daha üstündür. Çünkü Ku/ân'da çeitli ilimler ve
marifetler, nefsi slah edici nasihatler ve ibretler ve
doru olan yolu tenvir (aydnlatma) ve tayin edici ta-
riflerve tanmalar vardr. Bu sebeple, Kur'ân okuyan
bir kimse, onun bütün bu ve benzeri muhteviyatn-
dan istifade edip yararlanr.
Ancak, Allah teâlâ'y mü-
ahede etme derecesinde tanyan ve O'nu kendisine
yakn gören bir kimse, artk O'nu düünmek, tefek-
kür ve zikr etmekten baka hiçbir eyle megul olmak
istemez.Çünkü Kur'ân'm vazifesi de, insanlara Allah
teâlâ'nn marifetini kazandrmak ve onlar O'nu te-
92

fekkür ve zikretmeye sevk etmektir. Maksat böylece


hasl olmuken, vasta üzerinde srarla durmak baz-
lar için gerileme saylr. 56 Çünkü bu derecede olan bir
kimse, Allah teâlâ'dan baka hiçbir eyi düünmek
ve duymak istemez. Halbuki, Kur'ân- Kerim' de
umum halk iman ve salih amele sevk ve tevik etmek
için, cennetten ve oradaki türlü nimetlerden de bahse-
dilmitir. Bu sebeple, Kur'ân okuyan bir kimsenin
dikkati bu eylerin üzerine de çekilir. Halbuki, Allah
teâlâ'y her türlü mülahazalarn üstünde seven ve
O'na cehennem korkusu veya cennet arzusuyla deil,
zâtnn azamet ve büyüklüü için ibadet ve itâat eden
kimseler, bu eyleri akl ve kalpleri için birer tuzak
olarak görürler. Çünkü bunlar, zâtn muhabbet ve
sevgisinden nimetin mülahazasna geçmeyi kendileri
için bir düü
kabul ederler 57 "Allah'n zikri en üs-

-Ancak biz bu düüncede deiliz. Bize göre, en yüksek


56

ârifler de en amî bir kimse kadar Kur'ân okumaya muhtaçtrlar

ve okudukça ondan daha çok müstefit olurlar. Bu nasl böyle ol-


masn ki, ariflerin seyyidi olan Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lam gece ve gündüz Kur'ân okurdu. Ancak Kur'ân okurken zik-
ri de ihmal etmezdi ve hem çok Kur'ân okur, hem de çok
zikre-

derdi. Ariflerin yolu da onun yoludur.


57 - Cennet ve nimeti düü kabul etmek ancak dünyadan
da geçenlerin iidir. Bu sebeple, dünyay büyük bir hrs ve ta-
mahla isteyen ve buldukça daha çok bulmaya çalan ve bir
menfaat için yüz kere gerdan kran, takla atan, bir zevk için bin
kere kuyruk sallayan, bel büken kimselerin cennet ve nimeti dü-
ü olarak görmeleri hadlerini amaktr. Bunlarn, "Biz Allah' is-
Hinde Krk Prensip Z. I £ f 93

bu derecede olanlar için zikrin


tündür." 58 âyetiyle de,
en üstün olduu bildirilmitir. Ancak bu derecede
olanlarn says, o kadar azdr ki, bunlara "kibrit-i ah-
mer" demek de dorudur. Çünkü, "kibrit-i ahmer"
de, bunlar gibi ismi olup kendisi olmayan kymetli bir
cevherdir. Halbu olunca da, mutlak olarak, Kur'ân
okumak zikir yapmaktan üstündür, demek mümkün-
dür. Bu duruma göre, kendileri için zikrin Kur'ân
okumaktan üstün olduu kimseler istisnalar hük-
mündedirler. _

(u da bir gerçektir ki, Kur'ân okumak da zikir-

dir. Çünkü o da Allah teâlâ'y anmaya vesiledir. Bu


sebeple, Kur'ân' n bir ismi de Zikir'dir. 59 Hal bu olun-
ca da, zikir yapmakla Kur'ân okumak arasnda tercih

yapmak ve üstünlük tayin etmeye çalmak da an-


lamszdr. Çünkü, bunlar sonuç itibaryla ayn eyler
olduklar için aralarnda üstünlüü gerektiren bir iki-

likmevcut deildir. Ancak, hangi zikrin hangi za-


manda ve hangi münasebette daha uygun olduu
meselesi vardr. Bu meseleyi de bizzat Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm gösterdii tatbikatlar ve yapt-
açklamalarla aydnla kavuturmutur.)

teriz, cenneti istemeyiz." demeleri, aslnda cennete de, Allah te-


âlâ'ya inanmamalarndan dolaydr. Bunlar gizli zndklardr.
s» -Ankebut, 45
» -Nahl, 44; Enbiyâ, 50; Yasin, 69; Sad, 89 ve daha birçok
âyet.
94 • mam Gazali "nin Risaleleri • 13
'm
t

Tasdikin üç mertebesi vardr. Doru olan bir ko-


nudaki tasdikin bu üç mertebesi birbiriyle çelikili ol-
mazlar. Ancak, herkes bu üç mertebeyi kapsayan tas-

dik türüne ulamayabilir.


f müahe-
Tasdikin en yüksek mertebesi, zevk ve
de' nin (duyma ve görmenin) ürünü olan tasdiktir. e-
kerin tatl olduunu tadarak, beyaz olduunu da gö-
rerek onun bu vasflarn tasdik etmek bu mertebede-
ki bir tasdiktir. man
inanlmas gereken
esaslar ve
dier gayp konularndaki en yüksek tasdik de, bu
türlüzevk ve müâhedeye dayanan tasdiktir. Ancak,
manevî olan bu konulardaki zevk ve müâhede de
manevidir. Bunlar kalbin his ve sezgilerinden oluur-^
lar Bu tasdik mertebesine, "hakk'al-yakîn" denir?
Böyle bir tasdik, dünyann en büyük dalar kadar
kuvvetli ve dayankldr. Böyle bir tasdiki içeren ima-

n her hangi bir ekilde sarsmak, içine üphe veya


vesvese sokmak, ya da baz gelip geçici olumsuzluk-
lar yüzünden za'fa uratmak mümkün deildir.
Bunun altndaki tasdik mertebesi, ilme dayanan
tasdiktir. limden maksad, bir eyin öyle veya böyle

olduunu delille anlamaktr. Delil ise, genelde kyas


yürütmektir. Meselâ, bir insann öldüüne bakarak
kendisinin de öleceini anlamak ilmî bir anlay ve
tasdiktir. Bu tasdik, kendisini ölen insana kyas et-

mekten ileri gelir. Bu tasdik dorudur. Çünkü, insan-


lar birbirine yakn kaderleri yaarlar. Bu sebeple, biri-

nin bana gelen bir ey baka birinin de bana gele-


—7 '

/ hinle Krk Prensip t % jr 95

imdiye kadar gelip geçen bütün insanlarn ba-


bilir.

bna gelmi olan iler ise, ilimde zorunlu hüküm hâli- •

ne gelirler. Bu durumda, bu iler kesinlikle bundan


sonraki insanlarn da bana gelirler.; Bu tasdik merte-
besine, " ilm'el
yakn" deniri Bu tasdik sahiplerinin de
Allah teâlâ yanndaki yerleri yüksektir. Kuran- Ke-
rim'de bunlara iaret edilerek öyle buyurulmutur:

iman eden ve kendilerine ilim ve-


"Allah, sizden
rilen kimseleri derecelerle yükseltir." 60 lme dayanan

tasdik ve iman da oldukça kuvvetlidir. Böyle bir ima-


n sarsmak ancak onun dayand delilleri çürütmek-
le mümkündür. Fakat, ilmî deliller kolayca çürütüle-

mezler. Çou zaman da onlar çürütmek imkânsz ve


muhaldir.

Üçüncü ve en alttaki tasdik mertebesi ise, doru


söylediine inand bir kimsenin sözüne güvenip bir
eyin öyle veya böyle olduunu kabul etmektir. Bu
tasdik mertebesi, doru söylediine inanlan kimsenin
hakikaten doru söyleyip söylemedii, doru söylese
bile,sözünün kaynann salkl olup olmad iyice
anlalmadkça, kuvvetli bir tasdik ve iman olutur-
maz.; Ancak bu iyice anlalrsa, bu tasdik ve iman tü-
rü bazen ilk iki mertebeyi de geride brakan bir kuvvet
ve salabet kazanabilir. Bundandolaydr ki, ne keif ve
ühudlar, ne de ilmî delil ve mesnedleri bulunmayan
ve fakat, Allah ve Resûlunun herkesten daha sadk ve

*o -Mücâdele, 11
96 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

doru sözlü olduklarna ve onlarn yanlmalarnn


mümkün olmadna inanan baz âmî insanlarda, bü-
yük âlimlerde ve velilerde bile ender rastlanan bir
iman sebat ve salaml görülür. 61 Fakat, bazen de bu
iman ekli çok zayf ve clz kalr. Bu sebeple, ufak bir
üphe, küçük bir vesvese ve geçici bir aksilik onun
mum gibi sönüp gitmesine yetiir
Madem ki, bu ekilde birbirinden üstün
tasdikin
üç mertebesi vardr, öyleyse, iman hakikatlerini zevk
ve müâhede hâlinde tasdik et. Bu mertebeye çka-
mazsan, onlarn doruluunu ilmin delilleriyle tasdik
et. Bunu da beceremezsen, tasdik ve kabul ehlinden

ol.Sakn, pein ve aceleci bir kararla inkârcla kal-


kma. Çünkü, gerçekleri inkâr edersen, daha bu dün-
yada iken ve fakat çok kötü bir hâlde can çekiirken,
yanldn anlarsn ve inkâr ettiin gerçekleri gözle-
rinle görürsün. O zaman da, inkâr emi olmaktan do-

lay duyacan ruh ve vicdan azab, vücut azabndan


ve sekerât acsndan daha fazla olur. Bunun arkasn-
dan da tarifi bile ürpertici olan ate azabyla karla-
rsn. Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Sen daha önce bunlardan gafletteydin. (Bu ger-
çeklerin varln bilmez ve onlara inanmazdn.). Fa-
kat biz göz ve görüünün üzerindeki perdeyi kaldr-

bl -Bu gibi insanlar kasd edilerek, "htiyar kadnlar gibi din-


dar olunuz." denilmitir. Bu söz, bu anlamda dorudur. Fakat,
bazlarnn zannettikleri gibi o hadis deildir.
/ tinde Krk Prensip Z t Jr r 97

dik. imdi artk bunlar keskince görürsün/' 62


"stisnasz bütün ehl-i kitap (yahudi ve hristi-
yanlar)ölmeden önce ona (Kur'ân'a veya Muham-
med aleyhissalatu vesselâm'a) iman edeceklerdir. K-
yamet gününde de o, bunlar aleyhinde ahidlik ede-
cektir/' 63

Eer denilse ki, Kur'ân dndaki zikirlerin en üs-


1ünü hangisidir?

Biz de deriz ki, zikir kalp ile yaplrsa, onun en


üstün olan ve olmayan olmaz. Çünkü kalple yaplan
zikir, Allah teâlâ'y düünmek ve O'nun büyüklüü-

nü duymaktr. Bu ise tek bir eydir. Fakat zikir dil ile


yaplrsa, o zaman Allah teâlâ'nn isimleri arasndaki
üstünlük fark, bu isimlerle yaplan zikir için de üs-
tünlük fark oluturur. Allah teâlâ'nn isimleri arasn-
daki üstünlük fark ise, üç sebepten ileri gelir:

Birincisi, isimlerin sfat ismi veya fiil ismi olmala-


rdr. Çünkü sfat isimleri fiil isimlerinden daha üs-
tündürler.

62 -Kaf, 22
63 -Nisa, 159. Not: Âyetin bir mânas mâ-
budur. Dier bir
nas ise udur: Bütün ehl-i kitap, ölürken perdenin kalkmas
üzerine, sa'nn Allah'n olu deil, O'nun bir kulu ve peygam-
beri olduunu göreceklerdir. Fakat, bu onlara bir fayda salama-
yacak. sa da bunlarn aleyhinde ahidlik yapacak ve dütükleri
küfür ve irkin kendi icadlar olduunu, onun böyle bir ey ö-
retmediini söyleyecektir."
«

ikincisi, isimlerin yalnzca Allah teâlâ için kulla-


nlmalar veya bir mânada kullar için de kullanlabil-
meleridir. Çünkü, yalnzca Allah teâlâ için kullanlan
isimler daha üstündürler.
Üçüncüsü, isimlerin Allah teâlâ için hakikat ol-

malar veya mecaz olmalardr. Allah teâlâ için haki-


kat olan isimler, O'nun için mecaz olan isimlerden da-
ha üstündürler.^]
Buna göre, en üstün zikir formülü, hadis-i erifte
de bildirildii gibi, "Lâ ilahe illellah" sözüdür. 64 Ksa
olan bu zikrin daha uzunca olan ise udur: "Lâ ilâhe
illellahuvahdehu lâ erike leh. Lehül mülkü ve le-
hül hamdu ve huve alâ külli ey'in kadîr." 65 Bu uzun
zikrin sabah ve akam namazlarndan sonra onar
defa okunmas Allah Resûlu tarafndan tavsiye edil-

mi ve büyük bir sevap tad bildirilmitir.


"Lâ ilâhe illellahül hayyül kayyum." Zikri de en
üstün zikirlerdendir. 66 Çünkü bir hadis-i erife göre,

-Bu mübarek söz, Allah'tan baka ilâh yoktur, demektir.

lâh ise, ibadet edilen ve taplanbüyük varlk demektir. Bu söz-


deki ilâh, rab mânasn da tar. Rab ise, âlemin ve eyann sahi-
bi ve mutasarrf demektir. Bu iki ismi ayr cümlelerde zikretmek
ve, "Lâ ilâhe illellah ve lâ rabbe si vah." demek de güzeldir.
65 -Mânas: "Allah'tan baka ilâh yoktur. O birdir. O'nun or-

ta yoktur. Mülk ve varlklar O'nundurlar. Hamd ve övgü de


O'nun içindir. O her eye kadirdir."
66 -Mânas: "Allah'tan baka ilâh yoktur. O diridir. O kendi
gücüyle ayaktadr."
Dinde Krk Prensip / Kf 99

ism-i a'zam bu zikirdeki üç isimden (Allah, el-Hayy,


el-Kayyum) müteekkildir.
"Sübhânellahi vel hamdu lillâhi ve lâ ilahe il-

lellahu vellahu ekber." zikri de üstün olan zikirler-


dendir. Bu namazlarndan sonra otuz üçer
zikrin farz
defa "Sübhânellah", "el-Hamdu lillâh", "Allahu ek-
ber" eklinde okunmas da Allah Resûlu tarafndan
önemle tavsiye edilmi ve sevabnn çok büyük oldu-
u bildirilmitir.

Bu zikirdeki, "Sübhânellah" sözü Allah teâlâ'y


takdis etmektir. Takdisin mânas ise, Allah teâlâ'nn
her türlü kusur, eksiklik, çirkinlik ve olumsuzluklar-
dan münezzeh olduunu söylemektir.
"el-Hamdu lillâh" sözü, nimetleri Allah teâlâ'ya
isnat etmek, O'ndan bilmek, O'na âit olduunu söyle-
mek ve bunlardan dolay O'na ükretmek ve O'nu
iyilikle övmektir.

Bil ki, nimetlerin hâsl olmasnda ve bize ulama-


snda görülen sebepler yaratc deil, birer vastadr-
lar. Bu vastalar yaratp araya sokan da, nimetleri ya-

ratan ve bize ulamasn takdir eden Allah teâlâdr.


Bundan dolay, bütün hamdler, ükürler, minnetler
ve övgüler O'nun hakkdr ve O'na kar seslendiril-
meleri lâzmdr.

en büyük ve
" Allahu ekber" sözü, Allah teâlâ'nn
büyüklüün nihayetinde olduunu söylemektir. An-
cak bu söylenirken, Allah teâlâ'nn büyüklüü altnda
100 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

daha az büyük olan dier büyük eylerin de bulun-


duu mânas kasdedilmez. Çünkü, Allah teâlâ'nn
büyüklüü yannda veya altnda baka hiçbir büyük-
lük yoktur. Gerçek manasyla büyüklük mutlak ola-
rak O'na mahsus olan bir uluhiyet ve zât sfatdr.
O'nun dndaki bütün eyler ise, O'nun büyüklüü
yannda küçüktürler ve hatta hakikî varla sahip ol-
mayan birer gölge ve hayaldirler. Ancak, Onun lütuf
ve rahmeti sayesinde bata peygamberler olmak üze-
re, baz kullar dierlerinden üstünlük kazanrlar.

Onun "Allahu ekber" denilirken kasdedilen mâ-


için,

na udur: Allah teâlâya duyu organlaryla ulamak


veya akl ve tefekkürle O'nun hakikatini anlamak
mümkün deildir. O'ndan bakas O'nu bilemez.
O'nu yalnz O bilir. Kullarn son marifet (Allah te-
âlâ'y tanma) noktas, O'nu bilmenin imkânsz oldu-
unu bilmektir. Bu sebeple, âriflerin seyyidi ve üstad
olan Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, "Seni
medh ve senâ etmekten âcizim. Sen kendini medh et-
tiin gibisin/ demitir. Bu ümmetin en büyük mümi-
7

ni olan Ebubekir es-Sddk rady allahu anh da, "Allah


teâlâ'y bilmekten âciz olduunu bilmek, O'nu bilme-
nin son aamasdr/' demitir.

Zikir ve bâdetlerin Düzenlenmesi:

[
Bil ki, bir ksm zikir ve ibadetleri birlikte yapmak
mümkündür. Örnein, oruç tutmak, namaz klmak ve
Kur'ân okumak birlikte olabilirler. Bu türlü ibadetler
Dinde Krk Prensip Z. i K f~ 101

arasnda zaman taksim etme ve bu ekilde bir düzen-


lemeye gitmeye gerek yoktur. Dier bir ksm zikir ve
ibadetleri birlikte yapmak ise mümkün deildir.
Onun bu türlü zikir ve ibadetler arasnda zama-
için,

n taksim etmek ve bir düzenleme yapmak gerekir. Bu


taksim ve düzenlemenin en iyisi ise, vakitleri belli

olan ibadetleri vakitlerinde yapmak, dierlerini de en


iyi bir ekilde ifâ edilebilecekleri vakitlerde ve önceki
ibadetlerin yapld zamanlarn dnda kalan vakit-
lerde yapmaktr^ Bu suretle zikir ve ibadetler yirmi
dört saatlik günlük zamann tümüne yaylm ve hep-
sini kaplam olur. badet anlay bakmndan da en
iyi taksim, zikir ve ibadetleri bütün zaman kapsaya-
cak biçimde yaymaktr. Çünkü insan Allah teâlâ'ya
ibadet etmek için yaratlmtr. 67
bütün za- O hâlde,
mann ibadet için sarf etmesi gerekir. badet etmenin
gayesi ise, Allah teâlâ ile ünsiyetini arttrmak, O'nu
daha çok sevmek ve O'nu daha fazla tanmaktr. Çün-
kü bu üç ey, ancak devaml ve kesintisiz bir ekilde
Allah teâlâ'y zikredip düünmek ve O'na ibadet et-
mekle hâsl olurlar.

I
Farkl zamanlarda farkl zikir ve ibadetlerin ya-
plmas da onlarn âdet hâlini alarak kalp üzerindeki
etkilerini kaybetmelerini önler. Çünkü bunlar dei-
tikçe, yeni uyarclar gibi kalbe yeni etkiler yaparlar.
Bu sebeple, farz olan ibadetlerin dndaki ibadet ve

67 -Zâriyât, 56
102 mam Gazalfnm Risaleleri • 13

zikirleri dönüümlü olarak deitirmek, her zaman


ayn zikir ve ibadeti yapmaktan daha iyidir.
J
badetle megul olmak; ilim tahsil etmek, çocuk
çocuk nafakas için çalmak ve insanlarla meru ve
yararl münasebetler içine girmek gibi ileri terk et-
mek anlamna gelmez. Çünkü Allah teâlâ unutulma-
d, O'nun emir ve yasaklan çinenmedii ve O'nun
rzas dna çklmad takdirde, bu ve benzeri iler
de ibadet kavram içine girerler. Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm unlar söylemitir:

'ilim tahsil etmek farzdr."


"Helâl kazanç aramak ibadettir."
"nsanlarn en hayrls insanlara en hayrl (fay-
"
dal, yararl) olandr.
Bu böyle olduu için, etmek her zaman
ibadet
mescitte olmaz. O bazen de, hatta büyük bir çoun-
lukla çar ve pazarda, medrese ve mektepte ve bee-
68 Önemli olan, hiçbir zaman ve
rî ilikiler içinde olur.

-Asr- saadette ve onu takip eden bir iki asrda ibadetin


<*

kapsam bu ekilde geni tutulmutur. Fakat, daha sonraki za-


manlarda onun alan daraltlm ve ibadet ancak mescitte yap-
lan eyden ibaret zannedilmitir. Bu yanl zan yüzünden, bir k-
sm müslümanlar ibadeti kaçrmamak için zamanlarn mescit
ve seccadeye hasretmi ve dünyadan kopmulardr. Bir ksm da
mescit ve seccade dndaki zamanlarda kendilerini serbest ve
ba bo kabul edip dine smayan her halt ve naneyi yemiler-
dir. Onun için, bu tür müslümanlarn dünya ileri, beerî iliki-

leri ve muâmeleleri bozuktur ve dine aykrdr. Çünkü bu müs-


Dinde Krk Prensip Z J K f 103

hiçbir yerde ve ite kalbin fiini Allah teâlâ'y düün-


mek, anmak ve zikretmek prizinden koparmamaktr.
Bu hususa iaret eden Ebül-Hasan el-Cürcânî öyle
demitir:
"Bize el, dil ve kalp verilmitir. El çalmak için-
dir; dil halkla konumak
ve anlamak içindir; kalp
ise Allah teâlâ'y anmak ve O'nun sevgisini duymak

Bu bahsin bir özeti olarak, zikir ve ibadet edenle-


ri üç ksma ayrmak lâzmdr.
|
Birinci ksm, zâkirlerdir. Zâkirler, farz ve sünnet
ibadetlerin dnda zamanlarn zikret-
kalan bütün
mek, Allah teâlâ'y anmak ve düünmekle geçirirler.
Bunlarn dünya ile hiçbir alâkalar yoktur. Bu çeit bir
dindarlk türü farz olmamakla birlikte, en üstün ola-
ndr.} Kur'ân- Kerim'de, buna iaret edilerek öyle
buyurulmutur:
"Allah zikretmek en büyük itir." 69

"Allah çokça zikredin." 70


"Onlar ayakta, otururken ve uzanrken Allah'
zikrederler." 71

lümanlar bu hususlarn da ibadet cümlesinden olduunu ve on-


larda da ibadet disiplininin bulunmas gerektiini düünmezler.
69 -Ankebut, 45

70 -Ahzâb, 41
71 -Âl-i mrân, 191
104 m am Gazal? nin Risaleleri • 13

Tikinci ksm âbidlerdir. Âbidler, günün her saatin-


de o saâte mahsus veya uygun olan ibadeti yaparlar.
Bu ibadetin bir ksm dünya ileri ise de, bunlar bu i-
leri ibadet niyetiyle yaparlar. Ve ibadet niyetiyle yap-
lamayan ilerden uzak durilarjBu ibadet tarzna ia-
ret edilen Kufân- Kerim'de öyle buyurulmutur:

"Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et/' 72

"Ben cinleri ve insanlar bana ibadet etsinler diye


yarattm/' 73
Üçüncü ksm âmillerdir. Bu kimseler, farzlar ve
.

onlar tamamlayan sünnetleri yerine getirirler. Günün


erefli anlarnda da bir miktar zikir yapar ve Ku ân
7

okurlar. Bunlardan fazla kalan zamanda ise merû


olan dünya ileri yapar ve nimetlerden faydalanmaya
çalrlar.) Bunlarn ibadet ve zikre olan ihtiyaçlar, ça-
lnca ackan ve susayan kimselerin gda ve suya kar-
hâsl olan ihtiyaçlar bu ihtiyaçlar-
gibidir. Bunlar,

n giderdikçe maddî ve manevî yönden daha rand-


manl, daha bereketli ve daha dikkatli çalma güç ve
imkânn bulurlar. Kur'ân- Kerim'de bu ksma iaret
edilerek öyle buyurulmutur:

"De ki: Amel edin. Allah amellerinizi görecektir." 74

"Kim sâlih bir amel ilerse, onu kendi yararna i-

72 -Hcr, 99
73 -Zâriyât, 56
74 -Tevbe, 94, 105
Dinde Krk Prensip 105

lemi Kim kötü bir amel ilerse, onu da kendi


olur. za-
rarna ilemi olur/' 75
"Kim zerre kadar hayr yaparsa, onun karln
bulur ve kim zerre miktar kötülük ilerse, onun kar-
ln bulur/' 76

"Amel edenlerin mükâfat ne güzeldir!" 77

"Allah'n sana verdii eylerle âhiret yurdunu


ara. Dünyadan da nasibini unutma." 78
"De kim Allah'n kullar için yaratt temiz
ki,

nimetleri ve helâl rzk haram klmtr?" 79

"Helâl ve temiz eyler yiyin, sâlih amel ve yarar-


l iler yapn." 80

YEDNC PRENSP
Bu prensip helâl rzk aramakla ilgilidir.
[
/!

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Helâl ve temiz eyler yiyin, sâlih amel ileyin ve
yararl iler yapn. Ben neler yaptnz bilenim." 81

75 -Fusslet, 46; Câsiye, 15


7* Zelzele, 8
7,
77 -Zümer, 74
» -Kasas, 77
79 -A' raf, 32
80 -Mü'minûn, 51
81 -Mü'minûn, 51
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar
söylemitir:

"Helâl rzk aramak farzdr/'

"Krk gün helâl yiyen (ve günah ilemeyen) kim-


senin kalbini Allah teâlâ kendi nuruyla nurlandrr."

"Haram yiyenlerin ibadetleri kabul edilmez." 82

"Bîr kimse on dirhem verip bir elbise alsa, o dir-

hemlerin içinde bir tanesi haram olsa, Allah teâlâ o


kimsenin bu elbise içinde kld namazlar kabul et-

mez."
Abdullah ibni Ömer radyallahu anh unu söyle-
mitir:

"ki büklüm oluncaya kadar namaz klsanz ve


tel gibi inceleinceye kadar oruç tutsanz, haram ye-
mekten saknmadkça, ibadetleriniz kabul edilmez."

82 -Bu hadis-i erif, uzun zamandan beri kafam kurcalayan


bir mükülümü halletti. Mükül uydu: Baz insanlar, hiç kaçr-
madan ibadetleri tam olarak, hatta bazen fazla olarak ifa ederler.
Buna ramen bu ibadetlerin iyiletirici ve slah edici etkileri on-
larn ahlâknda, vicdannda, beerî ilikilerinde, i ve muâmele-
lerinde, hak vr hukuka yaklamlarnda görülmez. Halbuki,
Kur'ân'm açk ifadesiyle, namaz insan kötü ve çirkin ilerden
uzaklatrr, oruç insana takva kazandrr, hac insan ykayp
dünyaya yeni gelmi gibi temiz bir duruma getirir. Fakat, demek
ki, haram yedikleri ve haramla beslendikleri için, sözünü ettiim

insanlarn ibadetleri kabul edilmez. badetler kabul edilmeyince


de, hiç yaplmam gibi olurlar. Bu insanlar da bu yüzden hiç iyi-
leme alâmetleri göstermezler.
/ linçle Krk Prensip ttetK atama K 107

öyle denilmitir:

"ibadet etmekle birlikte haram yemek, ilaç kul-

lanmakla beraber zehir içmek gibidir." Zehir ilacn et-

kisini bozduu gibi,haram yemek de ibadetin sevab-


n, olumlu etkisini ve faydasn yok eder.
Bil ki, helâl ile beslenmenin kalp tasfiyesinde,
nurlanmasmda, marifet (Allah teâlâ'y tanmak) ka-
zanmasnda ve hakikatleri anlamasnda büyük etkisi
vardr. Bu sebeple, haramdan saknmayan kimselerde
bu hallerin olumas zorlar. Belki de hiç mümkün
olmaz Haramdan saknmak ise önem srasna göre
.|

dört türlüdür:
1- Açk olan ve bilinen haramlardan saknmak. _

En önemli saknma türü budur. ;Çünkü açk olan ha-


ramlardan saknmayan bir kimse eriat nazarnda fâ-
sk olur ve adalet vasfn kaybeder. 83
r
2- Haram olma ihtimali ve üphesi bulunan ey-
\

lerdensaknmak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-


lâm buna iaret ederek öyle buyurmutur:
"Sende üphe brakan eyi terk et, üphe brak-
mayan eyi yap." [Bu saknma türü, orta derecedeki
sâlihlerin takvasdr.

I
3- Harama yol açma ihtimali bulunan helâl ey-

hukukuna göre, her hangi bir konuda ahidlik


83 -eriat
edebilmek veya sözü makbul saylmak için adâlet vasfna sahip
olmak lazmdr. Bu vasf, daha baka baz ilerde de gereklidir.
108 mam Gazalfinn Risaleleri • 13

lerdensaknmak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-


lâm buna iaret ederek öyle buyurmutur:
sakncal olmayan ve fakat sakncal olana
"Kul,
yol açma ihtimali bulunan eyleri terk etmedikçe, yük-
sek derecedeki takva ehlinin derecesine ulaamaz/'
Hz. Ömer radyallahu anh da unu söylemitir:
"Allah Resûlu döneminde, biz harama yol açma
ihtimalinden dolay helâl eylerin onda dokuzunu
7
terk ederdik.'

Helâl olan ziynetlerden ve lezzetli eyleri yemek-


ten saknmak da bu ksma dahildir. Çünkü bunlarn
nefsi azdrp bozmasndan ve haram eyleri de arzu
edilir hâle getirmelerinden korkulur.
Dünya ehlinin malna bakmaktan ve nasl yaa-
dklarn örenmekten saknmak da bu ksma girer
Çünkü bunlar da, nefiste harama kar gpta ve arzu
uyandrrlar. Bu sebeple, Ku^ân- Kerim' de öyle bu-
yurulmutur:
"mtihan etmek için baz kimselere geçici olan
dünya hayatndan verdiimiz eylere gözlerini dikme!
Rabbinin verdii helâl rzk, (az da olsa) bu eylerden
daha hayrldr. Ev halkna ve çoluk çocuuna namaz
emret. Kendin de 'namaz üzerinde sabit ol... 84 Akbet

84 -Bugün ölen vakti, ben camiye gitmeye hazrlanrken d-


ardan komunun sesi geliyordu. Kapdaki birisine seslenerek,
"Namaz klp geleceim." diyordu. Ben bu sesi duyunca, onun
namaz kldn örendim. Fakat çocuklar namaz klmyorlard
/ >iiHe Krk Prensip ne/a. / h)z 1 1: a fa M 109

(iyi, sevindirici ve kalc olan son) takvanndr/' 85

Isâ aleyhisselâm da unu söylenitir:


"Dünya mal ve mülklerine bakmayn.
ehlinin
Çünkü bunlara bakmak, imannzn tadn bozarlar."
Ve öyle denilmitir:
"Elbisesi ince (ipekli, süslü, fantazi) olann dini
de ince (zayf, çürük ve bozuk) olur."

O hâlde, yenilecek ve kullanlacak eyin bizzat


helâlolmas yetmez, onun bir harama yol açma ihti-
malinin bulunmamas da lâzmdr.
4- ükretmek için vesile bulmak ve
Allah teâlâ'ya
O'na ibadet etmek için kuvvet kazanmak maksadlar
dnda her türlü nimetten saknmak. Bu saknma tü-
rü sddklarn takvasdr. Çünkü sddklara göre, ü-
kür ve ibadet için kullanmayan her ey haramdr.

ve belki de Kblenin ne olduunu bilmiyorlard. Bu çelikili aile


tablosu üzerinde biraz düündüm ve kendi kendime öyle de-
dim: " Bu aile reisi (erkek veya kadn), eer namaz klmann ki-
inin kurtuluu için zarurî ve zorunlu olduunu biliyorsa,
âhiret
nasl çocuklarnn namaz klmamalarna ve hatta namazn ne ol-
duunu bilmemelerine seyirci kalabiliyor, efkat ve vicdan is-
yan etmiyor? Ve eer, namazn böyle zorunlu ve hayatî bir öne-
mi olduuna inanmyorsa, o zaman da neden kendisi namaz k-
lp rahat ve istirahatn bozuyor? Kapy açp bu düüncelerimi
kendisine söylemek istedim. Fakat, vazgeçtim. Çünkü düüne-
rek cevap vermeyeceini, basma kalp ve harc- âlem eyler söy-
leyeceini biliyordum. Bunlar da beni tatmin etmezlerdi.
« -Tana, 132
110 mam Gazali' mn Risaleleri • 13

Kur'ân- Kerim'de bu anlaya iaret edilerek öyle


buyurulmutur:
"'Allah, de! Ondan sonra insanlar brak, daldk-
lar bataklkta oynasnlar." 86 Buradaki Allah demek-
ten maksat, her eyi Allah teâlâ hesabna deerlendir-
mektir. Bataklkta oynamaktan maksat ise, nefis hesa-
bna yaamak ve nimetleri nefis için tüketmektir.

Saknma Konusunda Düündürücü Örnekler:


Zünnun el-Msrî, hapisteydi ve açt. Bir dostu
1-

ona helâl malndan bir yemek yapp gönderdi. Gardi-


yan, yemei getirip kendisine teslim etmek isteyince,
Zünnun onu geri çevirdi ve daha sonra onu gönder-
mi olan dostundan öyle özür diledi:
"Senin yemein helâldi. Fakat, mahpuslara zul-
meden gardiyann eli deince, helâllii bozuldu. Ben
de bu sebepten onu geri çevirdim."
2- Bir el-Hâfi, sultanlarn ehre (Badad) getir-

Ve derdi ki, sultanlarn mal-


dikleri sulardan içmezdi.
larnda veya yönetimlerinde zulüm ve hakszlk bu-
lunmas ihtimali vardr.

3- Bir zât, evinde yanan lambay söndürüp karan-


lkta oturdu. Çünkü ate bulunmad
hizmetçi, evde
için, lambay hak hukuk gözetmeyen komunun fiti-
linden yaktn söylemiti.

86 -En'âm, 91
Dinde Krk Prensip //e/a / > K a^G^ClA: m
4- Bir zât, ilâç içince, bunun üstüne biraz dolap
hareket etmesi gerektiini söylediler. Kendisi buna u
karl verdi:
"Ben imdiye kadar hep Allah teâlâ için hareket
,/
ettim, ilâcn etkisi için hareket edemem.
ij

i Talep ve istek üzerine verilen mal veya yemek


her zaman helâl deildirler. Çünkü, bunlar gönül r-
zas ile verilmemi olabilirler. Onun için, istemek zo-
runlu ise, bakasnn yannda istemekten
hiç olmazsa
saknmak lâzmdr. Çünkü istemek bakasnn yann-
da olursa, kendisinden istenen kii utancndan dolay
istenileni verir. Bir eyi gönül rzas ile deil, utanç

yüzünden vermek ise, onu alana helâl etmez. Bir kim-


seyi döverek maln almak ne ise, onu utanç gibi ma-
nevî bir bask altna sokarak maln almak da odur.
Kii, bu iki hâlde de, rzas olmad hâlde, kendisini
vermeye mecbur hisseder. Çünkü eref ehli için, cim-
rilikle itham edilmek kamçlarla dövülmek gibi ac

vericidir]

olduundan daha çok dindar veya âlim


Kendisini
göstermek suretiyle bakasndan bir ey almak da he-
lâl deildir. Çünkü bu bir çeit aldatmaktr. Aldatmak

ise, hangi çeitten olursa olsun haramdr. Allah Resûlu


aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Bizi aldatan bizden deildir."

Bireyin helâl veya câiz olduuna dair verilen


fetva (hocann sözü), her zaman o eyi helâl veya câ-
112 Gaznlfm Risaleleri • 13

iz Çünkü fetvay veren, konu ile ilgili olan ve


etmez.
onun hükmünü olumsuz etkileyen baz hususlar bil-
meyebilir. Bunlar bilen ise kiinin kendisidir. Bu se-
beple, kiinin fetvayla birlikte kalbine de danmas
lâzmdr. Buna iaret eden Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur
"Müftüler sana fetva verseler de, sen bir de kalbi-
ne dan/'
"Ben de bir beerim. Davalarnzn iç yüzünü bil-
mem. Onun için, söz ve delillerinize bakarak hükmede-
rim. Bu sebeple, ayet hakk olmayan bir mal
birinize
verirsem, ona ancak bir ate parças vermi olurum."
Bil ki, helâl olaneyde kalbe yansyan bir nur, bir
k ve bir rahatlk vardr. Haram olan eyde ise, bu-
yansyan bir karanlk, bir gölge ve
nun aksine, kalbe
bir sknt vardr. Bu sebeple, bir eyin kalp üzerinde-
ki etkisini gözetleyerek onun hakknda hüküm ver-

mek mümkündür. Ancak, bu hüküm de yanl olabi-


lir. Çünkü bunun doru olmas için, kalbe yansyan

etkileri objektif olarak deerlendirmek lâzmdr. Hal-

buki insan, kendisini ilgilendiren konularda genellik-


le kendi lehinde deerlendirme yapmaya ve olaylar
kendi istedii ekilde tercüme etmeye mütemâyildir.
Baz öyle derler: "Dünyada helâl bir
kimseler
ey kalmam, her ey haram olmutur. Çünkü mu-
amele ekilleri bozuktur, alp veren insanlar da zâlim
ve fâsktrlar. Bu durumda, u
mal helâl, bu mal ha-
ram, diye bir ayrm yaplamaz. Bu sebeple, ya hep-
Dinde Krk Prensip M* M / h/?JK €t t€k /** & K 113

sinden saknp beslenmeye çalmak, ya da mec-


otla
buriyet var diyerek hepsinden ihtiyaç miktar yarar-
lanmak lâzmdr."
Samimî olarak da söylense bu düünce tarz yan-
ltr. Çou zaman da, bu türlü sözler, haramlarn
önünü açmak için söylenir.
Kesin olan udur ki, mal her zaman helâl, haram
ve üpheli olmak üzere üç ksm hâlinde bulunur.
Asr- saâdette de bu böyleydi, imdi de böyledir, k-
yamete kadar da böyle olacaktr.
Bir maln olmas için, onu haram klan bir
helâl
sebebin görünürde bulunmamas yeterlidir. Böyle bir
maln helâl olduuna hükmetmek için, onu derinle-
mesine ve inceden inceye aratrmaya gerek yoktur.
Çünkü eyada asl olan hüküm (veya vasf) helâl ve"
temiz olmaktr. Bu hükmü (vasf) ancak, ortada olan
olumsuz bir sebep deitirebilir. Böyle bir sebep yok-
sa, o hüküm (vasf) kalc olur.

Bundan dolay, Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-


lâm, zahirde necaset tamayan bir mürikin tulu-
mundan ald su ile abdest alm, Hz. Ömer de bu
örnekten esinlenerek bir hristiyanm temiz görünen
testisinden su içmitir. Çünkü, o srada bu kaplarda
necis edici bir ey bulunmamtr. Hiç üphesiz ki, da-
ha geriye gidilse, bir zaman bu kaplarda necis olan iç-
kilerin veya domuz yann bulunmu olmas muhte-
meldir. Ancak bu ihtimal, hazr vaziyetteki temizlik
hükmünü ortadan kaldrmaz.
114 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

L Kazanç yolu bilinmeyen müslümanm mal da


bir
helâl kabul edilir. Çünkü müslümanlar hakknda
hüsn-i zan etmek asldr. Fakat zâlim olduu, hak ye-
dii ve gayr-i merû i yapt bilinen bir kimsenin
maln alrken (veya yemeini bunun kayna-
n
tur.
yerken),
aratrmak vâciptir. Kayna helâl ise, sorun yok-
Ancak, bu türlü kimselerin malndan saknmak
yine de takvaya daha uygundur. Çünkü, bu maln he-
lâl gibi görünen kayna haram da olabilir. Bu haram
olmasa bile, böyle bir kimsenin minneti altna girmek
ve kalbinde ona kar sevgi duymak doru deildir.
Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle
dua etmitir: "Allah'm! Beni fâsk bir kimsenin mal
ve yardmna muhtaç etme ki, kalbim onu sevmesin."
p
i
unu da bil ki, mal be ksmdr. ;

Birincisi, nasl kazand bilinmeyen müslümanm

maldr. Bu mali yemek caizdir. Fakat, haram olma ih-


timali bulunduu zaman ondan saknmak evlâdr.
i ikincisi, salahatla tannan bir kimsenin maldr.
Bu maldan saknmak gereksiz olan vesvesedir. Bun-
dan saknmak, mal sahibini itham edici bir anlam ta-
rsa, o durumda da günahtnvÇünkü, salahatle tan :
nan kimseler hakknda sebepsiz bir ekilde su-i zan-
da bulunmak veya onlar sâlih olmamakla itham et-
mek haramdr.
r
Üçüncüsü, kazancnn tamam veya çou haram
olan kimsenin maldr; Bu maldan saknmak vaciptir.
Dinde Krk Prensip //e /a j f/?/* Q ta tC 115

j
Dördüncüsü, kazancnn çou helâl, az haram
olan kimsenin maldr. Bu kimsenin malndan sakn-
mak (ve meselâ yemeini yememek, hediyesini kabul
etmemek) vâcip deildir. Fakat, takvaya uygundur.
\
Beincisi, kazanç yolu
meçhul olan ve fakat hak
yemekten, hakszlk yapmaktan ve günah ilemekten
saknmad malum olan kimsenin maldr. Bu maln
kaynan aratrmadan ve onun helâl olduunu ö-
renmeden ondan yararlanmak câiz deildir.^
. Bu zikrettiimiz hükümler olaan hallerdeki ge-
nel hükümlerdir.

Fakat bazen genel hükmü klan veya de-


geçersiz
itiren özel haller ve olaanüstü durumlar da bulu-
nabilir.

Alimler, eriatin temel ölçüleri nda bu halle-


rin özelliklerine göre yeni bir hüküm belirlerler.
Bu konuda unlar da bilmekte yarar vardr:
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, kendi hiz-
metçisi Büreyre'nin yemeini yerdi. Büreyre ise, fakir
olduu için herkesten sadaka alrd. Buna ramen, Al-
lah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, yedii eyi ona ki-
min verdiini sormazd.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, deiik
kimselerden gelen hediyeleri kabul ederdi ve bunla-
rn nasl kazanldklarn sormazd. Yalnz sadaka ol-
malar ihtimali varsa, onlarn sadaka olup olmadkla-
rn sorard.
116 mam Gazal?nin Risaleleri • 13

Sadaka (ve zekât) iseler, kendisinden ve aile hal-

kndan uzaklatrrd. 87
Allah Resulü aleyhissalatu vesselâm, davet edil-
dii yemeklere giderdi ve üpheyi gerektiren bir du-
rumlakarlamad sürece, bu yemeklerin helâl bir
maldan yaplp yaplmadn sormaz ve sorutur-
mazd.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm ve onun as-
hâb, herkese açk olan çar ve pazardan muhtaç ol-
duklar gda maddelerini ve dier ihtiyaçlarn alrlar-
d. Fakat bu eylerin helâl yollarla temin edilip edil-
mediini sormazlard.
Bu örnekler de gösteriyor ki, baz kimselerin söy-
lediklerinin aksine, çou eyler helâldir. Onun için,

haramla eden açk bulunma-


d
ortada

cak,
sürece, her
yukarda
delâlet
ey fetva yönünden helâl
verilen baz
bir delil
saylr. 88 An-
örneklerde de geçtii gibi,

87 -Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam, zekât ve sadakann


kendisi ve âile halk için haram olduunu söylerdi. Bu sebeple,
bunlar almazd. Hediyeyi ise kabul ederdi. Ancak, kendisi de
karlk verirdi. Çou
zaman da onun verdii karlk, hediye-
den çok daha fazla olurdu. Bu durumu bilen baz bedeviler, ona
az bir hediye getirip karlnda yllk geçimlerini temin eden
eyler götürürlerdi.
88 -Hrszlk maln satn almak deil mi? Bunu bi-
caiz mi,
lerek almak ebette ki caiz deildir. Kuvvetli bir üphe mevcutsa
yine caiz deildir. Hrszn, mal rayicinden çok ucuz satmaya
raz olmas ve endieli olmas da bu üphelerdendir.
iyinde Krk Prensip 117

üphe tayan, gölge düen ve olumsuzluk karan


eylerden saknmak takvaya daha uygundur.

SEKZNC PRENSP

\ Bu müslümanlarn haklarn gözetmek


prensip
ve onlarla iyi geçinmekle ilgilidir.; Bu prensip de, di-
erleri gibi, dinin rükünlerinden bir rükündür. Çün-
kü din, ksa bir tarifle, Allah teâlâ'nn haklaryla kul-/
larn (yaratklarn) haklarna riâyet etmek ve bu hak-
lar doru ve güzel bir ekilde ifâ etmektir.

bu dünya hayat bir yolculuktur. Ömür bir


Bil ki,
gemi, birlikte yaayanlar da bu geminin yolculardr.
Yolculukta yol arkadalaryla iyi geçinmek ve onlarn
hak ve hukukunu gözetmek lâzmdr.
i insan bu dünyada ya tek bana, ya da çevresin-
deki insanlarla birlikte yaar. Bu iki vaziyette de gü-
zel geçinmek ve haklara riâyet etmekle mükelleftir.

O tek bana yaad takdirde, kendi kendisiyle


güzel geçinecek ve kendi bünyesindeki varlklarn
(uzuv, organ ve mekanizmalarn) haklarna riâyet
edecektir. Çünkü insan bir âlemdir ve onda âlemdeki
eylerin benzerleri vardr. Bu eylerin salkl çal-
malar, doru ve faydal (din ve ftrata uygun) bir e-
kilde görev yapmalar, onlara deerlerine göre ky-
met vermek ve birbirinden farkl olan haklarn gözet-
mekle mümkün olur. Bu sebeple, Allah Resûlu aley-
-

118 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

hissalatu vesselâm öyle buyurmutur:


"Senin cesedinin ve nefsinin de üzerinde haklan
vardr."®*

f nsan kendi bünyesi içinde bir ordu gibidir ve or-


du disiplinine muhtaçtr. Onun maddî varl ve cese-
diyle ilgili tabiî disiplini Allah teâlâ salamtr. Bu se-
beple, bu disiplin otomatik olarak ve harika bir mü-
kemmellikle iler. Onun manevî varl, ruh, kalp ve
duygularyla ilgili disiplini ise, kendisi ehvet, gazap
(kzgnlk, hiddet, saldrganlk) ve akln doru bir e-
kildekullanmak ve bunlarn arasnda bulunmas ge-
reken tanzim ve ayarlamay yapmak suretiyle kur-
mak durumundadr.J
ehveti doru kullanmak, onunla faydal olan
eylere talip olmak ve bu eylerin tahsiline çalm, k-
tr. Gazab doru kullanmak, onunla zararl olan ey-
lere tepkigöstermek ve onlar kendisinden uzakla-
trmaktr. Akl doru kullanmak ise, faydal ve zarar-
l eylerin neler olduunu salkl bir ekilde tesbit et-
meye çalmaktr.
Bunlarn arasnda bulunmas gereken tanzim ve
ayarlamay yapmak ise, akl âmir, ehvet ve gazap
hislerini ise onun hizmetçileri hâline getirmek ve on-
lara bu ekilde görev tevzii yapmaktr. Bu görev tev-

——— — .

Bu hadis-i erifte cesed, insann maddî yönü, nefis de


89 -

onun manevî yönü anlamndadr. nsann manevî yönü ise,


onun ruh, zihin, kalp ve duygularn kapsar.
/ ritiv Krk Prensip H4 K n Cl KOfü >r>a /ç 119

/.üne göre akl, ehvet ve gazabn öncüsü, hedef belir-


leyicisi ve start vericisi konumundadr ve bu hisler-

den üstün ve onlarn kumandan durumundadr. Ft-


ratta da bu böyle olduu için, akl daima bu hislerin

üstünde ve önünde tutmak, bu hisleri de onun emir


ve hizmetinde çaltrmak lâzmdr. Bunun tersini
yapmak, yan akl ehvet ve gazabn emri altna sok-
mak ve onlara tâbi klmak ise, ftrattaki düzen ve di-
siplini bozmak ve yaplmas gereken tanzim ve dü-

zenlemeyi ters yüz etmektir.

Bünyedeki tpk bir avc ekibinin dü-


ftrî düzen,
zenine benzer. Bu ekipte avcnn kendisi komutan du-
rumundadr. At onu tamak içindir. Köpei de ken-
disini korumak ve kendi iaretiyle av yakalamak
içindir. Bu ekibin tabiî ve olmas gereken düzen ve

tanzimi budur. Fakat avc, insiyatifi at ve köpein


keyfine brakr ve kendisi onlarn emir ve hizmeti al-

tna girerse, düzeni bozmu, kötü ve çirkin bir durum


ortaya çkarm olur. Akl, bu misâldeki avc, ehvet
onun at, gazap da onun köpeidir. Avcnn at ve kö-
peine teslim olmas, akim ehvet ve gazabn keyfine
teslim olmasdr. Akl bunlara teslim olursa, doru ve
yanl, faydal ve zararly birbirinden ayrmak, do-
ru ve faydal olan emretmek ve yaptrmak olan fonk-
siyonunu terk eder, bunun yerine, ehvet ve gazabn
her tülü keyf ve heveslerini tasdik etmek, doru ve
güzel bulmak, bunlar savunmak ve gerçeklemeleri
için hile ve desise uydurmak yoluna girer. Bu durum,
120 mam Gazalî'it Risaleleri • 13

âmirin mevki ve yetkisini kapc ve hizmetçilerine


devretmesi ve kendisinin onlarn yerine geçip kapc-
lk ve hizmetçilik yapmas demektir. Akl ve hislerin
bu ekilde yer ve görev deitirmeleri, insan ftratn
dejenere edip onu çirkin bir mahiyet hâline getirir. Bu
çirkin mahiyet, dünyada ceset klf altnda gizlense
bile, öldükten sonra bütün çirkinlii, düzensizlik ve

dejenerelii ile ortaya çkar. Çünkü, öteki âlemde mâ-


nalar da ekil ve suret kazanrlar. O zaman, bir insan
bünyesinde taht üstünde ve âmir pozisyonunda ol-
mas gereken akln nasl zelil bir hizmetçi ve uak ro-
lünü üstlendii ve ehvet atyla gazap köpeinin ar-
kasnda kotuu ve onlara hizmet ettii görülür.
nsan bünyesini ve onun ftrî düzenini bu ekilde
bozmamak için, akl âmir ve hâkim vaziyetinde tut-
mak, ehvet ve gazab onun emir ve kumandas alt-
na sokmak lâzmdr. Bu yapld zaman, akl ehvet
hissini faydal olan eylerin temini, gazap hissini de
zararl olan eylerin defi için kullanr, bu ilerin d-
nda ise onlar balayp zincire vurur. Böylece de
hem onlar dinlenmi olurlar, hem de etraf onlarn ta-
knlk ve tasallutlarndan selâmet bulur.
nsan dier insanlarla birlikte yaad zaman ise,
bu insanlarla güzel geçinecek ve onlarn (dinî ve me-
denî) haklarn gözetecektir. Buradaki mükellefiyetin
temel prensipleri üç eydir Bunlardan birisi, kimseye
zarar ve eziyet vermemektir. Allah Resûlu aleyhissa-
latu vesselâm öyle buyurmutur:
Hinde Krk Prensip Ha k: at fco r O t r ) a K 121

''Müslüman, eliyle ve diliyle müslümanlara zarar


ve eziyet vermeyen kimsedir/'
kincisi, herkese gücü nisbetinde faydal olmak \

ve onlara iyilik etmektir] Allah Resûlu aleyhissalatu


vesselam öyle buyurmutur:
"Yaratklar Allah teâlâ'mn tpk âile fertleri gibi-

dirler. Bu sebeple, O bunlara en çok faydal olan ve


iyilik yapan kimseyi sever."

Üçüncüsü, onlarn kötülüklerine iyilikle karlk


vermektirj Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle
buyurmutur:
"Senden uzaklaana sen yakla, seni reddedeni
sen kabul et, sana zulmedeni sen affet."
Bu temel prensiplerin altna da çok eyler vardr.
Biz bu eylerden yirmi tanesine iaret edeceiz.
Kendisi için sevdii ve istedii eyleri (iyilikle-
1-

ri) dier insanlar için de sevmek ve istemek. Allah Re-


sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Kim cehennemden uzaklatrlmak istiyorsa,
kendisine yaplmasn istedii muâmele tarzyla in-
sanlara muâmele etsin ve "Lâ ilâhe illellah, Muham-
med'ür-Resûlüllah " ehâdetini söyleyerek ölsün."
2- Kimseye kar kibir taslamamak, herkese teva-
zu göstermek. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
"Kim tevazu gösterirse, Allah teâlâ onu yükseltir.

Kim kibir taslarsa, Allah onu alçaltr."


122 imam Gazalinin Risaleleri • 13

Büyüklere hürmet, küçüklere efkat göster-


3-
mek. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle bu-
yurmutur:
"Büyüklerimize sayg, küçüklerimize merhamet
göstermeyen bizden deildir/'
"Müslümanlkta saçlar aarm bir kimseye say-
g duymak, Allah teâlâ'ya sayg cümlcsindendir."
"Bir yalya hizmet eden bir kimse, yalanrsa,
Allah teâlâ da birisini ona hizmet ettirir."

4- Müslümanlara kar mütebessim ve güler yüz-


lü olmak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle
buyurmutur:
"Müslüman kardeini mütebessim bir çehre ile
karlamak sadakadr."
"Allah teâlâ müslümanlara yaknlk duyan, güler
yüzlü ve yumuak huylu kimseleri sever."
5-Müslümanlar arasndaki dargnlk ve krgnl-
gidermeye çalmak.
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"nsanlarn konuma çounda
ve sohbetlerinin
hayr yoktur. Hayr ancak, sadakay tevik eden, do-
ru bir eyi emr ve tavsiye eden ve insanlarn arasn
bulmak için çalan kimselerin konuma ve sohbetle-
rindedir. Kim, Allah'n rzasn arayarak bu eyleri
yaparsa, biz ona büyük bir sevap vereceiz." 90

*>-Nisâ,114
/ Ulc //a zJglH Ko rorr^a £ 123

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"Size bütün nafile ibadet çeitlerinden daha se-

vapl olan bir ii söyleyeyim mi? Bu i, müslümanlar


bartrmaktr/' 91
6- Müslümanlar arasnda kötü ve krc olan söz-
leri götürüp getirmemek. Allah teâlâ Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Söz tayan kovucu cennete girmez." Ve öyle
denilmitir:

"Sana söz getiren, senden de söz götüren bir fit-

necidir."

7- Uç günden dargn durmamak. Allah Re-


fazla
sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
müslümann bir müslüman kardeine üç gün-
"Bir
den fazla dargn durmas helâl deildir. Onlarn en iyi-
si, bu dargnl kaldrmak için önce davranandr." 92

-Müslümanlar bartrmak görevleri iken, onlarn arasn


91

açmaya çalan ve bunu slâm için hizmet ve cihad zanneden


müflisler, bu korkunç hatalarn ve dehetli günahlarn ne za-
man fark edecekler? Yoksa, bunlarn farkndadrlar da ruhlar-
nn ylanlna m mahkûm dümülerdir?
92 -Buradaki dargnlktan maksat, ahsî ve dünyevî mesele-
leryüzünden hasl olan dargnlktr. Allah teâlâ için olan dargn-
lk ise buna dahil deildir. Ancak baz bozuk tynetliler, kendi
ahsî ve hissî kin ve garazlarn Allah için göstermeye çalrlar.
Bu onlarn sorunlardr.
124 mam Gazalinin Risaleleri • 13

"Müslümamn bir hatasn balarsanz, Allah te-


âlâ da sizin bir hatanz balar/'
8- Lâyk olup olmadklarna bakmakszn bütün
müslümanlara iyilik etmek. Allah Resûlu aleyhissala-
tu vesselâm öyle buyurmutur:
"Lâyk olana olmayana da iyilik et. Bir kimse
da,
iyilik edilmesine lâyk deilse, sen iyilik etmeye lâyk

olmaya çal." Lâyk olmayana da iyilik etmek bir hak


ise, lâyk olana iyilik etmenin ne kadar önemli bir hak

olduunu düünmek lâzmdr. Onun için, bu önemli


hakk ancak, kendilerini iyilik yapmaya lâyk görme-
yenler göz ard edebilirler. Kendilerini iyilik yapmaya
lâyk görmeyenler de Allah teâlâ'dan ve O'nun kul-
larndan iyilik görme hak ve liyakatini kaybederler.
9- Herkese seviyesine uygun bir biçimde yakla-
mak ve ondan hâline uygun olan davran kabul et-
mek. öyle denilmitir:
"Bütün insanlarn seni sevmelerini istersen, her
biriyle onun seviyesine göre muâmele et."

10- Toplumda saygn kabul edilen kimselere say-


g göstermek.93 Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:

93 -insanlara zulmeden ve din dümanl yapan kimseler,


bu hükümden hariçtirler. Bunun dnda, genel toplum veya bel-
li bir topluluk bir kimseye deer veriyorsa, hadd-i zatnda o de-
ere lâyk olmasa bile, ona zahiren sayg göstermek, sosyal edep
ve nezaket cümlesindendir.
i

/ rinde Krk Prensip J-Ja /&/•/ k- OfO /%2 A 125

''Bir topluluun büyüü size geldii zaman, ona


ikramda bulunun." Ve Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm, bunun örneini vererek bu türlü kimselere
bazen abasn serer ve kalplerini ho tutard.

Müslümanlarn ayplarn örtmek, onlarn


11-

gizli hallerini aratrmamak, gybet ve tecessüs yap-

maktan saknmak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-


lâm öyle buyurmutur:
"Bir müslüman kardei olan bir müslümanm bir
aybm görür (iitir veya bilir) de, onu gizlerse, bunun
sevabyla cennete gider."
"Ey müslüman olduklarn söyleyen,
dilleriyle
fakat kalplerine iman girmeyen kimseler! Müslüman-
lar gybet etmeyin ve ayplarn aratrmayn/
7

aybm aratrp tehir eder-


"Kim, din kardeinin
se, Allah teâlâ da onun aybn aratrp tehir eder. Al-

lah teâlâ bir kimsenin aybn aratrp tehir ederse,


onu kendi evi içinde de olsa rezil eder."

Töhmet ve kötü zan uyandran hal ve durum-


12-

lardan uzak durmak. Çünkü bunlar su-i zan ve gybe-


te sebep olurlar. Su-i zan ve gybet ise günahtr. Gü-

nahlara sebep olmak da günahtr. Allah Resûlu aley-


hissalatu vesselâm öyle buyurmutur:

"Töhmet ve su-i zan uyandran yerlerden ve du-


rumlardan uzak durun."
"eytan, kalplerinize töhmet ve su-i zan sokmaya
çalr. Ona bu frsat vermeyin." Bu sebeple, su-i zan
mam Gazalinin Risaleleri • 13

uyandrabilen durumlar olursa, bunlar açklamak ve


töhmete yol açabilen belirsizlii ortadan kaldrmak
lâzmdr. (Bunu yapmak özellikle bu zamanda çok
daha lâzmdr. Çünkü, bu zamanda insanlar su-i zan
etmek için bahane aryorlar. Ve su-i zan etmek müm-
kün oldukça hüsn-i zan etmiyorlar. Halbuki, yapma-
lar gereken ey bunun tam aksidir.)
13- Müslümanlarn ihtiyaçlarn gidermek için ça-
lmak. Bu fulle olabildii gibi, sözle de olabilir. Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Bir din kardeinin ihtiyacn gidermek için bir
saat uramak, iki ay itikâf etmekten hayrldr."
"Müslümanlar için efâat edin, size bolca sevap
yazlsn."* 4
Müslümanlara selâm vermek ve onlarla toka-
14-
lamak. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle
buyurmutur:
"Siz birbirinizi sevmedikçe cennete giremezsi-
niz. Size bir ey söyleyeyim de, onu yaptnz za-
man birbirinizi seversiniz. Bu birbirinizle çokça se-
lâmlamaktr."^

94
-efâat etmek, bir müslümann bir yerdeki iinin görül-
mesi arac olmaktr. Bu sevaptr. Ancak, söz konusu iin
için
gayr-i merû olmamas arttr. Gayr-i merû bir ite arac olmak
ise, günaha ortak olmaktr.
95 -Kalbi ölmemi alp vermenin sevgi ürettii-
herkes, selâm
ni bilir. Selâm alp vermemek ise, kalpte burukluk ve krklk hasl
eder. Lâkin, davar gibi yaayanlar bu ince hisleri duymayabilirler.
' )i mk Klrk Pre ™P //a Ka /-/ K otu ma M 127

''Müslümanlar tokalatklar zaman, günahlar


kuru aacn yapraklar gibi dökülür/
7

Müslümanlar huzurlarnda ve gyaplarnda


15-

(önlerinde ve arkalarnda) savunmak ve haklarn


müdâfaa etmek. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam
öyle buyurmutur:
"Kim bir müslüman ihtiyaç duyduu yerde sa-
vunursa, Allah teâlâ da onu savunur. Kim bir müslü-
man böyle bir durumda kendi hâline terk ederse, Al-
lah teâlâ da onu kendi hâline terk eder." '

"Kim bir müslüman bir zâlimin zulüm ve hak-


szlndan korursa, Allah teâlâ onun vücudunu ce-
hennem ateinden korur." 96

Ey cehennem ateinden korktuunu söyleyen müslü-


96 -

manlar! te, sadk ve masduk olan Allah Resûlundan size bir


kurtulu garantisi! Hâlâ, nemelâzmclk yapacak msnz? Baz
eblehler de, zulüm ve zâlimlik denince, yalnzca devleti akllar-
na Halbuki, devlete gelinceye kadar nice zulümler ve
getirirler.

zâlimlikler vardr.
Not: Sâdk, doru söyleyen demektir. Allah Resûlu ne söy-
lemise, doru söylemitir. Onun söylediklerini söyleyenler de
doru söylemi olurlar. Onun söylemediklerini söyleyenler ise
yalan söylemi olurlar.
Masduk ise tasdik edilen demektir. Allah Resûlu hem Allah
teâlâ tarafndan, hem de müminler tarafndan tasdik edilmitir.
Allah teâlâ tarafndan tasdik edilmesinin bir yönü de, onun de-
diklerini gerçekletirmesidir. O, Allah teâlâ adna ne vad'etmi-
se, Allah teâlâ onlar gerçekletirmeyi kendi üzerine almtr.
mam Gazaf nin Risaleleri • 13

16- er ve belâ arayanlar açmamak. Allah teâlâ


öyle buyurmutur:
"Af huyunu edin, doru eyleri emret, er ve be-
lâ arayanlardan da yüz çevir." 97 Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm da unlar söylemitir:
"Fitne uykudadr. Allah onu uyandrana lânet et-
sin." Bir âir de öyle demitir:
"Çok kere bir leîm'in yanndan geçtiimde bana
söver. Fakat, onu açmam. Kendi kendime de, "Beni
kasdetmedi" derim."
yannda en kötü insan o kimsedir ki,
"Allah teâlâ
errinden saknmak için ona ikram edilir." Son dönem-
lere kadar yaayan bir sahabi de unu söylemitir:

bugün erlerinden saknmak için baz kim-


"Biz,
selerin yüzüne güleriz. Halbuki kalplerimiz onlara lâ-
net eder."

17- Fakir, dükün ve dertlilerle oturup kalkmak.


Bu, o insanlar için bir hak olduu gibi, kalpleri yumu-
atmann da bir yoludur. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:
"Ölülerle oturup kalkmayn. Bunlar, dünya ehli
"
zenginler (bol gelirli, müsrif ve gafil kimseleridir.

"Kalplerinizin yumuamasn istiyorsanz, yetim-


lerin ban okayn." Ve öyle dua etmitir:

97-A'râf, 199
/ hmlv Krk Prensip Ha M la H K Ot Ühlct K 129

"Allah'm! Beni miskinlerle haret." 98


Süleyman aleyhisselâm, büyük bir peygamber ve
kralolmasna ramen, meclisinde fakir ve miskinler
bulundurur ve onlarn yannda otururdu.
Musa aleyhisselâm, " Allah'm! Seni nerede ariya-
ym?" diye münâcât etti. Allah teâlâ u karl verdi:
"Beni kalpleri krk olan kimselerin yannda ara!"
Mürikler, Peygamberimize, "Meclisindeki fakir

Çünkü, miskinlerin hari ve hesab kolay, cennetteki de-


98 -

receleri yüksek olur. Miskin, kader mahkûmu demektir. Bu iti-


barla miskinlik kastl olarak kazanlan bir hal deildir. O, Allah
teâlâ'nm almayan kaderinin sonucudur. Acdr, buruktur, fakat
âhiretteki sevab ve neei çoktur.
Fkh açsndan miskin, âfiilere göre fakirden daha iyi du-
rumda olandr. Bunlara göre fakir hiçbir mala sahip olmayandr.
Miskin ise, biraz mala sahiptir. Fakat bu mal onu geçindirmeye
yetmemektedir. Hanefilere göre ise, bunlarn durumlar tersinedir.
Bir hatra: Bana hitap etmek için ismimden baka bir söz
arayan memleketten bir dost, bu dostla ara sra telefonda konu-
uyoruz- "Sana nasl hitap edeyim?" dedi. Ben, "Bana, miskin,
de!" dedim. "Niye?" dedi. Ben, "Çünkü, Allah Resûlu aleyhissa-
latu vesselâm, 'Beni miskinlerle haret.' diye dua etmitir. Ben de
onun har olduu bir topluluk içinde har olmak istiyorum." de-
dim. Dostum, tatmin olmad. Bunun üzerine ben ona unu söy-
ledim: "Farsçada "mikin" sözü miskten olan, misk gibi olan de-
mektir. Bu dilde mik misk demektir. O hâlde, bu mik'i misk ile
deitirirsek, o söz "miskin" olur. Bu da miskten, misk gibi olan
demek olur." Bu yorum, dostumun houna gitti ve bana, "Mis-
kin!" diye seslenmeye balad. O bu sözü bu mânada söylüyor,
ben de onu ilk mânada anlyorum.
130 mam Gnzalfmn Risaleleri • 13

ve miskinleri kov, biz seninle oturup konualm." de-


diler. Bunun üzerine, u âyet-i kerime indirildi:

"Gece gündüz Rablerine dua edip O'nun rzasn


arayan fakir ve miskinleri kovma... Onlar kovarsan,
sana bu çirkin fiili teklif eden zâlimlerden olursun/'»
18- lim,amel ve faziletlerinden istifade edilen
kimselerle dostluk kurmak, gaflet ehliyle ise dostluk
ilikisine girmemek. Gaflet ehli, ne kendilerinden isti-
fade edilebilen, ne de kendilerine fayda verilebilen
kimselerdir. Bunlar faziletlerden mahrum ve kalpleri
mühürlü kimselerdir. Allah Resûlu aleyhissalatu ves-
selâm öyle buyurmutur:
"Sâlih dost yalnzlktan hayrldr. Yalnzlk da
kötü dosttan iyidir."

"Kii, dostunun dini üzerindedir. Onun için, her-


kes kimi dost edindiine baksn." *m

99-En'âm, 52
«» -Bir iirde, "Bir dost
bulamadm, gün akam oldu." de-
nilmitir. Ben de, bu gurbet yerinde bir dost bulamadm. Fask
ve gafilleri dost edinmem söz konusu deildir. Nisbeten dindar
ve dini seven insanlar da genellikle görgüsüzdürler. Ne dostluk
ahlâkn bilir, ne de dost hukukuna riâyet ederler. Bu yüzden de,
skc olurlar ve onlarla uzun süre dostluk yaplamaz.
Bir ksm da dostluu bir kuru söz al veriinden ibaret
zannederler, bunun iki tarafa da bir takm fedakârlklar ve yü-
kümlülükler getirdiini düünmezler. Bu sebeple, meselâ, dost
görüntüsü veren bir adam, kendisinden önemsiz bir ricada bu-
lunacam duyunca, benimle karlamamak için birkaç gün s-
I midi' Krk Prensip HCt )< I OL r/ KQ f <J /> >Q. K 131

Kiinin dostunun dini üzerinde olmas, ondan


din, ahlâk ve davran konularnda etkilenmesi, far-
knda olarak veya olmayarak onu yava yava taklid
ederek sonunda onun bir ikinci kopyas hâline gelme-
sidir. Bu sebeple, kim ne olmak isterse, ona göre ken-
tline dost edinmelidir. Çünkü dost modeldir.

insann her gün elbisesinden bir tel ve saka-


Bir
lndan bir kl koparlsa, sonunda çplak ve sakalsz bir
hâle gelir. Tpk bunun gibi, kötü dostlar tarafndan
her gün din, ahlâk ve faziletlerinden bir tel veya kl
miktar koparlan bir kimse, sonunda bütün bunlar-
dan soyutlanm, dinsiz veya dinde gevek, ahlâksz

rarlabenden sonra camiye geldi ve benden önce çkp kendisini


kaybettirdi. Bu kovalamacadan sonra, kendi kendime, "Burada
dostluk böyle ise, bana dost lâzm deildir/' dedim ve yine bir
sözde denildii gibi, "Dost istersen Allah yeter." dedim ve Rab-
bimin dostluuyla yetinmeye karar verdim.
Ancak bunlar söylemekle bütün müslümanlar kötülemek
ve haklarnda su-i zan oluturmak niyetinde deilim. Bildiim
ve inandm odur ki, hâlâ Benî Âdem'de bir parça hayr ve iyi-

likkalmsa, o da müslümanlardadr. Kâfirlerde ve fâsklarda ise


bütün aldatc görüntülere ramen, zerre kadar hayr ve iyilik
yoktur. Bu sebeple, onlarn dostluundan ve onlara yakn ol-
maktan hasl olan yegâne ey, zarar, pimanlk ve hüsrandr.
Onun için Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Kyamet gününde, takva sahibi müslümanlar dnda, bü-
tün dostlar birbirine dümandr." (Zuhrüf, 68)
"O gün kii srarak öyle der: 'Keke peygambe-
dilerini
rin gittii yolda gitseydim! Keke, falan dost edinmeseydim! O
beni, Kufân, iman ve hidayetten uzaklatrd.'" (Furkan, 27-29)
132 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

veya ahlâka önem vermez, soytar ve sorumsuz bir


mahluk olup çkar.
19- Nasihat etmek. Nasihat etmek, din ve dünya
ilerinde faydal sözler söylemek, fikir vermek ve
doruya yönlendirmek demektir. Allah Resûlu aley-
hissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Din nasihattir."

"Din kardein senden nasihat istedii zaman, ona


nasihat et."

20- Müslüman hastalarn hal ve hatrn sormak, •

cenazelerine itirak etmek, kabirlerini ziyaret etmek,


onlar için dua etmek. Bu maddeye çok haklar girer. Bu
haklarn hepsini bir cümlede özetlemek gerekirse, o
cümle udur Sosyal münasebetlerde, müslümanlardan
beklediklerini onlara kar yapmak, onlarn hakkdr/J

(nsanlar arasndaki ilikilerde zulüm ve zorbal-


n bunlarn daha ince türleri olan hile ve aldat-
(ve
mann) hükmettii ve Allah teâlâ'nm kullarna tand-
haklarn zevk ve keyf duyarak çinendii imdiki
kötü zamanda, O'na (Allah teâlâ'ya) ve hesap günü
olan âhirete inandn söyleyen müslümanlar, sözü
edilen haklara kar tutumlarn bu zikredilen ölçüye
göre sorgulamak durumundadrlar. Çünkü, zamann
akna uyarak onlar da, hak ve hukuka sayg duy-
maktan haylice uzaklamlardr. Halbuki, nazariyat-
ta hakka iman eden, hak ahidi olan ve hak için yaa-

yanlar onlardr.)
I timle Krk Prensip //& X /O f / /C Ct U frO O K 133

konusunda aile
Riâyet edilmesi gereken haklar
halk, akraba, hizmetçi ve komu önde yer alrlar ve
bunlarn haklarna riâyet etmek daha büyük bir önem
arz eder.
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Rabbin unlar emretti: Yalnz O'na ibadet ede-
ceksiniz ve ebeveyninize hizmet ve iyilik edeceksi-
niz/'^
"Ey iman edenler! Kendinizi ve âile halknz ce-

hennem ateinden koruyun/' 102


"Akrabann hakkn gözet/' 103
"Yakn ve uzak komularnza, yannzdaki arka-
dalarnza (elerinize), elinizin altndaki kimselere
iyi davrann ve iyilik edin." 104

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar


söylemitir:
"Anne ve babaya hizmet etmek, bütün nafile iba-
detlerden daha sevapldr."
"Annenin babaya göre hakk iki kattr."

be
yüz senelik mesafeden du-
"Cennet kokusu,
yulur. Fakat usûl ve furûuna (ebeveyn ve evlâdna)
kar sorumsuz davranan bir kimse, bu kokuyu bile
duymaz."

101 -srâ, 23
102 -Tahrim, 6
103 -srâ, 26; Rum, 38
104 -Nisâ, 36
134 imam Gazali' i Risaleleri • 13

"Çocuklarnz arasnda adâlet ve eitlik gözetin/


7

"Akrabal gözetmek ömrü arttrr."

kim akrabal gözetirse


"Allah teâlâ buyurdu ki,

ben de onu gözetirim ve kim akrabal koparrsa,


ben de onu koparrm."
tuttuunuz kimseler (hizmetçiler, içi-
"Elinizde
ler) konusunda Allah teâlâ'dan korkun. Bu sebeple,
onlara yediiniz cinsten yedirin, giydiiniz türden
giydirin ve güçlerinin yetmedii ileri onlara emret-
meyin."
"Hizmetçi ve içilerin hatalarn, günde yetmi
kere de olsa, balayn."

Hizmetçi ve içilere kar kibirli davranmamak,


onlar horlamamak, ibadet ve dinî görevleri için onla-
ra frsat vermek ve bilmediklerini onlara öretmek de

"Komuya iyilik etmek on iyilik, ona kötülük et-


mek on kötülüktür."

"Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir kimse


komularna iyi davransn."
"Komusuna eziyet veren, gecelerini namaz,
gündüzlerini oruçla da geçirse, cehennemdedir."
"Komu hakk nedir, bilir misiniz? Bu, yardm is-
tedii zaman ona yardm etmek, borç istedii zaman
ona borç vermek, muhtaç olduu zaman ona bata
bulunmak, hastaland zaman onu ziyaret etmek, öl-
düü zaman cenaze hizmetine katlmak, bir nimet
/ Umtr Krk Prensip Ma £ /CX t t k O F U /T) Q K 135

bulduu zaman onu tebrik etmek, bir musibete ura-


d zaman onu taziye ve teselli etmektir."

yemek piirdiiniz zaman, komunuza da


"Bir
ondan verin. Vermezseniz, o zaman da hiç olmazsa,
yemeinizin kokusunu ona duyurmaym."

Allah çin Sevmek ve O'nun çin Buzetmek


Allah teâlâ için sevmek de önemli bir haktr. Al-
lah teâlâ, hesap faslnda kuluna unu sorar:
"Benim için iyi bir insan sevdin mi? Benim için

kötü bir insana buzettin mi?"


Ve maher gününde herkes toplanmken, öyle
buyurur:
"Benim için bir birlerini sevenler nerdeler? Ben
bugün onlar kendi Ar'mm gölgesinde arlayaca-
gm.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar
söylemitir:

"Sen yer ve gök ehlinin bütün ibadetlerini yap-


san, fakat sende Allah teâlâ için sevmek ve O'nun için
buz etmek yoksa, bu ibadetler seni kurtaramaz. "™5

tos -Günümüzde yer ve gök ehlinin ibadetlerini yapan kim-


se zaten yoktur. En iyilerimiz be vakit namaz aksatmadan k-
lanlardr. Bu kimselere baz çevreler hoca, hafz, falan da derler.
Halbuki, namaz klmak bir ey, hocalk bir ey, hafzlk bir ey-
dir. Her neyse, mesele o deildir. Demek istediim udur: Bu
136 hnmn Gazaldim Risaleleri • 13

Bil ki, Allah sevgisinden baka sebebi bulunma-


yan sevgiler Allah için olan sevgilerdir. Bu sevgiler,
Allah teâlâ'y sevmekten dolay zorunlu olarak kalp-
te oluurlar. Çünkü kalp, birisini severse, onun sevdi-
i kimseleri ve eyleri ve onu seven herkesi de sever.
Bu kalp onunla ilikisi, yakn veya uzak alâkas bulu-
nan eylere kar da sevgi ve sempati duyar. Hatta
mehur bir sözde denildii gibi, o kimsenin mahalle-
sindeki köpei de sever. 106

kimseler,namaz klnca bütün haklar ifâ ettiklerini ve artk yas-


ta ba koyup öldükleri zaman doruca cennete uçacaklarn
zannederler. Halbuki, bunlarn çounda Allah için sevmek yok-
tur. Dier bir ifade ile, bunlar Allah için bir kimseyi sevmezler.

Bunlar sevdiklerini yalnzca nefis ve çkar için severler. Onun


için, nefislerine yönelik bir ey bulamadklar, çkar ve menfaat
de beklemedikleri ilim ve takva ehlini sevmezler ve hatta bunla-
r birer varlk olarak bile görmezler. Çkar umduklar kimseleri
ise, zâlim, fâsk, sefih ve be paralk maymunlar bile olsalar, se-

bulunur ve gerdan krp önlerinde eilir-


ver, sevgi gösterisinde

ler. Çkarclk bataklnn dibine kadar çöken bu insanlarn,

ölünce uçup cennete gitmeleri hayaldir. Çünkü bunlarn önce,


bu çirkin çkarcln hesabn Allah lâzmdr.
teâlâ'ya vermeleri
106 -Bir gün iîliin hak bir inanç olduunu savunan bir
adamla tartrken, ona unu söyledim: iîlik inancnn temeli
Allah Resûlunun ashâbna buz etmektir. Halbuki, ashap deni-
len bu insanlar Allah Resûlunun yakn çevresidirler. Onun arka-
snda namaz klmlar, onunla birlikte savalara gitmiler, iyi ve
kötü günlerde onun yannda bulunmular, onunla birlikte sevin-
mi ve onunla birlikte üzülmülerdir. Onun için, bu insanlarn
baka bulunmasa bile, yalnzca Allah Resulünü
hiçbir meziyeti
gördükleri ve yllarca gece gündüz onunla birlikte oturduklar
Bu sebeple, Allah teâlâ'y seven bir kimse, ister is-
lemez O'nun sevdii sâlih kullan ve O'nu seven her-
kesi de sever. Ve bu sevginin iddet derecesi de o kim-

senin Allah sevgisine göre olur. Onun için bu sevgi,


iman kâmil olan kimselerde çok scak ve hararetli
iken, iman zayf olan kimselerde souk ve sönüktür.
Bu sevginin hiç bulunmamas ise, imann da hiç bu-
lunmadnn delil ve iaretidir.
Buz olaynda da durum budur.
Çünkü kalp, sevgilisinin buz ettii kimselere ve
ona buz eden dümanlarna da buz eder. Bu husus
ve eriat emri olmaktan önce, insan ftratnn
bir din

ve yaratlnn bir hususiyet ve özelliidir. Bu husus,


ftrata dayanan salam ve amaz bir ölçü olduu
kimsenin kalbinde Allah için buz bulunma-
d
için, bir

mad
zaman, onun kalbinde Allah sevgisinin de bulun-
anlalr. Allah sevgisi bulunmaynca da iman
olmaz. Çünkü iman, Allah teâlâ'nn varlk ve büyük-

ve onunla birlikte yürüdükleri, pek çok ac ve tatl olaylar bir-


likte yaadklar onlar sevmek lâzmdr. Çünkü, insan biri-
için
sini severse, onun çevresini ve hatta kapsndaki köpeini de se-
ver. Müslüman olan herkesin Allah Resulünü sevmesi farz oldu-
una göre, bu sevgiyle onun ashabn sevmesi de farzdr.
Fakat, bu sözlerim adam hiç etkilemedi. O zaman anladm
ki, bu kimseler esasen Allah Resûlunu da sevmiyorlar. Ashâ-
tip
b sevmemelerinin ve daha kötüsü, onlara dümanlk etmeleri-
nin altnda bu vardr. Onun üzerine, konumay kestim ve, "Si-
zin dininiz size, benim dinim de bana." (Kâfirûn, 6) dedim.
138 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

lüünü kabul etmenin (tasdik) ve O'nu sevmenin mü-


rekkep ve bileik hâlidir.

-
Allah için sevmek birkaç ksmdr.
Birincisi, Allah teâlâ'nn sevdii kimseleri sev-
mektnvAllah teâlâ, peygamberleri sevdii için, bunla-
r sevmek Allah Takva sahibi âlimleri,
için sevmektir.

sâlih kimseleri, dine hizmet edenleri ve onunla olum-


lu bir alâkas bulunan herkesi ve her eyi sevmek de
bu cümledendir.
r
1 kincisi, din ve âhireti konusunda kendilerinden
fayda ve yarar gördüü kimseleri sevmektir. Bir kim-
senin ilminden yararland amel ve takvasn
âlimi,

örnek ald eyhini, ona nasihat edeni sevmesi Allah


için sevmektir. Onun ilim örendii kitaplar, namaz
kld mabedleri, cihad etmek için bindii at ve sa-
vata kulland zrh ve silah sevmesi de bu cümle-
dendir.'

Üçüncüsü, Allah teâlâ'nn yaratklar ve kudreti-


nin eserleri olduklar ve O'nun isim ve sfatlarna ay-
nadarlk ettikleri için masum tabiati, denizleri ve da-
lar, aaçlar, hayvanlar, rüzgâr, bulutu ve yldzlar
sevmektir. Bir ksm mâna ehli, Allah teâlâ'nn kudre-
tinin sanatve hünerleri olduklan için kâfir ve fâskla-
r da sevmilerdir. Ancak bunlar, bütün varlklara yal-
nzca Allah teâlâ'nn yaratc kudretini ve sanatn
göstermeleri açsndan baktklar ve onlar yalnzca
bu açdan gördükleri için, bu kimseleri sevmelerinde
de bir beis yoktur. Ancak, herkes onlarn durumunda
/ »////r Krk Prensip 139

>l madii ve onlar gibi bakp onlar gibi görüp onlar gi-
bi hissetmedii için, bu konuda onlar taklid etmek ve
"Yaratandan ötürü yaratlan sevmek" felsefesiyle kâ-
lir ve fâcirleri sevmek câiz deildir.

DOKUZUNCU PRENSP

Bu prensip, emr-i maruf ve nehy-i münker yap-


makla ilgilidir.™?
]
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Sizden, hayra çaran, marufu (iyilii) emreden
ve münker'i (kötülüü) nehyeden bir topluluk bulun-
sun. (Ya da, siz böyle bir topluluk olun.) Bu topluluk
iflâh olur."™»

"Mümin erkekler ve mümin kadnlar birbirinin


yardmclardr. Bunlar, (bir birlerine) marufu (iyilii)
emreder, ve (birbirilerini) münker'den (kötülükten)
nehyederler... Allah bunlara merhamet edecektir." 109

"O lânetlenenler, bir birlerini yaptklar münker-

107 maruf olan emretmek demektir. Bu da iyi-


-Emr-i maruf,
lii, iyi eyleri, ibadet ve tâati emretmek anlamndadr. Nehy-i

münker ise münker olan nehyetmek demektir. Bu da kötülüü,


kötü eyleri, günahkârlk ve f âkl
nehyetmek anlamndadr.
Maruf; akl ve eriatin iyi,doru ve yararl gördükleri eydir.
Münker de bunlarn kötü, yanl ve zararl bulduklar eydir.
w» -Âl-i mrân, 104
109 -Tevbe, 71
140 man Gazalfnin Risaleleri • 13

lerden (kötülüklerden) nehyetmiyorlard. Yaptklar


ne kötü eydi!" 110
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar
söylemitir:

toplum veya toplulukta günah ileyenler ve


"Bir
kötülük yapanlar bulunur da, bunlara kar duran ve
yaptklarna tepki gösteren kimse bulunmazsa, Allah
teâlâ hepsini birlikte cezalandrr ve üzerlerine umu-
mî azaplar indirir." Onun için, Kufân- Kerim' de öy-
le buyurulmutur:
"Cezas yalnz ileyenlerle snrl kalmayacak
olan kötülüklerden saknn. Bilin ki, Allah azab id-
detli olandr." 111
Eer denilse ki, Kur'ân- Kerim'de, "Ey iman
edenler! Siz hidayet üzerinde olduunuz takdirde, sa-

pp dalalete düenler(in hâli) size zarar vermez." de-


nilmitir. 112 Buna göre, bir ksm insanlar hidayet üze-
rinde ve doru yolda iseler, bunlarn saptan ve dala-
lete düen kimselerin hâlinden ve günahlarndan so-
rumlu olmamalar gerekir.

bu dorudur. Ancak, hidayet üze-


Biz de deriz ki,
rinde ve doru yolda olmann bir art da, sapk ve kö-
tü kimselere kar koymak, kötülüklere tepki gÖSter-

uo -Mâide, 79

m -Enfâl, 25
»2 -Mâide, 105
l Uttlr Krk Prensip Matuf V Mt» /? Xef 141

inek ve onlarla mücadele etmektir. Bu sebeple, ancak


ni görevi de ifâ edip yerine getirenler, Allah yannda
hidayet üzerinde ve doru yolda olmu olurlar.

Bil ki, bir münker'i (kötülüü, kötü fiil ve ii) gö-


vn ve buna ramen her hangi bir ekilde tepki gös-
termeyen bir kimse, o münker'in günahna ortak olur.
Bu sebeple, meselâ, gybeti önlemek ve kötülemek ye-
rine, onu dinleyen bir kimse gybetçiyle ayn günah
paylar, ipekli elbise giyen, altn süs ve yüzük kulla-
nan erkeklerle normal bir ekilde bir arada bulunan,
duvarlarnda resim bulunan bir yerde oturan, bid'at-
larn ilendii veya yanl namaz bir mescit- klnd
te kabuuna çekilip sessizce duran da, ilenen günah-
lara Bu ve benzeri günahlara ortak ol-
ortak olur. 113
maktan kurtulmann yegâne yolu ise, her birine kar
gerekli olan tepkiyi göstermektir. Bu tepki de srasy-
la ve yerine göre ya fiil eklinde, ya söz eklinde, ya
da kötülüü ve onu ileyeni terk edip uzaklamak
eklinde olur. Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:

113
-Allah teâlâ'nn evi olan mescidlerde barp çarmak
eni/ deildir. Buralarda kötülüklere kar tepki göstermenin, Al-
Inh teâlâ'nn evine kar gözetilmesi vâcip olan edep ve sayg
çerçevesinde olmas lâzmdr. Aksi takdirde, bir ey yapaym
elerken, ondan daha önemli bir eyi ykmak, ka yapaym der-
ken göz çkarmak durumu söz konusu olur. Olur olmaz yerde
barp çarmay marifet sayanlarn, neyin uruna neyi feda et-
tiklerini iyi anlamalar gerekir.
"

142 imam Cazaltnin • 13

"Biriniz bir münker (kötülük) gördüü zaman


onu eliyle deitirsin. Buna gücü yetmezse diliyle
tepki göstersin. Buna da muktedir olmazsa, kalbiyle
nefret edip uzaklasn."

j
Bütün müslümanlara vâcip olan emr-i maruf ve
nehy-i münker görevi iki durumda vâcip olmaktan
çkar. (

Bu durumlardan birisi, onun hiçbir yarar sala-


mayacann belli olmasdr. Çünkü baz insanlar,
uyarlara kar bütünüyle kapaldrlarjBu sebeple, bu
insanlara söz söylemenin ve nasihat etmenin hiçbir
faydas yoktur. Allah teâlâ, bunlar hakknda öyle bu-
yurmutur:
"O inançszlar uyarsan da, uyaramasan da onlar
açsndan farkszdr. Çünkü onlar, inanmazlar. Allah,
onlarn kalplerini mühürlemi, gözleri üzerine perde
geçirmi ve kulaklarn tkamtr. Onlar için, büyük
bir azap kaçnlmazdr. m

bu görevi yapmaktan dolay arca bir


["ikincisi,

zarar görmek ve büyük bir bedel ödemek zorunda


kalmaktr. Bu durum, bu görevi farz olmaktan çkarr.;
Ancak, kii gönüllü olarak bu zarar göze alr ve be-
deli vermeye rza gösterirse, kendi âhireti için büyük

bir amel yapm olur. Allah Resûlu aleyhissalatu ves-


selâm öyle buyurmutur:

'14 -Bakara, 6, 7
nm l' Krk Prensip Hgr üf /C MÜt? M et ,
143

"En efdal cihad, güç ve kudret sahibi bir zorbaya


kar emr-i maruf görevi yapmaktr. En üstün ehidlik
mertebesi de bu sebepten dolay öldürülmektir/'

Bu görevin bakalarna zarar vermesi hâlinde ise,


bundan saknmak lâzmdr. Çünkü, bir kimsenin yap-
t bir ile -bu i emr-i maruf ve nehy-i münker de ol-
sa- bakalarn zarara maruz brakmas caiz deildir.

Böyle bir durumda yaplmas vâcip olan ey, kal-


biyle nefret duymak ve kötülüün ilendii yeri terk
etmektir. Çünkü, bir tepki gösterilmedii takdirde,
kötülük ve günahlarn ilendii yerde durmak ve on-
lara bakp seyretmek câiz deildir.
Bu sebeple, meselâ, sessiz ve tepkisiz bir ekilde
içkisofrasnda oturan bir kimse, içki içmese de, fâsk
olur.s

115
-Baz kötü niyetlive dini kin hâline getiren ve onu özel-
likle siyasî garaz için kullanan kimseler, bu sözü okuyunca, mal
bulmu maribi gibi sevinip yamyamlar gibi tam tam edebilirler.
Neymi efendim. Falan bakana dindar derler. Halbuki, resmî zi-
yafetlerde içki sofrasnda bulunduu müsecceldir. Öyleyse, vu-
run abalya!
Hayr, efendiler! Genel kural ve hükümleri müahhas olay-
lara tatbik etmek de ilim ve ihtisas ister. Onun için, Maribî ve
yamyamlarn hemen itahlarn kabartp erl mazeret bulunabi-
len insanlar yeme dansna kalkmamalar lâzmdr. Çünkü erl
mazeret mükellefiyeti kaldrr. Ancak, neyin efî mazeret oldu-
unu veya olmadn da yamyamlar ve garaz sahibi cahiller de-
il, âlimler bilebilirler.
144 mam Gazalinin Risaleleri • 13

,
Emr-i maruf ve nehy-i münkerin bir ie yaramas
ve olumlu bir etki brakmas için, iki hususa uymak
lâzmdr. \

[Birincisi, balarken yumuak davranmak ve ikna


ediciolmaya çalmaktrJÇünkü daha balarken, sert-
çe hareket etmek beklenen neticeyi alma ihtimalini
ortadan kaldrr. Böyle bir durumda kar taraf, ken-
disini savunma ihtiyacn hisseder ve kabaran enani-
yetinin de yardmyla srar ve inat etme yöntemini se-
çer. Onun için öyle denilmitir:

"Emr-i maruf ve nehy-i münkeri ancak yumuak


huylu, hilim ve ilim sahibi kimseler yapabilirler." Son
söylenecek sözü bata söylemek, son alnmas gere-

ken tavr balarken almak, dünya ilerinde de, din i-


lerinde de yanltr. Bir vâiz, halife Memun'a sözde
nasihat ederken, sertçe konuur, halife Memun, ona
öyle der:

"Ey adam! Allah teâlâ senden daha hayrl olan


bir peygamberi (Musa aleyhisselâm), benden daha
kötü olan bir sultana (Firavuna) uyarc ve nasihat

edici olarak gönderirken kendisine unu emretmitir:


"(Sen ve kardein) ona yumuak söz söyleyin. Umu-
lur ki, o sözünüzü anlamaya çalr veya bundan do-
lay korku duyar." 116
Toy bir bedevi delikanls Allah Resûluna:

»6-Tâhâ, 44
/ hmh> Krk Prensip MatüT VC MûhfcC f~ 145

-Bana zina etme izni ver, dedi. Hazr bulunan as-


hap, bu küstahça tekliften rahatszlk duyarak, genci
kap dar etmek istediler. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselam, onlar durdurup gece, krc olmayan bir
ses tonuyla:

-Peki, sen kimsenin senin annenle zina etmesine


n/a gösterir misin? dedi. Genç irkilerek:

-Hayr, istemem! dedi. Allah Resûlu aleyhissalatu


vesselam:

-Ey fetâ! Herkes de senin gibidir. Onlar da kendi


anneleriyle böyle bir i yaplmasna rza göstermezler,
dedi. Ondan sonra:

-Peki, sen bu fiilin senin bacnla yaplmasna rza


gösterir misin? dedi. Genç:

-Hayr, istemem! dedi. Allah Resûlu aleyhissalatu


vesselâm:

-Ey fetâ! Senden baka hiç kimse de bunu bacla-


r için istemez, dedi. Ondan sonra, teyzesini ve hâlâ-
sn söyledi. Genç, bunlar için de hayr, dedi. Bunun
üzerine Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm:

-Peki, hiç kimsenin akrabalaryla yaplmasna r-


za göstermedii bir çirkin fiil için nasl izin istersin?
dedi. Düünen genç hatasn anlayarak Allah Resûlu-
nun elini öptü ve ondan sonra, iffetiyle öhret bulan
bir insan hâline geldi.
[ikinci husus, bu ie kendi nefsinden ve yakn çev-
resinden balamaktr, j
146 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam öyle buyur-


mutur:
!"
"Kendi nefsinden bala
Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Yakn akraban uyar/' 117
"Ev halkna namaz emret. Kendin de ona müda-
vim ol.""»

Allah teâlâ'nn bir önceki kitapta öyle dedii ri-

vayet edilmitir:
"Ey insan! Önce kendi kendine va'zet. Kendin tu-

tarsan, o zaman bakalarna da va'zet. Aksi takdirde,


benden utan."
Hz. Ömer radyallahu anh, Cuma hutbesinde bir
eyi emreder veya nehyederse, namazdan sonra evi-

ne gider ve ev halkna öyle derdi:


"Bugün herkese unu emrettim, unu nehyettim.
Sakn ha, sizden birinin buna aykr hareket ettiini
duymayaym!"
Hasan Basrî rahmehüllah unu söylemitir:
"Sen emr-i maruf ve nehy-i münker yapan bir
kimse isen, sözünü en çok tutan kendin ol. Aksi tak-
dirde, helak olursun."

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-


mutur:

i7 -uara, 214
»8 -Tâhâ, 132
/ hnk Krk Prensip Ha tu/ ve HB
"Cehennemde bir kii herkesten fazla feryat ve fi-

gân eder. Azab da hepsinden iddetlidir. Çevresinde-


ki cehennem ehli ona:

-Sen, ne yaptn ki, bana bu geldi? diye sorarlar.


Adam, u karl verir:

-Ben, hak ve bâtl, doru ve yanl herkesten da-


ha iyi bilirdim ve bunlar halka anlatrdm. Ancak
kendim, aykr hareket ederdim." 119

Eer denilse ki, bu duruma göre, kimsenin yap-


mad bir iyilii emretmemesi ve yapt bir kötülü-
ü nehyetmemesi lâzmdr.
Biz de deriz ki, yukarda kaydedilen nakillerden
bu mânay çkarmak mümkündür. Ancak, âlimlerin
ekseriyetine göre, söylediini yapmak etkili ve mües-
sir olmak bakmndan art ise de,mutlak olarak art
deildir. Çünkü böyle bir art koulursa, peygamber-
ler dnda kimsenin kimseye doru bir söz söyleme-

-Baz temiz kalpli saf müslümanlar, çok ey bilen (daha


119

dorusu, bilir intiban veren) bir kimsenin sapk ve bozuk olabi-


leceini akllarna bir türlü sdramazlar. Onun için, meselâ b-
lis kadar ykc ve tahripkâr olan bir kimseye kar uyank olma-
lar gerektii söylendii zaman, hemen:
- Ama o, çok ey bilir, diye karlk verirler.
4
Bir kere, bu tipler çok ey
görüntüyü verirler.
bilmezler, o
a

kinci bir kere de, düünmek lâzmdr ki, iblis de çok ey bilir.
Fakat, bildiklerini hayrda deil, erde, doruya yönlendirmede
deil, saptrma ve bozmada kullanr. Onun için, çok ey bilmek
deil, bildiklerini hayrda kullanmak önemlidir.
148

mesi, faydal bir nasihat yapmamas, yararl bir uya-


rda bulunmamas lâzm gelir. Çünkü, peygamberler
dnda her herkesin az veya çok bir takm hata ve ku-
surlar vardr. Bir hadis-i kudside buna iaret edilerek
öyle buyurulmutur:
"En Âdem'in çocuklar! Hepiniz hata ilersiniz.
Bu sebeple, en iyileriniz hatalarn görüp en çok isti-
far edenlerinizdir."

ONUNCU PRENSP
r r
L JBu prensip sünnet' e uymakla ilgilidir. Sünnetten
maksat ise, Allah Resûlunun ibadet ve âdetleridir. 12o^|

120
-Allah Resûlunun sünneti, ta'zim (sayg ifade etme) ve
tebyin (mahiyetini açklamak) için sünnet-i seniyye eklinde
zikredilir.Seniyye yüksek, parlak demektir. Nasl ki, ayn mak-
satla eriat de eriat-i garrâ diye anlr. Garrâ da çok parlak, nur-

,
luve aydnlk demektir. Evet, kalp, ruh, vicdan ve dimalarn
ziyas ve nuru eriat-i garrâ ve sünnet-i seniyye' dirler. Gü-
ne ve ay mesabesinde olan bu iki nur kaynandan k
iktibas
etmeyen kalpler, ruhlar, vicdanlar ve dimalar koyu bir gece gi-
bi karanlktrlar. Bunun böyle olduunun delili mi? Dindarlk ve
dinsizliin bütün tarihi, dindar ve dinsizlerin geçmii ve imdi-
ki hâli bunun delilleridir. Bu deliller ne be, ne on be, ne milyon,
ne de trilyonlara sarlar. Ancak, buraya bir kayt daha düür-
mek lâzmdr. O da udur: Dindardan maksadmz eriat-i garrâ
ve sünnet-i seniyye kaynaklarndan beslenen ve onlardan ziya
ve k alan dindardr. Bunu bilhassa belirtmek lâzmdr. Çünkü
münkire göre dindarn üstünlüü ileri sürüldüü her yerde, he-
I hinle Krk Prensip 149

Bil ki, mutluluk ve saâdetin anahtar, ibadet veya


thlrt kabilinden olan bütün ilerde Allah Resûluna
uymak, onun yaptklarn yapmak ve yine bütün bun-
lar onun yapt gibi yapmaktr. Sünnete uymann
kapsam çok geni olduu için, bir müslüman bütün
dil ve hareketlerinde, yemesinde, içmesinde, giyimin-
de, uyuyup uyanmasnda, konumasnda, susmasn-
da, gülmesinde, tebessüm etmesinde de sünnete uy-
mak durumundadr. Görüldüü gibi, ben sünnete uy-
mak sözüyle sadece ibadetlerin ifâ ve icrâ usulünde
ve edeplerinde Allah Resûluna uymay kasdetme-
dim. Çünkü, bu hususlarda ona uymamak için, zaten
hiçbir mazeret yoktur. Bu sebeple, ibadetlerin yanna
âdetleri de aldm. Ve özellikle bu ikinci ksmn üzerin-
de durmak istedim. Çünkü bir müslümann sünnete
uyumsuzluu olsa ancak bu ksmda olabilir.

Evet, sünnete uymak hem ibadet, hem de âdetler-


de Allah Resûluna uymak ve onun yaptklarn yap-
maktr. Kur'ân- Kerim'de emredilen de bu ekildeki
mutlak bir uyumdur. Allah teâlâ peygamberimize hi-

taben öyle buyurmutur:

men dindar ismini tayan


kömür ve cürufu getirip or-
bir sürü
taya dökerler ve; bunlarn münkirlerden üstünlüü nedir? diye
sorup meydan okurlar. Hakikaten de bu kömür ve cüruflarn
münkirlerden üstünlüü ve olumlu yönde farklar yoktur. Ama
buna ramen, dindar geçiniyorlar ve dindarn dinsizden farkl
ve üstün olmas gerektiini düünmüyorlar ve bunun olmama-
sndan da katiyetle rahatsz olmuyorlar.
mam Gazal? nin Risaleleri • 13

"De ki: Eer hakikaten Allah seviyorsanz, bana


uyun ki, Allah da sizi sevsin/' 121 O, müminlere hita-
ben de öyle buyurmutur:
"Peygamberin size verdii her eyi aln ve sizi

nehyettii her eyden saknn." 122 Her eyde peygam-


bereuymak emredildii için, âdet kabilinden olan ba-
z eyleri önemli bulmayp bunlarda tesâhül göster-
mek, gevek davranp sünnete uymaya dikkat etme-
mek bu âyetin emri dna çkmak olur. Bundan dola-
y, selef (ashap ve onlar izleyenler) ayrntlarda da
sünnete uymay ciddiye almlardr. Bu sebeple, me-
selâ, Muhammed ibni Elem kavun yemezdi. Niçin
yemedii sorulunca da öyle derdi:

"Çünkü, Allah Resulünün kavunu nasl yediine


dair salkl bir bilgi bize intikal etmemitir." Bir zât
da ayakkablarn giyerken, yanllkla sol ayaktan
balam ve böylece giyimle ilgili sünnete aykr hare-
ket etmitir. Bu yüzden, üzülüp çokça istifar etmi
ve bir ölçek buday sadaka vermitir. (Elbise ve ayak-
kab giyerken sadan balamak, bunlar çkarrken
soldan balamak, bir eyi alrken ve yemek yerken

121 -Âl-i mrân, 31


122 -Har, 7. Not: Âyetlerin nüzul sebebi özel de olsa; lafz-
lar umum mâna ve hükümleri geneldir. Bu bir
ifade ediyorsa,
tefsir kuraldr. Bu böyle olduu için, yukardaki âyet, bazlar-

nn iddia ettikleri gibi, ganimetlerle ilgili olarak da inmi olsa, la-


fz ve üslubu geneldir. Bu sebeple, mânas da geneldir. Bu mâna
ise her eyde Allah Resûluna uymann gerekliliidir.
UtmU 1
K rk Prensip SO d ? V£ g* 151

Ni^ eli kullanmak, necaseti ykarken sol eli kullan-


n.» k, mescide girerken sa ayakla, çkarken sol ayak-
la balamak, tuvalete girerken de bunun aksini yap-

mak sünnettir.) 123

m -Sakal brakmak da Allah Resûlunun sünnetidir. Çünkü


kendisi sakal brakmtr. Onun niçin sakal braktn sorgula-
mak, zamannn âdetine uymak için mi, yoksa dinî bir anlam ta-
gd için mi bunu yaptn kurcalamak yanltr. Önemli olan
onun bunu yaptnn sabit olmasdr. Ancak, Hanefi mezhebi-
nin âlimleri, sakal brakmay sünnet deil, vacip görmülerdir.
Mu da gösteriyor ki,brakmak ciddî bir sünnettir. Ancak,
sakal
artlarn elverili olmamas yüzünden, sakal brakma sünnetini
yerine getirmemek, bir müslüman dinden çkarmaz ve onu bir
kebîre ilemi mücrimlerin durumuna düürmez. Onun için,
böyle bir müslümana bu türlü kötü bir gözle bakmak, onun hak-
knda kötü zan beslemek ve dedikodu etmek kat'iyyen câiz de-
lildir. u
kesinlikle bilinmelidir ki, bir müslüman gybet etmek
veya onun hakknda su-i zan beslemek sakal brakmamaktan
daha büyük bir günahtr. Baz kimseler ve cemaatler sakal hak-
l olarak çok sevebilirler. Çünkü o Peygamberimizin sünneti,
âdeti ve iardr. Bu sebeple bunlar ona her türlü önem ve özeni
gösterebilirler. Bu gayet normaldir ve onlar için bir haktr. An-

cak, sakal brakmay bakalarna teklif ederken srarc olmamak,


kat ve ar
davranmamak lâzmdr. Bu konuda da, "teklif var,
fakat srar yok." prensibine göre hareket etmek gerekir.
Eer denilse ki, Hanefî mezhebine göre, sakal brakmak va-
eden knanmaz m?
cip ise, bir vâcibi terk
Biz de deriz ki, yalnz bir mezhebe göre deil, hak olan dört
mezhebe göre vacip olan bir eyi terk eden knanr. Çünkü, s-
lâm dini bu dört mezhebin tamamdr. Bu sebeple, müslümanla-
r knarken veya aleyhlerinde atp tutarken, onlar dört mezhe-
bin tamamna göre deerlendirmek lâzmdr. Meselenin ba- da
152 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

Muhtemeldir ki, sen imdi önemsiz zannedilen


bu gibi âdetlerde de Allah Resulünün sünnetine uy-
mann niçin gerektiini düünüyor ve bunun altnda-
ki sebep ve hikmetlerin neler olduunu örenmek is-

tiyorsun. unu [bil ki, sünnete uymann her bir olaya


göre özel sebep, hikmet ve faydalar vardr.

Ancak biz burada üç tane genel sebep ve hikme-


te iaret etmekle yetineceiz.
]

kan yönü budur. Ancak onun içe bakan bir yünü daha vardr. O
da udur: Bir mezhebi daha hakl veya daha güzel bulup onu be-
nimsemi olan bir müslüman, artlan elverdii takdirde, o mez-
hebin vacip dedii eyi yapmak zorundadr. O
eyin baka mez-
heplerde sünnet olmas onu brakmas için bir mazeret deildir.
Fakat bu onun kendi sorunudur. Daha dorusu, kendisiyle Al-
lah teâlâ arasndaki bir meseledir. Bu sebeple, baka kimselerin
araya girmesi doru deildir.
Buna sakaldan baka u
misâli de verelim: âfiî mezhebine
göre, imamn arkasnda da olsa, namaz klan bir kimsenin Fati-
ha'y okumas farzdr. Bu sebeple, bu mezhebe göre, imamn ar-
kasnda Fatiha okumayan Hanefî bir müslümann kld
namaz
bâtldr. Bâtl namaz klan ise, hiç klmam gibidir. Durum bu
olduu hâlde, ne bu müslüman müslümanlktan çkarmak, ne
aleyhinde dedikodu etmek, ne de hakknda su-i zan etmek caiz
deildir. Çünkü, hak kabul edilen dier bir mezhebe göre, ima-
mn arkasnda Fatiha okumadan klman namaz sahihtir. Din ise,
bir mezhepten ibaret deil, dört hak mezhebin toplamdr. An-
cak, her eye ramen, Hanefî olan müslümann da imamn arka-
snda Fatiha okumas ihtiyata (ve hatta delillere) daha uygun-
dur. Bu sebeple, Hanefî bir müslümana da imamn arkasnda Fa-
tiha okumas teklif ve tavsiye edilir. Ancak, srar edilmez.
[1- Birkaç yerde daha yazdmz gibi, insann
mülk ve melekût'u, yani onun cesedi ve ruhu, davra-
nlar ve düünceleri arasnda yakn bir iliki ve kar-
lkl iletiim (birbirini etkileme) vardr. Bu sebeple,
öyle denilmitir: "nandn gibi yaamazsan, yaa-
dn inanrsn/' Buna göre, inançla yaay birbi-
gibi
rinden ayr ve farkl olamazlar. Aksine, bunlardan
hangisine öncelik ve arlk verilirse, ötekini etkiler
ve onu kendine göre ekillendirir. Bu böyle olduu
için, doru olan hareketler kalbi etkileyip onu da do-

ru bir hâle getirirler. Kalbin doru olmas kurtulu


için esas olduuna göre de, hareketlerin doru olma-

lar son derecede önem kazanr. Ancak hangi hareke-


tin doru olduunu insanlar her zaman kendiliklerin-

den bilmezler. Bu yüzden, ellerinde sabit ve emin bir


ölçünün bulunmas lâzmdr. Bu deimez, yanlmaz
ve bozulmaz ölçü Allah Resûlunun sünnetidirjçün-
kü onun sünneti âdet türünden olan hareketlerin de
doru olanlarn ortaya koymu ve bunlarn yaamn
içine nasl sokulacan göstermitir.

Bu böyle olduu için, geni anlamyla sünnete


uymak, dorularla yanllar ayrmak ve yalnzca
doru olanlar yapmaktr. Bu anlamyla sünnete adâ-
letde denilebilir. Çünkü adâlet, her eye hakkn ve
lâyk olduu deeri vermektir. Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm da bunu yapmtr. Buna misâl ver-
mek gerekirse, meselâ zikir yaparken, Kur'ân okur-
ken, abdest alrken Kbleye dönmek sünnettir. Çünkü
154 mam Gazal? nin Risaleleri »13

bu ve benzeri erefli hallerde dönülebilen cihetler


dört tanedirler. Bunlarn en ereflisi ise Kble cihetidir.
Çünkü o cihette sembolik olarak Allah teâlâ'nn evi
kabul edilen Kâbe vardr. O hâlde, doru olan hareket
tarz, erefli hallerde Kble tarafna dönmektir. Bu ay-

n zamanda adâlettir. Çünkü bununla erefli olan ile-


re erefli bir yön seçilmi olur.

Abdest bozmak gibi âdi hallerde ise, bu erefli ci-

hete dönmekten saknmak sünnettir. Çünkü bundan


saknmakla o cihetin erefi korunmu olur.

Ve meselâ, Kur'ân' alrken, yemek yerken, elbise


giyerken sa elle balamak, mescide girerken sa aya-
, tuvalete girerken sol aya atmak, çkarken de
bunlarn tersini yapmak sünnettir. Çünkü jsa el ve
ayakta sol olanlara göre daha fazla kuvvet vardr.
Kuvvet ise ereftir.J

O hâlde, doru olan ve adâlete uygun olan dav-


ran tarz, erefli ilerde sa el ve aya kullanmak,
âdi olan ilerde ve olumsuzluklarda ise sol olanlar is-

timâl etmektir.

Ve meselâ, bir temizlik türü olduu için sünnet


olan trnak kesiminde sa elin ehâdet parmandan
balamak sünnettir.

Çünkü bu parmakla ehâdet getirilir ve onunla


konumann yerine geçen iaretler yaplr. Bu sebeple,
o dier parmaklardan daha ereflidir. erefli olunca
da, erefli bir i olan temizlie onunla balamak hem
IHutk K rk Prensip ü >7
g £g ^/ ^ y # ^
/
155

lltlgm olan tavrdr, hem de adaleti gözetmektir. 124


Kur'ân- Kerim'de insann yaratl anlatlrken
flriyk* buyurulmutur:
"Ben onu 'tesviye' ettiim zaman ona ruh üfle-
nin." 125 Bu âyette zikredilen tesviye'den maksat,
uzuv ve organlarn yerli yerine yerletirilmeleri ve
her birinin lâyk olduu yere konulmasdr. Örnein,
dima en erefli uzuv olduu için, en yüksek yer olan
basa yerletirilmitir. 126 Duyu organlar da, tpk gü-
nein etrafndaki yldzlar gibi, uur ve idrâk günei
olan diman etrafnda sralandrlmlardr. nsan
bünyesindeki bu tesviye, tanzim ve düzenleme de bir
adalet olaydr. Ve ancak bu adâlet salandktan son-
ra, onun bir meyvesi ve mükâfat olarak vücuda ruh

Trnak kesmeye ehadet parmandan balaynca, on-


124 -

dan sonra orta parmak ve bitiiindeki dier iki parmak kesilir.


Bundan sonra sol elin parmaklar kesilir. En son da sa elin ba
parma kesilir.
ehadet parmandan sonra orta parmak ve dierlerinin
kesilmesi ise, erefli ilerde sa cihete öncelik verilmesinden do-
laydr.
'25 -Hcr, 29
126
uzvunun kalp olduu
-Dinî metinlerde insann en erefli
anlatlr. Ancak, bu kalp göüste olan ve kan pompalayan et par-
ças deildir. Gerçi, bu et parçasnn da çok büyük deeri vardr.
Fakat kalp, uur ve idrak merkezi olan dimadr. Ya da, dima-
lakan merkezi olan kalbin toplamdr. Kalp ruh için de kullanl-
mtr. nsan vücudunda bunlardan baka bir kalp aramak abes-
le itigal etmektir. Sufiler ise, baka bir kalpten bahsederler.
156 mam GazalTnin Risaleleri • 13

üflenir. Tpk bunun gibi, insann kendisi de hareket


ve davranlarnda adalet gözettii, doru ve uygun
olan tercih ve seçimleri yapt zaman, bunun meyve-
si ve sevab olarak onun kalbine mutluluk ve saadet

üflenir. Bu eyleri yapmak ise, sünnete uymakla

mümkündür. Onun için, en ufak bir harekette bile


sünneti tatbik eden bir kimse, ruh ve kalbinde bir ra-
hatlk ve huzur duyar.
2- [ilâçl arn birbirinden farkl özellikleri vardr.

Onlar bu farkl özellikleriyle vücutta farkl etkiler

meydana getirirler. Bu özelliklerin bir ksm tecrübe-


lerle, bir ksm da ilham ve içe doula bulunurlar.
Tpk bunun gibi, hareket ve davranlarn da birbi-
rinden farkl özellikleri vardr ve bunlar bu özellikle-
riyle kalp, ruh ve dima etkilerler. Bu özelliklerin de

bir ksm tecrübe ile bilinir. Meselâ, nefsin arzu ve is-


teklerine uymak, insann dünyaya kar ilgi ve alâka-
sn arttrr ve onun nazarnda dünyay âhiretin önü-
ne çkarnjDünyaya kar ilgi ve alâkas bu ekilde art-
m olan bir kimse de öldüü zaman, eee ters bindi-
rilmi bir kimsenin vaziyetine girer. Çünkü, ruhu âhi-
ret tarafna doru giderken, gözleri dünyaya bakar.

Ve meselâ, Allah teâlâ'nn zikrine devam etmek,


insann O'nunla ünsiyet etmesini salar ve O'na kar-
sevgisini arttrr. Böyle bir kimse de ölüm annda
dünyadan ayrlrken, sevdiine kavuan bir insann
sevinç ve lezzetini duyar. Çünkü o da bu suretle sev-
dii Allah teâlâ'ya daha yakn bir duruma gelmi
/ »m/- K rk Prensip S O HHC tf * '</ J * ? a JC
15?

olur. Onun bundan duyduu lezzeti de, Allah te-


«la'ya olan sevgisi ölçüsündedir. Allah teâlâ'ya olan
sevgi de O'nu tanmak ve anmak derecesindedir. Bu-
lun bunlar, tecrübe ile bilinen özelliklerdir. Baz özel-
likler ise ancak vahiy nuruyla bilinebilirler. (§u sebep-
le, bunlar ilk elden ancak Allah Resûlu bilir ve kendi-
si hareket ve davranlarn bu özelliklere göre tayin
eder. Bu böyle olunca da, onun âdetleri, hal ve hare-
ketleri, ksaca sünneti kalp, ruh, vicdan ve dima en
iyi ekilde etkileyen, canlandran ve nurlandran fak-
törler olmu olurlan]Onun için, bir hadis-i erifte öy-
le buyurulmutur:
"Ey insanlar! Allah teâlâ bana örettii eyleri si-
ze de öretmemi emretmitir/' Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm, kendisine öretilen eyleri söz ve
davran hâlinde ortaya koymutur. Bu sebeple, biz
bunlar ancak ona uymak ve onun sünnetini tatbik et-
mekle öreniriz.
Bu böyle olduu için, Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm mübah olan deiik hareket tarzlarndan bir
tanesini seçtii ve onu kendisi için sabit bir davran
ve sünnet hâline getirdii zaman, kesin olarak anla-
lr ki, bu hareket tarznda benzerlerinde bulunmayan
özellikler ve hususiyetler vardr.

lâçlarn özellik ve hususiyetleri vücut sal,


beslenmesi, kuvvetlenmesi, güzellemesi gibi sonuç-
lar dourduu sünnete uygun davranlarn
gibi,

özellikleri de insann ruh ve kalbinin salk, beslen-


158 mam Gamfnm Risaleleri • 13

me, güçlenme ve güzel edeplerle süslenmesini temin


ederler.^?

3- Canl varlklar üç ksmdrlar. Bunlar melekler,

insanlar ve hayvanlardr. Melekler, mutlak itâat hâlin-


dedirler. Kur'ân- Kerim'in ifadesiyle, "Onlar Allah
teâlâ'ya kar hiç muhalefet etmezler ve O'nun tara-

fndan kendilerin verilen bütün emirleri yerine geti-


rirler." 128 {Allah teâlâ'ya itâat etmek, meleklere zevk
verir. Onlar nefislerine itâat etmekte zevk ve lezzet
bulan bir takm insanlarn aksine, Allah teâlâ'ya itâat

etmekte zevk ve lezzet bulurlar. Bu sebeple, Allah te-

âlâ'ya itâat etmek onlar için hem ibadet, hem de iba-

127 -Sünneti ilaçlara benzetmiken, bu vesile ile unu da be-


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam, maddî doktorluk
lirtelim:
yapmamtr. O, tbbn bu yönünü doktorlara brakmtr. Bu se-
beple, kendisi manevî hastalklar gibi, maddî hastalklar için de
âyet, zikir ve dualar salk vermi ve fiilen de bunlar uygulam-
tr. Ancak, o bunu yaparken, maddî tbb inkâr etmemi, onu kü-

çümsememi, aksine onun deerini bildirmek için, "Hastalkla-


rnzn ilaçlarn arayp bulun!" demitir. Bu emir de tpk, "Na-
maz kln." emri gibi dinde yerini almtr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, kendisi kullanma-
makla sra ashabna baz ilâçlar tavsiye etmitir. An-
birlikte ara

cak bu ilâçlar, vahiy mahsulü ilaçlar deildir. O günün dünya-


snda bilinen ve uygulanan ilaçlardr. Bir ksm baharatçlar da
kendi ilaçlarn satmak için, bunlarm faydalarn ona nisbet et-
milerdir. Hadis âlimleri, bu nisbetlerin de bâtl olduunu belirt-
milerdir.
128 -Tahrim, 6
,

Ikmk Krk Prensip

detin sevabdr. Bundan dolay, onlara ayrca bir se-


vap verilmez."]

|
Hayvanlar, ftrî bir ibadet ifâ etmekle birlikte,
anlamda ibadet etmezler. Çünkü e*î anlamda N
ibadet etmek, her eyden evvel yapt ibadetin far-
knda olmay ve bunu Allah teâlâ'ya itâat etmek niye-
tiyle yapmay gerektirir. Hayvanlarn, ftrî ibadetle-
rinde bu unsurlar mevcut deildir.]
Bu sebeple, onlar zahire göre, itâatsz ve ba bo
yaarlar. Bu yüzden de, deersiz hâle gelmilerdir.
insanlar ise, en yüksek canl türü olan meleklerle *

en aa ve âdî canl türü olan hayvanlarn arasnda


kalmlardr.
Bunlar, Allah teâlâ'ya itâat etmeleri nisbetinde
meleklerin derecesine doru yükselir, nefislerinin em-
rine uyup ba bo yaadklar nisbette de hayvanla-
rn seviyesine doru alçalrlar.]
Bu böyle olduu için, [insanlar bütün hareket ve
davranlarn Allah teâlâ'ya itâat hâline getirdikleri?
takdirde, meleklerin derecesine çkarlar ve hatta onla-
rn bir ksmn geçerler. Bunlarn bütün hareket ve
davranlarn Allah teâlâ'ya itâat hâline getirmeleri
ise, sünnete uymalaryla mümkündür. Çünkü sünnet,
Allah teâlâ'ya mutlak itâat hâlinde olan ve bu yüzden
bütün meleklerden de yüce olan bir peygamberin di-
nin farz ve vâcipleri dndaki beerî hal ve hareketle-
ridir.\Bu hal ve hareketler beerî olmakla birlikte, do-
160 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

ru olduklar, ert ölçülere uyduklar, Allah teâlâ'ya


itaat niyetiyle ve ibadet uur ve huû' ile yapldklar
için ibadet hâline gelmilerdir.

Nefsin dank ve kuralsz olan heveslerine uy-


mak, insan fikir, datr, onu
ruh ve kalp yönünden
plansz, disiplinsiz ve hikmetsiz bir hayat yaamaya
iter. Sünnete uymak ise, onu derli toplu yaamaya

sevk eder, ona dorular yapmann mutluluunu ya-


atr ve kendisine Allah teâlâ'ya kar mutlak itaat hâ-
linde olmann saâdetini kazandrr.
»

Sünnete uymak, insan (sonunun ne ola-


belirsiz

ca bilinmeyen) iler yapmann sebep olduu ger-


ginlik, sknt ve endie gibi huzursuzluklardan da
kurtarr.

Ksacas; sünnete uymak insan baboluktan


uzaklatrr, ona disiplin uuru ve itaat fikri alar, bü-
tün hareketlerinde ona kulluk ve ibadet zevkini yaa-
tr, bunlar kendisi için sevap hâline getirir, onun için

yol ve yöntem belirleyip kendisini muhtelif yollar ve


farkl alternatifler arasnda bocalamaktan ve dorulu-
undan emin olmad seçimler yapmak skntsn-
dan kurtarr, ona emniyet ve güven verir ve ilmî sevi-
büyük âlim ve hakimlerin bile
yesi ne olursa olsan en
yakalamay baaramadklar istikameti kolay bir e-
kilde yakalama baarsn ve o çizgide yaama mutlu-
luunu salar.

Hatta farz- muhâl, sünnete göre yaplan hareket-


ler bunlarn alternatifleriyle ayn deerde bile olsalar,
/ hntlr Krk Prensip p (j n Q e l f Cnf ) > > n f X61

hu hareketlerdeki itaat fikri onlar yine de dierlerin-


den farkl ve üstün hâle getirir. Muhtelif eriatlere gö-
re baz hükümlerin deimesi de bu çerçevede deer-
lendirildii takdirde, âri'in (Allah teâlâ'nn) maksa-
dnn zaman geçerli ve hiç deimez sabit hü-
her
kümler koymak olmad, bundan daha ziyade, kul-
larn itâat konusunda denemek, veya bu ekilde u
disiplin altna sokmak ve nefislerinin emrinde ba
bo hareket etmekten ve kuralsz yaamaktan kurtar-
mak olduu anlalr.
(Sünnete uymann, üphesiz
daha pek çok ki,
hikmet, maslahat ve maksadlar vardr. Bunlardan
birkaç tane de unlardr:

a) Allah Resûlunu hatrlamak. Farz ibadetleri


yapmann maksadlarndan bir tanesi Allah teâlâ'y
hatrlamak olduu gibi, âdetlerde ve mübah olan ha-
reket ve davranlarda sünnete uymann bir maksad
da, sünnetin sahibi olan AllahResûlunu hatrlamak-
tr. Allah Resûlunu hatrlamak da Allah teâlâ'y hatr-

lamaya vesile olur. Günlük ömrü kapsayan ibadet ve


âdetlerinde Allah ve Resûlunu anmsayan ve onlarn
ansn canl bir ekilde zihninde tutan bir kimse, hem
huzur bulur, hem melekler gibi yücelir, hem de de-
vaml ibadet hâlinde olduu için çok sevap kazanr.
Bu hâlde olan kimsenin artk nefsine uymak ve
bir
kötü iler yapmak gibi bir sorunu da olmaz.
b) Allah Resûlunu ta'zim etmek. Farz ibadetlerle
Allah teâlâ ta'zim edildii gibi, sünnete uymakla da
162 mam Gazalarm Risaleleri • 13

O'nun Resûlu ta'zim edilir. Allah Resûlunu ta'zim et-

mek de Allah teâlâ'y ta'zim anlamn tar. Çünkü,


onu tazim edenler, bunu Allah teâlâ'nn hatr için ya-

parlar.

c) Allah Resûlunu sevmek. Bilindii gibi, insan


sevdii ve beenip hayran olduu kimseyi taklid
eder. Bu sebeple, onun gibi konuur, onun gibi güler,

onun gibi giyinir, onun gibi yürür, onun gibi oturur,


onun Sünnete uymak da, Allah Resûluna
gibi kalkar.
kar duyulan sevgi ve hayranlktan dolay onu hal ve
hareketlerinde taklid etmektir.)

Balarken de söylediimiz gibi, burada daha zi-


yade, normal hareketlerde ve âdetlerde sünnete uy-
mann önemini açklamaya çaltk. Çünkü, ibadetler-
de (ibadetlerin ifâ tarznda, bunlarn ekil ve edeple-
rinde) sünnete uymann önemi tartlmazdr. Bu se-
beple, ibadetlerde sünnete uymamak için ya inançsz
veya ahmak olmak lâzmdr. Bunu bir misâl üzerinde
tatbik edersek, meselâ farz olan namazlar cemaatle
klmak sünnettir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam
bu sünnetin sevabn da öyle açklamtr:
"Namaz cemaatle klmann sevab, tek bana
klmann sevabndan yirmi yedi derece daha fazla-
dr/' Durum bu iken, mazereti bulunmad hâlde,
namazn sünnet olan cemaatle deil, tek bana kl-
makta srar eden ya Allah Resûlunun bu
bir kimse,
açklamasna inanmyor ve onu gerçek bulmuyor. Bu
ise küfür ve inkârdr. Ya da bu kimse bir ile yirmi ye-
/ hnth> Krk Prensip S U*7 He^e Q^/?-?g 163

arasndaki fark bilmiyor. Bu


ili ise cehalet de deil,
koyu bir ahmaklktr.
O hâlde, bir insan inkârc veya ahmak deilse, ce-
maat sünnetini terk etmez. Çünkü, bu insan dünya i-
lerinde bir derece fazla kâr getireni tercih eder ve onu
yaparken, âhiret ilerinde yirmi yedi derece düük
cilan tercih etmesi akl ve manta uygun deildir. Bu
zikrettiimiz bir misaldir. Dier sünnetlerde de du-
rum aynen bunun gibidir.

Eer denilse ki, cemaatle namaz klmann sevab


neden yirmi alt veya yirmi sekiz derece deil de, yir-
mi yedi derecedir.
Biz de deriz ki, böyle bir soru sormak için, insa-
nn aritmetik ve hesap ilminden bütünüyle habersiz
olmas lâzmdr. Çünkü dünyada her ey rakamlarla
snrldr.
Kâinâtn nizam ve düzeni de aritmetik, hesap ve
rakamlar üzerine kurulmutur.
Bu gerçei bildirmek için Kur'ân- Kerim'de ör-
nein öyle buyurulmutur:
"Biz her eyi bir miktarla yarattk." 129
//I
'Biz her eyi belli bir miktar hâlinde yaratrz." 130
'Allah her ey için bir miktar belirlemitir." 131

129 -Kamer, 49
»30 -Hicr, 21
w -Talak, 3
"

164 mam Gazali 'mu Risaleleri • 13

"Güne ve ay hesaba tabidirler. 132

"Biz aya menziller takdir ettik/' 133

Onun için, meselâ meselâ, su yüz derecede kay-


nar. Allah teâlâ buna bu ölçüyü koymutur.
Yukardaki sorunun mantyla bunun da sebebi-
nisormak ve, "Neden su doksan dokuz derecede de-
il de, yüz derecede kaynar?" demek mi lâzmdr?
Eer denilse ki, maddeye âit rakamsal deerler-
de az veya çok izahlar vardr. Hatta suyun neden yüz
derecede kaynad da bir ölçüde anlatlabilir.
Biz de deriz ki, Allah ve Resûlunun sözlerindeki
rakamsal deerlerde de izahlar vardr.
Fakat, bunlar ince izahlar olduu için, ancak ehli
tarafndan anlalabilirler.
Kald ki, çou eylerin neden ve hikmeti Allah te-
âlâ' ya âittir ve bunlar yalnzca O bilir.
Kur'ân- Kerim'de bu hususa iaret edilerek öy-
le buyurulmutur:
"Size ancak az bir ilim verilmitir." 134

"Allah (her eyi) bilir, siz ise bilmezsiniz." 135

"nsanlar, Allah'n bildiklerinden hiçbir ey bil-

132 -Rahman, 5
13? -Yasin, 39
134 -srâ, 85
135 -Bakara, 216
/ hinle Krk Prensip SO /e (
^ /? j O. k
^
mezler. Onlar, ancak O'nun isteyip izin verdii eyle-
7
ri bilirler/ 136

insanlarn din ve maneviyât ilminde birbirinden


üstün olduklarn bildiren âyette de öyle buyurul-
mutur:
"Her bilenin üstünde bir bilen vardr/' 137

insan olarak en çok din ilmine sahip olanlar pey-


gamberlerdir. Bu sebeple, peygamber baka insanla-
rn hikmetini bilmedii eyleri bilir ve onlar söyler.
Dinleyip duyanlara da onun bilerek söyledii eylere
iman etmek ve bunlar kabul ve tasdikle karlamak
düer. Çünkü, o ne yalan, ne de yanl söylemez.
Kur'ân'm ifadesiyle, "O hevâsndan konumaz.
Onun söyledii ey, kendisine indirilen bir vahiy ve
öretilen bir ilimdir/' 138
Saylarn özellikleri de vardr. Bunlar,
killerde etki de

136 -Bakara, 255


m -Yusuf, 76
138 -Necm, 3, 4
UÇUNCU BOLUM
KALB KÖTÜ HUYLARDAN
TEMZLEMEK

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Kalbini temizleyen kimseler iflâh olurlar/' 1

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"Temizlik (veya temizlenmek) imann yarsdr."


Bil ki, bu âyet ve hadiste söz konusu edilen te-

mizlikten maksat, öncelikle kalbi (yani, ruhu) kötü


huylardan temizlemektir. Bedeni necasetten temizle-
mek ise, derece ve önem itibaryla bundan sonra gelir.
Çünkü insann asl ve özü ruhtur. Beden ise, ruhun bu
dünyadaki muvakkat klf ve libasdr. Bu sebeple,
beden ve cesedin temizlii ancak ruh ve kalbin temiz
olmas hâlinde bir anlam ve deer ifade eder Ruh ve
kalbi temiz olmad hâlde, beden ve cesedini temiz-
leyen bir kimse, vücudu temiz olmad hâlde, elbise-
sini temizleyen bir kimse gibidir. Böyle bir kimse ise

i
-ems, 9; A'lâ, 14
167
mam Gazal?nin Risaleleri «13

temiz saylmaz. Çünkü vücudunun kokusu pistir, cil-

di de kirlidir. Elbisesi de, bundan etkilenip ksa süre-


de kirlenir. Onun için, elbiseden önce cesedi, cesetten
önce de ruhu temizlemek lâzmdr. Ancak, cesedi te-

mizlemek, kendisi gibi maddî olan pisliklerden te-


mizlemek iken, ruhu temizlemek kendisi gibi manevî
olan kötü huylardan temizlemek eklindedir.
Biz burada bu temizlikle (ruh ve kalbin temizli-
iyle) ilgili olarak on prensip zikredeceiz.

BRNC PRENSP
r
i
Bu prensip yemek dükünlüünden saknmaktr.
yemek dükünlüü ruh ve kalp için bir pis-
Bil ki,

liktir. Hatta denilebilir ki, bu pislik dier bütün pislik-

lerin (kötü huylarn) de anas ve kaynadr. Çünkü,


yemek dükünlüü çok yemee yol açar. Çok yemek
ise, nefsi azdrp çeitli ehvetleri ve haram arzular
uyandrr. Bunlarn uyanmas da u tertiple olur:
Önce cinsel iliki ehveti kabarr. Bundan sonra
mal ve para ehveti uyanr ve güçlenir. Çünkü, çok
yemek ve çeitli ilikiler kurmak ancak para ile ger-
çekletirilebilirler. Bundan sonra öhret arzusu hare-
kete geçer. Çünkü bolca para temin etmenin en ve-
rimli yollarndan birisi mehur Mehur ol-
olmaktr.
ma arzusu da haksz ve gayr-i meru rekabeti dou-
rur. Bu rekabet de kibir, riyâ, haset, kin ve dümanlk
/ hinle Krk Prensip 169

gibi âfetleri oluturur. Bütün bu öldürücü âfetler, ye-


mee dükünlük göstermek ve çok yemekle ortaya
sktklar için, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam az
yemek ve hatta mümkün derecede aç kalmak konusu
Üzerinde srarl telkinlerde bulunmu ve örnein un-
hr söylemitir:
"Allah teâlâ'nm en çok sevdii amel açlktr/' 2

"Midesini dolduran kimseler için ilham kaplar


«çlmaz."
"Amellerin en büyüü açlktr."
"Tefekkür ibadetin yarsdr. Çok yemek ise tefek-
kürü öldürür."
"Allah teâlâ yannda en üstün olannz, en çok aç
kalan ve en çok tefekkür edeninizdir. O'nun yannda
en deersiz kimse ise, çok yiyip çok uyuyan ve tefek-
kürsüz yaayandr."
"Ademolu, midesinden daha zararl bir kab
doldurmamtr. 3 nsanoluna belini dorultacak

2
-Allah Resûlu nun bu ve benzeri hadislerde telkin ettii ve
üstünlüünü söyledii açlktan maksat oruçtur.
3 -Tp ilmi gelitikçe,
bu hadis-i erifin mânas daha iyi an-
lalyor. Bugünkü tp ilminin anlattna göre, az bir miktarn
ötesinde yemek yemek öldürücü zehir yutmaktan farkszdr. Bü-
tün hastalklar bundan ileri gelir ve -her çeit ölümler bunun so-
nuçlardr.
Bundan dolay diyoruz ki, Allah Resûlu aleyhissalatu ves-
selam, az yemek üzerinde büyük bir ciddiyet ve srarla durur-
170 mam Gazal? t'm Risaleleri • 13

miktarda yemek yeterlidir. Fakat, o bundan fazla ye-


mek isterse, o zaman midesinin üçte yemee,
birini
7

üçte birini suya ve üçte birini nefese ayrmaldr/


'eytan insann kan ve damarlarnda dolar. Aç
kalmakla onun dolamasn engelleyin."
"Cennet kapsn aç kalmak tokmayla çaln."
"Az yemek peygamberlerin huyudur."

ken, sadece ruhun temizliini düünmemi, ayn zamanda, cese-


din saln korumay da gözetmitir. Ancak, Peygamberimizin
hizmet alan ruh ve kalp temizlii ve terbiyesi olduu için, önce-
likle dikkatleri bunlarn üzerine çekmi ve onlarn salk ve te-

mizliinden söz etmitir.


Zaman zaman insann aklna u soru gelir: "Allah teâlâ ne-
den u lezzetli yemekleri zehirli ve zararl yapmtr?" Bu soru-
nun cevab udur: Yemeklerin lezzeti onlar yemek için deil, on-
larn cennetteki benzerlerine talip olmak içindir. Bu tpk urtun
gibidir: Bir çiftlik sahibi, büyük çiftliinde çeit çeit lezzetli
meyveler yetitirir ve onlar yerinde ve toprayla birlikte sat-
mak ister. Ancak, almak isteyenleri bunlar hakknda bilgilendir-
mek için her birinden birer numuneyi çarda tehir eder. Baz
kimselerin bunlar yemek için zannedip maksatlar dnda tü-
ketmelerini önlemek için de, onlara meselâ bir taneden fazla
yendii takdirde hastalk yapan bir ilaç sürer. Ondan sonra, bun-
lar sergileyerek numune olduklarn, tadna bakmakla yetinil-

mesi gerektiini, bununla yetinmeyip bir taneden fazla yiyenle-


rin zarar göreceklerini söyler. te bu misâlde olduu gibi, lez-
zetli olan yemeklerin ve nimetlerin zararl olmalar da, bu nimet-
lerin yiyip tüketmek için olmayp cennetteki asllar hakknda
edinmek ve bunlara talip olmak için dünya çarsna
bir fikir ge-

tirilmi numuneler olmalarndan dolaydr.


/ hinle Krk Prensip ^e m^K dU k u t) /> O 171

Aç kalmann âhiret yolculuu için ne faydas var-


l r? dersen, bil ki bunun balca yedi faydas vardr: j

1- Kalbin saflamas, basiretin (kalp gözünün, fe-

raset ve sezginin) keskinlemesi. Çünkü, aç kalmann


>tkisi, çok yemenin etkisinin aksidir. Çok yemek ise,
kalbikarartp körletirir. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselam öyle buyurmutur
"Kendisini aç brakan (oruç tutan) bir kimsenin
tefekkür gücü artar ve kalbinde aydnlk ve uyanklk
hâsl olur/'
2- Kalbin rikkat kazanmas, incelemesi, duyarl- c

lnn artmas. Kalp bu ekilde rikkat kazannca da


zikir, kraat, ibadet ve nasihattan etkilenir. Cüneyd ra-
himehüllah öyle demitir:
yemek torbasn balyorsunuz.
"Sizler kalbinize
Ondan sonra da ibadet ve duâdan lezzet almak isti-
yorsunuz. Bu olacak ey midir?"
3- Nefsin gücünün krlmas, taknlk ve arl-
nn gitmesi. Çünkü nefsi hiçbir ey açlk kadar etki-
leyip hizaya getirmez. (Rivâyet edildiine göre, Allah
teâlâ nefsi yaratt zaman ona, "Ben kimim, sen ne-
sin?" diye sormu. Nefis kibir, tuyan vetaknlk
içinde, "Sen sensin, ben de benim." diye karlk ver-
mi. Bunun üzerine, Allah teâlâ onu bir müddet aç b-
rakm ve ondan sonra ayn soruyu tekrar sormu. Bu
mahviyet içinde, "Sen
sefer nefis tevazu, teslimiyet ye
benim merhamet sahibi Rabbimsin. Ben de senin âciz
172 mam Gazalfmn Risaleleri • 13

ve çaresiz yaratnm/' diye cevap vermitir.)


Allah teâlâ'ya kar haddini bilmek ve aczini iti-

raf etmek açlk sayesinde gerçekletii dünya


için,

serveti ve bolluu kendisine arz edildii zaman Allah


Resûlu aleyhissalatu vesselâm u karl vermitir:
"Hayr, bunu istemem. Ben bir gün doyunca bir
gün de aç kalmak isterim. Ta ki, doyduum gün sana
ükredeyim, aç kaldm gün de sana kar olan ihti-
yacm ve aczimi anlayp sana yalvaraym."
Günah ileme arzusunun sönmesi. Az yeme-
4-

nin ve aç kalmann büyük faydalarndan bir tanesi de


budur. Çünkü nefis, normal hâlde her türlü günahla-
1

ra kar arzu duyar ve her türlü kötülüklere heves


eder. Onu bu arzu ve heveslerden ancak az yemek ve
aç kalmak vazgeçirir. Hz. Ali radyallahu anh öyle
demitir:
"nsan karnn doyurunca ya günah iler, ya da,
en azndan bunu aklndan geçirir."
Hz. Âie radyallahu anha da unu söylemitir:
çkan ilk bid'at
"Allah Resûlundan sonra ortaya
çok yemektir. nsanlar çok yemeye balaynca da, ne-
fisleri onlar dünya için boumaya sevk etti." 4

4 -Hz. Âie
radyallahu anha bu sözü, Allah Resûlu döne-
minde ashabn ve bata da Allah Resûlu ve onun ev halknn ne
kadar az yediklerini, aylar geçtii hâlde evlerinde ate yanmad-
n, bir gün doysalar birkaç gün aç kaldklarn, genel gdalar-
nn su ve hurma olduunu anlatrken söylemitir.
' Hu
it
K "'k Prensi l J ^em r k Jû <>xo/) o 173

5- Vücudun hafiflemesi, uykunun azalmas ve bu


sayede gece ve gündüz ibadetlerinin rahatlk ve ko-
laylkla yaplabilmesi. Ebu Süleyman ed-Dârânî rahi-
uehüllah öyle demitir:
"Doyasya (tka basa) yiyen bir kimse, alt âfete
maruz kalr. Bu âfetler ibadet zevkini bulamamak, te-
fekkür gücünü kaybetmek, merhamet duygusunu yi-
tirmek, ibadetleri ar bulmak, ehvet ve arzularn is-
tilâsna uramak ve ömrünün çounu sofra ile tuva-
letarasnda gidip gelmekle heder etmektir/ (Dinî an- 7

lamda âfet olan bu hususlara bir âfet daha eklemek


gerekirse, o da saln
bozmaktr. Salk bozulunca
da, artk ötesini arama!) 5

5 -20/30 yalarnda bir delikanl iken, çok kere Sultan Süley-


man'n u beytini okurdum: ''Halk içinde muteber bir nesne yok
devlet gibi- Olmaya devlet cihanda bir nefes shhat gibi" O zaman
da bunun ne anlama geldiini anladm sanrdm. Fakat, 50 ya-

bu sözün asl anlamn yeni anladm. Tpk bunun gibi, yirmi alt
sene kürsüde ölümden bahsettim, kendim de onun hak olduuna
samimî bir ekilde iman ettim. Fakat, geçenlerde bir iki saat süren
çok iddetli bir kalp çarpnts geçirince, ölümü yeni tandm ve
onun mânasn yeni anladm fark ettim. Bu demektir ki, insan
bir eyi bizzat yaamadkça onun hakikatini anlayamyor. Bu da

insan için önemli bir kusur ve eksikliktir. Çünkü, bu kusur yüzün-


den insanlar, ileride olacak önemli hadiselerin azamet ve büyüklü-
ünü vaktinde kavrayamadklar için, onlara kar almalar gere-
ken tedbirleri almyor ve gerekli olan hazrlklar yapmyorlar.
Ölüm, maher, Allah teâlâ'ya hesap verme, cennet ve cehenneme
inanmalarmz da bu kusurla malul olduu için, bu dehetli ve
azametli hadiselere kar imdilik klmz bile kprdamyor.
174 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

, Masrafn azalmas, geçimin kolaylamas, az


6-

gelirle yetinme imkânnn domas ve bu sayede fa-

kirliin korkulur olmaktan çkmas. Çünkü, az para-


ya ihtiyaç duyan bir kimse fakirlii hissetmez.
Bunu ifade eden bir hadiste Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm öyle buyurmutur:
"ktisat yapan bir kimse fakirlik yaamaz."
brahim ibni Edhem'e, "Yiyecekler pahallam."
denildii zaman, kendisi u karl verirdi:
"Onlar yemezseniz, pahal olmalar sizi etkile-

mez. Terk etmek suretiyle onlar ucuzlatn."


7- Geçici ve dünya açlyla cehennem
hafif olan

ehlinin ebediyyen aç ve susuz kalmalarndaki dehet-


li azab anlamak.
Kur'ân- Kerim'de, bunlarn hâli öyle anlatlm-
tr:

"Onlar (susuzluktan barp çarnca) kendileri-


ne kaynayan bir su içirilir. Bu su onlarn iç organlar-
n parçalar." 6

"Sonra siz ey sapk inkârclar, zehirli bir diken yi-

yeceksiniz ve susayan develer gibi kaynar su içip


onunla karnnz iireceksiniz." 7

"Cehennem ehli cennet ehlini çararak öyle


derler: "Üstümüze biraz su dökün veya Allah'n size

6 -Muhammed, 15
7
-Vaka, 51-55
/ fimle Krk Prensip
j^9^££ du^kU ft '^ff & 175

verdii yiyeceklerden bir ey atn/' Fakat, bu eyler


onlar için yasaklanmtr/' 8
nsan cehennem ehlinin azabn küçük çap ve
mikyasta da olsa duyunca, küfür, gaflet ve günahlara
kiir daha ciddî bir direnme gösterir.
Muhtemeldir ki, sen, "Az yemek iyi ve güzeldir.
I -a kat biz çok yemeye almz. Bu alkanlmz na-

sl brakabiliriz?" diyorsun. /

Bil ki, bir çok alkanlk gibi, usulüne uygun ola-


rak çok yemek alkanln brakmak da mümkün ve
hatta oldukça kolaydr. Bu alkanl brakmann
usulü yemek miktarn yava yava azaltmak ve
ise,

meselâ bir lokma daha az yiyip bunu alkanlk hâli-


ne getirince bir lokma daha az yemektir. ki öün ara-
s süreyi uzatmann usulü de her seferinde yemei bi-
razdaha geciktirmek ve buna alnca bir geciktirme
daha yapmaktr.
Az yemek hususunda üç mertebe vardr. A
...
^

Birincisi, ölmeyecek ve aklna halel gelmeyecek


kadar az yemektir] Bu, Sehl et-Tüsterî ve benzeri zâ-
hidlerin yemek miktardr.

ikincisi, midenin üçte birini dolduracak miktarda -

yemektirJBu, hadiste bildirilen en yüksek limittir.

Üçüncüsü, lezzet duymak için deil, açl gider-


mek için ihtiyaç duyulan miktar yemektiri Bu miktar,

8 - A' raf, 50
176 mam GazalVnin Risaleleri • 13

deiik bünyelere ve durumlara göre deiebilir. Fa-


kat, bu yemekte de lezzet, kalite ve cins aranmaz. Bu
hususlar arand zaman ise, yemek açl gidermek
için deil, lezzet almak için yenmi olur.

r Töün konusunda da üç mutedil olan mertebe


vardr:
Birincisi, üç günde bir kere yemektir.
kincisi, iki günde bir kere yemektir.

Üçüncüsü, bir günde bir kere yemektir.]


Hz. Ebubekir radyallahu anh, baz zamanlarda
yedi günde bir kere yerdi. (Allah Resûlundan sonra
ümmetin bu en üstün ve en faziletli ferdinin kzndan
torunu Abdullah ibni Zübeyr de haftada bir kere yer-
di. Bu zât, Haccacn ordularyla klç kalkan savat

günlerde de bu ekilde az yeme âdetini sürdürmütür.)


Sehl et-Tüsterî yirmi günde bir kere yerdi. 9

(Bir öünde iki çeit yemek sünnete aykr deil-

9 -Ben, bunu bundan önceki bir kitapta okuduum zaman,


onun mücerret bir menkbe mi yoksa gerçek bir olay olduu m
ve böyle bir eyin mümkün olup olamad hususunda epey te-
reddüt geçirmitim. Fakat, daha sonra beslenme uzman mehur
bir doktorun bunun mümkün olduunu ve bünyenin uzun süre
(otuz, krk gün) aç kalmaya alabildiim açklad bir yazsn
okuyunca tereddüdüm geçti.
Ancak mümkün de olsa, biz kimseyi bu ekilde yemek reji-
mi yapmaya davet etmiyoruz. Bu türlü örnekleri göz önünde tu-
tunca, yemee kar ar za' fimizi bir parça frenleyebileceimizi
umuyoruz.
I k ide Krk Prensip J eh^ek »A~> <?'J 177

d ir. Çünkü Allah Resûlunun ara sra iki çeit yemei


birlikte yedii olmutur. Bundan fazlas ise, bid'attr.

Hz. Ömer radyallahu anh, fetihdöneminde bolluk


artnca, müslümanlara u tavsiyede bulunmutur:

"Baz günler ekmek ve et yiyin. Baz günler ek-


mek ve ya yiyin. Baz günler ekmek ve süt yiyin. Ba-
z günler ekmek ve biber yiyin. Baz günler de yalnz
ekmek yiyin."
Ahiretin yorulmaz yolcular ise, iki çeit yemei
zayflar için verilmi bir ruhsat kabul eder ve yalnz-
ca bir çeit yemek yerler. Bu çeit yemei de nefisleri-
nin istemedii türden seçerler. Bunlar, nefislerine kar-
sava açtklar arzusunu ye-
için, nefislerinin hiçbir

rine getirmezler. Bunlar, Allah Resûlunun hadisi- u


nin kapsam içine girmekten iddetle korkarlar:

"Ümmetimin en kötüleri, nimetlerle beslenen ve


yemekten kilo alanlardr. Akl ve fikirleri yemekte ve
giyim kuamdadr. Çeneleri dedüüktür ve (inanma-
dklar, hissetmedikleri, yapmadklar) eyleri konu-
urlar."™

10 -Bu hadis-i erifi yazdktan sonra, bata kendim olmak


üzere imdiki müslümanlarn (veya çounun) bu en kötü du-
rumda olduunu ve dolaysyla bu erefli ümmetin en deersiz
ksmn oluturduumuzu düünerek ar bir üzüntüye kapl-
dm. Bu üzüntüyle kalkp dar çkarken yolda gün görmü, iyi
konuan ve dünya iini iyi bilen bir emekli öretmenle karla-
tm. Selâm verip el tututuktan sonra, zihnimi megul eden olay-
KNC PRENSP
i Bu prensip çok konumamaktr.
Çok konumak, lüzumsuz konumak ve
eyleri
lüzumlu eyleri gerektiinden fazla konumak demek-
tir. [Çok konumann bu iki türünden de saknmak lâ-

zmdr. Çünkü daha önce de anlatld gibi, uzuv ve

dan etkilenerek otomatik olarak, "Kaybmz çok! Ne olacak bu


hâlimiz?!" dedim. Sâl-dide (uzun yllar görmü) ihtiyar, kendisi-

nikasdettiimi zannederek hemen savunmaya geçti: "Ne müna-


sebet efendim. te ne emrediliyorsa, yapyoruz." deyip syrld
iin içinden. Ben zaten, kaybmz derken bu anlay kasdetmi-
tim. O verdii karlkla beni teyid etmi oldu. Ama kendi akl-
na göre beni tekzip etmiti. Zavall! Fazla deil, bir günlük ile-
namaz klmaya kar yüzlerce ha-
rimizin bir cetveli yaplsa, bir
ta ve günahlarmz, zulüm ve hakszlklarmz ortaya çkar. Bü-
tün bunlar da âhiretimiz için zararlardr. Kldmznamaz da,
kabul edilen bir ibadet olmaktan ziyade, yüzümüze çarplmas
ihtimali daha kuvvetli olan kalitesiz, ruhsuz, uursuz, ihlâssz ve
ölü bir âdet ve alkanlktan ibaret bir eydir. Ama, bize göre, bir-
kaç kere eilip dorulunca, emredilen her eyi yapm oluyoruz!
Ku/ân- Kerim'de öyle buyurulmutur: "nsan ne kadar da mü-
nsan nefsi devaml surette ter-
cadeleci bir yaratktr!" (Kehf, 54)
biye ve gözetim altnda tutulmazsa, ier ve büyük bir ejderha
hâline gelir. Ondan sonra da yanna yaklamak mümkün olmaz.
Bu olayla bir kere daha anladm ki, baz kimseler kendi
kendilerini tanyamyorlar ve nasl yaadklarn fark edemiyor-
lar. Bunlar, gaflet uykusunda derince uyuyorlar. Allah Resûlu

aleyhissalatu vesselâm, bunlar kasdederek öyle buyurmutur:


"nsanlar uykudadrlar. Ölünce uyanrlar."
i Umle Krk Prensip 179

organlarla yaplan iler, kalbi olumlu veya olumsuz bir


ekilde etkiler ve kendi klarn veya karanlklarn
onun üzerine yanstrlar.
Dilin etkisi ise, dier organlarn etkilerinden de
fazladr. Çünkü dil, kalbin tercümandr. Bu yüzden,
meselâ dille bir yalan söylendii zaman, bunun etki-
siyle kalbin çarplp eilir ve onun üzerine siyah bir
gölge düer.

Gereksiz bir ey konuulduu zaman da kalbin


düzeni bozulur ve onda bir bozukluk oluur.
Bu ve benzeri olumsuz etkiler, kalbin tama kapa-
sitesini anca da onu bütünüyle bozarlar. O zaman da

kalp, canl bir organizma olduu için, ölür.


Bu sebeple, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
dilkonusu üzerinde önemle durmu ve onun zararla-
rndan kurtulmann yolunu göstermitir.
Bu konudaki birkaç hadis-i erif öyledir:

"Kim dilini ve rzn koruyacana dair bana te-

minat verirse, ben de ona cennete girecei teminatn


veririm/'

"Âdemoullarnn çou günahlar dillerinden


hâsl olur."
"nsanlarn çounu cehenneme attran eyler dil-

leri ve rzlardr."
"nsanlar yüzüstü cehenneme süren ey, dilleri-
"
nin ürünleridir.
180 Gazalinin Risaleleri • 13

"Susan kurtulu bulur." 11


"Allah'a ve âhiret gününe iman eden (hesaba çe-
kileceine inanan) bir kimse, ya hayr söylesin ya da
sükût etsin."

"En üstün amel, dilini tutmaktr."

"Çok konuan çok hata yapar. Çok hata yapan


çok günah kazanr. Çok günah kazanan da cehenne-
me müstahak olur."
Bir âyet-i kerimede de öyle buyurulmutur:
"nsanlarn çou konumalarnda hayr yoktur.
Hayr ancak sadakay ve iyilii emreden ve insanlar
bartrmaya çalanlarn konumasmdadr. Kim hayr
12
için konuursa Allah ona büyük bir sevap verecektir."

Enes radyallahu anh unu anlatmtr:


"Uhud savanda bir genç ehid dümütü. An-
nesi, onun yüzüne bulaan topra temizledi ve inle-

yerek, "Yavrum! Cennet sana helâl olsun!" dedi. Ka-


dnn bu sözü Allah Resûluna ulatrlnca kendisi
öyle buyurdu:
"Cennet bir kimsenin dilemesiyle bir kimseye he-
lâl olmaz. O ancak, dilini koruyan ve yapabildii iyi-

M -Buradaki susmaktan maksat, yanl ve lüzumsuz eyleri


konumamaktr. Çünkü, hakk söylememek eklinde susmak
kurtulu deil, helâket ve felâkettir. O, Allah teâlâ'nn gazap ve
lanetine sebeptir.
»2 -Nisâ, 114

) i,uie Kr k PreusiP Go ^ * &*2l <-V 7 a }7?<rK & s
ligi din kardelerinden esirgemeyen kimselere helâl
olur."

Dilin bu öneminden dolaydr ki, Hz. Ebubekir


radyallahu anh, zorunlu haller dnda konumamak
için dilinin altna bir çakl yerletirirdi.
Bil ki, dilin yirmi kadar âfeti vardr. Bu âfetleri
baka yerde açkladmz için, burada yalnzca be
tanesi üzerinde duracaz. Çünkü bunlar daha çok
yaygndrlar. Bunlardan da daha yaygn olan ise, mâ-
lâyani ve gereksiz bir ekilde konumaktr. Bu konu-
ma türü, terk edilmesiyle bir zarar hasl olmayan ve
merû bir menfaat kaybedilmeyen konumadr. 13
Böyle bir konumay yapmak yerine, tefekkür etmek
veya zikir yapmak insana hazine deerinde bir sevap
kazandrr. Bu sevab kazanmak mümkünken, çakl
talaryla oynamak gibi abes ve faydasz olan mâlâya-
ni eyleri konumaya kalkmak akl ii deildir. Bu
konumada günah oluturan unsurlar da varsa, o tak-
dirde yalnzca çakllarla oynanmam, cehennemden
ate de alnm olur.
Sözünü ettiimiz be âfet unlardr:

13
-Bir kimsenin gönlünü ho tutmak veya ona ünsiyet ver-
mek içinkonumak mâlâyani konumann dndadr. Onun
için, mâlâyani konumayaym diye herkesten yüz çevirmek, hal
hatr sormamak, âile fertleri ve müsafirleriyle ilgilenmemek
doru deildir.
182
— —- ;
— — nh
mam Gazal? Risaleleri • 13

-i .
\ - '

Birinci Âfet; Yalan Konumaktr:


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm unlar söy-
lemitir:

"Kul yalan söyler ve bunu âdet hâline getirirse,

kalbi yalanclk üzerine mühürlenir."


"Dinleyicileri güldürmek için yalan söyleyen bir
kimseye yazklar olsun."
"Mümin yalan söylemez. 'Ancak Allah'n âyetle-
rine iman etmeyenler yalan söylerler/' 14

"Müminde baz zaaflar bulunabilir; fakat hainlik


ve yalanclk bulunmaz."
büyük günahlar haber vereyim mi? Bunlar
"Size
Allah teâlâ'ya ortak tanmak, anne babaya saygszlk
etmek, yalan söylemek ve yalan ahidlik yapmaktr." 15
yalann her çeidi haramdr. Bunda küçük ve
Bil ki,

büyük ayrm da yoktur. Onun için, bir gün bir kadn


küçük çocuunu çararak, "Gel, sana bir ey veririm."
deyince, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm ona,

"Çocuk gelirse, kendisine ne verirsin?" diye sor-


du. Kadn,

14 -Nahl, 105
s -Baz hadislerde, helâk edici olan büyük günahlardan da-
ha bakalar da zikredilmitir. Örnein, adam öldürmek, zina
yapmak, içki içmek, faiz yemek, arkadalarn brakp cepheden
kaçmak, namuslu bir kimseye (özellikle de kadna) iftirada bu-
lunmak bunlardandr.
/ timU' Krk Prensip Çok: K ohu^/^ & /r? & *C 183

7
"Bir hurma veririm/ dedi. Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm,

"Güzel! Bil ki, sen bunu söylemiken ona bir ey


vermezsen, bu da senin üzerine bir yalan olarak yaz-
7
lr/ dedi.

Bir kadna da yemek


edilmi ve kadn, "To-
teklif
kum/ diyerek teklifi reddetmiti. Allah Resûlu alev-
7

li issalatu vesselâm bu kadna da unu söyledi:

"Açlk ve yalan birletirme!" 16


Ancak doru konumak yalan konumaktan da-
1

ha çok zarar dourursa, ölüm tehlikesi karsnda le


ve necaset yemenin câiz olmas gibi, yalan söylemek
de bir ölçüde câiz olur. Ummu Külsum radyallahu
anha unu söylemitir: J
"Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm üç yerde
yalan söylemeye ruhsat vermitir. Bu yerler dargnla-
r bartrmak, savata düman artmak, karya
ümit vermektir." 17 Bu yerlerde doru konumann ya-
lan konumaktan daha çok zarar vardr. Çünkü dar-
gn olan kimselerin birbirinin aleyhinde söyledikleri

16 - Böyle bir teklif karsnda, "Açm, fakat yemem." de-


mek de doru deildir. Çünkü, bu söz dorudur, fakat krcdr.
Krc olan dorular ise her zaman söylemek doru deildir.
Onun bu gibi hallerde, biraz sonra açklanaca gibi, tariz
için,

kullanmak lâzmdr.
17 -Karya
ümit vermekten maksat, erkein karsna iinin
iyi gideceini, ev alacan, onun her dediini yapacan, onu

sevdiini ve kendisini çok güzel bulduunu... söylemesidir.


184 mam Cazalfnin Risaleleri • 13

veya bir birlerine yaptklar kötülükleri onlara


sözleri
aynen söylemek, onlarn daha çok darlmalarna ve
dargnl dümanlk ve kavga hâline getirmelerine
sebep Savata kendi srlarn veya zaaflarn dü-
olur.

mana doru bir eklide söylemek, onun bunlardan


yararlanmasna ve galip gelmesine hizmet etmek
Nikâh altnda bulunan kadna ümitsizlik ver-
olur. 18
mek veya kalp krc dorular söylemek, âile huzuru-
nun bozulmasna ve kurulmu olan ocan dalma-
sna yol açar.
Merû bir yolla korunmas veya kurtarlmas
{

mümkün olmayan hak ve hukukunu korumak veya


kurtarmak için de snrl bir ekilde yalan söylemek câ-
izdir. Kazanç temin etmek ve zorunlu olmayan bir fay-

da salamak için yalan söylemek ise câiz deildir. Ya-


lan söylemenin câiz olduu hallerde de, mümkün mer-
tebe tariz yapmak tercih edilmelidir. Çünkü bu suretle,
hiç doru söylenmi ve dil yalan
olmazsa zahire göre
telaffuz etmekten korunmu olur. (Tariz yapmak, keli-
me mânas itibaryla doru olan, fakat dinleyen tara-
fndan doru olmayan bir mânann anlalmasna ya-
rayan türden sözler söylemektir. Hak ve hukukun taal-

luk etmedii âdi münasebetlerde tariz yaplabilir. Fa-


hakkn zayi olmasna yol açt durumlarda ve
kat, bir
mahkemede tariz yapmak câiz deildir.)

Savataki ruhsat dahilî siyasette kullanmaya kalkmak


18 -

câiz deildir. Çünkü savala siyaset ayr eyler olduu gibi, da-
hil ile hariç de ayr eylerdir.
/ Hmie Krk Prensip ÇoK ftOJ?UfH& & 185

brahim ibni Edhem rahimehüllah, baz vakitler-


de ziyaretçi kabul etmedii için, hizmetçisi bu vakit-
crde gelen ziyaretçileri krmadan savmak için, "ibra-
7
him'i mescid'te arayn/ derdi.

a'bî'nin hizmetçisi de bu vakitsiz ziyaretçileri


tatllkla geri çevirmek için, ehadet parman bir
noktaya doru uzatp, ''Hoca burada deildir." derdi.
Bir zât, emîr'in davetine icabet etmemiti. Emîr,
onu çarp icabet etmeyiinin sebebini sorunca da
öyle demitir:
"Daveti aldm
andan bu yana, Allah teâlâ' nm
diledii zamanlar hariç, hep yataktaydm/' (Bu söz,
hadd-i zatnda dorudur. Çünkü, Allah teâlâ' nn dile-
dii zamanlar dnda, insan yatakta olur ve uyur. Fa-
kat, emîr, bundan bu zâtn davetten bu yana hasta

olup yatakta yatt mânasm anlamtr.)

kinci Âfet; Gybet Etmektir:


Allah teâlâ, Kur'ân- Kerim'de öyle buyurmu-
tur:

"Birbirinizi gybet etmeyin. Her hangi biriniz, öl-


mü kardeinin etini yemek ister mi? Tabiatiyle bunu
onu gybet etmesin. Çünkü gy-
istemez." 19 Öyleyse,
bet de manen onun etini yemek gibidir.

Allah teâlâ, Musa aleyhisselâm'a unu vahy et-


mitir:

i9-Hücurât,12
186 mam Gazalî'ni Risaleleri «13

"Gybetçi, yapt gybetlerden tevbe ettikten


sonra ölürse, herkesten sonra cennete gider; tevbe et-
meden önce ölürse herkesten önce cehenneme gider/'

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar


söylemitir:

"Mi'raç gecesinde bir takm kimseler gördüm.


Azap çeken bu kimseler, trnaklaryla yüzlerinin et ve
onlarn kim olduunu sor-
derisini soyuyorlard. Ben,
dum. "Onlar, insanlar çekitirip gybet edenlerdir."
denildi."

"Gybet, zinadan daha iddetlidir." 20


Bil ki, gybet, Allah Resûlunun yapt tarif ve ta-
nma göre, bir din kardeini (bir müslüman) iittii
takdirde rahatszlk duyaca bir kötü sözle anmaktr.
Bu sözün doru olmas da neticeyi deitirmez. Çün-

20 -Senedinin shhatine baklmazsa, bu hadisin sahih olma-


dna hükmedilir. Çünkü, gybetin zinadan daha büyük olma-
d kesin olarak bilinir. Ancak hadisi Müslim rivayet ettiine
göre, demek ki, senedi sahihtir. Senedi sahih olduu hâlde, zahir
mânas sahih olmayan hadisleri te'vil etmek lâzmdr. Bu hadisi
biz u iki ekilde te'vil edebiliriz:

1-Baz gybetler zinadan daha ykcdrlar. Çünkü bu gy-


betler katl ve kitala sebep olur, bir insann bütün hayatn mah-
vederler. Böyle gybetler, dourduklan sonuçlar itibaryla zina-
dan daha büyük bir günah hâline gelirler.
2- Gybet etmeyi alkanlk hâline getiren kimselerin, bun-
dan kazandklar günahlar zina günahndan daha büyük olabi-
lir. Çünkü, küçük eyler bir araya gelince, büyük eylerden daha

büyük olabilirler.
/ Vnle Krk Prensip ÇûK *O fttJ $ ft?a m& M 187

kü, kimsenin bakasyla ilgili olan bütün dorulan


söyleme ve tehir etme hakk ve salahiyeti yoktur.
. Dier bir ifade ile, gybet, hazr olmad için,

kendisini savunamayan bir kimseyi her hangi bir e-


kilde küçümsemek veya kötülemektir. Onun için, Al-
lah Resûlu aleyhissalatu vesselâm'n yannda bir
adamdan bahsedilirken, birisi, "O çok cimridir." dedi.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm bunu söyleyeni
uyararak öyle buyurdu:
"Sen bu kardeini gybet ettin/' 21

Âie radyallahu anha, yalnzca eliyle iaret


Hz.
ederek bir kadnn ksa boylu olduunu anlatmak is-
tedi. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, bundan ra-
hatszlk duyarak Hz. Âie'ye:
"Sen onu gybet ettin!" dedi.

Bu örnekten de anlald gibi, gybet sözle snr-


l deildir. Kötüleme ve küçümseme ifade eden her
türlü hareket, taklit, göz ve ka iaretleri de gybettir.
Kalple de gybet yaplabilir. Bu gybet ise, kesin delil
bulunmad hâlde, bir müslüman hakknda kötü dü-
ünmektir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle
buyurmutur:
"Allah teâlâ müslümanlarn kann, rzn, maln

21 motamot sözü öyledir: "Siz kardeini-


-Allah Resûlunun
zi gybet ettiniz." Çünkü, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam,

kimsenin hatasn direkt ona söylemek suretiyle yüzüne vur-


mazd.
mam Gazali tun Risaleleri • 13

ve onlar hakknda su-i zanda bulunmay haram kl-


mtr."
Gybet etmek gibi, gybeti dinlemek de haramdr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-
mutur:
"Gybet eden ve onu dinleyen günahta ortaktr-
lar/^

Gybet Ruhsat:
Gybet etmek haram ise de, baz hallerde bunun
için ruhsat tannmtr. Ancak, bu ruhsat kullanr-
ken de gybet etmenin douraca fayda ve zararlar
iyice tartmak ve zararlar fazla ise, yine de onu terk
etmek lâzmdr. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm, öyle buyurmutur: "Müftüler, sakncal olan
bir konuda sana ruhsat ve fetva verseler bile, sen yi-
ne kalbine dan." Gybet etmek için ruhsatn tann-
d haller unlardr:

1- Zulüm ve hakszlk görmek. Zulüm ve haksz-


lk gören bir kimse, zulümden kurtulmak ve hakkn
tahsil etmek maksadyla ve bu konunun dna çk-
mamak artyla zâlim ve haksz adam gybet edebilir. ,

22 -Gybeti dinleyenin de günaha ortak olmas balca iki se-

bepten dolaydr. Birinci sebep, önünde yaplan bir kötülüü


defetmeye çalmamasdr. Halbuki, buna çalmak vaciptir,
ikincisi de kendisi dinlemedikçe gybetin yaplamamasdr. Bu
da kötülüe âlet ve arac olmak demektir. Bu da haramdr.
/ rinde Krk Prensip ÇûK £ Onvm a //? &* 89

Bunu vesile ederek onun bütün kötülüklerini dökmek


ve cemaziyel-evverini okumak ise câiz deildir. Bu
sebeple, seleften bir âlimin yannda Haccâc- zâlim
ileri geri çekitirilince, kendisi bundan rahatsz olmu

ve unu söylemitir:
"Hiç üphe yoktur ki, müntakîm olan Allah teâlâ,
Haccac'tan zulmettii kimselerin haklarm alacaktr.
Fakat, O, ayn zamanda, haksz ve münasebetsiz bir
ekilde Haccâc' gybet edip çekitirenlerden de bu-
"
nun hakkn tahsil edecektir.

Kötülüü defetmek için yardm istemek. Çün-


2-

kü bu yardm salamak için, olay anlatmak zorunlu-


luu vardr. Zorunluluk ise, yasak olma hükmünü s-
nrl bir ekilde ortadan kaldrr.
Olay ikâyet eklinde hâkim veya müftüye an-
3-

latmakJ Ebu Süfyan'n ei Hind, Allah Resûluna unu


anlatarak kocasn ikâyet etmitir:

"Ebu Süfyan çok cimri bir adamdr. Benim ve ço-


cuklarmn nafakasn vermiyor. Ben onun malndan
nafakamz alabilir miyim?" Allah Resûlu aleyhissala-
tu vesselâm da ona, "Hakettiiniz kadar alabilirsin."
diye fetva vermitir.

Din veya dünyasna zarar verecek veya zarar


4-

dokunacak bir kimse hakknda din kardeini uyar-


mak.
5- Açkça günah ileyen fâsklar eletirmek. Ha-
dis-i erifte öyle buyurulmutur:
190 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

"Açkça günah ileyen kimsenin gybeti yoktur."


Ancak, buradaki ruhsat da açkça ilenen ve herkesin
bildii günahlarla ve kötülüklerle snrldr. Bu yüz-
den, bunu anahtar gibi kullanp müslüman bir kimse-
nin sr kutusunu açmak ve onunla ilgili her kötülüü
söyleyip onu deifre ve tehir etmek caiz deildir. 23

l
Kendini gybet yapmaktan ve gybet dinlemek-
tenkorumann çaresi ise, gybetin sevaplar yakan bir
ate olduunu düünmektir. Nitekim, Allah Resûlu
da onu atee benzeterek öyle buyurmutur:
"Ate kuru otlar yakt gibi, gybet de sevaplar
yakar." Çünkü, gybetçinin sevaplar kendi amel def-
terinden alnp gybet ettii kimsenin amel defterine
nakledilir. Bu da, gybet dükünü kimselerin, amel ve

sevaplarna ramen, müflis durumuna dümelerine


sebep olur.
Durum bu denli ciddî olduu için, amel ve se-
vaplar üzerinde titreyen (ve titremeleri gereken)
müslümanlar gybet etmekten saknmala-
kimselerin
r lâzmdr. Bu kimseler kendilerine meguliyet ar-
yorlarsa, kendi nefisleriyle uramak ve kendi ayp
ve kusurlarn gidermeye çalmak onlar için en ya-

-Burada zikredilen bu ruhsatlar, birer prensiptir. Prensip-


23

lerin belli bir hadisede nasl ve hangi ölçülerde uygular acam


bilmek de arttr. Bunu bilen ise âlimlerdir. Bundan dolay, Allah
teâlâ, "Kendiniz bilmiyorsanz, âlimlere sorun." buyurmutur.

(Nahl, 43; Enbiyâ, 7)


Çcz *onu$tr>at7?a & 191

rarh meguliyettir. Bunlar unu da düünmelidirler


ki, insann en küçük bir günah ve kusuru bile ona
bakalarnn kendisini ilgilendirmeyen ve kendisin-
den sorulmayan en büyük günahlarndan ve en çirkin
kusurlarndan daha fazla zarar verir. nsann kendi
ayp ve kusurlarn görmemesi ise, en büyük ayp ve
kusurdur. (öyle denilmitir: "Kii aybn bilmek ka-
dar marifet olmaz/') Farz- muhâl onun baka hiçbir
ayb günah olmasa bile, gybetçilik tek bana
ve
onun için yeterli bir ayp ve günahtr. Bu sebeple, ba-
kalarn çekitirmek yerine, bu günah kendi üzerin-
den def etmeye çalmas gerekir. (Eski zâtlardan ba-
zlar, gybet etmek öyle dursun, kimseye nasihat bi-
le etmezler ve öyle derlerdi:

"Ben daha kendi nefsime nasihat etmemiken, ki-


me ne diyeyim?" imdi bizler ise, bakalarnn defte-
ri açlnca, birer savc ve hâkim rolüne girip yalan,

yanl ve abartmalarla birlikte bir sürü laf söyler, ah-


kâm keseriz. Fakat, kendi zâlim nefsimize sra gelin-
ce, dut yemi bülbüle döner ve lâl kesiliriz. Hatta,

muhalif bir söze kar hiddet ve celâdet gösterip be


para etmeyen nefsimizi savunur ve bin dereden su
getirip onu pir-u pâk göstermeye çalrz. Bundan
dolay, çok az istisnalar dnda, nefislerimiz firavun-
lam, enaniyetlerimiz nemrudlamtr. Asrmzn
müceddidi, hakl olarak bu türlü nefisleri eytanla
eit tutmu ve ikisinin de errinden Allah teâlâ'ya s-
narak öyle dua etmitir:
mam Gazalinin Risaleleri • 13

''Allah'm! Lânetlenmi eytann ve firavunla-


m nefislerin errinden sana snrm." 24 )

Gybet etmi bir kimsenin, bundan pimanlk du-


yarsa, önce Allah teâlâ'dan af dilmesi, ondan sonra
da, gybet ettii kimseden helâllik istemesi lâzmdr. 25

24 - Asrmzn
müccddidi öyle söylemi, fakat ona mensubi-
yette herkesin önünde koan baz kimselerde -hepsinde deil el-
bette- ayn firavunlam nefsin bulunduunu ben ac ve elemle
müahede etmiimdir. X cemaatinin bir kolunun önde gelen bir
ahsiyetine bir gün bana yapm olduu bir hakszlk üzerine iki
üç kelime ile nasihat etmeye kalktm. O zaman, sesini çkarma-
yan bu zât, ondan sonra bana kar öyle bir kin tuttu ki, Antarkti-
ka ktasndaki buz dalarnn eriyip akmas bile mümkün iken,
bu kinin erimesi mümkün olmad. Bu tecrübeden de anladm ki,
bir âlime, müride, eyhe, veliye mensup olmak, her zaman onun
ahlâkna, onun iman ve takvasna sahip olmak anlamma gelmez.
Eer öyle olsayd, hepimiz Allah teâlâ'nn ehadetiyle en güzel
ahlâka sahip olan peygamberimiz Muhammed aleyhissalatu ves-
selâm m ahlâkna sahip olur, onun iman, takva ve kemâlâtma ta-
lip olur ve bunlar i ve ilikilerimizde göstermeye gayret ederdik.
Fakat, böyle bir gayretin izi ve tozu bile mevcut deildir. Onun
içinbugün bu yüce peygamberin ümmeti ve dininin mensuplar
olduumuzun anlalmas için binlerce ahid gereklidir. Yaad-
mz sürece binlerce deil, birlerce ahid bulmamz bile mümkün
deildir. Ölüp musalla tana konulduumuz zaman, imamn
"...Merhumu hal-i hayatnda nasl bilirdiniz? yiliine ahidlik
eder misiniz?" sorusuna nezaketen, "yi bilirdik. ahidlik ederiz"
eklinde verilen cevabn ve yaplan ahidliin ne kadar gerçei
yanstt ve ne kadar kabule âyân olduu ise üphelidir.
25 -Gybet konusunda helâllik isterken, olay anlatmak do-

ru deildir. Çünkü bu, yaray tazelemek ve fitneyi uyandrmak


olur. Bunun yerine, üstü kapal ifadeler kullanlmal ve örnein,
/ Timte Krk Prensip ÇOJ£ X on

C )na ulaamad takdirde onu yerdii kadar öv-


ise,

mesi, ona dua etmesi ve sadaka verip sevabn ona ba-


lamas gerekir.
• •

Üçüncü âfet; Mücâdele Etmek ve Krc Tart-


ma Yapmaktr:
Mümin için gerekli ve yakkl olan ey, hak ve
gerçekleri gördüü, duyduu ve örendii anda ka-
bul etmektir. Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:

"Kullarm müjdele. Onlar ki, sözü dinleyince


doru ve güzel olann kabul ederler/' 26
"Onlar öyle derler: 'Rabbimiz! Biz, "Rabbinize
iman edin." diye, imana çaran bir çamay iittik
ve hemen iman ettik. Rabbimiz! (Hak ve doruya
iman etmekteki çabukluumuz ve içtenliimizin hat-
r için) günahlarmz affet/..." 27
"Peygambere indirilen hak ve gerçekleri duy-
duklar zaman, bunlar örenmi olmann sevinciyle
gözlerinin dolduunu görürsün ve onlar öyle derler:
'Rabbimiz! man ettik. Bizi bunlara ahidlik edenler-
den yaz." 28
Bir kimse hak ve gerçekleri bu ekilde kabul et-

"Zaman zaman sana hakszlk ettiimiz olmutur." gibi sözler


söylenmelidir.
2b -Zümer, 17
27
-Âl-i mrân, 193
28
-Mâide, 83
194 lin Risaleleri 13

mezse, yaplacak ey, onu aydnlatmak, bilgilendir-


mek ve kendisine nasihat etmektir. Bundan sonra, hâ-
lâ kabul etmemekte inat ve srar ederse, onu. nasipsiz
bilip kendi hâline terk etmek lâzmdr. Allah teâlâ, bu
tip insanlar için "câhil" ismini kullanm ve peygam-
bere u emri vermitir:
"Câhillerden yüz çevir." ™

Hak ve gerçekleri fikir plânnda kabul etmeyen-


\

ler, yanllarn fiil hâline getirmeye çalrlarsa, o za-

man da yaplmas gereken ey, onlara kar emr-i ma-


ruf ve nehy-i münker yapmak ve gerekirse, zor ve
kuvvet kullanarak kötülük yapmalarn önlemektir.
'

Bu kimselerle fikir tartmas yapmak, bir fayda


salamad için, abesle itigal etmek olur. Çünkü ger-
çekleri kabul etmemenin sebebi inat, çkar, art niyet ve
kibir gibi eylerse, aydnlatc açklamalar yapmann
hiçbir yarar görülmez. Hatta, bu açklamalarn yapl-
masyla malup olduklarn ve hakszlklarnn ortaya
çktn gören inatç ve srarc kimseler daha çok inat
ve srar göstermeye kalkrlar. Bu da krgnlk, kzgn-
lk ve kavgaya yol açar. 30 Onun için Allah Resûlu aîey-

hissalatu vesselâm öyle buyurmutur:

29 -A' raf, 199


w -Geçenlerde, televizyondaki bir açk oturumda iki zât bir
konuyu tartyorlard. Her birisi kendi görüünü doru buldu-
u için kar çalt. Fakat, bir birlerini ik-
tarafa kabul ettirmeye

na edemediler. Bunun üzerine, kzmaya baladlar ve birisi öte-


/ Mide Krk Prensip Çok: K Ot)U yntf f> >C /er 195

"Kim mücâdele ve krc tartma yapmaktan sa-


knrsa, ona cennette bir kök yaplr/ 7

"Kul, gereksiz ve faydasz tartmalar terk etme-


dikçe, imann kâmilletirmez."
Birbirinden faydalanmak ve sözlerin alnp veril-

"müsâdeme-i efkâr" ile


mesiyle, eskilerin tabiriyle,
ortaya çkacak olan hak ve gerçekleri kabul etmek ni-
yetinde olmayan kimselerin fikir tartmalar, horoz
dövüü gibi, birbirini dövmek, krmak ve kanatmak-
tan baka bir sonuç vermez. Bu kimseler, galip çktk-
lar takdirde, kibre kaplr, riyâ ve gösteri yaparlar;
malup olduklar takdirde de kin ve garaz tutar ve
saldrgan hâle gelirler.

(Ancak, sâbit olan Islâmî hakikatleri iftirâ ve iti-

razlara kar
savunmak, müfteri ve itirazclar mah-
cup edip susturmak gerekirse, ihlâs ve edep dairesin-
de bunu yapmak câizdir. Câiz olmann da ötesinde,
en üstün bir cihad türüdür.)

Dördüncü Âfet; aka Yapmaktr:


Bil ki, söz arasnda yemein tuzu kabilinden a- <

kalar yapmak câizdir. Ancak, bunun câiz olmasnn

kine "münafk!" dedi; o da berikine "casus!" dedi ve bundan


sonra konu ile ilgisi bulunmayan krp dökücü eyler söylediler
ve bir birlerini tehir edip rezil ettiler. te, bu türlü fikir ve gö-
rü tartmalar haramdr.
196 mam Gazaîtnin Risaleleri »13

öncelikli baz artlan dozunu kaçr-


vardr. Birincisi,
mamak ve münasebetsiz akalar yapmamaktr. kin-
cisi, yalan ve yanl eyler söylememektir. Üçüncüsü,
kahkahalarla gülmek veya güldürmek maksadyla bu
yola ba
vurmamaktr. Bu üçüncü artn önemi un-
dandr ki, kahkahalarla gülmek gafleti .arttrarak
kalpteki baz ince duygularn kaybolmasna ve kalbin
ölmesine sebep olur. Dördüncüsü, krgnlk ve kzgn-
la yol açan krc akalardan saknmaktr. Çünkü,
aka yapmann maksad, kar tarafn kalbini ho et-

mek, ona moral ve vermek ve zihnini açmaktr.


teselli

Krc aka yapmak ise ters tepkiler oluturup akay


merû klan maksadndan uzaklatrr ve onu caiz ol-
maktan çkarr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, yukarda
geçen artlar çerçevesinde seyrek olarak küçük aka-
lar yapard. Bunlardan iki misâl öyledir:

- Bir bedevi, gelip devesinin öldüünü ve bu yüz-


den yolda kaldn söyleyerek kendisini evine ulat-
racak bir deve istedi. Allah Resûlu aleyhissalatu ves-
selâm, bedevinin duyduu endie ve mahcubiyeti da-
tmak için, aka yoluna ba vurdu ve öyle dedi:
7
-"Sana bir deve yavrusu vereceiz/ Bedevi:
-"Deve yavrusuna binilmez ki." dedi. Allah Re-
sûlu aleyhissalatu vesselâm, tebessüm ederek:
"Binilen deve dedeve yavrusu deil midir?" de-
di. Bunun üzerine, bedevi de tebessüm etti.
Dinde Krk Prensip Ço/er JeO/?t>f/7?&f7?a. k 197

Yal bir kadn, cennete gitmesi için ondan dua is-


tedi. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam, yal kad-

nn gönlünü açmak için aka yoluyla,


'Tal kadnlar Kadn,
cennete gitmezler/' dedi.
bu sözü ciddî zannederek alamaya balad. Bunun
üzerine Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam unu
söyledi:

"Cennete gidenlerin hepsi gençleirler. Onun


için, kimse oraya yal olarak gitmez." Kadn, bu açk-

lamay duyunca çok sevindi. Nasl sevinmesin ki,

hem cennete gidecek, hem de gençleecekti.


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-
mutur:
"Ben aka yaparm. Fakat, sadece hak ve doru
olan söylerim."

Beinci Âfet; Haksz ve Ölçüsüz Bir ekilde Öv-


mektir:

Medh etmek, yerine göre yararl ve hatta gerekli


olabilir. Çünkü o, iyilikleri kabul ve meziyetleri itiraf
etmek anlamndadr, Allah teâlâ'y medhetmek de bu
anlamdadr. Ancak, [Allah teâlâ hakl olarak mutlak ^
bir ekilde ve her hal-u kârda medh edilirken, insan-
lar ancak snrl bir ekilde ve duruma göre deien

ölçülerde övülebilirler. Onun için, bir kimseyi över-


ken u snrlarla kaytl kalmak lâzmdr: j

1- Asl olmayan bir fiil ve meziyetle övmekten sa-


198 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

krtmak. Çünkü bu ekildeki bir Övgü yalan söyle-


mektir. Yalan söylemek ise haramdrj
Olan eyi abartmaktan saknmak. Çünkü
2-

abartmak da bir yalan türüdür. î

3- Bir kimseyi hakettiine inanmad bir iyilikle


övmemek. Çünkü bunu yapmak iki yüzlülük ve mü-
nafklktr.j
4- Varln bilmedii eyi söylememek. Çünkü
bu,_yalan ahidliktir.

j
5- Bir iyilii olsa bile, bunu hükümsüz klacak
miktarda kötülükleri olan kimseyi tezkiye etmemek,
onun iyi bir insan veya müslüman olduunu söyle-
memek. Çünkü bir insann iyi olmas, iyiliklerinin kö-
tülüklerinden fazla olmasyla sabit olur. Bu sebeple,
kötülükleri iyiliklerinden fazla olan bir kimse iyi bir
insan veyamüslüman olmaz. Ölçü bu iken, dikkatsiz,
dengesiz ve ölçülere saygsz kimseler, ya çok kötü-
lükleri olan bir kimseyi bir iyi iyiliinden dolay över-
ler, ya da çok iyilikleri olan bir kimseyi bir iki kötülü-
ünden dolay yerer ve kötülerler. Bu iki yaklam da
doru deildir. Burada unu da bilmek lâzmdr ki,
iyiliklerle kötülükleri karlatrrken, bunlarn says-
n deil, arlk ve deerlerini esas almak lâzmdr.
Çünkü bazen bir kötülük bütün iyilikleri iptal edip
hükümsüz brakabilir. Bazen de bir iyilik bir çok kö-
tülüün toplamndan daha büyük olabilir.
i

6- Aldanmaya sebep olmaktan saknmak. Yukar-


/ timk Krk Prensip Çok )c O/lOfm & *7?& K 199

delki ölçülerden birinin almas sonucunda, muha-


tapta kötü olan veya olmayan
istenilen derecede iyi
bir kimsenin iyi olduu intiba doabilir. Bu doan

yanl intiba da, o kimseyle iliki kurup ondan zarar


görmesine yol açabilir. Müslümann aldanmasna ve
/arar görmesine sebep olmak ise günahtr.
7- Övmek, övülen kimseyi kibir, riyâ ve kendini
beenme gibi durumlara sevk ederse, böyle bir kim-
övmekten saknmak ve onu ükretmeye davet et-
seyi
mek lâzmdrj Çünkü, baarlar ve iyilikler ancak Al-
lah teâlâ'nn yardm ve desteiyle salanabilirler.
bu geçen öl-
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam,
çüleri aacak ekilde övmeyi yasaklam ve öyle bu-
yurmutur:
"Meddahlarn (olur olmaz yerde ve ölçüsüz bir
ekilde övgü yadranlarn) yüzüne toprak saçn."
(Kimseyi övmek ve takdir etmek içlerinden gelmeyen
baz cimri insanlar, bu hadis-i erifi ileri sürerek ha-
kettikleriyerde de Allah'n kullarn övmekten imtina
ederler. Kendilerine kar bir kulun sabit ve gerçek
olan ve meziyetleri söylendii zaman da dudak
iyilik

büker ve kötü bir tarizle, "Ancak Allah iyidir. Kul ne-


dir ki, iyi olsun." derler. Bu kimselerin bu tutumlar
da tefrittir ve yanltr. Bunlar, bilsinler ki, Allah Resû-
lu aleyhissalatu vesselâm bir çok ashâbn kendilerin-
de mevcut olan gerçek meziyetleriyle övmü, bu su-
retle onlarn deerlerinin anlalmasn temin etmi,

onlarn sahip olduklar meziyetlere dikkat çekip bu


200 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

meziyetleri tevik etmi ve bu sahâbileri bu hasletler-


de örnek göstermitir. Meselâ, (iilerin ileride kendi-
lerine kar alacaklar haksz tutumlar nübüvvet lisa-

nyla çürütmek için) Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer için


u övmeleri yapmtr:
"Ebubekir'in iman âlemin imamyla tartlsa,
"
onun iman fazla gelir.

"Ben peygamber olarak gönderilmeseydim,


Ömer bu görevle gönderilirdi. ,,

r
Zâlim ve fâsklar övmekten saknmak, Allah
8-

Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:


"Zâlim ve fâsk olan kimseler övüldükleri zaman
Allah teâlâ hiddet eder." 31 Hasan el-Basrî de unu
söylemitir:

"Zâlim ve fâsk kimseleri övenler, yeryüzünde


Allah teâlâ'ya kar günah ilenmesinden holanm
olurlar." 3 * Bundan holanmak ise, günah ilemekle
ayn derecede olan bir günahtr.

I
Övülen kimseye
bu kimse övmelere al-
gelince,
danmamal ve onlar gerçek sanp marmamaldr.
Aksine, tevazuunu arttrmal ve övülecek durumda
olmadn söylemelidir. Hz. Ali radyallahu anh
övüldüü zaman öyle derdi:

"Allah'm! Bu övenlerin bilmedii kusur ve hata-

31
-Fâsk, açkça vc çekinmeden günah ileyendir.
32 -Bu söz hadis olarak da nakledilmitir.
/ ünde Krk Prensip Ç OK £Qf?Vf /77Q /< 201

lanm affet. Onlarn gerçek olmayan övmeleriyle beni


cezalandrma. Beni onlarn düündüünden de daha
hayrl hâle getir."

Övülen kimse düünmelidir ki, kendisini övenler


onun gizli olan kusur ve kabahatlarn bilselerdi, onu
övmezlerdi. Onlar bunu bilmedikleri için kendisi
hakknda aldanmakta mazurdurlar. Fakat kendisi
gizli kusurlarn bildii hâlde, onlarn övmelerine ina-
nr ve aldanrsa, mazur saylmaz.
Bir amelinden dolay övülen kimse, buna kar
önemli olann amelin kendisi deil, Allah teâlâ'nn
onu kabul etmesi olduunu, O'nun da amelleri ancak
takva, ihlâs ve tevazu artlaryla kabul ettiini düün-
meli ve övülmekten kendi nefsi ve ham hisleri hesab-
na pay ve hisse çkarmaktan saknmaldr. Bir zât da
övülünce, Allah teâlâ'ya snp öyle derdi:
"Allah'm! Seni ahid tutarm
ben övülmeyi ki,

hakettiime inanmyor, bu yüzden de övülmekten s-


klp rahatsz oluyorum/'
Urve ibni Zübeyr33 iyi ve kötü insanlar oluna
,

tantrken öyle demitir:


. ——— 1

33 -Urve tabiilerin büyüklerinden olup sahâbî Zübeyr ibni


Avvâm'n oludur. lim ve takva sahibi olan bu zât, bu sfatlara
sahip herkes gibi, mihnetler de çekmi ve fakat ho görüp sabret-
mesini bilmitir. Örnein, bir baca kangren olmu ve zorunlu
olarak kesilmitir. Kendisi kesilen bacana bakp öyle demitir:
"Beni bunca seneler senin üzerinde tayan Allah'a yemin

202 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

"Bir insann bir kötülük yaptn, bir günah ile-


diini gördüün zaman, bil ki, onun bundan baka
kötülük ve günahlar da vardr. Bir insann iyilik yap-
tn, bir hayr ilediini gördüün zaman da bil ki,
onun bundan baka iyilik ve hayrlar da vardr." (Bu
iki kl söz, bir kural olarak dorudur ve tedbir yö-
nünden deerlendirilmesi lâzmdr. Ancak, her kural
gibi bunun da istisnalar vardr. Onun için/günahta
srarc olmayanlar gibi, bir iyi iyilii tesadüfen ile-
yenler de bulunabilirler.)

ÜÇÜNCÜ PRENSP: KIZMAMAKTIR34


I

kzmak cehennem ateinin bir yansmas-


Bil ki,
dr. Kzma hissine malup olan insan, cehenneme ve
eytana yakn olur. Çünkü eytan da ayn ateten ya-

ederim ki, seninle hiçbir haram yolda yürümedim/' Bundan


sonra da Allah teâlâ'ya yakararak unu söylemitir:
"Allah'm! Benim dört uzvum vard. Bunlardan bir tanesi-
ni aldn, üç tanesini braktn. Onun için sana hamd ederim. Ye-
min ederim, bir ey aldnsa, ondan fazlasn braktn. Ve bir mu-
sibet verdinse, ondan önce uzun müddet âfiyet verdin. Sana
hamd olsun."
34 -Kötü olan kzmak, nefis hesabna olan veya Allah teâlâ
hesabna da aan kzma türüdür. Belirtilen ölçüler
olsa ölçüyü
dahilinde Allah teâlâ için kzmak ise, imann bir boyutudur. Bu
sebeple, kiide böyle bir kzma hissinin bulunmamas, onun
imannn eksik, boyutsuz ve derinliksiz olmasndan veya hiç bu-
lunmamasndan dolaydr.
/ hnk Krk Prensip 203

ratlmtr. Kzmann sertliini krmak dinin önemli


emirlerindendir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam
bu konuda unlar söylemitir:
"Sirke bal bozduu gibi, kzgnlk da iman bo-
zar."

"Bir insan kzd zaman, cehennem kenarna


gelmi olur." Bir yanllk yapnca da cehenneme yu-
varlanr.-]

"Güçlü kimse, güretii rakibini yere atan deil,


kzgnlk hâlinde kendine hâkim olan ve nefsinin ta-
knln önleyen kimsedir."
Bir sahâbî:

-Ya Resûlallah! En kötü ey nedir? diye sordu. Al-


lah Resûlu aleyhissalatu vesselâm:

-En kötü ey, Allah teâlâ'nn insana kzmasdr."


buyurdu. Sahâbî:
-nsan Allah teâlâ'nn kzmasndan koruyan ey
nedir? diye sordu. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm:

-Bu ey, insann (haksz yere ve ölçüsüz bir ekil-


de) kzmamasdr, diye cevap verdi.

Kzmak öyle bir âfettir ki, d hareketlerde döv-


mek, sövmek, krmak, srr ifâ etmek, ayplar sayp
dökmek gibi günahlarn ilenmesine, kalpte de kzd-
kimseye kin tutmak, kskançlk duymak, sa-i zanda
bulunmak, musibetine sevinmek, nimetine üzülmek
gibi helâk edici duygularn olumasna sebep olur.
204 mam Gazalfnin Risaleleri • 13
...

Kzmak konusunda yaplmas gereken iler un-


lardr: |

1- Kzgnlk krmak. 35 Buradaki


hissini riyâzetle
krmak sözünden maksat, kzgnlk hissinin kökünü
kazmak ve onu bütünüyle yok etmek deildir. Çün-
kü kzgnlk hissi ftridir. 36 Ftrî olan bir eyi yok et-
mek ise mümkün de deil, doru da deildir. Çünkü,
ftratta yanl veya lüzumsuz bir ey yoktur. Onun
için, Kur'ân- Kerim' de öyle buyurulmutur:

"Allah'n insanlar üzerinde yaratt ftrat mu-


hafaza et." 37 Bu böyle olduu için kzgnlk hissinin
mutedil bir ölçüde bulunmas faydal ve de gereklidir.
Çünkü ancak bu hissin itici kuvvetiyle cihad yaplabi-
lir, kötülükler önlenebilir ve zor kullanarak iyiliklerin
yolu açlabilir. Bu his, avc köpeine benzer. Avc kö-
pei eitilince yararl olduu gibi, kzma hissi de ei-
tilip akl ve dinin emrine tâbi klnd ve bunlarn
iaretiyle hareket eder hâle getirildii takdirde yaral-
dr. Kzgnlk bu kvama getirmek riyâzet ve
hissini
mücâhede ile mümkündür. Riyâzet ve mücâhede yo-
luyla kzgnlk hissi ykc ve zarar verici olmaktan ç-

35 -Riyâzet; temrin ve egzersiz yapmak, kendini altrmak bir


beceri veya huyu kazanmak için kendini eitmek demektir. Mücâ-
hede de bu anlamdadr. Buna kendi nef siyle çatmak ve onu iste-
dii kvama getirmek için cehd ve çaba sarf etmek de denir.
16 -Ftrî, ftratta
mevcut olan ey demektir. Ftrat ise, Allah
teâlâ'nn insanlar yaratma biçimidir.
v -Rûm, 30
/ Utute Krk Prensip KiZ &Â 205

kar, kkrtma ve tahriklere kar da hilim gösterme ve


tahammül etme melekesini kazanr.
Kzgnlk duyunca kendini tutmak. lim ve
2-

amel bunu baarmada yardmc olurlar. Bu konudaki


ilim udur: Kii bilecektir ki, kzmak, ilerin kendi ar-
zu ve isteine göre deil, Allah teâlâ'nn emir ve ira-

desine göre cereyan etmesine tepki göstermektir. Bu


ekilde tepki göstermek ise imana ters bir tutumdur.
Çünkü iman, Allah teâlâ'nn emir ve iradesine teslim
olmak, O'nun kader ve takdirine râz olup boyun e-
mektir. Bu böyle olduu için, kzmak Allah teâlâ'nn
kzan kimseye kzmasna sebep olur. Allah teâlâ'nn
kzmas ise, bu kimsenin kzmasndan daha iddetli
ve daha etkilidir. Kii unu da bilecektir ki, kendisi
zayf bir bir kul olduu hâlde, büyük ve güçlü olan
kar nice itâatszlklar yapm ve fakat
Allah teâlâ'ya
O'nun aff ve hilmiyle karlamtr. Bu durumda
onun kendi kulu olmayan kimselerin kendisine kar
itâatszlk yapmalarna kzmas ve acmasz davran-
mas doru deildir. Çünkü, bakalarnn onun emir-
lerine itâat etmeleri, onun Allah teâlâ'nn emirlerine
itâat etmesi kadar ne önemli, ne de gereklidir.
Amel ise udur: Kzmann eytann bir dürtmesi

38 -Eûzu okumak, eûzu mineeytânirrecîm demek-


billâhi
tir. Mânas ise Talanm
udur: ve kovulmu olan eytann er-
rinden Allah'a snyorum.
206 mam Gazalinin Risaleleri • 13

kzmas geçmedii takdirde, ayakta ise oturmaktr;


oturmakta ise yere uzanmaktr. Bunlarla da kzgnln
geçmemesi durumunda kalkp abdest almaktr. Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm unlar söylemitir:
"Kzgnlk eytann bir dürtmesidir. Onun için,

kznca eûzu okuyun."


"Kzan kimse ayakta ise otursun; oturmakta ise

yere yatsn."

"Kzmak atein yansmasdr. Ate ise su ile sö-


ner. Onun için, biriniz kznca, abdest alsn."
"Kzmak, kalpte atein kaynamasdr. Onun için
kzan kimse, yere yatp yanan topraa dayasn."
Bu hadislerdeki ateten maksat, kibir ateidir. Ki-
bir atei kalpte alevlenince, vücudunun en deerli or-
gan olan yüz ve yanan en deersiz nesne olan top-
ran39 üstüne koyup zelîl bir varlk olduunu ve ona
kibir deil, tevazu yaktn ve hakknn bu olduu-
nu anlamaya ve hatrlamaya çalmak lâzmdr.
"Kii, hilim göstermekle gece namaz klan, gün-

39 -Topran zelil bir nesne olmas, çok olmasndan dolay-


dr. Gördüü iler açsndan ise, o Allah teâlâ'nm kudretinin ha-
rika bir mucizesi ve her türlü varl imal eden fabrikasdr. Bu-
nu bir parça fark eden bir ozan, "Benim sadk yarim kara toprak-
tr." demitir. Fakat, topran kendi bana bir i yapmadn,
bütün hünerlerinin Allah teâlâ'dan geldiini bilen bir mümkün
ise, bunun yerine, "Benim sadk dostum topran da sahibi olan

Rabbimdir." der.
/ )ide Krk Prensip 207

düz de oruç tutan kimselerin derecesine çkabilir/'

''Kzgnlna uyma gücüne sahip olduu hâlde,


onu frenleyip yutan bir kimsenin kalbi imanla doldu-
rulur. Kyamet gününde de kendisi emniyet ve güven
duymakla mükâfatlandrlr."
"Allah teâlâ'nn en çok sevdii ve râz olduu
yutma ekli, kulun kendi kzgnln yutmasdr/' 40

Kur'ân- Kerim' de de öyle buyurulmutur:


"Cennet takva sahipleri için hazrlanmtr. Bun-
lar o kimselerdir ki, bollukta da, darlkta da Allah için
harcama yaparlar, kzgnlklarn yutarlar ve insanlar
affederler. Allah, bu türlü iyi davrananlar sever." 41

DÖRDÜNCÜ PRENSP: KISKANMAMAKTIR

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm kskançlk


hakknda öyle buyurmutur:
"Ate odunu yakt gibi, kskançlk da (kazanl-
m) sevaplar yakar."

40 -nsan ve toplum hayatnda ahlâkn önemini hesaba kat-


mayan baz tpçlar, kzgnln yutmann sala zararl oldu-
unu söylerler. Bunlarn söyledikleri bir dereceye kadar doru
kabul edilse bile, kzgnlna uyup insanlara zarar vermeye ve
krp dökücü olmaya lüzum yoktur. Kzan bir kimse, duvarlara
ve canszlara bararak da kzgnln da vurup dearj olabilir.
41 -Âl-i mrân, 134
mam Gazali nin Risaleleri • 13

"nsanlar üç eyden kurtulamazlar. Bunlar su-i


zan etmek, kötüye yormak42 ve kskanmaktr. Ancak
bu eylerin errinden kurtulmak mümkündür. Onun
için, su-i zan ettiiniz zaman, o zanna uymayn. Kö-

tüye yorduunuz zaman, iinizi aksatmayn. Ks-


kançlk duyduunuz zaman da, onun gereini yap-
mayn/'
"Önceki milletleri ykan hastalklar size de geç-
mitir. Bunlar kskançlk ve buzdur. Kskançlk
amellerin sevaplarn yakar, buz ise dini kökünden
kazr."
Allah teâlâ bir önceki peygambere unu vahyet-
mitir:

"Kskanç kimse nimetime dümanlk eden, kader


ve takdirime kzan, kullarm arasnda yaptm rzk
taksimini beenmeyen bir kimsedir."

42 -Bu sözü Arapçadaki "tyere" sözcüünün karlnda


kullandk. Tyere, baz eylerden uursuzluk çkarmak ve onlar
uursuzlua iaret saymak demektir. Cahiliyet döneminde tye-
re yaygnd. O dönemde insanlar örnein bir kuun garip bir e-
kilde ötmesini veya bir tilkinin yolu kesip kardan karya geç-
mesini uursuz sayar ve bunun üzerine yapmak istedikleri ii
veya yolculuu brakrlard. Turra-yaz atmak, papatya yaprak-
larn koparmak gibi eylerden hüküm çkarmaya çalmak da t-
yeredir.
Bir doru veya yanl, dolaysyla uurlu veya uursuz
iin
olduunu anlamak için, dinimizin koyduu salam ve amaz
ölçüler vardr. Anlamsz eylerden mâna çkarmak yerine, bu öl-
çülere uymak ve ilerini onlara göre ayarlamak lâzmdr.
209

Bilkskançlk etmek haramdr. Kskançlk,


ki,

bakasnda olan bir nimeti çekememek, onun varl-


sndan rahatsz olmak ve onun gidip yerine belâ ve
musibetin gelmesini temenni etmek ve istemektir. Ni-
meti zulüm etmek ve günah ilemekte kullanan bir
kimsenin sahip olduu nimetin gitmesini ve bu suret-
le zulmetme ve günah ileme imkânndan mahrum

kalmasn temenni etmek ve istemek ise kskançlk


deildir. Çünkü, burada duyulan rahatszlk nimetin
kendisinden deil, onun kötülükte kullanlmasndan
dolaydr. Bu ekildeki bir rahatszl duymak ise,
merû ve hatta gereklidir. Duyulan rahatszln ks-
kançlk deil, kötülüe kar olduunu anlamann
alâmeti ise, zulüm ve kötülüün terk edilmesi duru-
munda duyulan rahatszln geçmesi ve söz konusu
nimetin gitmesi için temenni ve istein kalmamasdr.')
! Kskançlk duymann sebebi ya kibir, ya düman- 0

lk, ya da maya ve kan bozukluudur. Çünkü, kibirli


insan her türlü nimete yalnzca kendisinin lâyk oldu-
unu zanneder, onu bakalarna fazla görür ve bu
yüzden onlardaki varlna tahammül etmez. Dü-
manlk yapan kimse, dümanlk hissinin etkisiyle
dümannn varlk ve nimet içinde olmasndan rahat-
szlk duyar. Mayas ve kan bozuk olan kimse ise, bu
sebepler olmadan da insanlar için kötülük ister ve on-
larn mutlu ve bahtiyar olmalarndan huzursuz olur. \

[Kskançlk haram iken, gpta caizdir. Gpta, ba-


kasnda gördüü nimet cinsinden nimetlere sahip ol-
210 mam Gazalinin Risaleleri • 13

may istemek ve bunlar kazanmak için helâl dairede

çalp emek sarf etmektir. 43 3


Bil ki, kskançlk kalbe musallat olan büyük has-
talklardandr. O, sevaplar yakan, iman tehdid eden
ve kalbi bozan bir Bu hastalk ve illetten kur-
illettir.;

tulmak ilim ve amelle mümkündür.


1

Buradaki ilim udur: Kii bilecektir ki, kskançlk


yalnzca kendisine zarar verir. Çünkü, kendisini hu-
zursuz eder ve kendi sevaplarn yakar. Kskand
kimseye ise zarar olmaz. Çünkü, onun kskanmasy-
la nimet zail olmaz. Hatta bazej, daha da bereketle-

nip çoalr. Buna ilâve olarak, kskanan kimsenin se-


vaplar da onun amel defterine geçer. ayet bu kimse,
kskançl yüzünden ona bir zarar verse, bu zarar da
onun âhireti için bir nimet hâline gelir. * j

Kskanç insan o kimseye benzer kf, birisinin ba-


na bir ta atar, fakat att ta duvara çarpp geri gelir
ve kendi kafasn parçalar.
Allah teâlâ'nm takdirine kar gelmenin zarar da
cabasdr. Bu zarar ise, daha büyüktür. Allah teâlâ,

43 -Bir yerde medresede okurken, benim iki talebe arkada-


m
di.
vard. Bunlardan birisi beni kskanr, dieri bana gpta eder-
Kskanç olan talebe arkadam, akamlar kitap mütalaa etti-
imi görünce kzar ve bir bahane bulup ya benimle kavga eder,
ya da lambay sönd ürürdü. Gpta eden arkadam ise, okumak
istemese de, benim okuduumu gördüü zaman kitabn alp
gelip ve benimle birlikte lambann yannda uzanp okumaya
balard.
/ )imie Krk Prensip fcl£k & ft fr) <3 /> ? O k" 211

kendi takdirini beenmeyen kimseyi kahrlar ve mah-


rumiyetlerle cezalandrr.

Amel ise; kskand kimseyi kötülemek yerine


övmek, aalamak yerine ona sayg duymak ve kös-
teklemek yerine ona yardmc olmaktr; onun nimete
lâyk olduunu söyleyip sevinç ve memnuniyet be-
lirtmektir. Bu iler yaplnca kskançlk atei söner ve

onun külleri üzerinde dostluk ve mutluluk gülleri

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-


mutur:
"Biriniz, kendisi için istedii eyi (nimeti, iyilii,
hayr) din kardeleri için de istemedikçe iman etmi
olmaz."
Eer desen ki, sevmediim kimselere kendim için
istediim eyi istemek ve onlarn nimette olmalarna
sevinmek içimden gelmiyor. Bu elimde deildir.
Biz de deriz ki, dorudur, duygular ve hisler bü-
tünüyle insann kontrolü altna girmezler. Ancak, in-
sann da bu arada yapmas gereken baz iler vardr.
Bu sebeple, jkskançlk ve kötülük duymay önleye-
meyen bir kimsenin en azndan ileri yapmas lâ- u
zmdr: j
\
1- Kalbinde duyduu kskançlk ve kötülüü dil
ve hareketlerine tamamak, kskand ve sevmedii
kimseyi diliyle kötülememek ve hareketleriyle rahat-
sz etmemek. I
212 mam Gazalinin Risaleleri • 13

i 2- çinde duyduu
kskançlk ve kötülük duygu-
suna kzmak ve onun varlndan dolay rahatszlk
duyup istifar etmek,
j
Kiinin kendi kskançlk ve kötülük hissine kar
duyduu bu tepkinin samimî olduunun alâmeti ise,
kskançlk duyduu ve çekemedii kimsenin sahip
olduu nimeti bozmak için eline frsat geçtii takdir-
de, bu frsat kullanmamaya kararl olmasdr.
fKskançl ortadan kaldran üç ilâç da unlardr:
1- Kskand kimsenin ikbal ve nimette kalmas
!

için dua etmek. Bu duay yapmak nefse daha çok zor

geldii için, buna yol açan kskançlktan vazgeçer.

I
2- Kskand kimsenin ya cennet ehli veya ce-
hennem ehli olduunu düünmek. Çünkü o kimse
cennet ehli ise, Allah teâlâ kendisi için cennette de ni-
metler hazrlamtr. Ve bu nimetler imdi sahip oldu-
u dünya nimetine göre çok daha büyüktürler. O za-
man da bu dünya nimetine taklmann bir anlam ol-
maz. Ve eer o kimse cehennem ehli ise, onun birkaç
günlük dünya hayatnda baz nimetlere sahip olmas
hiçbir ey ifade etmez. Böyle bir kimseyi kskanmak
deil, ona acmak ve merhamet etmek lâzmdr.
'
3- Nimetlere bakarken, unun veya bunun elinde
bulunmalarndan sarf- nazar edip onlar yaratan Al-
lah teâlâ'nn kudretinin büyüklüünü görmek ve
O'nun ihsan ve ikramlarnn nasl herkesi ve hereyi
kapsadn düünüp azamet ve rahmeti karsnda
\ knl» Krk Prensip 213

luû duymak ve ükretmek. Nimetlere bu açdan ba-


|

kanlar, onlarn kimlerin elinde bulunduuna hiç aldr-


mazlar. Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lam, sabahlad zaman u duay okuyup ükrederdi:
"Sabahladk. Herey de Allah teâlâ'nm mülkü ola-
rak sabahlad. Allah'm! Benimle ve benden baka her
hangi bir kulunla sabahlayan nimetler yalnz senden-
dirler. Sen birsin, ortan yoktur. Bütün bu nimetlerden

dolay sana hamd ve sena olsun." Akamlad zaman


da, sabah akamla deitirerek ayn duay okuyup ki-
min elinde ne nimetler varsa hepsi için ükrederdi.

BENC PRENSP: MAL SEVGS VE f\


CMRLK TAIMAMAKTIR
Bil ki, mal onun sebep olduu cimrilik,
sevgisi ve
helâk edici olan büyük âfetlerdendir. Allah teâlâ bu
konuda öyle buyurmutur:
"Mal sevgisinden ve cimrilikten kurtulanlar iflâh

olurlar." 44

"Allah'n kendilerine verdii malda cimrilik ya-


panlar, bu maln kendileri için hayrl olduunu zan-
netmesinler. Aksine, bu mal, kendileri için erdir. Ve
bu mal kyamet gününde (yük veya ylan hâline geti-
rilip) boyunlarna geçirilecektir." 4*

44- Har, 9;Teâbün, 16


45- Âl-i mrân, 180
214 mam Gazal" nin Risaleleri • 13

"Allah; cimrilik yapan, cimrilik alayan ve ken-


disinin verdii mal (ihtiyaç sahiplerinden) gizleyen-
leri sevmez. Allah, inkârc ve nankörlere küçük düü-
rücü bir azap hazrlamtr/' 46
Allah Resûlu da unlar söylemitir:

"Mal sevgisi ve cimrilikten saknn. Çünkü bun-


lar sizden önceki milletleri helak etmitir."
"Cömertlik, cennette biten bir aaçtr. Ve cennete
yalnzca cömert olanlar girerler. Cimrilik de cehen-
nemde biten bir aaçtr. Cehenneme de cimri olanlar
girerler."

"Uç ey helak edicidir. Bunlar; cimrilik, hevâ-i ne-


fis ve kiinin kendisini (bir rivayette de, akl ve fikri-

ni) beenmesidir."

"insandaki en kötü hisler, haddi aan cimrilik ve


normal olmayan korkaklktr." (Buradaki korkaklk-
tan maksat, din ve diyanet konusunda korkak dav-
ranmak ve evhamlara teslim olup din ve diyanetine
zarar vermektir.)

"Allah teâlâ cimri olan kimseye buzeder; cömert


olan kimseyi ise sever."
"Allah teâlâ, ibadeti az olan cömert kimseyi, iba-
deti çok olan cimri kimseden daha çok sever."

"ki kusur birlikte mümin bir kimsede bulun-


mazlar. Bunlar cimrilik ve huysuzluktur. Bunlar, bir-

46 -Nisâ, 37
>»/./<• /yt .»s/p //a / sevmii £<n)t//)K 2 15

lkte bulunurlarsa o zaman o kimse mümin olma


( »/.ellik ve meziyetini kaybeder."

mal sevgisi insan Allah teâlâ'y zikretmek-


Bil ki,

ten (namaz klmaktan, Allah teâlâ'y tefekkür etmek-


ten ve bilinen anlamyla oturup O'nu zikretmekten)
n l koyar, kalbinin yüzünü dünyaya çevirir ve onu s-

kça dünyaya balar.j Bu hâldeki bir insan da artk hep


yaamak ve durmadan mal toplamak ister. Bunu iste-
dikçe de cimrilii artar ve ölüm hazrlndan uzakla-
r. Ölüm gelince de, gözü arkada kalarak, müflis ve
bin bir pimanlk içinde âhirete intikal eder.

Allah teâlâ, kullarn uyararak öyle buyurmutur:


"Ey iman edenler! Mallarnz ve çocuklarnz sizi

Allah' anmaktan (namaz klmaktan, ibadet etmek-


yapmaktan) alkoymasn. Bunlar tarafndan
ten, zikir

alkonulanlar zarar ederler. Ölüm gelip de, "Rabbim!


Bana az bir mühlet daha ver ki, sadaka verip iyilerden
olaym." demeden önce, size verdiimiz rzktan (Al-
lah yolunda) harcayn. Çünkü, ölüm gelince, kimseye
daha fazla mühlet verilmez. Allah neler yaptnz
bilendir."*?

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:

"Dünyay sevecek miktarda mal ve akar edinme-


yin."

47 -Münâfikûn, 9-11
216 iman Gazalinin Risaleleri • 13

"Ümmetimin en kötüleri, mal seven zenginlerdir/'


"ihtiyaçlar için yetecek miktarn üstünde mala
sevgi besleyenler, bilmeden belây sevmi olurlar."

"Altn seven helâk olu, gümüü seven helâk ol-


mutur. Bunlar ba aa
dümü ve kalkp dorulma
gücünü kaybetmilerdir."
Bir adam:

-Ya Resûlallah! Ben ölmeyi sevmiyorum (ölmek


istemiyorm), dedi. Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm:
- Maln var m? "diye sordu. Adam:
-Evet, vardr, dedi. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm:

-Maln âhirete gönder, o zaman ölmeyi sevecek-


sin. Çünkü insann malyla beraberdir. Bu se-
kalbi
beple, mal dünyada olsa, o da dünyada olmak ister.
Mal âhirette olsa, o zaman da ölmek ister." ;

Ancak mal, mutlak olarak (yani, her hâl-u kârda)


kötü deildir. Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm unlar söylemitir:
"Helâl mal, sâlih bir kimse için ne iyi eydir!"
"Dünya âhiretin tarlasdr. Âhirette açacak to-
humlar, dünyada atlrlar. Bu tohumlarn büyük bir
ksm da mal ile alâkal olan amellerdir. Ayrca, insan
yaayabilmek için de bir miktar mala zorunlu olarak
muhtaçtr. Çünkü ayakta kalmas ve âhiret yolculu-
/ )nuf K rk Prensip £fg / eV^I I
±
C/totfJj £ 217

gnu sürdürmesi; yemek, içmek gibi ihtiyaçlar gi-

dilmesiyle mümkündür. Bu ihtiyaçlar da malla gide-


rilirler. Ancak bu ihtiyaçlar, abartlabilecek cinsten de-

lildirler. Bu sebeple, bunlardan dolay mal ve dünya-

y sevmek gerekli deildir. Çünkü insann âhiret yol-


culuu için muhtaç olduu azk bir yolcu kadar- az
dr. Yolcu, gerektii kadar azk alrsa rahat bir yolcu-
luk yapar. Fakat, bundan fazlasn alrsa, kendisi için
zorluk çkarrjBazen hayatn da bunun üstüne verir.
Bu böyle olduu için Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm unu tavsiye etmitir:
ulamak istiyorsanz, dünyada bir
"Âhirette bana
yolcu azyla yetinin. Elbiselerinizi de yamamadan
çkarp deitirmeyin."
Örnek oluturmak için de öyle dua etmitir:

tan rzk ver."


htiyaç miktarndan fazla olan mal, üç sebepten
dolay helâk edicidir: t

1- Böyle bir mal, günah ileme gücünü kazand-


rr. Günah ileme gücüne olmamak ise, bir ma-
sahip
sumiyet (günahtan korunma) türüdür. Güç ve imkâ-
na ramen günahlara kar dayanmak daha çok fazi-
letli olmakla birlikte daha çok zordur. Ve genel olarak,
varlk imtihan yokluk imtihanndan daha ardr._j
htiyaç fazlas mal, ihtiyaç durumunda olma-
2-

yan nimetlerden faydalanma arzusunu dourur. Bu


218 mam Gazalfnin Risaleleri »13

nimetlere alp
onlar alkanlk hâline getirince de,
onlar terk etmek zorlar. Bu sebeple, bu nimetleri
merû bir kazançla elde etmek mümkün
helâl para ve
olmad zaman da, kii onlar haram yollara ba vu-
rarak elde etmeye çalr?) Bunun için, fâklara boyun
eer, zâlimlere dalkavukluk eder, yalan söyler, riyâ
yapar, kendisine rakip gördüü kimselere dümanlk
ve buz eder ve bunlar gibi pek çok ahlâkî zaaflar
gösterir.

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, bu hususu


özetleyerek öyle buyurmutur:
"Dünya (mal) sevgisi, her türlü hatann ba ve
kaynadr."*»
3- Fazlaolan mal, âhiret saadetinin sebep ve vesi-
lesi olan Allah zikrine engel olur. Çünkü zikir, kalbin
baka ilgi ve ilikilerden hâlî olmasn gerektirir. Mal
beraberinde bir sürü kalbî meguliyetler getirir.
ise,

Bu meguliyetler, kalbin duruluunu bozar ve onu

48 -Bu akamki tüccarn cinnet geçirip kzn ve


tv'de, bir
eini öldürdükten sonra kendi canna da kyd
haberi vard.
Sebep ise, iinin iyi gitmemesiymi. Tüccarn evi gösterildi. Ev
bir villayd. Evi görünce ben öyle düündüm: Bu tüccar böyle
bir villada yaadna çok masrafa da almlardr.
göre, ailece
Çok masraf yapnca, bol miktarda kârn da gelmesi lâzmdr. Kâr
gelmeyince, ite böyle cinnetler ve cinayetler görülür. Halbuki,
bu zât, mütevaz bir dairede yaasayd, o zaman çok masrafa da
almam olurdu. Böyle bir durumda ii iyi gitmese de, boa-
zndan kesmek suretiyle ayakta kalmaya çalabilirdi.
/ )mdi' Krk Prensip Mal secisi, C/mri 'K 219

Bu sebeple, Allah teâlâ mal


karartr. 49 sahiplerini kö-
tüleyerek öyle buyurmutur:

"Mal çoaltma yar, sizi oyalad ve (bu oyalan-


ma hâlinde ölüp) mezarla tandnz/' 50
htimal ki, sen ihtiyaç miktar maln ne kadar ol-
duunu örenmek istiyorsun. Çünkü, zenginler bile,
ihtiyaç miktar mala sahip olmadklarn söylerler. Bil
ki, efi ihtiyaç yeme, giyme ve barnma ihtiyacdr.

Bu sebeple, vücudu ayakta tutacak miktarda gda


masraf, kiiyi scak ve soua kar koruyacak dere-
cede klk ve yazlk elbise masraf ve yatp dinlenme-
sini temin eden bir mesken masraf için gerekli olan

mal ihtiyaç miktardrjAncak bu ihtiyaç miktarnn da


asgarî, orta ve ar ölçüleri vardr. Asgarî ölçü açl
bastrmak, avreti örtmek ve bir kapal mekâna sn-
maktr. Bu ölçüden bir miktar fazlas vasat, bundan
ötesi ise fazla, fuzulî ve israftr. Âhiret saâdeti için ça-
lmak Bu
isteyenler, ihtiyacn asgarîsi ile yetinirler.
kimseler dünya ihtiyaçlarna ilaç gözüyle bakarlar. Bu
sebeple, onlara ancak zorunluluk hâlinde eilirler ve
onlar mümkün olan asgarî ölçüde karlamaya çal-
rlar. Çünkü, ilaçta da ayn ey yaplr. O da bir ihti-

49 -Bir zât der ki, bir afak vakti camiye gittim. Baktm ki

herkes zikir çekiyor, bir adam ise "otuz krk, otuz krk" diyerek
evvelki günün ve gelecek günün para hesabn yapyordu. O za-
man, zikir etmek için mal ve parann ne kadar zararl ve engel-
leyici olduunu anladm.
M -Tekâsür, 1
220 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

yaçtr ve fakat ancak zorunluluk hâlinde ve ihtiyaç


miktar tüketilir. Çünkü bundan fazlas zararl ve öl-

dürücüdür. Keyif ve zevk için ilaç tüketilmedii gibi,


âhiret yolcular da dünya nimetlerini keyf ve zevk
için tüketmezler. Çünkü bilirler ki, bunlarn bu ekil-

de tüketilmesi manevî bünyeyi ve kalbi hasta eder ve


hatta kökten öldürür.

ihtiyaçlar, zaruret ve ilaç seviyesinde tutuldukla-


r takdirde, fazlamala lüzum kalmaz. Çünkü[fazla
mal ya zevk için, ya hayr yapmak için veya muhte-
mel olumsuzluklara kar tedbir almak için düünüle-
bilir. Zevk aramak, âhireti brakp dünyay öne çkar-

maktr. Bu ise çirkin bir tercihtir. Hayr yapmak, güzel


bir i bunun için zikir ve ibadetlerden vazgeç-
ise de,

mek, istikametini bozup eri iler yapmak caiz deil-


dir. Onun için sâ aleyhisselâm öyle demitir:

"Ey hayr yapacam diyerek mal arayanlar! Bilin


ki, mal eri yollarda aramaktansa, hayr yapmamak

daha iyidir."
Gelecekte olabilecek olumsuzluklar için imdi-
den ynak yapmak ise bir çeit tevekkülsüzlüktürT^
Halbuki, müslümanlar, gelecekleriyle ilgili olarak Al-
lah teâlâ'yagüvenip tevekkül etmekle emrolunmu-
lardr. Kur'ân- Kerim'de birkaç yerde, "Müminler Al-
lah'a tevekkül etsinler." 51 buyurulmutur. Bu tevek-
külün karl da öyle açklanmtr:
.

» -brahim, 11; Mücâdele, 10; Teâbün, 13; Zümer, 38


/ hmlc K rk Prensip Ma Se\JCjl£> ,
C/mt/üK 221

"Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona kâfi-


dir/'"

"Kim tevekkül edip takva gözetirse, Allah onun


için her skntdan bir çk halk eder ve onu ummad-
bîr yerden rzklandrr." 53
"Kim tevekkül edip takva gösterirse, Allah onun
iini kolaylatrr... Kim tevekkül edip takva gösterir-
se, Allah onun kötülüklerini örter ve mükâfâtm bü-
yütür." 54
r
Kald korkulan olumsuzluklar ceza olarak ge-
ki,|

lirlerse, onlar önlemek mümkün deildir; lutüf ve


rahmet olarak gelirlerse, o zaman da onlardan kork-
mak doru deildir. Çünkü olumsuzluklar her zaman
dardan göründükleri gibi kötü deildirler. Bunlarn
bir ksm günahlara kefaret olurlar, bir ksm daha bü-
yük musibetleri defederler, bir ksm uyarc olurlar,
bir ksm ders ve ibret olutururlar, bir ksm kalbi yu-
muatrlar, datrlar, kötü his ve arzular silke-
gafleti

leyip dökerler]Bu sebeple, bu türlü olumsuzluklar


peygamberlerde, sâlih kimselerde ve iyi olan insan-
larda da çok görülürler.

Hal bu olunca, Allah teâlâ'ya güvenip tevekkül


etmek ve O'ndan gelecek olan her türlü tasarrufun
kulun iyilii için olduuna inanmak lâzmdr. Buna

5? -Talâk, 3
53 -Talâk, 2-3
* -Talâk, 4-5
222 imam Gazalf nit Risaleleri • 13

inannca da, gelecek telayla karnca gibi ymaklar


yapmaya gerek kalmaz.
unu da bilmek lâzmdr ki, âhiret saâdetini ka-
zanmak bu dünyada biraz meakkat, biraz mah-
için

rumiyet, biraz musibet çekmek zorunludur. Allah te-


âlâ Kur'ân- Kerim'de öyle buyurmutur:

da bazen) korku, biraz (ya da ba-


"Sizi biraz (ya
zen) açlk, biraz (ya da bazen) eksikliklerle ile imtihan
edip snayacaz. Sabredenleri müjdele/' 55

Maln ilaç gibi olduunu söyledik. Bu sebeple o


ihtiyaç miktar olursa, faydal ve yararldr. Bundan
fazla olursa, zararl ve zehirlidir. Onun için, maln
fazlasn din ve fazilete hizmette harcamak lâzmdr.
Ancak bunu yapabilmek için cimri olmamak arttr.
Çünkü cimrilik bunu yapmaya engeldir.
Dier bir ifade ile, mal din ve fazilete hizmet
eden bir araç olarak görülmeli, kendi bana bir mak-
sat ve gaye hâline getirilmemelidir.
Kötü olan cimriliin ne olduunu örenmek isti-
yorsan, bil ki, cimrilik eriat ve mürüvvetin (erefin)
emrettii harcamay yapmamak, bunu yapmakta zor-
lanmak ve isteksiz davranmaktr. eriatin emrettii
harcamalar zekât vermek, nafaka vermek, sadaka
vermek gibi ilerdir. Mürüvvetin emrettii harcama-
lar ise, akln ve doru olan örf ve âdetlerin gerektirdi-

55 -Bakara, 155
/ tinde Krk Prensip Mal
i yapmaktr. Misafirleri arlamak, dostlar ye-
ileri
dirip içirmek, iyi eylerin yaamas için parasal mü-
kellefiyetleri üstlenmek bu kabildendirler. Kiinin
kendisine cimrilik vasfnn yaktrlmamas için har-
camalar yapmas da mürüvvet gereidir. Onun için,

bu da sevap vardr. Allah Resûlu


türlü harcamalarda
aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:

"nsann eref ve itibarn korumak için yapt


masraflar da sadakadr/' 56

^Cimrilikten kurtulmann çaresi de ilim ve amel-


den oluur] Buradaki[îlim udur: Kii, cimriliin âhi-
rette helak olma sebebi, dünyada da kötü tannma ve

kötülenme vesilesi olduunu, maln kendisiyle birlik-


temezara gitmediini, onun bu hayatta hayrl bir ie
yaramas için verildiini bilecek ve mal tutmann bir
zevki varsa, onu hayrda kullanp dünyada saygnlk

-Eer denilse ki, bir harcamann sadaka saylmas için


56

onun Allah rzas için verilmesi lâzmdr. Biz de deriz, Allah te-
âlâ'nnrzasn gözetmek iki türlüdür. Birincisi, dorudan ve va-
stasz olarak O'nun rzasn gözetmektir. Dieri ise, O'nun razi
olduu bir ie hizmet etmektir. Müminin erefli ve itibarl yaa-
mas da Allah teâlâ'nn istedii ve râz olduu ilerdendir. Bu
yüzden, eref ve itibarn korumak için yaplan harcamalar da
Allah rzas için yaplm ilerden saylrlar. Riyâ ve gösteri yap-
mak ise ayr bir eydir. Burada Allah teâlâ'nn istedii, sevdii
ve râz olduu biçimde korumak deil, O'nun nehyetti-
erefini
i ve kötüledii biçimde kendini büyük veya olduundan daha
iyigöstermek gibi tevazua
söz konusudur.
aykr ve gerçek d olan durumlar
mam Gazalinin Risaleleri • 13

ve kazanmann, âhirette sevap ve saâdet bulma-


itibar
nn da zevki bulunduunu ve bu zevkin, öncekinin
aksine sürekli, hakikî ve daha büyük olduunu düü-

Mal vârise brakmak için cimrilik yapmak ise,


bakasnn keyfi için kendini atee atmak, onun dün-
yas için âhiretini ykmaktr. En bedbaht insan da,
bakasnn dünyas için, kendi âhiretini fedâ eden
kimsedir. Bu sebeple, vârisi bahane ederek cimrilik
yapmak da yanltr. Çünkü, kimse ise,
vâris iyi bir
Allah teâlâ ona sahip çkacak ve onu kendi tarafndan
rzklandrp mal sahibi yapacaktr. O kötü bir kimse
ise, onu mal ve imkânlarla donatmak, onun yapaca
kötülüklere sebep ve âlet olmaktr. 57
[Amel ise, nefsine zor gelse de, maln hayr ile-
rinde fiilen harcamak ve bu harcamay münasebet
dütükçe sürdürmektir. Bu yapld takdirde, sonun-
da nefis de bundan zevk almaya balayacak ve gide-
rek onu alkanlk hâline gelecektir] Nitekim, dier
alkanlklar da fiilin tekrarlanmas sayesinde kazan-
lrlar.

57 -Yeniden kazanma ans bulunmayan bir kimsenin, çoluk


çocuklar varsa, malnn tamamn elinden çkarmas tavsiye
edilmez. Böyle bir durumda en iyisi, maln üçte birini elden ç-
karmaktr. Nitekim, ölecek olan hasta da malnn ancak üçte bi-

rini hayr için datma veya vasiyet etme hakkna sahiptir. Bun-
dan fazlas geçersizdir.
/ hinle Krk Prensip 225

i Cömertlik ise, cimri olmamaktan da fazla bir ey-


dir] Çünkü o, ne eriatin, ne de akl ve örfün zorunlu
rmirleri bulunmad hâlde, gönüllü olarak iyi ve
doru olan her türlü harcamay yapmak ve bu harca-
madan zevk ve lezzet almaktr.

ALTINCI PRENSP: A A
ÖHRET DÜKÜNÜ OLMAMAKTIR
Allah teâlâ öyle buyurmutur:

yurdunu yeryüzünde kibirlenmek ve


"Âhiret
bozgunculuk yapmak peinde olmayan kimselere ve-
ririz. Güzel âkibet, takva sahiplerine âittir."»

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar


söylemitir:

"Su toprakta ot bitirdii gibi, mal ve öhret sevgi-


si de kalpte münafklk (kötü huy) bitirir."
"Koyun sürüsü üzerine sürülen iki yrtc kurt,
mal ve öhret sevgisinin kiinin dinine verdii zarar
veremezler/' 59

"Mal ve öhret sahibi olmadklar için çou kim-

» -Kasas, 83
59
olduunu anlamak is-
-öhret sevgisinin ne denli bir âfet
teyen, bir takm siyaset zebunlarnn hâline baksn. Çünkü bun-
lar, öhreti elden brakmamak için din, vicdan ve ahlâk bozuk

para gibi harcarlar. Bunu yaparken de ne utanr, ne de kötü b ir

ey yaptklarnn farkna varrlar.


226 mam Gazatfnm Risaleleri • 13

selerin deer vermedii nice müminler vardr ki, Al-


lah teâlâ yannda sahip olduklar deer ve itibardan
dolay O'ndan ne isteseler, kendisi mutlaka verir/'

"Mal ve öhret sahibi olmadklar için kimsenin


deer vermedii nice cennet ehli vardr. Bunlar izin
isteseler meclislere alnmazlar, söz söyleseler dinlen-
mezler, ihtiyaçlar olsa, gideren olmaz. Fakat, kyamet
gününde sahip olduklar nur, bütün maher halkna
datlsa hepsine yeter."
Süleyman ibni Hanzala unu söylemitir:
"Biz bir grup genç, sahâbî Übeyy ibni Kâ'b'n ar-

kasnda yürüyorduk. Giderken Hz. Ömer'le karla-


tk. Kendisi, bu vaziyeti görünce kamçsn kaldrp
Übeyy'in üzerine sald. Übeyy:
-Ey Emî
el-Mü minîn, bunu neden yaptn? diye
/ ,

sordu. Hz. Ömer radyallahu anh:


- Bilmez misin ki, bir kimsenin topluluun önün-
de gitmesi kendisi için fitne (kibir ve gurura kaplma
sebebi), arkasnda gidenler için de zillettir. Bunu yap-
mayn! dedi. 60

60 -Übeyy Kâ'b radyallahu anh, Allah Resûlu aleyhis-


ibni
salatu vesselam henüz hayatta iken Kur'ân' bütünüyle hfz
eden sahâbilerdendir. Kraati mazbut, sesi de güzeldi. Bir gün
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam on:
- Ey Übeyy, Allah teâlâ sana selâm göndermitir, dedi.

Übeyy heyecanlanarak:
-Ya Resûlallah, ismimi vererek mi? diye sordu. Allah Resû-
lu aleyhissalatu vesselam:
/ Ümit' Krk Prensip uko/ou 227

Ebu Eyyub radyallahu anh unu söylemitir:


"Yemin ederim, Allah teâlâ'ya samimî bir ekilde
iman etmi sadk bir kul, hiçbir zaman öhret ve itibar

sahibi olmay arzu etmez."

Bu sözlerden de anlald gibi, öhret ve itibar

sahibi olmay istemek ve bunun için çalmak doru


deildir. Ancak, Allah teâlâ diledii takdirde, kulun
kendi istek ve talebi bulunmad hâlde, onu mehur
edebilir. Bu ekilde mehur olmak ise bir lütuf ve ni-

mettir ve hayra hizmet eder. Peygamberlerin, büyük


âlimlerin ve dier ermi kimselerin öhreti bu türden
bir öhrettir.

Bil ki, baz insanlar mal ve servet sahibi olmak is-


Bazlar da an ve öhret bulmak için çalrlar.
terler.

Bu eylerden birini dieri için basamak yapmak iste-


yenler de vardr. Çünkü mal ve servet yoluyla öhre-

- Übeyy hçkra hçkra alamaya balad. An-


Evet, dedi ve
cak Hakkn hatr her eyin üzerinde olduu için, Hz. Ömer ra-
dyallahu anh, yanl bulduu bir hareketten dolay bu zâta
kamç salmaktan çekinmemitir. Çünkü o, hakka sevdal bir kah-
ramand. Bu sebeple o, hakk insanlara deil, insanlar hakka uy-

ha sonra gelen insanlarla zayflam, hatta tersine dönmütür.


Bu sebeple, çou kere insanlar hakka uydurulmam, hak insan-
lara uydurulmutur. Bunun pratik bir sonucu da olmutur: u
Kiinin sayp sevdii birisi ne yaparsa, o haktr, dorudur ve iyi-
dir. Onun sayp sevmedii birisi ne yaparsa o da bâtldr, yanl-

tr, kötüdür.
228 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

tekavumak da, öhret yoluyla mal ve servet kazan-


mak da mümkündür. Hayvan hisleri ar basanlar,
öhreti servete araç yaparlar. Çünkü servet maddî bir
deer olduu için bunlarn kaba olan hislerini daha
çok tatmin eder. Aklî melekeleri üstün gelenler ise,

servetiöhrete merdiven yaparlar. Bunlar, mehur ol-


mak için bütün mallarn harcar, hatta gerekirse, bu-
nun için canlarn da verirler. Çünkü maddeden so-
yutlanm olan aklî melekeler, maddî eylerden ziyâ-
de, manevî ve mücerret deerlere sahip olmakla tat-
min olurlar. Kalplerde yer edinme, sevilme ve sayl-
may salayan öhret de bu deerlerdendir. Hatta
bunlarn da banda gelir.
Ancak iman terbiyesiyle eitildik-
aklî melekeler,
leri takdirde, insan öhret ve büyüklük gibi sfatlarn

ancak Allah teâlâ'ya yaktn ve bunlarn yalnzca


O'nun hakk olduklarn anlar. O zaman da bu büyük
varla tevazu içinde kul olmay ve O'nun azametinin
gölgesine snmay daha doru bulur, bunu yapmak-
!

tan daha çok lezzet alr ve onunla tatmin olur. Allah


teâlâ bir kudsî hadiste öyle buyurmutur:

" Azamet ve büyüklük bana mahsus sfatlardr.


Kim bu sfatlar benimle paylamaya kalkrsa, onun
belini krarm/'
Mülk (görülen âlem) ve melekût (görülmeyen
âlem) Allah teâlâ'nn tasarrufu altndadrlar. Cisimler
de O'nun idaresine Bu durumda kalplerin
tâbidirler.

de O'na yönelmeleri, O'nun büyüklüünü tanmalar


/ hmle Krk Prensip p h^et GOKÜ f><J 229

W O'nun sevgisiyle tatmin olmalar lâzmdr. O'nun


ti ndaki herkes O'nun kulu ve her
O'nun icad ey
vo sanatdr. Bu sebeple, kendilerini unutup O'nun
öhret ve azametini alklamak ve O'nu hamd ve te-
bih etmekle mükelleftirler. Kur'ân- Kerim'in yüzlerce
âyetinde, "Allah tebih edin, Allah'a hamd edin, Al-
lah'a kuluk edin, Allah'a ibadet edin!" eklindeki
emir ve ifadeler ve, "Hiçbir ey yoktur ki, Allah
hamd ve tebih etmesin." âyeti 61 bu mükellefiyeti bil-
dirmilerdir. 62

Bil ki, öhret yükselmek ve yücelmek


arayanlar,
isterler. Halbuki hakikî yükseklik ve yücelik yüksek

« -srâ, 44
62 -Cansz eylerin Allah teâlâ'y hamd ve tebih etmeleri
öyledir:
1- Baz ilim
ve fikir adamlarna göre cansz eylerin de u-
uru vardr. Bunlar uurlu iseler, Allah teâlâ'y hamd ve tebih et-
meleri uurlu bir ekilde olur.
2- Baz âlimlere göre,
cansz eylerin normal uuru yoktur,
fakat, Allah teâlâ'y tanma yönünde bir çeit uurlar vardr.

Canszlarda bu türlü bir uur varsa, o zaman bu uurla Allah te-


âlâ'y tebih ve hamd ederler.
3- Baz âlimlere göre,
canszlarn tebih ve hamd etmelerin-
den maksat, onlar tetkik edip Allah teâlâ'nn sanat ve kudretini
görenler, O'nu tebih ve hamd ederler. Örnein, "Mââallah",
"Barekellah", "Vallahu alâ külli ey'in Kadir" derler. Böylece,
canszlar, bu tebih ve hamde vesile olmu olurlar.
4- Canszlar, kelimelerle tebih ve hamd etmezler, fakat, Al-
lah teâlâ'ya mutlak bir ekilde itâat ederler. Onlarn bu itâat te-
bih ve hamd hükmündedir.
230 mam Gazali' nin Risaleleri • 13

ve yüce olan Allah teâlâ'ya intisap etmek, imanla


O'na balanmak ve O'nunla Rab ve kul münasebetini
kurmaktadr. Bunu yapmak öyle bir yükselitir ki, on-
dan sonra alçalmak ve dümek yoktur; öyle bir eref-
tir ki, ondan sonra zillet yoktur; öyle bir zenginliktir

ki, ondan sonra fakirlik yoktur; öyle bir var olutur ki,

ondan sonra yok olmak yoktur ve öyle bir lezzettir ki,


onu aclatran bir ey yoktur. Bu böyle olduu için,
]
kulun istemesi ve talip olmas gereken öhret, kendi
varlyla mehur olmak deil, Allah teâlâ'ya kul ol-
makla mehur olmaktr. Bâki ve kalc olan öhret bu-
dur. Önceki öhret ise pek çok sorunlar ve skntlar
bulunmasnn yannda, süratle geçici ve çabuk uçucu-
dur. Bu sebeple, bunu hayatn gayesi hâline getirmek
ve onu elde etmeyi baar ve kemâl (üstünlük) zan-
netmek yanltr. Hz. ibrahim aleyhisselâmn parla-
yan yldzlara kar söyledii gibi, geçici ve batc olan
eyler ne kadar parlak, çekici ve cerbezeli olurlarsa ol-
sunlar, kalbin rabtine, ilgi ve muhabbetine lâyk de-
ildirler. 63 Çünkü yok olmak her türlü büyüklüü s-

63 brahim olay Ku^ân- Kerim' de öyle anlatlmtr:


-Hz.
"O parlayan ay görünce, ona bakt ve "Bu benim Rabbimdir."
dedi. Ondan sonra onu izledi. Fakat ay bir süre sonra batt. Bu-
nun üzerine, o öyle dedi: "Ben batan eyleri sevmem." Hz. b-
rahim'in ay' a "Benim Rabbimdir." demesi çeitli ekillerde yo-
rumlanmtr. Bir yoruma göre, biraz sonra onu reddeceini dü-
ünerek böyle söylemitir. Çünkü o, ayn kalc olmadn ve ge-
cenin sonunda batacan biliyordu. Bunu bu ekilde söylemesi
frlayan, her türlü güzellii çirkinletiren, her türlü
lezzetibulandran ve her türlü sevinci aclatran bir
kusurdur. Bir âir öyle demitir:

Bilir misin, en büyük hüzün nerdedir?


Geçici olduu bilinen sevinçtedir.
Allah teâlâ'ya kulluk ise kalc bir sfattr. Onun
lezzeti, nuru ve bereketi de ebedidir. Bu yüzden, yü-
ce himmet sahipleri öhret yerine Allah teâlâ'ya kul
olmay tercih etmilerdir. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:
"Rabbim bana, öhretli bir sultan m, yoksa sadk
bir kul mu olmak istediimi sordu. Ben sadk bir kul

olmak istediimi söyledim. O da bana kulluu verdi."


u da bilinmelidir ki, kulluktaki üstünlük de ilim,
hürriyet ve kudrettedir. lim, Allah teâlâ'nn zât, sfat
ve fiillerini bilmektir. Bunlar bilen her eyi bilmi gibi
olur.Çünkü ilmin özü, özeti, gayesi ve maksad bunla-
r bilmektir. Âlemde de, Allah teâlâ'dan ve O'nun sfat-
larndan ve fiillerinden baka bir ey yoktur.
Hürriyet, geçici olan eylerden ba ve balants-
n koparmak ve bu suretle onlarla birlikte yok olup
gitmenin önüne geçmektir. Hakikî hürriyet, nefse kul-

ise,o anda yldzlara tapanlarla mücadele hâlinde olmas ve on-


lar yava yava ikna etme yöntemini kullanmas sebebiyle ol-
mutur. Bir yoruma göre de, Hz brahim bunu söylerken henüz
peygamber deildi. Hatta belki bülua da ermemiti.
232 mam Gazal? tün Risaleleri • 13

luu brakp Allah teâlâ'ya kul olmaktr. Bu kullukla


kii, fânî eylerin ve mevhûm bir varlk olan nefsin ta-
sarruf, tasallut ve tahakkümünden ve bunlara esir ve
hizmetçi olmaktan kurtulur. Onun için, hürriyet ara-
yanlar,bunu Allah teâlâ'ya kul olmakta bulmulardr.
Hürriyet bulmak ümidiyle Allah teâlâ'ya kulluu
terk edenler ise, esaretin türlü envâna mahkûm ol-
mulardr.
Kudret de, kendi gücüne dayanmakta deil, Al-
lah teâlâ'nn güç ve kudretinden yardm dilemekte ve
O'na güvenmektedir. Çünkü insann kudreti zorluk-
lar karsnda iflâs edip acze dönüür. Böylece de, ha-

kikî bir ey deil, hayalî ve mevhûm bir ey olduu


ortaya çkar. Allah teâlâ'nm kudreti ise, bütün zorluk-
larn üstündedir. Zorluklar O'nun kudreti karsnda
kolaylap uysallarlar. Bu sebeple, bu kuvvetten
yardm alabilen bir kul gerçek anlamda güçlü ve kud-
retli olur.

(Merhum Bediüzzaman bunu öyle anlatmtr:


"Bismillâh'm 64 nasl bitmez bir kuvvet ve bereket kay-
na olduunu anlamak istiyorsan, u temsilî hikâye-
yi dinle: Bedevi Arap çöllerinde saldrya uramadan
seyahat edip i görebilmek için güçlü bir kabile reisi-

nin himayesine girmek ve onun ismini kullanmak lâ-


zmdr. Vaktiyle iki kii, böyle bir çölde seyahate ç-
karlar. Onlardan birisi civardaki kabile reisinin hima-

-Bismillâh, Allah teâlâ'nm ismi ve kuvvetiyle demektir.


/ kmk Krk Prensip <^>Q h tçT £'Q $ k ut>U 233

yesine girer ve onun ismini kullanr, ikincisi ise, gu-


rurlu olduu ve kendine güvendii içinbunu yap-
maz. Birincisi gezerken bir ekya ile karlasa, "Ben
filan reisin himayesindeyim ve onun ismiyle geziyo-
rum." der ve ekyay bandan defeder. Bir çadra
girse, kabile reisinin ismini söyleyerek hürmet ve hiz-
met görür. Gururlu olan ikinci adam ise, kendi bana
dolat için seyahati boyunca sknt çeker ve belâya
urar. Bu adam, tehlikeler karsnda güçsüzlüünü
görerek titrer, herkese yalvarr ve tand-tanmad
herkesten yardm dilenir.

ite ey gururlu nefsim! Sen de dünya çölünde bir


seyyahsn. Sana zarar verebilen eyler sonsuz, ihtiyaç
duyduun eyler de nihayetsizdir. Buna karlk, âciz-
lik ve fakirliin de hadsizdir. Madem ki, hakikat bu-

dur, bu dünyann ebedî sahibi ve güçlü hâkimi olan


Allah teâlâ'nm himayesine gir, O'nun ismini kullan
ve bu suretle kâinâttaki eya ve olaylar karsnda tit-

remekten ve esbap (sebepler) önünde dilencilik yap-


maktan kurtul.

Bismillâh kelimesi öylesine mübârek (bereketli ve


etkili) bir vesiledir ki, onun sayesinde senin fakirlik
ve âcizliin hem kudretli, hem de merhametli olan Al-
lah teâlâ'nn dergâhnda senin için makbul bir efâat-
ç olur ve seni O'nun nihâyetsiz olan kudret ve rah-
metine balar. Bismillâh kelimesiyle i yapan bir kim-
se, orduya kaytl olan bir askere benzer. Böyle bir as-

ker, ordunun adn kullanarak merû (kanuna uygun)


234 mam Gazali tün Risaleleri • 13

olan her ii rahatlkla yapar, her zorluu ve her tehli-

keyi kolaylkla atlatr.

Bismillâh kelimesinin bütün varlklarn hâl diliy-


le zikriolduunu söyledik. Bunu ispat için de unu
söylüyoruz: Bir adam gelip bütün ehir halkn cebren
sevk etse ve gösterdii bir ite çaltrsa, hiç
bir yere
üphesiz anlarsn ki, bu adam kendi ad ve kendi gü-
cüyle bunu yapamaz. Olsa olsa o bir asker veya dev-
let görevlisidir ve yaptn
ordu ve devlet adna ve
onlarn kuvvetiyle yapar. Bunun gibi, küçücük to-
humlar ve çekirdekler büyüyüp koca aaçlar ve da
gibi yükleri srtlarna alrlar. Bunu kendi güçleriyle
yapmalar imkân
âlâ'nn
d olduu için demek
adn kullanp O'ndan aldklar kuvvetle bu ii
ki, Allah te-

baarrlar. Allah teâlâ'nn adn kullanmak sayesinde


bahçeler O'nun rahmet deposundan türlü meyveler
çkarrlar; bostanlar O'nun rahmet mutfandan çeit-
li sebzeler getirirler; inek, koyun gibi hayvanlar
O'nun rahmet denizinden musluk gibi süt aktrlar;
türlü bitkiler O'nun rahmet eczanesinden türlü ilâçlar
datrlar.
Gözle görüldüü aaç, çiçek ve otlarn iplik
gibi,

kadar yumuak ve zayf olan kök ve damarlar ta gi-


bi sert olan topra delip geçerler. Onlarn ipek kadar
nâzik ve ince olan yapraklar da ate gibi iddetli olan
hararete kar dayanrlar. Dallar havada yaylp bo-
lukta meyve tuttuu gibi, kökleri de toprak içinde ay-
n kolaylkla dolap yemi verirler. Bu fevkalâde iler
/ Ünde Krk Prensip

gösteriyor ki, aaçlar ve bitkiler de Bismillâh diyor ve


Allah teâlâ'nm adndan aldklar güçle talar delen
Hz. Musa'nn asas ve atld atete yanmayan Hz.
brahim'in vücudu gibi mucizeler sergiliyorlar. Buna
göre, madem ki, bütün eyler kendi dilleriyle Bismil-

lâh diyor ve Allah teâlâ'nm adyla O'nun nimetlerini


getirip bize veriyorlar; öyleyse, biz de Bismillâh diye-
rek o nimetleri almalyz ve Allah teâlâ'nm adn kul-
lanarak i yapmalyz.") 65
Bil ki, insanlarn içinde mehur olmann ve onla-
rn gözünde üstün görünmenin kalc bir deeri yok-
tur. Farzet bütün yeryüzü halk, tapacak derecede
ki,

sana sayg ve hayranlk duysunlar. Bu ne kadar süre


devâm edebilir? Sen de bilirsin ki, bu âlâyi günleri
göz açp kapayncaya kadar bitip tükenirler. Onun
için, böyle geçici bir öhret ve itibar aramak yerine,

Allah teâlâ yannda kalc olan ve cennette ebedileen


bir öhret ve itibara tâlip olmak ve bunu temin etmek
için çalmak lâzmdrü Bunu temin etmek de imann
kuvvetlendirmek, amelini salihletirmek ve takvasn
gelitirmekle mümkün olur. Kur'ân- Kerim'de bu hu-
suslara iaret edilerek öyle buyuru Imu tur:

"nkârclarn yeryüzünde nimet içinde dönmeleri


seni artmasn. Bunun süresi azdr. Ondan sonra,
bunlarn yeri cehennemdir. Cehennem ise en kötü yer-
dir. Buna mukabil, Rablerine kar takva gözetenler

-Sözler* in ba sayfas (sadeletirilmi)


236 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

için Allah'n bir ikram olarak, altnda rmaklar akan,


içinde ebedî kalacaklar cennetler vardr. yiler için Al-
lahyanndaki bu mükâfat, elbette ki, dünyadaki geçici
nimetten üstündür ve ondan daha hayrldr/ 766

"Sen, inkârclardan nimet içinde ebedî kalan bir


kimseyi görebiliyor musun?" 67
"Biz hakka kar inat eden nice kavimler helâk et-
tik. Sen imdi onlardan bir kimseyi görebiliyor veya
sesini iitebiliyor musun?" 68
"Firavun hakk yalanlad ve kar gelmekte srar
etti... Bunun üzerine, biz onu dünya ve âhiret azapla-
ryla cezalandrdk." 69
dünyadaki mallar ve çocuklar seni
"Gâfillerin
imrendirmesin. Allah, bu eylerle onlan cezalandr-
mak istiyor." 70

"Mal ve çocuklar dünya hayatnn süsleridir. Ka-


lc olan salih ameller ise, Rabbinin yanndaki sevap
yönünden de, ümit balamak yönünden de daha ha-
yrldrlar." 71

66 -Âl i mrân, 196-198

68 -Meryem, 98
69 -Nâziât, 25
70 -Tevbe, 5. Not: Allah, bir kulunu cezalandrmak istedii za-
man, ona ükrünü ifâ etmeyecei ve doru kullanmayaca nimet-
ler verir. O bunlar kötü kullannca da cezaya müstahak olur.
n -Kehf, 46
/ >Wtb Krk Prensip Qh I CfU K' Q f)Ü 237

"De ki: Yeryüzünde dolan ve inkârclann akbe-


t inin ne olduunu görün." 72
"Biz onlarn üzerine ta yadrdk. Günah ile-
yenlerin akbetinin ne olduunu gör." 73

"Bozgunculuk yapan ve kötülük için çalanlarn


«kbetinin ne olduuna bakn." 74
"Zulmedenlerin akbetinin ne olduuna bak." 75
"yi akbet, takva sahipleri içindir." 76

"Sabret; iyi akbet takva sahipleri içindir." 77

insanlar yannda öhret ve itibar aramamak, ken-


disinionlarn nazarnda deersiz ve itibarsz hâle ge-
tirmeye çalmak demek deildir. Çünkü gaye hâline
getirmemek, riyâ ve aldatma yollaryla kazanmaya
çalmamak, kibir ve gurur yerine ükür ve hizmet
vesilesi hâline getirmek artyla halk içinde itibar ve
deer sahibi olmak merû ve hatta matluptur. Bu e-
deere sahip olmak, insanlarn zu-
kilde bir itibar ve
lüm ve eziyetlerinden korunmann da bir yoludur. Bu
sebeple,onlarn iyiliinden faydalanmak için deil,
zulüm ve kötülüklerinden korunmak ve hayr yolun-
da onlar etkileyebilmek için Allah teâlâ'dan bir mik-

72 -En'âm, 11
73 -A'râf, 84
74 -A'râf, 86
75 -Yûnus, 39
76 -A'râf, 128
77 -Hûd, 49
238 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

tar itibar ve öhret istemekte ve bunun için dua et-

mekte bir beis yoktur. Onun için, Allah Resûlu aley-


hissalatu vesselam öyle dua ederdi:

"Allah'm! Beni insanlarn gözünde büyük, kendi


gözümde ise küçük göster."

"Allah'm! nsanlarn bakt dm güzel eyle;


senin baktn içimi ise bundan da güzel eyle."
Bil ki, mehur olmak isteyen kimseler övülmek-
ten de holanrlar ve buna baylrlar. Çünkü öhret
kazanmann en etkili yolu, bazlar tarafndan övül-
mektir. Bu kimseler, övülebilmek için de riyâkârlk,
iki yüzlülük, yalanclk yapar ve bu kirli yollarla ken-
dilerini olduklarndan daha iyi ve daha büyük göster-
meye çalrlar. maksadlarna hizmet etmedi-
Bunlar,
i için hakl eletirilerden, gerekli uyarlardan ve sa-
mimî nasihatlerden holanmazlar ve bu eyleri ya-
panlara haksz bir ekilde dümanlk ederler. Kur'ân-
Kerim'de bunlar kasdedilerek öyle buyurulmutur:
"Kendisine, "Allah'tan kork!" denildii zaman,
günakârlk damar tutar ve kzar. Ona ceza olarak ce-
hennem kâfidir. O ne kötü yataktr." 78
"Yaptklar kötülükleri iyi zannedip bunlardan

ten holanan kimselerin cezasz kalacaklarn zannet-


me. Onlar için elemli bir azap vardr." 79

T» -Bakara, 206
79 -Âl-i mrân, 188
Dinde Krk Prensip q /)tet duptTtSfrdJ 239

öhret dükünlüü sebebiyle övülmekten ho-


lanmak, toplumda gerçekleri söyleyenlerin azalmas-
na, dalkavuk ve yalanclarn çoalmasna, hakikatle-
rin geri itilip yalan ve uydurmalarn revaç bulmasna

da sebep olur.

ise de,övmeye muhatap olan kimsenin bunu hakikat


olarak deil, bir dua ve temenni olarak kabul etmesi,
mevcut faziletleri için ükretmek ve daha fazlasna
çalmak için bir davet, bir teklif ve bir tevik olarak
alglamas lâzmdr.
Hakl-haksz ayrm yapmadan övülmeyi arzu-
lamak, bunun yannda, yine mutlak olarak (hakl
haksz ayrm yapmadan) uyarlara tepki göstermek
ve kzmak çou insanlar helâk etmi, onlar türlü gü-
nahlar ilemeye, riyâ ve münafklk gibi ahlâkî zaaflar
göstermeye, gerçeklere kar gelmeye ve inkârclk
yapmaya itmitir.

Kendi kusur ve eksikliklerini bildii hâlde, birkaç


dalkavuun övgüleriyle teselli bulan bir kimse him-
metsiz ve basit bir kimsedir.

Kendi kusur ve eksikliklerini bilmeyen bir kimse


ise, bundan da daha basit ve deersiz bir kimsedir. Bir
adam, övmek maksadyla Abdullah ibni Ömer'e:

Halk senin varln sayesinde iyi durumdadr,


-

dedi. Abdullah radyallahu anh, bundan rahatszlk


duyup u karl verdi:
240 mam Gazalî'nn Risaleleri • 13

Sen bunu söylüyorsun. Bense bütün halkn de-


-

il, yalnzca ev halkmn benim varlm sayesinde iyi


durumda olduklarn söyleyemem/'
Bir adam da ona, "Ey insanlarn en iyisi!" diye hi-
tap etti. Abdullah ibni Ömer radyallahu anh, buna da
u cevab verdi:
"Ben insanlarn en iyisi deilim; Allah teâlâ'nm
kullarndan bir kulum. O'nun rahmetini umar ve
O'nun azabndan korkarm. Yemin ederim, siz bu tür-
lü ölçüsüz övgülerle insanlar helâk ediyorsunuz. Bu-
nu yapmayn."
Bir büyük zât da, kendisini övenlere unu söyle-
mitir: "Sizin övgülerinize inanacak kadar ahmak de-
ilim."

^ YEDNC PRENSP:
DÜNYAYI SEVMEMEKTR

Bil ki dünya sevgisi, daha önce de belirtildii gi-


bi, bütün hatalarn ba
ve kaynadr. Dünya hayat-
na ve dünyadaki eylere dönük olan bütün sevgiler
buna dahildirler. Mal ve öhret sevgisi de dünya sev-
gisinin birer ubeleridir. Sonuç ve semereleri âhirete
âit olan sevgiler ise buna dahil deildirler. Bu sebeple

iman, ibadet, ilim, salih amel sevgisi ve bunlara taal-


luk eden, bunlarla balants bulunan ve bunlara ve-
sile olan eylerin sevgisi kötü deildir. Aksine, sevgi-
ler bunlar için olmas lâzm iken, yanl bir kaydrma
/ hinle Krk Prensip 241

ile dünyaya ait eylere yöneltilirler.


1

Bil ki, Allah teâlâ'nn yaratt


dünya için eyler,
de, âhiret için de sevilmeye elverilidirler. Onlar
dünyadaki sonuçlar sebebiyle sevenler, dünya için
sevmi olurlar; âhiretteki sonuçlar itibaryla sevenler
ise âhiret için sevmi olurlariBu o demektir ki, dünya
sevgisinin kötülenmesi, dünyann ve içindeki eyle-
rinbütünüyle ve her yönden kötülenmesi, göz ve gö-
nülden çkarlmas ve bunlara kar sevgi duygusu-
nun öldürülmesi anlamnda deildir. Bu sevginin kö-
tülenmesi, açnn dorultulmas, dünyann ve eya-
nn sevilmeleri gereken açdan sevilmeleri anlamn-
dadr. Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
''Hangilerinizin âhiret için daha güzel ameller ile-
diini görmek dünyay üstündeki eylerle süsle-
için

dik." 80 Bu âyete göre, dünyann üstündeki eylerle süs-


lenmesi, âhirete dönük güzel amellerin ilenmesine ve
yararl ilerin yaplmasna imkân salamak içindir.
Yön ve istikamet âhiret taraf olduu takdirde, dünya-
daki süs ve güzellikleri sevmekte de saknca yoktur.
Esasen bunlar, sevilmek için yaratlmlar ve sevilebil-
mek için güzelletirilmilerdir. (Evet, Allah teâlâ'nn
yaratt eylere baknca onlarda "kasd-i tahsin" ve
"irade-i tezyin" açkça görülür. Tahsin ve tezyin ise,
beendirmek ve sevdirmek içindir.) Bu böyle olduu
için Kur' ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:

w -Kehf, 7
242 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

"De ki: Allah'n kullar için yaratt süsü (süslü


eyleri) ve temiz rzklar kim haram klm ve yasak-
lamtr? De ki: Bunlar dünya hayatnda iman edenler
için yaratlmlardr. Ahiret hayatnda ise bütünüyle

onlara tahsis edileceklerdir. De ki: Rabbm ancak açk


ve gizli olarak ilenen çirkin ileri, günahlar, haksz
olan zulmü, hakknda delil bulunmayan irk ve küf-
rü ve O'nun katndan olduunu bilmediiniz eyleri
O'na nisbet etmenizi ve O'nun adna söylemenizi ha- •

ram etmi ve yasaklamtr/' 81


Bu böyle iken, aklî kapasitesi snrl ve himmeti
düük olan kimseler, dünyadaki süs ve güzellikleri
yalnzca dünya için severler ve onlarla oyalanp güzel
amel ilemekten, yaral i yapmaktan ve âhiret için ça-
lmaktan geri kalrlar. Âhiret yolculuu hac yolculu-
una benzedii için, sözü edilen bu kimseler o akn
ve himmetsiz hac yolcusuna benzerler ki, hacca git-

mek niyetiyle evden çkt hâlde, yolda güzel bir yer-


de su, çayr ve gölge bulunca yolculuu sürdürmek-
ten vazgeçer ve oraya yerleip kendini ve atn besle-
mek ve semirtmekle megul olmaya balar. O böyle
oyalanrken, onun yol arkadalar giderler ve kendisi
yalnz kalnca, çölcanavarlarnn ve ekyann saldr-
sna urayp malndan ve canndan olur.

/ Ayet-i kerimelerde ve hadis-i eriflerde dünyann


hem kötülenmesi, hem de deerinin bildirilmesi iki

s -A'râf, 32-33
/ ^i de Krk Prensip Uuh 7 SeiS hpeyne/C 243

açnn farkndan dolaydr. Çünkü o bir açdan bütün


kötülüklerin ba, anas, kaynadr; bir açdan da âhi-
retin tarlas kazanmann pazardr, Dünya
ve onu i

hem günahlarn ilendii yerdir, hem de âhirette


meyve veren sâlih amellerin dikildii bahçedir. O,
âhiret yolculuu yapanlar için çölde kurulmu bir
han ve bir ikmâl yolculuklarn sür-
yeridir. Bunlar,
dürmek için muhtaç olduklar levazmat, su ve gda-
y buradan alr ve dinlenip güçlenmi olarak yollar-
na devam ederler. akn bu han son
kimseler ise,

menzil, varlacak nihaî yer ve mahalM maksud zan-


neder ve orada yolculua son verip kendilerini keyf
ve zevke verirler. Halbuki bu yer, yolculara ancak bir
mola süresi kadar hizmet verir. Bundan sonra, yolla-
rna devam edenler çölü ap mahall-i maksuda varr-
lar; yükünü datp atn çayra salanlar ise ortada ka-

lp çöl günei altmda helâk olurlar.


As.

Ahiret yolculuu yapmak için dünyaya gelen in-


sanlar, deniz üzerinde giden bir gemi yolcular gibi-
dirler.Gemi bir adaya yanar ve yolcularn ihtiyaçla-
rn temin etmek için ksa bir süre adaya çkmalar is-
tenir. Bu arada, gereksiz eylerle oyalanmamalar ve

vaktinde dönmeleri de skca tembih edilir. Yolcular


adaya çkarlar ve orada üç ksma ayrlrlar. En akll
olanlar, yolculuklar için gereken eya ve erzak al-

dktan sonra hemen gemiye döner ve bo olan en gü-


zel yerlerde otururlar. Bunlarn bir tabaka altnda
olanlar, adadaki çekici ve merak uyandrc eyleri gö-
244 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

rünce bir müddet onlarla ilgilenirler. Fakat, merakla-


rn ksa sürede giderip toparlanr ve ilerini görüp
geri dönerler. Bunlar, öncekiler gibi güzel yerler bula-
mazlar. Fakat, yine de gemiye yerleirler. Bütünüyle
nefislerine yenik düenler ise, adada oyalanmay sür-
dürürler ve gemi hareket edip sahilden uzaklamcaya
kadar kendilerine gelmezler. Geminin hareket düdü-
ünü duyunca kendilerine gelip dönmek isterler, fa-
kat artk gemi kalkm ve onlar orada brakm olur.
Bunlar, bundan sonra ada canavarlarnn saldrsna
urar ve oradaki haaratlara yem olurlar.

Dünya bu misâldeki adadr. nsanlar ise âhiret


yolculardr. Bu yolculardan bir ksm bu dünyadan
yalnzca âhiretleri için lâzm olan eyleri alrlar ve
baka bir eye ilgi ve alâka duymazlar. Bunlar, âhiret-
te en iyi yerde ve en yüksek mertebe ve derecede
ksm bir süre baka eylerle de ilgilenirler,
olurlar. Bir
fakat, dünyaya geli maksadlarnn bu olmadn an-

layarak ölmeden önce tevbe eder ve âhirete yönelir-


ler. Bunlar, öncekiler kadar kârl olmasalar da, hiç ol-
mazsa ebediyyen helâk olmaktan ve cehennemde
yanmaktan kurtulurlar. Geriye kalanlar ise, âhireti hiç
düünmeden dünya ile megul olurlar ve bu megu-
liyet içinde can verip cehenneme giderler. Çünkü, lü-

zumsuz dünya meguliyeti insan Allah teâlâ'y tan-


mak, O'nu sevmek ve O'nu zikretmekten de alkoyar.
Bu undandr ki, Allah teâlâ'y tanmak ancak zihin
safl, O'nu sevmek kalp temizlii, O'nu zikretmek
Dinde Krk Prensip Dp ^^j^^ji SeUM en?ef 245

de zaman bulunmasyla mümkündür. Dünya megu-


liyeti ise hem zihni bulandrr, hem kalbi kirletir, hem

de zaman israf edip Bu dünyaya gelip de Al-


tüketir.

lah teâlâ'y tanmadan, O'nu sevmeden ve O'nu zik-


retmeden gitmek ise, bir insann urayabilecei en
büyük zarar ve en telâfisiz hüsrandr.
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Her eyi alt üst eden o büyük hadise vuku' bu-
lunca (kyamet kopunca), herkes ne yaptn (iyi mi,
kötü mü yaptn) anlar ve yapt her eyi hatrlar.
Haketmi cehennem de hazr hâle getiri-
olanlar için
lir. Hedefi arm,
maksad am
ve dünya hayatn
tercih etmi olanlarn yeri cehennemdir. Rabbinden
korkup nefsini kötülüklerden koruyanlarn yeri ise
cennettir." 82

"Onlar için Allah'tan bir gazap ve elemli bir azap


vardr. Çünkü onlar, dünyay âhirete tercih etmiler-
dir. Allah bu aknlara hidayet verip doruyu göster-

mez. Aksine, kalplerini, kulaklarn ve gözlerini sarp


mühürler. Bunlar gaflet içinde olanlardr. Hiç üphe
yoktur ki, bunlar âhirette hüsrana urarlar." 83
"Kim, yaptklaryla yalnzca dünya hayatn ve
onun süsünü (servet, nimet, zevk ve güzelliini) ister-
se, yaptklarnn bütün karln burada veririz
biz
ve onun için âhirette hiçbir ey brakmayz. Bu kimse

»2 -Nâziât, 34-41
« -Nahl, 106-109
246 mam Gazalinin Risaleleri • 13

için âhirette yalnzca ate vardr. Yaptklar dünyada


kalp boa gittii için orada hiç bir iyiliinin karl
ve sevab yoktur/' 84

| Ku'ân- Kerim'in yaklak üçte birisinin dünya-


y ve dünya ehlini kötüleyen âyetlerden olutuu
göz önünde tutulursa, dünyaya hasr- himmet etme-
nin (yalnzca onu düünüp onun için çalmann) ne
korkunç bir hata olduu rahatlkla anlalr. Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm da bu konuda unlar
söylemitir:
"Allah için olan eyler dnda dünya ve içindeki
her ey lânetlenmitir."
"Ebediyet yeri olan âhirete inandn söyledii
hâlde, geçici bir yer olan dünyaya balanan insana ne
kadar alsa azdr."
"Dünya nefse tatl ve süslü gelir. Halbuki, Allah te-

âlâ sizi buraya iyi ameller yapmak için göndermitir."


dünya ehlinin dünyasna çok buzeder
"Allah,
ve ne onlara, ne dünyalarna hiç bakmaz."
r "Sabahlad zaman
I
bir kimsenin zihnindeki ey
dünya olsa, o kimsenin Allah teâlâ ile hiçbir ilgisi kal-
maz. Ve Allah teâlâ, ceza olarak bu kimseye dört eyi
musallat eder. Bunlar bitmeyen endieler, sonu gel-
meyen meguliyetler, giderilemeyen ihtiyaçlar ve ula-
lamayan arzulardr."

" -Hûd, 15, 16


/ Umlv Krk Prensip

"Baz kimseler kyamet gününe Tihâme dalar


kadar büyük amellerle gelirler. Ancak buna ramen,
cehenneme gitmeleri için emir verilir. Çünkü bunlar
bir taraftan bu amelleri yaparken, bir taraftan da dün-

yadan bulabildiklerini haram helâl demeden alm-


lardr."

"Kendinizi dünyann etkisine kaptrmayn. Çün-


kü o Harut ve Maruftan daha çok sihirbazdr."
Ebu Hüreyre radyallahu anh unu anlatmtr:
"Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm bana, "Ey
Ebâ Hüreyre! Sana dünyay göstereyim mi?" dedi.
Ben, "Evet, ya Resûlellah! Göster." dedim. O srada
bir çöplüün yanndan geçiyorduk. Çöplükte çürü-
mü etler, kemikler ve kokmu eyler vard. Onlar
göstererek, "ite dünya bunlardr. Bu eyler, vaktiyle
dünya ehli için en deerli eylerdi. Fakat, vakti geçin-
ce bu hâle gelmilerdir." dedi.

sa aleyhisselâm da unlar söylemitir:


"Ey Havariler! Dininizin selâmeti için dünyann
azna râz olun. Nasl ki, dünya ehli de dünyalarnn
selâmeti için dinin azna râz olmulardr."
"Âhiret selâmeti için kuru ekmek yemek, kaba
eyler giymek ve toprak üzerinde uyumakla yetin-
mek çok deildir."
Isa aleyhisselâm, dünyay süslenmi çirkin bir
acuze (yal kadn) eklinde görmü ve ona:
- Kaç kocayla evlendin? diye sormu. Dünya:
248 mam Camit nin Risaleleri • 13

- Saylamayacak kadar çok kocayla evlendim, de-


mi. sa aleyhisselâm:
- Onlar seni boadlar m, yoksa öldüler mi? diye
sormu. Dünya:
-Ben hepsini öldürdüm, demi. Bunun üzerine
Isa aleyhiselâm öyle demitir:
- Senin hem çirkinliini, hem de katilliini gör-
dükleri hâlde hâlâ sana tâlip olanlarn akl ve himme-
tine aarm."
[Bil ki, bedeniyle dünyaya bulaan bir kimsenin
kalbiyle ona bulamadn zannetmesi bir aldantr.
Çünkü bedenle kalp arasnda önlenmesi mümkün ol-
mayan ilikiler ve iletiimler vardr. Bu sebeple, bede-
nin dünyaya bulamas arttkça, kalbin bulamasnn
artmas da kaçnlmazdrJ (Ancak, dünyaya yakla-
maktaki iyi niyet, bu yaklamn olumsuz etkilerini
bir ölçüde hafifletebilir.)

Allah Resûluna nisbet edilen bir sözde öyle de-


nilmitir:

"Dünyaya bulaan bir kimse, suya giren bir kim-


se gibidir. Suya giren bir kimsenin slanmamas müm-
kün olmad gibi, dünyaya bulaan bir kimsenin de
ondan etkilenmemesi mümkün deildir."
Hz. Ali radyallahu anh unu söylemitir:
"Dünya ylan gibidir;^ yumuaktr, fakat zehirli-
dir. Beraberinde götürecein ey az olduu içirt, dün-
yann çou eylerinden yüz çevir. Ondan ayrlacan
t timte Krk Prensip Dünya ift Sev?" ernet 249

kesin olduu için, dünya endielerini kendinden


uzaklatr. Dünyaya kar en sevinçli olduun zaman,
ondan en çok uzak olduun zaman olmaldr. Çünkü
dünyaya yakn olmak, gelecek bir keder ve elemin ha-
bercisidir.

sa aleyhisselâm öyle demitir:


"Dünya deniz suyu gibidir. Onu içen daha çok
susuzluk duyar ve daha çok içmek ister. çtikçe de
karn ier ve nefesi kesilip boulur."
Bil ki, dünya ebediyete giden yolcular için bir mi-
safirhane olarak yaratlm, içindeki eyler de bu yol-
cularn buradaki ihtiyaçlarn karlamak için demir-
ba olarak yerletirilmitir. Dünyann ve eyann ya-
ratlndaki bu gaye ve maksad bilenler, kendilerini

burada misafir olarak görürler, eya ile aralarndaki


münasebeti de bu çerçeveyle snrlandrrlar. Onun
için bunlar, dünya ve eyaya sahip olmak gibi maksa-
d aan teebbüslere kalkmazlar, onlarla sonu gel-
meyen ilikiler kurmaya kalkmak gibi yanl yakla-
mlar da göstermezler. Burada kaldklar sürece, hiz-
metlerine sunulan eylerden izin verilen ölçüde fay-
dalanp onlarn yaratc ve sahibine ükrederler ve
buraya gelmelerindeki gaye istikametinde hareket
edip gidecekleri âhiret için hazrlk yaparlar. Ayrlk
saati gelince de, üzüntü ve telâ duymadan hazr ol-

duklar yolculuklarna balarlar. Dünyay sahipsiz bir


han, içindeki eyleri de kapann elinde kalan yama
mal zannedenler ise, bunlara sahiplenmeye ve onlar-
Gazalinin Risaleleri • 13

labitmeyecek balantlar kurmaya çalrlar. Bu yüz-


den de, yolculuk için hazrlk yapmay akllarna ge-
tirmezler ve kendilerini psikolojik olarak ayrlmaya
hazrlamazlar. Bundan dolay, ayrlk saati geldii za-
man, ne yolculuk için azk hazrlam olurlar, ne de
kendileri yolculua hazr Bu yüzden üzüntü
olurlar.
ve telalan büyük, figânlar yürek yakc,85 ölümleri
dramatik olur.

Ölüm ile insanlarn elinden alnan nimetlerin mi-


sâli, tpk bir ziyafette koklamak, sonra geri vermek
için misafirlerin eline verilen bir demet çiçek veya ko-
ku iesi gibidir. Bu yüzden, ölürken elindeki eyleri
gönül rahatlyla hakikî sahibine iâde etmek ve ken-
disinden sonrakilere brakmak lâzmdr. Fakat bunu
ancak bu eylere bu gözle bakan ve kendilerini dün-
yada Allah teâlâ'nn misafirleri olarak gören kimseler
yapabilirler.

r
SEKZNC PRENSP:
KBRL OLMAMAKTIR
Allah teâlâ, Kur'ân- Kerim'de öyle buyurmu-
tur:

Bu kimselerden bir ksm belki sözlü olarak figân etmez-


85 -

ler. Fakat, ölüme kar duyduklar dehetli korku ve tepki ve his-

settikleri derin hüzün ve elem seslendirilse, ufuklar inletecek

kadar iddetli olan feryat ve figânlar hâline gelirler. Baz hadis-


lerde, "Bu kimselerin feryat ve figânlar ufuklara ulaacak kadar
iddetlidir. " denilmesinin mânas da budur.
/ îimlv Krk 251

"
Allah, kibirli ve marur kimselerin kalplerini
mühürler/' 86 Bundan sonra onlarn kalplerine iman
ve marifet girmez ve basiretleri açlmaz.

"Kibirlenenlerin yeri (olan cehennem) ne kötü bir


yerdir." 87

Allah teâlâ, bir hadis-i kudsîde de öyle buyur-


mutur:
"Azamet ve büyüklük bana mahsus (özel) olan
sfatlardr. Kim bunlar benimle paylamaya kalkr-
sa, onun belini krarm."

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:

"Kalbinde toz tanesi kadar kibir bulunan bir kim-


se cennete giremez."

"Kibirli ve marur kimseler, kyâmet gününde

lan altnda ezilirler." 88

"Kibirli ve marur kimseleri cehenneme atmak,


Allah teâlâ üzerinde bir haktr."

86 -Gâfir, 35
87 -Zümer, 72; Gâfir, 76
88 -Kyamet günü uzun bir gündür. O uzun
amellerine göre çeitli hallere girer ve deiik aamalardan ge-
çerler. Kibirli ve marur kimselerin karnca kadar küçültülüp
maher meydanna serpilmeleri de onlarn o gün uradklar
hallerden ve geçirdii aamalardan biridir.
252 man Gazalfnin Risaleleri • 13

"Allah'm! Kibir duymaktan sana snrm."


"Allah teâlâ, elbiseleriyle kibirlenenlere rahmetle
bakmaz."
"Kibirle yürüyenler, Allah teâlâ'nn huzuruna
çktklar zaman O'nu kendilerine kzgn bulurlar."
"Kul tevâzu gösterdikçe, Allah teâlâ onu yük-

ve miskinlikten uzak bir ekilde tevazu


"Zillet

gösterenlere ne mutlu!" 89

"Tevâzu kula ancak yücelik kazandrr. Onun


için, tevâzu gösterin."
"Kibri kendinizden uzaklatrmak için, ahsî ile-
rinizi kendiniz görün."
Allah teâlâ, Musâ aleyhisselâma unu vahyetmitir:
"Ben ancak büyüklüüme boyun eip tevâzu
gösteren, kullarmn üzerinde büyüklük taslamayan,
kalbinde korkumu tayan, gün boyu beni anp zikre-
den, benim için nefsinin arzularn frenleyen kimsele-
rin namazn kabul ederim." 90
insann kendisinde baka-
[Bil ki, kibrin hakikati,
larnda görmedii üstünlükler görmesi ve bundan

ve miskinlik; dünya çkan için zâlim ve fâsk kim-


89 -Zillet

selere boyun emek, gerdan krmak, ya çekmek, dalkavukluk


etmek, hizmet etmektir.
90 -Kabul edilen namaz, sahibine bu imanî ve ahlâkî erdem-
leri kazandrr.
/ hm v Krk I h-ensip Ki bit I) O )tr> toa K 253

tlulay gururlanp
büyüklük taslamasdr. 9]jr3u ekilde
büyüklük taslamann da
vuran baz yanklar un-
lardr:

1- Mecliste ba köede oturmay istemek;


2- Yolda önde gitmekten holanmak;
3- insanlara tepeden bakmak;
4- Kendisini büyütmeyenlere dümanlk etmek;
5- Sözünü dinlemeyenlere kzmak;
6- Hatalarn kabul etmemek;
7- Va'z ve nasihatleri sert ve krc bir üslupla
yapmak;
8- lim öretirken nazlanmak;
9- Kimseye hizmet etmeyip herkesin kendisine
hizmet etmesini istemek;
selâm vermeyip
10- Kendisi bakasnn selâm
vermesini beklemek.

\A Kibrin, kalpte bir zerresinin bulunmasnn cenne-


te gitmeyi engelleyecek çapta büyük bir günah olma-
snn sebebi, onun özellikle u üç kötülüü kapsama-
sndan dolaydr: J

91
-Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, bir hadiste kibri
öyle tarif etmitir: "Kibir, hakk reddetmek ve insanlar küçük

görmektir." Hakk reddetmek (veya kabul etmemek) Allah te-


âlâ'ya kar kibir, insanlar küçük görmek ise insanlara kar ki-
birdir. Buna göre En büyüü Allah teâlâ'ya kar-
kibir iki çeittir.
olan kibirdir. Küfür ve inkâr da bu kibrin ubeleridir.
254 mam Gazalfnin Risaleleri »13

1- Allah teâlâ'nn bir sfatn O'nunla paylamaya


kalkmak^ Çünkü büyüklük O'nun özel sfatdr. Bu
sfat yalnzca O'nun hakkdr ve yalnzca O'na yak-
r. Mânas da yalnzca O'nda gerçekleir. Kufân-
Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Göklerde ve yerde büyüklük ve ululuk yalnzca
O'na âittir. O
eye gücü yeten ve her eyi bilen-
her
dir."» Kula ise büyüklük yakmaz, büyüklüün mâ-
nas da ondan gerçeklemez. Çünkü o, baka eyler
öyle dursun, kendi öz varlna hükmetmekten ve
kendi kendisine sahip olmaktan da âciz olan bir mah-
olduu için, o büyüklüü haketmez.
luktur. Böyle
Haketmedii bir eye sahip olmaya çalmak ise had-
dini amaktr.
2- Hakk inkâr etmek ve halk küçümsemek. ^Ni-
tekim, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm kibri bu
fiillerle tarif etmitir. Bunlar yapmak ise, kulun yüzü-
ne saâdet kapsn kapatr. Bir zât unu söylemitir:
"Allah teâlâ, rzasn taâtler içinde gizlemitir.

Onun için, hiçbir taâti küçümseyip terk etmeyin.


Umulur ki, Allah teâlâ'nn sizden râz olmas küçüm-

92 -Câsiye, 37
93 -Allah teâlâ'nn bir ismi Hak'tr. O
hak ismiyle bütün
haklarn temsilcisi, takipçisi ve koruyucusudur. Bu sebeple, her
hangi bir hakk inkâr eden veya ona ulumsuz yaklaan bir kim-
se, Allah teâlâ'y karsnda bulur.
/ Uiutv Krk Prensip fc/h/t/i 0 /fîVCl /r?X K 255

m günahlar içinde gizlemitir. Onun için, hiçbir güna-


h önemsiz bulup irtikâp etmeyin. Muhtemeldir ki,
Allah teâlâ'nn size kzmas önemsiz bulup yaptnz
günahtan dolaydr. Allah teâlâ, velâyeti (velilii) kul-

lar arasnda gizlemitir. Onun için, hiçbir mümini


küçük görüp ona saygszlk etmeyin. Olabilir ki, kü-
çük görüp saygszlk ettiiniz kimse Allah teâlâ'nn
velisidir/"*

94 -Dün, hasta olan, bize de akrabal bulunan yal bir ho-


cay ziyâret ettim. Sohbet srasnda âhid olduu u acip vakay
anlatt:
"mamlk yaptm köyde bir adam hastayd. Perembe gü-
nü ziyaretine gittim. Bana unu söyledi: "Kimseye söyleme, ben
yarn sabah öleceim. Onun için, üzerimde biraz Kur'ân oku."
Ben Kur'ân okudum ve sözünü ciddiye almadm için, "Yarn
da gelip üzerinde okuyacam. " dedim. Kendisi, "Yarn artk
beni diri olarak bulamayacaksn." dedi. Ertesi gün cumayd. Sa-
bah olunca, onun ölüm haberi geldi. Ben, büyük bir dikkatle bu
vakay dinledikten sonra, hocaya unu söyledim:
"Bu elbette ki, bir kerâmettir. Keramet de müslümanlar-
iyi
da olur. Bu adamn iyiliine dair neler bilirsin?" Hoca, unlar
söyledi:
"Onun hakkmda fazla bilgim yoktur. Ancak, kendisi iki se-
ne hiç ara vermeden, üenmeden, ve minnet etmeden benim yeri-
me sabah ezanlarn okudu. Bir de, ara sra bir Kur'ân Kursu için
para toplama çalmalarna katlrd." Fahrî olarak ezan okuma-
nn büyük bir ibâdet olduu malûmdur. Ancak, çou kimselerin
eletirdii ve bir ksm eletirilerinde hakl olduu (Bu hakl ele-
tirilenin banda da kendilerini dier müslümanlardan tecrit et-

meleri ve bu suretle ümmet birlik ve bütünlüünü bozmalardr.)


bir kurs için para toplamann sevabnn bu kadar büyük olaca-
256 mam Gazalfttm Risaleleri • 13

jj3- Güzel ahlâk prensiplerine srt çevirmek. Çünkü


büyüklük taslayan kibirli insan, örnein kendisi için is-

n tahmin etmemitim. O zaman kendi kendime unu söyledim:


"Senin için bir hayat düsturu olsun, Ku/ân ve slâma hiz-
met ettiklerini söyleyen ve topluluklar eletirmekten uzak
fert

dur. Kendin daha iyi eyler yapp örnek olabilirsen, yap. Fakat,
bo ve ucuz sözlerle bakalarnn hizmetine gölge düürmekten
sakn. Sen, görüntülerle yetin. Görüntülerin altndaki niyet ve
maksadlarm hesabn ise Allah teâlâ'ya brak."
Hoca, olay anlattktan sonra, ben ona unu söyledim:
"Seni ar
bir hasta olarak alp youn bakma götürdükleri
zaman, annem salk açsndan oldukça iyiydi. Haberi duyunca,
hepimiz gibi, o da üzüldü. Ancak ertesi gün bize unu söyledi:
"Ben hoca ölecek diye üzülünce, bir ses bana, "Haberin olsun,
sen ondan önce öleceksin." dedi."
Ve hakikaten, hoca iyileip hastahaneden taburcu olunca,
annem aniden rahatszland, süratle arlat ve youn bakmlk
oldu. Birkaç gün sonra da vefat etti. Rabbim, bahar yamurlar
gibi, onun ruhunun üzerine rahmetini yadrsn!
slâm akidesine göre, gelecei yalnzca Allah teâlâ bilir. Bu
akideyi eden âyetlerden bir tanesi Lukman suresinin son
tescil

âyetidir. Bu âyette gayp olan eylerin balcalar anlatlm ve


bunlar Allah teâlâ'dan baka kimsenin bilmedii bildirilmitir.
Bu gayp olan eylerden birisi de kimsenin yann ne yapacan
ve bana ne geleceini bilmemesidir. Bunun bilgisi de Allah te-
âlâ' ya mahsustur. Onun için, bunu veliler ve peygamberler de

bilmezler. Allah Resûlu da deiik vesilelerle bunu açkça bildir-


mitir. Örnein, Rubeyyi' binti Muavviz unu anlatmtr:
"Ben gelin gittiimin ertesi sabah Allah Resûlu aleyhissa-
latu vesselâm bizi ziyâret etti. Evimizde iki kz çocuu def çalp
Bedir savanda ehid olan sahâbiler üzerine iir okuyorlard. Bir
ara sözü Allah Resûluna getirdiler ve, "Bizde bir peygamber var-
/ tftuff Krk Prensip

in ligi iyilikleri bakalar için istemezj Zannma göre,

kendisi ayrcalkldr. Bu kimse tevâzu göstermez, af-

(li! ki-Yarn ne olacan bilir." dediler. O


zamana kadar, sessiz
duran Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam bu sözü duyunca
müdâhale etti ve, "Bunu söylemeyin." diyerek kzlar uyard."
I j. Aie radyallahu anh da unu söylemitir:
\

"Allah Resûlunun yarn olacak eyleri bildiini söyleyen


yalan söylemi olur."
Evet, gayb ve gelecekte olacak eyleri yalnz Allah teâlâ bi-
li r. Onun için kâhin, falc, medyum, cinci gibi Allah teâlâ'dan
uzak olan ve O'ndan ilham almalar söz konusu olmayan kimse-
ler yarnlarla alâkal eyleri bilmezler. Ancak, bu kimseler zekî

insanlar iseler, hadislerin seyrine bakp baz eyleri tahmin ede-


bilirler. Tahminler ise, bilgi deildir.
Gaybi bilmek Allah teâlâ'ya mahsus olunca, O kendisine ya-
kn olan baz kullarn (peygamberi ve velileri) baz konularda bil-
gilendirebilir. O
zaman da bunlar yarn veya ondan sonraki bir
zamanda olacak olan baz eyleri bilebilirler. Nitekim, bunlarn bu
ekilde çok ey bildikleri saysz olay ve rivayetlerle sabit olmu
durumdadr. Ancak, peygamber dndaki baz zâtlarn (Bunlar
büyük veliler de olabilirler.), bin seneden fazla bir zaman sonra,
örnein âhir zamanda nelerin olacan ayrntl bir ekilde bildik-
lerini söylemek oldukça an
bir iddiadr. Çünkü, gayp bilgisinin
bu kadar uzun bir zaman ihata edip kapsamas onu beeriyet çer-
çevesinden çkarp uluhiyet sfat hâline getirir. Uluhiyet sfat ise,
Allah teâlâ'ya mahsus olup kimseyle paylalmaz. Nitekim,
Kuran- Kerim'de öyle buyurulmutur: "Onlar, Allah'n gayp il-
minden hiçbir eyi ihata edemezler." (Bakara, 255)
Annem öldüü zaman, bu kitabn burasna kadar gelmi-
tim. Olayn okuyla iki ay kadar çalmaya ara verdim ve canm-
dan çok sevdiim ve acdm
annem için her gün aladm. An-
cak daha sonra, bu ayrlk dünyasna yalnz alamak için gelme-
258 mam Gazalfnin Risaleleri «13

fetmez, haset eder, haksz yere kzar, riyâ ve gösteri


yapar; ksacac, ne kadar kötü sfat varsa, hepsini tar
ve ne kadar güzel ahlâk varsa, hepsinden uzaklar.

Kibirden Kurtulmann Çaresi:


Bil ki, [kibirden kurtulmak için, evvelâ insann
kendisini tanmas lâzmdr. Çünkü kendisini tanyn-
ca, böyle bir varla kibir ve büyüklüün yakmad-
n, buna ramen kibir ve büyüklük taslamann bü-
tünüyle aklszlk, arszlk ve haddini bilmezlik oldu-
unu anlarl O hâlde insan nedir? O, maddesi itibary-

diimizi, âhiretimiz için baz salih ameller ve faydal iler de yap-


mamz gerektiini düündüm ve kendimi toplamaya çaltm. Bu
arada görülen baz sadk merhum annemin Allah te-
rüyalarla
âlâ'nm geni olan lütuf ve rahmetiyle iyi bir durumda olduunu
da örenince, birkaç okuyucuya faydal olmak ümidiyle bu çal-
maya olduu yerden devam etmeye karar verdim. Bu kitapla bir-
likte, mam Gazali' nin on iki risalesini Türkçeye çevirmi oluyo-
rum. Kendi bakmla bu risaleler üzerindeki çalmam çok
önemli ve deerli buluyorum. Çünkü zamanmzda yaynlanan
bu tarz kitaplarn çou baz konularda ya ifrat veya tefrit içermek-
tedirler. Bize Rabbimiz tarafndan emredilen istikamet ise, ifrat ve
tefrit arasndaki çizgidedir. Ben, bütün ömrümü alan ilim tahsi-
limde ifrat ve aldrmadan bu çizgiyi yakalamaya çal-
tefritlere

tm. Ve tahmin ederim ki, amel plannda olmasa da, Allah te-
âlâ'nn lütuf ve inayetiyle fikir ve akîde plannda bu çizgiyi yaka-
ladm. mam Gazalî gibi büyük bir âlimin eserleri üzerinde yapt-
m bu çalmalarla bu istikamet çizgisini isteyen herkese de gös-
termek istedim. Baka bir niyet ve maksadm da yoktur.
/ hnie Krk Prensip K bit// o/ma ma k 2 59

la balangçta bir damla bulank su olan, sonuçta çü-


rüyüp kokan bir ceset hâline gelen, bunlarn arasn-
daki hayat aamasnda da, mide ve barsaklarnda
sidik ve pislik tayan hakir bir varlktr. Kur'ân- Ke-
rim'de buna iaret edilerek öyle buyurulmutur:

"Kahrolas inkarc ve kibirli insan, ne kadar da


nankördür! Allah'n onu hangi maddeden yarattn
düünmez mi? Onu bir damla kirli sudan yaratt, e-
killendirip biçimlendirdi. Sonra, (annesinin rahmin-
den) çkn kolaylatrd. Bu hayatn bitiminde onu
öldürüp kabre koyacak, istediinde de onu tekrar di-
riltecektir." 95

"insann üzerinden hiçbir ey olmad bir dö-


nem geçmedi mi? O böyle iken, biz onu kark bir su-
dan yarattk. Onu imtihan etmek için de gören ve ii-
ten bir varlk hâline getirdik ve ona doru olan yolu
gösterdik/' 96

[ nsan ilk aamada yokluktan yaratlmtr. Onun t

ilkmaddesi yokluktur. Yokluk ise, en deersiz eydir.


Daha dorusu, hiçbir ey deildir. Bundan sonra, o
topraktan yourulmutur. Toprak da dört unsurun en
deersiz olandr. 97 Bundan sonra da meni, kan phts,

95 -Abese, 17-22
% -nsan, 1-3
97 -Eski felsefe, maddî varln temel unsurlarnn k, ha-
va, su ve toprak olduunu söylerlerdi. imdiki fizik ve kimya
ise, bu unsurlarn saysn atm, yetmie çkarmtr. Bunlara ba-
sit madde anlamnda "element" denir.
260 mam Camit itin Risaleleri • 13

biçimsiz bir et yn aamalarndan geçirilmi, ondan


sonra da en güzel yapdaki insan eklinde biçimlendi-
rilmitir. Ancak bu ekilde biçimlendirildikten sonra
da acizlik, cahillik ve çaresizlikten kurtulamamtr. Bu
yüzden o, her zaman hastalk ve illetlere maruzdur ve
bir birleriyle çelikili olan duygular, huylar ve mizaçla-
rn tahakküm ve tasallutu altndadr. O, istemedii hâl-
de hastalanr; holanmad hâlde ackr; bilmek ister,

bilemez; unutmak ister, unutamaz; bir eyi sever, hal-


buki o ey kendisi için zararldr; bir eyden irenir,
halbuki o ey kendisi için faydaldr; çeitli korkularla
huzuru kaçar; hiçbir zaman akl veya saln kaybet-
mek, ya da bir musibete uramak tehlikesinden emin
deildir. Sonunda da ölüp hesap vermek için kabre gi-

rer. Eer o burada azap ehlinden ise, domuz bile ondan


daha ansl bir varlk olur. Çünkü domuz ölünce, bir
daha dirilip hesap vermez ve kötülüklerine karlk
türlü azaplara uramaz. 98 Özetle açkland gibi, hiç-

-Annemin mezarna gül aaçlar dikmiim. Çünkü, me-


98

zarlara gül ve benzeri yeillikler dikmek sünnettir. Bizde gele-


nekleen bu sünnet, Allah Resulünün u
hadisine dayanr: ''Me-
zarn bana yeil bir ey dikin. Bu orada zikrettikçe, ölüye rah-
met edilir." Diktiim gül aaçlar bu günlerde çeitli renklerde
gül açmlardr. Arlar da peydahlanp onlarn içindeki çekirdek
veya tozu yemek için hummal bir çalmaya girimilerdir. Bu
gün mezarnda banda okurken, bu arlardan birkaç tanesinin
çiçeklerin içinde ölüp boylu boyunca uzandklarn gördüm ve
kendi kendime öyle düündüm: "Biz insanlar eref-i mahluk ol-
Wuh> Krk Prensip fcîhf tî Q /ma tr>â fc 261

bireye gücü yetmeyen ve hakikatte hiçbir eye sahip


olmayan böyle bir varla kibir nasl yakr? Hasan
Basrî rahmehüllah, kibirli bir ekilde yürüyen bir ada-
ma unu söylemitir:

"Bu yürüyü, karnnda pislik tayan bir varln


yürüyüü deildir."

Kibrin Sebepleri:
insann mahiyeti yukarda anlatld gibi, yok-
luk, deersizlik, âcizlik ve çaresizlik olmasna ra-
men, baz eyler baz kimselerde kibir olutururlar.
Bu eyler unlardr:
1-lim. lim, olgun olmayan kimselerde kibir
/

oluturur. Onun için, "lmin âfeti kibirdir." denilmi-


tir.! Bu yüzden, çok az saydaki âlimler kibirden hâlî
olabilirler.^ Çou âlimler ise, sahip olduklar ilim yü-

duumuz hâlde ölünce topraa gömülüyoruz. Bu arlar ise, gül


yapraklan içinde ölüyorlar. Bu duruma göre, eer topran içi
olduu gibi kalp bizim için cennet bahçesi hâline gelmezse, o
zaman biz bu eek arlarndan daha talihsiz ve daha deersiz ol-
mu oluruz. Bu böyle iken, nasl olur da kibirlenip kendimizi bir
ey sayyoruz?"
99 - Buradaki âlim sözünden yalnzca din âlimleri anlalma-
maldr. Her türlü bilgiye sahip olanlar buna dahildirler. En bü-
yük kibri tayanlar da, üniversite okumu ve yüksek bir diploma
alm olan kimselerdir. Çounluk itibaryla bunlarn kibri Firavun
kibriyle ayn derecededir. Bunlar, devletin gücünü de arkalarna
aldklar zaman bin firavundan daha eedd hâle gelirler.
262 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

zünden dier insanlardan üstün görürler.


kendilerini
Ancak, ilim yüzünden kendini dier insanlardan üs-
tün gören bir kimse, âlim deil, câhildir. Çünkü, âlim,
yukarda anlatld gibi, kendi mahiyetini bilen, so-
rumluluklarn idrâk eden, dünyada ve âhirette ken-
disini bekleyen olumsuzluklar gözden uzak tutma-
yan kimsedir. O, ilmi bir kibir vastas olarak deil, bir
sorumluluk vesilesi olarak görür.
Bu sebeple, câhillerin bilgisizlikleri yüzünden
kurtulabileceklerini düünür, fakat bilgisi olduu için
kendi kendisine bu ans tanmaz. Çünkü ilim maze-
reti ortadan kaldrr.
Allah teâlâ âlimlerin seyyidi, üstad ve en büyü-
ü olan peygambere unu emretmitir:
"Sana uyan müminlere kanatlarn indir, tevazu
göster." 100

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:
olmayn. Aksi takdirde,
"Kibirli âlimlerden cahil-
liiniz âlimliinizden daha fazla olur."

"ileride baz kimseler Kur'ân okuyacaklar. Kur'ân


onlarn grtlan geçmedii hâlde, kibirlenip, "Biz
Kur'ân okuyanlarz; bizden daha çok bilen yoktur."
diyeceklerdir. Bunlar cehennem odunlardr."
Ebüdderdâ radyallahu anh da unu söylemitir:

loo-uarâ, 215
263

"Bir kimsenin ilmi arttkça, onunla birlikte tevâ-


/ unun da artmas lâzmdr."
Alim, ilmiyle amel etmedii takdirde, bilmemek
mazereti bulunmad için, cehenneme atlr. Böylece
ilim, onun için felâket sebebi olur. Böyle bir ilimle ki-

birlenmek artk nasl doru olabilir? Allah Resûlu


aleyhissalatu vesselam unu söylemitir:
"Kyâmet gününde baz âlimler cehenneme atlr-
lar. iddetli atete yannca karnlar çatlar ve iç organ-

lar, barsaklar yere dökülür. Onlar da, ac ve st-


rapla bunlarn etrafnda dönüp dururlar. Dier ce-
hennem ehli balarnda toplanp kim olduklarn ve
niçinar azaba çarptrldklarn sorarlar. Bunlar
bu
u karl verirler: "Biz ilimleriyle amel etmeyen

miyle amel etmeyen Bel'am ibni Baura'y köpee ben-


zetmi ve öyle demitir:
"Dileseydik, onu sahip olduu ilimle yükseltir-
dik. Fakat o dünyaya meyletti ve nefsine uydu. O ar-
tk (Allah yannda) bir köpek gibidir." 101
Allah teâlâ, dinî gerçekleri bozup tahrif eden ve
ilmin yükledii sorumluluun gereini yerine getir-
meyen yahudi âlimlerini de kitap tayan merkeplere
benzetmi ve öyle buyurmutur:

"» -A'râf, 176


mam Gazalî'ni Risaleleri • 13

"Kendilerine Tevrat ilmi verilen, fakat bu ilmin


gereine uymayan âlimler, kitap tayan merkepler
gibidirler." 102

Âlim olan kimseler, ulemâ-i su' (kötü âlimler)


hakknda vârid olan âyet ve hadisleri göz önünde tut-
sunlar ki, korkular kibirlerini bastrsn. Buna ra-
men, jkibirden kurtulamayanlar, ya sadece âlet ilmi gi-
bi ruhsuz ve etkisiz ilimlerle uraanlardr, ya da ft-
rat ve mayalar bozuk olduu için, ilmin de slah et-
mekten âciz kald kimselerdir. 1
[2- ibâdet, ibâdet yapanlarda da kibir bulunur. 10 ^
Onun için sahâbî Huzeyfe radyallahu anh, cemaata
imam olup namaz kldrdktan sonra dönüp unu
söylemitir:
"Bundan sonra ya baka bir imam bulacaksnz;
ya da cemaatsiz namaz klacaksnz. Çünkü ben
imamlk yapnca, kendimi içinizdeki en üstün fert
olarak hissettim."
bâdet yüzünden kibre kaplanlar, bazen o derece

102 -Cumua, 5. Not: Bu örneklere bakp bir müslüman âlimi


köpek veya merkebe benzetebilmek için, onun inkarc ve ykc
fikirler tamas veya er ve kötülükte çok ileri gitmesi lâzmdr.

Kiisel olarak kabul etmedii bir iki fikir ve görüünden veya


beenmedii bir iki davranndan dolay bir müslüman âlimi
köpek veya merkebe benzetmek ise ilme ve âlime saygszlk ve
edepsizliktir. Asl köpeklik ve eeklik de budur.
tm -Buradaki ibadetten maksat; çok miktarda ibadet etmek,
örnein, geceleri namaz klp gündüzleri oruç tutmak, birkaç gün-
de bir hatim indirmek, ksa aralklarla hac ve umre yapmaktr.
/ Ümit' Krk Prensip

ileri giderler ki, Allah teâlâ'ya kar bile nazlanabile-


rcklerini zannederler. Bu sebeple, O'ndan istedikleri
bir ey gerçeklemeyince, küsüp sitem ederler. Bu ah-
maklar bilmezler mi ki, Allah teâlâ'nn orta yoktur
ve O hiç kimsenin emir ve arzusuna göre hareket et-

mez. O, hikmetine uymad takdirde, peygamberle-


rin istek ve dualarn bile kabul etmemitir. Peygam-
berler ise, buna kar küsüp sitem etmek yerine, hata-
larn anlam ve istifar etmilerdir. 104 Peygamberler
bile Allah teâlâ'nn takdir ve iradesine boyun eip
teslim olurken, bu kimseler yoksa kendilerini pey-
gamberlerden üstün mü görüyorlar? Kendisini pey-
gamberden üstün (veya onun derecesinde) görmek
ise, kibir yüzünden küfre dümektir.

Hiç kimse, amel ve ibadetlerinden dolay Allah


teâlâ'ya minnet edemez. Bu amel ve ibadetler sahih
ve geçerli iseler, bunlar muvaffak etmesinden dolay
Allah teâlâ'nn kul üzerinde minneti vardr. Nitekim,
kerimede baz
bir âyet-i cahil Araplar kasdedilerek
öyle buyurulmutur:
"Onlar, slâma minnet ediyor-
girdikleri için sana
lar. De ki: Müslümanlnz bana minnet etmeyin. Siz

gerçekten iman etmiseniz, sizi iman etmeye hidâyet


edip yönelttii için Allah'n sizin üzerinizde minneti
vardr." 1 ®

™ -Bak, Âl-i mrân, 128; Hûd, 45-47; Enbiyâ, 87


os-Hücürât, 17
266 mam Gamlfnin Risaleleri • 13

[lim ehli gibi, ibâdet ehline de gerekli olan ve ya-


kan ey tevâzu göstermektir] Onun için, bunlar bir
âlimi gördükleri zaman, "Bunun ibâdeti bize göre az-
dr. " demek yerine, "Bunun ilmi ibadetimizden daha
faziletlidir/' demeleri ve ona hürmet edip sayg duy-

malar lâzmdr. Bunlar bir fâs gördükleri zaman


da, "Bu yanm, ibadeti yoktur." deyip onu küçümse-
mek yerine, "Bunun ibadeti az ise de, muhtemeldir
ki, onu Allah teâlâ yannda makbul hâle getiren güzel

bir huyu ve üstün bir ahlâk vardr." deyip ona kar


kibir beslemekten kaçnmalar gerekir. Nitekim Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Cömert bir fâsk, cimri bir âbid'ten daha mak-
buldür."

"Allah teâlâ, ahlâknza amellerinizden daha çok


deer verir."
"Allah teâlâ, suretlerinize ve d hareketlerinize
deil, kalplerinize bakar." 106
Kul, ibadetine kar Allah teâlâ'ya ükretmek, di-
er kullara da tevâzu göstermekle mükelleftir. Hatta
tevâzu göstermenin de ötesinde, kendisini herkesin

106 -Bu hadisin mânas udur: D hareketleriniz, ibadetleri-


niz, görünü ve gösteriiniz iyi de olsa, kalpleriniz, niyet, tasav-
vur, düünce ve ahlâknz bozuk ise, Allah teâlâ bunlara tek ba-
na deer vermez. Bu hadisten, kalp temiz olduktan sonra amel
önemli deildir, eklinde bir mâna çkarmak ise yanltr. Böyle
bir mânay teyid eden hiçbir dinî nass ve ifade mevcut deildir.
/ »/////e Krk Prensip

«^isnda görmesi gerekir. Onun için, meselâ Atâ es-


Sülemî çok olan ibadetine ve iddetli olan takvasna
ramen öyle demitir:
"Bu ehir halknn çektii musibetlerin sebebi be-
nim varlm ve burada bulunuumdur. Ben ölürsem,
bu musibetler kalkacaktr/' Dier bir zât da Arefe

"Arefe vakfesi çok bereketli bir ameldir. Aralarn-


da ben bulunmasaydm, Allah teâlâ buradaki herkesi
affederdi/'

bâdet, nasl olsa kabul edilen bir amel deildir.


Onun kabul edilmesi için baz artlar vardr. Bu art-
larn banda da ihlâs ve tevâzu gibi gözetilmesi ame-
lin kendisinden daha önemli olan hususlar yer alrlar.
Onun için, Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Hayrda süratli olan ve önde gidenler, yaptkla-
rn yaparken kalpleri korku içinde olur." 107 Bu kutlu
kimselerin duyduklar korku ise, de
hadis-i erifte
açkland gibi, amelin kabul artlarn eksik brak-
m olmalar ve bu yüzden amellerinin reddedilmesi
korkusudur.
Bu anlatlanlar düünülürse, ibadetten dolay ki-

birlenmek olay ortadan kalkar.

[ Soy ve nesep. Soy ve neseplerini yüksel gören-


3-

ler, bunlarla böbürlenip ierler] Fakat bu da anlamsz

107 -Mü'minûn, 60, 61


268 mam Gazal? mn Risaleleri • 13

ve mantksz bir eydir. Çünkü soy ve nesebi olutu-


ran ata ve dedeler, artk hayatta deildirler. Bunlar ya
cehennemde, ya da cennettedirler. Cehennemde ise-
ler, atete yanp azap çekmek yerine, dünyada iken en

âd mahluk olan köpek veya domuz olmu olmay te-


menni Bu türlü temenniler içinde olan cehen-
ederler.
nem ehli ve ate kütükleriyle böbürlenip kibirlenmek,
köpek ve domuzlara mensup olmakla böbürlenip ki-
birlenmekten farksz bir eydir. Bunun da doru bir
ey olduunu söyleyen tek bir akll insan bulmak
mümkün deildir.
Atalar ve dedeler cennette iseler, bunlar dindar
ve dini bütün insanlardr demektir. Böyle insanlar ise,

bütün günahlar ve kötü duygular gibi, kibirden de


uzak olmaya çalmlardr. Kendileri kibirden uzak-
lap kaçm olan bu insanlara mensup olmaktan do-
lay kibre kaplmann izah olmayaca da ga-
bir aklî
yet açktr. Kald ki, her insann fazilet ve üstünlükle-
ri ancak kendisini üstün klp ereflendirebilir. Bunlar

bakasna üstünlük salayp ona kibirlenme hakk


dourmazlar. Onun için, meselâ kör bir evlat, babas-
nn badem gözlü olmasyla, kel olann da dedesinin
srma saçl olmasyla ereflenemezler ve bunu söyle-
yip kibirlenemezler. Tpk bunun gibi, kimse baba ve
dedesinin dier üstünlükleriyle de kibirlenemez. ^Ki-
birlenmek câiz olsayd, insan ancak kendi kiisel fazi-
letleriyle kibirlenme hakkna sahip olabilirdi] Fakat
kibirlenmek tümüyle câiz olmad için, bunlardan
' '""/<• Krk Prensip K b> J h J) O J^O /? O X
>
269

dolay da insana ancak Allah teâlâ'ya ükretmek dü-


er. Çünkü bu faziletleri insan için takdir eden ve es-
babn halk edip teminini salayan Allah teâlâ'dr.
ükretmek ise tevazuuÇünkü, ükretmek
gerektirir.
nimetleri Allah teâlâ'dan bilmektir. Tevazuun aksi
olan kibir ise, bunlar kendinden bilmektir. Bu çeliki-
ye dümemek için, tevazu göstermek lâzmdr. 108
u
da bilinmelidir ki, bütün nesepler Âdem aley-
hisselâma dayanrlar. Bu itibarla insanlar arasnda ne-
sep birlii ve soyda eitlik vardr. Çünkü hepsi de bu
ilk insan ve ilk peygamberin çocuklar ve torunlar-
drlar.

Adem
aleyhisselâmm kendisi de topraktan yara-
tlmtr. Bu sebeple, insanlarn ortak menei ve ilk
maddesi topraktr. Toprakla övünmek ise, akll in-
sanlarn ii deildir.

| 4j Mal, cemâl (vücut güzellii), evlad gibi dünya-


lklarjUza göremeyen ve derinlere nüfuz edemeyen
baz kimseler, bu eylerden dolay da kibir duyarlar.
Halbuki bunlar da insandan ayr olan eylerdir. On-
dan ayr olan eyler ise, onun için üstünlük ve fazilet
oluturmazlar. (Bu sebeple, meselâ bir insan eekse,
âirin dedii gibi, ipek palan vursan, altn yular tak-
san o yine eektir.) Ancak insan, bu eylerle Allah te-
âlâ için baz hayrl iler yapar ve salih ameller ilerse,

_Bu çelikiden maksat, bir taraftan ükrederken bir


108
taraf-
tan da nimetleri kendinden bilmemektir.
270 imam Gazalî'nin Risaleleri • 13

bu iler ve ameller onun için fazilet, üstünlük ve se-


vap olutururlar. Lakin bu durumda da, onun bunlar-
dan dolay kibirlenmek deil, tevazu gösterip ükret-
mesi lâzmdr. Nitekim, Allah teâlâ için i yapanlarn
tutum ve yaklamlar da daima budur.
Kendisine baka eylerin gölgesinde fazilet ve üs-
tünlük arayanlar, bu eylerin çekilip gitmesiyle orta-
da kalrlar. Dünyaya âit eylerin çekilip gitmesi veya
insann onlar brakp gitmesi ise kaçnlmazdr. nsa-
na yapk ve bitiik olan cesedi ve cesede âit olan gü-
zellik, salk, kuvvet gibi eyler de ondan ayrdrlar

ve bunlar da insann ölmesiyle veya hastalanmas ve


yalanmasyla birlikte ondan ayrlrlar.
[unu da söyleyelim ki, güzellik iki çeittir. Hakikî
ve kalc olan güzellik ruhun güzelliidir^ Bu güzellik
insann kendi kazançlar olan ilim, amel ve güzel huy-
lardan oluur. Ancak bir ruhun ne kadar güzel olduu-
nu ruhun kendisini görmeden kestirmek mümkün de-
ildir. Bu sebeple, kimsenin henüz bu dünyada iken,
ruhunun güzelliini ileri sürüp kibirlenmesi anlamsz-
dr. Çünkü, güzel olduklar zannedilen kimi ruhlar ha-
kikatte çok çirkindirler. Bunlar çirkin olduklar için de
cehenneme atlr ve azaplara uratlrlar. Eer insanla-
rn zan ve iddia ettikleri gibi, ruhlar güzel olsayd, ne
cehennemin, ne de azaplarn bulunmamas lâzm ge-
lirdi. Çünkü, ruhunun çirkin olduunu söyleyen hiç

kimse mevcut deildir. Ve çirkin olmayan ruhlarn ce-

hennem ve azaplarla ii yoktur. Çünkü cehennem ve


/ limie Krk Prensip
271

azaplar, güzel olarak yaratlp insanlara emanet edilen


ruhlarn çirkinletirilmelerinin cezalardr.
r

j
Bedenin güzellii
ne hakikî, ne de kalc olan
ise,

bir güzellik deildir] Çünkü canllarn bedeni, özellik-

lede insann bedeni çirkinlikler ve pisliklerle yorul-


mutur. Bunun içinde bir sürü pislikler bulunduu
en süslü menfezleri olan aznda, burnunda, ku-
gibi,

laklarnda ve gözlerinde de pislikler vardr. Bu sebep-


le, insan bir hafta su ve sabunlarla
vücudunu temizle-
meyi ihmal etse, vücudu çöp kutusu gibi çürümü,
kokmu, bayatlam pisliklerle dolup taar. Bu sebep-
le de, Allah teâlâ, suyu temizleyici olarak yaratm ve
onu kullanp temizlenmeyi insanlar için ibadet hâline
getirmitir.

DOKUZUNCU PRENSP: , *
UCUP DUYMAMAKTIR * '

Ucup da kibrin bir türüdür.[Bu illet, insann ken-


disine âit olan kiisel faziletleriyle, yapt ilerle, ilim
ve ameliyle övünmesidi\)Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:
"Uç ey helak edicidirler. Bunlar cimrilik yap-
mak, heva-i nefsine uymak ve kendi kendisiyle (bir ri-
vayette de, kendi akl ve fikriyle) ucup duymaktr/'
"Günah ileyenleri günahkârlk helak eder. Gü-
nah ilemeyenleri de ucup helak eder."
272 mam Cnzatfma Risaleleri • 13

Hz.Âie radyallahu anha unu söylemitir:


"Kii kendisinin iyi olduuna inand zaman, o
iyi deildir/'

Abdullah ibni Mes'ûd radyallahu anh unu söy-


lemitir:

"nsanlarn helâk olmalarnn sebebi iki eydir.


Bu eylerden birisi Allah teâlâ'nn rahmetinden ümit
kesmektir. Dieri de Allah teâlâ yannda deer kazan-
dna 7
inanmak, yani ucup duymaktr/ Çünkü, Allah
teâlâ'nn rahmetinden ümit kesen bir kimse, kendisi-
ni slah etmekten, ibadet ve yararl iler yapmaktan
vazgeçer. Ucup duyan bir kimse de kendisini slah et-
me iini tamamladn ve yeterli kadar ibadet ve
amel ettiini düünerek çalmaya ara verir veya onu
gevetir. Halbuk, Allah teâlâ "Ölüm gelinceye kadar
Rabbine ibadet et." 109 buyurarak kulluun gerei olan
amel, ibadet ve hayra ara vermenin veya bunlar gev-
etmenin doru olmayacan bildirmitir.

Bir ibni Mansur, uzunca ve güzelce namaz klan


bir adama öyle demitir.

"Bu yaptn ibadet sende ucup oluturmasn.


Çünkü blis de binlerce sene bu ekilde ibadet etmi,
fakat sonra sapp yoldan çkmtr."

Ucup duymak da, dier kibir çeitleri gibi, ceha-


letten ileri gelir. Çünkü kiinin ucup duyduu eyler,

1Ö9 -Hcr, 99
/ )nulv Krk Prensip Uc U P ffu £ *? O. .t 273

onun kendi yaratt ve yoktan var ettii eyler deil-


dir; aksine, Allah teâlâ'nm ona ihsan ve ikram ettii,
hâline acyp ona sadaka eklinde verdii eylerdir.
Bu sebeple, onun bu eyleri kendi kendisinden zan-
netmesi ve bunlarla ucup duyup imesi yerine, Allah
teâlâ'nm ihsan ve ikramna ükredip minnet duyma-
s ve O'nun kendisi gibi âciz, çaresiz ve deersiz bir
varla bu türlü ihsan ve ikram reva görmesine ap
hayret ve hayranlk duymas lâzmdr.
J
Allah teâlâ'nm ihsan ve ikramlan da iki türlüdür.
Bir türlüsünde kulun hiçbir katss yoktur. Dier tür-
lüsünde ise, kulun zahir sebepler çerçevesinde bir çe-
it katks vardr. Ancak bu katk da hakikatte yine Al-
lah teâlâ'dandr. Çünkü kulun iradesini hayr tarafna
çeviren, o hayr gerçekletirmek için ona
güç, kuvvet,
âlet ve imkânlar veren O'dur. Gafil olan kul ise, bu ih-

sanlar kendi fiili gibi görür ve onlarla kibirlenip ucup


duyar.

Kibir ve ucup ükür yolunu tkayan birer nankör-


lüktürler.

Ucbun en kötü sonuçlarndan birisi, kibirde de


olduu gibi, Allah teâlâ'ya kar nazlanmak ve kendi-
siniO'nun lütuf ve nimetlerine herkesten daha çok lâ-
yk, müstahak ve öncelikli bilmektirJBu sebeple, ucup
baz nimetlerini ona deil, ba-
sahibi, Allah teâlâ'nm
kalarna verdiini gördüü zaman, "Kaderin iine
atm. Böyle olmamas gerekirdi/ türünden sözler 7

sarf ederek Allah teâlâ'nm takdir ve tedbirini açkça


274 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

veya zmnen eletirir. Bu cümleden olarak, ilim ve ak-


lyla övünen ve ucup duyup kendisini üstün sanan
bir kimse, kendisi kadar ilim ve akl sahibi olmad-
n düündüü bir kimseye mal ve servet gibi nimetler
verildiini görünce, "Nasl olur da, Allah teâlâ beni
mahrum brakrken, bir cahile bunlar verir.?!" diye-

rek kadere itirazda bulunur. 110 O bunu söyleyip itiraz


ederken, aslnda sand gibi, hiç de akl ve ilim sahi-
bi olmadn ortaya çkarm olur. Çünkü gerçekten
akl ve ilim sahibi olan bir kimse, Allah teâlâ' nn ken-
disine verdii bu nimetlerle tatmin olur ve artk gözü
baka bir eye kaymaz. Çünkü, bunlar en büyük ni-

metlerdir. Bu nimetlerle kendisini yetitirip insanlk


hakikatine ulamak ve müslümanlk gerçeini yaa-
yp dünya ve mutluluunu kazanmak müm-
âhiret
kündür. Allah teâlâ, bir kulunu lâyk görüp ona bu en
büyük nimetleri verirse, onun artk bunlarn çok aa-
snda kalan nimetlere meyledip eilmesi doru ol-

maz. Çünkü bu, nankörlük ve bencillik olur. Bunun


nankörlük olmas, kendisine verilen büyük nimetle-
rin kadrini bilmemesindendir. Bencillik olmas da
undadr: Ona bu büyük nimetleri veren Allah teâlâ,
elbette ki, dier kullarna da baz nimetler verecektir.
Çünkü O, yalnzca akl ve ilim sahibi kimsenin deil,

110 - Bu tipden birisi iir diliyle öyle demitir: "Nice âlim ve


bilgin kimseler fakirlik içinde bocalarken, nice cahil kimseler
mal ve servete boulmulardr. Bu hal, âlimleri hayrette brak-
m ve nice aklly dinsizlie itmitir.
"
Hinde Krk Prensip

bütün kullarn, canllarn ve âlemin Rabbi, sahibi ve


velinimetidir. Bu sebeple, O'nun lütuf, rahmet ve ni-
meti u veya bu kimselerle snrl deildir. Kendi ak-
lnca bunlar kendi kendisiyle snrlandrmaya kalk-
mak ise, bu âlemde yalnzca kendi varln görmek
olur. Bu ise yanl,

bir bedevî Allah


a
ve bencil bir görütür. Bir gün
Resûluna gelip fakir olduunu söy-
ler ve ondan yardm ister. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm, insanlarn en cömerdi ve en çok hayr seve-
niolduu için, o anda elinin altnda bulunan bütün
mal bedeviye verir. Memnun olan ve gözleri kama-
an bedevî, Allah Resûlunun houna gideceini zan-
nederek öyle dua eder: "Allah'm! Muhammed'e ve
bana merhamet et. Baka bir kimseyi bu merhamete
ortak etme." Bedevi'ninbu duas Allah Resûlunun
houna gitmez ve kendisi ona unu söyler:
"Sen, ne diye Allah teâlâ'nn geni olan merha-
metini bu ekilde daraltyorsun?" Bir rivayete göre
de,bu duay yapp giden bedeviden sonra, yanndaki
ashâbna dönerek unu söyler:
"Size göre, bu adam m, yoksa onun devesi mi
daha akndr? Allah teâlâ'nn geni olan rahmet ve
merhametini kim daraltabilir!."

Kufân- Kerim' de de öyle buyurulmutur:


"Benim rahmetim her eyi kapsamtr." 111

"i -A' raf, 156


mam Gazal? nin Risaleleri • 13

"Allah, insanlarakar lütuf ve merhamet sahibi-


dir. Fakat, onlarn çou buna ükretmezler/' 112

"Allah, bütün âleme kar lütuf ve merhamet sa-

Bu duruma göre,[ucup sahibi olan kimse, Allah


teâlâ'nn baz nimetleri kendisine deil, dier kullar-
na verdiine aacak yerde, ilim ve akl gibi çok
önemli nimetleri bakasna deil, kendisine verdiine
amal ve ükrederek bu nimetlere liyakatini ispat
edip onlarn da elinden çkmasn önlemelidir. Çünkü
Allah Resûlunun da buyurduu gibi, nimetler ükür-
le karlanmazlarsa, ya giderler, ya da olduklar yerde
musibete dönüürlerjNimetlerin musibete dönüme-
sinin pek çok ekilleri vardr. Bunlardan birisi de, ki-

inin hakikatte kötü ve Allah teâlâ'dan uzak olmas-


na ramen, elindeki nimetlere bakarak iyi olduunu
ve Allah teâlâ yannda makbul ve muteber bir kul ol-
duunu zannetmesidir. Bu yanl zan onun kendi kö-
tülük ve kusurlarn görmesine engel olur. O kötülük-
lerini görmeyince de, kendisini slah etme ve amelini
düzeltme ihtiyacn duymaz ve mevcut hâlini sürdür-

meye devam eder. Sonunda da anszn Allah teâlâ'nn

m -Bakara, 243; Yûnus, 60


m -Bakara, 251. Allah teâlâ'nn herkesi ve her eyi kapsa-
yan merhameti dünyada olan merhametidir. Ahirette ise, pek
çok âyetlerin de ifade ettii gibi, O'nun merhameti yalnzca mü-
minlere tahsis edilecektir.
iyinde Krk Prensip 277

gazabna urar ve artk önleyemeyecei dünya ve


âhiret azaplarna çarplr. Böylece elindeki nimetler,
ona azap hazrlayan birer musibet ve tuzak durumu-
na dümü olurlar. Kur'ân- Kerim'de buna iaret edi-
lerek öyle buyurulmutur:
"Onlar, sonunda hiç beklemedikleri azaplarla
karlatlar/' 114
inkâr edenleri, kendileri farknda
olmadan yava yava azaba çekiyoruz. Bunun için de,
onlara biraz mühlet veriyoruz/' 115

"Onlara uyarmz geldii zaman, kendilerine gel-


mediler. Aksine, kalpleri daha da katüat ve eytan
yaptklarn onlara süslü (doru, güzel ve hakl) gös-
terdi. Bunun üzerine biz, onlar için bütün nimetlerin

kaplarn açtk ve kendileri bunlarla sevinmeye bala-


ynca, onlar çaresiz bir ekilde anszn yakaladk/' 116

ONUNCU PRENSP: RYÂ YAPMAMAKTIR /

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Namazlarn eksik klan ve riyâ yapan kimsele-
rin vay hâline!" 117

"4 -Zümer, 47
«3 -A'râf, 182, 183
m -En'âm, 43, 44
h* -Mâûn, 4-6
278 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

"Cennete gidecek olanlar, yemei kendi ihtiyaç-


larna ramen, miskin, yetim ve esire yedirirler ve on-

lara yumuakça öyle derler: "Biz bunu size Allah için


yediriyoruz. Bu sebeple, karlnda sizden ne bedel,
ne de teekkür istemiyoruz." 118
"Rablerinin rzasn arayanlar, sâlih amel ilesin-
ler ve Rablerine ibâdette kimseyi O'na ortak etmesin-
ler." 119 Yani, ibadet ederken, riyâ yapmasnlar.

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:
"Sizin için en çok korktuum ey, irk olan
gizli

riyâdr." Bu hadis-i erifte de iaret edildii gibi^ irk


iki çeittir. Birisi açk irktir. Kâfir, mürik ve putpe-
restlerin irki bu çeittendir. Çünkü bunlar, açkça Al-
lah teâlâ'ya ortak koar ve açkça bu ortaklara ibadet
ederler. Dieri ise gizli irktir. Amel ve ibadetlerinde
riyâ ve gösteri yapanlarn irki bu çeittendirÇünkü
bunlar, açktan Allah teâlâ'ya ortak komazlar ve za-
hire göreyalnzca O'na ibadet ederler. Fakat, kalple-
rinde insanlarn gözüne girmeyi niyet ederler. Bu ni-
yet ise gizlidir.

"Allah teâlâ, kyâmet gününde amellerin karl-


n verirken, riyâ sahiplerine
lerininiz karln, gidin,
unu söyler: Siz, amel-
riyâ yaptnz kimseler-
'

den aln. Çünkü siz, amellerinizi onlar için yaptnz.

•i» -nsan, 8, 9
»9 -Kehf, 110
f imde Kr k Prensip A/J^g 279

Ben, benim için yaplamayan amellere karlk ver-


mem." Bu o demektir ki, riyâ için yaplan amellerin
Allah teâlâ yannda karl
ve sevab yoktur. Bunlar
boa giden amellerdir.
"Allah teâlâ, içinde zerre kadar riyâ bulunan bir
ameli kabul etmez."
"Riyânn en az da irktir."

sâ aleyhisselâm da öyle demitir:

medih ve övgüsüne ta-


"Amellerinizle insanlarn
lip olmayn. Çünkü övgü de rzk gibidir. Allah teâlâ,

rzk taksim ettii gibi, övgüyü de taksim etmitir. Bu


taksimde sizin için övgü varsa, siz istemeseniz de
övüleceksiniz."

adam namaz klarken boynunu fazlaca emi-


Bir
ti. Hz. Ömer, onu bu hâlde görünce, riyâ yapmasn-
dan korktu ve ona öyle seslendi:

"Ey adam! Boynunu dorult. Maksadn huû'


duymaksa, huû' boyunda deil, kalptedir."

Katâde unu söylemitir:


"Kul riyâ yapt zaman, Allah teâlâ meleklere
öyle der: " u akna bakn! Rabbi ben deil, baka-

larym gibi davranyor."


Hasan el-Basrî unu söylemitir:
"Siz imdi gayr-i meru'
öhret sahibi ol-
yollarla
maya çalyorsunuz. Halbuki yetitiim sahâbiler,
meru' yollarla da mehur olmaktan saknrlard."
280 mam Gamlfni Risaleleri • 13

Çünkü öhret, beraberinde riyây da getirir. Onun için,


mehur olup da riyâ etmeyenler yok denecek kadar az-
drlar. Ayrca, çou durumlarda öhreti gerçek mezi-
yetlerle kazanmak veya kazanmken korumak müm-
kün deildir. Onun için, mehur olmak veya öhretle-
sürdürmek isteyenler, riyâ yapmann yannda ya-
rini

lanclk ve dier her türlü ahlâkszl da yaparlar.


Riyânn hakikati, kiinin yapt ibadetler ve etti-
\

i hayr ileriyle insanlann gözüne girmek ve kalple-


rinde yer etmek istemesidir. Bu istek üzerine yaplan
riyâ çeitleri öyledir:

f i- Vücut ve bedenle riyâ yapmakVÇok ibadet et-


tii intibahn vermek için az yiyip vücudunu zayf-
latmak; nefsine önem vermediini göstermek için üs-
tünü ban datmak; oruçlu olduu hissini uyandr-
mak için dudaklarn kurutmak; Allah teâlâ'nn aza-
metini hissettii vehmini vermek için konuurken se-
siniyavalatmak; akl ve fikrinin âhiretteki hesap ve
azap endiesiyle megul olduu kanaatini olutur-
mak için hüzünlü bir tavr almak bu riyâ türünden
baz örneklerdir.

^2- Vaziyet ve durula riyâ yapmak. Allah te-


âlâ'nn murâkabesi altnda yaad
intiban uyan-
drmak boynunu bükmek, yava yürümek, ar
için

hareket etmek, gözlerini yummak vaziyet ve durula


riyâ yapmann örneklerindendir.
! 3- Elbise, klk ve kyafetle riyâ yapmak. Kendi

bakmna vakit ayrmadn göstermek için krk,


/ >inde Krk Prensip J\ j )j Cç 281

buruuk ve kirli elbiseler giymek; süs ve zevk arama-


dn göstermek için biçimsiz, yamal, yrtk, adî ku-
matanyaplm elbiseler giymek; ilimden nasibi bu-
lunmad hâlde âlim olduunu göstermek için âlim-
lerin elbiselerini, tasavvufun hakikatlerinden haber-
siz olduu hâlde sufî olduunu göstermek için sufile-
rin hrkalarn giymek, sâlihlerden olduunu göster-
mek için sarnn üstüne örtü atmak, takva sahibi ol-
duunu göstermek için pantolonunun paçasn birkaç
kat kvrmak elbise ve klf kyafetle riyâ yapmann
örneklerindendir.

Elbiseyle riyâ yapanlar birkaç ksmdrlar ve her


bir ksmn yöntemi farkldr. Bunlardan ibir ksm, sâ- -

lih kimselerin kalbine girmek ve beenisini kazan-


mak Bunun için de, onlarn holandklar tip-
isterler.

ten, eski, ucuz ve yamal elbise giyerler; Bu elbiselerin

kendi zevklerine (ya da inançlarma) uygun olmas


onlar için önemli deildir. Onlar için önemli olan, he-
def aldklar kitlenin takdirini kazanmak ve kendileri-
nin de sâlih kimseler olduu kanâatini oluturmaktr.
Dier bir ksm ise, tüccar, zengin, devlet ricali ve ben- >

zeri ehl-i dünyann kalplerine girmek isterler. Bunlar,


öncekiler gibi eski ve ucuz elbise giyseler, bu kimsele-
ringözüne giremezler; yeni ve k
elbise giyseler, bu
kimseler onlarn zühd ve takva ehli olduklarna inan-
mazlar. Bu sebeple bunlar, durumu kurtarmak için
kymette ar, fakat görünüte basit ve mütevaz gö-
rünen elbiseler bulup giyerler.
mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

! 4- Sözle riyâ yapmak.^


Va'az ve nasihat ederken, kabiliyet ve hünerini
göstermek için kendini zorlayp sözünü güzelletir-
mek 120 ,
konumak, gerekmeyen uzun
kafiyeli ve iirli

nakiller ve alntlar yapmak, ilminin çokluunu bil-


dirmek için, u
kadar hadisi ezbere bildiini söyle-
mek, muhatabnn hatasn hemen düzeltip yüzüne
vurmak, din için hüzün duyduunu göstermek için,
kalbindesdk ve ihlâstan eser bulunmad hâlde, ko-
nuurken alayp szlamak, zikir yaptn göstermek
için dudaklarn kprdatmak (ve tebihini çevir-

120 -Allah teâlâ, Bediüzzaman üstadmza gani gani rahmet


eylesin ve cömertçe mükâfatlar versin. Riyâdan çok iddetli bir
ekilde ve ihlâsn zirvesine ulamak istedii ve hatta on-
kaçt
da fena bulup fâni olduu için, sözlerini içinden geldii gibi söy-
lemi, bunlar süsleyip cilâlamay hiç düünmemi ve tabiiliini
bozup onlar sun'iietirmemitir. Onun için, baz yerlerde anla-
ma zorluklan veya cümle düzensizlikleri meydana gelmitir.
Söz edebiyat açsndan bu durum bir kusur ise de, buna sebep
olan ihlâsn azameti bu kusuru örtüp ayr bir mükemmelik hâli-

ne getirmi ve o sözlere fevkalâde bir tesir ve etki gücü kazan-


drmtr.
bu benim görüümdür. Nur talebeleri ise, kusur
Tabiatiyle
isnadn büyük bir saygszlk ve iftira sayar ve sözlerin hepsinin
yüksek bir belagat tadna
inanrlar.
Ben de böyle inanmak isterdim. Fakat, gerçek bir slâm âli-
mi ve büyüü ve hakikî bir dava adam ve kahraman olan mer-
hum Üstada kendimce büyük bir sevgi ve sayg duymama ra-
men, onun talebeleri kadar teslimiyet göstermeye muvaffak ola-
madm. Bu benim kendi kusurumdan da ileri gelmi olabilir.
/ Hulv Krk Prensip K/ya. 283

inek) 121 , günah ilenmesinden rahatsz olduunu gös-


termek umurunda olmad hâlde kzp köpüre-
için,

tvk una buna satamak ve eletiride bulunmak sözle


riya yapmann örneklerindendir.
5- bâdeti güzelletirmek suretiyle riyâ yapmak.
bulunduu zaman, tek bana iken yapma-
d
( iörenler
ekilde namaz uzatmak, tadil-i erkân yapmak,
hu'û göstermek, ban emek, alamakl olmak, ce-
maatle birlikte oturduu zaman diz üstünde oturup
murakabe vaziyetini almak, bakalaryla birlikte yü-
rüdüü zaman kendine vakar ve tefekkür süsünü
vermek bu türün örneklerindendir. Ancak bu ileri
yalnz iken de yapan, onlar cemaat içinde sürdürdü-
ü takdirde, riyâ yapm olmaz. Çünkü riyâ, Allah te-
âlâ için yaplmas gereken ilerin O'ndan bakasnn
takdir ve beenmesi için yaplmasdr. Bu da ancak,
yalnz iken yapmad ileri cemaat ve topluluk için-
de yapmak eklinde olur.

Ij- Sevenleri, talebeleri ve müntesipleriyle riyâ


yapmak^ öhret ve itibarn arttrmak için talebe, mü-
rid, cemaat ve mensuplarn çoaltmaya çalmak,

bunlarn çokluuyla övünmek, falan ve filanlarn


kendisini ziyaret edip duasn aldklarn söylemek
bu türün örneklerindendir. Misafir ve ziyaretçilerinin

121 -Mâna açsndan olduu gibi, riyadan uzak olmak aç-


sndan da en ideâl zikir, 'lâ ilahe illellah'tr. Çünkü bu mübarek
zikir, dudaklarn kprdatmadan yaplr.
284 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

çokluuyla tannmak için bunlar arlamak da bu


türden bir riyâdr.
Bütün bu ve benzen riyâ çeitleri haramdr ve
bunlar yapmak "kebâir" denilen büyük günahlar-
dandr.

[
nsann samimî inancndan ileri gelen veya fitrî

mizacnn gerei olan iler ise, riyaya benzeseler de ri-


yâ deildirler. Çünkü, riyâ ve ihlâs birbirinden ay-
ran husus d
görünü deil, bunun arkasndaki ni-
yet, düünce ve maksattr.J «.

u da bir gerçektir ki, kendisi riyâkâr olan bir


kimse, herkesi riyâkârlkla suçlar. hlâsl olan kimse
de,bunun aksine, bütün ileri Allah için yaplm sa-
mimî ameller zanneder. Onun için, kimin riyâ yapt-
n ve kimin ihlâsl
lar bilemezler.
olduunu kesin bir ekilde insan-
Bunlar ancak, kalplerin içindekini gö-
ren Allah teâlâ bilir.

Bir kimsenin, riyâ yaparken ayn zamanda ihlâs-

l olarak tannmak istemesi ve bu imaj vermeye çal-


mas ise en kötü riyâ türüdür. Çünkü, bu tür riyâda
iki günah vardr. Birincisi, Allah teâlâ için yaplmas
gereken bir amelin kul için yaplmas, ikincisi de ku-
lun aldatlarak bu amelin hâlis olarak Allah teâlâ için
yapld intibann verilmesidir. /

Riyânm irk olmasnn sebebi ise, riyâ yapan


kimsenin gözüne girip takdirini kazanmak istedii
kulu ve kullan önem açsndan Allah teâlâ' nn dere-
/ Hth' Krk Prensip A J y Q. 285

resineçkarmas veya O'nun derecesine yaktrma-


sdr. Bunun ne demek olduunu iyice anlamak için,
sunu söyleyelim: Allah teâlâ, hem zât itibaryla, hem
de ibadetin yalnzca O'nun için yaplmas ve bunun
sevabnn sadece O'ndan beklenmesi itibaryla bir ve
lektir. Tevhid, O'nun bu
yönden de bir ve tek oldu-
iki
una inanmaktr. Bu[ tevhid inancn bozan iki ey <

vardr. Bu eylerden birincisi, Allah teâlâ'nm zâtndan


baka bir ilâh (veya ilâhlar) bulunduuna inanmak,
ikincisi ise, Allah teâlâ'nm zât olarak bir tek ilâh oldu-
una inanmakla birlikte, kendisine ibadet etmek, r-
zasn aramak, takdirini kazanmaya çalmak, sevap
ve mükâfâtna talip olmak, O'nu sevmek ve kendisin-
den korkmak gibi hususlarda kullar O'nun seviyesi-
ne çkarmak ve O'nunla eit veya O'na yakm bir de-
recede görmektir. Riyâ yapan kimse ise, ifâ ettii amel
ve ibadetiyle yalnzca Allah teâlâ'dan beklemesi ge-
reken takdir, beenme, medh ve senâ, karlk ve mü-
kâfât ayn zamanda kullardan da bekler. 122 Böylece,
ibadet kblesi olarak yalnzca Allah teâlâ'nm zâtna
yöneldii hâlde, ibadete karlk beklentiler (takdir et-
mek, beenmek, medh etmek, sevap ve mükâfât ver-
mek) konusunda kullar O'na ortak etmi ve O'nun
derecesine çkarm olur."]

122
-Bu eyler normal olarak insanlardan da beklenebilir. Fa-
knt, ibadet karlnda onlar Allah teâlâ'dan bakasndan
bek-
lemek caiz deildir.
286 mam Gazalfnin Risaleleri «13

Dier bir ifade ile, tevhid, Allah teâlâ'nn tek ilâh


ve tek mabud (ibadet edilen) olduuna iman etmek-
tir. O'nun tek ilâh olduuna iman etmek, O'ndan ba-

ka ilâh bulunmadna inanmay gerektirir. O'nun tek


mabud olduuna iman etmek de O'ndan bakasna
ibadet etmemeyi ve O'nun için yaplan ibadetin sevap
ve karln bakasndan beklememeyi zorunlu k-
lar. Riyâ yapan kimse ise, Allah teâlâ için yapt iba-

detin sevap ve karln (takdir etmek, beenmek,


yardm etmek vs.) bakasndan beklemek suretiyle
tevhidin ikinci kkn ihlâl etmi ve böylece irke gir-

mi olur. Çünkü, tevhidin kart irktir. Kulun Allah


teâlâ'ya kar tutumu da bunlardan birinden ibarettir.
Bu sebeple, o ya Allah teâlâ'y birleyip tevhid eder, ya
da çokluk oluturup irke girer.

i Riyâ yapan bir kimse, gözüne girmek istedii


kullarn Allah teâlâ' nm emir ve izni dnda kendisi-
ne fayda veya zarar verebileceklerine de inanr. Bu
inanç da ikinci türden bir irktirj Çünkü, fayda ve za-
rarlar takdir eden ve bunlar deiik vastalarla insa-

na ulatran yalnzca Allah teâlâ' dr. Bu tevhid gerçe-


i bir çok âyet-i kerimelerle net olarak bildirilmitir.
Buna ramen riyâ yapan bir kimse, ya bu gerçee
inanmayan bir inkârc, ya onun öyle olduunda te-
reddüt eden bir üpheci, ya da onun varlndan ha-
bersiz olan bir cahil durumundadr. Tevhidi bozan bu
üç hal de müminde bulunmamas gereken kötü vasf-
7
lardandr. . a \
'

.
-
'

* r Ç t * Q, (7 c h b
')
Ihulc Krk Prensip A J y (X 287

Riyâda Allah teâlâ'nm hatrn hafife almak da


vardr. Halbuki, O'nun hatr âlidir (yüksektir) ve bü-
tün hatrlarn üstünde tutulmas lâzmdr. Bu sebeple,
ihlâsl olan kimse yapt ibâdet, hayr ve hizmetlerde
yalnzca O'nun hatrn düünür ve O'nun râz olma-
sn mükâfât olarak kendisi için yeterli bulur. 123
Riyâ yapanlarn maksadlar çeitlidir. Bunlarn
günahlar da maksadlarnn bozukluk derecesine gö-
redir. Örnein, bunlardan bir ksm, yalnzca sevilip

saylmak maksadn güder. Bir ksm, halkn güvenini


kazanp zimmetine mal geçirmek ve hrszlk yapmak
ister. Bir ksm, onlarn srtnda mevki ve makamlara

çkmaya taliptir. Bir ksm, bir günaha yol bulmaya


çalr. Bir ksm, daha baka kötülüklerin peindedir.
Riyâya vasta yaplan ameller ise üç eydir: /

imandr. En kötü riyâ türü imanda riyâ


Birincisi
yapmaktr. Çünkü en kutsal ey, Allah teâlâ'ya iman-
dr. O her eyden daha deerli ve her eyden daha üs-

*23 - hlâsl bir yönelile bir zât, Allah teâlâ'ya kar iir di-
liyle öyle demitir:
"Senin yaklamn tatl olsun da
Varsn, hayat ac olsun
Sen benden râz ol da
Varsn kullar kzgn olsunlar
Seninle aramz iyi olsun da
Kullarla aram bozuk olsun
Sen beni seversen, ötesi önemsizdir
Toprak üstündeki her ey topraktr."
288 mam Caznl'nin Risaleleri • 13

tündür. Bu onun altnda kalan hiçbir eye va-


sebeple,
sta ve âlet etmemek lâzmdr. Fakat, münafklar ve
gizli dinsizler, samimî olarak inanmadklar hâlde,

inanm gibi görünmeye çalrlar. Bundan maksadla-


r ise, bir slâm toplumunda imann kiiye salad
yararlardan faydalanmaktr.
ikincisi, farz olan ibadetlerdin Farz olan ibadetler,
yaplmas zorunlu klman ibadetlerdir. Bu ibadetlere
riyâ kartrmamak lâzmdr. Çünkü bunlarn yapl-
mas kiin insiyatif ve tercihine braklmamlardr.
Bu sebeple, onlar yapmaktan kendine hisse ve pay ç-
karmak bütünüyle yanltr. Kendi kendine kald
zaman namaz klmad hâlde, takdir görmek için
bakasnn yannda namaz klan, bu ekilde oruç tu-
tan, hacca giden, zekât veren kimseler, riyânm ikinci
derecede ar bir türü olan farz ibadetlerde riyâ yap-
m olurlar.

Üçüncüsü, nafile (farz olmayan) ibadetlerdir. Bu


ibadetleri yapmak zorunlu deildir. Bu sebeple, onlar
kiinin insiyatif ve tercihine baldrlar. Bundan dolay
da en çok riyâ bu ksmda görülür. Çünkü, kii bunlar
yapnca kendi iyiliine ve üstün bir dindar olduuna
inanr ve bu hususlarn bakalar tarafndan da bilin-
mesini ister. Onun için de bu ibadetleri ifâ ederken bu
istei duyar ve onu niyet eder. Bunu yapnca da riyâ
yapm ve ibadetinin sevabn yakm olur.
Riyâ, bazen ibadet yapmaktaki maksadn tama-
mn, bazen de onun bir parçasn oluturur. En kötü
imik Kim Prensip fit^j & 289

riya, birinci ksmdr. kinci ksmn kötülüü ise, mak-


sadn içindeki yüzdesine göredir. Çünkü, yapt
amel ve ibadette Allah teâlâ'nm rzasn ve insanlarn
lakdirini birlikte gözeten bir kimse, bir maksad içine
ikimaksad yerletirmi ve her birine belli bir arlk
vermi olur. Bunlardan birisi daha ar ve pay oran
daha fazla olduu zaman, o sonuç itibaryla birinci ve
asl maksad hâline gelir.

Bu maksat, insanlarn takdirini kazanmak oldu-


u zaman, amel bütünüyle riyâ olur ve Allah teâlâ ya-
nnda hükümsüz kalr. Bu maksat, Allah teâlâ'nm r-
zasn kazanmak olduu durumda ise amel bütünüy-
le yanmaz. Ancak kalitesi düer ve sevab azalr.

Riyâ zannedilen ve fakat riyâ olmayan bir durum


da vardr. O
da topluluk içinde ibadetleri daha neeli
bir ekilde yapmak ve daha kolay bulmaktr.
Bu hal riyâdan deil,
insann topluluktan güç ve
kuvvet kazanmasndan dolaydr. Çünkü insan top-
lumsal bir varlk olduu için, duygular topluluk için-
de daha kuvveti ve diri olurlar. Onun için, sözü edi-
len hal, tabiî yaps içinde kaldkça riyâ deildir.

Fakat buna niyet ve kast eklenirse, o zaman hü-


küm bu niyet ve kasta göre deiir.
i Allah teâlâ'nm rzasn ve halkn takdirini kazan-
mak ayn ölçüde maksat olduklar zaman ise, eit
arlkta olan bu iki zt maksat, birbirini yok ederler
ve bu ikili maksatla yaplm olan amel hiç yaplma-
290 mam Gazalî' nin Risaleleri • 13
j

m gibi olur. 124 Çünkü


niyetsiz hâle gelen ameller
niyetsiz olan veya sonradan
makbul deildirler. Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm, mehur olan hadis-i
erifte öyle buyurmutur:
" Ameller niyetlere göredir ve kim ne niyet eder-
se, amelinin karl odur/' 125

Gizlilik Derecesine Göre Riya


Bil ki, riyâ niyet ve maksada müteallik olduu
için gizli bir eydir. Ancak gizli olan riyann gizlilik

dereceleri de farkldr. Ameli bozma etkisi de en az


gizli olan riyadan en çok gizli olan riyâya doru aza-

lr.' En az gizli olan riyâ, amelin yegâne veya arlkl

maksadn oluturan riyâdr. Bundan daha gizli olan


riyâ, amelin daha kolay yaplmasn salayan riyâdr.

Bundan daha gizli olan riyâ, amelin duyulmasndan


ve takdir edilmesinden dolay heyecan ve sevinç duy-
maktr. Bundan da daha gizli olan riyâ ise, amelini
düünerek bunu yapm
olmasndan dolay halkn
kendisini takdir etmeleri lâzm geldiine inanmak ve
bu takdiri görmedii zaman krlp gücenmektir.
Riyânn bu ekilde birbirinden gizli dereceleri

bulunduu ve derecesine göre ameli bozup çürüttü-


ü için, Allah teâlâ'nm hâlis kullar ona kar çok dik-

-Bu amel, kiinin ne lehinde, ne de aleyhinde bir sonuç


524

brakmadan bozulur. Riyâ arlkl amel ise, bozulmakla birlikte,


kiinin üzerinde riyâ yapmann günahn da brakr.
125 -Müttefekun aleyh
/ Ünde Krk Prensip A /yQ 291

davranr ve onun az gizli olanndan olduu gibi,


katli

çok gizli olanndan da kaçnmaya çalrlar. Bunun


için de, ibadetlerini gizlerler ve ibadet ettiklerinden
dolay her hangi bir karlk bulmaktan kaçarlar. Hz.
Ali'den rivayet edildiine göre, Allah teâlâ, kyâmet
gününde baz kullarna öyle der:

'badet örendiiniz, slama hiz-


ettiiniz, ilim
met ettiiniz için satn aldnz mallarn fiyat düü-
rülmüyor muydu? Herkes size selâm vermek için ya-
rmyor muydu? htiyaçlarnz kolaylkla görülmü-
yor muydu? ite amellerinizin karl beklediiniz
bu eylerdir. Bugün size sevap verilmeyecektir/'
Eer denilse ki, riyâ bu kadar derinlere ulatna
göre, riyâsz bir amel yapmak mümkün deildir.

Biz de deriz ki, riyâsz amel yapmann zorluu


kesindir. Biz de bunu belirtmeye çalyoruz. Ancak,
buna ramen, riyasz amel yapmak imkânsz deildir.
Çünkü, Allah teâlâ imkânsz olan bir ameli kullarna
teklif etmez. O, riyâsz amel etmeyi teklif ettiine gö-

re, demek ki, bu mümkündür.


r
Bu arada, riyânn amelin neresinde olutuu da
önemlidir. Çünkü o,banda, ya devamn-
ya amelin
da veya sonunda oluur-' Amelin banda oluan riyâ, 1

onun yaplmasndaki etkin sebep ise, o amel riyâ için


yaplm olur. Böyle bir amel de makbul deildir. j

Onun amele balarken kesinlikle riyâdan uzak


için,

olmak lâzmdr.'jAmelin devam srasnda oluan riyâ,


eer amelin devamn salayan etkin sebep ise, amel
292 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

yine riya için yaplm olur. Bu amel de makbul deil-


dir. eer amel hâlis bir niyet ve kararllkla sür-
Fakat,
dürülürken, bakalarnn görmesi yüzünden kalpte
bir sevinç ve canllk oluursa, bu durumda amelin
asl riyasz ve makbuldür. Ancak, âriz olan riyânm
kuvvetine göre, onun sevab ve bereketi azalr. Amel
oluan riyâ makabline âmil olma-
d
bittikten sonra ise,

kapsamad) için ameli etkilemez. Fa-


(öncesini
kat, riyâ yapmak bal bana bir günah olduu için,
böyle bir riyânm olumas günah tekil eder. da u
vardr ki, amelden sonra oluan riyâ, genellikle ame-
lin banda veya devamnda gizli olan riyânn ortaya
çkan görüntüsü durumundadr. Böyle bir riyâ önce-
den gizlenmise, biraz yukarda anlatld gibi, ame-
lin makbuliyeti tehlikeye girer/Amelden sonra riyâ-
nn olumas gerei yokken kiinin yapt ameli
ise,

söylemesi, bunun örenilmesinden holanmas, bun-


dan nefsine pay çkarmas, üstünlük hissi duymas,
zevk ve haz almas eklindedir.
[Amelin duyulup takdir edilmesine sevinmenin
riyâ olmayan türleri de vardr. Bunlar öyledir:

Amelinin duyulup takdir edilmesi karsnda,


1-

Allah teâlâ isteseydi, bana iyi ameller deil, kötü


ameller de yaptrabilirdi, diye düünüp O'nun lütuf
ve keremine sevinmek.
2- Allah teâlâ, isteseydi, beni iyi amellerimle de-
de tehir edebilirdi, diye
il, kötü amellerimle düü-
nüp sevinmek ve O'na ükretmek. \
/ Hiuie Krk Premip 293

3- Allah teâlâ dünyada kötülüklerimi gizleyip iyi-

liklerimi aça çkard gibi, umulur ki, âhirette de


böyle davranr, orada da kötülüklerimi gizleyip iyi-

liklerimi ortaya çkarr, diye düünmek ve bundan


dolay sevinmek. Çünkü, hadis-i erifte de buyurul-
duu gibi, Allah teâlâ mümin kulunu dünyada setre-
dip gizlerse, âhirette tehir edip rüsvay etmez.

yi amellerinin duyulmas üzerine, baka insan-


!

4-
larn da kendisini örnek alp ayn amelleri ileyebile-
ceklerini ve böylece kendisinin hayrda öncü ve örnek
hâline gelip bunun sevabn alabileceini düünmek.
Bu düüncenin meruiyetini ifade eden bir âyette Al-
lah teâlâ müminlerin öyle dua ettiklerini bildirmitir:
"Bizi takva sahiplerine öncü ve örnek yap." 126

126 -Furkan, 74. Not: Allah teâlâ, Bu zmnen,


âyet-i kerimeyle
mümin kullarndan hayrda önde olmaya ve öncülük yapmaya
çalmalarn, bakalannm arkasnda beinci, yüzüncü srada sü-
rüklenmemelerini istemitir. Bu sebeple, her mümin kesin olarak
hayr olduuna inand ilerde bayra kendisinin tamasna ça-
lmas ve himmetini daima bu ekilde yüksek tutmas gerekir. Bu
böyle iken, imdiki müminler, genellikle hayr ilerinde, bozguna
uram bir ordunun en arka saflarndaki yorgun askerler gibi bit-
kin, ölgün ve isteksizdirler. Fakat bunlar, bir bâtl hak, bir bid'at
sünnet, bir erri hayr gördükleri zaman ise, bunlara hizmet yolun-
da muzaffer bir ordunun askerlerine dönüür ve o ekilde canla-
np Bu cümleden olarak, dalalet üzerinde olanlarn
zindeleirler.
davalarnda ve inançlarna ballkta hak üzerinde olan müminle-
re göre çok daha srarc, inatç, diri ve zinde olduklarn ben çok

kere hayret ve acyla seyr ve temaa etmiimdir.


294 mam Gazalinin Risaleleri • 13

Riyâ Yapmann Sebepleri


:

j
Bil ki, riyâ yapmann balca sebepleri üç eydir.
Riyâ yapmaktan ve onun kötü sonuçlarna katlan-
maktan kurtulmak için bu sebepleri ortadan kaldr-
mak lâzmdr. Bu sebepler unlardr:
fi- Övülmeyi sevmek] Övülmekten bir ölçüde
holanmak insan tabiatinde varsa da, bunu sevgi ve
tutku hâline getirmek, riyâ yapmaya sebep olur. Bun-
dan dolay, baz kimseler, cesur olmakla tannmak ve
övülmek için, ölümü göze alarak düman saflarna
saldrrlar. Baz kimseler de sâlih ve âbid (çok ibadet
eden) bir kii olmakla tannp övülmek için, yorucu
ibadetler ve tâatler yaparlar. Riyâyapan bu sebebi or-
tadan kaldrmann yolu, insanlar tarafndan övülme-
nin, özellikle de yersiz, ölçüsüz ve sun'î iken, bir de-
erinin bulunmadn, faydas olmayp zarar bulun-
duunu veya en azndan, zararnn faydasndan daha
çok olduunu düünüp kendini buna inandrmaktr.
Buna inannca da, övülme sevgisi gever ve bu tutku
dalp gider. Bu tpk una benzer:
nsan ftratnn gerei olarak bal lezzetli bulur ve
onu yemek için itah duyar. Fakat, içinde zehir bulun-
duuna inand zaman, itah kesilir ve onu yemek-
ten vazgeçer. Övülme sevgisi ve bunun sebep olup
yol açt riyâ da zehirli bal gibidirler. Çünkü bunlar,
nefse ho gelseler de, âhiretin sermayesi olan amel ve
ibadetleri bozar ve sevaplar yok ederler. Böylece de,
/ )inde Krk Prensip A /
Jf 295

insann âhirette hüsrana uramasna ve helâk olmas-


na sebep olurlar. Övülme sevgisinin verdii bu ciddî
/ararlarn yannda baldaki zehirin verdii zarar çok
az ve ehven kalr.

Kald ki, insanlarn övmesi, beenmesi ve râz ol-


mas ksa ömürlü ve çabuk geçicidir. Çünkü insanlar
devaml olarak memnun etmek ve kendisini her za-
man onlara beendirip övdürmek mümkün deildir.
Bu bilinen bir eydir. Onun için, bunlara talip olmak
kalc, ebedî ve faydalarla dolu
yerine, Allah teâlâ'nn
olan rzasna, beenmesine ve övmesine talip olmak
lâzmdr. Bunun yolu da amelleri riyâsz ve hâlis bir
ekilde srf Allah teâlâ'nn rzas için yapmaktr.
Ameller bu ekilde yaplrsa, Allah teâlâ'nn kendisi
râz olduu gibi, insanlar da râz eder. Amellere riyâ
kartrlmas durumunda ise, hem O kzar, hem de
insanlar kzdrr. Bundan dolaydr ki, gerçekten sâlih
olan kimseler, görünürde sevilip saylmalarn gerek-
tiren maddî ve dünyaya âit bir sebep bulunmasa bile,

Allah için seven müminler tarafndan sevilip saylr-


lar. Buna mukabil, sevilip saylmalarn gerektiren

pek çok maddî sebeplere sahip olmalarna ramen,


fâsk, zâlim, riyâkâr ve sefih kimseler bu müminler
tarafndan sevilip saylmazlar. Bunlar bask, zorbalk
ve tehditle de sevdirmek mümkün olmaz. Allah Re-
sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
kulunu sevdii zaman, melekle-
" Allah teâlâ, bir

re, "Ben falan kulumu seviyorum. Siz de onu sevin."


296 htifim Ggzatfnin Risaleleri • 13 ,

der ve melekler de onu severler. Ondan sonra, bu ku-


lun sevgisi yeryüzündeki müminlerin kalplerine de
yerletirilir. Allah teâlâ, bir kuluna buz ettii zaman
da, meleklere, buz ediyorum. Siz de ona
"Ben falana
buz edin." der ve melekler de ona buz ederler. On-
dan sonra, bunun buzu yeryüzündeki müminlerin
kalplerine de yerletirilir."

v2- Zemmedilmekten korkmak. 127 Zemmedilmek- /

ten korkmak da, kendini beendirmeye çalmaya ve


bunun için riyâ yapmaya sebep olur.)Bu sebebi orta-
dan kaldrmann yolu, kendisinin Allah teâlâ yannda
övülen ve beenilen bir kimse olmas hâlinde, onun
insanlar tarafndan zemmedilmesinin ve beenilme-
mesinin kendisine zarar vermeyeceini düünmek ve
nefsinibu gerçee inandrmaktr^ Kald ki, insanlarn
zemmetmelerinden korkup riyâ yapanlarn korktuk-
lar balarna gelir. Çünkü Allah teâlâ, eninde sonun-
da onlarn riyâkârlklarn ortaya çkarr ve o zaman,
daha önce onlar samimî, ihlâsl ve inançl zanneden-
ler, onlar iddetle zemmeder, kötüler ve kendilerine

buz ederler. Halbuki bu kimseler, batan beri ihlâs


gözetip yaptklar amelleri (hizmet ve dier çalma-
lar) Allah teâlâ için yapsalar, biraz geç de olsa, Allah
teâlâ ihlâslar bereketiyle onlar kullarna da beendi-
rip sevdirir.

127 -Zemmedilmek; kötülenmek, eletirilmek, beenilme-


mek demektir.
/ '/;/(/<• Krk Prensip va 297

Bilmek lâzmdr ki, korkulmas gereken, insanla-


rn kötülemesi deil, Allah teâlâ'nm kötülemesidir.
C ünkü insanlarn kötülemesi hakl gerekçelere da-
v

yanmazsa, hiçbir hükmü yoktur. Böyle bir kötüleme


uzun süreli ve kalc da deildir. Allah teâlâ'nn kötü-
lemesi ise, kulun yüzüne ebediyyen saâdet kaplarn
kapatr ve onun iflâh olmasn imkânsz hâle getirir.

3- nsanlardan bir ey beklemek. Riyâ yapp in-


sanlarn gözüne girmeye çalmann saik ve sebeple-
rinden birisi de onlardan bir ey beklemektirHBu sebe-
bi etkisiz klp kökünü kurutmann çaresi ise, insanla-

rn kendiliklerinden bir ey veremediklerini, hayr ve


erri takdir ve tevzi edenin Allah teâlâ olduunu, in-
sanlarn ve dier sebeplerin ise O'nun takdir ettii
eylerin (hayr ve errin, nimet ve musibetin) yerine
ulamasnda birer araç ve âlet olarak kullanldn,
bu yüzden hayr ve erri, nimet ve musibeti verenin
yalnzca ve sadece Allah teâlâ olduunu düünmek
ve bu tevhid gerçeine samimî olarak inanmaktr. 1

insanlardan bir ey beklemenin, açkland gibi,


birfaydas yoktur. Fakat, onun çok zararlar vardr.
Riyâ yapmak, zillet ve meskenet göstermek, hakk
gizleyip bâtla sessiz kalmak,aldanp hayal krkl-
na uramak, insanlara darlmak ve onlara düman ol-
mak bu zararlardandr. Bu böyle olduu için, bekle-
diklerini Allah teâlâ'dan beklemek, O'nun lütuf ve
rahmetine tâlip olmak, amelini ihlâs ile yapmak, bu-
nun yannda, meru bir ekilde çalmak ve emek sarf
298 mam Gazalfnin Risaleleri • \p

edip aln dökmek lâzmdr. Bunlar yaplnca da


teri

sorun kalmaz. Çünkü Allah teâlâ kendisinden bekle-


yen ve fakat ayn zamanda kendisinin emrettii ekil-
de çalan ve yorulan kullarn sever ve beklediklerini
u veya bu ekilde verip onlar iflâh eder.

Farz- muhâl, riyâ yapmak suretiyle dünyaya âit

baz muvakkat eyler elde edilse bile, bunun karlk


ve bedeli âhiret sevabn, oradaki hayat ve saâdeti
kaybetmektir.Bunun çok pahal bir bedel olduu dü-
ünülürse, o muvvakkat eylerden vazgeçmenin ak-
ln gerei olduu kolayca anlalr.
[Eer denilse ki, insan istemedii hâlde, bazen ri-

yâ hissi onun kalbine musallat olur. Bu türlü riyânn


hükmü nedir?

IBiz de deriz ki, irade dnda kalan fiiller gibi, bu


türlü fikirler, hisler ve hayaller de sorumluluk ta-
mazlar. nsann bunlarla ilgili olarak tad tek so-
rumluluk, onlarn olumasna yardmc olan ve onla-

r
\

besleyen tavr ve hareketlerden uzak durmasdr.


insann bu konudaki sorumluluu bununla snr-
ldr. O bu sorumluluun gereini yerine getirdii
takdirde, iradesinin dnda oluan ve kendisini aan
yukardaki durumlardan sorumlu deildir.
[ Kald ki, bu yapld takdirde, irade dnda olu-
an bu eyler (riyâ hissi ve benzeri olumsuz hisler ve
fikirler) büyük ölçüde güç kaybederler. Çünkü irade
dnda oluan bu olumsuzluklarn kökleri iradeye tâ-
/ Umlc Krk Prensip

hi olan tutumlarn içinde filizlenir ve onlarla gdala-


l p beslenir, j

Bunahalkn görmesi karsnda istemedii


göre,
hâlde kalbinde riya hissi oluan bir kimsenin yapma-
s gereken ey, ibadetlerini gizlemektir. Gizlemek, her
liirlü tehlikeye kar en salam siperdir. Açk arazide
Navamakta ölüm tehlikesi bulununca askerin siperde
gizlenmesi gerektii gibi, açkça ibadet yapmakta riyâ
bulununca âbid'in (ibadet edenin) de ibadet
tehlikesi
ve amelini gizlice yapmas lâzmdr. Bu böyle iken,
bir kimse riyâ tehlikesini gördüü hâlde, amelini

açkta yapmak istedii takdirde, kalbinde iradesine


bal gizli bir riyânn sakl bulunduu anlalr.
saklanamad veya açkça yaplmasnda
Amelin
merû faydalar bulunduu hallerde ise, kendiliin-
den kalbe giren riyâ hissine aldrmamak ve onun et-
kisinde kalp ameli daha güzel veya daha çok yap-
ma ktarr saknmak, tedbir olarak yeterlidir. Çünkü kal-
be giren bütün hayal ve hisleri kontrol etmek müm-
kün olmad için, insanlarn görmesinin kalbe yans-
yan gölgesi durumunda olan riyâ hissini de bütünüy-
le yok etmek mümkün deildir. Ya da, daha doru bir

ifade ile, çok az kimselerin baarabildii zor bir itir.


Bu kimseler ise, nebiler ve sddklardr.

Ameli Açkça Yapmann Caiz Olduu Haller


Ameli gizlice yapmann gerekli olduu haller bu-
lu nduu gibi, onu açkça yapmann câiz olduu hal-
300 (mam Gazal inin Risaleleri «13 /

lerde vardr. 128 Onun için, hangi hâlde nasl davran-


mak gerektiini bilmek ve ameli buna göre gizli veya
açk yapmak lâzmdr. Ameli gizlemek riyâdan kaç-
mak için, onu açkça yapmak ise, bakalarna örnek
oluturmak, tevikte bulunmak ve sosyal hayata dinî
görüntü kazandrmak içindir.
u kadar vardr ki, riya tehlikesi olduu yerde
ameli gizlemek vâcip iken, bu tehlike bulunmad
yerde yukardaki mülâhazalar altnda ameli açkla-
mak vâcip deil, sadece câizdir. Prensip çerçevesinde
söylemek gerekirse, ameli gizlemek azimet, onu açk-
lamak ise ruhsattr. Azimet herkes için iken, ruhsat
yalnzca onu doru kullananlar içindir. Bu sebeple, ri-
yâdan bütünüyle emin olunmad sürece, ameli açk-
lamak ruhsatn kullanmaktan saknmak en doru
olandr. (Helâket ve felâket asr dedii çamzda ya-
ayan gir büyük âlim unu söylemitir: "Küfrün ve
fisk'n hâkim olduu bir ortamda iman ve ibadeti
açklamak, bid'atlarn yaygn olduu bir yerde sün-
neti açkça uygulamak riyâ deildir. Çünkü, riyâ din-
darlk yüzünden halkn teveccühünü kazanmak dü-
üncesidir. Sözü edilen ortamlarda ise, dindarlk yü-

128 -Bu ifadeden de anlald gibi, gizlilik veya açkl ge-


rektiren eyamel deil, hâldir. Hâlden maksat ise, insann riyâ-
dan emin olmas veya onun tehlikesi altnda bulunmasdr. Bi-
rinci hâlde her türlü ameli açkta yapmak câizdir ve bazen de
matlup ve merguptur. kinci hâlde ise, bütün amelleri gizlemek
lâzmdr.
Dinde Krk Prensip A /
\f 301

zünden teveccüh kazanmak yoktur; aksine, hor gö-


rülmek, alaya alnmak, zulüm ve hakszla maruz
kalmak gibi nefsin holanmad ve saknmak istedi-
i olumsuzluklar vardr.) 129

Riyaya dümek korkusu yüzünden ameli terk et-


mek tavsiye edilmemitir. Çünkü ameli gizlemek su-
retiyle riyaya dümek tehlikesini ortadan kaldrmak
mümkündür.
Ayrca, samimî olarak riyâya dümek korkusunu
duyan ve bundan saknmak için ameli terk etmeyi gö-
ze alan bir kimse, ameli açkça da yapsa, riyâdan sa-
knma gücüne sahiptir. Çünkü riyâya düenler, kalp-
lerinde ona kar bu ekilde korku, nefret ve alerji
duymayan kimselerdir.

Bu böyle olmasna ramen, riyâya dümek kor-


kusu karsnda, bakalar tarafndan yaplmasyla da
ihtiyacn karland amelleri terk etmek, ihtiyata da-
ha uygundur. Bu durumda, bu türlü amelleri terk et-
menin vâcip olduu da söylenebilir.

Bu amellerden maksat ise, farz- kifâye veya sün-


net-i kifâye türünden olan sosyal amellerdir.
Va'zetmek, imamlk yapmak, fetva vermek, kad-

129
-Ancak, normalde bu böyle iken, bir takm et kafal kim-
seler yaadklar ortamn ne olduunu bilmedikleri için, küfür,
dalalet ve bid'atin kol gezdii yerlerde de riya yapar ve yaptk-
lar baz eften püften amel ve ilerle teveccüh kazanacaklarn
zannederler.
302 mam Gaznlî'nin Risaleleri • 13/

lk yapmak (ve benzeri resmî görevleri üstlenmek) bu


türdendirler. 130

Günahlar gizlemek ise mutlak olarak vaciptir.

Halkn dilinde dolaan, "Allah'tan saklanmayan, kul-


danda saklanmaz/ sözü günahlar için geçerli deil-
7

Ancak günahlar gizlemek, Allah teâlâ'nn yasak-


dir:!

larn açkça ve pervaszca çinemek, kötülükte ba-


kalarna örnek olmak ve tevikçi rolünde görünmek
durumundan saknmak niyetiyle olmaldr. Bunlar
gizlemek, kendini masum ve temiz göstermek niye-
tiyle olursa, durumda bu
yine de gereklidir. Fakat bu
niyetten dolay yeni bir günah kazanmak söz konusu-
dur. Çünkü, gerçei yanstmayan bu niyet, bakalar-
n aldatmaya yöneliktir. Aldatmak ise haramdr. 131

Kötü ve Güzel Ahlâk


Bil ki, kötü ahlâk hasletleri çoktur. Biz bunlarn
bahcalarm zikrettik. Onun için, nefsi bunlarn baz-

130 -Bu iler farz- kifâye olduklar için,bazlarnn onlar


yapmasyla sorumluluk kalkar. Fakat, onlar yapan baka bir
kimse bulunmazsa, ehil olan bir kimsenin "riyaya düerim."
korkusuyla onlar terk etmesi doru deildir.
I3î -Bu bahsin sonunda kendi kendime iki soru sordum.

Bunlar okuyucularla da paylamak istiyorum. Birinci soru u-


dur: Niyetin kazas geçerli midir? kinci soru da udur: Niyetin
tashihi mümkün müdür? Birinci sorudan maksadm udur: n-
san bazen ve hasseten acele ile bir i yaparken niyet getirmeyi
unutur veya ihmal eder. Daha sonra kendisini toparlaynca, "Ya-
/ Ymde Krk Prensip 303

larmdan temizlemek yetmez. Onu bunlarn tümün-


den temizlemek ve arndrmak lâzmdr. Çünkü, kötü
ahlâk hasletleri hastalk gibidirler; onlardan hangisi
kalrsa, nefsi helâkete götürür. Ayrca, onlar, birbirile-
riyle balantl ve ilikilidirler. Bu yüzden, bazlar
bulunduu takdirde, ötekilerini de çekip getirirler.
Bunlar, ayn zamanda manevî çirkinliklerdir. Maddî
güzellik (vücut güzellii), bütün maddî kusurlar gi-
dermekle gerçekletii gibi, manevî güzellik (ruh ve
nefs güzellii) de bütün ahlâkî çirkinliklerden temiz-
lenmekle gerçekleir. Manevî güzellik ve ahlâkî çir-

hu bu i bana çok hayr Niye niyet etmedim?" de-


getirebilirdi.

yip hayflanr. Böyle bir durumda, gecikmeli olarak, yapt iin


hayr için olmasn niyet etmesi geçerli midir? kinci sorudan
maksadm da udur: nsan bir i yaparken, bazen anî bir zaafa
kaplp bununla dünyaya âit bir fayda veya maslahatn gerçek-
lemesini düünür. Fakat, uzun sürmeyen bu zaaf geçince, pi-
man yapmas gerektiini düünür.
olur ve o ii Allah teâlâ için
Fakat i artk yaplm ve tamamlanmtr. Böyle bir durumda is-
tifar ederek ilk niyetten dönü yapp bu iin Allah teâlâ için ol-
masn niyet etmek mümkün müdür?
Ben bu sorular sordumsa da, cevaplarn bulamadm. An-
cak, her eye ramen bu niyetleri getirmekte hayr ve fayda var-
dr. Allah teâlâ, tevbe edip man eden ve salih amel ileyen kim-
selerden bahsederken, onlarn kötülüklerini iyiliklere çevirdii-
ni bildirmitir. (Furkan, 70) Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam

da, kötülükleri yazan melein, yaplan bir kötülüü hemen yaz-


madn, kulun piman
olup tevbe etmesini beklediini söyle-
mitir. Kesin olmamakla birlikte, bu âyet ve hadisten, geçen so-
rulara olumlu cevaplar çkarmak da mümkündür.
304 tnam Gazaltmn Risaleleri • 13

kurtuluu
kinliklerden temizlenmek ise âhiret için ol-

mazsa olmaz art durumundadrlar.


Din dilinde, buna ahlâk güzellii veya güzel ah-
lâk da denilmitir. Bu cümleden olmak üzere Allah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm unlar söylemitir:

"Kulun terazisine konulan en ar


güzelliidir." 132

132-Bu böyle iken, bir çok müslüman, küçük bir amel yap-
mak için bir sürü ahlâkszlklar yaparlar. Hiç üphe yoktur ki,
bunlarn kayplar kazançlarndan kat kat fazladr. Bu münase-
betle, bir olay da anlatmak istiyorum. Bir adam, bir ilâhiyatçya,
"Ben oruç tutarken, huyum daralr; krc olurum. Ne yapaym?"
diye fikir sormu. lâhiyatç efendi de ona u
fikri, ya da fetvay

vermitir: "O zaman, oruç tutma, fidye ver." lâhiyatç efendinin


verdii bu fetva, sünnet olan oruçlar için geçerli olabilir. Fakat,
farz olan oruç için geçerli deildir. Farz olan orucu terk etmek
için, ahlâk daralmas mazeret deildir. Peygamberimiz zamann-

dan günümüze kadar, bu böyle bilinmitir. Fakat, dini ykmaya


çalan baz ilâhiyatçlar, desteksiz atp akllarna eseni söyle-
mekten çekinmezler. Çünkü bunlar, Allah'tan korkmazlar; Al-
lah'tan beklentileri de yoktur. Hatta belki Allah'a iman da etme-
milerdir. Onun için, ellerine geçirdikleri ilâhiyâtç kimliini er
ve ykm için kullanmakta beis görmezler. Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm, âhir zaman anlatrken unu söylemitir: "O za-
man halkn öncüleri durumunda olan kimseler, cehennem kap-
snda durup onlar oraya çaracaklardr."
Burada u da bilinmelidir ki, prensip olarak hüküm çoun-
lua göredir; sorumluluk da ahsîdir. Bu sebeple, bir toplum ve-
ya topluluk içinde çounluu oluturmayan kötü bireyler varsa,
bunlardan dolay o toplum ve topluluk kötü diye nitelendiril-

mez ve o kötü bireylerin sorumluluk ve günahlarna da ortak ol-


Ihd' Krk Prensip AA/a < 305

"Ben ahlâk güzelliini tamamlamak için gönde-


rildim/'

"Din, ahlâk güzelliidir/'^

"Ahlâkn güzel olan, Allah teâlâ'nm da ahlâk-


dr." Bu hadisten esinlenerek öyle denilmitir: "Allah
teâlâ'nn ahlâkyla ahlâklanm."
"man en üstün olan mümin, ahlâk en çok güzel
olan mümindir."

Ahlâk güzelliinin ne olduu konusunda çok


eyler söylenmi ve çok tanmlar yaplmtr. Onun
için biz burada ahlâkn tarif ve tanm üzerinde deil,

onun önemi üzerinde duracaz. unu bil ki, insan


madde ve mânadan, dier bir ifade ile, ceset ve ruh-

mazlar. Bu prensip kurum ve müesseseler de aynen geçerli-


için

dir. Bu yüzden, baz iyi kurumlarda bir takm kötü kimseler var-

sa, bunlar o kurumlarn da kötü olduu sonucunu dourmazlar.

lâhiyât ve Diyânet gibi kurumlar da kurumlardr ve bu ku-


iyi

rumlarda baz olumsuz bireyler bulunsa bile, onlar gözden dü-


ürmek doru deildir.
133 -Ayet ve hadislerden mâna ve hüküm çkarmak için, ba-
z usûl ve prensipleri bilmek lâzmdr. Bunlar bilmeden âyet ve
hadisleri doru anlamak ve yorumlamak mümkün deildir.
Onun yukardaki hadis-i erife bakp, "Bir insann ahlâk
için,

güzelse, onun ayrca Allah teâlâ'ya iman ve ibadet etmesi lâzm


deildir. Çünkü din ahlâk güzelliidir." demek yanltr. Çünkü,
hadis-i erifte geçen ifade tarz,hasr deil, önem belirtmek için-
dir. Peygamberimizin sözlerinde bunun pek çok misâlleri vardr.

"Hac Arefedir", "Din nasihattir." hadisleri de bu misâllerdendir.


Bunlarda da, hasr deil, önem söz konusudur.
306 mam GazalTnin Risaleleri • 13

tan mürekkep bileik bir varlktr. Onun madde ve ce-


sedinin olduu gibi, ruh ve nefsinin de bir yaps, ek-
li ve heyeti vardr. Ve cesedin olduu gibi, ruhun ya-

ps da ya güzel veya çirkindir. Ancak ruhun güzelli-


i cesedin güzelliinden çok daha önemlidir. Çünkü
cesedin güzellii geçici iken, ruhun güzellii ebedî ve
kalcdr. Ayrca, cesedin güzellii çou hallerde kötü-
lüklere sebep iken, ruhun güzellii her zaman iyilie
vesiledir. Çünkü bütün güzel davranlar ruh güzelli-
inin da vurular ve dtaki yansmalardr.
r i Ruh güzelliinin asl ve özü ise, dört kuvvetin
(duygu ve hislerin) ifrat veuzak olmalar,
tefritten
mutedil, dengeli, ölçülü bulunmalar ve doru yönde
çalmalar, istikamet üzerinde bulunmalardr.
Bu kuvvetler (duygu ve hisler) ise ilim kuvveti,
gazap (kzmak) kuvveti, ehvet (istemek, arzulamak)
kuvveti ve adâlet kuvvetidir.
ilim kuvvetinin ifrat ve tefritten uzak olmas ve
istikamet üzerinde bulunmas, onun doru sözleri,
hak akîde ve inançlar, faydal olan tutum ve davra-
nlar bulup tesbit etmesidir. Bu bulu ve tesbiti ya-
'

pan ilim kuvvetine "hikmet" denir.


Hikmet, Kur'ân- Kerim'de öyle övülmütür:
"Allah, diledii kimselere hikmet verir. Kime hikmet
verilire, ona gerçekten büyük bir nimet verilmi

olur." 134 Hikmet'e akl-i selîm de denir. Hikmet veya

»* -Bakara, 269
/ >inde Krk Prensip 307

akl-i uyumludur. 135 Yukarda bildirilen


selim din ile

görevi yapmakta bunlar yardmlarlar. Din, prensip-


leri koyar, akl-i selim de bunlarn haklln anlar ve

onlar sahte olan taklidlerinden ayrr.


L Dier üç kuvvetin ifrat ve tefritten uzak olmalar
ve istikamet üzerinde bulunmalar ise, din ve hik-
met'in emir ve iaretine uymalar ve bu emir ve iaret-
lere göre vaziyet almalardr. J

Söz konusu dört kuvvetin birbirine kar durum-


larn öyle de tasavvur etmek mümkündür:
lim kuvveti, hikmet veya akl-i selîm sultandr.
Adâlet kuvveti onun yürütme ve infaz etme gücüdür.
Gazap ve ehvet kuvvetleri de onun sava ve barla-
r, red ve kabulleri, yasak ve emirleridir. Akl avcya
benzetilirse, o zaman da gazap ve ehvet kuvvetleri
onun için köpek ve at durumunu alrlar.
lim kuvvetinin mutedil ve müstakim hâline, be-

135 -Söylemeye hacet yoktur ki, dinden maksadmz slâm


dinidir. Çünkü gerçek olan da, aklla uyumlu olan da bu dindir.

Dier dinler ise, asllar gerçek de olsa, mevcut halleriyle bâtl-


drlar ve gerçei arayan aklla uyumayan bir sürü hurafeleri iç-

lerinde barndrrlar. Bu sebeple, Avrupa'da asrlarca din ile akl


birbiriyle çatmlar, bunlarn temsilcileri olan kilise ile ilim
adamlar birbiriyle savamlardr. Onun için, misyonerlik göre-
viyle müslümanlar arasnda hristiyanlk propagandasn yapan
ve bu dinin hak ve akla uygun olduunu söyleyen misyonerler,
evvelâ asrlarca kilise ile ilim adamlar arasnda süren savan ne
olduunu açklamak zorundadrlar.
308
— ,
mam Gazalfnin Risaleleri • 13

lirttiimiz gibi, hikmet denir. Hikmet ahlâk güzellii-


nin aslî unsurlarndandr. Hikmete sahip olan bir
kimse, uza görür, derine nüfuz eder, nefsinin hilele-
rini anlar, amellerindeki eksiklik ve kusurlar fark
eder, makul ve geçerli tedbirler almasn bilir. Ancak
bu kuvvet de, çou insanlarda ya ifrat veya tefrit hâ-
lindedir. Bunun ifrat hâli, ilim ve akln her ey için
yeterli ve sanmak, küfür ve inkâra kalkmak,
geçerli
hile ve aldatma yoluna sapmaktr. Bu kuvvetin tefrit
hâli ise, hiç düünmemek, her ite bakalarn taklit
etmeyi tercih etmek, her söze inanmak ve herkese gü-
venmektir,
r
Gazap kuvvetinin mutedil ve müstakim olmas
hâline ecâat (cesaret) denir. ecâat, ahlâk güzelliinin
1

temel öelerinden biridir. Allah teâlâ da bu sfat ve


ona sahip olan mümin kullarn sever. Ancak, gazap
kuvveti, çou insanlarda ya ifrât veya tefrit hâlindedir.
frât hâlinde olduu zaman, ona sahip olan kii haksz-
lk için kzar, onun için kavga eder ve kzp kavga edin-
ce de husumette ileri gider. Tefrit hâlinde olduu za-
man ise, ona sahip olan kii hak ve haysiyet için yeter-
li derecede kzgnlk duymaz, hakszla tepki göster-
mez, hakk savunma gayretinden yoksun olur.

j
ehvet kuvvetinin mutedil ve müstakim olan hâ-
line de iffet denir.] ffet de ahlâk güzelliinin temel
öelerindendir. Allah teâlâ da iffeti ve iffet sahiplerini
sever. ffet, ancak merû, helâl ve temiz olan eylere
istek ve arzu duymaktr.
/ Vitdv Krk Prensip n h I& K 309

Bu kuvvet de, çou kimselerde ya ifrat veya tefrit

halindedir.Bunun ifrat hâli, nefsin houna giden her


eyi istemek ve onu her vasta ile elde etmeye çal-
maktr. Bu kuvvetin tefrit hâli ise, sahip olunmasnda
dünya ve âhiret yarar bulunan eylere yeterli derece-

de arzu duymamak ve bunlar kazanmak için ciddî

bir ekilde çalmamaktr.


Bu açklamadan da anlald gibi, ahlâk güzelli-
i, his ve duygularn orta derecede olmalar hâlidir.

Bunlarn orta derecenin üstünde veya altnda olmala-


r ise farkl boyutlarda ve çeitlerde ahlâkszlk dou-
rurlar. Onun için, atasözlerinde, " lerin hayr onlarn
orta hâlindedir.", "Ortann iki taraf da erdir." denil-
mitir. Kufân- Kerim'de de bu gerçee iaret edile-
rek öyle buyurulmutur:
"Eli boynuna balanm kimse gibi, cimrilikte ile-

ri gitme. Cömertlikte ileri gidip elinde hiçbir ey tut-


maz duruma da gelme." 136
"Rahmân'm kullar onlardr ki, harcama yaptk-
larnda ne israf, ne de cimrilik yaparlar. Bu ikisinin
ortasnda davranrlar." 137
"Allah'n Resûlu ile beraber olanlar, kâfirlere kar-
iddetli, kendi aralarnda yumuak ve merhametli-
dirler." 1 ^

« -srâ, 29
137 -Furkan, 67
•38 -Feth, 29
310 mam Gazali' mu Risaleleri • 13

Bil ki, ahlâk güzellii bazen ftrat ve yaratltan-


dr. Bu o demektir ki, Allah teâlâ, baz kullarn güzel
ahlâk üzerinde yaratr. Bu sebeple, bu kimseler, ahlâk
güzelliini sergilemek için her hangi bir zorluk çek-
mez ve önemli bir çaba göstermek zorunda kalmaz-
lar.Peygamberler bu kimselerin banda gelirlerjAl-
lah teâlâ, bu mutlu kullara önderlik ve rehberlik göre-
vini verdii için, onlar güzel ahlâk üzerinde yarat-
mak suretiyle ahlâk zaaf göstermelerini önlemitir.
Onun için, Kur'ân- Kerim'de Peygamberimize hitap
edilerek öyle buyurulmutur:
"Hiç üphe yoktur ki, sen güzel bir ahlâk üzerin-
desin." 139 Müminlere de hitap edilerek öyle buyurul-
mutur:
"Allah Resûlu sizin için güzel bir örnektir." 140
m

"ibrahim ve ona iman etmi olanlar sizin için gü-


zel 141 örnektirler."

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"Ben önceki peygamberlerin ahlâkn tamamla-


mak için gönderildim."

139 -Kalem, 4. Not: Allah Resûlunun güzel ahlâka sahip ol-


duu hususunda dost ve düman ittifak halindedirler. Ebucehil
de Ebubekir gibi, Allah Resûlunun güzel ahlâka sahip olduunu
söylerdi. Onun için, bu konuda üphe yoktur.
"» -Ahzâb, 21
141 -Mümtehne, 4, 6
/ )inde Krk Prensip IClIC 311

Ahlâk güzellii bazen de mücâhede ile kazanlr.


Mücâhede, fitrî olmayan ahlâk güzelliini kazanmak
ve onu yaamak için kendini zorlamaktr] Bu böyle ol-
duu zaman, örnein, ftratnda güzel bir huy olan te-
vazu bulunmayan bir kimse, kendi kendisini zorlayp
tevazu göstermeli, ftrat ve yaratlnda cömertlik bu-
lunmayan bir kimse kendi kendisini zorlayp cömert-
lik yapmal, ftratnda cesaret bulunmayan bir kimse

de dilerini skp cesur davranmaldr. Bu ekilde ye-


terli bir mücâdele ve mücâhede verildii takdirde, ft-

rattabulunmayan güzel huylar alkanlk hâline gelir

ve ikinci bir ftrat gibi insann içine yerleirler.

u husus kesin olarak sabit olmutur ki, insann


asl ftrat ne olursa olsun, tekrarlanan davranlar ve
huylar onun için alkanlk hâline gelir ve o kimse ar-
tk ftratn deil, alkanlklarn yaar.
,
Bunun bir örnei inkârclarm hâlidir. Hadis-i e-
rifte belirtildii gibi, bütün insanlar slâm ftrat üze-

rinde yaratlrlar. Fakat, kötü eitim ve yanl yönlen-


dirmeler yüzünden baz insanlar, küfür ve inkâra al-
rlar ve bundan sonra ftratlarndaki slâm duygusu-
na ramen, hayatlar boyunca, kâfir ve münkir olarak
yaarlar^ Bu böyle olduu için, mücâhede (veya riyâ-
zet) ve eitim insan hayatnda önemli yer tutmular-

dr. Mücâhede (veya riyâzet), insann kendisini kendi


gayretiyle slah edip düzeltmeye çalmasdr. Eitim
ise, onun daha etkili ve yetkili kimseler tarafndan ye-
titirilmesidir.
312 mam Gazali' nin Risaleleri • 13

Mücâhede ve eitimle kazanlmak istenen güzel


ahlâk uygulamakta iin banda skntlar ve zorluk-
lar vardr. Fakat, bunlar geçicidirler. Alkanlklar olu-

unca, bu sknt ve zorluklar bütünüyle ortadan kal-


karlar.

u da bir gerçektir ki, mücâhede ve eitimle ka-


zanlan ahlâk güzellii ftrî olan ahlâk güzellii kadar
salam, sâbit ve istikrarl deildir. Bu yüzden de de-
vaml murakabe ve kontrol gerektirir. Bu murakabe
ve kontrol yaplmad takdirde, ftrat bir menfez bu-
lup tekrar kendisini dar çkarabilir. Bunun bir örne-
i, inkârclarm korkuya kapldklar zaman, Allah te-
âlâ'nn adn anmalar ve O'na snmalardr. Çünkü
korku ve sknt
o srada onlara küfür ve inkâr al-
kanln unutturur ve ftratlarmdaki iman ve teslimi-
yeti su yüzüne çkarr.
1

Bir gerçek de udur: Umum halk ve sradan in-


sanlar için gerekli olan, daha dorusu, onlardan bek-
lenen, hiç kusuru olmayan bir ahlâk güzellii deil,
güzellii çirkinliinden fazla olan bir ahlâktr. Çünkü
kusursuz olan ahlâk güzellii ancak vasfl, kaliteli ve
özellikli müminlerde gerçekleebilir. Onun için, me-
selâ, çou durumlarda cömert davranan bir kimse,
baz hallerde cimri gibi davransa da, ona yine de cö-
mert demek lâzmdr. Çünkü ftratta olmayan ve an-
cak mücâhede ile kazanlan cömertlik bazen aksaya-
bilir. Tevazu, merhamet, yardmseverlik gibi dier ah-
lâk hasletlerinde de durum böyledir.
Dinde Krk Prensip 313

Güzellii çirkinliinden fazla olan bir ahlâk ka-


zanan bir kimse, âhiret kurtuluunu da haketmi olur.
Bundan sonra ne kadar ileri gidebilirse, derecesi de o
nisbette yükselir.

zaman kimse kendi ahlâknn kötü


Bil ki, hiçbir

olduunu söylemez. Genel olarak bunu bilmez de.


Çünkü, nefis kendisine âit olan bir eyi (fiili, sfat,
huyu) kötü görmez. Evirip çevirip onu güzel görme-
ye çalr. Bu böyle olduu için, insan kendi nefsini
dinlemek yerine, ahlâknn nasl olduunu kendisini
iyice tanyan ve yakndan bilen dostlarna ve benzer-
lerine sormaldr. Bunlar, onun ahlâknn kötü oldu-
unu söyledikleri takdirde de, sözlerine inanmal ve
hakikaten kötü olduunu kabul etmelidir.
Ahlâk öyle bir eydir ki, dardan baklnca daha
iyi deerlendirilebilir. Çünkü o, sahibinden ziyade
bakalarn ilgilendirir ve onlar etkiler. Bu sebeple,
bu konuda öncelikli olarak onlarn söz ve ahadetleri
geçerlidir. Ancak baz kimseler, kötü olduu söylenen

ve öyle olduu sâbit olan ahlâklarn savunmak için,


niyetlerinin iyi olduunu ileri sürerler.

Bu kimseler, örnein, kötü olan türden bir kzgn-


lk, dargnlk veya dümanlk gösterince, bunu Allah
için yaptklarn, kibir gösterince, izzet sergiledikleri-

ni,hizmet ve ibadetlerini gösterince, bununla örnek


olmak ve tevikte bulunmak istediklerini, helâl olan
kesp ve çalmay terk edince, tevekkül ettiklerini
söylerler. Ancak bunlarn kötü olan fiil ve huylarn
314 tm Gazal? nin Risaleleri • 13

savunmak bu sözlerin hiçbir


gayretiyle söyledikleri
gerçeklii ve geçerlilii yoktur. nandrc olmayan bu
sözlerin sahipleri kendi çalan kendi dinleyen türün-
den yalnzca kendi kendilerini aldatp avutabilirler.
Bunlar, balarn kuma sokunca kocaman gövdeleri-
nin de saklandn sanan budala deve kuu familya-
sndandrlar.
pBil ki, her ite olduu gibi, ahlâk islâh etme iinde
de en önemli olandan balamak lâzmdr. Bu prensip
gereince, evvelâ kalbe çöreklenen dünya sevgisini gi-

dermek ve onun yerine âhiret sevgisini yerletirmek


için çalmak gerekir. Çünkü dier bütün ahlâkî zaaf-
lar, kötülükler ve günahlar dünya sevgisinden kaynak-
lanr ve onunla beslenirler. Dünya sevgisini giderme-
nin çaresi ise, dünyay niçin sevdiini sorgulamak ve
onu sevmenin sebebini incelemektir. Bu yaplnca,
dünyay sevmek için cehâlet ve gafletten baka bir se-
bep bulunmad görülür ve o zaman, geçerli bir sebe-
bi bulunmayan bu sevgiyi terk etmek kolaylar.

dünyay sevmek için akln onaylaya-


Hakikaten,
ca bir sebep yoktur. Çünkü insann dünyadaki öm-
rü, domasyla birlikte tükenmeye balayan ksa bir
müddetten ibarettir. Bu o kadar az bir müddettir ki,
bazlar onu bir han kapsndan girip dier bir kap-
dan çkma müddetine, bazlar da göz kapatp âçnca-
ya kadar geçen zamana benzetmilerdir. Müddeti bu
kadar az ve ksa olan bir ömürle kalnan dünyay sev-
mek için bir sebebin bulunmas mümkün deildir.
/ )htâe Krk Prensip Ol K 315

Böyle bir dünyay ebedî kalnan âhirete tercih etmek


ise açk bir mantkszlktr.
Dünyay etmek durumunda, dou-
âhirete tercih
sundan batsna kadar bütün dünya bir tek insann
özel mülkü ve çiftlii olsa, onun buna mukabil kay-
bettii âhiretin genilii, büyüklüü ve ebedilii kar-
snda ne deeri olabilir?
ne türlü uzun bir süre, daha do-
Eer ebediliin
rusu, süresizlik olduunu hayal etme gücüne sahip
deilsen, o zaman onu u misâlle anlamaya çal:
Farz et ki, dünyann bütün çukur ve düzlükleri
dar ile doludur ve her milyon senede bir kere bir ku
gelip bu dardan bir tane alp gider. Dünya dolusu da-
rnn bu ekilde tükenmesi için ne kadar süre gerekir-
se, ite ebediyet o süre kadar zamandr. Kald ki, bu

süre katrilyonlarca zaman sonra bitse bile, ebediyet

hiç bitmez. Âhiretin bu ebediliine karlk, dünya


hayat ise her an bitebilen ksa bir süreyle snrldr.
Bu süre, en iyimser bir ihtimalle de yüz seneyi geç-
mez. Lâkin insan, bu her an bitebilen ve son snr gö-
rülen dünya hayat için nice zahmet ve meakkatlere
katlanr, kâh ticaret yapar, kâh riyaset peinde koar.
Halbuki o, bu zahmet ve kouturmalarla varmak is-
tedii yere ya hiç varmaz, ya da onun tat ve lezzetini
bozan bir sürü musibet ve mihnetlerle birlikte varr. 142
——. —
142 -Genellikle insanlar, bu yere ancak yalln balad
dönemde ularlar. O zaman da bir taraftan yalln getirdii
316 mam Gzalî' mu Risaleleri • 13

Bu yüzden, vard yerde de az tad ve kalp huzu-


ruyla yaama imkânn bulamaz, insanlar bunu bile

bile, dünya hedefleri için çalp yorulurlar. Çünkü,


gerçeklemesi zayf bir ihtimal de olsa, bulmay ümit
ettikleri bir rahatlk ve mutluluk için çalmak ve yo-
rulmak gerektiine inanrlar. Ancak, ümit ettikleri bu
rahatlk ve mutluluk dönemi gerçeklese bile, onun
süresi, daha önce de ifade edildii gibi, âhiretin ebe-

diyeti karsnda bir imein çakp sönmesi kadar k-


sadr. Bu böyle olunca da, dünyay sevmek ve onunla
snrl olan hedefler için çalp yorulmak yerine, âhi-
retisevmek ve onun derecelerini kazanmak, onun
ebedilii içinde rahat etmek ve huzur bulmak için ça-
lmak gerektii kendiliinden ortaya çkar.
Eer desen dünyada çalp yorulmadan rahat
ki,

etmek ve mutlu olmak hiç mümkün deildir. Onun


için, olabildii kadar rahat etmek ve dünya ölçülerine

göre mutlu olmak için çalmak ve yorulmak lâzmdr.


Biz de deriz ayn mant âhiret için de yürüt-
ki,

mek gerekir. Çünkü çalp yorulmadan orada da ra-


hat etmek ve mutlu olmak mümkün deildir. Ayrca,
dünyada rahat etmek ve mutlu olmak için dünyay
sevmek ve hedefi onunla snrl olan çalmalar yap-

hastahk ve sorunlarla keyifleri kaçar, bir taraftan da bata anne


ve babalar olmak üzere çok deer verip sevdikleri yakn akra-
balarnn arka arkaya gelen ölümleri ve kendi ölümlerinin de ar-
tk yaklam olmas gerçei hayatlarn anlatrr.
/ Ytide Krk Prensip Ahi a C 317

mak Çünkü ayn çalmalar âhirete


gerekli deildir.
yönelik olarak yapmak suretiyle, hem dünyada, hem
de âhirette rahat edip mutlu olmak da mümkündür.
Kald ki, rahat edip mutlu olmann ikincisi olmayan
tek yolu da budur.
Eer desen ki, Allah teâlâ gafur ve rahîm'dir. Âhi-
rette bize mafiret ve rahmetiyle muamele edecektir.
Biz de deriz ki, Allah teâlâ yalnz âhirette deil,
dünyada da gafûr ve rahîm'dir. Bu sebeple, kulunun
dünyadaki rzkn tekeffül edip kendi üzerine alm-
tr. Halbuki, onun âhiretteki durumunu kendi ameli-
ne havale etmitir. Bunu bildiren Kur'ân- Kerim'de
öyle buyurulmutur:
"Yeryüzünde tepinen bütün canllarn rzk Allah
üzerindedir/' 143

"Âhirette herkes için ancak amelinin karl


vardr." 144

iman edip salih amel ileyen kimsele-


"Biz âhirette,
ri yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerle bir tut-

mayz. Biz, takva sahiplerini f âklarla bir tutmayz." 145


Bu böyle iken, sen Allah teâlâ'nm gafûr ve rahîm
olduunu düünüp dünya için çalmay brakmyor-
sun. Çünkü, Allah teâlâ'nn çalmayan tembelleri

'43 -Hûd, 6
•44 -Necm, 39
-Sâd, 28
318 mam Cazalfnin Risaleleri • 13

sevmediini ve rzklarn verse de, onlar çalanlarla


bir tutup rahat ve huzura kavuturmadn biliyor-

sun. Bu böyle bilmene ramen, âhiret için çalmay


brakp Allah teâlâ'nn gafûr ve rahîm olmasn ileri
sürmen, imannn kuvvetli olmasndan deil, dünya
sevgisiyle buradaki hayat daha önemli bulup âhirete
tercih etmen ve bütün mesaini buraya teksif etme is-
teinden dolaydr. Allah teâlâ'nn gafûr ve rahîm ol-
masna gelince, O elbette ki öyledir. Ancak, bunun ya-
ran ve faydas önde
âhireti tutanlar, öncelikle onun
için çalanlar ve dünyay da âhiret için bir araç olarak
kullananlar içindir.

Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:


"Benim rahmetim burada her eyi kapsamtr.
Fakat onu âhirette, itâatszlk yapmaktan saknan, ze-
kât veren, âyetlerimize iman eden ve bu peygambere
uyan kimselere tahsis edeceim." 146
Bil ki, ameli terk ederek Allah teâlâ'nn mafiret
ve rahmetini beklemek, çalmay brakp bir gün bir
hazine bulacan hayal etmek gibidir.

Bu hayalin gerçeklemesi hadd-i zatnda müm-


kün ise de, olduu için, akll bir kimse böy-
çok nadir
le bir eye bel balayp çalmay terk etmez.
Çou insanlarn dünya için realist davranp çal-
may gerekli görmelerine ramen, âhiret için hayal-

m -A'râf, 156, 157


Dinde Krk Prensip <x fc 319

avunmaya meyletmeleri dünyay âhiretten daha


lerle

önemli bulmalarndan dolaydr. Çünkü insanlar,


önemli bulduklar eyler için ciddî tedbirler alrken,
ikinci derecede gördükleri eyler için ümit, rastlant,

ihtimal ve hayallerle yetinirler.

Konuyu balamak için unu söyleyelim:


Allah teâlâ hem dünyann, hem de âhiretin ilâh
ve Rabbi'dir. Her iki âlemde de O ayn ilâh ve ayn
Rab' tr. Kanun ve kurallar da ayndr. Bu duruma gö-
re, ya dünya için de O'nun mafiret ve rahmetine gü-
venip çalmay brakmalsn, de ya da âhiret için

O'nun mafiret ve merhametini bahane etmekten


vazgeçip çalmalsn.
Eer desen ki, dünyay gözlerimle görüyorum.
Âhireti ise bu ekilde göremiyorum. Görülen bir ey-
le görülmeyen bir ey
de ayn derecede olamazlar.
Onun için, "Gözden rak olan gönülden de rak olur."
denilmitir. Görülen bir eyi görülmeyen bir ey için
feda etmek ise, hiç mümkün deildir.
Biz de deriz ki, gözle görmek insanla hayvan ara-
snda müterek olan bir yetenektir. Bu sebeple, o in-

san için ayrcalkl bir meziyet ve üstünlük deildir.


nsan için meziyet ve üstünlük olan ise, akl ve kalp
ile görmektir.

Akl ve kalp ile görme yetenei olan bir kimse ise,


dünyay gördüü gibi, âhireti de görür. Çünkü dün-
yada olan bütün eya ve hadiseler, ayn zamanda âhi-
320 mam Gaznlfnb Ritnleleri • 13

retin varln gösteren deliller ve iaretlerdir. 147 Bu


sebeple, akl ve kalp sahibi bir kimse bunlara baknca,
dünya ile birlikte âhireti de görür ve böylece âhireti

görmesi de dünyay görmesi gibi müâhede derece-


sinde olur.

Âhireti görmeyenler, görme arac olarak akl ve


kalplerini deil, yalnzca gözlerini kullanrlar. Çplak
gözlerle ise âhiret görülmez. Nitekim, bunlarla dün-
yadaki pek çok eyler de görülmezler. Bu böyle iken,
çplak gözleri özellikle âhiretin varlk veya yokluu
konusunda tek araç ve ölçü olarak kullanmaya kalk-
mak da yanltr. Bu yanl yapmak da daha büyük
bir yanl olan küfür ve inkâra sebep olur. Küfrü ve
inkârn yanll ise,
hem onlar teyid eden delil bu-
lunmamasndan, hem de çok önemli bir konuda ka-
bul ve red arasnda en kötü tercihi yapmaktan dolay-
dr. Bu sebeple, vaktiyle bir mümin iki inkarc ile yap-
t tartmay iir diliyle öyle özetlemitir:

Müneccim ve tabip

"Cisimler harolunmaz." dediler.

Ben onlara dedim ki,

Dediiniz doru çkarsa, benim zararm olmaz.

-Bunun hakikaten böyle olduunu anlamak istiyorsanz,


147

merhum Bediiizzaman'n Har Risalesini okuyun.


Dinde Krk Prensip 321

Benim dediim doru çkarsa


Sizler hüsrana urarsnz/'

(Evet, farz- muhâl âhiret olmasa bile, âhirete


iman etmesinden dolay kimse bir zarar görmez. Ak-
sine, çok fayda görür. Çünkü âhirete iman eden bir
kimse nefsinin fuzulî istek ve arzularn terk eder.
Bunlar terk edince de, bizzat dünyada da huzur ve
mutluluk bulur. Çünkü, insann huzuru, hürriyeti, iz-
zet ve erefi bunlar terk etmektedir. Bu eylerde bir
parça lezzet varsa da, bu lezzetten çok daha fazla me-
akkat, mezellet, meguliyet, elem ve ac vardr. Bir
zât öyle demitir: "Dünya, insana bir üzüm tanesi
yedirse, karlnda on tokat vurur/' Bundan dolay-
dr ki, dünyay sevenleronu sevmeyenlere göre çok
daha fazla ikâyet ederler. Bunlarn dert torbas daha
ikin, hasret ve elemleri daha yakc ve keskindir.)
DÖRDÜNCÜ BOLUM
AHLÂKÎ FAZLETLER
EDNMEK

Ahlâkî faziletlerin önde gelenleri de on tanedir.

BRNC FAZLET: TEVBE ETMEKTR^


Tevbe etmek, ibâdet yoluna girenlerin ilk atmala-
r gereken adm ve sâadet ülkesine girmek isteyenle-
rin kullanmalar gereken anahtardr.: Allah teâlâ öyle
buyurmutur:
"Ey müminler! flah olmak istiyorsanz, tevbe
edin."2

1
-Bu bölümde geçen hasletlere kelime anlamyla huy de-
mek zordur. Çünkü huy, daha ziyade insann ftratnda mevcut
olan duygular için kullanlr. Ancak, tevbe ve dier imanî haslet-
leri de huy hâline getirmek ve onlarla bütünlemek mümkün-
dür. Bu mülâhazayla mam Gazali bunlar ahlâk (güzel huylar)
ismiyle adlandrmtr. Biz ise, bunlar için daha açk bir ifade
olan "fazilet" ismini kullandk.
2 -Nûr, 31
323
324 mam Gazali mn Risaleleri • 13

"
Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri
sever/' 3

Allah Resulü da unlar söylemitir:

"Tevbe eden kul, Allah teâlâ'nn sevdii bir kul-


dur/' -

"Bir günahtan tevbe eden, o günah ilememi gi-


bidir/"*

"Biriniz kaybolan devesinin geri gelmesiyle se-


vindii gibi, Allah teâlâ da yoldan çkm kulunun
tevbe etmesiyle sevinir."

Bil ki, tevbe etmek, kelime olarak geri gelmek de-


mektir; dinî bir terim olarak ise, küfür, günah ve gaflet
yolundan iman, uyan yoluna dönmektir. Tev-
tâat ve
benin zemberei ve onu ileten çark imandr. man ise,
marifet (Allah teâlâ'y tanma) nurunun kalpte yanma-
sdr. Bu nur yannca, günahlarn helâk edici zehirler
olduu görülür. Bu görülünce, korku ve pimanlk ate-
i alevlenir. Bu ate alevlenince de, samimî ve ciddî bir
ekilde günahlardan kurtulma istei doar. Bu istek
de, hazr zamandaki günahlar terk etmek, geçmite
kalan günahlar telâfi etmek, bundan sonraki zamanda

3 -Bakara, 222
-Bu hadis-i erif, Allah teâlâ'nn haklaryla ilgilidir. Kul
4

haklar ise, sahipleri râz edilmedikçe affedilmezler. Bu hadis-i


erif u mesaj da verir: Bir kimse, hata ve günahlarndan tevbe
edip dönü yapnca, artk onu eski haliyle anmamak ve cemazi-
yel-evvelini okumaya kalkmamak lâzmdr.
Dinde Krk Prensip Te \J o <r eT y<? ic 325

ise günah ilememeye karar vermek eklinde sonuç


verir. Tevbe etmek de bunlar yapmaktr. 7

Tevbe etmek, sebep ve gerekçesi olutukça vâcip-


tir. Bu durumda tevbe etmemek de, onu geciktirmek
de günahtr. Tevbe etmenin sebep ve gerekçesi ise he-

men hemen her zaman mevcuttur. Çünkü insanda


melekî (meleklere âit olan ve onlarda bulunan) sfat-
lar ve duygular yannda, hayvani (hayvanlara âit olan
ve onlarda bulunan) ve eytanî (eytanlara âit olan ve
onlarda bulunan) sfatlar ve duygular da vardr.
Melekî sfatlar, onu ükür gerektiren güzel davra-
nlara iletirken, hayvanî ve eytanî sfatlar onu tevbe
edilmesi gereken kötü hal ve hareketlere sevk ederler.
Bu kötü hal ve hareketleri hiç yapmamak ise, ancak
kuvvetli bir iman mümkündür. Kuvvetli
terbiyesiyle
iman terbiyesi ve bunun salad güç bulunmadkça,
düe kalka yürümek kaçnlmaz olur. Onun için, bir
hadis-i kudsî'de öyle buyurulmutur:

'nsanlarn çou hata ilerler. Hata ileyenlerin


en hayrls, hatasn görüp tevbe edendir."
Hata edince dönü yapp tevbe etmek insanla-
rn babas ve atas olan Âdem aleyhisselâm'n yolu-
dur. Çünkü o, eytann tevik ve aldatmasyla bir
günah ilemi ve fakat, hemen kendine gelip silkin-
mi ve tevbe ederek Allah teâlâ'ya öyle yakarp yal-
varmtr:
"Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Bu durum-
326 mam Gazalinin Risaleleri • 13

da, sen bize mafiret ve merhamet etmezsen, kesin


olarak biz hüsrana urayanlardan oluruz/' 5 Allah te-
âlâ da onun tevbesini kabul etmi ve bunu öyle bil-
dirmitir:

"Âdem, Rabbinin tevbe etme emrine uydu ve


tevbe etti. Rabbi de onun tevbesini kabul etti. Çünkü
O, her zaman tevbeleri kabul eden ve merhamet
edendir/' 6

Hatada srar etmek ise, blis' in yolu ve huyudur.


!

Onun için, kendisi bir günah ileyince, dönüp tevbe et-


mesi istenmi, fakat o bunu yapmak yerine, günahn
savunmu ve yapt iin doru olduunu söylemitir.
Kufân- Kerim'de bu olay da öyle anlatlmtr:
Âdem'e
"Allah ona, "Sana emrettiimde niçin
secde etmedin?" dedi. iblis, "Ben Adem'den üstü-
nüm. Çünkü beni ateten, onu topraktan yarattn."
dedi. Allah ona, "Oradan (gökten veya cennetten) in!
Oras kibir taslayacan yer deildir. Çk! Sen artk
aalklardansn." dedi." 7
\ Bil ki, tevbe etmeyi gerektiren sebep, ya bir fiil, ya
bir terk, ya bir huy, ya gaflet, ya da yerinde saymak-
tr. Buradaki fiilden maksat, Allah teâlâ'nm nehy etti-
i bir eyi yapmaktr. Terkten maksat, Allah teâlâ'nn
emrettii bir eyi yapmamaktr. Huydan maksat, eri-

......n

8 -A'râf, 230
6 -Bakara, 37
7 -A'râf, 12, 13
/ )ide Krk Prensip 327

atin kötüledii hayvani ve eytanî huylardan birini


(veya bir kaçn) tamaktr. Hayvani huylar ehvet,
hrs, oburluk, yeme-içme dükünlüü, mal ve servet
toplama gibi eylerdir. eytanî huylar ise, kibir, haset,
dümanlk, kendini beenmek, övülmekten holan-
mak, dünyay sevmek, yalan söylemek, hile yapmak,
fitne çkarmak gibi eylerdir. Gafletten maksat, Allah
teâlâ'y unutmak,O'nu zihin ve aklndan çkarmaktr.
Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Rabbini unuttuun zaman, O'nu hemen an!" 8
Yerinde saymaktan maksat ise, iman, ilim, marifet,
ahlâk kazanmakta yava dav-
ibadet, takva ve güzel
ranmak, gecikmek ve durgun bir hâlde olmaktr.
Çünkü, bu konularda her han bir basamak daha yu-
kar çkmak ve bu suretle Allah teâlâ'ya biraz daha
yakn olmaya çalmak lâzmdr. Onun için, Kur'ân-
Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Rabbinizin mafiretini kazanmak yolunda yar
hâlinde olun/' 9
"Hayrlarda yarn/' 10 Peygamberimiz de unu
söylemitir:
"iki günü eit olan bir kimse zarardadr."
Bu zarar telâfi etmenin yolu ise, bir taraftan tev-
be etmek, bir taraftan da iman, amel ve ahlâkta ilerle-

s -Kehf, 24
9 -Hadîd, 21
«> -Bakara, 148 .
328 mam Gazali 'nin Risaleleri • 13

meye çalmak, ilim ve marifetini gelitirmektir.

Bu deiik sebeplerden dolay, herkesin her za-


man tevbe etmesi vaciptir. Ancak avam halkn (sra-
dan insanlarn, vasfsz kitlenin) tevbesi, kötü fiiller-
den dolaydr. Sâlih kimselerin tevbesi, kötü huylar-
dan dolaydr. Takva sahiplerinin tevbesi üpheli ey-
lerden dolaydr. Allah teâlâ'y sevenlerin tevbesi,
O'nu unutmak ve gaflete dümekten dolaydr. Arifle-
rin (Allah teâlâ'y yakndan tanyanlarn) tevbesi de
iki anda ayn seviyede kalmaktan dolaydr. Allah Re-
sulü aleyhissalatu vesselâm, âriflerin seyyidi, önderi
ve en büyüü olduu için, kendisini iki anda ayn se-
viyede gördüü zaman, bundan dolay tevbe ederdi.
Bir hadis-i erifte bunu anlatarak öyle buyurmutur:
"Bazen kalbimde bir durgunluk (yerinde say-
mak) oluur. Bu olduu zaman yetmi kere istifar
ederim."
Bil ki, artlarna uygun olarak yapld takdirde
tevbe kabul edilir. Bu husus, Kur'ân- Kerim'de ve ha-
dis-i eriflerde kesin bir dille bildirilmitir. Tevbe ka-
bul edilince de, bir yandan günahlar affedilir, bir yan-
dan da kalpte marifet (Allah teâlâ'y tanma) nurlar
parlamaya balar. Çünkü kalp ayna gibidir. ehvet,
rabet ve bunlarn sebep olduklar günahlar ise kalp
aynasnn üzerine çöken sis ve bulut gibidirler. 11 Tev-

11 -ehvet, nefis hesabna istemektir. Rabet de nefis hesab-


na aramaktr.
/ Hnde Krk Prensip ~Jf \j be efjr7e_M 329

be ile bu sis ve bulutlar syrlnca, kalp aynasnn üze-


rine hakikat güneinin klar dümeye balar. Tâat
ve ibadetler de kalbi cilâ gibi parlatrlar. Onun için,

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-


mutur:
günahtan sonra bir
"Bir tâat ileyin ki, onun izini

(kalpte brakt karanlk ve katl) silsin."

"Her günah için tevbe edin."


Bir benzetmeyle söylersek, tevbenin kalpteki et-
kisi,sabunun vücuttaki etkisi gibidir. Bu sebeple, sa-
bun vücudu kirden temizledii gibi, tevbe de kalbi
karanlk ve katlktan temizler. Ancak, tevbenin bu et-
kiyi gösterebilmesi için, ön görülen artlara uygun

olarak yaplmas lâzmdr. Çünkü bu artlara uygun


olmayan tevbe kabul edilmez. Kabul edilmeyince de
ne günahlarm affna, ne de kalbin temizlenip aydn-
lanmasna vesile tekil etmez.

u demektir: Tevbe kavram ve prensip olarak


Bu
kesinlikle makbuldür. Fakat, u veya bu tevbenin
makbuliyeti (kabul edilii) kesin deildir. Çünkü bu-
nun artlar eksik olabilir. O zaman da, tevbe olduu
için deil, eksik olduu için reddedilir.
'

Bil ki, tevbe etmenin önündeki engel, gaflet ve


ehvettir.. Bu sebeple, bunlar olunca tevbe edilmez.
Gaflet veehvet ayrca, kalbin hastalklardr.; Kalbin
hastalklar ise üç sebepten dolay vücudun hastalk-
larndan daha tehlikelidirler. Bu sebepler unlardr: J
330 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

1- Vücut hastalnn aksine, kalp hastal bulu-


nan bir kimse, 12 bunu bilmez. Bakas söyledii za-
man inanmaz ve kabul etmez. Böyle
da, genellikle
olunca da, onun tedavisiyle uramaz. Hastalk teda-
vi edilmeyince de, gittikçe artar ve arlar. Sonunda
da ölüme yol açar. Ancak, vücudun ölümü ruhun çe-
kilmesiyle olurken, kalbin ölümü iman ve marifetin
çekilmesiyle olur.

\
nsan, genellikle kalp hastalnn önemini ve
2-

dourduu kötü sonuçlar idrâk etmez. Onun için,


vücut hastaln önemseyip tedavisine çalt hâl-
de, kalp hastal konusunda Allah teâlâ'nn af ve
mafiretine güvenir. )

|
3- Kalp hastaln tedavi eden doktorlar, azdr.
Bu alanda doktor ve uzman olduklar zannedilen ço-
u kimseler ise, bu iin ehil ve erbab deildirler. Bu
yüzden, bunlarn müdâhalesi hastal gidermez, ak-
sine, çou zaman onu arttrr ve daha da arlatrr.
13

Kalp hastaln
ancak âlim ve âmil olan (ilimleriyle
amel eden) kimseler tedavi edebilirler. Tedaviye kal-
kanlar ise genelde ya âlim deildirler, ya da ilimle-
riyle amel etmezler. Bu sebeple, meselâ, tedavi edil-

12 -Buradaki kalp hastalndan maksat, kalbin manevî yön-


den (iman ve marifet yönünden) hastalanmasdr.
s - "Yarm hoca insan dinden eder." denilmitir. Yarm eyh-
ler, yarm mücahidler, yarm cemaat liderleri, yanm dava adamla-

r da bunu yaparlar. Günümüzde din ve maneviyât alannda her


ey yarmlamtr. Yarm olan eyler de derde deva olmazlar.
hulc Krk Prensip e 7*r?fJT
/
~ff\/ 331

mmi ve en büyük hastalk dünya sevgisi


gereken ilk

iken, bunlar bunun üzerinde durmazlar. Çünkü, bun-

larn bir ksrn bunun hastalk olduunu bilmezler, bir


ksm da herkes gibi bu hastala kendileri de yaka-
lanmlardr. Bu hastalk, onlar da helâk etmi ve bir
sürü ahlâkî ve amelî zaaflara sürüklemiken, onlarn
baka kimseleri ve halk kesimini tedavi edip
bu ha-
in lktan kurtarmalar mümkün deildir. Bunun müm-

kün olmadn görünce de, zaten çoklar bu yönde


bir tedaviye kalkmaktan vazgeçmilerdir. 14

Tevbe etmemenin sebepleri ise unlardr:


Cezann hazr olmamas. Çünkü cezann bir
1-

ksm âhirette, bir ksm da ileriki bir zamanda ger-


çekleirler. nsan tabiat ise, göz önünde hazr olma-
yan eyleri fazla umursamaz. Bu sebebi etkisizletir-
menin yolu, mutlaka olacak olan eylerin yakn oldu-

14
- Bugün bizim, kendileri amel etmiyorlar, diyerek hak sö-
zü söyleyen ve nasihat eden kimselerin söz ve nasihatlerini red-
detme lüksümüz yoktur. Esasen, hiçbir zaman da bu doru de-
lildir. OnunAllah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle bu-
için,

yurmutur: "lim ve hikmet, müminin kaybolmu mal gibidir.


Onu nerede bulursa Ancak, bir cemaat oluturmu bir kim-
alr."
nvye inanp onunla terik-i mesai etmek ve ona bir çeit intisap
rtmek için, o kimsenin mutlaka âlim ve ilmiyle amel eden bir
kimse olup olmadn incelemek lâzmdr. Çünkü, bu kimse ca-
hil ise,onun arkasnda gitmek külliyen caiz deildir. Âlim oldu-
u hâlde ilmiyle amel etmiyorsa, o zaman da onun eytan gibi
biraz bilgiye sahip olup o bilgisini bir tuzak olarak kullanmak is-
teyen bir müfsit olmas ihtimali mevcuttur.
332 imam Gazal? nin Risaleleri • 13

unu, bundan sonraki günlerin ve senelerin hazr sa-


yldn, ölümün de her an gelebildiini, onun insa-
na att admdan daha uzak olmadn düünmek-
tir. 'Kald ki, akl hazr olmayan eyi de hazr gibi te-
lakki eder. Bundan dolay, akll insanlar ileride fakir-
lememek, hastalanmamak veya bir tehlikeye maruz
kalmamak için imdiden ciddî tedbirler alr ve gere-
ken fedakârlklarda bulunurlar.
|
2- Lezzet ve ehvetlerin basks. Çünkü lezzet ve
ehvetler baz insanlar esir alr ve onlarn kan ve ilik-

lerine ilerler. Böyle olunca da, onlar terk etmek zor


olur. Ancak bu imkânsz da deildir. Bunu yapmak
için unu düünmek lâzmdr: Bir doktor, souk su iç-

menin saln
bozduunu ve onu öldürebileceini
söyledii zaman, insan en çok lezzet ald ey olmas-
na ramen, souk su içmeyi terk eder. Bu duruma gö-
re, doktordan daha iyi bilen ve daha doru söyleyen

Allah ve Resûlu da haram olan lezzet ve ehvetlerin


kalp saln
bozduunu, onu öldürdüünü ve kendi-
sini cehennem azabna mahkûm ettiini söyledikleri

zaman, nefse ho ve tatl da gelseler, günahlar terk et-


mek gerekir. Çünkü ne Allah ve Resûlunu doktordan
daha az inanlr bulmak, ne de ebedî sonuçlar veren
kalbin ölümünü geçici olan cesedin ölümünden daha
az önemli bulmak doru deildir. Bir de unu düün-
mek lâzmdr: Birkaç günlük dünya hayatnda baz
ehvet ve lezzetleri terk etmek insana ar gelirse, bun-
larda srar etmenin bedeli olarak âhirette atete yan-
Hinde Krk Prensip Jr ,
jj c s/tuc/c 333

mak ve cennette olan daha büyük lezzet ve ehvetler-


den mahrum kalmak bundan daha ar gelir. Bu duru-
ma göre, akln gerektirdii tercih, daha hafif olan dün-
ya lezzetlerini terk ve feda etmektir.

Daha uygun bir zamanda tevbe edeceini dü-


3-

ünmek. Tevbeyi bu düünceyle ertelemek ise doru


deildir. Çünkü, bundan sonra ne kadar yaayacan
bilmezken, ebedî mutluluunun binasn hayalî bir
/amann kurmay planlamak,
(veya zeminin) üzerine
kendine yazk etmektir. Düünmek lâzmdr ki, bu za-
man gelmeden (ve bu zemin hazrlanmadan) önce
ömür bitebilir. Nitekim çounlukla da böyle olur.
Onun için, cehennem ehlinin balca feryatlar, tevbe-
yi bu ekilde ertelemi olmalarndan dolaydr. Çün-
kü bunlar tevbeyi erteleye erteleye aniden hastala
ve ölüme yakalanmlardr.
Tevbeyi ertelemekteki bir mantkszlk da udur:
Kii, hazr zamanda ehvetlerin (nefsin holand
günahlarn) çekiciliini kuvvetli bulur. Bu sebeple, bu
çekiciliin zayflayaca bir zaman bekler. Halbuki,
ehvetlerin çekicilii kendiliinden zayflamaz. Aksi-
ne, alkanlklar arttkça ve zaman ilerledikçe bunla-
rn çekicilii daha da güçlenir. Onun için, Allah Resu-
lü aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"insan yalandkça, onda iki ehvet daha da
gençleir. Bunlar yaama ehvetiyle mal ehvetidir/'
Bu iki ehvetin tek kelime ile ifadesi ise dünya
sevgisidir.
!

334 mam Gazal? nin Risaleleri «13

Dünya sevgisi ise bütün kötülüklerin anas, kay-


na ve batakldr.
Bu düünceyle tevbeyi erteleyen bir kimse o kim-
seye benzer ki, bir aac koparp çkarmak ister. Fa-
kat, onun iyice yerletiini, bu sebeple, onu sökmek

içinyorucu bir çaba sarf etmesi gerektiini anlar. Bu-


nun üzerine, bu ii gelecek seneye erteler. Halbuki ge-
lecek sene, aaç yere daha çok kök salm ve daha faz-
la güçlenmi olacaktr. Buna mukabil, kendisi de bi-
raz daha yalanm ve kuvvetinden bir miktar daha
kaybetmi olacaktr. Bu durum karsnda, aac kes-
meyi ertelemek akl d
bir cahilliktir. Tevbeyi ertele-
mek de bunun gibidir. Kald ki, insan tevbeyi gecikti-
rince, onu istedii bir zamanda yapma gücüne sahip
deildir. Bunu yapabilmesi için Allah teâlâ'nn ona
izin vermesi ve ^kendisini tevbe etmeye muvaffak et-

mesi lâzmdr. /Allah teâlâ ise, genellikle, ertelemek


yüzünden günahlar çoalan ve bunlarn içinde bo-
ulma vaziyetine gelen kimselerin tevbe etmesine
izin vermez ve onlar buna muvaffak etmez. Bu se-
beble, bu kimseler, tevbe etmeyi erteledikleri zamana,
örnein yallk veya rahatlk dönemine eriseler ve
artk tevbe etmeleri gerektiine inansalar bile tevbe
etmezler.
4- Allah teâlâ'nn mafiret ve rahmetine ümit
balamak/ Bu ümit de Allah teâlâ hakknda iyimser-
lik ve dindarlk görüntüsü tayan bir çeit cahillik ve
eytan hilesidir. Çünkü Allah teâlâ'nn mafiret ve
Dinde Krk Prensip
Teu6e e f/r?? £ 335

rahmetini de kendi artlar içinde ümit etmek lâzm-


dr. Bu ümidin birinci art da mümkün olan ameli ve
hazrl yapmaktr. Onun için, Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Akll insan, kendi nefsini slah eder ve ölümden
sonras için çalr. Aklsz olan ise, nefsine uyar ve Al-
lah teâlâ'dan temennilerde (bo ümitlerde) bulunur."

varlnda üphe etmek. mann kesin


5- Ahiretin
olmas ve hiçbir üphe ve tereddüt tamamas art ol-
duu için, âhiretin varlnda üphe eden bir kimse-
nin iman geçerli deildir Bu yüzden, bu türlü insan-
larn meseleyi en batan ele almalar ve önce üphe
tamayan kesin bir iman kazanmaya çalmalar lâ-
zmdr. Böyle bir iman kazanmann yolu ise, imann
aklî (akim ürettii) ve naklî (dinî nasslann bildirdii)
delillerini örenmek ve bu deliller üzerinde ciddî bir
ekilde tefekkür etmektir.
- -

bütün günahlardan tevbe etmek vâcip ve


Bil ki,

önemli olmakla birlikte, özellikle büyük günahlardan


tevbe etmek daha da önemlidir. Bunun daha önemli
olmas ise iki sebepten dolaydr. Birincisi, büyük gü-
nahlarn iman yok edip insan imansz hâle getirebil-
meleridir. Onun
Allah Resûlu aleyhissalatu ves-
için,
selâm bir örnek vermek üzere öyle buyurmutur:
"Zina eden bir kimse, zina ederken mümin deil-
dir. Hrszlk yapan bir kimse, mal çalarken mümin
deildir. çki içen bir kimse, bunun tesiriyle sarho
iken mümin deildir/'
336 iman Gazali' tün Risaleleri • 13

ikinci büyük günahlarn yegâne af yo-


sebep ise,

lunun tevbe etmek olmasdr. Çünkü, bu günahlar ne


ibadet etmek, ne mihnet çekmek, ne de hayr ve hase-
nât yapmakla af edilmezler. Bunlara büyük günah de-
nilmesinin sebebi de budur.)Büyük günahlar da iki k-
smdrlar. Bir ksm, kendi" maddesi ve mahiyetiyle
büyük olan günahlardr. Dier ksm ise, srarl bir e-
kilde ilenen küçük günahlardr^ Çünkü srarla ile-
nince, küçük günahlar da çoalp büyürler. Bundan
sonra, bunlarn da kalbi karartmakta ve iman boz-
maktaki etkisi büyük günahlarn etkisi gibi kuvvetli
olur. Bu günahlar, tan üzerine devaml olarak inen
su damlalarna benzerler. Tan sertliine ve suyun
yumuaklna ramen, devaml akan damlalar ta
oyup çukurlatrdklar gibi, küçük günahlar da srar
yüzünden kalbi karartp iman bozarlar.

[ Küçük günahlar u yollarla büyük günah hâline


gelirler: /

günah küçümsemek, önemsiz bulmak,


(Birincisi;
onu ileyince üzülmemektir./ Onun için öyle denil-
mitir:

"Affedilmeyen günah, kiinin, "Keke bütün gü-


nahlarmz bunun gibi olsayd!" dedii günahtr."
Çünkü bu söz, o günahn küçümsendiini göste-
rir. Günah küçümsemek ise yanltr. Onun için öy-

le denilmitir: "Günahn kendisine deil, onu kime

kar ilediine bak." O zaman, hiçbir günahn küçük


olmadn anlarsn. Çünkü büyüe kar ilenen kü-
/ rinde Krk Prensip J~e V L tf e € & 337

çük bir hata da büyük bir hata saylr.


ikincisi; iledii günaha sevinmek, onu ilemi
olmay bir marifet, bir baar, bir üstünlük saymak ve
ondan dolay gururlanmaktr] Günahlara bak bu
ekilde olan bir kimse, iledii günahlar gülerek ve
koltuklar ierek bakalarna da anlatr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam öyle buyur-
mutur: "Gülerek günah ileyen, alayarak cehenne-
me gider."

Üçüncüsü; Allah teâlâ'nn kendisini setretmesini


ve gizlemesini günahta srar ve devam etmek için bir
frsat gibi kullanmaktr. Bu ise, nimeti su-i istimal et-
mektir. Çünkü, Allah teâlâ kulunu setredince, karl-
nda onun da günah brakmasn ister. Buna ra-
men, o srar edince, Allah teâlânn kzgnlk ve gaza-
bna müstahak olur. O buna müstahak olunca da Al-
lah teâlâ, onun
günah ilemenin yollarn açar ve
için
günah ilemesini iyice kolaylatrr. Bundan bir müd-
det sonra da onu aniden yakalayp helâk eder.
Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Onlar, kendilerineyaplan uyarlar kulak ard
edince, biz onlar için her eyin (bütün günahlarn) ka-
plarn açarz. Ve bulduklaryla sevinirken onlar ans-
zn yakalarz. Onlar yakaladmz anda da bütün
ümitlerini kaybederler." 15 Bu yollardan birisi de, onun
günahlarn gizleyip sürdürmesine frsat vermektir.

w -En'âm, 44
338 mam Gazali mn

|
Dördüncüsü; gizli yaplm
günahlar söyleyip
açklamaktr., Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
günah affedilebilir. Fakat, günahn
"Herkesin
açklayann günah affedilmez/' (Bu hadis-i erif, "Al-
lah'tan saklanmayan kuldan da saklanmaz/' diyerek
günahlarn söyleyip açklamann doru olmad ifa-
de etmektedir.)

|
bakalar tarafndan
Beincisi; örnek oluturan ve
taklit edilen günahlar ilemektir] Bu türlü günahlar,

hadd-i zatnda küçük de olsalar, bakalar tarafndan


taklit edilip ilendii için, srarla ilenen günahlar gi-
bi büyürler Çünkü kiinin
ve hatta onlar da aarlar.
iledii günahlar, kendi ölümüyle son bulduu hâlde,
bu günahlar ilenmeye devam ederler. Onun için öy-
le denilmitir:

"Ne mutlu o kimseye ki, kendi ölümüyle birlikte


günahlar da biter." Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm da öyle buyurmutur:
"Bakalar tarafndan taklit edilen iyi bir ameli i-
leyen bir kimsenin sevabyla bu özellikteki bir kötü
ameli ileyen'bir kimsenin günah ölümlerinden son-
ra da devam eder."
Rivâyet edildiine göre, srâiloullar döneminde
bir âlim, iledii bir günah veya bid'attan tevbe eder.
Bunun üzerine, Allah teâlâ, o dönemin peygamberine
unu vahyeder:
/ yhde Krk Prensip 339

"O âlime bildir ki, onun günah kendisiyle snrl


kalsayd, ben kendisini affederdim. Fakat, onu taklit
eden pek çok kimse, bu günah ve bid'at ileyerek ce-
henneme gitmiken, ben onu affetmem/ Bu böyle ol- 7

duu için, mürit ve örnek durumunda olan


âlim,
kimselerin hem ilim, hem de amel yönünden çok dik-
katli olmalar gerekir. Çünkü hata ve günahlar baka-

lar tarafndan taklit edilip tekrarland için, bunlar


bir anlamda bakalarnn iledii günahlar da ilemi
olurlar. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle bu-

yurmutur: "Bir ie sebep olan, o ii yapan gibidir."

KNC FAZLET: ALLAH KORKUSUDUR I'

Allah teâlâ, kendisinden korkanlar için hidayet,


rahmet, ilim ve rzâ (onlardan râz olmay) va'detmi-
tir. Bunlar ise, karlk ve mükâfât olarak paha biçil-

mez eylerdir] Bu mükâfâtlar u âyet-i kerimelerle bil-


dirilmitir:

"Kur' ân, Rablerinden korkanlar için hidâyet ve


rahmettir/'™
"Kullar içinde Allah'tan ancak ilim sahipleri kor-
karlar."^

W -Araf, 154
17
-Fâtr, 28. Bu âyetin iki mânas vardr. Birincisi udur: Al-
Inh'tan korkanlar, ilim sahibidirler. Diploma vesaireleri bulun-
masa bile, bunlar ilim sahibi saylrlar. Çünkü Allah'tan kork-
340 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

"Allah, kendisinden korkanlardan raz olmutur.


Bunlar da O'ndan râz olmulardr/' 18
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar
söylemitir:

"Hikmetin (gerçek ilmin) ba (ve kayna) Allah


korkusudur."
"nsan Allah'tan korkarsa, her ey ondan korkar.
O, Allah'tan korkmazsa, her ey onu korkutur."
"Allah teâlâ öyle buyurmutur: "zzet ve büyük-
lüüme yemin kulumun üzerinde ne iki
ederim, bir
korku, ne de iki korkusuzluk birletirmem. Bu sebep-*
le, o dünyada benden korkmazsa, âhirette ona korku
veririm. O
dünyada benden korkarsa, âhirette ona
korkusuzluk, emniyet ve güven veririm."

\ Bil ki, Allah teâlâ'dan korkmak, bazen kendi gü-


nahlarn görmekten, bazen de O'nun (Allah teâlâ'nm)
kalpte zorunlu olarak korku, sayg, huû' ve heybet
uyandran sfatlarn düünmekten ileri gelir. ki türlü-
sü de gerekli ve geçerli olmakla birlikte, ikinci tür kor-

ku daha üstündür Çünkü bu korkunun kayna do-


rudan doruya Allah teâlâ'y tanmaktr. Allah teâlâ'y
tanmak ise, ilmin en üstün ekli ve hilkatin (yaratl-
n) gayesidir. Peygamberlerin ve sddklarn korkusu

mak bizzat ilimdir. udur: lim sahibi olmayanlar, Al-


kincisi ise
lah'tan korktuklann zannetseler bile, bunlarn korkular korku
deildir. Çünkü Allah korkusu ancak ilim sayesinde kazanlr,
»s -Beyyine, 8
/ Ude Krk Prensip A Ha h *Or 'KÖSÜ 341

bu ikinci türden bir korkudur. Onun için, Allah Resûlu


»leyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Ben, içinizde Allah teâlâ'y en çok bilen ve
O'ndan en çok korkanm. " Bu u
demektir ki, Allah
teâlâ'y bilen O'ndan korkar. Çünkü, Allah teâlâ ister-
se kuluna dünyada da, âhirette de en korkunç azapla-
r ve cezalar verebilir. O bunu yapt takdirde de,
hiçbirkuvvet kendisini engelleyemez. Nitekim, O hil-
katin bandan beri pek çok insanlar ve milletleri çe-
itli azaplar ve belâlar vererek helâk etmi ve ne bun-
lar, ne de bunlarn güvendikleri güç ve kuvvetler bu-
na engel olamamlardr. Bu hususu bildiren âyetler,
u cümlelerle bitiyorlar:
"Bak, zâlimlerin akbeti nasl oldu?"**
"Yerde dolan ve inkârclarn akbetinin ne oldu-
unu görün/' 20
"De ki: Yerde dolan ve mücrimlerin akbetinin
ne olduunu görün." 21
"De dolan ve sizden öncekilerin akbe-
ki: Yerde
tinin ne olduunu görün." 22

"Allah'a kar ona yardm edecek kimse bulun-


mad.' ^ 7

19
-Kasas, 40
20 -Âl-i mrân, 137
21 -Nemi, 69
22 -Rûm, 42
ö -Kehf, 43
342 mam Gazairnin Risaleleri • 13

"Allah'n azabna kar ne kimse ona yardmc


olabildi, ne de kendisi kendisine yardm edebildi/' 24

"Allah'a kar onlara yardm edebilen koruyucu-


lar olmad." 25
"Meryem olu sa'nn Allah olduuriu söyleyen-
ler, olmulardr. Bunlara de ki, Allah Meryem
kâfir
olu sa'y, onun annesini ve yerdeki bütün insanlar
helâk edip yok etmek istese, O'nun bu isteini gerçek-
letirmesine kim engel olabilir? (Hiç kimse engel ola-
maz. Çünkü,) göklerin ve yerin mülkiyeti Allah'a âit-
tir (Bunlarn hepsi O'nun mülküdürler ve O'nun elin-

de ve tasarrufu altndadrlar.) O, istedii eyi yapar. O


her eye Kadirdir." 26

bu ekilde tanmak, zorunlu olarak


Allah teâlâ'y
O'ndan korkmay dourur. Onun için, Allah te-
âlâ'dan korkmayan inançsz, gafil ve fâsklarm hep-
sinde O'nu tanmamak kusuru vardr. Bunlarn Allah
teâlâ'ya kar cesaretleri, O'nu bilmemelerinden ileri
gelir. Atein yakc olduunu bilmeyen bir çocuk,

onunla oynamaya kalkt gibi, aklî seviyeleri, ya da


dinî kültürleri düük olan kimseler de, Allah teâlâ'nn
yannda ne türlü ateler ve azaplar bulunduunu bil-
medikleri için, kalplerinde korku, ürperti ve endie
duymadan O'na kar dikkatsiz ve ölçüsüz davranr-

24 -Kasas, 81
25 -ûra, 46
26 -Mâide, 17
/
rW(fc Krk Prensip fi / / g h jr O t fTUS U 343

Ur, Bunlar, azaplar görünce de, Kur'ân- Kerim' in ifa-

d esiyle öyle feryat edip yaknrlar:

"Allah hakknda kusurlu davrandm için ken-


dime yazk ettim. Ben, Allah'n büyüklüünü hafife
olanlardandm." 27
/ Korku kazanmann yolu ise üç eydir. Ü
Birincisi, Allah teâlâ'y daha iyi tanmaya çal-
maktr. Çünkü, O'nu daha tandkça, zorunlu ola-
iyi

rak O'ndan daha çok korkmak hâsl olur. Allah te-


âlâ'y tanmakla O'ndan korkmak ayn ölçüdedirler.
Bu sebeple, O'nu tanmak ne derecede ise, O'ndan
korkmak da o derecededir.
kincisi, Allah teâlâ'nn dünyadaki cezalar olan
hastalk, belâ ve musibetleri düünmek ve bunlarn
canl örneklerini görmek ve üzerinde tefekkür etmektir.
Üçüncüsü, Allah teâlâ'dan korkanlardan ibret ve
ders almak ve onlar gibi olmaya çalmaktr. Allah te-
âlâ'dan korkanlarn banda ise melekler, peygam-
berler, veliler ve gerçek âlimler gelir. /Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Cebrail aleyhisselâm bana geldikçe, onun Allah
teâlâ'nn korkusuyla ürperdiini gördüm."

"Allah teâlâ blis'i lânetleyip dergâhndan ko-


vunca, Cebrâil ve Mikâil korkup aladlar. Allah teâlâ
onlara:

27 -Zümer, 56
344 mm Gazal? nin Risaleleri • 13

-Niçin alyorsunuz? diye sordu. Bu melekler:


-Rabbimiz! Senin gazabndan emin olunamaya-
can gördük, dediler. Allah teâlâ:
benim gazabmdan emin olunmaz, buyur-
-Evet,
7
du/ Kur'ân- Kerim'de de, ''Allah'n gazabndan an-
cak hüsrana urayan (kâfir ve gâfil) kimseler kendile-
rini emniyette zannederler." 28 buyurulur.
Rivâyet edildiine göre, Allah teâlâ cehennemi
yaratnca, meleklerin kalpleri yerinden frlam ve
bunlar büyük bir korku duymular. Ve ancak cehen-
nemin onlar için deil, insanlar için yaratld bildiri-
lince rahatlam ve sükûnet bulmulardr.

ibrahim aleyhisselâm namaz klarken, Allah te-


âlâ'nn korkusuyla çarpan kalbinin vurular duyu-
lurdu. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da namaz
klarken, kalbi bu ekilde vururdu.
Davud aleyhisselâm, bir hata ileyince, bunun
korkusuyla krk gün secde edip durmu ve alayp
göz yalar dökmütür. Onun gözlerinden akan ya-
lar, etrafndaki topra iyice slatnca da yerden bitki-
ler çkp yeermitir.
Ebubekir es-Sddk radyallahu anh, azap gör-
mek korkusuyla öyle demitir:
"Keke ben, hesab olmayan ve azap görmeyen
bir ku olsaydm!"

2« -A'râf, 99
/ Hmle Krk Prensip /} )} aA koh fc ,jSü 345

Ebuzer radyallahu anh, ayn endieyle öyle de-


mitir:

"Keke ben, kesilince yok olup giden bir aaç ol-

saydm!"
Müminlerin annesi Hz. Âie radyallahu anha da
unu söylemitir:
"Keke ben ölünce, bir daha dirilmeseydim!"

Allah teâlâ'ya en yakn


durumda bulunan ve
bir
O'nun rahmetinden en çok hisse sahibi olan bu mü-
barek insanlar ve melekler, O'nun azap ve gazabn-
dan bu ekilde korkarlarsa, artk onlar gibi masum ve
günahsz olmayan bir kimsenin ne kadar korkmas lâ-
zm geldiini anlamak için felsefe, mantk ve aritme-
tik okumaya gerek yoktur.

Bil kij Allah korkusu, kulu ibadet etmeye ve gü-


nahlara kar davranmaya iten bir etkendir.
dikkatli
Onun fazilet saylmas da bu fonksiyonundan dolay-
dr.; insanda ümitsizlik yaratp onu ibadeti terk etme-

ye ve her eye bo vermeye iten bir korku ise makbul


deildir. Bu yüzden böyle bir korku olutuu zaman
onu ümitle yumuatmak ve mutedil hâle getirmek lâ-
zmdr.
Korku ve ümit oranna gelince, günah ileyen ve-
ya ilemesi kuvvetle muhtemel olan bir insanda, cay-
drc ve frenleyici olmak için korkunun ümitten fazla
olmas lâzmdr. Allah teâlâ'nn emirlerini yerine geti-
ren ve günahlardan saknan bir kimsede ise ideâl
346 mam Gazal? itin Risaleleri »13

olan,korku ve ümidin eit olmasdr. Onun için, bu


mevkide bulunan Hz. Ömer radyallahu anh, bu eit-
lii ifade etmek maksadyla öyle demitir:
"Eer gökten gelen bir sesle bir kii dndaki bü-
tün insanlarn cennete gidecekleri bildirilse; ben d-
lanan kii olmaktan korkacam. Ve eer bu sesle bir
kii dndaki bütün insanlarn cehenneme gidecekle-
ri bildirilse, ben bu kii olmay ümit edeceim."
• •

Yaarken durum budur. 01üm hâlinde ise, Allah


(

teâlâ hakknda hüsn-i zan etmenin ve O'nun af ve


rahmetini ümit etmenin galip gelmesi evlâdr. 29jAHah
Resûlu aleyhissalatu vesselâm, buna iaret ederek
öyle buyurmutur:
"Biriniz ölürken, Rabbi hakknda hüsn-i zan ede-
rek ölsün."

Korkuyu dengeleyen ve bazen onun gerisinde,


bazen de önünde olmas gereken ümit, temenni et-
mek deildir. Çünkü temenninin hiçbir deeri yoktur.
O bütünüyle bir eytan aldatmas ve nefis hilesidir. 30

29 -Buradaki hüsn-i zan ve ümitten maksat, Allah teâlâ'nn


gafûr ve rahîm olduunu, rahmetinin gazabn geçtiini ve kendi-
sine iyi davranacan düünmek ve bunu kuvvetle ümit etmektir.
-Çok defa bizzat ahid olmuumdur. Bir fâsk ve günah-
30

kâr uyarp âhiretin hak olduunu ve burada ilenen kötülükle-


rin orada ar
cezas bulunduunu uzunca dil dökerek anlatt-
m ve muhatabm ikna etmeye inandm bir anda, kendisi
eytann telkiniyle hemen temenniye snm
ve, "Allah bizi af-
feder, canm." deyip dilimden kurtulmaya çalmtr.
/ finde Krk Prensip A I) a k f O f £ OS O 347

F3u ikikavram (ümit ile temenni) arasndaki hayatî


fark udur: Ümit, kiinin amel, i ve tedbir olarak
üzerine düeni yapmas, ondan sonra da eksikliine
ramen, Allah teâlâ'nm yaplan kabul edeceine
kuvvetle ihtimal vermesi ve dua edip O'ndan bunu
dilemesidir.Temenni ise, amel ve ii brakp bo ha-
yaller kurmak, tatl kuruntularla avunmak ve olma-
yacak eyler beklemektir. Bunu bir misâlle açklamak
gerekirse, topra eken, sulayan ve gerekli bakm ya-
pan bir çiftçinin, bundan sonra Allah teâlâ'dan iyi bir

mahsul beklemesi merû olan ümittir. Bunlar yap-


makszn, Allah teâlâ'nn ekimi rüzgârla, sulamay
yamurla, korumay meleklerle yapp kendisine bol-
ca mahsul vereceini hayal etmek ise bo olan temen-
nidir. Onun için, Kur'ân- Kerim'de ümit her zaman
iman ve sâlih amellerden31 sonra zikredilmitir. Örne-
in, bir âyette öyle buyurulmutur:
"man eden, hicret eden ve Allah yolunca cihad
eden kimseler, Allah'n rahmetini ümit ederler. Allah,

(bunlar için) gafûr ve rahîm'dir." 32

Korku ve ümidin ikisi de ayn sonucu verirler.


Çünkü, ümit amel etmeye sevk eder; korku da amel-
sizlikten sakndrr. Bu husus dünya ilerinde de böy-

31 yararl amel demektir. Yararl ameller de, sa-


-Sâlih amel,
hibine sevap kazandran ibadetlerle bakalarna fayda salayan
iyi ilerdir.
v -Bakara, 218
348 mam Gazalinin Risaleleri • 13

ledir. Çünkü eyi elde edebileceini ümit eden


bir
onun için çalr. Kendi kusur ve ihmali yüzünden bir
eyi kaçrmaktan korkan da yine çalmaya sarlr.
ve amele itmeyen ve böylece bir fonksiyon ifâ etme-
yen ümit akln zayfl ve idraksizlik, böyle bir kor-
ku da kalp zayfl ve yüreksizliktir. Bu ümit en çok
aklî muhakemesi yeterli olmayan ahmaklarda, bu tür-
lü korku da en fazla kalpleri yeterli derecede güçlü ol-
mayan kadmlarda bulunur. er'î ümit ve korku ise,
sahibini kamçlayp amel etmeye, günahlar terk et-
meye, dünyadan yüz çevirmeye, zühd ve takvaya sa-
rlmaya sevk eden aktif ve etkin duygulardr.

ÜÇÜNCÜ FAZLET: ZÜHDTÜR

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"mtihan için baz insanlara verdiimiz geçici dün-
ya zenginliine imrenme. Rabbinin sana verdii iman
ve ilim zenginlii daha hayrl ve daha kalcdr/' 33
"Âhiret mahsulünü isteyen kimselere, bundan
bolca veririz. Dünya mahsulünü isteyenlere de bun-
dan bir miktar veririz. Bu kimselere âhirette bir nasip
yoktur." 3*

"Dünya hayatm isteyenler, "Keke bize de Ka-

»-Tâhâ, 131
n -ûrâ, 20
Dinde Krk Prensip 349

run'a verilen ey (zenginlik, aaa, debdebe) verilsey-


di! O, gerçekten çok talihli bir kimsedir/' dediler. Ken-
dilerine ilim verilenler ise, (bunu söyleyenleri uyarp)
öyle dediler: "Yazklar olsun size! Bilin ki, iman edip
salih amel ileyenler için Allah'n verecei âhiret mü-
kâfat ve sevab bu temenni ettiiniz eyden daha ha-
yrldr. Bunu da ancak, sabredenler elde ederler." 35
Bu son âyet-i kerimede, zühdün ilimden kaynaklan-
dna ve onun gerçek ilmin meyvesi ve sonucu oldu-
una iaret edilmitir. Allah Resûlu aleyhissalatu ves-
selam da unlar söylemitir:
"Kii sabahlad zaman himmet ve niyeti dünya
ise, Allah teâlâ onun zihnini datr, huzurunu kaçrr

ve iini zorlatrr. Bu kii, dünyadan da ancak kendi-


si için takdir edileni bulur. Fakat kii sabahlad za-
man himmet ve niyeti âhiret ise, Allah teâlâ onun zih-
huzur ve kanaat yerletirir ve ii-
nini toplar, kalbine
ni kolaylatrr. Dünya da, istemeye istemeye ona bo-
yun eer."
"man nuru kalbe girince, kalp aydnlanr ve ge-
niler. Bundan sonra da gurur ve aldan dünyasn-
dan uzaklamak, ebediyet yurduna yönelmek ve
ölüm için hazrla girimek meyli doar."
"Allah teâlâ'dan utann. Bu utanmann gerei
olarak da, oturmayacanz evler yapmayn ve harca-
mayacanz servetler biriktirmeyin." (Çünkü bunlar,

35 -Kasas, 79
350 mam Gazalinin Risaleleri «13

Allah yannda ayp saylan eylerdir.) 36

"Allah teâlâ, dünyaya kar zühd tayan bir kim-


senin kalbine hikmet (gerçek ilim, gerçeklerin ilmi,
iman ve âhiret ilmi) yerletirir, onun dilini hikmetle
konuturur ve o kimseye dünyann hastalk ve ilacn
öretir."

"Bir tannmamay tannmaktan, az dünya-


kimse
la sahip olmay çok dünyala sahip olmaktan daha
çok sevmedikçe imann hakikatini elde edemez."
"Allah bir kuluna iyilik irade ettii zaman, onu
dünyadan soutur, âhirete kar rabetini arttrr ve
nefsinin ayplarn ona gösterir."

"Dünyaya kar zâhid ol ki, Allah teâlâ seni sev-

sin."

"Kim Allah teâlâ' nm kendisine ilim ve hidâyet


vermesini isterse dünyaya kar zühd tasn."
c
Zühdün hakikati, gönül rzasyla dünyadan çe-
kilmek ve onu arkasna atp hedef olmaktan çkar-
maktr. Bu sonuca, kalpte parlayan imann nuru ve
onun hâsl ettii marifet (ve bilgi) ile varlr. Çünkü

-Bu sözün sahih bir hadis olup olmad tartlmtr. O


36

gerçekten sahih bir hadis olsa bile, söylendii günün artlar için
söylenmitir. Çünkü Allah Resûlunun yaaddönemde kiralk
ev olay yoktu. Günümüzde ise bu hem yaamn bir realitesi,
hem bir ihtiyaç, hem de merû bir geçim yoludur. Paras olup da
ticaret yapmayan bir mümin için en ideâl davran, daire satp

alp kiraya vermektir.


7

Dinde Krk Prensip ^O H çj 35i

bu nur ve marifetle anlalr ki, âhiret dünyadan


iyice
daha hayrl ve daha kalcdr ve açkça görülür ki,
dünyann âhirete nisbeti bir çamur yumann prlan-
ta hazinesine nisbeti gibidir.

/ Zühdün hakikati bu suretle kalpte oluunca,


onun meyvesi ve eseri de hal ve hareketlerde ortaya
çkar. Bu da tüketim olarak dünyadan zaruret mikta-
ryla yetinmektir Zaruret miktar
1

ise, kiilere ve du-


rumlara göre deimekle birlikte, hayat ve sal ko-
rumak için daha aas yeterli olmayan miktardr. Bu
miktarn keyfiyeti de yine zaruret ölçüsüyle snrldr.
Bu sebeple, daha düük kalitedeki bir ey ihtiyac kar-
ladkça, daha kaliteli, gösterili ve pahal olan eye
iltifat etmemek lâzmdr.

Zühd faziletini yaayan bir kimse, kendisini yol-


'

cu durumunda görür. Yolcu ise, mümkün olan en az


ve en hafif eylerle yetinmek ister. Çünkü, bunlar
onun Yük ise, ne kadar az ve hafif olursa,
için yüktür.

yolculuk yapmak ve yol yürümek o kadar kolay olur.


Zühd yaayan bir kimse de, zorunlu olan yemek, li-
bas, mesken ve ev eyas konularnda en az ve en
ucuz eylerle yetinir. Çünkü, bundan fazlas onu me-
gul eder ve seyrini (âhiret yolculuunu) zorlatrr.

Hz. Âie radyallahu anha öyle demitir:


"Krk gün geçerdi de Allah Resûlunun evinde
ocak yanmazd/' Çünkü, ev halk su ve hurma ile ye-
tinirlerdi.
352 mam Gazalinin Risaleleri • 13

"Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, ikigün üst


üste tok olmazd. Çünkü bir gün yiyince, ertesi gün

kendisini aç brakrd/'

"Allah Resûlunun son giydii elbise, yamal bir

cübbeyle kaba kumatan yaplm bir entariydi/ 7


Hz.
Âie radyallahu anha, yannda saklad bu elbiseyi
isteyen ziyaretçilere gösterirdi.

Allah Resûluna, ince kumatan yaplm renkli

bir elbise hediye edilmiti. Kendisi, hediye sahibini


krmamak için bu elbiseyi bir namazda giydi. Ondan
sonra öyle buyurdu:
"Bunu Ebu Cehm'e götürüp verin ve karlnda
onun eski elbisesini bana getirin."
Bir gün de yeni ve güzel bir ayakkab giymi-
çift

ti. Mescide gelince, hemen bir secde yapt ve ondan


sonra unu söyledi:
"Bu ayakkablarn güzelliinden dolay kalbimde
bir kibir olumasndan korktum. Onun için, secde et-
tim. Çünkü secde etmek kibri krar." Daha sonra da
bu ayakkablar bir sahâbiye verdi.

Hz. Ömer radyallahu anh, büyük fetihler gerçek-


letirenslâm devletinin ba iken, cübbesinde on iki
kadar yama bulunurdu.
Hz. Ali radyallahu anh, halife iken, en ucuz elbi-

seler giyerdi ve öyle derdi:


"En düük hâldeki insanlar gibi yaamalyz ki,

zenginler bize uysunlar, fakirler de krlmasnlar."


Dinde Krk Prensip 2^ O h 353

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyur-


mutur:
"htiyaç için deil, lüks ve gösteri için bina ya-
panlar, kyamet gününde bu binalar srtlarnda ta-
makla mükellef tutulurlar/'

"Scak ve souktan koruyacak miktardan fazla


yaplan binalar, kyamet gününde sahipleri için ve-
baldir."

Abdullah ibni Ömer radyallahu anh unu rivâ-


yet etmitir:

"Biz, bir ara eskiyen evimizi tamir etmek isteyin-


ce, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm bize unu
söyledi:

- Zaman, bu gibi iler için sarf edilmeyecek kadar


deerli ve ksadr."
Allah Resûlunun kendi evi de, en fakir snfn ev-
leri gibi sade, gösterisiz ve mütevaziydi.

Zâhid peygamber olan sâ aleyhisselâm, bir


bir
süre yannda tarak ve testi bulundurmu. Fakat daha
sonra, parmaklarla da saç ve sakal düzeltmenin
mümkün olduunu düünerek tara atm, gölden
ve nehirden avuçlarla su içmenin de mümkün oldu-
unu görerek testiyi de brakmtr.
Ömer radyallahu anh, Humus'a emîr (vâli) tayin
ettii Ömeyr ibni Saad'la konuurken ona:

-Dünyalk olarak neyin vardr? diye sormu.


Ömeyr radyallahu anh:
354 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

-Bir asam var; onunla yürürüm. Bir torbam var,

ekmeim olsa içinde saklarm. Bir tabam var, yeme-


im olsa ona koyarm. Bir de ibriim var, onunla ab-
dest alr ve ondan su içerim, demi. Bunlar duyduu-
na sevinen Ömer radyallahu anh ermYe:

-Seni bu vazifeye tayin etmem isabetli olmu, de-


mitir.

Hasan el-Basrî rahimehüllah unu söylemitir:


''Ben yetmi sahâbiye yetitim. Bunlarn, üzerle-
rindeki elbiseden baka yedek elbiseleri yoktu. Bun-
uyurken de vücudlaryla toprak arasna
lar, bir ey
koymazlard."
Allah resûlu aleyhissalatu vesselam da kendi
abas üzerinde uyurdu.
Bu birkaç örnekte de görüldüü gibi, en iyi müs-
lümanlar dünyaya kar
zühd hâlini yaamlardr.
Bu sebeple, iyi müslüman olmak için zühd hâlini ya-
amak arttr. Öncekilerin zühdüne yetimek müm-
kün olmad zaman da, hiç olmazsa, yaamada ideâl
olann bu olduu düünmek ve buna yaklamak için
gayret göstermek lâzmdr.

C Zühd konusunda insanlar birkaç çeittirler?]


i- fl- Baz kimseler, zühd yapmalarna ramen, ne-
fisleri dünyaya meyleder. Bu sebeple, bunlar devaml

mücâdele etmek ve meyillerini


bir surette nefisleriyle
krmak zorunda kalrlar. Bu kimseler, henüz zühd fa-
ziletinin banda ve balangcnda olanlardr. ]
Zühd
/ Hmk Krk Prensip ZU 355

kazanmak için bu aamay geçmek lâzmdr.


[2- Baz kimseler, fiilen zühd yapmakla birlikte,

nefislerinde de dünyaya kar bir meyil duymazlar.


Çünkü bunlar, dünya ile âhireti bir araya getirmenin
mümkün olmadn bilirler. Bunlar, âhiretin dünya-
dan daha üstün ve daha kalc olduunu da bildikleri
için, nefisleri dünyay âhireti kazanmak için fedâ et-

meye raz olur. Nitekim, nefis bir ieyi bir elmas ka-
zanmak için feda etmeye de rza gösterir. Çünkü o, i-
eyi sevse de, onun daha kymetli ve daha çok sevilen
bir eyle deitirildiini görür. Nefis, tüccar yaratl-

ldr. Bu sebeple o, deersiz veya daha az deerli olan


bir eyin deer tayan veya daha çok deerli olan bir
eyle deitirilmesine ve mübâdelesine itiraz etmez.
O ancak, iki taraftaki eylerin deerlerini doru anla-
yamad veya bunlar birbirine kartrd zaman,
itiraz edip memnuniyetsizlik gösterir.

£3- Baz kimseler ise, dünyaya meyletmedikleri gi-


bi, onu meyledilebilecek bir ey de saymazlar. Bunla-
ra göre, dünyann varlyla yokluu ayndr] En yük-
sek derecedeki zühd çeidi bu kimselerin zühdüdür.
Çünkü, dünyann varlyla yokluunu ayn görme-
dikçe, kalben ve zihnen onunla bir ölçüde megul ol-
mamak mümkün deildir. Çünkü dünyay bir varlk
olarak kabul edince, onu sevmek gibi, ona buz et-

mek de onunla ilgilenmekten ileri gelir. Bu ince gerçe-


in farknda olan Rabia el-Adeviyye, meclisinde dün-
yay kötüleyenlere öyle demitir:
356 mam Gazal?nin Risaleleri • 13

"Dünyay kötülediinize göre, demek ki, kalbiniz


onunla meguldür. Çünkü kalbiniz onunla megul ol-
masayd, onu unutur ve varlndan habersiz hâle ge-
lirdiniz/'

Allah Resûlunun ashab da, daha sonra gelenler


kadar dünyay sözleriyle kötülemezlerdi. Fakat, yak-
lamlarndan ona hiçbir deer vermedikleri görülür-
dü. Örnein, bir defasnda Hz. Aie'ye yüz bin dir-
hem para gelmiti. 37 Kendisi ne bu paraya bakt, ne de
onu kötüledi. Çünkü bu çok miktarda olan para onun
kalbine girmemi ve zihnini hiç megul etmemiti. Bu
sebeple, hizmetçisine onu hemen datmasn söyle-
mekle yetindi. Kendisi o gün de oruçluydu. 38 Akam
olunca, iftar etmek için yiyecek bir ey bulunmad,
Bunun üzerine, hizmetçi kadn:
"O paradan bir dirhem ayrsaydn, iftar için bir
ey alabilirdik, dedi. Hz. Aie radyallahu anha:

"Zihnim o para ile hiç megul olmad ve onunla

37 -Bu para ya bu annemizin Beyt'ül maldaki yllk maa-


dr, ya bir ganimetin tevziinden hissesine dümütür, ya da Hz.
Muâviye'nin hediyesidir. Çünkü Hz. Muâviye peygamberimizin
hanmlarna bu miktarlarda hediye gönderirdi. Onlar ise, bunu
alr ve yukardaki örnekte olduu gibi hemen fakir ve muhtaçla-
ra datrlard. Yeeni Abdullah ibni Zübeyr de, bir iki kere tey-
zesi olan Hz. Aie' ye külliyetli miktarda hediye göndermitir.
<8
-Hz. Âie radyallahu anha, Allah Resûlunun vefatndan
sonra bütün sene oruç tutard. Ar hasta olmasna ramen, ve-
fat ettii gün de oruç tutmutu ve oruçlu olarak vefat etti.
/ Hnde Krk Prensip ~g {j 357

neyaplp yaplmayacan hiç düünmedim/' diye


karlk verdi.
Dünyay bir varlk olarak görmeyen zâhidier, ona
kar yaadklar zühdü de abartp büyütmezler. Bun-
dan dolay, yaadklar zühd yüzünden manevî bir
üstünlük kazandklarn zannedip riyâ ve gurura da
kaplmazlar. Halbuki, dünyay bir varlk (bazen de
deerli bir varlk) olarak görmelerine ramen, nefisle-
rini ona kar zühde zorlayanlar, kibir, gurur ve
ucub'a kaplmak tehlikesinden emin olamazlar.

Buradaki varlktan maksadmz fizikî varlk deil,


deer tamaktr. Çünkü dünyay terk eden zâhidier
de, onu fizikî bir varlk olarak görürler, ancak onun
varlna her hangi bir deer vermezler. Bunlarn naza-
rnda dünyann varlyla yokluunun ayn olmas da
bu anlamdadr. Çünkü deeri olmayan bir eyin varl-
yla yokluu ayndr. Bu sebeple, kimse böyle bir e-
yin ne varlna sevinir, ne de yokluuna üzülür. Dün-
ya, âhiret kapsndan girmeyi engellemeye çalan kö-

pee atlan bir lokmadr. O, bu köpee bir bahitir. Bu


bir lokmalk köpek bahiinin âhiret yurduna geçme
ve oradaki ebedî nimetlere kavuma ak ve itiyakyla
kapdan giri yapanlarn ne aklnda, ne de kalbinde
hiçbir arl, varl ve deeri bulunmaz.
/"insan zühd yapmaya iten sebepler üç eydir. 1
^Birincisi, cehennem ve azap korkusudur. Bu se-
bebe dayanan zühd, korkanlarn zühdüdür.
358 mam Gazal? nin Risaleleri »13

[kincisi, cennet ve saâdet ümididir. Bu sebebe da-


yanan zühd, ümit edenlerin zühdüdür.
J
^Üçüncüsü, Allah teâlâ'dan baka eyle megul
bir
olmama istei ve himmetidir. Bu sebebe dayanan
zühd, âriflerin (Allah teâlâ'y hakkyla tanyanlarn)
zühdüdür^ En üstün derecedeki zühd de bu üçüncüsü-
dür. Çünkü, bu zühtte bir eyden korkmak veya bir e-
yi istemek gibi kiisel bir sebep ve insann kendisine

yönelik bir mülâhaza yoktur. Onda Allah teâlâ'y yü-


celtmek ve O'nun yücelii karsnda her eyden ve
hatta kendi kendisinden geçme feragati vardr. Böyle
bir feragat ise, gerçek iman ve sevginin gereidir.
fzühd, kapsam itibaryla iki ksmdr^Birincisi,
kü lî ve tam zühttür. Bu zühd, dünyay bütünüyle
terk etmek ve onu her eyiyle itip yoklua atmaktr?)
[kincisi ksmî zühttür. Bu zühd, yalnzca baz ey-
ise,

leri terk etmektir. Bu çeit zühd eksiktir. Bazen de, za-

rar faydasndan fazladr. Çünkü, baz eyleri terk et-


mek, bir ksm insanlarda dier baz eylere ar de-
recede ilgi duymay dourur^ Bu sebeple, bunlardan
bazlar mal ve parada zühd ederler, fakat buna mu-
kabil, ar derecede öhrete dükün olurlar. Bazlar
elbiseye önem yemek zevkine yenik
vermezler, fakat
düerler. Bazlar riyâdan uzak olurlar, fakat bundan
daha az kötü olmayan ucba kaplrlar. Böylece, bu
kimseler bir yerdeki zühdü baka bir yerde hrs hâli-
ne getirirler ve dünyadan uzaklamayp ona daha çok
yaklarlar ve skca balanrlar. Bu yüzden, bu zühdü
Dinde Krk Prensip Z y hq 359

yaayanlar ne ahlâklarn güzelletirebilirler, ne de


müâmelelerini düzeltebilirler.
JPzühd ile fakr' (fakirlii) birbirine kartrmamak
lâzmdr. Çünkü, zühd, gönül rzasyla ve isteyerek
dünyadan çekilmek ve onu kendinden uzaklatr-
maktr. Fakr (fakirlik) ise, talep ve istee ramen dün-
yay bulamamak ve onu elde edememektir] Bu sebep-
le, o mecburiyet sonucu olan yokluk ve yoksulluk hâ-
lidir. Kyaslamada da, zühd fakrdan üstündür. Çün-

kü, zühd, gönüllü olan bir fakirlik ve yoksulluk hâli-


dir. Gönüllü olan bir ey ise, mecburiyetten doan ve
zorunlu olan sebeplerle katlanlan bir eyden her za-
man üstündür. Buna karlk, fakr da varlkl olmak-
tan üstündür. Çünkü varlkl olan bir kimse, genellik-
le kalbini sahip olduu varla kaptrr. Dünya varl-
na kaptrlm olan bir kalp ise, âhiret yolculuunda
topal bireekten daha tembel ve daha avaredir. Bu se-
beple, bu türlü bir kalp tayanlar bu uzun, yorucu,
sabr ve fedakârlk gerektiren yolculukta hep geriler-
de kalrlar. Çoklar da yolda dökülürler.
Fakr, dünyay zindan hâline getirir. Bu sebeple,
fakirin nazarnda dünya bir zindandr. O dünyay
zindan gibi gördüü için de onu sevmez, ona balan-
maz ve ondan çkp kurtulmak ister. Ondan çknca
gidilecek yer de âhiret olduu için, âhiret için ciddî
bir ekilde çalr. Çünkü, dünyada yaad
acy tek-
rar orada da yaamaktan korkar. Varlk ise, dünyaya
bir yalanc cennet görüntüsünü kazandrr. Bu yüz-
360 mam Gazalfnin Risaleleri »13

den, varlk sahipleri dünyaya dört elle sarlrlar. Bun-


lar, dünyadaki nimetlerin geçici olduuna inansalar
bile, gönül honutluuyla onlar terk etmek istemez-

ler. Ve onlarla elenmek mümkünken âhiret yolculu-

u hazrlk yapmaya çalmazlar. Bu hal de, bun-


için

lardan çounun hazrlksz bir ekilde âhirete intikal


etmelerine sebep olur. Bu ekilde intikal etmenin öbür
âlemdeki skntlar ise, varln onlara dünyada sa-
lad keyf ve lezzetlerden çok daha fazladr. Bundan
dolay, Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle bu-
yurmutur:
"Allah kulunu sevdii zaman, onu dün-
teâlâ, bir

yadan korur. Nasl ki, sizler de hastanz (zarar veren)


yiyeceklerden korursunuz/'
"Ümmetimin fakirleri zenginlerinden be yüz se-
ne önce cennete giderler."
"Bu ümmetin en hayrllar fakirleridir."

"Sana fakirlik geldii zaman, "Merhaba ey sâlih-


lerin iâr!" de! Zenginlik geldii zaman ise, "Bu, ce-
zas çabuklatrlan bir günahn karldr." de!"

"slâma hidâyet edilen, geçimi kifâyet miktar


olan ve buna kanâat eden kimseye ne mutlu!"

Sabrl olan fakirler, Allah teâlâ'nm kendilerine


en yakn olduu kimselerdir."

"Allah teâlâ'nn en çok sevdii kimse, rzkna ka-


nâat eden fakirdir."
Musâ aleyhisselâm:
Dinde Krk Prensip 361

-Allah'm! Sevdiklerin kimlerdir? Bana bildir ki,

onlar senin için seveyim." demi. Allah teâlâ:

- Onlar, iffetlerini koruyan ve kaderlerine raz


olan fakirlerdir/' demitir.

Allah teâlâ Davud aleyhisselâma unu variyet-

in itir:

krk olan kimselerin yannda ara-


"Beni, kalpleri
yn." Fakirler de kalpleri krk olan kimselerdendirler.

DÖRDÜNCÜ FAZLET: SABRETMEKTR

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Sabredin. Allah, sabredenlerle beraberdir." 39

"Sabredenler için bereket ve rahmet vardr. On-


lar, hidâyet üzerindedirler." 40

Bu âyet-i kerimede, sabredenlere üç çeit mükâ-


fat birlikte va'dedilmitir. Bunlar bereket, rahmet ve
hidâyettir. Bunlar ise çok büyük mükâfatlardr.
"Sabredenlere en iyi amelleri üzerinden sevap
vereceiz." 41
"Sabrettikleri ve âyetlerimize yakn derecesinde
iman ettikleri için onlar, emrimizle hidâyet edici olan

59 -Enfâl, 46
40 -Bakara, 157
« -Nahl, 96
362 mam Gazalinin Risaleleri • 13

imamlar ve öncüler yaptk." 42


"Ancak sabredenlere hesapsz sevap verilir/' 43

bu âyetler gibi yetmi kadar âyette


Allah teâlâ,
sabr övmü, emretmi, güzel sonuçlarn ve büyük
sevaplarn açklamtr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar
söylemitir:

"Sabr, imann yarsdr/' mann dier yars ise,


ükürdür. Nitekim, Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm bir hadiste de öyle buyurmutur: "mann yars
sabr, yars da ükürdür."

"nsanlara en az verilen iki nimet, yakîn ve sabr-


dr. 44 Bir insana bunlar verilirse, sünnet namazyla
sünnet orucundaki eksiklii ona zarar vermez."
"Sabr, cennet hazinelerinden bir hazinedir."
sâ aleyhisselâm da öyle demitir:

"Sizler, sevdiiniz eylere (Allah teâlâ'nn rzas-


na, cennete) ancak sevmediiniz (musibet, hastalk,

42 -Secde, 24. Not: ki çeit hidâyet vardr. iman na-


Birincisi,

sip etmektir. Bu çeit hidâyet Allah teâlâ'ya mahsustur. Bu sebep-


le, O'nun dnda hidâyet edici yoktur. kincisi ise, imana
davet et-
mek ve imann delillerini açklayp kanaat oluturmaya çalmak-
tr. Peygamberler ve âlimler bu anlamda hidayet edicidirler.
43 -Zümer, 10
44 iman kuvveti ve nurudur. Yakîn olunca, Allah ve
-Yakîn,
Resûlunun bütün emirleri ve beyanlar sonsuz bir tasdik ve sar-
slmaz bir kanaatle kabul edilir ve doru olduklarna inanlr.
Dinde Krk Prensip Sex O t e t /7? ek 363

fakirlik, ibadet gibi) eylere kar sabr göstermekle


ulaabilirsiniz."

Bil ki, sabrn hakikati, din duygusunun ehvet ve


gazap gibi hayvani (hayvanlara âit olan) hislere kar
direnmesidirTjBu sebeple, sabretmek insanlara mah-
sus olan bir vasftr. Çünkü hayvanlarda din duygusu
yoktur. Bu yüzden de onlar, bütünüyle ehvet ve ga-
zap hislerinin yönlendirmesiyle hareket ederler. Me-
leklerde ise, bunlarm aksine, ehvet ve garaz hisleri
yoktur. Onun için de onlar, tamamyla din duygusuy-
la ve Allah teâlâ'ya itâat etmenin zevk ve lezzetiyle
hareket ederler. nsanda ise, çou zaman birbiriyle ça-
tma hâlinde olan bu üç his de vardr. Ve kendisi bu
hislerin etkisi ve basksyla hareket eder. O, ehvet ve
gazap hislerine göre hareket ettii zaman, sabr fazi-
letini kaçrr ve hayvan seviyesine düer. Din duygu-

suna göre hareket ettii zaman ise, sabr faziletini ka-


zanm olur ve meleklerin derecesine yaklar. Allah
teâlâ'ya itâat etmekten de ancak bu durumda haz ve
lezzet alr.

Din akl da sabr önemli bulur ve onu telkin


gibi,

eder. Bu sebeple, henüz akllar gelimemi olan ço-


cuklar sabretmezken, yetikin olanlar sabrederler.
Gençlere göre yallar ve cahillere gere âlimler de da-
ha çok sabrl olurlar. Çünkü, bunlarn akl nisbeten
daha da olgundur.
Sabr, âhiret ileri dünya ilerinde de gerekli
gibi,

olduu için, sabrsz olan bir kimse, yalnz âhireti de-


364 mam Gazalfnm Risaleleri • 13

il, dünyay da kaybeder. Bu bilindii için, hasta, ho-


lanmad ilâc sabrederek içer ve istedii lezzetli ye-
mekleri sabrederek terk eder. Ona bu sabr kazand-
ran da, sabrn gerekliliini bildiren akldr. Çünkü,
akl olan bilir ki, salk kazanmak az tadn aramak-
tan ve lezzetli eyleri yemekten daha önemlidir. Akl,
iman nuruyla aydnland takdirde ise, âhiretin ebe-

dî olan saâdetini kazanmann da ksa bir süre için nef-


sin isteklerine uymaktan, ehvet ve gazap hislerini

tatmin etmekten daha önemli olduunu idrâk eder.


[ Sabr açsndan
;
insanlar üç ksmdrlar.^/
(Bir ksm insanlar, nefislerinin isteklerini tama-
myla din duygusunun emri altna almlardr. Bun-
lar, deiik hisleri arasndaki çekimeyi sonuçlandr-

m ve din hissinin kesin hâkimiyetini salamlardr.


Bu zor olan ii baarmak için de çok mücâhede etmi
ve sabr güçlerini arttrarak onu kendileri için sâbit
bir huy hâline getirmilerdinjBu insanlarn hâli u
âyetlerle haber verilmitir:

"Rabbimiz Allahtr." deyip ondan sonra dosdo-


ru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner ve onla-
ra öyle derler: "Korkmayn, üzülmeyin ve size

va'delin cennetle müjdelenin/' 45

45 zaman inip bu müjdeyi


-Fusslet, 30. Not: Meleklerin ne
verdikleri âyette açklanmamtr. Çünkü o bir zamanla snrl
deildir. O, henüz dünya hayatn yaarken olabildii gibi, ölüm
annda, kabirde dirilirken, mahere çkarken, hesab beklerken
/ mide Krk Prensip S a L t€ ///> C t 365

"Ey itminan ve bulmu ruh! Raz olmu


istikrar
ve kendisinden râz olunmu olarak Rabbine dön.
Kullarmn arasna gir ve cennetime dahil ol." 46

Bir ksm insanlar, iyi ve kötü hisleri arasndaki çe-


kimeyi sonuçlandrmamlardr. Bu yüzden, bunlar
kuvvetlerinin üstün gelmesine göre, bazen din hissi-
nin, bazen de ehvet ve gazap gibi nefsanî (nefse âit)
hislerin etkisi altnda kalrlar^Bu insanlar, âhiretin yük-

sek derecelerine ulamazlar. Bunlarn cehennemden


kurtulmalar da, ancak din hislerinin çou zaman di-
er hislerine galebe etmesi ve bunlarn bu zamanlarda
salih ameller ve iyi iler yapmalaryla mümkündür.

Bu ksma dahil olan kimseler, nefislerinin küçük


I

arzularn frenleyebilirler. Fakat, daha güçlü olanlar-


na kar âciz kalrlar. Bazlar bunlarn bir ksmn da
frenleyebilirler, fakat hepsine güçleri yetmezTjAncak,
bunlar buna ramen, nefisleriyle mücâdeleyi öyle
veya böyle sürdürürler ve ona yenildikleri zaman da
üzülüp tevbe ve istifar ederler. Bu insanlara âyet- u
lerle iaret edilmitir:

"Bazlar da günahlarn itiraf ettiler. Bunlar, hem


iyi amel, hem de kötü amel ilediler. Tevbe ederlerse,

de olabilir. Ancak henüz dünya hayatn yaarken meleklerin


inipbu müjdeyi vermeleri ilham ve kalbe sesleni eklindedir.
tandan sonraki aamalarda ise görmek ve müahede etmek ek-
lindedir.
4* -Fecr, 27-30
366 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

Allah'n tevbelerini kabul etmesi umulur. Allah gafûr


ve rahimdir." 47
"Allah'tan korkanlar, eytan tarafndan dürtül-
dükleri zaman (bir kötülük yapsalar da hemen) ken-
dilerine gelirler ve gözleri açlp ne yaptklarnn far-
kna varrlar. eytana karde olmu olanlar ise, onun
dürtmesiyle dalalette srar ederler ve güç getirdikleri
her türlü kötülüü yapmaktan geri kalmazlar." 48

f Bir ksm insanlar ise, nefisleriyle mücâdele etme-


yi hiç düünmemi, kötü hislerine kar gelmeyi akl-
larna getirmemi ve batan beri bunlara teslim olup
malup duruma dümülerdirjBu insanlar, derece iti-
baryla hayvanlardan daha aadadrlar. Çünkü hay-
vanlar da bu türlü hislerine malup iseler de, onlara

bu hislerle mücâdele etmek için akl, din, vazife ve so-


rumluluk verilmemitir. Bu insanlar ise, kendilerine
verilen bu yetenek, imkân ve sorumlulua ramen
ayn hâle dümülerdir. Onun için, Kur'ân- Kerim'de
bu ksma iaret edilerek öyle buyurulmutur:
"Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan
daha aadadrlar." 49
Bil ki, dünya nimetlerine sahiptir veya
insan ya
bunlardan mahrumdur. O, bu iki hâlde de sabretmek-
le mükelleftir. Ancak bu iki hâldeki sabrlar birbirin-

47 -Tevbe, 102
48 -A'râf, 201, 202
-A'râf, 179; Furkan, 44
367

den farkldrlar. Çünkü mahrum iken sabretmek; Allah


teâlâ'nn hikmetine inanmak, kendisi için hayr olann
bu olduunu kabul etmek, kendini kahretmemek, ah-
lâkn bozmamak ve gayr merû bir çareye ba vurma-
maktr. Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Bir eyden holanmadnz hâlde, o sizin için
daha hayrl olabilir." 5 ©

"Bir eyden holanmadnz hâlde, Allah onu si-


zin için çok hayrlara vesile klabilir/ 751

Nimetlere sahip iken sabretmek ise, bunlarla -


marmamak, bunlarn geçici eyler olduunu düün-
mek, imtihan ve ükür unutmamak,
için verildiini

onlar nefsin keyfî istek ve talepleri dorultusunda


sarf edip heder etmemektir. Bu sabr, önceki sabrdan
daha zordur. Onun için öyle denilmitir:
"Belâyakar iman olan herkes sabredebilir. Fa-
kat, belâszla kar ancak sddk olanlar sabredebi-

lirler." Ashaptan bir zât da unu söylemitir:

"Bizler, önce fakirlik ve yoklukla imtihan edildik


ve sabr sayesinde bu imtihan kazandk. Daha sonra
ise servet ve zenginlikle imtihan edildik ve fakat bu-
na kar sabredemediimiz için, korkarm ki, imtiha-
n kaybettik." 5*

™ -Bakara, 216
5i -Nisâ, 19
58 -Bu söz, ismi belirtilmeyen bir sahâbiden bir öz eletiri-
dir. Ancak, tarihçe de sabit olduu üzere, ashabn çou fetihler
368 man Gazali mn Risaleleri • 13

Tâatlar, günahlar ve musibetler de sabr ge-


için
reklidir. Abdullah ibni Abbas radyallahu anh unu
söylemitir:

"Kur'ân- Kerim'de emredilen sabr üç çeittir. Bir


çeidi tâatlar için sabrdr. Bu sabrn üç yüz derecesi
vardr. Bir çeidi günahlara kar sabrdr. Bu sabrn
alt yüz derecesi vardr. Bir çeidi musibetlere kar
sabrdr. Bu sabrn da dokuz yüz derecesi vardr/' 53
Tâatlar için sabrn olmas, nefsin bunlar-
gerekli
dan holanmams yüzündendir. Nefsin bu honut-
suzluunun sebebi ise, tâatn türüne göre deiir. Ör-
nein, onun namazdan holanmamas üenmesinden
ve tembelliindendir, oruçtan holanmamas yemee
olan dükünlüündendir, zekâttan holanmamas
cimriliinden ve mala olan sevgisindendir, cihattan
holanmamas hayata olan ballndandr. Sebebi
ne olursa olsun, nefsin honutsuzluu ibâdet ve tâ-
atn ifâ edilmesini zorlatrr. Onun için, nefislerine
uyanlarn nazarnda en zor ey ibâdet ve tâattr. Bu
sun'î zorluu gidermenin yolu ise, nefsi susturmaktr.
Nefsi susturmak da ancak sabrla mümkün olur.

^bâdet ve tâatla ilgili sabr dört aamaldr.

dönemindeki zenginlie ramen, fakirlik hallerini sonuna kadar


korumulardr. Bu sebeple, onlarn imtihan kaybetmek gibi bir
durumlar olmamtr.
-Buradaki derecelerden maksat, ya sabredilmesi gereken
53

eylerdir; ya da, sabrn kuvvet dereceleridir. Çünkü bütün sabr-


lar ayn derecede kuvvetli ve etkili deildirler.
Dinde Krk Prensip SO Ö / g 369

pBirinei aamadaki sabr, nefsin honutsuzluuna


ramen ibâdet etmeye karar vermektir.
J
ikinci aamadaki sabr, niyetini hâlis klmak ve
nefsin istedii riyây kendinden uzaklatrmaktr, j
füçüncü aamadaki sabr, acele etmeksizin ibâde-
ti farz ve sünnetleriyle birlikte, edep ve huû' içinde,
eksiksiz ve tam olarak ifâ etmektirjAllah Resulü aley-
hissalatu vesselârri, "badette acele etmek eytann
dürtmesindendir." buyurmutur. 54

£ Dördüncü aamadaki sabr ise, yapm olduu


ibâdet ve hayr riyâ ve gösteri maksadyla anlatp
tehir etmemektinjBütün bunlar, nefis açsndan zor
er olduklar için, her aamada sabr tazelemek ve

54 bulunduum yerdeki cami ve mes-


-Birkaç seneden beri
cidlerde huzurlu bir farz namaz klamadm. Çünkü, imamlar,
yartaymlar gibi namaz çok acele kldrrlar. Birkaç tanesini
namazn daha ar klnmas gerektiini söyledimse de,
faydas olmad. Çünkü bir ey yapmak gönülden gelmez-
>r
se, d telkinlerle ve hatta basklarla onu yaptrmaya çalmak
sonuç vermez. Bir cihaz içinden harabe ise, onu dardan ku-
manda çaltrmak mümkün deildir. Çok zorlansa,
ile biraz h-
rlt ve zrlt yapar, fakat ondan sonra tekrar durur.
Bu eletiriyi yapmakla birlikte, Allah ahittir ki, ben herke-
si kendimden daha dindar kabul ederim ve bu yüzden meselâ,

birisi benden daha çabuk namaz klsa, ben kendime unu derim:

"Bu adam masumdur. Masum olan için ise az bir amel bile ye-
Sen ise bir mücrimsin. Onun için, kendini kimseyle k-
terlidir.

yaslaman doru deildir. Ve bakalarnn ibadetteki rahatln-


dan faydalanma hakkn yoktur."
370 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

bundan kuvvet almak l^azmdr^Allah teâlâ Kur'ân-


Kerim'de, "Sabr ve namazdan kuvvet aln. Allah,
sabredenlerle beraberdir/' 55 buyurmutur.

Günahlara kar sabrn gerekli olmasnn sebebi,


tâatlarn aksine, nefsin bunlardan holanmasdr. Ne-
bunlardan holannca da,
fis onlar ister. Onun bu is-
teine kar durmak ise sabr gerektirir. Onun için sa-
brsz insanlar, nefislerinin isteine uyup günah iler-
ler. (Günahlara kar sabr, tâatlar için sabrdan daha
zordur. Allm günahlara kardaha da
sabr ise

zordur. Onun için, öncelikle nefsi günahlara altr-


maktan saknmak lâzmdr. Allm
ve üstelik mad-
dî bir külfet de getirmeyen günahlara kar sabr ise
bu türün en zor olan sabrdrTjBu yüzden, çou kim-
seler meselâ gybet etmekten kendilerini koruyamaz-
lar. Çünkü bu günah alkanlk yüzünden nefsi teskin

ederken, ona her hangi bir maddî külfet de getirmez.


^Musibetler de nefsin holanmad eylerdir. Nef-
sin bunlara kar gösterdii tepki, ibadet etmeye ve
günahlardan saknmaya kar gösterdii tepkiden de
daha iddetlidir. Bu yüzden, musibet insan için en
ar imtihandr. Ona kar sabretmenin sevab da en
çok olan sevabtr.^Hadis-i kudsilerde öyle buyurul-
mutur:
"Gözlerini aldm kulum için cennetten daha az
bir sevaba râz olmam."

55 -Bakara, 153
Dinde Krk Prensip Sa b tefm e C 371

''Saln bozduum kulum için affetmediim


bir günah brakmam/'
"Kuluma vücudu,, mal veya evladyla ilgili bir
musibet verdiim zaman, o bunu sabrla karlarsa,
kyamet gününde onun için terazi kurup hesap aç-
maktan haya ederim."
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unu
söylemitir:

"Musibetin kalkmasn sabrla beklemek ibadet-


tir."

Zulüm ve eziyete duçar olmak da musibet cüm-


lesindendir. Onun için, bunlar merû' bir yolla defet-
mek mümkün olmad zaman, sabretmek lâzmdr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm müriklerin zu-
lüm ve eziyetlerine maruz kalnca, Kuf ân- Kerim'de
ona u telkinler yaplmtr:
"Kâfir ve münafklara boyun eme ve onlarn
eziyetlerine aldrma. Allah'a tevekkül et. O, vekil ola-
rak yeterlidir." 56
"Biz inkârclarn senin için söyledikleriyle gösü-
nün daraldn biliyoruz. Onun için, sen (onlar bra-
kp) Rabbini hamd ve tebih etmekle megul ol ve
secde edenlerle beraber secde Daha önceki pey-
et." 57

gamberler de bu kabil eziyet ve tacizlerle karlanca,

56 -Ahzâb, 48
P -Hcr, 97
372 i • 13

Kur'ân'm ifadesiyle öyle demilerdir:


"Bize verdiiniz eziyete kesinlikle sa
Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etsinler/' 58

Ashâbtan bir zât öyle demitir:


"Biz, Allah Resûlu zamannda, eziyete kar sab-
retmeyen bir kimseyi mümin saymazdk."

^ BENC FAZLET: ÜKRETMEKTR.


Allah teâlâ öyle buyurmutur:

"Bana ükredin, nankörlük etmeyin." 59


"Allah, ükredenleri mükâfatlandracaktr." 60

"ükrederseniz, size yaptm iyilikleri arttraca-


m. Nankörlük ederseniz, azabm iddetlidir." 61

"ükredip iman ederseniz, Allah ne diye size


azap versin. Allah, ükre karlk verendir ve kimin

58 -brahim, 12. Not: Bu âyetteki ikinci cümle, ya birinci


cümlenin devamdr, ya da Allah teâlâ tarafndan eklenmitir.
Mânas ise udur: Kiisel güçlerini aan zulüm, eziyet ve tehdid-
lerle karlaan kimseler, bir yere ba vurmak, bir merciden yar-

dm talep etmek, bir kuvvete dayanmak zorunda kalrlar. Bu zo-


runluluu duyanlarn yapmas gereken ey, Allah teâlâ'ya gü-
venmek ve O'na snmaktr.
& -Bakara, 152
-Al-i Imrân, 144
« -brahim, 7
Umde Krk 373

.ükrettiini bilendir." 62

"u bir gerçektir ki, ükreden kullarm azdr-


lar."»

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar


söylemitir:

"Yiyip ükreden kimse, Allah teâlâ yannda, sab-


redip oruç tutan kimse derecesindedir."

"Kyâmet gününde bir melek, "Her hallerine ük-


redenler bir araya gelip hazrlansnlar." diye seslenir.
Bunlar, bir araya gelip hazrlannca da, kendilerinden

62 -Nisâ, 147. Not: Bu âyetin açk ifadesine göre, Allah teâlâ


çükredenlere azap vermez. Ancak, imtihan, kefaret gibi sebep-
lerle verilen baz skntlar ekil itibaryla azaba benzeyebilirler.
Örnein, salna ükrettii hâlde hastalanmak, malndan böl-
en sadaka verip hayrlar yapt hâlde onu kaybetmek azaba
azap deildirler. Azap geçmi bir günah
benzerler, fakat bunlar
veya hatann karldr. Azaba benzeyen bu eyler ise, birer im-
ve sevaptrlar.
tihan, kefaret, derece
Dünyadaki skntlar bazen azap, bazen imtihan iken, âhi-
retteki skntlar mutlak olarak azaptrlar. Çünkü âhirette dünya-

daki gibi imtihan yoktur. Bu sebeple, orada yalnzca dünyada


yaplm olan iyilik ve kötülüklerin karlklar vardr.
63 -Sebe', 13. Not: Bu âyeti yaznca, kendim de dahil oldu-
um nankörler adna utandm ve duygulanp u cümleleri mrl-
dandm: Allah'm! Sana ükretsinler diye kullarna verdiin bü-
tün dillerle sana ükretmek istiyorum. Seni anlasnlar ve ansn-
lar diye onlara verdiin bütün akl ve dimalarla seni anlamak
Ve anmak istiyorum. Seni sevsinler diye onlara verdiin bütün
kalpler ve duygularla seni sevmek istiyorum.
374 mam Gazali 'nin Risaleleri • 13

hesap sorulmadan cennete gönderilirler/' 64


"ükür, Allah teâlâ'ya mahsus olan bir ibadet-
tir."^

"'Sübhânellah' diyen için on sevap, 'Lâ ilâhe llel-


lah' diyen için yirmi sevap, 'el-Hamdu lillâh' diyen
için otuz sevap vardr/' Çünkü, 'el-Hamdu lillâh' di-

yen bir kimse, zmnen ilk iki sözü de söylemi olur.

Bu undandr ki, 'el-Hamdu lillâh' diyebilmek için,

Allah teâlâ'nn bir olduuna ve kendisine ükredil-


mesini gerektiren bir yücelie sahip olduuna inan-
mak lâzmdr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, geceleri na-
maz klar ve alard.
Hz. Âie radyallahu anha, kendisine:

alyorsun? Allah
-Niçin teâlâ, seni affettiini bil-
dirmemi midir? demi.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm:

64 -Kyâmet gününde nimetlerin hesab sorulur. Bunu bildi-


ren bir âyette, "Sonra o gün, nimetlerden sorgulanacaksnz/'
buyurulmutur. Bu sorgulama nimetlere kar niçin
(Tekâsür, 7)
ükredilmediini sormak eklindedir. Onun için, ükretmi
olanlarn sorgulanmasna gerek görülmez. O dehetli günde sor-
gulanmamak da büyük bir nimettir.
65 -Türkçede, Allah teâlâ'ya nimetlerinden dolay bir ibadet
olarak sunulan ükürle, insanlarn iyi niyetlerine kar duyulan
memnuniyeti bildirmek için yaplan teekkür kelimeleri birbi-
rinden ayrdr. Bu, çok güzel bir ayrmdr.
!

Dinde Krk Prensip cy u JC t Ç ime* 375

-Ben, ükreden bir kul olmak istiyorum, diye kar-


lk vermitir. 66

/Bil ki, ükür de büyük faziletlerdendir. Hatta o;

sabr, korku, zühd gibi geçen faziletlerden daha üs-


tündür. Çünkü, bu faziletler insan ükretmeye sevk
etmek için birer vasta durumundadrlar. ükretmek
ise, bizzat gayedir. Bu böyle olduu için, cennette sa-
br, korku, zühd yokken, ükretmek vardr.] Çünkü
cennette ükretmek için bu vastalara ihtiyaç yoktur.
Dünyada ise, bunlar olmazsa, nefis ükretmeye ya-
namaz. Bu yüzden, nefsi vasta durumundaki fazi-
letlerle korkutmak, terbiye etmek ve itmek lâzmdr.

^ükür ibadetin de özü ve ruhudur. Onun için,

cennette ibadet olarak yalnzca ükretmek vardr.]


Kufan- Kerim'de, cennet ehlinden bahsedilirken
öyle buyurulmutur:
"Onlarn kalc olan ibadetleri, 'Âlemlerin Rabbi
olan Allah'a hamd olsun' sözünü söylemektir." 67
ükretmek ilim, hal ve amelden oluur.
fBil ki,

Bunlar ükürde bulunmas gereken unsurlardr.

66 -ükreden bir kul olmak için, kendisine yaplan iyilikleri

ve verilen nimetleri düünmek ve bunlardan dolay Allah te-

âlâ'ya karminnet ve memnuniyet duymak lâzmdr. Bu


sevgi,
duygular oluunca da, herkes uyurken kalkp namaz klmak ve
alamak kaçnlmaz olur.

Sevgi, minnet ve memnuniyetin uykuyu kaçrp insanlar


alatt bilinen bir gerçektir.
® -Yûnus, 10
376 mam Gznlî'mn Risaleleri • 13

[Buradaki ilim, nimetleri görmek, bunlar verenin


Allah teâlâolduunu düünmek, aradaki sebeplerin
vasta olmann ötesinde bir etki ve tesire sahip bulun-
madklarna inanmaktn] Sebeplerin, bir etki ve tesire
sahip olduklarna inanmak ise, ükrü irke çevirir.
Çünkü böyle bir inanç, nimetlerin yalnzca Allah teâlâ
tarafndan olduu inancn ortadan kaldrr vc onlar
sebeplere balar.

Allah teâlâ'mn
*
yapt bir ii sebeplere vermek
ise, irktir, insanlar bazen iin banda nimeti yalnz-
ca Allah teâlâ'dan bilir ve onu kendisinden isterler.
Allah teâlâ, isteklerini kabul edip nimeti verince de,
bunlar aradaki sebep ve vastalar görür ve Allah te-
âlâ'y unutup onlara yönelirler. Böylece, nimeti ister-
ken muvahhid, onu elde edince mürik olurlar.
Kur' ân- Kerim'de bu durum bir olay münasebe-
tiyle öyle anlatlmtr:
"Eini sarp örtünce (onunla birleince), ei hafif
bir yük ald (hamile kald) ve bir müddet onu tad.
Hamilelii arlanca, ikisi (kar koca) birlikte Rable-
rine yönelip öyle dua ettiler:

" Bize sâlih (dindar veya salkl) bir çocuk verir-


sen, sana ükredenlerden oluruz."
Fakat, Allah onlara istedikleri gibi sâlih bir çocuk
verince, sebeplere yönelip bunlar O'na ortak ettiler.

Halbuki, O'nun orta yoktur; O uydurulan ortaklar-


dan yücedir. Bir ey yaratmayan, üstelik, kendileri de
377

yaratlm olan eyleri mi O'na ortak diyorlar? Bu ey-


ler, ne onlara, ne de kendilerine yardm edemezler." 6 »
Nimetleri yalnzca Allah teâlâ'dan bilmek mi- u
sâle benzer: Sultann vekil harc (kâhyas) veya haz-
nedar onun hazinesinden bir kimseye bir miktar mal
verdii zaman, bu kimsenin maln sulatn emriyle ve-
rildiini, aradaki adamn ise sadece emir kulu oldu-
unu ve onun kendi bana bir yetki ve etkinlii bu-
lunmadn düünmesi lâzmdr.
Böyle düündüü zaman da, kalbinde oluan
minnet duygusu sultana yöneltir ve yalnzca ona ük-
reder. Böyle düünmeyip bu iin vekil ve haznedarn
insiyatifiyle olutuunu
veya bunun da hazine üze-
rinde sultannkine benzer bir etki ve yetkisi bulundu-
unu düünürse, o zaman bunu sultanla eit bir dere-
ceye çkarm ve onun yetkilerini bununla paylatr-
m Bu ise, sultana kar ilenen ar bir suç olu-
olur.
turur. Çünkü sultan, yetkilerini köle ve hizmetçilerle

paylatrmaz ve böyle düünenleri de affetmez. Böy-


le bir durumda, verilen mal geri alnd gibi, bu
suçu
ileyen kii cezaya da çarptrlr. Böylece, yaplm
olan bir iyilik, nankörlük yüzünden kötülüe çevrilir.
Böyle bir sonucun olumasndan saknmak için, emri
verenin sultan olduunu, vekilin ise bunu yalnzca
sultann emri olduu için yerine getirdiini düün-
mek lâzmdr. Çünkü, vekilin bu iteki rolü, sultann

<*-A'râf, 189,190
378 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

emri yazarken kulland kalem gibi basit bir araç ol-


maktan Kalem bu emri kendiliinden yaz-
ibarettir.

mad, buna gücü de yetmedii gibi, vekil de bu ma-


l kendi insiyatifiyle vermez ve onu vermeye gücü de
yetmez. Bu ikisinin rolü ayn olduu için, mal alan
kii, bunu kalemden bilip ona ükretmedii gibi, ve-
kilve haznedardan bilip ükrünü ona da yöneltme-
mesi gerekir.
Tpk bunun gibi, basireti açk olan bir kimse de,
sahip olduu bütün nimetlerin Allah teâlâ'nn emir
ve iradesinin sonuçlar olduunu, bu nimetlerin olu-
um ve ulamnda arada bulunan maddî sebeplerin
ise, birer emir kulu olduklarn ve Allah teâlâ'nn
emirlerini O'nun izin ve kuvvetiyle yerine getirmek-
ten baka hiçbir etki ve tesirlerinin bulunmadn gö-
rür ve kendisine ulaan nimetlerden dolay yalnza
O'na hamd ve ükreder. Bu hakikati tescil etmek
maksadyla Kur'ân- Kerim'in bir çok âyetinde fayda
ve zarar verenin yalnzca Allah teâlâ olduu, ortada
görülen sebeplerin insiyatif ve müstakil etkinlie sa-
hip olmadklar, bunlarn hepsinin Allah teâlâ tarafn-
dan istihdam edilip çaltrld bildirilmitir. Bunlar-
dan baz âyetler öyledir:
"Allah sana bir zarar verirse, kendisinden baka
onu defeden bulunmaz. O sana bir fayda verirse, bu-
nu da önleyen bulunmaz. O her eye kadirdir/' 69

<*-En'âm, 17
Dinde Krk Prensip <ukt e l no e K 379

"De ki: Allah bana bir zarar irade ederse, bunu


kim defedebilir? Ya da O bana bir fayda dilerse, bunu
kim önleyebilir? De ki: Allah bana yeterlidir. Tevek-
kül edenler, O'na tevekkül etsinler." 70

"Sizde olan bütün nimetler Allah'tandr. (Fakat,


çounuz bunu bilmezlikten gelirsiniz.) Size bir zarar
dedii zaman ise, hemen O'na snrsnz." 71

"Denizi hizmetinize veren Allah'tr." 72


"Geceyi, gündüzü, günei, ay, yldzlar sizin
için çaltran O'dur." 73
"Yerdeki her eyi sizin faydanz için yaratan
O'dur." 7*

"Göklerdeki ve yerdeki bütün varlklar size ya-


rar salayan bir düzene sokan O'dur." 75
"De ki: Allah'tan baka taptklarnz çarn, ba-
kn, bunlar Allah'n size verdii zarar (örnein ölü-
mü) defedebilirler mi? Veya onu daha hafif olanyla
deitirebilirler mi?" 76

"Allah' brakp da kendisinden haberleri bulun-


mayan ve kyamet gününe kadar kendisine cevap ve-

70 -Zümer, 38
n -Nahl, 53
72 -Nahl, 14
72 -Nahl, 12
74 -Hac, 65
75 -Câsiye, 13
76 -srâ, 56
380 mam Gazalfni Risaleleri • 13

remeyecek olanlara dua ve ibadet eden bir kimseden


daha sapk kim vardr? Kyamet gününde insanlar di-
rilince de, bunlar ona düman olurlar ve onlar için
yapt dua ve ibadeti reddederler." 77
insanlarn da irade sahibi olduklarn, bu sebeple,
fayda veya zarar vermenin onlarn kendi istek ve ira-

delerinden de kaynaklanabileceini düünürsen, bil

ki, [insanlarn iradeleri Allah teâlâ'nm anahtarlardr.


Bu anahtarla da O'nun elindedirler ve O, bunlar iste-
dii gibi çevirirjBu sebeple, O insanlar araya sokarak
bir kimseye fayda veya zarar vermek istedii zaman,
bunlarn iradelerini o kimseye kar olumlu veya

77 -Ahkaf, 5-6. Not: Allah teâlâ'y brakp eyh, velî ve türbe


gibi eylere dua edenler, bu âyet üzerinde iyice düünsünler.
Çünkü, bir çok benzerleri gibi, bu âyet de bu ekilde dua eden-
lerin en büyük dalalet ve sapklk içinde olduklarn, dua ettikle-
ri kimselerin onlardan habersiz olduklarn ve kyamete kadar
onlara her hangi bir ekilde mukabelede bulunamadklarn, k-
yamet günü olunca da Allah' brakp kendilerine yöneldikleri
için bu kimselere kzdklarn ve onlara düman kesilip dua ve

ibadetlerine muhatap olmay reddettiklerini bildirmitir.


eyh, velî ve türbelere sevgi ve sayg duymak, onlar ilâh-
latrmak derecesine vardrlmamalar ve bir ey istemek eklin-
de onlara dua edilmemelidir. Tevhid ehli olan Ümmet-i Muham-
med'in irkten kurtulmasn istemeyen baz müfsitler, burada
hemen unu söylerler: "Dua etmek, ibadet etmek demek deil-
7
dir. Bu âyet de ibadet edenler hakkndadr.' Yalan! Çünkü, âyet-
te söz konusu edilen ve ismen söylenen ey duadr. Ayrca, dua
da ibadettir. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, "Duâ ibadetin
özüdür." buyurmutur.
/ Ynde Krk Prensip u KftJ fin* k 381

olumsuz bir ekilde ekillendirir. nsanlar da bu ekil-


de ekillendirilmi ve kurulmu olan iradeleriyle fay-
da veya zarar vermeye kalkrlar. Böylece/zahire gö-
re insanlarn kendi iradeleriyle yaptklar görülen i-
lerin planlaycs ve ekillendiricisi de yine Allah te-
âlâ'nn kendi iradesi ve takdiri olmu olmj
nsan, kalbinde u veya bu yönde oluan iradeyi
dikkatle incelerse, bu iradenin kendisini atn, ken-
disine ramen olutuunu ve kendisini zorladn
görür. Bu tesbit de, iradenin insann kendi eseri olma-
dn, Allah teâlâ'nn kalp hazinesine vurduu bir
anahtar olduunu ispat eder. Allah Resûlu aleyhissa-
latu vesselâm bu hakikati açklamak için öyle buyur-
mutur:
"Kalpler Allah teâlâ'nn parmaklar arasndadr-
lar. O, bu kalpleri istedii ekilde çevirir ve diledii
tarafa yöneltir/'
r
\
Nimetler karsnda bu hakikati düünmek ük-
retmeye vesile olur. Bunu düünmek bir anlamda da
ükrün kendisidirTjOnun için, Musa aleyhisselâm:
-Allah'm! Sen bizi yarattn ve bize türlü nimetler
verdin. Bunlara kar sana nasl ükredelim? Dedii
/aman, Allah teâlâ:

-Bunlar böyle bilirseniz, ükretmi olursunuz,


buyurmutur.
ükrün unsuru, yukarda anlatlan ilim ve
ikinci
anlaytan hâsl olan hâldr.Bu hal ise, Allah teâlâ'nn
382 mam Gazali nin Risaleleri • 13

kendisine nimet vermesiyle sevinmek, kalbinde bu-


nun haz ve duymaktr. Bu haz ve lezzet, niT
lezzetini
mete sahip olmaktan ve onu tüketme imkânn bul-
maktan ileri gelen haz ve lezzetten farkl ve daha üs-
tün bir eydirTjBunun misâli öyledir:
Ülkenin sultan bir kimseye bir at gönderirse, bu
kimsenin bundan dolay üç türlü sevinmesi müm-
kündür. Birincisi, kimden geldiini düünmeden yal-
nzca bir ata sahip olmaktan dolay sevinmektir. Bu
sevinç türünde ükür yoktur. Aksine, sevinç sadece
bu sebepten ileri o bir nankörlük olur. Dünya-
gelirse,

y sahipsiz ve yamalk bir çiftlik zannedenler nimet-


lere bu ekilde sevinirler. Bunlar, bu nankörlüklerini
u cümleyle tescil ederler: "Üzümü ye, ban sorma!"
sultann aklna gelmi ve onun teveccü-
kincisi,
hüne mazhar olmu olmaktan dolay sevinmektir. Bu
sevinme ekli vasat bir ükürdür.
Üçüncüsü, bu atla ona (sultana) hizmet etmek
imkânn bulmaktan dolay sevinmektir. Bu sevinç
ekli en üstün ükürdür. Bir nimetten dolay duyulan
sevincin bu türden olduunun alâmeti ise, nimeti bu-
lunca onunla Allah teâlâ'ya daha iyi ibâdet ve kulluk
etmeyi düünmek ve bunu yapmay kararlatrmak-
tr. Yaklam tarz bu olursa, ibadet ve kulluk etmeye

vesile olmaya elverili olmayan nimetlerden dolay


sevinç duyulmaz. Fakat, buna elverili olan bir ksm
musibetlerden ise sevinç duyulur.

ükrün üçüncü unsuru ise, ameldir. [r3u da Allah


D inde Krk Prensip $U Kre K 383

teâlâ'nn verdii nimetleri O'nun raz olduu ilerde


kullanmaktrjÇünkü Allah teâlâ, bu âlemi ve içindeki
nimetleri yalnzca insanlarn keyif ve zevk duymalar
için yaratmam, öncelikle ve asl gaye olarak onlarla
kendi emir ve iradesinin gerçekletirilmesini dilemi-
tir. "Ben insanlar ve cinleri bana ibadet
etsinler diye
yarattm." de bunu açkça bildirmitir. Ancak,
âyeti?**

insanlar, O'nun emir ve iradesini kendi fiil ve davra-


nlarnda gerçekletirince, bunun mükâfat
âcil bir
olarak onlara bir miktar lezzet ve zevk tattrlr. Bu
böyle olduu nimetlerdeki lezzet ve zevk gaye
için,

deil, bir mükâfat ve sonuçtur. Bundan dolay da, ni-


metleri Allah teâlâ'nn emir ve iradesini gerçekletir-
mek kullanmayan kimseler, onlardan lezzet ve
için

zevk almay hak etmezler. Bunlar, ayet muvakkaten


bir çeit lezzet ve zevk duysalar hakkedilmeyen
bile,
dier eyler gibi, bunun da hesabn vermek ve ceza-
sn çekmek durumunda kalrlar.

Buna göre, örnein fakln ükrü, onunla Allah te-


âlâ'y tanmaya çalmaktk Kalbin ükrü onunla Al-

78 -Zâriyât, 56
79 -Akl, Allah teâlâ'y tanmaya çalrken Kur^n' kendine
rehber etmek zorundadr. Çünkü o, kendi bana Allah teâlâ'y
tanmaya çalt takdirde, çok yanl bir Allah tasavvuru orta-
ya çkarr. Nitekim, mücerret akllariyla hareket eden filozoflar
ve bir ksmsufiler, böyle bir Allah tasavvuruna sahip olmular-
dr. Yanl iman yerine geçmezler. Kur'ân'n bir
tasavvurlar da
çok sûre ve âyetlerinde Allah teâlâ hakkndaki doru iman ekli
384 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

lah teâlâ'y sevmektir. 80 Gözlerin ükrü eyaya ibret


ve tefekkür nazaryla bakmak ve eserde müessiri, sa-

açklanmtr. Bunlardan birisi de hlâs süresidir. Dört âyetten


oluan bu mübarek sûrede Allah teâlâ ile ilgili olarak bilinmesi
ve iman edilmesi gereken husular öz ve özet olarak bildirilmi-
tir. Bu sûreye hlâs sûresi denilmesinin sebebi de, doru ve kur-

tarc olan Allah inancn onun etrafnda oluturulan ynlarca


bâtl ve hurafe inançlardan tasfiye edip anndrmasdr.
80 -Kalbin Allah teâlâ'y sevmesi, onun dier eyleri sevme-

si gibi deildir. Bu sebeple, Allah teâlâ sevgisinde, dier sevgi-


lerde gerekli olamayabilen edep, huû', tazim ve tevazu arttr.
Bu de en mücerret kelime ve deyimleri
sevgiyi ifade ederken
kullanmak, tebih ve benzetmelerden saknmak lâzmdr. Allah
teâlâ sevgisi içinkullanlmamas gereken kelimelerden birisi ak
kelimesidir. Çünkü bu kelime insan sevmeyi ifade eder. Bundan
dolay, baz sufi ve âirlerin Allah teâlâ sevgisi için ak kelimesi-
ni kullanmalar yanl olmutur. Yunan felsefesinin ürünü olan
"vahdet-i vücud" fikrinin yaylmasndan sonra, Allah teâlâ için
visâl, vuslet gibi kelimeler de kullanlmaya baland. Bunlar ise,

son derecede tehlikeli ve hatta fasit hayallerin karmasyla küf-


rü mucip olan çirkin kelimelerdir. Ne yazk ki, hürmet duydu-
umuz baz zâtlar da, bu vartann içine dümüler ve Allah te-
âlâ için bol bol ak, vuslat ve visâl sözcüklerini kullanmlardr.
Biz, bu zâtlara hürmetlerimizi sürdürmekle beraber, bu kelime-
lerin bu ekilde kullanlmasn çok yanl buluyoruz. Bu zâtlarn
da bunlar kullanmalar sonucu deitirmez. Çünkü hakikatler
ahslardan üstündürler. Ve Allah teâlâ'nn sayg hakk baka
kimselere sayg duymaktan daha öncelikli ve daha önemlidir.
Allah'a ulama sözü hristiyan menelidir. Çünkü hristi-
yanlar insanlarn Allah teâlâ'ya ulaabileceine inanrlar. Bu bâ-
tl inanç baz dikkatsiz veya kötü maksadl sufiler tarafndan bir
diken veya çban gibi bir ksm müslümanlarn kafasna da so-
Dinde Krk Prensip <$U K F 6 385

natta sânii, nimette mün'im'i, fiilde fâili görmektir. 81


Dilin ükrü, Allah teâlâ'y zikretmek, nasihat etmek
ve doru konumaktr. Kulaklarn ükrü Allah te-

âlâ'nn emir ve ferman olan Kur'ân' dinlemek, nasi-


hat ve doru söze kulak vermektir. Ellerin, ayaklarn,
dier organlarn ve nimetlerin ükürleri de bunlar

kulla nmaktr/]

Bil ki, eksiksiz bir ekilde ükretmek, ancak Allah


teâlâ'nn kalplerini Islâma açt ve onunla aydnlatp
nurlandrd kimselere nasip olur. Çünkü yalnzca bu
kimseler, âlemdeki yaratl gayesini idrâk eder ve her
eyin Allah teâlâ'y tanmak, ta'zim etmek, O'na ibadet
ve hizmet etmek için yaratldn anlarlar. Dier in-
sanlar ise,bu idrâk ve anlay seviyesine çkamadkla-
r için, çou nimetlere kendi nefisleri hesabna sahip ç-
karlar ve onlarn yaratcs olan Allah teâlâ'ya ükret-
mek yerine, zevk ve lezzet almaya çalrlar. Bu yakla-

kulmutur. Fakat, bu diken ve çban oradan çkarp cehenneme


atmak lâzmdr.
Bu son dönemde saygsz bir bid'at da 'Allah'a
icad edilen
yürüdü." sözüdür. Gâfiller, bu sözle, ölen baz zâtlar güya bü-
yütmek isterken, Allah teâlâ'ya kar nasl büyük bir saygszlk
yaptklarn ve belki de imanlarna zarar verdiklerini bilmezler.
Allah'a yürümek ne demektir? Bir izah etsinler baklalm bunun
ne demek olduunu!
81 -Müessir, eseri ortaya koyandr. Sâni' sanat icat edendir.
Mün'im nimeti verendir. Fâil fiili yapandr. Bütün bunlar Allah
teâlâ'nn sfatlardr.
386 mam Gazali' um Risaleleri • 13

mlaryla da âlemin, eya ve nimetlerin yaratl hik-


metine ters düerler ve nankörlük yapm olurlar.

Nankörlüün cezas ise, ebediyet âleminde nimetleri


bir daha bulamamak ve dünyada bulup altklar ni-

metlerin yokluk ve hasretiyle kavrulup ebediyyen


azap çekmektir. Onun için, bu insanlar cehennemde
yanarken su istedikleri zaman, "Onlara kaynar su içi-

rilir. Bu da onlarn içlerini Yemek is-


yakp parçalar/' 82

tedikleri zaman, ''Kendilerine deve dikeni yedirilir. Bu

da az ve boazlarn yaralayp kanatr." 83 Dünyada


iken yiyip içtikleri türden bir ey istedikleri zaman da
bu eyleri inkârc ve nankör kimselere
onlara, "Allah
yasaklamtr." 84 eklinde cevap verilir.
Bil ki, ükretmemek veya
(nankörlük nimete
onunla günah ilemek eklinde olur. Günah ilemek-
se, yalnzca bir nimete kar deil, kâinât çapnda bir

nankörlüktür. Çünkü her hangi bir nimetin olumas


bütün kâinâtm varln Bunu
gerektirir] bir misâlle

açklarsak, meselâ, nâ-mahreme bakmak ilk admda


göz nimetine kar bir ükürsüzlük ve nankörlüktür.
Fakat bu nankörlük gözle snrl deildir. Çünkü gö-
zün görmesi, günein varl sayesinde mümkündür.
Günein varl ve düzeni de bütün kâinâtm varlna
baldr. Hal bu olunca, haram bir nazar, sonuçta bü-

82 -Muhammed, 15
83 -Hâkka, 36; âiye, 6; Müzzemmil, 13
»4 -A'râf, 50
/ finde Krk Prensip 387

tün kâinât nimetinekar ilenmi, kâinât kadar bü-


yük bir nankörlük olmu olur. 85

ALTINCI FAZLET: HLÂS VE SIDK'TIR

|
ve sdk, Allah teâlâ'ya kar samimî
Bil ki, ihlâs
olmak, ibadet ve hizmetlerini yalnzca O' için mm
yapmak, niyetini O'na hâlis klmaktr.^]

Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:


"nsanlara emredilen ey, ibadeti Allah'a hâlis k-
larak O'na kulluk etmeleri, namaz klmalar ve zekât
vermeleridir. Geçerli olan din budur." 86

"unu bilin ki, ibadet ve kulluk yalnzca Allah


içindir." 87

85 -Bu kadar ciddî olan bu günahn ilenmemesi için slâm


dini pek çok tedbirler koymu ve bu tedbirleri almak görevini
ksmen erkee, ksmen kadna, ksmen topluma, ksmen de dev-
lete yüklemitir. Günümüzde ise bu tedbirler yüzde doksan do-

kuz itibaryla terk edilmi ve daha kötüsü, sözü edilen günahn


bolca ve müsrifçe ilenmesi için gereken her ey yaplmtr. Bu
sebeple, harama bakma günahn ilememek için, nâ-mahrem
kadnlarn bulunmad kapal mekânlarda yaamaktan baka
çare kalmamtr.
86 -Beyyine, 5
87 -Zümer, 3. Not: Allah teâlâ, bu ve benzeri âyetlerle kendi-
sinden baka bir eye ibadet ve kulluk edilmemesini isterken,
kendilerini mâna ehli zanneden baz zndklar, bu âyetlerden,
neye ibadet onun hakikatte Allah'a ibadet oldu-
edilirse edilsin,
u mânasn çkarmlardr. Nereden nereye!
388 îmatn Gazalttiin Risaleleri • 13

''Kulluk ve ibâdetlerini Allah'a hâlis klanlar mü-


minlerdir. Allah müminlere büyük bir mükâfât vere-
cektir." 8»

"Rablerinin rzasn dileyerek gece gündüz O'na


dua ve ibadet edenleri kovma... Bunlar kovarsan zâ-

limlerden olursun/' 89
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam da unlar
söylemitir: "Allah teâlâ, ihlâsl olmay ancak sevdii
kimselere nasip eder."
"Amelini Allah teâlâ için hâlis kl. O zaman bu-
nun az da sana yeterlidir."

"Bir kul krk gün hâlis amel ilerse, kalp ve dilin-

de hikmet zahir olur." Yani, kalbi gerçekleri duyar, di-

li de bunlar söyler.

"Melekler amel defterlerini Allah teâlâ'ya arz et-

zaman, kendisi, baz defterlerdeki amellerin si-


tikleri

linmesini emreder ve, "Bu ameller benim için yapl-


mamtr." der. Baz defterlere de ilenmemi amelle-
rin yazlmasn emreder ve; "Kulum, bunlar yapma-

y istemitir. Fakat, imkân bulamamtr." der." 90


»s -Nisa, 146
89 Baz soylu, nüfuzlu ve zengin mürikler,
-En'âm, 52. Not:
Peygamberimizle görümek için onun meclisine devam eden fa-
kir sahâbilerin dar çkarlmalarn istemiler, fakat Allah teâlâ,
bu âyeti indirerek Peygamberimizi onlarn tekliflerini kabul et-

meye kar uyarmtr.


-Amel defterlerinin Allah teâlâ'ya arz edilmesi günlük,
90

haftalk ve ömürlük olmak üzere üç çeittir. Günlük arz sabah ve


Dinde Krk Prensip \/C £l€t£ 389

''nsanlar dörtksmdrlar. Bir ksmna mal veril-


mitir. Bunlar, mallarn hayr ve tâat iinde kullanr-
lar. Bir ksmna mal verilmemitir. Fakat, bunlar da

samimî ve hâlis bir niyetle, "Bize mal verilseydi, biz


de onunla hayr ve tâat yapardk." derler. Bu iki k-
sm, sevap derecesinde eittirler. Bir ksmna mal ve-
rilmitir. Bunlar, mallarn kötülük ve günah iinde
kullanrlar. Bir ksmna mal verilmemitir. Fakat bun-
lar, "Bize mal verilseydi, biz de onu kötülük ve günah

iinde kullanrdk." derler. Bu iki ksm da günah de-


recesinde eittirler."

"Allah yolunda yaplan savaa ganimet için katlan


bir kimsenin sevab niyet ettii ganimetten ibarettir." 91

"ki müslüman birbirini öldürmek için klçlarn


çektikleri zaman, ikisi de cehennemlik olurlar. Çünkü
ikisi de bir din kardeini, bir müslüman öldürmeyi

niyet ederler." 92

akam olur. Haftalk arz pazartesi günü olur. Ömürlük arz ise in-
sann ölümü üzerine olur.
91
bu savaa Allah için katlrsa, elde edi-
-Fakat bir kimse,
len ganimeti almas ihlâsn ve sevabn bozmaz. Bir insann han-
gi maksadla savaa katldn örenmenin önemli bir ölçüsü,

ganimet kazanlmad zaman onun duyduu ve gösterdii tep-


kidir. Eer o, bu durumda rahatszlk duyar ve skntl davranr-

sa, onun niyetinin ganimet olduu anlalr. Fakat eer bu du-

rum onu hiç etkilemez ve o buna ramen yapt iten dolay


memnun ve sevinçli ise, niyetinin hâlis olduu ortaya çkar.
-Ancak bu adamlardan birisi saldrgan, dieri savunma
92

vaziyetinde ise, cehennemlik olan yalnzca saldrgan olandr.


390 man Gazalfnin Risaleleri • i;

"Kim bir kadnla, bir sdak üzerine evlenirken bu


sdak vermemeyi niyet ederse, o kadnla yatmas zi-
nadr.'"*

"Kim bir borç alrken, vermemeyi niyet ederse, o


mal çalm gibi olur."

"Sevap kazanmak niyetiyle einin azna lokma


koymak sadakadr."
Rivâyet edildiine göre, srâiloullarndan salih
bir adam,ktlk ve yokluk döneminde bir kum y-
bir
nn yanndan geçer ve içini çekerek kendi kendine,
"Keke bu kum yn
kadar budaym olsayd. O za-
man ben hepsini aç ve muhtaçlara datrdm." der.

Bunun üzerine, Allah teâlâ, o dönemin peygamberine


unu vahyeder:
"O kuluma söyle, ben onun niyetini fiil yerine ka-
bul ettim ve ona bir kum yn kadar buday sadaka
etmenin sevabn verdim." 94

Çünkü müdâfaa merudur. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam


öyle buyurmutur: "Kim dinini, namusunu ve maln korurken
öldürülürse ehit olur."
93 -Sdak, nikâh ky lrken kadna verilmek üzere taahhüd
edilen mal ve paradr. Nikâh kylrken bu mal ve parann mik-
tar belirlenirse, o miktar verilir. Miktar belirlenmezse, o zaman
da o kadnn akraba ve emsalinin sdak ölçü kabul edilir. Alâ
külli hal,kadna bir miktar mal veya para vermek vaciptir.
94 - Kendi hesabma bir ey söylememe izin verirseniz, u-

nu söylemek isterim: Bu fakir, yapmay isteyip de yapma imkâ-


n bulamadm amellerin yannda yapabildiim ameller deve-
Dinde Krk Prensip Ihlas l/C Sc/K 39i

JjBil ki, hâlis niyet imandaki marifetten hâsl olur. <

Çünkü imanda marifet olursa, her hangi bir i ve


amelden Allah teâlâ'nn rzas ve O'nun verecei se-
vap dnda bir maksat gözetilmez. Çünkü bu iki ey-
den üstün veya onlara denk ve eit olabilecek hiçbir
maksat yoktur. Ancak bunun böyle olduunu anla-
mak lâzmdr. Bunu anlamak da imandaki marifet sa-
yesinde mümkündür. Çünkü iman, ayn zamanda her
eyin hakikat ve deerinin ne olduunu anlamaya ya-
rayan bir ilim ve bilgidir]Bu ilim ve bilgiyle dünyaya
âit maksadlarn krk cam parçalar, Allah teâlâ'ya ve

âhirete yönelik maksadlarn ise elmas ve mücevher


olduklar görülür. Bu sebeple, madde ilmi olan bir
kimsenin mücevherleri brakp cam parçalarn alma-
s mümkün olmad gibi, iman ilmi olan bir kimse-

nin de her hangi bir i ve ameli yaparken Allah te-

de kulak, pöstekide kl bile deildir. Onun için zaman zaman,


amelimin ve dinime hizmetimin azln görerek ruhum sancla-
nrken, yapmay ciddî bir ekilde istediim hâlde, yapamadm
amellerin varln bir müsekkin olarak kullanrm. steyip de ya-
pamadm amellere gelince bunlar çok ve çeitlidirler. Bir misâl

olmak üzere unlar zikredebilirim: Bir fakir görünce, zengin olup


bütün fakirleri minnetsiz geçindirmek isterim. Bir hasta görünce,
doktor olup bütün hastalan parasz tedavi etmek isterim. Bir
mazlum görünce, bütün zalimleri krbaçtan geçirmek isterim. Bir
cahil görünce, bütün cahilleri irad etmek isterim. Bir dinsiz gö-
rünce, bütün dinsizlere iman kazandrmak ve âhiretlerini kurtar-
mak isterim. Fanatik bir din düman görünce, bütün din ve ahlâk
dümanlarnn grtlana yapp onlar bomak isterim.
392 mam Gazali nin Risaleleri • 13

âlâ'nm rzas ve âhiret sevab dnda bir maksat gö-


zetmesi mümkün deildir.
jj3il ki, niyet oluunca, irade uyanr. rade uyannca
kudret harekete geçer. Kudret harekete geçince de
uzun ve organlar çalp amel ve i üretirler. Buna gö-
re, ihlâsn yeri niyettir] Onun için Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm mehur hadiste öyle buyurmutur:
"Herkese ancak niyetinin karl vardr."
radeyi uyandracak kadar güçlü olmayan niyet
ise sevap kazandran niyet deildir. O, deeri ve hük-

mü olmayan bir tasavvur ve temennidir. Tasavvur ve


temenni ise niyet hâline gelip iradeyi harekete getire-
cek kadar güçlenmedikçe sahiplerine sevap kazandr-
mazlar.

Bil ki, [ibadet niyet ve amelin toplamndan oluur.


Ancak, amelin mümkün olmad yerde, niyet tek ba-
na ibadet hâline gelir. Niyetsiz amel ise, ibadet hâli-
ne gelmez. Çünkü, bir kalp ii olan niyetin mümkün
olmamas gibi bir durum söz konusu deildir.
Niyet ve amel ibadetin birer parçalar olmalarna
ramen, amelden üstündürjOnun için Allah Re-
niyet
sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Müminin niyeti amelinden daha hayrldr."
n amelden daha hayrl olmasnn ise üç se-
bebi vardr: j
[".Birinci sebep, ibadetlerde asl olann kalbin Allah
teâlâ'ya yönelmesi, O'nun azamet ve büyüklüünü
I
.

hde Krk
• ,/ i rj
Prensip
/A/as
'7 ve S/a k 393

duymas ve O'nu sevip saymasdr. Niyet de bu de-


mektir. D bu so-
hareketlere müteallik olan amel ise,
nucu temin etmeye yönelik bir vasta durumundadr.^/
Kural olarak da, gayeler her zaman vastalardan üs-
tündürler. Bu böyle olduu için de, gerektii zaman
vastalar gayelere feda edilirler. Fakat, gayeler hiçbir
/.aman vastalara feda edilemezler.

fkinci sebep, niyet kapsamnn amel kapsamn-


dan daha geni olmasdr. Bu yüzden meselâ, bir faki-
re bir milyon lira verebilen bir müslüman, daha önce

geçen srâil oullar dönemindeki adam olaynda da


görüldüü gibi, gücünün el verip yüz milyon lira ver-
mi olmay ciddî bir kalp duyuu ve arzusuyla isteye-
bilir. Samimî ve içten gelen bir niyete dayanan bu
mebla ise, fiilen verilen miktarn yüz kat fazlasdr.^
Üçüncü sebep ise, gerçekten mümin olan bir kim-
!

senin hiçbir zaman kötülüe niyet etmemesi, buna


mukabil, zaman zaman kayp çamura düer gibi hata-
nn içine dümesidir] Bundan dolaydr ki, Kur'ân- Ke-
rim'de müminlerin günahlar hata ve unutmak lafzla-
ryla isimlendirilmi ve bunlarn affedilmesi için dua
edilmesi emredilmitir. 95 Bu undandr ki, iman ile kö-
tülük istei ve niyeti bir kalpte birlemezler. Nasl ki,
k ve karanlk da ayn yerde bir araya gelmezler. Bu
benzetme dorudur. Çünkü imanla kötü niyetin nisbe-
ti kla karanln nisbeti gibidir. man kalbi, zihni,

« -Bakara, 286
394 mam Gazali 'itin Rsaieleri • 13

duygular aydnlatrken; kötü niyet, küfür gibi, bunla-


r karartr, iman, her zaman iyi niyet beslemek için Al-
lah teâlâ'ya verilen bir sözdür. Bu sebeple, kötü niyet
iman zedeler ve giderek onu bütünüyle yok eder. Kö-
tü niyete dayanmayan kötü amellerin etkisi ise, kötü
niyetin etkisinden daha azdr. Ancak, bu ameller üze-
rinde srar edilmesi de sonunda kalbi çürütüp bozar,
ibadetler de, öncelikli olarak kalpteki kötü niyet ve kö-
tü hisleri silip yok etmek maksadna yöneliktirler. Bun-
yok olunca, amellerde (hal ve hareketlerde)
lar silinip

de düzelme ve iyileme meydana gelir. Çünkü amelle-


rin kökleri kalpteki niyet ve hislerdir.

vermek gerekirse,jsecde etmek ibade-


Bir örnek
tinden maksat, aln yere koymak deil, kalpteki kibir,
enaniyet ve gururu gidermektir. Ancak bu kötü hisler
kendiliinden gitmezler. Onun için, onlar giderici bir
ilaç gibibu ibadet emredilmitir. Bu böyle olduu
için, namaz klp secde ettii hâlde, kibir ve gurur ta-

maya devam eden bir kimse, namazn hakikatini


deil, eklini klm olur. 96
J

96 - Suâl: Namaz klmaktan maksat kibir ve gururu brak-


mak ise, o zaman, kibir ve gurur tamayan kimselerin namaz
klmalarna gerek yok mudur?
Cevap: Kibir ve gururu terk etmek, namazn çok olan gaye-
lerinden bir tanedir. Bu sebeple, o bu gayeye münhasr deildir.
Kald ki, namaz klmayan kimselerin kibir ve gurur tamadkla-
rn söylemek doru deildir. Bu kimseler, menfaat umduklar
veya korktuklar zaman kibir ve gururlarn gizlerler. Namaz kl-
mak ise bu kötü hisleri bütünüyle terk etmeye yöneliktir.
Dinde Krk Prensip /h/as ve S/r/* 395

f Bil ki, kötü amelde iyi niyet geçerli deildir. ey-


bahane ederek insana kötü iler yaptr-
tan iyi niyeti
maya çalr. Buna kar da uyank olmak lâzmdr. yi
niyet ancak iyi amellerde geçerlidir. Çünkü niyet, so-

nuç itibaryla, deiik iler arasnda iyi olan seçmek


ve tercih etmektir. Bu sebeple, kötü ileri seçip tercih
etmek iyi niyet kapsamnn dnda kalr. J
Niyetin önemi böylece anlalnca, bütün i ve
amellerde niyettamaya çalmak lâzmdr. Hatta bir
amelde birkaç niyeti birlikte tamaya çallmaldr.
Çünkü bir amelin birkaç iyilik yan ve yönü vardr. O,
Allah teâlâ'ya kar ibadet, kullara kar hizmet, kötü-
lüe kar tepki gibi anlamlar tayabilir. Buna bir ör-

nek vermek gerekirse, meselâ, mescide gidip orada


oturmak için u niyetler beslenebilir:
1- Allah teâlâ'y kendi evinde ziyaret etmek. Çün-
kü mescid, Allah teâlâ'nn evidir. Onun için, Allah Re-
sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:

"Mescide gidip orada oturan bir kimse, Allah te-


âlâ'y ziyaret etmi olur. Ziyaretçiye ikramda bulun-
mak da ziyaret edilenin üzerinde bir haktr."

2- Murâbata etmek. Allah teâlâ, murâbata'y em-


retmi "Ey iman edenler! Sabredin, birbirinize sa-
ve,
br alayn ve murâbata edin." 97 buyurmutur. Murâ-
batann bir mânas, bir namaz klnca, ayn yerde otu-

^ -Âl-i mrân, 200


396 mam Gazali tün Risaleleri • 13

rup ondan sonraki namaz beklemektir. Bu sebeple,


mescide gidip orada oturmak, Allah teâlâ'nn bu em-
de yerine getirmek olur. Murâbatann dier
rini bir

mânas ise, cephede dümana kar durmaktr.


3- tikâf etmek. tikâf etmek de Bu bir ibadettir.

ibadet, Allah teâlâ'nn evinde oturmaktr. Bundan


maksad ise, göz, kulak, dil gibi organlarn kötülük-
lerden korumak ve günlük âdi ilerden uzaklap da-
ha çok ibadet etmek için vakit kazanmaktr. Allah Re-
sulü aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Ümmetimin ruhbanl itikâf etmektir/'

4- yapmak ve böylece sakîn bir kafa ile


Halvet
ölümü ve âhireti düünmek, tefekkür etmektir. Tefek-
kür ise bal bana bir ibadettir. Onun için, "Bir saat

tefekkür bir gece ibadetten daha hayrldr." denilmi-


tir.
98 Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle bu-

yurmutur:
"Lezzetleri aclatran ölümü çok düünün." Ölü-
mü ve âhireti düünmemek ise gaflettir. Gafletten de
türlü kötülükler doar.

98 - Baz kimseler, bu sözü hadis zannederler. Halbuki o ha-


dis deil, bir zâtn sözüdür ve yukardaki versiyonu ile mâna
olarak da dorudur. Ancak, baz versiyonlarda bu söz çok abar-
tl bir ekilde zikredilir. Örnein öyle denir: "Bir saat tefekkür
bir sene ibadetten daha hayrldr." veya "Bir saat tefekkür yet-
mi sene ibadetten daha hayrldr." stisnaî olarak böyle durum-
lar bulunabilir. Ancak, genel anlam ve kapsamlaryla bu sözler

doru deildir.
Dinde Krk Prensip /Mas
yapmak, Kur'ân okumak veya dinlemek.
5- Zikir

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam öyle buyur-


mutur:
"Zikiryapmak, Kur'ân örenmek veya okumak
için mescide giden bir kimse, cihada giden kimse gi-
bidir/'

Yanl namaz klanlar uyarmak, cahilleri bilgi-


6-

lendirmek, nasihat etmek, mescidde yaplmas doru


olmayan hareketleri önlemek.

7- j)hlâs Çünkü mescid, Allah teâlâ'nm


gözetmek.
yaknlnn en çok duyulduu bir yerdir. Böyle bir
yerde niyetini O'nun için hâlis klmak daha kolaydr. J
tanmak, onlardan etkilenmek
8- Sâlih kimseleri

ve kendileriyle dostluk ba
kurmak. Bu eyler ise,
âhiret açsndan birer ganimettirler. Allah teâlâ da bu-
nu emrederek öyle buyurmutur:
"Ey iman edenler! Allah'a kar takva gözetin ve
sâdk kimselerle beraber olun!" 99

9- Herkesin dünyalk olduu ve dünya için çal-


t eklinde oluan kanaati ykmak. Çünkü mescidde
dünya yoktur ve orada yaplan bütün iler âhiret için-

w -Tevbe, 119. Not: Mescide gitmenin maksadlanndan biri-


Mi bu iken, gafletlerini mescitte de sürdürmeye kararl ve yemin-
liolan kalitesiz müslümanlar, gerek mescide girerken ve gerek-
hv oradan çkarken yine menfaat ve çkar umduklar kimselere
ynklar ve onlarla tokalap onlarla yaknlk kurmaya çalrlar.
398 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

dir. 100 Allah teâlâ, mescid ehlini öyle tarif etmitir:

"Allah, yaplp yüceltilmesini ve içinde adnn


anlmasn emrettii evlerde (mescidlerde, Allah'n
evlerinde) baz adamlar sabah akam O'nu tebih
ederler. Ne ticaret, ne al veri bu adamlar O'nu zik-
retmekten, namaz klmaktan ve zekât vermekten al-
koymaz. Bunlar, kalplerin ve gözlerin yerlerinden fr-
lad bir günden korkarlar. Allah bunlara amelleri-

nin en güzel sevabn verecek ve kendi fazlndan ilâ-

veler yapacaktr. Allah, istedii kimselere dünya ve


âhirete âit eyleri hesapsz bir ekilde verir." 101

Amellerde böyle çok sayda niyet beslemek, onla-


rn derecelerini yükseltir, sevablarn çoaltr ve kal-

bin onlardan daha çok etkilenmesini salar.

oo _g u son dönemde mescide de dünyay sokmak isteyen


bedbahtlar türemitir. Bunun bir ekli de, mescidde erkek ve ka-
dnlar bir araya getirmek hevesidir. Kadn ve erkeklerin bir ara-
ya gelip birbirine kartklar bir yer ise, hiçbir zaman âhirete yö-
nelik bir yer deildir. Böyle bir yerde nefis, ehvet, riya ve göste-
ri dier her eyin önüne geçerler. Onun için, yalnzca namazda
deil, zikirde de kadn ve erkek ihtilât menedilmitir.
o _Nur, 37, 38. Not: Bu âyette mescid ehli adamlar ve er-
kekler olarak tantlmtr. Bu o demektir ki, Allah teâlâ nazarn-
da mescid arlkl olarak erkekler içindir. Hal bu iken, kendile-
rini ilim ehlisayan baz zavalllar, mescidi kadn ve erkek için
ayn derecede görüp orada kadn ve erkek eitliinin salanma-
s gerektiini söylerler. Kur'ân'n açk iaretlerini bile anlayama-
yan bu kimseler ne biçim ilim ehlidirler!?
Dinde Krk Prensip /n/as ve SiJk 399

Niyet iyi olursa, mübâh olan bir ameli 102 ibadete


Kötü olunca da, onu günah hâline getirir. Ör-
çevirir.

nein, mescide giderken güzel koku sürünmek, asln-


da mübah olan bir ameldir. Fakat, bununla Allah Re-
sûlunun yapt bir ii yapmak, Allah evini ta'zim et-
mek, Cuma gününe sayg duymak, cemaat kötü bir
kokuyla rahatsz etmekten saknmak, onlar güzel bir
kokuyla rahatlatmak, slâmn temizlik ve güzellik di-
niolduunu göstermek gibi iyi bir niyetle ibadete dö-
nüür. Bunun aksine, onunla gösteri yapmak, dik-
katleri üzerine çekmek, kendinden bahsettirmek, ka-
dnlarn teveccühünü kazanmak gibi kötü bir niyetle
de haram bir fiil hâline gelir. Allah Resûluna nisbet
edilen bir sözde öyle denilmitir:

koku sürünen bir kimsenin kyamet


" Allah için

günündeki kokusu misk kokusundan daha güzeldir.


Nefis için koku sürünen bir kimsenin kokusu ise, o
gün le kokusundan daha kötüdür/' 103

102 -Ameller genel bir taksimle üçe ayrlrlar. Bunlar emredi-


nehyedilen ameller ve serbest braklan amellerdir.
len ameller,
Emredilen amellere farz veya vâcip denir. Nehyedilen amellere
Karam braklan amellere de mübâh denir. yi ve-
denir. Serbest
ya kötü bir niyet bulunmadkça, bu ameller (fiil, hareket ve iler)
mubahtrlar. Ancak, niyet onlarn hükmünü yukarda anlatld
gibi deitirir.
103 -Darda güzel koku sürünmek yalnzca erkekler için
mübah veya sünnettir. Kadnlar için ise, yalnzca kendi evlerin-
di koku sürünmek caizdir.
1
J

400 mam Gazalf nin Risaleleri • 13

r
[
Niyet, dille, "unu niyet ettim." veya, "unu ni-

yet ediyorum." demek deildir. O, kalpte oluan ve


amelin hangi maksadla yaplacan belirleyen bir
duyutur. Bu duyu ise, iman ve marifetlebalantl-
dr. Bu sebeple, iman kuvvetli, marifet de tam olduu
zaman, niyet de salam ekilde oluur. Marifet ise,
bir

bir i ve amelin Allah teâlâ için yaplmasndaki yük-


sek deeri anlamak ve âhiret sevabnn nefis hevesle-
rinden ve geçici dünya mülahazalarndan daha üstün
olduunu idrâk etmektir. Bu anlay ve idrâk olursa,
niyetin iyi olmamas için hiçbir sebep kalmazj

|~Niyet ya oluturucu, ya da yönlendiricidir. Olu-


turucu olan niyet, onun varlyla varlk kazanan iler-

deki Bu tpk, Allah teâlâ' nn rzasn ve âhiret


niyettir.

sevabn düünerek bir ibadeti ifâ etmeye kalkmaktr.


Yönlendirici olan niyet ise, var olan bir his ve duygu-
yu hesabna olmaktan çkarp Allah teâlâ hesab-
nefis
na çevirmektir. Bu da tpk, bir insan elinde olmadan
severken veya ona sayg duyarken, bunun Allah teâlâ'
için olmasn niyet etmek ve onu bu çerçeveye sokup

sevgi ve sayg hissini ona göre ayarlamaktr.


Niyet oluturmak, 104 bazen uramay gerektire-
bilir. Böyle bir durumda, ameli niyet oluturuncaya
kadar geciktirmek lâzmdr. Bu sebeple, bir zât öyle
demitir:

o4 -Niyet oluturmak, yapaca amel ve ii Allah teâlâ için

yapmay niyet etmek demektir.


Dinde Krk Prensip IhlaS \J e SJ d jfc 401

'Talan kimseyi bir aydan beridir ziyaret etmek is-

tiyorum. Fakat, henüz niyet oluturamadm için, bu


ziyareti gerçekletirmedim."
Niyet amelin ruhu mesabesindedir. Bu sebeple,
ârif yapmaktan sak-
kimseler niyetsiz olan amelleri
nrlar. Çünkü böyle bir amel ölüdür. Ölü olan amelde
de hayr ve sevap yoktur. Hayr ve sevab olmayan i-
lerle uramak ise, abesle itigal etmek ve kymetli

olan zaman boa harcayp israf etmektir. Bu sebeple,


bunlar, Allah teâlâ için niyet oluturmadklar i ve
amelleri yapmazlar. Yaplmas gereken bir i ve amel
söz konu onu da niyet oluturduklar zamana ka-
ise,

dar ertelerler. Bu kimselere göre ibadet yapmaya güç


ve kuvvet kazanmak niyetiyle yiyip içmek, niyetsiz
ve isteksiz bir ekilde oruç tutmaktan veya bu mak-
sadla uyuyup dinlenmek niyetsiz ve isteksiz bir ekil-
de uykusuz kalp nafile namaz klmaktan evlâdr.
badet etmeye güç kazanmak veya ona istek duymak
için nefsi dinlendirici dier mübahlar yapmak da

güçsüz ve gönülsüz bir ekilde ibadeti sürdürmekten


daha iyidir. Onun için, Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:
"Gece namaz klarken, uykunuz gelirse uyuyup
dinlenin."

Hz. Ali de unu söylemitir:


"Kalbiniz yorulduu zaman onu mübah eylerle
dinlendiriniz."
mam Gazal? nin Risaleleri »13
402

hlâs Bozan eyler:


hlâs, ameli Allah teâlâ için hâlis klmaktr. hlâs
bozan eyler ise iki tanedir.[Bunlardan birisi riyâdr, di-
eri de ibadet maksad dnda kalan her hangi bir mü-
lâhazadrjRiyâ, kendi bahsinde de anlatld gibi, gös-
teri yapmak, insanlarn görüp takdir etmeleri, bee-^
nip övmeleri için ibadet etmek ve hayr ii yapmaktr?}
fDier mülâhazalar ise, örnein, oruç tutarken rejim
yapmay veya yemek yapma derdinden kurtulmay
düünmek, köleyi azat ederken onun masrafndan ve
kötü ahlâkndan kurtulmay düünmek^hacca gider-
ken dinlenmeyi, salk kazanmay, deiik yerleri gör-
meyi düünmek, ilim örenirken kolay bir geçim yolu
bulmay, hatr saylan bir kimse olmay düünmek,
Ku'ân- Kerim'i yazarken bu vesileyle yazsn güzel-
letirmeyi veya vakit geçirmeyi düünmek, abdest alr-
ken temizlenmeyi ve serinlemeyi düünmek, itikâfa gi-
rerken ev kiras vermemeyi düünmek, sadaka verir-
ken dilencinin srarndan kurtulmay düünmek, has-
tay ziyaret ederken, sras geldiinde kendisinin de zi-
yaret edilmesini salamay düünmektir.

Riyâdan az bir gayretle saknmak mümkün ise


de, bu ve benzeri mülâhazalardan saknmak oldukça
zordur. Bunun zorluunu ifade etmek için bir zât öy-
le demitir:
"Bir saat ihlâs gözet, ebediyyen kurtul." Ebu Sü-
leyman ed-Dârânî öyle demitir:
Dinde Krk Prensip //;/ a s Je 403

"Ne mutlu o kimseye ki, hâlisen Allah teâlâ için


bir tek adm atmay baarr." Ma'rûf el-Kerhî de, yü-

zünü tokatlar ve kendi kendine öyle derdi:


"Ey nefis! Ihlâsl ol ki, kurtulasn."

oluurlarsa, bu ibadetleri bozarlarjÇünkü, Allah teâlâ


tarafndan emredildii için farz olan ibadetlerin yal-

nzca emri yerine getirmek, farz ifâ etmek, bu vesiley-


le de Allah teâlâ'nn yaknln ve rzasn kazanmak

ve âhiret sevab elde etmek için yaplmas lâzmdr. Bu


mülâhazalar, farz olmayan ibadetlerde ve dier mübah
ilerde oluurlarsa, kendi arlklar kadar onlarn se-
vabn azaltrlar. Buna göre, bu ileri yaparken sözü
edilen mülâhazalar niyetin tamamn olutururla rsa,
yaplan ilerin bütün sevabn bozarlar. Niyetin yars-
n olutururlarsa, sevabn yarsn alrlar, daha az bir
miktarda olurlarsa, o kadar sevab azaltrlar.

j
Bu bahsin ikinci konusu olan sdk ise, ihlâsn mü-
kemmel olma hâlidir?] Sdk, peygamberlerin üstün
olan sfatlarndandr. Allah teâlâ, baz peygamberleri
övmek makamnda öyle buyurmutur:
"Bu kitapta brahim'i an. O, sddk (sdk sahibi)
bir peygamberdi." 105
"Bu kitapta smail'i an. O sözünde sâdk bir pey-
gamberdi. "106

105 -Meryem, 41
106 -Meryem, 54
"Bu kitapta dris'i an. O, sddk bir peygamber-
di."* 07 Allah teâlâ, peygamberimizin ashâbn da öve-

rek öyle buyurmutur:


"O müminler, Allah'a verdikleri sözlerinde sâdk
kimselerdir/' 108

[Bil sdk'm alt mertebesi vardr. Bu mertebele-


ki,

rin hepsine ulaan bir kimse "sddk" olur. Sddk

olunca da, cenneti garantilemi olur/ Çünkü Allah te-


âlâ, sddklar da cennetlikler arasnda zikretmi ve

öyle buyurmutur:
"Allah'a ve O'nun Resûluna itâat edenler, cennet-
te Allah'n lütufta bulunduu peygamberler, sddk-
lar, ehidler ve sâlihlerle birlikte olurlar." 109

[Sdk'm birinci mertebesi, sözde sdktr. Bu; geç-


mile, gelecekle veya hazr zamanla ilgili olarak ko-
nuurken daima doru konumaktr. Bu sdkn kar-
t yalan söylemek ve yalan konumaktnjYalan konu-
mak ise, yüzünü hak cihetinden bâtl cihetine
kalbin
çevirir. Bu sebeple, yalancnn kalbi ne uyankken, ne

de rüyada hak ve gerçekleri görmez. Onun için, bu


kimsenin fikir ve görüleri yanl, rüyalar da geçek
d olurlar.

107 -Meryem, 56
°8 -Ahzâb, 23. Not: Ashâbn Allah* teâlâ'ya verdikleri söz,
gerektiinde O'nun dini canlarn vermekti. Çünkü Allah
için
Resûlu aleyhissalatu vesselam, onlarla bu ekilde artlamt.
'09 -Nisa, 69
Dinde Ktrk Prensip InicS i/C Sitil 405

Sözde sdk, kullara kar sdk ve Allah teâlâ'ya


kar sdk olmak üzere ikiye ayrlrJ Allah teâlâ'ya
kar sdk da O'nunla konuurken doru konumak-
tr. Bu sebeple, bir kimse Fatihay okurken, " Yalnz
sana kulluk eder ve sadece senden yardm dileriz."

dedii zaman, hakikatte bu durumda deilse, yalan


söylemi olur. 110
Yine bir kimse, iftitah okurken, "Kalbimi dier
eylerden koparp gökleri ve yeri yaratan Allah'a çe-
virdim. Ben O'ndan baka eylere yönelen mürikler-
den deilim." 111 dedii zaman, kalbinde baka eyler
varsa, yalanc olmu olur.

f kinci mertebe, niyette sdktr. Niyette sdk, yap-


t ilerde iyilikten ve Allah teâlâ'nn rza ve sevabn-
dan baka bir gaye ve maksat gözetmemektir. J
—„
Üçüncü mertebe, söz vermede sdktr. Bu, söz ve-
rirken samimî olmak, verdii sözü gerçekletirmeye

110 -Buna göre, hiç kimseden her hangi bir yardm is-
Suâl:
tememek lâzmdr. Bu ise, mümkün deildir.
Cevap: Fatiha'da sözü edilen yardm, kardakini ilâh dere-
cesinde görüp ondan yardm istemek anlamndadr. Kardakini
ilâh derecesinde görmek ise, ya onu açkça ilâhlatrmak veya

ancak bir ilâhn gücüyle yaplabilen bir yardm istemek eklin-


de olur. Bu yardmlar yalnzca Allah teâlâ'dan istenebilir.
türlü
Sebeplere bal olan yardmlar ise buna dahil deildirler. Onun
için, yakîni zayf olan müminler, bu türlü yardmlar için kendi-

leri gibi insanlara da ba vurabilirler.


"i -En'âm,79
406 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

kararl olmaktrjJBu sdk da iki türlüdür. Çünkü söz


ya Allah teâlâ ya, ya da insanlara verilir/ Allah te-

âlâ'ya verilen söz,tpk, "O bana mal verirse, ben bol-


ca sadaka verir ve hayr yaparm/' Veya, "O bana bir
yetki verirse, ben bu yetkiyi adalet için kullanrm."
demektir.

/^Dördüncü mertebe, zaman gelince, vermi oldu-


u sözü yerine getirmek ve ahdine vefâ göstermektir!]
Allah teâlâ, bu mertebede yalanc olanlar kötüleyip
öyle buyurmutur:
"Kimi insanlar, Allah'a söz verip "O bize mal ve-
rirse, biz sadaka verir ve salih kimselerden oluruz/'

derler. Fakat, kendisi onlara mal verince, cimrilik


ederler ve verdikleri söze srt çevirirler. Kendisine
verdikleri sözü bozduklar ve yalan söyledikleri için

Allah bu kimselerin kalplerine O'nunla karlaacak-


lar zamana kadar (ölümlerine kadar) süren bir nifak
(münafklk) yerletirir." Kendisiyle karlanca da,
onlar bunun cezasna çarptrr.

f Beinci mertebe, iç ve dn
bir tutmaktr. Bunun
mânas, hilâf-i hakikat sözlerle veya sun'i (yapmack)
tavr ve hareketlerle kendisini olduundan daha din-
dar, daha âlim, daha iyi göstermekten saknmaktr^ Bu
sebeple, meselâ, ban eip gözlerini yere indiren bir
kimse, bu hâliyle düünce ve murâkabe ehli olduu
hissini verirken, hakikatte düünce ve murâkabeye sa-
hip deilse, bu hâliyle sdktan ayrlm ve yalan söyle- :

mi olur. Bu sebeple, insann kendisini olduundan


Dinde Krk Prensip /4 /Q \J e S I U£ '

407

daha iyi göstermekten ve bu his ve intiba vermekten


saknmas lâzmdr. Bu duruma iaret eden Allah Re-
sulü aleyhissalatu vesselâm öyle dua etmitir:

"Allah'm! çimi (kalbimi, hakikatteki hâlimi) d-


mdan (d görünüümden, dardaki tavr ve hare-
ketlerimden) daha iyi, daha hayrl ve daha üstün kl."
Dinin bir hükmünü (bir farzn, bir faziletini) ba-
kalarna emr ve tavsiye eden kimse, o hükmü kendi-
sinin yerine getirdii intiban verdii için, hakikatte
onu yerine getirmiyorsa, bu mertebedeki sdk kaçr-
m olur. Onun için, büyük zâtlar, ya bakalarna em-
rettikleri eyleri kendileri de yaparlar, ya da bu konu-

larda konumaktan sakmrlard. Hasan Basrî'yi görüp


sohbetinde bulunan Abdulvahid öyle demitir:
"Hasan, bir eyi (dinin bir hükmünü) emrettii
(va'z edip anlatt) zaman, o eyle en çok amel eden
kendisi olurdu. Bir haram sayd bir eyi)
eyi (dinin
nehyettii (aleyhinde konutuu) zaman da, ondan
en çok saknan kendisi olurdu." 112 (Hasan Basrî, bu

112
-Camide va'zeden veya hutbe okuyan hocalarn kulaklar
çnlasn! Bunlar bilsinler ki, kendileri cemaata söyledikleri eyleri
bizzat yaayp tatbik etmekle de mükelleftirler. Ve onlar bunu
yapmadkça sözleri cemaat etkilemeyecektir. Çünkü bu durum-
da kendileri yalanc olurlar. Yalancnn sözü de ciddiye alnmaz.
Hutbe derken unu da söylemek istiyorum: Günümüzde
din ve nasihat adna çok yanl ve kark eyler anlatld için,
bu konularda en çok güvenilebilen, Diyânet'in hazrlayp okut-
tuu hutbelerdir. Fakat, doru deerlendirme ehliyetinden mah-
408 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

hususta ashâb taklid etmitir. Çünkü onlar da böy-


leydiler. Örnein, Hz. Ömer radyallahu anh, hutbede

rum olan baz bu hutbeleri


kimseler, u
veya bu bahaneyle eleti-
riyorlar. Basiret açk olmaynca, baka ne yaplabilir? Tabiatyla,

benim hutbeler hakkndaki bu görüüm imdiye kadar olan du-


rum içindir. Bundan sonra neler olacan ise ancak Allah teâlâ bi-
lir. Çünkü, Diyaneti bozmak için pusuda frsat bekleyenler boz-

guncular vardr. Din dümanlar, dine hizmet eden bir kurumun


varlndan çok rahatszdrlar. Bunu bir parça anlamak da müm-
kündür. Ancak anlalmas zor ve hatta imkânsz olan bir ey var-
dr. O da, kendilerini slâmiyet'in fahrî avukatlar zanneden baz
biçarelerin de bu kurumu ypratma ve gözden düürme gayreti
içinde olmalardr. Bu biçareler bilmezler mi ki, bu ülkede bir öl-
çüde hâlâ din ve ibadet birlii kalmsa, o bu kurumun varl ve
hizmeti sayesindedir. Yoksa, bu kimseleri de rahatsz eden sebep
bu mudur? O zaman demek ki, dost görüntüsü veren bu kimseler
de slâm'n dümanlardr. Çünkü, slâm'da tefrika arayan ve
müslümanlar hizip, grup ve cemaatlar eklinde parçalayp dat-
mak isteyenler bu dinin dostlar olamazlar.
Eer denilse ki, sen en salam din anlay ve nasihatin hut-
belerde olduunu söylüyorsun. Halbuki, hutbeler suya sabuna
dokunmazlar; onlar, klasik eyleri anlatmakla snrldrlar.
Ben de derim ki, hutbeleri en salam bulmamn sebebi de
zaten budur. Çünkü suya sabuna doru ve faydal bir ekilde do-
kunmak ehliyet ister. Ehliyet ise ilim ve ihlâs gerektirir. Halbuki,
günümüzde suya sabuna dokunmak isteyenler ya ilme sahip de-
ya da ihlâstan mahrumdurlar. Bu sebeple, bunlar suya
ildirler,
sabuna dokununca bütün kirli sulan ve kanalizasyon pisliklerini
kendilerinin ve müslümanlarm üzerine dökerler. Bütün marifetle-
ri bundan ibarettir. Onun için, bir misâlde, "Ne Arab'n yüzü, nc

am'n ekeri." denildii gibi, biz de, "Ne bunlarn suya sabuna
dokunmalar, ne de kirli sular üstüme sçratmalar." diyoruz. Di-
Dinde Krk Prensip /h/as ve ^/a/c 409

bir ey söyledii zaman, eve döner ve ev halkna,


"Ben bu gün cemaata unu söyledim. Sakn ola, biri-
niz ona muhalif hareket etmeyesiniz. Yoksa, cannz
fena incitirim/' derdi.)

Altnc mertebe; iman, slâm, Allah sevgisi, Allah


I

korkusu, kadere rza, Allah'a güvenmek ve tevekkül


etmek gibi dinin özünü oluturan kavramlarn haki-
katlerini yaamaktr] Çou kimseler ise, bu kavramla-
rn yalnzca isimlerini konuurlar veya ilk basamakla-
rnda bulunurlar. Bu sebeple, bunlar bu mertebedeki
sdka sahip deildirler. Allah teâlâ, bu mertebedeki
sdka sahip olanlar örnein öyle vasflandrmtr:
"Müminler o kimselerdir ki, Allah'a ve O'nun Re-
sûluna iman ederler, iman konusunda hiç üphe ta-
mazlar, mal ve canlaryla da Allah yolunda cihad
ederler. Bunlar sâdk olanlardr/' 113

er bir ifadeyle, "Gölge etme, baka ihsan istemez!" diyoruz.


Benim gördüüm ve bildiim kadaryla -ki bu herkesi kap-
samaz- suya sabuna dokunanlar, cesur olduklarn göstermek,
kiisel heyecanlarn tatmin etmek ve ahsî kinlerini yattrmak
için kudurup zvanadan çkarken, bunun slâm dinine ve müs-
lümanlara fayda m, zarar m
verdiini hiç düünmezler, bunu
kendilerine soranlara da kzp düman kesilirler. Bunlarn çou
çkarc, bencil, ufuksuz, derinliksiz, takva ve mesuliyet hissin-
den mahrum ve basireti bal, macerac kimselerdir. slâm'a ve
müslümanlara faydal olmak ve faydal bir hizmet yapmak ise,
ilim, ihlâs, feragat, feraset, basiret, takva ve mesuliyet hissini ge-
rektirir.

"3-Hücurât, 15
410 mam Gazalnh Risaleleri • 13

"Kurtulua erenler; Allaha, âhiret gününe, me-


leklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, sevdi-
i mal akrabaya, yetimlere, miskine, yolcuya, dile-
nenlere, esir ve kölelere veren, namaz klan, zekât ve-

ren, söz verdikleri zaman onu yerine getiren, fakirlik


ve hastalk hallerinde ve musibetlerde sabreden kim-
selerdir. Bunlar, sdk ve takvay yaayanlardr/' 114

YEDNC FAZLET: TEVEKKÜL ETMEKTR 115

Allah teâlâ öyle buyurmutur:

"Tevekkül edenler, Allah'a tevekkül etsinler." 116

"man etmiseniz, Allah'a tevekkül ediniz." 117

"Allah, tevekkül edenleri sever." 118

114 -Bakara, 177. Not: Bu âyet-i kerimeyi yazarken iki husus


dikkatimi çekti. Birincisi, kurtulu, sdk ve takva ehli de mal se-
vebilirler. Fakat, onu bu sevgiye ramen sadaka edip ellerinden
çkanlar. kincisi, dilenene sadaka verilebilir ve verilmelidir de.
Dilenenin hakikatte fakir olup olmamas bu konuda önemli de-
ildir. Ancak, gerçek fakirleri bulup yardm ve sadakasn onla-
ra vermek elbette ki, daha iyidir.
115 -Tevekkül etmek; Allah teâlâ'y kendine vekil etmek,
O'nun kendisine yardmc olacana inanmak ve O'na güven-
mektir.
116 -brahim, 12
«** -Mâide, 23
«* -Âl-i mrân, 159
Dinde Krk Prensip 411

"Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeterli


ve kâfidir/'"*
"Allah, kuluna yetmez mi?" 1 20

"Allah dnda duâ ve ibâdet ettiiniz kimseler ve


eyler rzk verme gücüne sahip deildirler. Onun
size

için, Rzknz Allah'n yannda araynz." 121


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar
söylemitir:

"Allah teâlâ'ya samimî bir ekilde tevekkül edin


ve rzk konusunda O'na güvenin. Görmüyor musu-
nuz kular hiçbir güç ve tedbire sahip olmadklar
ki,

hâlde, sabah yuvalarndan aç çkar, akam tok döner-


ler." Çünkü, Allah teâlâ, bütün canllarn rzkn ken-

di üzerine almtr. 122

-Talâk, 3
120 -Zümer, 36
121 -Ankebut, 17
122 -Bunu bildiren bir âyet öyledir: "Hiçbir canl yoktur ki,
rzk Allah üzerinde olmasn." (Hûd, 6) Rzk konusuyla ilgili gün-
cel bir soruyu, baka bir yerde cevaplandrmtm. Fakat, önemi-
ne binaen onu burada da tekrarlamak istiyorum. Deniliyor ki, ba-
z insanlar ve baz canllar açlktan ölürler. Bu oldukça sk görülen
bir olaydr. Halbuki, âyette, bütün canllarn rzknn Allah te-

âlâ'nm taahhüdünde olduu bildirilmitir. Bu çeliki deil midir?


Bunun cevab udur: Bütün canllarn rzknn Allah teâlâ'nm ta-
ahhüdünde olmas, onlar için yaamann mukadder olduu sü-
reyle snrldr. Bu sebeple, bu süre bittii zaman bu taahhüt de
kalkar ve o zaman, insanlar ve dier canllar açlktan ölebilirler.
412 mam Gazalinin Risaleleri • 13

"Kim Allah teâlâ'ya güvenip tevekkül ederse, O


bunun her ihtiyacn temin eder ve kendisini umma-
d
O
bir ekilde rzklandrr. Kim sebeplere güvenirse,
da bunu güvendii eye (veya kimseye) havale
eder." Ve bu kimse çok geçmeden, umduu ve güven-
dii daa kar yadn
ac ac görüp kahrolur.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, evde yiye-
cek bulunmad zaman, hane halkna, "Kalkp na-
maz kln. Allah bana bunu emretmitir." derdi. Ken-
disine bu emrin verildii âyet-i kerimede öyle buyu-
rulmutur:
"Hane halkna namaz klmay emret. Kendin de
namaza müdavim ol. Biz senden rzk istemiyoruz. Onu
biz sana veriyoruz." Âkbet (iyi son) takvanndr." 123
CîH
f Tevekkülün üç rüknü vardr. O, bunlarn topla-
mndan oluur. J
[ Birinci rükün marifettir. Marifet ise, sebeplerin
arkasndaki takdir ve tedbirin Allah teâlâ'ya âit oldu-
unu bilmektirjBu marifet, u zikir formülüyle ifade
edilmitir: 124

"Lâ ilahe illellahu vahdehu lâ erike leh. Lehül-


mülkü ve lehül-hamdu ve huve alâ külli ey'in ka-

123 -Tâhâ, 132


124 -Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam, bu zikre "zikirle-
rin seyyidi" demi ve sabah namazyla akam namazndan son-
ra onar defa okunmasn tavsiye etmitir. âfiiler bunu bu iki na-
mazdan sonra okurlar.
Dinde Krk Prensip Te V€ K £ O I 413

dr = Allah'tanbaka ilâh yoktur. O birdir. O'nun or-


ta yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadr. O her e-
ye kadirdir/'
lâh, âlemde tasarruf eden ve her
eyin üstünde
güç ve kudrete sahip olan varlk demektir. Bu varln
Allah teâlâ olduuna, O'nun gücünü paylaan veya
engelleyen baka bir ilâh bulunmadna ve kendisinin
bu üstün gücünü kendisine hamd, övgü ve sevgi ka-
zandracak ekilde kullandna samimî ve uurlu bir
ekilde inanmak, zorunlu olarak O'na güvenip tevek-
kül etmeyi sonuç verir. Ancak, çou insanlarda olduu
gibi,bu inanc kalbinde sabitletirmeden, inanm gibi
davranmakla Allah teâlâ'ya tevekkül ve güven olu-
maz. Bu durumda, yukardaki zikri yalnzca dille söy-
leyip sayklamakla da beklenen sonuç alnmaz.

^Yukarda sözü edilen marifet de iki türlüdürjBi-


rincisi, ilimden hâsl olan marifettir. Bu marifet, âlim-

lerin marifetidir. Âlimler, bu marifeti Kur'ân'dan alr-


lar] Çünkü Kur-ân, Allah teâlâ 'nm bu âlemin ve için-

deki eyânn tek mutasarrf olduunu, O'nun kadîr


(çok güçlü), hamîd (övülen) ve hakîm (abes, bo, çir-
kin, yanl, faydasz i yapmayan) olduunu anlatp
bildirmitir^kincisi ise, zikir ehlinin marifetidir. Zikir
ehli, oluan nur ve kla bu âlemde pek
kalplerinde
çok ey bulunmasna ramen, tasarruf edenin yalnz-
ca Allah teâlâ olduunu görürleri Bunlar, sebepler
zincirinin son halkasn ve ucunu elinde tutan ve onu
oynatp bütün halkalarda hareket hasl edenin Allah
414 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

teâlâ'nn eli olduunu müâhede ederler. 125

/*Eer desen ki, cansz eylerin hareketlerini olutu-


rann Allah teâlâ olduuna inanmak kolaydr. Çünkü
bunlar cansz olduklar, uur ve iradeye sahip olma-
dklar için, kendiliklerinden hareket üretemezler. Bu
sebeple, bir d muharrik'e (hareket ettiriciye) muhtaç-
trlar. Maddî sebepler, birer muharrik gibi görünseler

de, onlar da bir yerde bitip son bulurlar. Onun için,

bunlarn hepsinin Allah teâlâ'ya ihtiyaçlar vardr. Fa-

kat, canl ve üstelik uur ve iradeye sahip olan insanla-


rn hareket ve fiillerini oluturan, düzenleyen ve yön-
lendirenin kendileri deil, Allah teâlâ olduuna inan-
mak zordur. Çünkü açkça görüyoruz ki, bir insan iste-
dii bir ii yapyor ve istemedii bir ii yapmyor. Göz
önünde olan bu haln arkasmda Allah teâlâ'nn tasar-
rufubulunduunu söylemek inandrc olmaz.
Biz de deriz ki, buna inanmann zorluu insann
görü mesafesinin ksalndan dolaydr.

Âlemde tasarruf edenin yalnzca Allah teâlâ olduunu


125 -

görmeye ve buna derunî bir ekilde inanmaya "tevhid'ül- efâl"


denir. Bunun yannda bir de, "tevhid'üz-zât" vardr. Bu ise, âlem
kalabal içinde yalnzca Allah teâlâ'y görmektir. Bu görü
mertebesine ulaan bir kimse, Allah teâlâ dndaki eylerden
bütünüyle yüz çevirir ve, "Ballar baln buldum. Kovanm talan
olsun." der.Âlemdeki her eyin Allah teâlâ ile birlik oluturduk-
larn söylemek ise en geni kapsaml bir irktir. Bir ksm hayal-
perestlerin "vahdet" veya "tevhid" dedikleri bu inanç, küfrün
en berbat eklidir.
I

Dinde Krk Prensip i € Ue K KÜ 415

onun görü mesafesi daha uzun olsayd, sözü edilen


hareket ve fiillerin arkasndaki gücü de görürdü. Bu
konuda insann misâli karncann misâli gibidir. Çün-
kü bir sayfann üzerinde dolaan karnca da, görü
mesafesi az olduu için, kât üzerine düen harf ve
rakamlarn yazln kalemin oynayp mürekkep ak-
tan ucuna âit bir fiil zanneder. Halbuki, görü mesa-
fesi daha çok olsayd, ucun üstünde kalemi, kalemin

üstünde eli, elin üstünde de yazan yazcy görür ve o


zaman, yaznn da bunun fiil ve eseri olduunu ko-
layca anlard. nsanlar da dier sebepler gibi, Allah te-
âlâ'nn kudret elinde birer kalem ucu hükmündedir-
ler. Bu yüzden, yakn mesafeden bakanlar, hareket ve
fiilleri bunlarn kendi eserleri gibi görürler. Fakat, me-
safeyi açabildikleri takdirde, onlar çaltrann ve on-
larda ve hareket oluturann Allah teâlâ olduunu
fiil

müahede ederler. Bu böyle olduu için, Allah Resu-


lü aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Kullarn kalpleri Allah teâlâ'nm iki parma ara-
sndadr; onlar istedii ekilde çevirir. " Bu çevirme
olayn, karnca misâlindeki tasvirle anlatrsak, insan-
larn irade oluturma ve karar verme merkezleri olan
kalpleri sayfa gibidir. Bu sayfaya düen irade ve ka-
rar, insanlarn kendilerinden zannedilir. Halbuki in-
sanlar bu ite yalnzca birer uçturlar. O ucu tutan bir
kalem, kalemi tutan bir el ve elin âit olduu bir zât

vardr. Bu zât ise, eyâ gibi kalplerde de tasarruf sahi-


bi olan Allah teâlâ'dr. Allah teâlâ'nn istedii bir ey,
416 man Gazali niti Risaleleri • 13

insanlarn kalplerine irade ve karar olarak düerler.


Ondan sonra da, bunlar bu eyi yine O'nun güç ve
kuvvetiyle hareket ve fiil hâline getirirler. Bu gerçei
bildiren Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Allah istemedikçe siz bir eyi isteyemezsiniz/' 126

"Allah insana fücuru da, takvay da ilham etti/' 127

"Oklar atarken sen atmadn; onlar Allah att." 128

Bu böyle olduu için, insan hem muhtâr, hem de


mecburdur. O, Allah teâlâ'nn kendisi için halk ve tak-
dir ettii eyi beenip seçmek ve onu kendi istek ve
iradesiyle fiil hâline getirmek zorundadr. Bu zorun-
luluk,bu eyin onun kendi akl, mizaç ve ftratna en
uygun ey olmasndan dolaydr. Allah teâlâ'nn bu
eyi kendisi için takdir etmesi de bu sebeptendir. Bu
böyle olduu için de, insan irade ve ihtiyârma ra-
men mecbur, mecburiyetine ramen de irade sahibi
ve muhtârdr. in içinde onun iradesi bulunduu
için, o sorumludur. Fakat, onun iradesini yönlendiren
Allah teâlâ olduu için de, o kendi bana bir etkinli-

e sahip deildir. 1

W Allah teâlâ'ya tevekkül etmek


[Bil ki, O'nun için,

tek ilâh olduuna inanmak yetmez. Bunun yannda,


O'nun merhamet sahibi, cömert, iyilik sever ve hakîm

»*> -nsan, 30
'27 -ems, 8
128 -Enfât 17
Dinde Krk Prensip I € \J e K K t >
417

olduuna da inanmak lâzmdrj Çünkü güçlü olan


ilâh eer merhamet, cömertlik, ilim ve hikmet gibi s-
fatlarla vasfl olmazsa, o zaman, er ve zulmünden

emin olunamayan bu güçlü ilâha güvenmek için bir


sebep bulunmaz. Tam aksine, o zaman, O'ndan id-
detlekorkmak, O'nun varlndan ve güçlü olmasn-
dan dolay huzur bozacak derecede dehet ve endie
duymak lâzm gelir.

Bundan dolaydr ki, Kur'ân- Kerim'de Allah te-


âlâ'nn tek ilâh olmasndan ve her eyi elinin altnda
tutan güç ve kudretinden bahsedildikçe, ayn anda
O'nun çok geni olan merhametinden, snrsz olan
cömertliinden ve kusursuz olan ilim ve hikmetinden
de bahsedilir. Allah teâlâ'nm güç ve kudretinin eseri
olan baz tasarruflar, balangçtaki görünülerine gö-
re bu sfatlara uymazlarsa da, bunlar akbetleri itiba-
ryla deerlendirildikleri zaman, onlarla tam uyum
içinde olduklar anlalr. Çünkü, O'nun tasarrufuna
âit bir ite bir eksiklik varsa, onun sayesinde hasl

olan bir mükemmellik de vardr. Bir çirkinlik varsa,


onun meydana getirdii bir güzellik de vardr. Bir za-
rar varsa, onun yol açt bir fayda da vardr.

Onun için, Kur'ân- Kerim' de öyle buyurulmu-


tur:

"Umulur ki, siz bir eyden holanmazken, o sizin


için daha hayrldr/' 129

«2* -Bakara, 216


418 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

"Umulur ki, siz bir eyden holanmazken, Allah


o eyde çok hayr yaratr/' 130
^kinci rükün, iini Allah teâlâ'ya brakmak/bunu
yaparken kalbinde güven ve huzur duymak, baka
bir çare arama ihtiyacn hissetmemektir^ Beerî an-

lamdaki vekâlette de bu böyledir. Çünkü, bir kimse,


ehliyet ve yeterliliine inand bir vekil tuttuu za-
man, iini gönül rahatlyla ona devr ve teslim eder.
Bu sebeple, rzk, ecel ve kaderin Allah teâlâ'nn elin-
de olduuna, O'nun büyük bir ehliyet ve kudretle
bunlar yürüttüüne, kuluna da herkesten fazla acd-
na ve kendisine lütuf ve merhametle muamele etti-
ine inanan bir insan, zorunlu olarak O'na güvenir.
Bundan sonra da O'ndan gelen her eyi hayr bilir ve
O'nun tercihlerini kendisi de tercih eder.
' |~
Allah teâlâ'nn tasarruflarna kar güvenin olu-
mamas ise, iki sebepten ileri gelirj Birincisi, yakîn za-
yfldr. Yakn zayfl da, ya tevhid hakikatine 131
kar üphe tamaktan ve bununla ilgili inancn kal-
be iyice yerlememi olmasndan ileri gelir. 13^Ikincisi

130 -Nisa, 19
W -Tevhid hakikati; Allah teâlâ'nn bir olmas, bütün ileri
yönetmesi ve yürütmesi, merhamet ve hikmet sahibi olmasdr.
132 -Yakînzayfl, her zaman üpheden ileri gelmez. O ba-
zen de hakikatin kalbi etmemesinden ileri gelir. Bu-
iyice istilâ
nun bir örnei ölümdür. Çünkü kimse, ölümün hak olduunda
üphe etmez. Fakat, ölüm fikri kalbi sarp istilâ etmedii zaman
onu unutmak ve o yokmu gibi davranmak mümkündür.
Dinde Krk Prensip I e\J e t TQ / 419

ise, kalbin fitrî olarak korkak, evhaml ve zayf olma-


sdr^ Bu zayflk ve kusur, bütün kalplerde az veya
çok" vardr. Ancak bu ar olduu zaman, kalp bâtl ve
aslsz olduunda üphe etmedii eylere kar da ev-
ham Bu sebepten dolay, baz insanlar ölüden
duyar.
korkarlar ve onun kalkacan vehmederek onun ya-
nnda durmaktan saknrlar. Halbuki, bu insanlar ölü-
lerin kalkmayacan bilirler ve onlarn kimseye zarar
verme gücüne sahip olmadklarna inanrlar. Buna
ramen, kalplerindeki zayflk ve evham yüzünden
korkuya kaplr ve olmayacak eye ihtimal verirler.
Baz insanlar da, bir eyi hayallerinde kötü veya i-
renç bir eye benzetirler. Bunun üzerine, bu eyin kö-
tü veya irenç olmadn bildikleri hâlde, ondan çe-
kinir veya tiksinirler. 133

/^Kalp zayflndan ileri gelen güvensizlik hissi,


iman etkilemez. Fakat, tevekkül faziletini kazanmay
önler ve insan bunun verdii rahatlk ve huzurdan
mahrum brakrTj
Bil ki^güven vermek açsndan tevekkül üç türlü-
dür(Birincisi, yukarda iaret edildii gibi, bir insann
ehil bir vekile tevekkül etmesi gibi, Allah teâlâ'ya te-

vekkül etmektir] Bu tevekkülün verdii güven, vekil


edinmenin verdii güven gibidir.

m -Örnein, ylandan çok korkan bir kimse, plastikten ya-


plan ylandan, hatta ylan resminden ve ylan gibi uzunca
sun'î
olan her eyden de korkarlar. Sümüe benzettikleri bal veya eri-
mi ekerden de tiksinirler.
420 mam Gazalî'nm Risaleleri • 13

i ikincisi, bir çocuun annesine tevekkül etmesi gi-


bi,O'na tevekkül etmektir. Bu tevekkülün verdii gü-
ven birincisinden daha fazladr;! ondan daha kuvvetli
ve daha rahatlatcdr. Çünkü, annenin efkatinden ve
koruyuculuundan hiç bir suretle üphe edilmez.
Onun için çocuk, bir tehlike sezdii veya bir ey iste-
dii zaman, annesinin kucana atlr veya onun ete-
ine yapr. Bunu yapnca da, korkusu gider ve iste-
inin olacana inanr.
[üçüncüsü, ölünün gassâl'a (ölü ykayana) teslim
olmas gibidir. Bu tevekkül hâlini yaayan bir kimse,
ölü gibi sessiz ve tepkisiz bir ekilde kaderin hükmü-
ne teslim olur ve onun her türlü tecellisine ayn ses-
sizlikve tepkisizlikle boyun eer. Tevekkülün en üs-
tün derecesi de, en çok huzur ve güven vereni de bu-
dur^ Çünkü bu tevekkülle, kul kendi havi ve kuvve-
tinden, kendi akl, irade ve taleplerinden bütünüyle
ayrlp soyutlanr. Buna iaret eden Allah Resûlu aley-
hissalatu vesselam, öyle dua ederdi:

"Allah'm ! Kendi havi ve kuvvetimden soyutla-


np senin havi ve kuvvetine snrm/' Hz. Ömer ra-
dyallahu anh da unu söylerdi:
"Her sabah yataktan kalktm zaman, o gün ka-
derin benim hakkmda gösterecei tecellileri (olayla-
r) izlemekten baka bir ey düünmüyorum." 134

134 -Bu söz, Ömer ibni Abdulaziz ve dier baz büyük zât-
lardan da nakledilmitir.
Dinde Krk P rensip T*\fÇ jC jçîjJ 421

Bu tevekkül derecesinde mutlak huzur vardr.


Çünkü, bütün huzursuzluklarn sebebi isteklerdir. s-
teklerin gerçeklemeleri bir türlü,
gerçeklememeleri
baka türlü huzursuzluklar doururlar. nsan, istekler-
den syrlnca, huzursuzluklardan da syrlm olur.
Jüçüncü rükün uygulamadr. Câhil kimseler, te-
vekkülün çalmay ve tedavi olmay terk etmek ve
fakirlik, hastalk gibi olumsuzluklara kendini brak-
mak olduunu Bu zan yanltr. Çünkü
zannederler.
tevekkülü emreden eriat, ayn zamanda çalmay,
tedavi olmay ve merû sebeplere tevessül etmeyi de
emretmitir] Buna göre, eer tevekkül çalmay, teda-
vi olmay ve sebepleri terk etmek olsa, o zaman eri-
atin emirleriarasnda çeliki bulunmu olur. Fakat,
eriatin emirleri arasnda çeliki yoktur. Çeliki, bu
emirleri yanl anlamaktan ileri gelir. Bu yüzden, te-
vekkül çalmay brakmak, tedbir almay terk etmek
ve merû sebepleri atmak demek deildir. O, üzerine
düeni yapmakla birlikte, kendi çalmasna ve tedbi-
rine deil, Allah teâlâ'nn takdir ve tedbirine güven-
mek ve umduu hayr O'nun lütuf ve rahmetinden
beklemektir.

Buna göre, meselâ insan topra ekip bakmn


yapacak, fakat, bundan mahsul almay Allah teâlâ'nn
bir lütuf ve rzk olarak bekleyecektir. Çünkü, Allah
teâlâ lütuf gösterip merhamet etmezse, topra ek-
mek tek bana bir ie yaramaz. O zaman, ya tohum-
lar yeermez, ya da yeeren tohumlar bir âfet alp gö-
422 mam Gazalinin Risaleleri • l

türür.Onun için, topra ekmek mahsul almak demek


deildir. O, yalnzca bir fiilî duadr. 135 Bu duay kabul
etmek ve mahsulü vermek Allah teâlâ'nm
istenilen
iidir. Tevekkül, bunu bilmek, bunu düünmek, bunu
duymak ve buna göre hareket etmektir. Çalmay ve
tedbiri brakmak ise, kesinlikle tevekkül etmek deil-
dir. Çünkü Allah teâlâ, ."nsana ancak çalmasnn
karl vardr." 136
, "Kendinizi tedbirsizlik yüzünden
tehlikeye atmayn." 137 buyurarak çalmann ve ted-
bir almann lüzum ve önemini bildirmitir.

Bir bedevi mescitten içeri girip Allah Resûlunu


ziyaret etti. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, ge-
len bütün ziyaretçiler gibi bu bedeviye de teveccüh
gösterdi, hatrn ve nasl geldiini sordu. Bedevî, de-
ve ile geldiini ve deveyi kapda salp braktn söy-
ledi. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, onu niçin
balamadn sordu. Bedevî, Allah'a tevekkül ettii-
ni söyledi. Bunun üzerine, Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm kendisine unu söyledi:

-Dualar üç türlüdür. Bunlar fitrî dua, fiilî dua ve sözlü


135

duadrlar. Sözlü dua sözle yaplan duadr. Fiilî dua, i yapp ne-
ticesini Allah teâlâ'dan beklemektir. Fitrî dua ise, bir ie ehil ve
el verili olmak veya çalp kendini
bu duruma getirmektir. Bu
üç dua birletirilirse çok kuvvetli bir dua ekli oluur. Böyle bir
dua hiç reddedilmez. Bu duay oluturmak ise öyle olur: Ehli-
yet ve kabiliyet kesbedilir, bu ehliyet ve kabiliyetle i yaplr, bu
iin baarlmas için de sözlü olarak dua edilir.
*
-Necm, 39
W -Bakara, 195
Dinde Krk Prensip /ev e£KU/ 423

"Git deveni bala, ondan sonra Allah'a tevek-


kül et."

Çalmak ve tedbir almak, Allah teâlâ'nn bu


âlemde geçerli kld kanunlar cümlesindendir. Bu
kanunlar deimezler. Onun
ise için, Kur'ân- Ke-
rim' de öyle buyuralmutur:

"Allah'n sünnetine (kanunlarna) uy! Bu sünne-


tin (kanunlarn) deitiini hiçbir zaman göremez-
Bundan dolaydr ki, bu kanunlara uyanlar, en
sin." 138
kötü insanlar da olsalar, dünyada mükâfat görürler.
Onlara uymayanlar da, en iyi insanlar da olsalar, bu-
rada ceza çekerler. Çalma ve tedbir almada gözetil-
mesi gereken ey ise, bunlan merû snrlar içinde tut-
mak ve harama bulamamaktr. Tevekkül de özellikle
bunun için gereklidir. Çünkü, Allah teâlâ'ya güvenip
tevekkül etmeyen bir kimse çalma ve tedbir almay
her ey zanneder ve onlara olduklarndandaha fazla
önem atfederek hâlin icabna göre haram ilere de te-
vessül eder.

Tevekkül etmeyen bir kimse, ayrca, çok evhaml


olur ve evhamn basks altnda tedbir almada israf
eder, gereksiz ve ilgisiz bir sürü iler yapar, hurafele-
re inanr, sebeplere kul ve köle olur. Böyle bir yola gi-
ren bir kimse bütün ilerini takdir edip yürüten
ise,

Rabbini unütur, O'na dua etmekten zevk almaz ve


O'na ibadet etme ihtiyacn duymaz. Bunlar gerekli

-Fâtr, 43; Feth, 23


mam Gazalftm Risaleleri • 13

de görmez. Hatta bunlar çalmasnn önünde birer


engel telakki eder. Bu hal de onu giderek dinden kop-
maya ve dinsizlemeye götürür.
Yolculuk yaparken azk almamak da tevekkül de-
Onun için, Allah teâlâ, bu hususta yanl bir an-
ildir.
laya sahip olanlar uyararak, "Azk aln. En hayrl
azk ise, (âhiret yolculuunun az olan) takvadr/' 139

buyurmutur. Buradaki tevekkül ise, vukuu muhte-


mel olan olumsuzluk, aksilik ve tehlikelere kar Al-
lah teâlâ' nn hfz ve himayesine güvenmek ve bun-
dan güç ve cesaret alarak yolculuunu sürdürmektir.

m [ kesp (çalmak) ve tedbirler üç türlüdür]


Bil ki,
Birincisi, bir engelle karlamazsa sonuç vermesi ke-

sin olanlardr. Bu türlü kesp (çalmak) ve tedbirler,


duruma göre ya farz ya da sünnettirler] Fakat, alâ kül-
li hal gereklidirler. Bunlardaki tevekkül ise, bu kesp
ve tedbirleri sonuçlarna ulatrann Allah teâlâ oldu-
unu unutmamak, bu yüzden sonuçlar beklerken
O' nun lütuf ve rahmetine güvenmek, dua etmek ve
onlar hâsl olunca da ükür ve teekkürü ihmal etme-
mektir, jîkincisi, sonuç vermesi yar yarya muhtemel
olanlardr. Bu türlü kesp ve tedbirlere ba vurmak
farz veya sünnet deil, fakat câizdir. Onun için, bun-
lara tevessül etmek de tevekküle aykr deildir]
Üçüncüsü sonuç verme ihtimali çok zayf olarf
ise,

kesp ve tedbirlerdir. Bu türlü kesp ve tedbirlere ba

139
-Bakara, 197
vurmak evhamclk, hrs, dünya perestlik ve tevek-
külsüzlüktür^Bu sebeple, bunlardan saknmak lâzm-
dr. Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, cennete gi-
den ilk kafileyi öyle vasflandrmtr:
"Onlar, hastalannca vücudlarn atele dala-
mazlar, sorunlar olunca kâhin ve medyumlarn mus-
ka ve üfürüklerini kullanmazlar, bütün bunlarn yeri-
ne, Allah teâlâ'ya tevekkül ederler/'

Imran Huseyn radyallahu anh, senelerce


ibni
yerde hasta yatmt. O günün ilme dayal tbb onun
hastalna çare bulamamt. Bu durum karsnda
onun yapmas gereken ey, Allah teâlâ'ya tevekkül
edip O'nun rahmetinden hayrl bir çözüm (ifa veya
hastalnn uzamas üzeri-
ölüm) beklemekti. Fakat,
ne, o, vücudunu dalamay düünmü, bilimsel ol-
mayan ve fayda verme ihtimali çok zayf olan bu yön-
temi uygulamtr. Daha sonra da piman olmu ve
öyle demitir:
"Ben bunu yapmadan önce meleklerin bana se-
lâm verilerini duyardm. Fakat, tevekkülsüzlük ya-
pp dalamay deneyince, bir fayda da görmedim,
meleklerin seslerini de kaybettim."
[Tevekkülü bozan etkenlerden birisi de tul-i emel-
dir. Çünkü çok yaamay isteyen ve bu isteinin ger-

çekleeceini hayal eden bir kimse, elindeki mal sk-


ca tutmaya ve ona bir güvence gözüyle bakmaya
meyleder. Mala bu gözle bakp onu bu sebeple elinde
tutmak ise, Allah teâlâ'nm rzk vericiliine, lütuf ve
426 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

rahmetine güvenmek demek olan tevekküle aykrdr.


Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:
"Onlara de ki: Allah'n lütuf ve rahmetine güve-
nin ve bunlara nail olmakla sevinin. Bunlar, toplayp
biriktirdiiniz maldan daha hayrldrlar/' 140 Mala gü-
venmek tevekküle aykr olduu için, Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm, hiçbir zaman mal elinde tut-
mazd. Gelen bir mal da akam olmadan önce da-
tp elinden çkarrd.

SEKZNC FAZLET ALLAH SEVGSDR


-

Kur'ân- Kerim'de öyle buyurulmutur:


"Allah onlar sever, onlar da Allah' severler." 141
"man edenler, Allah' müriklerin putlarn sev-
melerinden daha fazla severler." 142
"De ki: Babalarnz, çocuklarnz, kardeleriniz,
eleriniz, kavim ve airetiniz, çalp kazandnz

140 -Yûnus, 58
141 -Mâide, 54. Not: Âyetin tamam öyledir: "Ey iman eden-
ler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah bir kavim getire-
cektir. O
bunlar sevecek, bunlar da O'nu seveceklerdir. Bunlar,
müminlere kar alçak gönüllü, kâfirlere kar ise onurlu ve zorlu
olacaklardr. Allah yolunda cihad edecekler ve (hakl olduklar za-
man) knamalara aldrmayacaklardr. Bu hal, Allah'n istedii
kimselere verdii bir lütuftu r. Allah'n lütfü ve ilmi genifor."
142 -Bakara, 165
Dinçle Krk Prensip 427

malnz, kesilmesinden korktuunuz ticaretiniz, ho-


landnz mesken ve evleriniz size Allah ve Resûlun-
dan ve Allah yolunda cihad ve hizmet etmekten daha
sevimli geliyorsa, Allah'n size verecei cezay belây
bekleyin. Allah, fâsk olan bir topluluu hidâyet edip
doruya erdirmez/' 143
Hadis-i erifte de öyle buyurulmutur:
"Biriniz, Allah ve Resûlunu dier eylerden daha
çok sevmedikçe iman etmi olmaz."
yaratmasndan ve size rzk ve-
"Allah teâlâ'y sizi

rip beslemesinden dolay sevin. Beni de, O'nun beni


sevmesinden dolay sevin."
Hasan Basrî rahimehüllah öyle demitir:
"Allah teâlâ'y tanyan, O'nu sever. O'nu sevme-
si de O'nu tanmas ölçüsündedir."
fBil kelâmc âlimlerin çou, Allah sevgisini in-
ki,

kâr etmiler ve bunun olamayacan ileri sürerek


öyle demilerdir: "Allah sevgisinden maksat, O'nun
emir ve yasaklarna gönül rzasyla uymaktr. Kelime-

143 -Tevbe, 24. Not: Bu âyetten açkça anlalyor ki, zikredi-


len eyleri Allah ve Resûlundan ve O'na ibadet ve itâattan daha
çok sevenler O'nun nazarnda fasktrlar. Ve O bütün fasklar gi-
bi, bunlar da hidayet edip doru yola iletmez. Günümüzde kar-

latmz sorunlarda ve özellikle din ve topluma yönelik olan-


larda doru çözümü bir türlü bulamaymz, bu eyleri daha
çok sevmemizden ve Allah teâlâ'nn hidayet edip doruya yö-
nelttii durumdan çkmamzdan dolaydr.
428 imam Gazalfuin Risaleleri • 13

nin ifade ettii anlamda O'nu sevmenin ise, ne mâna-


s, ne de imkân vardr. Çünkü, yaratlmlara benze-
meyen ve bizim tabiat ve mizacmzda olmayan yüce
bir varl sevmek tasavvur edilemez. Biz ancak yap-
s bizim yapmza benzeyen ve mizac bizim mizac-
mza uyan yaratlmlar sevebiliriz/' j
j^Kelâmclarm, Allah teâlâ hakknda mümkün ol

madiini söyledikleri sevgi, maddî sevgidir. Yani, bir


eyi maddesinden dolay sevmektir Hislerden kay-
naklanan bu sevgi_elbette ki, Allah teâlâ için tasavvur
edilemez. Ancak,jAllah sevgisi, bu türlü bir sevgi de-
ildir. Allah teâlâ sevgisi, O'na iman etmekten, O'nu
tanyp beenmekten, O'na kar minnet ve ükran
duymaktan ve O'na kul olma istek ve itiyakndan
doan ruhî bir sevgidir.]
u muhakkaktr ki, güzel olan bir ey sevilir. Gü-
_zel olmak da kusursuz ve mükemmel olmak demektirTj
Güzellii fark etmek ise, ya be duyu organlar vasta-
syla olur, ya da akl, ilim ve iman araclyla olurjöu-
'

yu organlar vastasyla fark edilen güzellik maddî gü-


zelliktir. Bu güzellik yaratlmlarda bulunur. Bu gü-

zelliin Allah teâlâ'ya âit yönü ise, O'nun bu güzelliin


yaratcs olmasdr. Bu yüzden, Allah teâlâ güzel ey-
lerin yaratcs olmas sebebiyle de sevilir. Çünkü güzel
eyleri yaratmak da bir güzelliktir. Fiile taalluk eden
bu güzellik, Allah teâlâ'nn güzel sfatlarmdandr.j
iman araclyla fark edilen güzellik
[~Akl, ilim ve
ise, manevî güzelliktir. Üstün yetenekler ve ahlâkî
Dinde Krk Prensip A la. h S 6 VJ^IS 429

meziyetlere sahip olmaktan oluan bu güzelliin en


üstün derecesi Allah teâlâda bulunur. Çünkü, O hem
yaratlmlardaki güzel yeteneklerin ve meziyetlerin
yaratcsdr, hem de en kusursuz ve en mükemmel
yetenek 144 ve meziyetlere sahiptir] O' nun doksan do-
kuz tane olan ismi 145 bu yetenek ve meziyetlerini ifa-

144 -Allah teâlâ'nm sfatlarna "yetenek" demenin doru


olup olmadn bilemiyorum. Bir hata vakiyse, Rabbimden af
ve özür diliyorum. Ne yapalm ki, basitletirilmi bir Türkçeyle
yüksek mânalar anlatmak bir takm dil hatalar yapmadan
mümkün olmuyor.
145 -Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, Allah teâlâ'nm
güzel isimlerinin doksan dokuz tane olduunu söylemitir. Bu
bu kadardrlar. Bu duruma
sebeple, bunlar göre, O' nun bin bir
ismi olduunu söylemek hadisin beyanna dümektir. Fa-
ters
kat, nedense baz kimseler bol keseden bir eylerin üzerine bir
eyler eklemekten çok zevk alrlar. Bu cümleden olmak üzere,
bunlar baz zayf rivayetlere dayanarak peygamberlerin saysn
da yüz yirmi dört bine çkarrlar. Bunlar bunu yaparken, bu ko-
caman rakam hiç düünmezler. Halbuki, bu rakama göre, im-
diye kadar senede bir peygamber gelmi olsa beeriyet tarihinin
yüz yirmi dört bin olmas lâzm gelir. Halbuki, ne her sene bir
peygamber gönderilmi, ne de beeriyet tarihi bu kadar uzun
sürmütür. Sözü edilen rivayetlerden daha kuvvetli ve salkl
olan rivayette ise, peygamber saysnn üç yüz küsur olduu bil-
dirilmitir. Akla yatkn olan da budur. Çünkü, kendilerine en
çok peygamber gönderilen kavim srailoullar olduklar hâlde,
bu kavme gönderilen peygamber says iki elin parmak saysn
geçmez. Beeriyet tarihine gelince, bunun bilinen süresi dört bin
küsur senedir. Bu sürenin ötesinde yüz yirmi bin senenin gizli
kalmas ise aklen mümkün deildir.
430 mam Cazaltnin Risaleleri • 13

de ederler. Bu isimlerle ilgili olarak Kur'ân- Kerim'de


öyle buyurulmutur:
"Allah birdir ve O'ndan baka ilâh yoktur. En gü-
zel isimler de O'nundur." 146
"En güzel isimler Allah'a âittir."^ 7

"En güzel isimler Allah'n isimleridir. Bu isimler-

le O'na dua edin." 148


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu
söylemitir:

"Allah teâlâ'nn doksan dokuz güzel ismi vardr.


Bu isimleri ezberleyen bir kimse cennete gider."
[Akl, ilim ve iman yoluyla idrâk etmeye altnc
his de denir. Bu hisse sahip olan bir kimse, Allah te-

âlâ'nn misil ve benzeri bulunmayan mükemmellikle-


rini idrâk eder ve O'na sevginin en üstün derecesiyle

hayranlk, yaknlk ve minnet duyar. J

Altnc his, insanlar hayvanlardan ayran histir.

146 -Tâhâ, 8
"7 -Har, 24
us -A'râf, 180 Not: Bu âyetin iki mânas vardr. Birincisi, Al-

lah teâlâ'y bu isimlerle çarn. Örnein, "Ya Allah! Ya Rahmân!


Ya Rahim!" deyin. kincisi, bu isimlerle tevessül edin. Örnein,
"Allah'm! Rahmân ve Rahîm olan isimlerinin veya bütün güzel
isimlerinin hürmetine veya hakk için..." deyin. Bu ikinci mâna-
ya göre, Allah teâlâ'ya tevessül etmek ancak O'nun isimleriyle
caizdir. Dier eylerle tevessül ise caiz deildir. Bunlarla teves-
sül ayn zamanda faydasz ve neticesizdir.
Dinde Krk Prensip Alla

Dier be his ise insanlarla hayvanlar arasnda ortak-


trlar. Hatta, hayvanlar bu hislerde insanlardan daha
ileridirler.Çünkü, onlarn bir ksmnda görme hissi,
bir ksmnda iitme hissi, bir ksmnda koku alma his-
si çok kuvvetlidir. Ancak, bütün insanlar altnc hisse
sahip deildirler. Çünkü bu hisse sahip olmak için in-
san görünümünde olmak ve onun suretini tamak
yeterli deildir. Aklî melekelerini gelitirmek, ilim ö-
renmek ve iman etmek de lâzmdr. Onun için,
Kur'ân- Kerim'de, inançsz, tefekkürsüz ve câhil kim-
selerden bahsedilirken, "Bunlar, hayvanlar gibidirler.
Belki de hayvanlardan daha aadrlar. Bunlar ger-
çeklerden gafil kimselerdir/' 149 buyurulmutur.
Hayvan derecesinde kalan insanlar, yalnzca
maddî güzellikleri fark edebilirler. Bunlar, manevî
güzellii fark edip idrâk edemezler. Onu idrâk ede-
meyince de, bu güzellie sahip olan Allah teâlâ'y
sevme faziletini kazanamazlar.
[.Manevî güzelliin ne olduunu biraz daha açmak
gerekirse, meselâ, cahillie kar ilim, cimrilie kar
cömertlik, korkakla kar cesaret, zayfla kar kuv-
vet, hainlie kar iyi niyet, döneklie kar vefa birer
manevî güzelliktirler. Bu güzelliklere sahip olan insan-
lar da güzeldirler. Ve bundan dolay da sevilirler.
^
Onun için, örnein, Hz. Ebubekir sdk, doruluk ve
vefakârlk güzelliine sahip olduundan dolay sevilir.

'^-A'râf, 179
432 mam Gamlfniii Risaleleri • 13

Hz.Ömer gerçekletirdii adalet sebebiyle sevilir. Hz.


Osman cömertliinden, Hz Ali de cesaretinden dolay
sevilirler. Veliler de, nefislerine güç getirdiklerinden ve
serkeliklerini krp onlar Allah teâlâ'ya itâat etme yo-
luna sokmay baardklarndan dolay Çün- sevilirler.

kü bunlar bu önemli ve o kadar da zor olan ii baar-


dklarndan dolay güzellemilerdir.
Ashap, velî ve sâlih kimselerde dank bir vazi-
yette bulunan bütün bu ve benzeri güzellikler, toplu

hâlde ve daha üstün bir dereceyle Allah Resûlunda


toplanmlardr. Bu sebeple o en güzel insan olmu, Al-
lah teâlâ tarafndan sevilmeyi haketmi ve sevilmesi
güzellikleri seven herkese farz olmutur. Allah Resulü-
nün güzelliinin ne derecede yüksek olduunu anla-
mak için onun ahlâk ve siyretini yakndan tanmak lâ-
zmdr. Allah teâlâ'nn onun ahlâk ve siyretinin güzel
olduuna ahidlik etmesi ve bunlar taklit etmeyi gü-
zel olmak isteyen herkese önermesi de, Allah Resulü-
nün güzelliinin ne boyutta olduu hakknda açkça fi-
kir verir. Bu hususlarla ilgili iki âyet-i kerime öyledir:

"Hiç üphe yoktur ki, sen büyük bir ahlâk üze-


rindesin." 150

"Allah'n peygamberinde, Allah'a ve âhiret gü-


nüne iman eden ve Allah' çokça zikreden kimseler
için güzel örnek vardr." 151

W -Kalem, 4
s -Ahzâb, 21
e Krk Prensip A li o. h Se i o s i 433

^Manevî güzellik, Allah teâlâ'da son dereceyi bul-


mutur. Onun için, en güzel varlk kaytsz ve artsz
Allah teâlâ'drjYaratklardaki maddî ve manevî gü-
zellikler de O'nun mukaddes güzelliinin eserleri,
parltlar ve iaretleridir. Bu sebeple, O'na kar du-
yulmas gereken sevgi, bütün güzelliklere ve güzel
eylere kar duyulan sevginin toplamndan daha faz-
la olmas lâzmdr. Allah teâlâ'nn manevî güzelliini

anlatan âyetlerden birkaç tanesi öyledir:


"Varlklar yaratan, sonra onlar (kyamet günün-
de) tekrar iâde edecek olan Allahtr. O, göklerde ve
yerde emsalsiz bir üstünlüe sahiptir. O, izzet ve hik-
met sahibidir/' 152

"Allah' nasl inkâr eder veya görmezlikten gelir-


siniz? Halbuki, sizler ölü iken, O sizleri diriltti; sonra
sizleri da
öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Sonra
(sorgulanmak için) O'na döneceksiniz. O, yer yüzün-
deki her eyi (istifade edilebilen bütün eyleri) sizler
için yaratt; sonra semâya yöneldi ve onu yedi gök ta-
bakas hâlinde düzenledi. Ve O her eye kadirdir." 153
"De ki: Sizler yeryüzünü iki günde yaratan' m in-
kâr ediyor, görmezlikten geliyor ve O'na ortak kou-
yorsunuz? O ise, bütün âlemlerin ve varlklarn Rabbi-
dir. dalar dikmi, onu bereket-
Yeri yaratrken üstüne
lendirmi ve fark gözetmeksizin bütün muhtaçlar bes-

^-Rûm, 27
153 -Bakara, 28, 29
434 mam Gazaltnin Risaleleri • 13

lemek için onda türlü kut ve gdalar yerletirmitir.


Ondan sonra, duman ve buhar hâlindeki semâya yö-
nelmi ve hem ona, hem de yerküresine, 'Tasarruflar-
ma gönüllü olarak veya zorla boyun ein!" demi ve
onlar, "steyerek boyun edik." demilerdir." 154
"Biz gökleri, yeri ve onlardaki eyleri alt günde
yarattk. Bunlar yaratrken, bize bir yorgunluk da do-
kunmad." 155
O'nu gerektii gibi anla-
"Allah'a ortak koanlar,
yamamlardr. Halbuki, bütün yer O'nun avucunda-
dr; gökler de O'nun sa elinde dürülüdür. O, bunla-
rn kotuu irkten münezzehtir." 156
"Allah, gökleri ve yeri kayp dümekten ve bozu-
lup dalmaktan koruyor. O'ndan olmasa bunlar ka-
yp bozulurlar ve hiç kimse onlar tutamaz." 157

154 -Fusslet, 9-11


155 -Kaf, 38. Not: Yahudiler, Allah kâinat alt günde yarat-

m ve yedinci gün olan cumartesi günü yorulup dinlenmitir,


diye inanrlar. Bu inançlar yüzünden de cumartesi gününü kut-
ve dinlenme günü olarak kabul ederler. Bu, âyetle onla-
sal tatil
rn bu inanc reddedilmitir. Baz müfessirlere göre, sözü edilen
alt günden maksat da bilinen günler deil, devirler ve aama-
lardr.
ise -Zümer, 67. Not: Yer ve göklerin Âllah teâlâ'nn elinde ve
avucunda olmalar, O'nun bunlara mutlak bir ekilde hâkim ol-
mas anlamnda mecazî ve edebî bir ifadedir.
157 -Fâtr, 41. Not: Yüzen kürelerden ibaret olan yer ve gök-

ler bolukta olduklar için, onlar tutan üstün bir gücün bulun-

mas lâzmdr. Bu harikalar harikas güç Allah teâlâ'nn gücüdür.


Dinde Krk Pre „,» Allah sevgisi 435

"Biz, sizi basit bir sudan yaratmadk m? Sizi on-


dan yarattk ve onu insan hâline getirinceye kadar
salam mecralardan geçirdik. Buna güç getirdik. Biz
ne güçlüyüzdür!" 158
"Hepinizi yaratmak ve öldükten sonra tekrar di-
riltmek, Allah için bir tekinizi yaratmak ve diriltmek
gibi (kolay) dir. Allah, her sesi iiten ve her eyi gö-
rendir."*»
"De ki: Allah üstünüzden veya altnzdan size
azap göndermeye veya sizi bölüp birbirinize ac çek-
tirmeye kadirdir. Gücümüzü anlamalar için insanla-

ra bu misâlleri veriyoruz." 160


"Allah, göklerde ve yerde olan her eyi bilir. K-
yameti koparmas da bir göz krpmas kadar ve hatta
ondan daha ksa bir sürede olacaktr. O, her eye ka-
dirdir. Allah, sizleri bir ey bilmez hâlde annelerinizin
karnndan çkarr. Ve ükredesiniz diye size kulaklar,
gözler ve kalpler verir. Havada tutulan kular gör-
müyor musunuz? Onlar orada tutan Allahtr. Bunlar,
iman etmek isteyenler için birer delildirler." 161

Bu güç saylamayacak kadar çok olan devasa küreler


çekilirse,
yörüngelerinden kayp ayrlrlar ve birbirine çarpp bozulurlar.
O zaman, baka hiçbir güç de bunu önleyemez. Nitekim, kya-
met koptuu zaman bu olur. Ve bu olurken, insanlar barmak,
kaçmak ve bayp ölmekten baka hiçbir ey yapamazlar.
M -Mürselât, 20-23
159 -Lukman, 28
»m -En'âm, 65
«i -Nahl, 77-79
436 mam GazalTnin Risaleleri • 13

"Göklerde ve yerde hamd ve övgü O'nadr. Siz


de sabah, öle, ikindi ve akam O'nu tebih edin.'* 2 O,
ölüden diri, diriden ölü çkarr ve ölmü olan topra
diriltir. Siz de böyle diriltileceksiniz. O sizi toraktan
yaratt ve ortaya faal birer insan olarak çkard. O, Cin-
siyet bulmanz için sizin cinsinizden size eler de ya-
ratmtr. Bu ilerde tefekkür edenler için deliller var-
dr... Gök ve yer O'nun emriyle ayakta duruyor. Öl-

dükten sonra da O sizi çarnca, hemen topraktan ç-


kp dikilirsiniz. Göklerde ve yerde olanlar O'nundur-
lar. Bunlarn hepsi O'na boyun eiyorlar/' 1 63

"O'nun emri, bir ey irade ettii zaman, "Ol! " de-


mektir ve O'nun emrettii ey hemen oluverir." 16*
"Allah bilir, siz bilmezsiniz."^ O'nun bildii
eyleri siz bilmezsiniz.
"Allah, göklerde ve yerde olan her eyi bilir. Ve O
her eye kadirdir." 166

"O insanlarn geçmi ve geleceini bilir." 167

"Allah, gizli ve açk hallerinizi ve bütün yaptkla-


rnz bilir." 16 **

-Bu âyetteki vakitler namaz vakitlerine iarettir. Tebih


162

etmekten maksat da namaz klmaktr.


163 -Rûm, 17-21, 25-26
]M -Yâsin, 82
tos -Bakara, 216, 232; Âl-i mran, 66
iw -Âl-i
>
mrân, 29
w -Bakara, 255
« -En'âm, 3
"Gayb'n (gizli eylerin) anahtarlar O'nun yann-
dadr. 169 Bunlar O'ndan bakas bilmez. O denizde ve
karada olan her eyi bilir. O, düen bir yapra bilir.
O, yerin altndaki bir tohumu bilir. O kuru ve ya ne
varsa hepsini bilir/' 170

"O geceleyin sizi öldürür. Gündüzün ne yapt-


nz bilir. öldürmüken, belirlenmi
Geceleyin sizi

olan ömrünüzü tamamlamak için gündüzün sizi di-


Ondan sonra ölüp kendisine dönersiniz ve O ne
riltir.

yaptklarnz size bildirir. O, kullar üstünde hükme-


dicidir. O sizi koruyucu meleklerle korur ve birinizin
eceli gelince, elçilerimiz (görevli melekler) hiç ar-
madan onun cann alrlar. Ondan sonra, ölenlerin
hepsi gerçek Mevlâlar olan Allah'a götürülürler. Bile-
siniz ki, yegâne hüküm O'nundur ve O hesaplar en
çabuk görendir.
" m
"De ki: Allah'n göklerde ve yerde bilmedii bir
ey mi vardr?" 172
"Allah, örtülerin altna girerken de, açkta iken
de onlarn yaptklarn bilir. O, kalplerde olanlar (ni-

yet ve tasavvurlar) da bilir." 173

"O yere giren, yerden çkan, gökten inen ve gö;

169 -Bu söz, temsilî bir ifadedir.


170 -En'âm, 59
i* -En'âm, 60-62
•72 -Yunus, 18
173 -Hûd, 5
438 mam Gazaîfnit Risaleleri • t

çkan eyleri bilir. O merhametli ve balaycdr." 174

"Allah size kar merhametlidir." 175


"Allah, bütün âlemlere ve herkese kar lütufkâr-
dr. Fakat, insanlarn çou buna ükretmezler." 176

"Allah'n hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?" 177


"O size istediiniz her eyden vermitir. Bu se-
beple, Allah'n nimetlerini saymaya kalkarsanz, say-
makla bitiremezsiniz." 178
"Böyle iken, nankörlük yapyorsunuz. Fakat, Al-
lah, (buna kar) balayc ve merhametlidir." 179

"Benim merhametim her eyi kuatmtr." 180


"O'nun iki eli de açktr. Diledii gibi, harcama
yapar." 181
"Allah, bir kimseye gücünün üstünde sorumlu-
luk yüklemez." 182

174 -Sebe', 2
175 -Nisâ, 29
176 -Bakara, 243; Yunus, 60
1
-Rahmân. Not: Allah teâlâ, Rahman sûresinde kullarna
77

dünyada ve âhirette verdii nimetleri anlatm ve ksa aralklar-


la otuz bir defa, yukardaki cümleyi zikretmitir.
178 -brahim, 34

179 -Nahl, 18
i»" -A' raf, 156
s -Mâide, 64. Not: Cömert olan insanlarn bir eli açk olur.

Allah teâlâ'nm ise iki eli de açktr. Bu temsilî sözle, Allah te-
âlâ'nm çok cömert olduu bildirilmitir.
i" -Bakara, 233
Dinde Krk Prensip faH<*h Seufj iSf 439

"O, yeryüzünde olan bütün canllarn rzkn üze-


almtr. Ve O bunlarn nerede durup nerede do-
rine
latklarn bilir/' 183
"Nehyedildiiniz büyük günahlardan saknrsa-
nz, dier günahlarnz affedip örter ve sizi güzel bir
yere (cennete) yerletiririz/' 184
"De ki: Ey günahkârlkta ileri giden kullarm!
(Piman olup dönerseniz) Allah'n rahmetinden ümit
kesmeyin. Çünkü O, bütün günahlar affeder. O, ba-
layc ve merhametlidir/' 185

"De ki: Yoldan çkm olanlarn (küfür ve günah-


kârlkta srar edenlerin) dnda Rabbimin rahmetin-
den kim ümit keser?" 186
Bu âyetlerde bildirilen sfatlarn hepsi en üst de-
recedeki güzelliklerdir. Allah teâlâ'nm sahip olduu
bu güzellikleri tasavvur ve idrâk edince, O'nu en üst
sevmemek mümkün deildir. Fakat, buna
derecede
ramen^ayet bir kimse zihnî melekelerinin yetersiz- <

liinden dolay bu üstün sfatlardaki güzellikleri ta-


savvur ve idrâk edemezse, o zaman onun hiç olmaz-
sa, kendisinin sahip olduu, yararlanp zevk ve lezzet
ald ve güzel bulup sevdii nimetlerin Allah te-

âlâ'nn eseri ve vergisi olduunu düünmesi ve O'nu

w -Hud, 6
M -Nisa, 31
185 -Zümer, 53
«* -Hcr, 56
440
— 'II
mam Gazali' m Risaleleri • 13

bu en yakn nimetlerden dolay sevmesi lâzmdr.


Çünkü bunu köpekler bile yaparlarj'Bu hayvanlar bi-
le, kendilerini ekmek ve kemik krntlaryla besleyen

sahiplerini tanr, sever, ona ballk ve vefâkârlk gös-


terirler. Ancak benzeri köpeklerde de bulunan bu sev-

gi Allah sevgisinin ilk basama ve en aa derecesi-


dir. Bu sevgi, bencil ve yalnz kendisini ve kendisiyle
ilgili olan eyleri düünen bir kölenin, efendisinin âle-
min dilinde dolaan dier meziyetlerini görüp takdir
etmeden, yalnzca kendi maietini temin ettii ve
kendisine iyi davrand için onu sevmesi gibidir.
Bu sebeplejbu sevgi, kusurlu ve eksiktir. Hatta o
sevgi bile deil, bir minnet duyma ve iyilikten dolay
duygulanma hâlidirjHakikî ve tam olan sevgi ise, kö-
lenin efendisini sahip olduu bütün meziyet ve fazi-
dolay sevmesidir. Birinci sevgi, kölenin
letlerinden
ahsna yaplan iyiliklerle snrl iken, ikinci sevgi
efendinin kendi fazilet ve meziyetlerinin çap ve kap-
sam kadar genitir. Bu böyle olduu için, {Allah te-
âlâ'y yalnzca kendisini yaratp besledii için sevmek
yerine, O'nu sahip olduu nihayetsiz güzellikler ve
dünya ile âhiret âlemlerinde sergiledii had ve hesap-
sz iyilikler yüzünden sevmek lâzmdr. Birinci sevgi,
sradan müminlerin sevgisi, ikinci sevgi ise nebilerin,
velîlerin ve âriflerin sevgisidir.
]

.Bil ki, Allah teâlâ'nn iyilik ve nimetleri umumî


ve hususî olmak üzere iki türlüdürler. Bu her iki ni-
met türü de O'nu sevmeyi gerektirirleri Çünkü/umu-
mî olan nimetler de hususî olan nimetler gibi, herkesi
ilgilendirir ve herkese ayr ayr fayda salarlar^ Örne-

in, güne umumî bir nimettir. Fakat, buna ramen,


herkese kendi evindeki hususî lambas gibi ve hatta
ondan daha fazla fayda temin eder. Bu böyle olduu
için, Allah teâlâ'nn iyiliklerini ve nimetlerini düü-
nürken, yalnz kendi ahsna münhasr olanlar gör-
mekle yetinmemek lâzmdr.
Bundan dolay, Allah teâlâ göklerin ve yerin ya-
ratlmasn, gece ve gündüzün düzenlenmesini, deniz
ve karann ayrlmasn, yamur ve rüzgârlarn gönde-
rilmesini, güne, ay ve yldzlarn hareketlerini herkes
için olan ve herkesin istifadesine sunulan nimetler
cümlesinden saymtr. Bunlarn yannda, peygam-
berler göndermesini, kitaplar indirmesini, takva sahi-
bi milletleri serfiraz etmesini, zâlim ve fâsk topluluk-
lar helâk etmesini de herkese ükür yükleyen iyilik-

ler arasnda zikretmitir.


Allah teâlâ, Davud aleyhisselâma unu vahyet-
mitir:

"En çok sevdiim kulum, beni nimetlerimden


dolay deil, büyüklüümden dolay sevendir."
7
Zebur da öyle denilmitir:
"Beni yalnzca cennet ve cehennem için seven,
büyüklüümün hakkn vermemi Ben cennet olur.
ve cehennemi yaratmasaydm, sevilmeye lâyk deil
miydim?"
442 mam Gazali', ün Risaleleri • 13

sâ aleyhisselâm, ibadet etmek için inzivaya çeki-


len bir grup âbidleri ziyaret etmi. Bu âbidler:

cehennemden korkuyor ve cenneti ümit


-Biz edi-
yoruz, demiler. sâ aleyhisselâm, onlara:
-Siz bir mahluktan korkuyor ve bir mahluku
ümit ediyorsunuz, demi. Ondan sonra, baka bir
grubu ziyaret etmi. Bunlar:
-Biz Allah teâlâ'nn zâtn seviyor ve O'na zât
için ibadet ediyoruz, demiler. sâ aleyhisselâm, bun-
lara da unu söylemitir:
-Sizler Allah teâlâ'nn gerçek kullarsnz. Ben de
sizlerdenim/' 187

187 -Tasavvuf arlkl kitaplarda slâm döneminden önceki


peygamberlerden ve onlara indirilen kitaplardan çok miktarda
nakil ve rivayetler yaplmtr. Bu nakil ve rivayetlerin bir ksm
Kur'ân'mza ve Peygamberimizin sözlerine uygundurlar. Bu se-
beple, bu mevcut olmasalar bile do-,
nakil ve rivayetler hakikatte
ru kabul edilirler. Bunlara, "Mâna olarak dorudur." denilir. Fa-
kat, bunlardan bir ksm Kur'ân'mza ve Peygamberimizin sözle-

rine uygun deildirler. Bu sebeple, senet yönünden de sabit olma-


yan bu kabil nakil ve rivayetler uydurma saylr. Çünkü Allah te-
âlâ, daha önceki peygamberlere Kufân'a ve Muhammed aleyhis-

salatu vesselâma vahyettii sözlere muhalif bir ey vahyetmemi-


tir. Aksine, O dinin temel prensipleri, akideleri ve hakikatleri ko-
nusunda, bütün peygamberlere ayn eyleri vahyetmitir.
Bu unu söylüyoruz: Allah teâlâ'nn nimet-
tespitten sonra,
leri ve nimetlerin en büyüü olan cennet O'nu sevmenin iki
önemli sebeplerindendir. O'nu sevmenin dier önemli sebebi
ise, O'nun kendi büyüklüü ve güzel olan sfatlardr. En büyük
Al/ah s e /# /'s i
Dinde Krk Prensip V 443

[Bil ki, Allah teâlâ'y sevmek, O'nun sevdii ve


O'na bir ekilde aidiyeti bulunan kimseleri ve eyleri
sevmeyi de gerektirir. Çünkü, bu husus sevginin de-
imez kanunudurj Bu sebeple, örnein, bir kimse bir
kimseyi sevdii zaman, o kimsenin kölesini, akrabas-
n, elbisesini, eser ve teliflerini, yaad
yer ve ehri
ve ona u
veya bu ekilde nisbet ve mensubiyeti bu-
lunan bütün eyleri de sever.
/Ancak, bir eyi Allah teâlâ için sevince, bunun
O'nun sevgisinin altnda tutmak ve gerekti-
sevgisini
i zaman bu sevgiden bütünüyle vazgeçmek lâzm-
dr. Bu yaplmad takdirde, bu sevgi Allah teâlâ için
deil, dorudan doruya o ey için olmu olunj Allah

sevgi de, bu iki sebebi birletiren ve ikisinden dolay olan sevgi-


dir. Hal bu olunca, "Ben, Allah teâlâ'y nimetleri için veya cennet

ve cehennem için sevmem." demek çok yanl bir sözdür. Bunu


kim söylerse söylesin, yanltr. Çünkü herkesten büyük olan Al-
lah Resûlu aleyhissalatu vesselam, bunun aksini söylemitir. O,
Ku/ân'n emir ve teviklerine uyarak, hemen hemen bütün du-
alarnda Allah teâlâ'dan cenneti istemi ve cehennemden O'na
snmtr. Onun bu dualarndan cenneti çok sevdii, cehen-
nemden de çok korktuu açk bir ekilde anlalr. Ancak, buna
ramen, baz kimselerin cennet ve cehennemi küçümsememek
artyla sevgilerini münhasran Allah teâlâ'nn celâl, cemâl ve
güzel olan sfatlarna, O'nun azamet, büyüklük ve kemâlâtna
yöneltmeleri mümkündür. Bu kimseler, dünyada da nimet ara-
maz ve halleri ne olursa olsun ayn ekilde Allah teâlâ'ya hamd
ve sena ederler. Dünyaya âit keyf ve lezzet için canlar çkt
hâlde, "Ben cenneti, hurileri istemem." diyen kimseler ise, cen-
nete inanmayan zndklardr.
hmm Gazalinin Risaleleri • 13

teâlâ'y sevenler ise, her hangi bir eyi o ey için sev-


mezler. Buna, en kutsal varlklar olan peygamberleri
sevmek de dahildir. Onun için, Allah Resûlu aleyhis-
salatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Allah teâlâ'y sizi yaratp beslediinden dolay,
beni de O'nun beni sevmesinden dolay sevin."

jjBütün varlklar, Allah teâlâ'nn yaratklardr. Bu


bunlann O'na âidiyetleri ve nisbetleri vardr.
sebeple,
Ve onlar bu âidiyet ve nisbetten dolay sevmek lâ-
zmdr. Ancak, kâfirler ve fâsklar bu âidiyetlerini red
ve inkâr ettikleri için, onlar Allah teâlâ için sevmek
mümkün deildir^Bu yüzden, bu âidiyet ve nisbetle,
ancak peygamberler, sahâbiler, sâlih kimseler, Al-
lah'n dinine hizmet edenler, onun kullarna faydal
olanlar, dier müminler, masum kimseler, zararsz
hayvanlar, bitkiler ve cansz eyler sevilebilirler. Fa-
kat bu sevginin de çok dereceleri ve mertebeleri var-
dr. Bu derece ve mertebelerin en yukarsnda pey-
gamberleri sevmek, en aasnda da canszlar sev-
mek yer alrlar.
!

[Varlklar Allah teâlâ'nn yaratklar olduklar ve


O'na bu yönden âidiyetleri ve mensubiyetleri bulun-
duu için sevmek gibi, bunlar Allah teâlâ'ya kulluk
ve itâat etmekte kendisine yardmc olduklar için
sevmek de O'nun sevgisi cümlesindendir) Bu ikinci
sebepten dolay, bir mümin hayr ve hasenat yaparak
Allah teâlâ'nn rzasn kazanmaya yarayan maln, ci-
hatta kulland at ve silâhn, ilim örendii kitapla-
Dinde Krk Prensip fille h S s /O/ c; 445

rn, adalet datt


makamn ve müslümanlara hiz-
met ettii görevini Allah teâlâ sevgisiyle sevebilir.
Çünkü o, bu vastalarla sevdii Rabbine ibâdet ve itâ-
at etme imkânn bulmu olur. Onun için, Allah Resu-
lü aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
mümin, zayf müminden daha hayrl-
"Kuvvetli
dr/' Kuvvetli olmak ise, geni kapsaml bir kavram-
dr. Mal ve servet sahibi olmak, itibar ve nüfuz sahibi
olmak, ilim ve beceri sahibi olmak eyler bu kapsa-
mn içindedirler.
Bil ki, varlklarn eliyle meydana gelen iyilikler-
den ve onlarn üzerinde zuhur eden güzelliklerden do-
lay da bizzat ve asl olarak Allah teâlâ'y sevmek lâ-
zmdr. Çünkü, bu iyilik ve güzellikleri bu yaratklar
vastasyla gerçekletiren ve ortaya koyan yine Allah
teâlâ dr. Onun için meselâ, din ilmi ve hidayet pey-
gamberlerin tebli ve talimleriyle vücut bulmularsa
da, peygamberi bu ilerde istihdam eden Allah te-
âlâ'dr. Bu böyle olduu için, Allah teâlâ hidayet etme
iini kendi meiyetine hasretmi ve bunu açklayan
âyette peygamberimize hitaben öyle buyurmutur:

"Sen, istediin kimseye hidayet veremezsin. Fa-


kat, Allah istedii kimseye hidayet verir." 188
Ayn ekilde, peygamberin çalmasyla gerçekle-
en büyük iman hareketini ve kalplerin fethini de,
hamd ve istifar gerektiren bir ilâhî yardm ve lütuf

»w -Kasas, 56
446 mam Gataîfnin Risaleleri • 13

olarak bildirmi ve Peygamberimize hitaben öyle


buyurmutur:
"Allah'n yardm ve fetih gerçekletii ve insan-
larn gruplar hâlinde Allah'n dinine girdiklerini gör-
düün zaman, Rabbine hamd et ve istifar edip
O'ndan mafiret dile...""»

189 -Nasr, 1-3. Not: Bu küçük sûre en son indirilen sûredir.


Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam bu sureyi ashabna okudu-
u zaman, Hz. Ebubekir alam, bunun sebebi sorulunca da
öyle demitir: "Allah Resûlunu hamd ve istifar etmeye davet
eden bu sûre, onun vefatn haber veriyor." Hakikaten de bun-
dan çok az bir müddet sonra, Allah Resûlu aleyhissalatu vesse-
lâm vefat etmitir.
Eer denilse ki, Mekke
ve ondan sonraki ihtidalar ve
fethi

kalplerin imana fethi Allah teâlâ'nm bir lütfü olduu için bun-
dan dolay bu hareketin bandaki Peygamberimizden hamd ve
ükür istemek makuldür. Peki, bu münasebetle onun ayn za-
manda istifar etmesinin emredilmesindeki hikmet nedir?
Ben de bunu düündüm ve kendime göre hikmeti bul- u
dum. Bu hikmet de udur: Dier insanlar bizzat günah iledikle-
ri zaman, tevbe ve istifar etmeleri istenir. Peygamberler ise,

baka insanlarn günah ilemeleri muhtemel olan durumlarda


olduklar zaman, tevbe ve istifar etmekle emrolunurlar. Buna
göre, Peygamberimizin ba döndürücü bir fetih ve baardan
sonra, istifar etmekle emrolunmas undandr: Eer bu büyük
fethi baka bir kumandan veya padiah gerçekletirseydi, muh-
temelen bundan dolay gurur ve benlik duyard. Peygam-
kibir,

ber ise böyle bir his duymamakla birlikte böyle bir dur.mda bu-
lunmutur. Bu prensip iyice anlalrsa, peygamberlerin dier
baz münasebetlerde de istifar etmelerinde veya bununla emre-
dilmelerindeki sebep de anlalm olur ve o zaman, "peygam-
Dinde Krk Prensip AjloM Sg^g 447

^Özetlemek gerekirse, sevmenin iki sebebi vardr j

Bunlar güzel olmak ve iyilik yapmaktr. Ve bunlarn


ikisi de hakikî anlamlaryla Allah teâlâ'ya âittirler.J

Çünküjo, sfatlar ve yetenekleriyle 190 en güzel olan-


dr. Dünya ve âhireti yaratmas ve bu yerleri akl ve

berler günah m ilemilerdir ki, istifar etmeleri emredilmi-


tir? " sorusu da kendiliinden düer.
_Bu yetenek kelimesini burada bir daha Allah teâlâ için
190

kullandm. Fakat, yazarken, daha önce de olduu gibi, kalbim


ürperdi. Bu vesileyle unu düündüm: Baz zâtlar, Allah teâlâ
için hiç kullanlmamas gereken ifade, deyim ve kelimeleri yü-
rekleri hoplamadan kullanmlardr. Örnein, O'na "sevgili" is-
mini kullanmlar ve O'na kavumaktan dem vurmulardr. Bu
sözlerine baknca, bu kimselere " büyük zâtlar" demek ahsen
benim içimden gelmiyor. Bunlar, elbette ki, bu ve benzeri sözleri
maddî anlamda söylememilerdir. Fakat, hangi anlamda söyle-
mi olurlarsa olsunlar, Allah teâlâ için bu türlü sözleri kullanmak
yanltr ve iman için tehlikelidir. Onun için, Allah teâlâ ile ilgili
mânalar daha nezih ve daha mücerret sözlerle ifade etmek lâ-
zmdr. Bu vesile ile unu da belirtelim: Allah teâlâ'nn isim ve s-
fatlar tevkifidirler. Yani, Allah teâlâ için, yalnzca kendisinin ve
Resûlunun kulland isim ve sfatlar kullanmak lâzmdr. Bun-
larn dnda, O'nun için isim ve sfat uydurmak câiz deildir. Bir
husus da udur: Allah teâlâ için fiil sasyla kullanlabilen her
kelimeden O'nun için isim ve sfat türetmek doru deildir. Bu
sebeple, Allah teâlâ için hub=sevgi fiili kullanlr, ancak bu fiilden
"habib" veya "sevgili" gibi bir isim ve sfat türetilemez. Kur'ân-
Kerim'de bu kabil fiillerden çok örnekler vardr. Onun için, me-
selâ, Allah için "yef alu" kullanlmtr. Fakat bundan "Fail"
fiili

ismini türetmek ve "Ya Fail!" diye O'na nida etmek câiz deildir.
Nitekim, bu nida kötü i yapanlar için kullanlr.
448 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

hayale smayan kullarnn isti-


nimetlerle doldurup
fadesine vermesiyle de en çok iyilik yapandr] Yara-
tklardaki güzellik ve iyilikler de O'nun takdir ve ted-
Bu yüzden, sevginin ilk ve asl mu-
birinin eserleridir.
hatab ve dorudan doruya sevilmesi gereken yal-
nzca O'dur. Dier eyler ise, ancak O'na aidiyetleri
ve O'nun güzellik ve iyiliklerinin tehir edilmesi için
vasta durumunda olduklar için sevilebilirler. Bunlar
bu yüzden sevildikleri takdirde de, bu sevginin, Allah
teâlâ'y sevmenin derecesine çkarlmamas ve gerek-
tiinde de terk edilebilmesi lâzmdr.
Bil ki, (Allah teâlâ'y sevmekte büyük bir lezzet

vardr. Ancak bu lezzeti cisim mertebesinden ruh


mertebesine yükselenler duyabilirler. Çünkü cisim
mertebesinde kalanlar, ancak cismi ilgilendiren
maddî eylerden lezzet alrlar. Allah teâlâ'nm sevgi-
si ise maddî olmad için, bundan ancak ruh merte-

besine yükselenler lezzet alabilirler. Ruh mertebesi-


ne yükselmek ise ilim ve marifet sayesinde olur. lim
ve marifetin en üstün olan da Allah teâlâ ile ilgili
olandr. Bu sebeple, ilimdeki en büyük lezzet de Al-
lah teâlâ'y bilmektedir] Çünkü, bir ilimdeki lezzet,
onun konusunun büyüklüü ölçüsündedir. Allah te-
âlâ en büyük varlk olduu için de O'nu konu edi-
nen ilim en çok lezzet veren ilim olmu olur. Bu ilim,
konusu açsndan olduu gibi, salad faydalar
açsndan da en önemli ve en çok ruhî lezzet veren
ilim durumundadr.
Dinde Krk Prensip S €i^/Sj 449

Bil ki, insan, geliim aamalarnda farkl eyler-


den zevk ve lezzet alr. Bu sebeple, o, ilk aamada ye-
mekten zevk alr. Bu onun çocukluk aamasdr. Son-
ra, evlenmekten ve cinsiyetten zevk alr. Bu, onun ilk

gençlik aamasdr. Sonra, emsâlinden üstün olmak,


herkesten sayg görmek, bakalarn yönetmek gibi
eylerden holanr. Bu onun ilk olgunluk aamasdr.
Bu aamalardan birine taklp kalmad takdirde,
bundan sonra da ilim ve marifetten zevk ve lezzet
alr. Ancak çou insanlar, bu aamaya çkamazlar. Bu

aamaya çkanlar, kazandklar ilim ve marifetle ye-


tinmeyip daima daha fazlasn isterler. Allah Resûlu
aleyhissalatu vesselâm, bunlarn da banda olduu
için, Allah teâlâ ona unu emretmitir:
"De ki: Rabbim, ilmimi arttr/' 191 lim artnca, be-
raberinde Allah sevgisi de artar. Onun için, Allah Re-
sûlu aleyhissalatu vesselâm öyle buyurmutur:
"Ben Allah' en iyi bileninizim ve O'nu en çok se-
veninizim."

müminler dünya hayatnda Allah teâlâ'y


Bil ki,

bilmenin ve sevmenin zevkini duyarlar. Âhirette ise,


O'nu açkça görmenin lezzetini de yaarlar. O'nu
açkça görmenin lezzeti ise, O'nu gyaben bilmenin ve
sevmenin lezzetinden çok daha fazladr. Onun için,
zevk ve lezzet yeri olan cennetteki en büyük zevk ve
lezzet, Allah teâlâ'y görmektir. Allah teâlâ, orada

™ -Tâhâ, 114
450 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

kendisini görmenin zevk ve lezzetini de mümin kul-


larna va'detmi ve birkaç âyet-i kerimede buna ia-
retler yapmtr. Ancak, bu zevk ve lezzet de herkesin
dünyadaki ilim ve marifeti ölçüsünde olacaktr. Bu
sebeple, bu dünyada kimin O'nun hakkndaki ilim ve
marifeti daha fazla ise, O'nu cennette görmesi de da-
ha net ve daha sk olacak, 192 bundan ald lezzet ve
zevk de buna göre daha büyük olacaktr. 193
j^Eer desen ki, Allah teâlâ cennette görüleceine
göre, neden dünyada da görülmüyor? J
[Biz de deriz ki, bunun çok sebepleri ve srlar var-
dr. Bunlardan bir tanesi, dünyann imtihan yeri ol-

masdr] Bu böyle olduu için, dünyaya getirilen in-


sanlar, Allah teâlâ'nn varlna inanmak konusunda
imtihana tâbi tutulurlar. Hal bu iken, Allah teâlâ göz-

192 - Allah Resûlu aleyhissalatu vesselam, bütün cennet ehli-

nin Allah teâlâ'y net bir ekilde göreceklerini bildirmitir. An-


cak, netlik dereceleri de farkl olabilir.
193 -Ehl-i sünnete göre, Allah teâlâ'y cennette görmek hak-

tr ve buna iman etmek vaciptir. Mutezile frkas ise, bunu müm-


kün görmemi ve onu bildiren âyet ve hadislere ramen, onu in-
kâr etmilerdir. Kendilerini marifet ehli sayan bir ksm sufiler
de, cennetteki görmenin gözlerle deil, kalple olacan ileri sür-
mülerdir. Bunlarn bu görüü de yanl ve bâtldr. Çünkü, gör-
mek gözlerle gerçekleen bir hadisedir. Fakat nedense sufiler ga-
rip bir eilimle gözlere kar alerjilidirler. Bu sebeple, gözlerin
vazifesini de onlardan alp kalbe verirler. Halbuki, kalpte görme
kuvveti yoktur. Onda duyma kuvveti vardr. Duymak da hiçbir
zaman görmek deildir.
Dinde Krk Prensip A 11 * h e\J<jlS '
451

lerle görülseydi, zaman dünya imtihan yeri olmak-


o
tan çkar ve buradaki imtihann hiçbir anlam kalmaz-
d. Çünkü bu durumda, insanlar Allah teâlâ'nn var-
lna inanmak konusunda imtihan etmek, tpk gü-
ne gök ortasnda parlarken, insanlara, "Güne var
mdr, yok mudur?" eklinde soru sormak gibidir.
Böyle bir soru ve imtihan ise gülünç ve abestir.

/Sebeplerden bir dieri, dünyada iken gözlerin Al-


lah teâlâ'y görmeye elverili olmamasdr^ Çünkü im-
diki gözler, ancak maddî âleme ait olan eyleri görebil-
me kabiliyetinde yaratlmlardr. Onun için, bu gözler,
dünyada olmakla maddî olmayan eyleri de
birlikte

göremiyorlar. Hatta görme artlarna uymayan pek


çok maddî eyleri görmeleri de mümkün olmuyor.
^Sebeplerden bir dieri, dünyada iken insanlarn
Allah teâlâ'y görmeye tahammül edememeleridir^
Çünkü Allah teâlânm sahip olduu heybet ve nur,
imdiki hâlde insanlarn tahammülünün üzerindedir.
Bunu bildiren Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
bir hadiste öyle buyurmutur:
"Perdeler kalksayd, Allah teâlâ'nm yüzünün nu-
ru aksedecei her eyi yakard."
[Sebeplerden bir dieri de, Allah teâlâ'y görme-
nin bir mükâfat olmasdr] Çünkü O'nu görmek, bü-
tün mükâfatlardan daha çok zevk ve mutluluk verici-
Mükâfat ise, onu haketmeyi gerektirir. Onu haket-
dir.

mek de, O'na ibadet ve itâat etmekle salanr. Dünya


ömrü ise, ancak bu ibadet ve itâat sdrabilir. Du-
452 mam Gazalfün Risaleleri • 1

rum bu olunca da, Allah teâlâ'y görme mükâfat ba-


ka bir âlemdeki hayata, âhirete ve cennete kalr.
Eer desen ki, Kur'ân- Kerim'de, "Allah göklerin
ve yerin nurudur/' denilmitir. 194 Nur k ise, onun
görülmesi lâzmdr.
Biz de deriz
sinden deildir.
ki,

Çünkü
bu âyetteki nur, bilinen
k k cin-
da bu maddî âleme ait

olan ve bir anlamda kendisi de maddî olan bir eydir.

Nur ise, ktan daha ince ve daha latif olan bir


nesnedir. Bu böyle olduu için, Allah teâlâ'nn nuru
bütün yer, gök ve eyay sarp kuatt hâlde, gözler-
le görülemiyor.
Fakat bu nur akln idrâki ve kalbin duyuuyla gö-
rülebilir. Çünkü, asl ölü bir madde olan bu âlemdeki
güç ve kuvvet, hareket ve kabiliyet, güzellik ve canl-
lk bu nurun yansmalardr. Onun için, bu nur çekil-
se, eya ve mevcudatn üzerine, günein çekilmesin-

den sonraki karanlk gibi bir zulmet çöker ve her ey-


'
de mutlak bir ölüm, yokluk ve hiçlik hâli gerçekleir.
i Ancak bu nur, güne gibi batp çkmad ve sabit
bir ekilde eya ve mevcudat aydnlatp canlandrd-
, klandrp güzelletirdii için, onun varl dik-
katlerden kaçyor. \

Nitekim, günein kendisi de hiç batmasayd, e-

_N ur/ 35. Bu âyet, "Allah gökleri ve


194 yeri nurlandrandr."
eklinde tefsir edilmitir.
Dinde Krk Prens ip A I / /) seV ? fSJ

n
453

yaya yansyan ondan geldii gizli kalacak ve bu


âlem-ümul gerçek çou kimselerin dikkatinden ka-
çacakt. Ve o zaman, günein çekilmesi hâlinde dün-
yann karanla gömüleceini ve souyacan anla-
mak da zor olacakt. Çünkü mehur bir sözde, "Her
ey ancak zddvla anlalr." denildii gibi, ka-
ranlk sayesinde, nur zulmet sayesinde, varlk da
k
yokluk sayesinde anlalrlar.
[m ki, Allah sevgisinin kendine özgü sonuçlar
vardr. Bu sevginin varl ve tamamlk derecesi bu
sonuçlarn varl ve derecesiyle orantldr.
Bu sonuçlarn bazlar unlardr:
1- Allah teâlâ/ya itâat etmeyi kendi nefsine hiz-
met etmekten üstün tutmak;
2- Allah teâlâ'nn emirlerine uymay kendi heves-
lerine uymaya tercih etmek;

3- eriatin çizdii çerçevenin dna çkmamak;


4- Dinin koyduu snrlarn ötesine geçmemek;
5- Allah teâlâ'nn huzuruna çkmaya itiyak duy-
mak;
6- Ölümden korkmamak;
7- Allah teâlâ'nn ac tatl her türlü takdirine rza
göstermek.J
Bu sonuçlar görülmedii takdirde, Allah teâlâ'y
sevdiini söylemek, bo bir iddia ile kendi kendisini
aldatmaktan ibaret kalr.
454 mam GamlVnin Risaleleri • 13

DOKUZUNCU FAZLET:
KADERE RIZA GÖSTERMEKTR

Allah teâlâ öyle buyurmutur:


"Allah, onlardan razdr, onlar da O'ndân râzdr-

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:

"Allah teâlâ, bir kulunu sevmek isteyince, onu


musibet ve zorluklarla imtihan eder. O, bunlara kar
sabredip rza gösterirse, onu sever."
"Allah teâlâ'ya olan kulluunuzu O'nun takdir-

lerine râz olmak suretiyle gösterin."

"Mümin olmak istiyorsanz, musibete sabr, nime-


te ükr edin ve kaderin cilvelerine rza gösterin."

Allah teâlâ öyle buyurmutur: "Her ii planla-


yan ve uygulayan benim. Onun için, musibetime sab-
retmeyen, nimetime ükretmeyen ve kaderime rza
göstermeyen bir kimse, kendine, varsa, benden baka
bir Rab arasn!"
"Hayr da, erri de yaratan benim. Bunlarn tecel-
lileri karsnda, "neden, niçin?" diyenler, kendilerine

yazk ederler."

» -Mâide, 119; Tevbe, 100; Mücâdele, 22; Beyyine, 8


Dinde Krk Prensip 455

Allah teâlâ, Davud aleyhisselâma unlar vahyet-


mitir:
''Benim velilerim dünyay umursamazlar. Çünkü
dünyay umursamak, bana kulluk etmenin lezzetini
kaçrr. Bu yüzden, ben velilerimden dünya için gam
yememelerini isterim."
"Ey Davud! Sen bir ey istediin, ben baka bir
ey istediim zaman, senin istediin deil, benim is-
tediim olur. Bu durumda, sen benim istediime rza
ve teslimiyet gösterirsen, ben senin istediini de veri-
rim. Fakat, benim istediime rza ve teslimiyet göster-
mezsen, kendi istediini gerçekletirmek için çalp
çrpnrsn. Fakat, yine de benim istediim olur."
[bü ki, bir topluluk kadere rzay inkâr etmiler ve
öyle demilerdir:
"Nefsin isteklerine ters düen bir kader tecellisi-

ne rza göstermek tasavvur edilemez. Ancak böyle bir


kadere kar sabr gösterilebilir."
bunlarn bu görüü yanltr ve ac olmas-
Fakat,
na ramen, kadere rza göstermek mümkündür. J
Çünkü:
}
1- Ac duyma hissinden daha kuvvetli olan hisler,
ac duymay önleyebilirler.

Sevgi, kzgnlk ve hrs bu nilerdendir.^]


Bu sebeple, insan severken veya kzarken ald
yarann acsn duymaz. Ayn ekilde, hrsla bir e-
yin üzerine giderken, ayana batan dikeni fark et-
456 mam Gazalf nin Risaleleri • 13

mez. 1% Tpk
bunun gibi, Allah teâlâ'y seven bir
kimse de, O'nun beenip takdir ettii belâ ve musi-
betlerin acln hissetmez. Bu böyle olduu için,
Cüneyd el-Badadî rahimehüllah öyle demitir:
"Allah teâlâ'y seven, belânn acln ve yarann
arsn duymaz/' Bir zât öyle demitir:
"Allah teâlâ benim için neyi sevdiyse, ben de onu
sevdim. Bundan sonra da, O benim için cehennemi
sevse, ben de cehennemi severim."
Bir zâtn küçük çocuu kaybolmutu. Ona:
-Çocuun bulunmas için dua etsen, dediler. Ken-
disi öyle dedi:

-Allah teâlâ'nn takdirine itiraz etmek, beni çocu-


umun kaybolmasndan daha çok üzer. "W Ömer ib-
ni Abdulaziz de unu söylemitir:
"Benim dünyada bir tek sevincim kalmtr. O da,
Allah teâlâ'nn benim için takdir ettii eyleri (tatls
ve acsyla) karlama sevincidir."

196
-Kur'ân- Kerim'de, Yusuf aleyhisselâm seven kadnla-
rn onu görünce, duyduklar hayranlktan dolay ellerini meyve
bçaklaryla kestikleri hâlde, bunu fark etmedikleri ve ac duy-
madklar bildirilmitir. (Yusuf, 31)
197
dua etmeyi kadere kar itiraz eklinde anlam-
-Bu zât,

tr. Bu anlay da tasavvufta bir ekoldür. Ancak, bu anlay yan-

ltr. Çünkü, dua etmek kadere kar itiraz deildir. Dua, Allah
Resûlunun ifadesiyle, ibadetin özüdür. Onun için, Allah teâlâ
öyle buyurmutur: "Duanz olmazsa, Allah size ne deer verir."
(Furkan, 77)
Dinde Krk Prensip f\ i Z Cl 457

/ 2- Vücut acy hissetse ve ondan holanmasa da,


akl sevabn düünerek onu ho görebilir^ Nitekim,
hasta olan bir kimse de, ac olan ilac içmeye, dama-
rndan kan aldrmaya ve çeitli tbbî müdâhalelere
(ameliyatlar vs.) rza gösterir. Bundan dolay da bun-
lar kendisine uygulayanlara teekkür eder ve min-
nettarlk duyar. Çünkü bu eylerle ifa bulacan
ümit eder. Ticaret kimse de, kazanç temin
yapan bir
etmek ümidiyle yolculuklar yapar ve bunlarn me-
akkat ve zorluklarna gönüllü olarak katlanr. Bunla-
rn dndaki maksat ve gayeler için de benzer sknt-
lar ve zorluklar ho görülür. Dünyadaki maksat ve

gayeleri gerçekletirmek için bu türlü skntlar ho


gören bir insann, inanmas hâlinde, ebedî saâdet ve
cenneti kazanmak için musibet ve belâlar ho görme-
mesi ve onlara rza göstermemesi mümkün deildir.
Denildiine göre, Feth el-Musilî'nin ei yolda gi-
derken taa rastlayan ayak parmann trna kopar.
Ancak kadn szlayp alayacak yerde güler. Ona:
-Bunun acsn duymuyor musun? diye sorarlar.
Kadn:
-Duyuyorum. ondan dolay alacam seva-
Fakat,
bn lezzeti acy bastryor." Bu u
demektir: Belânn
sevabn çektii acdan daha fazla ve daha önemli bu-
lan bir kimse, belâya rza gösterir ve ona gönüllü ola-
rak katlanr.
(j3- Allah teâlâ'nm her iinin iyi ve güzel olduuna
inanan bir kimse, görünürdeki aksilik, zorluk ve
458 mam Gazalfnin Risaleleri «13

olumsuzluklara rza gösterirj Bu kimse, belâ ve musi-


betlerden dolay can yansa ve akl hayrette kalsa da,
"Hayr, Allah teâlâ'nm yapt itedir/' deyip rahatlar.
Bu inanca sahip olmayan bir kimse ise, olumsuzluk-
lardan dolay hem ac çeker, hem de, "Niçin? Ne-
den?" diyerek aknlk, hayret ve tedirginlik gösterir.
Nitekim, Musa aleyhisselâm da, Hzr aleyhisse-
lâmn zahire göre çirkin görünen baz ilerine kar
hayret ve aknlk göstermi ve itirazda bulunarak
beraberliklerinin son bulmasna sebep olmutur.
Çünkü Hzr aleyhisselâm, beraber olmalar için, ya-
paca ilere itiraz etmemesini art komutu. Fakat,

kendisi bedava bindikleri gemiyi delip küçük bir ço-


cuu boup onlar misafir etmeyen bir köyde yklan
bir duvar tamir edince, Musa aleyhisselâm dayana-
mam ve zahire göre doru olmayan bu ileri niçin
yaptn sormu. Hzr aleyhisselâm, bu ilerin altn-
daki güzel hikmetleri anlatnca, Musa aleyhisselâm
ikna olup yatm. Ancak, Hzr aleyhisselâm bera-
berliklerinin art bozulduu için artk onu terk et-

mitir."» Allah teâlâ'nm ileri de böyledir. Bu ilerin

» 98 -Hzr aleyhisselâm, Musa aleyhisselâm döneminde ya-

am baz kerametler ve tasar-


kutlu bir velidir. Allah teâlâ, ona
ruflar vermitir. Fakat, buna ramen Musa aleyhisselâm ondan
daha büyüktür. Çünkü o veli iken, Musa aleyhisselâm nebidir.
Baz âlimlerin görüüne göre, Hzr aleyhisselâm da nebidir. An-
cak böyle de olsa, Musa aleyhisselâm yine de ondan büyüktür.
Çünkü, Musa aleyhisselâm resuldür. Hem de be büyük resûl-
Dinde Krk Prensip A /
2" <3_
459

bir ksm zahire göre hayret, aknlk ve tedirginlik


uyandrsa da, altnda mantkî sebepler ve sevindirici
sonuçlar vardr. u olay bunun bir örneidir:

Bir adam, âile halkyla birlikte çölde bir çadrda


yaard. Çevrelerinde de dank hâlde benzer aileler
ve çadrlar vard. Hepsinin olduu gibi, bu âilenin de
bir eei, bir köpei ve bir horozu vard. Eek yükle-
rini tar, köpek evlerini korur, horoz da onlar sabah
namaz için uyandrrd. Böyle geçinip giderken, bir
gün tilki horozu alp kaçrd. Âile halk amata edin-
ce, adam:

den birisidir. Bu Nuh, brahim, Musa, sa ve Muham-


resuller
med aleyhimüssalatu vesselâmdrlar. Fazla taraftar kazanmayan
bir görüe göre ise, bu kssadaki Musa, peygamber olan Musa
deildir. O, Hzr aleyhisselâma muasr (çada) baka bir olan
kimsedir. Buradaki Musa'nn peygamber olan Musa olduuna
dair sahih bir nass ve rivayet mevcut deilse, bence de bu Mu-
sa'nn peygamber olan Musa olmamas akla daha yatkndr.
Çünkü, Musa aleyhisselâm gibi görkemli bir peygamberin bir
velinin yannda acemi çrak gibi kalmas nübüvvetin bilinen
bir
yüceliine ters bir durumdur. Bu böyle kabul edilirse, o zaman
baz kendini bilmezlerin iddia ettikleri gibi, velinin baz marifet-
lerde nebiden daha üstünolmas tezi de mesnetsiz kalr ve iti-
bardan düer. Her eyin dorusunu Allah teâlâ bilir.
Halk arasnda Hzr aleyhisselâmn hayat suyunu içip
ölümsüzlüe erdii ve halen hayatta olduu inanc vardr. Fakat
bu inancn dinî bir dayana ve delili yoktur. Sufiler, buna dinî
dayanak bulmak için nasslan zorlamlarsa da, tutarl bir delil
ortaya koyamamlardr. Hikmet açsndan da Hzr aleyhisselâ-
mn hâlâ hayatta olmas için bir sebep mevcut deildir.
460 mam Gazal t n in Risaleleri • 13

"Bunda hayr var/' dedi. kinci gün, kurt eei


vurup parçalad. Adam yine:
"Bunda hayr var." dedi. Üçüncü gün, köpei ölü
buldular. Âile halknn üzülmesine kar adam:
"Bunda da hayr var." dedi. Ertesi gece akiler çö-
lü bastlar ve etraflarndaki âilelerin kadn ve çocuk-
larn esir alp götürdüler. Ik olmad için, kimi âi-
lelerin çadrn köpeklerinin havlamas, kimilerin ça-
drn eeklerinin anrmas, kimilerinin çadrn da ho-
rozlarnn ötmesi sayesinde bulmulard. Adamn bu
hayvanlar daha önce telef olduklar için, akiler onun
çadrn bulamamlard. Sabah olunca, adam âile hal-
kna unlar söyledi:

"Ben size, Allah teâlâ'nm ilerinde hayr var, de-


mitim. te bunun ispatn gözlerinizle gördünüz.
Çünkü hayvanlarmz telef olmasalard, onlarn sesle-
ri sayesinde akiler bizim çadr da basar ve dierleri
gibi, sizleri de esir edip götürürlerdi." 199
Buna benzer bir olay da udur:
etmek için bir dada inzivaya çe-
Bir velî, ibadet
kilmiti. Dan
eteinde de bir pnar vard. Bir gün,
atl bir adam oradan geçip pnardan su içti. Fakat,
içinde bin altn bulunan heybesini de orada unuttu. O

199 -Burada, Erzurumlu brahim Hakk Hazretlerinin u gü-


zeldörtlüünü mrldanmamak mümkün deildir: "Hak erleri
hayr eyler- Zannetme ki gayr eyler. Ârif an seyr eyler-Mevlâ gö-
relim neyler-Neylerse güzel eyler."
gittikten sonra, ikinci bir atl geldi ve heybeyi yerde
bulunca alp götürdü. Daha sonra, srtnda odun ta-
yan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve bi-
raz dinlenmek için srt üstü uzand. Bu srada, heybe-
sini unutan atl adam geri döndü. Onu yerde bulama-

ynca da, fakirden sordu. Fakir görmediini söyledi.


Fakat adam inanmad ve onun aldn zannederek
kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dan
bandan izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek:
Allah'm! Neden böyle yaptn? Heybeyi baka-
s götürmüken, niçin bu zalimi fakire musallat et-
tin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklndan
geçirdi.) Bunun üzerine, gaipten bir ses ona unlar
söyledi:

"-Sen kendi ibadetinle megul ol. Allah teâlâ'nn


âlemdeki tasarruflarnn hikmetlerini bilmek sana
dümez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle hey-
be sahibinin babasn öldürmü ve cinayetini gizle-
miti. imdi, Allah teâlâ, bit vesile halk ederek mak-
tulun olunun eliyle ksas gerçekletirdi. Maktul da,
heybeyi alann babasndan bin altn çalmt. Allah te-
âlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan
olundan bu
hakk alp dierinin vârisi olan oluna iâde etti/'
Bu iki örnekte de görüldüü gibi, Allah teâlâ'nn
bütün ilerinde hak ve hayr vardr. Buna bu ekilde
iman eden bir kimse, zahire göre belâ, musibet ve zu-
lüm olarak görülen ilere de taaccüp edip itiraz et-
mez. Böyle bir kimse, "Niçin? Neden?" demek yerine,
462 mam Gazal? nin Risaleleri • 13

Allah teâlâ'nn takdir ve tasarruflarn hak ve hayr


bulup rza ve teslimiyet gösterir.

[ Akl iinde hayr bulun-


da, Allah teâlâ'nn her
masn gerekli görür. Çünkü bir ite hayr bulunma-
mas, hayrsz bir i yapmak demektir. Hayrsz bir i
yapmak ise ya o ii yapann bilgisizlik ve acizliinden
ya da onun bahillik ve nekesliinden ileri gelirj Allah
teâlâ ise hem sonsuz ilim ve kudret sahibi, hem de s-
nrsz ekilde cömert ve hayrhahtr. Bu duruma
bir
göre, O'nun hayrsz bir i yapmas ve yapt bir ite
hayr bulunmamas mümkün deildir. Ancak hayr
ve iyilik nisbî kavramlardr. Bu sebeple, bir mazlum
için bir zâlimden intikam almak, mazlum açsndan

hayr ve iyilik (hak ve adâlet) iken, zâlim açsndan .

belâ ve musibettir.

Eer desen ki, küfür ve günahlar da Allah te-

âlâ'nn takdir ettii ilerdir. O'nun takdir ettii ilere


rza göstermek gerektiine göre, küfür ve günahlara
da m rza göstermek lâzmdr?
Bil ki, ilmi az olan baz gruplar, Allah teâlâ'nn i-

lerine rza göstermek gerektii prensibine dayanarak


küfür ve günahlar da ho görmek gerektiini, bunla-
r ho görmenin kadere rza göstermenin gerei oldu-
unu, bu böyle olduu için de emr-i marufive nehy-i
münker'i terk etmenin ahlâk güzellii olduunu söy-
lemilerdir. Ancak bu görü, bu ekliyle yanltr ve
bir cehalet eseridir. Doru olan odur ki, küfür ve gü-
nahlara bir açdan rza göstermek, bir açdan da buz
Dinde Krk Prensip fi ) Z 463

etmek ve onlara kar kar emr-i maruf ve nehy-i


mürker yapmak lâzmdr. Çünkü, aç ve cihet dei-
tii zaman, ona bal olarak ayn eyin hükmü de de-
iir. Bu sebeple, meselâ, hem senin, hem de düma-
nnn düman ölse, senin dümann olmas cihe-
bir
tiyle sevinirsin, dümannn düman olmas cihetiyle

de ölüp onun önünden çekilmesine üzülürsün. 200


Tpk bunun gibi, küfür ve günahlarn da iki yö-
nü ve ciheti vardr. Çünkü bunlar, bir cihetten Allah
teâlâ'nn takdirleridir. Bir cihetten de, kâfir ve fâskla-
rn kesp ve ihtiyârlar (tercihleri ve beenmeleri) dr.
Hâl bu olunca da, onlara Allah teâlâ'nn takdiri
olmalar cihetiyle rza göstermek, iradelerini kötüye
kullanan insanlarn kesp ve kazançlar olmalar cihe-
tiyle de kzmak ve kar çkmak lâzmdr. Allah teâlâ

da, bunlara bu ikinci cihettendolay kzmay ve buz


etmeyi istemitir. Kendisi de bunlarn fâillerini ayn
cihet itibaryla cezalandrr. Onun için, küfür ve gü-
nahlara buz
etmek ve onlara kar nasihat ve emr-i
maruf yapmak lâzmdr.
Bunun neden böyle olmas lâzm geldiini u mi-
2oo -Dümann düman dosttur, denilmitir.
Ancak, bu her
zaman böyledir, demek deildir. Bunun ne zaman böyle olduu-
nu tayin etmek ise âlimlerin iidir. Cahiller bunu tayin etmeye
kalktklar takdirde ise, yüzlerine ve gözlerine bulatrrlar.
Çünkü bunlar, "Dümann düman dosttur." diyerek bir sürü
dümana kucak açarlar.
464 man Gazali nin Risaleleri • 1

sâllede açklamak mümkündür: 201 Diyelim ki, âdil


olan padiah, bilmediimiz bir sebepten dolay bir
kölesine kzd ve onu saraydan uzaklatrd. Bu du-
rum karsnda köle tepki gösterip padiah tanmaz
bir tavr alr ve onun koyduu kanun ve kurallar çi-
nerse, onu ho görmeyiz. Padiahn köleyi kovmu
olmasnn bu tepkiye sebebiyet vermesi de onun ho
görülmesini salamaz. Çünkü, hakl olan bir i, hak-
sz tepkilere mazeret oluturmaz. Bu misâlde hakl
olan i, padiahn kzp köleyi kovmasdr. Haksz
olan tepki ise, kölenin padiahlk hakkn hiçe sayp
padiah tanmazlk yapmas ve kanunlarn çineme-
ye kalkmasdr. Allah teâlâ ile kâfir ve fâsk kullar
arasndaki durum da bunun gibidir.
Bil ki, kadere rza göstermek, insan tabiatnn ho-
lanmad musibet ve olumsuzluklara kar tedbir al-

maya ve bunlardan kurtulmak için çare aramaya, ge-


nel bir ifade ile, mâni deil-
sebeplere tevessül etmeye
dir. Onun için, takdirine rza göstermeyi emreden Al-

lah teâlâ, ayn zamanda, tedbir almay da emretmitir.


Örnein, âyet-i kerimelerde öyle buyurmutur:
'Tedbirinizi aln."202

"Kendinizi tehlikeye atmayn." 2 *»

2o -Bu misâldeki padiah Allah teâlâ' dr, köle ise blis' tir.
202 -Nisâ, 71, 102
203 -Bakara, 195
Dinde Krk Prensip 465

"Dümana kar kuvvet ve silâh hazrlayn/' 204


Tpk bunun gibi, o (yani, kadere rza göstermek),
dua etmeye de mani deildir. Çünkü dua da musibet-
lere kar bir tedbirdir. Allah Resûlu aleyhissalatu
vesselâm öyle buyurmutur:
"Öyle belâlar vardr ki,onlar ancak dua ve sada-
ka defedebilir/' Kald ki, dua yalnzca belânn defi
için deil, kulluun itiraf edilmesi, aczin kabul edil-
mesi kalbin Allah teâlâ'ya teveccüh edip (yönelip) yu-
muamas, arnmas, huû' ve huzur bulmas ve bu
sayede ilâhî lütuf ve nurlara liyakat kazanmas için
yaplr. Bu sebepten dolay, Allah teâlâ, dua etmeyi de
emretmi ve dua edenleri övmütür. Örnein öyle
buyurmutur:
"Rabbinize tazarru ve ihlâsla dua edin."205
"Onlar, korku ve ümitle Rablerine dua eder-
ler." 206

Hal bu olunca, kadere rza göstermi olmak için,


Allah teâlâ'nn bu dünya hayat için koyduu sebep-
ler sisteminin dna çkmak veya eriatin çalmak ve
tedbir almak yönündeki emirlerini çinemeye kalk-
mak doru deildir. Çünkü kadere rza göstermek bu
deildir.,0, Allah teâlâ'nn önüne geçilemeyen ve ön-
lenemeyen baz ilerinden dolay can yanmca veya

204 -Enfâl, 60
205 -A'râf, 55
206 -Secde, 16
akl ermeyince etmemek, kzgnlk duymamak,
itiraz

niçin ve nedenlerle O'na soru yöneltmemektir. (

ONUNCU FAZLET: ÖLÜMLT ANMAKTIR

Bil ki, bu sonuncusu buraya kadar on


ile birlikte

fazilet zikretmi oluyoruz. Bütün bu fazilet ve haslet-


lerden maksat ise, Allah teâlâ'ya tam kul olma merte-
besine ulamaktr. Çünkü meselâ tevbe etmek, nefse
kulluk etmekten O'na kulluk etmeye dönmek içindir.
Korkmak, bu dönüe ihtiyaç duymak içindir. Zühd,
bu dönüü engelleyen eyleri kenara itmek içindir.
Sabr, dönü yolundaki meakkatlere katlanmak için-
dir. Ölümü anmak da dünya sevgisini söndürmek ve

kalbi ona balayan balar koparmak içindir. Allah te-


âlâ öyle buyurmutur:
"Her canl ölümü tadacaktr/' 207
"Sen de öleceksin; onlar da öleceklerdir."
"De ki: Kendisinden kaçtnz ölüm, kesinlikle
sizi bulacaktr. Ondan sonra, gizli ve açk her eyi bi-
len Allah'a götürüleceksiniz ve O size dünyada yap-
tklarnz bildirecektir." 208

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unlar


söylemitir:

207 -Âl-i mrân, 185; Enbiyâ, 35; Ankebut, 57


2ö8 -Cumua, 8
Dinde Krk Prensip 467

"Lezzetleri anlatran ölümü çok ann/'


"Her gün en az yirmi kere ölümü hatrlayn/'
"Sohbetlerinize ölüm bahsini de ekleyin."

"Hayvanlar, insanlarn ölümden çektiklerini çek-


seler ve insanlar bunlar önceden bilselerdi, on-
gibi,

lardan faydalanamazdnz." Çünkü o zaman güçleri


tükenir ve verimsiz hâle gelirlerdi. (Hiç üphe yoktur
ki,insanlarn da ölümü ve onun sonuçlarm güç ve
mecalden düecek biçimde düünmeleri doru deil-
dir.Ancak bu kadar ciddî olan bir olay hiç yokmu
gibi davranmalar da ayn ekilde doru deildir.)

"Vâiz olarak ölüm yeterlidir." 209


"Ben size biri susan, biri konuan iki vâiz brak-
yorum. Susan vâiz ölüm, konuan vâiz ise
Kuran'dr."
"En akll insan, ölümü çokça düünen ve onun
için henüz vakit varken çokça hazrlk yapandr."
"Ölümü anmak, dünya rahatln ve âhiret sa-
âdetini temin eder."

M
olaylar
ki, ölüm dehetli
ise, ondan daha
bir olaydr.
dehetlidirler.
Ondan sonraki
Ancak buna

209 -Ölümün vâiz olarak yetmesi, kalbi yumuatma ve dün-


yadan soutma açsndandr. Bunun dnda, meselâ, ölüm
etkisi
neyin helâl ve neyin haram olduunu bilmek için yeterli deil-
dir. Onun için, her sözden neyin kasded ildiini doru anlamak
lâzmdr.
mam Gazali' mu Risaleleri • 13

ramen, ölümü anmakta büyük faydalar vardr. Çün-


kü o, bir taraftan dünya sevgisini söndürür. Dünya
sevgisi isebütün kötülüklerin kayna ve anasdr. Bir
taraftan da âhirete kar ilgi, alâka ve itiyak uyand-
kar itiyak duymak ise, bütün iyiliklerin
rr. Âhirete
kayna ve membadr. J
itiyakn da iki sebebi vardr ] Birinci sebep,
kazanlmas ümit edilen cennetin dünyadan daha gü-
zel olmas ve oradaki saadet ve mutluluun dünya-
dakinin aksine eksiksiz ve kesintisiz olmasdr. Vasat
seviyedeki müminlerin âhiret itiyakjju cennet ve
nimete kavuma isteinden dolaydr. kinci sebep
(

ise, Allah teâlâ'y dünyada mümkün olmayan müâ-


hade eklinde görme ve O'nun cemalini seyretmenin
sonsuz mutluluunu duyma isteidir. Ariflerin iti-
yak da bu mutlulua kavuma isteinden dolaydr]
(T Bil ki, âhiret itiyak güçlü olduu takdirde, âhi-
rette bu dünyada da hayal gözüyle gör-
olan eyleri,
mek mümkün olur. Bunlarn bu ekilde görülmesi
durumunda ise, oradaki saâdet, mutluluk ve lezzetle-
ri bu dünya hayatnda da bir ölçüde yaamak olay

gerçekleir. Bunlar bu ekilde yaamak gerçekleince


de, onlarn aslna kavuma ve hakikatlerini yaama
arzusu daha da güçlenir. Bu arzu güçlendikçe de
ölüm korkusu azalr ve ölmek kolaylar J
£ Ölümü en etkili bir ekilde anmak ise öyle olur:
Gün veya gecenin en sakin bir saatinde dünyay
hatrlatmayan bir halvete çekilir. Burada, kalp ve zi-
Dinde Krk Prensip O IO hl O ahi >) a t
hinden dünyaya âit bütün düünceler çkarlp atlr
ve bunlar ölüm düüncesi üzerinde younlatrlr.
Balarken, ölümün hak ve herkes için olduu gerçei
üzerinde durulur ve bu husus derince tefekkür edilir.
Ondan sonra, ölmü olan akraba ve tandklar birer
birerakldan geçirilir ve onlarn dünyaya kar duy-
duklar hrs ve ihtiraslar, dünya hayat için yaptklar
plan ve programlar, besledikleri ümitler ve yaptklar
hesaplar hatrlanr ve bütün bu eylerin nasl aldatc
olduu, bazsnn yarm kald, bazsnn hiç gerçek-
lemedii, buna ramen bu insanlar oyalayp megul
ettikleri, ölüm ve âhiret için hazrlk yapmalarn ohx

ledikleri ve sonra, bunlarn anszn hastalandklar


veya bir kazayla ölüp gittikleri düünülür.
Bu insanlarn ölüm hâlindeki pimanlklar, âhi-
rete hazrlksz gitmek yüzünden duyduklar korku
ve endieleri hatrlanr. Bunlarn u
anda kabirdeki
vaziyetleri hayal gözüyle görülmeye çallr.
Bu vaziyet ise ürpertici ve yürek yakcdr. Çünkü
o nazik bedenler çürüyüp kokmu ve haarat için
yem ve ziyafet hâline gelmitir. Güzel olan gözler
dolmu, dil ve dudaklar kan phtsna dönü-
irinle

mütür. Bu eyler bu ekilde düünülünce, kalbin


dünyaya ve dünyadaki eylere kar meyli azalr ve
ya tükenen fitil gibi sönüp yok olur. Halvetteki bu
tefekkür saati, insann ayn zamanda dünyaya kar
bamszlat bir andr. Bu sebeple, o bu süre içinde
kendisini hafif, rahat ve mutlu da hisseder.^
470 "W m Gazalt't m Risaleleri • 13

Kendinden öncekilerin hâlini düünmek ve on-


lardan ders ve ibret alp kaçnlmaz olan ölüm gelme-
den önce gerekli olan tedbiri almak ve lâzm olan ha-
zrl yapmak akll olmann da gereidir. Bu sebep-
le öyle denilmitir: "Akll insan bakasndan ibret
alr. Aklsz insan ise bakalarna ibret olur/' Akln bir
özellii de odur ki, gözler hazr eylere taklp kalr-
ken, o bunlarn ötesine uzanr ve henüz olmam olan
eyleri görüp onlar için tedbir düünür. Bahtiyar in-
san o kimsedir ki, aklnn bu özellik ve yeteneinden
de faydalanr ve içine dümeden önce önündeki çu-
kuru görür. Fakat, bu bahtiyarlk çou insanlara nasip
olmaz. Bu sebeple, onlar önlerindeki çukuru önceden
fark etmezler ve daha önce oraya dümü olanlarn
hâlinden de ibret almazlar. Bu sebeple, kendileri de
gelip onun içine düerler. Bu ac gerçei dile getirmek
isteyen bir zât, öyle demitir:

"Ey Öyle davranyorsunuz ki, sanki


insanlar!
ölüm sizden bakalar için yazlm, hakka uymak da
bakalar için emredilmitir. Sanki, ölenler gittikleri

yerden geri dönecekler, ya da sizler onlardan sonra


kalc olacaksnz. gömüyor ve ondan sonra
Ölenleri
hiçbir ey olmam gibi miraslarn yemeye balyor-
sunuz. Olanlardan ibret almaz olmu, pusuda sizi
bekleyen akbetlere srtnz dönmüsünüz/' 210

210 -Baz kitaplarda bu söz hadis olarak da rivayet edilmi-


tir. Fakat, hadis deildir.
— — — — „ . .

[bû ki, ölümü düünmenin önündeki en büyük


engel tul-i emerdir. Çünkü daha çok yaayacan ha-
yal eden bir kimse, ölümü düünme ihtiyacn hisset-
mez. Bunu hayal etmek ise, katksz bir cehalettirj
Onun emel beslemekten ve böyle bir hayal
için, tul-i

ile avunup oyalanmaktan saknmak lâzmdr. Bunu

öütleyen Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm öyle


buyurmutur:
"Sabahladn zaman akama kadar yaayaca-
n, akamladn zaman da sabaha kadar yaayaca-
n Hayatndan ölümün için, salndan
hayal etme.
da hastaln için pay ayr. 211 Çünkü yarn ne olaca-
n bilemezsin."
"Ümmetim eyden çok korkuyorum. Bu
için iki
eyler, nefsin heveslerine uymak ve tul-i emel besle-
mektir."

"Ey müminler! Eer akll kimseler iseniz, ölümü


kendinizden uzak zannetmeyin. Allah'a yemin ede-
rim, size va'dedilen ölümün sizi yakalamas an mese-
lesidir. Ve siz hiçbir suretle onu kendinizden def ede-
mezsiniz."
"Bu ümmetin ilkleri yakn (kuvvetli iman) ve
zühd sayesinde kurtulu buldular. Onun sonlar ise
mal sevgisi ve tul-i emel yüzünden helâk olacaklardr."

211 - Hayatndan ölümü ve salndan hastal için pay


ayrmak, bu ikinci durumlarda yapamayaca hayr ve ibadetle-
ri ilk dönemlerde yapmak demektir.
472 mam Gazalfnit Risaleleri • 13

"Cennete girmek istiyorsanz, yaama süresiyle


ilgili hayalinizi ksa kesin, ölümü gözlerinizin önün-
de tutun ve Allah teâlâ'dan gerektii gibi utann/'
ondan ayrlacaksn. Ne kadar
"Neyi seversen sev,

yaarsan yaa, sonunda öleceksin. yi veya kötü ne


yaparsan yap, onun hesabn göreceksin."
Bir zât da öyle demitir:
"Göz kapaklarm açld zaman onlar bir daha
kapanmadan önce, kapandklar zaman bir daha açl-
madan önce, azma bir lokma koyduum zaman
onu yutmadan önce öleceimi düünüyorum." 212
henüz yaarken nefislerini öldüren ârifler,
Bil ki,
ölümü anmak zorunda deildirler. Çünkü ölümü an-
mak, kalbi dünya sevgisinden koparmak içindir. Arif-
ler ise, bunu zaten gerçekletirmiler ve kalplerinde
Allah teâlâ sevgisinden baka bir sevgiye yerbrak-
mamlardr. Bunlar, zamann üçlü taksimini ve ha-
yatla ölüm arasndaki fark ortadan kaldrm ve yal-
nzca bulunduklar ve isimsiz hâle getirdikleri (yani
hayat m, ölüm mü, geçmi mi, gelecek mi, imdiki
zaman m
olduuna aldrmadklar) an deerlendir-
meyi düünür duruma gelmilerdir. Bunlarn naza-
rnda ölmek, hayat denilen ince perdenin arkasnda
seyrettikleri Allah teâlâ'nm cemâl ve güzelliini per-

212 -Ben de bir kitap hazrlamaya çaltm zaman, onu bi-


tirmeden önce öleceimi düünüyorum. Bu düünce de, benim
tembelliimi alyor ve beni çalmaya zorluyor.

Dinde Krk Prensip O D W U d h»)C K 473

desiz ve net bir ekildegörme imkânna kavumaktan


ibarettir. Çünkü, bu dünya hayat hakikatlerin üzerin-

de bir perde durumundadr. Gâfil kimseler için bu


perde hakikatleri gizleyecek kadar kaln iken, ârifler

için onlar gösterecek ekilde ince ve effaftr. Bu ger-


çei bildiren Hz. Ali radyallahu anh öyle demitir:
"Gayp perdesi kaldrlsa, yakînim (imanmn
kuvveti) artmaz; sadece iman ettiim hakikatler daha
da netleir." Çünkü bir eyi ince bir perdenin arkasn-
da görmek, onun varl hakknda yakîn hasl eder;
fakat perdenin kalkmasyla onlar daha da netleirler.

ölmek yok olmak deil, insann hakikati


Bil ki,

olan ruhun, dünya hayatndaki snav vermesi için


kendisine giydirilen cesetten ayrlmasdr. Bunlar, bir-
birinden ayrlnca ceset toprakta çürür, ruh ise berzah
âleminde varln korumaya devam eder. Ancak o,
burada dünyadaki hal ve ameline göre ya cennet gibi
bir bahçede, ya da cehennem gibi bir çukurunda olur.
Bunu bildiren Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm
öyle buyurmutur:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya
cehennem çukurlarndan bir çukurdur." 213

Ahmed, bnu Ebiddünya. Not: Bildiimiz kabir elbette


2,3 -

ki, ne cennet bahçesi, ne de cehennem çukurudur. Onun için, ka-

birden maksat, ruhun berzah âlimde kald yerdir. Bir yoruma


göre de, ruhlar kabirlerinde uyurlar ve kendilerini rüyalarnda
ya cennet veya cehennem gibi bir yerde görürler. Hadis-i erif-
474 mam Gazalinin Risaleleri • 13

Dünya hayatnda ruhun bedenle ilikisi, onun


bedeni bir âlet, bir binek, bir tuzak (avctuza) gibi
kullanmasndan ve ondaki cihazlar araclyla hayr
veya er ilemesinden ibarettir. Ölüm ise, bedenin bo-
zulmas ve bu ilikinin kesilmesi olaydr. Her hangi
bir âlet ve cihazn bozulmas veya binein ölmesi, on-
lar kullanan kimsenin de yok olmasn gerektirmedi-
i gibi, bedenin bozulmas da ruhun yok olmasn ge-
rektirmez. Ancak ruh, bu âlet, tuzak ve cihazla iyi i-
ler yapm ve av yakalamsa, ölümden sonra baar-

snn sevincini yaar. Âlet ve cihazla oyalanp kalm,


kötü iler yapm ve av kaçrmsa, o zaman da bu-
nun pimanlk, mahcubiyet ve kahr ateinde ya-
nar. 214 Çünkü bu ruh av yakalamam, tuzak ve ciha-

z da yitirmitir. Buradaki av ise, dünyaya getirilmek-


teki maksattr. Bu maksat, Allah teâlâ'y tanmak ve
O'na kulluk etmektir. Kur'ân- Kerim'de bu maksat
açklanarak öyle buyurulmutur:
"Ben cin ve insanlar bana kulluk etsinler diye ya-
rattm." 2 ^ Abdullah ibni Abbas gibi zâtlar bu âyeti
öyle tefsir etmilerdir: "Beni tansnlar ve bana kul-
luk etsinler diye." Çünkü, Allah teâlâ'y doru bir e-

lerde debaz ruhlarn ilk sorgulamalarndan sonra kyamete ka-


dar uyutulduu bildirilmitir.
214
-Bu yerdeki halk ölen için bir birlerini taziye ederken,
"Allah onu kabrinde mahcup etmesin." derler. Bu mahcubiyet
önce Allah teâlâ'ya kar, sonra da ölmü tandklara kardr.
215 -Zâriyât, 56
Diride Krk Prensip 0/öh)ü C(W<Zt: 475

kilde tanyp O'na iman etmedikçe, kendisine kulluk


etmek mümkün deildir. Mümkün bile olsa fayda ve

yarar yoktur. Onun için, Kur'ân- Kerim'de öyle Du-


yurulmutur:
"Kâfirlerin ibadetleri bounadr." 216
Bil ki, ceset insann doumundan ölümüne ka-
darki süren zaman içinde bir çok kere ölür. Çünkü
hücreler ve dokular devaml bir surette ypranrlar ve
bunlar ölüp yerlerine yenileri gelir. Bu zaman içinde
cesedin ekli de birkaç kere deiir.
Ancak, insann hakikati olan ruh bu ölümlerden
ve deimelerden köklü bir ekilde etkilenmez. O, bi-
rinci derecede kazand bilgilerden, yapt ameller-
den ve ilgi duyduu eylerden etkilenir. Bu sebeple,
ruhla bedenin ayrlmasndan sonra da, ruhu sevindi-
ren veya üzen eyler bunlardr. Onun için, bunlarla il-
gili seçimini doru yapmak ve ölümden sonra sevin-

meye vesile olan ilimleri kazanmak, bu türlü amelleri


yapmak ve bu sonucu veren eylere ilgi duymak lâ-
zmdr. Bunu yapm olan bir kimse için ölmek, Allah
Resûlunun ifadesiyle dünya meakkatinden kurtul-
mak, rahatlk ve mutlulua kavumaktr. Bunu yap-
mam olanlar ise ölürken, Kur'ân- Kerim'in ifadesiy-
le, "Allah'm! Ne olur, bana biraz daha süre ver de ge-
ride braktm eylerle sâlih amel ileyeyim." 217 diye

216 -Ra'd, 14
217 -Mü'minûn, 99
476 mam Gazalî'nin Risaleleri • 13

yalvarr. Ancak bu yalvarmas bounadr. Çünkü ona


bundan sonra ek bir süre verilmez. Onun "geride b-
raktm eyler" sözünden maksat ise, mal, evlad, ni-
metler ve dier sevilen eylerdir. Bu eylere berzah ve
âhiret âlemlerinde tekrar kavumak için, onlarla sâlih
amel ilemek arttr. Bu art yerine getirenler, öldük-
ten sonra da onlara kavuur ve onlarla birlikte mutlu
olurlar. Buna aldrmayanlar ise, onlar ebediyyen

kaybedip hicran, hüzün ve elem içinde kalrlar.


Kur'ân- Kerim'de birinciler için, "Onlar orada sev-
dikleriyle beraberdirler." denilmi, 218 ikinciler için de,
"Onlarla sevdikleri arasna perde çekilmitir." 219 ifa-

desi kullanlmtr.
[ Bil ki, kalbini dünyaya âit eylere kaptrm ve
onlarla sâlihamel ilememi olan kimse için ölürken
iki türlü azap vardr) Bu azaplardan [birisi, sevdii

eylerden ayrlmaktrTjSevdii eylerden ayrlmak ise,


sevene azap verir ve ate gibi onu yakar. Kur'ân- Ke-
rim'de bu azaba iaret edilerek öyle buyurulmutur:
"Onlarn ne mallar, ne evladlar seni imrendir-
mesin. Çünkü Allah, dünyada kalacak olan bu eyler-
le onlara azap çektirmek istiyor." 220 Azaplardan[ikin-
cisi ise, âhiret nimetlerinden mahrum kalmaktm/Çün-
kü bu nimetler, dünya nimetleriyle salih amel ileme-

218 -Enbiyâ, 102


219 -Sebe', 54
22n -Tevbe, 55, 85
Dinde Krk Prensip Q /t>h)U a *>MA £ 477

nin mükâfatdrlar. Amel olmaynca, onun mükâfat


da olmaz. Âhiret nimetlerinin en büyüü ve en çok
lezzet vereni ise Allah teâlâ'ya yakn olmak ve O'nun
cemâl ve güzelliini görmektir. Bu kimse, bu nimet-
lerdenmahrum kalnca, bunun da azabn çeker. Çün-
kü nimetlerden mahrum kalmak da ruha azap verir.
Kur'ân- Kerim de bu 7
ikinci azaba da örnein u âyet-
lerle iaret edilmitir:

"Allah, burada cennet nimetlerini kâfirlere ya-


saklamtr/^
"Onlar o gün Rablerini görmekten men' edilirler.
Onlar, cehenneme giderler." 222

"Onlara, o gün çekecekleri hasreti haber ver." 223

Bu iki azap, kalp ve ruha musallat olur ve onlar


ate gibi yakarlar. Kur'ân- Kerim'de öyle buyurul-
mutur:
"Bu kimse kesinlikle hutame'yle cezalandrla-
caktr. Sen hutame'nin ne olduunu bilir misin? O Al-
lah'n kalplerde yanan ateidir." 224 Bu ate, pimanlk
ve mahrumiyetin yakcldr.
[Bu iki azabn dnda kötü amellerin ve kötü s-
fatlarn ekillenmesinden hasl olan azaplar da vardr.

221 -A'râf, 50
222 -Mütaffifîn, 15, 16
22? -Meryem, 39
224 -Hümeze, 4-6
478 mam Gazali nin Risaleleri • 13

Bu azaplar ise hakikî ate, ylan ve akreplerin musal-


lat edilmeleridir. Bu atein asl gayr-i merû olan dün-
ya sevgisidir. Ylan ve akreplerin asl ise, dünya sev-
gisinden hasl olan haset, kin, riyâ, kibir, gurur, enani-
yet, benlik, bencillik, yalanclk, hilekârlk, zulüm, hi-

yânet, fitnecilik, muzrlk, fasklk, hayaszlk gibi kö-


tü sfatlar ve amellerdir,
j
Ahirette çeitli azaplara dönüen bu sfatlar ve
ameller, henüz dünyada yaarken de bu azaplarn to-

humlar durumunda olan skntlar ve


ruhî azaplar,
bunalmlar olutururlar. Kur'ân- Kerim'de buna ia-
ret edilerek öyle buyurulmutur:

"Beni anmaktan yüz çeviren kimsenin hayatn


daraltrz. Âhirette de onu kör olarak harederiz." 225

Ancak dünya sevgisi, dünyada iken bir taraftan


ruhî skntlara sebep olurken, bir taraftan da ruhun
uyumasn salar ve narkoz gibi, kötü fiil ve sfatla-
rn içindeki ar ve azabn duyulmasn önler. Ölünce,

225 -Tâhâ, 124. Not: manda


huzur ve genilik, küfür ve fa-
sklkta ise sknt ve darlk vardr. Ancak, çou müminler, dün-
ya hayatnda musibet ve mihnet çektikleri için, imandaki huzur
ve genilii tam olarak duyamyorlar. Çou kâfirler ve fasklar
da dünya hayatnda maddî refah ve bolluk yaadklar için, kü-
für ve fasklktaki sknt ve darl tam olarak hissedemiyorlar.
Fakat, müminler kâfirlerin yaadklar maddî refah ve bolluu
yaasalar, daha bu dünyada cenneti yaam
olurlar. Kâfir ve fa-
sklar da müninlerin çektii mihnet ve musibetleri çekseler, he-
nüz dünyada iken cehennemi görmü olurlar.
Dinde Krk Prensip 0}[>nW <% })*> K 479

uyuma ve narkoz etkisi gider, dünya sevgisi ve on-


dan kaynaklanm olan kötü fiil ve sfatlar ekillene-
rek ate ve haarat hâline gelirler.

Bu dünyada sahip olunan huy ve sfatlarn ve i-


lenmi olan amellerin öteki âlemde görülebilecek bi-
çimde ekillendiine dair u âyetler zikredilebilir:
"Sen önce bunlar görmezdin. Biz, gözünün üze-
rindeki perdeyi kaldrdk. imdi gözlerin gayet kes-
kindir/^
"O gün herkes dünyada ilemi olduu hayr da
erri de karsnda hazr görür; ve ilemi olduu er-
le kendi arasnda uzun bir mesafe açlmasn temenni

eder."227

Kur'ân- Kerim'de, gybet etmenin gybet edilen


kimsenin etini yemek, 228 dini çkar ve menfaat için
kullanmann ve yetim mal yemenin midesine ate in-
dirmek229 eklinde olaca da bildirilmitir. Kyamet
gününde, dünyann kendisi de çirkin bir cad eklin-
de haredilir ve onu sevmi olan dünya meftunlarna
gösterilir. Bunlar, onun çirkinliini görünce ondan i-
renirler ve onu sevip âhiretlerini urunda mahvettik-
leri için hem kahrolur, hem de utançlarndan yerin di-
bine geçerler.

22* -Kaf, 22
227 -Âl-i mrân, 30
228 -Hücürât, 12
229 -Bakara, 175; Nisa, 10
480 mam Gazaltmn Risaleleri • 13

pVlânalar, rüyada da ekillenirler. Bu yüzden rü-


yada görülen bir ekil, çou zaman uyank hâldeki bir
mâna, bir huy, bir sfat veya bir fiil ve amele tekabül
eder.23oJ

£ Özetlersek, azaplar; insann ruh, kalp veya dima-


nda oluan azaplarla dardan onun vücut ve bede-
nine uygulanan azaplar olmak üzere ksmdrlar.^
iki

Bunlardan birinci ksma ruhî, kalbî ve manevî azaplar


denir.

[Bu azaplarn darda bir görüntüsü yoktur. Hat-


ta kalp ve zihnin içine baklsa, orada da bunlara dair
bir ey görülmez. Fakat, bu azaplar en kuvvetli, en
ypratc ve en çok elem verenlerdir.
Kabirdeki azaplar genellikle bu ksm azaplardr.
Çünkü kabirde, Allah teâlâ'ya hesap vermek üzere k-
yametin kopmasn bekleyen ruhlar, bu bekleme süre-
si içinde, dünyada yaptklar ileri ve sahip olduklar
hal ve sfatlar kendi kendilerine deerlendirirler.^
Yanllklar ve kötülükler gördükleri zaman, ruhî s-
knt, pimanlk, kendi kendilerine kzgnlk ve kya-

-Rüya yorumlar da ekil ve mânalar arasndaki müna-


230

sebet esas alnarak yaplr. Örnein, ta sertlii ifade eder. Bu se-


beple, bir kimse rüyasnda ta görse, katlna
bu onun kalbinin
veya katlk içeren bir davranta bulunduuna iaret saylr. Ta
bazen de zorluk veya kuvveti temsil eder. Çünkü tan mânalar
arasnda bunlar da vardr. Bu mânalardan hangisinin temsil
edildiini anlamak ise, rüyann genel tablosu ve bu tablonun
içindeki olaylar ve ayrntlar sayesinde mümkün olur.
-

Dinde Krk Prensip


., .— ——— — —
.. . ,.. , . ,
O/Ü f*W & ^ —S> )C(
-
K 481

met gününde urayacaklar azaplar düünerek kor-


ku ve dehet duyarlar. Buna ilâve olarak da, dünyada
braktklar sevdiklerine bir daha kavuamamann
hasretini ve orada bulduklarna benzer nimetleri bir
daha bulamamann kederini yaarlar.
nezarethaneye benzer. Neza-
Bu anlamda kabir,
rethaneye sokulan suçlu da, mahkemeye çkaca gü-
nü bekler ve o günü beklerken yapm olduu kötü-
lükten dolay pimanlk duyar ve alabilecei cezay
düünerek endie ve korku ile sarslr.

yannda maddî azaplar da var-


Kabirde, bunlarn
dr. Lâkin, bu azaplarn maddî olmas bildiimiz
maddeden olutuklar anlamnda deildir. Bu isim,
dardan uygulanan azaplar olmalarndan dolaydr.
[~Bu azaplar, âyet ve hadislerde belirtildii üzere,
kabrin daraltlmas, tokmaklarla darp uygulanmas,
talarla kafann ezilmesi, ylan ve akreplerin musallat
231
edilmesi, ate verilmesi gibi hususlardr. j

23i -Ehl-i Sünnet akidesine göre, kabir azab vardr ve hak-


tr. Bunu bildiren baz âyetler unlardr:
Gâfir, 46; En'âm, 93; Tekâsür, 1-8; Tâhâ, 124; Tur, 47; Tevbe,

101; Vaka, 88-94.


Baz hadisler ise öyledir:
"Allah'm! Cehennem azabndan, kabir azabndan, Deccâl
fitnesinden, hayat ve ölümün fitnelerinden sana snrm."
(Müslim)
"Namaz bitirip teehhüdü okuduunuz zaman, cehennem
azabndan, kabir azabndan, hayat ve ölüm fitnelerinden ve Dec-
482 mam Gazali' nin Risaleleri • 13

câl fitnesinden Allah'a snn." (Müslim)


"Ölülerinizi defnetmeyeceinden korkmasaydm, kabir
azabn size gösterecektim." (Müslim)
"Kabir azabndan Allah'a snn." (Ahmed)
"uradaki iki mezarda iki ölü azap çekmektedirler." (Buha-
r, Müslim)
"ehid için alt mükâfat vardr. Bunlardan birisi de, kabir
azabndan emin olmaktr. " (Tirmizî)
" Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, her namazdan
sonra kabir azabndan Allah teâlâ'ya snrd." Hz. Âie (Bu-

"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem


çukurlarndan bir çukurdur." (Ahmed)
"Kâfirin kabri, kaburga kemiklerini birbirinden geçirecek
ekilde daraltlr ve her taraftan üzerine ylanlar salnr. Bunlar
onu srr, zehirler ve yerler." (Hallal)
"Zina eden, hrszlk yapan, içki içen veya dier büyük gü-
nahlardan birini ileyenkimse tevbe etmeden ölürse, ona iki
bir
büyük ylan musallat edilir. Bunlardan birisi onun ba tarafn-
dan, dieri de ayak tarafndan onu srp zehirler." (bnu Ebid-
dünya)
SONSOZ
NEFSLE
HASBHAL ETMEK

Bil ki, biz bu kitapta kurtulman ve saadet bulman


için yapman gereken iler hakknda seni bilgilendir-
dik ve tevikte bulunduk. Eer, yazdklarmz oku-
yup geçmekle yetinirsen kendine hakszlk ve yazk
etmi olursun. Çünkü okumak gaye deil, vastadr.
Vasta ise, gayeye hizmet ettii takdirde deer kaza-
nr. Aksi takdirde, o da yeni bir vebal ve ikinci bir be-
lâdr. Allah teâlâ öyle buyurmutur:

"Rabbinin âyetleri kendisine hatrlatld zaman,


onlardan yüz çeviren ve yapt isyan ve kötülükleri
görmeyen kimseden daha zâlim kim vardr? Biz böy-
lelerinin kalplerini mühürler ve kulaklarn sarlat-
rrz. Bundan sonra, onlar hidayete da'vet etsen de
kesinlikle hidayet bulamazlar/' 232

232 -Kehf, 57

483
484 mam Gazali' mu Risaleleri • 13

[Fakat eer, akln bana alr ve kendine gelirsen,


vakit geçirmeden seni Allah teâlâ'nn doru olan yo-
lundan ayran eyi terk et. Bu ey ise dünyay sev-
mektirj Ancak bunu terk etmek kolay deildir. Bu
yüzden, "Onu terk ettim." demekle o terk edilmi ol-
maz. Bu böyle olduu içinjbuna fikrî bir hazrlk yap-
mak ve tefekkürden bir alt yap kurmak lâzmdr. Bu
gün veya gecenin uygun bir saatinde ya da sa-
da, her
bah namazndan sonra kalp ve zihnini dünya megu-
liyetlerinden boaltarakuzunca tefekkür etmek ve
kendi nefsinle hesaplamak eklinde olur. Bunu ya-
parken, kendi durumunu gözden geçirip bir damla su
olan balangcn ve toprak hâlindeki sonucunu iyice
düündükten sonra, kendi nefsine unlar söylersin^

Ey nefis! Sen ticaret yapmak için dünyaya gelmi


bir misafirsin. 233 Bu ticaretin kâr ve kazanc ebedî sa-
âdet ve âhiret mutluluudur. Onun kayp ve zarar
ise, Bu ticaretteki
ebedî ekavet ve âhiret hüsrandr.
*
sermayen ömründür. Onun için, ömrünün her bir ne-
fesi bir hazine kadar deerlidir. Çünkü onunla, sâlih

biramel ileyip ebedî bir hazine kazanabilirsin. Öm-


rün bitince, ticaretin de son bulur. Ondan sonra, iste-
sen de artk ticaret yapamaz ve yeni bir ey kazana-

2P -Misafirlik birkaç çeittir. Ticaret için misafirlik, ziyaret


için misafirlik ve seyahat için misafirlik bunun balca çeitleri-

dir.nsan bu dünyaya ticaret için gelmitir. Onun bu dünyadaki


misafirlii de bundan dolaydr.
Dinde Krk Prensip f/ S € h<*sb) A Ot J 485

mazsn. Yaadn
imdiki gün, bu kymetli ömrün
kesin olan son fasl ve son frsatdr. Bundan önce öl-
seydin, bu frsata sahip olup biraz daha ticaret yap-
mak ve sâlih amel ileyip ebedî hayatn için yeni ka-
zançlar temin etmek için can atar, hasretle yanp tutu-
urdun. Çünkü, Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Onlardan birine ölüm geldii zaman, "Rabbim!
Bana biraz daha süre ver. Sâlih amel ileyeyim! ,, diye
yalvarr. 234

Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm da unu


söylemitir:

"Olen herkes biraz daha yaam olmay ister.


Kötü olan kimse, kötülüklerini düzeltmek için, iyi
olan kimse ise iyiliklerini arttrmak için bunu temen-
ni eder."

Ey nefis! Farzet ki, bunu temenni


sen ölürken
edip hasretle istemi, Allah teâlâ da sana acyp bu bir
günlük frsat vermitir. Onun için, son olan bu frsat
çok iyi deerlendirmeye çal.
Ey nefis! Amel ve çalmay brakp affedilmek
hayaliyle oyalanma! Çünkü, affedilmek mümkün ise
de, garantili deildir. Amel ve çalmak ise garantili-
dir. Onun için, affedilmek ihtimaline güvenmek yeri-
ne, amel ve çalmann kesin olan sevaplarna güven.
Allah teâlâ öyle buyurmutur:

234 -Mü'minûn, 99
486 mam Gazalfnin Risaleleri • 13

"Allah, güzel amel edenlerin sevabn zayi et-


mez."**
"Allah onlara bildirdi ki, ben hiçbir amel edenin
amelini zayi etmem." 236
"Biz salih amel ileyen ve slah için çalan kimse-
lerin amelini boa çkarmayz." 237
"Kim hayr ilerse, onun karln
zerre kadar
görür." 238 Amel için verilen bu garantiye mukabil, af
için öyle buyurulmutur:

"Allah istedii kimseyi affeder ve istedii kimse-


yi cezalandrr." 239
Ey nefis! Buna ramen, farz et ki, affedildin. Affe-
dilmek ise, günahlarndan dolay cezalandrlmaman-
dr. Bu, sana çalp kazanmadn sevap ve derecele-
anlamnda olmad için, sen bunlar
rin verilmesi
kaybetmek yüzünden yine zararda kalrsn. Ve âhire-
tin zenginliine ve yüksek derecelerine ulamann
hasreti ve özlemi yine seni kavurup kvrandracaktr.
Sen zanneder misin ki, zengin olmak, daha yük-
seklerde bulunmak, daha çok nimetlere ve daha bü-
yük mutluluklara ermek sadece dünyada olan bir is-

tek ve arzudur?

235 -Kehf, 30
236 -Âl-i mrân, 195
23? -A'râf, 170
238 -Zelzele, 7
239 -Bakara, 284; Âl-i mrân, 129; Mâide, 18, 40
Dinde Krk Prensip

Aksine, bu istek ve arzunun en iddetli ve en de-


vaml olan âhirette olacaktr. Çünkü, istek ve arzu
uyandran eylerin hakikileri ve en çekici olanlar ora-
dadrlar ve çok farkl seviyelerdedirler.
Allah teâlâ öyle buyurmutur:
"Bak, biz bu dünyada insanlar nasl birbirinden
üstün klmz. Âhirette ise insanlar arasnda daha
büyük üstünlükler ve daha büyük derece farklar var-
dr."240

Eer nefsin sana, 'Teki, ben ne yapaym?" derse,


ona unu söyle:
Ölünce seni terk edecek olan eyleri
ölmeden ön-
ce terk et ve öldükten sonra sana yarar olmayan ey-
leri burada iken brak!

Bu eyler de üç ksmdrlar.
Birincisi keyf ve zevk için kullanlan mübahlardr.
ikincisi ve daha kötüsü mekruhlardr.
Üçüncüsü ve en kötüsü ise haramlardr.
Bunlardan birincisi, bir iki günde solan çiçekler
gibidirler.
«

ikincisi, bozulunca necaset hâline gelen yiyecek-


ler gibidirler.

Üçüncüsü ise, cezay mucip olan kaçak ve yasak


eya gibidirler.

240 -srâ, 21
488 mam Gazalinin Risaleleri • 13

Ebediyet yolcusu olan bir insann yükü birinci çe-


itten olsa, bunlar bir iki günde koku ve güzel-
solar,

likleri gider, ondan sonra bitmeyen yolculuk boyunca

onun srtnda arlk olarak kalrlar.


Onun yükü ikinci çeitten olsa, bunlar da birkaç
günde bozulup kokuurlar ve ondan sonra kendisi
bir gübre hammal gibi onlar tamak ve pis kokula-
rn duymak zorunda kalr.
Onun yükü üçüncü ksmdan olsa, bunlar da ka-
bir gümrüünde yakalanr ve o kimse bunlardan do-
lay hapis ve cezaya çarptrlr.
Allah Resûlu aleyhissalatu vesselâm, bu kimse-
nin kabirdeki durumunu u hadislerle bildirmitir:
"Ona, cehenneme doru bir kap açlr. Ve oradan
atele birlikte, ylanlar ve akrepler gelip kendisine
musallat olurlar. Bu zehirli hayvanlardan bir tanesi,

yeil bir araziye üflese, oradaki bütün otlar kurur ve


o yerde bir daha da bir ey bitmez. Bunlar, onu srp
dururlar. Yer de onu skar ve kaburga kemiklerini k-
rarak birbirine geçirir."

"Onu sorgulayan iki melek, balyozlarla onu dö-


verler. Bu balyozlarla da dövülse, un gibi dalp gi-

der."

te, akbet ve sonu bu olan eylere kar sevgi ve


ilgi duymaktan sakn. Bunlardan hayatna girmi
olanlar da ayklayp kendinden uzaklatr. Bunlarda
lezzet bulunduunu, bu yüzden terk edilmelerinin
Dinde Krk Prensip ^ ?>S* ^Osö/Ao/ 489

zor olduunu söylersen, o zaman bir hastay düün


ve onun kararllndan ders ve ibret al. Çünkü, dok-
tor ona lezzetli eyleri brakp ac olan ilaçlar içmesi
gerektiini, aksi takdirde öleceini söyledii zaman, o
ölmemek ve ifa bulmak ümidiyle hemen bu önerile-

ri yerine getirir ve zararl olan lezzetleri ac, ifa bek-


ledii aclar da lezzetli bulmaya balar.
Ya da bir yolcuyu düün. Çünkü yolcu da, yolda
kalp kurda kua yem olmamak için azamî bir süratle
seyredip evine ulamaya çalr. Bu sebeple de, her
rastlad otlakta durmaz, durduu yerde de fazla
oyalanmaz. Tehlikeleri atlatp sevinç ve selâmetle evi-
ne varmak için, yorulmay dinlenmeye, açl yiyip iç-
meye, yürümeyi uyumaya tercih eder ve zor gibi gö-
rünen bu eylerle daha çok rahatlk duyar. Çünkü akl
sahiplerinin görü ve zevkine göre, ac sonuçlar veren
lezzetler acdrlar; lezzetli neticeler veren aclar da
"
lezzetlidirler. Bu gerçei ifade etmek için de, Önem-
li olan sondur." demilerdir.
Ey nefis! Dünyada mal ve servet mi istiyorsun?

Bil ki onu çok kimseler bulmular ve fakat sonra


ac bir ayrlkla onu brakp gitmek zorunda kalm-
lardr.

an ve öhret mi istiyorsun?
bunu da çok kimseler bulmular ve fakat
Bil ki

sonra ölürken, bundan dolay kazandklar günahlar


düünerek, bir dada üç koyun güden isimsiz ve öh-
490 Gazalinin Risaleleri • 13

retsiz bir çoban olmu olmay temenni etmilerdir. 241


Yoksa, çok yiyip içmek mi istiyorsun?

Bil ki, ne kadar yiyip içersen, bu konuda eee


ulaamazsn. Onun için, himmetini yüksek tut ve
hayvanlarn deil, çou insanlarn bile yapamadkla-
r bir ii yap. Bununla yükselip ereflen ve ebedî olan
servet ve öhreti ve tükenmeyen zevk ve saâdeti ka-
zan. Bu da Allah teâlâ'y sevmek ve O'na kar takva
hayatn yaamaktr.
Ey nefis! Kendine sen ac! Çünkü sen kendine ac-
mazsan, bakas sana acmaz.
Darb- meselde öyle denilmitir: 242
"Zarara kendisi râz olana merhamet edilmez/'
Onun için, kendin zarara râz olma ki, acnmayacak
duruma dümeyesin.

241 -Emevî devletinin hametli sultan halife Abdülmelik,


can çekiirkendardan gelen bir vurma sesi duyar. Onun ne ol-
duunu sorar. Çamarcnn çamar ykadn söylerler. Abdül-
melik, derin bir iç çekerek öyle der: "Ben imdi olmak
sultan
çamarc olmu
yerine, o olmay temenni ediyorum." Çünkü,
çamarcnn hesab, âhiretteki sorumluluu ve yükü azdr. Sul-
tannki ise lâ yuadd ve lâyuhsâ'dr. Bu sebeple, âdil olan, güç ve
öhretinin hakkn vermi olanlarn dnda bütün sultanlar, k-
rallar,"paalar ve padiahlar", ölürken ve azabn yaklatn
hissederken, birer köle olarak yaam
olmay temenni etmi ve
yürekten istemilerdir.
242 -Darb- mesel; deyim, tekerleme, ata sözü, kelâm- kibar
demektir.
Dinde Krk Prensip /M* AS /<? /?0 Sl&/ 00 / 491

onu dünyay sevmekten so-


Nefsini yola getirip
utuncaya kadar, bu hasb-i hâli sürdürmeye devam
et. Bil ki, bunu yapmak senin için bakalaryla fikir

tartmalarna girimekten çok daha önemli ve çok


daha faydaldr. Çünkü, bakalarnn yanllar direkt
olarak sana zarar vermezler. Bunlarn düzeltilmesi de
birinci elden sana fayda salamazlar. Onun için, en
büyük dümann olan ve sana direkt olarak en büyük
zarar veren nefsini brakp bakalaryla uramaya
heves etme!

Aksi takdirde sen u kimseye benzemi olursun


ki,ylan ve akrepler elbisesinin altna girip onu zehir-
lerken, kendisi bunlar brakm, karsndaki bir in-
sann yüzüne konan sinei kovmaya çalr. Böyle bir
kimse ise, hiçbir manta göre akll saylmaz.
Kald ki, Allah teâlâ, basiretini açmadkça, sen
kimseyi fikrinin yanllna, huy ve amelinin kötülü-
e inandramazsn. Çünkü, Allah teâlâ hidayet verip
iman nuru nasip etmedikçe, herkes kendi fikrini, ken-
di inancn, kendi huyunu ve kendi fiil ve amelini be-
enir, onlar en güzel bulur ve onlara sahip olmaktan
dolay övünür.
nsanlar, genellikle yüz ve fiziklerini beenmezler,
fakat akl, fikir, huy ve amellerini beenirler, beenince
de onlar savunur ve

241 -Kim ne düünür, neye inanr ve ne yaparsa yapsn, na-


sl olsa bir gün Allah'n mahkemesinde bunlarn hesabn verir.
492 mam Gazali 'nin Risaleleri • 13

Kur'ân- Kerim'de buna iaret edilerek öyle bu-


yurulmutur:
"nsan, çok mücadeleci bir varlktr/' 244

Bir udur ki, insan kendi nefsini slah


husus da
etmedikçe, bakasn slah edemez. Ve kendi inanç ve
fikrinin güzelliklerini kendi amel ve ahlakyla müah-
has hâle getirmedikçe, onlarn güzel olduu yönün-
deki sözleriyle inandrc ve ikna edici olamaz. Onun
için, nereden baklrsa baklsn, önce ve öncelikle ken-
di nefsinden balamann gereklilii ortaya çkar. An-
cak nefis, köpek gibidir. Bu sebeple, kolayca uslan-
maz ve terbiye almaz. Onun bu huyunu bilerek terbi-

devaml uramak ve nush ile (nasihatle) us-


yesiyle
lanmad zaman kötekle onu yola getirmeye çal-
mak lâzmdr.
Peygamberlere selâm olsun. Hamd ve övgü de
âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.

nsana asl iki ey çok dokunur. Bunlardan zulmü nor-


birincisi,

mal iler cümlesinden saymak, ikincisi de kendi yanllarn, kin


ve garazlarn Islama mal etmektir.
244 -Kehf, 54

You might also like