You are on page 1of 53

HALKTAN BİRİ

“TRAVIS PINE”

TRAVIS PINE
“A Man Of The People”

OYUN

POLİTİK HİKÂYE

I PERDE

Yazan

Sam BOBRICK

Çeviren

Ekin TUNÇAY TURAN

2010 ©
KİŞİLER

TRAVIS PINE ______ Altmışlı yaşlarda bir adam.

TOM WALKER ______ Otuzlu yaşlarda bir FBI ajanı.

MEKÂN

Amerika’ nın orta batısında, eski, bakımsız bir evin küçük oturma odası.
PERDE

I. SAHNE

Zaman - Günümüz. Bir bahar sabahı.


Mekân - Orta Batı Amerika’ da tek yatak odalı küçük bir evin oturma
odası. Düzenli olmasına karşın, evin bir süredir boyanmadığı ve eşyaların
yenilenmediği bellidir. Eşyalar eski püskü ve modası geçmiştir. Evin girişi
yandandır. Sahnenin sağ gerisinde ise ön kapı bulunmaktadır. Kapının en
üstünde bulunan camlı bölmeden, dışarıda bulunan kişinin başı görünür.
Sahnenin sağ tarafında perdeyle kapatılmış bir pencere, sol gerisinde ise
küçük mutfağa giriş bulunmaktadır. Mutfak girişinin yanında ve duvarın
karşısında küçük bir mutfak masası ve bir sandalye vardır. Kahvaltıdan
kalan tabaklar hâlâ masanın üzerindedir. Sahnenin ön solunda yatak
odasına giriş kapısı, ortada ise bir kanepe ve rahat görünümlü bir koltuk
vardır. Muntazam yerleştirilmiş birkaç masa, abajur ve ayaklı lâmba ile bir
ya da iki sandalye ve duvara asılı pek çok resim göze çarpar. Bir yığın
gazete ve dergi bir iki sandalyenin üzerine yığılmıştır. Evin bu cansız hâli
bize, buraya bir zamanlar kadın elinin değmiş olduğu ama bunun çok
uzun zaman önce olduğu hissi vermektedir...
TRAVIS PINE, altmışlı yaşlarda bir adamdır. Üzerinde günlük kıyafeti
vardır. Rahat görünümlü koltuğunda oturmuş, gazetesini okumaktadır.
Görünüşünden, okuduğundan pekte memnun olmadığı bellidir...

TRAVIS - Lânet olası aptal ! Geri zekâlı ! Salak ! (Kapıya, otuzlu yaşlarda bir
adam olan TOM WALKER gelir, zili çalar. TRAVIS gazetesini indirir, kapıya
gider. Kapıyı açmadan dışarıdaki adama bağırır.) Ne istiyorsun ?

WALKER - (Dışarıdan, yüksek ama boğuk bir ses duyulur.) Bay Pine.
Travis Pine, siz misiniz ?

TRAVIS - Kim soruyor ?

1
WALKER - Amerikan hükûmeti.

TRAVIS - Kim, kim ?

WALKER - Amerikan hükûmeti. (WALKER, cüzdanını açar, TRAVIS


görebilsin diye kimliğini kapının üzerindeki camlı bölmeye doğru kaldırır.)

TRAVIS - FBI mı ?

WALKER - Evet. İçeri girebilir miyim ?

TRAVIS - FBI, ha ? Evet, tabi, tabi. (TRAVIS kapıyı açar, WALKER içeri
girer. İyi giyimlidir. Üzerinde lâcivert renkli bir takım elbise, elinde bir
evrak çantası vardır.)

WALKER - Teşekkür ederim.

TRAVIS - FBI’ da mı çalışıyorsunuz ?

WALKER - Evet.

TRAVIS - Kimliğinizi tekrar görebilir miyim ? Bugünlerde ortalık pek güvenli


değil de. Üç kâğıtçılar benim gibi parası olmayan yaşlı insanları dolandırmak
için her yolu deniyor.

WALKER - Ya, öyle mi ? Ne kötü.

TRAVIS - Aslında devlet de aynı şeyi yapıyor, sanırım o yüzden o kadar da


önemli değil.

WALKER - (WALKER cüzdanını açar, tekrar kimliğini gösterir.) İşte,


buyrun bakın.

2
TRAVIS - (TRAVIS önce kimliğe sonra WALKER’ a bakar.) Tom Walker.
Evet, kimliğin resmî göründüğüne şüphe yok. Ve siz de size benziyorsunuz.
Daha önce hiç FBI’ dan biriyle karşılaşmamıştım.

WALKER - Ne mutlu ki çok insan karşılaşmıyor. Karşılaşanların bir çoğu da


bunun farkında değil zaten. Mümkün olduğu kadar dikkati üzerimize
çekmemeye çalışırız. Bizler Amerikan halkının güvenliği ve huzuru için varız.

TRAVIS - Öyle mi ? Belki de öyledir. Ama ben artık bundan pek emin
değilim.

WALKER - İnanın bana Amerikan halkı geceleri daha rahat uyuyorsa


sayemizde uyuyor.

TRAVIS - Bunu bilemem. Kutu yapma fabrikasındaki işimi kaybettiğimden


beri geceleri iyi uyuyamıyorum.

WALKER - Sizin adınıza üzüldüm.

TRAVIS - Benim kadar üzülemezsiniz. Şirket tüm çalışanları işten çıkardı ve


fabrikayı, saatine sadece 12 sent verecekleri işçilerin olduğu bir kasabaya
taşıdı.

WALKER - Bir de iyi yönünden bakın. En azından hâlâ ucuz kutu


alabiliyorsunuz.

TRAVIS - Evet, ama içini dolduracak param yok. Bütün gece uyumayıp, nasıl
iki yakamı bir araya getireceğimi düşünüyorum.

WALKER - Bu çok kötü. Belki bir doktora gidip sizi sakinleştirecek bir ilâç
yazdırsanız iyi olur. Meselâ valyum ben de işe yarıyor.

TRAVIS - Denerdim ama sağlık yardımım kesildiği için bunu karşılamam


mümkün değil.

3
WALKER - Şey, sanırım devlet bu ülkenin bir sosyal yardım kuruluşuna
dönmesini engellemeye çalışıyor.

TRAVIS - Zaten sosyal yardımımı da kestiler. Pek iyi günler geçirmiyoruz.

WALKER - Evet. Bunu duymuştum.

TRAVIS - Evet, birkaç dakika önce benden duydunuz. Emeklilik maaşım


gitmiş olabilir ama hafızam yerinde. (WALKER’ ın ceketinin kumaşına
dokunur.) Güzel takım.

WALKER - Teşekkür ederim.

TRAVIS - Hayattaki hedefim öldüğümde böyle bir takım içinde gömülmek.

WALKER - (Konuyu değiştirmek için etrafına bakınır.) Çok güzel bir


eviniz var Bay Pine. Çok sıcak. Yani çok samimi.

TRAVIS - Dalga mı geçiyorsunuz ? Burası acınacak durumda. Boyaya, su


tesisatının yenilenmesine, çatısının değişmesine, kısacası bir evin neye ihtiyacı
varsa hepsine ihtiyacı var.

WALKER - Evet, olabilir ama burası kendine göre nasıl desem, çok... Çok
Amerikan.

TRAVIS - Eğer yıkık dökük, bir çöp yığınını tarif etme şekliniz buysa evet
sanırım öyle. Tüm ülkenin durumu bu işte.

WALKER - Hiçbir şey sonsuza dek aynı kalmaz. Eminim, güzel günlerde
görmüşsünüzdür Bay Pine. Evinizin ön bahçesinde duran bir Oldsmobile
değil mi ? Çok pahalı bir arabadır.

TRAVIS - Öncelikle benim ön bahçem yok. Bir bahçeye de bahçe diyebilmek


için o bahçede çimen olması lâzım. Benim önde sahip olduğum şeyse sadece

4
toprak. Sulamama gerek kalmıyor ve böylece yılda on kez daha öğlen
yemeği yiyebiliyorum. Oldsmobile’ a gelince, o da en az yirmi yıllık.

WALKER - Bir klâsik yani.

TRAVIS - Öyle mi ? Belki satın almak istersiniz ? Lâstikleri patlak, kapıları


paslı, camları kırık ve motoru yok, çünkü çalındı. Bu eksiklerinin dışında çok
iyi çalışır.

WALKER - Bu konuyu düşüneceğim.

TRAVIS - Öyle mi ? Tamam. Bu arkadaşça sohbeti kesip, lâfı dolandırmayı


bırakalım da, bana buraya neden geldiğinizi söyleyin.

WALKER - Peki. Bayan Pine evde mi ?

TRAVIS - Hayır, gitti.

WALKER - Öyle mi ? Ne zaman döner ?

TRAVIS - Buna cevap vermek zor. Birkaç yıl önce bir sabah uyandı, bana
baktı, eve baktı, başını salladı, “Sanmıyorum.” dedi ve evi terk etti. O günden
beri ondan haber almadım.

WALKER - Çok üzüldüm.

TRAVIS - İnsan soyunda kendini koruma içgüdüsü çok gelişmiştir.

WALKER - Evet, öyleye benziyor. Her neyse, benim burada bulunma


sebebime gelirsek, bence sizin bu konuda bir fikriniz var Bay Pine.

TRAVIS - Var mı ?

WALKER - Evet, bence var.

5
TRAVIS - Boyer’ lar, öyle değil mi ? Şu solumda oturan komşular. Onları
defalarca polise şikâyet ettim. Her akşam içip sarhoş oluyorlar, sonra da
birbirlerini dövüyorlar. Pek çok kez silâh sesi de duydum. Bu konuda birinin
bir şey yapma zamanı gelmişti.

WALKER - Hayır, sebep Boyer’ lar değil. Bu yerel idareyi ilgilendirecek


bölgesel bir konu. Federaller böyle işlere karışmaz. En azından şimdilik.
(Evrak çantasını açar, içinde bazı kâğıtları arar.)

TRAVIS - O zaman sağımdaki komşular olmalı, Stiggler’ lar. Yıllardır


uyuşturucu işiyle uğraşıyorlar. Evlerinde bu şehrin yarısını uçuracak kadar
kimyasal var.

WALKER - Bunu öğrendiğim iyi oldu ama sebep Stiggler’ lar da değil.

TRAVIS - Değil mi ?

WALKER - Değil.

TRAVIS - O zaman Hanson’ lar olmalı. Arka evde oturan komşular.

WALKER - Onların ne problemi var ?

TRAVIS - Onlar da kadın satıyor.

WALKER - Hayır, korkarım sebep onlar da değil.

TRAVIS - Bunlardan daha iyi ne sebep olabilir ki ?

WALKER - Sebep sizsiniz.

TRAVIS - Ben miyim ?

WALKER - Siz ve mektuplarınız.

6
TRAVIS - Ya.

WALKER - Evet. Başkan’ a yazdığınız mektuplar. Başkan’ a mektup


yazdığınızı kabul ediyorsunuz, öyle değil mi ?

TRAVIS - Evet, elbette. Birkaç tane yazdım, bunu kabul ediyorum. Pek çok
insan Başkan’ a mektup yazıyor. Mektuplarımın nesi varmış ?

WALKER - Sanırım, sizinkiler biraz problem yaratıyor.

TRAVIS - Öyle mi ?

WALKER - Evet, öyle. Bay Pine, kabul etmelisiniz ki mektuplarınızda onu,


kırıcı ve uygun olmayan bir biçimde eleştiriyorsunuz.

TRAVIS - Bakın, buna bir itirazım yok. Benim, Başkan’ la ve bu ülkeyi


aşağılık bir şekilde yönetmesiyle ilgili bazı sorunlarım var. Ve bu konuda
yalnız olmadığımdan da eminim.

WALKER - Evet, bu doğru. Başkan pek çok eleştiri aldığı için, açıkçası bunu
kabul etmek zorunda kaldı. Ama sizin mektuplarınız, nedenini bilmediğim bir
sebepten dolayı onun sinirini bozuyor.

TRAVIS - Yani Başkan benim mektuplarımı kendisi mi okuyor ? Hadi


yapmayın. Amerikan Başkanı’ nın kendisine gönderilen tüm mektupları
okuduğuna inanmamı beklemiyorsunuz herhâlde ?

WALKER - Elbette, hepsini okumuyor. Tüm mektupları okuması da mümkün


değil zaten. Ama zaman zaman aralarından bazılarını seçip okuyor. Ve aylar
önce seçtiklerinden biri de sizin mektubunuzdu. Tabi, okuyunca da derinden
etkilendi.

TRAVIS - Gururum okşandı.

7
WALKER - Tahmin etmiştim. Ama maalesef pekte olumlu yönde etkilenmedi.

TRAVIS - Nasıl yani ?

WALKER - Morali bozuldu, depresyona girdi.

TRAVIS - Gerçekten mi ? Bu iyi işte. O seçildiğinden beri ben de derin bir


depresyondayım.

WALKER - İyi ya da kötü, ama Başkanımız çok ama çok hassas bir insan.

TRAVIS- Palavra. Bugüne kadar sahip olduğumuz en duyarsız Başkan o.


Hepimizin içine etti. Sosyal güvenliğin, sağlık sigortasının, vergilerin içine etti.
Seçildiğinden beri tek yaptığı şey, her şeyin, hepimizin içine etmek.

WALKER - Biliyorum, biliyorum. Zaman zaman yaptıkları pekte adil


görünmeyebiliyor. Ama görüyorsunuz işte, devleti yönetmek oldukça karmaşık
ve zor bir iş. Ayrıca herkesi memnun etmeniz de mümkün değil.

TRAVIS - Öyle mi ? Görünüşe bakılırsa, o büyük şirket sahibi dostlarını


memnun etmekle meşgul. İşten atmalar arttı, maaşlar düştü, haklar azaldı ama
onlar hâlâ lüks içinde yaşıyor.

WALKER - Başkan bu ülkenin bel kemiğinin ticaret olduğunu düşünüyor,


şirketlere güveniyor.

TRAVIS - Evet, o zaman bu ülkenin bir sinir doktoruna, Başkan’ ın da


beyninin bir kısmının alınmasına ihtiyaç var. Her neyse, eğer mektuplarım
onu bu kadar rahatsız ediyorsa, o da okumayıversin... Evet, evet, belki onları
okumasa daha iyi olur. Çünkü sizi uyarıyorum, eğer ülkede işler iyiye
gitmezse, o mektuplar da iyileşmeyecek.

8
WALKER - Sanırım problem de bu zaten. Şu aşamada onları okumaktan
vazgeçmesi pek mümkün görünmüyor. Sizin olumsuz görüşleriniz onu o
kadar üzdü ki, mektuplarınızı okumak onda bir takıntı haline geldi ve… Ve
çevresindeki herkes ona bunu yapmaktan vazgeçmesini söyledi. Kabinesi,
doktorları, karısı... Bakın, mektuplarınız yüzünden aylardır seks yapamıyor.

TRAVIS - Buna gerek yok ki ! Ülkeyi yeteri kadar beceriyor zaten !

WALKER - Bu çok kaba oldu ama.

TRAVIS - Umarım öyle olmuştur !

WALKER - Bay Pine, buraya, sizden mektuplarınızın tarzını değiştirmenizi ya


da Başkan’ la mektuplaşmayı toptan kesmenizi istemeye geldim.

TRAVIS - Durun bir dakika, ben Başkan’ la mektuplaşmıyorum. Mektuplaşıyor


olmak için onun da bana yazıyor olması gerekir, öyle değil mi ? Oysa o bana
hiç cevap yazmadı.

WALKER - Başkan bulunduğu konumdan ve durumdan dolayı size cevap


yazamaz. O kadar ağır bir depresyon geçiriyor ki, sürekli ağır ilâçlar
kullanmak zorunda.

TRAVIS - Tabi, onun sağlık sigortası var, ilâçlarının parasını karşılayabilir.

WALKER - Bay Pine, bu çok ciddi bir mesele. Ben de buraya ülkenin iyiliği
adına Başkan’ a mektup yazmayı kesmeniz için istekte bulunmaya geldim.

TRAVIS - Hadi oradan, gidin işinize. Ben çok sıradan bir insanım, Bay
Walker. Ben ne üniversiteye gittim ne de öyle şatafatlı başka bir yere. Aslında
benim mektuplarım dürüstçe yazılmış düşüncelerden öte bir şey değil. Yarım
akıllı birinin üzerinde nasıl bu kadar etkili olabildiklerini anlayamıyorum.
(Sessizlik) Sanırım bir problem var.

9
WALKER - Mektuplarınızın saf bir yönünün olduğunu kabul ediyorum, ama
tuhaf bir sebepten ötürü Başkan üzerinde duygusal olarak biraz fazla etkili
oldukları kesin. Ve bu ülkeyi son derece zor ve riskli bir duruma sokuyor.
Şimdi... Eğer izin verirseniz sizinle birkaç mektubunuzu gözden geçirmek
istiyorum. (Evrak çantasından pek çok mektup çıkarır.)

TRAVIS - Onları saklamış. Çok etkilendim.

WALKER - Bunlar kopyaları. Orijinalleri Beyaz Saray’ ın avukatları


tarafından incelendi. Sizi bu işten vazgeçirebilmenin, durdurabilmenin yasal bir
yolu olabilir mi diye araştırdılar.

TRAVIS - Bunu yapabilir misiniz ?

WALKER - Bu aşamada bunu yapabilmemizin bir yolu yok gibi görünüyor.


Bu işin şu ana kadar devlete maliyeti resmi olarak on dört milyon dolar.

TRAVIS - Bu sağlık plânı için ayrılan paraların nereye gittiğini çok güzel
açıklıyor.

WALKER - İlk mektubunuzla başlayalım mı, ne dersiniz ? Şimdi… Kendinizi


Amerikan Başkanı olarak hayal edin. Dostlarınızla, size enerji veren bir golf
oyunundan yeni dönmüşsünüz ve bu kâğıt parçasını masanızın üzerinde
buluyorsunuz. (Mektubu okumaya başlar.) “Sayın Başkan, at götüne
benziyorsunuz. En içten saygılarımla. Travis Pine.” Şimdi Bay Pine, eğer böyle
bir mektubu siz almış olsaydınız, ne düşünürdünüz ?

TRAVIS - At olarak mı yoksa başkan olarak mı ?

WALKER - Ben çok ciddiyim Bay Pine !

TRAVIS - Bunu yemin törenindeki konuşmasında, suç oranını azaltmak için


ortaklaşa çalışan hırsızları hapishaneye göndereceğini, eğitim için daha çok
para ayıracağını ve her Amerikalı’ nın hayatını daha iyi bir hâle getireceğini

10
söylediği zaman yazmıştım. Hayatımda hiç bu kadar saçmalığı bir arada
duymamıştım.

WALKER - Evet, biliyorum ama söyledikleri diğer başkanların yemin


törenlerinde verdikleri sözlerden pekte farklı değildi.

TRAVIS - Evet, ama ondan gelen saçmalıklar daha fazlaydı ve


samimiyetsizdi.

WALKER - Anlıyorum. Peki, şimdi sizden gelen ikinci mektup parçasına bir
bakalım. Bu bir şiir formundaydı.

TRAVIS - Haa, şiir. Evet, hatırlıyorum. Onu Kongre’de yaptığı konuşmada, suç
oranını azaltmak için ortaklaşa çalışan hırsızları hapishaneye göndereceğini,
eğitim için daha çok para ayıracağını ve her Amerikalı’ nın hayatını daha iyi
bir hâle getireceğini söylediği zaman yazmıştım.

WALKER - Pek çok kişi bu konuşmayı çok etkileyici ve harekete geçirici


bulmuştu.

TRAVIS - Ben de öyle bulmuştum. Beni o kadar harekete geçirdi ki, bu


ülkeden taşınmayı düşündüm. Yemin töreninde verdiği sözlerin aynıydı.

WALKER - Şey, evet insanların hâlâ aynı şeyleri yapmayı plânladığını


bilmesini istiyordu. Yine de sizin bu kadar kaba bir cevap vermeniz
gerekmezdi. (Okur.) “Sayın Bay Başkan, siz bir salaksınız, budalasınız, iki
yüzlüsünüz ve de ayrıca bokun tekisiniz !”

TRAVIS - Bu şiirden çok gurur duyuyorum. Üzerinde tam üç hafta çalıştım.

WALKER - Başkan’ ın da üç hafta hasta yatmasına sebep oldu. Ardından


“Anma Günü” nde yaptığı konuşma için yazdığınız mektup geldi.

11
TRAVIS - O konuşmayı da hatırlıyorum. Suç oranını azaltmak için ortaklaşa
çalışan hırsızları hapishaneye göndereceğine, eğitim için daha çok para
ayıracağına söz vermişti ve...

WALKER - Evet, vesaire, vesaire. Bir kez daha çizmeyi aşmıştınız. (Okur.)
“Sayın Başkan, siz bir çuval köpek bokusunuz. Anneniz bile sizin en aptal
evlâdı olduğunuzu biliyordu.”

TRAVIS - (Sessizlik) Hımm... Eee ? Bunda onu kızdıran ne oldu ?

WALKER - Bay Pine, bu mektuba kadar her şey onunla sizin aranızdaydı.
Ama onun sevgili annesini bu olaya katmanız gerçekten belden aşağı
vurmak gibi oldu.

TRAVIS - Önceki mektuplarımla onu etkilediğimi bilmediğim için kişisel bir


yaklaşımda bulunmanın daha iyi olacağını düşündüm.

WALKER - “Bir çuval köpek boku” dediğiniz kısımla ilgili bir sorun
yaşamadı. Onu çileden çıkaran, annesinin onun en aptal evlâdı olduğunu
bildiğini söylediğiniz kısımdı. Bana söyler misiniz Bay Pine, bu bilgiyi size
kim verdi ?

TRAVIS - Hiç kimse. Sadece kendimi annesinin yerine koydum.

WALKER - Maalesef, bunu okuduğu andan itibaren onda intihar eğilimi


başladı. İlâçlar etkisini göstermeye başlayana kadar onu kesici aletlerden uzak
tutmak zorunda kaldık.

TRAVIS - Ah keşke bilseydim, ona mutlaka bir testere gönderirdim.

WALKER - Sonrasında sizden mektuplar bombardıman halinde gelmeye


başladı. Birbiri ardına, aralıksız. Onu lânet olası bir manyak, kahrolası bir
üçkâğıtçı ve boktan bir rüşvetçi olmakla suçladınız. Bu suçlamalarınız annesi

12
ile ilgili olan kadar çirkin olmamakla birlikte, dünyanın en güçlü ve önemli
liderlerinden birine olan saygınızı yitirdiğinizin kanıtıdır.

TRAVIS - O kadar kalın derisi varsa belki de Amerikan Başkanı


olmamalıydı.

WALKER - Gerçekçi olun. Bu ülkenin yarısı ona oy verdi. Eğer oy verme


makineleri bozuk olmasaydı muhtemelen daha fazla oy almış olacaktı.

TRAVIS - Benimle dalga mı geçiyorsunuz ? Eğer oy verme makineleri bozuk


olmasaydı şimdi Beyaz Saray’ da başka biri oturuyor olacaktı !

WALKER - Şimdi de suçlamada mı bulunuyorsunuz ?

TRAVIS - Hadi yapmayın ! O oy verme makinelerini yapan şirketin sahibi


onun politikacı dostlarından biriydi. Siz anlayın artık.

WALKER - Bakın, Bay Pine… Bu arada size Travis diyebilir miyim ?

TRAVIS - Diyebilirsin. Ancak Başkan’ a benden söz ettiğin zaman Bay Pine
demeni tercih ederim.

WALKER - Başkanın yaptıkları arasında onayladığınız hiçbir şey yok mu ?

TRAVIS - Sen söyle. O seçilmeden önce bu ülkenin parası vardı. Benim gibi
insanların bankada parası vardı. Şimdi cebimizdeki son kuruşa kadar alıyorlar.
Peki bu para kime gidiyor ? Petrol işindeki dostlarına, enerji sektöründeki
arkadaşlarına ve yüklü miktarda askerî anlaşmalara imza atan ahbaplarına
tabi !

WALKER - Bu sözler artık bayatladı.

TRAVIS - O seçildiğinden beri bayat bir şey bile alacak para bulamıyorum.
Anlamıyor musun ? Ülke boka batmış durumda ve bizi bu duruma sokan

13
emrinde çalıştığın kişi. İyi işler, kötü işlere dönüştü. Kötü işler daha kötü
işlere dönüştü. Artık bu ülkede neredeyse hiçbir şey üretilmiyor. Ve tüm
bunlar benim gibi olanları, yani bir zamanlar bir yere, bir geleceğe sahip
olanları, orta sınıf diye bir şey varken orta sınıf olma şansı olanları mahvetti.
Acaba hemen bir not yazsam kendisine iletebilir misin ? En azından pul
parası vermekten kurtulmuş olurum.

WALKER - Bu size bağlı. Bu defa ne yazmayı plânlıyorsunuz ?

TRAVIS - Şunu ! “Sayenizde artık bu ülkede üretilmeyen ürünlerden biri olan


elektrikli testere bir tarafınıza girsin !” ... Nasıl, iyi mi ? Tanrım, bu adam
gerçekten salağın teki !

WALKER - Travis, Tanrı dediniz.

TRAVIS - Ne olmuş ?

WALKER - Bu bir ilişki kurabilmeniz için ortak bir nokta olabilir.

TRAVIS - Kiminle ?

WALKER - Siz ve Başkan arasında. Bildiğiniz gibi kendisi son derece


inançlı biridir. Neredeyse pek çok duayı ezbere okuyabiliyor. Bir gün birlikte
kiliseye gitmenizi ayarlasam ne dersiniz ?

TRAVIS - Ben ! Kiliseye, hem de Başkan’ la birlikte gideceğim, öyle mi ?

WALKER - Bu ikiniz için de çok iyi olabilir.

TRAVIS - Vaktini boşa harcama. Artık kiliseye gitmiyorum çünkü Tanrı’ ya


olan inancımı yitirdim.

WALKER - Öyle mi ? Bu çok kötü. Ne zamandır böylesiniz ?

14
TRAVIS - O palyaço seçildiğinden beri ! Bunu Tanrı’ nın olmadığına dair bir
kanıt olarak görüyorum.

WALKER - Hiç adil değilsiniz Travis. Başkanlık, karşılığını alamayacağınız


bir görevdir.

TRAVIS - Peki o zaman seçilmek için neden milyonlarca dolar harcadı ?

WALKER - Bakın, size durumu açıklayayım Travis. Başkan sizin acı veren
mektuplarınızla daha fazla uğraşacak durumda değil. Yazdıklarınız yüzünden
şu anda tam bir sinir krizinin eşiğinde. Bundan dolayı onun çalışanları olarak
yaptığımız oldukça uzun ve ciddi tartışmalar sonucunda bu durumdan
kurtulmanın tek bir çözümü olduğuna karar verdik. Travis, sizden Başkan’ a
güzel bir mektup yazmanızı istiyoruz, başka bir deyişle güzel bir mektup
yazmanıza ihtiyacımız var.

TRAVIS - Asla !

WALKER - Lütfen.

TRAVIS - Unut gitsin !

WALKER - Bakın, böyle bir şeyi daha önce FBI’ dan birinin bir başkasına
söylediğini hiç sanmıyorum... Yani… Sizden çok rica ediyorum.

TRAVIS - Hayır !

WALKER - Belki şimdi söyleyeceğim şey fikrinizi değiştirmenize yardımcı


olabilir. Eğer Başkan’ a mektup yazmayı bırakırsanız…

TRAVIS - Evet ?

WALKER - Size oldukça iyi bir iş teklifinde bulunacak.

15
TRAVIS - Öyle mi ? Nasıl bir iş ?

WALKER - Ne isterseniz. Biliyorsunuz, oldukça güçlü bağlantıları var.


Meselâ... Devlet için çalışmaya ne dersiniz ?

TRAVIS - Devlet mi ? Peki, ne yapacağım ?

WALKER - Devlet işi işte.

TRAVIS - Bu biraz belirsiz oldu.

WALKER - Genelde devlet işlerinin çoğu öyledir zaten. Size yıllık iki yüz
bin dolar maaş, çok iyi bir sağlık sigortası, ekstra izin günleri versek ve
teşvik olarak da evden çıkmanıza gerek olmadığını söylesek, kabul eder
misiniz ?

TRAVIS - Peki, ama ne iş yapacağım ?

WALKER - İşimi zorlaştırıyorsunuz Travis. Burada bir çözüm bulmaya


çalışıyorum.

TRAVIS - Sanırım ben biraz eski kafalıyım. Eğer maaş alacaksam bir iş
yapmalıyım.

WALKER - Öyle mi ?

TRAVIS - Evet, öyle.

WALKER - Açıkçası, bunu ayarlamak oldukça güç. Bir şey yapmanızı yani.
Peki, orduda çalışmaya ne dersiniz ? Orada oldukça boş pozisyon var.

TRAVIS - Hadii yapma. Neredeyse yetmişime geldim.

WALKER - Önemli değil. Bugünlerde neredeyse herkesi orduya alıyorlar.

16
TRAVIS - Eğer sen gidersen ben de giderim.

WALKER - Peki, ordu işini unutalım. Başka bir şey düşünelim. Sizin
aklınızda bir şey var mı ?

TRAVIS - Hayır, yok. Bu teklifi yapan sensin. Ama bak sana ne diyeceğim ?

WALKER - Ne diyeceksiniz ?

TRAVIS - Eğer istediğim işi… Seçme şansım olsaydı… O zaman...

WALKER - Evet ?

TRAVIS - Başkan’ ın danışmanı olmak isterdim. Ne dersin ?

WALKER - Dalga geçmeyin, Travis.

TRAVIS - Çok ciddiyim. Yapmak istediğim iş bu. Washington’ a gitmek,


Başkan’ ın tüm toplantılarında onun yanında oturmak istiyorum. Her zaman
sadece bu ülke için çalışması gerektiğini hatırlamasını sağlayacağım. Benim
gibi insanların bir değişime ihtiyacı olduğunu anlamasını, bir zamanlar
ülkemizle, kendimizle gurur duyduğumuz günleri hatırlayan insanları
düşünmeye başlamasını istiyorum.

WALKER - Peki bu, sizin mektup yazmanızı engelleyecek mi ?

TRAVIS - Evet.

WALKER - Peki bunun yerine size Texas’ ta bir ev versek nasıl olur ?

TRAVIS - Olmaz.

17
WALKER - Peki “Florida Valiliği” ne ne dersiniz ? Kime oy verdikleri
umurlarında bile değil zaten.

TRAVIS - Üzgünüm. İstediğim şeyde son derece kararlıyım. Aksi takdirde


mektup yazmaya devam edeceğim.

WALKER - Başkan’ ın danışmanı olmak istiyorsunuz, öyle mi ?

TRAVIS - Evet, öyle. Eğer mektuplarım Beyaz Saray’ daki o taş kafalının
üzerinde bu kadar etkili olabiliyorsa, varlığımın onda neler yapabileceğini bir
düşün. Belki bir şekilde bu ülkenin yeniden eskiden olduğu gibi büyük bir
ulus olmasına yardımcı olabilirim.

WALKER - (Bu söylediğini anlamazdan gelir.) Of, Travis.

TRAVIS - Bana “Of Travis” falan deme. Bu kadar. Bedelim bu. Sadece
Başkan’ ın danışmanı olurum, başka da hiçbir şey olmam.

WALKER - Sıkı pazarlık ediyorsunuz.

TRAVIS - Bir sonraki mektubumda Başkan’ ın uykuda altına kaçırmasına


değineceğim.

WALKER - Aman tanrım ! Bunu nasıl öğrendiniz ?

TRAVIS - İpuçlarını birleştirince sonuca ulaşmak pekte zor olmadı.

WALKER - Eğer bu ortaya çıkarsa mahvolur. Tamam, tamam… Aaa...


Tamam… Beni köşeye sıkıştırdınız. Siz kazandınız. Bu durumda… Başkan’ ın
bir diğer danışmanı da siz olacaksınız.

TRAVIS - Tamam mı yani ? Kimseden onay alman gerekmiyor mu ?

18
WALKER - Aslına bakarsınız Travis, benim görevim, size ne isterseniz onu
vermekti. Daha fazlasını bile isteyebilirdiniz.

TRAVIS - Ya ! Neyse… Senin gibi bürokrasi ile uğraşan adamların buna


inanmasının zor olduğunu biliyorum ama tek isteğim, saygınlığın, güvenin ve
Oval Ofis’ e duyulan hürmetin tekrar kazanılması. Eğer bunu başarabilirsem o
zaman hayatım pek çok insanın hayal edip, umabileceğinden daha fazla bir
anlam kazanmış olacak.

WALKER - Bu çok soylu, çok fedakâr, çok takdir edilesi ve vatansever bir
düşünce Travis. Neredeyse gözyaşlarımı tutamayacağım.

TRAVIS - (Gözlerine bakar.) Gözyaşı falan görmüyorum.

WALKER - İçime akıyorlar. (Kolunu TRAVIS’ e dolar. İkisi de seyirciye


doğru dururlar.) Bence çok özel bir adamsın Travis. Çok akıllı, önemli bir
kişiliksin. Gerçekten merhametli, ilgili birisin. Washington’ a alışmakta oldukça
zorluk çekeceksin. Hadi git hazırlan. (Cebinden telefonunu çıkarır.) Şimdi
Başkan’ a Travis Pine’ ın oraya gelmek için yola çıktığını haber vereceğim.

Sahne kararır.

II. SAHNE

Zaman: Aylar sonra. Öğleye doğru, TRAVIS mutfaktan çıkar. Sandviç


yiyerek gelir. Masaya oturur ve gazeteyi açıp, okumaya başlar.

TRAVIS - Seni manyak orospu çocuğu… Sen sadece kıçımı silmeye


yararsın…

Kapıda WALKER’ ın kafası görünür. Zili çalar. TRAVIS kapıya doğru


bakar, WALKER’ ı görür ama görmezden gelir. Kapı zili tekrar çalar. Bu
defa daha ısrarcıdır. TRAVIS iç geçirir, ayağa kalkar, kapıya gider ve açar.
WALKER içeri girer...

19
WALKER - Beni içeri aldığın için teşekkür ederim. İçimden umarım kapıyı
kırmam gerekmez diye düşündüm. Bazen bunu yapmak zorunda kalıyoruz da.
Nasılsın Travis ?

TRAVIS - Çok kızgınım. Beyaz ekmekli, konserve jambonlu sandviç ister


misin ?

WALKER - Konserve jambonlu mu ? Hayır sağol. İnsanların hâlâ bu tip


şeyler yiyor olmasına şaşırdım.

TRAVIS - İnan bana sosisliyi tercih ederim. Ama senin de bildiğin


o kişi yüzünden fiyatlar üçe katlandığı için alamıyorum. Neyse, ne
söyleyeceksen söyle ve git, çünkü seni dinlemeyi düşünmüyorum.

WALKER - Travis, Başkan ilişkinizi tamir etmek istiyor. Washington’ a geri


dönmeni ve ona bir şans daha vermeni istiyor.

TRAVIS - Aaa, belli ki benim mektupları okumuş.

WALKER - Evet, anlaşılan hâlâ üzerinde olumsuz etki etmeyi başarıyorlar.


Özellikle son yazdığın çok kabaydı. Daha önce hiçbir Amerikan Başkanı bir
hemoroid zekâsına sahip olmakla suçlanmamıştır. Bu onu derinden yaraladı,
hem de çok derinden.

TRAVIS - Çok fena. Eminim “Hemoroid” de bunu duyunca üzülmüştür.


Neyse, benim Washington’ a dönmeme gelince, Başkan’ a kendi kendini
becermesini söyle. Onun bir hücreye konması lâzım.

WALKER - Evet. Bunu mektuplarında pek çok defa yazdın. Bu da onu çok
rahatsız etti.

TRAVIS - Güzel. Neden bu adamı iknâ edebileceğimi düşündüm


bilemiyorum.

20
WALKER - Anlamaya çalış Travis, dünyanın en güçlü ulusunun başkanı
olmak çok zor bir iş. Her gün vermesi gereken yüzlerce karar var. Bazen
arada bir iki tane hata yapabiliyor.

TRAVIS - Yokuş aşağı park edilen bir arabanın el frenini çekmemek hata
sayılabilir, ama Kanada’ da üç şehri haritadan silmek bir faciadır !

WALKER - Evet, bu biraz ağır bir durum olabilir, ama bu konuda senin de
hatan olduğunu hatırlatmak isterim. Belki orada reçeteli ilâçların daha ucuz
olduğunu söylemeseydin bu olay hiç gerçekleşmeyecekti.

TRAVIS - Ben bunu, Başkan’ ın ülkedeki bazı lânet olası ilâç şirketlerini
fiyat indirmeleri konusunda iknâ edebileceğini düşündüğüm için söyledim.

WALKER - Ama Başkan bunu, Kanada’ nın bizim ilâç sanayimizin geleceğini
yok edeceği konusunda bir uyarı olarak algıladı. İş dünyasının temel
prensiplerini uyguladı ve bu yarışa bir son verdi. Bu normal, doğal bir
tepkiydi.

TRAVIS - Normal mi ? Toronto, Ottawa ve Montreal artık yok ! Bu normal mi


yani ?

WALKER - Lütfen, Travis. Sen hiç Kanada haritası gördün mü ? O kadar


büyük ki. Başka şehirler kurmak için o kadar çok yer var ki.

TRAVIS - Milyonlarca insan öldürüldü !

WALKER - Evet ama sadece Kanadalılar. Onlardan daha çok var. Hiç kışın
Arizona’ ya gittin mi ? Onlarla dolu. İğrenç ! Neyse, gelecekte Başkan’ a bir
konuda bilgi verirken amacını daha açık ve anlaşılır bir şekilde anlatmalısın.

TRAVIS - Gelecek mi ? Gelecek diye bir şey yok ! O manyakla işim bitti
benim. Ben kâğıdım ve kalemimle burada kalıyorum.

21
WALKER - Bunu duyduğuma üzüldüm. Oysa Başkan arkadaş olabileceğinizi
düşünmeye başlamıştı.

TRAVIS - Geri zekâlı bir sincapla arkadaş olurum daha iyi. (Hayal kırıklığı
içinde) Ona ne önerdiysem beni reddetti. Yabancı petrole bağımlı duruma
geldiğimiz için sabah akşam ağzımıza sıçılıyor. Bu sorunu gidermek için çok
basit bir öneride bulundum.

WALKER - (Onu anladığını göstermeye çalışır.) Evet, duydum. Seçilmiş tüm


resmî kişilerin ve ailelerinin petrol şirketi hissesi almalarını yasaklamak
istemişsin.

TRAVIS - Evet. Eğer Başkan ve kongre üyelerinin bu şirketlerle parasal


yönden bir ilgileri olmazsa başka enerji türlerinin üretilmesi için daha istekli
olacaklarını düşündüm.

WALKER - Mantıklı bir öneri.

TRAVIS - Tam yirmi yedi kez ateş ettiler !

WALKER - Malesef tüm büyük kentlerde yoldan geçenlere ateş edenler var.

TRAVIS - Devletin limuzininden değil ama ! Bence içine girdiğimiz bu


gereksiz savaşları durdurmak için önerdiğim çözüm de son derece iyiydi.

WALKER - Onu da biliyorum. Savaşa önce Başkan ve kongre üyelerinin


kızlarının ve oğullarının gönderilmesini önermiştin.

TRAVIS - Bunun üzerine ofisime bir füze fırlattılar. Neyse ki odamdaki iki
pencere de açıktı. Birinden girip diğerinden çıktı.

WALKER - Evet, malesef çok kötü bir durumdu. Senin ofisin yerine “Ulusal
Silâh Birliği Merkezi” ne isabet etti. Bu yüzden hâlâ eleştiriliyorum.

22
TRAVIS - Büyük şirketlerdeki kodamanların, çalışanların emeklilik
haklarından çalmalarını önleyecek bir çözüm bulmuştum.

WALKER - Evet, biliyorum. Tüm yöneticilerin de emeklilik haklarını


kaybetmelerini önermiştin.

TRAVIS - Kiraladığım arabaya dinamit attılar. Şansıma tam o sırada biri


arabayı çalmaya çalışıyordu… Sonra marihuana içimini yasal hale getirmek
istedim.

WALKER - Evet, marihuana. Açıkçası bu konuda sana tümüyle katılıyorum.

TRAVIS - Bu sayede devletin borçlarını ödeyebilir ve ülkedeki


hapishanelerin yarısını boşaltabilirdik.

WALKER - Evet, ama bu neredeyse herkesi sinirlendirdi. Sigara lobisini, içki


lobisini, ilâç firmalarını ve hatta “Gardiyanlar Birliği” ni.

TRAVIS - Sonrasında kafama vurdular ve beni bir çuvalın içine tıkıp nehre
attılar.

WALKER - İçine konduğun o şeyden nasıl çıktığın ise hâlâ dünyanın en


gizemli olaylarından biri.

TRAVIS - Bu iki yüzlülükten başka bir şey değil ! Washington’ da o kadar


çok marihuana içiliyor ki, il sınırlarına girdiğin andan itibaren dumandan sen
de kafayı buluyorsun. Benim çözümlerimin hepsi çok basit ama onlar bunları
duymazdan geldi. Başkan kendini ahlâklı biri olarak niteliyor ama, hâlâ çocuk
işçilerin istismar edilip kullanıldığı ülkelerden mal girmesine izin veriyor.

WALKER - Mantıklı ol, Travis. Eğer onlara izin vermeseydi ucuz tenis
ayakkabısını nereden alacaktık ?

23
TRAVIS - Tüm ülkede boş duran fabrikalar var. Bir zamanlar yaptığımız gibi
oralarda yapabiliriz.

WALKER - Bir ayakkabı için iki dolar daha fazla ödeyerek mi ? Sana temel
bir ekonomi dersi vereyim Travis. Herhangi bir şey için yüksek ücret
ödemek sadece fiyatların artmasına neden olur ve düşük gelirliden alınan
paranın tekrar zengine dönmesini geciktirir.

TRAVIS - Bana ne ! Amerikalı işçi ayvayı yemiş. Artık hiçbir şey bu ülkede
üretilmiyor.

WALKER - Hiçte öyle değil. Silâh sanayi hiç olmadığı kadar gelişmiş
durumda. Ne dersen de, ama hiç kimse Amerika gibi zırhlı silâh yapamıyor.

TRAVIS - Doğru. Diğer ülkeler de bunları kendilerini bizden korumak için


satın alıyor. Bir gün gelecek bunları bize karşı kullanacaklar.

WALKER - Birkaç yanlış yapıldığını ben de kabul ediyorum, ama buraya


ülkenin yanlışlarını konuşmak için gelmedim. Travis, Başkan seni hayal
kırıklığına uğrattığını biliyor, ama o, senin ona verdiğin değerden çok daha
değerli, büyük biri. Hatalarını kabul etmeye ve onları düzeltmek için elinden
geleni yapmaya hazır. Washington’ a geri dön Travis.

TRAVIS - Teşekkür ederim ama hayır. Burada kalıp ona mektup yazmaya ve
kendini bok gibi hissetmesini sağlamaya devam edeceğim... Geceleri
parmağını emiyor. Bunu bildiğimi öğreneceği güne kadar bekle.

WALKER - Bu çok özel bir bilgi ama.

TRAVIS - Bana ne ?

WALKER - Travis, seninle Başkan’ ın dış politikası hakkında konuşalım mı


biraz ? Sadece bir dakika, ha ?

24
TRAVIS - Rezalet ! Herkes bizden nefret ediyor !

WALKER - Bunun farkında Travis. Düzeltmesi gerektiğini biliyor ve bu işi


senin yapabileceğini düşünüyor. Eğer o zarar verici mektupları yazmayı keser
ve Washington’ a dönersen, seni… Dışişleri Bakanı yapmak istiyor.

TRAVIS - Siktirsin ! Dışişleri Bakanı var zaten.

WALKER - Hayır, artık yok. İstifa etti.

TRAVIS - Sahi mi ? Ne zaman ?

WALKER - Yarın. Koltuk boş ve aramızda kalsın, bence bu zamanda bu iş


için en doğru adam sensin.

TRAVIS - Hadiii yapma. Öyle herhangi birini Dışişleri Bakanı yapamazsınız.

WALKER - Elbette yaparız. Son birkaç tanesi de bunun kanıtı zaten.

TRAVIS - (Düşünerek) Dışişleri Bakanı, ha ?

WALKER - Harika değil mi ? Başkan’ ı etkilemek için düşündüğünden de


fazla güce sahip olacaksın. Dünyayı gezeceksin, harika insanlarla tanışacaksın,
muhteşem yemekler yiyeceksin, elçilik partilerine katılacaksın, uçuş yaptığında
kazanacağın millerde senin olacak. Ne dersin, Travis ?

TRAVIS - (Etkilenmiştir.) Sadece mektup yazmaktan vazgeçersem beni


Dışişleri Bakan’ ı yapacak, öyle mi ?

WALKER - Kötü bir iş değil. Kendi ekibin, ofisini yeniden dekore edebilmen
için altı milyon dolarlık bütçen olacak, tabi devletin sağlayacağı muhteşem
sağlık imkânlarını da unutma. Biliyorsun, artık ilâçları Kanada’ dan getirtmek
mümkün olmadığı için ilâç faturaları insanı mahvedebilir.

25
TRAVIS - Ben ! Dışişleri Bakanı !

WALKER - Yazma becerinle piyangoyu vurdun Travis. Her yıl okuyabilen


insan sayısı azalırken bunu başarmak oldukça zor bir şey.

TRAVIS - Çünkü eğitim sistemimiz berbat.

WALKER - Başkan Danimarka ve Norveç’ le olan savaşları kazandığımız


zaman, eğitimden o savaşlara aktarılan paranın tekrar eğitime aktarılacağına
söz verdi. Ne diyorsun Travis ? Anlaştık mı ?

TRAVIS - (Düşünür.) Dışişleri Bakanı, ha ? Ben, Travis Pine. İnsanın başını


döndürüyor.

WALKER - Gerçekten çok etkileyici.

TRAVIS - İlk yapacağım şey gidip herkesten özür dilemek olur.

WALKER - Harika bir fikir. Benzersiz ve zamanlaması süper.

TRAVIS - İnsanlar bizi yeniden sevebilir.

WALKER - Bu harika olmaz mı ?

TRAVIS - Evet. Bir sürü değişiklik yaparım. Hepsi de çok iyi olur. Zaten
çirkin Amerikalılarız bir de aptal Amerikalılar olmamıza gerek yok.

WALKER - Kesinlikle.

TRAVIS - İlk olarak o lânet olası, küçük, önemsiz ülkelere milyonlarca dolar
göndermeyi keserim. Oradaki diktatörler bu paraları kendi hesaplarına
aktarıyor. Sadece kendileri ve aileleri için harcıyorlar. Madem bu kadar çok
borcumuz var, zaten çalınacak paraları neden vermeye devam edelim ki ?

26
WALKER - Sen kesinlikle tam bir fikir adamısın.

TRAVIS - Daha fazlasıyım. Ben sağduyulu bir adamım. Bundan sonra her
şey adil olacak. Eğer bir ülke bize tek taraflı kurallar uyguluyorsa, biz de
onlara aynı kuralları uygulayacağız, kaç tane meclis üyesinin karısına maaş
ödediklerinin önemi olmayacak.

WALKER - Bu çok uzun zaman önce yapılmalıydı.

TRAVIS - Teröre gelince, artık etkisiz bir politika olmayacak. Buna destek
olan tüm ülkelerle bağımızı kopartacağız. Ve eğer Başkan’ la arkadaşları
oradaki yatırımlarını kaybederlerse, buna göğüs gerecekler.

WALKER - Bunlar çok olumlu hedefler, Travis. Gerçekten etkilendim.

TRAVIS - Sorunlarımızı yine cesaret, diplomasi ve zekâmızla çözen bir ulus


haline geleceğiz.

WALKER - Resmini paramızın üzerinde görebiliyorum, Travis. Bence yüzün


10 sentin üzerinde harika olacak.

TRAVIS - 10 sentin üzerinde Franklin Roosevelt var.

WALKER - Belki de onu çeyrekliğe almanın zamanı gelmiştir. O büyüklükte


bir paraya, tekerlekli sandalyedeki haliyle koyabiliriz. Eminim bu hoşuna
giderdi.

TRAVIS - Belki hâlâ yardımım dokunabilir, hatta belki Beyaz Saray’ daki
kaçığın dünyayı mahvetmesini engelleyebilirim.

WALKER - Olasılıklar sonsuz Travis ve ben ufukta yeni bir ulusal bayram
günü görüyorum. “Travis Pine Günü” … Çok özel olacak. Tüm ülke konserve
jambon yiyecek.

27
TRAVIS - Kabul etmeliyim ki, bu fikir hoşuma gitti.

WALKER - Elbette gider. Kimin gitmez ki ?

TRAVIS - Peki, geliyorum. Bu defa Başkan’ a dikkat etmesi gerektiğini söyle.


Bu onun son şansı.

WALKER - Bu düşüncelerini ona hemen ileteceğim, Travis. Çok


heyecanlanacaktır.

TRAVIS - Güzel. Bu arada…

WALKER - Evet ?

TRAVIS - Şu andan itibaren, lütfen bana “Bakanım” diye hitap et.

Sahne kararır.

III. SAHNE

Zaman: Aylar sonra. Ekim ayı sonlarına doğru, akşam vakti. TRAVIS
kanepede uzanmış bir dergi okumakta ve yüksek sesle yorum yapmaktadır.

TRAVIS - İyi… Güzel. O orospu çocuğu bunu hak ediyor...

Kapının dışında WALKER görünür. Zili çalar. TRAVIS oraya doğru bakar,
WALKER olduğunu görünce dergiyi okumaya devam eder. WALKER ısrar
eder, tekrar tekrar zili çalar. TRAVIS dergiyi bırakır, ayağa kalkar, kapıya
doğru gider ve açar. WALKER içeri girer, kapıyı kapatır.

TRAVIS - Hayır, hayır. Deneme bile. Geri gelmiyorum. Bir daha asla o
yalancı, kazıkçı, içten pazarlıklı deve bokunu görmek istemiyorum.

28
WALKER - Biliyorum, biliyorum. Senin için kolay değildi. İnan bana bazı
olaylarda kalbim seninleydi.

TRAVIS - Saçmalama Walker. Senin kalbin yok. Sen sadece onun uşağısın.

WALKER - Dışardan öyle görünüyor, değil mi ? Bir gün benim de kendime


ait inançlarım ve düşüncelerim olduğunu göreceksin.

TRAVIS - Bu adam koca bir geri zekâlı. Dünyayı tekrar kendi tarafımıza
çekmek için ne kadar uğraştıysam, o da her seferinde beni baltalamak için
uğraştı.

WALKER - Hiçbir Dışişleri Bakanı senin kadar sıkıntı çekmemiştir.

TRAVIS - Ben Fransa’ da iki ülke arasındaki ilişkileri onarmaya çalışırken, o


Fransa Başbakanı için “Sulu gözlü, hanım evlâdı !” dedi.

WALKER - Kelime seçimi kötü olmuş.

TRAVIS - Ülkeden ayrılmadan önce öfkeli bir grup Fransız bayat ekmeklerle
saldırıp ödümü koparttı !

WALKER - Diplomasi artık eskisi gibi değil.

TRAVIS - Rusya’ yla ilişkileri düzeltmek için gittiğimde ise Rusya Başkanı’
nı samimiyetsiz, soğuk ve mastürbasyoncu olmakla suçladı.

WALKER - Çocukça, çok çocukça.

TRAVIS - Hava alanına gitmek için yola çıktığımda öfkeli bir grup Rus,
beni arabamdan dışarı çıkardı ve ellerindeki boş votka şişeleriyle saldırdı !

WALKER - Haklısın, diplomatlarımız için daha korumalı giysiler yapmaya


başlamalılar.

29
TRAVIS - Sonra Suudi Arabistan’ a onları yola getirmeye gittiğimde, veliaht
prensin en sadık dostumuz ve kardeşimiz olduğunu söyledi. Amerika’ ya
döndüğümde öfkeli bir grup Amerikalı, uçaktan indirip ellerindeki Japon
yapımı beyzbol sopalarıyla beni dövdü !

WALKER - Bu hafta Başkan, Kongre’ ye Amerikalıların gizli olarak beyzbol


sopası taşımasını yasaklamaları için mektup gönderdi.

TRAVIS - İki yüzlü ne olacak ! Her yaptığı şey yapmayı söz verdiğinin tam
tersi olarak sonuçlanıyor. Her olacağını söylediği şey, olacağını söylediği şeyin
tam tersi olarak gerçekleşiyor. Bu adam tam bir yalancı. Bu ülkenin başına
geçtiğinden beri ahlâksızlık ve umutsuzluk dışında her şey azaldı.

WALKER - Okuldayken sadece “C” alabilen bir öğrenci olduğunu


unutmamalısın.

TRAVIS - Bir daha asla o adamın içinde olduğu bir şeyin parçası
olmayacağım. İyi haberse, artık Amerikan halkının durumun farkında olduğu.
Son yapılan anketleri gördün mü ?

WALKER - Bilgim var.

TRAVIS - Sonuçlar harika. (Dergiyi kastederek) İşte burada. Time dergisi.


Seçimlere iki hafta var ve popülaritesi bugüne kadar ki başkanlar içinde en
düşük seviyede. Bu rakamlarla tekrar seçilmesi imkânsız. Hiç kurtuluşu yok.

WALKER - Öyle olduğunu düşünüyorsun, değil mi ?

TRAVIS - Sen öyle düşünmüyor musun ?

WALKER - Halk kararsız. Ne yapacaklarından asla emin olamazsın. O


yüzden dönmelisin.

30
TRAVIS - Unut gitsin. Sana o beş para etmez, dolandırıcı adam için bir daha
asla çalışmayacağımı söyledim.

WALKER - Bu seferden sonra, bir daha asla çalışman gerekmeyecek, söz


veriyorum.

TRAVIS - Anlamadım ?

WALKER - Otur Travis, beni dinle. (TRAVIS’ i bir sandalyeye doğru iter.)
Buraya Başkan için çalışmanı istemeye gelmedim.

TRAVIS - Öyle mi ?

WALKER - Öyle. Buraya onu öldürmeni istemek için geldim.

TRAVIS şaşırır...

Sahne kararır.

IV. SAHNE

Kısa bir an sonra. TRAVIS, WALKER’ a bakmaktadır.

TRAVIS - Onu öldürmek mi ? Başkan’ ı öldürmemi mi istiyorsun ?

WALKER - Evet. Senin için problem olur mu ?

TRAVIS - Problem mi ? Ha ? Dur bir dakika. Bak bu adamın bizi taş devrine
götürmeye çalıştığını biliyorum ve bu yüzden bunu düşünmedim sanma. Ama
ben bir katil değilim. Ben sadece ülkesi için en iyisini isteyen fakir, kızgın,
çaresiz bir Amerikan vatandaşıyım.

WALKER - Evet, bunu biliyorum. Ve Başkan’ ı öldürmek bu ülke için


yapabileceğin en iyi şey olur. Gördüğün gibi çalıştığım büro, devletin

31
bünyesindeki diğer bürolarla birlikte onun bu ülkeyi nasıl bir yöne
sürüklediğinin gayet farkında.

TRAVIS - Farkında mı ? Biliyor musun, beni kandırabilirdin.

WALKER - Benim işimde insanlar duygusuz, hatta vicdansız izlenimi vermek


üzere eğitilirler. Ama inan bana, her ne kadar at gözlüğü takmış görüntüsü
vermekten hoşlansakta bizler robot değiliz. Başkan, bu büyük demokrasi
ülkesine daha fazla zarar vermeden önce, mümkün olan en kısa sürede
Başkan Yardımcısı’ yla yer değiştirmeli. Bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

TRAVIS - Başkan Yardımcısı mı ? O bu konuyu biliyor mu peki ?

WALKER - Evet ve çok heyecanlı görünüyor. Yemin töreni konuşmasını


hazırladı bile. Ofisime gelen kopyasını okudum. Harikaydı. Suç oranını
azaltmak için ortaklaşa çalışan hırsızları hapishaneye göndereceğine, eğitim
için daha çok para ayıracağına…

TRAVIS - Gerisini biliyorum. Anladım.

WALKER - Tamam. Şimdi, Washington’ a gitmek için ne zaman hazır


olursun ?

TRAVIS - Dur bir dakika. Anlamıyorum. Şimdi Başkan’ ı ortadan kaldırmanın


ne anlamı var ki ? Az önce sana son anket sonuçlarını gösterdim. Seçimlere
iki hafta var ve görünüşe göre büyük bir farkla kaybedecek.

WALKER - Travis, bunu sana çok kesin bir bilgi olarak söylüyorum.
Bekleyemeyiz. Başkan New York ve California’ ya atom bombası atmayı
plânlıyor.

TRAVIS - Nee ! Yo, hayır !

WALKER - Evet.

32
TRAVIS - Neden peki ?

WALKER - Çünkü tüm o güzel, iyi kalpli liberal insanların yaşadığı


eyaletleri ortadan kaldırmak istiyor. Büyük bir ihtimalle Pensilvanya, New
Jersey ve Connecticut’ ın bir bölümü de onlarla birlikte yok olacak. Bu
eyaletlerin yokluğu sayesinde ve geride kalanların çoğunun da onun gibi
dengesiz olduğunu düşünerek seçimi kazanabileceğini sanıyor.

TRAVIS - Çılgınlık bu !

WALKER - Kesinlikle öyle ve biz bu durumdan ölesiye korkuyoruz.


Bazılarımızın o bölgelerde arkadaşları var.

TRAVIS - Hayır, hayır. Bu imkânsız. Böyle yaparak paçayı kurtaracağını


düşünüyor olamaz.

WALKER - Bu kadar saf olma Travis. Şu son yaptığına bak. İşi öyle bir
halletti ki, sanki olay uluslararası bir durummuş gibi göründü. Böylece
Avusturalya’ ya saldırmak içinde bir sebebi olacak.

TRAVIS - Avusturalya mı ? Neden ? Bizim dostumuz olduklarını sanıyordum.

WALKER - Öylelerdi. Ama hayvanat bahçesine yaptığı son ziyarette kanguru


tarafından yumruklandı.

TRAVIS - Peki ya hileli elektronik oy verme makinelerine ne oldu ? Madem


seçimi kazanmayı o kadar istiyor, neden yeniden onları kullanmıyor ?

WALKER - Şey, tüm endüstriyel makineler gibi onların yenileri de artık Çin’
de üretiliyor. Çinlilerin bir grup çekik gözlü, pirinç yiyen, ucuz kalem yapan
pislikler olduğunu söylediği için artık onlara güvenebileceğinden pek emin
değil.

33
TRAVIS - Rezalet ! Bunları ne zaman söyledi ?

WALKER - Geçen hafta onun yüzünün basılı olduğu tuvalet kâğıdı


yaptıklarını öğrendiğinde. Ona telif hakkı ödemedikleri için çok kızdı.

TRAVIS - Gerçekten mi ? Ben de birkaç rulo almak isterim.

WALKER - Seni de listeye eklerim.

TRAVIS - Bak madem onun gebermesini istiyorsun, neden gidip kendin


yapmıyorsun ? Sanırım bu sizin uzmanlık alanınız.

WALKER - Yapamam. Bu bir darbe görüntüsü yaratabilir ve ülkeye


istikrarsız bir görünüm verebilir. Borsa çöker, dünya ekonomisi batar ve işin
en kötüsü tüm bireysel emeklilik hesabı kayıtlarımız silinir. Eğer Başkan
ortadan kaldırılacaksa bu, gerçek, temiz, aklı başında bir suikast gibi
görünmeli. Kennedy’ nin ki gibi. Pek çok insan, bu işin, kendini buna adamış,
yalnız başına hareket eden bir çılgın tarafından yapıldığına inandı.

TRAVIS - İnan bana, eğer imkân bulsalar Başkan’ ı halletmek isteyecek bir
sürü insan var, ama ben onlardan biri değilim. Ayrıca neden ben ?

WALKER - Çünkü şüpheli sayısını mümkün olduğu kadar az tutmak


istiyoruz. Washington’ da seninle iş yapmak isteyen insan sayısı çok az
olduğu için en iyi aday sen görünüyorsun. Şimdi nasıl yapacağını anlatayım.
Oval Ofis’ te uygun bir yere bir silâh konmuş olacak. İçeri girip “Günaydın,
Sayın Başkan. Kravatınız da pek güzelmiş.” diyecek, silâhı alıp, onu
vuracaksın.

TRAVIS - Bu kadar mı ?

WALKER - Evet, bu kadar. Tabi eğer onu tiyatroda vurmayı ve sanatsal bir
açıklama yapmayı düşünmüyorsan. Tesadüfe bak, bu perşembe akşamı

34
“Mamma Mia” için bileti var. Daha önce tam sekiz kez izledi. Bu gösteriyi
gerçekten çok seviyor.

TRAVIS - Biraz ağır ol. Birincisi, sana yapmayacağımı söyledim. İkincisi


bunda kötü bir koku var, bunu alabiliyorum.

WALKER - Travis, Travis, Travis…. Büyük hayal kırıklığına uğradım. Sonunda


ülkene hizmet etmek için eline bir fırsat geçiyor ve sen nasıl da utanç verici
bir şekilde davranıyorsun. Bu işin önemine ve aciliyetine bir bak lütfen ! Acı
çeken Amerikan halkını düşün. New York’ u düşün. California’ yı düşün. Yok
olacaklar Travis. Hepsi yok olacak !

TRAVIS - Oralar için gerçekten çok üzgünüm. Ama okuduğum kadarıyla


zaten kimsenin orada yaşayacak kadar parası yok. Bu işi yapacak adamınız
ben olmayacağım. Yalana, cinayete, entrikaya sonsuza dek veda ettim. Artık
ben Amerikan politikasının dışındayım.

WALKER - Peki, ya birkaç teşvik edici teklifte daha bulunsak ? Meselâ evini
boyatsak. Her yere yeni halı döşetsek. Hatta belki yeni modern bir mutfak
bile olabilir. Bunun barakanın değerini ne kadar arttıracağını tahmin
edebiliyor musun ? Hatta şu ön bahçende duran eski Oldsmobile için bir garaj
bile yapabiliriz. Ne dersin ?

TRAVIS - Anlamıyorum, bu ısrar neden ?

WALKER - Peki, ya bu evin hepsini yıkıp yerine bir apartman diksek ?


Komşularının evlerini de yıkıp burayı güvenlikli, yüzme havuzu, tenis kortu,
spor salonu olan bir kompleks haline getirsek ? Hayatın boyunca rahat
edebilir ve her yıl kirayı yüzde yirmi beş artırabilirsin.

TRAVIS - Beni bir şeyin içine çekmeye çalışıyorsun, öyle değil mi ? Seni,
bunu anlayabilecek kadar tanıyorum.

35
WALKER - Tamam, beni çaresiz bir durumda yakaladın. Son teklifim şu !
Las Vegas tur paketi. Muhteşem Ceasar’s Palace’ ta üç gün dört gece
konaklama. Arnold Schwarzenegger’ le akşam yemeği. İki yüz dolarlık oyun
fişi ve pazar günü harika bir brunch. Bunu reddetmek için delirmiş olman
gerek Travis.

TRAVIS - Bir düşüneyim, bir düşüneyim... Hımm… Başkan’ ı destekleyenlerin


sayısı çok az. Kazanma ihtimali yok. Ama hayatına kastedilirse… Popüleritesi
ne olur ?

WALKER - Biter. Eğer saldırı başarılı olursa, biter.

TRAVIS - Peki ya, başarılı olmazsa ?

WALKER - Olacak. Sana yardım etmek için orada olacağım. Hatta istersen
doğru nişan alman için sana yardım ederim. Çok kolay olacak, Travis. Bam -
bam - bam. Sana söz veriyorum saniyeler içinde bitmiş olacak.

TRAVIS - Bam - bam - bam !

WALKER - Evet. Bam - bam - bam ! Daha kolayı olamaz.

TRAVIS - Peki Walker, benim için kaç “Bam” olacak ?

WALKER - Nasıl yani ?

TRAVIS - Bana tuzak kuruyorsun, öyle değil mi ?

WALKER - Yapma Travis. Sen eski bir dostsun.

TRAVIS - Evet, daha da eskimek, yaşlanmak istiyorum. Beni kandıramazsın.


Neden Başkan’ ın ölmesini isteyesin ki ? Konforlu işinden olacaksın. Ayrıca bu
ülke için iyi bir şey yapacak türden biri değilsin, eğer yaptıysan da çok önce
yapmışsındır. Peki tüm bunlar niye ? Bir de şu açıdan bakalım mı ? Seçime iki

36
hafta var. Başkan anketlerde geri durumda. Eğer biri onu öldürmeye kalkarsa
o zaman ne olur ? Böylesine ulusal bir facia olduğunda genellikle ne olur ?
Ülke bir araya gelir, birlik olur ve liderin arkasında durur. Birdenbire yaptığı
kötü şeyleri, hileleri, yalanları, gafları, dünyaya verdiği acı ve çektirdiği
ıstırabı unutur, aniden popüleritesi hiç olmadığı kadar tavan yapar. Bil
bakalım sonra ne olur ? Kolayca seçimi kazanır.

WALKER - Tamam. En son teklifim George Foreman ızgarası, 300 kilo


biftekten çekilmiş kıyma ve bir yıllık Kansas City barbekü sosu. Kaç parti
verebileceğini bir düşün.

TRAVIS - Evet, ofiste beni bekleyen bir silâh olabilir. Ama kuru sıkı
çıkabilir. Ben onu alıp ateş edeceğim. Sonra başka biri - ki, bu da büyük
ihtimalle sen olacaksın - asıl silâhı ateşleyecek. Bam - bam ! Birinci kurşun
Başkan’ ın yanındaki duvara, ikinci kurşun ise bana girecek. Sende övgüleri
kabul edeceksin. Unut gitsin. Bu pis işi yaptırmak için başkasını bulman
gerekecek.

WALKER - Seni hafife almışım Travis Pine.

TRAVIS - Korkarım öyle… Bir zamanlar başkanlık yapmış olan çok büyük
bir adamın da dediği gibi Walker, “Bazen herkesi kandırabilirsiniz, bazı
insanları her zaman kandırabilirsiniz ama herkesi her zaman
kandıramazsınız.”

WALKER - Ne tuhaf değil mi ? Biraz önce bu konuyu Başkan’ la konuştuk


ve o senin bu işi yapabileceğini düşündüğünü söyledi.

TRAVIS - Ben bu işi yapmayı düşünmüyorum ve artık Amerikan halkının


yeteri kadar akıllandığını, sizin yeni plânlarla karşılarına çıkmanızdan
bıktıklarına inanıyorum. Önümüzdeki birkaç hafta şu kanepeye uzanmayı ve o
serseri, pislik torbasının ofisten atılmasını görmeyi plânlıyorum. İyi geceler
Walker, yakında eski Başkan olacak kişiye en iyi dileklerimi ilet. Şimdi
müsaade edersen mektup yazmam gerek. Şuna ne dersin ? (WALKER,

37
TRAVIS’ in eline kâğıt ve kalem alıp kanepeye uzanmasını izler. TRAVIS
yüksek sesle düşünür ve yazmaya başlar.) “Sevgili Başkan. Seni yalancı,
kurnaz çakal seni. Sana güzel bir haberim var. Eğer anket sonuçları doğru
çıkarsa, artık yakında benden mektup almayacaksın !” …

Sahne kararır.

V. SAHNE

Zaman: Birkaç hafta sonra Kasım ayı başlarında, bir sabah. TRAVIS
kanepede uzanmış, gazete okumaktadır.

TRAVIS - Tanrı’ nın cezası, orospu çocuğu ! (Gazeteyi bir kenara atar.)
Hiçbir boka yaramayan orospu çocuğu !

Kapının dışında WALKER’ ın başı belirir. Zili çalar. TRAVIS ayağa kalkar,
kapıyı açar, WALKER içeri girer.

WALKER - İyi sabahlar, Travis.

TRAVIS - Nesi iyi ki ? Orospu çocuğu yine kazandı. Bu orospu çocuğu


ülkeyi mahvetti ama yine de seçimi kazandı.

WALKER - Biliyorum. Moral bozuyor, değil mi ? Ama her şey plânlandığı


gibi oldu. Suikast girişiminden sonra beklendiği gibi tüm ülke Başkan’ ın
arkasında birleşti.

TRAVIS - Size inanamıyorum. Bu işi yapması için benim yerime Başkan


Yardımcısı’ nı nasıl ikna ettiniz ?

WALKER - Çok zor olmadı. Ona bunun bir av kazası gibi görüneceğini
söyledik. Travis, buraya Başkan’ ın iyi niyet dileklerini ve barış mesajını
iletmeye geldim.

38
TRAVIS - İyi, ilet ve kaybol. Beni tuzağa düşürmeye çalıştığın için hâlâ sana
kızgınım.

WALKER - Anlamaya çalış Travis, bu tamamen politik bir durumdu. Aslında


sana sempati duyuyorum.

TRAVIS - Tabi, tıpkı bir aslanın bir tavşana duyduğu sempati gibi.

WALKER - Travis, Başkan senin Washington’ a dönmeni istiyor.

TRAVIS - O tabuta girene kadar asla !

WALKER - Travis, iki dönemle sınırlanmış Amerikan politika sistemi çok


sakat bir yapı. Hem olumlu hem de olumsuz yönleri var. Olumsuz tarafı,
Başkan’ ın, ilk dört yılında ikinci dönemde de seçilmek için uğraşmak
zorunda kalıyor olması. Bu yüzden de ülke için bir şey yapmaya pek vakti
olmuyor.

TRAVIS - İçine sıçmak dışında !

WALKER - Kesinlikle. Olumlu tarafı ise, eğer şimdiki Başkan gibi yeniden
seçilecek kadar şanslı olursa, ikinci dönemde, seçilmesi için büyük paralar
döken Washington lobicilerinin kıçlarını öpmesine gerek kalmıyor.

TRAVIS - Kimin umurunda ?

WALKER - Umarım senin umurunda olur. Anlayacağın gibi, Başkan son


dönemini politikacı olarak değil, bir devlet adamı olarak geçirmek istiyor.
Sadece birkaç kişinin Başkan’ı değil, herkesin Başkan’ı olmak niyetinde.

TRAVIS - Tam zamanı !

WALKER - Travis, Başkan bir miras bırakmak istiyor.

39
TRAVIS - Bıraktı zaten. Ülkeyi yedi yüz trilyon dolar borca soktu. Bundan
sonraki First Lady çamaşırını kendi yıkamak zorunda kalacak.

WALKER - Söylemeye çalıştığım şey şu, artık Başkan ülkenin gerçek


ihtiyaçlarına eğilmeye hazır.

TRAVIS - İyi. O zaman sorun nedir ?

WALKER - Sadece… İhtiyaçların ne olduğu hakkında bir fikri yok.

TRAVIS - Neden şaşırmadım acaba ?

WALKER - Ama bu konuda kimin fikri olduğunu biliyor Travis. O kişi


sensin. Sana “Halktan Sorumlu Bakan” olmanı öneriyor. Ne dersin ?

TRAVIS - Siktir git !.. Bir dakika ! Ne Bakan’ ı, ne Bakan’ ı ?

WALKER - Halktan sorumlu bakan. Yeni kabinesinde kendi oluşturduğu yeni


bir bakanlık, hem de içlerinde en güçlü bakanlık o olacak. Sonunda
Washington’ da insanların problemlerini, korkularını, önerilerini iletebilecekleri
biri olacak. Onların iyi olmalarını gerçekten önemseyen biri. Nasıl ama ?

TRAVIS - Bu saçmalığı keselim artık, Walker. Ben bu adamla ilişkimi


kestim. Hatta ona mektup yazmayı bile bıraktım. Geçen haftadan beri ona
mektup göndermedim.

WALKER - Hani onu, penisinin küçük olduğu iddiasıyla suçladığın


mektuptan mı söz ediyorsun ?

TRAVIS - Sayılır. Ben “Çük” kelimesini kullanmıştım. Minicik çük. Minicik,


büzüşük çük. Bunun onu daha çok yaralayacağını düşündüm.

WALKER - Seni bu iş için isteme sebeplerinden biri de bu. İstihbarat


toplamandan çok etkilendi.

40
TRAVIS - Evine dön Walker. O fıçı ağızlı Başkan tarafından daha fazla
keriz yerine konmaya niyetim yok.

WALKER - Travis, bu, ülkeyi doğru yola sokmak için büyük bir fırsat. Bu
hükûmeti tekrar halkın hükûmeti yapmak başkalarını rahatsız etse de… Bu…
Gerçekten halk için çalışan bir hükûmet yapmak için bu... Bulunmaz bir
fırsat... Ah, sanki biraz üşüdüm.

TRAVIS - İyi, umarım zatürre olursun.

WALKER - Bak, eğer Başkan samimi değilse neden böyle bir teklifte
bulunsun ki ?

TRAVIS - Eminim, gizli bir sebebi vardır.

WALKER - Hayır. Hayır, Travis, bu tamamen yeni bir oyun. Bu defa ben bile
Başkan’ ın söylediklerinde samimi olduğunu düşünüyorum. İşin birde iyi
tarafından bakarsan, ben artık ne seni ne de ülkeyi daha kötü bir hale
sokabileceğine inanmıyorum.

TRAVIS - Eminim bir şey bulur.

WALKER - Bak, belki Başkan’ ı reddebilirsin ama kendine bir sor bakalım,
kendi vatandaşlarını reddebilir misin ? (WALKER, TRAVIS’ i sahnenin
ortasına doğru getirir.) Ben hayır diyorum. Senin gibi biri bunu yapamaz
Travis Pine. Gerçek merhamet sahibi, derin ahlâki değerleri olan ve senin
kadar gerçek bir adam bunu yapamaz. (TRAVIS’ e şarkı söylemeye başlar.)

Halktan biri,
Halktan biri,
Çok asil, çok dürüst, çok iyi,
Uzun kilise kulesi gibi,
Bu halktan biri,

41
Travis Pine onun ismi...

TRAVIS - Hoş.

WALKER - Travis Pine, Travis Pine,


Çok sevdiği ülkesinin,
Boka batmakta olduğunu görünce,
Korkmaz o,
Ayağa kalkıp konuşmaktan...

TRAVIS - Akılda kalıcı.

WALKER - Travis Pine, Travis Pine,


Görev çağırınca onu,
Dönmez sırtını,
O, büyük adamın tekmelediği,
Küçük adama,
Yardım için hazır daima...

TRAVIS - WALKER - O halktan biri


Açgözlü ve şeytanla savaşan,
Bir gün gelecek,
Yaptıracaklar,
Bu halkın adamına tapınak,
Yok onunla eş değer bir kahraman,
Onun adı Travis Pine...

TRAVIS - Bir kez daha söyleyelim.

TRAVIS - WALKER - O halktan biri,


Olmayacak onunla eş değer biri,
Travis Pine onun ismi...

TRAVIS - İlk “Halktan Sorumlu Bakan” ben olacağım, ha ?

42
WALKER - Heyecan verici, öyle değil mi ? Yeni bir çağ başlamak üzere !

TRAVIS - Peki, son kez sağduyuma karşı geliyor ve işi kabul ediyorum.
Ama Başkan’ ı umursadığım için değil ha, şarkı hoşuma gittiği için !

Sahne kararır.

VI. SAHNE

Zaman: Aylar sonra. TRAVIS tek başına kanepede oturmakta, havaya


bakmaktadır. WALKER kapıya gelir, zili çalar. TRAVIS kımıldamaz. WALKER
defalarca zili çalar, ama sonuç alamaz. Sonra kapıyı açmaya çalışır. Kapı
açıktır. İçeri girer.

WALKER - Merhaba Travis. (TRAVIS cevap vermez.) Merhaba dedim. (Yine


cevap alamaz.) Kızgınsın, biliyorum. Seni suçlamıyorum. Hepimiz çok
şaşırdık. Ama böyle şeyler oluyor işte.

TRAVIS - Kendi götüne anlat bunları ! Neler olacağını tahmin etmeliydim. O


piçi benden daha iyi kim tanıyordu ki ? Tanrım, nasıl bir aptala dönüştüm
ben.

WALKER - Kendini kötülemekten vazgeç Travis. Hayatında yeni bir sayfa aç


ve olanları unut gitsin.

TRAVIS - Kendini “Kral” yaptı ! Anayasayı bir kenara atıp, kendini “Kral”
yaptı !

WALKER - Evet, böyle şeyler oluyor.

TRAVIS - (Kızgın) Sen salak mısın ? Böyle şeyler olmaz ! Böyle şeylerin
olmaması gerek ! En azından bu ülkede. Bunların olamayacağını söyleyen
yasalarımız vardı.
43
WALKER - Biliyorum, biliyorum, biliyorum. Ama olanların bir çoğu senin
yüzünden oldu. “Halktan Sorumlu Bakan” sendin. Devletteki yozlaşmayı,
maaşları, aptal yargı kararlarını, onların canını sıkan her şeyi sen hatırlattın.
Ona insanların değişim istediğini, devletin çalışması gerektiği gibi
çalışmadığını sen söyledin. Her şeyin daha az karmaşık, daha adil olduğu
hale dönmesini öneren sendin. İşte şimdi eskiye döndük Travis. Ülke bir
“Kral” ın idaresi altında, işte yine buradayız.

TRAVIS - (İç geçirir.) Bir zamanlar burası harika bir ülkeydi Walker. Bir
zamanlar herkes için özgürlüğün ve adaletin olduğu bölünmez bir ulustu.

WALKER - İşte yine başlıyoruz. Özgürlük, adalet, özgürlük, adalet, özgürlük,


adalet… Unut artık !

TRAVIS - Adam her şeyi bir kenara attı. İnsan Hakları Bildirgesi’ ni, hatta
Amerikan Milli Marşı’ nı !

WALKER - Aramızda kalsın Travis ama bence marş müzikal olarak berbattı.
Sana söylediğim şarkıyı bile daha çok sevdim.

TRAVIS - Artık meclisimiz yok, senatomuz yok, yüksek mahkememiz yok.


Her şeyi eline geçirdi ve kapattı.

WALKER - Evet, kralların özel ayrıcalıkları olur. Ayrıca demokratlara da,


cumhuriyetçilere de gerçekten güvenmek mümkün değil. Onların kendilerine
ait gündemleri vardı, başka hiçbir şey umurlarında değildi. Eğer temsil
ettikleri insanları sattılarsa, sadece zaman farkı olmuştur. “Kral” ı satmadan
önce onları satmış oldular.

TRAVIS - (İç geçirir.) Bir zamanlar burada insanlar mutlu yaşardı Walker.
İnsanlar yolda yanından geçerken gülümserlerdi. Doktorlar evleri arayıp,
hastalarını sorardı. Park etmek kolaydı. Makinelerimizi kendimiz üretirdik. Tost
makinelerini, çamaşır makinelerini, patates dilimleyicilerini… Elbette hatalar,

44
ön yargılar, yapılan haksızlıklar vardı ama hep ileriye giden, büyüyen, doğru
yolda ilerleyen, zorbalıktan ve anarşiden nefret eden bir çizgideydik. Çoğu
zaman kendimizle gurur duyardık.

WALKER - (Bunlardan bıkmıştır.) Vesaire, vesaire, vesaire... (WALKER


ceketini çıkarır, sırtında kılıf içinde bir tabanca görülür. Kanepeye oturur.)

TRAVIS - Ama yavaş yavaş başka bir ülkeye dönüştürüldük. Aşırı zıt
kutuplara bölündük. Gizliden gizliye yapılan işlerle gözümüz kör edildi.
Kürtaj, eş cinsel hakları, bilim, İncil derken dikkatimizi başka yerlere çektiler.
Aslında dikkatimizi bu ülkenin bir zamanlar olduğu gibi özgür ve harika bir
yer olarak kalması üzerine toplamalıydık. Ve yavaş yavaş, akıllıca, çok akıllıca
her şey elimizden alınmaya başlandı. İş güvenliği, maddi olarak ulaşılabilir
eğitim, istikrar hissi, bunlar yavaş yavaş ulaşılmaz olmaya başladı. Önce
bazılarımız için, sonra çoğumuz için, şimdiyse hepimiz için. Ve tüm bunlar
sadece para, güç ve seçilmiş ama kimsenin bilmediği kişilerin kontrolü ele
geçirmesi içindi.

WALKER - (Ayağa kalkar. Yeteri kadar dinlemiştir.) Lânet olsun ! Başa


“Kral” geçince neden vazgeçtik sanıyorsun ha ? Artık bana özgürlük
konusunda zırvalama. Bu ülkede yıllardır hiçbir şey özgür değil. En azından
sizin gibiler için değildi. Seçimler mi ? Oy verdiğiniz insanlardan o kadar
bıktınız ki aslında onların kim olduklarını, neyi temsil ettiklerini bile
bilmiyorsunuz. Uyan Travis ve gübrenin kokusunu duy. Sistemler de tıpkı
bilgisayarlar, klimalar ve televizyonlar gibi eskir. Bu rejim artık iş
yapmıyordu. En azından bir zamanlar çalıştığı gibi çalışmıyordu. Er ya da geç
bir şey olacaktı. “Kral” başa geçince, insanlar hiçbir değişim olmamasındansa
bir değişim olmasının daha iyi olacağını düşündü. Belki de olmamız gereken
yerdeyiz. Ben “Kral” ımız olsun ve bununla övünelim diyorum.

TRAVIS - Belki de haklısın. Ama bir konuda kafam hâlâ karışık. Eğer bu
yönde ilerleyeceğini biliyorduysa neden beni başa geçirdi ? “Halktan Sorumlu
Bakan” fiyaskosu ne içindi ?

45
WALKER - Hâlâ göremiyorsun, öyle değil mi Travis ?

TRAVIS - Neyi göremiyorum ?

WALKER - Sen sadece onun yürüdüğü yolda karşısına çıkan küçük bir
fareydin. Onunla ilgili her şeyden nefret ediyordun ama o yine de her
seferinde senin gözünü boyamayı başarıyordu. Bunu sana yapabiliyorsa
herkese yapabileceğini biliyordu.

TRAVIS - Yaptı da. O kazandı ve ülke kaybetti. Bu kadar.

WALKER - İnan bana Travis, bu bakış açısıyla hayat senin için çok daha
kolay olur.

TRAVIS - Evet, pes ediyorum. Her şeyin doğru ve dürüst olması için
uğraşmaktan vazgeçtim. Küresel ısınmanın da, genel sağlık sigortasının da,
insan haklarının da canı cehennneme ! Bugünden itibaren ben de sürüye
katıldım, Walker.

WALKER - Sürüye mi katıldın ?

TRAVIS - Evet. Travis Pine kavga etmekten yoruldu. Şu andan itibaren


hizmetinizdeyim ve sizin müziğinizle dans edeceğim. Eee, bu defa bana ne
teklif etmeye geldin ?

WALKER - Aslına bakarsan hiçbir şey.

TRAVIS - Hiçbir şey mi ?

WALKER - Travis, seninle yaptığım her anlaşmada senin çok özel biri
olduğunu düşündüm. Dürüstlüğünü, ahlâkını, doğru olanı yapma tutkunu hep
takdir ettim. Dünyada artık bir damla gün ışığının kalmadığını düşündüğüm
zamanlarda buraya seni bir gün ışığı huzmesi olarak gördüğüm için geldim.
O yüzden bugün burada olmak istedim… Şey için…

46
TRAVIS - Ne için ?

WALKER - Bu ayki idam listesi geldi. Listede senin de adın var.

TRAVIS - Ne ? Yani… Beni öldürtecek mi ? Ama neden ? Artık onun için bir
tehlike değilim ki !

WALKER - Biliyorum. Bunu “Kral” a elimden geldiğince iyi anlatmaya


çalıştım ama tam ikna olmak üzereyken aklına bir zamanlar okuduğu bir şey
geldi. “Vicdanı olmayan birine güvenmek ne kadar tehlikeliyse, ona sahip
birine güvenmek çok daha tehlikelidir.” dedi.

TRAVIS - Kurabiyeden çıkan bir yazıydı !

WALKER - Eminim öyledir.

TRAVIS - Şu işe bak ? Aptal bir kurabiye yüzünden öldürüleceğim. Bunu


mezar taşıma yazsan iyi olur.

WALKER - Her neyse, seninle bir arkadaşlığımız olduğu için, “Kral” senin
ortadan kaldırılma işini benim yapmama izin verecek kadar kibar davrandı.
İster inan ister inanma Travis, gerçekten sana sempati duyuyorum ve bu
durumdan dolayı gerçekten çok üzgünüm.

TRAVIS - Eminim üzgünsündür.

WALKER - Eğer biraz zaman istersen, arkamı dönüp üçe kadar sayabilirim.
Gerçi en fazla kapıya kadar gidebilirsin.

TRAVIS - Unut gitsin. Her şey bitti. Ben bittim.

WALKER - Senin adına sevindim. (Kılıftan silâhını çıkarır.) Peki, nerede


olmasını istersin ? Burada mı, yoksa yatak odanda mı ? Rahat etmeni istiyorum.

47
TRAVIS - Evde olursa burası çok dağılabilir. Süpürgem de pek iyi çalışmıyor
zaten. Eğer senin için sorun değilse dışarda olabilir mi ? Güzel bir gün ve
biraz temiz hava bana iyi gelebilir… En azından bir süreliğine.

WALKER - Peki. Dışarısı biraz serin belki üzerine bir hırka almak istersin.

TRAVIS - Tabi. (TRAVIS sandalyeden hırkasını alır, giyer. Etrafa bakar.)


Burası fena bir yer sayılmazdı. Biraz boyayla, şuraya buraya çakılacak bir
kaç çiviyle, azıcık emek verilse toparlanıp daha iyi bir yer olabilirdi. Biraz
emekle pek çok şey değiştirilebilir.

WALKER - Evet, bu bana ön bahçende duran eski Oldsmobile’ ı hatırlattı…

TRAVIS - (Düzeltir.) Toprak ! Ön bahçe değil, toprak alan.

WALKER - Doğru. Onu satın almak istiyorum.

TRAVIS - Neden ? Hurdası çıkmış.

WALKER - Biliyorum. Onu onarmayı düşünüyorum. Berbat bir durumda ama


bence harika bir koleksiyon parçası olabilir. 50 dolara ne dersin ?

TRAVIS - 100 !

WALKER - 60 veririm.

TRAVIS - Baksana, beni öldürmek üzeresin. Neden bana para vereceksin ki ?


Öldüğümde alıp gidersin.

WALKER - Biliyorum, ama doğru ve dürüst bir şekilde ayrılırsak vicdanım


daha rahat edecek. Son teklifim 75 dolar. Hadi Travis yapma, yaşayacağın
sadece birkaç dakikan var. Bu parayla zaten ne yapacaksın ki ?

48
TRAVIS - Ev kredimi ödeyeceğim. Üç ay daha ödeyebilirsem, ev benim
olacak.

WALKER - Muhasebecime söylerim önümüzdeki hafta bir çek yazar.

TRAVIS - Teşekkürler.

WALKER - (Saatine bakar.) Acele ettirmekten nefret ediyorum Travis, ama


2:30 Los Angeles uçağına yetişmeliyim. “Kral” ın ilgilenmemi istediği bir
sürü Hollywood yıldızı var.

TRAVIS - Tabi, tabi.

WALKER - Keşke böyle bitmeseydi Travis. Gerçekten.

TRAVIS - O zaman durdur onu Walker. Böyle devam etmesine izin verme.
Birinin onu durdurması gerek.

WALKER - Gerçekçi olmak gerekirse bunun olacağını sanmıyorum. Bence


artık bunu yapacak kahramanlar yok.

TRAVIS - Sanırım yok. Neyse, hadi şu işi bitirelim.

WALKER kapıyı açar.

WALKER - Kahretsin. Normalde böyle bir şey beni asla rahatsız etmez
Travis ama iş sana gelince… Gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum.

TRAVIS - Sen sadece işini yapıyorsun Walker.

WALKER - Biliyorum. Ama sana sempati duyuyorum derken yalan


söylemiyordum Travis.

TRAVIS - Bak, eğer bu senin için zor olacaksa, ben kendim halledebilirim.

49
WALKER - Yapabilir misin ? Zor olmaz mı ?

TRAVIS - Kendini daha fazla kötü hissetmene gerek yok.

WALKER - Son ana kadar bile saygınlığını koruyorsun.

TRAVIS - Tek kusurum bu olsa gerek.

WALKER - Sana minnettarım Travis. (Silâhını TRAVIS’ e verir.) Al işte.


Zor değil. Sadece namluyu şakağına daya ve tetiği çek, o kadar.

TRAVIS - Çok basitmiş. (TRAVIS dışarı çıkar.)

WALKER - Ve acısız. Hiçbir şey hissetmeyeceksin, emin ol. (TRAVIS’ in


peşinden gider, kapıyı açık bırakır.)

TRAVIS - (Sahnenin dışından) Böyle iyi mi ?

WALKER - (Sahnenin dışından) Biraz daha kulağına yakın tut.

TRAVIS - (Sahnenin dışından) Şimdi nasıl ?

WALKER - (Sahnenin dışından) Mükemmel !

Sessizlik. Sonrasında silâh sesi duyulur. Kısa bir an sonra, elinde silâhla
TRAVIS içeri girer. Silâhı masaya bırakır, WALKER’ ın ceketini alır, cep
telefonunu çıkarır. Menüsüne bakar, bir şey seçer ve bekler.)

TRAVIS - Şey, aaa… “Kral” müsait mi ? … Travis Pine arıyor... (Milli


marştan birkaç satır mırıldanır.) Selâm “Kral” ... Evet, benim Travis Pine...
Evet... Walker mı ? Dışarıda istirahat ediyor. Ebedî bir istirahatte. Beni dinle, şu
kendini “Kral” ilân etme saçmalığı var ya… (Silâhı eline alır, bakar.)

50
“Halktan Biri” olarak diyorum ki, bu yaptığın bir boka yaramayacak !..
(TRAVIS’ in yüzünü bir gülümseme kaplar. Işıklar yavaş yavaş kararır.)

SON

51

You might also like