Professional Documents
Culture Documents
Jose Luis Velasco - Harem Ağasının Sırrı
Jose Luis Velasco - Harem Ağasının Sırrı
�1 �rıapııııııoııı
Harcmağasının Sırrı
Josı! Luis Vclasco
Günışığı Kitaplığı
Genç Roman 1
lsranbul, Mayıs 1998
Özgün adı:
El Misterio Del Eımuco
© Tat: Joıl Luis Veltuco
Edicioneı SM, Madrid, Sp11in 1995
Günışığı Kitaplığı
Mia Organizasyon, Restorasyon, Yayıncılık Ltd. Şti.
Mevlüt Pehlivan Cad. No. 20 D.1 Gayrcttepe 80290 lsranbul
Tel: 0212. 212 99 73 Faks: 0212. 212 99 70 -
eMail: mıa@rurk.net
ISBN 975-8142-07-0
)ose L\.ıis Velasco
1
G ökyüzü sanki kocaman bir ocak yanıyormuşçasına
aydınlanıyor, ardından sanki yıkılacakmış gibi gürlüyor
xe yoğun sağanak kemin üstüne karanlık bir uğultu gibi
çöküyordu. Kırklarını henüz geçmiş, uzun boylu bir
adam, avluyu çevreleyen basık kemerlerin ardında sinirli
sinirli, bir o yana bir bu yana dolaşıyordu. Evi, Kurtu
'
ba' nın* gürültülü kene merkezinden uzak, kerpiç duvar
larla çevrili, geniş bahçeli güzel bir villaydı. Bazen, avlu
nun ortasındaki küçük su birik.incilerinde yağmur dam
lacıklarının oluşturduğu kabarcıklara bakmak için du
ruyor, daha sonra endişeli bir halde dolaşmayı sürdürü
yordu.
-Ah bu çocuk! Nerede kaldı acaba? diye mırıldandı.
Hem de böyle bir günde.
Akşam olmuştu, kemin üzerine çöken kara bulutlara
bakılırsa gece boyunca hava kapalı olacağa benziyordu.
Adam ayaklarına kadar uzanan beyaz bir tunik giyiyordu,
başında keçe bir takke vardı. Adı Hamal .İdris'ti. Aniden
durdu, kendisini her zaman duygulandıran o sesi duy-
muştu.
-Aç baba! Benim! Islandım!
Adam ıslanmamak için başını bir örtüyle kapattı ve
dış kapıyı açmak için çevik hareketlerle karanlık bahçe
den geçti. Kapının önünde on dört yaşlarında, kıvır kıvır
kumral saçlı, zeki yüzlü bir erkek çocuk göründü.
-Nerede kaldın? Nasıl bu kadar geç gelebiliyorsun?
diye sordu çocuğa sert bir ifadeyle.
-Şey...
-Haydi, haydi içeri ...
Dış kapıyı kapadı. Çocuk avluda babasından özür
diledi.
-Banisahl'in oğluyla aşık oynamaya daldım .. . Özür
dilerim.
Adam hiçbir şey söylemeden çocuğa yaklaştı ve elleri
ni onun omuzlarına koydu. Ağlamak üzere olan ve duy
gularını olduğu gibi yansıtan o zeki gözlere baktı. Sonra
çocuğa sarıldı ve onu göğsüne yaslayarak yanaklarından
öptü.
-Oğlum! Yanımdan ayrılmanı hiç istemiyorum.
İnşallah, şimdiye dek olduğu gibi Tanrı hep seninle olur.
-Teşekkürler baba.
-Bugün on dört yaşına basıyorsun. Unuttun mu
yoksa? Biliyor musun, bu çok özel bir yaştır. Yaşamın
daki her şey değişecek. Çocukluktan erkekliğe geçe
ceksin. Yani . . . hemen hemen erkekliğe diyebiliriz. Hay-
Haremağasının Sırrı il
2
H antal İdris yağmurdan korunmak için üstüne deri
den yapılmış, başlıklı bir yağmurluk geçirdi hemen.
Fernando, kavaklı bahçeden geçerken her zaman olduğu
gibi onu izledi. Avlunun dışında ışık yansımaları görü
lüyor, silah şakırtıları ve at solumaları duyuluyordu.
Kapıyı açar açmaz ellerindeki fenerlerle onlara bakan, iç
kalede görevli on kadar askerle karşı karşıya geldiler.
Siyah keçi sakallı bir asker doktora doğru yönelerek:
-Saygıdeğer İdris, halife size iç kaleye kadar eşlik
etmemiz için emir verdi. Bu ata binebilir misiniz lütfen?
-Ben ne yapacağım, dedi Fernando.
-Benimle geliyorsun, diye yanıtladı doktor.
-Neler oluyor, diye sordu Hantal İdris askere.
-Emirimiz sizi hemen görmek istiyor.
-Neden?
-Bilmiyorum efendim.
Kurtuba'yı çevreleyen surlardan hızla· geçerek iç kale
ye yöneldiler. Böylece kemin güneyindeki labirent gibi
sokakları aşmak zorunda kalmadılar. Bu sokaklarda ak
şamları hırsızlar girmesin diye kapatılan kapılar vardı; bu
da geçişi olanaksızlaştırıyordu. Kestirme yol sayesinde
22 Jose Luis Velasco
Almedina: iç kaleyi, camiyi ve pazar yerini kapsayan surlarla çevrili alan; kale.
Haremağasının Sırrı 23
3
Efendim, diye araya girdi Hantal İdris, konuşmama
izin verir misiniz?
-Söyle.
-Suçun işlendiği odada hiçbir şeye dokunulma-
masını emretmeniz mümkün mü? Ölüye de kimse
dokunmasın. Odadaki her şeyi en ince ayrıntısına kadar
incelemek istiyorum.
-İstediğin yapılacak.cır, diyen halife, Rodrigo ile bir
likte gelen uzun boylu, zayıf askere başıyla bir işaret
yaptı.
Adam hemen salondan çıktı. Halife mustaribe döne
rek konuşmaya başladı.
-Bana o odada bütün olanı biteni hiçbir şey adama
dan olduğu gibi anlat. Yaşayıp yaşamaman buna bağlı.
-Be ... benim sevgili efendim, diye söze başladı tir tir
titreyen Rodrigo. Bu sabah Büyük Cami'deki işimle ilgi
leniyordum, haremağası Hemne Sudri'nin yaklaştığını
gördüm. Onun orada bulunması oldukça tuhaftı. Doğ
ruca bana yönelmesi beni daha da şaşırttı. Onurumu
ilgilendiren çok önemli bir konu hakkında benimle özel
olarak konuşmak istediğini söyledi ve bana, nöbetçilerin
30 J ose Luis Vclasco
-Evet efendim.
-Daha sonra?
-İlk önce oradan kaçmak istedim. Sürgüyü açtım,
ama kapı anahtarla kilidenmişti. Onu her yerde aradım.
Kölenizin üstüne, halıların ve yastıkların altına, her köşe
ye her deliğe defalarca baktım. Ama bulamadım. Ben de
pencerenin dışında askerleriniz görününceye kadar,
birinin gelip beni dışarı çıkarması için avazım çıktığı
kadar bağırmaya başladım... Gerisini zaten biliyorsu
nuz... Ama size, her şeye gücü yeten ulu Tanrı adına
yemin ederim ki kölenizi ben öldürmedim.
Hakem gözlerini kapadı, bir süre sessizce düşüncele
rini toplamaya çalıştı. Sonra konuşmaya başladı.
-Yani sen uyandığın zaman kapının sürgülü oldu
ğunu mu söylüyorsun?
-Evet efendim.
-Sevgili dostum Hemne Sudri'ye karşı bir düşman-
lığın var mıydı?
-Hayır efendim.
Rodrigo'yu çevreleyen askerlerin arasında bulunan
yaşlı bir zenci köle oradakileri hayrete düşürerek halife
nin önünde yere kapandı.
-Ah! İnananların Emiri! Konuşmama izin verir mi
sinizt
-Bu yargılamayla ilgili bir konu hakkındaysa konuş!
-Mustaribin bir gün Hemne Sudri'yi tehdit ettiğini
Harcmağasının Sırrı 33
rını duyunca.
Emir yerinden doğruldu.
-Söylediklerimi yazın ve hemen yapın, dedi emirle
rini bekleyen adamlarına bakarak.
Ardından, yorgun ve üzüntüden yıkılmış bir halde,
çevresini sarmış muhafızlarının arasında odasına çekildi.
Aynı anda, Rodrigo'yu çevreleyen gardiyanlar da onu
falakaya yatırmak için İte kaka salondan çıkardılar.
Salonda yalnızca beş nöbetçi, doktor ve oğlu kalmıştı.
-0... orada onu dövecekler mi? diye sordu Fernan
do, duydukları ve gördüklerinden dolayı tir tir titreyerek.
-Ne yazık ki evet. Ama sonra serbest bırakacaklar.
Sakin ol ve yürü.
-Şimdi ne yapacaksınız?
-Şu andan itibaren çalışmaya başlıyoruz. Suçun
işlendiği odaya gidelim. Odadaki her şeyi görmek istiyo
rum. Ölüyü de.
-Ama, her yere rahatlıkla girmemizi sağlayacak izin
kağıdına ihtiyacımız· yok mu?
-Evet haklısın. Sanırım halife bunu unut...
Tam o sırada genç bir görevli mağrur bir edayla ortaya
çıkıverdi. Elinde halifenin mührünü taşıyan, henüz mü
rekkebi kurumamış bir mektup vardı.
-Buyrun efendim, dedi görevli. Bu izin kağıdı, Ha
rem, Hazine Odası ve Gizli Arşiv dışında iç kalenin her
yerine girmenizi sağlayacak. Eğer yasak olan yerlere gir-
Harcmağasının Sırrı 39
4
F ernando en hızlı adımlarıyla yürümesine karşın, salon
dan bir anda çıkan Hantal İdris'e neredeyse yerişemeye
cekri. Hantal, suçun işlendiği saray bölümündeki odaya,
yıllardır iç· kaleye yapcığı ziyarecler sayesinde yolunu
şaşırmadan kolayca ulaşcı.
Ama yine de sürekli kesişen geçicler ve dar koridorlar
da yollarını bulabilmek için srrarejik nokralarda ve bazı
köşelerde nöberçilere ne yöne girmeleri gerekriğini birkaç
kez sormak zorunda kaldılar. Yağmur dinmişri. Bu crajik
olayın bunalccığı iç kale sakinleri susmuş gibiydi; çevrede
çır çıkmıyordu. Yalnızca avludaki saçaklardan damlayan
ve su birikintilerine düşen yağmurun sesi duyuluyordu.
Koridor surların kasvecli oyuklarına konulan gaz lamba
larıyla aydınlacılmışrı. Binanın dışından ya da olasılıkla
mahzenden duyduğu sesler Fernando'nun endişeyle dur
masına neden oldu. Bu sesler işkence gören bir insanın
haykırışlarına benziyordu.
-Ba ... baba... Bu sesler. .. arkadaşınız olabilir mi?
Onu cezalandırmaya başladılar mı?
-Ever, olabilir. Arcık bunları düşünme! Böyle olmak
zorundaydı.
Harcmağasının Sırrı 41
5
Aynı saatlerde kuyumcular mahallesinin kadınları
pencere kafeslerinin ardından bakıyorlardı. Erkekler ise
sokağa dökülmüşlerdi. Çıkmaz sokağın mahalleye açılan
kapısının askerler carafından yıkılırcasına çalınması hep
sini endişelendirmişci.
-Halife adına kapıyı açın! Açın, yoksa kırmak zorun
da kalacağız!
Mahalle sakinlerinden birinin kölesi koşarak açmaya
gicci. Askerleri gören kalabalığın yüzünde hayrec ve şaş
kınlık belirdi.
Kara kaşlı zayıf bir asker yaklaştı:
-Kuyumcu Raşid Farisi'nin evi hangisi?
Kalabalık, caddenin aşağısına doğru ilerleyerek ilk
köşeden döndü. Bu arada birçok kişi son derece sade
görünümlü bir evi işarec ediyordu. Evin kapısında başına
takkesini cakmarnış kır saçlı bir adam göründü. Dağınık
lığına bakılırsa aceleyle giyinmişti. Korku dolu gözlerine
askerlerin fenerlerinden kızıl bir ışık yansıyordu.
-Sen Raşid Farisi misin? diye sordu asker.
-Ever efendim, benim. Benden... benden ne istiyor-
sunuz? Ben yalnızca evim ve işimle ilgilenirim... Ne yap-
52 J� Luis Velasco
tım acaba?
-Kızın için geldik. Adı Süleyme değil mi? Mustarip
bir mimarla nişanlı.
-Evet, evet efendim. Ama, o ne yaptı?
-Halifenin emri. Onu rehin olarak istiyor.
-Ama kimin için rehin? Neden?
-Haydi, çabuk çıkar onu! Daha fazla bilgi veremem.
Tahtırevanı getirin!
Birkaç dakika sonra çok korkmuş, çarşaflı bir genç kız
sokağa çıktı. Annesi de arkasından göründü; sinir krizi
geçiriyor, çığlıklar atarak kendi başına ve göğsüne vuru
yordu.
-Tahtırevana oturunuz! dedi asker, genç kıza.
Kalabalık, meşaleler ve fenerlerle aydınlanmış sokakta
korku içinde soluğunu tutmuş bekliyordu. Evlerin cep
helerine kocaman gölgeler yansıyordu.
Genç kız annesinin de gelmesini istiyor, onu çekiş
tiriyordu. Ama sonunda tahtırevanın içine girdi. Bu,
taşımak için dört sopası bulunan dar bir odacıktı. Bir
asker hemen perdeleri kapattı, böylece kız meraklı bakış
lardan gizlenmişti. Dört köle tahtırevanı sopalarından
çabucak kaldırarak mahallenin dışına yöneldiler. Sokak
ta, uzaklaşan askerlerin ve silahlarının gürültüsü duyu
luyordu. Her şey bir düş gibi çabucak olup bitmişti. Olay
hakkında yorum yapmaya başlayan mahallelinin sesi
korkunç bir uğultu halinde yükselirken herkes kuyumcu
Harcmağ:asının Sırrı 53
-Fernando!
Çocuk, arkasından duyduğu bu sesle oldukça irkil
mişti ki, bir el kolunu sıkıca yakaladı.
Bu, yüzünde arkadaşça bir ifadeyle bakan Hancal
İdris'ci.
-Acelemiz olduğunu bildiğin halde burada nasıl
oyalanabiliyorsun? Seni aramak için geri dönmek wrun
da kaldım. Haydi, koş.
Fernando kalabalığın arasından isteksizce ayrıldı ve
babasını izlemeye başladı. Daracık birçok sokaktan
geçtikten sonra, pencerelerine çiçekli saksılar yerleştiril
miş evlerin bulunduğu bir sokağa girdiler. Hantal
oldukça sade bir evin önünde durdu.
Kapıyı yavaşça çaldı, az sonra içerden ayak sesleri
duyuldu. Kapıda saçlarının bir kısmı dökülm'üş, geri ka
lanı da darmadağınık olmuş bir adam göründü. Gözleri
ağlamaktan kıpkırmızıydı.
-Ah, İdris Ağa! Sonunda gelebildiniz! Oğlum sizi
bekliyor! O çok kötü durumda . . . Onu çok korkunç bir
şeyle suçluyorlar, fena halde de dövmüşler. Ne yapmış
biliyor musunuz efendim?
-Sakin olun. Kötü bir şey yaptığını sanmıyorum.
Harcma&asının Sırrı 57
konuşmaya başladı.
-Din bilginleri, soylular, askerler, uşaklar ve köleler!
Yarın Kurcuba'ya General Cemal Katip'in gelmesi bekle
niyor. Yanında yıl boyunca Hıristiyan topraklarından
elde edilen bütün ganimeti de getiriyor. Bütün üzüntü
müze karşın onu, Allah'a ve bana bağlı bütün onurlu
insanların hak ettiği gibi sıcak bir misafirperverlikle
karşılayarak rahat ettirmeliyiz. Bu gece boyunca Hemne
Sudri için verilen cenaze yemeği devam edecektir.
Halife bunları söyledikten sonra Hantal eğilerek
Fernando'nun kulağına fısıldadı:
-Biraz zor ama önce Sudri'nin özel yaşamını araş
tırmaya başlamalıyız. Neler bulabileceğjmizi tam olarak
bilemiyorum, ancak birçok şeyi bu yolla aydınlatabile
ceğimizi düşünüyorum.
-Peki, bunu nasıl yapacaksınız? O, insanlardan uzak
bir yaşam sürüyordu; Kurtuba'da ne bir arkadaşı, ne de
bir akrabası vardı.
-Bundan emin değilim. Harem'deki öteki hare
mağalarıyla da konuşa�ız. Ya da... başka şeyler planla
yacağım. Bu konuda sen de düşün. Ama izlememiz
gereken yolun bu olduğunu sanıyorum.
Fernando tabağına aldığı bir sürü leziz yemeği ve
pastaları bitirdikten sonra düşünmeye başladı. Hiç bu
kadar zevkle hazırlanmış, bu kadar egzotik meyvanın,
çeşit çeşit yemeğin bulunduğu bir masa görmemişti. Yine
Haremağasının Sırrı 63
6
H antal ertesi sabah erkenden yanına Fernando'yu
almadan iç kaleye giderek kendisine serbest dolaşım izni
getiren görevliyi aradı. Ana kapıya yakın salonlardan
birinde bekledi. Birazdan kapıda son derece çevik,
yakışıklı ve kibar bir halayık göründü. Hantal kararlı ve
sert bir sesle:
-Harem'deki bütün haremağalarıyla görüşmek isti
yorum, dedi.
-Hepsiyle mi? Yaklaşık yirmi haremağası var, aslında
tam olarak yirmi üç kişiler.
-Yirmi üç kişi mi? Bu kadar fazla olduğunu düşün
memiştim . . . Ama olsun, hepsiyle de konuşacağım.
-Birlikte mi?
-Hayır, hayır. Tek tek. Eğer belli bir salonu kulla-
nırsam onlar teker teker aşağı inerler görüşürüz . . .
Genç görevli birkaç dakika düşündü, biraz sakalını
kaşıdı.
-Evet, çeşmeli avluda sizin işinize yarayacak gizli bir
salon var. Gelin.
Görevliyle birlikte iç kalenin ilk avlusundan geçtiler.
Birçok koridor ve holden de geçtikten sonra içinde çeşme
Harcmağasının Sırrı 65
gidebilirsiniz.
Hantal beş hatemağası ile görüştü, hepsi de aynı şey
leri söyleyince bu sorgulamayı bırakmayı düşündüyse de
büyük bir çabayla geri kalanlarla da konuştu. Birinin
yeni bir şeyden ya da ipucu olabilecek bir ayrıntıdan söz
edebileceğini düşünüyordu. Her şeyle ilgilenen sakalsız
bir görevli, öğlen olduğunda doktorun istediği hafif bir
yemeğin getirilmesini emretti. Son haremağasıyla da
konuşması bittiğinde akşamüstü olmuştu, Hantal kendi
ni oldukça yorgun hissediyordu. Görüşmelerden sonuç
alamamanın verdiği düş kırıklığıyla açık havada yürüme
ye başladı. İlk görüştüğünden farklı konuşan bir hare
mağası çıkmamıştı. Hantal saraydan ayrılıp Fernando ile
yaşadıkları mahalleye doğru yürürken bu görüşmelerden
ilci sonuç çıkarmıştı. Birincisi: Hemne Sudri'nin gerek
kalenin içinde, gerek dışında bir arkadaşı ya da akrabası
yoktu. İkincisi: Harem'deki arkadaşlarının çoğu açık açık
söylemeseler de halifenin ona karşı özel ilgisini kıskanı
yorlardı.
Hantal bu düşünceler içinde yürürken bir anda ken
disini almedina'ya doğru bağırıp çağırarak koşuşturan
çocuk ve erkek kalabalığı arasında buldu.
-Neler oluyor? Dikkat et! Ah, takkem! Aman Alla
hım!
-Baba!
Bu Fernando'ydu. O da kalabalığın koştuğu yöne
Harcmağasının Sırrı 69
doğru ilerliyordu.
-Neler oluyor? diye bağırdı Hantal İdris eliyle takke
sini sıkıca tutarak. Bu kargaşa da nedir böyle?
-Efendim, General Cemal Katip ve ordusu geldi.
Bütün halk onları görmek istiyor. Gelin! Onları ben de
görmek istiyorum.
Hantal ve Fernando dış sur kapısının önünde biriken
kalabalığa yaklaştılar. Aynı anda, almedina'nın girişinde,
kendini korumak için iki sıra halinde dizilmiş askerlerin
arasında General Cemal Katip göründü. Çevresindeki
askerlerin çaldığı davullardan gök gürültüsüne benzer bir
ses çıkıyordu. En önde kocaman pazuları yağlanmış bir
adam Kuran'dan ayetler yazılı bir pankart taşıyordu.
Büyük zaferler kazanmış bir komutanın kente böyle
girmesi çok olağandı. Askerleri iyi yağlanmış deri giysiler
giyiyordu; silahları pırıl pırıldı. Silahlardan yansıyan
güneş ışınları halkın gözünü kamaştırıyordu. Cemal
Katip, cesur olduğu her halinden belli, sanki kömürle
boyanmış gibi kapkara sakalları olan, otuz ya da otuz beş
yaşlarında bir adamdı. Çok sinirli bir Afrika atına bini
yordu. Arkasından tertemiz atlarıyla süvariler geliyordu.
Süvariler iki sıra halinde dizilmişler, Kunuba'ya getirdik
leri hazine ve ganimetle dolu sandık ve kutularla yüklü
yüz kadar atı ortalarına almışlardı. Generalin geçişi ve
atlara yüklenmiş ganimetler hayranlıkla izleniyordu. Bu
ganimet beşe bölünecekti. Dört parçası askerler için har-
70 Josc Luis Vclasco
-İzlemek mi?
-Evet efendim, emir buydu.
-Emir mi? Kimin? Kimin emriydi? Hantal her sefe-
rinde daha heyecanlı bir şekilde soruyordu.
-Ah efendim! Allah çok merhametlidir, siz de ona
çok sadık bir kulsun uz. . . Ben çok yaşlıyım . . .
-Tamam, daha fazla para vereceğim. Devam et.
-Ah, sağolun efendim! Sizin gibi cömert çok az in-
san var. Teşek. . .
-Haydi, konuş artık! Onu izleme emrini sana kim
verdi?
Kölenin söylediği tek bir sözcük Hantal'ın donup
kalmasına yeni.
-Büşra.
-Sen ne diyorsun? Büşra mı? Emirimiz'in gözdesi mi?
-Evet, öyle efendim. Yüce Allah da şahidimdir.
Bunları asla kimseye söylemeyin. Çünkü, benim haya
tıma malolur.
74 Jos� Luiıı Vclasco
7
Ş imdi git, oğlumla biraz yalnız kalmak istiyorum, dedi
Hantal, zenci kölenin Yahudi hakkında verdiği bilgileri
ve yaptığı açıklamaları değerli bulduğunu belirterek.
-Nasıl isterseniz efendim. Eğer ihtiyacınız olursa
beni nerede bulabileceğinizi biliyorsunuz. . .
Zenci köle kapıya kadar hiç arkasını dönmeden sürek
li reveranslar yaparak yanlarından ayrıldı.
Fernando, bu kasvetli yerde doktorla yalnız kaldıkla
rında:
-Biz neden burada kaldık baba? diye sordu. Büş
ra'nın adını duyduğunuzda sapsarı oldunuz.
-Evet, çok şaşırdım. Bunu hiç beklemiyordum. Dik
kat et: Halifenin Sudri'ye sonsuz güveni vardı. Ama
Büşra'nın yokmuş. Onun gözlenmesini istemiş. Neden
acaba?
-Çok basit.
Hantal gözlerini kısarak oğlunu dinlemeye başladı.
Oğlunun bu karmaşık problemi çözümleyebildiğini
düşünmek ona büyük zevk vermişti.
-Ah, öyle mi?
-Evet babacığım. Büşra haremağasının bildiği kötü
Haremağasının Sırrı 75
olmak istiyorum.
Az sonra Hantal ve Fernando sessizce avludan içeriye
süzüldüler. Ay ışığında avludaki beş altı incir ağacının
rüzgardan sallanan dalları seçiliyordu. Ortada bir kuyu
nun çıkrığının gölgesini fark ettiler. Kuyunun önünde ise
evin arka bahçesi vardı.
-Burası mutfak olmalı, dedi Hantal. Hiç ışık görü
yor musun?
-Evet, hem bu kapı da açık.
-Samuel Ağa! diye bağırdı Hantal, sesini fazla yük-
seltmeden.
Hiç kimse cevap vermemişti. Çok tedirgin bir halde
yavaşça mutfağa yöneldiler ve oradan da evin içine süzül
düler. Avluya yansıyan ışık, üstünde su dolu bir tencere
kaynayan ocaktaki kısmen küllenmiş ateşten geliyordu.
Burada büyük bir masa ve tavana asılı sönmüş bir kandil
vardı.
-Ocaktaki korla kandili yakıp eve girelim, dedi
Hantal Fernando'ya.
Birbirlerine iyice yaklaşıp, çıplak koridordaki oda
kapılarını tek tek açarak ilerlemeye başladılar. Sokaktan
gördükleri, ön cephedeki odadan dışarı sızan ışık, yön
lerini bulmada onlara rehberlik ediyordu.
Bir anda kendilerini içeriden ışık sızan bu odanın
kapısı önünde buluverdiler. Eşikte duran Fernando ve
Hantal daracık bir çalışma odasıyla karşılaştılar; içeriden
Haremağasının Sırrı 79
8
H antal iç kaleye gittiğind�, her iaman kullandıkları
salonda kendisiyle ilgilenen saygılı görevliyle görüşürken
hafifçe ellerini ovuşturuyordu.
-Özür dilerim İdris Ağa, halifenin emirleri hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak kadar kesin. Her ne nedenle
olursa olsun rahatsız edilmek istemiyor . . .
-Çok önemli bir konu olsa da mı?
-Onun için neyin önemli, neyin önemsiz olduğuna
karar verme yetkisine sahip değilim. Bildiğim tek şey,
onu rahatsız etmemek gerektiğidir.
Hamal' ın kaşları çatıldı.
-Doğal olarak, ne zaman aşağı ineceğini de bilmi
yorsunuz.
-Efendim, Emirimiz Harem'e çıkınca onun ne za
çok sevindirdi.
Hakem kendisine ayrılan bölümde minderlerle dolu
yumuşak yatağın üstüne neredeyse yıkılırcasına oturdu.
Kadınların hepsi salonu dolduran minderlerden birer
tane alıp Emir'in çevresine yerleşmişlerdi. O ise boş göz
lerle uzaklara doğru bakıyordu. Büşra yaltaklanarak
çıplak kolunu halifenin bacağına yaslayıp oturdu.
-Sevgili efendim, size neler oluyor? Siz her zaman
hayat dolu bir insansınızdır. Ama şimdi büyük bir me
lankoli içindesiniz. Buraya dertlerinizden kurtulmak için
geldiğinizden pek emin değilim . . . Seyitle, Fadile, Nariş
haydi! Efendinizin en sevdiği şarkıları söylemeye başla
yın.
Melek sesli üç genç kız, neşeli aşk öyküleri üzerine şar
kılar söylemeye başladılar.
-Ah efendim! dedi Büşra aniden. Yüzünüzde hila
üzüntünüzün gölgesini görüyorum, bu harika şarkılar
size dertlerinizi unutturamadı. Susun! -diye emretti şar
kıcılarına.- Ne istersiniz? Dansözleri mi? Yoksa bir öykü
mü? Size güzel Amitha'nın öyküsünü anlatmamı ister
miydiniz?
Hakem, Büşra' nın dalgalı gür saçlarını okşadı, sonun
da dikkatini toplayabilmişti.
-Senin benden istediğin bir şey var mı? dedi. Belki
de sizden bir şeyler almak yerine versem daha mutlu ola
cağım . . .
88 Jos� Luis Vewco
9
fu, seni utanmaz! Sen, burada ha! Zaten, altı-yedi ayda
bir, ne zaman evime gelsen hep benden bir şeyler istersin.
Ben Barra bu sözleri Hancal'ı kemiklerini kıracak gibi
kucaklarken bağırarak söylemişti. Son derece iri yapılı,
uzun, geniş ve şişmandı. Duygularını yansıtma biçimi
bazen karşısındakini zor durumda bırakıyordu.
-Bu kurbağa yavrusu kim? Oğlun mu?
-Evet, Ben Barra. Ama ben kurbağa yavrusuyla ara-
larında hiçbir benzerlik göremiyorum.
-Nasılsın yakışıklı? diye sordu bilge, Fernando'nun
sırtına okkalı bir şaplak indirdikten sonra. Çocuk dar
benin şiddetiyle öne doğru iki-üç adım sendeledi.
-Ah! İyi . . . iyiyim efendim. Offil
-Buyrun oturun, oturun, dedi Ben Barra bir yer sof-
rasının çevresinde dizili minderleri göstererek.
İç avlusunda küçük bir havuz ve çiçekler bulunan lüks
bir evdeydiler.
-Hey! Osman, soytarı! Buraya gel!
Neşeli birine benzeyen genç köle salona girdi.
-Canınız ne yemek içmek istiyorsa söyleyin, hemen
getirsinler, dedi iri yarı doktor.
96 Josc! Luis Vclasco
İçeceklerimiz geldi.
Köle masanın üstüne Hantal ve Fernando için getir
diği badem ve portakal çiçeği şuruplarını koydu. Elin
deki bir başka bardağa da oradaki bir sürahiden açık renk
bir sıvı koyarak Ben Barra'ya verdi. Hantal İdris'in yüzü
Ha.rcınağasının Sırrı 97
10
E1 yazmasının ilk üç sayfasının büyük bölümü yağmur
dan silinmişti. Fernando çevrilebilmiş olan cümle ve
kelimeleri okumaya başladı.
Ben Slav bir Bulganm. . . Tuna... Ailem oldukça mütç-
vazı ... nın . . . pazara. . . sebze satmak. . . Bana okumayı. . . say-
dım. . . On altı. . . Germenler vahşi. . . hayvanlar. . . gibi. Aile-
mi. . . sopalayarak ve kötü davranarak. . . o kadar. . . pranga-
/ayıp yürüterek. . . Bizanslı. . . kölelerin. . . Benden hoşla
narak, Latince ve Arapça. . . efendim. . . Bu adam, o kadar
çok kitap okumasına rağmen son derece zalim ve kabaydı.
En ufak bir yanlışlıkta beni sopayla döverdi. . . harap oldu
ğumda beni sattı. . . Endülüs 'e köle taşıyan Müslüman tacir
ler. . . bir gemiye bindirerek. . . tarafindan. . .
İlk üç sayfadan yalnızca bunlar zarar görmeden kur
tulmuştu.
-Tekrar et bakalım. . . , dedi doktor.
Fernando, bu birbirinden kopuk cümlelerle dolu
metni dört kez okumak zorunda kaldı. Ardından Hantal
düşünceye daldı.
-Ne düşünüyorsunuz baba?
-Şimdi . . . Herhalde Sudri Tuna'ya yakın bir yerde
Harcmağasının Sırrı 103
11
Ş öyle. . . Sudri, arkadaşınıza tuzak kurmak için her türlü
ayrıntıyı planlamıştı. Demiş ki . . . Burada yazmış: "Ölüm
her şeyi çözümleyecek." Sanırım �°";udri Rodrigo'yu bu
odada öldürmeyi planlıyordu. Cesedi yok etmek için de
bazı planlar yaptığına eminim . . . Ne olduysa Rodrigo
kendini savunurken oldu. Belki dövüşmeye başladılar ve
arkadaşınız hançerini onun göğsüne saplamak zorunda
kaldı.
-Peki neden haremağası odanın kapısını kilitledi?
-Bence, Rodrigo'nun odadan kaçamaması için.
-Ya uyku ilaçlı börek?
Fernando birkaç dakika düşünüp taşındı. Bulduğu
çözüm yüzünü aydınlatmıştı.
-Tersi olamaz mı? dedi sonra.
-Ne demek istiyorsun?
-Belki de böreği Rodrigo getirmiştir.
-Rodrigo mu? Ama neden?
-Pekala, bakalım şimdi: Yanında hançerini de getir-
mişti. Belki de Sudri'nin kendisini bir kez daha suçla
masından korktuğu için bu iki şeyi yanında getirdi. Ya da
kölenin kendisine bir tuzak hazırlayabileceğini düşün-
118 Josc Luis Vclasco
çok şaşırdı.
-Oğlun çok cesur, dedi halife. Bu iyi bir şey.
Fernando şampiyonlara yaklaştığında onlara büyük
bir hayranlıkla bakmaya başladı. Göz açıp kapayıncaya
kadar her şeyi incelemişti: Yayların iplerinin gerilerek
hazırlanmasını, okları, yarışmacıların pabuçlarını, güçlü
ellerini, geniş kemerlerini, hatta kokularını; Sarakusta
lı' nın yüzüne sert bir ifade veren sakalını, maskeli yarış
macının açık renk gözlerini. Yarışmanın hakemi anlat
maya başladı.
-Sana "şimdi" dediğimde bu iki mandalinayı atabi
leceğin en yüksek noktaya fırlatacaksın. Daha sonra iki
rakibe dönerek:
-Maskeli yarışmacı, sağ taraftaki sizin olacak. Abdoğ
lu Münir, soldakine de siz ok atacaksınız. Hazır mısın
delikanlı?
-Evet efendim.
Bu iki yiğide birlikte yarışmada yer almak Fernan
do' nun o güne değin yaşadığı en heyecanlı olaydı. Man
dalinaları iyi atamamaktan çok korkuyordu.
-Başlıyoruz, dedi hakem. Bir, iki, üç. . . Şimdi!
Fernando kendi mahallesinde taş atmada en usta
çocuktu. Her iki mandalinayı da sağ eline aldı ve tüm
gücüyle atabileceği uzaklığa fırlattı. Mandalinalar ulaş
tıkları en yüksek noktadan aşağı doğru düşmeye başla
dılar, havada iki ok vızıltısı duyuldu. İzleyiciler, her iki
130 Josc Luis Velasco
12
B üyük Cami'nin karşısındaki boş araziden kulakları
sağır eden büyük bir gürültü yükseliyordu: Taş kıranlar,
biçim verenler, oyma ustaları durmaksızın yinelenen
metalik sesler çıkararak mermer blokları biçimlendirmek
için uğraşıyorlardı. Caminin her yanına yüksek ahşap
iskeleler kurulmuştu. Öküzlerin çektiği malzeme ara
baları ağır yükleriyle sürekli gidip geliyor; ustabaşılar
işleri denetliyor, bazen müdahale ederek çeşitli emirler
veriyorlardı. Marangozlar, demirciler ve dökümcüler de
açık havada çalışıyorlar, onların aletlerinden çıkan sesler
de bu gürültülü konsere eşlik ediyordu. Sürekli olarak
" İlerleyin! Oradan uzak durun! Bu kalaslara dikkat edin!
Daha çabuk!" sözleri duyuluyordu. Büyük Cami, 1. Ab
durrahman tarafından yaptırılmış, daha sonra il. Abdur
rahman döneminde genişletilmişti. Şimdi de Hakem,
Kunuba nüfusundaki hızlı artış karşısında, üçüncü kez
genişletilmesini istemişti. On iki ek bölüm ve yeni bir
yüksek mihrap yapılacaktı.
Hantal İdris bu gürültülü yerden geçerek, yeni ta
mamlanıp çatısı kapatılmış, içindeki iskeleler henüz kal
dırılmamış karanlık bölüme geldi. Henüz çok erkendi.
Harcmağasının Sırrı 133
Çok korkuyorum.
-Evet, biliyorum. Bazı araştırmalar yaptım. Bak,
şuradaki tavernalardan birine gidelim . . . Orada rahatça
konuşaoileceğimiz odalar var.
-Şimdi tam yemek saati.
-Yemekte konuşabiliriz.
Konuşmak için seçtikleri oda, Hantal ve Fernando' -
nun yaşlı köleyle gittikleriydi. Dışarıdan kaba müşteri
lerin sesleri duyuluyordu. Taverna sahibi yemeleri için
mercimek püresi ve sardalya buğulaması, Hantal için
portakal çiçeği şerbeti, Rodrigo için şarap, Fernando için
de badem şurubu getirdi. Güneşin bütün Kurruba üze
rinde parladığı açık bir gün olmasına karşın tek bir
penceresi bile olmayan bu yerde karıdil yakılmak zorun
daydı. Sesler yankılanmıyordu.
Yemeklerini yerlerken Hantal Rodrigo'ya, Sudri'nin
mektubundaki her şeyi anlam, bu arada mustaribin tep
kilerini izliyordu. Rodrigo anlatılanları tek kelime söyle
meden dinlemişti. Ama doktor öykünün sonuna geldiği
anda, dizginlediği aşırı öfke artık parlama noktasına
ulaştı. Gözleri irileşmiş, suratı kıpkırmızı olmuştu. Masa
ya bir yumruk indirerek:
-Yalancı köle! Bunların hepsi uydurma! Beni haya
tının son günlerine kadar bu masalı anlatarak bir ahtapot
gibi rahatsız etti. O deliydi! Bu Büşra ile hiçbir zaman
ilgim olmadı. Asla! Nasıl olsun? Hiç dikkat etmediniz mi
Haremağasının Sırrı 139
13
Rodrigo, sözlüsünün adını duyunca dilsizmiş gibi kala
kaldı. Onun yerine Hantal, Kureyş'i konuşmaya zorladı.
-Haydi, konuş artık. Süleyme'ye ne olmuş?
Gözlerinin beyazı, yüzünün siyahlığından dolayı kır
mızı görünüyordu.
-Ah efendiler! Ben efendimizin gözdesi Büşra'ya hiz
met ediyorum; daha önce de anlattığım gibi onun gizli
işlerini yapıyorum.
-Evet, evet, devam et.
-Aslında, bana ve ona yakın· öteki kölelere göre, sizi
temin ederim ki . . ., sizi temin ederim ki, ulu efendimiz
büyük bir halifedir, ama bütün insanlar gibi o da insan
ca duygulara sahiptir. Genç Süleyme'yi ilk gördüğü an
dan itibaren ona tutkulu bir aşkla bağlanmış. Dedikle
rine göre, bu tutku yüzünden geceleri uyku bile uyuya
mıyormuş.
Rodrigo fırlayıp köleyi giysisinin yakasından yakaladı:
-Sen neler diyorsun alçak herifl dedi.
-Ah efendim! Ben size bir şey yapmadım . . . Yalnızca
bildiklerimi anlatıyorum. Efendim Büşra bu konuyu
herkesten daha iyi biliyor. O bir panter kadar vahşidir ve
Harcmağasının Sırrı 143
14
Karanlıkta aceleyle dış surlara doğru ilerlediler. Rüzgar,
Despefiaperros yönünden ıslık çalarak ve önüne çıkan
hafif şeyleri uçurarak esiyordu.
-Nereye gidiyoruz efendim? diye sordu Fernando
huysuzlanarak.
-İç kaleye.
-Neden efendim?
-Süleyme'yi alacağım. Onun orada, halifenin kap-
rislerine katlanmasına dayanamam.
Fernando bir an durakladı, şaşkınlık ve korkudan
donup kalmıştı. Ay ışığında endişeden irileşmiş parlak
gözleri görülüyordu.
-Haydi, yürü! dedi Rodrigo.
-Ben gelmiyorum efendim. Bu, sizin Harem'e gire-
ceğiniz anlamına mı geliyor?
-Evet öyle, bunun için de sana ihtiyacım var.
Rodrigo birkaç adım geriledi, sonra Fernando' nun
kolunu çekerek onu yürümeye zorladı.
-Ama efendim. Bu söylediğinizi yapmak olanaksız,
her yerde askerler ve nöbetçiler olacaktır. . . Öleceğiz.
Kureyş'in "ben hepsini düşündüm," diyen sesi du-
Harcmağuının Sırrı 1 53
yuldu.
Fernando iki adamı izliyordu, artık konuşmuyorlardı;
attığı her adımda aklından, onları şaşırtıp evine kadar
koşabileceği düşüncesi geçiyordu.
Önceden karar verdikleri gibi, kenti çevreleyen surla
rın dışından dolaşarak iç kaleye yaklaştılar. Sarayı dıştan
çevreleyen surlarla kent surları bu kesimde birleşiyordu.
Burada yalnızca ıssız bir arazi vardı. Bir süre sonra Rodri
go aniden durdu.
-İşte burası. Altı ay kadar önce halifenin emriyle
surun bu bölümünü onarmıştım. Buralarda henüz ona
rılmamış bir yarık olmalı. Oradan bir adam zorlanarak
içeri girebilir. Üstelik nöbetçi de yok.
Rodrigo surları eliyle yoklamaya başladı, bir süre son
ra aradığını bulmuştu.
-Görüşmek üzere Kureyş. Yapman gereken her şeyi
biliyorsun. Fernando, sen benimle gel.
Çocuk artık kaçmayı düşünmüyordu. Mimarın gözü
nün ne denli karardığını anlamıştı ve kaçmaya çalışsa da
Rodrigo'nun onu zorla alıkoyarak istediğini yaptıraca
ğından emindi.
-Elini bana ver ve beni dikkatle itle.
-Öleceğiz efendim.
Surdaki karanlık dar yarıktan geçerken giysileri yırul
mış, ciltleri berelenmişti. Yarığın içinde böcek ve fare ses
leri duyuluyordu.
1 54 Jos.! Luis Vclasco
15
H ayret edilecek bir şey! Sen ne yaptın, şaşkın? Neler
söylüyorsun? Beni ne denli wr durumda bıraktığını bili
yor musun? Allah, Allah! Senden asla böyle bir davranış
beklemezdim! Sonsuza kadar dışarı çıkmamakla ceza
landırılacaksın; yalnızca evden okula, okuldan eve gide
ceksin. Tabii kaçmaman için Huki de sana eşlik edecek!
Hantal, Fernando'yu azarladıktan sonra sinirinden
kıpkırmızı olmuştu; avluya bakan küçük salonda aşağı
yukarı yürüyerek söylenmeye devam ediyordu. Çocuk,
başını önüne eğmiş, hiç ses çıkarmadan öylece duruyor
du. Heyecan dolu bir gün ve geceden sonra mışıl mışıl
uyumuştu. Babası onu uyandırmaya karar verdiğinde
öğlen olmak üzereydi. Huki gelerek Fernando'nun hila
uyuduğunu ve okula gitmediğini söyledi. Fernando,
uyandığında dün gece yaşadığı macerayı bütün ayrıntı
larıyla anlattı.
-Anlayamıyorsun değil mi? diye sordu Hantal. Ben
Rodrigo'nun yeminli kefiliyim. Emir onun kaçtığını,
üstelik yanına Süleyme'yi da aldığını öğrenirse beni ceza
landıracak. Bir şey söyle!
-Efendim, çok önemli şeyler buldum ... Olayı çöz-
166 Josı! Luis Vclasco
-Huki!
Köle üst katın merdivenlerinde göründü.
-Yanıma gel!
Berberi, efendisi_nin yanına geldi.
-Dinle: Fernando ve ben mahzene kapanıp bütün
gün boyunca orada kalacağız. . . Daha doğrusu halifenin
askerleri beni aramaya gelene kadar. Geldiklerinde kapıyı
hemen açmayacaksın; bahçe kapısını kırıp bizi arayacak
lar. . . Onlara nerede olduğumuzu bilmediğini söyle. Eğer
mahzenin de kapısını kırmaya kalkışırlarsa bırak kırsın
lar. Bu bize zaman kazandıracaktır.
-Efendim, neler oluyor? Savaş mı çıkacak? diye sor
du Huki korkuyla.
-Ah, aslında büyük bir savaş çıkacak! Ama eğer bana
iyi niyetle gelmezlerse.
-Efendim, kapıyı kırabileceklerini mi söylemiştiniz?
-Evet öyle. Sana emrettiklerimi aynen yapacaksın.
Fernando nerede?
-Odasında efendim.
-Ona gelmesini söyle.
Fernando az sonra başı öne eğik, babasından yine azar
16
H antal İdris, daha önce Rodrigo' nun yargılandığı salo
na girdiğinde halife de oradaydı. İdris' in gözleri halifenin
sağında oturan adama takıldı hemen. Konuşuyorlardı.
Bu, General Cemal Katip' ti. Doktor, "Burada bulunması
çok iyi" diye düşündü. Salonu sarmış yirmi kadar okçuyu
fark edince çok şaşırdı. Halifenin çevresinde halayıklar ve
uşaklar, her zaman olduğu gibi isteklerini yerine getir
mek için bekliyorlardı. Havada çeşitli parfümler, gaz
lambaları ve insan nefeslerinden kaynaklanan ağır bir
koku vardı. Hantal ve Fernando halifenin önünde yere
ka.pandılar, beklenti dolu bir sessizlik vardı. Halife onlara
birkaç dakika baktıktan sonra üzüntülü bir sesle:
-Ayağa kalkın, ded�
Hantal ayağa kalkınca hafif bir gülümsemeyle:
-Efendim, neden bu kadar fazla okçu var? Ben o
kadar tehlikeli miyim?
-Şaka yapmanın zamanı değil İdris. Sence dün gece
olanlardan sonra nasıl güvende olabilirim? Bunlar gene
ral tarafından seçilmiş adamlar, bürün gün boyunca her
yerde arkadaşını aradılar.
Hantal ve halife dikkatle birbirlerine baktılar; salonda
Harcmağasının Sırrı 175
çıt çıkmıyordu.
-Yeniden bana acı veren bir konu için toplanmak
zorunda kaldık. Bilge İdris, bu hükümdarlıkta ve dünya
daki bütün krallıklarda bulunabilecek en soylu insanı
zindana attırmak zorundayım. Üstelik, benim dostum
sun. Ama mustarip Rodrigo bu sabah bir suç işledi:
Harem' e gizlice girerek rehine Süleyme'yi kaçırdı ve
Kurtuba'yı terk etmemesi için verdiğim emirleri çiğnedi.
Zaten önceden de sevgili Sudri'yi öldürmüştü. Sen onun
yeminli kefılisin ... Bu adamın nerede saklandığını bana
söyleyerek, prangaların sana vereceği büyük utançtan
kurtulmak ister misin?
-Hayır efendim. Çünkü bunu bilmiyoı:um.
Hakem'in göğsü aldığı derin nefesle şişti.
-Seni zindana indirmelerinden önce söylemek iste
diğin bir şey var mı? Yemin ederim ki, bunlar yaşamımın
en üzücü dakikaları ...
-Evet efendim, size söylemek istediğim şeyler var.
Ama bunları duyunca daha da üzülmenizden korkuyo
rum. Size Sudri' nin ölümündeki sırrı açıklayabilirim.
Salondan bir mırıltı yükseldi. Halifenin gözleri şaş
kınlıkla parladı.
-Bunu biliyor musun? Kimin yaptığını biliyor mu
sun?
-Evet efendim. Bana verdiğiniz sürenin dolmasına
iki gün kala anladım. Ama size anlatmadan önce bir şey
176 Jo� Luis Vclasco
17
H antal, boğazını temizlemek için birkaç kere öksürdü.
-Efendim, bana bir bardak portakal çiçeği şurubu
getirmelerini istesem sabrınızı suistimal etmiş . olur mu
yum? Ağzım kurudu.
Az sonra herkese içecek bir şeyler ve küçük tabaklarda
çeşitli pastalar ikram edildi.
-Başla artık Hantal, bir an önce odama çekilmek
istiyorum, dedi Hakem sabırsızca.
-Efendim, dün Svarog'un kim olduğunu öğrendim.
---Svarog mu?
�Evet efendim. Svarog, Slavlar'ın en önemli tanrı
sıdır. Sudri, Müslüman olmuştu değil mi?
-Evet, öyle.
-Tamam. Belki de yalnızca görünüşte. Veya en
azından kalbinin bir köşesinde çocukluğunda öğrendiği
geçmişine ait bazı inançlar kalmıştı. Efendim, iç kaleden
bir Slav'ın bana anlattığına göre, inanışları gereği alnında
sarı bir leke bulunmayan hiçbir ölü Svarog'un karşısına
çıkamazmış. Bir başka deyişle Cennet' e giremezmiş. Bu
sarı madde yalnızca, Svarog tarafından kutsanmış ve
onuruna bir tapınak yapılmış Bumelija düzlüklerinin
Harcmağasının Sım 1 89