Professional Documents
Culture Documents
John Steinbeck - İnci
John Steinbeck - İnci
iNCi
lThe Pearll
Çeviren
FERİHA KUNT
Onuncu Basılış
N isan 1 982
Kino, alacakaranlıkta uyandı. Gökyüzünde
yıldızlar hôlô parlıyordu. Yalnız doğuda ufuk
biraz açılmaya başlamıştı. ,Epey zamandır, ho
rozlar ötmeye, erkenci domuzlar akşamdan u
nutulmuş yiyecek varsa bunları toplamak u
muduyla dalları, tahta parcalaranı çatırdatma
ya koyulmuşlardı. Kulübenin dışında, küçük
kuşlardan bir kafile bir gübre yığını üzerinde
kanat çırpıyor ve gagalarıyla aranıyordu.
Kiiıo gözlerini actı. İlkin kulübenin kapı
deliğini teşkil eden aydınlık dörtgene, sonra
Coyotito'nun içinde uyuduğu asılı beşiğe bak
tı, en sonunda da gözlerini, yanıbaşında hasır
"fatağında yatan karısı Juana'ya cevirdi Karı
sının mavi başörtüsü, burnunu ve göğsünü ka
patıyor, başını da arkadan sarıyordu. Juana'
nın gözleri acıktı. Kino uyandığı zaman onu
daima böyle bulurdu. Yıldız gibi parlak gözler
le ona hep böyle bakardı.
Kino, sahilden gelen sabah dalgalarının çı
kardığı hışırtıyı duydu, gözlerini tekrar kapadı.
Ona bir musiki gibi gelen bu sesi dinlemeye
başladı. Belki yalnız o. belki de bütün o civar
halkı bu hışıltının sihirli etkisi altındaydılar.
Bir zamanlar, bu insanlar, ince duygularıyla her
gördüklerini, yaptıklarını, işittiklerini türkü ha
line koymuşlardı. Aradan uzun yıJzyıllar geçti
ği halde bu türküler hôlô yaşıyordu. Kino on
ları bilirdi. Fakat bunlara hiçbir yeni türkü ilô�
ve edilmemişti. Acaba bu halk, artık türkü yap
mayı unutmuş muydu? Hayır. ö;le değil. İşte
şimdi Kino'nun kafasır.da acık, tatlı bir türkü
beliriyordu. Düşüncelerini ifade edebilseydi. şar
kısına «Aile türküsü» derdi.
Rutubetli havadan kendini korumak için
battaniyesini tô burnuna kadar çekmişti. Yanı
başındaki ufak bir hışırtı üzerine gözleri kıpır
dadı. Juana, hemen hiç ses çıkarmadan kal
kıyordu. Yalınayak, asılı salıncakta uyuyan Co
yotito'nun yanına gitti, çocuğun üzerine eğildi,
bir iki tatlı kelime mırı!dandı, C'3kildi. Coyo
tito bir an için gözlerini açıp k'lpadı, tekrar uy
kuya daldı.
Juana ocağa yaklaştı, gömülü bir koru eşe-
,6
ledi, ateşleninceye kadar yelpazeledi ve üzerine
calıçırpı yığdı.
Şimdi de Kino kalktı, battaniyesini başı
na, burnuna sardı; sandallarını ayaklarına ge
çirdi ve şafağı seyretmek için dışarı çıkc Ka
pının dışına çömeldi, battaniyesinin ucunu diz
lerine çekti ve yükseklerde havada Körfez bu
lutlarının parça parça alevlenmesini seyre ko
yuldu. Bir keçi ona yaklaştı, kokladı, soğuk
sarı gözleriyle bakakaldı. Arkasında Juana'nın
ateşi alevlendi, kulübenin çatlaklarından ok gi
bi ışıklar dışarıya süzüldü, kapı deliğinde de
dörtköşe bir ışık göründü. Geç kalmış bir gü
ve kelebeği, içerdeki ateşi aramak uzere kulü
beye daldı. Şimdi Kino «Aile türküsü»nün arka
taraftan geldiğini hissetti. Bu «Aile türküsü»
nün bestesini Juana'nın sabah ekmeğini hazır
lamak üzere değirmende övütlüğü mısırın gıcır
tısı teşkil ediyordu.
Artık şafak çabucak söküyordu. İlkin bir
alacakaranlık, sonra hafif bir par�aklık, onun
ardından aydınlık peyda oldu ve nihayet güne
şin, körfezin üzerinde görünmesiyle büyük bir
ateş alevlendi. Kino ışığın şiddetinden gözle
rini yumdu. Kulübenin içinden Juana'nın mısır
7
ekmeğini dövdüğü duyuluyor ve sacın üstünde
pişen ekmeğin etrafa saçtığı koku geliyordu.
İri, siyah karıncalarla ufacık, seri, toprağa bu
lanmış olan öbür karıncalar, yerde faaliyete
geçmişlerdi. Bir dev karıncanın h...ızırladığı kum
tuzağından ufacık, yorgun bir karıncanın na
sıi dehşet içinde kaçtığını gören Kino, Allahın
hikmetine dalmış, düşünüyordu. Zayıf, çekin
gen bir köpek Kino'ya yaklaştı ve Kino'dan bir
iki tatlı söz işittikten sonra kuyruğunu itina
ile ayaklarının üstüne aldı, çenesini tcprak yı
ğınına dayadı ve kıvrılıp Kino'nun yanına yattı..
Bu, siyah bir köpekti, kaşları da altın sarısı
noktalardan ibaretti. Bu sabah, bu körfezin bir
çok sabahlarına benzediği halde yine mükem
meldi.
8
kü tiz bir perdeye çıkıyor, Kino'nun boğazı gı
cıklanıyor, «İşte mutluluk, işte güven, işte bü
tün varlık» der gibi oluyordu.
Kulübeyi çevreleyen cit duvarının dışında
başka kulübeler de vardı. Onlardan da duman
çıkıyor, kahvaltı hazırlığı sesleri geliyor, ama
Kino icin bunların türküsü başka bir «Aile tür
k üs ü » ydü, domuzlar, başka domuzlardı, karı
ları Juana değildi.
Kino gençti, güçlüydü. Siyah sacları es
mer alnından aşağı dökülüyordu. Parlak ve voh
şi gözleri, ince ve sert bıyıkları vardı. Şimdi
artık battaniyesini burnundan aşağı indirmişti.
Çünkü gecenin zehirli havası kavbolmuş. ku
lübeyi sarı bir güneş ışığı sarmıştı. Kulübe çi
tinin üstünde iki horoz tüylerini kabartmış. ka
natlarını açmış, birbirlerine dik dik bakıyorlar
dı. Bu kavga pek uzun süremezdi. Horozlar
dövüşçü horozlar değildiler. Kino'nun -gözleri
bir an için horozların üzerinde durdu, sonra yu
karıya çevrildi ve deniz kenarından icerlere, te
pelere doğru uçan bir beyaz güvercin sürüsüne
takıldı. Artık bütün dünya uyanmı�tı. Kino aya
ğa kalktı, kulübeye girdi. Alev alev yanan oca
ğın başında eğilmiş olan Juana doğruldu. Co-
9
yotito'yu asma beşiğine yatırdı, siyah sacla
rını taradı, iki örgü ördü, uçlarım i_nce yeşil
kurdelelerle bağladı. Kino ocağın başına çök
tü, sıcak bir mısır ekmeğini elinde yuvarladı,
miçoya batırıp yedi. Biraz da şarap içti kah
valtısını tamamlamıştı. Midesini bozan pasta
:arı yediği birkaç gün dışında. bütün hayatı bo
yunca sabah kahvaltısı bundan ibaret olmuş
tu. Kino kahvaltısını bitirdikten sonra, Juana
da ocak başına geldi, o da kahvaltısını etti. Bir
kere bile konuşmadılar. Konuşmaya ne lüzum
vardı?.. Kino memnun, geniş bir nefes aldı.. Bu
yetmez miydi?
10
ra yüzündeki dehşet ifadesi kayboldu. Vücudu
gevşedi. Kafasında yeni bir türkü belirdi «Af�t
türküsü»nü bastırdı. Akrep, yavaş yavaş ipten
aşağı iniyordu. Juana, oğlunu felaketten koru
ması için, içinden eski bir putperest ilahisi söy
lüyordu, ama dişlerinin arasından çıkan mırıl
tı bir hıristiyan du.cisıydı. Bir an içinde Kino
harekete geçti, sessiz ve kayarcasına, gözleri
akrebin üzerine mıhlı, elleri öne doğru uzanmış,
beşiğin bulunduğu köşeye fırladı. Beşikte Co
yotito gülüyor, ellerini akrebe doğru uzatıyor
du. Kino akrebe ellerini uzatmak isterken teh
like belirdi, akrep durdu, kuyruğunu kıvırdı ve
kuyruğun ucundaki iğne parladı. Kino derin bir
hareketsizlik içinde kalakaldı Juana'nın eski
bir duayı mırıldandığını işitiyor, düşmanın «Kö
tülük türküsü» kulaklarında çınlıyordu. Akrep
durdu, sanki bir tehlikeyle karşılaştığını hisset
mişti. Kino'nun elleri yavaşça, sessizce öne
doğru uzandı. Birdenbire akrebin kıvrılmış kuy
ruğu havaya doğru açıldı. Tam o sırada kah
kahalarla gülen Coyotito ipi salladı ve akrep
düştü. Akrebi yakalamak icin Kino'nun elleri
çabaladı, ama akrep ellerinden kurtulmuş, Co-
yotito'nun omuzuna düşmüş ve iğnesini batır-
11
mıştı. Kino, nihayet akrebi yakaladı. parmak
ları arasında ezdi, ezdi, hamur haline getirin,..
ceye kadar ezdi, sonra da yere fırlattı. Coyo
tito beşiğinde avaz avaz bağırmaya başladı.
Bu sefer de Kino akrebi ayağıyla eziyor ezi
yordu.. Yerde akrep ıslak bir leke haline gel
mişti. Kino dişlerini gıcırdatıyor. gözleri ateş
püskürüyordu. «Düşman türküsü» kulaklarında
haykırıyordu.
12
ten beyazlaşmıştı. Ama bu beyaz halkanın et
rafında sert kırmızı bir şişkinlik peyda olmaya
başlamıştı. Herkes tehlikeli durumun başladı
ğını görüyor ve kaygı ile zehirlenmenin ilk be
lırtilerini bekliyordu. Yüksek ateş, şişkinlik, bo
ğaz kısılması ve nihayet sancılar ... Acaba Co
yotito'yu öldürecek kadar kanına zehir karış
mış mıydı?.. Bu arada Coyotito'nun duyduğu
acı azalmış, bağırması keslimişti, yalnız ara
sıra inlemeleri işitiliyordu.
Kino, daima zayıf, nahif ve çok sabırlı olan
karısındaki çelik iradeye şaşar kalırdı_ İtaatli,
saygılı ve her zaman neşeli olan karısı, en güç
ônlarda cesaret gösterir, doğum sancıları çe
ırerken bile iniltisi hiç duyulmaz, açlığa, susuz
luğa Kino'dan fazla dayanır. kayıkta kürek çe
kerken bir erkek kadar güc sarfederdi. Şimdi
de büyük bir cesaretle: «Doktora, doktora k0-
f;:Un!» diye bağırdı.
Bu söz ağızdan ağıza, dışarıda biriken
köy halkı arasında dolaşmaya başladı. Juana,
doktor istiyordu, bir doktor istemek ne mükem
mel, ne cüretli bir işdi. Onu buro\'a kadar ge
tirmek pek hoş bir şey olacaktı. . . Doktor bu
t!ermeçatma kulübeleri hiç ziyaret etmemişti,
13
elbette ki edemezdi. Büyük taş binalarda yaşa
yan zenginler arasında ona iş mi yoktu?»
Dışarı avluda biriken halk: «Gelmez!..» di
·,ıordu.
Kapıda halk: «Gelmez!..» diyordu.
Kine da gelmiyeceğini düşünerek, Juana'
ya döndü ve: «Doktor gelmez!» dedi.
O vakit Juana kaplan gözleri kadar soğuk
gözlerle kocasına baktı. Juana'nın ilk yavrusu,
dünyada hemen hemen tek kıymetli şeyi, kol
ları arasında ölüyordu. Kine, gözlerindeki ira
deyi görür gibi oldu ve tekrar «Aile türküsü»nü
duydu. Juana: «Öyle ise doktora biz gidelim,»
dedi.
Bir eliyle mavi atkısını başına götürdü,
tir ucuyla -inleyen çocuğunu oturtacak yer yap
tı, öteki ucuyla da gözlerini güneş ışığından
korumak için siper ederken kapıya doğru sert
adımlarla yürüdü. Kapıda duran halk itişip ka
kışarak ona yol açtı. Kine hiç ses çıkarmadan
karısının peşinden yürüdü. Kapıdan çıktılar. bo
zuk toprak yolda ilerlediler. Bütün cemaat ar
kalarından gitti.
Bu mesele artık köyün meselesi olmuş
tu. Önde Juana ile Kino, sonra Kino'nun kar-
14
deşi Tomas ve hızlı adımlarla yürüdükleri için
durmadan göbeği oynayan Tomas'ın karıs. Apo
lonia, en arkada da bütün köy halkı, etrafta
çoluk çocuk, resmigeçit halinde köyün merke
zine doğru ilerlediler. Donuk güneşin yansıt
tığı kendi karanlık gölgeleri üzerinde yürüyor
lardı. Artık çalıçırpıdan yopılma, �oy evleri bit
miş, kasabanın sıvalı kdgir evlerine gelmiş
lerdi. Kalın bahçe duvarlarının arkasından su
şırıltıları geliyor, duvarları beyaz. mor, kırmı
zı çiçekli duvar sarmaşıkları süslüyor, kuş ses
leri duyuluyordu. Şimdi kafile kasaoa meyda
nını geçmiş, kiliseye yaklaşmıştı. Topluluk ge
nişlemiş, meraklılar çoğalmıştı, akrebin çocu
ğu nasıl ısırdığı, şimdi anne ve babanın onu
nasıl doktora götürdükleri ağızdan ağıza yayı
lıyordu.
Bu yeni gelenler arasında b:lhassa kilise
nin etrafındaki bir sürü dilenci, insanların mali
durumunu sezmekte pek ustaydı!ar. Juana'nın
eski mavi etekliği, atkısına düşer. gözyc:ışları.
örgüsündeki yeşil kordeleleri derhal dikkatleri
ni çekmişti. Kino'nun omuzundaki battaniyenin
',aşını hesaplamışlar, çamaşırlarının kaç bin de
fa yıkanmış olduğunu anlamışlar, bir dramın
15
oynanacağını keşfederek kafileye katılmışlardı.
Bu dilenciler, kasabada olup biten her şeyden
haberliydiler. Kiliseye günah çıkarmaya giden
genç kadınların yüzlerindeki ifadeden gü.-,ahlu
rının ne olduğunu okumayı öğrenmişlerdi. Bir
küçücük rezaletten tutun da, en büyük cir.ayet
lere kadar kasabada olup biten her şeyi bilir
lerdi. Geceyi bile kilise sütunlarının göl�t:ısin
de geçiren bu dilenciler, doktoru da iyi tanır
lardı. Doktorun cehaletini, para hırsını, t:::ımah
kôrlığını, zalimliğini bilirlerdi. Onun çocuk dü
şürme vakalarını, binde bir ellerine sıkıştırdı
ğı metelikleri, kiliseye yolladığı kurbanları ha
tırladılar. Özellikle sabah ôyininin bitmiş ol
ması, kilise etrafındaki işlerinin azalması. bu
dilencilerin insanlar hakkındaki derin ve tam
bilgi toplama arzularını kamçılamış ve bu tem
bel, şişman doktorun akrep ısıran bir köylü
çocuğunu nasıl karşılayacağını merak etmişler-
di.
16
zartıdan domuz pastırmasının kokusu geliyor
du.
İnci F 2 17
Kino bu aralıktan muntazam, güzel bahçeyi ve
fıskiyeli havuzu gördü. Kapı aralığından ona
bakan adam kendi ırkından biriydi. Kine, der
hal kendi dilleriyle söze başladı:
«Küçüğü, ilk çocuğumuzu akrep ısırdı. Dok
tora ihtiyacımız var.»
Kapı biraz itildi. Uşak kendi dilleriyle ko
nuşmadı:
«Biraz durun, haber vereyim.»
Uşak kapıyı kapadı, sürgüsünü çekti. Ka
filenin gölgesi irili ufaklı, karanlık şekiller ha
linde beyaz duvara çarpıyordu.
Doktor, odasında yüksek karyolasına ku
rulmuş, Paris'ten beraberinde getirdiği kırmı
zı ipek robdöşambrı arkasında, içinde zarif bir
sütlük ve Cin işi ufacık bir fincan bulunan gü
müş bir tepsiyi dizlerinin üstünde tutuyordu.
İnce, zarif fincan kalın parmakları arasında
kayboluyor, kaba elinde gülüne b:r şekil alıyor
du. Gözleri kalın yumuk parmaklarına ilişti, hic
de kendini beğenmedi. Evet, fazla şişmanlıyor
du. Gerdanında da kalın bir yağ tabakası pey
da olmuştu. Yanındaki küçük masada bir siga
ra kutusu, bir de uşağını çağırmak için ufacık
bir zil vardı. Odadaki eşyalar kasvetli ve ağır
18
şeylerdi. Duvardaki resimler, hattö ölen karı
sının portresi bile bu ağır havayı gideremiyor
du. Zaten karısın.ın ruhuna yaptırdığı öyinler
hesaba katılırsa, karısı cennette onu bekleyen
bir azizeden başka bir şey değildi. Doktor kı
sa bir zaman için, büyük bir dünyada yaşa_.
mıştı. Şimdi bütün vaktini Paris hayatın. ha
tırlamakla geçiriyordu. «İşte medeni hayat bu
na derler.» Bununla kasdettiği şey de, ufak bir
gelirle hem bir metres tutması, hem de lokan
talarda yemek yemesiydi. Şimdi kandi kendi
r.e fincanına ikinci defa sütlü kakaosunu bo
şalttı ve parmakları arasında bir bisküi kırdı.
Uşak hafifçe kapı açtı ve bekledi.
Doktor: «Ne var?» diye sordu.
«Küçük bir çocuk . .. bir yerli. çocuğu ak
rep ısırdı diyor.»
Doktor öfkesini belli etmeden fincanını
tepsiye bıraktı.
«Yerli çocukların akrep ısırmasını tedavi
den başka işim mi kalmadı? Doktorum ben.
baytar değil, anladın mı?ı
«Evet efendimiz.»
«Parası var mı? Hayır, parası yoktur On
larda para ne gezer. Yalnız ben mi çalışacağım
19
bedava . . Bı ktı m a rt ı k, v a l l a h i bıktı m . . . B i r sor
baka l ı m , parası var m ı ? »
Bahçe kapısında uşak kapıyı b i raz a ra l a
d ı ve bekleyen h a l k a şöy l e b i r bakt ı . B u sefer
kendi d i l leriyle sord u :
«Vizite para n ı z v a r m ı ? »
K i n o battan iyesi n i n altında, g iz l i b i r yer
a raştırdı, kat kat bükül müş bir kıJğı t parças ı n ı
ç ı ka rd ı . Uzu n uzun açtı, n i hayet sekiz b i ç i m
siz küçü k i nciyi u ş a ğ a uzattı . B u n l a r hemen
hemen kıymetsizd i rler. Uşak köğ•dı a l d ı . Kapı
yı kapadı, fa kat bu sefer çabuk geri döndü,
kapıyı köğıt parçasını uzatacak kad a r a ra l a d ı
ve:
« Doktor ç ı k m ı ş . » ded i , kapıyı h ızla kapat-
tı.
Bütün kafile utancından çabucak dağ ı l d ı .
Dilenciler k i l ise m e rd ivenl e rine döndüler öteki
mera k l ı l a r kaybol uverd i ler. Komşular hemen
l<öye döndüler. H içbiri Kino' n u n gözlerindeki
:fadeyi görmeyi, u ğ radığı hakarete daha fazla
ta n ı k ol mayı istem i yord u .
K i n o i l e karısı kapıda d a h a epey d urdu
la r. N i h ayet K i n o, yavaş yavaş şapR:ası n ı ba
ş ı na götürd ü . Sonra a nsızın kapıya m üthiş bir
20
yumru k i n d i rd i . Sonra da şaşkın şaş k ı n , par
m a k l a rı a rasından yere d a m layan kana baka
kaldı . . . Avucunun ici yarı l m ıştı . . .
21
il
22
ruyordu , küçücük ba l ı kl a r bu otların sapları na
yapışmışlard ı , b i r çeşit zeh i rl i balıklar d i ple
rinde yatıyor, parlak ren k l i yüzen yengeçler
b u n l a rı n üzerinde dolaşıyorl a rd ı .
23
tıcıydı . Görü len şeylerin g erçekten var o l u p ol
madığını bel l i değ i l d i . Ama bu körfezin sakin
leri bütün dü nyayı böyle zan nederlerd i ve kör
fezleri onlara tuhaf gelmezd i . Suyu şimdi ba
kı rımsı bir k ı rmızı l ı k ka p l a mıştı, sıca k sabah
g ü neş i n i n altında del ice k ı m ı ldıyord u .
24
iki uzun ipini kayığının yanında kumun üstüne
koydu, battaniyesini büktü. kayığ:n ön tarafına
serdi.
Juana, Coyotito'yu battaniyeye yatırdı,
gözlerini parlak güneşten muhafaza için atkı
sıyla örttü. Coyotito artık sakindi. Ama omu
zundaki şişkinlik boynuna kadar ilerlemiş ku
lağının alt kısmı, yanağı davul gibi şişmişti.
yüzü ateş gibi yanıyordu. Juana çıplak ayak
larıyla denize yürüdü, deniz yosunları top
ladı, elinde ezdi, yuvarladı, lôpa haline gelen
yosunları çocuğun şişmiş yerlerine koydu. Bu
nun belki doktorun yapabileceği herhangi bir
tedaviden daha iyi olduğunu bilm;yordu. Ya da
bu tedavi Juana'yı tatmin etmiyordu, çünkü
hem pek basitti, hem de masrafsızdı. Coyotıto'
ya sancılar gelmemişti. Juana, belki çocuğun
zehrini zamanında emmişti, ama ilk çocuğuna
karşı duyduğu kaygıyı bir türlü yenememişti.
Şimdi artık doğrudan doğruya çocuğunun iyi
leşmesi için değil de, bir inci bulmaları için dua
ediyordu. Doktora para verecek, çocuğunı.ı kur
taracaktı.
Şimdi Kino ve Juana kumsal üzerinde ka
yığı kaydırdılar, kayığın burnu denize değince
25
J uana kayığa atladı. Kino kıç tara f ı n ı itmeğe
devam etti. Kayı k tam denize i n ince küçük dal
gaların etkisiyle titremeye başladı . O vakit Ki
no da kayığ a atladı, birli kte küreklere sarı ldı
l a r, kay ı k suyu yarara k i leriye atı l d ı . Ö teki in
c i avcıları çoktan a ç ı l m ışlar, ufukta küme kü
m e topla n mışlard ı , dalıp ç ı ktı kları bel l i ol uyor
du.
26
yen i n etleri a rasından s ü rükler götürür, bozan
da m i dye yoko l uncaya kadar etleri a rasında
gömülü k a l ı r, k a l d ı kça d a büyür. gelişir. gü
zel leşird i . Ası rlardanberi inci avc ı l a rı den ize
d a l ar, m idyeleri yata kları ndan koparır, yarar,
içindeki bu kıymetl i kum tanelerini a rarlard ı .
Binlerce bal ı k bu yata k l a rd a yaşar, insa n l a rı n
para l a d ı ğ ı bu m i dyelerin i ş i n i tamaml a r, par
lak kabukları n ı d i d i k d i d i k ederlerd i . Ama bir
insa n ı n inci bulması b i r ta l i h eseriyd i . Al l a h ı n
b i r l ütfuyd u . . . b e l k i ta n rı ların bir m ü kôfatıy
d ı ? .. Bel k i de her i k i s i n i n a rmağa'1ıyd ı ? . .
27
leri sapl a n d ı k l a rı yerlerden koparıyor, boza n
teker teker, bozan k ü m e h a l i nd e topl uyor se
petin e yerleştiriyord u .
28
mak istiyorm uş g i b i yalvarıyord u. Coyotito'n u n
iyi leşmesi bu i nciye bağ l ı değ i l m iydi? Kino
b u n u düşünüyor, i nciyi bulmak a rzusu artıyor.
henüz e l i ne geçmemiş o l a n i nc i n i n i l ham etti
ği nağ melerl e artı k y a l n ı z «Denizaltı türküsü»
yavaş yavaş, tane tane dudaklarından dökü l ü
yord u .
29
tı, kulaklarında «İnci türküsü» çınladı, yavaş
çac ı k midyeyi yerinden kopard ı , sı kıca bağrına
bastı, taşlı i pten ayağını ç ı ka rd ı , suyun üze
rine fırlad ı . Güneş siyah saçlarına vuruyord u .
K i n o kayığa yaklaştı. m idyeyi d i b i n e yerleşti r
di.
30
pırı l pı rı l parl ıyord u . M idyeyi kab..ığ una ancak
birkaç a d a l e bağ l ı tutuyord u . Şimdi KinCJ onu
açmakta tereddüt gösteriyor, kabuğun a ra l ı ğ ı n
d a n görd ü ğ ü parlak cismin bir k a b u k parça
sında n ibaret olmasından korkuyord u . Yoksa
ya l n ı z bir ı ş ı k oyunu muyd u ? . . . Zaten bu kör
fezin ı ş ı ğ ı a ltında görü n e n h er şay gerçekten
·
31
maya başladı, bu m uhteşem i ncın i n parlayan
yüzüne bakara k bir sürü d üşler k uruyordı..1 şim
diden. Ö l meye yüz tutan m idyen;n etleri a ra
sından inciyi çı kard ı , avucunun içme aldı, evir
d i cev i rd i , çizg i leri n i n m ü kemmel o l d u ğ u n u an
lad • . J uana biraz daha yaklaştı, afal afal ko
cas ı n ı n elleri n e baktı. İ nciyi tutan el, doktorun
kapısında yumruğuyla ezd i ğ i eldi, yarı k e l i n i n
etleri den iz s uy u n u n i ç i n d e nasıl d a bembeyaz
o l m uştu.
32
111
İnci F 3 33
lamadan anneler ha beri bahçelerde duvardan
duvara geçiriyorl ard ı . Bu haber a rt ı k k u l übe
ler mahal lesinden sızarak köpüren dalgalar ha
l i nde kasaban ı n zeng i n maha l l esinde, taş bina
ların a rasına yayıl ıyord u . Bahçesınde yürüyen
pa pazın k u l a k l a rına bile geldi. Papazın aözleri
düşüncelendi, k i l iseye lözım olan ta mirat gel
d i a k l ı n a . Acaba bu i n c i n i n değeri n e olacak
tı? Acaba Kino'nun çocuğ u n u vaftiz etm i ş m iy
d i ? Yoksa onları kendi mi evlendirm işti? Bi
raz son ra bu ha beri d ü kkön sa h i pleri_ duyd u ,
gözleri son zamanlarda pek çok satı lamayan
m a l l a rı n a i l işti.
34
Oysa gerçekte oda s ı n ı n dar ve ıoksu l , bera
ber yaşa d ı ğ ı kad ı n ı n katı yüre k l i bir kadın ol
d u ğ u n u un utuverm işti. Doktor art ı k ihtiyar has
tas ı n ı görmüyordu bile. Kend in i Paris'te bir lo
kantada san ıyor, karş ı s ı n d a k i n i de şara p şişe
s i n i açmakla meşg u l bir garson gibi görüyor
du.
35
m a l ları olmayışına hayıf l a n ı rl ardı , çünkü bütün
kasabada birçok i n c i tüccarı d eğ i l d e ya l n ız bir
tane vard ı . Bu tüccar, i n c i a l ış-verişi nde rt:ıka
bet varmış hissini vermek için ticarethaneleri
n i birkaç merkeze açmıştı . Şimdi bu inci tüc
carları n ı n gözleri k ı rıştı, parmak uçları v a n
m aya başladı . Herbirinin kafasınd'l, patron1.ınun
el bette dünyaya kazı k ko kmayaca ğ ı ve onun
yerine kendisi n i n geçeceği düşü ncesi bel i rd i ,
biraz sermaye ile ne çabuk zengin olabi lecek
leri n i düşündüler.
36
a m a bir türlü e l i n e yiyecek geçiremeyen cçl ı
ğ a , ya da sevgiye susa m ış olan b i r yal n ızl ı k
d uygusuna benziyord u . Kasaba n ı n zeh i r gudde
si zeh i r çıkarmaya baş l a d ı . Kasaba şişti şiş
ti, baskı a ltında patlayacak h a l e geldi.
37
termemek içi n gözkapaklarını i nd:rdi, atkı sıyla
yüzünü kapad ı . Şimdi etrafa alevler saçan i n
cide Kino, mazide düşündüğü. a ııa imkônsız
diye bir yana attığ ı isteklerini görmeğe başla
d ı . İ ncide, J uana, Coyotito ve kendisini, kili
sede ôyin yapılan yerin önünde diz çökmüş
g ö rüyor, art ı k para l a rı o l d u ğ u için, gereği gibi
evlenebilecekle rini düşün üyordu Kardeşine
döndü, yavaşçacık cevap ve rdi: « Kilisede ev
leneceğiz.»
38
Artı k «İnci türküsü» boraza n l a rı n katılma
sıyla k u l a ğ ı nda cınlamağa başlad ı . Bundan son
ra i n c i n i n kurşunumtra k yüzünden daha küçük
a rz u l a r şekil a l ıyorla rd ı . Gecen yıl kaybettiği
z ı p k ı n ı n yerine ç e l i k başlı yeni bir zıpkın a l a
ca ktı Sonra, pek o k a d a r i leriye g itmek iste
m iyormuş g i bi b i raz d u ra ksad;Ktan sonra:
«Tüfek,» d ed i , « n iç i n tüfek a l mıyayım, ürtJk
zeng i n olduk!» d iye m ı rı l d a n d ı , ken d i n i i n c i n i n
için de, a rkasında Winchester m a rKa l ı b i r tüfek
le görd ü . Bu, haya l lerin en cekicısi, en hoşuy
d u . Bunu kardeşine söylerken biraz çekiniyor:
«Belki b i r de tüfek a l ı r ı m , » diyordu.
39
a rkadan biri m ı rı ldandı: «Tüfek _ _ . bir tüfeğ i
olacak . . . »
40
Bu sefer Kino, kend i s i n i ka rısıyla ocak
başına çöme l m iş, Coyotito'yu kitap okurken
d i n l iyor gördü, ve: «Bu i n c i bunların heps i n i bi
ze sağ layaca k,» dedi.
41
m ü , h a l i ne nasıl isyan etmişti. O gün akl ı n ı n
başı ndan g itti ğ i n i gözümüzle göraijk . »
Kino ellerine baktı, doktorun kapısına in
d i rd i ğ i yumruğun yeri hölö gerg indi .
Artı k kara n l ı k basıyord u . J uana, çocuğu
n u , askısıyla kalçası n ı n üzerine yaptığ ı bir ye
re oturttu. Ocağa g itti, kü llere g ö m ü l ü koru
çı kardı, üzerine ç a l ı ç ı rpı koyd u, yeıpazelemeğe
başladı. Komş uların yüzlerinde ufac ı k al ev göl
gel eri oynaş ıyord u . Komşu l a r da kendi yemek
ler i n i hazı rl a m a k üzere gitmeleri rıerektiğini bi
liyorl a rd ı , ama bir türlü k ı m ı ldanam ıyorl ard ı .
42
g ibi söze başladı: « Ki no, sen bijyük bir ada
mın, bir k i l ise babası n ı n a d ı n ı taşıyorsun Ada
şın, zamanında çölleri e h l i l eştird i , sen i n men
sup olduğun halkı yum uşattı, b i l iyorsun değil
m i ? B u n lar kita pta yaz ı l ı d ı r . »
K i n o derhal J u a n a ' n ı n kucağından sarkan
Coyotito'nun başı na ba ktı . Oğlu kitaplarda ne
ıer yaz ı l ı olduğunu öğrenecekti. Her türlü tür
kü, Kino'nun kafasından sıyrı l ı p g itti, yai'ııız
«Düşman türküsü» yavaş yavaş kafası nda yer
etmeye başlad ı . Komşularına ba ktı . Acaba k i m
bu kötü nağ meyi a k l ı na getirmişti? Papaz tek
rar söze baş ladı: « Büyük bir servete kondu
ğunu, bir « Dünya incisi» b u l d u ğ u n u öğrend i m . »
K i n o avucunu açtı v e gösterdi. İ n c i n i n bü
yüklüğü ve güzel l i ğ i karşısında papazın ağzı
acık kaldı, sözü ne devam etti: « U marım ki oğ
lum, A l l a h a şü kretmeyi u n utmad ı m . All ahmdan
sana, doğru yolu göstermesi n i iste, oğ l u m . »
K i n o hiç ses ç ı karmadan başını sa l ladı .
Bu sefer cevap veren J uana oldu: «Söyled i k
ıeri niz için dua ederiz, kutsal B::ıba mız. Biraz
önce K i n o söylüyord u, n i ka h da yaptı racağ ız,
efen d i m iz.»
Komşuların, söy led i kleri n i tasJ i k etmeleri-
43
ni istiyormuş gibi on lara baktı, onlar da ciddi
c:iddi başlarıyla tasd i k ettiler. Papaz cevap
11erd i: « İ l k düşüncelerinizin iyi d üşünceler ol
ması hoşuma g itti . Allah sizden hoşnut olsun,
evlatları m . »
Yavaşça döndü, g ird i ğ i kadar sessiz ve
hızlı a d ı ml arla k u l übeden c ı ktı . Birdenbire yi
ne, herkes ona yol veri p, ôni hareketlerle geri
çek i l d i l er.
44
d u . Kino köpeğe bakıyor, a m a onu pek görmü
yord u . O, ufukları aşmış, soğ u k , ı ssız bir d ü n
ya'ya g i rm i ş g ibiyd i . Kend i n i kirr.sesiz ve ko
ruyucusuz h issetti. Çığ l ı k koparcın ağaç k u r
bağaları, c ı rcır böcekleri n i n sesi bütün sesler
ona «Kötülük türküsü»nün nağmeleri n i hatırla
tıyord u . Kino titredi , battan iyes.ne daha s ı kı
iyice burn u n u kapadı. İ nciyi hôlô s ı kı
sarı n d ı ,
sıkı el inde tutuyord u . İ ncinin avuc una dokunu
ş u tatlı ve y u m uşa k g e l d i .
45
ka m a l d ı kları n ı bil i rd i , bunun için Kino plôn
ya pmaktan pek korkard ı . Fakat şimdi a rtık plfı
ı ıını yapmıştı, boza mazdı, h ü c u mL::ı ra göğüs ge
recek, hasım dünyaya karşı koyaca ktı . Daha
teh l i ke görünmeden, kafası ve gözleri teh l i ke
a rıyord u .
K i n o h ô l ô kapıda d uruyord u . İ ki a d a m ı n
kendisine doğru yaklaşt ı ğ ı n ı görd ü . İ ç leri nden
biri yolu ve ya l n ız baca kları n ı rıyd ı n lata n b;r
fener taşıyord u . Bahçeden i çeri g i rd i l er. kapı
ya kadar gelince Ki no, derhal biri n i n doktor.
öte k i n i n d e bu sabah kon uştuğu uşağı oldu
ğunu a n ladı ve avucunun içi sızlad .. Doktor h e
men ı>öze başl adı:
«Bu sabah bana gelmişsin iz, n e yazık ki.
evde yoktum. Elime geçen ilk fırsatta , çoc u ğ u
nuzu görmeye geld i m . »
Kino, kulübenin kapı s ı n ı tamamen doldur
m uştu. Gözlerinde gizli bir öfke köpürd ü , bu
ırkın yüzlerce y ı l d ı r çekt i ğ i köle l i ğ i n verd iği
korku, perişa n l ı ğ ı n ı a rtt ı rdı, kısaca :
« Cocuk iyileşti g i b i b i r şey,» d ed i .
Doktor g ü l ü msedi, ama şişkin gözka pak
!arı içindeki yılan gözleri hiç d e gül ü msemiyor
du.
46
« Bazan dostum, a k rep ı s ı rması tuhaftır.
İ yi leşmiş gibi görü n ü r, sonra bird�mbi re. hop . . .
götürüveri r.»
47
J ua n a ayağa k a l ktı, geri çekild i , çocuğu
n u n yüzü n ü atkısıyla örttü. Doktor ona y a k
l aştı, elleri n i çocu ğ a doğ ru uzatt!. J u a n a ço
c u ğ u n u s ı kıca bağrına bastı, ocak başı nda. yü
zünde a levlerin gölges i oynaşan kocasına bak
t ı . Anca k Kino başı n ı sa l l a d ı ktan sonra çocu
ğunu doktora tes l i m etti .
48
ceg ım,» dedi. Çocuğu Ki no'ya uzattı, çantasın
dan b i r g ü l l öc, ve beyaz b i r toz ç ı ka rdı, tozu
g ü l lôca koyd u, iyice kapadı, sonra daha acele
ederek çocuğ u n a l t d udağ ı n ı sı ktı, çocu k ağ
zını açtı, şişman parma kları n ı çocu ğ u n tö bo
ğazına soktu, g ü l löcı dil i n i n d i bine yerle.�ti rd i,
yerden a l d ı ğ ı bir ibrikteki suyu çocuğ u n boğa
zı ndan aşağ ı döktü, g ü llöc d a midesine indi.
_
Doktor, çocuğun gözbebe kleri n i tekrar m uaye
ne etti, tekra r düşünce l i düşüncel i başını sal
ladı, pek umut yokm uş g ibi dudakları n ı şa pır
dattı. N i hayet çoc u ğ u J u a n a ' n ı n kol larına ver
di, Ki no'ya dönerek:
İnci F 4 49
cevirmek üzere e l i n i ka l d ı rd ı , o vakit i n c i n i n
h ô l ô e l i nde olduğunu farketti D1..; 11arın d ib i nde
d uran bir kutuya kada r g itti , kutun u n içinden
bir paçavra a ld ı , i nciyi i çine iyice sard ı , ku
lübenin köşesinde bir yeri parma klarıyla kaz
d ı , inciyi kazd ı ğ ı yere yerleştird i . ü stü n ü top
ra kla örttü, iyice gizled i , sonra ocak başında
çömel m iş o l a n J ua n ö ' n ı n yanına g itti, tekrar
çocuğ u n u n yüzüne bakmağa başlad ı .
50
Körfezde küçü k b a l ı k l a rdan koca man b i r
sürü, s u y u yarara k, onu y utacak o : a n d a h a b ü
yük b i r b a l ı k sürüsünden kaçıyord u. Kul übeler
oeki h a l k , küçük sürünün h ı ş ı rt ı s ı n ı , büyü ğ ü n
su üzerinde atla rken çıkard ı ğ ı şa;:>;rtıyı işitiyor
d u . Yoğ un b i r rutubet, körfezden kal kıyor ku
l ü belere, ka ktüs ağaçları na, daha başka birçok
fidan l a ra tuzl u bir çiy h a l inde kon uyordu Yer
de gece hareleri dolaşıyor, küçük baykuşlar ses
sizce onları avl ıyorla rd ı . Gözl erinden ateş fış
k ı ran sıska köpek, Kino'nun kapıs;na geldi ve
iceri ba ktı . Kino d a ona bakınca kıç taraf ı n ı
titretti, a m a gözleri n i ayırınca cesareti kırıldı,
içer i g i rmed i . Kino' n u n yemek yemesini büyük
bir i lgiy l e izled i . Kino fasulye taba ğ ı n ı m ı s ı r
ekmeğiyle iyice sıyırd ı , bir k u rabiye yed i . ÜS
tüne d e bir bardak şa ra p içti.
51
ğ u n yüzü kızarmıştı. Boyn undaki nabız sı k s ı k
atıyor, ağzı n ı n b i r kenarından kötü bir salya
a k ı yord u . Kino, karısı n ı n yanında diz çöktü :
« Demek doktor i y i b i l iyord u ! »
52
lor, pek az konuştular. B i rçokla n , böyle ferah
lı bir g ü n l e ri nde Kino'ları n başırıa bu gelme
mel iyd i , d iye düşündüler, b i r ikisi de: «Her şey
Al l a h e m ridir,» diye söylendiler. İ htiyar ka
d ı n l a r J ua n a ' n ı n etrafına çömeldiler, elden ge
len yard ı m ı yapmağa çalışt ı l a r.
53
tan pek yorul muştu. Doktor, çoc u ğ u a nnesine
uzattı:
«Art ı k iyileşir. Ö l ü m l e savaştım ve kazan
dım.»
J ua n a , doktora hayra n h ayran baktı. Dok
tor çantasını kapadı ve g ü l ü ms-Jyerek: Vizi
tem i ne vakit verebi leceksiniz?» d iye sordu .
Kino: « İ n c i m i sattığım za m a n , » dedi
Doktor b u inci lôfı n ı i l k defa d uyuyormuş
gibi: « B i r i n c i n var demek? İ yi bir inci mi
bari?»
Bütün kom ş u l a r bir a ğ ızdan cevap verd i
ler: « Ki no bir « Dünya incisi» buldu (pu rnıa k
l o riyle i n c i n i n büyüklüğünü göstererek) nah!
İ şte bu kadar! . . »
54
Doktor omuzları n ı s i l kti, ıslak gözleri n i Ki
no' n u n yüzünden cev i rd i . İ n c i n i n evde bir yerde
gömülü o l d u ğ u muha kkaktı . Bel k i Kino etrafa
bir bakard ı da yeri bel l i o l u rd u .. Sözüne devam
etti: «Sata madan sa kın incini caidırma, yazık
o l u r. »
55
deyd i . Bütün duygularıyla geceyi iyice tara d ı k
ta n sonra, k u l ü besine döndü, i nciyi gömdüğü
yerden tekrar ç ı ka rd ı , üzerinde yattığı hası rı
ka l d ı ra rak, o n u n a ltına gömdü. J ı.ıana ateş ba
şında otu rmuş, kocasına sual d )IU gözleriyle
bakıyordu. Kino işini biti rince n ihayet kend i n i
tuta mad ı : « Kimden korkuyorsun?» diye sord u .
56
dı, Kino yatağ ında dönd ü . Juana'nın gözleri
a c ı ktı , son ra d a Kino' n u n kalbi «Kötülük tür
küsü»nün nağmesiyle h ızlı hızlı v u ra rak, Ki no'
yu uya n d ı rd ı , kara n l ı kta k u l a k kabarttı .
57
y u m uşak bir şeyden geçti, b i r ı ş ı k gördü, baş
ucunda bir şey parladı, ve müthiş bir acı d uy
du . . . Kap ı n ı n y a n ı nd a gelip g itmeler oldu, son
ra bir sessizl i k . . .
58
gömel i m , onu bir d a h a h i ç a k l ı m ıza getirmeye
l i m, den ize ata l ı m , Ki no, kocacı ğ ı m , bizi onun
e l i nden k u rtar, o bizi mahvedecek.. »
Oca ğ ı n ka rşısında gözle ri n i n dehşet için
d e o l d u ğ u bel l i ol uyord u . Ama Kino'nun kara
rı kesindi, h içbi r şey o n u n i radesini sarsa rr.az
dı.
«Te k şansımızı bozmayal ı m , o ğ l u m uz oku
la g itsi n , bizi bağlayan esaretten k urtuls u n . »
« B u i n c i hepimizi mahvedecek, oğ l u rr uzu
da . . . »
«Sus artı k, kon uşma. Sabah olunca inci
y i sata rım, beraberindeki köt ü l ü ğ ü de götürür,
ya l n ız iyi tarafı bize kalı r. Hayd;, için rahat
etsin, karıcığ ı m . •
Gözleri ocaktaki ateşe döndü, elinde hôlö
bıçağı tuttu ğ u n u n farkında o l d u . Bıçağı kaldı
·rıp baktı, ucunda kan vard ı . İ l ki n bıçağı pan
tolo n u n a doğru götürecek oldu, ama sonra bir
den vazgeçti ve hızla yere sapladı, bıça ğ ı n ka
n ı n ı bu şekilde tem izled i .
Uzaktan, horoz sesle ri işiti l d i , hava de
ğ iş i kti, şafak söküyord u. Sabah rü !görı körfezin
sularını h a rekete g etirmiş, küçü k dalgalar k ı r
mızımt ra k sah i l i , arta n bir tempo i l e dö'vüyor-
59
o. u . Kino incisini tekrar gömdüğü yerden çıkar
d ı , önüne koyd u , ona uzun uzun baktı.
Kino gevşed i , Kino'ya b i r rehavet geldi.
Ocakta yanan mumun ı ş ı ğ ı nda parlayan, oynak
b i r ı ş ı k yansıtan i n c i n i n güze l l iğ i h a ri kayd ı . Bu
:nci, ne yumuşak, ne tatlı bir şeyd i ; ona neler
söylüyor, neler vadetmiyord u . , . Geleceğ i n i gü
ven altına a l ıyor, hayatı na ra h a t l ı k getiriyor,
herhangi bir h a k a rete karşı siper ol uyor has
t a l ı ğ a karşı gel iyor, açlığa kapısı n ı kapıyo r d u .
Kino, o n a baktı kça yum uşuyor, yüzü g ü
l ü yor, kulağı nda tekra r, denizaltı yeşiline bü
rünmüş fevkalöde g üzel «Denizaltı türküsü» çın
l ı yord u . J uana, kocasına g izlice bir göz attı,
ı;; ü l ü msed i ğ i n i görd ü , ikisi tek vücut oldukları
ve aynı ma ksatla yaşad ı k l a rı için J uana da gü
l ü msedi . O güne büyük bir ü mitle başlad ı l a r.
eo
iV
61
bu ha beri fısılda m ı ş lar, papaz işitmiş, kil ise n i n
kapısında d uran d i lenciler i ncide1 sözediyor
l a rd ı . Dilenciler satış sah nesinde hazır b u l un
mayı tasarl ıyorlar, bu büyük ta l i h i n ilk ·meyva
sından koparmayı d üşün üyorlardı Küçü k ço
cuklar heyecan içi ndeyd i ler. Ama hepsinden
çok, inci tüccarları , bu i lg i çekici h a beri a l m ış
iar, o sabah erkenden, d ü kkônlarında siyah ka
d ife tepsileri önüne oturmuşlar. be kliyorlar. in
ciyi parma kları arasında nasıl yuvarlayaca k l a
r ı n ı , satış sahnesinde oynayacakları rolü tasar
l ı yorlard ı .
62
ğu iş hakkında d üşüncesi ne olursa olsun, onu
öven te k bir kel i m e i ç i n , m ev k i i nde en ufa k bir
yükselme için el i nden g e l e n i yapar, kanaatle
rinden fedakôrlığa kada r g ider. Bun unla bera
ber, bu tücca rla r inci tüccarı olarak d a . en iyi
ve en başarı l ı tüccar olabilmek :Gin, inciyi en
aşağı fiyattan satın a l mayı bir g 5rev bil i rlerdi.
63
yetecek kadar ö y i n okutaca ğ ı n ı m ı rı ld a n d ı . bit
üçüncüsü alacağı p a rayı La Poz fa kirlerine d<?
ğ ıtaca ğ ı n ı , bir dörd ü ncüsü ise parayla i nsan
ları nası l sefaletten kurta raca ğ ı n ı a n l attı d u r
d u . Hepsi para n ı n Ki no'ya zarar vermeme�d n i ,
başını döndürmesi n i , kötülü k a ş ı l a maması
n ı , onda h ı rs ve nefret h isleri n i ı.;yandırmama
sını, onu kötü yüre k l i yapmaması n ; d i ledi ler. Ki
no'yu herkes çok severd i . İ nci onu ma hvetme
meliyd i . . . Hele iyi kalbli karısı J u a n a ·ya ve
güzel Coyotito'ya hiç dokunmam a l ı yd ı . Eğer
bu inci felöketlerin e sebep olursJ, pek yaz ı k
o l u rd u .
64
m ıştı Kino'nun eski püskü beyaz el bisesi hiç
olmazsa temizd i . Bugün a rt ı k bu1ları son de
fa olara k g iyecekti, öğleden sonra yeni el bise
leri olacaktı .
İnci F 5 65
d i kkatle devşird i, dar ve uzun bir parça ha
l i nde sol omuz u n u n üstü ne attı, art ı k hazırdı
lar.
Kino ciddi bir tavırla, kul übeden dışarı
ç ı ktı . Coyotito'yu taşıyan Juana, peşinden yü
rüdü. Kasaba yol u n u tutunca bütJn komşu l a r
d e onlara katı l d ı l a r. Kul übe kazı klarından bah
çe çitlerine kadar uza n a n yol ları çol u k çol u k
doldurm uştu. Durum çok ciddi olduğu i ç i n yal
nız Kino'nun kardeşi J ua n Tomas yanında yü
rüyordu.
J ua n Tomas kardeşi n i ihtiyatlı olmağa da
vet etti: «Di kkat et, seni a ldatmasınlar!»
Kino onu tasdik ederek: «Coh. d i kkatl i ol
'
mak razım ! » ded i .
J uan Tomas d evam etti: «Başka piyasa
l a rdan hiç haberimiz yok, bizi aldatıp a ldat
madıklarını n a s ı l a n layacağız.»
« Doğru. Ama piyasayı nası l a nlayabil i riz?
Biz burada b u l u n uyoruz, başka piyasa l a r da
b u rada değ i l . »
Kasabaya yaklaştıkça kalabal ı k yoğ u nla
şıyord u . J ua n Tomas'ı n a rt ı k sin irleri bozul m uş,
konuşuyor, konuşuyordu: « Kino, sen doğma
dan, yaşlı l a rı m ız incilerin daha fazla para ge-
66
tirebi leceğ i n i ummuşlar, bir çare aramı şlar, bü
tün incileri bir a raya toplayı p, bir adam tut
muşlar ve bu adamı h ü k u met m erkezine gön
dermişler, ama bu adam bir daha geri dön me
miş.»
Kino başı n ı salladı: « Evet, b i l i·)·oru m . »
«Böylece inciler kaybol u p g itti. Yola bir
a d a m daha ç ı ka rd ı l a r, o d a a y n ı ökı bete uğ
radı, bir daha ki mse yüzü n ü gö:'rned i . Büyük
lerimizin bu tasavvuru yürümedi. eski usule
döndüler. »
67
Kardeşler yürürken gözleri biraz .şaşı ba
kıyord u . Dört yüz yıldır babaları, dedeleri, de
deleri n i n babaları, hep biraz böy:e bakarlardı.
Yabancı ları n m e m l e ketleri ne gelip de n üfuzları
n ı koru m a k için silôh kullandı kları ndan beri,
bu halk hep biraz böyle şaşı bak'Jr, dudak bü
kerek kendi içlerine · çekil irlerd i . Bu şekilde
davranmayı , tek savunma usul ü olara k a l u b i l i
yorlard ı , bu kaleyi h içbir kuvvet y ı kamazd ı .
68
tüccarları masaları n ı n önünde tonl andı lar, tet
ki kte d u rd u l a r. Hepsi önlerine b i re r kôğıt a l d ı .
Ki no, o n l a r ı meşg u l görmeliydi. İ ncileri n i he
men masalarını n gözlerine yerleştird i ler K i no.
fevkalôde incisinin yan ı nd a daha aşağ ı i n c ileri
görmemel iyd i . İ n c i n i n hôrika bir « Dünya i n
Lisi» olduğunu çoktan h a ber a l m ışlard ı . İ nci
tüccarl a rı n ı n topla n d ı ğ ı sokak dar bir sokak
tı. Dükkôn pencereleri n i n kepenkleri i n i kti, içe
riye pek a z ı ş ı k sızıyord u .
69
yor, döndürüyord u . Para gözden kayboluyor,
tekra r görünüyor, parı ldıyor, fırıld ıyordu ama
bizim tüccar, gösterdiği maharetin farkında bi
l e değ i l d i . E l leri m i h a n i ki işliyor. gözleri kapı
da, şarkısını m ı rı ldanıyord u . Birdenbire alayın
ayak seslerini işitti . El leri daha da süratle ça
lışmağa başla d ı . Kine kapıda d urunca, si kke
f ı rı ldadı fırıldadı, gözden kaybol uverd i . Şişman
a d a m : «Günay d ı n , bir emri n iz mi var, dos
t u m ? » dedi.
70
Adam ı n parma kları del ice mete l i ğ i çeviri
yord u .
Ş i m d i K i n o bili nçaltı k i ş i l i ğ i n i n de bir rol
oyna d ı ğ ı nı n farkındayd ı . Yavaş y a v a ş cebinden
kesesini ç ı ka rd ı , yumuşak d e ri parçasını yavaş
yavaş içinden a l d ı , sonra ôni bir hareketle si
yah kadife tepsinin üzeri ne h a ri ka i ncisini yu
varladı, b i l i n çsiz gözlerle, tüccarın yüzüne bak
tı. Bu yüz en ufak bir değ işik l i k gösterm iyor
d u , a m a Kino masa n ı n a rkasındaki e l i n titre
d i ğ i n i görmedi, mete l i k dengesini kaybetti, tüc
carın kucağına düştü. Tücca rı n parma kları
kıvrı l m ı ş, yumruğunu sı kıyord u . N ihayet bu giz
li el yerinden c ı ktı, şehadet parma ğ ı tepsideki
i nciyi i l e ri geri yuvarl a d ı . Tüccar şehadet ve
baş parmağiyle i nciyi ka l d ı rd ı , gözlerine yak
laştı rd ı , havada evird i , cevird i .
71
yımsı bir g ü l ü mseme kapladı. O :ıı uzları n ı kal
d ı rd ı , bu i n c i n i n değersiz oluşu, san k i kendi
rnçu olmad ı ğ ı n ı anlatmak ister gibi: «Cok üz
nünüm dost u m , » dedi.
Kino: « İy i a m a , bu incinin değersiz olma
Eına i m ke n yok . . . bey i m . »
Tücca rın parma k l a rı inciyi tepside tekrar
birkaç defa hoplattı kta n sonra:
« De l i n i n a ltın fı krasını hiç iş!ttin mi, dos
t um , » dedi, « i şte bu inci tıpkı d s l i n i n a l t ı n ı n a
benziyor . . . f a z l a büyük. Bunu k i m a l ı r? Böyle
bir şey i ç i n piyasa b i l e yoktur, bu, yalnız bir
garibe o l a ra k teşh i r edilebi l i r. Yine tekra r edi
yorum , çok üzg ü n ü m dostum, a m a sen b u n u ,
pek değerli bir ş e y sanma . . . »
K i no'n u n yüzü biraz kayg ı l ı bir şaşkı n l ı k
içindeyd i : «Ama bu bir Dünya incisi, bunun
� i b i bir inci daha ki mse görmemiştir.»
«Aksine, bu inci fazla büyük, bir işe yara
maz. Ancak b i r mera k l ısı çıkar d a deniz ka
bukla rı kol l eksiyon una i lôve etmek isterse ala
b i l i r, bir de belki bir m üze a l ı r. Dur bakayı m ,
b e n sana b u n u n i c i n a n c a k bin pesos verebi
l ·rim.»
K i n o ' n u n y ü z ü bu sefer gerg i n l eşti ve teh-
72
l i ke l i görün meye baş l a d ı : « B u i n c i e l l i binden
fazla eder, bunu sen d e b i l iyorsun, ama ben i
a ldatma k istiyors u n . »
Tüccar, topla n a n h a l k a rası nda da bir mı
rıltı başlad ı ğ ı n ı d uydu ve biraz ü rktü , hemen:
73
Ama Kino gerg i n leşmiş ve kaskatı kesi l
m işti. Ta l i h i n i n çöktüğ ü n ü , kurtların etrafı n ı
sardığ ı n ı , ka rta l l a r ı n başı üstünde uçuştuğ u n u
h issediyo rdu . Kötü h islerin de etrafında do
l aştı ğ ı n ı a n l ıyor, koruyuc usuz ve sav u n masız
kaldığını b i l iyord u . Kadife tepsin i n içi nde, pı
rıl p ı rı l yanan i nciden, tüccar gözlerini ayır
m ıyord u .
Kapıd a k i h a l k b i raz d a ğ ı l d ı , v e n i g e l e n ü ç
tüccara yol verd i . Bu kalaba l ı k rJerin bir ses
sizlik i ç i nde d i n lemeye başlad ı . Paza rl ı k esna
Eı nda geçecek konuşmadan tek bir kel ime ka
ç ı rmak istemiyorlard ı . Kino da se.,siz ve teti k
t eydi. Arkasına b i r el dokundu, döndü, J uana'
nın gözleriyle karşılaştı . Kino yeniden kuvvet
buldu.
Kapıdan g i ren tüccarlar ne b i rbirleri ne, ne
de inciye bakt ı l a r. Masa n ı n arkasındaki d ü k
il ô n· sahibi kon uşmağa başladı :
«Şu inciye b i r bakın, sahibi o n u a l d attı
ğ ı m ı sanıyor, a l ı n iyice i nceley i n ; (sonra Ki no'
ya döndü) görd ü n mü, ben ne paha bict i ğ i m i
söyleme d i m . »
Biri n c i tüccar, i l k defa görGyormuş gibi
yapa ra k i nciyi e l i n e aldı, iki parmağı a rasında
74
evirdi cevird i , sonra da kücümseven bir edayla
masaya fı rlattı : «Beni işe ka rıştırmayı n, ben
buna beş para vermem. i stemem, bu bir inci
d e ğ i l , inci azmanı gibi b i r şey . »
Ş i m d i i k i n c i tüccar, - kısa, zayıf, tatl ı sesli
bir adamdı-, i nciyi a l d ı , iyiden iyiye i nceledi,
cebinden b i r büyü lteç ç ı ka rd ı , yıne baktı . tatlı
tatlı güldü: «Böyle i n c i l e r macundan yapı l ı r,
b u n l a r yumuşak ve tebeşi ri msid i rler. Birkaç ay
içinde renkleri n i kaybederler. Bak. . . (Kino'ya
pertavsız uzattı, nası l kul lanaca ğ ı n ı gösterd i .
Büyü ltecle i nciyi i nceleyen K i n o bir a n i ç i n şa
şalad ı ) . Bak, gördün m ü ? . . »
Ü çüncü tüccar, Kino' n u n el i nden inciyi a l -
dı:
M ü şteri lerimden biri böyl e şeyler sever.
500 . pesos veri rim, bel ki m üşterime 600 pesosa
sata b i l i r i m . »
Kino h e m e n inciyi tüccarın e l i nden aldı,
ce-, lôn derisine sa rd ı ve cebine attı. Mcsa n ı n
a rkasındaki a d a m :
« B u na del i l i k derler a ma, i l k sözümde d u
ruyorum. 1 000 pesos veriri m,ıı d ed i .
Şişma n adam Kino' n u n i n c i y i cebine attı
_
ğ ı n ı görmüştü. Kino:
75
«Beni a ldatmayı nız. İ nci m i burada satmı
yaca ğ ı m . Belki d e h ü kumet m erı<ezine kadar
g ideceğ i m . » ded i .
Tüccarlar derha l gözgöze ba l\ışt ı l a r. Oyun
l a rında b i raz fazl a i leri g ittiklerini a n l a d ı l a r,
eğer başaramazla rsa a s ı l tüccardan azar iş ite
cekleri n i b i l iyorla rd ı . Masa n ı n a rkasından d ü k
kôn sahibi hemen atı l d ı : « 1 500 e çı karabi l i -
rim . »
Ama Kino, a rt ı k d i n l em i yord u . H a l k a ra
sından yol açtı, öfkesinden kan başına sı çra
m ıştı. Kalaba l ı ğ ı yararak büyü k a d ı m l arla i
l erl iyor, a rkası ndan Juana. ô deta kaçarcasına
g i d i yord u .
Akşam o l u nca. komşular kul übelerinde ek
mek ve fasu lyeleri n i yerken, saba t'ı k i büyük o
layı tartışt ı l a r. Kino'nun incisi d e n e m a l m ı ş
ya? Demek heps i n i d e a ldatmıştı. El bette tüc
carlar o n l a rdan iyi b i l i rd i . Sonra ne yalan söy
lemeli, tücca rlar a ra la rında h i ç ı.. o n uşmamış
l a rd ı . Ü çü d e i n c i n i n fazla bir defleri olmad ı ğ ı
n ı söylem işti. İ çleri nden b i r i : « İ yi a m a , ya da
h a önce a ra l a rı nd a a nlaşmışlarsa?» ded i .
76
r uz,» d i yord u .
Bazı l a rı d iyorla rd ı ki, Kino 1 500 pesosu
kabul _ etmeliyd i . Bu bile ömründe görmed i ğ i
!::> i r para değ i l miyd i ? Kino d i kkata l ı l ı k ya pmı
yor m uydu? Merkeze kadar gitti ğ i n i farzetsek
bile, baka l ı m orada i n c i s i n i a l a c a k bulunacak
mıydı? Ş i m d i buradaki tücca rla rı d a g ücen d i r
d i . O n l a rl a da artı k h içbir a l ı ş-veriş yapamaz
d ı . Aca ba Kino d i kkafa l ı l ı k y a parak kendi ken
d i n i m a hvetmemiş miydi?
77
m a k , nehirler geçmek, uzun uzun g itmek la
z ı m d ı . Ama Ki no, eski d ü nyasını kaybetmişti,
yeni dünyasına t ı rm a n ması l az ı m d ı . Çünkü o
n u n geleceğe ait düşü bir gerçekti. B u gerçek
yok edi lemezdi. «G iderim ,» demişti, g idecekti .
Zaten yarı yol u a şm a m ı ş mıydı? J ua n a , koca
s ı n ı gözleriyle izl erken, Coyotito'ıu tem izled i ,
e mzirdi, son ra da m ı s ı r ekmeğ inden ibaret o l a n
a kşam yemekleri n i hazırladı .
78
« H er şeyden korkmalıyız. Farzedelim sen
haklısın, i n c i n i n büyük bir değen var, sanıyor
musun bunların e l i nden k u rtuldun?»
« N e demek istiyorsun?»
«Bilmem, ama sen i n h esabına korkuyo
rum. Yeni bir yola sa ptı n, bu yoıu da bil mi
yors u n . »
« N e yapa l ı m , g ideceğ i m , hem pek y a k ı n
da g idece ğ i m . »
« Evet, g itmelisin, a m a acaba başşehri b u
radan farklı m ı bulacaks ı n ? B u rada dostların
var, biz varız, orada k i msen o l mıyaca k . »
« N e yapayım, i ç i m i ç i m e sığmıyor, oğlu
m u n da bir hakkı olma l ı ,oğ l u m J n geleceğ i n i
mahvedemezler . Dostl a rı m ba ıi a v ardı m eder.»
« Dostl a rı n senin için ra hatları nı bozmaz,
teh l i keyi göze a l mazla r. Al l a h yard . mcın olsun.»
Kine d a : «Se n i n de Allah yard ı mc ı n olsun•
dedi.
İ ki kardeş birbirine veda ett i . Kino'nun
önünde a rt ı k h içbir şey d ura mazdı.
Juan Temas g ittikten sonra Kine, hele dü
şün üyord u. B i r çaresizl i k i ç indeydi, her yolu
kapalı görüyor, yalnız «Düşman türküsü» bey
ninde çı n lıyord u . Ama d u yg ul a rı çok hassas-
79
tı . Gecen i n en ufak sesi n i a l ıyor, ağaçlara yer
leşen kuşları n cıvı ltısı n ı duyuyor, ked i lerin eş
leri n i çağ ı rması k u l a ğ ı n a gel iyor, ufacık dal
g a l a rı n s a h i l e vurup geri dönmelerini, engin le
rin sessizl i ğ i i n işitiyor, çekilen suların bı ra ktı
ğı tortuları n keskin kokusu burnuna çarpıyor,
oca kta ki küçük a lev ışıkları n ı n h :lS ı r ı n ö rg ü le
ri üstü nde aşağı y u karı zıpladıkları n ı görüyor
d u.
80
ç a ğ ı n ı yokladı, gözleri genişled i . Ka l ktı, k u l ü
ben i n k a p ı s ı n a doğru yürüdü .
İnci F 6 81
ta k l ı k hasırına yatı rd ı , etekliğiyle y üzündeki ka
nı sildi, koştu b i r ibrik şarap getird i . Kino hôlô
baş ı n ı sa l l ıyord u . J uana sord u : «Kimdi?»
« B i l mem, göremed i m . »
J u a n a bir ibri kte s u getird i , kocası n ı n yü
zünü yıkadı. K i n o yal nı z uzun uzun boş l u ğ a ba
kıyordu.
« K i no, koca c ı ğ ı m , sesim i işit!vor musun?»
Kino: « İ ş itiyorum ,» dedi .
« K i no, bu inci kötü, g e l o n u yok edel im,
iki taş a rasında eze l i m , tekra r denize fı rlata
l ı m , Kino, bu kötü, kötü, kötü . . . ı
82
«Sus, yeter a rt ı k, sus, ben erkeğ i m . »
J ua n a sustu, K i n o ' n u n sesi buyurucuydu .
K i n o devam etti: « Bi raz uyuya l ı m . Şafa k sö
kü nce, yola çı karız. Ben i m l e g itmekten korku
yorsun, değil mi?»
« Hayı r, kocacığı m . »
Kino, karısına tatlı v e şefkatl i gözleri� pak
tı. eliyle yanağ ı n ı okşadı : «Biraz uyuya l ı m , »
dedı.
83
v
84
d u . K i n o a rkadan pek sessiz g id iyor, ama öf
keden tepesi atıyordu . J uana k u l übenin cit du
varını aştı, ufa k kaya p a rça l a rı n ı n üstünden
seke seke denize doğru i lerledi Bir a n içinde
kocas ı n ı n peşi nden geldiğ i n i a n l ad ı ve koşma
ya başlad ı . Ta m e l i havaya kalkmış, atmaya
hazı rla n ı rken, Kino üzerin e sıçra d ı , i nciyı kap
tı, karı s ı n ı n yüzüne bir y u m r u k indird i . Juana
taşların a rasına yığıldı. K i n o o n u tekmelemeğe
deva m etti . Ayı n don u k ı ş ı ğ ı nda dalgaların ona
ça rptığ ı n ı görüyord u. Geniş etekliğ i suda yü
züyor, son ra dalgalar geri çek i l i nce etekl i k a
yaklarına yapışıyordu .
85
Hızlı bir h a reket h issetti, bıçağına sarı l
d ı , kara n l ı k bir i nsan belirtisine i n d i rdi, a m a
bıçağı el inden y o k ol uverd i . B i rjenbire d izle
rinden yakalan d ı ğ ı n ı , havaya kalktı ğ ı n ı . tekrar
toprağa çarpıld ı ğ ı n ı h i ssetti. Hırslı parmaklar
elbiseleri n i a raştı rıyor, kudurmuş e l l er vücudu
n u n her tarafında dolaşıyord u . Ama boğ uşma
s ı rası nda e l i nden kayan inci pati ka üzerinde
d u rmaya ça l ı ştı, yeniden yuvarlanarak küçük
bir kaya n ı n arkası n a g itti ; ay ışığı onun bütün
g üzel l i ğ i n i meydana ç ı ka rm ı ştı.
86
bir erkekti, yarı del i, yarı tan rı yd ı . Juana on
suz edemezd i . Bazan b u erkeğ i n karşısı nda bi
raz şaş ı rı r, o n u a n l ı ya mazdı ama, ona çok ih
tiyacı vard ı , onu old u ğ u g ib i kabul ediyor, onu
çok, pek çok seviyordu . Tabii o n u n l a b�raber
gidecekti, icabında onu koruyacakt ı , güçlü kle
yü rümeye başladı, i l ki n avuçları n : sa h i le çar
pan ufa c ı k dalgalarla ı slattı, bere l i yüzünü tuz
:u s u ile yıkadı, yüzü yandı . Yavaş yavaş kum
sa ldan k u l ü beye doğru sürünerek i lerledi.
87
rü nden koyu parlak b i r sıvı a k ı yord u . J uana
onu tanıya m a d ı .
Ezil m iş b i r böcek g ibi Kino'nun kol u ba
cağı zor k ı m ı ldıyord u , boğazından bir h ı rı ltı ge
l iyord u . O anda, J uana eski mutlu hayatla rı n ı n
tekra r dönmeyeceğ i n i a n l a d ı . Patika n ı n üzeri n
de b i r ceset, cesed i n ya n ı nda Kino' n u n kanlı
bıçağı d u ruyord u . Bu yeterl i b i r delil değ i l m iy
di? i nci b u l u nmadan önceki hayatla rı n ı tekra r
ya ka l a m a k i ç i n e l i nden geleni yapmıştı . ama
bu hayat ondan a rt ı k ebediyen kaçmıştı, geri
dönemezd i, b i rdenbire b u n u kavradı. Geçmişi
a rkada b ı ra k m a lıyd ı , kend ilerini k u rtarmaktan
taşka çareleri ka l m a m ıştı.
İ çindeki acı tamamiyle kayboldu, a rt ı k ya
vaş yavaş h a reket etmiyord u . Cesedi h ızla pa
tikanın üzerinden sürü kled i , çitlerin a rasına
sakladı. Sonra Kino'ya döndü, yüzü n ü ıslak
ete k l i ğ iyle sildi. Kino kend ine geliyord u , inle
meğe başlad ı , b i r şeyler m ı rı ld a n d ı :
« İ ncimi a l d ı l a r . . . onu kaybettik . . . A rt ı k h e r
şey bitt i . . . İ n c i y o k old u . »
. .
88
c n l ıyor musun? . . İ şte i n c i n . . B i r adam öldü r
dün; kaçmalıyız. Peş i m izden gelecekler. a n l ı
{ o r m u s u n ? . . Gün ağarmadan g itmel iyiz.»
« Ü stü m e sal d ı rd ı la r . . . Kend i m i k u rtarmak
için v u rd u m . »
« D ü n kü g ü n ü hatı rl ı yor musun? Kendi n i
k u rtarmak için vurd u ğ u n u a n l a rl a r m ı ? Ş e h i r
deki adamları u n uttun m u ? O n l a rdan i nsaf bek
!en i r m i ? »
Kino derin bir nefes a l d ı . Hissettiği zayıf
l ı ğ ı g idermeğe çal ışıyord u :
« Beklenmez, h a k k ı n va r,» ded i .
Birdenbire i radesi yerine geld; ve te krar
bir «erkek» oldu. «Cabuk eve g it, Coyotito'yu
a l . Kayığı suya i n d i reyim , hemen g idel i m . »
Yerden bıçağ ı n ı a l d ı , karı s ı n ı a rkası nda bı
rakara k sendeleye sendeleye k umsalda i lerle
di, kayı ğ ı n a yaklaştı. Ay buluttan ç ı k ı nca ka
,• ı ğ ı n d i bi nde büyük b i r yara açı l n . ış old..ığ u n u
�ördü. K i n o müth i ş b i r öfkeye ka p ı l d ı . Artık
C' i lesi n i kara n l ı k bürü m üştü. «Kötülük türküsü»
t : e r ya n ı kaplamıştı, tepel e rde dolaşıyor. kıyıya
çarpıyor, dalgaları y a rıyordu . Tekrar tekra r sı
" an m ı ş olan dededen kalma kayığı mahvol m uş
tu. Bu son kötü l ü k , tasaw u r edilemeyecek ka-
89
d a r büyüktü. B i r kay ı ğ ı mahvetmek, bir ada m - öl
dü rmekten daha fenayd ı ; çünkü b i r kayı ğ ı n ço
c u k l a rı yoktu , bir kayı k kend i n i ı:: a vunar.ıazd ı ,
yara l ı bir kayığ ı n ya rası iyi ola mazd ı . Şimdi
Kino'nun öfkesine b i r de matem karışmıştı . Bu
r on darbe onu b i r buz deryası na çevirmiş. hay
van laştı rm ıştı . Artı k g izlenmek, hücuma geçmek
istiyord u . Şimdiden sonra ya l n ı7. ken d i n i ve
ailesini korumak için yaşıyacaktı . Baş ındaki acı
yı h issetmiyord u , büyük adım larla kul ülJesine
doğ ru yü rüyord u . Başka b i ri n i n kayı ğ ı n ı a l m a k
a k l ı ndan bile geçmed i , geçemezdi de, tı pkı b i r
kayı k d e l m e k d üşünces i n i a k l ı na s ı ğ d ı ra m a d ı ğ ı
ç, i b i . . .
İ l k horoz l a r ötmeye başlamıştı a rt ı k şafak
söküyord u. Erkenci kulübeleri n ça l ı ç ı rpı du
varları n ı n a rasından d u m a n l a r sızıyor, mısır e k
meğ i n i n kokusu havaya d a ğ ı l ı yord u . Şafa k kuş
l a rı kulübelerin üzeri nde uçuşuyor, b u l utlar gü
neye doğru topla n ı yor, zayıf ay . ş ı ğ ı n ı büsbü
tün kapl ıyord u . Taze bir rüzga r korfeze uza n
m ı ş d i l e doğru esiyor, a rası ra sertleşiyor. b i r
f ı rt ı n a n ı n kopacağ ı n ı bel irtiyor, orta l ı ğ ı b i rbirine
katıyordu.
90
no' n u n içi b i raz fera h l a d ı . A rt ı k rıe yapaca ğ ı n ı
bil iyord u. B i r çare kalmıştı . . . E l i i l k i n gömleği
nin cebindeki « Büyük inciıı ye, so:ıra da göm
leğ i n i n altındaki bıçağına g itti .
B i raz i leride ufak b i r ateş görd ü , sonra
b i rdenbire karan l ı kta uzun b i r alev i n yü kseld i
ğini, pati kayı ayd ı n lattı ğ ı n ı da görd ü , ateşten
bi r ku leyle karışlaştı, koşmaya başladı. Anla
m ıştı, kendi kul übesi yanıyo rd u , bu ku,lü belerin
bi r a n içinde yandıklarını da b i l i rd i . Koşarken
birin i n de kendine doğru koştuğ u n u farketti.
Evet, J u a na , karısı gel iyord u , kol larında Ccyo
tito'yu taşıyo r, omuzunda K i no ' n u n battan iye
sin i sürükl üyord u . J u a n a ' n ı n gözıeri dehc;etten
açılmış, Coyotito korkudan haykı rıyord u . Kino,
kulübes i n i n mahvold u ğ u n u a n lam·ştı.
J uana'ya h içbir sual sormad ı . Ama J uana
a ç ı k l ı yord u :
« H e r yeri a ltüst etmişler, yeri d i d i k d i d i k
kazmı ş l a r. hatta çocuğun beş i ğ i :; i b i l e dev i r
m işler. Ben k u lübeye g i rer g i rmez k u lü beyi a
teşlediler.»
Yanan kulübenin çılgın ateşi Kino'nun yü
zünü ayd ı n l atıyordu :
« Ki m ? ıı d iye sordu .
91
«Bi lmem, b i rta k ı m esmer i nsanlar.»
Bütün kom ş u l a r k u l ü belerinden d ı şa r, ç ı k
mışlard ı . Kıvı lc ı m l a rı ayaklariyle söndü rmeye
çalışıyorlard ı . K i n o bu parlak ı ş ı ktan ürktü . Pa
tikanın kenarında çitlerin a ltında yatan cesedi
hatırlad ı . J uana'yı kol undan tuttu, komşu kulü
belerin karan l ı ğ ına sü rükledi. Artı k ı ş ı ktarı kaçı
yordu . . . l ş ı kta teh l i ke görüyord u . B i r an için
düşündü, sonra kulübe kara n l ı kları n ı izleyerek
kardeşi Tomas'ı n evine geldi, kapıdan içeri dal
d ı ve J uana'yı içeri çekti . Dışardan çoc u kla
rı n sesleri gel iyor, komşuların baJrışmal :ı rı işi
tiliyord u. Komşular, onları yanan k u l ü bede sa
nara k yaygara l a rı n ı savuruyorla rd ı .
92
Apolon ia, en iyi atkısını n başında oımadı
ğ ı n ı hemen h atırlad ı , matem tören i n e haz;rlan
mak üzere atkısını a l m a k için k u l ü besine koştu.
Duva rın d i b i nde d uran b i r kutuda atkı sını a raş
tırı rken Kino yavaşça seslend i :
e<Apolonia, bağ ı rma, bize b i r şey olmad ı . »
« B u raya nasıl g e l d i n iz?»
« B i r şey sorma, derhal g it, J ua n Tomas'ı
buraya çağ ı r. Bizim b u rada olduğu muzu k i m
seye söyleme. An l a d ı n m ı ? »
Apolon i a ' n ı n elleri b i r çaresizl i k içindey
m i ş g i b i önüne sarkmıştı : «Peki, k '.1ynı m,ıı ded i .
B i r i k i d a k i ka sonra Juan fomas·:a geri
döndü.
J u a n Tomas bir m u m yaktı, Kino'nun kö
şesi ne doğru geldi. Karısı n a : «Serı kapıda d u r,
ki mseyi i çeri b ı ra k m a , » ded i .
Tomas d a h a büyüktü. Kardeşine a m i rce
sord u :
e< N e var, kardeş im?»
« K a ra n l ı kta hücuma u ğ radım, boğ uştum ,
b i r a d a m ö l d ü rd ü m . »
Toma s hemen sord u :
e< K i m d i ? »
« B i lmem, kara n l ı k i ç i ndeyim, ner şe-, ka-
93
ran l ı k . . . kara n l ı k . . . kara n l ı k . . »
.
94
Bütün g ü n kara n l ı kta oturd u . a r, komşula
rın neler konuştu kları n ı d uyd ular, kulliben i n
a ra l ı klarından komşuları n , k ü l lerin arasında ke
miklerini a radıkları n ı görd ü ler. Kino'nun kayı
ğ ı n ı n da paralandığı habe ri a l ı nca yine komşu
ların nası l kızd ı klarını işittiler. Juan Tomas
komşu ların ş ü phelerini önlemek için bi rkaç de
fa a ra l a rı na katı l d ı . Kino, J uana ve Coyotito'nun
a kibetleri üzerinde tah m i n l e r y ü rü '.tü:
«Galiba üzerlerine çöken fela ketten dolayı
g üneye doğ ru kaçmış olaca kl a r?»
Başka birine:
« Kino den izden vazgeçmez. Bel ki başka bir
kayı k b u l m uş, den ize açı l mı ştır. A�olonia kede
rinden h a sta yatıyor,» dedi.
Gün i lerled ikçe, f ı rtı n a a rttı, körfezi döv
meye başlad ı , kıyıdaki ot v e sa!la rı kopa rd ı .
Kulübenin a ra l ı klarından rüzg a r üfü rüyor d u .
Herkes hiçbir kayı ğ ı n d e n iz üstürıde emniyette
olmad ı ğ ı n ı bil iyordu. Tomas, komşu l a rına bu
sefer ş u n l a rı söylüyord u :
o: Ki no g itmişt i r, K i n o den izdedir, Kino bo
ğ ul m uşt u r . »
Juan k u l ü beye dönerken her defasında
ödüne bir şey getiriyord u . Bir sepet dol usu
95
barbunya fasu lye, b i r kavanoz p ı rınç, bir f i n
can kı rmızı biber, b i r avuç tuz, küçük bir bal
ta, bir eğe, bir defası nda da kırk beş santim
uzunl uğunda a ğ ı r b i r bıçak getird : . B ı çağ ı gö
rünce Kino' n u n gözleri parladı, keski n o l u p ol
madığ ı n ı parmağiyle yokladı. sonrn da okşama
ya başladı.
Körfezin üzeri nde rüzgar dah'l ş i ddet l i üfü
rüyordu. Sular köpürüyor, kıyıdaki ağaçlar ü rk
müş sürü ler g i bi s u la ra gömül üyor, i nce bir toz
b u l utu karadan y ü ksel iyor, körfezin üstü nü kap
l ıyord u . Rüzgfü b u l utları tamamen dağ ı l mış.
hava açılmış, ya l n ı z kar gibi bir tez b u l ut u her
yanı kaplamıştı .
Bütün g ü n J ua n ve kardeşi uzun uzun ko
n uştul a r, bir a ra l ı k J ua n sord u :
ı Nereye gideceksi n?»
« Kuzey yönüne. Kuzeyde birçok şehi rlerin
b u l u n d u ğ u n u işitt i m . »
« Kıyı boyundan g itme. İ l k a raştı rmayı ora
larda yaparl a r. Kasaba h a l k ı seni yakalamağa
çalışacak. Hclô ya n ı nda mı inci?»
« Evet. Onu çok iyi saklıyaca ğ ı m . Bel ki
birine hediye ederim , a m a tüccarlurın e l ine dü
şürmem. B u i n c i a rtı k ben i m hayatım , a l n ı m ı n
96
yazısı d emektir. Onu çok. çok iyi koruyacağı m . »
Kino bun ları söylerken, gözleri soğ u k za
l i m ve acı acı bakıyordu .
Coyotito m ı rıldandı. J uana çocuğ u n u sus�
turmak için başucunda putperest l . k i l ô h i leri mı�
rıldan maya başlad ı . J uan. kardeş i ne:
« Rüzgarı n çıktığı iyi oldu. Ayak izleri n iz
görün mez,» ded i .
Gece olunca, ay doğmadan sessizce yola
çı ktılar. J ua n Tomas'ın evinde a i l e töreni ya
p ı l d ı . J uana, Coyotito'yu a rkasına a l d ı , üstü nü
başörtüsüyle örttü. Çocuk, yanağ ı n ı annesinin
omuzuna dayadı ve uyumaya başladı. J ı.. a na'
nın atkısı çocuğu ö rttü kten sonra bir u e: u da
J u a n a ' n ı n ağzı n ı burn u n u kapıyo r, gecenin kö
tü havasından koruyordu . J ua n Temas, kllrde
ş i n i iki yanağından öptü:
«Al l a h yardımcın olsun.»
J uan'ı n yüzündeki ifade kardeşini son de
fa olara k gördü ğ ü n ü söyl ü yor, etrafında ölüm
havası yaratıyord u , sözün e devam etti:
« Hdlô ş u i nciden vazgeçmeyecek misin?»
« Hayır. Bu inci art ı k benim hayat ı m , can ı m ,
ruhumdur. İ nciden vazgeçersem bun lardan vaz
geçmem gerekir. Haydi , Allah sen i n de yard ı m
cı n olsun . . . »
İnci F 7 97
vı
98
tıyor, arkadan J uana' n ı n ayak sesleri gel iyor
du. Kine sessiz ve hızlı yürüyord u . Arkada J ua
na, ona yetişmek için çaba l ıyord u .
Kino'n u n atalar m i rası bazı h isleri kabar
d ı , gece n i n zifiri kara n l ı ğ ı , korkunç hayaletleri,
hayvani h islerini coşturd u . Teh l i k3ye karşı dur
mak için hazırlanmak onu teh l i ke ' i bir hale so
kuyordu . Mensup olduğu ırkın bijtün geçmişi
kafasında canlanıyor, şiddetl i rüzgar a rkasın
da, gökyüzünün yı ldızları önü nde, gid iyor, g i
d iyord u . Rüzgar otlar arası ndan ı s ı ı klar çalarak
esiyor, çaresiz aile, sessiz, ki mseye raslama
dan, kimseyi görmeden saatlerce yü rüyord u .
N i hayet s a ğ taraflarında d o n u k � i r ay yü ksel
meye başlad ı , yükseldikçe de rüz-:;ıar yavaş ya
vaş d in d i , çevreyi derin bir sessizlik kaplad ı .
K i n e art ı k önündeki yol u iyice görüyor d u .
Derin a raba izlerine kum y ı ğ ı l m ı ştı, rüzgar ta
m a m iyle d i n m işti, şimdi aya k izleri kalabil ird i .
A m a bereket versin kasabadan epeyce urnk
laşmışlard ı , bel ki art ı k onları ki mse bula maya
caktı . . . Kine bir araba tekerleği çukurunun için
de i lerl iyor, J uana da tam a rkasından g i d iyor
du. Sabah erkenden kasabaya g iden bir a raba
ayak izlerini tamamiyle yok edeb i l i rd i . Bütün
gece aynı h ızla i lerlediler. Coyolito bir defa
99
uyandı. J uana onu kuca ğ ı na aldı yatıştırd ı , ço
c u k dalı nca tekrar a rkası na koyd u . Gece n i n kö
t ü l ü k sesleri etrafı sarmıştı, fida r ların a rasın
da çaka l l a r u l uyor, yüz b i n lerce ! :ısan g ü l üyor
muş gibi gel iyor, başları n ı n üstünde baykuşlar
haykı rıyor, yerin a ltında sürünen yılanlar ıslık
çal ıyord u . B i r defasında b ü y ü k bir hayva n ı n
yeraltında toprağı yararak geçti ğ i n i d uyd u l a r.
Kino derhal bıçağına sarı ldı ve tetikte durdu.
1 00
d i . İ ki tekerlekli b i r öküz a rabası geçiyord u .
Araba geçti kten sonra Kino, y i n e yerinden fı r
ladı, b i r s ü re arabayı izled i , a raba tam kendi
izleri üzerinden geçmiş ve izleri yok etrrişti.
Kino m e m n u n bir. tavırla yerine rföndü.
J uana, kocasına Apolonia'nın torbalarına
yerleştird i ğ i yumuşak mısır e kmeğ i n i uzatt ı .
son ra biraz uykuya daldı . Ama Kirıo yere ctur
muş, y a l n ı z önüne bakıyordu . Aya ğ ı n ı n yan ı n
da b i r u z u n karınca sürüsü g id iyordu. Ayağiy
l e bu karı nca sü rüsün ü n yol u n u kestı, fakat
karı ncalar hiç a l d ı rı ş etmed i ler, ay:ığına tırman
d ı l a r ve yol l a rına deva m etti ler. Kirıo uzun uzun
b u n l a ra baktı d urd u.
N i hayet sıcak b i r g ü neş yü kseld i . Körfez
bölgesinden uza klaştı k l a rı için hava k u ru ve
pek sıca ktı . Sıcak, etrafta ki fida n l a rı çatlatı
yor, havaya keskin bir za m k kokusu yayı l ıyor
d u . J u a n a uyandı. Kino karısına hep bildiği şey
leri tekrarl ıyor, birçok tembihlerde b u l u n uyor
du:
« Ş u radaki fidanları görüyor musun? Onla
ra sakı n · dokunma, kör o l u rs u n . Sonra ş u ka
nayan ağaca hiç el sürme, görüyor musun? İ ş
te karşıda . . . Eğer b i r yaprak koparır d a onu
kanatı rsan , sonra müthiş bir felôkete u ğ ra rız.»
101
J uana başını sal l ıyor, biraz da g ü l ü msü
yordu. Kocas ı n ı n bütün bu tembihleri n i san ki
o bilm iyor m uyd u? . . . Juana sord u :
«Acaba peş i m izden gelirler m i ders i n ? Bi
zi bulmağa ça l ı şacaklar m ı ? »
« M uhakka k . . . B i z i kim b u l u rsa i n c i m izi d e
a lacak tabii.»
«Belki tüccarl a r doğru söylüyordu, b u in
cide temah edilecek bir şey yok. Belki biz ken
di ken d i m izi a ldatıyoruz? . » .
1 02
bu sefer de i ncide Coyotito'nun doktorun ilöcı
n ı a l d ı ktan sonra ki ateşl i yüzünü gördü
Kino hemen cebine attı inciyi. «İnci türkü
sü» k u l a ğ ı nda kötümser ç ı n l ıv ord u, «Kötülük
türküsü» i l e ka rı ş ı k gel iyord u .
Sıca k g ü neş a rt ı k yerleri kızdı rmıştı. J ua
na i i e Kino d a l l a rı n gölgesine doğru çekild i ler.
Küçük k ı r kuşları bile gölgeli yerlerd e toplanı
yorla rd ı .
Ö ğ leye doğru Kino b i raz gevşedi v e uzan
dı. Şapkasını gözlerine kadar indi rd i , sinekler
den koru nmak için, battan iyesine ': ü ründü, 1.ıyu
du
Bu sefer J uana uyuya mıyor� u . Yüzü du r
g u n , sessiz sessiz oturd u . Kino'nun yumruğ uy
la v u rd u ğ u ağzı hölö şişti, sinekle� yanağırıda
ki ya raya konmuşlard ı , a m a o b i r nöbetçi gibi
bekl iyor, bekl iyord u. Coyotito uyanı nca onu
önüne aldı, çocuğ u n u n e l lerini kol larını sa l la
ması n ı , baca klarıyla tepinmesini seyretti d u r
d u . Coyotito gülüyor, çocu k d i l iyle konuşuyor,
a g u l a r yapıyord u . Juana d a daya namad ı . gü
l ü msed i, yerden bir çöp aldı. Coyotito'yu gı
d ı k l a maya başladı, sonra d a torbasında taşı
dığı b i r ibrikten ona s u verd i .
1 03
Kino uykusunda k ı m ı ldadı, b0ğazı ndan de
rin bir ses geldi, elleri n i kolları n ı dövüşüyor
muş gibi oynattı , i n ledi ve b i rçfenbire yerinde
oturd u. Gözleri m üthiş a ç ı l m ıştı, b u rnundan so
l uyord u. Dinledi, sıca ğ ı n etkisiyle dallar.n ça
tırdamasından ve e ng i n lerin h ı ş ı rt•sından baş
ka bir ses d uyu l m uyord u . J uana sord u :
« Ne va r?»
«SUS.»
« Herhalde rüya görd ü n . »
«Bel ki . . . »
Kino hôlô s i n i rl iydi . J uana ona tekrar e k
mek verd i . Ekmeği çiğnerken birdenbire d u r
d u , d i nled i , kalbi rahat değ ildi, mki::ı s ına dön
d ü , baktı, bıça ğ ı n ı ka l d ı rd ı , kesklrı ucunu yok
lad ı . Coyotito yerde hôlô oynuyor . konuşuyor.
·
g ü l üyord u . Kino:
« Kes sesi n i ş u n u n , » ded i .
J uana tekra r sordu: uNe var. söylesene?»
«Bilmem.»
K i n o tekrar d i nledi. Gözlerin-3 hayvani bir
parıltı gelmişti. Sessizce ayağa ka l ktı, yerde
sürü n e re k d a l la rı n a rasından yola kadar y a k
laştı, ama yola ç ı kmadı. Dal l ı buda klı bir ağa
c ı n dibine çömeldi, yol u gözetledi.
1 04
İ şte o vakit o n l a rı h a reket hal inde görd ü .
Vücudu d i kleşti, yere yatarak d a l l a rı n a ltından
deha iyi baktı. Ta uzaktan ü ç kişi gel iyord u ,
i k i s i yaya, biri atlıydı. Hemen a n i a d ı k i m ol
duklarını, müthiş bir korkuyla sı rtından b i r ü r
perme geçti. Ta uzaktan bel l i ol uyord u . Yaya
olan l a r, yavaş yavaş, i k ib ü k l ü m gel iyorla rd ı .
Yerde b i r şeyler a radıkla rı a n l a ş · ıyord u . Bun
l a r, bu kara bölgesi nin yerli h a l k ı r ıdan d::ığ av
c ı leı rıyd ı l a r, av köpekleri kadar hassastılar dağ
koyun l a rı n ı n kaya l a r üzerindeki izlerini b i l e keş
fedeb i l i rl erd i , ufak b i r d a l kırığından, b i r sa
m a n parçasından, yeri n i değ iştirmiş b i r ç a k ı l
d a n b i rçok şeyler okuya b i l i rlerdi Kino'nun yol
dan ç ı ktığ ı n ı muhakkak a n l ıyaca k l a rd ı . Ar kada n
g e l e n atlı battan iyesine b ü rü n müştü, eye r i n i n
üzerinde yanlamasına uzanmış olan tüfeğ i , g ü
neşte p ı r ı l pırıl parlıyord u .
Kino üzerinde b u l u n d u ğ u d a l kadar �ert
leşm işti, nefes a l m ıyord u . Gözlc:ri , ağaç d a l ı
kul lanara k a y a k izlerini y o k etmeğe çal ıştığı
a raba tekerleği çukuruna i l işti, işte bunu yap
ması b i l e onları ele verecekti. O. bu kara av
c ı l arını tan ı rdı, pek az av b u l u n a n bir memle
kette yaşad ı kları halde, ustal ı kl .:ı rı sayesinde
hayatlarını m ü kemmel kaza n ı rl a rd ı . Şimdi de
1 05
bu avcı lar, onu avlamaya çıkmışlard ı , topra ğ ı
b i r hayvan g i b i ta rıyorla r, bir şeyler keşfed i
yorlar, derhal efendilerine gösteriyorlard ı .
Şu sırada av peşinde koşan köpekler g ibi
yeri kokl uyorla r, b i rdenbi re yere yatıyor tek
r a r kalkıyor, oraya b u raya koşuyorla rd ı . Bu
c:ivcılar pek yaman şeylerdi. H ü r. erleri pek iş
lerine yarard ı . Ka rınlarını d a i ma tok tutması
nı ne iyi öğrenmişlerd i . Ş i m d i heyecanla ı s l ı k
çal ıyorla rd ı , h erhalde y e n i bir i p u c u keşfet
m i şlerd i . Kino bıça ğ ı n a sarı ldı V3 hazı r d u ru
ma geçti. Artı k n e yapacağ ı n a karar verm işti .
Gizlendi kleri yeri bulacak o l u rlarsa derh a l at
l ıya sa l d ı racak, onu ö l d ü recek, silôhını a l a
ca ktı . Başka türlü k urtulamazd ı . Yoldaki ü ç ki
ş i ya klaştı kça , K i n o sanda l l .:ı r ı n ı n burnuyla yer
de çukur kazıyor, a nsızı n saldır;ıcağı zaman
kaymaması için tedb i r a l ıyordu. Yattığı yerden
a rt ı k yolu pek iyi görem iyordu
J uana da oturd u ğ u yerden at n a l ı sesle
rin i d uydu. Coyotito hôlô a g u l a r yapıyord u He
men onu kol l a rı n a a l d ı , atkısına sard ı , m e m e
vermeğe başlad ı . Coyotito sustu.
Avcı l a r ya klaştı l a r, Kino şimdi onların yal
nız baca kları nı görebiliyord u . Ada m l a rı n es
mer nasırlı aya k ları, para m pa rça ı�eyaz elbise-
1 06
!eri n i n etekleri göründü, eyerin g . c ı rtısı, rr.ah
m uzları n şakı rtısı geldi. Avc ı l a r şüphelendi
l e r, yeri iyice tara d ı l a r. Atl ı d u rd :.ı . At, başı nı
yukan doğru kal d ı rd ı ve kişned i . Avcılar dön
düler, atı incelemeye başlad ı la r, kulakları n a
bakt ı l a r. i nsan kokusu a l mışa benziyordu
Kino nefes a l m a d ı . Biçimsiz durum ı.. n dan
a rkası ağrıyord u , baca k l a rı uyuşmuştu, üst du
dağı nda ter d a m l a l a rı bel i rmişti . Bir süre yo
lu i nceled i kten sonra avcı l a r bircz i leri y ü rü
d ü ler. Atl ı da peşleri nden g itti. Avcı l a r d u ru
yor, bakıyor, tekrar yürüyor, iyi bir taram a ya
pıyorl a rd ı . Kino tekra r dönece klarinden e m i n
d i . Etrafı dolaşacaklar. yataca klar, kal kacak
l a r, a raştıraca k l a r, a raştı racaklar, n ihayet g iz
li yeri n i keşfedeceklerd i . . .
K i n o geriye doğru kayd ı ve a rkasından bı
ra ktığı izler-i g izlemeğe teşebbüs bi:e etmed i . Za
ten g izleyem ezd i , bi rçok küçük e m a reler va rd ı .
B i rçok d a l l a r kırılmış, taşlar yeri nden oynamış
tı, Kino'yu müthiş bir korku sa rd ı , perişa n d ı ,
telöşa düşm üştü, n a s ı l kaçabi leceğ i n i kestiremi
yord u . Yok kurtulma i m kö n ı ka l m a m ıştı, avcı
lar yerlerini muha kkak bulacaklard ı , ne ycpma
lıyd ı ?
Acele a d ı m l a rla J ua n a ' n ı n yan : n a gitL J ua-
1 07
na başını ka l d ı rd ı ve ona ba ktı :
Kino: « Gel, peş i mizdeler,» ded i .
Çaresiz l i k v e u mutsuzl u k içindeki Kino'nun
yüzü kara n l ık, gözleri b u l a n ı kt ı : «Tes l i m olmak
daha iyi olacak g a l iba?» ded i .
Bir an içi nde J uana ayağa fırladı, elini
Kino'nun kol una dayadı v e t a boğazı n ı n derin
l i klerinden bağ ı rd ı : « İ nci sende mi? İ nciy i çal
d ı kl a rını herkese söyleyesin d iye seni hayatta
bı ra kırlar m ı ? »
Kino'nun b u z g ibi e l i i n c i n i n bulunduğu ce-
1..ı e doğru g itti , ç a resizl i k içinde, deva m etti :
« İ ncimi çalaca klar.»
J uana: «Gel . .. Gel . .. » ded i .
Kino'dan b i r cevap a lamayınca :
« Beni hayatta b ı ra kacaklarını mı san ıyor
sun, bu yavruya bile kıymayacaklar m ı san ı r
sın?»
Bu son sözler Kino'n u n beyn inde bir bo m
ba g ibi patladı, tekrar d ud a kl a rı geri l d i , gözle
ri vahşi leşti, ve: « Gel d a ğ l a ra kaça l ı m belki
d a ğ l a rda izimizi kaybederler . . . » dedi .
Telaş içinde ufak tefekleri n i ı opladılar. Ki
no'nun sol el inde b i r torba, sağ e l i nde bıçağı
sal l a nıyordu . Juana için d i ken ve fidanlar a ra
sından yol açıyor, batıya,, taşl ı kaya l ı dağlara
1 08
doğ ru hızla i lerl iyordu . Yol u n u g izlemeyi hiç
düşün müyor, ayağıyla taşları oraya buraya f ı r
latıyor, a lça k dal ların yapra klarını döküyor
d u . Gö kyüzünde yükse l m iş g üneş kuru toprağ ı
çıtı rdatıyor, bitkileri b i l e i syana sevkediyord u .
Ö n l e rinde ç ı p l a k gra n i t d a ğ l a r teker teker gök
yüzünde s ı ra l a n mışlard ı . Kino en yü ksek tepe
l e re t ı rmanıyor, kova lanan hayva :ı l a r g i b ı , e n
teh l i ke l i yerleri göze a l ıyor, bozg un hal inde ko
şuyord u .
Bu a razi tamamen kura kt ı . � e r taraf su
suzluğa çok dayanan frenk i n c i r! e riyle, az bir
rutubet içinde tö deri n l e re kök salan ufa c ı k fi
d a n l a rl a kaplıydı, aya k l a rı n ı n al tında toprak
yerine ufa l a n m ı ş kaya parça l a rı vard ı . Bı.1 ka
ya p a rça l a n b i l d i ğ i m iz ç a k ı l l a r g i b i , sert ve siv
riyd i ler. Ufacık k u ru otla r, bunla�ın a ra sı ndan
baş kaldıra b i l m iş l e rd i . Pek seyrek yağan bir
yağm u rdan sonra, bu otl a r büyü müşler, tohum
larını serpmişle r, tekrar kuru m uşlard ı . Boy
n u z l u kaplumbağal a r a i leyi seyretmek lçir: baş
larını çı karıyor, tekrar kabu klarının içine çe
k i l iyorl a rd ı . Arasıra gölgede yatarı bir tavşan
yerinden zıplıyor, rahatsız ed i l d i ğ l için başka
bir tarafa kaçıyor, tekra r bir kay'J n ı n a rkasına
gizlen iyord u . Bu k u ra k çöl l e rd e m üthiş b i r sı-
109
cak hüküm sürüyor, önleri ndeki dağların man
zarası, kaçan a i leye seri n l i k veriyor. onlara
sa n k i «hoş geld i n iz» d iyord u .
Kino kaçıyord u . . . Kaçarken kllfasında «Düş
man türküsü» bağ ı rıyor, ona düşma n l a rı n ı n
neler yapaca kları n ı söylüyord u . Kısa bir za
man içinde avc ı l a r y a n ı l d ı klarını a n layaca k l a r.
geri dönecekler, a rıyaca k l a r tar·yacaklar. ni
hayet g izlendi kleri yeri keşi-edeceklerd i , sonra
bu dağlara doğru dönece klerdi. Bundan sonra
ki işleri kolayd ı . . . Küçük f ı rlatı l m ış taşlar. kı
rı l m ı ş d a l l a r, aya klarının kayd ı ğ ı yerler, lıe r
şey kaçtı kları y o l u düşmanlarına gösterece kti.
Hele a rkadaki tüfe kli atl ı , onları sağ komı
yaca ktı . . . Şimdi de «Kötülük türküsü» kafa
sında inliyor, m üth i ş sıcağ ı n ve y ı l a n h ı ş ı rtı
larını n çıka rd ı ğ ı melodiyi tamaml ıyord u. Türkü
yavaş yavaş kafası nda kayboluyor. yalnız g i z l i
g iz l i bey n i n i zeh i rl iyor ve ka lbinin vu ruşl a r ı n a
tempo tutuyord u .
Art• k d a ğ a tı rma n maya başla m ı ş l a rd ı , t ı r
mand ı kça da aya kl a rı n ı n altındaki taşlar büyü
yord u . Avc ı l a rdan epeyce ayrı lmışlard ı . Dinlen
m e k i ç i n biraz d u rd u la r. K i n o yüksek b i r kaya
parçasına tırmandı, ayakları altı nda uza :: a :ı
sessiz vadiyi i ncelemeye koyuldu Düşmanları
110
görü n m üyordu, atlı uzu n boylu adam b i l e or
talarda yoktu. Juana kaya n ı n gölgesine çömel
di, su ş işesi n i Coyotito'n u n ağzı na d i kti. Coyo
tito'n u n küçücük kurumuş d i l i ş işeyi yala maya
başlad ı . Kino tekra r ya n larına gelince Juana
başı n ı kaldırdı, ona baktı . Kino· n � n gözle ri de
J ua n a ' n ı n yarı lm ı ş topu klarına i l i ş t ı . Juana ça
bucacı k etekleriyle aya k l arı n ı ör.�ü. sonra su
ş işes i n i ona uzattı. Kino ş işeyi a l m a d ı . J ua na '
n ı n yorg u n yüzünde parlayan gözlerine baktı ,
çatl a m ı ş d udakları n ı d i liyle ıslattı :
«Juana, yola ben y a l n ız devam edey i m , »
ded i . «Sen bir yerde sa k l a n . b e n o n l a rı peşim
d e dağlara sürüklerim, sen Loreto'ya geri dö
nersin , yGhut Santa Rosa l i a 'ya g idersin. Ben
d e e l lerinden kurtulabi l i rsem, seni gelir b u l u
rum. Tutacağı mız en e m i n yol budur değ i l
mi?»
B i r a n i ç i n J ua na , Kino'nun ta gözleri n i n
i ç i n e ba ktı, sonra: « Hayır, sen i n l e beraber g e
leceğ i m , » d ed i .
« Be n ya lnız olursam d a h a çabuk g idf.rim.
Ben i m l e gelmekle çocuğ u m uzu büyük b i r teh
l i keye m aruz bıra kıyorsun . »
« Hayır, senden ayrı l ma m . »
« J u a n a , kalmalısın . . Akı l l ıca nareket etmiş
111
o l u ruz. Hem ben böyle istiyoru m . �
« Hayır, k a l a m a m .»
Kino, karısı n ı n yüzünde en ufak b i r zaaf,
bir korku eseri a radı, biraz tereddüt etmes i n i
i sted i, h içbi r i n i bulamadı. Ya l n ı z c e s u r gözleri
parl ıyord u. Kino çaresizli k içinde omuzla n n ı
s i l kti, karısından kuvvet a l mışa benziyordu tek
rar yola koy u l d u ğ u zaman içindekı pan i k tcıma
miyle kaybolmuştu.
Dağ la ra doğ ru yükseldi kçe mazi n i n sekli
değ işiyord u . Şimdi Kino yü ksek g ranit tepe
ler, derin uçuru m l a r a rasından ilerl iyor, 't a n k
l a r atl ıyor, ama a rkasında en ufak b i r iz b ı ra k
mamağa çal ışıyord u . B u n u n için doğru b i r yol
izlem iyor, z i kzak g i d iyor. i l k i n b i r yana, son
ra başka b i r yana sapıyor, m ü m kürı olduğu ka
d a r ta kipçi l e ri n i şaşırtmağa u ğ raşıyordu Yol
çok d i kleşmişti. A rt ı k s ı k s ı k nefe-:ı almaya baş
l a mıştı.
Güneş yavaş yavaş aşağı doğru i n iyor d a ğ
l a rı n ç ı p l a k d i şlerine yaklaşıyord ...ı . Kino ka
ran l ı k ve gölge l i k bir yarığa doğru yön değ iş
tird i . B e l k i orada biraz su b u l a b i l i rd i . ç ü n k ü
s u l a rı hemen h i ç kalmamıştı. Uz·:ıktan b l l e bu
tepelerd e ufak tefek yeş i l l i k farked i l iyord u .
Sonra bitiş i k s ı ra dağlara b i r yol va rsa, ancak
1 12
o yarı ktan olabi l i rdi. Ama tuttuğ u yol aynı za
manda b i raz teh l i keliydi de . . Ç ü n kü avcı l a r
da k e n d i düşündüklerini düşüneb i l i r v e aynı yo.
lu tuta b i l i rlerd i . Su şişeleri de boştu , hayır ya
p ı l aca k başka bir şey yoktu. Yoı una de\l a m
etmel iydi . Güneş a lça l d ı kça K i n o re Juana bit
kin bir halde d i k yarığa doğ ru t ı rrnanmağa ça
lış ıyorla rd ı .
İnci F 8 113
m i ktar suyunu em iyor, bir kısmı da göllerin et
rafı nda b u l una n yeş i l l i kl e ri besl i )'ord u . Yüzler
ce m i l öteden hayva nlar, yabani koyu n l a r, ge
yi kler, yarı kaplan yabani ked i ler, çakallar ve
fareler bu ufacık göl lerden su içmeğe gelirler
d i . Gündüzün küçü c ü k fid a n l a r a rasında pinek
leyen kuşlar da gece ol u nca bu dağ yar,ğ ı n ı n
basamaklı göl leri ne gelirlerd i . v;rıe bu göller
deres i n i n toprak b i ri ken kenarları nda bazı bit
kiler küme hal i nde dal budak salmış, yabani
asmala r, küçük p a l m i yeler, tüy g i b ! sazl a : siv
ri kaya l a rı n arasından yü ksel m i şti. Göllerd e
k urbağalar b u l u nuyor, d iplerini su içi nde ya
şayan sol ucanlar kaplıyord u . Sanki suyu se
\ı e n her yaratık, bu küçü k suya koşmuştu. Ya
bani kediler avları n ı burada ara rıard ı , suyun
yüzü n ü ka n l ı d işleri n i n pa rça ladığ� hayva nların
tüyleri örtmüştü. Bu küçük göller hayat veren
yerlerdi, çünkü s u l a rı vard ı , bu küçük göller ay
r.ı zamanda ö l ü m getire n yerlerd i , çünkü yine
de suları vard ı .
B u dere k ı z ı l çölde kaybolmajan. y ü z ayak
d üştü kten sonra e n aşağı basama kta meydana
g etird i ğ i gölcüğün kenarında taş ve k u m l a r bi
rikmiş, ufacı k bir d ü z l ü k ha�ıl olrnuştu. Gölde
yalnız kalem incel iğinde b i r s u yüz aya k yük-
1 14
sekten düşüyor, ama bu son gölü doldurmağa,
çevredeki bitki leri büyütmeğe yetiyord u . Ya
bani asmalar taşlara sarı l mış, hatmi ler, eğrel
tiotları , daha birçok otl a r hayat b u l m uş l a rd ı .
Seller ufak bir kumsal y ı ğ m ı ş l a r yemyeşi l ya
bani salata l a r k u m l u ğ u kaplamıştı . Kumsalı su
içmeğe gelen hayv a n l a rı n aya kları iyice ezmiş,
çiğnem işti .
Gü neş dağları n arkasında kaybolurk�n.
J uana ve Kino n ihayet suyun kena rı na varmış
lard ı . B u l undukları yerden, aya k l a rı a ltında
kavru k çölü , tö uzakta d a mavi 1-'.örfezi görü
yorlard ı . İ kisi de bitkin ve perişandılar J ua n a
derh a l d iz çöktü v e Coyotito' n u n yüzünü yı ka
d ı , ş işesine su doldurd u , Coyotito'ya s u i ç i rd i .
Çocu k da bitkin d ü ş m ü ş , mızıldan ıyord u . Me
mes i n i ağzına a l ı ncaya kadar i ç i n i ç i n a ğ l a d ı ,
sonra memeye yapıştı ve ş a p ı r şa p ı r, l ı kı r l ı k ı r
e m d i . Kino da u z u n uzu n , k a n a l< a n a su ıçti,
suyun kenarında uza n d ı , vücud u n u n bütün
kasları gevşed i, rehavet i ç i nde, J urma ' n ı n meme
vermes i n i seyretti . Sonra tekra r ayağa ka l ktı.
suyun göle damladığı yere kadar g itti . vadiyi
d i kkatle i nceled i, gözleri bir noktaya ta kıldı,
kasları tekra r geri ld i . Tö aşağıda. vadide iki
avcıyı gördü, uzakta n tane a rayan ufa c ı k ka-
1 15
rıncalara benziyorlar, a rkadan da i rice b i r ka
rınca gel iyord u .
O sı rada J ua n a dönmüş, kocasına bakı
yord u . Kino'nun kaskatı kesi ldiğinir farkına var
d ı , yavaşça sord u : « N e kadar uzıkta l a r? »
«Akşa ma d o ğ r u buraya varı rl ır.»
Kino, suyun oyd uğu masa 9 i b i uzanan ya
rı ktan y u ka rı ba ktı : «Batıya doğru kaça l ı m , »
dedi.
O sı rada gözleri otuz ayak kadar yü ksek
te bir kayaya i l işti. Kaya n ı n üstiinde tabiatın
aşındıra ra k meydana getird i ğ i birkaç mağara
vardı. Çıplak ayakları n ı n parma kları kayaya
cengel gibi yapışıyor ve i lerl iyord..ı. Y u ka r! cı
kınca mağara l a rı iyice inceled i . Bu mağaı o l a r
a ncak birkaç a y a k deri n l i ğ i ndeydqer, ama a r
kaya doğ ru biraz daha cukurla';iıyorl a rdı . Ki
ne en büyüğüne g i rdi, uzandı, a ışarıdan gö
rünmediğine emindi. Çabucak Jucna'nın y a n ı
n a dönd ü : « Haydi ş u kayaya �. • rma n m a l ı s ı n .
Belki bizi orada bulamazla r. »
J uana hic sual sormadan şişesini dold u r
d u . Kino' n u n yard ı m ıyla kayaya t ı rmandı. Ki
no öte berisin i topladı, ona uzattı . Juana ka
y a n ı n ö n ü nde d u rd u , kocasını seyretti. Kino su
1 16
kenarı ndaki izleri ni yok etmedi , ama suyun ke
narındaki ağaçlı k l a rı n a rasından, eğreltiotları
nı, sa rma ş ı k l a rı kı ra ra k i lerledi kırk e l l i met
re kadar g itti, sonra tekra r geri döndü. Kaya
yı b i r daha iyice gözden geçird i . başka hiçbir
geçit vermediğine e m i n olduktan Janra n ıhayet
kendi de kayaya tırmandı. J u a n a ' n ı n yanına
sokul d u : « O n l a rı daha y u ka rı la n sevkedebi
l i rsek biz tekra r vadiye iner, b '3 l k i kur iu labi
l i riz. Yalnız çocuğun a ğ l amasından korkuyo
ru m . Aman d ikkat et, a ğ lamasın.ı
J ua n a çocuğunun yüzünü kendi yüzüne da
yadı ve gözleri n i n tô içine baktı . Coyotitc d a
somurtkan, ciddi, a n n e s i n i n yüzüne bakıyo r d u .
J u a n a deva m etti: «Oğlum d a durumu anlı
yor.»
Kino mağara n ı n g i ri ş del i ğ i n r. yüzükoyun
uza n d ı , yüzünü çapraz kol l a r ı n ı n üzerine daya
d ı . Dağların mavimtra k gölgeleri aşağı vadiye
v uruyor, körfezin üzerine kadar uzanı'fordu.
Akşa m ı n a lacakara n l ı ğ ı uzayıp g idiyord u .
Avcı lar b i r t ü r l ü görün m üyo:-d u . lierhal
de iz b u l m a kta güçlük çekiyorla rd : . Nihayet gö
l ü n kenarına geldi kleri zaman hemen hemen
ka ra n l ı k çökmüştü. Bu sefer üçüncü şah ı s d a
yayaydı . Herhalde atı son d i k yokuşu tırma-
1 17
namamıştı . Kino'nun b u l u n d u ğ u yerden hayal
g i bi görü nüyor l a rd ı . İ ki avcı kumsalda sağa so
la dolaştı l a r. Kino'nun d a l l a r a rasından izledi
ği yolu görd ü ler, yol a doğru g ittile r. Tüfe k l i a
d a m kumsalda oturd u , d i n l e n iyord u . N i hayet
avcı l a r da y a n ı n a geldiler, çömeldi ler. Karan
l ı kta cigara l a rı n ı n ateşleri parlad ; , söndü Son
ra yemek yed i klerini görd ü , kon uşma sesleri
kulağına geldi.
1 18
d u rd u ğ u n u gene görüyord u .
K i n o mağa rada k ı m ı ldadı, Jucna'nın yGzü
ne baktı . J ua n a ' n ı n gözlerı i ki y ı ldız g i bi par
l ıyord u . Kino sü rünere k ona iyice yaklaştı du
daklarını ya nakları n a dayadı ve: «Ya l n ız bir
çarem iz var,» dedi.
« İ l k i n silöhl ıya hücum ederim, tüfeğ i n i ka
parı m , sen korkma, i kisi uyuyor.»
«Seni öldürü rler.»
J ua n a ' n ı n eli atkısı n ı n a ltından cıktı. Ki no'-
n u n kol u n u tuttu:
«Yıldızların ışığı beyaz elbiseni bel l i eder.»
« Hayı r, ay çıkmadan bu işi bitirmeliyi m . »
J ua na'ya bi rkaç tatlı söz sö-, 'emek isted i ,
a m a b u sözler ağzından çıkmadı:
« Eğer beni öldürürlerse. sen h i ç ses i n i cı
karma, onlar g idince sen de Loreto'ya git.»
K i no'nun bileğini tutan e l ti tremeye baş
lad ı .
« Başka çaremiz kalmad ı . Sabah ol unca
m u h a k ka k bul urlar bizi.»
J uana titrek sesiyle: «Al l a h seni korusun.
g it,» ded i .
Kino d i kkatli d i kkatli karısı n ı n yüzüne
baktı, yalnız iri gözleri görün üyord u , e l l eri bir
şeyler araştırd ı , çoc u ğ u n u n başı n ı bııldu, bir an
1 19
i ç i n avucu baş ı n ı n üzerinde d u rdu, sonra e l i n i
kal d ı rdı, J uana'nı n yan a ğ ı na dokunaurd u . J ua
n a nefesi n i tuttu.
Mağara n ı n önünde J uana, Kino ' n u n beyaz
elbiseleri n i ç ı k a rd ı ğ ı n ı görd ü . B u el b iseler pa
ram pa rça ve kirli oldu k l a rı halde, gece n i n ka
ran l ı ğ ı nda bel l i olabi l i rlerdi, esmer derisi o n u
daha i y i g izleyebi lecekti. Sonra Kino boğazın
da asılı muska i p l i ğ i n i bıçağına geç'rdi ve bı
çağını karn ı n ı n üzerinden sa l land ı rd ı . İ ki e l i
serbest ka lmıştı. Tekra r o n a dönm�di. B i r an
için kara n l ı kta mağara n ı n kapısında çömeldi,
sessiz durdu, sonra görünmez oldu .
J uana m a ğ a ra n ı n ö n tarafına ya klaşarak
d ı şa rı baktı, dağ deliğinde oturan bir b�ykuş
g i bi bakıyordu, a rkasında atk ı n ı n a ltında yüzü
omuzuna dayal ı , başı boynuna doğ ru çevri l m i ş
Coyotito uyuyord u . J ua na , oğ l u n u n s ı c a k nefe
s i n i boynunda h issediyordu, karı ş ı k putperest
l i k ve h ı ristiya n l ı k duasını okuyor, bu cana
va r insa n l a rdan kendi lerin i korumaları için tan
r ı l a ra yalva rıyordu.
J ua n a 'ya gece daha az kara ıı l ı k gal iyor,
doğu tarafında hafif bir a yd ı n l ı ğ ı n bel i rd iğ i n i
g örüyor, yakında a y ı n ç ı kaca ğ ı n ı a n l ı ford u .
Aşa ğ ı doğru b a ktı. Nöbetç i n i n cigarası par-
120
l ad ı .
Kino a ğ ı r g iden b i r kerten kele gibi v avaş
yavaş aşağı doğru kayıyord u. M uska ipini a r
kaya atmış, bıçak a rkasında sal l a n ıyordı.ı Bı
çağ ı n kayaya çarparak ses ç ı k a rması i htima
l in i b u şekilde önlemişti. E l i n i n parmakları ka
yaya yapışmış, ayak parmakları da·ıan a k olu
yor, kayma mak için göğsünü tamamen taşa da
ya mış, a ğ ı r a ğ ı r g idiyord u . Çünkü en ufak bir
ses, yuvarlan a n bir çakıl tavı, derin bir nefes,
e n ufa k bir h a reket, aşağıdaki avcı ları U"t a n
d ı ra b i l i rdi, geceye m a h s u s olmayan herhangi
bir ses şüphelerin i çoğaltırd ı . Fakat gece ses
sizl i k içinde değ i l d i . Suyun kena rında yaşayan
küçük kurbağalar kuşlar gibi cıvıldıyor dağ
yarı ğ ı n ı doldura n büyük böcekler cırlak cırlak
ötüyorla rdı, Kino' n u n d a kafasında kendi m ü
ziği ç ı n l ıyor, deri nden, «Düşman türküsü• ağır
a ğ ı r gel iyordu , a m a «Aile türküsü» vahşı dişi
bir kaplan gibi hücuma geçmişti, şahlanmıştı,
onu ka ra n l ı kta düşmanlarına karş ı sevkediyor
d u . Cırlak böcekler melodisini tutuyor, cıvı lda
yan k u rbağalar türküdeki bazı kelimeleri ona
hatırlatıyord u .
K i n o b i r hayalet gibi dağ kayasından aşa
ğ ı i niyor, çıplak ayakları n ı n birini b i rkaç san-
121
ti metre indiriyor, p a rmakları kayaya yapışıyor.
sonra öteki ayağ ı n ı , sonra bir avuc u n u , öbür
avucunu h i c d u rmadan kayaya sıkı sıkı yapış
tı rıyor, vücudu h i ç h a reket etmiyormuş gibi
görünüyor, d u rmadan aşağı doğru sıyrılıyord u .
Kino nefesi n i n b i l e duyulmaması i ç i n ağzını
a c ı k tutuyord u . En ufa k bir g ü rü ltü yapma
ması lôzı m d ı . Nöbetçi küçük b i r h a reketi his
sederek a rkasına bakacak olursa , kara n l ı k ka
y aya yapışı k olara k i lerleyen vücud u n u göre
ceği nden e m i n d i . H i c ses c ı ka rmamalıyd , , nö
betçinin gözleri katiyen onun tarafır.a dönme
m e l iyd i . B u n u n icin aşağı i n mesi uz..ıyordu N i
hayet sağ salim i nm işti, ufak b i r palmiye n i n
a rkası na çömeld i . Kalbi g ü m g ü m atıyord u ,
el leri, yüzü t e r içi ndeyd i . Çömeldi, yavaş ya
vaş uzun bir nefes a ld ı , kenditıi yatıştı rmaya
çalıştı.
Ş imd i kend i n i düşma nlarından ayıran a ra
zinin şekl i n i iyice hatırlamaya çalışıyordu A
caba yol üstünde ô n i hücumuna engel olacak
bir taş var mıydı? Kayadan i nerken cok ı.. z un
zaman geçmesi ayakları n ı uyuşturmuştu, onla
rı iyice oğdu, son ra düşünceli düşü ncel i , doğu
t a rafına baktı . B i raz sonra ay çı kacakt:. Ay
çıkmadan hücuma geçmeliyd i . . . Nöbetçi n i n ka-
1 22
ran l ı k vücudunu görüyor, ama i ki avcıyı göre
m iyordu . Şimdi h iç tereddüt etmeden sa l d ı r
malıyd ı . . . Sessiz, m uskan ı n i p i n i çekti, büy ü k
bıça ğ ı n ı e l i ne a l d ı . . .
Geç ka l m ı ştı, tam o s ı rada ufukta a y gö
ründü . . . Kino tekrar çöme l d i . Kendisi g i b i ay
da don u k ve perişa ndı, ama buna rağ men dağ
ya rı ğ ı n ı keskin b i r ışık, keskin bir gölgeye te
zat olara k doldurm uştu. Şimdi Kino kumda o
t u ra n nöbetçiyi iyice g ö rebil iyord u . Nöbetçi a
y a baktı, sonra da b i r cigara yaktı, kibritin
ışığı b i r a n için yüzünü a yd ı n lattı . A rt ı k Kino
beklememeliyd i . . . Nöbeçi baş ı n ı çevirince h ü
cum a geçmeliyd i . . . Baca kları da n i ç i n bu ka
dar kaskatı kesi l m işti . . . Ta m o sırada y u karı
d a n bir m ı rı ldanma işitildi, nöbetçi baş ı n ı çev i r
d i , d i n ledi, ayağa ka l ktı. Uyuklayan avcılardan
biri k ı m ı ldandı, sonra da sord u : «Ne var?ıı
« B i lmem. Bir ses, tıpkı bir i nsan yavrusu
sesine benziyor.»
« B i l i n mez. Bozan çakal sesleri insa n ı n kine
pek benzer. B i r çakal yavrusun u n tıpkı bir in
san yavrusu g i bi ağladığını kulağ ı m i a işittim . »
Kino'nun a l nından iri t e r d a m l aları sızıyor,
gözleri n e g i riyor, gözler i n i ya kıyord u . Ağlama
sesi tekrar geldi, nöbetçi kayaya doğru baktı ,
1 23
mağaraay gözleri n i d ikti, ve:
« Belki b i r çakaldır,» dedi.
O anda Kino, nöbetç i n i n s i l a h ı n a sarı ldı
ğ ı nı gördü. Nöbetçi devam etti:
« Eğ e r çakalsa şimdi susar,» dedi ve silô
h ı n ı ka l d ı rd ı .
Silôh patlad ı ğ ı zaman Kino yerinden fır
lamış, yarı yolu katetmişti. Silahın ateşi göz
l eri önünde parlad ı . Büyük bıçağı harekete geç
ti. Kino bir m a k i n e gibi işl iyord u , bıça ğ ı n ı ora
ya buraya sapl ıyor. tüfeği kapıyor. tekrar sal
d ı rıyor, ya nı ndaki adamın baş ı n ı bir kavun gi
b i doğruyor, nöbetçiyi b i r anda yokediyor. vu
ruyor vuruyord u . Düşman l a rdan ü çü ncüsü e
l i nden kaçtı. b i r yengeç gibi suya d a l d ı , sonra
dehşet içinde, yukarıya t ı rm a n mağa baş l a d ı .
Elini, ayaklarını yabani sarmaşı k l a r dol a m ış ,
abuk s a b u k konuşuyor, yalva rıyor, yalvarıyor
du.
Fakat Kino a rtı k h içbir şey d uym uyord u , k a l
bi kaskatı o l m uş , b u z kesil m işti. Tüfeği n i kal
d ı rdı, n işan aldı. Düşmanı tekrar suya yuvarlan
d ı . Kino suyun kenarı n a g itti, a y ı ş ı ğ ı nd a ü rkek,
perişan gözleri n i g ö rdü, ama a l d ı rı ş bile etme
di, bu iki gözün tam ortasına ateş ett i .
Son ra Kino şaşkı n ş a ş k ı n ne yapaca ğ ı n ı
1 24
b i l m iyormu ş gibi d u rd u . Fena bir şey ol muş
t u . . . Bazı aşina sesler beynine sızmağa uğra
ş ı yord u . Kurbağalar v e böcekler a rt ı k susmuş
lardı . . . Kino'nun kan bürümüş gözleri biraz
durulur gibi oldu, beyni harekete geçti. Evet
o, bu sesleri b i l i rdi. Kaya l ı k mağaradan ağla
ma, i n leme, isteri h a l i nd e bağırma sesleri geli
yord u . Bunlar ö l ü m h a beri veren sesler değ i l
miydi? . . .
*
La Paz'da h e rkes bu a i l e n i n dönüşünü ha-
t ı rlar. Bazı ihtiyarl a r b u vak'ayı görmüş ola
b i l i rlerd i , ama babalarından, büyü 1<baba l a rı n
d a n naklen herkes b u n u b i l i rdi, b u n u kendi l e
rinden birinin başına veya kendi başlarına gel
miş bir olay sayarl a rd ı .
Çoc u k l a r bu haberi i l k d uyup d a , koşarak
etrafa yaydı k l a rı zaman sarı i k i n d i gü neş i ka
sabaya vurmuş, batıdaki dağları n arkasına
doğ ru i niyor, yerde uzun gölgeler peyda edi
yordu . Bel ki biraz da, b u n u n için, hiç kimse bu
olayı u nutamamıştı.
G itti kleri dar ve boz u k pati kayı izleyerek
K!no ile J ua na kasabaya yaklaştı l a r. Gitti k l e
rinde olduğu gibi, b i rbirinin a rd ı ndan y ü rü-
1 25
müyorl a rd ı , yanyanayd ı lar, a rkalarında güneş
vardı, uzun gölgeler önlerinde i l e rl iyorlard ı ,
beraberlerinde i k i kara n l ı k kule taşıyor g ibiy
d i l e r. Kino'n u n a rkasında b i r tüfek vard ı . J ua
n a ' n ı n atkısı, b i r torba g ib i a rkasında sa l la n ı
yord u . İ çinde k ü ç ü k , ama a ğ ı rca b i r şey oldu
ğu anlaşıl ıyord u . Atkı kurumuş ka nla bu laş
m ı ştı, torba J ua na yürüdü kçe sağa sola salla
nıyordu. J ua n a ' n ı n yüzünde kırışıklar peyda ol�
m uştu, bitkin ve perişan d ı . Yorg u n l u kla nasıl
savaştığı belli ol uyor, pa rlak gözleri daha faz
la açılm ış, kendi i c dünyalarına çe k i l m i ş olduk
l a rı anlaşıl ıyord u . Sanki tô uza klarda, başka
bir dünyadaydı l a r. Kino' n u n d udakları i ncel
miş, ağzı k i l itlenmişti . Onu görenler m ü t h iş
bir korku içinde olduğunu farkediyorl ar, a m a
yü kselen b i r fırtı n a gibi de teh l i ke l i olduğ u n u
a n l ıyorlard ı . İ kisi d e i nsa n l a rdan, beşeri tecrü
belerden uza klaşmışlar. başka bir diyara g öç
m ü ş g ibiyd i ler. Sa n k i b i r s i h i r l i e l , onların et
rafı n ı sarmıştı. Onları görmek için koşuşan
insanlar, h ic konuşmadan geri dönmüş, d a ğ ı l
m ı şl a rdı.
K i n o i l e Juana, etraflarından habersiz, ka
sabadan geçtil e r, gözleri ne sağa , ne sola ba
kıyor, başl a rı öne eğik, baca kları bi raz titrek,
1 26
yapma tahta bebekler g i b i yürüyorlar. z.a l i m
korku d a b u m utsuz insanl arı izl iyord u .
Badan a l ı taş b i n a l a r a rasından geçerken.
demir parma klıklar a rkasından h i zmetçiler on
l a rı gözetl iyor, d ü kkôncı l a r başları n ı dükkô n l a
rından çıkarıyor, a n neler çocukları n ı n yüzü n ü
etekleriyle kapıyord u. J ua n a v e K i n o yorg un.
yollarına devam ettiler, m a h a l lelerine geld i ler,
komşu l a r geri çekildi ler, onlara yol verd i ler,
J ua n Tomas selôm a l m a k üzere e l i n i kaldırd ı ,
,
a m a h i ç b i r şey söylemed i , e l i bir süre havada
kaldı.
Kino'nun kulakları n d a «Aile türküsü» vah
şi vahşi ç ı n l ıyord u , b i r savaş türküsli h a l i n i a l
mış, i ç i n i yakıyord u . Y a n m ı ş evleri . ı i n kül leri
ne bakmadı bile . . . Kü l lerin a rasından ken d i le
rine yol a ça ra k sahile kada r g itti ler. Kırılmış
kayı klarına baş l a rı n ı çevird iler. Hiçbir şey gör
mek istemiyorlard ı .
Suyun kenarı na g e l i nce d u rd u l a r, uzun u
zun den ize baktı l a r. Sonra Kino tüfeğ ini yere
b ı ra ktı, cebinden i nciyi ç ı k a rd:, baktı, ba ktı . . .
İ nci k u rş u ni msi parl ıyord u , ama b u sefer in
cinin içinde n b i rçok kötü yüzler ona sı rıtıyor
d u . Ü rkek gözleriyle gölün içinde yalvaran av
cıyı gördü, mağarada başı kan l a r içinde o ğ l u
1 27
Coyotito'yu görd ü . İ nci ona şimd i kara n l ı k gö
rün üyor, büyüyen kötü bir ü l sere benziyord u.
«İnci türküsü» k u l aklarında çılgın ve boz u k bir
nağmeyle bağ ı rıyord u . Eli titred i , yavaş y avaş
J uana'ya döndü ve i nciyi ona uzattı. J uana ya
n ı nda d u rmuş, h ô l ô ölü bohçasını ;;: ı rtında ta
şıyord u . Bir an ı c i n ıncıye baktı, sonra K i n o'ya
döndü, onun gözleri n i n içine baktı, yavaşça :
«Hayır sen . . . » ded i .
Kino kol u n u kal d ı rd ı , bütün kuvvetiyle i n
c iy i f ı rl attı . K i n o i l e J ua n a havada, bata n gü
neşin ı ş ı ğ ı nda parl ayara k incinin uctuğun 1..ı , ta
uza kta suya d üştüğünü görd üler. Yanyana du
rara k suyun yüzünde i rıc i n i n b ı ra ktı ğ ı h a l kala
rı seyrettiler. İ nci yeşi l sularda kayarak d i be
çöktü . Sank i sallanan yosu n l a r o n u çağı rıyor
l a r, gel mesi n i bekliyorla rd ı . Suyun dibinde eğ
reltiot l a rı n a benzeyen yığın yığın otların a ra
sına düştü ve yerleşti. Suyun üstü yeşil bir ay
naya benziyord u . « Büyü k inci» d e n izin d i b i nde
yata ğ ı n a kavuşmuştu. Oradan gece� bir yen
geç bir kum b u l utu ka l d ı rd ı . B u l ut dağ ı l ı nca
inci kayb0lmuştu.
«İnci türküsü» b i r s ü re daha Ki no'nun ku
lağında ç ı n l a d ı , sonunda dağı l ı p g itti .
S O N
1 28