You are on page 1of 129

JOHN STEINBECK

iNCi
lThe Pearll

Çeviren

FERİHA KUNT

Onuncu Basılış

VARLIK YAYINLARI A.Ş.


Cağaloğlu Yokuşu 40, istanouı
BÜYÜK ESERLER KİTAPLIGI 1 80

Bu kitap ilk defa 1948'de basılmış, ikinci bas­

kısı 1952'de, üçüncü baskısı 1955'de, dördün­

cü baskısı 1958'de, beşinci baskısı temmuz 1961'

kısı haziran 19C7'de, sekizinci bask.sı mart 1970'

de, dokuzuncu baskısı ocak 1974'de yapılmıştır.

Kapak düzeni S. MADEN

Varlık Yayınları A.Ş. Sayı: 49


htanbul'da Onur Basımevi'nde dizilip ba.şılmıştır.

N isan 1 982
Kino, alacakaranlıkta uyandı. Gökyüzünde
yıldızlar hôlô parlıyordu. Yalnız doğuda ufuk
biraz açılmaya başlamıştı. ,Epey zamandır, ho­
rozlar ötmeye, erkenci domuzlar akşamdan u­
nutulmuş yiyecek varsa bunları toplamak u­
muduyla dalları, tahta parcalaranı çatırdatma­
ya koyulmuşlardı. Kulübenin dışında, küçük
kuşlardan bir kafile bir gübre yığını üzerinde
kanat çırpıyor ve gagalarıyla aranıyordu.
Kiiıo gözlerini actı. İlkin kulübenin kapı
deliğini teşkil eden aydınlık dörtgene, sonra
Coyotito'nun içinde uyuduğu asılı beşiğe bak­
tı, en sonunda da gözlerini, yanıbaşında hasır
"fatağında yatan karısı Juana'ya cevirdi Karı­
sının mavi başörtüsü, burnunu ve göğsünü ka­
patıyor, başını da arkadan sarıyordu. Juana'­
nın gözleri acıktı. Kino uyandığı zaman onu
daima böyle bulurdu. Yıldız gibi parlak gözler­
le ona hep böyle bakardı.
Kino, sahilden gelen sabah dalgalarının çı­
kardığı hışırtıyı duydu, gözlerini tekrar kapadı.
Ona bir musiki gibi gelen bu sesi dinlemeye
başladı. Belki yalnız o. belki de bütün o civar
halkı bu hışıltının sihirli etkisi altındaydılar.
Bir zamanlar, bu insanlar, ince duygularıyla her
gördüklerini, yaptıklarını, işittiklerini türkü ha­
line koymuşlardı. Aradan uzun yıJzyıllar geçti­
ği halde bu türküler hôlô yaşıyordu. Kino on­
ları bilirdi. Fakat bunlara hiçbir yeni türkü ilô�
ve edilmemişti. Acaba bu halk, artık türkü yap­
mayı unutmuş muydu? Hayır. ö;le değil. İşte
şimdi Kino'nun kafasır.da acık, tatlı bir türkü
beliriyordu. Düşüncelerini ifade edebilseydi. şar­
kısına «Aile türküsü» derdi.
Rutubetli havadan kendini korumak için
battaniyesini tô burnuna kadar çekmişti. Yanı­
başındaki ufak bir hışırtı üzerine gözleri kıpır­
dadı. Juana, hemen hiç ses çıkarmadan kal­
kıyordu. Yalınayak, asılı salıncakta uyuyan Co­
yotito'nun yanına gitti, çocuğun üzerine eğildi,
bir iki tatlı kelime mırı!dandı, C'3kildi. Coyo­
tito bir an için gözlerini açıp k'lpadı, tekrar uy­
kuya daldı.
Juana ocağa yaklaştı, gömülü bir koru eşe-

,6
ledi, ateşleninceye kadar yelpazeledi ve üzerine
calıçırpı yığdı.
Şimdi de Kino kalktı, battaniyesini başı­
na, burnuna sardı; sandallarını ayaklarına ge­
çirdi ve şafağı seyretmek için dışarı çıkc Ka­
pının dışına çömeldi, battaniyesinin ucunu diz­
lerine çekti ve yükseklerde havada Körfez bu­
lutlarının parça parça alevlenmesini seyre ko­
yuldu. Bir keçi ona yaklaştı, kokladı, soğuk
sarı gözleriyle bakakaldı. Arkasında Juana'nın
ateşi alevlendi, kulübenin çatlaklarından ok gi­
bi ışıklar dışarıya süzüldü, kapı deliğinde de
dörtköşe bir ışık göründü. Geç kalmış bir gü­
ve kelebeği, içerdeki ateşi aramak uzere kulü­
beye daldı. Şimdi Kino «Aile türküsü»nün arka
taraftan geldiğini hissetti. Bu «Aile türküsü»
nün bestesini Juana'nın sabah ekmeğini hazır­
lamak üzere değirmende övütlüğü mısırın gıcır­
tısı teşkil ediyordu.
Artık şafak çabucak söküyordu. İlkin bir
alacakaranlık, sonra hafif bir par�aklık, onun
ardından aydınlık peyda oldu ve nihayet güne­
şin, körfezin üzerinde görünmesiyle büyük bir
ateş alevlendi. Kino ışığın şiddetinden gözle­
rini yumdu. Kulübenin içinden Juana'nın mısır

7
ekmeğini dövdüğü duyuluyor ve sacın üstünde
pişen ekmeğin etrafa saçtığı koku geliyordu.
İri, siyah karıncalarla ufacık, seri, toprağa bu­
lanmış olan öbür karıncalar, yerde faaliyete
geçmişlerdi. Bir dev karıncanın h...ızırladığı kum
tuzağından ufacık, yorgun bir karıncanın na­
sıi dehşet içinde kaçtığını gören Kino, Allahın
hikmetine dalmış, düşünüyordu. Zayıf, çekin­
gen bir köpek Kino'ya yaklaştı ve Kino'dan bir
iki tatlı söz işittikten sonra kuyruğunu itina
ile ayaklarının üstüne aldı, çenesini tcprak yı­
ğınına dayadı ve kıvrılıp Kino'nun yanına yattı..
Bu, siyah bir köpekti, kaşları da altın sarısı
noktalardan ibaretti. Bu sabah, bu körfezin bir­
çok sabahlarına benzediği halde yine mükem­
meldi.

Juana, Coyotito'yu beşiğinden alırken, Ki­


no ipin gıcırtısını işitti. Juana. Coyotito'nun be­
zini değiştirdi ve onu atkısıyla ·taptığı ufacık
bir salıncağa oturtarak boynuna astı. Kino ar­
kasına bakmadan, bütün bu hareketleri göz­
leriyle izler gibiydi. Juana eski bir şarkı mı­
rıldanıyor. bu da Kino'ya «Aile tüfküsü»nün bir
nağmesini ilham ediyordu. Çevresindeki her ha­
reket bu türkünün bir parçasıydı. Bozan bu tür-

8
kü tiz bir perdeye çıkıyor, Kino'nun boğazı gı­
cıklanıyor, «İşte mutluluk, işte güven, işte bü­
tün varlık» der gibi oluyordu.
Kulübeyi çevreleyen cit duvarının dışında
başka kulübeler de vardı. Onlardan da duman
çıkıyor, kahvaltı hazırlığı sesleri geliyor, ama
Kino icin bunların türküsü başka bir «Aile tür­
k üs ü » ydü, domuzlar, başka domuzlardı, karı­
ları Juana değildi.
Kino gençti, güçlüydü. Siyah sacları es­
mer alnından aşağı dökülüyordu. Parlak ve voh­
şi gözleri, ince ve sert bıyıkları vardı. Şimdi
artık battaniyesini burnundan aşağı indirmişti.
Çünkü gecenin zehirli havası kavbolmuş. ku­
lübeyi sarı bir güneş ışığı sarmıştı. Kulübe çi­
tinin üstünde iki horoz tüylerini kabartmış. ka­
natlarını açmış, birbirlerine dik dik bakıyorlar­
dı. Bu kavga pek uzun süremezdi. Horozlar
dövüşçü horozlar değildiler. Kino'nun -gözleri
bir an için horozların üzerinde durdu, sonra yu­
karıya çevrildi ve deniz kenarından icerlere, te­
pelere doğru uçan bir beyaz güvercin sürüsüne
takıldı. Artık bütün dünya uyanmı�tı. Kino aya­
ğa kalktı, kulübeye girdi. Alev alev yanan oca­
ğın başında eğilmiş olan Juana doğruldu. Co-

9
yotito'yu asma beşiğine yatırdı, siyah sacla­
rını taradı, iki örgü ördü, uçlarım i_nce yeşil
kurdelelerle bağladı. Kino ocağın başına çök­
tü, sıcak bir mısır ekmeğini elinde yuvarladı,
miçoya batırıp yedi. Biraz da şarap içti kah­
valtısını tamamlamıştı. Midesini bozan pasta­
:arı yediği birkaç gün dışında. bütün hayatı bo­
yunca sabah kahvaltısı bundan ibaret olmuş­
tu. Kino kahvaltısını bitirdikten sonra, Juana
da ocak başına geldi, o da kahvaltısını etti. Bir
kere bile konuşmadılar. Konuşmaya ne lüzum
vardı?.. Kino memnun, geniş bir nefes aldı.. Bu
yetmez miydi?

Kulübenin çatlaklarından oklar gibi uzanan


bir sürü güneş ışını kulübeyi ısıtma>ya başla­
mıştı. Işık oklarından biri tam Coyotito'nun uyu­
duğu asılı beşiğe, beşiği tavana asan iplerin
üzerine düştü. Ufak bir hareket Kino ile Juana'
nın gözlerini beşiğe doğru çekti ve her ikisi de
donakaldılar. Beşiği tavana bağlayan ipin üze­
rinde bir akrep yavaş yavaş iniyordu. Zehirli
kuyruğu arkasına uzanmıştı, fakat bir an için­
de kuyruğunu kıvıramaz mıydı?..
Kino burnundan soluğu, akrebi durdurmak
istiyormuş gibi ağzını açtı. Kısa bir süre son-

10
ra yüzündeki dehşet ifadesi kayboldu. Vücudu
gevşedi. Kafasında yeni bir türkü belirdi «Af�t
türküsü»nü bastırdı. Akrep, yavaş yavaş ipten
aşağı iniyordu. Juana, oğlunu felaketten koru­
ması için, içinden eski bir putperest ilahisi söy­
lüyordu, ama dişlerinin arasından çıkan mırıl­
tı bir hıristiyan du.cisıydı. Bir an içinde Kino
harekete geçti, sessiz ve kayarcasına, gözleri
akrebin üzerine mıhlı, elleri öne doğru uzanmış,
beşiğin bulunduğu köşeye fırladı. Beşikte Co­
yotito gülüyor, ellerini akrebe doğru uzatıyor­
du. Kino akrebe ellerini uzatmak isterken teh­
like belirdi, akrep durdu, kuyruğunu kıvırdı ve
kuyruğun ucundaki iğne parladı. Kino derin bir
hareketsizlik içinde kalakaldı Juana'nın eski
bir duayı mırıldandığını işitiyor, düşmanın «Kö­
tülük türküsü» kulaklarında çınlıyordu. Akrep
durdu, sanki bir tehlikeyle karşılaştığını hisset­
mişti. Kino'nun elleri yavaşça, sessizce öne
doğru uzandı. Birdenbire akrebin kıvrılmış kuy­
ruğu havaya doğru açıldı. Tam o sırada kah­
kahalarla gülen Coyotito ipi salladı ve akrep
düştü. Akrebi yakalamak icin Kino'nun elleri
çabaladı, ama akrep ellerinden kurtulmuş, Co-
yotito'nun omuzuna düşmüş ve iğnesini batır-

11
mıştı. Kino, nihayet akrebi yakaladı. parmak­
ları arasında ezdi, ezdi, hamur haline getirin,..
ceye kadar ezdi, sonra da yere fırlattı. Coyo­
tito beşiğinde avaz avaz bağırmaya başladı.
Bu sefer de Kino akrebi ayağıyla eziyor ezi­
yordu.. Yerde akrep ıslak bir leke haline gel­
mişti. Kino dişlerini gıcırdatıyor. gözleri ateş
püskürüyordu. «Düşman türküsü» kulaklarında
haykırıyordu.

Ama Juana, Coyotito'yu bağrına bastırmış,


iğne yerini bulmuş, yarayı emiyor, emiyor ye­
• e tükürüyordu. Coyotito cıyak cıyak bağırmak­
ta devam ediyordu. Kino dolaşıyor . . . Kino ça­
resizdi. Kino boşuboşuna dolaşmaktan başka
bir şey yapamıyordu. Çocuğun ç:ğlığı komşu­
ları topluyor, herkes kulübesinden çıkıp Kino'­
nun kulübesinin etrafını alıyordu. Kino'nun kar­
deşi Juan Tomas, şişman karısı Apolonia ve
ciört çocuğu kapıyı kaplamışlardı. Başkaları da
birikiyor, içlerinden ufak bir çocuk içeriye ka­
dar dalmış, ayak altında dolaşıyordu. Çocuk­
lar ağızdan ağıza: «Bebeği akrep sokmuş. ak•
rep,» diye mırıldanıyorlardı.
Juana artık yarayı emmiyordu. Akrebin iğ­
nesini batırdığı yer büyümüş, çevresi emilmek-

12
ten beyazlaşmıştı. Ama bu beyaz halkanın et­
rafında sert kırmızı bir şişkinlik peyda olmaya
başlamıştı. Herkes tehlikeli durumun başladı­
ğını görüyor ve kaygı ile zehirlenmenin ilk be­
lırtilerini bekliyordu. Yüksek ateş, şişkinlik, bo­
ğaz kısılması ve nihayet sancılar ... Acaba Co­
yotito'yu öldürecek kadar kanına zehir karış­
mış mıydı?.. Bu arada Coyotito'nun duyduğu
acı azalmış, bağırması keslimişti, yalnız ara­
sıra inlemeleri işitiliyordu.
Kino, daima zayıf, nahif ve çok sabırlı olan
karısındaki çelik iradeye şaşar kalırdı_ İtaatli,
saygılı ve her zaman neşeli olan karısı, en güç
ônlarda cesaret gösterir, doğum sancıları çe­
ırerken bile iniltisi hiç duyulmaz, açlığa, susuz­
luğa Kino'dan fazla dayanır. kayıkta kürek çe­
kerken bir erkek kadar güc sarfederdi. Şimdi
de büyük bir cesaretle: «Doktora, doktora k0-
f;:Un!» diye bağırdı.
Bu söz ağızdan ağıza, dışarıda biriken
köy halkı arasında dolaşmaya başladı. Juana,
doktor istiyordu, bir doktor istemek ne mükem­
mel, ne cüretli bir işdi. Onu buro\'a kadar ge­
tirmek pek hoş bir şey olacaktı. . . Doktor bu
t!ermeçatma kulübeleri hiç ziyaret etmemişti,

13
elbette ki edemezdi. Büyük taş binalarda yaşa­
yan zenginler arasında ona iş mi yoktu?»
Dışarı avluda biriken halk: «Gelmez!..» di­
·,ıordu.
Kapıda halk: «Gelmez!..» diyordu.
Kine da gelmiyeceğini düşünerek, Juana'­
ya döndü ve: «Doktor gelmez!» dedi.
O vakit Juana kaplan gözleri kadar soğuk
gözlerle kocasına baktı. Juana'nın ilk yavrusu,
dünyada hemen hemen tek kıymetli şeyi, kol­
ları arasında ölüyordu. Kine, gözlerindeki ira­
deyi görür gibi oldu ve tekrar «Aile türküsü»nü
duydu. Juana: «Öyle ise doktora biz gidelim,»
dedi.
Bir eliyle mavi atkısını başına götürdü,
tir ucuyla -inleyen çocuğunu oturtacak yer yap­
tı, öteki ucuyla da gözlerini güneş ışığından
korumak için siper ederken kapıya doğru sert
adımlarla yürüdü. Kapıda duran halk itişip ka­
kışarak ona yol açtı. Kine hiç ses çıkarmadan
karısının peşinden yürüdü. Kapıdan çıktılar. bo­
zuk toprak yolda ilerlediler. Bütün cemaat ar­
kalarından gitti.
Bu mesele artık köyün meselesi olmuş­
tu. Önde Juana ile Kino, sonra Kino'nun kar-

14
deşi Tomas ve hızlı adımlarla yürüdükleri için
durmadan göbeği oynayan Tomas'ın karıs. Apo­
lonia, en arkada da bütün köy halkı, etrafta
çoluk çocuk, resmigeçit halinde köyün merke­
zine doğru ilerlediler. Donuk güneşin yansıt­
tığı kendi karanlık gölgeleri üzerinde yürüyor­
lardı. Artık çalıçırpıdan yopılma, �oy evleri bit­
miş, kasabanın sıvalı kdgir evlerine gelmiş­
lerdi. Kalın bahçe duvarlarının arkasından su
şırıltıları geliyor, duvarları beyaz. mor, kırmı­
zı çiçekli duvar sarmaşıkları süslüyor, kuş ses­
leri duyuluyordu. Şimdi kafile kasaoa meyda­
nını geçmiş, kiliseye yaklaşmıştı. Topluluk ge­
nişlemiş, meraklılar çoğalmıştı, akrebin çocu­
ğu nasıl ısırdığı, şimdi anne ve babanın onu
nasıl doktora götürdükleri ağızdan ağıza yayı­
lıyordu.
Bu yeni gelenler arasında b:lhassa kilise­
nin etrafındaki bir sürü dilenci, insanların mali
durumunu sezmekte pek ustaydı!ar. Juana'nın
eski mavi etekliği, atkısına düşer. gözyc:ışları.
örgüsündeki yeşil kordeleleri derhal dikkatleri­
ni çekmişti. Kino'nun omuzundaki battaniyenin
',aşını hesaplamışlar, çamaşırlarının kaç bin de­
fa yıkanmış olduğunu anlamışlar, bir dramın

15
oynanacağını keşfederek kafileye katılmışlardı.
Bu dilenciler, kasabada olup biten her şeyden
haberliydiler. Kiliseye günah çıkarmaya giden
genç kadınların yüzlerindeki ifadeden gü.-,ahlu­
rının ne olduğunu okumayı öğrenmişlerdi. Bir
küçücük rezaletten tutun da, en büyük cir.ayet­
lere kadar kasabada olup biten her şeyi bilir­
lerdi. Geceyi bile kilise sütunlarının göl�t:ısin­
de geçiren bu dilenciler, doktoru da iyi tanır­
lardı. Doktorun cehaletini, para hırsını, t:::ımah­
kôrlığını, zalimliğini bilirlerdi. Onun çocuk dü­
şürme vakalarını, binde bir ellerine sıkıştırdı­
ğı metelikleri, kiliseye yolladığı kurbanları ha­
tırladılar. Özellikle sabah ôyininin bitmiş ol­
ması, kilise etrafındaki işlerinin azalması. bu
dilencilerin insanlar hakkındaki derin ve tam
bilgi toplama arzularını kamçılamış ve bu tem­
bel, şişman doktorun akrep ısıran bir köylü
çocuğunu nasıl karşılayacağını merak etmişler-
di.

Kafile nihayet, doktorun_ kalın bahçe du­


varları arasında sıkışmış büyük cümle kapısına
gelmişti. Şimdi bahçedeki kafes kuşlarının ses­
lerini, su şırıltısını ve taşlar üzerınde sürqnen
süpürge sesini işitiyorlardı. Burunlarına da kı-

16
zartıdan domuz pastırmasının kokusu geliyor­
du.

Kine bir an duraksadı. Bu doktor kendi­


lerinden biri değildi. Doktor aşağı yukarı dört
yüz yıldır bu ırkı döven, aç bırakan, soyan. kü­
çümseyen ve korkutan bir ırkın adamıydı. Şim­
di Kino, artık doktorun kapısında çekingen bir
yerli olmuştu ve hep o ırktan birine yaklaştı­
ğı zamanlarda olduğu gibi kendini zayıf, ür­
kek ve öfkeli hissediyordu. Onu korku ve öfke
nasıl sarmıştı. Doktorla konuşmaktansa onu öl­
dürmenin daha kolay olduğunu düşünüyor, bu
ırktan birinin kendi ırkından biriyle ko:-ıuşur­
ken ona nasıl hayvan muamelesi ettiğini ha­
tırlıyor, sağ elini tokmağa götürürken öfkeden
daha çok köpürüyor, «Düşman türküsü» kulak­
larında çınlıyor ve dudakları dişlerine yapışı­
yordu.
Demir tokmak kapıda gümledi. Kine şap­
kasını çıkarıp bekledi. Coy.otito, Jı.ıana'nın kol­
larında inledi. Kine onu yavaşça yatıştırdı. Ka­
file daha iyi işitip görebilmek için kapının çev­
resine daha çok sıkışıyordu.

Biraz sonra büyük kapı biraz aralandı.

İnci F 2 17
Kino bu aralıktan muntazam, güzel bahçeyi ve
fıskiyeli havuzu gördü. Kapı aralığından ona
bakan adam kendi ırkından biriydi. Kine, der­
hal kendi dilleriyle söze başladı:
«Küçüğü, ilk çocuğumuzu akrep ısırdı. Dok­
tora ihtiyacımız var.»
Kapı biraz itildi. Uşak kendi dilleriyle ko­
nuşmadı:
«Biraz durun, haber vereyim.»
Uşak kapıyı kapadı, sürgüsünü çekti. Ka­
filenin gölgesi irili ufaklı, karanlık şekiller ha­
linde beyaz duvara çarpıyordu.
Doktor, odasında yüksek karyolasına ku­
rulmuş, Paris'ten beraberinde getirdiği kırmı­
zı ipek robdöşambrı arkasında, içinde zarif bir
sütlük ve Cin işi ufacık bir fincan bulunan gü­
müş bir tepsiyi dizlerinin üstünde tutuyordu.
İnce, zarif fincan kalın parmakları arasında
kayboluyor, kaba elinde gülüne b:r şekil alıyor­
du. Gözleri kalın yumuk parmaklarına ilişti, hic
de kendini beğenmedi. Evet, fazla şişmanlıyor­
du. Gerdanında da kalın bir yağ tabakası pey­
da olmuştu. Yanındaki küçük masada bir siga­
ra kutusu, bir de uşağını çağırmak için ufacık
bir zil vardı. Odadaki eşyalar kasvetli ve ağır

18
şeylerdi. Duvardaki resimler, hattö ölen karı­
sının portresi bile bu ağır havayı gideremiyor­
du. Zaten karısın.ın ruhuna yaptırdığı öyinler
hesaba katılırsa, karısı cennette onu bekleyen
bir azizeden başka bir şey değildi. Doktor kı­
sa bir zaman için, büyük bir dünyada yaşa_.
mıştı. Şimdi bütün vaktini Paris hayatın. ha­
tırlamakla geçiriyordu. «İşte medeni hayat bu­
na derler.» Bununla kasdettiği şey de, ufak bir
gelirle hem bir metres tutması, hem de lokan­
talarda yemek yemesiydi. Şimdi kandi kendi­
r.e fincanına ikinci defa sütlü kakaosunu bo­
şalttı ve parmakları arasında bir bisküi kırdı.
Uşak hafifçe kapı açtı ve bekledi.
Doktor: «Ne var?» diye sordu.
«Küçük bir çocuk . .. bir yerli. çocuğu ak­
rep ısırdı diyor.»
Doktor öfkesini belli etmeden fincanını
tepsiye bıraktı.
«Yerli çocukların akrep ısırmasını tedavi­
den başka işim mi kalmadı? Doktorum ben.
baytar değil, anladın mı?ı
«Evet efendimiz.»
«Parası var mı? Hayır, parası yoktur On­
larda para ne gezer. Yalnız ben mi çalışacağım

19
bedava . . Bı ktı m a rt ı k, v a l l a h i bıktı m . . . B i r sor
baka l ı m , parası var m ı ? »
Bahçe kapısında uşak kapıyı b i raz a ra l a ­
d ı ve bekleyen h a l k a şöy l e b i r bakt ı . B u sefer
kendi d i l leriyle sord u :
«Vizite para n ı z v a r m ı ? »
K i n o battan iyesi n i n altında, g iz l i b i r yer
a raştırdı, kat kat bükül müş bir kıJğı t parças ı n ı
ç ı ka rd ı . Uzu n uzun açtı, n i hayet sekiz b i ç i m ­
siz küçü k i nciyi u ş a ğ a uzattı . B u n l a r hemen
hemen kıymetsizd i rler. Uşak köğ•dı a l d ı . Kapı­
yı kapadı, fa kat bu sefer çabuk geri döndü,
kapıyı köğıt parçasını uzatacak kad a r a ra l a d ı
ve:
« Doktor ç ı k m ı ş . » ded i , kapıyı h ızla kapat-
tı.
Bütün kafile utancından çabucak dağ ı l d ı .
Dilenciler k i l ise m e rd ivenl e rine döndüler öteki
mera k l ı l a r kaybol uverd i ler. Komşular hemen
l<öye döndüler. H içbiri Kino' n u n gözlerindeki
:fadeyi görmeyi, u ğ radığı hakarete daha fazla
ta n ı k ol mayı istem i yord u .
K i n o i l e karısı kapıda d a h a epey d urdu­
la r. N i h ayet K i n o, yavaş yavaş şapR:ası n ı ba­
ş ı na götürd ü . Sonra a nsızın kapıya m üthiş bir

20
yumru k i n d i rd i . Sonra da şaşkın şaş k ı n , par­
m a k l a rı a rasından yere d a m layan kana baka­
kaldı . . . Avucunun ici yarı l m ıştı . . .

21
il

Kasa ba, den ize uza n m ı ş , geniş bir d i l üze­


rindeyd i . Sarı bada n a l ı evleri, öndeki k u msal
kucaklıyor g i bi g örün üyord u . Sah i lde beyazl ı
mavi l i bal ı kçı kayı kları , kıyıya çeki l m iş bekli­
yorl a rd ı . B u kayıklar, b u ra d a k i bal ı kçı h a l k ı n
b i r s ı r o l a ra k g izledikleri çok m ü kemmel bir
maddeyle sıva n m ış, kuşa ktan kuşağa hiç eski­
meden, yıpra nmadan geçerlerd i . Orta l a rında
g e reğ inde ufa c ı k bir yel ken taşıyan d i rekleri,
k ıvrı k burunlarıyla sahilde pek m uhteşem ve
za rif d u ruyor l a rd ı .
Kumsal sarı kumdandı, a m a k ıyıya doğ ru
bol den iz kab u k l a rı ve deniz otl a rıyla kaplıy­
dı. Kumdaki d e l i k lerden alay alay yengeçler
g i rip çıkıyor, daha ilerde, sığda küçük istakoz­
l a r denize d a l ı p ç ı kıyord u . Denizin d i b i , sü rü­
nen, yüzen, y ü rüyen ya ratıklarla dol uydu Kah­
vereng i deniz yos u n l a rı akıntının etkisiyle ha­
fif hafif sal l a n ı yo r, uzun deniz otl a rı yalı:.ıa vu-

22
ruyordu , küçücük ba l ı kl a r bu otların sapları na
yapışmışlard ı , b i r çeşit zeh i rl i balıklar d i ple­
rinde yatıyor, parlak ren k l i yüzen yengeçler
b u n l a rı n üzerinde dolaşıyorl a rd ı .

K u msalda kasaba n ı n a ç v e başıboş kö­


pekleri, domuzları, denizin yü ksel d i ğ i 7a man
sürükled i ğ i , ba l ı k ve deniz kuşu leşlerini arı­
yorl a rd ı .

Sabah d a h a p e k erken oldugu h a lde be­


l i rsiz seraplar peyda olmağa başlam ış. karar­
Rız bir h ava bazı şeyleri büyülterek, bazı l a r ı n ı
büsbütün gizleyerek b ü t ü n körfezi kaplamıştı .
lv1anzara i nsana h i ç b i r şey gerçek değ i l m iş h is­
s i n i veriyor, gözü n d a i ma a ldandı�ı n ı söylüyor­
d u . Deniz ve topra k b i rb i ri n e karışmış bir rü­
yayı andı rıyordu. Belki de o yüzden b u körfe­
zin sa kin leri, her g ö rdü klerine değ i l de, daha
ziyade gördü klerin i n a ltında gizli olan ruha ve
kendi haya l l e ri n e i n a n ı rl a rd ı . Onlar için mesa­
fe ve şekil b i r şey ifade etmezd i . Kasaba n ı n
b u l u n d u ğ u d i l i n karşısında görünen tepeci kle­
ri n bir kısmı gayet iyi görün üyor, bir kısmı ise
yeş i l ve siyah haya letlere benziyord u. Sah i l i n
b i r parçası suyla bi rleşiyor, suymuş g i b i göz­
den kaybol u p g id iyordu . Görünüş d a i ma a lda-

23
tıcıydı . Görü len şeylerin g erçekten var o l u p ol­
madığını bel l i değ i l d i . Ama bu körfezin sakin­
leri bütün dü nyayı böyle zan nederlerd i ve kör­
fezleri onlara tuhaf gelmezd i . Suyu şimdi ba­
kı rımsı bir k ı rmızı l ı k ka p l a mıştı, sıca k sabah
g ü neş i n i n altında del ice k ı m ı ldıyord u .

Kumsa l ı n a rkasında, kasabanın sağ ı n d a ,


ba l ı kçı h a l k ı n ç a l ı çı rpıdan yapılmış k u l übeleri
s ı ralanmış, kay ı k l a rı da bun ların ö n ü nde k u m ­
sala çek i l m iş d u ruyord u.

Kino i le J ua n a , yavaş yavaş ku msa lda,


kayı klarına doğru i l e rl iyorl a rd ı . Kay ı k l a rı onla­
rı n b u d ünyada b i ri c i k kıymetl i eşya l a rı-,dı ve
çok eskiyd i . K i no'nun büyükbabası bu kayığı
Naya rit'lerden satın a l mış, Kino'nun babasına
bıra kmış, ondan da Kino'ya geçmişt i . Bu kayı k
onların hem servetleri, hem de ekmekleri n i te­
m i n eden vqsıtaydı . Kayı ğ ı olan b i r insan, h iç
olmazsa ka rısı n ı a ç b ı ra k mıyac-:ığ ı ndan e m i n
olabi l i rd i . A ç l ı ğ a ka rşı b i ri c i k tem i natt ı . Her
sene Kino, g e n e babası ndan öğ rendi ğ i ve ter­
k i b i n i s ı r o l a ra k sakladığı mad.Jey l e kay.ğ ı n ı
boyar, daya n c ı n ı a rtt ı r ı rd ı . Ş i mdi K i n o kayı­
ğ ı n ı n ya n ı na geldi, her vakit yaptığı g i b i , kıv­
rı k burnunu şefkatle okşa d ı , dalma sepeti n i.

24
iki uzun ipini kayığının yanında kumun üstüne
koydu, battaniyesini büktü. kayığ:n ön tarafına
serdi.
Juana, Coyotito'yu battaniyeye yatırdı,
gözlerini parlak güneşten muhafaza için atkı­
sıyla örttü. Coyotito artık sakindi. Ama omu­
zundaki şişkinlik boynuna kadar ilerlemiş ku­
lağının alt kısmı, yanağı davul gibi şişmişti.
yüzü ateş gibi yanıyordu. Juana çıplak ayak­
larıyla denize yürüdü, deniz yosunları top­
ladı, elinde ezdi, yuvarladı, lôpa haline gelen
yosunları çocuğun şişmiş yerlerine koydu. Bu­
nun belki doktorun yapabileceği herhangi bir
tedaviden daha iyi olduğunu bilm;yordu. Ya da
bu tedavi Juana'yı tatmin etmiyordu, çünkü
hem pek basitti, hem de masrafsızdı. Coyotıto'
ya sancılar gelmemişti. Juana, belki çocuğun
zehrini zamanında emmişti, ama ilk çocuğuna
karşı duyduğu kaygıyı bir türlü yenememişti.
Şimdi artık doğrudan doğruya çocuğunun iyi­
leşmesi için değil de, bir inci bulmaları için dua
ediyordu. Doktora para verecek, çocuğunı.ı kur­
taracaktı.
Şimdi Kino ve Juana kumsal üzerinde ka­
yığı kaydırdılar, kayığın burnu denize değince

25
J uana kayığa atladı. Kino kıç tara f ı n ı itmeğe
devam etti. Kayı k tam denize i n ince küçük dal­
gaların etkisiyle titremeye başladı . O vakit Ki­
no da kayığ a atladı, birli kte küreklere sarı ldı­
l a r, kay ı k suyu yarara k i leriye atı l d ı . Ö teki in­
c i avcıları çoktan a ç ı l m ışlar, ufukta küme kü­
m e topla n mışlard ı , dalıp ç ı ktı kları bel l i ol uyor­
du.

Güneş pırı l p ı rı l pa rl ı yor, denizin d i b i ta­


ba k gibi görü n ü yord u . Ufa l a n m ı ş m idye kabu k­
ları i l e kaplı idi ren kteki kuma, bi nlerce da ntel
kenarlı inci m idyeleri sapla n m ı ş d u ruyordu Bu
m idye yatağı ki, ta rihte İ spanya kra l ı n , Av­
rupa'nın e n güçlü kra l ı h a l i n e getirmiş. o n u n
bütün savaş masraflarını karşı lamış, koccı ko­
ca süslü kil iseler yaptırmasına ya rd ı m etm iş­
t i . Bu yatakta d a h a neler yoktu . neler Fır­
fırlı eteklere benzeyen k u rşuni renkte midyeler,
tırtı l l ı kenarları n ı otl a ra i l iştirmiş ufacık mid­
yeler, bunların üzeri nde dolaşan yengeçler . . .
Bozan bu midyelerden biri n i n e;tleri arasına
ufa c ı k bir k u m tanesi sı kışır, orası n ı ta h riş
eder, hayvan kendi de b i r madde sal ıveri r bu
k u m tanesini pürüzsüz b i r tabakayla kat kat
örterd i . B u kum tanesini, bozan su tazy i k i mid-

26
yen i n etleri a rasından s ü rükler götürür, bozan
da m i dye yoko l uncaya kadar etleri a rasında
gömülü k a l ı r, k a l d ı kça d a büyür. gelişir. gü­
zel leşird i . Ası rlardanberi inci avc ı l a rı den ize
d a l ar, m idyeleri yata kları ndan koparır, yarar,
içindeki bu kıymetl i kum tanelerini a rarlard ı .
Binlerce bal ı k bu yata k l a rd a yaşar, insa n l a rı n
para l a d ı ğ ı bu m i dyelerin i ş i n i tamaml a r, par­
lak kabukları n ı d i d i k d i d i k ederlerd i . Ama bir
insa n ı n inci bulması b i r ta l i h eseriyd i . Al l a h ı n
b i r l ütfuyd u . . . b e l k i ta n rı ların bir m ü kôfatıy­
d ı ? .. Bel k i de her i k i s i n i n a rmağa'1ıyd ı ? . .

Kino'nun i k i i p i vard ı . Biri a ğ ı r b i r taşa.


ötek i bir sepete bağlıyd ı . Kino gömleğıni ve
pantolonunu çıka rd ı , şapkasıyla beraber kayı­
ğın d i bine yerleşti rd i . Deniz çarşaf g i biyd i . Se­
peti n i bir e l i ne. taşı öte ki eline nldı , ayakları­
n ı den ize uzattı , denizin d i bine doğru kO'fıver­
d i . Arkasından suyun yüzüne. kabarcıklar yük ­
seldi, n i hayet su d u ru l d u , denizin dibi görü n ­
meye başladı. Kino' n u n üzerindeki su ayna g i b i
parlıyor, kayı ğ ı n d i b i n i g öreb i l iyord u .

Kino suyu b u l a n d ı rm a m a k i ç i n ihtiyatlı h a ­


reket ediyord u . Aya ğ ı n ı taşa bağ l ı o l a n i pe
geç i r d i , elleri n i çabuk çabuk oynatıyor, m i dye-

27
leri sapl a n d ı k l a rı yerlerden koparıyor, boza n
teker teker, bozan k ü m e h a l i nd e topl uyor se­
petin e yerleştiriyord u .

Kino'n u n ata ları, her olay, h e r gördü kleri


şey için bire r türkü bestelemişlfüdi . Ba l ı k tür­
küsü, sa kin deniz tü rküsü, köpürmüş deniz tür­
küsü, ı ş ı k türküsü, kara n l ı k türküsü, g ü neş t ü r­
ksü, ay t ü rküsü . . hepsi vard ı . Bütün bu tür­
küler unutulmuş olanları b i l e Kino' n u n , bütün
bura h a l k ı n ı n a k l ı ndaydı . . . Kino sepeti n i doldu­
rurken kalbinin v u ruşu, kafası ndaki musikinin
temposun u tutuyor, başı n ı n üzerinden geçen ba­
lık b u l utları, yeşili mtra k su, aya kıarı n ı n d i b i n­
de k ı m ı ldaşan küçücü k hayvancıklar da m usi­
k i n i n nağmeleri n i ilham ed iyorlard ı . Fakat bu
tü rküden daha derinde, kafasında tatlı bir ha­
yal h a l i nd e canlanan başka bir türkü daha var­
d ı . Bu da e l e geçi receğ i n i h i ssetmeye başladı­
ğı i n c i n i n türküsüyd ü . Bel k i ta l i h ona yard ı m
etmezdi, a ma ta n rı ların o n u n l a beraber old u k­
ları muha kka ktı . . . Şimdi Kino'rıun kafasında
yukarıda kay ı kla onu bekleyen karısı, J uana'­
n ı n haya l i ca n l a n d ı . Dud a k l a rında herha lde es­
ki d i nleri n i n duası vard ı . Yüzü gerg i nd i , tan­
rı l a rdan tal i h i n o n l a ra g ülmesini, zorla kopar-

28
mak istiyorm uş g i b i yalvarıyord u. Coyotito'n u n
iyi leşmesi bu i nciye bağ l ı değ i l m iydi? Kino
b u n u düşünüyor, i nciyi bulmak a rzusu artıyor.
henüz e l i ne geçmemiş o l a n i nc i n i n i l ham etti­
ği nağ melerl e artı k y a l n ı z «Denizaltı türküsü»
yavaş yavaş, tane tane dudaklarından dökü l ü ­
yord u .

Kino, gençliği ne, gücü ne, g ururuna daya­


nara k hiç zorl u k çekmeden suyun altında iki
d a k i ka kalabi l i rdi, o n u n i ç i n en seçkin, e n bü­
yü k m idyeleri ayırmağa çalışıyord u . Küme ha­
l inde teker teker kaya l a ra yapışmış m idyeler,
ka rşı l aşacakları teh l i keyi h issediyor, tutun d u k­
ları yerl ere daha sı kıca yapışıyorl a rd ı . Kino'­
n u n gözüne, biraz sağ ı nda, küçücük k ı rmızı bir
kaya i l işti, b u kaya n ı n üstü bi rçok ufak m i d ­
yelerle doluyd u . Onları b i r yana bırC'kara k, bi­
raz d a h a i lerled i, kaya n ı n öbür y1.1nında ufacık
b i r tüm seğ i n a rkası nda gizlenm iş, büyük b i r
m idye n i n t e k baş ı n a yattığ ı n ı görd ü . Kabuğ u
hafifçe a ra l ı k d u ruyord u . Bu m idye tümseğ i n
a rkası nda u z u n z a m a n g izlenebi l miş, koru na­
b i l mişti. K ino, kab u ğ u n a ra l ı ğ ı nd'ln hayal g i bi
bir şey i n parlad ı ğ ı n ı gördü. M idye h emen ka­
b u ğ u n u kapa d ı . Kino' n u n ka l b i ağır ağır carp-

29
tı, kulaklarında «İnci türküsü» çınladı, yavaş­
çac ı k midyeyi yerinden kopard ı , sı kıca bağrına
bastı, taşlı i pten ayağını ç ı ka rd ı , suyun üze­
rine fırlad ı . Güneş siyah saçlarına vuruyord u .
K i n o kayığa yaklaştı. m idyeyi d i b i n e yerleşti r­
di.

J uana kayı ğ ı dengede tuttu . K i n o içeriye


atla d ı . Heyecandan gözleri parlıvord u. Buna
rağ m en a ğ ı rbaş l ı g örünerek i l k i n taşı n ı . sonra
m idye sepet i n i yukar ı çekti. J uana h eyeca n ı n ı n
farkı ndayd ı , ama b i r ses çı karmıyor, başka ye­
re bakıyor gibi görünüyord u . Bir şeyi pek fazla
iste m e k hiç d e iyi deği ldi . . . Bozan insanın ta­
l i h i n i bozar . . . Bir şeyi iste m e l i ama, pek i l e riye
g itmemeliyd i . Al l a h a veya ta n rı l a ra ka rşı biraz
i htiyatlı davranması gere k i rdi . . . Bu düşüncelere
rağmen, Juana a rt ı k nefes a l a mıyord u . Kino
yavaş yavaş, itina göstererek, kısa ve kuvvet­
li çakısı n ı açtı. M idye sepetine· bir ba ktı. Bü­
yük m idyeyi er'ı son açmak belki daha doğ ru
olacaktı . Sepetten küçü k bir m idye seçti et­
lerini kesti, a ra l a rı na baktı, den ize fırlattı. Son­
ra büyük midyeyi i l k defa görüyormuş gibi ka­
yığın dibine eğildi, m idyeyi aldı, incelemeye
başlad ı . Kabuğ u karadan kahvereng iye kaçıyor,

30
pırı l pı rı l parl ıyord u . M idyeyi kab..ığ una ancak
birkaç a d a l e bağ l ı tutuyord u . Şimdi KinCJ onu
açmakta tereddüt gösteriyor, kabuğun a ra l ı ğ ı n ­
d a n görd ü ğ ü parlak cismin bir k a b u k parça­
sında n ibaret olmasından korkuyord u . Yoksa
ya l n ı z bir ı ş ı k oyunu muyd u ? . . . Zaten bu kör­
fezin ı ş ı ğ ı a ltında görü n e n h er şay gerçekten
·

çok bir rüya değ i l m iydi ? . .

J ua n a ' n ı n gözleri a rt ı k ona çevri l m işti,


bekliyem iyord u . Ellerini Coyotito'nun örtü l ü ba­
ş ı na koyarak yavaşça: «Aç,» dedi.

Kino büyük bir itina i l e bıçağ ı n ı kabuğ u n


kenarı n d a n geçird i , m idyen i n gerg i n leştiğ i n i
h issetti. Bıçağ ı n u c u n u i l e ri-geri oynata r a k .
m idye n i n kapa nan v e gerg i n leşen kaslarını gev­
şetti, kabuk ikiye ayrı l d ı . Dudak biçim inde olan
m idye n i n etleri i l k i n gerildi, son ra gevşedi Ki­
no etleri ka l d ı rd ı . . . İ şte tam oradaydı . Büyü k
inci, ay kadar korkusuz inci . . . Ü zerine ı ş ı k düş­
tü , inci parla d ı , g ü müşten a levler saçtı. Bir
küçü k m a rtı y u m u rtası kadar iriyd i . Dünya n ı n
e n büyük incisiyd i .

J u a n a ' n ı n nefesi kesi l d i , y a l n ı z : «Ahhı de-


d i . Kino' n u n kafasında «İnci türküsü» berrak ,
zengin, harikulôde parlak, g ü m b üi· g ü m b ü r ça l -

31
maya başladı, bu m uhteşem i ncın i n parlayan
yüzüne bakara k bir sürü d üşler k uruyordı..1 şim­
diden. Ö l meye yüz tutan m idyen;n etleri a ra­
sından inciyi çı kard ı , avucunun içme aldı, evir­
d i cev i rd i , çizg i leri n i n m ü kemmel o l d u ğ u n u an­
lad • . J uana biraz daha yaklaştı, afal afal ko­
cas ı n ı n elleri n e baktı. İ nciyi tutan el, doktorun
kapısında yumruğuyla ezd i ğ i eldi, yarı k e l i n i n
etleri den iz s uy u n u n i ç i n d e nasıl d a bembeyaz
o l m uştu.

J ua n a ' n ı n g özleri, baba s ı n ı n battan iyesi


lizerinde yata n Coyotito'ya g itti . l-lemen deniz
otl a rından yaptığ ı lapayı ya rası nin üzerinden
k a l d ı rd ı , çocuğ u n omuzundaki şiş tama men in­
m işti. « K i no! . . » d iye haykırd ı .

K i n o gözleri n i i nciden ayırdı, çocuğuna


baktı, demek Coyotito k u rtulmuştu. Zehir vü­
cudundan ç ı km ıştı . . . Kino avucu n u sıkı sıkı ka­
pad ı , h isleri coştu, baş ı n ı a rkaya v u rd u , hay­
k ı rd ı , gözlerini göğe doğ ru cevird i , daha cok
bağ ı rd ı , vücud.u d i m d i k kes i l m işti . Ö teki b a l ı k­
çı kay ı k l a rı ndaki balıkçılar i l kin şaşa l a d ı l a r.
sonra küreklere a s ı l d ı l a r, ona doğ ru yarışa g i r­
d i l er.

32
111

Bir kasaba top l u b i r h a l d e yaşaya n hay­


va n l a ra benzer. Bir kasa b a n ı n s i n i r siste m i ,
başı, omuzları, kol ları, aya k l a rı vard ı r. Bir ka­
saba başl ı başı na bir varlı ktır. Dünyada b i r­
birine benzeyen iki kasaba yoktur. B i r de ka­
saba tam bir insan gibi heyecan l a ra sah i ptir.
Haberlerin b i r kasabada öylesine çabuk ve
kol ayl ı kl a yayılması a n l a ş ı l m az bir sırd ı r. Ha­
berlerin, küçük çocu k baca k l a rı n ı n koşabilece­
ğ i nden, k a d ı n l a rı n bahçe duvarları ndan birbi­
riyle söyleşmesinden daha çabuk yay ı l d ı ğ ı gö­
rü l m üştür.
Kine, J uana ve öteki b a l ı kçı l a r daha ku­
l übelerine dönmeden, kasabada Kino'nun bir
inci bulduğu haberi yay ı l m ı ş. kasaban ı n sinir­
leri harekete geçmiş, n a bzı h ızlı hızlı atmaya
başlamıştı . Kine, « B i r d ünya y ı ld ızı!» b u l m uş­
tu . Nefes nefese gelen çoc u k l a r dllha söze baş-

İnci F 3 33
lamadan anneler ha beri bahçelerde duvardan
duvara geçiriyorl ard ı . Bu haber a rt ı k k u l übe­
ler mahal lesinden sızarak köpüren dalgalar ha­
l i nde kasaban ı n zeng i n maha l l esinde, taş bina­
ların a rasına yayıl ıyord u . Bahçesınde yürüyen
pa pazın k u l a k l a rına bile geldi. Papazın aözleri
düşüncelendi, k i l iseye lözım olan ta mirat gel­
d i a k l ı n a . Acaba bu i n c i n i n değeri n e olacak­
tı? Acaba Kino'nun çocuğ u n u vaftiz etm i ş m iy­
d i ? Yoksa onları kendi mi evlendirm işti? Bi­
raz son ra bu ha beri d ü kkön sa h i pleri_ duyd u ,
gözleri son zamanlarda pek çok satı lamayan
m a l l a rı n a i l işti.

N i hayet haber, doktorun kula kları n a gel-


di. O sı rada doktor, h asta l ı ğ ı yaş l ı l ı k olan bir
kadına bakıyord u . Her ikisi de bu gerçeğ i iti­
raf etmiyorla rd ı . Kino'nun zeng i n olduğu ken­
disine iyice a n latıld ı ktan sonra doktor, ciddi
bir tavı r ta kınara k: « M ü şteri mdir . » dedi. « ço­
�uğ u n u bir a krep ısırması ndan tedavi ed iyo­
ru m . » Doktorun gözleri, şişkin göz-evleri n i n
içinde b i r döndü ve Pa ris'i hatırl a d ı . Orada
oda ne l ü ks ve gen işti. O zaman lar onunla
yaşayan k_a dın ne sevi m l i ve iyi bir kızcağ ızd ı .

34
Oysa gerçekte oda s ı n ı n dar ve ıoksu l , bera­
ber yaşa d ı ğ ı kad ı n ı n katı yüre k l i bir kadın ol­
d u ğ u n u un utuverm işti. Doktor art ı k ihtiyar has­
tas ı n ı görmüyordu bile. Kend in i Paris'te bir lo­
kantada san ıyor, karş ı s ı n d a k i n i de şara p şişe­
s i n i açmakla meşg u l bir garson gibi görüyor­
du.

Haberi i l k önce kil ise önü nde pinekleyen


dilenc i l er d uydular. Bu h aber biraz hoşları n a
gitt i v e g ü l ü msed iler. Ansızın e l i n e para gecen
bir yoks u l u n bir d i lenc iye karşı öte ki zengin­
lerden daha cömert davra n d ı ğ ı n ı hatı rla d ı l a r.

Kino bir «Dü nya incisi» 'bul muştu. Kasa­


bada küçük d ü kkö n l a rında oturan i nci tüccar­
l a rı da bu haberi a l d ı l a r. Bu inc i �ücca rları in­
ci avc ı la rı gelinceye kada r sessiz beklerlerdi,
sonra da pazarlığa g i rişirler bağırıp çağ.rır­
lar. gözdağı verirler, en aşağı fiyata elde ed i n ­
ceye k a d a r uğraşı rlard ı . A m a bu i ş i n de b i r
h a d d i vard ı . N i hayet bir fiyatta di.lrmak zoru n­
da kalırl a rd ı , çünkü bir defasında bir balıkçı,
çaresizl i k ve dehşet içinde k a l ı nca, bütün in­
c:ıeri n i ldliseye hediye etmişti. Satış muamele­
si bitince, bu i nci tüccarları, yerlerine oturur­
lar, inci leri evi rip çevi rirler, bu inci lerin kendi

35
m a l ları olmayışına hayıf l a n ı rl ardı , çünkü bütün
kasabada birçok i n c i tüccarı d eğ i l d e ya l n ız bir
tane vard ı . Bu tüccar, i n c i a l ış-verişi nde rt:ıka­
bet varmış hissini vermek için ticarethaneleri­
n i birkaç merkeze açmıştı . Şimdi bu inci tüc­
carları n ı n gözleri k ı rıştı, parmak uçları v a n ­
m aya başladı . Herbirinin kafasınd'l, patron1.ınun
el bette dünyaya kazı k ko kmayaca ğ ı ve onun
yerine kendisi n i n geçeceği düşü ncesi bel i rd i ,
biraz sermaye ile ne çabuk zengin olabi lecek­
leri n i düşündüler.

Artı k herkes Kine i l e i l g i l enmeye başla­


mıştı. Kine bir « Dünya incisi» b u l m uştu. İ nsan
özü inci özüyle birleşmiş, acayip, koyu ka ra n ­
l ı k b i r bileş i k m a d d e meydana getirm işti Her
ferd i n , birdenbire K i n o ' n u n i ncisine bir i l g i s i
o l m uştu. Kino' n u n incisi d üşlerine g i rdi, kôrl ı
tasavvurlarına, gelecek plôn larına karıştı, is­
tekleri ni, eğlence heveslerini çoğa lttı ve bu
e m e l lerine erişmel erine ya l n ız Kino' n u n engel
teşk i l etti ğ i n i düşündüler. Şaşı lacak bir hızla
Kine bir n u ma ra l ı düşma n l a rı oldu. B u haber
kasabada hayvani ve kötü h i sleri n ayaklanma­
sına sebep oldu. Meydana gelen ka ra n l ı k mod­
ele, bir a k rebe, ya d a yiyecek kokusunu a l a n ,

36
a m a bir türlü e l i n e yiyecek geçiremeyen cçl ı ­
ğ a , ya da sevgiye susa m ış olan b i r yal n ızl ı k
d uygusuna benziyord u . Kasaba n ı n zeh i r gudde­
si zeh i r çıkarmaya baş l a d ı . Kasaba şişti şiş­
ti, baskı a ltında patlayacak h a l e geldi.

Ama yal n ız Kino ile J u a n a bu o l u p biten­


lerden habersizd i ler. O n l a r heyeca n l ı ve m ut­
l uy d u l a r, herkesin de bu h islerine katı ldığ ı n ı
san ıyorla rd ı . Gerçekten Ki no'n u n kardeşiyle ka­
rısı Apolonia bu hislere katılıyorlard ı . Zaten Ki­
ne i l e karı s ı n ı n d ü nyası n ı bunlar teşk i l btmi­
yorl a r mıydı? Akşa ma doğ ru g ü neş d a ğ l a rı n
a rd ı nda kaybol unca Kino i l e karısı, kul übeleri­
nin bir köşesine çeki l m iş lerd i, k u l ü beyi kon u
komşu doldurm uştu. Kino el indeki büyük İ nciyi
tutmuş, sıcakl ı ğ ı n ı ve c a n l ı l ı ğ ı n ı h i ssediyord u .
Kafasında «İnci türküsü» i l e «Aile türküsü» b i r­
birine karışmış. birbiri n i ta m a m l ıyor ve g üzel­
leştiriyord u . Komş u l a r, e l i ndeki i nciye bakıyor,
demek böyle parlak bir ta l i h , i nsana nasip ol ur­
muş d iye düşünüyorlard ı :

Kardeşi o l d u ğ u i ç i n Kino' n u n s a ğ ı n a çö­


m e l m i ş olan J ua n Temas bir a ra l ı k sord u : « E h ,
art ı k zeng i n o l d u n . ne yapacaksı n baka l ı m?ı1
Kino i ncisine baktı, J uana heyecan ı n ı gös-

37
termemek içi n gözkapaklarını i nd:rdi, atkı sıyla
yüzünü kapad ı . Şimdi etrafa alevler saçan i n ­
cide Kino, mazide düşündüğü. a ııa imkônsız
diye bir yana attığ ı isteklerini görmeğe başla­
d ı . İ ncide, J uana, Coyotito ve kendisini, kili­
sede ôyin yapılan yerin önünde diz çökmüş
g ö rüyor, art ı k para l a rı o l d u ğ u için, gereği gibi
evlenebilecekle rini düşün üyordu Kardeşine
döndü, yavaşçacık cevap ve rdi: « Kilisede ev­
leneceğiz.»

Gene incide, J uana'yı yeni bir eteklik için­


de, yepyeni atkısıyla, dimdik ve parlak etek­
liğinden çıkan küçücük ayakkabılı ayaklarıyla
görüyord u . Bu resimler tam işte ıncinin içinde
n e g üzel parlıyor l a rd ı . Kendi de yepyen i a k
giysiler giymiş, başı nda art ı k h a s ı r şapkası ye­
rine fötr bir şapka, ayakl arında sa ndalları ye­
rine bağ l ı aya kka b ı l a r vard ı . As:! Coyotito'yu
düşünürken haya l leri zenginleşiyord u . Bir g ü n
körfezde bir y a t d u rm uştu. Orada gördüğü ço­
c u k gibi Coyotito'yu denizci yakal ı ıôcivert el­
biseler içinde, başı nda ufacık bir bereyle g ö­
rüyord u . İ şte parlayan incide bütün b u n l arı gör­
d ü kten sonra deva m etti: «Yeni el biseler a l ı ­
rız.»

38
Artı k «İnci türküsü» boraza n l a rı n katılma­
sıyla k u l a ğ ı nda cınlamağa başlad ı . Bundan son­
ra i n c i n i n kurşunumtra k yüzünden daha küçük
a rz u l a r şekil a l ıyorla rd ı . Gecen yıl kaybettiği
z ı p k ı n ı n yerine ç e l i k başlı yeni bir zıpkın a l a ­
ca ktı Sonra, pek o k a d a r i leriye g itmek iste­
m iyormuş g i bi b i raz d u ra ksad;Ktan sonra:
«Tüfek,» d ed i , « n iç i n tüfek a l mıyayım, ürtJk
zeng i n olduk!» d iye m ı rı l d a n d ı , ken d i n i i n c i n i n
için de, a rkasında Winchester m a rKa l ı b i r tüfek­
le görd ü . Bu, haya l lerin en cekicısi, en hoşuy­
d u . Bunu kardeşine söylerken biraz çekiniyor:
«Belki b i r de tüfek a l ı r ı m , » diyordu.

Bunu düşünebildi kten sonra, haya l i daha


ca n l ı o l a ra k h a rekete geçmişti. Artık düşünce­
lerinin önünde durabi lecek h içbjr engel kalma­
m ıştı , önünde geniş ufuklar acı lrr.ıştı . Zaten
insanoğ l u değil m iyd i? H i çbir şey i yeter gör­
mez, daima daha fazla, daha fazla isterd i . İ n­
sa n l a rı , önündeki her şeyi yeter hulan hayvan­
l a rdan
a y ı ra n işte bu öze l l i k değ il miydi? Bu
hal onları bütün öteki hayv a n l a rın üstüne cı ­
karma m ı ş m ı d ı r?

Kom ş u l a r h i ç ses c ı k a rmad!ln, başlarıyla


Ki no'yu tasd i k ederek d i n l iyorla rd ı . Yal n ı.z tô

39
a rkadan biri m ı rı ldandı: «Tüfek _ _ . bir tüfeğ i
olacak . . . »

Ama bu sefer «İnci türküsü» Kino' n u n ku­


la klarında avaz avaz, g ü rü l g ü rü l çağ l ıv ord u.
Juana i l k defa olara k y u ka rı ba ktı . Kino'nun
cesareti ve geniş hayal leri ka rşısı nda gözleri
büyümüştü . Kino ufu k l a rı aşmış, elektri k l i bir
güç onu sarmıştı . İ ncide daha birçok şekiller
görmeye deva m ediyord u. Bir g ü n bir o k u l ka­
pısı a ra l ı ğ ı ndan gördüğü sıraların üstü nde Co­
yotito'yu gözü n ü n önüne getird i . Coyotito pan­
tolon l u , ceketliyd i , geniş bir ipek kıravatı, bir
d e beyaz yakası vard ı . Coyotito !:>eyaz bir kô­
ğ ı d ı n üzeri nde yazı yazıyordu . Kino ateşl i ateş­
li komşuları n ı n yüzüne baktı ve: «Oğlunı oku­
la g idece k,» d ed i .

Kom ş u l a r k ı m ı ldand ı l a r. J uana'n ı n nefesi


kesildi, gözleri a levlenm işti, kocası na baktı,
sonra gözlerini Coyotito'ya çevird ı . Acaba oğ­
l u okula gidecek m iydi? Ki no, yüzü g ü lerek,
gelecekten söz etmeye devam etti: «Oğ l u m oku­
yacak . . . oğ l u m u n kita pları olacak, oğ l u m he­
sap öğrenecek, oğlum hür yaşayacak; ç ü n kü
oğ lum, b i l g i l i olacak, her şeyi bi lecek . . . Biz de
ondan öğreneceğiz.»

40
Bu sefer Kino, kend i s i n i ka rısıyla ocak
başına çöme l m iş, Coyotito'yu kitap okurken
d i n l iyor gördü, ve: «Bu i n c i bunların heps i n i bi ­
ze sağ layaca k,» dedi.

K i n o hayatında ilk defa bu kadar çok ko­


n u ş m uştu. Birdenbire bütün bu söylediği söz­
lerden korktu, inciyi e l iyle kapattı, ı ş ı ğ ı n ona
vurması na engel old u . Kino gerçekten kork­
m uştu. Bil meyerek: «Ya parı m , olaca k!» dem iş­
t i . . . Acaba bu doğ ru m uyd u?

Komşular büyük b i r ola1ya tan ı k oldukla­


rı n ı n farkı ndayd ı l a r. Art ı k b i rçok y ı l lar, zama ­
nı bu olaydan başlayarak sayocaKlar, bu o!ayı
kon uşaca klar, kon uşaca k l a rd ı . İ lerde Kino'nun
gözleri n i n nası l parl a d ı ğ ı n ı , bi rb;rıerine anla­
taca k l a r, neler söyled i k l erin i hatırlayaca klar.
birbirlerine, « Kino'nun ôdeta yüzü değişm işti,
güc a l mıştı . Görd ü n üz mü, ne büyü k a d a m
old u . Biz o g ü n Kino'nun y e n i d e n doğdL1ğ u n u
görm üştük . » d i yecekler. A m a b i r g ü n K i n o'­
n u n bu plônları g e rçekleş mezse, yine ayn. kom­
ş u l a r şöy l e d iyecekler: « Kino'nun del i l iğ i za­
ten daha o gün başlamıştı, n e delice lôfla r et­
m işti. Al l a h ı m sen bizi böyl e b i r ôkı betten ko­
r u . Evet, K ino'yu A l l a h ceza l a nd ı rd ı . Gördü nüz

41
m ü , h a l i ne nasıl isyan etmişti. O gün akl ı n ı n
başı ndan g itti ğ i n i gözümüzle göraijk . »
Kino ellerine baktı, doktorun kapısına in­
d i rd i ğ i yumruğun yeri hölö gerg indi .
Artı k kara n l ı k basıyord u . J uana, çocuğu­
n u , askısıyla kalçası n ı n üzerine yaptığ ı bir ye­
re oturttu. Ocağa g itti, kü llere g ö m ü l ü koru
çı kardı, üzerine ç a l ı ç ı rpı koyd u, yeıpazelemeğe
başladı. Komş uların yüzlerinde ufac ı k al ev göl­
gel eri oynaş ıyord u . Komşu l a r da kendi yemek­
ler i n i hazı rl a m a k üzere gitmeleri rıerektiğini bi­
liyorl a rd ı , ama bir türlü k ı m ı ldanam ıyorl ard ı .

Şimdi iyice kara n l ı k o l m uştu. Juana ' n ı n


ateş i , kul üben i n çerden çöpten d uvarl a rı üze­
rine gölgeler h a l i nde çarpıyord u . B�rdenbire
a ğ ızdan ağıza b i r fısıltı baş l a d ı : « Pa paz gel i­
yor . . . Papaz geliyor . . . »
Erkekler başl a rı n ı açtılar, kapıdan çekil­
di ler, papaza yol verd i ler. Kad ı n l a r atkı larını
başlarına çekti ler, gözleri n i yere i nd i rd i ler. Ki­
no ve kardeşi Tomas ayağa kalktı l a r . Papaz
içeri g i rd i . Yıpra n m ı ş hal i ne rağrnen, gözleri
keski n keskin bakıyord u . Papaz, h a l k ı bir alay
çocuk sayar, o n l a ra öyle muamele ederd i . Pa­
paz yavaş sesl e ve Ki no'yu takdis ediyorm uş

42
g ibi söze başladı: « Ki no, sen bijyük bir ada­
mın, bir k i l ise babası n ı n a d ı n ı taşıyorsun Ada­
şın, zamanında çölleri e h l i l eştird i , sen i n men­
sup olduğun halkı yum uşattı, b i l iyorsun değil
m i ? B u n lar kita pta yaz ı l ı d ı r . »
K i n o derhal J u a n a ' n ı n kucağından sarkan
Coyotito'nun başı na ba ktı . Oğlu kitaplarda ne­
ıer yaz ı l ı olduğunu öğrenecekti. Her türlü tür­
kü, Kino'nun kafasından sıyrı l ı p g itti, yai'ııız
«Düşman türküsü» yavaş yavaş kafası nda yer
etmeye başlad ı . Komşularına ba ktı . Acaba k i m
bu kötü nağ meyi a k l ı na getirmişti? Papaz tek­
rar söze baş ladı: « Büyük bir servete kondu­
ğunu, bir « Dünya incisi» b u l d u ğ u n u öğrend i m . »
K i n o avucunu açtı v e gösterdi. İ n c i n i n bü­
yüklüğü ve güzel l i ğ i karşısında papazın ağzı
acık kaldı, sözü ne devam etti: « U marım ki oğ­
lum, A l l a h a şü kretmeyi u n utmad ı m . All ahmdan
sana, doğru yolu göstermesi n i iste, oğ l u m . »
K i n o hiç ses ç ı karmadan başını sa l ladı .
Bu sefer cevap veren J uana oldu: «Söyled i k­
ıeri niz için dua ederiz, kutsal B::ıba mız. Biraz
önce K i n o söylüyord u, n i ka h da yaptı racağ ız,
efen d i m iz.»
Komşuların, söy led i kleri n i tasJ i k etmeleri-

43
ni istiyormuş gibi on lara baktı, onlar da ciddi
c:iddi başlarıyla tasd i k ettiler. Papaz cevap
11erd i: « İ l k düşüncelerinizin iyi d üşünceler ol­
ması hoşuma g itti . Allah sizden hoşnut olsun,
evlatları m . »
Yavaşça döndü, g ird i ğ i kadar sessiz ve
hızlı a d ı ml arla k u l übeden c ı ktı . Birdenbire yi­
ne, herkes ona yol veri p, ôni hareketlerle geri
çek i l d i l er.

Ama Kino e l i ndeki inciyi sımsıkı tutuyor,


etrafına şüpheli şüpheli ba k ı n ıyord u , ç ü n kü
«Kötülük türküsü» kula klarında avaz avaz hay­
vırıyor, «İnci türküsü»nü bastırıyord u .

Komşular birer birer kul übeden , sessizce


uza klaştılar . J ua n a ocağ ı n başına çöme l d i , haş­
lanmış fasulye dolu olan toprak tenceresini,
ufak al evlerle yanan ateşin üzerine koydu Ki­
no kapıya g itti , d ışarı ba ktı , her vakit oldu­
ğ u gibi birçok k u l ü belerden duman lar y ü kse­
l iyor, etrafa kokularını yayıyordu. Sisl i bir ha­
vada yer yer y ı l d ızlar bel iriyor, havadaki rutu­
bet h issed i l iyord u . Kino burn u n u battaniyesiyle
kapadı . Zayıf, sı skçı köpek yaklaştı, havada dal­
ç;a lanan bir bayrak gibi aya kları n ı n dibine se­
ri l d i . Köpek yine efendisine sevg i gösteriyor-

44
d u . Kino köpeğe bakıyor, a m a onu pek görmü­
yord u . O, ufukları aşmış, soğ u k , ı ssız bir d ü n ­
ya'ya g i rm i ş g ibiyd i . Kend i n i kirr.sesiz ve ko ­
ruyucusuz h issetti. Çığ l ı k koparcın ağaç k u r­
bağaları, c ı rcır böcekleri n i n sesi bütün sesler
ona «Kötülük türküsü»nün nağmeleri n i hatırla­
tıyord u . Kino titredi , battan iyes.ne daha s ı kı
iyice burn u n u kapadı. İ nciyi hôlô s ı kı
sarı n d ı ,
sıkı el inde tutuyord u . İ ncinin avuc una dokunu­
ş u tatlı ve y u m uşa k g e l d i .

Arkada kul übede, J u a n a ' n ı n saca ekmek


koy m a k üzere ekmeği yoğ u rd u ğ u duyul uyord u ,
sevi len b i r ked i n i n m ı rı ldan ması g i b i «Aile tür­
küsü» k u l a k l a rında yeniden bel i rmeğe başladı,
ken d i n i tekrar g üvende h issetti . Gelecekten
söz ederek, kend i n e b i r gelectık ya ratmıştı ,
böyl e bir plôn hayal ed i l d i kten rnnra, a rt ı k
bir g e rçek o l u r , h iç bir za man bozu l mazd ı , ama
d a i ma h ücuma uğrard ı . İ şte şirrıd i Kino' n u n
g eleceğ i b i r gerçek olm uştu v e o, birçok g üc­
lerin bu geleceği ma hvetmeğe uğraştı ğ ı n ı a n ­
lamıştı, savaşa hazırlanıyo rd u . Bir d e Kino,
ta n rı l a rı n plôn yapan i n s a n l a rdan pek hoşlan­
madı kları n ı , kendi gayretleriyle başarıya ula­
şanları hep hor görd ü klerini ve onlardan i nti-

45
ka m a l d ı kları n ı bil i rd i , bunun için Kino plôn
ya pmaktan pek korkard ı . Fakat şimdi a rtık plfı­
ı ıını yapmıştı, boza mazdı, h ü c u mL::ı ra göğüs ge­
recek, hasım dünyaya karşı koyaca ktı . Daha
teh l i ke görünmeden, kafası ve gözleri teh l i ke
a rıyord u .

K i n o h ô l ô kapıda d uruyord u . İ ki a d a m ı n
kendisine doğru yaklaşt ı ğ ı n ı görd ü . İ ç leri nden
biri yolu ve ya l n ız baca kları n ı rıyd ı n lata n b;r
fener taşıyord u . Bahçeden i çeri g i rd i l er. kapı­
ya kadar gelince Ki no, derhal biri n i n doktor.
öte k i n i n d e bu sabah kon uştuğu uşağı oldu­
ğunu a n ladı ve avucunun içi sızlad .. Doktor h e­
men ı>öze başl adı:
«Bu sabah bana gelmişsin iz, n e yazık ki.
evde yoktum. Elime geçen ilk fırsatta , çoc u ğ u­
nuzu görmeye geld i m . »
Kino, kulübenin kapı s ı n ı tamamen doldur­
m uştu. Gözlerinde gizli bir öfke köpürd ü , bu
ırkın yüzlerce y ı l d ı r çekt i ğ i köle l i ğ i n verd iği
korku, perişa n l ı ğ ı n ı a rtt ı rdı, kısaca :
« Cocuk iyileşti g i b i b i r şey,» d ed i .
Doktor g ü l ü msedi, ama şişkin gözka pak­
!arı içindeki yılan gözleri hiç d e gül ü msemiyor­
du.

46
« Bazan dostum, a k rep ı s ı rması tuhaftır.
İ yi leşmiş gibi görü n ü r, sonra bird�mbi re. hop . . .
götürüveri r.»

N e çabuk götürüvereceğ i n i dı.Jdakları n ı bü­


yük bir çapırtı ile kıvıra ra k göstermeğe ç a l ı ­
şıyor, küçük s i y a h çantasını bir e l i nden öteki
e l i n e a l ıyor, bu yerl i ırkın her türlü ô let ve ava­
d a n l ı ğ a ne kadar g üven besled iğini bil iyor, fe­
nerin ışığ ı n ı n ta m çanta s ı n ı n üzeri ne düşmes!­
ni sağla maya ça l ışıyord u . Sözü ne d evam ede­
rek: « Bazan da b i r ayağı kuruta b i l i r, kör ya­
par, kambur yapar. Bu i�leri iyi b i l i ri m dos­
tum, tedavim m ü kemmeldir.»

Ş i mdi Kino'nun nefret ve öfkesi tama men


korkuya çevri l m iş, şüphe etmeye başlam ıştı .
Evet, belki kendisi her şeyi b i l m i11ordu da, bu
doktor biliyordu. Kendi cehaletiyle bu adamın
bilgisine karşı koyarak böyle bir teh l i keyi gö­
ze a l m a l ı m ıydı? Bu halk d a i ma l..ıö yle kapana
tutul urdu ve kita pta yazı l ı o l a n l a r ı n gerçekten
k itapta yaz ı l ı o l up olmadığ ı n ı b i l medi kçe de
kapana tutu laca ktı . Kino da böyl e bir k::ıpana
tutu l m uştu, çocu ğ u n u n h ayatıyla ödeyeceği bir
teh l i keyi nasıl kabul edeb i l i rd i ? . Kapıdan çe­
kildi, doktorla uşağı iceri g irdi ler.

47
J ua n a ayağa k a l ktı, geri çekild i , çocuğu­
n u n yüzü n ü atkısıyla örttü. Doktor ona y a k­
l aştı, elleri n i çocu ğ a doğ ru uzatt!. J u a n a ço­
c u ğ u n u s ı kıca bağrına bastı, ocak başı nda. yü­
zünde a levlerin gölges i oynaşan kocasına bak­
t ı . Anca k Kino başı n ı sa l l a d ı ktan sonra çocu­
ğunu doktora tes l i m etti .

Doktor, uşağ ı n a : « lşığı tut!» dedi.


Uşak feneri k a l d ı rdı, doktor, çocuğun omu­
zundaki yarayı inceledi, düşünceli d u rd u Ço­
c u ğ u n gözkapa klarını cevirdi, gözbebekleri n i n
'cine bakt ı . Coyotito e l inden kurtuırnak i ç i n ca­
ba:a rken, doktor i ki tarafa sallad .. ve:
« Düşündü ğ ü m g ibi ç ı ktı , ded:. Zeh i r içe­
riye doğru işlemiş, yakında tehlike bel i rtileri
ken d i n i gösterecek. G e l i n , bakın (�ocu ğ u n göz­
kapaklarını göstererek}, bakın nasıl morarm ış­
lar. »
Kino kayg ı l ı kayg ı l ı ba karken çoc u ğ u n göz­
kapakları n ı , gerçekten biraz mora rmış görd ü .
yoksa h e r v a k i t böyl e değ i l m iydi? . . A m a n a ­
f i l e, kapan a rt ı k ta m k u ru l m uştu. K i n o tehl i ­
key i göze a l m ıştı . . . Doktorun şişk.in gözkapak ­
a r ı n ı n içindeki gözleri b i raz sulandı, ve:
«Şimdi çocuğa, zehi re karş ı bir ilôç veıre-

48
ceg ım,» dedi. Çocuğu Ki no'ya uzattı, çantasın­
dan b i r g ü l l öc, ve beyaz b i r toz ç ı ka rdı, tozu
g ü l lôca koyd u, iyice kapadı, sonra daha acele
ederek çocuğ u n a l t d udağ ı n ı sı ktı, çocu k ağ­
zını açtı, şişman parma kları n ı çocu ğ u n tö bo­
ğazına soktu, g ü l löcı dil i n i n d i bine yerle.�ti rd i,
yerden a l d ı ğ ı bir ibrikteki suyu çocuğ u n boğa­
zı ndan aşağ ı döktü, g ü llöc d a midesine indi.
_
Doktor, çocuğun gözbebe kleri n i tekrar m uaye­
ne etti, tekra r düşünce l i düşüncel i başını sal­
ladı, pek umut yokm uş g ibi dudakları n ı şa pır­
dattı. N i hayet çoc u ğ u J u a n a ' n ı n kol larına ver­
di, Ki no'ya dönerek:

«Sa n ı rı m , bir saate kalmaz !eh i r taarruza


başlar, verd i ğ i m ilce, çoc u ğ u n acı s ı n ı d i n d i rir,
o kadar . . . Ben bir saat sonra tekrar gel i ri m ,
eli mden g e l e n i yaparı m , inşal la!"ı yavrucağ ızı
kurtarırız.»

Doktor derin b i r nefes a l d ı kta n sonra ku­


lübeden ç ı ktı . Uşak e l i nde fenerle hem�n pe­
şinden g itti .

Ş i m d i J ua n a çocuğ u n a korku ve kaygı ile


ba kıyord u . Kino yaklaştı, çocuğ u n yüzü ndeki
atkıyı kald ı rd ı , uzun uzun ba ktı, gözka pağ ı n ı

İnci F 4 49
cevirmek üzere e l i n i ka l d ı rd ı , o vakit i n c i n i n
h ô l ô e l i nde olduğunu farketti D1..; 11arın d ib i nde
d uran bir kutuya kada r g itti , kutun u n içinden
bir paçavra a ld ı , i nciyi i çine iyice sard ı , ku­
lübenin köşesinde bir yeri parma klarıyla kaz­
d ı , inciyi kazd ı ğ ı yere yerleştird i . ü stü n ü top­
ra kla örttü, iyice gizled i , sonra ocak başında
çömel m iş o l a n J ua n ö ' n ı n yanına g itti, tekrar
çocuğ u n u n yüzüne bakmağa başlad ı .

Doktor evine döndü, iskemldsine yerleşti,


saatine baktı. Uşak bir fi nca n ka kao ile bir
pastadan iba ret olan a kşam yemeğ i n i getird i .
Doktor a rt ı k her g ü n a y n ı ş e y o l a n bu yemeği
hiç de beğenm iyordu, uzun uzun yemeğ i n e bak­
tı ve baş l a m a kta gec i kt i .

Komşu l a r, k u l ü belerinde hep a y n ı konuyu


kon uşuyorlard ı . Acaba bu a i l eye zeng i n l i k na­
sıl bir etki yapacaktı? B i rbi rlerine el leriyle in­
c i n i n büyü k l ü ğ ü n ü gösteriyorlar, n e kadar gü­
zel olduğunu tarife ça lışıyorla rd ı . Kino i l e J ua­
na'yı insafsızca i nceleyeceklerd i . Baka l ı m pa­
ra, birçokl a rı n ı n başı nı döndürdüğü g i b i , on­
l a rı n k i n i de döndürecek miyd i ? herkes dokto­
r un da n i ç i n g e l d i ğ i n i a n lıyord u . Acaba bu işin
son u n e olacaktı?

50
Körfezde küçü k b a l ı k l a rdan koca man b i r
sürü, s u y u yarara k, onu y utacak o : a n d a h a b ü ­
yük b i r b a l ı k sürüsünden kaçıyord u. Kul übeler­
oeki h a l k , küçük sürünün h ı ş ı rt ı s ı n ı , büyü ğ ü n
su üzerinde atla rken çıkard ı ğ ı şa;:>;rtıyı işitiyor­
d u . Yoğ un b i r rutubet, körfezden kal kıyor ku­
l ü belere, ka ktüs ağaçları na, daha başka birçok
fidan l a ra tuzl u bir çiy h a l inde kon uyordu Yer­
de gece hareleri dolaşıyor, küçük baykuşlar ses­
sizce onları avl ıyorla rd ı . Gözl erinden ateş fış­
k ı ran sıska köpek, Kino'nun kapıs;na geldi ve
iceri ba ktı . Kino d a ona bakınca kıç taraf ı n ı
titretti, a m a gözleri n i ayırınca cesareti kırıldı,
içer i g i rmed i . Kino' n u n yemek yemesini büyük
bir i lgiy l e izled i . Kino fasulye taba ğ ı n ı m ı s ı r
ekmeğiyle iyice sıyırd ı , bir k u rabiye yed i . ÜS­
tüne d e bir bardak şa ra p içti.

Kino tam yemeğ i n i biti rmişti, bir sigara


sarıyord u, J u a n a birdenbire bağ · rd ı : «Ki no!»

Kino derhal ona bakıp, ayağa kal ktı v e


ona doğ ru koştu, çünkü J ua n a ' n ı n gözleri kor­
ku ve dehşet içindeyd i , başında d u rdu, baktı.
Fakat odada pek az ı ş ı k vardı. Ayağ ıyla oça­
ğa bir d emet ç ı rpı itti, a levler yükseli nce oda
ayd ı n l a n d ı . Coyotito'nun yüzü görü ndü. Cocu-

51
ğ u n yüzü kızarmıştı. Boyn undaki nabız sı k s ı k
atıyor, ağzı n ı n b i r kenarından kötü bir salya
a k ı yord u . Kino, karısı n ı n yanında diz çöktü :
« Demek doktor i y i b i l iyord u ! »

Bu sözleri k a rısından ziyade kendi kendi­


n e söyl üyordu . Sa n k i aklına gelen şüpheleri gi­
dermeye çal ışıyord u . Beyaz toz a k l ına geldi.
Acaba?. . J uona bi r yandan b i r yona so l l a n ı ­
yor, teh l i keyi defetmek istiyormuş g ibi «Aile
türküsü» n ü m ı rı ldanıyordu . Çoc u k kuca ğ ı nda
çırpına ç ı rpına kusuyord u . Kino'nun ş ü phe dol u
«Kötülük türküsü,»
kafasına çekiç g i bi vura n
«Aile türküsüı>nü kovmağa uğra'Ş ıyordu.
Doktor, kakaos u n u bitirmiş, pasta k ı rı ntı­
larını toplamakla meşgüldü. Parm 1 k l a rı n ı peçe­
tesine s i l d i , saatine baktı, k a l ktı, çantasını e l i­
n e a l d ı , Kino'lara g itmek za manı g e l m işti

Çocuğun hasta l ı ğ ı haberi çabucacı k k u l ü­


beden k u l ü beye yay ı l d ı . Yoksul insanları n a ç­
l ı kta n sonra gelen i l k düşmanı, hastal ı ktı . B i r­
b i rl erine: « Görd ü n ü z mü, t a l i h , fel ô keti berabe­
rinde sürükler, » d iy e söylendiler, başları n ı sal­
l a d ı l a r, bire r b i re r k a l ktı l a r, kara · ı l ı kta, bur un­
l a rı kapa l ı , el yordamiyle yol a ra d ı l a r, Kino' -
n u n k u l ü besind e topland ı l a r, d u rd u l a r, bakıştı-

52
lor, pek az konuştular. B i rçokla n , böyle ferah­
lı bir g ü n l e ri nde Kino'ları n başırıa bu gelme­
mel iyd i , d iye düşündüler, b i r ikisi de: «Her şey
Al l a h e m ridir,» diye söylendiler. İ htiyar ka­
d ı n l a r J ua n a ' n ı n etrafına çömeldiler, elden ge­
len yard ı m ı yapmağa çalışt ı l a r.

O s ı rada acele acele doktor geldi, uşak


yine a rkası nda yürüyord u . Derha l ihtiyar kad ı n­
ları çil yavrusu gibi dağ ıttı . Çocu ğ u aldı, m ua­
yene etti, baş ı n ı yokla dı : «Zeh i r :şlemeye baş­
lamış,» dedi. «Allahı n ya rd ı mıyla yavru n uzu
kurta racağım. Elden geleni yapactığ ı m . »
Hemen s u istedi . Fincana üç d a m l a a mon­
ya k d a m lattı , çoc u ğ u n a ğ z ı n ı a ra d ı , boğazın­
dan aşağı döktü. Çoc u k ça baladı . bağ ı rd ı , Jua­
na ü rkek gözlerle çoc u ğ u n a bakıyord u .
« Bereket versin a k r�p tedavisinden i y i a n ­
ları m , yoksa . . »
.

Doktor «yoksa >> d a n n e kasdetmek istedi­


ğ i n i a n l atmak istiyormuş g ibi, omuzları n ı s i l k­
ti. Kino hôlô şüphe ediyor, gözlerin i doktorun
Çantasında bir şişe içinde d u ra n beyaz tozda n
ayırm ı yord u. Yavaş yavaş kriz geçti, çocuk,
doktorun kollarında rahata kavuştu. Biraz son­
ra Coyotito içini çekti ve uykuya d a l d ı . Kusma k-

53
tan pek yorul muştu. Doktor, çoc u ğ u a nnesine
uzattı:
«Art ı k iyileşir. Ö l ü m l e savaştım ve kazan­
dım.»
J ua n a , doktora hayra n h ayran baktı. Dok­
tor çantasını kapadı ve g ü l ü ms-Jyerek: Vizi ­
tem i ne vakit verebi leceksiniz?» d iye sordu .
Kino: « İ n c i m i sattığım za m a n , » dedi
Doktor b u inci lôfı n ı i l k defa d uyuyormuş
gibi: « B i r i n c i n var demek? İ yi bir inci mi
bari?»
Bütün kom ş u l a r bir a ğ ızdan cevap verd i­
ler: « Ki no bir « Dünya incisi» buldu (pu rnıa k­
l o riyle i n c i n i n büyüklüğünü göstererek) nah!
İ şte bu kadar! . . »

Hep birden deva m etti ler: « H :ç kimse da­


ha bu kadar büyü k bir inci görmem i ştir Kino
artı k zeng in o l d u . »
Doktor hayret i ç i n d e görünerek: «Ya ! H a ­
berim bile yoktu,» dedi. « Ba ri i n c i n i iyi b i r
yerde m uhafaza ed iyor musun? Beni m kasa m­
da sa klamak istemez miyd i n ? »
Kino'nun gözleri kapandı, yana kları geril­
di: « İ ncim iyi bir yerde saklıdır. Varın onu sa­
taca ğ ı m , para nızı derhal geti ririm . l>

54
Doktor omuzları n ı s i l kti, ıslak gözleri n i Ki­
no' n u n yüzünden cev i rd i . İ n c i n i n evde bir yerde
gömülü o l d u ğ u muha kkaktı . Bel k i Kino etrafa
bir bakard ı da yeri bel l i o l u rd u .. Sözüne devam
etti: «Sata madan sa kın incini caidırma, yazık
o l u r. »

O anda doktor, Kin Ô ' n u n gözleri n i n k u l ü ­


b e n i n yan d i re klerinden birinin d i b i n e i l işti ğ i n i
görd ü .

Doktor gidince, komşu lar da istemeye is­


temeye evlerine dağı l dı lar. Kino ocaktaki kor­
ların başına çömel d i . Dışarıdan gecen i n bütün
sesleri, küçük dalgaların kıyıyp vuruşu. uzak­
tan köpek havlamaları, rüzgôrın ..::! a mdaki calı­
cırpı a rasından sızarken çı kard ı ğ ı ses, komşu
kul übelerden gelen konuşma, hepsi Kino'nun
kulağ ı na çarpıyordu. Zaten bütün b u c ivar h a l ­
kı h i ç bir zaman derin uyumazlard ı . Gece ara­
sı ra uya n ı rl a r, biraz kon uşurl a r, tekrar uykuya
dalarlard ı . Biraz son ra Kino tekrar kal ktı , ku ­
lü ben i n kapısına kadar g itti . Gece h avasını kok­
ladı . Kara n l ı ğ a a l ı ş k ı n gözleri yabancı bir şe­
yin kım ı ldadığ ı n ı görür g i b i oldu. kula kları ya­
bancı bir ses d uydu. Çünkü «Kötülük türküsü»
kafasına saplanmıştı, korkuyordu, dehşet için-

55
deyd i . Bütün duygularıyla geceyi iyice tara d ı k­
ta n sonra, k u l ü besine döndü, i nciyi gömdüğü
yerden tekrar ç ı ka rd ı , üzerinde yattığı hası rı
ka l d ı ra rak, o n u n a ltına gömdü. J ı.ıana ateş ba­
şında otu rmuş, kocasına sual d )IU gözleriyle
bakıyordu. Kino işini biti rince n ihayet kend i n i
tuta mad ı : « Kimden korkuyorsun?» diye sord u .

K i n o biraz d u ra k l a d ı . Kimden ve neden


korkuyord u ? .. N ihayet cevap verdi. « H e r kes­
ten.»
Katı yüre k l i kesi l d i ğ i n i kendi bile h issed i ­
yord u . Biraz sonra i k i s i d e hasırı n üzeri ne uzan­
d ı lar. J u a n a bu gece çoc u ğ u n u osı l beş i ğ i nd e
yatırmadı. Kol u na yatırd ı , yüzünü atkı sıyla ört­
tü. Oca kta son kıvı l c ı m l a r sönm �ye başl a mış­
tı.
Fa kat Kino' n u n beyni uykuda b i l e yanıyor­
du. Rüyasında, Coyotito'n u n okumayı öğre n m i ş
o l d u ğ u n u görd ü . Kendi hal kından biri ona b u ­
nu a nl atı rken rüyasında b i l e ne k a d a r m e m n u n
ol uyord u . Coyotito'n u n o k u d u ğ u k i t a p ev kadar
büyüktü, içindeki harfler köpe kler kada rd ı . Ke­
l imeler sayfa lar üzeri nde uçuşuyor, oyn uyorlar­
d ı .· Sonra birdenbire sayfalar kar'Jrdı, kara n l ı k­
la beraber «Kötülük türküsü» kafası na saplan-

56
dı, Kino yatağ ında dönd ü . Juana'nın gözleri
a c ı ktı , son ra d a Kino' n u n kalbi «Kötülük tür­
küsü»nün nağmesiyle h ızlı hızlı v u ra rak, Ki no'­
yu uya n d ı rd ı , kara n l ı kta k u l a k kabarttı .

Sonra köşeden b i r ses g e l d i . Bu ses o ka­


dar bel i rsizdi ki, belki de y a l n ı z bir veh i m d i .
Yere dokunmağa korkan bir a d a m ı n sesi . . .
K u l a ğ ı na pek güç işittiğ i kontro l l ü bir nefes se­
si . . . Kino da nefes a l m a d ı , d i n ledi, kara n l ı k­
ta başka birinin de d i n le m e k üzere nefes a l ma­
dı ğ ı n ı a n l a d ı . Bir süre i ç i n kulübenin karş; kö­
şesinden hiç bir ses gel medi. Kino hemen he­
men veh i m e ka pıldı ğ ı n ı sanmak üzereyken, Jua ­
n a ' n ı n eli yavaşça ona uza n d ı , i htiyatlı olma­
s ı n ı i htar etti. Son ra ses tekra r gel meye baş­
lad ı . Kuru topra k üzeri nde sürünen ayak ses­
leri ve t ı rnakları n yeri kazmasıyle çıkan b irta­
k ı m h ış ı rt ı l a r . . .

Kino'yu vahşi bir korku h issi bürüdü. B u


korku her v a k i t olduğu g i b i , mütlıiş bir öfkey­
i� karışı ktı . Kino'nun e l i belinde a s ı l ı bıcağına
g itti . Vahşi bir kedi g i b i yerinden f ı rlad ı , kar­
şı köşede sandığı adanıa h ü c u m etti. E l i n e bir
el bise pa rçası geldi, bıçağını i n d i rd i , ama bı­
çak boşa g i tti. Bir daha v u rd u , bıçak tekra r

57
y u m uşak bir şeyden geçti, b i r ı ş ı k gördü, baş­
ucunda bir şey parladı, ve müthiş bir acı d uy­
du . . . Kap ı n ı n y a n ı nd a gelip g itmeler oldu, son­
ra bir sessizl i k . . .

Kino a l n ı ndan sıcak kan ı n a ktı ğ ı n ı h isset-


tı. J u a n a ' n ı n onu çağ ı rd ı ğ ı n ı işitt i . Karı s ı n ı n
sesindeki acı ne büyü ktü . . . «Kino!.. Kino!. . »
Bir a n içinde öfkesi geçti, 1<arısı n a : « B ir
şey yok, kaçtılar,» ded i .
El yordamiyle h asırına kadar geleb i l d i .
Juana · ateşi tutuşturuyord u . Çabuca k koru b u l ­
d u , üzerine m ı s ı r püskülleri n i attı u f a k bir ı ş ı k
k u l übeyi a yd ı n lattı . Son ra J uana gizli bir yer­
de sakladığı çok zor ele gecen m u m u çıkard ı ,
ya ktı , oca k taşı na d i kt i . Nasıl acele acele i ş
u ö rüyor, şaş ı l ı rd ı . Başörtüsünün ucu n !J ıslattı,
K i no'nun a l n ı ndaki kanı s i l d i . Kino: «Bir şey
�ıeğ i l , » ded i . Fa kat sesi sertleşmi7, yüreği kas­
ltatı kesilm iş, içindeki nefret büyü meğe başla­
mıştı.
J uana'n ı n içinde de dalbudak salan bir h i s
duda kları n d a n dökülmeye başlad ı . bağırd ı : «Bu
inci bizi ma hvedecek!. . Bu inci g ü n a h ı n tô ken­
disi. Kino, ata l ı m onu. (sesi ac.. acı çıkıyor­
( u ) , onu iki taş a rasında eze l i m . Yerin d i b i ne

58
gömel i m , onu bir d a h a h i ç a k l ı m ıza getirmeye­
l i m, den ize ata l ı m , Ki no, kocacı ğ ı m , bizi onun
e l i nden k u rtar, o bizi mahvedecek.. »
Oca ğ ı n ka rşısında gözle ri n i n dehşet için­
d e o l d u ğ u bel l i ol uyord u . Ama Kino'nun kara­
rı kesindi, h içbi r şey o n u n i radesini sarsa rr.az­
dı.
«Te k şansımızı bozmayal ı m , o ğ l u m uz oku­
la g itsi n , bizi bağlayan esaretten k urtuls u n . »
« B u i n c i hepimizi mahvedecek, oğ l u rr uzu
da . . . »
«Sus artı k, kon uşma. Sabah olunca inci­
y i sata rım, beraberindeki köt ü l ü ğ ü de götürür,
ya l n ız iyi tarafı bize kalı r. Hayd;, için rahat
etsin, karıcığ ı m . •
Gözleri ocaktaki ateşe döndü, elinde hôlö
bıçağı tuttu ğ u n u n farkında o l d u . Bıçağı kaldı­
·rıp baktı, ucunda kan vard ı . İ l ki n bıçağı pan­
tolo n u n a doğru götürecek oldu, ama sonra bir­
den vazgeçti ve hızla yere sapladı, bıça ğ ı n ka­
n ı n ı bu şekilde tem izled i .
Uzaktan, horoz sesle ri işiti l d i , hava de­
ğ iş i kti, şafak söküyord u. Sabah rü !görı körfezin
sularını h a rekete g etirmiş, küçü k dalgalar k ı r­
mızımt ra k sah i l i , arta n bir tempo i l e dö'vüyor-

59
o. u . Kino incisini tekrar gömdüğü yerden çıkar­
d ı , önüne koyd u , ona uzun uzun baktı.
Kino gevşed i , Kino'ya b i r rehavet geldi.
Ocakta yanan mumun ı ş ı ğ ı nda parlayan, oynak
b i r ı ş ı k yansıtan i n c i n i n güze l l iğ i h a ri kayd ı . Bu
:nci, ne yumuşak, ne tatlı bir şeyd i ; ona neler
söylüyor, neler vadetmiyord u . , . Geleceğ i n i gü­
ven altına a l ıyor, hayatı na ra h a t l ı k getiriyor,
herhangi bir h a k a rete karşı siper ol uyor has­
t a l ı ğ a karşı gel iyor, açlığa kapısı n ı kapıyo r d u .
Kino, o n a baktı kça yum uşuyor, yüzü g ü­
l ü yor, kulağı nda tekra r, denizaltı yeşiline bü­
rünmüş fevkalöde g üzel «Denizaltı türküsü» çın­
l ı yord u . J uana, kocasına g izlice bir göz attı,
ı;; ü l ü msed i ğ i n i görd ü , ikisi tek vücut oldukları
ve aynı ma ksatla yaşad ı k l a rı için J uana da gü­
l ü msedi . O güne büyük bir ü mitle başlad ı l a r.

eo
iV

Küç ü k bir kasabada her ferd i n en ufak


bir hare ketinden nasıl olup da herkesin haber­
dar o l d u ğ u n u a n l a m a k zord u r. Eğer kasaban ı n
her erkek v e kad ı n ı , çol u k çocuğu, kasaba n ı n
hayatı içinde hiçbir ayrı l ı k göstermeden, has­
ta olmadan, kimse n i n rahatı nı bozmadan, ya da
kasa b a n ı n gidişine halel getirmeden yaşcsa.
kasaban ı n içinde kaybol ur, sesi hiçbir ta rafta
i ş i t i l mez. Ama bu h ayatı n d ı ş ı na maaza l l a h bir
çıkacak olsa, o va kit seyredin siz g ü mbürtüyü . .

O va kit, kasaban ı n s i n i rleri h a rekete gelir her


köşe buca ğ ı n a bu haber yayıl ır, he:rkes o kim­
seden bahsederd i .
İ şte böylece L a Paz, saba h ı n erken saa­
tinde, Kino'nun incisini o gün satacağ ı haberi­
ni d uymuştu. Komşular b i l iyor. i n c i avc ı l a rı bi­
l iyor, kasabanın Ç i n l i bakka l ları b i l iyor inci
tüccarları b i l i yor, kil ise b i l i yordu . Kil isede ilk
ô y i n d e i lôhi söyleyen çoc u klar ağızdan ağıza

61
bu ha beri fısılda m ı ş lar, papaz işitmiş, kil ise n i n
kapısında d uran d i lenciler i ncide1 sözediyor­
l a rd ı . Dilenciler satış sah nesinde hazır b u l un­
mayı tasarl ıyorlar, bu büyük ta l i h i n ilk ·meyva­
sından koparmayı d üşün üyorlardı Küçü k ço­
cuklar heyecan içi ndeyd i ler. Ama hepsinden
çok, inci tüccarları , bu i lg i çekici h a beri a l m ış­
iar, o sabah erkenden, d ü kkônlarında siyah ka­
d ife tepsileri önüne oturmuşlar. be kliyorlar. in­
ciyi parma kları arasında nasıl yuvarlayaca k l a ­
r ı n ı , satış sahnesinde oynayacakları rolü tasar­
l ı yorlard ı .

Bunlar birbirine ra kip ayrı tüccarlar sa n ı ­


l ırdı, bel k i d e bir z a m a n l a r öyleymiş, ama b u n­
d a n gelecek zarar derhal a n laşı l m ı ş, rekabet he ­
yecanı i ç i nde baza n inci avcıl arına fazla para
verilmişti. Tabii böyle bir israfa h.atla n ı l ı r m ıy­
d ı ? .. Ş i m d i a rt ı k birçok e l l i bir tek i n c i tüc­
carı vard ı , d ü kkônlarında oturan bu el ler ş i m­
diden d i rektif a l m ışlar, Kino' n u n incisine ne pa­
h a biçecekleri n i kestirmişler, rol l erin i nasıl oy­
nayaca kları n ı kararlaştırm ışlard ı . Bunların a l ­
d ı kları maaştan başka b i r ç ı kar•arı o l m a d ı ğ ı
h a lde, i n c i fiyatları n ı k ı rmaya canla b a ş l a ça­
l ışırlard ı . Çünkü her adam, bu d ıJ nyada tuttu-

62
ğu iş hakkında d üşüncesi ne olursa olsun, onu
öven te k bir kel i m e i ç i n , m ev k i i nde en ufa k bir
yükselme için el i nden g e l e n i yapar, kanaatle­
rinden fedakôrlığa kada r g ider. Bun unla bera­
ber, bu tücca rla r inci tüccarı olarak d a . en iyi
ve en başarı l ı tüccar olabilmek :Gin, inciyi en
aşağı fiyattan satın a l mayı bir g 5rev bil i rlerdi.

B u sabah g ü neş pek sıca ktı . Körfez rutu­


bet i çekm iş, hava işba h a l i ne gelmiş, görüş sa­
hası büsbütün dara l m ıştı . Her şev titriyor. ha­
yal meyal görünüyord u . Kasaba n ı n kuzeyinde
m u hteşem bir manzara yer a l mıştı, m ü kemmel
bir sera p . . . ik i yüz mil kadar uzaklarda ca mla
c :t ü l ü koca koca dağlar ve camların a ra l a rı n ­
d a n ' y ü kselen b i r y ı ğ ı n kaya tepeler . . .
Yine bu sabah bal ı kçı kayı kları sa h i l e ce­
lc i l miş, b a l ı kçılar mci avına çıkmamış l a rd ı . Bu­
gün birçok şeyler olabi l i rd i . Kino incisini sat­
mağa g id iyord u .

K u l übelerd e Kino' n u n komşuları kahvaltı­


dan sonra uzun uzun kon uştular, onlar da b i r
i n c i b u l u nca neler yapa ca kları n ı sayıp döktü­
l er. B i ri Roma 'da otu ra n büyü k Kutsa l Baba'­
ya hediye göndereceğ i n i söyledi, b i r başkası,
bin yıl için çocuklariyle toru n l a rı n ı n ruhlarına

63
yetecek kadar ö y i n okutaca ğ ı n ı m ı rı ld a n d ı . bit
üçüncüsü alacağı p a rayı La Poz fa kirlerine d<?­
ğ ıtaca ğ ı n ı , bir dörd ü ncüsü ise parayla i nsan­
ları nası l sefaletten kurta raca ğ ı n ı a n l attı d u r­
d u . Hepsi para n ı n Ki no'ya zarar vermeme�d n i ,
başını döndürmesi n i , kötülü k a ş ı l a maması­
n ı , onda h ı rs ve nefret h isleri n i ı.;yandırmama­
sını, onu kötü yüre k l i yapmaması n ; d i ledi ler. Ki­
no'yu herkes çok severd i . İ nci onu ma hvetme­
meliyd i . . . Hele iyi kalbli karısı J u a n a ·ya ve
güzel Coyotito'ya hiç dokunmam a l ı yd ı . Eğer
bu inci felöketlerin e sebep olursJ, pek yaz ı k
o l u rd u .

K i n o i l e J u a na b u saba h ı çocu kları n ı n doğ­


d u ğ u saba ha benzetiyorla rd ı . B ..ıgün bundan
sonra gelecek bütün g ü nleri etki l dyecekti . Bun­
dan sonra a rtı k hep b i rbirlerine « İ nciyi satm a ­
dan i ki y ı l önceyd i , » ya da, « İ nciyi sattıktan a l ­
tı a y sonrayd ı , » d iyeceklerd i . J uana havayı i n ­
celed i kten sonra Coyotito'ya vaftiz i ç i n h az ı r­
l c: d ı ğ ı elbiselerini giydird i . Art ı k vaztiz de ya­
pabileceklerd i . Para l a rı olacaktı . . . Juana sacla­
rını ta radı, uçlarına i k i k ı rmızı kurdele bağla­
c ı , g el i n l i k elbisesini giydi. Hazı r oldukları za­
man g ü neş gökyüzün ü n dörtte l:.ıirine tı rman-

64
m ıştı Kino'nun eski püskü beyaz el bisesi hiç
olmazsa temizd i . Bugün a rt ı k bu1ları son de­
fa olara k g iyecekti, öğleden sonra yeni el bise­
leri olacaktı .

K u lü belerin i n a ra l ı klarından Kino i l e ka­


rısın ı gözetleyen komşular da g iy i n m işlerd i , ha­
zırd ı lar. B u n l a rı n beraber g itr:ıesinde h içbir fev­
kalôde l i k yoktu. Bu ta rihi anda bera ber buıun­
rr. a ları şa rttı , b u l u n mazlarsa, d e l i lik ol urd u ,
dostl uğa sığmazdı . J ua n a atkısı n ı başına d i k­
katle örttü, bir ucunu koltuğ u n u n altından ge­
çiı d i , öte ki ucunu sağ eliyle tuttu. B u şekilde
Coyotito'nun yeri n i de hazırlam ıştı . Coyotito
burada n etrafı görebi lecekti, belki de hatı rla­
yaca ktı . . . Kino büyük hasır şa pkası n ı giydi,
el iyle d üzeltti ve h içbir sorum taşımayan_ be­
kôr bir erkek gibi a rkaya doğru itmed i . yaşlı­
l a r g i bi d ü pedüz d e başına otu rtmad ı , biraz
öne doğru eğdi. Böylece ciddi, biraz saldırgan
b i r tavır a l ı yord u . Her insan g i� i niş tarzı nda
birçok şeyler okund u ğ u n u b i l iyor gibiydi. Ki­
r.o sand a l l a rı n ı ayaklarına geçirdi, a rkaları n ı
çekti. İ nciyi y u m uşak b i r geyik derisi parça­
sına sard ı ve deriyi kesesine yerleştird i Deri
kese d e gömleğ i n i n cebine i n d i . Batta niyes i n i

İnci F 5 65
d i kkatle devşird i, dar ve uzun bir parça ha­
l i nde sol omuz u n u n üstü ne attı, art ı k hazırdı­
lar.
Kino ciddi bir tavırla, kul übeden dışarı
ç ı ktı . Coyotito'yu taşıyan Juana, peşinden yü­
rüdü. Kasaba yol u n u tutunca bütJn komşu l a r
d e onlara katı l d ı l a r. Kul übe kazı klarından bah­
çe çitlerine kadar uza n a n yol ları çol u k çol u k
doldurm uştu. Durum çok ciddi olduğu i ç i n yal­
nız Kino'nun kardeşi J ua n Tomas yanında yü­
rüyordu.
J ua n Tomas kardeşi n i ihtiyatlı olmağa da­
vet etti: «Di kkat et, seni a ldatmasınlar!»
Kino onu tasdik ederek: «Coh. d i kkatl i ol­
'
mak razım ! » ded i .
J uan Tomas d evam etti: «Başka piyasa­
l a rdan hiç haberimiz yok, bizi aldatıp a ldat­
madıklarını n a s ı l a n layacağız.»
« Doğru. Ama piyasayı nası l a nlayabil i riz?
Biz burada b u l u n uyoruz, başka piyasa l a r da
b u rada değ i l . »
Kasabaya yaklaştıkça kalabal ı k yoğ u nla­
şıyord u . J ua n Tomas'ı n a rt ı k sin irleri bozul m uş,
konuşuyor, konuşuyordu: « Kino, sen doğma­
dan, yaşlı l a rı m ız incilerin daha fazla para ge-

66
tirebi leceğ i n i ummuşlar, bir çare aramı şlar, bü­
tün incileri bir a raya toplayı p, bir adam tut­
muşlar ve bu adamı h ü k u met m erkezine gön­
dermişler, ama bu adam bir daha geri dön me­
miş.»
Kino başı n ı salladı: « Evet, b i l i·)·oru m . »
«Böylece inciler kaybol u p g itti. Yola bir
a d a m daha ç ı ka rd ı l a r, o d a a y n ı ökı bete uğ ­
radı, bir daha ki mse yüzü n ü gö:'rned i . Büyük­
lerimizin bu tasavvuru yürümedi. eski usule
döndüler. »

« Evet bil iyorum . Baba m ı n bu o l a y ı a n l at­


t ı ğ ı n ı h atırlıyorum. İ yi bir fikirmiş. Ama bu
1 �kre k i l ise de müdahale etmiş, ou usul d i ni
.Jeğ i l m iş . K utsal Baba'mız böyle açıklam ış. inci­
lerin kaybı da Allah tarafından bu sucu işle­
yenlere b i r nevi cezaymış. Yine babamdan d uy­
duğuma göre, Kutsal Baba'mız, �r erkek ve
kad ı n ı n evren kalesi n i korum a k icin gönderi l e n
t i re r a s k e r olduğ u n u söylem iş, _h erkes kend i
görev i n i yapma lıymış, yerinden ayrı l ma m a l ıy­
mış, yoksa kale cehennem zeba n ı l erin i n hücu­
muna uğra rmış . . . »

« Evet, ben de bu vaızda b u l u n m uştum .


K utsal Baba'mız pek a c ı k konuşmuştu . »

67
Kardeşler yürürken gözleri biraz .şaşı ba­
kıyord u . Dört yüz yıldır babaları, dedeleri, de­
deleri n i n babaları, hep biraz böy:e bakarlardı.
Yabancı ları n m e m l e ketleri ne gelip de n üfuzları­
n ı koru m a k için silôh kullandı kları ndan beri,
bu halk hep biraz böyle şaşı bak'Jr, dudak bü­
kerek kendi içlerine · çekil irlerd i . Bu şekilde
davranmayı , tek savunma usul ü olara k a l u b i l i­
yorlard ı , bu kaleyi h içbir kuvvet y ı kamazd ı .

Alay, yol una devam ed iyord u . Bugün pek


önemli bir g ü n d ü . Büyükler bağı rmaya . a ğ l a ­
m a y a , ş a p k a ç a l m aya, s a c karıştırmaya teşeb­
büs eden çocu kları hemen sustu ruyor, bir i hti ­
yar, yeğen i n i n o muzlarında a layla yürüyordu .
Şimdi art ı k çerden çöpten yapı l m ı ş kul übeler
mahallesini geçmişler, kasaba n ı n !aş bina l ı . bi­
raz daha geniş soka klı m a h a l lesi ne varmı şlar­
dı. Kiliseyi geçerken her zaman olduğu gibi,
d i lenci ler a l a y ı , kafileye katı l d ı . Ba kkallar baş­
ları n ı d ü kköndan çı karıyordu küçük kahveler
tamamen boşal m ıştı . Alay yürüyor, güııeş so­
kaklara vuruyor, e n ufak taş bile gölge yapı­
yordu .

Alayın ya klaştığı haberi, i n c i tüccarl a rı n ı n


b u l u n d u ğ u sokağa daha önceden gelmişti . İ nci

68
tüccarları masaları n ı n önünde tonl andı lar, tet­
ki kte d u rd u l a r. Hepsi önlerine b i re r kôğıt a l d ı .
Ki no, o n l a r ı meşg u l görmeliydi. İ ncileri n i he­
men masalarını n gözlerine yerleştird i ler K i no.
fevkalôde incisinin yan ı nd a daha aşağ ı i n c ileri
görmemel iyd i . İ n c i n i n hôrika bir « Dünya i n ­
Lisi» olduğunu çoktan h a ber a l m ışlard ı . İ nci
tüccarl a rı n ı n topla n d ı ğ ı sokak dar bir sokak­
tı. Dükkôn pencereleri n i n kepenkleri i n i kti, içe­
riye pek a z ı ş ı k sızıyord u .

Dükkô n l a rı n birinde ş i ş m a n bir a d a m bek­


l iyord u . B u adamın yüzü babayan i , gözleri dost­
çayd ı . Bu adam hep keyifl i keyifl i , herkese se­
l ô m veri r, herkesin e l i n i s ı k a r, türlü lôtifeler
yapar, a m a tam bir lôtife ortasında derh a l o u r­
m ayı b i l i r, yüzünü üzüntü kaplar, gözleri ya­
ş a rı r, geçen lerde teyzenizin veya dayı nızın öl­
düğünü hatı rla r, mate m i n ize katı l ı rd ı . B u sa­
bah masasında, içine kırmızı b i r hatmi yerleş­
t i ri l m iş b i r vazo va rd ı . B u vazo. siyah kadife
döşe l i inci tepsis i n i n ., a n ı nd a d u ruyord u . Çok
iyi tr.aş olm uştu, e l l eri temiz, tırnakları par­
l a ktı . Dükkônın kapısı s a bah güneşini a l m a k
için a rd ı n a kadar açıktı. Ağzı k :ı pa l ı bir şar­
kı m ı rı ldan ıyor, sağ eliyle b i r parayı döndürü-

69
yor, döndürüyord u . Para gözden kayboluyor,
tekra r görünüyor, parı ldıyor, fırıld ıyordu ama
bizim tüccar, gösterdiği maharetin farkında bi­
l e değ i l d i . E l leri m i h a n i ki işliyor. gözleri kapı­
da, şarkısını m ı rı ldanıyord u . Birdenbire alayın
ayak seslerini işitti . El leri daha da süratle ça­
lışmağa başla d ı . Kine kapıda d urunca, si kke
f ı rı ldadı fırıldadı, gözden kaybol uverd i . Şişman
a d a m : «Günay d ı n , bir emri n iz mi var, dos­
t u m ? » dedi.

Dükkônın kara n l ı ğ ı n a Kino' n u n gözl eri da­


h a pek a l ışamamıştı. İ çeri di kkatli dikkatl i bak­
t ı . Şişman d ü kkôn sahibi derhal dı:ığişm işti. Yü-
2ü hôlô g ü l üyordu ama, gözleri, ka rtal gözle­
ri g ibi, d i k, sert ve zal i m bakıyord u . Masa n ı n
a rkasında hôlô meteliği çeviriyor. çevi riyo ı d u .
K i n e : « B i r i n c i m var,» dedi.

J ua n Temas, Kino'ya yaklaştı . Kino' n u n


İ
sesin i pek byğenmemişti. şi küçü msQyor g i b iy­
d i . Komşu l a r kapı n ı n etrafı n ı sara ı l a r, çocu k­
l a r, pencere parm a k l ı klarına tırma n d ı l a r, içeri­
sin i görmeye çalışıyorla rd ı . Birkaç çocu k, e l
ve aya kl a rı n ı n üstünde Kino'nun ayakları n ı n d i ­
binden, d ük kônın içine d a l maya çalışıyorl a rd ı .

70
Adam ı n parma kları del ice mete l i ğ i çeviri­
yord u .
Ş i m d i K i n o bili nçaltı k i ş i l i ğ i n i n de bir rol
oyna d ı ğ ı nı n farkındayd ı . Yavaş y a v a ş cebinden
kesesini ç ı ka rd ı , yumuşak d e ri parçasını yavaş
yavaş içinden a l d ı , sonra ôni bir hareketle si­
yah kadife tepsinin üzeri ne h a ri ka i ncisini yu­
varladı, b i l i n çsiz gözlerle, tüccarın yüzüne bak­
tı. Bu yüz en ufak bir değ işik l i k gösterm iyor­
d u , a m a Kino masa n ı n a rkasındaki e l i n titre­
d i ğ i n i görmedi, mete l i k dengesini kaybetti, tüc­
carın kucağına düştü. Tücca rı n parma kları
kıvrı l m ı ş, yumruğunu sı kıyord u . N ihayet bu giz­
li el yerinden c ı ktı, şehadet parma ğ ı tepsideki
i nciyi i l e ri geri yuvarl a d ı . Tüccar şehadet ve
baş parmağiyle i nciyi ka l d ı rd ı , gözlerine yak­
laştı rd ı , havada evird i , cevird i .

Kino'nun nefesi d u rd u , kom ş u l a rı n nefesi


d urd u, a ğ ızdan ağıza bir fısı ltı başladı, « İ nci­
yi muayene ediyor. . . daha bir değer biçmedi . . .
r: a h a biçemed i . . . »

Şimdi tücca rın e l i b i r şahsiyetli olmuştu .


Bu el i nciyi tepsiye fırlatt ı , şehadet parmağı
C'nu i leri geri itti, h a ka reta miz bir tavır a l d ı .
Tüccarın yüzünü a zı c ı k üzüntüyle karışı k a l a-

71
yımsı bir g ü l ü mseme kapladı. O :ıı uzları n ı kal­
d ı rd ı , bu i n c i n i n değersiz oluşu, san k i kendi
rnçu olmad ı ğ ı n ı anlatmak ister gibi: «Cok üz­
nünüm dost u m , » dedi.
Kino: « İy i a m a , bu incinin değersiz olma­
Eına i m ke n yok . . . bey i m . »
Tücca rın parma k l a rı inciyi tepside tekrar
birkaç defa hoplattı kta n sonra:
« De l i n i n a ltın fı krasını hiç iş!ttin mi, dos­
t um , » dedi, « i şte bu inci tıpkı d s l i n i n a l t ı n ı n a
benziyor . . . f a z l a büyük. Bunu k i m a l ı r? Böyle
bir şey i ç i n piyasa b i l e yoktur, bu, yalnız bir
garibe o l a ra k teşh i r edilebi l i r. Yine tekra r edi­
yorum , çok üzg ü n ü m dostum, a m a sen b u n u ,
pek değerli bir ş e y sanma . . . »
K i no'n u n yüzü biraz kayg ı l ı bir şaşkı n l ı k
içindeyd i : «Ama bu bir Dünya incisi, bunun
� i b i bir inci daha ki mse görmemiştir.»
«Aksine, bu inci fazla büyük, bir işe yara­
maz. Ancak b i r mera k l ısı çıkar d a deniz ka­
bukla rı kol l eksiyon una i lôve etmek isterse ala­
b i l i r, bir de belki bir m üze a l ı r. Dur bakayı m ,
b e n sana b u n u n i c i n a n c a k bin pesos verebi­
l ·rim.»
K i n o ' n u n y ü z ü bu sefer gerg i n l eşti ve teh-

72
l i ke l i görün meye baş l a d ı : « B u i n c i e l l i binden
fazla eder, bunu sen d e b i l iyorsun, ama ben i
a ldatma k istiyors u n . »
Tüccar, topla n a n h a l k a rası nda da bir mı­
rıltı başlad ı ğ ı n ı d uydu ve biraz ü rktü , hemen:

«Beni aldatıyor sanmayın, b Jşka l a rı r. a d a


sorun , gidin inciyi k i m e isterseniz gö3teri n,
y a d a birkaç tücca rı daha buraya çağ ırtav ı m ,
görece ksiniz, onlar da a y n ı şeyi söyleyecekler.
( « Evlôt!» d iye seslendi, çıra k a rka
kqpıdan
başın ı çı kard ı .} Oğlum, gel buraya, çabuk g it
f i l e n , filôn ve filônı buraya ç a ğ ı r. N için çağır­
d ı ğ ı m ı sa kın söyleme, y a l n ız ben i m bir lki da­
kika görüşmek isted i ğ i m i söyle, e m i ? »

Tüccarın s a ğ e l i tekrar cebine g i tti, mete­


L ğ i çıka rd ı , maharetini göstermeğe başlad ı . Me­
tel i k dönüyor, dönüyor, parma kları üzerinden
atl ı yor, gel iyor g id iyordu . Komş"J l a r a ra l a rı n ­
da b i r şeyler fısıldıyorla rd ı . Böyle b i r şey o l a ­
cağ ı n ı tah m i n etm işle rd i . İ nci büyü ktü . a m a
t u h a f b i r rengi vard ı . Kendil e ri c!e biraz de­
ğerinden ş ü phe etmişlerd i . 1 000 pesos, onlar
g ; b i yoksul insanlar için hiç de fena b i r ser­
vet d e ğ i l d i . Kirıo bu pa rayı kabul etse ne ol u r­
d u ? Daha d ü n bir mete l i ğ i yoktu

73
Ama Kino gerg i n leşmiş ve kaskatı kesi l ­
m işti. Ta l i h i n i n çöktüğ ü n ü , kurtların etrafı n ı
sardığ ı n ı , ka rta l l a r ı n başı üstünde uçuştuğ u n u
h issediyo rdu . Kötü h islerin de etrafında do­
l aştı ğ ı n ı a n l ıyor, koruyuc usuz ve sav u n masız
kaldığını b i l iyord u . Kadife tepsin i n içi nde, pı­
rıl p ı rı l yanan i nciden, tüccar gözlerini ayır­
m ıyord u .

Kapıd a k i h a l k b i raz d a ğ ı l d ı , v e n i g e l e n ü ç
tüccara yol verd i . Bu kalaba l ı k rJerin bir ses­
sizlik i ç i nde d i n lemeye başlad ı . Paza rl ı k esna­
Eı nda geçecek konuşmadan tek bir kel ime ka­
ç ı rmak istemiyorlard ı . Kino da se.,siz ve teti k­
t eydi. Arkasına b i r el dokundu, döndü, J uana'­
nın gözleriyle karşılaştı . Kino yeniden kuvvet
buldu.
Kapıdan g i ren tüccarlar ne b i rbirleri ne, ne
de inciye bakt ı l a r. Masa n ı n arkasındaki d ü k­
il ô n· sahibi kon uşmağa başladı :
«Şu inciye b i r bakın, sahibi o n u a l d attı­
ğ ı m ı sanıyor, a l ı n iyice i nceley i n ; (sonra Ki no'­
ya döndü) görd ü n mü, ben ne paha bict i ğ i m i
söyleme d i m . »
Biri n c i tüccar, i l k defa görGyormuş gibi
yapa ra k i nciyi e l i n e aldı, iki parmağı a rasında

74
evirdi cevird i , sonra da kücümseven bir edayla
masaya fı rlattı : «Beni işe ka rıştırmayı n, ben
buna beş para vermem. i stemem, bu bir inci
d e ğ i l , inci azmanı gibi b i r şey . »
Ş i m d i i k i n c i tüccar, - kısa, zayıf, tatl ı sesli
bir adamdı-, i nciyi a l d ı , iyiden iyiye i nceledi,
cebinden b i r büyü lteç ç ı ka rd ı , yıne baktı . tatlı
tatlı güldü: «Böyle i n c i l e r macundan yapı l ı r,
b u n l a r yumuşak ve tebeşi ri msid i rler. Birkaç ay
içinde renkleri n i kaybederler. Bak. . . (Kino'ya
pertavsız uzattı, nası l kul lanaca ğ ı n ı gösterd i .
Büyü ltecle i nciyi i nceleyen K i n o bir a n i ç i n şa­
şalad ı ) . Bak, gördün m ü ? . . »
Ü çüncü tüccar, Kino' n u n el i nden inciyi a l -
dı:
M ü şteri lerimden biri böyl e şeyler sever.
500 . pesos veri rim, bel ki m üşterime 600 pesosa
sata b i l i r i m . »
Kino h e m e n inciyi tüccarın e l i nden aldı,
ce-, lôn derisine sa rd ı ve cebine attı. Mcsa n ı n
a rkasındaki a d a m :
« B u na del i l i k derler a ma, i l k sözümde d u ­
ruyorum. 1 000 pesos veriri m,ıı d ed i .
Şişma n adam Kino' n u n i n c i y i cebine attı­
_
ğ ı n ı görmüştü. Kino:

75
«Beni a ldatmayı nız. İ nci m i burada satmı­
yaca ğ ı m . Belki d e h ü kumet m erı<ezine kadar
g ideceğ i m . » ded i .
Tüccarlar derha l gözgöze ba l\ışt ı l a r. Oyun­
l a rında b i raz fazl a i leri g ittiklerini a n l a d ı l a r,
eğer başaramazla rsa a s ı l tüccardan azar iş ite­
cekleri n i b i l iyorla rd ı . Masa n ı n a rkasından d ü k­
kôn sahibi hemen atı l d ı : « 1 500 e çı karabi l i -
rim . »
Ama Kino, a rt ı k d i n l em i yord u . H a l k a ra­
sından yol açtı, öfkesinden kan başına sı çra­
m ıştı. Kalaba l ı ğ ı yararak büyü k a d ı m l arla i­
l erl iyor, a rkası ndan Juana. ô deta kaçarcasına
g i d i yord u .
Akşam o l u nca. komşular kul übelerinde ek­
mek ve fasu lyeleri n i yerken, saba t'ı k i büyük o­
layı tartışt ı l a r. Kino'nun incisi d e n e m a l m ı ş
ya? Demek heps i n i d e a ldatmıştı. El bette tüc­
carlar o n l a rdan iyi b i l i rd i . Sonra ne yalan söy­
lemeli, tücca rlar a ra la rında h i ç ı.. o n uşmamış­
l a rd ı . Ü çü d e i n c i n i n fazla bir defleri olmad ı ğ ı ­
n ı söylem işti. İ çleri nden b i r i : « İ yi a m a , ya da­
h a önce a ra l a rı nd a a nlaşmışlarsa?» ded i .

B i r başkası : « Ö y leyse, demek bütün ha­


yatı mız boy u nca hepim iz, her vakit o l d a nı yo-

76
r uz,» d i yord u .
Bazı l a rı d iyorla rd ı ki, Kino 1 500 pesosu
kabul _ etmeliyd i . Bu bile ömründe görmed i ğ i
!::> i r para değ i l miyd i ? Kino d i kkata l ı l ı k ya pmı­
yor m uydu? Merkeze kadar gitti ğ i n i farzetsek
bile, baka l ı m orada i n c i s i n i a l a c a k bulunacak
mıydı? Ş i m d i buradaki tücca rla rı d a g ücen d i r­
d i . O n l a rl a da artı k h içbir a l ı ş-veriş yapamaz­
d ı . Aca ba Kino d i kkafa l ı l ı k y a parak kendi ken­
d i n i m a hvetmemiş miydi?

Dah a başka ları, Kino ces u rd u r, haşindir


a ma , daima dürüsttür. H e p i m iz o n u n cesa r etin­
den fayd a l a n ma l ıyız, d iyorl a r, Ki no'yla övünü­
yorla rd ı .

Kin o k u l ü besinde yata k l ı k hasırına çömel­


m iş, kendi kendine kuruyord u . İ nciyi ocak taş­
l a rı nd a n birisinin a l t ı n a gömm üştü. Hası rı na o
kqdar uzun uzun baktı ki, hasırın örgüleri göz­
l e ri n i n önünde k ı m ı l d a maya baş l a d ı . Kino eski
dünyasını kaybetmiş, yeni d ünyası n ı bulama­
m ı ştı, korkuyordu. H ayatı nda hiçbir gün kö­
yünden dışarı çıkmamıştı . Yaba n c ı l a rdan ve
yabancı yerlerden korka rdı . Hele şu başşe h i r
ded ikleri g a rabet dol u ca navar şeh i rden pek
ü rkerd i . B u şeh i re g ideb i l m e k i ç i n d a ğ l a r aş-

77
m a k , nehirler geçmek, uzun uzun g itmek la ­
z ı m d ı . Ama Ki no, eski d ü nyasını kaybetmişti,
yeni dünyasına t ı rm a n ması l az ı m d ı . Çünkü o­
n u n geleceğe ait düşü bir gerçekti. B u gerçek
yok edi lemezdi. «G iderim ,» demişti, g idecekti .
Zaten yarı yol u a şm a m ı ş mıydı? J ua n a , koca­
s ı n ı gözleriyle izl erken, Coyotito'ıu tem izled i ,
e mzirdi, son ra da m ı s ı r ekmeğ inden ibaret o l a n
a kşam yemekleri n i hazırladı .

J u a n Tomas g e l d i , yanına çömeldi v e ses­


siz oturdu . N ih ayet Kino sord u : «Başka ne ya­
pabi l i rd i m? Hepsi dolandırıcı . »
J u a n Tomas ciddi bir tavı rla başıyla tas­
d i k etti. J u a n daha büyüktü. Kino . ona a k ı l da­
n ı ş ı rd ı .
« N e bi l eyi m ? . . . Bildiğim bir ş e y varsa,
doğ d u ğ u m uz günden tal:>uta g i receğ i m iz g ü n e
k a d a r dol a n d ı rı lm a ktayız. Ama y : n e de hayat­
tayız. Sen yalnız inci tücca rlarına değil, bütün
h ayata ka rşı isyan ettin. Senin !'"ıesabına kor­
kuyoru m . »
«Açlı ktan başka korkulacak bir şey var
mı?:t
Ama J ua n Tomas, baş ı n ı yavaş yavaş bir
yandan b i r yana sal layarak :

78
« H er şeyden korkmalıyız. Farzedelim sen
haklısın, i n c i n i n büyük bir değen var, sanıyor
musun bunların e l i nden k u rtuldun?»
« N e demek istiyorsun?»
«Bilmem, ama sen i n h esabına korkuyo­
rum. Yeni bir yola sa ptı n, bu yoıu da bil mi­
yors u n . »
« N e yapa l ı m , g ideceğ i m , hem pek y a k ı n
da g idece ğ i m . »
« Evet, g itmelisin, a m a acaba başşehri b u ­
radan farklı m ı bulacaks ı n ? B u rada dostların
var, biz varız, orada k i msen o l mıyaca k . »
« N e yapayım, i ç i m i ç i m e sığmıyor, oğlu­
m u n da bir hakkı olma l ı ,oğ l u m J n geleceğ i n i
mahvedemezler . Dostl a rı m ba ıi a v ardı m eder.»
« Dostl a rı n senin için ra hatları nı bozmaz,
teh l i keyi göze a l mazla r. Al l a h yard . mcın olsun.»
Kine d a : «Se n i n de Allah yard ı mc ı n olsun•
dedi.
İ ki kardeş birbirine veda ett i . Kino'nun
önünde a rt ı k h içbir şey d ura mazdı.
Juan Temas g ittikten sonra Kine, hele dü­
şün üyord u. B i r çaresizl i k i ç indeydi, her yolu
kapalı görüyor, yalnız «Düşman türküsü» bey­
ninde çı n lıyord u . Ama d u yg ul a rı çok hassas-

79
tı . Gecen i n en ufak sesi n i a l ıyor, ağaçlara yer­
leşen kuşları n cıvı ltısı n ı duyuyor, ked i lerin eş­
leri n i çağ ı rması k u l a ğ ı n a gel iyor, ufacık dal­
g a l a rı n s a h i l e vurup geri dönmelerini, engin le­
rin sessizl i ğ i i n işitiyor, çekilen suların bı ra ktı­
ğı tortuları n keskin kokusu burnuna çarpıyor,
oca kta ki küçük a lev ışıkları n ı n h :lS ı r ı n ö rg ü le­
ri üstü nde aşağı y u karı zıpladıkları n ı görüyor­
d u.

J ua n a konuştukça Kino'nun ')özleri parla­


ci ı , o kocasını iyi b i l i rd i . Ya l n ız ona ya kın d u­
ra ra k, sessizce, en büyük yard ı m ı yapaca ğ ı n ı
«Kötülük türküsü»nü du­
da bilird i . Juana da
� uyor, onunla savaşmak için, «Aile türküsü»
rıü söylüyor, a i l e' sıcakl ı ğ ı , emniyeti bütü n l ü ğ ü
içinde tese l l i b u l mağa çalışıyord u. Coyotito'yu
k ucağ ı n a a l d ı , ona n i n n i söylemeğe başlad ı .
Kötü lüğ ü defetmek istiyor, sesi kara n l ı k m usi­
k i n i n tehdidi altında cesur cıkıy:::ı rd u.

Kino kımıldandı, ama yemek istemed i . Ca­


nı istedi ğ i za man, isteyeceğini bil iyordu . O a n ­
d a Kino' n u n gözle ri dehşetle açı l d ı . Bir şeyler
seziyor g ibiyd i . H i s leri a c ı k değ i l d i , ama o n u
tehd it ediyorla r, ç a ğ ı rıyorlar, harekete gecme­
şini e m rediyorlard ı . Sağ eli gömleğine g itti . bı-

80
ç a ğ ı n ı yokladı, gözleri genişled i . Ka l ktı, k u l ü ­
ben i n k a p ı s ı n a doğru yürüdü .

J ua n a o n u d urd u rm a k isted i . Durd u rm a k


:cin e l i n i kaldırdı, a m a dehşet içinde, e l i ha­
vada k a l d ı . Kino uzun zam a n kara n l ı ğ a baktı,
sonra dışarı cıktı. J u a na dışarıda patırtıyı . dö­
Ç)üşü, boğ uşma gürültüsü n ü d uydu, dehşetten
dona ka ldı, dudakları b i r kedi d u d a ğ ı g i b i d iş­
lerinden ayrı l d ı . Coyotito'yu v ere bıra ktı, ocak­
tan bir taş a l a ra k d ı şa rı fırladı, ama boğ uşma
bitmişt i . Kino yere seril m iş kal kmağa uğraşı­
yord u, y a n ı nda kimse yoktu . Yalnız birta kım
gölgeler, denizin hafif h af i f sahiıe vuruşu ve
engin lerin sessizliğ i vard ı , bir d e kötülük, her
taraflarını sarmıştı, kulübenin a r�i.asında, bah­
çede, d uvarların kenarında, havada , her yer­
de . . .

J u a n a e l i nden taşı d ü ş ü rd ü . Kino'ya koş ­


tu, onu kol ları a rasına a l d ı , kal d ı rd ı , kul übeye
kada r g itmesine yard ı m ett i . Kino' n u n başın­
dan kan a k ı yordu, yanağında, k u l a ğ ı ndan çe­
nesine kadar bir yara vard ı , ya r ı baygı n bir
haldeyd i . Başın ı b i r yandan bir yana sa l lıyor­
du, gömleği y ı rt ı l m ıştı. Pantolonu hemen he­
men aya k l a rından sıyrı l m ıştı . J u a n a onu ya-

İnci F 6 81
ta k l ı k hasırına yatı rd ı , etekliğiyle y üzündeki ka­
nı sildi, koştu b i r ibrik şarap getird i . Kino hôlô
baş ı n ı sa l l ıyord u . J uana sord u : «Kimdi?»
« B i l mem, göremed i m . »
J u a n a bir ibri kte s u getird i , kocası n ı n yü­
zünü yıkadı. K i n o yal nı z uzun uzun boş l u ğ a ba­
kıyordu.
« K i no, koca c ı ğ ı m , sesim i işit!vor musun?»
Kino: « İ ş itiyorum ,» dedi .
« K i no, bu inci kötü, g e l o n u yok edel im,
iki taş a rasında eze l i m , tekra r denize fı rlata­
l ı m , Kino, bu kötü, kötü, kötü . . . ı

J ua na konuştu kça Kino'nun gözleri parla­


dı, ateşlend i, haşinleşti, kasları geri l d i , i radesi
kuwetlendi:
« Hayır, b u işle savaşaca ğ ı m ve kaza na­
cağ ı m . . . Hakkı mızı a rı>t acağı m . (Yu mru ğ u n u ha­
s ı ra ind i rd i . ) Bana inanmıyor musun? . . . Ben bir
erkek değ i l m iy i m ? Sabah olu nca, kayı ğ a b ine­
riz, gideriz; den izler, dağlar aşarız, başkente
va rırız, sen de ben de a rt ı k dol a n d ı rı lm ayaca­
ğız. Ben bir erkek değ i l miyim?»
J ua na cevap verirken sesi titriyordu: c Ki­
no korkuyorum, bir erkek d e öleb i l i r. Ş u i nciyi
denize a ta l ı m . >

82
«Sus, yeter a rt ı k, sus, ben erkeğ i m . »
J ua n a sustu, K i n o ' n u n sesi buyurucuydu .
K i n o devam etti: « Bi raz uyuya l ı m . Şafa k sö­
kü nce, yola çı karız. Ben i m l e g itmekten korku­
yorsun, değil mi?»
« Hayı r, kocacığı m . »
Kino, karısına tatlı v e şefkatl i gözleri� pak­
tı. eliyle yanağ ı n ı okşadı : «Biraz uyuya l ı m , »
dedı.

83
v

İ l k horozlar daha ötmeye başl a madan ay


gökyüzü nde y ü kseliyord u . Kino kara n l ı kta göz­
lerini açt ı . Ya k ı n larında b i r i n i n yür;jdüğünü h is­
setmişti, ama hiç hareket etmed i , yalnız göz­
leri kara n l ı kta etrafı tara d ı . Calı ç ı rpı a ra l ı k­
l a rı ndan k u l ü beye sızan donuk ay ışı ğ ı n ı n ay­
d ı n l ığ ı nda J ua n a ' n ı n ka l ktı ğ ı n ı , ocağa doğ ru
q itti ğ i n i görd ü . O kadar d i kkatli iş görüyordu
ki, oca ğ ı n taş ı n ı k a l d ı rd ı ğ ı n ı bile d uymadı, son­
ra da bir gölge gibi kulüben i n kJpısına doğru
kayıverd i . Bir a n Coyotito'n u n beşiği ö n ü nde
d u rakladı, sonra kapı n ı n ö n ünde b i r siyah nok­
ta halini a l d ı , n i hayet kayboluverd i .
Kino, J ua n a ' n ı n n e yapacağı r•ı a n l a mıştı,
öfkeden köpürdü, yuva rlanarak ayağa ka l ktı,
J uana'nı n çı kması kadar sessiz v -;; çabuk onu
izlemeye koy u l d u . J uana'nın sah i le doğru g iden
hızlı a d ı m l a rından başka b i r şe '{ duyulmuyor-

84
d u . K i n o a rkadan pek sessiz g id iyor, ama öf­
keden tepesi atıyordu . J uana k u l übenin cit du­
varını aştı, ufa k kaya p a rça l a rı n ı n üstünden
seke seke denize doğru i lerledi Bir a n içinde
kocas ı n ı n peşi nden geldiğ i n i a n l ad ı ve koşma­
ya başlad ı . Ta m e l i havaya kalkmış, atmaya
hazı rla n ı rken, Kino üzerin e sıçra d ı , i nciyı kap­
tı, karı s ı n ı n yüzüne bir y u m r u k indird i . Juana
taşların a rasına yığıldı. K i n o o n u tekmelemeğe
deva m etti . Ayı n don u k ı ş ı ğ ı nda dalgaların ona
ça rptığ ı n ı görüyord u. Geniş etekliğ i suda yü­
züyor, son ra dalgalar geri çek i l i nce etekl i k a­
yaklarına yapışıyordu .

K i no, karısına uzun uzun baktı. Dişleri


meydaan c ı kmış, y ı l a n g i b i ı sl ı k çal ıyord u . Jua­
na'nı n gözleri tı pkı b i r kasabın d ü kkônı önün­
de kesi lmek için s ı rası n ı bekleyen bir koyun
g i b i a ç ı l m ı ştı, ama hiçbir korku eseri göster­
m iyordu . Kocası n ı n gözlerinde cinayet o k u n u­
yordu , ama Juana boy u n eğm işti h i ç itiruz et­
meden, h i ç d i renmeden ô kı beti n i bekl iyord u .
B i rdenbire Kino saki n leşti, içindeki öfke n i n ye­
rini bir perişanl ı k a l d ı , karısına a rkası nı dön­
dü, k u msal ı geçti, kul übesin e d a l d ı . İ ç i n i b i r
boş l u k kaplamışt ı .

85
Hızlı bir h a reket h issetti, bıçağına sarı l ­
d ı , kara n l ı k bir i nsan belirtisine i n d i rdi, a m a
bıçağı el inden y o k ol uverd i . B i rjenbire d izle­
rinden yakalan d ı ğ ı n ı , havaya kalktı ğ ı n ı . tekrar
toprağa çarpıld ı ğ ı n ı h i ssetti. Hırslı parmaklar
elbiseleri n i a raştı rıyor, kudurmuş e l l er vücudu­
n u n her tarafında dolaşıyord u . Ama boğ uşma
s ı rası nda e l i nden kayan inci pati ka üzerinde
d u rmaya ça l ı ştı, yeniden yuvarlanarak küçük
bir kaya n ı n arkası n a g itti ; ay ışığı onun bütün
g üzel l i ğ i n i meydana ç ı ka rm ı ştı.

J uan a y ı ğ ı l d ı ğ ı yerden güçlükle kalkabrl ­


d i . Böğrü ağrıyord u , yüzünde acı b i r ifade var­
dı. Aya kları üzerinde d u rmağa ça l ı ştı, ıslak
ete kleri bacaklarına yapışıyord u . Kino'ya karşı
hiçbir kızgı n l ı k duym uyord u, kendisine, «Ben
b ir erkeğ im» dememiş m iydi? Bu cümle J ua­
r a 'ya birçok şeyler ifade ediyor, Kino'nun yarı
yarıya deli, yarı yarıya tan rı old 1..ı ğ u n u söylü­
� or, a ş ı l maz dağlara ve nehi rlere Karşı d u raca­
ğ ı nı a n latıyord u . J ua na kad ı nlara mahsus bir
h isle bu dağların şahlanacağ ı n ı , n e h i rlerin kö­
p ü receğ i n i , ka rş ı l a rına çıka n l a rı yutaca kları n ı
b i l iyord u , bil iyordu a m a , e l i nde de b i r şey yok­
tı.ı, hiçbir şeyin ö n ü ne geçemezdi ç ü n kü Kino

86
bir erkekti, yarı del i, yarı tan rı yd ı . Juana on­
suz edemezd i . Bazan b u erkeğ i n karşısı nda bi ­
raz şaş ı rı r, o n u a n l ı ya mazdı ama, ona çok ih­
tiyacı vard ı , onu old u ğ u g ib i kabul ediyor, onu
çok, pek çok seviyordu . Tabii o n u n l a b�raber
gidecekti, icabında onu koruyacakt ı , güçlü kle
yü rümeye başladı, i l ki n avuçları n : sa h i le çar­
pan ufa c ı k dalgalarla ı slattı, bere l i yüzünü tuz­
:u s u ile yıkadı, yüzü yandı . Yavaş yavaş kum­
sa ldan k u l ü beye doğru sürünerek i lerledi.

G ü n ey yönünü bir sürü b u l ut'ar kaplamış­


tı. Sön ü k ay bazan bu b u l utları n u rkasına g iz­
len iyor, baza n meydana ç ı kıyordu, J uana yarı
kara n l ı kta, yarı ay ı ş ı ğ ı nda yü rüyor, başı öne
f'ğ ik, sı rtı n ı n a ğ rısından i kibüklüm g idiyord u .
Kulübenin bahçe çit i n i geçerken a y kapalıydı,
t- i raz son ra tekra r göründü J uana küçük ka­
ı a n ı n arkasında parlayan «büyü k inci»Yi gör­
dü, derhal d iz çöktü, i nciyi a l d ı . Ay, b u l utların
a rkasına tekrar g izlen d i . J uana bir sü re dizle­
rinin üzerinde kaldı ve d üşündü. Acaba sahi­
le dönüp i nciyi yok ed ivermeli m iydi? O sı rada
ay tekrar göründü ve J uana biraz i l e ride iki
vücud un yattığ ı n ı görd ü , öne doğru atı l d ı , vü­
cutlard a n birinin Kino o l d u ğ u n u a n l ad ı . Ö bü-

87
rü nden koyu parlak b i r sıvı a k ı yord u . J uana
onu tanıya m a d ı .
Ezil m iş b i r böcek g ibi Kino'nun kol u ba­
cağı zor k ı m ı ldıyord u , boğazından bir h ı rı ltı ge­
l iyord u . O anda, J uana eski mutlu hayatla rı n ı n
tekra r dönmeyeceğ i n i a n l a d ı . Patika n ı n üzeri n­
de b i r ceset, cesed i n ya n ı nda Kino' n u n kanlı
bıçağı d u ruyord u . Bu yeterl i b i r delil değ i l m iy­
di? i nci b u l u nmadan önceki hayatla rı n ı tekra r
ya ka l a m a k i ç i n e l i nden geleni yapmıştı . ama
bu hayat ondan a rt ı k ebediyen kaçmıştı, geri
dönemezd i, b i rdenbire b u n u kavradı. Geçmişi
a rkada b ı ra k m a lıyd ı , kend ilerini k u rtarmaktan
taşka çareleri ka l m a m ıştı.
İ çindeki acı tamamiyle kayboldu, a rt ı k ya­
vaş yavaş h a reket etmiyord u . Cesedi h ızla pa­
tikanın üzerinden sürü kled i , çitlerin a rasına
sakladı. Sonra Kino'ya döndü, yüzü n ü ıslak
ete k l i ğ iyle sildi. Kino kend ine geliyord u , inle­
meğe başlad ı , b i r şeyler m ı rı ld a n d ı :
« İ ncimi a l d ı l a r . . . onu kaybettik . . . A rt ı k h e r
şey bitt i . . . İ n c i y o k old u . »
. .

J uana hasta b i r çocuğu avutur g i b i o n u


yatıştırmağa çal ıştı :
«Sus, işte i n c i n , pati kada buldum . Beni

88
c n l ıyor musun? . . İ şte i n c i n . . B i r adam öldü r­
dün; kaçmalıyız. Peş i m izden gelecekler. a n l ı ­
{ o r m u s u n ? . . Gün ağarmadan g itmel iyiz.»
« Ü stü m e sal d ı rd ı la r . . . Kend i m i k u rtarmak
için v u rd u m . »
« D ü n kü g ü n ü hatı rl ı yor musun? Kendi n i
k u rtarmak için vurd u ğ u n u a n l a rl a r m ı ? Ş e h i r­
deki adamları u n uttun m u ? O n l a rdan i nsaf bek ­
!en i r m i ? »
Kino derin bir nefes a l d ı . Hissettiği zayıf­
l ı ğ ı g idermeğe çal ışıyord u :
« Beklenmez, h a k k ı n va r,» ded i .
Birdenbire i radesi yerine geld; ve te krar
bir «erkek» oldu. «Cabuk eve g it, Coyotito'yu
a l . Kayığı suya i n d i reyim , hemen g idel i m . »
Yerden bıçağ ı n ı a l d ı , karı s ı n ı a rkası nda bı­
rakara k sendeleye sendeleye k umsalda i lerle­
di, kayı ğ ı n a yaklaştı. Ay buluttan ç ı k ı nca ka­
,• ı ğ ı n d i bi nde büyük b i r yara açı l n . ış old..ığ u n u
�ördü. K i n o müth i ş b i r öfkeye ka p ı l d ı . Artık
C' i lesi n i kara n l ı k bürü m üştü. «Kötülük türküsü»
t : e r ya n ı kaplamıştı, tepel e rde dolaşıyor. kıyıya
çarpıyor, dalgaları y a rıyordu . Tekrar tekra r sı­
" an m ı ş olan dededen kalma kayığı mahvol m uş­
tu. Bu son kötü l ü k , tasaw u r edilemeyecek ka-

89
d a r büyüktü. B i r kay ı ğ ı mahvetmek, bir ada m - öl­
dü rmekten daha fenayd ı ; çünkü b i r kayı ğ ı n ço­
c u k l a rı yoktu , bir kayı k kend i n i ı:: a vunar.ıazd ı ,
yara l ı bir kayığ ı n ya rası iyi ola mazd ı . Şimdi
Kino'nun öfkesine b i r de matem karışmıştı . Bu
r on darbe onu b i r buz deryası na çevirmiş. hay­
van laştı rm ıştı . Artı k g izlenmek, hücuma geçmek
istiyord u . Şimdiden sonra ya l n ı7. ken d i n i ve
ailesini korumak için yaşıyacaktı . Baş ındaki acı­
yı h issetmiyord u , büyük adım larla kul ülJesine
doğ ru yü rüyord u . Başka b i ri n i n kayı ğ ı n ı a l m a k
a k l ı ndan bile geçmed i , geçemezdi de, tı pkı b i r
kayı k d e l m e k d üşünces i n i a k l ı na s ı ğ d ı ra m a d ı ğ ı
ç, i b i . . .
İ l k horoz l a r ötmeye başlamıştı a rt ı k şafak
söküyord u. Erkenci kulübeleri n ça l ı ç ı rpı du­
varları n ı n a rasından d u m a n l a r sızıyor, mısır e k­
meğ i n i n kokusu havaya d a ğ ı l ı yord u . Şafa k kuş­
l a rı kulübelerin üzeri nde uçuşuyor, b u l utlar gü­
neye doğru topla n ı yor, zayıf ay . ş ı ğ ı n ı büsbü­
tün kapl ıyord u . Taze bir rüzga r korfeze uza n ­
m ı ş d i l e doğru esiyor, a rası ra sertleşiyor. b i r
f ı rt ı n a n ı n kopacağ ı n ı bel irtiyor, orta l ı ğ ı b i rbirine
katıyordu.

Acele adı mlarla evine doğ ru y ü rüyen Ki-

90
no' n u n içi b i raz fera h l a d ı . A rt ı k rıe yapaca ğ ı n ı
bil iyord u. B i r çare kalmıştı . . . E l i i l k i n gömleği­
nin cebindeki « Büyük inciıı ye, so:ıra da göm­
leğ i n i n altındaki bıçağına g itti .
B i raz i leride ufak b i r ateş görd ü , sonra
b i rdenbire karan l ı kta uzun b i r alev i n yü kseld i ­
ğini, pati kayı ayd ı n lattı ğ ı n ı da görd ü , ateşten
bi r ku leyle karışlaştı, koşmaya başladı. Anla­
m ıştı, kendi kul übesi yanıyo rd u , bu ku,lü belerin
bi r a n içinde yandıklarını da b i l i rd i . Koşarken
birin i n de kendine doğru koştuğ u n u farketti.
Evet, J u a na , karısı gel iyord u , kol larında Ccyo­
tito'yu taşıyo r, omuzunda K i no ' n u n battan iye­
sin i sürükl üyord u . J u a n a ' n ı n gözıeri dehc;etten
açılmış, Coyotito korkudan haykı rıyord u . Kino,
kulübes i n i n mahvold u ğ u n u a n lam·ştı.
J uana'ya h içbir sual sormad ı . Ama J uana
a ç ı k l ı yord u :
« H e r yeri a ltüst etmişler, yeri d i d i k d i d i k
kazmı ş l a r. hatta çocuğun beş i ğ i :; i b i l e dev i r­
m işler. Ben k u lübeye g i rer g i rmez k u lü beyi a­
teşlediler.»
Yanan kulübenin çılgın ateşi Kino'nun yü­
zünü ayd ı n l atıyordu :
« Ki m ? ıı d iye sordu .

91
«Bi lmem, b i rta k ı m esmer i nsanlar.»
Bütün kom ş u l a r k u l ü belerinden d ı şa r, ç ı k­
mışlard ı . Kıvı lc ı m l a rı ayaklariyle söndü rmeye
çalışıyorlard ı . K i n o bu parlak ı ş ı ktan ürktü . Pa­
tikanın kenarında çitlerin a ltında yatan cesedi
hatırlad ı . J uana'yı kol undan tuttu, komşu kulü­
belerin karan l ı ğ ına sü rükledi. Artı k ı ş ı ktarı kaçı­
yordu . . . l ş ı kta teh l i ke görüyord u . B i r an için
düşündü, sonra kulübe kara n l ı kları n ı izleyerek
kardeşi Tomas'ı n evine geldi, kapıdan içeri dal­
d ı ve J uana'yı içeri çekti . Dışardan çoc u kla­
rı n sesleri gel iyor, komşuların baJrışmal :ı rı işi­
tiliyord u. Komşular, onları yanan k u l ü bede sa­
nara k yaygara l a rı n ı savuruyorla rd ı .

J ua n Tomas' ı n k u l übesi tı pkı Kino' n u n kine


benziyordu, zaten bu k u l ü belerin hepsi o irbiri­
ne benzerd i , hepsi çal ı çırpıdan yapılmış her
taraflarından ı ş ı k ve hava sızd ı rı yorlard ı . Şim­
di Kino ile J ua n a oturd u kl a rı kö!')eden \' O n a n
evleri n i n alevleri n i b i l e görüyor. dehşet saçan
yü ksek a levleri, d a m ı n çöküşü n ü ateşi n Daşla ­
d ı ğ ı g i bi çabuk sönüşünü seyred iyorlard ı . Kom­
şular onları çağ ı rıyor, e n ya k ı n a rkabal a rı olan
Tomas'ı n karısı Apolonia'nı n yasl ı ç ı ğ l ı k l a rı ha­
vada ç ı n lıyord u .

92
Apolon ia, en iyi atkısını n başında oımadı­
ğ ı n ı hemen h atırlad ı , matem tören i n e haz;rlan­
mak üzere atkısını a l m a k için k u l ü besine koştu.
Duva rın d i b i nde d uran b i r kutuda atkı sını a raş­
tırı rken Kino yavaşça seslend i :
e<Apolonia, bağ ı rma, bize b i r şey olmad ı . »
« B u raya nasıl g e l d i n iz?»
« B i r şey sorma, derhal g it, J ua n Tomas'ı
buraya çağ ı r. Bizim b u rada olduğu muzu k i m ­
seye söyleme. An l a d ı n m ı ? »
Apolon i a ' n ı n elleri b i r çaresizl i k içindey­
m i ş g i b i önüne sarkmıştı : «Peki, k '.1ynı m,ıı ded i .
B i r i k i d a k i ka sonra Juan fomas·:a geri
döndü.
J u a n Tomas bir m u m yaktı, Kino'nun kö­
şesi ne doğru geldi. Karısı n a : «Serı kapıda d u r,
ki mseyi i çeri b ı ra k m a , » ded i .
Tomas d a h a büyüktü. Kardeşine a m i rce
sord u :
e< N e var, kardeş im?»
« K a ra n l ı kta hücuma u ğ radım, boğ uştum ,
b i r a d a m ö l d ü rd ü m . »
Toma s hemen sord u :
e< K i m d i ? »
« B i lmem, kara n l ı k i ç i ndeyim, ner şe-, ka-

93
ran l ı k . . . kara n l ı k . . . kara n l ı k . . »
.

«Sebep i n c i . E m i n ol bu i ncide bir u ğ u r­


suzl u k var. Keşke satsaydı n da ondan kurt u l ­
sayd ı n . B e l k i h ô l ô satabi l i rsin, bu i nciyle ken­
d i ne d i rl i k düze n l i k satı n alabil.i rsi n . »
Ama Kino şöyle cevap verd i :
«Ah kardeş i m . Hayatı ma verd i ğ i m kıyme­
ti d üşüren büyük b i r hakarete u ğ ra d ı m . Sah i l­
de kay ı ğ ı m parça parça olmuş, evim ya n d ı , yı­
kıldı, b i r de çitlerin altında b i r ceset va�. Tek
kurtuluş çarem iz kaçma k, kardeş i m . Bizi b i r
s ü re için s a k l a , o l u r m u ? »
K i n o kardeşi n e d i k katle bakıvord u . B i rden­
b i re yüzünü b i r kaygı kaplad ı , yoksa ağabeyisi
red m i edecekti? Buna engel olmak için hemen
devam etti:
« Uzun zaman için değ i l , gece ol unca he­
men yola ç ı ka rız.»
« Saklarım.»
«Sizi teh l i keye sokmak da istemem. Artı k
ben bir cüzzam l ı gibiyim. Bu gece m u h a k ka k
g iderim, s i z de g üvenliğe kavuşursunuz.
«Sizi koruyacağım, (karısına dönerek) : Ka­
pıyı kapa, Apolonia, Kino'n u n burada olduğ u n u
kimseye söyleme . . . Anladı n mı?

94
Bütün g ü n kara n l ı kta oturd u . a r, komşula­
rın neler konuştu kları n ı d uyd ular, kulliben i n
a ra l ı klarından komşuları n , k ü l lerin arasında ke­
miklerini a radıkları n ı görd ü ler. Kino'nun kayı­
ğ ı n ı n da paralandığı habe ri a l ı nca yine komşu­
ların nası l kızd ı klarını işittiler. Juan Tomas
komşu ların ş ü phelerini önlemek için bi rkaç de­
fa a ra l a rı na katı l d ı . Kino, J uana ve Coyotito'nun
a kibetleri üzerinde tah m i n l e r y ü rü '.tü:
«Galiba üzerlerine çöken fela ketten dolayı
g üneye doğ ru kaçmış olaca kl a r?»
Başka birine:
« Kino den izden vazgeçmez. Bel ki başka bir
kayı k b u l m uş, den ize açı l mı ştır. A�olonia kede­
rinden h a sta yatıyor,» dedi.
Gün i lerled ikçe, f ı rtı n a a rttı, körfezi döv­
meye başlad ı , kıyıdaki ot v e sa!la rı kopa rd ı .
Kulübenin a ra l ı klarından rüzg a r üfü rüyor d u .
Herkes hiçbir kayı ğ ı n d e n iz üstürıde emniyette
olmad ı ğ ı n ı bil iyordu. Tomas, komşu l a rına bu
sefer ş u n l a rı söylüyord u :
o: Ki no g itmişt i r, K i n o den izdedir, Kino bo­
ğ ul m uşt u r . »
Juan k u l ü beye dönerken her defasında
ödüne bir şey getiriyord u . Bir sepet dol usu

95
barbunya fasu lye, b i r kavanoz p ı rınç, bir f i n­
can kı rmızı biber, b i r avuç tuz, küçük bir bal­
ta, bir eğe, bir defası nda da kırk beş santim
uzunl uğunda a ğ ı r b i r bıçak getird : . B ı çağ ı gö­
rünce Kino' n u n gözleri parladı, keski n o l u p ol­
madığ ı n ı parmağiyle yokladı. sonrn da okşama­
ya başladı.
Körfezin üzeri nde rüzgar dah'l ş i ddet l i üfü­
rüyordu. Sular köpürüyor, kıyıdaki ağaçlar ü rk­
müş sürü ler g i bi s u la ra gömül üyor, i nce bir toz
b u l utu karadan y ü ksel iyor, körfezin üstü nü kap­
l ıyord u . Rüzgfü b u l utları tamamen dağ ı l mış.
hava açılmış, ya l n ı z kar gibi bir tez b u l ut u her
yanı kaplamıştı .
Bütün g ü n J ua n ve kardeşi uzun uzun ko­
n uştul a r, bir a ra l ı k J ua n sord u :
ı Nereye gideceksi n?»
« Kuzey yönüne. Kuzeyde birçok şehi rlerin
b u l u n d u ğ u n u işitt i m . »
« Kıyı boyundan g itme. İ l k a raştı rmayı ora­
larda yaparl a r. Kasaba h a l k ı seni yakalamağa
çalışacak. Hclô ya n ı nda mı inci?»
« Evet. Onu çok iyi saklıyaca ğ ı m . Bel ki
birine hediye ederim , a m a tüccarlurın e l ine dü­
şürmem. B u i n c i a rtı k ben i m hayatım , a l n ı m ı n

96
yazısı d emektir. Onu çok. çok iyi koruyacağı m . »
Kino bun ları söylerken, gözleri soğ u k za­
l i m ve acı acı bakıyordu .
Coyotito m ı rıldandı. J uana çocuğ u n u sus�
turmak için başucunda putperest l . k i l ô h i leri mı�
rıldan maya başlad ı . J uan. kardeş i ne:
« Rüzgarı n çıktığı iyi oldu. Ayak izleri n iz
görün mez,» ded i .
Gece olunca, ay doğmadan sessizce yola
çı ktılar. J ua n Tomas'ın evinde a i l e töreni ya­
p ı l d ı . J uana, Coyotito'yu a rkasına a l d ı , üstü nü
başörtüsüyle örttü. Çocuk, yanağ ı n ı annesinin
omuzuna dayadı ve uyumaya başladı. J ı.. a na'­
nın atkısı çocuğu ö rttü kten sonra bir u e: u da
J u a n a ' n ı n ağzı n ı burn u n u kapıyo r, gecenin kö­
tü havasından koruyordu . J ua n Temas, kllrde­
ş i n i iki yanağından öptü:
«Al l a h yardımcın olsun.»
J uan'ı n yüzündeki ifade kardeşini son de­
fa olara k gördü ğ ü n ü söyl ü yor, etrafında ölüm
havası yaratıyord u , sözün e devam etti:
« Hdlô ş u i nciden vazgeçmeyecek misin?»
« Hayır. Bu inci art ı k benim hayat ı m , can ı m ,
ruhumdur. İ nciden vazgeçersem bun lardan vaz­
geçmem gerekir. Haydi , Allah sen i n de yard ı m­
cı n olsun . . . »

İnci F 7 97

Rüzgôr vahşi ve şiddetli esiyor, kapıda


d u ra nları çöp k ı rı n t ı l a rı , k u m ve ufacı k hava
parça la riyle dövüyord u . J ua n a ile Kino elbise­
lerine sı kıca sarı l d ı la r, buru n larını kapad ı i a r,
geceni n kara n l ı ğ ında, kara n l ı k bir dünyaya dal­
d ı lar.
Gökyüzü tamamiyle açıl mıştı, zifiri bir
gökte yıldızlar soğ u k soğ u k parlıy0rd u . İ kisi de;
bozan kap ı l a rı n ı n ö n ünde uyuyan insa n l a r ta­
rafı ndan görü l memek için çok i htiyatlı yü rüyor­
l a rd ı . Kasaba gece uykusuna dal mıştı; derin b i r
sessizl i k h ü k ü m s ürüyord u, amü e n ufak bir
k ı pırtı n ı n duyulma ihtimali vard ı . Kenar sokak­
larda n geçiyorlard ı . N ihayet Kino yıldızlara
baktı ve kuzeye döndü. M ucizeler yaratan M er­
yem Ana ayazması n ı n b u l u n d u ğ u Loreto kasa­
-
basına doğru dar ve d i ke n l i yola koyuldu.
Rüzgörın ka l d ı rd ı ğ ı k u m l a r Kino' n u n ayak­
larını dövüyordu . Kino memnundu. Arka ların ­
da en ufak b i r iz kal m ı yacaktı. Ö n ündeki d a r
patikayı yalnız gökyüzündeki y ı ldızlar ayd ı n l a -

98
tıyor, arkadan J uana' n ı n ayak sesleri gel iyor­
du. Kine sessiz ve hızlı yürüyord u . Arkada J ua­
na, ona yetişmek için çaba l ıyord u .
Kino'n u n atalar m i rası bazı h isleri kabar­
d ı , gece n i n zifiri kara n l ı ğ ı , korkunç hayaletleri,
hayvani h islerini coşturd u . Teh l i k3ye karşı dur­
mak için hazırlanmak onu teh l i ke ' i bir hale so­
kuyordu . Mensup olduğu ırkın bijtün geçmişi
kafasında canlanıyor, şiddetl i rüzgar a rkasın­
da, gökyüzünün yı ldızları önü nde, gid iyor, g i­
d iyord u . Rüzgar otlar arası ndan ı s ı ı klar çalarak
esiyor, çaresiz aile, sessiz, ki mseye raslama­
dan, kimseyi görmeden saatlerce yü rüyord u .
N i hayet s a ğ taraflarında d o n u k � i r ay yü ksel­
meye başlad ı , yükseldikçe de rüz-:;ıar yavaş ya­
vaş d in d i , çevreyi derin bir sessizlik kaplad ı .
K i n e art ı k önündeki yol u iyice görüyor d u .
Derin a raba izlerine kum y ı ğ ı l m ı ştı, rüzgar ta­
m a m iyle d i n m işti, şimdi aya k izleri kalabil ird i .
A m a bereket versin kasabadan epeyce urnk­
laşmışlard ı , bel ki art ı k onları ki mse bula maya­
caktı . . . Kine bir araba tekerleği çukurunun için ­
de i lerl iyor, J uana da tam a rkasından g i d iyor­
du. Sabah erkenden kasabaya g iden bir a raba
ayak izlerini tamamiyle yok edeb i l i rd i . Bütün
gece aynı h ızla i lerlediler. Coyolito bir defa

99
uyandı. J uana onu kuca ğ ı na aldı yatıştırd ı , ço­
c u k dalı nca tekrar a rkası na koyd u . Gece n i n kö­
t ü l ü k sesleri etrafı sarmıştı, fida r ların a rasın­
da çaka l l a r u l uyor, yüz b i n lerce ! :ısan g ü l üyor­
muş gibi gel iyor, başları n ı n üstünde baykuşlar
haykı rıyor, yerin a ltında sürünen yılanlar ıslık
çal ıyord u . B i r defasında b ü y ü k bir hayva n ı n
yeraltında toprağı yararak geçti ğ i n i d uyd u l a r.
Kino derhal bıçağına sarı ldı ve tetikte durdu.

Ş i m d i Kino'nun kafasında m uzaffer «İnci


türküsü» ç ı n l ıyor, onun a ltında da «Aile türkü­
sü» nün hafif melodisi geliyordu. B u türkü lere
bu sefer sanda l l ı aya k l a rı n ı n topra ğ ı n üstünde
ç ı kard ı ğ ı ses eşl i k ediyord u . Bütün gece yü­
rüdüler, şafa k sökü nce, Kino gürıdüz g izlene­
b i l meleri için yol kenarında siper bir yer a ra­
d ı . Biraz sonra isted iği yeri keşfetti. B u yer
herhalde, bir geyi ğ i n d a l l a r a rasında g izlendi­
ğ i siperd i . Sık d a l l a r ve d i kenler b u yeri yol­
dan çok iyi koruyord u . J ua na bir ağacın d ı b i ­
n e otu rd u, h e m e n Coyotito'ya m e m e ve:meğe
başladı. Kino tekra r yola kadar g itti, bir d a l
kopard ı , yoldan ayrı ldı kları yerdeki a y a k izle­
rini iyice s i l i p döndü. Erkenden şeh re inen bir
a raba sesi işitildi . Kino y ere yatara k gözetle-

1 00
d i . İ ki tekerlekli b i r öküz a rabası geçiyord u .
Araba geçti kten sonra Kino, y i n e yerinden fı r­
ladı, b i r s ü re arabayı izled i , a raba tam kendi
izleri üzerinden geçmiş ve izleri yok etrrişti.
Kino m e m n u n bir. tavırla yerine rföndü.
J uana, kocasına Apolonia'nın torbalarına
yerleştird i ğ i yumuşak mısır e kmeğ i n i uzatt ı .
son ra biraz uykuya daldı . Ama Kirıo yere ctur­
muş, y a l n ı z önüne bakıyordu . Aya ğ ı n ı n yan ı n ­
da b i r u z u n karınca sürüsü g id iyordu. Ayağiy­
l e bu karı nca sü rüsün ü n yol u n u kestı, fakat
karı ncalar hiç a l d ı rı ş etmed i ler, ay:ığına tırman­
d ı l a r ve yol l a rına deva m etti ler. Kirıo uzun uzun
b u n l a ra baktı d urd u.
N i hayet sıcak b i r g ü neş yü kseld i . Körfez
bölgesinden uza klaştı k l a rı için hava k u ru ve
pek sıca ktı . Sıcak, etrafta ki fida n l a rı çatlatı­
yor, havaya keskin bir za m k kokusu yayı l ıyor­
d u . J u a n a uyandı. Kino karısına hep bildiği şey­
leri tekrarl ıyor, birçok tembihlerde b u l u n uyor­
du:
« Ş u radaki fidanları görüyor musun? Onla­
ra sakı n · dokunma, kör o l u rs u n . Sonra ş u ka­
nayan ağaca hiç el sürme, görüyor musun? İ ş­
te karşıda . . . Eğer b i r yaprak koparır d a onu
kanatı rsan , sonra müthiş bir felôkete u ğ ra rız.»

101
J uana başını sal l ıyor, biraz da g ü l ü msü­
yordu. Kocas ı n ı n bütün bu tembihleri n i san ki
o bilm iyor m uyd u? . . . Juana sord u :
«Acaba peş i m izden gelirler m i ders i n ? Bi­
zi bulmağa ça l ı şacaklar m ı ? »
« M uhakka k . . . B i z i kim b u l u rsa i n c i m izi d e
a lacak tabii.»
«Belki tüccarl a r doğru söylüyordu, b u in­
cide temah edilecek bir şey yok. Belki biz ken­
di ken d i m izi a ldatıyoruz? . » .

Kino cebinden i nciyi çıkard ı . Gözlerin i ka­


r.ı aştırı ncaya kadar güneşte tuttu, sonra :
« Hayı r, eğer değersiz olsayd . h i ç ç a l ma­
ya kal kışırlar mıyd ı ? » ded i .
« B i l iyor m u s u n , acaba kimin 'ıücum una uğ­
rad ı k? Acaba inci tüccarlarından biri mi� d i?»
« Bi l mem, k i m olduklarını görmed i m .>>
Kino tekrar incisine baktı. Kurd u ğ u hayal­
leri görmeye ça l ı şıyord u . «Bu i nciyi satar sat­
maz bir tüfek a l ı rı m . » dedi, incisinde parl a k
tüfeğ i aradı, ama ya lnız yerde yata n, boğazı n­
dan koyu bir kan sızan cesedi görd ü , çabucak
i iôve etti: « Büyük bir kil isede evleniriz,» ama
yine i ncide ya l n ız Juana'nın dayak yem iş. ka­
ran l ı kta yerde sürünen vücud u n u görd ü h ı rç ı n
h ı rçı n devam etti: «Oğ l umuz o k u m a öğrenecek,»

1 02
bu sefer de i ncide Coyotito'nun doktorun ilöcı­
n ı a l d ı ktan sonra ki ateşl i yüzünü gördü
Kino hemen cebine attı inciyi. «İnci türkü­
sü» k u l a ğ ı nda kötümser ç ı n l ıv ord u, «Kötülük
türküsü» i l e ka rı ş ı k gel iyord u .
Sıca k g ü neş a rt ı k yerleri kızdı rmıştı. J ua­
na i i e Kino d a l l a rı n gölgesine doğru çekild i ler.
Küçük k ı r kuşları bile gölgeli yerlerd e toplanı­
yorla rd ı .
Ö ğ leye doğru Kino b i raz gevşedi v e uzan­
dı. Şapkasını gözlerine kadar indi rd i , sinekler­
den koru nmak için, battan iyesine ': ü ründü, 1.ıyu­
du
Bu sefer J uana uyuya mıyor� u . Yüzü du r­
g u n , sessiz sessiz oturd u . Kino'nun yumruğ uy­
la v u rd u ğ u ağzı hölö şişti, sinekle� yanağırıda­
ki ya raya konmuşlard ı , a m a o b i r nöbetçi gibi
bekl iyor, bekl iyord u. Coyotito uyanı nca onu
önüne aldı, çocuğ u n u n e l lerini kol larını sa l la­
ması n ı , baca klarıyla tepinmesini seyretti d u r­
d u . Coyotito gülüyor, çocu k d i l iyle konuşuyor,
a g u l a r yapıyord u . Juana d a daya namad ı . gü­
l ü msed i, yerden bir çöp aldı. Coyotito'yu gı­
d ı k l a maya başladı, sonra d a torbasında taşı­
dığı b i r ibrikten ona s u verd i .

1 03
Kino uykusunda k ı m ı ldadı, b0ğazı ndan de­
rin bir ses geldi, elleri n i kolları n ı dövüşüyor­
muş gibi oynattı , i n ledi ve b i rçfenbire yerinde
oturd u. Gözleri m üthiş a ç ı l m ıştı, b u rnundan so­
l uyord u. Dinledi, sıca ğ ı n etkisiyle dallar.n ça­
tırdamasından ve e ng i n lerin h ı ş ı rt•sından baş­
ka bir ses d uyu l m uyord u . J uana sord u :
« Ne va r?»
«SUS.»
« Herhalde rüya görd ü n . »
«Bel ki . . . »
Kino hôlô s i n i rl iydi . J uana ona tekrar e k­
mek verd i . Ekmeği çiğnerken birdenbire d u r­
d u , d i nled i , kalbi rahat değ ildi, mki::ı s ına dön­
d ü , baktı, bıça ğ ı n ı ka l d ı rd ı , kesklrı ucunu yok­
lad ı . Coyotito yerde hôlô oynuyor . konuşuyor.
·

g ü l üyord u . Kino:
« Kes sesi n i ş u n u n , » ded i .
J uana tekra r sordu: uNe var. söylesene?»
«Bilmem.»
K i n o tekrar d i nledi. Gözlerin-3 hayvani bir
parıltı gelmişti. Sessizce ayağa ka l ktı, yerde
sürü n e re k d a l la rı n a rasından yola kadar y a k­
laştı, ama yola ç ı kmadı. Dal l ı buda klı bir ağa­
c ı n dibine çömeldi, yol u gözetledi.

1 04
İ şte o vakit o n l a rı h a reket hal inde görd ü .
Vücudu d i kleşti, yere yatarak d a l l a rı n a ltından
deha iyi baktı. Ta uzaktan ü ç kişi gel iyord u ,
i k i s i yaya, biri atlıydı. Hemen a n i a d ı k i m ol­
duklarını, müthiş bir korkuyla sı rtından b i r ü r­
perme geçti. Ta uzaktan bel l i ol uyord u . Yaya
olan l a r, yavaş yavaş, i k ib ü k l ü m gel iyorla rd ı .
Yerde b i r şeyler a radıkla rı a n l a ş · ıyord u . Bun­
l a r, bu kara bölgesi nin yerli h a l k ı r ıdan d::ığ av­
c ı leı rıyd ı l a r, av köpekleri kadar hassastılar dağ
koyun l a rı n ı n kaya l a r üzerindeki izlerini b i l e keş­
fedeb i l i rl erd i , ufak b i r d a l kırığından, b i r sa­
m a n parçasından, yeri n i değ iştirmiş b i r ç a k ı l ­
d a n b i rçok şeyler okuya b i l i rlerdi Kino'nun yol­
dan ç ı ktığ ı n ı muhakkak a n l ıyaca k l a rd ı . Ar kada n
g e l e n atlı battan iyesine b ü rü n müştü, eye r i n i n
üzerinde yanlamasına uzanmış olan tüfeğ i , g ü ­
neşte p ı r ı l pırıl parlıyord u .
Kino üzerinde b u l u n d u ğ u d a l kadar �ert­
leşm işti, nefes a l m ıyord u . Gözlc:ri , ağaç d a l ı
kul lanara k a y a k izlerini y o k etmeğe çal ıştığı
a raba tekerleği çukuruna i l işti, işte bunu yap­
ması b i l e onları ele verecekti. O. bu kara av­
c ı l arını tan ı rdı, pek az av b u l u n a n bir memle­
kette yaşad ı kları halde, ustal ı kl .:ı rı sayesinde
hayatlarını m ü kemmel kaza n ı rl a rd ı . Şimdi de

1 05
bu avcı lar, onu avlamaya çıkmışlard ı , topra ğ ı
b i r hayvan g i b i ta rıyorla r, bir şeyler keşfed i ­
yorlar, derhal efendilerine gösteriyorlard ı .
Şu sırada av peşinde koşan köpekler g ibi
yeri kokl uyorla r, b i rdenbi re yere yatıyor tek­
r a r kalkıyor, oraya b u raya koşuyorla rd ı . Bu
c:ivcılar pek yaman şeylerdi. H ü r. erleri pek iş­
lerine yarard ı . Ka rınlarını d a i ma tok tutması­
nı ne iyi öğrenmişlerd i . Ş i m d i heyecanla ı s l ı k
çal ıyorla rd ı , h erhalde y e n i bir i p u c u keşfet­
m i şlerd i . Kino bıça ğ ı n a sarı ldı V3 hazı r d u ru­
ma geçti. Artı k n e yapacağ ı n a karar verm işti .
Gizlendi kleri yeri bulacak o l u rlarsa derh a l at­
l ıya sa l d ı racak, onu ö l d ü recek, silôhını a l a ­
ca ktı . Başka türlü k urtulamazd ı . Yoldaki ü ç ki­
ş i ya klaştı kça , K i n o sanda l l .:ı r ı n ı n burnuyla yer­
de çukur kazıyor, a nsızı n saldır;ıcağı zaman
kaymaması için tedb i r a l ıyordu. Yattığı yerden
a rt ı k yolu pek iyi görem iyordu
J uana da oturd u ğ u yerden at n a l ı sesle­
rin i d uydu. Coyotito hôlô a g u l a r yapıyord u He­
men onu kol l a rı n a a l d ı , atkısına sard ı , m e m e
vermeğe başlad ı . Coyotito sustu.
Avcı l a r ya klaştı l a r, Kino şimdi onların yal­
nız baca kları nı görebiliyord u . Ada m l a rı n es­
mer nasırlı aya k ları, para m pa rça ı�eyaz elbise-

1 06
!eri n i n etekleri göründü, eyerin g . c ı rtısı, rr.ah­
m uzları n şakı rtısı geldi. Avc ı l a r şüphelendi­
l e r, yeri iyice tara d ı l a r. Atl ı d u rd :.ı . At, başı nı
yukan doğru kal d ı rd ı ve kişned i . Avcılar dön ­
düler, atı incelemeye başlad ı la r, kulakları n a
bakt ı l a r. i nsan kokusu a l mışa benziyordu
Kino nefes a l m a d ı . Biçimsiz durum ı.. n dan
a rkası ağrıyord u , baca k l a rı uyuşmuştu, üst du­
dağı nda ter d a m l a l a rı bel i rmişti . Bir süre yo­
lu i nceled i kten sonra avcı l a r bircz i leri y ü rü­
d ü ler. Atl ı da peşleri nden g itti. Avcı l a r d u ru­
yor, bakıyor, tekrar yürüyor, iyi bir taram a ya­
pıyorl a rd ı . Kino tekra r dönece klarinden e m i n ­
d i . Etrafı dolaşacaklar. yataca klar, kal kacak­
l a r, a raştıraca k l a r, a raştı racaklar, n ihayet g iz­
li yeri n i keşfedeceklerd i . . .
K i n o geriye doğru kayd ı ve a rkasından bı­
ra ktığı izler-i g izlemeğe teşebbüs bi:e etmed i . Za­
ten g izleyem ezd i , bi rçok küçük e m a reler va rd ı .
B i rçok d a l l a r kırılmış, taşlar yeri nden oynamış­
tı, Kino'yu müthiş bir korku sa rd ı , perişa n d ı ,
telöşa düşm üştü, n a s ı l kaçabi leceğ i n i kestiremi­
yord u . Yok kurtulma i m kö n ı ka l m a m ıştı, avcı­
lar yerlerini muha kkak bulacaklard ı , ne ycpma­
lıyd ı ?
Acele a d ı m l a rla J ua n a ' n ı n yan : n a gitL J ua-

1 07
na başını ka l d ı rd ı ve ona ba ktı :
Kino: « Gel, peş i mizdeler,» ded i .
Çaresiz l i k v e u mutsuzl u k içindeki Kino'nun
yüzü kara n l ık, gözleri b u l a n ı kt ı : «Tes l i m olmak
daha iyi olacak g a l iba?» ded i .
Bir an içi nde J uana ayağa fırladı, elini
Kino'nun kol una dayadı v e t a boğazı n ı n derin­
l i klerinden bağ ı rd ı : « İ nci sende mi? İ nciy i çal­
d ı kl a rını herkese söyleyesin d iye seni hayatta
bı ra kırlar m ı ? »
Kino'nun b u z g ibi e l i i n c i n i n bulunduğu ce-
1..ı e doğru g itti , ç a resizl i k içinde, deva m etti :
« İ ncimi çalaca klar.»
J uana: «Gel . .. Gel . .. » ded i .
Kino'dan b i r cevap a lamayınca :
« Beni hayatta b ı ra kacaklarını mı san ıyor­
sun, bu yavruya bile kıymayacaklar m ı san ı r­
sın?»
Bu son sözler Kino'n u n beyn inde bir bo m ­
ba g ibi patladı, tekrar d ud a kl a rı geri l d i , gözle­
ri vahşi leşti, ve: « Gel d a ğ l a ra kaça l ı m belki
d a ğ l a rda izimizi kaybederler . . . » dedi .
Telaş içinde ufak tefekleri n i ı opladılar. Ki­
no'nun sol el inde b i r torba, sağ e l i nde bıçağı
sal l a nıyordu . Juana için d i ken ve fidanlar a ra­
sından yol açıyor, batıya,, taşl ı kaya l ı dağlara

1 08
doğ ru hızla i lerl iyordu . Yol u n u g izlemeyi hiç
düşün müyor, ayağıyla taşları oraya buraya f ı r­
latıyor, a lça k dal ların yapra klarını döküyor­
d u . Gö kyüzünde yükse l m iş g üneş kuru toprağ ı
çıtı rdatıyor, bitkileri b i l e i syana sevkediyord u .
Ö n l e rinde ç ı p l a k gra n i t d a ğ l a r teker teker gök­
yüzünde s ı ra l a n mışlard ı . Kino en yü ksek tepe­
l e re t ı rmanıyor, kova lanan hayva :ı l a r g i b ı , e n
teh l i ke l i yerleri göze a l ıyor, bozg un hal inde ko­
şuyord u .
Bu a razi tamamen kura kt ı . � e r taraf su­
suzluğa çok dayanan frenk i n c i r! e riyle, az bir
rutubet içinde tö deri n l e re kök salan ufa c ı k fi­
d a n l a rl a kaplıydı, aya k l a rı n ı n al tında toprak
yerine ufa l a n m ı ş kaya parça l a rı vard ı . Bı.1 ka­
ya p a rça l a n b i l d i ğ i m iz ç a k ı l l a r g i b i , sert ve siv­
riyd i ler. Ufacık k u ru otla r, bunla�ın a ra sı ndan
baş kaldıra b i l m iş l e rd i . Pek seyrek yağan bir
yağm u rdan sonra, bu otl a r büyü müşler, tohum­
larını serpmişle r, tekrar kuru m uşlard ı . Boy­
n u z l u kaplumbağal a r a i leyi seyretmek lçir: baş­
larını çı karıyor, tekrar kabu klarının içine çe­
k i l iyorl a rd ı . Arasıra gölgede yatarı bir tavşan
yerinden zıplıyor, rahatsız ed i l d i ğ l için başka
bir tarafa kaçıyor, tekra r bir kay'J n ı n a rkasına
gizlen iyord u . Bu k u ra k çöl l e rd e m üthiş b i r sı-

109
cak hüküm sürüyor, önleri ndeki dağların man­
zarası, kaçan a i leye seri n l i k veriyor. onlara
sa n k i «hoş geld i n iz» d iyord u .
Kino kaçıyord u . . . Kaçarken kllfasında «Düş­
man türküsü» bağ ı rıyor, ona düşma n l a rı n ı n
neler yapaca kları n ı söylüyord u . Kısa bir za­
man içinde avc ı l a r y a n ı l d ı klarını a n layaca k l a r.
geri dönecekler, a rıyaca k l a r tar·yacaklar. ni­
hayet g izlendi kleri yeri keşi-edeceklerd i , sonra
bu dağlara doğru dönece klerdi. Bundan sonra­
ki işleri kolayd ı . . . Küçük f ı rlatı l m ış taşlar. kı ­
rı l m ı ş d a l l a r, aya klarının kayd ı ğ ı yerler, lıe r
şey kaçtı kları y o l u düşmanlarına gösterece kti.
Hele a rkadaki tüfe kli atl ı , onları sağ komı­
yaca ktı . . . Şimdi de «Kötülük türküsü» kafa­
sında inliyor, m üth i ş sıcağ ı n ve y ı l a n h ı ş ı rtı­
larını n çıka rd ı ğ ı melodiyi tamaml ıyord u. Türkü
yavaş yavaş kafası nda kayboluyor. yalnız g i z l i
g iz l i bey n i n i zeh i rl iyor ve ka lbinin vu ruşl a r ı n a
tempo tutuyord u .
Art• k d a ğ a tı rma n maya başla m ı ş l a rd ı , t ı r­
mand ı kça da aya kl a rı n ı n altındaki taşlar büyü­
yord u . Avc ı l a rdan epeyce ayrı lmışlard ı . Dinlen­
m e k i ç i n biraz d u rd u la r. K i n o yüksek b i r kaya
parçasına tırmandı, ayakları altı nda uza :: a :ı
sessiz vadiyi i ncelemeye koyuldu Düşmanları

110
görü n m üyordu, atlı uzu n boylu adam b i l e or­
talarda yoktu. Juana kaya n ı n gölgesine çömel­
di, su ş işesi n i Coyotito'n u n ağzı na d i kti. Coyo­
tito'n u n küçücük kurumuş d i l i ş işeyi yala maya
başlad ı . Kino tekra r ya n larına gelince Juana
başı n ı kaldırdı, ona baktı . Kino· n � n gözle ri de
J ua n a ' n ı n yarı lm ı ş topu klarına i l i ş t ı . Juana ça­
bucacı k etekleriyle aya k l arı n ı ör.�ü. sonra su
ş işes i n i ona uzattı. Kino ş işeyi a l m a d ı . J ua na '­
n ı n yorg u n yüzünde parlayan gözlerine baktı ,
çatl a m ı ş d udakları n ı d i liyle ıslattı :
«Juana, yola ben y a l n ız devam edey i m , »
ded i . «Sen bir yerde sa k l a n . b e n o n l a rı peşim­
d e dağlara sürüklerim, sen Loreto'ya geri dö­
nersin , yGhut Santa Rosa l i a 'ya g idersin. Ben
d e e l lerinden kurtulabi l i rsem, seni gelir b u l u­
rum. Tutacağı mız en e m i n yol budur değ i l
mi?»
B i r a n i ç i n J ua na , Kino'nun ta gözleri n i n
i ç i n e ba ktı, sonra: « Hayır, sen i n l e beraber g e­
leceğ i m , » d ed i .
« Be n ya lnız olursam d a h a çabuk g idf.rim.
Ben i m l e gelmekle çocuğ u m uzu büyük b i r teh­
l i keye m aruz bıra kıyorsun . »
« Hayır, senden ayrı l ma m . »
« J u a n a , kalmalısın . . Akı l l ıca nareket etmiş

111
o l u ruz. Hem ben böyle istiyoru m . �
« Hayır, k a l a m a m .»
Kino, karısı n ı n yüzünde en ufak b i r zaaf,
bir korku eseri a radı, biraz tereddüt etmes i n i
i sted i, h içbi r i n i bulamadı. Ya l n ı z c e s u r gözleri
parl ıyord u. Kino çaresizli k içinde omuzla n n ı
s i l kti, karısından kuvvet a l mışa benziyordu tek­
rar yola koy u l d u ğ u zaman içindekı pan i k tcıma­
miyle kaybolmuştu.
Dağ la ra doğ ru yükseldi kçe mazi n i n sekli
değ işiyord u . Şimdi Kino yü ksek g ranit tepe­
ler, derin uçuru m l a r a rasından ilerl iyor, 't a n k­
l a r atl ıyor, ama a rkasında en ufak b i r iz b ı ra k­
mamağa çal ışıyord u . B u n u n için doğru b i r yol
izlem iyor, z i kzak g i d iyor. i l k i n b i r yana, son­
ra başka b i r yana sapıyor, m ü m kürı olduğu ka­
d a r ta kipçi l e ri n i şaşırtmağa u ğ raşıyordu Yol
çok d i kleşmişti. A rt ı k s ı k s ı k nefe-:ı almaya baş­
l a mıştı.
Güneş yavaş yavaş aşağı doğru i n iyor d a ğ ­
l a rı n ç ı p l a k d i şlerine yaklaşıyord ...ı . Kino ka­
ran l ı k ve gölge l i k bir yarığa doğru yön değ iş­
tird i . B e l k i orada biraz su b u l a b i l i rd i . ç ü n k ü
s u l a rı hemen h i ç kalmamıştı. Uz·:ıktan b l l e bu
tepelerd e ufak tefek yeş i l l i k farked i l iyord u .
Sonra bitiş i k s ı ra dağlara b i r yol va rsa, ancak

1 12
o yarı ktan olabi l i rdi. Ama tuttuğ u yol aynı za­
manda b i raz teh l i keliydi de . . Ç ü n kü avcı l a r
da k e n d i düşündüklerini düşüneb i l i r v e aynı yo.
lu tuta b i l i rlerd i . Su şişeleri de boştu , hayır ya­
p ı l aca k başka bir şey yoktu. Yoı una de\l a m
etmel iydi . Güneş a lça l d ı kça K i n o re Juana bit­
kin bir halde d i k yarığa doğ ru t ı rrnanmağa ça­
lış ıyorla rd ı .

Yü ksekte, kurşuni taşları n m asında n . so­


m u rtkan zirvelerin a ltında küçücük bir su kay­
n ıyor ve aşağı doğru a k ıyord u . Dağları n g ö l ­
g e l i z i rvelerine tutunabilen kar y ı ğ ı n la rı bu ufa�
cık dereyi besl iyord u . B u dere n i n yata ğ ı a ra­
sıra çıpla� kaya parça l a riyle ve kuru yosun­
l a rl a dol u, tamamiyle susuz görünüyor, ama
hemen her vakit, b u z g ibi berrak tekra r n•ey­
d a n a çı kıyord u . Belki y a ğ m u r m evsiminde da­
ha fazla coşuyor, d a ğ l a rdan aşağı beyaz b i r su
sütu n u hal inde yuva rlanıyord u , ama her za­
man ufak b i r dere o l m a ktan i lari g itmiy ord u .
B i r yere suyu birikiyor, m i n icik b i r g ö l ol uyor,
sonra b i rdenbire yüz aya k kadar yüksekl i kten
düşüyor, böylece aşağ ı doğ ru i n iyor, i n iyor, so­
n u nda aşağıdaki vadide büsbütün kayboluı:: g i­
d iyord u . Zaten her düşüşünde kuru hava bir

İnci F 8 113
m i ktar suyunu em iyor, bir kısmı da göllerin et­
rafı nda b u l una n yeş i l l i kl e ri besl i )'ord u . Yüzler­
ce m i l öteden hayva nlar, yabani koyu n l a r, ge­
yi kler, yarı kaplan yabani ked i ler, çakallar ve
fareler bu ufacık göl lerden su içmeğe gelirler­
d i . Gündüzün küçü c ü k fid a n l a r a rasında pinek ­
leyen kuşlar da gece ol u nca bu dağ yar,ğ ı n ı n
basamaklı göl leri ne gelirlerd i . v;rıe bu göller
deres i n i n toprak b i ri ken kenarları nda bazı bit­
kiler küme hal i nde dal budak salmış, yabani
asmala r, küçük p a l m i yeler, tüy g i b ! sazl a : siv­
ri kaya l a rı n arasından yü ksel m i şti. Göllerd e
k urbağalar b u l u nuyor, d iplerini su içi nde ya­
şayan sol ucanlar kaplıyord u . Sanki suyu se­
\ı e n her yaratık, bu küçü k suya koşmuştu. Ya­
bani kediler avları n ı burada ara rıard ı , suyun
yüzü n ü ka n l ı d işleri n i n pa rça ladığ� hayva nların
tüyleri örtmüştü. Bu küçük göller hayat veren
yerlerdi, çünkü s u l a rı vard ı , bu küçük göller ay­
r.ı zamanda ö l ü m getire n yerlerd i , çünkü yine
de suları vard ı .
B u dere k ı z ı l çölde kaybolmajan. y ü z ayak
d üştü kten sonra e n aşağı basama kta meydana
g etird i ğ i gölcüğün kenarında taş ve k u m l a r bi­
rikmiş, ufacı k bir d ü z l ü k ha�ıl olrnuştu. Gölde
yalnız kalem incel iğinde b i r s u yüz aya k yük-

1 14
sekten düşüyor, ama bu son gölü doldurmağa,
çevredeki bitki leri büyütmeğe yetiyord u . Ya­
bani asmalar taşlara sarı l mış, hatmi ler, eğrel­
tiotları , daha birçok otl a r hayat b u l m uş l a rd ı .
Seller ufak bir kumsal y ı ğ m ı ş l a r yemyeşi l ya­
bani salata l a r k u m l u ğ u kaplamıştı . Kumsalı su
içmeğe gelen hayv a n l a rı n aya kları iyice ezmiş,
çiğnem işti .
Gü neş dağları n arkasında kaybolurk�n.
J uana ve Kino n ihayet suyun kena rı na varmış­
lard ı . B u l undukları yerden, aya k l a rı a ltında
kavru k çölü , tö uzakta d a mavi 1-'.örfezi görü­
yorlard ı . İ kisi de bitkin ve perişandılar J ua n a
derh a l d iz çöktü v e Coyotito' n u n yüzünü yı ka­
d ı , ş işesine su doldurd u , Coyotito'ya s u i ç i rd i .
Çocu k da bitkin d ü ş m ü ş , mızıldan ıyord u . Me ­
mes i n i ağzına a l ı ncaya kadar i ç i n i ç i n a ğ l a d ı ,
sonra memeye yapıştı ve ş a p ı r şa p ı r, l ı kı r l ı k ı r
e m d i . Kino da u z u n uzu n , k a n a l< a n a su ıçti,
suyun kenarında uza n d ı , vücud u n u n bütün
kasları gevşed i, rehavet i ç i nde, J urma ' n ı n meme
vermes i n i seyretti . Sonra tekra r ayağa ka l ktı.
suyun göle damladığı yere kadar g itti . vadiyi
d i kkatle i nceled i, gözleri bir noktaya ta kıldı,
kasları tekra r geri ld i . Tö aşağıda. vadide iki
avcıyı gördü, uzakta n tane a rayan ufa c ı k ka-

1 15
rıncalara benziyorlar, a rkadan da i rice b i r ka­
rınca gel iyord u .
O sı rada J ua n a dönmüş, kocasına bakı­
yord u . Kino'nun kaskatı kesi ldiğinir farkına var­
d ı , yavaşça sord u : « N e kadar uzıkta l a r? »
«Akşa ma d o ğ r u buraya varı rl ır.»
Kino, suyun oyd uğu masa 9 i b i uzanan ya­
rı ktan y u ka rı ba ktı : «Batıya doğru kaça l ı m , »
dedi.
O sı rada gözleri otuz ayak kadar yü ksek­
te bir kayaya i l işti. Kaya n ı n üstiinde tabiatın
aşındıra ra k meydana getird i ğ i birkaç mağara
vardı. Çıplak ayakları n ı n parma kları kayaya
cengel gibi yapışıyor ve i lerl iyord..ı. Y u ka r! cı­
kınca mağara l a rı iyice inceled i . Bu mağaı o l a r
a ncak birkaç a y a k deri n l i ğ i ndeydqer, ama a r­
kaya doğ ru biraz daha cukurla';iıyorl a rdı . Ki­
ne en büyüğüne g i rdi, uzandı, a ışarıdan gö­
rünmediğine emindi. Çabucak Jucna'nın y a n ı ­
n a dönd ü : « Haydi ş u kayaya �. • rma n m a l ı s ı n .
Belki bizi orada bulamazla r. »
J uana hic sual sormadan şişesini dold u r­
d u . Kino' n u n yard ı m ıyla kayaya t ı rmandı. Ki­
no öte berisin i topladı, ona uzattı . Juana ka­
y a n ı n ö n ü nde d u rd u , kocasını seyretti. Kino su

1 16
kenarı ndaki izleri ni yok etmedi , ama suyun ke­
narındaki ağaçlı k l a rı n a rasından, eğreltiotları­
nı, sa rma ş ı k l a rı kı ra ra k i lerledi kırk e l l i met­
re kadar g itti, sonra tekra r geri döndü. Kaya­
yı b i r daha iyice gözden geçird i . başka hiçbir
geçit vermediğine e m i n olduktan Janra n ıhayet
kendi de kayaya tırmandı. J u a n a ' n ı n yanına
sokul d u : « O n l a rı daha y u ka rı la n sevkedebi­
l i rsek biz tekra r vadiye iner, b '3 l k i kur iu labi­
l i riz. Yalnız çocuğun a ğ l amasından korkuyo­
ru m . Aman d ikkat et, a ğ lamasın.ı
J ua n a çocuğunun yüzünü kendi yüzüne da­
yadı ve gözleri n i n tô içine baktı . Coyotitc d a
somurtkan, ciddi, a n n e s i n i n yüzüne bakıyo r d u .
J u a n a deva m etti: «Oğlum d a durumu anlı­
yor.»
Kino mağara n ı n g i ri ş del i ğ i n r. yüzükoyun
uza n d ı , yüzünü çapraz kol l a r ı n ı n üzerine daya­
d ı . Dağların mavimtra k gölgeleri aşağı vadiye
v uruyor, körfezin üzerine kadar uzanı'fordu.
Akşa m ı n a lacakara n l ı ğ ı uzayıp g idiyord u .
Avcı lar b i r t ü r l ü görün m üyo:-d u . lierhal­
de iz b u l m a kta güçlük çekiyorla rd : . Nihayet gö­
l ü n kenarına geldi kleri zaman hemen hemen
ka ra n l ı k çökmüştü. Bu sefer üçüncü şah ı s d a
yayaydı . Herhalde atı son d i k yokuşu tırma-

1 17
namamıştı . Kino'nun b u l u n d u ğ u yerden hayal
g i bi görü nüyor l a rd ı . İ ki avcı kumsalda sağa so­
la dolaştı l a r. Kino'nun d a l l a r a rasından izledi­
ği yolu görd ü ler, yol a doğru g ittile r. Tüfe k l i a­
d a m kumsalda oturd u , d i n l e n iyord u . N i hayet
avcı l a r da y a n ı n a geldiler, çömeldi ler. Karan­
l ı kta cigara l a rı n ı n ateşleri parlad ; , söndü Son­
ra yemek yed i klerini görd ü , kon uşma sesleri
kulağına geldi.

Şimdi artık dağ yarı ğ ı n ı yoğ un b i r karan­


lık kaplamıştı . Göle dadanan hayvan l a r ya k­
laştı l a r, ama insan kokusu a l ı nca b i rer bire r
uzaklaştı lar.
Kino a rkasından b ir m ı rı ltı duyd u . Juana.
Coyotito'ya susması için yalvarıyord u . Çocu­
ğ u n ses i pek derinden geliyord u , herhalde J ua­
n a atkısıyla baş ı n ı sarmıştı.

Aşağıda k umsalda bir kibrit parladı . K i no


kibritin b i r lahza süren ayd ı n l ığ ı nda i k i avcı­
nın uyumuş o l d u ğ u n u g ö rdü, i kisi d e köpekler
gibi kıvrı l m ı ş l a rd ı . Ama üçüncü sahıs uyumu­
yor, bekl iyord u . Silahın ucu kibrit ı ş ı ğ ı nda na­
sıl da parlamıştı. Işık sön müştü, fakat Kıno
b u manzarayı bir türlü un utamad ı , iki a d a m ı n
kvırı lmış, uyu d u k l a rı n ı , üçü ncüsü :ı ü n kumsalda

1 18
d u rd u ğ u n u gene görüyord u .
K i n o mağa rada k ı m ı ldadı, Jucna'nın yGzü­
ne baktı . J ua n a ' n ı n gözlerı i ki y ı ldız g i bi par­
l ıyord u . Kino sü rünere k ona iyice yaklaştı du­
daklarını ya nakları n a dayadı ve: «Ya l n ız bir
çarem iz var,» dedi.
« İ l k i n silöhl ıya hücum ederim, tüfeğ i n i ka­
parı m , sen korkma, i kisi uyuyor.»
«Seni öldürü rler.»
J ua n a ' n ı n eli atkısı n ı n a ltından cıktı. Ki no'-
n u n kol u n u tuttu:
«Yıldızların ışığı beyaz elbiseni bel l i eder.»
« Hayı r, ay çıkmadan bu işi bitirmeliyi m . »
J ua na'ya bi rkaç tatlı söz sö-, 'emek isted i ,
a m a b u sözler ağzından çıkmadı:
« Eğer beni öldürürlerse. sen h i ç ses i n i cı ­
karma, onlar g idince sen de Loreto'ya git.»
K i no'nun bileğini tutan e l ti tremeye baş­
lad ı .
« Başka çaremiz kalmad ı . Sabah ol unca
m u h a k ka k bul urlar bizi.»
J uana titrek sesiyle: «Al l a h seni korusun.
g it,» ded i .
Kino d i kkatli d i kkatli karısı n ı n yüzüne
baktı, yalnız iri gözleri görün üyord u , e l l eri bir
şeyler araştırd ı , çoc u ğ u n u n başı n ı bııldu, bir an

1 19
i ç i n avucu baş ı n ı n üzerinde d u rdu, sonra e l i n i
kal d ı rdı, J uana'nı n yan a ğ ı na dokunaurd u . J ua­
n a nefesi n i tuttu.
Mağara n ı n önünde J uana, Kino ' n u n beyaz
elbiseleri n i ç ı k a rd ı ğ ı n ı görd ü . B u el b iseler pa­
ram pa rça ve kirli oldu k l a rı halde, gece n i n ka­
ran l ı ğ ı nda bel l i olabi l i rlerdi, esmer derisi o n u
daha i y i g izleyebi lecekti. Sonra Kino boğazın­
da asılı muska i p l i ğ i n i bıçağına geç'rdi ve bı­
çağını karn ı n ı n üzerinden sa l land ı rd ı . İ ki e l i
serbest ka lmıştı. Tekra r o n a dönm�di. B i r an
için kara n l ı kta mağara n ı n kapısında çömeldi,
sessiz durdu, sonra görünmez oldu .
J uana m a ğ a ra n ı n ö n tarafına ya klaşarak
d ı şa rı baktı, dağ deliğinde oturan bir b�ykuş
g i bi bakıyordu, a rkasında atk ı n ı n a ltında yüzü
omuzuna dayal ı , başı boynuna doğ ru çevri l m i ş
Coyotito uyuyord u . J ua na , oğ l u n u n s ı c a k nefe­
s i n i boynunda h issediyordu, karı ş ı k putperest­
l i k ve h ı ristiya n l ı k duasını okuyor, bu cana­
va r insa n l a rdan kendi lerin i korumaları için tan­
r ı l a ra yalva rıyordu.
J ua n a 'ya gece daha az kara ıı l ı k gal iyor,
doğu tarafında hafif bir a yd ı n l ı ğ ı n bel i rd iğ i n i
g örüyor, yakında a y ı n ç ı kaca ğ ı n ı a n l ı ford u .
Aşa ğ ı doğru b a ktı. Nöbetç i n i n cigarası par-

120
l ad ı .
Kino a ğ ı r g iden b i r kerten kele gibi v avaş
yavaş aşağı doğru kayıyord u. M uska ipini a r­
kaya atmış, bıçak a rkasında sal l a n ıyordı.ı Bı­
çağ ı n kayaya çarparak ses ç ı k a rması i htima­
l in i b u şekilde önlemişti. E l i n i n parmakları ka­
yaya yapışmış, ayak parmakları da·ıan a k olu­
yor, kayma mak için göğsünü tamamen taşa da­
ya mış, a ğ ı r a ğ ı r g idiyord u . Çünkü en ufak bir
ses, yuvarlan a n bir çakıl tavı, derin bir nefes,
e n ufa k bir h a reket, aşağıdaki avcı ları U"t a n ­
d ı ra b i l i rdi, geceye m a h s u s olmayan herhangi
bir ses şüphelerin i çoğaltırd ı . Fakat gece ses­
sizl i k içinde değ i l d i . Suyun kena rında yaşayan
küçük kurbağalar kuşlar gibi cıvıldıyor dağ
yarı ğ ı n ı doldura n büyük böcekler cırlak cırlak
ötüyorla rdı, Kino' n u n d a kafasında kendi m ü ­
ziği ç ı n l ıyor, deri nden, «Düşman türküsü• ağır
a ğ ı r gel iyordu , a m a «Aile türküsü» vahşı dişi
bir kaplan gibi hücuma geçmişti, şahlanmıştı,
onu ka ra n l ı kta düşmanlarına karş ı sevkediyor­
d u . Cırlak böcekler melodisini tutuyor, cıvı lda­
yan k u rbağalar türküdeki bazı kelimeleri ona
hatırlatıyord u .
K i n o b i r hayalet gibi dağ kayasından aşa­
ğ ı i niyor, çıplak ayakları n ı n birini b i rkaç san-

121
ti metre indiriyor, p a rmakları kayaya yapışıyor.
sonra öteki ayağ ı n ı , sonra bir avuc u n u , öbür
avucunu h i c d u rmadan kayaya sıkı sıkı yapış­
tı rıyor, vücudu h i ç h a reket etmiyormuş gibi
görünüyor, d u rmadan aşağı doğru sıyrılıyord u .
Kino nefesi n i n b i l e duyulmaması i ç i n ağzını
a c ı k tutuyord u . En ufa k bir g ü rü ltü yapma­
ması lôzı m d ı . Nöbetçi küçük b i r h a reketi his­
sederek a rkasına bakacak olursa , kara n l ı k ka­
y aya yapışı k olara k i lerleyen vücud u n u göre­
ceği nden e m i n d i . H i c ses c ı ka rmamalıyd , , nö­
betçinin gözleri katiyen onun tarafır.a dönme­
m e l iyd i . B u n u n icin aşağı i n mesi uz..ıyordu N i­
hayet sağ salim i nm işti, ufak b i r palmiye n i n
a rkası na çömeld i . Kalbi g ü m g ü m atıyord u ,
el leri, yüzü t e r içi ndeyd i . Çömeldi, yavaş ya­
vaş uzun bir nefes a ld ı , kenditıi yatıştı rmaya
çalıştı.
Ş imd i kend i n i düşma nlarından ayıran a ra­
zinin şekl i n i iyice hatırlamaya çalışıyordu A­
caba yol üstünde ô n i hücumuna engel olacak
bir taş var mıydı? Kayadan i nerken cok ı.. z un
zaman geçmesi ayakları n ı uyuşturmuştu, onla­
rı iyice oğdu, son ra düşünceli düşü ncel i , doğu
t a rafına baktı . B i raz sonra ay çı kacakt:. Ay
çıkmadan hücuma geçmeliyd i . . . Nöbetçi n i n ka-

1 22
ran l ı k vücudunu görüyor, ama i ki avcıyı göre­
m iyordu . Şimdi h iç tereddüt etmeden sa l d ı r­
malıyd ı . . . Sessiz, m uskan ı n i p i n i çekti, büy ü k
bıça ğ ı n ı e l i ne a l d ı . . .
Geç ka l m ı ştı, tam o s ı rada ufukta a y gö­
ründü . . . Kino tekrar çöme l d i . Kendisi g i b i ay
da don u k ve perişa ndı, ama buna rağ men dağ
ya rı ğ ı n ı keskin b i r ışık, keskin bir gölgeye te­
zat olara k doldurm uştu. Şimdi Kino kumda o­
t u ra n nöbetçiyi iyice g ö rebil iyord u . Nöbetçi a­
y a baktı, sonra da b i r cigara yaktı, kibritin
ışığı b i r a n için yüzünü a yd ı n lattı . A rt ı k Kino
beklememeliyd i . . . Nöbeçi baş ı n ı çevirince h ü ­
cum a geçmeliyd i . . . Baca kları da n i ç i n bu ka­
dar kaskatı kesi l m işti . . . Ta m o sırada y u karı­
d a n bir m ı rı ldanma işitildi, nöbetçi baş ı n ı çev i r­
d i , d i n ledi, ayağa ka l ktı. Uyuklayan avcılardan
biri k ı m ı ldandı, sonra da sord u : «Ne var?ıı
« B i lmem. Bir ses, tıpkı bir i nsan yavrusu
sesine benziyor.»
« B i l i n mez. Bozan çakal sesleri insa n ı n kine
pek benzer. B i r çakal yavrusun u n tıpkı bir in­
san yavrusu g i bi ağladığını kulağ ı m i a işittim . »
Kino'nun a l nından iri t e r d a m l aları sızıyor,
gözleri n e g i riyor, gözler i n i ya kıyord u . Ağlama
sesi tekrar geldi, nöbetçi kayaya doğru baktı ,

1 23
mağaraay gözleri n i d ikti, ve:
« Belki b i r çakaldır,» dedi.
O anda Kino, nöbetç i n i n s i l a h ı n a sarı ldı­
ğ ı nı gördü. Nöbetçi devam etti:
« Eğ e r çakalsa şimdi susar,» dedi ve silô­
h ı n ı ka l d ı rd ı .
Silôh patlad ı ğ ı zaman Kino yerinden fır­
lamış, yarı yolu katetmişti. Silahın ateşi göz­
l eri önünde parlad ı . Büyük bıçağı harekete geç­
ti. Kino bir m a k i n e gibi işl iyord u , bıça ğ ı n ı ora­
ya buraya sapl ıyor. tüfeği kapıyor. tekrar sal­
d ı rıyor, ya nı ndaki adamın baş ı n ı bir kavun gi­
b i doğruyor, nöbetçiyi b i r anda yokediyor. vu­
ruyor vuruyord u . Düşman l a rdan ü çü ncüsü e ­
l i nden kaçtı. b i r yengeç gibi suya d a l d ı , sonra
dehşet içinde, yukarıya t ı rm a n mağa baş l a d ı .
Elini, ayaklarını yabani sarmaşı k l a r dol a m ış ,
abuk s a b u k konuşuyor, yalva rıyor, yalvarıyor­
du.
Fakat Kino a rtı k h içbir şey d uym uyord u , k a l ­
bi kaskatı o l m uş , b u z kesil m işti. Tüfeği n i kal­
d ı rdı, n işan aldı. Düşmanı tekrar suya yuvarlan­
d ı . Kino suyun kenarı n a g itti, a y ı ş ı ğ ı nd a ü rkek,
perişan gözleri n i g ö rdü, ama a l d ı rı ş bile etme­
di, bu iki gözün tam ortasına ateş ett i .
Son ra Kino şaşkı n ş a ş k ı n ne yapaca ğ ı n ı

1 24
b i l m iyormu ş gibi d u rd u . Fena bir şey ol muş­
t u . . . Bazı aşina sesler beynine sızmağa uğra ­
ş ı yord u . Kurbağalar v e böcekler a rt ı k susmuş­
lardı . . . Kino'nun kan bürümüş gözleri biraz
durulur gibi oldu, beyni harekete geçti. Evet
o, bu sesleri b i l i rdi. Kaya l ı k mağaradan ağla­
ma, i n leme, isteri h a l i nd e bağırma sesleri geli­
yord u . Bunlar ö l ü m h a beri veren sesler değ i l
miydi? . . .

*
La Paz'da h e rkes bu a i l e n i n dönüşünü ha-
t ı rlar. Bazı ihtiyarl a r b u vak'ayı görmüş ola­
b i l i rlerd i , ama babalarından, büyü 1<baba l a rı n­
d a n naklen herkes b u n u b i l i rdi, b u n u kendi l e­
rinden birinin başına veya kendi başlarına gel­
miş bir olay sayarl a rd ı .
Çoc u k l a r bu haberi i l k d uyup d a , koşarak
etrafa yaydı k l a rı zaman sarı i k i n d i gü neş i ka­
sabaya vurmuş, batıdaki dağları n arkasına
doğ ru i niyor, yerde uzun gölgeler peyda edi­
yordu . Bel ki biraz da, b u n u n için, hiç kimse bu
olayı u nutamamıştı.
G itti kleri dar ve boz u k pati kayı izleyerek
K!no ile J ua na kasabaya yaklaştı l a r. Gitti k l e­
rinde olduğu gibi, b i rbirinin a rd ı ndan y ü rü-

1 25
müyorl a rd ı , yanyanayd ı lar, a rkalarında güneş
vardı, uzun gölgeler önlerinde i l e rl iyorlard ı ,
beraberlerinde i k i kara n l ı k kule taşıyor g ibiy­
d i l e r. Kino'n u n a rkasında b i r tüfek vard ı . J ua­
n a ' n ı n atkısı, b i r torba g ib i a rkasında sa l la n ı ­
yord u . İ çinde k ü ç ü k , ama a ğ ı rca b i r şey oldu­
ğu anlaşıl ıyord u . Atkı kurumuş ka nla bu laş­
m ı ştı, torba J ua na yürüdü kçe sağa sola salla­
nıyordu. J ua n a ' n ı n yüzünde kırışıklar peyda ol�
m uştu, bitkin ve perişan d ı . Yorg u n l u kla nasıl
savaştığı belli ol uyor, pa rlak gözleri daha faz­
la açılm ış, kendi i c dünyalarına çe k i l m i ş olduk­
l a rı anlaşıl ıyord u . Sanki tô uza klarda, başka
bir dünyadaydı l a r. Kino' n u n d udakları i ncel­
miş, ağzı k i l itlenmişti . Onu görenler m ü t h iş
bir korku içinde olduğunu farkediyorl ar, a m a
yü kselen b i r fırtı n a gibi de teh l i ke l i olduğ u n u
a n l ıyorlard ı . İ kisi d e i nsa n l a rdan, beşeri tecrü­
belerden uza klaşmışlar. başka bir diyara g öç­
m ü ş g ibiyd i ler. Sa n k i b i r s i h i r l i e l , onların et­
rafı n ı sarmıştı. Onları görmek için koşuşan
insanlar, h ic konuşmadan geri dönmüş, d a ğ ı l ­
m ı şl a rdı.
K i n o i l e Juana, etraflarından habersiz, ka­
sabadan geçtil e r, gözleri ne sağa , ne sola ba­
kıyor, başl a rı öne eğik, baca kları bi raz titrek,

1 26
yapma tahta bebekler g i b i yürüyorlar. z.a l i m
korku d a b u m utsuz insanl arı izl iyord u .
Badan a l ı taş b i n a l a r a rasından geçerken.
demir parma klıklar a rkasından h i zmetçiler on­
l a rı gözetl iyor, d ü kkôncı l a r başları n ı dükkô n l a ­
rından çıkarıyor, a n neler çocukları n ı n yüzü n ü
etekleriyle kapıyord u. J ua n a v e K i n o yorg un.
yollarına devam ettiler, m a h a l lelerine geld i ler,
komşu l a r geri çekildi ler, onlara yol verd i ler,
J ua n Tomas selôm a l m a k üzere e l i n i kaldırd ı ,
,
a m a h i ç b i r şey söylemed i , e l i bir süre havada
kaldı.
Kino'nun kulakları n d a «Aile türküsü» vah ­
şi vahşi ç ı n l ıyord u , b i r savaş türküsli h a l i n i a l ­
mış, i ç i n i yakıyord u . Y a n m ı ş evleri . ı i n kül leri­
ne bakmadı bile . . . Kü l lerin a rasından ken d i le­
rine yol a ça ra k sahile kada r g itti ler. Kırılmış
kayı klarına baş l a rı n ı çevird iler. Hiçbir şey gör­
mek istemiyorlard ı .
Suyun kenarı na g e l i nce d u rd u l a r, uzun u ­
zun den ize baktı l a r. Sonra Kino tüfeğ ini yere
b ı ra ktı, cebinden i nciyi ç ı k a rd:, baktı, ba ktı . . .
İ nci k u rş u ni msi parl ıyord u , ama b u sefer in­
cinin içinde n b i rçok kötü yüzler ona sı rıtıyor­
d u . Ü rkek gözleriyle gölün içinde yalvaran av­
cıyı gördü, mağarada başı kan l a r içinde o ğ l u

1 27
Coyotito'yu görd ü . İ nci ona şimd i kara n l ı k gö­
rün üyor, büyüyen kötü bir ü l sere benziyord u.
«İnci türküsü» k u l aklarında çılgın ve boz u k bir
nağmeyle bağ ı rıyord u . Eli titred i , yavaş y avaş
J uana'ya döndü ve i nciyi ona uzattı. J uana ya­
n ı nda d u rmuş, h ô l ô ölü bohçasını ;;: ı rtında ta­
şıyord u . Bir an ı c i n ıncıye baktı, sonra K i n o'ya
döndü, onun gözleri n i n içine baktı, yavaşça :
«Hayır sen . . . » ded i .
Kino kol u n u kal d ı rd ı , bütün kuvvetiyle i n ­
c iy i f ı rl attı . K i n o i l e J ua n a havada, bata n gü­
neşin ı ş ı ğ ı nda parl ayara k incinin uctuğun 1..ı , ta
uza kta suya d üştüğünü görd üler. Yanyana du­
rara k suyun yüzünde i rıc i n i n b ı ra ktı ğ ı h a l kala­
rı seyrettiler. İ nci yeşi l sularda kayarak d i be
çöktü . Sank i sallanan yosu n l a r o n u çağı rıyor­
l a r, gel mesi n i bekliyorla rd ı . Suyun dibinde eğ­
reltiot l a rı n a benzeyen yığın yığın otların a ra­
sına düştü ve yerleşti. Suyun üstü yeşil bir ay­
naya benziyord u . « Büyü k inci» d e n izin d i b i nde
yata ğ ı n a kavuşmuştu. Oradan gece� bir yen­
geç bir kum b u l utu ka l d ı rd ı . B u l ut dağ ı l ı nca
inci kayb0lmuştu.
«İnci türküsü» b i r s ü re daha Ki no'nun ku­
lağında ç ı n l a d ı , sonunda dağı l ı p g itti .

S O N
1 28

You might also like