You are on page 1of 314

P'TAAH

PLEİADES MESAJURI/1

J ANI KING
P’TAAH
PLEtADES MESAJLARI/1
1991 yılının ikinci yansında gerçekten olağandışı ve çok özel
bir şey oldu. Avustralya’nın Kuzey Queensland sahilinin
tepelerindeki bir evde bir grup insan on altı hafta boyunca, yıldız-
halkından birinin öğretisini dinlemek üzere düzenli biçimde
toplandı: Pleiades Takımyıldızı’ndan P’taah’m sevgi ve bilgelik
dolu öğretisini.
İnsanlığın, huzursuz, korku dolu bir bilinç ve içimizdeki
Tann’nın yadsınmasının insafsız etkileri yüzünden daha önce hiç
olmadığı kadar gerilim ve ıstırap içinde yaşadığı bir dönemde,
P’taah iletişimi bundan daha uygun bir zamanlama ile yapılamazdı.
P’taah, insanlığı ayrılıktan Bir’liğe geçirecek olan büyük
değişime hazırlayan yüce varlıklardan biri. Onun medyum Jani
King aracılığıyla verdiği, sınırsız bir sevgi, sevinç, yükseliş mesajı
ve günlük hayata uygulanabilir bir somut bilgidir; her ne kadar bu
bilgi insan realitesini oluşturan inanç yapılannı temelinden sarsacak
olsa bile.
P ’taah, insanlık ve Dünya gezegeni için gelecek olan yüce
değişimlerden söz ediyor, o görüş alanımızı yaşam-dolu ve çok-
boyutlu bir evrene açıyor. O, Iç-Dünya halkından ve yıldız-
halkmdan (uzaylılardan) söz ediyor, ve böylece bize asla yalnız
olmadığımızı hatırlatıyor. Dahası, o bize, korkuyu sevgiye
dönüştürmemiz, gerçekte kim olduğumuzu keşfetmemiz için büyük
bir anlayış sunuyor. O, insanı hayatta kalabilme mücadelesi içeren
bir bilince hapseden dogmaların ve kavramların prangalarını
yumuşaklıkla eritiyor, ve tüm görünümlerin aksine, insanlık için
muhteşem güzellikte bir kaderi ifşa ediyor.
Yıldız-halkırun insanlara olan sevgisi P’taah’m kendi sözlerinden
daha iyi ifade edilemezdi:
Sizi yuvaya getirmek için her şeyi yapacağız!
P'TAAH
PLEİADES MESAJLARI /1

Medyum:
Jani King

Çeviren:
Jale Gizer Gürsoy
Bu Kitabın Türkiye'deki Yayın Haklan
Akaşa Yayın ve Dağıtım Ltd. Şti.'ne aittir

Dizgi: Bilginler
K apak Düzeni: Mehmet Ali Arın
Baskı: Özal Matbaası
K apak Baskısı: Santra Ajans
Film: Senkron Grafik
Cilt: Evren Ciltevi

AKAŞA Y A Y IN ve D AĞ ITIM LTD .ŞTİ.


İstiklâl Caddesi Mis Sokak Tan Apt. No: 6/4
Beyoğlu - İstanbul
Tel: 249 20 15

İstanbul, 1998
MEDYUM HAKKINDA

Ja n i King, Yeni Zelanda'da doğup, orada eğitim gördü.


Onun P 'taah ile ilk tem ası 1947'de, orm andaki evinin yakın­
larında gerçekleşti. İkinci bilinçli tem as 1961'de gerçekleşti;
bu tarih te P'taah, Jani'ye -1988'de bir başka medyum k a n a ­
lıyla Saint Germain ile tem as k u ran a dek- Jani için hiçbir
anlam ifade etmeyen bilgiler verdi. 1961'den itibaren Ja n i.
çeşitli ülkelerde şarkıcı, dansçı, bir eş, bir denizci ve gezgin,
radyo yayıncısı, lokantacı olarak çalışarak, "sıkıcı olmayan
her işi" yaptı. Bu süreçte olağanüstü tek şey, onun oldukça
düzenli bir biçimde bir uzay gemisini görmesi, ve balinalarla
ve yunuslarla kurduğu telepatik iletişim lerdi (ki deli gömleği
giydirilip akıl hastanesine götürülm em ek için bunlardan
kimseye söz etmemişti!). Ja n i, 1980 yılında Avustralya'ya
geldi ve şimdi "... 'hayaletlere' ve uzay gemilerine rağm en,
kayalıkların ve yağm ur orm anlarının bir insanın aklını ba­
şında tuttuğu" tropikal Kuzey Q ueensland bölgesinde y a şa ­
m aktadır.
S iz harikuladesiniz.
Siz, ölçüler ötesi bir güzelliksiniz.
Siz, bu realite boyutu içinde
Kaynağı ifade etmektesiniz.
Yakında Tanrısal Benliğinizi bileceksiniz.
Ki buna yu va ya dönüş denir.

- P'TAAH-
Siz, gelmekte olan değişimlere, gezegeniniz
üzerinde meydana gelecek değişimlere tanık ola­
bilmek ve katkıda bulunabilmek için bu zamanda
enkarne oldunuz. Çok fazla beklemeniz gerekme­
yecek, bu çok yakında vuku bulacak.
Her birinizin içinde, bu değişimleri görme, in­
san bilincindeki ve Yerküre'deki değişimleri dene-
yimleme özlemi var. Ve Yerküreniz gerçekten ha­
reketlendi.
Sözcükleriniz o vecit dolu infilakı tarife yetm e­
yecek; bu gezegen üzerindeki her bir atom ve mo­
lekülün, bizzat gezegenin ilahi bir ışıkla ışıldadığı
o zaman hepinizin nasıl olacağınızı da hayal ede­
mezsiniz. Böyle olağanüstü bir güzellik hayal edi­
lemez. Ve bu geçiş gerçekleştiğinde, varlıklar, kafi­
leler halinde, en coşkulu övgü şarkılarını ve ilahi­
lerini sevinç ve şükranla söylemek üzere gezegeni­
nize gelecekler. Ve o varlıklar görünmeyenler ola­
caklar, onlar başka dünyalardan gelen, görünüm­
leri size benzemeyenler olacaklar, ama siz her şey­
deki tanrısallığı algılayabileceksiniz. Şekil ve cesa­
met önemli olmayacak, siz her şeyde Tanrı'yı göre­
ceksiniz. O öylesine sihirli, öylesine büyülü olacak.
TEŞEKKÜR

Peter ve Carol Erbe'ye, sevgi dolu destekleri, aylar bo­


yunca süren medyumik toplantılara güzel evlerini açtıkları
ve P’taah bilgilerinin kâğıda dökülmesi ve yayına hazırlan­
masında öylesine emek ve sabır gerektiren çalışmaları için
gönül dolusu şükranlarımı sunuyorum.
Bu kitabı hazırlarken beni desteklemiş olan bütün o
sevgili insanlara da teşekkür ediyorum.
David John Ward'a: Bu işlerden hiçbiri sensiz gerçekleş-
mezdi. Eğer sen St. Germain'i Avustralya'ya getirerek, böyle­
ce hepimizin hayatını değiştirmeseydin, bunların hiçbiri ol­
mazdı. Sonsuz şükranlarımla.

Jani King
Kuranda
Aralık, 1991
İÇİNDEKİLER

....................................................................11
Önsöz-^^fjjj, T a n ıtım ı..........................................15
Jani 1991................................. 23
İlk g ^yj^j .................................41
,, 11 Eylül 1 991.............................. 63
ÜÇÜnc*^^„ C else: 18 Eylül 1991.......................... 87
D ö rd ü ^ ^ ^ jg e: 25 Eylül 1991.............................. 107
Beşinc»^^^g^. g Ekim 1991..................................127
9 Ekim 1991................................149
Yedine» . 16 Ekim 1991...........................171
S e k iz iı» ^ ^ ^ C else: 23 Ekim 1991......................197
Dokuzı» 3 0 Ekim 1991.............................219
OnuncU^, ^ ^ İ s e : 6 Kasım 1991......................... 235
O n b i r i / ^ ^ j s e ; 13 Kasım 1991......................... 257
Onikini5»^ c e l s e : 20 kasım 1991.......................281
Onüçüı»^ ^ C else: 27 Kasım 1991.................305
Ondördi»"*^
ÖNSÖZ

1991 yılının ikinci yarısında çok olağandışı ve çok özel


bir şey oldu. Avustralya'nın Kuzey Quensland sahilinin tepe­
lerinde, tropikal bir dekorun ortasında, bir grup insan on altı
hafta boyunca, yıldız-varlıklanndan birinin öğretisini dinle­
mek üzere düzenli biçimde toplandı: Pleiades takımyıldızın­
dan P'taah'ın öğretilerini.
İnsan çok kadim zamanlardan beri bilgi arama peşinde
olmuştur ki, bu aslında, Kendini-bilme güdüsünden, ruhsal
kimliğini tanıma itiliminden başka bir şey değildir. Bu arzu,
tarihin açıkça belgelediği gibi, kendini-koruma ihtiyacının
bile ötesine geçmiştir. Ne yazık ki, her ne zaman insanlık ai­
lesinden biri paha biçilmez bir bilgi incisi bulup da o bilgiyi
verme zorunluluğunu hissetm işse, biz daima o mesaja ve ha­
berciye tapmış, onu tanrılaştırmış ve verdiği mesajı kurum­
sallaştırmakla kalmayıp, onu bir hayli hokus-pokusla perde-
lemişizdir. Bu da mesajı ve mesajcıyı bizim günlük yaşamı­
mızdan güvenli bir uzaklığa yerleştirmiş ve böylece -zorunlu
olarak- tamamen kontrol edilebilmemizi sağlamıştır. Çünkü
bu suretle kendimizi sorumluluk üstlenme zorunluluğundan
kurtarmış olduk; biz onu aracılara teslim ettik, dinlerin ve
dogmaların koruyucularına, gözeticilerine -rahiplere, gurula-
ra, papalara- verdik. İnsanın gücünü başkasına devretmesi­
nin ne kadar ustaca basit bir yoluydu bu. Eğer aramızda, iş­
lerin bir bakıma daha iyiye gittiğine, düzeldiğine inananlar
varsa, onlara hatırlatmak gerekir ki, iyileşme olarak görü­
nen şey, teslim edilen gücün sadece dini liderlerden ve örgüt­
lerden -örneğin- hükümetlere ya da politik sistemlere devre­
dilmesinden ibarettir. Gücü kullananların etki kapsamı da­
ha genişlemiştir, hepsi bu. Bireyin sorumluluğunu sırtından
atma eğilimi hep aynı kalmıştır, fakat insan kalbinin gerçek
özgürlük için kopardığı feryat da öyle; ve bu feryat artık işi­
tilm iş bulunuyor.
Yıldızlardan gelen insanların ve görünmeyen âlemdeki
kardeşlerimizin kendilerine tapınılmasını önleyen bir yön­
temle bilgi vermeleri onlar açısından saygıyı hak eden bir
davranıştır. Böylece medyumluk çağına girmiş olduk; bu aşi­
na olmayanlar için çok şaşırtıcı, merak uyandırıcı bir kav­
ramdı, çünkü bu durumda duvarlara asılacak resimler ve
semboller ya da putlara tapınılacak kutsal salonlar yoktu.
Tam tersine, burada girilecek olan tek tapınak içimizdeki
kutsal yerdir ve orada biz kaçınılmaz biçimde, tüm gücün
Kaynağı olarak kendi Varlığımızı, Tanrısal Benliğimizi keş­
federiz, ve böylece doğal mirasımızı yeniden talep ederiz. Bir
başka deyişle, bu bilgiden yararlanmak için kendimizle ger­
çekten yüzleşmek, sorumluluk almak zorundayız.
İşte bunu yapma cesaretini bulanlar için, medyum ka­
nalıyla alınmış öğretilerden yararlanmanın zorluğu med­
yumluk kavramında değil, fakat bilgiyi veren varlığın aktar­
dığı düşünceyi içtenlikle dikkate almamızda yatmaktadır.
Çünkü burada "realiteler" gerçekten çarpışabilir. Her ne za­
man biz bireysel ya da grupsal "realitemizin" şablonuna uy­
mayan bir düşünceyle karşı karşıya gelsek, onu büyük bir
olasılıkla "gerçek-dışı" olarak nitelendiririz; bu, bir Afrikalı
yerlinin bir Harvard profesörünün kuantum fiziği ile ilgili
açıklamalarını büyük bir kuşkuyla karşılamasına benzetile­
bilir. Medjoım kanalıyla bilgi veren belli varlıkların göster­
dikleri sabır ve sevgiye daha fazla saygı duymamız gerekir.
insanlığın, sükûn bulmaz, korkuya-dayalı bir bilinç ve
içimizdeki Tanrı'nın yadsınmasının sert, insafsız etkileri yü­
zünden daha önce hiç olmadığı kadar gerilim ve ıstırap için­
de yaşadığı bir dönemde, P'taah iletişimi bundan daha uy­
gun bir zamanlama ile yapılamazdı.
P'taah, insanlığı ayrılıktan Bir'liğe geçirecek olan deği­
şime hazırlayan yüce varlıklardan biri. Eğer bir sınırsız sev­
gi, sevinç, yükseliş mesajı, pratik, günlük hayata uygulana­
bilir bir somut düşünce mevcutsa, o zaman o bu bilgidir; her
ne kadar onun büyük bölümü insan realitesini oluşturan
inanç yapılarının kaya gibi sert temelini sarsacak olsa bile.
P'taah, insanlık ve Dünya gezegeni için gelecek olan yü­
ce değişimlerden söz ediyor, o görüş alanımızı hayatın kay­
naştığı, yaşam-dolu bir evrene açıyor, o iç-Dünya halkından
ve yıldız-halkından söz ediyor, ve böyle yapmakla da bizi yal­
nız olmadığımıza güvendiriyor. Dahası, o bize, korkuyu sev­
giye dönüştürmemiz, gerçekte kim olduğumuzu keşfetmemiz
için adeta bir deva sunuyor. O, insanı hayatta kalabilme mü­
cadelesi içeren bir bilince hapseden dogmaların ve kavram­
ların prangalarını yumuşaklıkla eritiyor, ve tüm görünüm­
lerin aksine, İnsanlık için karşı konulamaz ve nefes kesici
güzellikte bir kaderi ifşa ediyor.
Yıldız-halkının insanlara olan sevgisi P'taah'ın kendi
sözlerinden daha iyi ifade edilemezdi:
SİZİ YUVAYA GETİRMEK İÇİN HER ŞEYİ YAPA­
CAĞIZ!

Peter O. Erbe
Aralık, 1991
JA N İ KİNG’İN TANITIMI

Okurlardan çoğunun medyum Jani King'i bir ölçüde ol­


sun tanıma arzusu duymaları normal bir şeydir, ama ne var
ki genellikle, medyumluk sürecinde tüm dikkat medyum
vasıtasıyla bilgi veren varlığın üzerinde odaklanır ve okur,
burada tüm bunları mümkün kılmak için zamanını ve eneıji-
sini adayan bir insanın bulunduğunu kolayca unutabilir.
Jani'nin durumunda, biz ayaklan yere basan, sıcak
kalpli, doğayı seven, gülmeyi seven ve yoğun bir mizah duy­
gusuna sahip bir kadınla karşı karşıya bulunuyoruz.
Jani'yi tanımanız için, Jani'nin en ısrarlı soruları bizzat
yanıtlaması için bir grup toplantısı düzenledik.

S: J a n i, P 'ta a h ile n a s ıl k a r ş ıla ttın ız ?


Jani: Bu sorunun yanıtını biraz etraflıca vermem gere­
kiyor. 1947'de Yeni Zelanda'da yaşıyordum. Ben orada doğ­
dum. Çok ıssız bir bölgede, 350 dekarlık bir çam ormanının
ortasında yaşıyordum. O günlerin hemen savaş sonrası oldu­
ğu düşünülürse, ulaşım pek yoktu; yani, orası çok tecrit edil­
miş bir yerdi. İşte, ben çok küçük bir kızken, bir gün evden
çıkıp çevrede dolaştığım sırada ormanın içine doğru ilerledi­
ğimi hatırlıyorum. Ve o sırada bir şey oldu. Neler olduğunu
hatırlamıyorum, ancak daha sonra eve döndüğümde gün
hayli ilerlemişti. Ve en garip olan da, gittiğimi hiç kimse
fark etmemişti. Aranızda küçük bir kız annesi olanlar bilir­
ler, çocuğunuz bir saatliğine bile ortadan kaybolsa bir hayli
telaşlanırsınız. Ama, aradan saatler geçtiği halde hiç kimse
benim ortadan kaybolduğumu fark etmemişti.
1988 yılında AvustralyalI bir medyum, St. Germain adlı
bir yükselmiş üstada kanallık yapmaya başladı. Bu sıralarda
elime Whitley Streiber'in "Komünyon" adlı eseri geçti. Kitabı
bir arkadaşımın masasında gördüğümde, olağanüstü bir bi­
çimde ona çekildiğimi hissettim. Arkadaşıma kitabın konu­
sunun ne olduğunu sordum ve o da, "Uzaylılar tarafından
kaçırılan bir adam hakkında bir şeyler," diye yanıtladı. Kita­
bın kapağında, kocaman gözleri olan üçgen şeklinde bir yüz
yer alıyordu ve her nedense, buna neyin neden olduğunu bil­
meksizin, bir ürperti ve heyecan duydum. Ertesi gün eve ka­
panıp kitabı başından sonuna dek okudum. O bana öylesine
aşina gelmişti -Whitley Streiber'in başına gelenleri öğrendi­
ğinde dehşete düşmüş olması dışında. Ben bu duyguyu asla
yaşamadım. Bundan birkaç gün sonra, (bir medyumik celse­
de) "tesadüfen" St. Germain ile konuştum ve ona bu konuda
bir soru sordum. Ona, "1947'de bir çocukken yaşadığım ve
hatırlamadığım o deneyim hakkında bir şey söyleyebilir mi­
siniz?" diye sordum. St. Germain dedi ki, "Sen bir uzay gemi­
sine alınmıştın. Orada, belleğine, yaşamının herhangi bir
anında yüzeye çıkabilecek belli bir bilgi yerleştirilmesini sağ­
layan tıbbi bir işlemden geçirildin." Ve o bu kaçırılışı ve ne­
denini anlatmaya devam etti. Orada oturmuş, "Oh, evet,
evet," diye tekrarlayarak, gözlerim yuvalarında fırıl fırıl dö­
nerek dinliyordum. Ama, o sözlerini bitirdikten ve ben onun
söylemiş olduklarını özümsedikten sonra, öyle görünüyordu
ki bu benim için bir sürpriz olmamıştı.
Ona, bir başka varlığın bana yaptığı ziyaret hakkında
da soru sordum, ve ben bir görüntüden, bir hayaletten değil,
fiziksel bir realiteden söz ediyordum. 1961'de fiziksel bede­
niyle gelen varlık P'taah idi (onun kaç tane fiziksel bedeni
olduğunu bilmiyorum) ve biz çok olağanüstü bir görüşme
yapmıştık. Bu benim P'taah ile uyanık bilinçli halimdeyken
gerçekleşen tek buluşmam olmuştur. 1947'de olan deneyim
hakkında bana ekminezi yapıldı, ve bana o zaman olmuş
olanları şimdi bilinçli olarak hatırlıyorum. 1961'deki dene­
yim öylesine olağanüstüydü ki, bende bıraktığı bir keder tor­
tusu hâlâ mevcuttur. (Jani, bu deneyim in anısıyla derinden
etkilenm iştir ve kendini toparlam ak için bir süre bekler.)
Çünkü onu hâlâ bekliyorum -gerçekten.
Size söylemeliyim ki benim P'taah ile olan deneyimim
günden güne sizinkilerden çok farklı olmaktadır. Sizler için
bu hemen hemen... bunu izah edemiyorum -sizin deneyimi­
niz benimkinden farklı oluyor. Ben başımın içinde P'taah ile
konuşabilirim. O benimle konuşur, fakat bu sizin onunla
teke tek deneyiminizden daha uçucu ve kaçıcıdır.
S: P 'ta a h 'a bu k e d e r d u y g u su h a k k ın d a b ir şey
s o rd u n m u?
Jani: Evet, sordum.
S: N e d ed i?
Jani: Sanırım, keder hakkında size ne söylüyorsa bana
da onu söylüyor; yani, onu onun tümüyle değiştirilip dö­
nüştürülebilir olduğunu. Bir bakıma bununla başedebildim,
çünkü uzun bir zamandır gerçekten bekliyordum -yani, her
Allahın günü bekliyordum. Şimdi öyle değil, ve artık onunla
tekrar yüzyüze gelmesem de olur. Fakat bu şey hâlâ yüre­
ğimde...
S: P 'ta a h 'a m ed y u m lu k y a p a r k e n d u y g u sa lla şıy o r-
su n ve g ö z le r in h a fifç e n e m le n iyo r. P 'ta a h d u y g u la r ­
d a n ne d ereced e e tk ile n iy o r ? Ö yle sa n ıyo ru m k i bu
o n u n iç in b izle r iç in o ld u ğ u n d a n f a r k lıd ır . Bu k o n u d a
b ir b ilg in v a r m ı?
Jani; Bence bunu ona sormalısınız. Benim bütün söyle­
yebileceğim, sadece gözlerimin değil, burnumun da aktığıdır.
Onunla bu konuda bir hayli lafladık, ve ben onun bedenime
yaptıkları üzerinde hiçbir kontrole sahip olmadığımı söyle­
dim ve ondan bu işi fazla "tiksindirici" bir hale getirmemesi­
ni rica ettim; örneğin, burnum aka aka etrafta dolaşmak gi­
bi. O oldukça iyi davranıyor fakat çoğu zaman transtan çık­
tığımda burnum tamamen olmasa da hemen neredeyse akar
halde oluyor. Bir diğeri ise çoğu zaman gözyaşlarım oluyor,
her ne kadar celse sırasında benim duygusal bir katılımım
olmuyorsa da.
S: J a n i, P 'ta a h se n in beden in e g ir d iğ in d e sen n e ­
reye g id iy o rsu n ?
Jani; Hiçbir fikrim yok. Bazen sanki buralardaymışım,
pek uzaklarda değilmişim gibi hissediyorum. {Kafasının sağ
arka tarafını göstererek) Kimi zaman olanlar hakkında bir
duyumsamam oluyor, bazen onun söylemiş olduklarından bir
şeyler anımsıyorum, fakat bir başkası tarafından söylenmiş
hiçbir şeyi hatırlayamıyorum. Bazen çok zeki kesiliyorum.
Geçen gün Peter, P'taah ile bir celse yaptı, ve ben kendime
geldiğimde Peter'e dedim ki: "Oh, evet, hepsini aldım, konu­
nun ne olduğunu tümüyle biliyorum." Ancak, Peter celseyi
anlattığında, ben gerçekte söylenenlerin ancak ufak bir kıs­
mını biliyordum ki bu da size ne kadar zeki olduğumu göste­
rir. Yanıtım, gerçekten hiçbir fikrim olmadığıdır. Bazen -bu-
nun celselerde P'taah'ın söyledikleri ya da yaptıklarıyla ilgisi
olup olmadığını bilmiyorum ama- geri dönmeyi gerçekten is­
temiyorum. Geçen haftaki celsede bulunanlarınız için bu çok
duygusal bir şey olmuştu ve bunun nedenini de bilmiyorum
ama geri dönmek istemedim. Celse kayıtlarını daktiloya çe­
kerken orada gerçekten böylesine duygusallaşacak herhangi
bir şey bulamadım. Bütün bildiğim, gerçekten burada olma­
mayı tercih ettiğimdi.
S: J a n i, sen in b ed en in i te r k e tm e k o n u su n a g e le ­
lim . İlk d e fa k e n d in i n a s ıl b ır a k tın ?
Ja n i: B unu ben yapmadım. Bu benim iradem dışm da ol­
du.
S: N e d e m e k istiyo rsu n , o ö ylece g e lip d e sen i d ış a ­
r ı m ı itti?
Ja n i: H ayır, hayır. Demek istediğim şu ki, gerçeklen ne
olup bittiğini anlam adım , ilk seferinde, ben bir yere gidiyor-
m uşum gibi olmadı, işittiğim bu ses sanki bir m ağaradan ge­
liyor, sanki benim ağzımdan çıkıyor gibiydi. Kendi kendime,
"Oh," dedim , "ne oluyor?" F ak at neler olduğunu çabucak an­
ladım. Öteki şey, yani P'taah bedenim e giriyor. Onun orada
olduğunu biliyorum , ve o benim iznim olm adan bunu asla
yapm ıyor, yani bedenim e izinsiz girm iyor. Böyle bir celse ol­
duğunda, ben önce küçük bir alıştırm a yaparım ; buraya otu­
rup, gözlerim kapalı, sürekli m ırıldanırım , sonra ayrılırım ve
o içeri girer. F a k a t bazen bu göz açıp kapayıncaya kadar kı­
sa bir zam anda gerçekleşir, ki bu isterik bir durum yaratıp
bir hayli heyecana yol açabilir, özellikle de g ru p ta konu hak­
kında hiçbir şey bilmeyen kim seler hazır bulunuyorsa. Bir
an oradayım dır, hem en bir an sonra bir başkası onlara hitap
etm ektedir. B iraz kafa karıştırıcı. Bu irade dışı olay -irade
dışı diyorum , çünkü dışarı çıkm ak için uğraşm ak zorunda
kalm ıyorum - eğer çok gevşemiş haldeysem , eğer hoşça bir
vakit geçiriyorsam , ve özellikle bir-iki kadeh şarap içmişsem
m eydana gelir. O birdenbire geliverir. Ç ünkü o da bir kadeh
şarap içmek istiyordur. Oh, hiç kuşkunuz olm asın. {Kahka­
halar.)
S: Y ılla r ön ce P 'ta a h s a n a f iz ik s e l b ir fo rm için d e
g ö r ü n d ü ğ ü n d e , o b ir k a d ın y a d a b ir e rk e k o la r a k m ı,
y o k s a f a r k lı b ir şey o la ra k m ı g ö rü n m ü ştü ? Y an i, b i­
z im a lış k ın o lm a d ığ ım ız b ir şey o la r a k m ı g ö rü n m ü ş­
tü?
Jani: Evet, farklı bir şey olarak görünmüştü. O bir ışık
bedendi, fakat fiziksel bir bedendi. Yani, bu beden bizimki
kadar yoğun değildi. Bir insanımsı (humanoid) formdu bu.
Çok güzel, çok iri gözleri vardı. Bu en inanılmaz şeydi. Ger­
çekten bu konuda ne söylesem azdır, çünkü olmakta olanlar
sanki programlanıyor gibiydi. Her tür veriyi almakta olan
bir bilgisayar gibi. Fakat benim kalbimin ilgilendiği şey baş­
kaydı. Ben inanılmaz bir sevgi seline boğulmuştum. Bu o
vakte kadar deneyimlediğim hiçbir şeye benzemiyordu. O za­
mandan bu yana, aynı duyguyu medyum Azena Ramanda
vasıtasıyla bilgi veren St. Germain ile hissetmişimdir -ve bir
de açık denizde balinalarla birlikte yüzerken.
S: P 'ta a h se n in b ir b ire y o la ra k , k e n d i g e liş im in
iç in ne y a p m a n g e r e k tiğ in i söylem ek ü zere se n in le ile ­
tiş im k u r a r m ı?
Jani: O benim kulağıma küçük mücevber-gibi sözcük­
ler fısıldar, ve eğer ruhsal bakımdan en büyük hayrıma ola­
cak biçimde davranmıyorsam, o zaman uyarıcı bir sille ye­
rim.
S; B u c e ls e le r se n i fiz ik s e l b a k ım d a n y o r u p h ır p a ­
lıy o r mu?
Jani: Koşullara bağlıdır. Eğer kendimi gerçekten çok
canlı ve keyifli hissediyorsam, celseden sonra çok enerjik olu­
rum ve bu saatlerce sürer. Eğer celseden önce yorgunsam ve
kendimi pek iyi hissetmiyorsam, celseden sonra, transtan
çıktığımda kendimi kuvvetlenmiş hissederim, ama bu hal
geçtikten sonra bitkin düşerim.
S: İ n s a n la r P 'ta a h ile k işis e l b ir c e lse y a p tı k la ­
rın d a , Q bu k iş i h a k k ın d a h e r şeyi b ilir m i? O in sa n ı,
g e ç m işin i ve b ü tü n bu şeyleri?
Jani: Bilmiyorum. Burada kişisel bir deneyimi olan var
mı?
P e te r Erbe: B en im v a r. Y a n ıtla y a b ilir m iyim ?
Jani: Tabii.
P eter: O s iz in ne re n k iç ç a m a ş ır la r ı g iy d iğ in iz i
b ilir . (Kahkahalar.) Çok k iş is e l şe yle ri b ilir .
S: C e lse le rd e ik id e b ird e b a lık - p u lla n n d a n söz
e d ild iğ in i iş itiy o r u z . B u ne dem ek oluyor?
Jani: Bu bir şakadır. Geçen yıl Melboume'da üç günlük
çok ağır ve duygu yüklü bir seminerden sonra, P'taah ka­
tılımcılara hitap ediyordu. İnsanlar arasında duygusal şaıj
çok yüksekti. P'taah onlara, eğer kendi bedeni içinde olsaydı,
onların ne kadar olağanüstü güzel olduklarını, nasıl güzel
ışıklar yaydıklarını yansıtmak üzere bir ışık-gösterisi yapa­
bilecek olduğunu söyledi. O bunu söylediğinde, odadaki lam­
balar birkaç kez yanıp söndü. Birisi ona, "Sizin görünüşünüz
nasıl?" diye sordu ve P'taah da, "Ben çok güz;elim," diye ya­
nıtladı. Seminer düzenleyicisi yavaşça mırıldandı, "Eh, evet,
eğer yeşil pulları hesaba katmazsanız." Buna herkes kahka­
halarla güldü. O zaman, P'taah bu arkadaşa dönerek şöyle
karşılık verdi: "Fakat azizim, ışıklar yüzünden pullarımı gö­
remezsiniz." Böylece, bu P'taah'ın kalıcı bir şakası haline
geldi.
S: Sen o r a y a , y a n i P le ia d e s'e g itm e y i ta le p e ttin
mi?
Jani: Öyle görünüyor ki, gittim. P'taah, son otuz yıl
içinde birçok kez bir arada olduğumuzu söylüyor -Dünya'dan
ayrılıp Pleiades'e gittiğimizde. Buna dair bilinçli bir hatıram
bulunmadığını söylemeliyim size; ancak, bir uzay gemisinde
bulunduğuma dair anılarım var, çocukluğumdaki hariç. Yine
de bu konuda size söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Bu bi­
zim mantıksal algılayış tarzımız içinde pek fazla bir anlam
ifade etmiyor. Yaşamış olduğum o deneyimleri anımsamayı
istediğimi sürekli söylemişimdir, fakat P'taah, vakti geldi­
ğinde her şeyi tümüyle hatırlayacağımı söylüyor. O, vaktin
yakın olduğunu söylüyor, fakat "yakın" sözü onlar bakımın­
dan, Allah bilir, ne zamandır. Bu konuda ısrarcı olmamaya
çalışıyorum. Bu bazen biraz zor oluyor. Bazen içimde patla­
yan bir şey bana baskın çıkıyor ve yoğun bir özlem duyuyo­
rum, fakat bu konuda epeyce deneyimli oldum. Bu duygu ile
dolaşıyorum ve vaktin ne zaman gelecekse o zaman gele­
ceğini düşünüyorum. Bilme vakti hakkında P'taah'a ve kendi
ruhumun dürüstlüğüne güveniyorum ve her ne olursa ve her
nasıl olursa, benim en yüksek hayrıma olacağını biliyorum.
Diğer herkes gibi benim de, ne diye burada olduğumu merak
ettiğim kuşkulu ve karamsar zamanlarım olmuştur, ama bi­
liyor musunuz, işin aslını ararsanız, onu (P'taah'ı) seviyorum
ve tam burada ve şimdi yaşamaktan başka yapmayı tercih
ettiğim başka bir şey yok. Sanırım, söylemem gerekir ki ben
çoğunlukla mutlu bir kişiyim.
Bölüm 1

BİRİNCİ CELSE
29 Ağustos 1991

P'taah; Selamlar, sevgili dostlar. İnsanlığın tohumu


gerçekten yıldızlardan gelmedir. Sizin zamanınızdan nice
çağlar önce, yazılı tarihinizden nice devirler önce, yıldız
halkları (uzaylılar) sizin gezegeninizi tohumlamışlardır. Ve
yıldız halkları, insanlıktan asla uzakta olmamışlardır, bu
binlerce yıl boyunca birçok geliş ve gidiş olmuştur. Sizin ka­
dim kitaplarınızda, o zamanın insanları ile tanrısallık mer­
tebesine erişmiş yıldız halkları arasında yüce buluşmaların
gerçekleştiğini anlatan ve sonra mitolojiye dönüşmüş pek
çok yazı vardır. Aslında yıldız halkları sizlerden daha fazla
tanrısal değildirler. Gerçekte tek fark, yıldız halklarının tan­
rısallığın ifadeleri olduklarını bilmeleri, insanlığın ise bunu
unutmuş olmasıdır. Bu gezegenin insanları Benliğin BEN-
LİK'ten ayrı düştüğü bir hal içinde yaşamaktadırlar. Siz, her
veçhenizin gerçekten bir tanrısallık ifadesi olduğunu unut­
muşsunuz.
İnsanhğın büyük çoğunluğu bu fiziksel hayatın sizin
için "tek şans" olduğuna inanmakta. Bu böyle değildir. Ona
inansanız da, inanmasanız da tekrardoğuş bir olgudur. Bazı
dinler tekrardoğuştan söz ediyorlar, fakat bu inanca evren­
sel gerçekle uyum içinde olmayan pek çok dogma eklenmiş­
tir. Buna kısaca değineceğiz, çünkü anlamanız önemlidir.
T'taafi
T ekrardoğuştan söz eden birçok Doğu dininde, bugün yap­
tığınızın cezasını yarın çekersiniz şeklinde bir düşünce var­
dır, ye biz yarın derken gerçek günlerden değil, birçok enkar-
nasyondan söz ediyoruz. Bu böyle değildir. Siz cezayı düşün­
düğünüz zam an yargılanm ayı düşünm üş oluyorsunuz, ama
kendi zihniniz dışında, sizin yargılanm anız diye bir şey yok­
tur.
Evrensel yargılam a diye bir şey yoktur. B unu anlam a­
nız önem lidir, çünkü biz sizinle daha çok konuştukça, anla­
maya başlayacaksınız ki Benlik ile BENLİK arasındaki ayrı­
lığa neden olanlardan biri de yargılam adır, gerçekten de
Benliği çok haşin bir biçimde yargılıyorsunuz.
Bazı kadim dinlerin hayat çarkı olarak adlandırdığı tek-
rardoğuş, gerçekten bir çark gibidir, am a biz onu şöyle orta­
ya koyabiliriz: Ruh enerjisi denilen bir şey vard ır ve ruh
enerjisi kendi tanrısallığını bilir ve o her enkarnasyonda
kaynağa geri döner ve bu yürüyüş bir sonraki ve daha da
sonraki enkarnasyonlarda devam eder. İn sa n la r geçmiş h a­
yatlarını keşfetm eye çalışırlarken çok eğlendirici bir durum u
gözlemledik. H erkes geçmiş hayatlarında kim ve ne olduğu
konusunda büyük m erak ve ilgi duyuyor. Gerçek şu ki, siz
her şey oldunuz. H er bir insanın her bir veçhesi sizsiniz -bu­
nu anlasanız da anlam asanız da. Tabii, insanlar, birisi onla­
ra geçmişte K leopatra veya Napolyon olduklarını söylediğin­
de çok m utlu oluyorlar! Sonra da biri çıkıp diyecek ki, "Ama
bu olanaksız, çünkü Kleopatra bendim." Gerçek şu ki, Kleo­
patra olarak bilinen varlığın ruh enerjisinin p arçalarını oluş­
tu ran belki binlercesi vardır. Anlıyor m usunuz? Veçheler,
Kaynağa geri dönerler, te k ra r K aynak'tan çıktıkları ve dağıl­
dıkları gibi, çark dönmeye devam ettikçe, onlar daha ve daha
da çoğalırlar. Sonuçta, sevgili varlıklar, hepsi BİR'in parçala­
n dır. A yrılık yoktur. Siz, var olmuş olan ne v arsa hepsisiniz,
işte siz o'sunuz.
‘BöCüm 1
İnsanlar doğduklarında -zaman içinde bu andan söz
edersek- onlar doğup da, seçmiş oldukları kişiliğe ve aile ko­
şullarına girdiklerinde, zaten bütün o veçheleri, tüm insan­
lığı kendi içlerinde birleştirip bütünleştirmektedirler. Siz, dı­
şarı bakarken aslında kendi varlığınızın yansımalarını gör­
mektesiniz. Siz henüz küçük bir bebekken, insanlığın ortak
(kolektif) bilincine uzanır, oradan alırsınız; böylece, ülkeni­
ze, ırkınıza özgü, ortak kültürünüze uygun bir inanç yapısı
edinirsiniz. Ve pekâlâ bildiğiniz gibi, bu durum ülkeden ül­
keye, hattâ ülkenin bölgelerinden bölgelerine değişir. Hepi­
nizde ortak olan ise yargılamadır ki çocukluğunuzdan itiba­
ren bu yargılama nedeniyle geçersiz kılınmış olmanız yü­
zünden siz yargılamayı öğrenirsiniz, kendinizi geçersiz kıl­
mayı öğrenirsiniz. Ve böylece, erişkin yaşa ulaştığınızda bu
durum çoktan katı bir kalıp halinde yerleşmiş olur; siz ken­
dinizi geçersiz kılmaya başlamışsınızdır. Bu j^üzden sizin
için kendinize, kim olduğunuza bakmak öylesine acı verici­
dir ve böylece, yargıyı kendi dışınıza projekte edersiniz. Şu­
nu bilmelisiniz ki sizin dışınızda mevcut olan her şey sizin
bir yansımanızdır. S iz insan davranışlarının her veçhesini
sergilediniz. Siz kurban oldunuz, siz suçlu oldunuz. Şunu an­
lamanız önemlidir: K endi realitenizi kesinlikle kendiniz y a ­
ratırsınız. Siz aslında yüce, güçlü enerjisiniz, fakat kendi gü­
cünüzü bilmiyorsunuz. Sizin gerçekte ne olağanüstü, yaratı­
cı, çok-bojoıtlu varlıklar olduğunuz hakkında hiçbir fikriniz
yok. Ama, sevgili dostlar, bu anlayışa varmanızın artık za­
manıdır. Bu zaman büyük değişim zamanıdır. Yerküreniz
devresel bir değişim geçirmekte, aynı zamanda insanlık bi­
linci de büyük bir değişim geçirmektedir. Bu birçokları için
korku-dolu olacak bir zamandır, ama şunu bilmelisiniz ki,
gerçekten, her şeyi siz yaratmaktasınız ve sizin yarattığınız
her şeyi değiştirebilmeniz mümkündür. Siz değişimleri kor­
kuyla ya da sevgiyle yaratabilirsiniz. Eğer değişimleri kor­
kuyla yaratırsanız, gezegeninizin yıkımı ve mahvı ile yüz-
yüze geleceksiniz. Eğer realiteyi bizzat yarattığınızı iyice an­
lamışsanız, o zaman harikulade bir cenneti yaratabilecek
olan siz olursunuz; cesaretle, sevgiyle ilerlerseniz, yıkıma
gerçekten gerek kalmaz ve siz -zaman geçtikçe- hiçbir şeyin
katı kalıplar halinde saptanmış bulunmadığını anlarsınız.
Çok-boyutluluktan söz ettiğimizde, biz sadece sizin bi­
linçli olarak gelemeyeceğiniz o başka âlemlerden, o başka za­
man kuşaklarından söz etmiyoruz; biz sizin Dünyanız'ın bo­
yutlarından da söz ediyoruz. Anlayacağınız, bu bir tek Dün­
ya, bir tek hayat değildir. Değişmez, değişmesi mümkün ol­
mayan durumlar yoktur. Hakikatte ne kadar çok varlık var­
sa, o kadar da çok boyut vardır ve siz her biriniz kendi evre­
ninizin merkezî güneşisiniz. Her biriniz kendi evreninizi ya­
ratırsınız, aslında kendi hayatınıza çektiklerinizle birlikte
yaratırsınız siz ve her şeye sahip olabilirsiniz; gezegeniniz
üzerinde herkese yetecek bolluk vardır, isteyebileceğiniz her
şey orada sizin için mevcuttur.
Tezahür-ettirme sanatı sizin çok iyi bildiğiniz bir şey­
dir, ama ne var ki onun nasıl işlediğini anlamıyorsunuz, an­
cak onu her gün uygulamaktasınız. Tezahür-ettirme. Siz bol­
luk yaratabilirsiniz, siz sevinç ve gönül dolusu kahkaha ya­
ratabilirsiniz. Siz bir sevgi dünyası yaratabilirsiniz. Onların
hepsi sizin olabilir. Şunu da anlamanız gerekir, sevgili var­
lıklar, sizin katınızda yalnızca iki ifade biçimi vardır. Biri
sevgidir ve onunla birlikte tüm o harikuladelikler. Sevgi ifa­
desi olmayan her şey bir korku ifadesidir; ve siz daima bir se­
çim yapabilirsiniz. Böylece, her ne zaman fırsatlar önünüze
çıkarsa, anlamalısınız ki sevgiyi ya da korkuyu seçebilirsi­
niz. Şimdi, eğer istiyorsanız soru sorabilirsiniz.

Not: Soru (S) harfinden sonra yer alan (E) ya da (K) harfi soruyu soran
kişinin erkek mi, kadın mı olduğunu belirtm ektedir. (Ç.N.)
S; (K) B iz h e p im iz b ir'iz. Bu d e m e k tir k i, s iz ve
m evcu t o ld u ğ u n u d ü şü n d ü ğ ü m ü z h e r şey a y n ı B ir'liğ in
p a r ç a la r ıd ır . N eden b iz le r s ın ır lıy ız ve s iz d e ğ ilsin iz?
P'taah: Hepimiz Bir'iz, çünkü hepimiz bir Kaynak'tan
yaratıldık. Öyle değil mi? Tek fark, biz evrenin nasıl işledi­
ğini anlıyoruz ve siz anlamıyorsunuz. Fakat gerçekte tüm
bilgi, tüm biliş hepinizin içinde yatmaktadır. Hepiniz, aydın­
lanmak için telaş ve koşuşturma içindesiniz ve arayıp araş­
tırmakla meşgulsünüz. Sevgili dostlar, aslında bunun için
size sunulmuş olan her bir sözcük, her bir bilgi parçası bile
yeter, çünkü binlerce yıldır tüm öğretmenlerinizden gelen
tüm öğretiler size hep aynı şeyi söyleyegelmiştir. Her şey içi-
nizdedir. Şimdi, bilinciniz gitgide genişledikçe, farkındalığı-
nız arttıkça, içinizdeki anten de güçlenip genişliyor ve gide­
rek daha çok şey alıyor. Ve bu böyle oldukça, başınızın için­
deki bilgisayar giderek daha kolay kullanılabilir hale gelir.
Anlıyor musunuz? Böylece, bu demek değildir ki siz bir ara­
yışa çıkmak zorundasınız -buna gerek yoktur. Sahip olabile­
ceğiniz en iyi öğretmenler sizin doğanızda mevcuttur. Ger­
çekten, siz gezegeniniz üzerinde, bahçeniz, hayvanlarınız,
deniziniz, gökyüzünüz, mevsimleriniz gibi, doğal mirasınız
olan şeylerle gitgide daha yoğun biçimde meşgul oldukça,
Yerküreniz'in ritmiyle daha çok uyum içine girersiniz -ki bu
sizin gerçek dünyanızdır.
Bu aynı zamanda kendi bedeninizle daha çok uyum içi­
ne girmenizdir, o zaman beden ile zihin arasındaki ayrılık
azalır -o zaman fiziksel bedenin, bedeninizin yapısının, ger­
çekten, evreninizin bir mikrokozmosu olduğunu anlarsmız.
Bedeniniz gerçekten sizinle konuşur. Bedeninizde bir rahat­
sızlık olduğu zaman, o duygusal bir rahatsızlığın yansıma­
sından ibaretti^ çünkü fiziksel realitedeki her şey bir yansı­
m adır -her şey. Ve siz gitgide daha çok uyumlandıkça, bede­
ninizi gitgide daha çok anlayacaksınız. Kendi biliş halinizin,
iç bilginizin haznesine ulaşmaya başladığınızda, Benliğin
BENLÎK'ten ayrılığı gitgide azalacak ve tüm BENLİK ile git­
gide daha çok bütünleşeceksiniz. Bu sizin sorunuzu yanıtla­
mış oluyor mu?
S: B u b a n a d ü şü n m e m iç in b ir h a y li şey v e rm iş
o ld u . T eşe k k ü r ed erim .
P'taah: Sorular?
S (E): B u b iliş h a lin e d a h a çok u y u m la n m a k için
ne y a p a b ilir iz , h ız la n m a k iç in ne y a p a b ilir iz ? B en s a ­
b ırs ız ım .
P'taah: İşte o zaman yapmanız gereken şey acele etm e­
mektir.
S: B ilin c in g e n işle m e s i k o n u su n d a d a h a a k t i f o l­
m a n ın b ir y o lu yok mu?
P'taah: Ne kadar büyük bir arayış içinde olursanız, ne
kadar acele ve telaş içinde olursanız, ilerleme o kadar yavaş
olur. Yapmanız gereken şey, yaşamın akışına uymaktır. Bu,
olmak'tır. Her şeyin en büyük uyumlayıcısı, kahkahalarla
gülmektir. Daha çok oynaym, daha çok gülün. Bu bir "yap"
1ar, ve "yapma"lar meselesi değildir. Doğru ve yanlış, iyi ve
kötü diye bir şey yoktur. Ve gerçekte, yanlış karar diye bir
şey yoktur. Her şey bir öğrenme sürecidir ve sizin burada
oluşunuzun nedeni de budur. Aydınlanma bu değildir. Ne
kadar çok ararsanız, o kadar az bulacaksınız. Medyumunu­
zun çok tatlı bir sözü var, iyi bir zaman geçirmek için bura­
dayız, uzun bir zaman geçirmek için değil, diye. Ve bu, iyi bir
zaman olabilir. Çok sevgi ve kahkaha, Ay ışığı altında çıplak
dans etmek. Doğanızda hoş bir seda olmak, candan dostluk­
lar -aydınlanma konusunu dert edinmemek. Siz o konuda
kaygılandıkça, sevgili varlık, o gitgide uzaklaşır. Gerçekten
bilinmesi gereken şudur ki, siz bir tanrısal ifadesiniz, her na­
sıl olursa. Ve aslında siz şimdiden (zaten) aydınlanmış var­
lıklarsınız -ama ne var ki bunu unutmuşsunuz, o kadar. İyi
ve kötü yoktur, doğru ve yanlış yoktur. Yargılama yok, sevgi­
li varlıklar. Yukarılarda, yaptıklarınızın kaydını tutan bir
Tanrı yoktur. İnsanlık bulutlar arasında oturan bir yaşlı
adam şeklindeki bir Tann kavramı ile büyümüştür. Ve siz
büyüdüğünüz ve akli olarak bu mitolojiyi dışladığınız zaman
bile -kalben hâlâ, hepiniz- bulutlarda oturan Tanrı'nın sizi
gözetim altında tuttuğunu düşünürsünüz. Pekâlâ, sevgili
dostlar, ben tüm gökyüzünü araştırdım, baktım, baktım ve
böyle bir Tanrı bulamadım. Tanrı her şeydir, O aynı za m a n ­
da sizsiniz. Gerçekte siz O 'sunuz.
S: (E) F a k a t u n u tk a n lık çek iyo ru z!
P'taah: Gerçekten. Fakat bu incecik bir tül perdeden
ibarettir. Bakın, bütün yapmanız gereken şey, Tann konu­
sunda asla kafa yorup tasalanmayan, fakat harikulade bir
akşam geçirmekte olan şu sevgili yaratık gibi olmaktır.
(P'taah, ev sahibesinin kucağında keyifle kıvrılm ış yatan
evin kedisini işaret etmektedir.)
S: (E) S iz iy i ve k ö tü y o k tu r d e rk en , g e le c e k iç in yo ­
lu n u zu n a s ıl ta sa rlıy o rsu n u z?
P'taah: Yargısız, dostum, yargılamadan.
S: P e k i, e ğ e r izle n e c ek ik i y o l v a r sa , h iç b ir in i y a r ­
g ıla m a m a k g e re k iy o r, a m a h a n g is in i izle m e li?
P'taah: Hangisi kalbinizin şakımasını sağlıyorsa, hangi­
si sizi mutlu ediyorsa onu. Bakın, siz bir sevgi kaynağından
geliyorsunuz, öyleyse yanlış karar nasıl olabilir ki. Fark et­
mez. O anda kalbinize sevinç veren ne ise siz onu yapın. Bir
süre sonra kalbinizin bir başka şey yapmak istediğine karar
verebilirsiniz, o zaman onu yapabilirsiniz. Sonsuza dek süre­
cek bir karar vermek zorunda değilsiniz. Sonsuza-dek uzun
bir süredir, dostum. Ve daima fikrinizi değiştirebilirsiniz. El­
bette, sizin toplumunuzda sizden hayatınızda belli bir karar
verip sonsuza dek o karara göre yaşamanız bekleniyor, bunu
anlıyoruz. Ama, bu biraz budalaca görünüyor, öyle değil mi?
istediğiniz zaman değişebilirsiniz ve bu pekâlâdır. Şimdi, biz
hiçbir suretle toplumsal bilinçten söz etmiyoruz. Çoğunuz
için, kalbinizin şakımasına yol açan şeyi yapmak, toplumsal
bilinci umursamamak, ona karşı çıkmak anlamına gelebilir
ve o zaman siz hangisinin daha önemli olduğuna karar ver­
mek zorundasınız; kendi sevinç ve mutluluğunuz mu, yoksa
toplum tarafından kabul edilmek mi? Yanlış ve doğru diye
bir şey yoktur. O yalnızca insanların zihninde vardır. Ama,
ayırt edebilme (tefrik) yeteneğini gözardı etmeyelim. Biz yar-
gısızlıktan söz ederken sağduyudan yoksunluğu kastetmiyo­
ruz. Siz ayırt edebilen biri olabilirsiniz ve "Ben şunu ya da
bunu tercih ediyorum," diyebilirsiniz. Yargılamaya gelince, o
gerçekte bir şeyi "doğru" ve "yanlış", "iyi" veya "kötü" haline
getirmektir. Ne söylediğimi anlıyor musunuz? Kalbinizin se­
sine kulak verin. Yanlış karar diye bir şey yoktur -nasıl ola­
bilir ki? Ve kötü olarak yargılanan bir şey, genellikle bir kor­
kunun sonucudur. Bir kimseyi davranışlarından ötürü yargı­
ladığınız zaman -o her ne ise- bilinmelidir ki, gerçekten, o
kişi sizin bir yansımanızdan ibarettir.
S: Ö yleyse, b ir b a şk a k im s e d e b ir d e ğ e r g ö rm ek
g e r ç e k te k e n d i b ir p a r ç a n ız ı g ö r m e k tir , bunu m u d e ­
m ek istiyo rsu n u z?
P'taah: Kesinlikle. Şimdi şunu anlamanız gerekir: Bin­
lerce enkarnasyonunuz boyunca siz her şey oldunuz -öldürü­
len oldunuz, öldüren oldunuz. Fethedilen ve fetheden oldu­
nuz. Köle edilen ve köle eden oldunuz. Tecavüz edilen ve te­
cavüz eden oldunuz, çocuk oldunuz, çocuk tacizcisi oldunuz.
Olmadığınız hiçbir şey kalmadı -hepsi oldunuz. Öyleyse size
düşen bunu hatırlamaktır, ve sevgiden, şefkatten kaynaklan­
mayan eylemlerin ardında ne denli dayanılmaz acı ve ıstı­
rapların ve inanılmaz korkuların yattığını anlamaktır. Hat­
ta, bu hayatınızda bile, her birinizin öyle tarafları var ki,
kuşkusuz, onları kimsenin bilmemesini yeğlersiniz. Ama bi-
1in ki yargılama yoktur. Her biriniz Tanrı/Tanrıça düşünce­
sinden yaratıldınız, Tüm-Varolan'dan. Sizin her bir veçheniz
onun bir ifadesidir, aksi halde o olmazdı. {Uzun bir d u rakla­
ma.) Soru sormak isteyen var mı?
S: (E) B en im so ru m te za h ü r-e ttirm ^ k o n u su n d a .
N a s ıl o lu y o r d a , in s a n ın b ir şe yle ri te z a h ü r e ttir m e g i ­
r iş im le r i b a ze n g e r ç e k le ş iy o r ve b a ş k a z a m a n la r d a bu
olm uyor?
P'taah: İşte bu çok iyi bir soru. Şu sıralarda sizin insan­
larınız tarafından, tezahür-ettirme hakkında pek çok şey ya­
zıldı ve söylendi. Ve size, "Benim istediğim budur, şunu ve
şunu gerçekleştirmek istiyorum" gibi onaylamalar yapmanız
tavsiye edilir. Bunu yeterince sık bir biçimde yaparsanız, is­
teğinizin gerçekleşeceği söylenir. Ancak, o sözleri tekrarlaya-
bilseniz de, dostum, sonuçta düşünceyi duyguyla kucakladı­
ğınız, düşüncenizi hissettiğiniz zam an siz tezahür olayını
gerçekleştirirsiniz. Eğer bol para istiyor ve her gün uyandık­
tan hemen sonra, 'Bol para ve bolluk getirmek istiyorum,"
diyorsanız ve bu gerçekleşmiyorsa, o zaman bunun nedenine
bakmanız yerinde olur. Biz parayı bir örnek olarak kullanı­
yoruz, çünkü bu gerçekten insanlığın büyük bir saplantısı­
dır. Size şunu sormak isterdik: Para hakkında gerçekten ne
düşünüyorsunuz? İnsanların para hakkında söyleyegeldikle-
ri birçok şeyi işitiyoruz ve medyumumuz da geçen gün bun­
dan söz ediyordu, para hakkında ne düşündüğünü yazdı ki
bu çok iyi bir alıştırmadır. Ve o yazdıklarından hayrete düş­
tü. Yazı şöyle idi: "Paranın gözü kör olsun... yeterince yok
ki.... ihtiyacınız olduğunda asla yoktur... para için çalışmak
zorundasınız... para ağaçta yetişmiyor ki... para bütün kötü­
lüklerin kaynağıdır." Bunlar kulağa aşina geliyor mu? Ve
sonra, istediğiniz zaman para niçin gelmiyor diye merak edi­
yorsunuz...
Şimdi, sizden şunu dikkate almanızı istiyorum: Para
bir fikir yapısıdır.* Aslında ojjir simgedir. O enerjidir. O bir
bilinç sim gesidir. Siz onu aslında bir değiş-tokuş aracı olarak
kullanıyorsunuz, öyle değil mi? Ancak, onun hakkındaki his-
leriniz ve düşünceleriniz yüzünden, o bir kimlik sahibi varlı­
ğa benzetilebilir. Anlıyor musunuz? Eğer siz paranın mevcut
olmadığı, onu gerçekten sevmediğiniz inancını besliyorsanız,
ya da paranın spiritüel değeri olmadığını, ve eğer siz gerçek­
ten spiritüel bir kimse iseniz, o zaman para denen şeyin üze­
rine çıkmış olmanız gerektiğini düşünüyorsanız, ve ona sa­
hip olmamanız gerektiğini düşünüyorsanız, böylece onu ken­
dinizden uzağa itiyorsanız, onun size gelmesini nasıl bekle­
yebilirsiniz? Böylece, benim bu konuda söyleyebileceğim şey,
altta yatan inanç yapılarına bakmanız olacaktır. Sizin tüm
realitenizi yapılandıran, yaratan sizin inançlarınızdır.
İlişkilere bir göz atalım. Bir evlilik ya da aşk ilişkisi
içinde olmayan birçoğunuz harikulade bir aşığınız olması
için büyük bir arzu duyarsınız, ama gelen olmaz. Siz arzuyu
dile getiriyorsunuz: Harikulade bir aşığım olsun. Fakat aşk
hakkında gerçekten ne düşünüyorsunuz? Temelde yatan
düşünce şu ki siz aşkın inciteceğine, aşkın acı verici olduğu­
na inanıyorsunuz, çünkü sizin bildiğiniz budur. Siz bir ilişki­
nin devamlı olmayacağına inanırsınız. Siz sevgi hakkında
tüm bu inançlara sahipsiniz ve sonra hayatınıza sevginin ni­
çin gelmediğini merak edersiniz. Anlıyor musunuz? Öyleyse,
bir şey arzuladığınız ve o gerçekleşmediği zaman, elinize bir
kâğıt alın, bir tarafina arzunuzu yazın. Kâğıdın öbür tarafı­
na, neye inandığınızı yazın ve çok şaşıracaksınız.
Duyguyla kucaklanan düşünce realitenizi tezahür etti­
rir. İnanç yapısı, hepsi bu. İnançlarınız. Onlar sizin realiteni­
zin yapı taşlarıdır. Siz üstünde durduğunuz zeminin katı ol­
*fikir yapısı;P 'taah bu deyimle, gerçek ya d a realiteyle çok az ilgisi olan ya
da hiçbir ilgisi olm ayan insan realitelerin i (inanç kalıplarını) kastetm ekte­
dir.
duğuna inanırsınız, oysa öyle değildir. Siz duvarın katı ol­
duğuna, onun içinden geçemeyeceğinize inanırsınız. O da ka­
tı değildir, dostum. O -yani, katılık- sizin ve insanlığın ortak
inancıdır. Yerkürenizin katı olduğuna inanırsınız -ama de­
ğildir. Yerkürenizin içinde büyük uygarlıklar yaşamaktadır.
Eğer bilim adamlarınız Yerküre'nin içine, kilometrelerce de­
rinliğe sondaj yapsalardı, onu katı bulurlardı. Ama, aslında
değildir -bu sadece inançtır. Dünyanızın yüzeyi altında yaşa­
yan uygarlıklar ise gerçekte bir başka zaman sürekliliğinde
bulunmaktadırlar. Fakat onlar gerçekten oradadırlar. Sade­
ce, onların olmadıklarına inanırsınız, o kadar. Yerküreniz
aslında katı değildir, kendi varlığının alt katmanlarında bi­
le. Sizin tüm realiteniz akışkandır. Gerçekte hava, su veya
toprak denilen ana-unsurlar arasında pek fazla fark yoktur.
Onları öyle yapan ortak inançtır. Bu da çok iyidir, dostum,
eğer öyle olmasaydı, durum çok çapraşık olurdu, değil mi?
Fikir yapısı da -yani insanlığın taşıdığı inançlar da- ev­
rim geçirir ve bu akışkanlık hali içinde, biz, örneğin. Dünya
üzerinde İsa Mesih adı ile bulunmuş bir fiziksel varlıktan
söz edeceğiz. Yeri gelmişken, sizin katınızdaki dini pek onay­
lıyor değiliz, çünkü o büyük bir tutsaklık yapısı olagelmiştir,
fakat bu bir yana, İsa adlı varlığın bu iki bin yıl içinde bir fi­
kir yapısı haline getirilmiş olan şeyle gerçekten pek ilişkisi
yoktur. Bununla birlikte, fikir yapısı geçerlidir. Bu yapı bir
kimlik yaratmıştır ki, o varlığın kendi enkarnasyonu içinde­
ki halinin, zaman içinde meydana getirilmiş bu fikirle kıyas­
lanabilir bir tarafı yoktu. Ancak bu yine de güçlü bir fikir ya­
pısı haline gelmiştir. Sizin algıladığınız realitenizde ve düşü­
nebileceğiniz hiçbir şey yoktur ki, geçerliliği bulunmasın.
Her şey geçerlidir ve her şey tanrısal ifadedir. Siz onaylama­
dığınız zaman bile. Bu ayırt edebilme meselesidir. Aslında
siz, insanlığın ya da gezegenin en büyük uyumu için olmadı­
ğı halde mükemmelen geçerli olan birçok davranış biçimi,
inanç yapısı bulunduğunu pekâlâ anlıyorsunuz. Bununla bir­
likte, siz neyi geçersiz kılarsanız, onu güçlendirm iş olursu­
nuz. Bu korku gibidir. Korktuğunuz şeyi kendinize çekersi­
niz. İnsanlık düşüncenin zihne ait olduğuna ve zihnin dışın­
da onun bir gerçekliği bulunmadığına inanır. Fakat öyle de­
ğildir. Düşünce enerji dalgasıdır. O, kapsamına giren her şe­
yi kendine çeken bir elektromanyetik enerjiye sahiptir. Ev­
ren herhangi bir şeyi iyi ya da kötü diye yargılamaz, o sadece
VAR'dır. Bir düşünce evrene salındığında, siz böylece realite­
nizi onunla birlikte-yaratmış olursunuz. Eğer siz şöyle ve şöy­
le arzuladığınız hakkında, duyguyla kucaklanm ış bir d ü şü n ­
ce üretiyorsanız, tüm evren onu yaratm ak üzere kendini yen i­
den düzenleyecektir. Aynı şekilde, siz gerçekten benzer arzu­
ları olan insanları kendinize çekersiniz. Kaza diye bir şey
yoktur. R astlantı diye bir şey yoktur. Hepsi de yaratılır, bir-
likte-yaratılır.
Şimdi birçoklan şöyle derler: "Bir kaza hakkında ne di­
yeceğiz, örneğin bir çocuk bir arabanın önüne çıkıp da öldüğü
zaman?" "Çocuğun ana-babası ve o taşıtı kullanan kişi, onun
ailesi; nasıl olur da onlar kendileri için bu kadar korkunç bir
şeyi yaratmak isteyebilirler?" "Bir çocuk açlıktan öleceği bir
ülkede doğmayı niçin plânlar?" Gerçekten, bu deneyim için­
dir. Gerçekte ölüm diye bir şey yoktur. O bü3mk bir illüzyon­
dur. Tek bir enkarnasyon yoktur, binlerce ve binlerce art ar­
da yaşanan hayatlar vardır, ve bu uzay-zaman sürekliliği dı­
şında onlar aynı zamanda yaşanırlar. Bu enkarnasyonlar,
bir kâğıt üzerine bir çizgi gibi çizilebilselerdi ve siz onu sey-
retseydiniz, işte seyredene, yani çizgi boyunca art arda yaşa­
nan enkarnasyonları seyredene ruh enerjisi denilir. Fakat
aslında ne geçmiş, ne gelecek vardır. Ş im d i vardır yalnızca.
Tabii, insanların, binlerce enkarnasyonun birlikte, eşzaman­
lı olarak yaşandığını anlamalarının çok zor olduğunu biliyo­
ruz. Ama, gördüğünüz gibi, bu bilinç halindeyken sizin anla­
dığınız şekliyle zaman olmasaydı, bu sizin için çok zor olur­
du. Başka gezegenlerde ve galaksilerde de zaman vardır, fa­
kat o farklı bir zamandır, ve keza bilgi de vardır, çünkü yıl­
dız halkları sizin anladığınız şekli ile zamanda yolculuk ya­
pabilirler. Böylece, onlar sizin anladığınız şekli ile, geleceği
de görebilirler; ancak, geleceğiniz hakkında bize soru sorma­
yın, çünkü bizler falcı değiliz ve gerçekten, siz kendi realite­
nizi anbean kendiniz yaratırsınız. Şimdi bu konuda sorular
olduğunu anhyorum, onun için lütfen sorunuz.
S: (K) H er dü şü n cem ile k e n d i g e le c e ğ im i y a r a t t ı ­
ğ ım d o ğ ru d u r, öyle d e ğ il m i? Ö yleyse, o d ü şü n ce m i se-
ç e b ild iğ im e göre, g eleceğ e d a i r h e r h a n g i b ir d ü ş ü n ­
c em le g e le c e ğ im i de se ç e b ilirim ?
P'taah: Elbette
S: H erk es d e böyle y a p tığ ın a g ö re, b irçok fa r k lı r e ­
a lite m iz o la b ilir ve h e r r e a lite g e ç e r li o ld u ğ u n a g ö re ,
ben b ir b a şk a sın ın r e a lite s in e k a r ış m a m a lı, b u n u n la
u ğ r a ş m a m a lıy ım . B en im işle v im , b ir T a n rı çocuğu o la ­
r a k , k e n d i r e a lite m i y a r a tm a k m ıd ır?
P'taah: Gerçekten, bu böyledir. Şimdi, sizin gelecek de­
diğiniz şey hakkında başka bir şey söyleyeceğim ve olası rea­
liteler hakkında da çok kısaca konuşacağım. Hayatınızın
herhangi bir zamanında, bir seçim noktasına geldiğinizde -
seçim noktası deyimini, şunu ya da bunu yapabileceğiniz an­
lamında söylüyoruz- her seçime bir duygusal düşünce eşlik
eder. Bir örnek verelim; Genç bir adam güzel bir kızla karşı­
laşır ve onlar evlenmek istediklerine karar verirler. Şimdi,
genç adam güzel kıza evlenme teklifinde bulunmadan önce,
kendi hayatının ve evli olmanın nasıl bir şey olacağını düşü­
nür. Bir yandan, kızı çok sever, ama diğer yandan, dünyayı
gezmekten de hoşlanır. Başkalarıyla şarkı söyleyip dans et­
me, eğlenme özgürlüğüne sahip olmak ister ve bilir ki evlen­
diği takdirde bu mümkün olmayacaktır. Belki okuluna da
devam etmek istemektedir ve bilir ki bu da mümkün olmaya­
caktır. Böylece o, kalbindeki arzuyu çok dikkatle tartarak,
hangisinin daha pratik olacağını gözden geçirir ve sonunda
evlenmeye karar verir ve evlenir. Bununla birlikte, o diğer
hayatı zaten harekete geçirmiş bulunmaktadır, ve duyguyla
kucaklanmış olduğu için o diğer hayat da devam eder. İşte
geçerli realite. Onun bu durumun bilinçle farkında olmayışı­
nın tek nedeni, onun seçtiği yaşama son derece ince ve has­
sas bir biçimde odaklanmış bulunmasıdır. İşte bunun için si­
ze hayatınızın ve realitenizin akışkan olduğunu söylüyoruz.
O katı ve somut bir biçimde oluşturulmuş değildir. Yani, siz
binlerce olası realiteye sahipsiniz. Dünyanız da öyle. İşte bu
sizin "akla durgunluk verici" diye tabir ettiğiniz bir şeydir.
Ama, her bir realite geçerlidir.
Keza, yakın bir gelecekte üçüncü boyut ya da yoğun­
luktan dördüncüye geçiş konusunda pek çok şey söylenmiştir
-bu değişim hakkında ve değişim sırasında neler olacağı hak­
kında büyük korkular duyulmaktadır. Birçokları, eğer sev­
dikleri kimselerden ruhsal bakımdan daha ilerdeyseler ken­
dilerinin dördüncü-yoğunluğa (boyuta) geçip, o kadar ilerle­
miş olmayanların üçüncü-yoğunlukta kalacaklarından ya da
öleceklerinden korkuyorlar. Bu, mutlaklar, katı kalıplar için­
de düşünen insanın halidir. Oysa Yerküre akışkandır, birden
fazla Yerküre vardır -dördüncü yoğunluk Yerküre'si şimdi­
den mevcuttur. Bütün boyutlar zaten şimdiden vardır. Bu
demek değildir ki, eğer bu gezegen halkı hedefi tutturamaz­
sa dünya patlayacak ve her şey sona erecek. Bir kez daha
söylemeliyiz ki bu bir illüzyondur, sevgili dostlar. Siz ölçmez­
siniz. Bir son yoktur. Bir geçiş zamanı olacak ve bunu sis
perdeleri arasından yumuşak bir geçiş gibi, ne bir şeyin ne
diğer şeyin mevcut olduğu bir dumm olarak düşünebilirsi­
niz. Büyük bir felaketin, büyük bir yıkımın olmasına gerek
yoktur. Kuşkusuz, tedrici değişimler olacaktır ve bu değişim­
lerden bazıları çok yakında gerçekleşecek. Onlar aslında
şimdiden başlamış bulunuyor ve size hatırlatalım ki yüce
Tannçanız'ın (Dünya'nın) geçirdiği bu değişimler size korku
değil, hayranlık duygusu vermelidir. Hayranlık sevinci davet
eder. Ve ölecek olanların ölüm haberlerini okuduğunuzda,
biliniz ki bu bir seçimdir ve ölüm yoktur. Bu, deneyim için­
dir, hepsi bu. Ölüm yoktur, son yoktur. Sorusu olan var mı?
S: (E) B iz g e ç m iş h a y a tla r ım ız d a şu k e d i, şu a ğ a ç
y a d a şu çiçek d e m e ti o lm u ş m u ydu k?
P'taah: Evet. Ama, bu demek değildir ki ruh enerjisi -
bütünüyle- bir kedi, bir çiçek, bir ağaçtır. Fakat ruh düzeyin­
de, ruh bir parçasını dilediği bir şey olarak deneyimlemek is­
teyebilir. Bu görkemli bir kristal olabilir, o tamamen başka
realite boyutlarında bulunabilir. Bakın, siz yüceliğiniz içinde
sadece üç boyutlu insan varlık olarak yapılanmış değilsiniz.
Siz pek çok şeysiniz -ruh düzeyinde her neyi seçerseniz. Fa­
kat dostum, geri döndüğünüzde bir kedi olacaksınız demiyo­
ruz. Hayvanlar -burada Deniz Memelileri'ni kastetmiyoruz,
çünkü balinalar ve yunuslar insanlarla aynı ruh enerjisine
sahiptirler- bitki ve hayvan örtüsü (flora ve fauna) sizin ikin-
ci-yoğunluk diyebileceğiniz boyutta bulunmaktadır. Böylece,
bir ruh enerjisinin tümüyle bir ağaç ya da başka bir ikinci-
yoğunluk varlığı olmayı seçmesi söz konusu değildir, fakat,
gerçekten, ruh kendini istediği boyutta deneyimlemeyi seçe­
bilir. Görüyorsunuz ya, siz çok güçlüsünüz.
S; (E) O h a ld e , ru h d ü ze y in d e , d ü şü n ce s ü r e c im iz i
b e lli b ir a r z u m u z u g e r ç e k le ş tir m e yö n ü n d e e tk ile y e b i­
l i r m iyiz?
P'taah: Bir ikinci-yoğunluk varlığı olarak enkarne ol­
maktan mı söz ediyorsunuz?
S; D ö rd ü n cü -yo ğ u n lu k v a r lığ ı o la ra k .
P'taah; Sizin üçüncü-yoğunluk varlığınızla ruhu etkile­
menizden çok, ruhun bu üçüncü-yoğunluk varlığı anlayışı­
nızla sizi etkilemesi söz konusudur. Elbette siz ruhtan, yani
varlığınızın Tanrı/Tanrıça'sından, arzuladığınız şu ya da bu
şeyi isteyebilirsiniz. Bunun uygun olduğu zamanlar vardır.
Fakat, biliniz ki aslında o yüce varlığınız, neyin sizin en bü­
yük hayrınıza olduğunu bilir.
S: Ö yleyse, iç im iz d e k i T a n n ile u y u m la n m a k su re­
tiyle, h e r d u r u m d a b izim ,iç in m ü m k ü n o la n en iyi yolu
y a r a ta b ilir iz .
P'taah: Aziz dostum, öğrenilecek dersler söz konusu ol­
duğunda, sizler daima en iyi yolu yaratmaktasınız. Anlıyor
musunuz? Fakat elbette, siz tanrısal bağlantıya gitgide daha
çok uyumlandıkça, o zaman gerçekten neyin en uyumlu ol­
duğu hakkında sürekli bir anlayış içinde olursunuz.
S: F iz ik s e l o la r a k ölm ek ve b u n u n b ilin c in d e o l­
m ak ve g e r i d ö n m ek m üm kü n m ü d ü r?
P'taah: Evet, ve bu pek sık olur. Klinik olarak ölen ve
sonra gerçekten yeniden dirilen insanlar vardır.
S: B en ö lü m d en k o rk a n p e k çok in s a n ı dü şü n ü yo ­
ru m . B u y ı l b a ş la r ın d a ölen b a b a m ı h a tır lıy o r u m , o
g itm e k iste m iy o rd u . A y rılm a k ta n k o rk u y o rd u . Böylece,
eğ er b ir i ö lü rse ve bu n u n n a s ıl y a p ıld ığ ın ı b a ş k a la r ı­
n a g ö s te r m e k ü ze re g e r i d ö n e b ilirse -k i ben b u n a g ö ­
n ü llü yü m - o z a m a n k o rk u büyük ö lç ü d e a z a lır d ı. Böy­
lece in sa n , y a ş lıla r a ve korku iç in d e o la n la r a y a r d ım
e d e b ilir d i.
P'taah; Sevgili dost, siz ölseniz ve sonra geri dönseniz
dahi -ki biliyorsunuz, bu yapılmıştır- bu, insanların ölüm
korkularını gidermeye yetmez. İsa gerçekten öldü ve geri
döndü, değil mi? Bu, insanların gerçekte ölüm diye bir şeyin
olmadığını, bunun bir illüzyon olduğunu anlamalarına yar­
dımcı olmadı. Öyleyse, siz eğer bunu yapmış olsaydınız bile,
insanlara yardım ediyor olmayacaktınız, çünkü her biri bu
anlayışa kendi kendine ulaşmak zorundadır, çünkü her biri
kendi realitesini kendi yaratmaktadır. Şimdi, ölüm olayını
deneyimlemekte olan birçoklan var ki bir cennet ve cehenne­
min var olduğuna tamamıyla inanırlar. Onların zihinlerinde
neyin cennet ve neyin cehennem olduğuna dair bir imaj var­
dır ve onların öldükten sonra buldukları aynen budur. Daha
sonra bunun, böyle olması gerekmediği hakkında bir anlayı-
.şa ulaşırlar. Kimileri vardır ki ölümden sonra hiçbir şey ol­
madığına inanırlar -işte onlar çok şaşırırlar.
S: P eki, b ir i ö ld ü ğ ü n d e ta m o la ra k o n a n e le r olur?
P'taah: Birincisi, siz bilincinizi de götürürsünüz. Enerji­
nizi birlikte götürürsünüz. Birçok insan fiziksel bakımdan
artık mevcut olmadığını pek anlayamaz, çünkü onlar kendi­
lerini hâlâ bir bedene sahipmiş gibi hissederler; örneğin, be-
denden-çıkış deneyimleri geçirmiş olanlar, bilinçleri bedeni
terk ediyorken dönüp, yatmakta olan bedenlerini gördükle­
rinde, "Bu nasıl olabilir ki, çünkü sanki hâlâ bedenime sa­
hipmişim gibi hissediyorum," derler. Öyle değil mi? Böylece
bu pekçokları için olağandışı bir duyumdur, ama bilinciniz
sizinle birlikte gider. O değişmez, ancak ölümden sonra ger­
çekten ne olduğunu söylemek benim için çok zor, çünkü bu
dölyatağı içindeki bir cenine, doğumdan sonraki hayatın na­
sıl bir şey olduğunu tarif etmek gibi bir şeydir.
Bu kavramların çoğu hayli zor anlaşılır, çünkü biz si­
zin inanç yapınızın, bilinçli zihninizin sınırlı kutularına hi­
tap ediyoruz. Bizim yaptığımız, o bilinç halinizi azar azar ge­
nişletmeye çalışmaktır ki böylece daha geniş bir anlayışa
ulaşasınız, kim olduğunuzu daha çok bilesiniz. Ve sevgili
dostlar, şunu da bilin: Siz sorularınızı sorarken -ve her iste­
diğinizi sorabilirsiniz, hiçbir şey fazla önemsiz değildir- as­
lında yanıtını zaten bilmektesiniz. Sizin pek çok sorunuz ol­
duğunu biliyoruz, ancak şimdilik bu kadarının yeterli oldu­
ğunu hissediyoruz. Bu akşam çokça bilgi verildi ve biz kısa
devre olmasını (sigortaların atmasını) istemiyoruz, bilgisa-
yan aşın yüklemeyelim, ha?
Sizinle olmanm bizim için daima sevinç verici olduğunu
söylemek isteriz. İnsanlık gerçekten benim gönlümün sevgili­
sidir ve biz gelecek sefer yine birlikte olmayı umuyor, bekli­
yoruz. Böylece, sizler belki bu arada birçok soru hazırlaya­
caksınız ve biz de verebileceğimiz en iyi yanıtlan vermeye
çalışacağız.
(P'taah, sessizce ağlayan bir hanıma döner:) Her şey yo­
lundadır, sevgili kadın. O kadar ciddiye alınmaması gerek -
aslında hayat denilen bu harikulade deneyimi seçenin bizzat
siz olduğunuzu ve özellikle de bu birlikteliği çok daha değerli
kılan şeyin ayrılık olduğunu bilirken.
Sevgili dostlar, sevgiyle ve gülerek ilerleyin. Daha çok
oyun oynayın, tasasız olun. Ben şaka etmiyorum. Peki, doğ­
rusu şaka ediyorum, ama aynı zamanda ciddi söylüyorum.
Teşekkürlerimizle.
Bölüm 2

İKİNCİ CELSE
6 Eylül 1991

P'taah: îyi akşamlar sevgili dostlarım. Nasılsınız?


D in le y ic ile r: Çok iyi, te şe k k ü rle r.
P'taah: Sizlerle olmak benim için gerçekten sevinç veri­
ci. (P'taah, ses kaydından ve bantların kâğıda geçirilm esin­
den sorum lu olan kişiye hitap eder:) Cihazınız hazır mı? Çok
iyi. Öyle umut ediyoruz ki dostum, bu sözlerden bir anlam
çıkarırsınız. Biliyor musunuz, şimdiye dek söylediklerimiz­
de eneıji bire bir idi, çünkü gerçekten birçok yolu kullana­
rak, si^ n duyularınızla anladığınızdan daha fazla şeyi ileti­
yoruz. Biz, aynı zamanda, sizin bulunduğunuz başka boyut­
lara da hitap ediyoruz ve içinize gelenler kadar bir anlayışa
sahip oluyorsunuz -biz bu şekilde iletişim sağlarken- bu, o
sözleri okumaktan çok daha farklıdır. Öyleyse bunları an­
lamlandırmak size kalmıştır dostum, oldu mu?
Hoşgeldiniz sevgili dostlar. Sizin realitenizin temel taş­
lan inanç yapılarınızdır. Onlar, aslında sizin, günbegün rea­
litenizi, kendi evreninizi inşa ettiğiniz tuğlalardır. Birçok ba­
kımdan, biz temel gerçekler denilen şeyden söz ediyoruz ve
siz bu sözleri daha önce birçok kez duymuşsunuzdur. Ancak,
aslında bizim sözünü ettiğimiz temel gerçeklerin birçoğunu -
onları akli olarak çok iyi anlamış olsanız da- duygusal ba­
kımdan tam kavrayıp sindirmiş değilsiniz. Sizin realitenizin
yapı taşlan inançlarınızdır. Kimliğinizin yapı taşlan sizin
kendi hakkınızdaki in a n c ın ız ^ ve o taşlar, o kalıplar sizin
doğumunuzdan kısa bir süre sonra yerlerine yerleşmiş olur­
lar. Size, kim olduğunuz hakkında neye inanmanız gerektiği
öğretilir. Ne yazık ki size kim olduğunuz, olumsuz veçhelerle
gösterilir.
Sizin kültürünüzde, geçmişe ait rol modelleriniz -ki bu
farklı kültürlere göre farklıdır- öylesine görkemlidir ki siz o
mükemmellik ile asla boy ölçüşemeyeceğiniz duygusuna ka­
pılırsınız. Şimdi, biz burada özellikle zamanınızın temel dini
hakkında konuşuyoruz. Din, sizin kültürünüzde milyonlarca
insan için akli bakımdan yerinden çıkanimış durumdadır.
Bununla birlikte, sevgili dostlar, duygusal bakımdan o yine
sizinledir. Ve o ortak (kolektif) bilinç denilen şey ile de birlik­
tedir ve biz burada İsa Mesih'ten söz ediyoruz. Daha küçük
yaşlardayken size evinizde öğretilen -bunun mutlaka eviniz­
de öğretilmiş olması gerekmiyor- O'nun sizler için öldüğüdür;
siz çok kötü olduğunuzdan, sizleri kurtarmak için öldüğüdür,
değil mi? Bu böyle değildir, sizin asla kurtanimaya ihtiyacı­
nız olmadı ve İsa Mesih sizin için ölmedi. O daha çok kendi
Benliği için bir deneyim olarak bunu yaptı, ve bir gösteri ola­
rak. Gösterinin amacı ölüm diye bir şeyin olmadığını insan­
lığa göstermekti. İşte, her şeyin nasıl karmakanşık edilip
tersine çevrilmiş olduğunu görüyorsunuz ve hepiniz, doğdu­
ğunuzdan bu yana, bir suç ve günah anlayışı içinde büyüdü­
nüz ve böylece sizin için yargı doğmuş oldu. Şimdi size bun­
dan söz ediyoruz, çünkü sizin için, çocukluğunuzdan beri ta­
şıdığınız bu inançlar, bir çocuk olarak edindiğiniz bu dene­
yimler, siz büyüyüp erişkinlik çağına ermekteyken, travma-
tik denilecek bir ölçüde olmasa da, dünyanızı onun ardından
seyrettiğiniz bir gözlük olmaya hâlâ devam ediyor.
Hepiniz değerli olmadığınıza, sevgiye layık olmadığını­
za, evrenin size sağlayabileceği bütün o harikuladeliklere -
Tanrı sevgisine layık olmadığınıza, insanların çoğunun nefes
almaya bile layık olmadığına- layık olmadığınıza inanırsınız.
Sizin katınızda yaşayan ve gerçekten de soluk almakta zor­
luk çeken insanların bu rahatsızlıklarını gözlemlemek çok il­
ginçtir, çünkü gerçekte onlar yaşamaya layık olmadıklarına
inanırlar. Siz varlığınızın cildinizle sınırlanmış olduğuna
inanırsınız. Bu böyle değildir. Siz, Yerküre'nin yuvarlak ve
katı olduğuna inanırsınız. Bu böyle değildir. Siz, düşüncenin
kafanızın içinde kalan bir şey olduğuna, onun dünyanın geri
kalan kısmını ilgilendirmediğine inanırsınız. Bu böyle değil­
dir. Sizin için neye inandığınızı öğrenmek. Benliğiniz hak­
kında neye inandığınızı, diğer insanlar hakkında neye inan­
dığınızı öğrenmek, gezegeniniz hakkında -bitkiler ve hayvan­
lar âlemi hakkında- evreniniz hakkında neye inandığınızı
keşfetmek çok ilginç bir alıştırma olacak. Biliyor musunuz,
neye inandığınıza gerçekten bakmaya başladığınız zaman,
taşımakta olduğunuz inanç karşısında iyice afallayacaksınız,
çünkü akli olarak onların saçma olduklarını biliyorsunuz.
Siz, Tanrı/Tanrıça'nın, Tüm-Varolan'ın parçası olmadığınıza
gerçekten inanıyorsunuz ve biz sizlerin, her birinizin bütün
olmak için gönlünüzde duyduğunuz özlemi biliyoruz. Bu öz­
lem somut olarak bellidir. Ve biliyor musunuz, siz -bir başka
anlamda- zaten bütünsünüz. Benliğin BENLİK'ten ayrılığı
ise, işte o sizin için, tüm insanlık için en acı ilaçtır. Herkes
ayrılığın kederini ve acısını çekiyor, bütün olmadığını, bütün
olmayışın çaresizliğini hissediyor.
Değersiz olduğunuza, yeterince akıllı olmadığınıza, ye­
terince güzel olmadığınıza, yeterli olmadığınıza inanmaya
devam ettikçe, siz kendinizi ayrılıkta tutmaya devam ediyor­
sunuz. Dışınızdaki her şeyin sizin için bir ayna olduğunu, bir
büyük yansım a olduğunu size söyledik, ve birbirinize baktı­
ğınızda ve sert bir biçimde yargıladığınızda sizin sadece Ben­
liğe bakmakta ve kendi yansımanızı görmekte olduğunuzu
söyledik. Size şunu da söylemek isteriz: Bahçenize çıkın, gök­
yüzüne bakın, ağaçlara bakın, Ay'a, gün doğumuna, gün ba-
tımına bakın, ve o an'ın güzelliği içinde bunların sizin yansı­
malarınız olduklarım bilin. Siz hepiniz harikulade güzelsi­
niz, ama öyle olduğunuzu bilmiyorsunuz. (Bu noktada P'taah
'ın sesi tarifsiz bir yu m u şa klık alır.) Bilmiyorsunuz -ve biz
hepinizin kendi güzelliğinizden huşu duymanızı isterdik.
Varlığınızla harikulade bir aşk serüveni yaşamanın nasıl bir
şey olduğunu öğrenmenizi isterdik. Kendinizi nasıl seviyor­
sunuz? (U zun bir durak) Gerçekten, kendinizi nasıl seversi­
niz?
Aynaya bakın ve eşsiz bir mücevher olduğunuzu, insan­
lık denen mücevherin bir faseti olduğunuzu bilin, fakat sizin
bütün bildiğiniz ıstırap, elem ve yalnızlıktır. İşte şimdi deği­
şim zamanıdır, gerçekten. İnsanlık ve evren, erkek enerji de­
nilen enerjiyle işlemektedir ki bu yapma enerjisidir. İnsanlar
yapıyorlar -şimdi ise artık ihsanın olması gerekmektedir. Er­
kek enerji uğraş vermedir, organizasyondur, hamle yapmak­
tır. Dişi enerji besleyendir, izin verendir -kendinden veriştir.
Sizin hangi cinsten olduğunuz önemli değildir. R uhun cinsi­
yeti yoktur. İnsanlık, kadın cinsi da dahil olmak üzere, erkek
enerjiden gelmiştir, yapmaya, hayatta kalmaya uğraşır. Ge­
zegeniniz kadınlan, kadın-özgürlüğü hareketinden, kadının
güçlenmesi -Yeni Çağ- denilen hareketten çok keyif almak­
tadırlar. Bu kadınlar çok mutlu olmuşlardır. Onlar derler ki:
"Şimdi onlara günlerini göstereceğiz -bu sefer elimize düştü­
nüz sizi gidi piçler!" Bunu çok iyi biliyorsunuz. Ama, gerçek
şu ki kadınlar da erkek enerjiden gelmedirler, çünkü onlar
da hayatta kalmak için uğraşmak zorundaydılar, çünkü sizin
kültürünüzde dişi enerji hor görülmektedir. Erkek erkeğe.
Eğer bir erkek ağlar, yumuşak davranır, besleyen, hoşgören
olursa, o düpedüz bağışlanmaz. Pekâlâ, hepiniz gelmekte
olan değişimleri gördünüz ve bu gitgide artacak. Bu erkek
enerjiyi kötülemek demek değildir, bir dengeye gereksinim
vardır -yani erkek ve kadın, erkek ve dişi eneıji dengesine
sahip olmalıdır. Bu bir kuşun iki kanadına benzetilebilir.
Kuş tek kanatla uçamaz. Denge. Kendiniz olmaya, asıl benli­
ğiniz olmaya izin vermek. B ü tü n insanların kendileri olm a­
larına izin vermek. Bu, çocuklarınızın eğitiminde muazzam
değişiklikler anlamına gelir. Ve sizin zamanınızla çok yakın­
da çocuklar artık okullara gitmeyecekler. Bu gerçekten, çok
farklı tipte bir öğrenim deneyimi olacak.
Denge meydana gelirken, bunun yansımaları gezegeni­
niz üzerinde görülecek. Bu arada biz şunu söyleyebiliriz: Ge­
zegensel ölçekte alabildiğine uyumsuz birçok şey meydana
gelecek. Değişimler gerçekleşirken birçok insan korku ve
üzüntü içinde olacak. Ve sevgili dostlar, burada olmayı, bu
değişimlere tanık olmayı siz seçtiniz; bunu bu değişimlerin
uyumlu bir şekilde gerçekleşmesini kolaylaştırmak ve ger­
çekten ölüm diye bir şeyin mevcut olm adığını anlayabilmek
için yaptınız. Ve siz, ölüm diye bir şeyin olmadığına inandık­
ça, ve fiziksel dünyanızda her şeyi değiştirebileceğinize inan­
dıkça -ve siz bu katta bulunan her varlığın güce sahip oldu­
ğu anlayışına ulaştıkça- bu sizin için nasıl bir şey olur dersi­
niz? Siz olayları, kendi hayatınızı değiştirebileceğinizi bildi­
ğinizde, o zaman korku içinde olmayacaksınız, diğer insanla­
ra da, korkmalarına gerek olmadığını, gelmekte olan deği­
şimlerin doğru, vaktinde ve sırasında olduğunu öğreteceksi­
niz. Felaket denilene "fırsat" da denilebilir ve korkunç bir
durum olarak görülebilecek şey gerçekte bir sevinç ve kutla­
ma nedeni olabilir, çünkü bunların hepsi yeni bir düzen için
gerekli değişimi getiriyor.
İşte, neye inandığınızı ve kendi hakkınızda neye in a n d ı­
ğınızı bilmenin sizin için ne denli önemli olduğunu böylece
anlayabilirsiniz. Kendi dışınızda her şeyin sizin bir y a n sım a ­
nız olduğu anlayışına varm anın ne denli önemli olduğunu.
Siz gitgide daha çok bütünleştikçe ve bilinciniz gitgide daha
çok genişledikçe, çevrenizdeki her şey için yüce bir yansıtıcı
haline geleceksiniz. Siz kendi realitenizi kesinlikle kendiniz
yaratırsınız. Kaza yoktur, rastlantı yoktur -siz yaratırsınız,
sevgili varlıklar. Ve siz harikulade bir cennet yaratma gücü­
ne sahipsiniz.
Gelecek celselerde hayatınızda ne durumda olduğunuz.
Benliğiniz içinde nasıl bir değişim geçirebileceğiniz; ve acı ve
ıstırabı nasıl kucaklayabileceğiniz, bedensel hastalığı nasıl
sağlığa dönüştürebileceğiniz, kendi içinizde nasıl bütünlüğe
kavuşabileceğiniz, giderek nasıl daha çok kendi gerçek benli­
ğiniz haline gelebileceğiniz konularını parça parça ele alaca­
ğız. Şimdi, sorularınızı sorabilirsiniz.
S: (E) S iz y e n i d ü ze n d e n söz e d e rk e n , bu p o l it ik a ­
c ıla r ın sö zü n ü e ttik le r i Y eni D ü n ya D ü ze n i m i? Ö yle o l­
m a d ığ ın ı sa n ıy o ru m , a m a yin e de so rm a k iste d im .
P'taah: Yeni bir düzenden söz ederken, belki bizim doğ­
ru terminoloji kullanmadığımızı düşünüyorsunuz. Biz yeni
bir insanlık düzeninden söz ediyoruz. Bu aslında, bir üçüncü-
yoğunluk ya da realite boyutundan dördüncüye geçiştir, do­
layısıyla biz yeni bir insan türünden söz edebiliriz. Aslında,
bu terimlerle konuşmaktan hoşlanmıyoruz, çünkü bu değişi­
me ilişkin olarak söylediklerimiz, şim diki halinizle, gerçekten
sizin kavrayışınızın ötesinde kalm aktadır. Birçoğunuz bunun
nasıl bir şey olabileceği hakkında anlık izlenimler edinmişsi-
nizdir, fakat onu tarif etmek ana-rahmindeki bir cenine do­
ğumdan sonraki hayatın neye benzediğini tarif etmek gibi
bir şeydir. Bununla birlikte, siz onun nasıl olduğunu gerçek­
ten biliyorsunuz, çünkü -şu anda bilinçli olarak farkında ol­
masanız da- siz zaten oradasınız. Ancak, o yeni düzeni bilinç­
li olarak bilecek, ışık varlıklar olduğunuzu bilinçli olarak
kavrayacak, yüce bir teknolojiye sahip olacak ve gerçekten
her şeyin Bir olduğunu bileceksiniz. Kendi içinizde ve diğer
insanlarla aranızda ayrılık olmadığını bileceksiniz. Hepini­
zin aynı Kaynak'tan geldiğinizi, Kaynağın -tanrısal ifadenin-
parçası olduğunuzu, ayrılığın bulunmadığını bileceksiniz. Fi­
ziksel maddeyi nasıl yaratacağınızı öğreneceksiniz, aslında
Tanrı'nın düşüncesi olduğunuzu anlayacak ve o anlayış için­
de maddeyi nasıl yönetip yönlendirebileceğinizi kavrayacak­
sınız, böylece galaksiler içinde yolculuk yapabilecek ve nere­
de ve nasıl olacağınızı seçebileceksiniz. Sizin ruh enerjinizin
parçaları hem burada hem ötelerde olduğuna göre, iletişimi­
nizin telepatik olacağını, her bir atomun ve molekülün ışın­
sal enerjisini okuyabileceğinizi bileceksiniz. İşte yeni düzen
budur.
S: S ö y le d ik le r in iz in sa n ın k a lb in i se v in ç le d o ld u ­
ru yo r.
P'taah: Gerçekten. (P'taah soru sahibine doğru ilerler ve
hafifçe onun alnına dokunur.) Bakın, siz her şeyle Bir olma­
nın nasıl bir şey olduğunu deneyimlediniz. Ve siz bu deneyi­
mi yaşamışsanız işler bazen daha da zor olur, çünkü daima,
daima keder ve bekleyiş içinde olursunuz. (Uzun bir durak­
lam a olur, P'taah o kişinin alnından öpmektedir.)
(P'taah dikka tin i yeniden dinleyicilere çevirir.) Sorular?
S; (E) D em ek k i sü reç ş im d id e n b a ş la m ış ve d e ­
va m e tm e k te ve b ü tü n m esele o la y la r ı o lu ş la r ın a b ı­
r a k m a k ve o n la r ın g e liş im in e iz in verm ek?
P'taah: Doğru. Bu tam böyledir. Yapm anız değil, sadece
olm anız gerekiyor. Biliyor musunuz ki bir yarın yoktur? Sa­
dece şimdi vardır ve her insanın şimdiki anda, bu anın se­
vinci içinde ve dolu dolu yaşaması gerekir, hatta o sevinç ol­
masa bile, her ne ise onu da dolu dolu yaşamak gerekir. O
keder ve acı da olabilir, fakat o bütünüyle kucaklanm alıdır,
çünkü yarınınızı ancak böyle inşa edebilirsiniz.
Sizin zaman kavramınız burayla sınırlıdır -yereldir. Bu
uzay-zaman sürekliliği dışında farklı bir zaman mevcuttur,
ve o yalnızca şimdi'dir ve o herhangi bir zaman olabilir. Size
hatırlatmak zorundayız ki bir yann yoktur ve siz geçmişiniz­
de yaşar ve geleceğiniz için kaygılanırken şimdi'yi yaşam ı­
yorsunuz. Ancak şim di'yi yaşadığınız takdirde siz yarınların
kendi güzellikleri ile dopdolu olmalarına izin vermiş olursu­
nuz. İzin verin. İzin vermek, büyük dişi eneıjiye ait bir şey­
dir. O son derece genişleyicidir. Siz gelecek her an'ı içinde
bulunduğunuz bu anda yaratırsınız; siz geleceğin nasıl teza­
hür edeceği konusunda tasalanıyorsanız, ve "Ben şunu isti­
yorum ve onun şu şekilde, şu zamanda olmasını istiyorum,"
derseniz, olacak olan nedir sanıyorsunuz? Olacak olan şudur:
o anda derhal milyonlarca olasılığı iptal etmiş olacaksınız.
Büyük tezahür sanatı ise şöyle söylemeyi gerektirir: "Varlığı­
mın Tanrı/Tannça'sından şunu diliyorum." Ve o dileği evrene
salın ve bilin ki o şim diden olm aktadır. Onun tezahür etmesi
biraz zaman alabilir fakat bu sadece onun nasıl gerçekleşece­
ğini sizin bilmemenizdendir. Ama, siz duyguyla kucakladığı­
nız arzunuzu dile getirdiğinizde, bilinmelidir ki siz onu dile­
diğiniz andan itibaren o yürürlüğe girmiştir. Bu çok basittir.
Siz dogmatik davrandığınız ve isteğinizi kesin batlarıyla be­
lirlediğiniz zaman, olasılıkları derhal değiştirmiş olursunuz,
çünkü -bu suretle saf dışı ettiğiniz- milyonlarca değişken
vardır. Sorular?
S: (K) B ilin c in y ü k s e ltilm e s in e iliş k in o la r a k b e ­
den ne ö lçü d e ö n e m lid ir, y a d a b ed en nerede d e v re y e
g ire r?
P'taah: Doğrusu beden gerçekten harikulade bir taşıt­
tır. O, ruhu barındıran bir tapınaktır. Bedeniniz yüzlerce yıl
dayanacak şekilde tasarlanm ıştı. Siz onun o kadar dayanıklı
olamayacağına inanıyorsunuz ve o dayanmıyor. Bedeniniz,
bu realite boyutunu deneyimleyebilmeniz için bir araçtır. Be­
deniniz kendi bütünlüğüne sahiptir, onun kendi hücresel bel­
leği vardır. O sizin gezegeninizle harikulade bir rezonans ha­
lindedir ve gezegeninizin dokusunda mevcut olan her şey be­
deninizin dokusunda da mevcuttur. O buraya aittir. Şimdi,
bedene çoğu zaman büyük bir horgörüyle muamele edildiğini
gözlemledik. Pek çok spiritüel insan, bedeninin önemli olma­
dığına inanıyor; bunlar, ellerinden gelseydi ondan kurtul­
mak için her şeyi yaparlardı. Onlara öyle geliyor ki beden
onların cennete ulaşmalarını önleyen tek engeldir. Bu insan­
lar, bedenlerini yüce bir ifade olarak seçtiklerini ve onun ay­
nı zamanda tanrısal bir ifade olduğunu anlamıyorlar. Beden
olmasaydı, bu sizin için pek çok sevincin kaybı demek olur­
du. Beden birçok değişimden geçmektedir ve bu değişimlere
kirlenme -kötü kullanım- da neden olmaktadır. Ancak, be­
den gerçekten harikulade bir araçtır, o harika bir varlıktır;
esnek, çabuk iyileşen, çılgınca yaratıcı bir varlık. Ve biz bü­
tünlükten söz ederken, hücresel düzeydeki bütünlükten söz
ediyoruz. Beden tezahür etm iş Ruh'tur. Anlıyor musunuz? O
büyük kutlamalar için bir çağrıdır. Eğer bedeniniz olmasay­
dı bu çok iç sıkıcı bir üçüncü-yoğunluk olurdu. Bedenleriniz
ve bedenleriniz arasındaki bağlantılar hakkında ve kendi
hakkınızda neye inandığınızı bilmek sizin için ilginç olacak­
tır.
İnsanlık cinsel varlıklardan oluşur. Siz bir cinsiyete sa­
hipsiniz ve biz insanlık içinde cinsellik konusunda olağa­
nüstü bir çalkantının hüküm sürdüğünü görüyoruz. Bedeni­
nin kirli olduğuna inanan pek çok varlık var. Biz bahçede
çalıştıkları zamanlar dışında onların bedenlerinin kirli oldu­
ğunu görmedik. Bedeniniz sizinle daima konuşur, o bir baro­
metre gibidir. Bedendeki rahatsızlık sadece Benliğin rahat­
sızlığının bir göstergesidir. Bedenin hastalanan kısımlarına
bakmak ilginç olur. Kendinizi daha çok bildikçe, bedenin si­
zin durumunuz hakkında size söylediklerini o kadar daha iyi
algılayacaksınız. Şu ya da bu şeyin beden için iyi olmadığı­
m, ne tür besin almanız ya da neyi içmeniz veya içmemeniz
gerektiğini söyleyecek birçok insan vardır. Size şunu söyleye­
lim ki bedenlerinizin öldürültneleri çok zordur -eğer siz ger­
çekten neşe ve uyurn içindeyseniz bu hemen hemen olanaksız­
dır; o zam an, zehir bile yeseniz, o zehiri otom atik olarak dö­
nüşüm e uğratabilirsiniz. Bu dönüştürme süreci hakkında,
daha sonraki celselerde daha çok şey söyleyeceğiz.
Sevgili dostlar, sorularınızı hazırlayabilmeniz için bir
ara vereceğiz.
S: (E) A ra verm eden önce b ir so ru s o r a b ilir mi-
yim 'i S iz b izim için yü c e b ir ö ğ re tm e n sin iz. S iz b u n d a n
b ir şey e ld e e d iy o r m usunuz?
P'taah; (Şakadan kızm ış gibi) Sevgili dost! Bu asla tek
yönlü bir sokak değildir. Elbette! Sizler benim için harika öğ­
retmenlersiniz. Burada sizinle olmak benim için büyük bir
sevinçtir. Bu bizler için büyük bir öğrenim deneyimidir -ve
biz sizleri çok seviyoruz, sizinle burada olmamak nasıl eli­
mizden gelir ki?
(P'taah, dinleyicilerin dinlenmeleri için kısa bir ara ve­
rir.)
(Aradan sonra:)
P'taah: Evet, dostum?
S: (K) S ö y le d ik le r in iz i u n u ttu ğ u m u z, s ö z le r in iz i
iş ittiğ im iz h a ld e ö ğ r e tile r in iz in d e r in liğ in i ve g e r ç e k ­
liğ in i k a v r a y a m a d ığ ım ız z a m a n k e y fin izin k a ç tığ ı
o lu r m u hiç? B izd e n u san ç d u y d u ğ u n u z o lu r mu? Be­
n im k e n d i u n u tk a n lığ ım d a n u s a n d ığ ım o lu y o r d a ...
P'taah: Sevgili bayan, ben nasıl usanabilirim? Sizler he­
piniz bilmek için çaba harcıyorsunuz ve elbette unutuyorsu­
nuz. Siz bu zamanda, binlerce yıldan beri yapageldiklerinizi
gidermeye, telafi etmeye çalışıyorsunuz. B izim size söyledik­
lerimiz, size hayatlar boyunca öğretilegelmiş olanlara taban
tabana zıt şeylerdir. Söylediklerimiz gerçekten insanlığın
morfojenik* bilincine taban tabana zıt olanlardır. Siz bilinç­
te dev bir a tdım yapm aya yönelm iş bulunuyorsunuz. Bunda
usanç olmaz. Fakat gerçekten, sizin özlemlerinizi, kederleri­
nizi, ıstıraplarınızı, kalp kırıklıklarınızı anlama bağlamında
size söylediğimiz sözleri işitmediğiniz zaman bizim de kalbi­
miz kırılıyor. Fakat biz çok sabırlıyızdır da, keza, biz sizlerin
gerçekte kim olduğunuz konusunda bilgi ve anlayışa sahibiz
ve sizin nereye gitmekte olduğunuzu anlıyoruz, çünkü bir
başka anlamda siz zaten oradasınız ve biz bunu biliyoruz.
Başka sorunuz var mı, sevgili dost?
S: Bu b ir a z d a h a k işis e l. B u h a fta , va rlığ ım ı-sü r-
d ü r m e k o n u su n d a korku ve e n d işe le rim o ld u . U ğ ra şıp
iç in d e b u lu n d u ğ u m k o şu lu z o r la m a y a ç a lışıy o rd u m ;
b u n u n d a y in e benim b ir veçh em o ld u ğ u n u a n lıy o ru m
a m a o a n d a o ra d a o ld u ğ u n u b ild iğ im o h a r ik u la d e
e n e rjiy e te s lim olm a yı d a te r c ih e d e b ilir d im . O e n e rji
ö y le sin e g e n işle y ic i n ite lik te , a m a ben bu n u u n u tu yo ­
ru m . D id in m e le r için d e y k en k e n d im i o h a lin g ü z e lli­
ğ in d e n k o p a r ıp a y ırıy o ru m .
P'taah: İşte ders burada yatıyor, öyle değil mi? Siz ne
kadar şanslısınız, sevgili dost. Hiç olmazsa biliyorsunuz. Ça­
ba ve uğraş içinde olan hepinizin şöyle söyleyeceği bir an ge­
lir: "Tanrı aşkına, ben ne halt ediyorum, benim günlük haya­
tım içinde sevgi ve sevinç hani nerede? Niçin böylesine kapa­
na kıstırılmış haldeyim?" Ve o zaman, hatırlamak için bir an
sessizliğe çekilme zamanıdır. Bazen tek sakin zaman sizin
yatakta olduğunuz zamandır -uykuya varmadan önceki. O
zaman siz rüyalara dalmadan önce, o gün üzerinde düşüne­
bilir ve bilincinizden neyin kayıp gitmesine izin vermiş oldu­
ğunuzu hatırlayabilirsiniz. Hepsi bu. Fakat bu bir kendi

*Morfojenik rezonans ya da bilinç; K olektif bilinç ya da kitle bilinci veya


küresel düşünce-form u.
kendini azarlama ve suçluluk duyma zamanı olmasın. Bu
daima, kendinizi her halinizle kucaklama -her şeyin yolunda
olduğunu ve Benlik için daha çok uyum yaratabileceğinizi
bilme- zamanı olsun. Bunun uzun sürmesi gerekmez. Benlik
için, bütünlenme için bir an bile yeter. Çevrenize bakmak,
gökyüzüne bakmak, kuşlan dinlemek için bir an... (Bu sıra­
da dışarıda öten bir horoz gecenin sessizliğini yırtar ve
P'taah dikkatleri ona çeker:) Onları bile. (Ev sahibi, "onlar"
hakkında bazı deneyim leri nedeniyle şaka yollu itiraz eder:)
S: G ecenin s a a t ü ç ü n d e b ile mi?
P'taah: Elbette. Ve siz gece saat üçte uyandığınız ve bir
horozun öttüğünü duyduğunuz zaman, bu sevinilecek bir
şeydir -o horoz zaman kaygısı taşımaz.
S: Çok d o ğ ru .
P'taah: Siz buradakiler, çok şanslısınız. Siz çok güzel bir
çevrede yaşıyorsunuz ve burayı güzelliği için seçmişsiniz, do­
layısıyla bunun keyfine varmanız gerekir. Doğa size kitap­
lardan, filmlerden, gurulardan ve benden daha çok şey öğre­
tecektir.
S: (K) R ü y a la r h a k k ın d a b ir sorum v a r. N e d e n b a ­
zen r ü y a la r ım ız e r te s i g ü n o la c a k la r ı ta m o la r a k b il­
d iriy o r , ve bu n e d e n h ep böyle olm uyor?
P'taah: Uyku sizin çok-boyutluluğunuzu deneyimleme-
nize olanak verir, rüyalar sadece alacağınız dersler için de­
ğil, fakat aynı zamanda yüce serüvenler için de deneyimle-
nir. Siz uyurken yolculuk yaparsınız, fiziksel temas halinde
olmadığınız insanlarla buluşursunuz, hem bu gezegende ve
katlarda hem de diğer gezegenlerde ve katlarda bulunan
varlıklarla buluşursunuz. Rüya zamanında çok faal olursu­
nuz ve gerçekten, eğer böyle olmasaydı, siz mevcut olamazdı­
nız, bu bir bakıma asıl realitedir. O gerçektir, geçerlidir ve
siz o diğer bilinç hallerindeyken, işte o zaman bu şimdiki ha­
liniz rüya halidir.
S: U y a n d ık ta n so n ra d a o b ilin ç h a lin i n u s ıl k o ru ­
y a b ilir iz ? B u nu e ld e etm ek için b ir tek n ik u y g u la y a b i­
l ir m iyiz?
P'taah; Bu gerekli değildir, sevgili dost. Sizin elde etme­
ye uğraştığınız şey bilinç içindeki çok-boyutluluk anlayışına
ulaşmaktır ki bu gerçekten, oluş yolundadır. Fakat kuşku­
suz, ayrılığın giderilişini hızlandırma yolunda sizin yapabile­
cekleriniz vardır. Bunlardan biri şu:_şizin uzun ve kesintisiz
uyku sürelerine gereksiniminiz y ok t^ . Eğer geceleri altı sa­
atten fazla uyumasanız ve o uykuyu üçer saatlik bölümlere
ayırsanız ve sonra geceyarısından itibaren saat 4'e kadar
olan zamanı kullansanız, o zaman realitelerin ayrılığı azalır.
Sabahın erken saatlerindeki zamanınızı değişik bilinç halle­
rine girmek, serüvenler yaşamak, bilinçli olarak bedeninizi
terk etmek için -siz buna "beden-dışı-deneyimler" diyorsu­
nuz- kullanabilirsiniz. Sabahın erken saatlerinde bu çok ko­
laylaşır. Kendinizi'sadece gevşetir ve uyumadan önce, üç
saat uyumak ve sonra oynamak istediğinizi belirtirsiniz. Ve
sonra siz bu harikulade bilinç hallerini deneyimleyebilirsi-
niz; ayrıca rüyalarınızı yazmak da yararlı olur. Eğer uyku
dönemlerinizden tam dakikasında uyanırsanız, rüyalarınızın
çok net ve canlı olacağını göreceksiniz ve eğer onlan yazar­
sanız, bunu en az yirmi bir gün yapın. Bildiğim kimselerin
çoğu rüya defteri tutuyor ve rüyalarını daima yazıyorlar. Siz
de böyle yaparsanız, bir süre sonra, rüyaların belli bir kalıba
sahip olduğunu fark edeceksiniz. Bu kalıp sizin bilinç-dışı
zihninizin bilinçli zihninizle konuşması gibi bir şey olacak.
Bu olağanüstü bir serüvendir, ve kuşkusuz bu konuda göste­
receğiniz çabaya değer.
S: (E) B u k o n u d a d e n e y im y a p a rk e n , te k r a r la n a n
"beden d ışı deneyim " h a k k ın d a b ir a ç ık la m a r ic a e d i­
y o ru m , bu s ır a la r d a ben f iz ik s e l o la ra k ç e ş itli y ü k s e k ­
lik le r e ç ık ıy o ru m . D ü n gece, örn eğin , d ış a tm o sfe re k a ­
d a r y ü k s e ld im . G erçek te olan n ed ir?
P'taah: Sizin bu realite katında yolculuk yaptığınız za
manlar vardır, bu durumda çok uzaklara yükseldiğinizi his
setmezsiniz. Eğer bunun bilincinde olursanız, o zaman bilin
cinizi Yerküre'nin herhangi bir tarafına projekte edebilirsi
niz. Dostlarınızı ziyaret etmek üzere onlara uğrayabilirsiniz
Başka zamanlarda, bu realite katının ötesine geçtiğiniz olur
Sizin tabirinizle Yerküre'nin ötesine geçersiniz. Şimdi, dene
yimin başlamakta olduğunu hissettiğinizde, olup bitenlerin
bilinçle farkında olmayı isteyebilirsiniz, ve siz bunu uykuda,
rüya halinde, ya da uyanık halinizde beden-dışı deneyim ya­
şarken talep edebilirsiniz. Çünkü çoğunlukla, hatta, bir be-
den-dışı deneyim esnasında -ki bu bilinçli bir halde ardınıza
bakıp bedeninizi gördüğünüz durumlardır- eğer bu realite
boyutu dışına çok sık olarak yolculuk yapıyorsanız, bilinci­
nizde bunun bilgisini geri getirmeyeceksiniz. Bu o deneyim­
lerin günlük realitenizi etkilemedikleri anlamına gelmez. Sa­
dece onları bilinçli olarak hatırlam azsınız.^akat siz rüya gö-
rüyorken, o halinizi yönlendirebilir ve şöyle söyleyebilirsi­
niz: "Bunun bilincinde olmak, geçirdiğim serüvenleri bilmek
istiyorum." Bunu yapabilirsiniz, rüya halinizi yönlendirebi­
lirsiniz. Siz rüya içinde, rüya gördüğünüzün bilincinde olabi­
lirsiniz.
S: Bu d e n e y im in y a n e tk is i b ir ş ifa d u yg u su , a la ­
b ild iğ in e b ir s a ğ lık ve esen lik d u y g u su o la r a k h is se d i­
liyo r. B u n u n o d u r u m la iliş k is i n e d ir?
P'taah: Ama, zaten öyledir. Siz yolculuk yaparken ve di­
ğer realite boyutlarındaki kardeşlerinizle buluşup birleşir­
ken ve büyük bilgeliğe ve sevince ulaşırken ne olduğunu sa­
nıyorsunuz, bunun nasıl bir yarar sağladığını sanıyorsunuz?
Bu sizin için bir şifa yaratmaktadır, isteyin ve o sizin için te­
zahür ettirilecektir. Zorlamayın. İsteyin ve izin verin, ama
beklentiler taşım adan. Daha önce söylediğimiz gibi, beklenti-
1er olasılıkları engeller, tezahür alanını daraltırlar.
S: P eki, beden e g e r i dön em em ek g ib i b ir r is k v a r
m ıd ır?
P'taah: Hiçbir risk yoktur. Pek çok insan geri dönüş yo­
lunu bulamayacağından korkar. Sizlere şunu söylemek iste­
riz, sevgili varlıklar: Sizler güvenli bir evrendesiniz. Size hiç­
bir şey zarar veremez. S iz ölemezsiniz. Siz ruhen büyük bir
bütünlük içindesiniz. Sîzler egemen varlıklarsınız. Hiçbir
şey size zarar veremez. Siz sayısız evrenlerin hangisine yol­
culuk yaparsanız yapın, güvenliktesiniz. Siz varlığınızın
Tanrı/Tanrıça'sının bütünlüğü içinde emniyettesiniz.
S (K): B ir sü re ön ce J u lia 'n ın ve G ita 'n ın so rd u ğ u
s o r u la r ın d e v a m ı o la r a k şu n u so rm a k istiyo ru m : F i­
z ik s e l b ir h a s ta lığ a y a k a la n d ığ ım ız d a , bu h a s ta lığ a
n eden o la n , y a n i d ü ş ü n c e le r im iz in y o ld a n ç ık m a s ın a
n eden o la n şey n ed ir?
P'taah: Sevgili dost, bu, düşünce değildir. Buna duygu­
sal rahatsızlık denir. Bedeniniz, sizin duygusal esenliğinizin
ya da rahatsızlığınızın ifadesidir. O aynı zamanda inanç ya­
pılarınızı, kendiniz ve çevreniz hakkındaki inançlarınızı da
yansıtır. Siz eğer güvenli bir evrende yaşadığınıza inanıyor­
sanız, o zaman evrendeki her şey gerçekten o inanca uygun
hale gelmek üzere kendini yeniden düzenleyecektir. Anlıyor
musunuz? Eğer bir kurban olduğunuza inanırsanız, bir kur­
ban olursunuz. İnsanların gerçekten anlamadıkları şey şu ki
onlar duygusal olarak acıyı yansıttıkları zaman, beden de o
acıyı yansıtacaktır. Şimdi daha sonra söz etmeyi tercih etti­
ğim bazı alanlara giriyoruz. Ancak, şimdi onlara kısaca göz
atacağız. Fakat bu bilgi gelecek bir celsede en iyi şekilde sı-
nıflandınlabilecektir.
Geçersiz kılınmış bir halde doğmuş ve öyle yaşıyorsa­
nız ve yetersiz ve değersiz olduğunuza inanıyorsanız, hayat
da öylece size bu inancınızı yansıtacaktır. Bu, içinde kendini­
zi yargıladığınız, bulunduğunuz koşulları yargıladığınız bir
durum yaratır ve ıstırap çekme korkunuz sizin için bir incin-
mezlik, bir duyarsızlık duvarı örer. İncitilme korkusu. Biz
bunu bir örnek olarak söylüyomz, sevgili dost. Ve siz incin­
mez oldukça ayrılığı yaratırsınız; buna neden olan, acı çekme
korkusu ve Benliğiniz dışında bir kişi tarafından size bir acı
verilebileceği korkusudur. Siz bir incinmezlik duvarı örersi­
niz, bunu hissetmek zorunda kalmamak için yaparsınız. Fa­
kat, tabii, bu bir işe yaramaz. Böylece korkular ve duygular
kilit altına alınmış, duygu sımsıkı tıpalanmış bir şişede sak­
lanmaktadır, fakat onu zapt etmek mümkün olmaz, çünkü
sizin doğanız duygunun kucakladığı düşüncedir. Duyguya
bir ifade fırsatı verilmeyecek olursa, beden size bir şeyler
yapmanız gerektiğini anlatmak için bir rahatsızlık, bir has­
talık yaratacaktır. O, içinde insanların aşağı doğru düştük­
leri bir sarmal (spiral) haline gelir. Örnek olarak, zamanı­
nızın en büyük hastalıklarından birini, AIDS'i alalım. Bu
hastalığı kendilerinde yaratan insanlara bakın. Biliyor mu­
sunuz, hiç kimse bir hastalık "kapmaz". Bu böyle olmaz. İn­
sanlar o kırılgan, küçük bedenleri ile gezegenin üzerinde ya­
rışırken, bedenlerini istila eden bu kötü küçük virüsler kar­
şısında yaralanabilir oldukları hakkında bir fikir inşa etmiş­
lerdir. Hiç de öyle değildir -sizler kurban değilsiniz. Siz yara­
tırsınız. İnsanın bilinci bir duruma dahil olur ve duygusunu
ifade eden bir şey yaratır. Eşcinsel erkekler sizin toplumu-
nuzda hayli olağanüstü bir büyük damga, bir işaret taşım ak­
tadır, çünkü aslında insanlar en doğal bir biçimde bi-seksüel
(iki-cinsiyetli) olarak anılırlar. Anlıyoruz ki bu sizin için duy­
gusal bir gerçeklik olsa da, birçok insan için mutlu bir dü­
şünce değil. Bedenlerine kimyasal madde enjekte eden in­
sanlar da bu virüse karşı çok yaralanabilir haldedirler. Bu
onlar için nasıldır? Biz suçluluktan söz ediyoruz, kabullen­
me, sevgi ve destek yoksunluğundan söz ediyoruz -biz değer­
sizlik duygusundan söz ediyoruz- çocukluklarında büyük
travmalara maruz kalmış insanlardan söz ediyoruz. Biz
umutsuz insanlardan, sevinçsiz insanlardan söz ediyoruz.
Derken, bu hastalık çıkageliyor; bunun hakkında biz diyebi­
liriz ki bu, gezegeninizin hüküm etlerinden biri tarafından,
yok etme amacıyla yaratılm ış ve sizin hüküm etlerinizden biri
aracılığıyla ortalığa yayılm ıştır. Ve sonucu görüyorsunuz.
Bir de çocukluk hastalıkları denilen bir şey vardır ve
herkes bu hastalıklara karşı aşı yaptırmak için koşuşturur.
Keza, bir tıp alanı da vardır. Kadınların hastalıklarını bul­
mak için bedenlerini yoklamaya teşvik edilmelerini olağa­
nüstü buluyoruz. Bunun pek sağduyulu bir davranış oldu­
ğunu sanmıyoruz. Bir hastalık aramak? Kendi realitenizi
mutlaka kendiniz yarattığınızı anlamalısınız. Yani, yoğun
duyguyla kucaklanan düşüncenin maddeyi, fiziksel realitejd
yarattığını... O zaman bana, bir kadının her ay bedeninde
hastalık belirtileri aramasının ne kadar akıllıca olduğunu
söyleyebilirsiniz. Bu pek akıllıca değildir. Şahlanmış bir has­
talığa karşı aşılanmak. Bu, hastalığı teşvikten başka nedir
ki? Ama bakın, o hastalık morfojenik realitede, kolektif bi­
linçte yer almaktadır. Şimdi biz "ilaç kullanmayın" demiyo­
ruz. Biz bunu söylemiyoruz, çünkü insanlığın inancı onun işe
yaradığı yolundadır. Ama, biz diyoruz ki siz kendi realiteniz­
le daha çok uyumlandıkça ve onunla daha rahat bağdaştık­
ça, kendi realitenizi nasıl bizzat yarattığınızı daha çok anla­
dıkça, ilaca olan ihtiyacınızın giderek azaldığım fark edecek­
siniz. Ama o geçerlidir, bu konuda bir yanlış anlaşılma olma­
sın, sevgili dostlar. Bu konuda yargı yok. Biz sadece onun
nasıl olduğunu işaret ediyoruz -onun varlığını işaret ediyo­
ruz. O vardır ve bu yüzden de geçerlidir ve o tanrısal bir ifa­
dedir, yoksa burada olmazdı. Bedeniniz hastalandığı zaman,
neden diye sormak gerekir, hastalığın ardındaki duygu ne­
dir? Sonra o duyguyu ve elbette fiziksel hastalığı da kucakla­
manız gerekir. Bilin ki o sadece bir ders için oradadır. Ve siz
değişikliği işte o kucaklayış ile yaratacaksınız. Yakında bu
konudan daha çok söz edeceğiz. Sorunuzu yanıtlayabildik
mi, sevgili dost?
S: E vet, te ş e k k ü r e d e rim .
S: (E) P 'ta a h , ü z e r in d e y a ş a y a n in s a n la r ın , b izim
bu d ü n y a d a y a p tığ ım ız k a d a r a y r ılığ ı s e ç tik le r i b a ş k a
g e z e g e n le r v a r m ı?
P'taah: Var.
S: B ira z a ç ık la y a b ilir m isin iz?
P'taah: Elbette, kendi gezegenlerinde teknolojik yönden
ilerlemiş fakat ruhsal yönden pek gelişmemiş başka varlık­
lar mevcuttur. Ve her nerede varlıklar ruhsal bilişe sahip de­
ğilseler, orada ayrılık vardır. Şunu da söyleyeceğiz, ve bu, bu
gezegenin insanları için çok önemlidir: Bu sıralarda, teknolo­
jik ilerleme konusunda büyük ilgi var. Teknoloji ilerledikçe
onunla birlikte büyük değişiklikler olacak. Teknolojinin bü­
yük bir bölümü -ona kristal teknolojisi diyeceğiz- ki bu, ma­
kineleri hareketli parçalar kullanmadan çalıştırmaktır ve biz
şimdi özellikle güçten söz ediyoruz -burada güç, buna isterse­
niz yakıt deyin, düşüncedir. Her nerede kristal teknolojisi
varsa, orada güç muazzam ölçüde büyük olur. Gezegeniniz
üzerinde ve aslında tüm realite içinde iki güç vardır ki bun­
lar yaratıcı güçlerdir: Bunlardan biri korku, biri de sevgidir.
R uhsal anlayıştan yoksun teknolojik ilerlemenin olduğu yer­
de korku söz konusudur. Teknolojik güce sahip olanların dü­
şüncelerinde korku varsa, o korku milyonlarca kat büyür ve
böylece yıkım ve perişanlık getirir. Düşünce ile güçlendirilen
bu teknolojinin sevgi tarafından kucaklandığı yerde ise bü­
yüyen sevgi olur. İnsanlık düşüncenin önemini anlayıncaya
kadar, sizin tanrısal ifadeler olduğunuz hakkında, evrenin
nasıl işlediği hakkında bir anlayışa ulaşıncaya dek, bu tek­
noloji gezegeninizin yıkımına neden olacak.
Bununla birlikte, sevgili dostlar, korkmanıza gerek yok,
çünkü siz bir seçim yaptmız. Burada bu harikulade rüyayı
gerçekleştirmek için sizlere yardım etmek üzere bulunuyo­
ruz, ki böylece siz yüce bir teknolojiye kavuşasınız, bilgiye,
anlayışa, dengeye ulaşasınız, böylece sizi beklemekte olan o,
ruhların Yüce Federasyonu'na katılasınız diye. Gezegenini­
zin, hak ettiği yeri alm asının zam anıdır.
S: (K) B u za m a n d a , is te r b a ş k a d ü n y a la r d a n , iste r
bu d ü n y a d a n o lsu n la r, tu ts a k e d ic i in s a n la r ın eylem ­
le rin e ta n ık o lm a k ben i k e d e rle n d iriy o r . O n la rı sevm e­
m iz ve k u c a k la m a m ız g e r e k tiğ in i b iliy o ru m . Ben doğa
ile y a ş a y a b ilir im , a m a bu d ü n y a d a o lu p b ite n le re b a k ­
tığ ım d a , bu b a n a z o r g e liy o r. K a lb im i k e d e r le n d ir i­
y o r...
(Bu soruyu soran hanım bir an için hislerine yenik d ü ­
şer.)
P'taah: Sevgili dost, bu gerçekten gitgide daha çok böyle
oluyor. Size şunu söyleyeceğiz: İnsanlık bir anlayışa doğru
ilerlerken, bunun olmasını hiç arzulamayanların direnci de
öylece büyür. Bu konuda yanılgı olmasın. Birçokları var ki,
duydukları korku ve dehşet içinde, durmadan direnecek ve
ellerinden geldiği kadar çok sorun yaratacaklar. Ve siz tama­
men haklısınız, değişimi yaratmanızın tek yolu, kucaklamak
ve sevgi ifadesi olmayan her şeyin korku ifadesi olduğunu
bilmektir. Güç ve kudret peşinde hırsla koşanlar aslında
güçsüz olduklarından korkmaktadırlar. Dünyanın zenginlik­
lerini isteyenler zengin olmadıklarının korkusu ve dehşeti
içindedirler ve onlar Ruh'un zenginliklerinden habersizdir­
ler. Ve sizi esir almak isteyenler, gerçekte esir edilmekten
korkulardır. Böylece, hepsini kucaklamak gerek ve bu ku-
caklaj^ş içinde siz değişimi yaratacaksınız.
S: Ö yleyse, b ir b a şk a d e y işle, e ğ e r ben o n la r ın beni
tu ts a k e tm e le r in d e n k o rk u yo rsa m , b e lli k i b ir a n la m ­
d a ben o n la r ı tu ts a k e tm e ye ç a lışıy o ru m .
P'taah: Gerçekten, eğer tutsak edilmekten korkuyorsa­
nız, sizin yapacağınız tam da bu olacak. Evrende yargı yok­
tur. O, düşüncelerinizi sevgiyle mi yoksa korkuyla mı kucak­
ladığınıza bakmaz. Evren ayırım yapmaz. Ne veriyorsanız,
kendinize onu çekersiniz.
S: B u d e m e k tir k i o n la r ın y a p tık la r ı p e k â lâ d ır ,
ben b ir k e z bunu b ilir se m , k e d e rle n m em e gerek o lm a z .
P'taah: Kesinlikle. Buna genel-bakış, genel-görüş denir.
Bu, durumu yeniden gözden geçirmek üzere bir adım geri çe­
kiliştir, bütün gezegen insanlarının arzuladıkları şeyleri elde
etmek için uğraşıp didindiklerini görmektir -tutsaklıkla ilgili
olsun ya da olmasın. Düşüncenizi dışa saldığınız zaman siz o
düşüncenin tam duygusal eşdeğerini kendinize çekersiniz.
Siz bir titreşim frekansısınız, hepsi bu. Aslında siz busunuz,
fakat gerçekten, bu hepsinden yüce olandır. Siz titreşim fre­
kansısınız, düşünce bir titreşim frekansıdır. Duygu tarafın­
dan kucaklanmış düşünce. Siz güvenli bir evrende yaşadığı­
nızı anladıkça, egemen olduğunuzu, tek tutsakçının gerçek­
te, ancak kendiniz olabileceğinizi fark ettikçe ve inandığınız
şeyi kendinize çektiğinizi (tezahür ettirdiğinizi) anladıkça,
işte mevcudiyetinizin ortak-yaratıcısı olmanız böyle gerçekle­
şir. İşte, insanların birbirlerini öğrenmeleri bu yoldan ger­
çekleşir, çünkü siz güvenli bir evrende yaşadığınızı, kendi re­
alitenizi m utlak surette kendiniz yarattığınızı ve evrenlerin
içindeki en büyük gücün sevgi olduğunu ve gördüğünüz hiç
kim seden, hiçbir şeyden ayrı olm adığınızı ve bilinen ve b ilin ­
meyen realitelerin Tüm -Varolan'ın ifadeleri olduğunu a n la ­
dığınızda, o zaman, siz dünyayı aydınlatan bir ışık olacaksı­
nız ve hepinizin istediği değişim i yaratacaksınız. K endiniz
için sevinci, barışı, huzuru nasıl istiyorsanız, güzel gezegeni­
niz üzerinde cenneti yaratm ayı nasıl istiyorsanız, onu öylece
tezahür ettireceksiniz. Ve kalben gerçekten bildiğiniz gibi,
hiçbir şey gerçek anlam da yok edilemez. S izin aslınız kutsal­
dır. Sizin gezegeniniz kutsaldır, siz gerçekten güzelsiniz, ve
siz gerçekten gönlüm e sevinç veriyorsunuz. Bu kendinizi ol­
duğunuz gibi kabul etmektir; bu, varlığınızın her bir veçhesi­
ni tanrısal ifade olarak kabul ve tasdik etmektir. Anlıyorsu­
nuz ya, her şey size geri döner ve yapılacak bir şey yoktur.
Sadece yapabileceğiniz hiçbir yanlış bulunmadığını, olabile­
ceğiniz hiçbir şeyin tanrısal ifade dışında bulunmadığını bi­
lerek, olm ak vardır. Ve siz kendinizi daha ve daha çok kabul
ve tasdik eder hale geldikçe, öylece her şeyi de kabul ve tas­
dik edebileceksiniz. Buna egemenlik denir, buna özgürlük
denir. Ve buna ışığa yönelmek denir, buna yuvaya, gerçek
kimliğinize erişmek denir.
Sevgili dostlar, şimdilik bu kadar yeter. Arzum sizlerin
sevgi ile, sevinç ile ilerlemeniz, yapm anız değil, sadece olma-
nız'dır. Ve sabahleyin aynaya baktığınızda, gözlerinizin içine
bakın ve deyin ki: Gerçekten, sevgili, sen tanrısallığın ifade-
sisin.
Ve siz gerçekten öylesiniz. Hepinize iyi akşamlar.
Sizleri seviyorum.
Bölüm 3

ÜÇÜNCÜ CELSE
11 Eylül 1991

P'taah: İyi akşamlar. (P 'taah'ın dinam ik selam lam a


tarzı ile herkes dikkat kesilir.)
Evet, sevgili dostlar, bir kez daha, sevinç sizlerle ve bu
akşam bunu ilk kez deneyimleyenlerle olsun. Hepiniz hoş-
geldiniz.
Şimdi, bu akşam ilişkilerle başlayacağız. Benliğin BEN­
LİK ile olan ilişkisi, hangi nedenle olursa olsun, hayatınıza
çektiğiniz o varlıklarla olan ilişkilerinizle. Size daha önce de
söyledik ki kendi realitenizi m utlak surette kendiniz y a ra ­
tırsınız ve hayatınızda kaza eseri olan hiçbir şey, rastlantı d i­
ye bir şey yoktur. Size kişisel realitenizden ve kolektif realite­
nizden söz ettik ki onların her ikisi de sizin inanç yapıları­
nıza dayanır. Size çok sık olarak şunu söyledik: Kendiniz
hakkında her neye inanıyorsanız, tam olarak o inandığınız
şeyi kendinize çekersiniz.
Bir an için, sevgiden söz edelim, hepinizin şiddetle arzu­
ladığınız ve çoğunuzun çabucak elinden kaçıveren sevgiden.
Siz sevgiye layık olmadığınıza inandığınızdan, hayatınızda
bu durumu yaratmış olursunuz. Eğer sizler, insanlar olarak,
B E N L İĞ İN İZ İ gerçekten sevm iş olsaydınız, eğer kendinize
aşık olm uş olsaydınız, eğer tanrısal ifadeler olduğunuzu bile­
rek tüm üyle bir kabul ve tasdik içinde olsaydınız, her ilişki
gerçekten bir sevgi ilişkisi olurdu. Böyle olmayışı, sizin ken­
dinizi nasıl gördüğünüzün direkt bir yansımasıdır ve kendi­
nizi görüş biçiminiz Benlik dışındaki her şeyde yansır.
Çoğu insan, sevginin ne olduğu hakkında gerçekten pek
smırh bir anlayışa sahiptir. Bir çocuk doğduğunda, başlan­
gıçta bebeğe karşı büyük sevgi ve şefkat vardır -her zaman
değil, fakat çoğu zaman. Onun görünüşteki çaresizliği muaz­
zam bir şefkat ve merhamet duygusunu harekete geçirir. Be­
bek büyüdükçe, kendi iradesine sahip bir kişi haline geldik­
çe, toplumsal adetler, töreler çocuğa empoze edilmeye başlar
ki burada ana/baba, çocuğun kim ve ne olmak istediğine al-
dırmaksızın, onun kendi istediği gibi olmasını bekler^ Çoğu
zaman, bu durum çocuk tarafından sevgisizlik şeklinde algı­
lanır; ve onların ne harikulade bir ana-baba olduklarının bir
önemi yoktur. Çocuk, kendi Benliği'nin değersizliği anlayışı
ile ve ana-babası ile gerçek bir iletişim yoksunluğu içinde
büyürken, böylece yanlış anlamalar meydana gelir. Bir er­
kek ile bir kadın arasındaki ya da bir kadın ile bir kadın ve
bir erkek ile bir erkek arasındaki aşk ilişkisi -gerçekte fark
etmez, çünkü biz aslında gönüldeki sevgiden söz ediyoruz ve
o her ne şekilde aktarılırsa aktarılsın, pekâlâdır- kişilerden
her birinin sınırlılığını beraberinde getirir. Fakat bunu şu
şekilde düşünmenizi isteyeceğiz: Siz kendi hakkınızda, sevgi
hakkında, diğer insanlar hakkııi3a neye inanıyorsanız, bu
düşünce evrene salınır ve -sizin en güçlü aletiniz olan- dü­
şünce kendine ait bir güce, elektromanyetik bir enerjiye sa­
hiptir ve o, gönderdiğini kendine geri çeker. Eğer sevginin
acı verici olduğuna inanıyorsanız, eğer aşk ilişkilerinin sü­
rekli olmadığına ve sizin gerçekten sevilmeye değer olmadı­
ğınıza inanıyorsanız, o zaman elbette tam bunları kendinize
çekersiniz. Bu, neye inanıyorsanız onu size yansıtan bir kim­
se ve bir durumdur. Bu çok basittir.
Şimdi, bir de dikkate alınması gereken şu husus vardır:
Sizin başkalarına verdiğiniz sevgi -ki bununla, insanda ko­
şulsuz sevgiye en yakın olan hali kastediyoruz- size kendini­
zi nasıl sevebileceğinizi göstermek içindir; bu bir derstir, bu
bir yansımadır. Ç ü n k ü jiz kendinizi gerçekten sevebilip, ken­
dinizi her halinizle, olduğunuz gibi kabul ve tasdik edehilin-
ceye kadar sevginin ne olduğunu bilm ezsiniz. Kendinizi sevip
kabul edebildiğinizde, bu tüm kata yansır, böylece o evrene
yayınlanır -bu. Benliğin BENLİK ile olan harikulade aşk iliş­
kisi, aynı ölçüde. Benliğin BENLİK'ten ayrılığını giderir. İşte
böyle, olma haline izin vermekle siz Benliğiniz'deki erkek ve
dişi enerjiler arasında bir denge yaratırsınız. Bu denge dışı­
nıza, evrene yansır. Ve sevgili dostlar, her ne okursanız, her
neyi ararsanız, hangi harikulade öğretmenleri ve guruları iz­
lerseniz, daima ve daima o, sizden evrene yansıyan, yine size
geri döner.
Bu zamanda insanlık ile kurmuş olduğumuz iletişimde,
"öteki âlemler" hakkında her zaman büyük bir merak duyul­
duğunu görüyoruz. Başka yerlerden olan, ister başka yıldız
sistemlerinde, ister iç-Dünya'da yaşayan insanlar hakkında.
Bu isterse insanoğlunun en çılgınca hayallerini aşan yüce
teknolojiler olsun, her zaman size diyeceğim şudur ki, siz
kim olduğunuzu bilinceye dek, bu zamandaki insani bilincin
ötesinde olan bilgiye sahip olamazsınız. Bir bakıma, bu sizin
omuzlarınızdaki bir sorumluluktur, çünkü her biriniz daha
büjrük anlayışa ulaştıkça, bütün insanlardaki anlayışın ge­
nişlemesine katkıda bulunmaktasınız.
(P 'taah'ın bundan sonra üstünde durduğu nokta, Rezo­
nans Yasası olarak bilinen bir prensiptir ki onun belli bir
veçhesi "Yüzüncü M aym un Sendrom u" olarak daha iyi bilin­
m ektedir.) İnsanlığın bilgisi, kolektif bilincin morfojenik rezo­
nans olarak bilinen alanı içindedir. Belli bir enerji -kimileri­
ne göre bu belli sayıdaki insana bağlı bir şeydir, fakat aslın­
da bu, sayısal olmaktan çok titreşim gücü ile ilgilidir- bu bil­
me titreşimi belli bir sınıra, belli bir perdeye ulaştığında re­
zonans değişir, dev bir sıçrayış \oiku bulur ve böylece tüm in­
sanlık bilinci, bilme konusunda dev bir atılım yapar.
Bu sıçrayış akli, entelektüel bilgiyle gerçekleşmez. Sev­
gili dostlar, biz kuşkusuz aklı ve zekâyı küçümsüyor değiliz,
fakat biz diyoruz ki,_her birinizin kalbindeki ruhsal biliş ol­
madıkça, akli biliş meydana gelemez. Şimdiye dek, hepinizin
bildiği gibi, dengesizhk hüküm süregelmiştir. Sizin kültürü­
nüzde şimdiye dek akıl duyguyu hor görmüştür, sürekli ola­
rak duygu değil akıl esas alınmıştır. Fakat bilin ki sizler
duygu ile güçlendirilm iş titreşim frekanslarısınız. Siz aslın­
da Tüm-Varolan'ın duygu ile güçlendirilmiş düşüncesisiniz.
Sizin kültürünüzde his, duygu ve imgelemeye büyük horgörü
ile bakılmıştır. Oysa imgeleme gücü sizin sahip olduğunuz
en büyük aletinizdir. O en büyük yaratıcı ve hızlandırıcı güç­
tür, siz yaratıcısınız. Bedeninizin her bir atomu, her bir mo­
lekülü yaratıcıdır, güçlüdür, büyük bütünlüğe sahiptir, aksi
halde siz burada olmazdınız. İmgeleme gücünüz sizi zaman
ve uzayın ötesine taşıyabilir. Duygu da sizi zaman ve uzayın
ötesine taşır. Dişi enerji denilen güç, bir kez daha sizi duygu­
nun ne olduğu hakkında anlayışa ulaştıracaktır. Duyguya
izin vermek -hissetmek- sezgisel olmak ne demektir? Birçok
insan onun ne olduğundan habersizdir, ve bir kadının, "Şöy­
le yapmak istiyorum, çünkü bu konuda bir sezgim var" dedi­
ğinde, çoğu zaman onunla alay edildiğini işitmişimdir. Ona
dudak bükülür, o mantıksal değildir, o akılcı değildir, o an­
lamsızdır, kadınca bir saçmalıktır. Ama, bu yaklaşımın gitgi­
de azalmakta olduğunu görmekten dolayı mutluyuz. İnsan­
lık gitgide daha iyi anlıyor ki sezgi asla yanlış değildir, aksi
halde o sezgi olmazdı. Birçoklan için sezgilerine kulak ver­
mek zordur, çünkü o ancak çok kısa bir an kendini belli eder.
Eğer siz günlük koşuşturmalarınızla çok meşgulseniz ve ha-
bire kararlar veriyorsanız, o çok kısacık an içinde içinizde bir
ses "hayır" ya da "evet, bunu yap" dediğinde, o kadar meş-
gulsünüzdür ki ona kulak veremezsiniz. Sj^in sezgi dediğiniz
şey dişi enerjidir. Hepinizin içinizdekTküçük sesi dinlemeniz
gerekir. Bununla çok sık tem asa geçmek, bedeninizi dinle­
mek gibidir; bedeniniz konuşurken onun bir rahatsızlığı var­
sa, o zaman o size bir şey anlatmaktadır, öyle değil mi?
Bu duygu konusuna gelince, insanlık hissetmekten kor­
kuyor, bundan adeta dehşet duyuyor. İnsanlar arasındaki bir
ortak bağa acı, ıstırap denir, yalnızlık denir, kalp kırıklığı
denir. Doğduğunuzdan bu yana, geçersiz kıhnmışhğın, yeter­
sizliğin acısını ilk kez duyduğunuzdan bu yana, her biriniz
kendi çevrenize bir incinmezlik duvarı örmüşsünüzdür. He­
piniz bir kez daha incitilmekten korkmaktasınız. Hepiniz,
yaşamın düş kırıklığını, kederini, kahrını çok iyi bilirsiniz.
Hepiniz çok genç yaşlarda onu keşfetmişsinizdir ve ^ acı ile
duyguyu birbirine karıştırmaktasınız, ama, sevgili varlıklar,
açı bir duygu değildir. ^ ı , duyguya karşı direnişten kaynak­
lanır. Bunu anlamanız önemlidir. Acı, duyguya direniştir.
Bunu şöyle açıklayacağız; Hayatınızda büyük sevinç-ve-
rici durumlar meydana geldiğinde, göbeğinizde (güneş sini-
rağında) bulunan duygu merkezi açıktır. Büyük bir kahkaha
attığınız zaman, bu göbeğinizden doğru gelir, öyle değil mi?
Ve siz, içinde bulunduğunuz durumu sevinçli ve kahkaha do­
lu olarak değerlendirdiğiniz zaman, bedeninizdeki enerji
merkezi açıktır. Duygu enerjidir, o bundan ibarettir. Her şey
enerjidir. Böylece, sevinçli olduğuna hükmettiğiniz bir du­
rum ortaya çıktığında, bedendeki tüm enerji noktalan açık­
tır. Ve sevinç göbek bölgesinden başlayarak, hiçbir dirençle
karşılaşmadan, açık olan tüm enerji merkezlerinizden dola­
şır ve kalbiniz canlanır. O sevinç anında siz -geçmiş ve gele­
cek olmadan- "şimdi"de yaşamaktasınızdır ve bedeninizin
her atomu ve molekülü o sevinçle rezonansa girer. Sevgili
dostlar, neşeli ve m utlu insanlar asla bedensel rahatsızlıklar
çekmezler.
Sizin acı-verici olduğuna hükmettiğiniz -size acı verece­
ğinden korktuğunuz- bir durum olduğunda göbeğinizdeki
enerji merkezi kapanır. Hepiniz, böyle bir durum meydana
geldiğinde ve acı ile sarsıldığınızda, bunu nerenizde hisset­
tiğinizi bilirsiniz. Göbeğinizde! "Karnımı katır tepmiş gibi ol­
dum," deyimini işitmişsinizdir. Yargı, göbeğinizde hissettiği­
niz çelik pençeler haline gelir ve enerji bir çıkış yolu bula­
maz -buna acı, ıstırap derler. Şimdi acıyı yaratanın ne oldu­
ğunu düşünüyorsunuz? Yargı. Acının başka bir nedeni yo k­
tur. Aoı adı verilen direnci yaratan şey yargıdır. Acı birikici-
dir, si'vgili dostlar. Siz onu binlerce yıldan beri, yaşamlar bo­
yunca tanıyagelmişsinizdir. Sizler hepiniz onu çok yakından
tanırsınız.
Öyleyse, hayatınızda ne olup biter? Henüz küçük bir ço­
cukken geçersiz kılınmışsınızdır. Bunun çok büyük bir olay
olması gerekmez. Çok basit bir şey olabilir. Poponuza vaırul-
muş ve size çok yaramaz olduğunuz söylenmiştir -oysa siz
kalben yaramaz olmadığınızı düşünmektesinizdir... Size gü­
zel olmadığınız, aptal olduğunuz söylenir ve çok daha fazlası
söylenir ve böylece siz yetersiz olduğunuza hükmedersiniz,
ve yetersiz olduğunuza hükmettiğiniz için de acıyı deneyim­
lersiniz. Siz büyüdükçe bununla "başa çıkmayı" öğrenirsiniz;
pekj, onunla başa çıkmak ne demektir? Bu demektir ki siz -
bir daha incinmemek için- etrafınıza bir incinmezlik duvarı
örersiniz. Fakat incinirsiniz ve böylece daha yüksek ve daha
kalın bir duvar örersiniz. Siz büyüyerek erişkinliğe ulaştığı­
nızda bu duvar gerçekten çok büyük ve çok kalın hale gelir
ve siz hislerinizi göstermemeyi öğrenirsiniz. Siz saklanmayı
öğrenirsiniz ve kalbinizi açmaktan korkarsınız, çünkü onu
açacak olursanız yaralanacağınızı düşünürsünüz. Acı çekti­
ğiniz her sefer onun "üstesinden gelirsiniz" ve bu tekrar tek­
rar ve daha sıkça başınıza gelir ve siz Benliğinizi ve diğer in­
sanları daha çok yargılar hale gelirsiniz. Çoğu zaman hükü­
metlerin "kurbanı", hayatınızdaki insanların kurbanısınız-
dır ve korkunuz arttıkça da, size tam da kendi inandıkları­
nızı veren durumlara ve insanlara daha ve daha çok çekilir­
siniz. Bunun nasıl bir kısırdöngü haline geldiğini anlıyor mu­
sunuz? Sizlerin, hepinizin dehşet duyduğu şey incinebilir ol­
maktır ve "korkuyorum" veya "inciniyorum" demekten de
ödünüz kopar. "Günü gününe yaşıyorum, fakat kalp kırıklığı
yüzünden ölüyorum," demekten korkarsınız. Ve biliyor mu­
sunuz, sevgiH dostlar, hepiniz dile getirmediğiniz, bakmak­
tan korktuğunuz, kim olduğunuzu kabul ve tasdik etmekten
korktuğunuz bir kalp kırıklığı yüzünden ölüyorsunuz.
Sizler hepiniz, yetersiz olmaktan çok korkuyorsunuz ve
bunu söylemeye cesaret edemiyorsunuz, çünkü için için, siz­
den başka herkesin yanıta sahip olduğunu ve diğer herkes­
ten daha kötü olduğunuzu düşünüyorsunuz. Hayatınızın çe­
şitli alanlarına, gizli düşüncelerinize ve sözde gizli davranış­
larınıza bakıyor ve gerçekten değerli olmadığınızı, asla oraya
ulaşamayacağınızı "biliyorsunuz." Birçoğunuza bu bir sessiz
film oyunu gibi görünüyor, oysa hepinizin gerçekten arzula­
dığı şey, bütünlüktür.
Bütün bunlar, aslında tanrısal bir ifade olduğunuzu
gerçekten bilmeyişinizdendir. Sizin gerçek varlığınız sözlerle
anlatılamayacak kadar görkemlidir. Biz size sizin gerçekten
Tüm-Varolan'ın, Kaynağın düşüncesi olduğunuzu söylediği­
mizde, siz Tüm-Varolan'ı kişileştiriyorsunuz. Biz Tanrı/Tan­
rıça dediğimizde, siz bir kişileşmiş Tanrı'nın var olduğunu
imgeliyorsunuz, bu İlk Neden'in doğası hakkında bir anlayış
eksikliğini gösteriyor. Bu bir kişilik değildir ve siz Tüm-Va-
rolan'ın (Bir O lan'in) kişilik olm adığını imgeleyebildiğiniz
zam an, kendiniz de dahil olmak üzere, her şeyde Tüm-Varo-
lan'ı gerçekten görebilirsiniz. Tanrısal iplik her bir atomda,
molekülde, her bir evrende bulunur. O güç her şeyin içinde­
d ir ve siz her şeye bakabilir ve kalben, her bir yaratığın, her
bir bitkinin ve hayvanın -her kayanın, hatta, insan elinden
çıktığını varsaydığınız şeylerin- aslında Tüm-Varolan oldu­
ğunu bilebilirsiniz. Siz bu kendi dışınızdaki yansımayı anla­
yabildiğiniz zaman, bu onun aynı zamanda siz olduğunu da
anlamanıza yardım edecektir. Bazen sizin için kendi dışınız­
daki tabloyu kavramak, sizin gerçekte kim ve ne olduğunuz
hakkındaki tabloyu kavramaktan çok daha kolaydır. Ve her
şey bir yana, hepimizin gerçekten arzuladığımız şey sizin
gerçekten kim ve ne olduğunuzu bilmenizdir.
Pekâlâ, sevgili dostlar, şimdi sorularınızı bekliyoruz.
S: (K) T e ş e k k ü r le r P 'ta a h . A z önce sö y le m iş o ld u k ­
la r ın ız , h ir m ü k e m m e llik m o d elin in m evcu t o lm a d ığ ı
y o lu n d a d a y o r u m la n a h ilir . B izim , b ir m ü k e m m e llik
ö rn e ğ i b u lu n d u ğ u h a k k ın d a h a y li u zu n b ir d ü şü n ce
ta r ih im iz v a r d ır .
P'taah: Bu çok iyi bir soru. Size daha önce de, kültürel
toplumunuzdaki rol modellerinden söz etmiştik. Bakın, bu
sizin değersiz olduğunuz hakkındaki görüşünüzle ilgili bir
şey, çünkü sizin için öyle bir fikir yapısı oluşturulmuştur ki,
aslında onun realiteyle hiçbir ilgisi yoktur. Biz evrensel yasa
bağlamında konuşuyoruz. Sadece bu kültürde değil, birçok
kültürde de tüm olağanüstülükleri kendinde toplamış bir ki­
şilik, tüm mükemmelliği bizzat temsil ve tezahür ettiren bir
kişi kavramı mevcut olagelmiştir; ve böylece, hepiniz duygu­
sal olarak bu rol modeline özenir, onun gibi olmayı arzu
edersiniz ve burada İsa Mesih olarak bilinen örneği kullana­
cağız. Bunun sizin kültürünüzde hayli egemen olduğuna dik­
kat ettik, ve siz bu konuda akli bakımdan hemfikir olsanız
da olmasanız da, biz sizin bu rol modeline olan duygusal yö­
neliş ve arzunuzdan söz ediyoruz. Biz sizin, anlasanız da an-
lamasanız da bağlantıda bulunduğunuz kolektif bilincin,-si-
zin kültürünüze ait morfojenik rezonansından söz ediyoruz.
Şimdi, hepinizin benzemesi, öyle olmayı hedeflemesi ge­
rektiği varsayılan o Mükemmel Olan, sizde inanılmaz bir iki-
ye-bölünmüşlük duygusu yaratır, çünkü sizin mükemmel­
likten anladığınız sizcc tamamlanmış, bitmiş bir üründür.
Öyle değil mi? Ne siz ve ne bu ne de başka bir realite boyu­
tunda herhangi bir şey, bitmiş, tamam olmuş değildir ve asla
da olmayacaktır, çünkü bir şey bir kez bitecek olursa, o artık
yoktur. Anlıyor musunuz? Her şey bir yaratma dürtüsü, bir
büyüme ve genişleme hali içindedir. Her şey. Bedeninizdeki
her bir hücre bir yaratıcılık infılaki içindedir, o devinimsiz
kalmaz. Hareketsiz duran tek molekül yoktur, aksi halde o
artık mevcut olmazdı. Mikrokozmosa olsun, makrokozmosa
olsun, baktığınızda, evreninizde devinimsiz duran bir şey var
mı? Elbette yok, öyleyse, hepinizin ulaşmak için uğraş verdi­
ği bu tamama ermiş, en son noktaya ulaşmış mükemmeliyet
bir saçm alıktır. Siz aydınlanmış üstatlar olduğunuzda her
şeyin bitmiş olacağını düşünüyorsunuz, öyle değil mi. Size
söylüyorum: bitmeyecek! Çünkü realite boyutları sonsuzdur.
İlk Neden'in enerjisi durağan değildir, o devinimsiz kalamaz.
O daima genişlemekte, devinmektedir, aksi halde siz burada
olmazdınız ve başka hiç bir şey de burada olmazdı. Anlıyor
musunuz? Öyleyse gerçekten size düşen, önünüze rol modeli
olarak konulmuş olana bakmanız ve onun aslında sizin için
olağanüstü etkili bir tutsaklaştırma vasıtası haline geldiğini
anlamanızdır. Ne yazık ki, dininiz, sizin egemenliği ve özgür
efendiliği bilm enizi engellemeyi amaçlayan, sizi zincire vurul­
muş halde, kontrol altında tutan bir tutsaklaştırm a vasıtası
olagelmiştir.
S: (E) Ö ğ r e tile r in i ne h a le g e tir d iğ im iz i görm ek
İsa M esih iç in b ü y ü k b ir d ü ş k ır ık lığ ı o lm a lı.
P'taah: Pek de değil, sevgili dost. Sizin İsa Mesih dedi­
ğiniz şimdi bir fik ir yapısıdır. İnsanların onun hakkında,
onun fiziksel realitedeki hali hakkında inandıkları ile o za­
manki kişiliği arasında hiçbir ilişki yoktur. O bir fikir yapısı
haline getirilmiştir ve bir fikir yapısının da bir gerçekliği ve
geçerliliği vardır. O bir realitedir fakat o realiteye katılm a­
mayı seçmek size kalmış bir şeydir. Yargılama yoktur, sevgi­
li varlıklar -burası dışında. Bu ister sizin "burası" olsun, is­
ter bir başkasına ait "burası" olsun...
Evrende yargı yoktur, bulutların arasında bir İsa Mesih
yoktur. Bulutların arasından sizi gözetleyen ve hakkınızda
notlar alan ve "Sınıfi geçemeyeceksin!" diyen bir Tanrı yok­
tur. Bu sizin realitenizdir ve öğrenmek için her neye ihtiya­
cınız varsa onu kendinize çektiğinizi anlamak da sizin işiniz­
dir. Ve siz öğrendikçe, bu dersleri bir daha asla yaşamaya­
caksınız.
S; (E) D em ek k i y a rg ı d a h a b ü yü k b ir uyum için d e
y a ş a m a y ı e n g e lliy o r. Öyleyse in s a n y a r g ıy ı n a s ıl terk
e d e ce k , ç ü n k ü o h ep y a p ılm a k ta .
P'taah: Sevgili dost, "yargı" ile "ayırt etme" kavramları­
nı da birbirine karıştırmayalım. Farkı anlıyor musunuz? "Şu
yanlıştır, şu doğrudur", "Şu iyi, şu kötüdür" dediğiniz zaman
bu bir yargıdır. Çünkü aslında doğru ve yanlış ve iyi ve kötü
yoktur. Yalnızca Var'dır -yalnızca VAR'dır. Biz insanlar ara­
sında, özellikle de "Yeni Çağ" düşünürleri arasında bir şeyi
daha fark ettik. "Yeni Çağ'cılar" bilinç-genişlemesi olayına
katılmaya hevesli kişilere verilen bir isimdir. Bununla bir­
likte, Yeni Çağ hareketine katılan pek çoklarının, c.ski dinle­
rinin ikiyüzlülüğüne ilişkin tüm softalıkları alıp, onu Yeni
Çağ düşüncesine aktardıklarına dikkat ediyoruz. Onların,
"Hiç de kutsal biri gibi davranmıyorsun," gibi değerlendir­
meler yaptıklarına tanık oluyoruz. Bu hiç de bilinç genişle­
tici bir tavır değildir ve biz birçok sevgili insanın şöyle söyle­
diğini işittik: "Şu yanlıştır, şu doğrudur ve eğer sen bunu bu
şekilde yapmazsan, Yeni Çağ'a ait değilsin ve asla oraya ula­
şamazsın." "Oh, şu kişi aydınlanmadan çok uzak." - "Şu kişi
büyük bir savaşçıdır, o asla başaramayacak." Pekâlâ. İyi, kö­
tü, doğru, yanlış -bunlar temel yargılar. Binlerce yıldır kül­
türünüzün bir parçası olagelmiş bu tutumu yenebilmeniz ko­
lay değil. Hayatlar bcjoınca siz iyiyi, kötüyü, doğruyu ve yan­
lışı bildiniz -bu pekâlâ. Ayırt edebilmeye (tefrik yeteneğine)
gelince, şöyle söylediğiniz zaman bu ayırt edebilmektir; "Bu
bir davranış şekli, bu da bir diğeri, ve benim tercihim şudur."
Biliyorsunuz, medyumumuz sık sık şöyle der; "Hmm,
amma ne piç!" ve insanlar şoke olurlar. Böyle yüceliklerle
meşgul olan bir kimse nasıl olur da böyle bir dil kullanabilir?
Onun söyledikleri sadece bu kadar da değildir. O çok renkli
biri olabilir. (Dinleyiciler arasında kahkahalar.) Bununla bir­
likte, sözcüklere aldırmayın, niyet önemlidir ve jaleleri var­
dır ki Yeni Çağ üstüne ağız dolusu yavan laflar ederler ama
kalpleri yargı ile kaynayıp köpürmektedir -ve bu da pekâlâ­
dır. Fakat bu sadece sizin farkına varmanız içindir ve siz
farkında olduğunuzda, öylece, yargının ne olduğu hakkında
bir anlayışa varacaksınız.
Aydınlanma peşinde koşan insanlar için en büyük gaf
nedir, biliyor musunuz? Onlar yargının kabul edilmez oldu­
ğunu, yargının "yanlış" olduğunu bilirler ve böylece onlar
yargıyı yargılamış olurlar. "Siz yargılayamazsınız, yargıla­
mak yanlıştır, aydınlanmaya engeldir." Bu budalaca değil
mi? Yargıyı yanlış saymak, sevgili dostlar, eski yola gerisin
geri dönmek demektir. Öyleyse yargı hakkında budalalığa
düşmemeli. Yargı geçerlidir, çünkü o mevcuttur. Yargı da si­
zin tanrısal bir veçhenizdir ve sizin değişikliği yaratmanızın
tek yolu yargılayıcı olduğunuzu kabul etmeniz ve kucakla-
manızdır. Siz değişmeyi arzuladıkça ve yargılayıcı tarafınızı
kucakladıkça, değişikliği yaratabileceksiniz, ama geçersiz
kıldığınız, yok etmeye çalıştığınız şeyi güçlendirmiş olursu­
nuz. Unutmayın, neyi geçersiz kılar, yadsırsanız, onu güçlen­
dirm iş olursunuz ve tam da onu kendinize çekersmiz.
Görüyorsunuz, bu tümüyle büyük bir paradokstur, bir
ikiye-bölünüştür. Bu durumda aşın ciddi olmanın da bir an­
lamı yoktur, çünkü, sevgili dostlar, tüm hizaya getiriciler,
uyumlayıcılar içinde en büyüğü kahkahadır, şöyle göbekten
atılan bir kahkaha. Bu hayatta birçok şey var ve bu çok ciddi
işler arasında çok komik ve eğlenceli olanlar da var. Siz on­
lara, çelişkilere bile güldüğünüz ve onlardan keyif aldığınız
zaman, an içinde yaşıyor olacaksınız, geçmiş ve gelecek ol­
maksızın, ve böylece sevinç yaratacaksınız.
Şimdi, biraz dinlenmeniz için bir ara vereceğiz ve sonra
daha birçok soru sorabilmeniz için geri döneceğiz.
(P 'taah ayrılır ve bir dinlenme m olasından sonra geri
döner.)
P'taah: Sorularınızı bekliyorum, sevgili dostlar.
S: (E) K a h k a h a ve k a h k a h a n ın u yu m için e sokm a
n ite liğ i h a k k ın d a soru so rm a k istiy o r u m . S iz in b ilin ç
d ü z e y in iz d e , s iz d e g ö n ü ld e n , ç o cu k su b ir neşe için d e
o la b ilir m isin iz?
P'taah; Elbette. Çocuksu ama çocukça değil. Hayret ve
hayranlık anlamında çocuksu, anlıyor musunuz?
S: E vet.
P'taah; Ve işte o hayranlık duygusu içinde her şey yeni­
lenmiş olur. O hayret ve hayranlık duygusuyla, o huşu duy­
gusuyla siz evreninizi tanırsınız; her şeydeki tanrısallığı ta­
nırsınız.
S: (E) O lu m su z a la y c ılığ a , k in ik tu tu m a ne d iy e ­
cek sin iz?
P'taah; Sevgili dostum, kinik olmak da pekâlâdır. Kinik
olmak, insanların zayıf yanlarını bilmek ve bir başkasının
zaaflarına gülerken, aslında kendimize güldüğümüzü anla­
mak, ha? Burada yanlış olan bir şey yoktur.
S: F a k a t s iz k e n d i d ü z e y in iz d e g ü le rs in iz, öyle m i?
P'taah: Elbette, ben bu düzeyde gülmüyor muyum? Siz-
lerin bizim çok ciddi olduğumuzu düşünmenizden ve gülüp
şakalaşmaktan zevk almadığımızı düşünmenizden nefret
ederiz. Bunlar hepsi neşeye dahildir. Bir başka anlamda, şu­
nu da fark ettik ki birçoklan için kahkaha bir çaresizlik ön­
lemidir, eğer gülmezlerse ağlayacaklardır. Ve biz kahkaha­
nın gözyaşını defetmede büyük bir etken olduğuna dikkat et­
tik. Fakat biliyor musunuz, duygu ne olursa olsun, güçlü bir
biçimde hissedildiğinde, bu sizin an içinde yaşamakta oldu­
ğunuz anlamına gelir. Her şey geçerlidir, fakat o güçlü duy­
gunun bir sevinç duygusu olması bizim gönlümüzün dileği­
dir.
S: (K) S iz a c ı-v eric i d u y g u la r a a i t a n ıla r ın iç im iz ­
d e ü s tü s te b irik tiğ in d e n sö z e d iy o rd u n u z ve biz şu n u
b ilm ek istiy o ru z, d u y g u sa l b o şa lm a ç a lışm a sın ın d e ğ e ­
r i n e d ir ve bu k o n u d a d o ğ ru tu tu m ne o lm a lıd ır?
P'taah: İnsanlık duygulardan, hissetmekten çok korku­
yor. Duyguların enerjisi bedende biriktiği zaman, onu bastır­
ma yolunda bir tutuma giriliyor. Duygu bastırıldığı, ifade
edilmediği zaman, beden büyük bir rahatsızlığa uğrar. Çağı­
mızda bulunmuş birçok yeni terapi yöntemi var -insanların
duygularını ifade etmeye teşvik edildikleri, insanların geçmi­
şe dönüp, geçmişte kendilerine büyük acı vermiş olayları ye­
niden yaşayıp duygularını ifade ettikleri terapi yöntemleri.
Ve bu çok iyidir, bu, kaynayan tencereyi ateşten kaldırmaya
benzetilebilir. Ancak, dışa vurmak ve bastırmak iki zıt ku­
tuptur ve sizin aradığınız yanıt o ikisinin ortasında yer ahr
ve ona kabullenme ve kucaklama denir. Bu kabul ve kucak­
layışla dönüşüm diye de adlandırılan ve acıyı sevince dönüş­
türen durum gelir. Eğer bize sabır gösterirseniz, çok yakında
bu konudan size çok ayrıntılı bir biçimde söz edeceğiz. Fakat
bu metni oluşturabilmek için, işi biraz yavaştan alıyor ve
düzenlice yürütüyoruz. Fakat siz bizimle olacaksınız, sevgili
dost, bir şey kaçırmayacaksınız.
S: (K) S ize r ü y a la r h a k k ın d a b ir şey so rm a k is tiy o ­
ru m . K a h k a h a y a im g elem e ye te n e ğ in in ve d u y g u la r ın
e ş lik etm esiyle, e n e r jile r in ç a k r a la r d a n ö zg ü rc e a k a -
h ild iğ in i sö y le d in iz.
P'taah: Doğru.
S; İm gelem e. Ben rü y a g ö rü rk e n , b a zen g ü n lü k
h a y a tım ın a y r ın tıla r ın ı te k r a r ya şa rım ; d ü şü n m ü ş,
y a p m ış y a d a y a p m a k ta o ld u ğ u m veya y a p a c a k o ld u ­
ğ u m birçok şeyi r ü y a la r ım d a y a şıyo ru m . U yu d u ğ u m u z
z a m a n bü tü n bu o la n la r n e d ir, bu b izim im g e le m e m iz
m id ir? Y oksa n ed ir?
P'taah; Bütün onların hepsi ve daha fazlası. Sizin rüya
haliniz çok-boyutlu bir realitedir. O, günün olaylarını düzene
sokmaktan çok daha fazla bir şeydir. O sizin imgeleme gücü­
nüzü deneyimlemenizden çok daha öte bir şeydir. O birçok
düzeyde yer alır, çünkü siz rüya görüyorken de yolculuk ya­
parsınız. Siz uyurken aynı zamanda birçok realite düzeyinde
bulunursunuz. Yani, BENLÎĞİN bütünü -isterseniz ruh
enerjisi deyin- aynı zaman ve mekan çerçevesinde gezegenin
başka yerlerinde bulunan diğer parçalan ile hemhal olmak
üzere çok sık olarak bir araya gelir. Ayrıca, üstün-bilinç (sü-
perbilinç) hali içinde başka âlemlere yolculuk da yaparsınız.
Bunlar başka gezegenler de olabilir, sizin şimdiki zaman-
uzay kavrayışınızın ötesindeki başka realite halleri de olabi­
lir. Ve biliyor musunuz, bunlar gerçektir, geçerlidir. Siz rüya
hali içindeyken başka dersler öğrenirsiniz, çoğu zaman o de­
neyimler sizin bu realitedeki hayatınızda size yararlı olur, ve
onlar sizin şimdiki bilincinizin kavrayışının ötesinde olan
dersler, öğrenimler ve anlayışlardır. Bu nedenle, onların bi­
lincine varabilmeniz için bilinçli zihniniz imgeler yaratır. Bi­
linç bu imgeleri yakalar ve onlara tutunur. Bu yararlıdır, da­
ha önce söylediğimiz gibi, yatağınızın baş ucunda bir defter
bulundurup, uyandığınız anda ve rüyanız zihninizde henüz
çok berrakken not almanız çok iyi olur. Aldığınız notların çok
uzun ve ayrıntılı olmaları gerekmez, hatırlayasınız diye bir­
kaç anahtar sözcük ya da birkaç cümle yazabilirsiniz -ve ha­
tırlayacaksınız. Bunu her gece art arda yaparsanız, o sizin
bilinçli olarak g'örebileceğiniz bir kalıp, bir model meydana
getirecek ve böylece, bilinç-dışı düzeyde zaten bildiğinizi bi­
linçli bir düzeyde de anlayabilmenizi sağlayacaktır. İşte bu iş
bu şekilde yararlı olacaktır. Bununla birlikte, rüya halindey­
ken -başka realite âlemlerinde- deneyimlediğiniz fakat şim­
diki bilinç düzeyinizin ötesinde olan şeyler de vardır. Sevgili
dostlar, işte o başka realite âlemlerinde, bu haliniz gerçekten
bir rüya halidir. Bu sizin için harikulade bir oyun alanıdır.
Çünkü bütün bu rüya halleri, bu rüyalar, imgelemeler size
çok uzak görünen realiteler içinde oyun oynamalar, sizin bu
bilinçle farkında olduğunuz gündelik realiteniz kadar geçerli
ve gerçektirler.
S; (K) B izim ta n r ıs a l k a y n a k ta n g e ld iğ im iz i a n la ­
d ım , f a k a t k im ve ne old u ğ u m u zu a n la m a m ız a y a r d ım
edecek b ir a n a h ta r v a r m ıdır?
P'taah: Her bir an, bunun için bir anahtardır. Biliyor
musunuz, bu gerçekten çok basittir, işte zaten ikiye-bölün-
müşlük de budur, çünkü o öylesine kolay olsa da, insanlık
için gerçekten çok zordur. Anahtar nedir? Anahtar, aslında
sizin kim olduğunuzu öğrenmenizdir. Neye inandığınızı öğre­
nin. Sizin inanç yapınız sizin anahtarınızdır. Neye inandığı­
nızı anladığınız ve bunun çoğunun saçmalık olduğunu, hatta,
bunlara inandığınızı bile bilmediğinizi fark ettiğiniz zaman,
ve üst üste bulunan katmanlarınızı kabul ve tasdik ettiğiniz
ve her bir veçhenizi kucaklayabildiğiniz zaman -işte o zaman
kendi tanrısallığınızı tanımış olacaksınız. Böylece, BEN
OLAN TANRI'yı bileceksiniz. İşte bu o kadar basittir. Bunun
gerçekten ne kadar basit olduğunu söyledikten sonra, sizin
için öyle olmadığını da anlıyoruz, bu nedenle, sizin zaten bil­
diğiniz şeyi ortaya koymak için adım adım ilerleyen bir süreç
izliyoruz. Böylece, o sizin içinizde büj^r, genişler ve siz biliş
haline ulaşırsınız. En azından, bizim gerçekleştirmeye çalış­
tığımız şey bu.
Sevgili dostlar, aydınlanma iyi olmak ile ilişkili değil­
dir, aydınlanma Olmak'tır. (Ve P'taah yumuşak bir sesle tek­
rar eder.) Aydınlanma iyi olmak değil, Olmak'tır.
S: (K) B enim so ru m u yku ve rü y a h a k k ın d a . Çoğu
za m a n , g ö rü n ü r b ir n eden o lm a k s ızın , b ird e n b ire u y a ­
n ıyoru m , bunu n n e d e n in i a ç ık la y a b ilir m isin iz?
P'taah: Bu herkese olur. Bunun çeşitli düzeyleri vardır.
Bunlardan çok sık olan biri, beden gevşemiş bir halde dinle­
nirken bazı kaslarda spazmlar olmasıdır. Bu daha dünyevi
nedenlerden biridir. Bir başka neden de, bilincin bedenden
ayrılışının başlangıç aşamasında, beden titreşimlerinin hızla
yükselmekte oluşudur. Bazen bedeni uyandıran bizzat o tit­
reşimlerdir, çünkü bilinç, ayrılmak için uygun vaktin şu ya
da bu nedenle henüz gelmemiş olduğunu bilir ve bedene hızlı
bir geri dönüş, bu uyanışa neden olur, çünkü bu bir şok gibi­
dir. Ancak, bizzat beden içinde farklı düzeylerde meydana
gelen çeşitli olaylar nedeniyle ve aynca beden ile bilinç ara­
sındaki ilişkiden ötürü, bu gibi şeylerin bir'den fazla nedeni
vardır. Bunlar, birbirleriyle sıkı şekilde bağlantılıdırlar. Be­
den dışına çıkış, hepinizin daima yaptığı bir şeydir; fakat ço­
ğu zaman, bedeniniz dışındaki yolculuklarınızı ve serüvenle­
rinizi bilinçli olarak anımsamazsınız. Kimileriniz bunun bi­
lincinde olarak, uyku hali içinde değil, uyanıkken beden dışı­
na yolculuk yaparlar, ama bu sizin hypnagogic dediğiniz, ya­
ni uykuya dalıştan hemen önce, beden tam bir gevşeme ha­
lindeyken olan durumdur. Bazen siz meditasyon yaparken,
bedeniniz alfa-hali denilen hale geçer ve bu hal içinde insan-
1ar beden dışına yolculuğu çok sık olarak deneyimlerler.
S: (K) M o la d a n önce b a h s e ttiğ in iz b ir şeye d e ğ in ­
m ek istiyo ru m : A c ıla r ım ız ı d a h a h a fifte n a lm a k g e r e k ­
tiğ in i h a tır la d ığ ım ız d a , bu y a ş a m la r ı d a h a ş a n s lı
o la n la r iç in d a h a k o la y g ö rü n ü yo r, a m a g ö rü n ü şte
k e n d im izd e n d a h a a z ş a n s lı b a şk a k im s e le r in ölüm ,
h a s ta lık ve fe la k e tle r i ile k a r ş ıla ş tığ ım ız d a , b a ş k a la r ı
ıs tır a p ç e k erk e n b izim g ü lü p e ğ le n m e m iz b iz i su ç lu lu k
d u y m a ya itiy o r .
P'taah: Suç - sorumluluk. Suç öğrenilmemiş bir derstir.
Ya sorumluluk nedir, sevgili dost?
(P'taah'ın soru sorduğu hanım yanıt vermekte b ira n du ­
raksar, bu durum, odadaki bir beyi o hanımın yardım ına ye­
tişmeye sevk eder ve o şöyle fısıldar:"Bir karşılık verebilme ye­
teneği..." fakat P'taah hızla döner ve sert bir okul öğretmeni
rolüne bürünerek onun sözünü keser.)
P'taah: Size hitap etmiyoruz, sevgili dost.
(Dinleyiciler kahkahayı basarlar)
P'taah: Sınıfta en yüksek notlara sahip olduğunuzu bili­
yoruz.
(Dinleyiciler bu küçük ara-nağme ile çok keyiflenmişler-
dir ve kahkahalar yeniden yükselir. Adam ın duyduğu mah­
cubiyeti yenmesine yardım etmek için o hanım çok yumuşak
bir sesle konuşur:)
S: O s a d e c e ben im h a tır la m a m a y a r d ım e tm e k is ­
tedi...
(Kendini suçüstü yakalanmış bir öğrenci gibi hisseden
erkek özür dilercesine P'taah 'a bakar:)
S: G erçek ten çok ü zgü n ü m .
P'taah: Kendinizi suçlu hissediyor musunuz?
{Erkek muzipçe gülümseyerek.)
S: H a yır!
(Dinleyiciler coşkun kahkahalarla gülerler, herkes sa­
kinleştikten sonra, P'taah devam eder:)
P'taah: Sorumluluk, sevgili çocuklarım, g ib in iz in şakı­
masına neden olan şeye karşılık vermektir. Sorumluluk gö­
rev değildir. Kalbinizi sevinçle şakıtan bir şey yaptığınız za­
man, gerçek kimliğinize yanıt veriyorsunuz demektir. O za­
man siz dünyayı mutlu kılarsınız. Siz bir başkasinın mutlu­
luğundan sorumlu değilsiniz. Siz bir başkasının hayatından
sorumlu değilsiniz. Siz sadece kendi hayatınızdan sorumlu­
sunuz, çünkü hayat tüm varlıkların bir ortak-yaratısıdır.
Şimdi birçokları diyecekler ki: "Fakat, P'taah, bizim arzula^
nm ız sevdiklerimizin arzuları ile bağdaşmadığı zaman ne
yapacağız?"
Sevgili dostlar, siz birisini sevdiğiniz zaman onların se­
vinmelerini istersiniz -siz Kendinizi sevdiğiniz zaman kendi­
niz için sevinç istersiniz. Benlik sevgisiyle kararlar verildiği
zaman bu uyum, esenlik ve sevinç yaratır. Eğer bir şeyi sev­
giden dolayı değil, fakat sırf görev olarak yapıyorsanız, so­
nuçta bu duruma içerlersiniz. Ve insanların bunu anlamaya­
caklarını mı sanıyorsunuz? Ne kadar gülümseseniz, hoş söz­
ler söyleseniz de bir faydası yoktur. Eğer gönlünüzde görev­
den ötürü bir içerleme varsa, bu herkes tarafından hissedi­
lir. Ve eğer siz yürekten konuşsanız ve deseniz ki: "Benim
için ne istediğini anlıyorum, fakat benim gönlümde yatan,
şunu şunu yapmaktır -ve bu seni sevmediğimden değil, çün­
kü seni gerçekten seviyorum- fakat kendi hayatımı sevinçle
yaşamak zorundayım." Ve eğer birisi buna kötü anlam verir­
se, bu sizin sorumluluğunuz değildir. Bu onların yaratımıdır
ve bir başkasının sizin hakkınızda düşündükleri sizin so­
rum luluğunuz değildir, çünkü herkes kendi korkularına ve
kendi yargılarına göre tepki verir. Örneğin, birisi ölürse,
eğer o sizin çok sevdiğiniz biri ise, o zaman gerçekten kedere
boğulursunuz, çünkü alıştığınız biçimdeki fiziksel temas so­
na ermiştir. Siz, sevgili dost, şunu da biliyorsunuz ki, sevdi­
ğiniz biri ölürse, hiçbir şeyin sonu gelmiş değildir, çünkü as-
hnda ölüm yoktur.
Büyük yaslara bürünmek çok modadır. Bu zamanda bu
daha azalmıştır. Fakat bu büyük bir gelenek olagelmiştir,
yasta olduğunuz için bunu ya da şunu yapamazsınız. Eğer si­
zin sevdiğiniz kimse sizi gerçekten seviyorsa , asık bir surat­
la -daha da kötüsü, öyle görünmeye çalışarak- etrafta dolaş­
manızı ister miydi? Gerçekten dans edip şarkı söylemelisi­
niz. Eski kültürlerinizin birçoğunda, birisi ölüm yoluyla bir
realiteden bir başkasına geçiş yaptığı zaman, bu büyük kut­
lamalara neden olurdu. Aslında, keder ve yeniden-buluşma
özlemi tamamen doğaldır, fakat insanın kendine devamlı ha­
tırlatması gereken şey sevginin asla sona ermeyeceğidir. Siz
bir kimseyi sevmişseniz, o sevgi sonsuza kadar sürer -aslın-
da ayrılık yoktur.
S: Ben ö ze llik le , b a ş k a ü lk e le rd e k i d a h a a z ta lih li
in s a n la r ı d ü şü n ü y o ru m . E ğ er o n la rın ö lü m le rin in ve
h a s ta lık la r ın ın y a n lış o ld u ğ u n u d ü şü n ü yo rsa m , o z a ­
m a n bu d u ru m u a ç ık ç a y a r g ıla m ış oluyoru m .
P'taah: Her insan, anlamayı arzuladığı şeyi anlayabil­
mek için kendi realitesini -ruh düzeyinde- kendi seçer. Siz bu
realite boyutunda kısılıp kaldığınız zaman, şöyle diyorsunuz:
"Herhangi bir kimse neden bir bebek olarak açlıktan öleceği
bir ortamda doğmayı istesin? Neden bir insan tüm fiziksel
yetilerden yoksun doğmayı, savaş, yıkım ve umutsuzluk dolu
bir zaman kuşağında doğmayı, şiddet ve nefret dolu bir aile
içinde doğmayı istesin? Böyle bir şeyi insan niçin seçsin ki?"
Ama, ne var ki tüm bunlar bir illüzyondur, bu sizin deneyim
için yaratmakta olduğunuz bir sinema filmidir. Biliyor musu­
nuz, hayat bir "tek el atış" değildir. Emin olabilirsiniz ki eğer
siz bir uyum, bolluk ve büyük sevinç ortamında doğmuş ol­
sanız -ki tüm bunlara sürekli şekilde sahip olacak insanla-
nn sajası pek fazla değildir- öteki hayatlarınızda bunun tam
zıddını yaşamışsınızdır.
Daha önce de söyledik, siz baskı gördünüz, baskı uygu­
layan oldunuz, siz katil ve kurban oldunuz. Siz büyük sosyal
mevkilerde bulundunuz, çok düşük durumlarda da yaşadı­
nız, siz erkek, siz kadın oldunuz -siz her şey oldunuz. Bu ge­
zegen ve diğerleri üzerinde dolaşmış her bir varlığın, her bir
veçhesi olarak yaşadınız siz. Ve böylece, siz deneyim kazan­
mak için kendi realitenizi yaratırsınız. Ve tüm bunlar muaz­
zam bir illüzyondur.
S; (E) "Olma" h a lin e en iyi ş e k ild e n a s ıl g ir e b ile ­
c e ğ im izi a ç ık la y a b ilir m isin iz?
P'taah: Bu konuda konuşmaktan çok mutlu olurum. Bir
yapan-insan değil, bir olan-insan olmak, ha? Her an'ı, şimdi
'yi dolu dolu yaşamak, bizim söyleyeceğimiz işte budur. Geç­
mişinizle o kadar çok meşgul olmamak ve geleceğiniz hak­
kında o kadar çok tasalanmamak. Nasıl daha sakin olacağı­
nızı size nasıl anlatayım? Nasıl daha az yargılayıcı olacağını­
zı? Daha az beklentiler taşıyıp da, ama daha çok bekleyebi-
len olabileceğinizi ben size nasıl anlatayım? Nasıl bir yunus-
balığı gibi, bir çocuk gibi olabileceğinizi?
Pekâlâ, bunun pratik gerektirdiğini söyleyebiliriz. Ama,
siz kendinizi maziye boğulmuş ya da geleceğiniz hakkında
endişelere boğulmuş halde yakalayabilirsiniz. O zaman sade­
ce şöyle söylemek gerekir: "İşte yine oradayım." "Fakat ben
şim di ne yapıyorum?" Yavaş yavaş bu sizin için daha kolay­
laşır ve böyle durumlarda üzülmeniz ve kendinizi yargıla­
manız gerekmez. Bu kendinizi zaman zaman yakalamaktır
ve siz böyle yaptıkça, şöyle diyebilirsiniz: "Gelecek hakkında
düşünmekle aşırı meşgulüm, şimdi sadece olacağım (varolu­
şumu deneyimleyeceğim). Bu yardımcı oldu mu?
S: E v e t.
P'taah: Yaşanan an içinde bulunmak sizin eğitiminizde
yer almıyor, çünkü bu toplumda size çocukluğunuzdan bu
yana, geleceğiniz hakkmda düşünmek öğretilmiştir. Siz bü­
yüdükçe, tüm insanlarda olduğu gibi, sizde de geçmişe iliş­
kin acı duygular oluşur, çünkü öğrenilmesi gereken dersleri
anlamazsmız. Suça, suçluluğa takılır kalırsınız, fakat dersle­
ri öğrendiğinizde ve o derslerle bütünleşip onları kucakladı-
nızda suçluluk önemini ve etkisini yitirir. Bu şekilde siz geç­
mişinizi değiştirebilirsiniz, yani böylesine güçlüsünüz. Bu
konuda size daha anlatacaklarımız var; değişim-dönüşüm-
den (transmutasyon) söz ederken, geçmişinizi ve geleceğinizi
nasıl değiştireceğinizi anlatacağız, çünkü bunlar aynı şeydir.
S: (E) B u a k şa m b ir a r a , d ü şü n c e n in b ir a le t o l­
m a k ta n çok d a h a fa zla b ir şey o ld u ğ u n u sö y le m iştin iz,
bu kon u yu b ir a z a ç ık la r m ısın ız?
P'taah: Sizin evreninizi yaratan şey gerçekten düşün­
cedir. Böylece, düşünce bir tezahür-ettirme aletidir. Sizin re­
alitenizde meydana gelen şeyler bir düşünce olmadan ger-
çekleşemezler, anlıyor musunuz?
S.- S a n ır ım , a n lıyo ru m .
P'taah: Pekâlâ, örneğin, eğer bir savaş varsa, bu savaş
onu önceden düşünmüş olan biri olmadıkça gerçekleşemez.
Herhangi bir şeyin fiziksel realite içinde, üç-boyutlu realite
içinde tezahür etmesinden önce onun düşüncede başlamış ol­
ması zorunluluğu vardır. Siz bir düşünce ürünüsünüz. Fizik­
sel madde aslında bilinçtir ve bilinç aslında düşüncedir, ama
düşünce aynı zamanda bir güç kaynağıdır, ve biz bu zaman­
da bilinenin ötesindeki bir teknolojiden söz ediyoruz. Şu sıra­
da bu konuda fazla ayrıntıya girmek uygun olmaz. Bu konu­
ya daha önce de değinmiş ve daha üstün bir teknolojide dü­
şüncenin bir güç, adeta bir yakıt olarak kullanıldığını söy­
lemiştik. Örneğin, sizin güçlü bilgisayarınız elektrikle işler.
Gelecekte bu dünyada da uygulanacak bir teknolojide ise bil­
gisayarlar düşünce ile işleyecektir.
S; Bu b en im dü şü n ceye ilişk in d a h a f a z la şe y le r
oldu ğu h a k k ın d a k i du ygu m u iza h e d iy o r.
P'laah: Kesinlikle, sevgili dost. Bilim adamlarınız, yani
fizikçileriniz şimdi anlamaya başlıyorlar ki maddeyi yaratan
düşüncedir ve gerçekten, siz Tüm-Varolan'ın düşüncesisiniz.
Düşünce, ışıktan daha yüksek bir titreşim tayfında bulun­
maktadır. Anlıyor musunuz? Bir zamanlar fizikçileriniz ışık­
tan d^ha yüksek bir titreşime sahip hiçbir şey olmadığını ve
böylece, hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı yol alamayacağını dü­
şünürlerdi. Durum böyle değildir.
S; (K) E ğ e r d ü şü n ce ışık ta n d a h a y ü k s e k b ir titr e ­
şim e sa h ip se , o z a m a n b izim eşyayı tek b ir y o ğ u n la ş tı­
r ılm ış d ü şü n ce y o lu y la h a re k e t e ttir e b ilm e m iz , h a tta ,
k e n d im iz i b ir y e rd e n b ir y e re ta şıy a b ilm e m iz g e r e k ir .
P'taah: Bunu gerçekten yapabilirsiniz.
S; Ö yleyse bu n u y a p m a k is te d iğ im iz z a m a n y a p a -
m a y ışım ız n e d e n d ir?
P'taah: Çünkü saf düşüncenin ne olduğunu bilmiyorsu­
nuz, çünkü yapabileceğinize inanmıyorsunuz.. Bakın, sizin
inanç yapılarınız sizin realitenizin temel taşlandır. Daha ön­
ce birçok kez söyledik, eğer kalın bir duvarın içinden yürü­
yüp geçmeyi arzu ederseniz, geçebilirsiniz, fakat geçemeye­
ceğinize inanıyorsanız, geçemezsiniz.
S: (K) P 'ta a h , g e ç m iş te k i tü m r u h s a l ü s ta tla r ın ,
örn eğin İsa ve B u d a 'n ın ve s iz in g ib i v a r lık la r ın e rk ek
c in siy e tte o lm a la r ın ın n e d e n in i a ç ık la y a b ilir m isin iz?
P'taah; Bütün bunlar neden dişi değil de erkek enerji­
dir, öyle mi? Tarihiniz kendini erkek ağırlıklı enerji yönün­
de yeniden yazarken dişi cins gözardı edilmiş, gerçekten giz­
lenmiştir. Erkek olan taraf kadından çok korkuyordu, çünkü
sizin tarihinizde, erkek karşısında o büyük güç sahibi olagel­
mişti; çünkü kadın, Dünyanız olan Tanrıça'ya çok yakın
olandır. Kadın hayatın yaratıcısı olagelmiştir. Tarihinizin bu
döneminde, erkek cinsi, kadının gücünden büyük korku duy­
muştur. Kadınlara boyun eğdirme uygulamaları işte bunun
için o kadar dehşet verici olmuştur. Şimdi bu durum elbette
değişiyor. Sizlerle konuşan bizim gibi varlıklar hangi cinsi­
yetten olursak olalım, gerçekte erkek enerjiyi temsil etmiyo­
ruz, fakat bir erkek enerji görünümünde konuşmak, dişi
enerji görünümünde konuşmaya oranla, insanların daha ko­
lay yaklaşıp ilişki kurmalarına olanak sağlıyor. İnsanlığın
bilincinde, otorite sahibi olan, bilgi sahibi olan erkek enerji­
dir. Anlıyor musunuz? Ve böylece de insanlık erkek enerjiyi
davet ediyor.
S: B izim in a n ç sis te m im iz n e d e n iy le m i, y a n i erkek
e n e rjiy e d a h a iy i y a n ıt v e r d iğ im iz iç in m i erk ek e n e rji­
y i d a v e t e tm iş oluyoruz?
P'taah: Kadın baskı altına alınmış, boyun eğdirilmiş bir
konumda bulunuyor, çünkü erkek güçsüz kalmaktan korktu­
ğu için güç gösterisinde bulunmuştur ve tüm bilginin ve bil­
geliğin kadından geldiğini kabul etmeyi -sizin kültürünüzde-
içine sindiremiyor. Fakat biliyor musunuz, aslında bu enerji
(P'taah) pek öyle erkeksi değildir.
S: S iz a n d r o je n (hem e rk e k hem d iş i) en erjid en m i
sö z ed iy o rsu n u z?
P'taah: Sevgili dost, ruhun bir cinsiyeti yoktur.
S: O c in s iy e t ötesi m id ir?
P'taah: Kesinlikle, hepsini kendinde toplar. Ruhunuzun
cinsiyeti yoktur, siz hayatlar boyunca kâh kadın, kâh erkek
olmuşsunuzdur. O gerçekte cinsiyet ötesi olan değil, tümünü
kendinde toplayıp bütünleştirendir.
S: E ğ e r b iz h e r b ir h a y a tım ız d a , e rk e k y a d a k a d ın
o la r a k g e lm e y i se çeb iliyo rsa k , e şc in se lle r, y a n i hom o­
s e k sü e l ve le zb iy e n le r n eden var? N ed en o n la r k a d ın y a
d a erk ek o la r a k g e lm e y i se çm iyo rla r?
P’taah: Birçok nedeni vardır. Daha önce de söylemiş ol­
duğum gibi, insanlık gerçekten iki-cinsiyetlidir (biseksüel),
yani cinsiyet ne olursa olsun sevgiyi fiziksel olarak genişle­
tebilirler. Anlıyoruz ki bu dünyanızda hiç de makbul değil ve
eşcinseller hakkında büyük bir yargı var. Ancak, şunu da
söylemek isteriz: Zaman zaman ufak bir karışıklık olduğu da
olur ki biz burada fiziksel bedene ait kromozomlardan söz
ediyoruz. Çoğu zaman eşcinsellik bir travma ile meydana ge­
lir. Biz ruh enerjisinin bir cinsiyeti olmadığını söylerken, cin­
sel ifadeden söz etmiyoruz. Eşcinsellik hakkında hiçbir yargı
yoktur. İster homoseksüel, ister heteroseksüel olsun, insanın
kendini biri ya da diğeri ile sınırladığı, halbuki aslında bü­
tün bunların hepsinden sevgi ve mutluluğun fiziksel ifadesi­
ni elde edebileceği hakkında şaka yollu sözler işitmişizdir.
Biliyorsunuz, cinsellikte amaç yalnızca üreme değildir. O da
insanlık için tutsaklaştırma yöntemlerinden biri olagelmiş­
tir. O eğer yalnızca üreme için olsaydı, o zaman belki de bu
denli haz verici olmazdı, ha? Anladığımıza göre, insanlar için
bu çok alınganlık yaratıcı bir konu.
Sevgili dostlar, şimdilik bu kadar yeter, bilgiyi alma dü­
zeyiniz doygunluk noktasına varmış bulunuyor. Hepinize
gerçekten büyük bir sevgi ile teşekkürlerimi iletiyor ve hepi­
nizi selamlıyorum. Her zaman olduğu gibi, sizinle olmak kal­
bimi sevinçle dolduruyor ve size veda etmek bir hüzün sebe­
bi oluyor. Ancak, çok yakında bir araya geleceğiz, ve şunu da
bilmelisiniz ki sizinle bu şekilde beraber olmadığımız zaman,
sakin ve sessiz anlarınızda gerçekten benimle konuşabilir­
siniz ve ben orada olacağım. Hepinize iyi akşamlar diliyoruz.
Bölüm 4

DÖ RDÜNCÜ CELSE
18 Eylül 1991

P'taah, dinleyicileri her zam anki dinam ik tavrı ile se­


lamlar.
P'taah: Selam, sevgili varlıklar. Hepinizin çok iyi bir
akşam geçirmenizi diliyorum.
(Celseye yeni gelenlere bakarken, onlar arasında bun­
dan on dört ay önceki celsede görm üş olduğu kişileri tanır.)
Evet, eski dostlar ve bazı yeni dostlar... Hepiniz hoşgeldiniz.
Siz Dünya insanlığının titreşim frekanslarının yükseltilm esi
yönünde çağrıda bulundunuz. Bunun sizin bilinçli arzunuz
olduğunu söylemiyoruz. Elbet ki, her birinizin bilinçli arzu­
nuzun bilmek olduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte, bilinci­
nizin altındaki ya da üstündeki, ve kuşkusuz ardındaki dü­
zeyde tüm insanlık, Tüm-Varolan ile, İlk Neden ile -Tanrı/
Tanrıça ile- uyumlu bir titreşim haline girmek için ateşli bir
arzuyla doludur. Yine de, daha önce söylemiş olduğumuz gi­
bi, biz çoğu zaman Tanrı/Tanrıça terimlerini kullanmıyoruz
çürifeü insanlık daima Tanrı/Tannça'nın, Tüm-Varolan'ın ki­
şileştirilmesi eğilimindedir. Siz kişileştirme işine giriştiğiniz
zam an Kaynağı sınırlandırm ış oluyorsunuz. Siz Kaynağı ki-
şileştirdiğinizde, o zaman, gezegeniniz üzerinde ve tüm ev­
renlerde var olan her şeyin o Kaynağın bir yansıması, bir ifa­
desi olduğunu pek kolayca unutuyorsunuz. Siz aslında bir
titreşim frekansısınız. Düşünce de bir titreşim frekansıdır ve
aslında sizler, hepiniz Kaynağın düşüncesisiniz. Siz evrenini­
zin titreşim frekansı ile çoğu zaman uyum içinde olmayan
bir titreşim frekansısınız. Böylece o titreşim ahenksizlik için­
dedir; çünkü sevgili dostlar, siz kim olduğunuzu unuttunuz -
siz tanrısal uvum ile rezonans halinde değilsiniz ama yine de
siz aslında, elbette tanrısalsınız.
Daha önce birçok defa söyledik, ve sizin inanç yapınızın
bir parçası haline gelmesi için bunu ne kadar çok söylesek de
yine azdır: S iz kendi realitenizi m utlak surette kendiniz yara­
tırsınız. Fiziksel realiteyi ve diğer her şeyi yaratan sizin ken­
di inanç yapınızdır, bilincinizdir. Kendi hakkınızda her neye
inanıyorsanız, o sizin her halinize yansır. Benliğiniz dışında
gördüğünüz her şey, aslında bir tanrısal yansıma, bir ayna­
dır.
B E N L İK ile uyum halinde olduğunuz zam an size her
şey ifşa edilirTüm bilgi, hepinizin düşlediği şey, galaksiler-
arası yolculuk, evrenlerin bilgisi. İnsanlığın, bilmecenin par­
çalarını yerli yerine oturtma konusundaki ateşli arzusunu
anlıyoruz. Size her zaman söylüyoruz, bilmecenin parçaları
ile ilgili yanıtlar, tüm çözümler, sizin dışınızda değil, içinizde
yatmaktadır. Ne kadar çok kitap okursanız okuyun, fizik bi­
liminde ünvanınız ne olursa olsun, yanıtı bulamayacaksınız,
çünkü yanıt tanrısallıkla rezonans halinde olmakta yatar.
Gezegeninizde, hem sizin tarih çağlarınızda, hem de tarih­
öncesi çağlarda bu bilgiye sahip olan pek çok uygarlık yaşa­
mıştır -şu ya da bu nedenle buradan gitmeyi seçmiş olan 3^ -
ce uygarlıklar.
Bu haftalar boyunca sizinle, inanç yapılarınız hakkında,
kendinize ilişkin inançlarınızın hayatınıza nasıl yansıdıkları
hakkında konuştuk; hayatınızı bu inanç yapılan üzerine na­
sıl inşa ettiğinizden, bebekliğinizden bu yana dünyanıza bir
mercek arkasından baktığınızdan söz ettik. İlk doğduğunuz
andan ve ilk geçersiz kılındığınız andan itibaren -yani morfo-
jenik rezonans ile, insanlığın kolektif bilinci ile ilk temasa
geçtiğiniz andan itibaren- siz hayatınızı buna göre inşa et­
meye başlarsınız. Size insanlığın kırık bir kalple yaşadığın­
dan söz ettik. Sevgili dostlar, bu doğrudur: Siz kalp kırıklı­
ğından ölüyorsunuz. Her biriniz ta çocukluk yıllarınızdan
beri yalnızlık, acı ve mutsuzluk içinde yaşıyorsunuz.
Şimdi bana dersiniz ki: "Bunlar hepsi pekâlâ, fakat bu
konuda ne yapabiliriz?" Pekâlâ, bu gece yine bundan söz ede­
ceğiz; kimileriniz bunu daha önce duydunuz, kimileriniz için
ise yenidir ve hepinizin gelişiminin en önemli kısmı budur:
S iz acı-verici olduğu hakkında yargıda bulunduğunuz bir şe­
y i nasıl kucaklayacağınızı anlayıncaya dek, içinizde mevcut
tüm bilgiye ulaşm anız için enerji m erkezlerinizi asla serbest
hale geçiremeyeceksiniz. Ve işte böylece, bu akşam bir halden
bir başka hale geçme, yani değişim-dönüşüm hakkında ko­
nuşacağız ve bundan tekrar tekrar söz edeceğiz. Değişim-dö­
nüşüm -ona simya denir. §iz simyanın ne olduğunu biliyor
musunuz? Moleküler yapıda bir değişim gerçekleştirmek. İş­
te, duygusal değişim-dönüşüm de azabın vecit haline dönüş­
türülmesidir. Ve aslında vecit hali nedir? İşte o, tanrısal Bir
'liktir; o, ayrılıktan kurtuluştur. Benliğin başka Her Şey ile
tam am en bütünleşm esidir. Tanrısal vecit -o gerçekten hari­
kuladedir. O bir mucizedir, çünkü bu yalnızca ıstırabı vecit
haline dönüştüren simya sanatı olmakla kalmayıp, aynı za­
manda bedeninizin hücresel yapısında moleküler değişiklik
de yaratır. O beyinde bir değişim yaratır. O sizin geçmiş ola­
rak adlandırdığınızı değiştirebilir. O sizin geleceğinizi değiş­
tirir ve gerçekten, o sizin gezegeninizin çehresini değiştirir.
Bu gerçek bir mucizedir.
Sevgili dostlar, size sözünü ettiğim şey sadeliktir. Sade­
lik, bir şeyi gerçekleştirmek istiyorken, bir yandan da "bunu
asla gerçekleştiremem ki," şeklinde düşünmemektir, ama siz
hepiniz bunu böyle düşünmeyi çok iyi beceriyorsunuz. Bu ge­
lecekte, öldükten sonra kazanacağınız bir ödül değildir. Bu,
yükselmiş üstatlar hakkında bir şeyler dinleyip de, "Ah, keş­
ke ben de öyle olsam," demek değildir. Söylediğimiz şeyler bu
kattaki her bir varlık içindir. Ve gerçekten, bu hiçbirinizin
ötesinde değildir. Ve biz sizin "ulaşamadığınız" için üzülme­
nizi istemeyiz, çünkü siz ona ulaşacak ve onu uygulayabile­
ceksiniz. Şimdi baştan özetleyelim:
Siz doğuşunuzdan itibaren geçersiz kılınmış durumda­
sınız, incitilmiş, yaralanmışsınız ve yargılanmışsınız. İşte siz
bundan yola çıkarak kendi hakkınızdaki ve realite hakkın­
daki görüşünüzü inşa edersiniz. Böylece, siz genç erişkinler
haline geldiğinizde, kim ve ne olduğunuz hakkındaki inanç
yapınızı da inşa etmişsinizdir. Hepiniz, ama hepiniz değersiz
olduğunuza, yetersiz olduğunuza inanırsınız. Diğer insanla­
ra karşı nasıl bir çehre takınırsanız takının. Biz bundan söz
etmiyoruz. Biz sizin büyük cesaretinizden ve yiğitçe tavrınız­
dan söz etmiyoruz, biz sizin gerçekten kim olduğunuzdan söz
ediyoruz. Değersizlik duygusu insanlar için ortak bir etken­
dir. Sizin kendi kendinizi yargılama biçiminiz çoğu zaman
öylesine acı vericidir ki, kendinize bakmaya dahi dayana­
mazsınız; siz kim olduğunuzu bilmiyorsunuz, bu yüzden de
tüm yargınızı kendi dışınıza yöneltirsiniz. Şimdi bu konuya
girmeyeceğiz, çünkü yargı hakkında uzun boylu konuştuk ve
elbette yine konuşacağız. Bununla birlikte, sadece şunu söy­
leyeceğiz: Siz kendinizi yetersiz olmakla yargıladıkça, sevgi­
ye layık olmadığınız şeklinde yargıladıkça, kendinizi koşul­
suz olarak sevmedikçe, her bir veçhenizi kabul ve tasdik et­
medikçe, bunlar hayatınızın bütün veçhelerine öylece yansır.
Ve böylece siz acı ve ıstırap içinde olursunuz, sadece kendi
hakkınızdaki yargılarınızı size geri yansıtan insanların sizi
yargılamaları ve geçersiz kılmaları yüzünden değil, aynı za­
manda enerji merkezleriniz de bu durumda açık değildir ve
siz acı içinde yaşarsınız. Acı aslında, daha önce de söylemiş
olduğumuz gibi, duyguya gösterilen dirençtir. Acı bir his de­
ğ ild ir -o sadece hissetmeye karşı gösterilen dirençtir, o yargı­
dır- acının sebebi yargıdır, o sadece dirençtir. H ayatınızdaki
durum ları yargıladığınız zam an, bırakın sevinç duygusu
varlığınıza nüfuz etsin, o zaman direnç kalmaz, enerji kanal­
ları açılır ve duygu enerjisinin göbek çakrasından yukarı,
kalbinize ve öylece tepe çakranıza kadar yoluna devam etme­
si mümkün olur ve bu suretle o evren boyunca çınlayıp yan­
kılanır ve her şeyle, tüm bilinçle temasa geçer. İncinebilece-
ğinize, acı çekebileceğinize dair yargıda bulunduğunuz za­
man, içinde bulunduğunuz durumu "zarar verici" olarak yar­
gıladığınız zaman, hemen o anda güneş sinirağı bölgeniz di­
rencin pençesine düşer, bu durum eneıji merkezlerinizi ka­
patır. Enerji gidecek bir yol bulamaz ve böylece acı çekmeye
başlarsınız. Çoğu zaman bu duygusal bir acı olduğu kadar fi­
ziksel bir acıdır da. Şimdi, sizin acı-verici olacağı hakkında
yargıya vardığınız bir durum ortaya çıktığında, sizin normal
tepkiniz, ardına saklanacağınız bir duvar örmektir. Dediği­
miz gibi, incinmemek için yaşamınızdaki bu duvarı giderek
jrükseltir ve kalınlaştırırsınız, fakat bu bir işe yaramaz ve el­
bette incinirsiniz.
Öyleyse çare, değişim-dönüşümdür, ve bu konuda size
çok basit adımlar önereceğiz. İlk adım sorum luluk almaktır,
çünkü siz kendi realitenizi kesinlikle kendiniz yaratırsınız.
Hayatınızda hiçbir durum, hiçbir şey yoktur ki birlikte-ya-
ratılmış olmasın. Öyleyse, sorumluluk almak: "Bunu ben
y a p tım ," diyebilmek -ki bu o kadar kolay değildir. Durum si­
ze sevinç verdiği zaman bu olağanüstü kolay bir şeydir. O,
size bir kalp ağrısı verdiğinde ise o kadar kolay değildir.
İkinci adım: Yargı. Size haksızlık etmiş bir kimseyi yar­
gıladığınız zaman ne dersiniz? "Piç kurusu!" Biz sizi işitiriz!
îşte, suçladığınız anda sorum luluk kabul etm iyorsunuz de­
mektir. Hayatınızda o kadar görkemli olmayan bir şeyi or­
taklaşa yaratmış iseniz, bu, öğrenme deneyimi içindir. Seçti­
ğiniz her şeyi deneyim kazanmak için seçersiniz, hepsi bu,
deneyim için. Her bir deneyimin içinde bir inci, bir mücevher
saklıdır, sevgili dostlar. Yine de o kadar kolay değil, ha? Size
büyük acı vermiş bir kimseyi nasıl kutsarsınız? Yine de şöyle
denilmesi gerekir: "Bu durumu ben bu kişi ya da kişilerle
birlikte yarattım." Daha sonra şöyle dersiniz:"Oh, Tanrım
büyük bir yargıda bulunuyorum." Fakat gerçekten, sevgili
dostlar, bu pekâlâdır. Yargı geçerlidir ve sizin tanrısal bir
ifadenizdir. Bu yargıyı kucaklamah ve kişileri, kendinizi ve
acıyı kutsam alısınız... Ve bilin ki binlerce yıl boyunca, hayat­
lar boyunca birikmiş olan acıyı, onun içindeki inciyi keşfede­
bilmek için siz biriktirdiniz. Öyleyse her şeyi kucaklamah,
kabul ve tasdik etmelisiniz. Her şeyi varlığınızın ışığı içine
alın, kucaklayın; siz böyle yaptıkça, enerjiyi bastıran acının
pençeleri gevşeyip çözülecektir. Değişim-dönüşüm bu yoldan
gerçekleşebilir. Eneıjinin göbek çakrasmdan kalp çakrasına
ve oradan tepe çakrasına ulaşması ile vecit haline varırsınız.
O zaman Bir'liği gerçekten anlarsınız.
Sevgili varlıklar, yapılacak bir şey yoktur; siz değişim-
dönüşümü yapacak değilsiniz. Bu mümkün değildir, çünkü
siz buna kalkışırsanız, o zaman bu erkek enerjidir. Buna uğ­
raşmak, çabalamak denir. Oysa değişim-dönüşüme ancak
izin verilir. İzin vermek, kabul etmek. Bu ancak sizin gerçek
kimliğinizi beslemenizle yaratılır. Buna teslimiyet denir. Tes­
limiyet. Pek çoğunuz için bu gerçekten pis bir sözcüktür.
Çünkü sizin kültürünüzde teslimiyet soylu ya da yiğitçe bir
tavır değildir. Sevgili dostlar: Teslimiyet güçleri birleştirmek
demektir. Teslimiyet kim olduğunuzu kabul ve tasdik etmek
demektir: siz tanrısal bir ifadesiniz. Siz, tanrısal olduğunuz,
aksi halde burada bulunmanızın mümkün olamayacağı fikri­
ne varıncaya dek -siz varlığınızın her bir fasetinin, düşün­
müş olduğunuz her bir düşüncenin, öylesine sert bir biçimde
yargıladığınız her bir eylemin gerçekten tanrısal birer ifade
olduğunu, aksi halde burada bulunmanızın mümkün olama­
yacağını iyice anlayıncaya dek- siz bilinen ve bilinmeyen rea­
liteler içindeki her şeyin gerçekten Kaynağın bir düşüncesi
olduğunu anlayıncaya dek, kesinlikle "Tanrı'nın gülü kokla­
yışı" olduğunuzu bilmeyeceksiniz. Bu, üçüncü-yoğunluğun
vecit halidir.
Peki, aziz dostlar, pek çok sorunuz var. Başlayalım.
S: (K) Ö z e llik le J a n i'n in b ilin c i ile b a ğ la n tıd a o l­
m a n ız y a d a s iz in o n u n b ilin c in in d a h a b ü yü k b ir bö­
lü m ü o lm a n ız ve b iz im k e n d i v a r lığ ım ız ı d a h a b ilin ç li
b ir ş e k ild e ö ğ re n e b ilm e k iç in k e n d i b ilin c im iz in d a h a
bü yü k b ir bölü m ü ile te m a s ve ile tiş im k u r a b ilm e m iz
m ü m k ü n m ü dü r? K e za , bu b o y u tta g id e r e k d a h a çok
g ö rü n e n d ü n y a -d ış ı v a r lık la r ve d iğ e r v a r lık la r in s a n ­
la r ın fa r k lı v e ç h e le ri m id ir?
P'taah: Bütün bunlar hepsi tek cümle miydi? (Neşeli
gülüşmeler.)
S: H ayır, ik i cü m le .
P'taah: Sevgili dost, size çok basit bir yanıt vereceğim;
Ayrılık yoktur. Sizin bilinciniz olarak kabul ettiğiniz şeyle,
sizin üstün-bilinciniz olarak kabul ettiğiniz şey arasında ger­
çekten hiçbir ayrılık yoktur. Elbette farklı titreşim frekans­
ları vardır. Ne de olsa, evrenlerinizdeki -aslında çoğul-evren-
lerdeki- her şey bir titreşim frekansıdır. Sizinle konuşan bu
enerji ile medyumunuzun bilinci arasındaki ilişkiye gelince:
Bizler aynı titreşim frekansmdanız, fakat bu benimle sadece
bu medyum aracılığı ile temas kurabileceğiniz anlamına gel­
mez. Siz bunu biliyorsunuz, sevgili dost, çünkü siz benimle
konuştunuz. Böylece, siz yavaş yavaş bilincine varacaksınız
ki ayrılık diye bir şey yoktur. Hatta, birbirinizle ister sevgili
ister düşman olduğunuz yargısında olsanız bile -eğer gerçek­
te ayrılık olmadığını anlasaydınız, sadece sevgililer bulunur­
du. Tüm dünya sevgililerle dolu olurdu, gerçekten. O zaman
buraya daimi olarak bedenimizle gelirdik. Biz sevenleri seve­
riz çünkü. Sormak istediğiniz bir soru var mı?
S: (K) K im i in s a n la r la , h a y a t boyu sü ren ve b elli
d e r s le r y a d a s o r u n la r e tr a fın d a d ö n en , a y n ı doyum
verm eyen k o n u la r ı d u r m a d a n te k r a r la d ığ ım ız b ir iliş ­
k im iz o lu y o r k i bu kon u d a b en im iç in büyük b ir soru
iş a r e ti o lu ştu ru y o r. Ö ğ ren im i ta m a m la m a k iç in a c a b a
ne y a p a b ilir im ?
P'taah: Bu çok iyi bir soru, çünkü çoğu erişkin, geriye
doğru hayatına baktığı zaman, gerçekten de bazı durumların
hep art arda tekrarlanıp durduğunu görebilir. Öyküler farklı
olsa da duygular aynıdır, bir kişi ile olsun, birçok kişi ile ol­
sun. Hepsinin içinde, kuşkusuz, ilişkiler en büyük dersleri
oluşturur, çünkü içinizde olup bitenleri ancak bu yoldan öğ­
renebilirsiniz. Ortaya çıkan duygulara bakmak gerekir, öykü
önemli değildir. Sevgili varlıklar, siz derslerinizi öğrenmek
için hayatlar boyunca, hep en çok.sevdiğiniz varlıkları seçer­
siniz. Dedik ki, realite, duygu ile kucaklanmış düşüncedir.
Hayatınızdaki olağanüstü güzel bir şeyi nasıl yeniden yaka­
layabileceğinizi anlatmıştık; özellikle, o Bir'lik anlarından
söz ediyoruz. Bu onun güzel ve güneşli bir gün gibi, fiziksel
yönleri ile hatırlanması değildir: "Deniz kenarındaydım, her
yer çiçek doluydu," gibi... Buna dış süslemeler denir. Dış-
manzara, bu bağlamda, bir anlam taşımaz doğrusu, ama
eğer siz onun sizde doğurduğu duyguya ulaşabilirseniz, o anı
yeniden yakalamışsınızdır. Siz ilişkilerinizi gözden geçirdiği­
nizde, çoğu zaman, olan şeylerin sizde hep aynı duyguyu ya­
rattığını fark edeceksiniz. Anlıyor musunuz?
Şimdi, o durmadan tekrarlanan ve doyum vermeyen
meselelerle ilgili olarak sizin yapabileceğiniz bir şey verdim
size ve siz o zaman dış realiteyi değiştirebilirsiniz. Şunu
hatırlamanız önemlidir: Hepinizin çektiğiniz acılarda çok
büyük bir yatırımınız vardır. Öfke, saldırganlık gibi hallerde
sizin çok büyük bir yatırımınız vardır, çünkü siz onu çok iyi
bilirsiniz. Şunu da hatırlamanız önemlidir ki, sevgi ifadesi
olmayan her şey bir korku ifadesidir. Kendinizi korkunun
alevlendiği durumlar içinde bulduğunuzda, ki bu öfke, düş­
manlık gibi duygular yaratacaktır- yapılacak şejdn sadece
korkuyu kucaklamak olduğunu hatırlamalısınız. H issettiği­
niz şeyi geçersiz kılm aya, yadsım aya kalkıştığınız anda onu
güçlendirm iş olursunuz. Eğer siz düşmanlığı ve öfkeyi geçer­
siz kılacak olursanız, eğer sabırsızlığı ya da acımasızlığı ge­
çersiz kılmaya kalkarsanız -bu bakmakta olduğunuz ister
kendinize ister bir başkasına ait bir ayna olsun- siz onu güç­
lendirirsiniz. Öyleyse bastırmak, itmek, defetmek değil, ku­
caklamak gerekir, sevgili dostlar. Her bir veçheyi alıp, onla­
rın hepsinin "'sizin bir parçanız olduğunu bilmek. O geçerli-
dir, o sadece bir değişim yaratmak üzere kucaklanmayı bek­
leyen bir tanrısal ifadedir -onu varlığınızın ışığı içine alıp
kucaklamalısınız. İşte siz böyle yaparken daha ve daha çok
ışık yaratmaktasinızdır. Uyum -bir başka zamanda size, si­
zin için gerçek uyumun ne olduğunu anlatacağız.
S: (E) Ş u n u fa r k e ttim , bu izin verm e y a d a k u c a k ­
la m a te m e lin d e h a r e k e t e ttiğ im za m a n , b ir k o rk u u y a ­
nıyor, d u r u m a h â k im o la m a m a k o rk u su g ib i, b u n u n
d a ta ş ın m a s ı b ir a z z o r olu yor.
P'taah: Evet. Bunun nedenini biliyor musunuz? Buna
yok olma korkusu denir. Sizin kültürünüzde size daima kon­
trolün sizde olması gerektiği öğretilir. Kontrolü elde tuta­
mazsanız, bir başkası onu ele geçirecektir ve siz öleceksiniz.
Eğer siz ölümün gerçekten olmadığını anlamış olsaydınız, bu
bile kabul edilebilirdi. Sevgili dost, bu pekâlâdır. Korkuya
izin verin, izin verin. Biliyor musunuz, sizin birisine: "Ger­
çekten korkuyorum, çünkü kontrolü kaybettiğimi hissediyo­
rum," demeniz pekâlâ hoşgörülebilir bir şeydir. Bilmok gere­
kir ki, teslimiyet yalnızca BENLİĞE teslimiyettir. Bu, sizin
için ışık yaratacak olana, sevgiye yol açacak olana izin ver­
mektir. Korku duyduğunuz için kendinizi yargılamayın. Her­
kes korkar, bu pekâlâdır. Biliyor musunuz, bu düşünce ger­
çekten çok eğlendirici; Hepiniz başkalarının yanıtı bildiğini
sanırsınız. Hepiniz, başka herkesin bildiğini ve bilmeyenin
bir tek siz olduğunuzu ve gemiyi kaçıracak olanın bir tek siz
olduğunuzu düşünürsünüz. Kimileri vardır, çok bilgili olan
ve kimileri spiritüel konularda birtakım beylik laflarla çok
iyi konuşurlar -ve bu da pekâlâdır. Fakat herkes için şöyle
bir bilgece laf söyleyebiliriz; aslında her ruh henüz başlan­
gıçtadır. Siz devresel uyumu kavradığınız zaman, anlayacak­
sınız ki gerçekten ne başlangıç ne de son vardır. Bazen şöyle
söylendiğini işitiriz; "O çok yaşlı bir ruh." Aslında hepiniz
çok yaşlı, çok kadim ruhlarsınız. Sorularınız var mı?
S: (K) Z a m a n ı çok h ız la n m ış bu lu yoru m , öyle g ö ­
r ü n ü y o r k i o n u n h ızın a a y a k u y d u ra m ıy o ru m . Gece uy­
k u y a d a lıy o r u m , a r d ın d a n h em en y in e u yk u s a a ti g e li­
y o r. Z a m a n u ç a r c a sın a g e ç iy o r s a n k i.
P’taah; Bu çok basit; onu durdurun.
S: N e d e m e k istiyo rsu n u z? Y a p m a k ta o ld u k la r ım ı
y a p m a y ı d u r d u r m a k mı?
P'taah; Siz zamanı değiştirebilirsiniz, sevgili dost. Siz
çok güçlü bir varlıksınız. Siz zamanı değiştirebilirsiniz. Şöy­
le söyleyin; '|Her şey fazla hızlı gidiyor. Daha çok zaman isti­
yorum." Ve bu istediğiniz olacak. Ve bekleyin. Bununla bir­
likte, kabul edelim ki, zaman eğrilip bükülebilir (esnektir).
Bunun böyle olduğunu fark eden yalnız siz değilsiniz. Zarar
yok, ama eğer isterseniz onu değiştirebilirsiniz.
S: N a sıl?
P'taah; Yapabileceğinizi bilin ve bekleyin (acele etme­
yin). Pekâlâ, dinlenmeniz ve yeni sorular hazırlamanız için
bir ara vereceğiz. Ben medyumun bedeninden geçici bir süre
için ayrılırken, sizden iki dakika sessiz kalmanızı istiyorum.
Hepinize teşekkür ederim. Sizlerle olmak çok büyük bir se­
vinç.
(Bir aradan sonra)
P'taah; Evet, aziz dostlar, bedeniniz rahatladı mı? Soru­
lara devam ediyoruz.
S: (K) D o ğ d u ğ u m u z z a m a n , h a y a tta bize y a r d ım c ı
o la c a k b ir yeten ek y a d a b e c e riy i b e ra b e rim izd e g e ti r ir
m iyiz?
P'taah; Bu çok iyi bir soru. Her bir hayatta getirilenle­
rin çoğu dramlardan ve travmalardan oluşur. Aslında, sizin
doğumda beraberinizde getirdiğiniz en büyük yeteneklerden
biri ruhsal dürüstlük ve bütünlüktür. O, çiçek açmak üzere
hayata gelen ve hayatta olabileceklere izin vermeye hazırlık­
lı olan ruh düzeyine ait irade, arzudur. Ben tanrısal anlam­
da konuşuyorum, anlıyor musunuz? Tabii, siz enkarnasyon-
1ar hakkında düşünürken, yani geriye bakarak geçmiş ha­
yatları düşündüğünüzde, onları daima kronolojik olarak dü­
şünürsünüz. Gerçek şu ki geçmiş ve gelecek hayatlar aynı za ­
m anda vuku bulm aktadır. Böylece, her zaman için en büyük
potansiyel ve diğer hayatlarda araştırılıp keşfedilmeyenler
vardır hep, anlıyor musunuz? Diğer hayatlarda yer almakta
olan şeyler hakkındaki ilgi gelişiyor ve birçok kimse geçmiş
hayatlarında kim ve ne olduğu hakkında bir anlayışa var­
mak için geri-gidiş (regresyon, ekminezi) denilen çeşitli yön­
temler kullanıyor. Onların anlamadıkları ise "gelecek" ha­
yatlarınızı da araştırabileceğinizdir, çünkü belirli bir yerle
sınırlı (lokalize) zamanın, yani bu uzay-zaman sürekliliğinin
dışında, o şimdiden devinim halindedir. Birçok kimse bu ke­
şifler sırasında geçmiş yaşamlarına ait olduğunu hissettiği
bazı görüntüler alıyor, fakat aslında, çoğu zaman, onlar geç­
miş hayatlar değil, sizin "gelecek" olarak adlandırdığınız ha­
yatlardır. Biz olası hayatları da hesap dışı tutmayacağız. İş­
te burası biraz çetrefil. Sizler çok-boyutlu enerjisiniz, ve yal­
nızca geçmiş ve gelecek hayatlar değil, aynı zamanda fre­
kans boyutları da vardır. Size, aslında sizlerin zaten yüksel­
miş üstatlar olduğunuzu, sizin her şey olduğunuzu söyledik.
Ruh enerjisi sadece bu gezegene ya da bu zamana hapsolmuş
değildir -aynı zamanda her bir enkarnasyonun, her hayatın
olası realiteleri de vardır. Şu halde biz gerçekten bir "sonsuz
sayıdaki hayatlardan" söz ediyoruz. Ancak, eğer siz tüm di­
ğer hayatlarla da yoğun biçimde meşgul olsaydınız, bu haya­
tınızla meşgul olmak için zamanınız kalmazdı. Ve aslında bu
pek önemli değildir, çünkü her hayat bir kapsül içinde gibi­
dir. Sizler eğer bu hayat ile yeterince meşgul olabilirseniz,
eğer hayatı mümkün olduğunca dolu ve zengin yaşamak üze­
re her an'ı (şimdi'yi) dolu dolu yaşasanız, o zaman kesinlikle
öteki hayatlar düşüncesine kaçma arzusu duymazsınız. Fa­
kat gerçekten bilinmelidir ki sahip olduğunuz en büyük şey
sizin BENLİĞİNİZ'dir, çünkü o BENLİK içinde tüm onur
vardır, orada ruh bütünlüğü vardır. Kendi potansiyelinizi
gerçekleştirmek üzere sizin için sonsuz olanaklar vardır.
(Aşağıdaki diyalogun önemi, bir açıklam ayı gerektiri­
yor: Celseye katılan bir erkek dinleyici, Kaynağın içte, B E N
OLAN olduğu şeklindeki anlayışa ters düşen ve Kaynağı kişi-
leştirerek projekte eden geleneksel spiritüel öğretiler hakkında
endişelidir. P'taah, g ü n ü m ü z insanının daha geniş bir anla­
yışı kavrama kapasitesine sahip olduğunu, dolayısıyla, geç­
mişteki öğretilerin o dönem ler için tamamen uygun olduğunu
söyleyerek bu görünüşteki çelişkiye açıklık getirir.)
S: S e v g ili P 'ta a h , b iz le r Sonsu z'un b ire y se l u z a n ­
tıla r ı o la ra k . K a y n a ğ ın b ir p a r ç a sıy ız , h e p im iz B ir'iz
ve iç im izd e k i T a n rı'y a b a k m a lıy ız. H a lb u k i y ü k se lm iş
ü s ta tla r s a n k i d ış ta g ib i gö rü n en B ah a'ya, Y a r a d a n 'a
d a im a bü yük s a y g ı g ö s te r iy o r la r . O b ir p a tr o n o ld u ğ u
k a d a r , a y n ı za m a n d a b ir s e v g ili k a r d e ş g ib i de g ö r ü ­
n ü yor, ö rn eğ in Isa'n ın d u a s ı: "(C ennetteki) B a b a ­
m ız...." B u k o n u d a lü tfen b ir a ç ık la m a y a p a r m ısın ız?
P'taah; Elbette. Yükselmiş üstatlar, yani tarihinizde ör­
nek aldığınız modeller (rol modelleri) her zaman insanlığın
ortak bilincine hitap etmişlerdir. İnsanlığın ortak bilinci bu
zamanda yükselmektedir, muazzam bir değişim haHndedir.
Şu sırada insanlık daha yüce bir fikir yapısını benimseyebi­
lir. Kaynağın kişileştirilrniş halden daha fazla bir şey oldu­
ğunu söylediğimiz zaman, bunun insanlık için hemen hemen
dev bir sıçrayış olduğunu anlayınız. Çünkü şimdiye kadar si­
zin kültürel tarihinizde insanlık otoriter bir figüre gereksi­
nim duyagelmiştir, dolayısıyla insanlık için büyük bir Anne
ya da büyük bir Baba figürü kolay düşünülebilecek bir kav­
ramdır. Anlıyor musunuz? Biz Tanrı/Tanrıça hakkında ko­
nuşuyoruz ve biz o büyük varlıktan, Dünyanız'dan, büyük
Tanrıça olarak söz ediyoruz, fakat insanlığın artık Kaynağı,
sadece bir otoriter figür olmanın ötesinde, çok daha yüce bir
şey olarak anlaması gerçekten büyük bir adım olur. Hiç kuş­
kusuz bizler, yükselmiş üstatların sözlerini geçersiz kılıyor
değiliz. Biz yalnızca size, düşünerek bilincinizi genişlettikçe,
"radyo anteninizi" varlığınızın daha büyük veçhesine ayarla­
mış olacağınızı söylüyoruz. Sorular?
S; (E) B en im için n eyin g e r ç e k te n en iyi old u ğ u n u
b ilm e d iğ im e göre, a r z u la m a y a n a s ıl d e v a m e d e b ili­
rim ? Bu h a l te slim iy e tin g e r e k liliğ in e te rs dü şm ez m i?
P'taah: Bu öyle değildir, yani bilmiyorsunuz. Bunu
mantığınızı kullanarak bilemezsiniz. Siz teslimiyeti uygula­
dıkça, sezgi denilen yeteneği fark edeceksiniz. Sizin man­
tıksal aklınız varlığınızı sürdürebilmeniz için harikulade bir
gereç olagelmiştir, fakat şimdi, artık sizin türünüzün varlığı­
nı sürdürebilmesi sezgiye dayanm aktadır, teslimiyeti besle­
meye bağlıdır. Aklen bilmek gerekli değildir, sadece hisset­
mek gereklidir. Hayal etmek, içinizde sevginin gerçekleşme­
sine izin vermek. Buna bir iman sıçrayışı denir, çünkü, sevgi­
li varlık, sizin asıl kimliğiniz gerçekten yücedir. Gerçek kim­
liğiniz tanrısallığı bilir, gerçek kimliğiniz onurlu, dürüst ve
bütünlük içindedir, yaratıcı sevinçle doludur. Gerçek kimliği­
niz çiçek açmayı bekliyor. Sanır mısınız ki, çiçekler kökleri­
nin sağlam olup olmadığı ya da yağmurun yağıp yağmayaca­
ğı hakkında tasalanırlar? Hayır. Buna bütünlük denir, bu
bilmektir. Bedeninizdeki her bir hücre bilir, siz de bilirsiniz.
Siz sadece bildiğinizi unutmuşsunuz. Öyleyse kim olduğunu­
za güvenmek, bilişin ortaya çıkmasına izin vermek gerek. Si­
zinle daha konuşacağız ve siz içinizdeki bilgiye açılacaksınız?
Bu öyle büyük bir iş değildir. Hiçbir zorluk yoktur, hiçbir
mücadele yoktur. Mücadele fiziksel düzeyde varlığını sür­
dürmek içindir. Teslimiyet ise insanlığın ruhsallığı içinde
tüm harikaların "varlığını sürdürmesi" içindir. Sorular?
S: (K) T a n r ıs a llık la re zo n a n sa g ire r e k a n la y ış a
u la ş m a k ta n sö z e ttin iz . B u, b ir şey ö ğ re n m e m ize ih ti­
y a ç o lm a d ığ ı, ç ü n k ü K a y n a ğ a u yu m la n m a k s u r e tiy le
b ile b ile c e ğ im iz a n la m ın a m ı geliyor?
P'taah: Doğru. Buna en kısa yanıt rekoru denir. (Dinle­
yiciler gülüşürler.) Bu tam böyledir. İnsanlığın devresel deği­
şimi içinde gençleriniz için çok gerekli olarak görünen eğitim
de değişecektir. Son yıllarda doğan çocuklar, on yıl önce doğ­
muş olanlardan farklı bir bilişe sahiptirler. Bu çocuklar joj-
nusbalığı bilincine sahiptirler, yıldız-tohumlanndan doğma­
dırlar, ve daha fazla içsel bilgiye sahiptirler; onlar büyük de­
ğişimler yaratacaklardır, çünkü sizin şimdiki eğitim sistem i­
nizde onların ihtiyaçları olmayan birçok şey var. İnsanlığı
değiştirmek üzere genetik yoldan yaratılmakta olan birçok
şey var, hepsi de bilinçte gerçekten dev bir sıçrayışa yardım­
cı olmak üzere meydana getiriliyor.
S: K a lıts a l h a s ta lık la r ve b u n la rın a n a - b a b a la r ve
b ü y ü k a n n e -b ü y ü k b a b a la r ile iliş k is i h a k k ın d a b ir
a ç ık la m a y a p a r m ısın ız?
P'taah: Bedenin rahatsızlığı duygusal rahatsızlıktır.
Bundan söz etmiştik. H astalık hakkın d a ki inanç yapıları
hastalık yaratır^ Bir kimse bir kalıtsal hastalığa yakalandı­
ğında, bu değişmez bir yazgı değildir, değişebijir. Bedenin
hücresel yapısının, ailenin ve ülke kültürünün vs. morfoje-
nik rezonansından söz etmiştik. Bir aile, bir hastalığın kalıt­
sal olduğuna inandığı zaman, bu gerçekten öyledir. Kalıtsal
bir hastalığın genetik programı çok küçük bir orandadır, ve
biz burada işin sadece fiziksel yönünden söz ediyoruz. Neye
inanırsanız, o VAR'dır. îlaç hakkında konuşmuştuk; onun si­
zi iyi edeceğine inanırsınız ve o sizi iyi eder. Siz bir hastalı­
ğın kurbanı olduğunuza inanırsınız ve olursunuz. Ailede bir
kişinin bir hastalığı olduğunda, çocuğun da aynı hastalığa
yakalanması neden o kadar yaygın bir durumdur dersiniz?
S: D ü şü n d ü m k i b e lk i b ir lik te -y a r a ta n la r o la ra k
a n a -b a b a m ız ı b iz seçiyoru z, k e n d i b ilin ç h a lim iz i y a n ­
s ıta n b ir b ed en seçiyoru z. H a s ta lık la r k e n d i b ilin c im i­
z in b ir so n u c u d u r, d o la y ıs ıy la a y n ı h a s ta lık b e lir tile r i­
n i ta ş ıy a n k im s e le r in m o rfo jen ik r e zo n a n s ın a y a n ıt ve­
riy o ru z.
P'taah: Çok güzel. Ama, bu değiştirilebilir. Örneğin, bir
kişi sakat doğduğunda, bu kesinlikle seçilmiş bir durumdur
ve o, fiziksel sakatlıkları olan aile üyelerinin işbirliği ile ya­
ratılmıştır. İnsanların, bedenin bir kısıtlayıcı olmadığını an­
lamaları için bu harika bir fırsattır.
(B ir başka kadın dinleyici ise hastalık konusunu hay­
vanları da kapsayacak bir biçimde genişletir.)
S: P 'ta a h , h a y v a n h a s ta lık la r ın ı d a a n ık la y a b ilir
m isin iz? Bu o n la r ın k a rm a 'sı m ıd ır , y o k s a o n la r b izim
b ilin ç h a lim iz i m i y a n s ıtm a k ta d ır la r ? Ö rn eğin , ta v u k ­
la r ım d a n b ir in in g ö zü n d e k a t a r a k t o lu şu y o r ve ben
bu n u neye b a ğ la y a c a ğ ım ı bilem iyo ru m .
P'taah: Evcil hayvanlarınız, kediniz, köpeğiniz ve atınız
gibi çok yakın bir duygusal bağ kurduğunuz hayvanlar çoğu
zaman sadece üzerinde düşünmeniz için değil, aynı zamanda
sizinle olan kendi ilişkilerine dair bir fikir olarak da birta­
kım hastalık belirtileri göstereceklerdir. Arada duygusal bir
bağ yoksa, çoğu kez hajrvanın yarattığı durum kendi deneyi­
mi içindir. Bununla birlikte, sevgili dost, göz rahatsızlığı ya­
ratan sizin tavuğunuz olduğuna göre, belki tavuğunuza ba­
kış tarzınızı gözden geçirebilirsiniz.
S: Oh, a n lıy o ru m .
(Bu yanıtın çifte im asından hoşlanm ış olan dinleyiciler
bunu kahkahaları ile onaylarlar.)
P'taah: Çok iyi.
S: (K) M erak e d iy o ru m , k r is ta lle r in sa n ın titr e ş im
ve fa r k ın d a lık d ü z e y in i y ü k se ltm e y e y a r d ım c ı o lu r mu?
P'taah: Kristaller aletlerdir, başka bir şey değil. Sizin
dünyanız bir kristaldir. İnsanlık da kristalin bir yapıya sa­
hiptir. Fakat siz ellerinizde tuttuğunuz ve güç-objeleri olarak
kullandığınız kristallerden söz ediyorsunuz. Gerçekten onlar
alettirler ve onlar güçlendirici olarak kullanılabilirler. Onlar
aynı zamanda, bilgi depolamak için kullanılırlar, fakat siz
bilinç düzeyinizi yükseltmek için hiçbirine muhtaç değilsiniz.
Ancak, eğer kristal kullanmak hoşunuza gidiyorsa, o zaman
bu geçerlidir.
S; (K) in s a n la r ın k e n d i d e n e y im le rin i b iz z a t se ç ­
tik le r in i a n la m a k b e lk i d a h a k o lay, a m a bu, h a y v a n ­
la r için n a sıl oluyor? H a y v a n la r d a b izim g ib i k e n d i
d e n e y im le rin i s e ç e b ilir le r m i? H a yv a n la ra k ö tü m u a ­
m ele e d ild iğ in i g ö rü y o ru z. O n la r kötü m u a m e le g ö r ­
d ü k le r i y e rle re g itm e y i k e n d ile r i m i seçiyorlar?
P’taah: Sevgili dost, her şey birlikte-yaratılır. Evcil hay­
vanlar insanlara gerçekten duygu yansıtırlar. Bu aynı za­
manda büyük bir öğrenme fırsatıdır. B alinalar ve yunuslar
ise insanlıkla aynı ruh enerjisindendirler. Onlar, farkında
olan insanlara bir dehşet öyküsü yaratmayı seçmişlerdir. Bu
onların bilinçli kararıydı. İkinci-yoğunluk yaratıklarına ge­
lince, onlar da -insanlığın büyük çoğunluğu gibi- bilinçli se­
çim yapmazlar. İnsanlık kendini daha çok bildikçe ve onun
bilinci genişledikçe, gezegenin üzerindeki her şeyin bilinci de
öylece genişler. Bu bir rezonans olgusudur. Titreşim frekansı
yükseldikçe, o her yerde yükselir. Böylece, insanhk dördüncü
boyuta adım attığında, her bir yaratık, her bir ot da bu adı­
mı atacaktır.
S: B ü tü n in s a n lık m ı d e d in iz?
P'taah; Doğrusu, pek de hepsi değil.
S: B u n u h e p si a y n ı za m a n d a m ı y a p a r ?
P'taah: Bunu yapmayı seçenleriniz.
S; F a k a t k im ile r i bunu d iğ e r le r in d e n d a h a önce
y a p m a y ı seçerse, o za m a n h a y v a n la r ın d u ru m u ne
olu r? N e d e m e k isted iğ im i....?
P'taah: Tam olarak anladım, sevgili dost.
S: Ö rn e ğ in ben im k edim . Ö yle g ö r ü n ü y o r k i... şey...
(Bu h a n ım düşüncesini ifade etm ekte zorlanır, bunun
üzerine P'taah ona, önce bir başkasının sorusunu dinleyece­
ğini, bunun ona kendi düşüncelerini açıklığa kavuşturm ak
için zam an vereceğini söyler.)
S: (K) H a y v a n la r n erede v a r o la c a k la r ın ı k e n d ile ­
r i s e ç e b ilir le r mi?
P'taah: Evet, seçebilirler. (Kısa bir duraktan sonra
P 'taah bir kez daha önceki hanım la ilgilenir.)
Şimdi, siz şunu demek istiyorsunuz: Üçüncü-yoğunluk-
tan dördüncüye geçiş olduğunda, herkes dördüncü-yoğunlu-
ğa geçemeyecek olanlar adına tasalanır. Böylece, siz bazı
hayvanlann da geçemeyeceklerini düşünüp endişeleniyor­
sunuz. Burada aslında şefkatten söz ediyoruz.
S; E lb e tte .
P'taah: İnsanlık bu büj^k geçiş için eneıjisel güçlerini
toplarken.... Biliyor musunuz, sizin anlayış çerçeveniz içinde
bir anlam ifade edecek sözleri bulmakta bazen güçlük çeki­
yoruz. K uşkusuz üçüncü boyutta kalm ayı seçecek olan bazı
insanlar olacaktır ve onların yarattıkları bu realite içinde
hayvanlar da olacaktır. Bununla birlikte, bilincin bir başka
düzeyinde, bütün hayvanlar bu değişimde yeni boyuta ge­
çecekler.
S: B ir h a yva n ru h u n u n y e n i b o yu ta g e ç ip f a k a t a r ­
d ın d a , b u r a d a h o lo g ra m g ib i b ir şey b ıra k a c a ğ ı d o ğ ru
mu?
P'taah; Bu, bu kadar basit değil. Hayvanlann ruh ener­
jisi bir bakıma parçalara ayrılmıştır. Eğer üçüncü-yoğunluk
varlıklarının, yani insanların ruh enerjisi bir hayvan dene-
yimlemeyi arzuladığına karar verirse -ki bu üçüncü yoğun­
luk bilinci ile yapılmaz- ruh enerjisinin tümü o yaratığa gir­
mez, fakat ruh enerjisinin bir parçası dene}dm için bunu ya­
pabilir. İnsanlar hayvanlara dönüşmezler. Ruh enerjisi ken­
dini -bir kaya olarak- kristal oluşum içinde de deneyimleme-
ye karar verebilir, bir bitki olarak da. Anlıyor musunuz?
Sevgili varlıklar, hepiniz çok yorgun görünüyorsunuz.
S: (E) S e v g ili P 'ta a h , b ir soru d a h a : D ü n ya g e z e ­
g e n in in o r ta k (in s a n lık ) b ilin c i on y ıl önce çok y ık ıc ı
g ö rü n ü y o rd u . Bu ş im d i ö n c e k i d u ru m u n a o r a n la d a h a
iy i b ir titr e ş im h ız ın d a m ıd ır? B iz g id e r e k dev s ıç r a y ı­
ş a y a k la ş ıy o r m uyuz?
P'taah: Devresel değişimler şeklinde kesinlikle yakınla­
şıyorsunuz. O şimdi gerçekten daha yakın, çünkü bu on yıl
içinde birçok yüce insan sevgiyi ve hayatı, ölüme ve yıkıma
yeğlemiş, o yönde karar vermiştir. Bu sizin sorunuzu yanıt­
lıyor mu?"
S: E vet.
P'taah: Sevgili çocuklar, şimdilik bu kadar yeter. Sizi
görmekten sevinçliyiz. (Celsenin ev sahiplerine hitap eder.)
'^şekkürler, aziz dostlar.
S: B iz te ş e k k ü r ed e riz.
P'taah: (Herkese hitaben) Sizinle birlikte olmak her za­
man kalbime büyük sevinç veriyor. Siz genişleyerek ve kendi
tanrısallık ifadenizi gerçekten bilmek isteyerek, aslında tüm
galaksilerdeki tüm enerjiler için genişleme yaratıyorsunuz
ve biz sizin cesaretinizden dolaja size gerçekten hayranlık
duymaktayız. Sizlerle olmak bize gerçekten haz veriyor.
İyi akşamlar.
Bölüm 5

BEŞİNC İ CELSE
25 Eylül 1991

P'taah: Sevgili dostlar, iyi akşamlar. (P'taah herkese ay­


rı ayrı bakar, herkesin enerjisini ve ruh halini algılam aya
çalışır.)
Evet, sizinle olmak gerçekten bir zevk. Böylece, serüven
devam ediyor. Bu akşam sizinle değişim-dönüşüm hakkmda
konuşmaya devam edeceğiz. Onun ne ve nasıl olduğunu tam
olarak anlamanız çok önemlidir. (Bir erkek dinleyiciye h itap­
la:) Şimdiden sorularınız var, değil mi, aziz dost? Biraz bek­
leyin, çünkü sizin sadece zihninizle değil, kalbinizle de dinle­
menizi istiyorum.
Değişim-dönüşüm ruhun nihai simyasıdır. Peki, azabı
vecit haline nasıl dönüştürebilirsiniz? Çok kolay adımlarla,
dostlar, çok kolay: Şunu bilmenin sorumluluğunu üstlenin ki
siz realitenizi kesinlikle kendiniz yaratırsınız. Kişisel evreni­
nizdeki her şey bir birlikte-yaratımdır. İkinci adım: Yargıyı
hizaya getirmek, uyum içine sokmaktır. Yargıyı nasıl hizaya
getirirsiniz? Sadece, yargılayıcı olduğunuz olgusunun geçer­
liliğini kabul ve tasdik ederek. Siz busunuz. O aynı zamanda
tanrısal bir ifadedir de. Anlıyor musunuz? O tanrısal bir ifa­
dedir, çünkü o VAK'dır, ve sizin değişimler yaratabilmenizin
tek yolu onları kucaklamanız ve tasdik etmenizdir. Kabul ve
tasdik etmek yargıyı hizaya getirir, uyum yaratır. Şöyle de­
yin: "Ben yargılayıcıyım, kendimi yargılıyorum -ben bu duru­
mu yargılıyorum, bu durumla ilgili diğer kişileri yargılıyo­
rum- durum ne denli acı verici olursa olsun, dersimi öğrene­
bilmek için bunu ben yarattım.
Böylece her şey uyum içine girer. Sizin öylesine haşince
yargıladığınız ıstırabın, içinde yatan bilgelik incisini sarıp
kuşatan olduğunu bilirsiniz böylece.
Daha önce söylemiş olduğumuz gibi, siz gerçekten cina­
yet işleme isteği taşıyorken, yargıyı hizaya getirmeniz çok
zordur. Şaka ediyoruz. Pekâlâ, pek de şaka etmiyoruz, çün­
kü gerçekten çoğu zaman sizin yapmak istediğiniz budur.
Sorum luluk alın, yargıyı hizaya getirin ve duyguyu hissedin.
Size tekrar hatırlatıyoruz: Acı (ıstırap) duygu değildir, acı
duyguya gösterilen d irendir. Ve her şey hizaya geldiğinde,
uyum içine girdiğinde, böylece, direnç yüzünden göbek bölge­
sinde hapsolmuş enerji serbest bırakılmış olur ve o güneş si-
nirağından kalbe gider. Bu, işte gerçekten bu kadar basittir.
Bu sizin yaptığınız bir şey değildir. Bu sizin izin verdiğiniz
bir şeydir. İzin verişle birlikte değişim -dönüşüm gerçekleşir.
Bu aşamada size bu işlem hakkında sorularınız olup olmadı­
ğını sormak isterim. (Kimse soru sormak ister görünmeyince,
P'taah bir gülüm sem e ile karşılık verir:) Çok iyi, hepiniz sınıf
birincisi olacaksınız.
Şimdi, bu operasyonun basitliği karşısında sizin başarı­
lı olamamanız çok kolaydır, çünkü siz acıdan kaçmak için
çok uğraşırsınız.^Acı sadece dirençtir. Ondan kaçmak değil,
onu kucaklamak gerekir ki hissedebilesiniz. Sevgili varlıklar,
siz nasıl hissedeceğinizi unutmuşsunuz. Öleceksiniz diye
ödünüz kopuyor. Buna incinmezlik (etkilenmezlik) denir. Siz
sevinç duyduğunuz zaman, içinizde mutluluk yaratacak bir
deneyim geçirmek üzereyken, bunun hoş olmadığı hakkında
bir yargıya vardığınızda, birdenbire sanki bir kıskaca girer­
siniz. Sorum luluk alın -yargıyı hizaya sokun - duyguyu hisse­
din. Hepsi bu.
Siz onları bekleşeniz de beklemeseniz de, bunun olaca­
ğına inansanız da inanmasanız da gezegeninizde değişimler
olacak; ve bütün bunlar, sevgili varlıklar, ödülü devşirmek
üzere uyumlu koşullar içinde bulunabilmeniz içindir. Çünkü
biz uynmdan, hepinizin içsel olarak uyumlu olmanızdan söz
ettiğimiz zaman, her şeyin uyum içinde olacağını söylüyoruz.
İşte bu Yeni Çağ'dır. Olacak olan işte budur. Aydınlanmak
için öylesine çırpınan sizler, hepiniz, aslında kendisini deği­
şime hazırlamak üzere hızlanmakta olan tüm evreniniz tara­
fından uyandırılmaktasınız. İşte biz bunun için buradajaz.
"Biz" derken, Dünya'nın ve tüm canlıların geçiş dönemine
yardımcı olacak tüm varlıklardan, görünen-görünmeyen var­
lıklardan söz ediyoruz. Size daha önce de dünya insanlarının
kendi gezegenleri ile uyum içinde olabilmeleri, gelecekteki
yeni teknolojilere uyumlanabilmeleri için -ki bu meyvelerini
çoğunuzun sandığından daha çabuk verecektir- ruhsal bü­
tünlüklerine kavuşabilmelerinin öneminden söz etmiştik. Siz
"bütün" olabileceğinizi anlayıncaya dek ruhsal erişkinliğini­
ze ulaşamayacaksınız. Bu bir "sarhoşluk rüyası" değil, sevgi­
li dostlar. Bu bütünlüğe erişmek için sizin parçalarınızı top­
layıp, öylesine sert biçimde yargıladığınız fasetlerinizi bir
araya getirip onlan BENLİĞİNİZ içine alarak hepsini ku­
caklamanız gereklidir. Acı verici durumları -onlar ister şim­
diye, ister geçmişe ait olsun- kucaklamanız gerekir. Gerçek­
ten, acı içinde olduğunuz her seferinde siz bir durumu tek­
rarlıyor olursunuz. Öykünün çizgisi önemli değildir, kendini­
zi incelemeniz ve kucaklamanız için ruhunuzun nasıl bir du­
rum yaratmış olduğu önemli değildir. İşte bunun içindir ki
biz sizlerle konuşurken, konuyu daima BENLİĞE getiriyo­
ruz. Çünkü siz benliğinizin tüm fasetlerinden zevk alıncaya
dek bütün olamayacaksınız. Bütün olduğunuz zam an ise sev­
gili varlıklar, işte bu, yuvaya dönüştür.
Gezegeniniz yuvaya dönüyor. Ve her birinizin, size hoş-
geldiniz demek için sizi bekleyen tüm varlıklara katılmanızı
can-ı gönülden arzuluyoruz.
Şimdi, hayatlarınızda uyum içinde olmadığınız birçok
alan bulunuyor, bunlar inançlarınız yüzünden uyumsuzluk
içinde olan fasetler. Biz, birlikte olacağımız sonraki akşam­
larda, sizinle, sizin barındırdığınız, sizde olduğunu pek de
anlamadığınız inanç yapıları üzerinde konuşacağız. Bu
inançlardan bazıları sizi zincire vxırmuş durumda, çünkü bu­
nun hepsi dönüp dolaşıp sizin kimliğiniz hakkında sahip ol­
duğunuz yargıya dayanıyor. Şimdi, genel sorularla başlaya­
lım.
S: (K) M erh aba, P 'ta a h . B u d e ğ iş im le r h a k k ın d a :
D ü n y a 'n ın d eğ işecek o lm a s ın a ra ğ m en , e ğ e r b iz k e n d i­
m iz i d e ğ iştirm e zse k , o d e ğ işim e d a h il o lm a y a c a k mı-
y ız?
P'taah: İnsanlar değişimden söz ederlerken biz bunu
birçok kez işittik. Bunun altında, sizin iyi not alamayacağı­
nız, yeterli olamayacağınız, geride bırakılacağınız, ve eğer
geride bırakılmayacağınız konusunda ikna edilirseniz, bu
kez de sevdiğiniz bir varlığın geride kalacağı korkusu yatı­
yor. Bu çok geçerli bir korku, ama, iş bu şekilde olmayacak.
Bir anlamda diyebiliriz ki, kimse geride bırakılmayacak. Si­
ze, yapılacak bir şey olmadığını ve bu süreçte hiç kimsenin
kaybedilmeyeceğini söyleyebiliriz. Geçiş zamanı geldiğinde,
geçişi arzulayıp da onu hissetmeyecek hiç kimse olmayacak,
gerçekten. Dünya tümüyle o değişime karşılık vererek titre­
şip çınlayacak. Bununla birlikte, değişim in vuku bulacağı
zam andan önce gezegen üzerindeki insanları şaşırtan, karar­
sızlık içinde bırakan durum lar olacak. İnsanlar kendilerin­
den kuşku duyacaklar ve insanlar korku ile yüzyüze geldik­
lerinde çok olağandışı biçimlerde tepki gösterebilirler. Savaş
korkunun çok iyi bir örneğidir. Ve eğer insanlar yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarına inanırlarsa, eğer aç­
lıktan öleceklerine ya da doğanın çıldırdığına ve öleceklerine
inanırlarsa, o zaman olağandışı biçimlerde tepki gösterecek­
lerdir. Böylece, gelecek değişimlerin gerçekten olağanüstü
olacaklarını bilmeniz gerekiyor, çünkü onlar muhteşem geçi­
şin habercileridir. Şimdi, biz Yerküre değişikliklerinden, si­
yasi, ekonomik ve teknolojik değişikliklerden, yani hayatın
her veçhesiyle ilgili değişikliklerden söz ettiğimiz zaman, da­
ima, "Dünyanın sonu yakın!" diyen birtakım felaket çığırt­
kanları çıkar. Öyle değil mi? Şunu hatırlamanızı diliyoruz ki
her ne zaman kesinlikle felaket gibi görünen şeyler görürse­
niz, biliniz ki olay'a bir adım daha yakınlaşmışsınız. Bu sizin
sorunuzu yanıtlıyor mu, sevgili dost?
S: E vet. B a n a öyle g ö rü n ü y o r k i g elecek ş e y le r i d ü ­
şü n m ek yerin e, ş im d id e n k e n d i z a m a n ım ız d a k i ölü m
ve fe la k e tle ri k u c a k la y a b ilir iz . O n la r ü ze rin d e ş im d i­
den ç a lış ır ız ve o g ü n g e ld iğ in d e , bu k o n u d a ö n ceden
h a z ır lık lı b u lu n u ru z.
P'taah: Elbette. İşte biz bunun için buradayız, insanlar
düşünmeye başlasınlar, bilgi edinsinler diye, yoksa salt bir
akli alıştırma olarak değil, fakat kalben ve kendi zamanınız
içinde bilmeniz için. Anlıyor musunuz?
S: (K) E vet. G eçen lerd e, s iz in ö ğ r e tile r in iz le ilg ili
o la ra k , k u tb iy e tle r i ve o n la r ı k u c a k la m a y ı (b ir etm e yi)
d ü şü n ü yordu m ; ve b ir k a ç f ır s a tım oldu . A cı, b a ş a ğ n s ı,
ö lü m korku su . Ö lm en in p e k â lâ o ldu ğu n u h is s e ttim -
on u hoş k a r ş ıla m a n ın . O d a sü recin b ir p a r ç a s ı mı?
Ö lüm ö lü m d ü r ve bu b izim in a n ç s iste m im ize te r s d ü ş ­
se d e ölüm p e k â lâ d ır , dem ek?
P'taah; Ölüm diye bir şey yoktur. Hayatınızın her gü­
nünde hep aynı renkte giyinmekten usanabilirsiniz, onları
çıkarıp atmak sevinç verir, öyle değil mi? Sizin bedeniniz, bir
anlamda, bir giysi gibidir. Giysinizi çıkardığınızda siz yine
de o harikulade mücevher olmayı sürdürürsünüz. Gerçekte
ölüm diye bir ş e y yoktur. Ölüm korkusu tamamen olağandışı
bir şeydir. Ölüm sadece bilinçte yeni bir serüvendir ve ölüm­
den gerçekten hiçbir korkunuz kalmadığı zaman siz ileri
doğru dev bir adım atmışsınız demektir. Çünkü korkunun
yokluğu ile birlikte, bunun artık akli bir alıştırma değil, fa­
kat içinizde ta derinlerde yatan bir biliş hali olduğunu bilir­
siniz. Bu bir halden bir başka hale geçiştir, kuşkusuz, tıpkı
doğumun bir ceninden, soluk alan bir organizmaya dönüşüm
olduğu gibi, ve her şey bu minval üzere gider. Fakat bilinç
hep devam eder, siz unutsanız bile o hep ileri doğru devam
eder.
S: (E) S e v g ili P 'ta a h , son z a m a n la r d a o k u d u ğ u m a
göre, b izi ç e v r e le y e n e n e rjile re , v a r lığ ım ız a g ir m e le r i
ve böylece g e r ç e k r e a lite m iz h a k k ın d a d a h a iy i b ir a n ­
la y ışa v a r a b ilm e m iz e y a r d ım c ı o lm a la r ı iç in zih n e n
izin v e rm e m iz ço k y a r a r lı o la b ilir m iş . B u k o n u d a b ir
a ç ık la m a y a p a b i l i r m isin iz?
P'taah; Fakat, aslında sizin kendi kendinize izin verme­
niz yararlı olur, çünkü diğer enerjiler denilenlere de, kendi
ruh enerjinize de siz daima ulaşabilirsiniz. İnsanlık, daima
enerjilerle -varlıklarla- çevrelenmiş olduğu hakkında oku­
duğu bütün o harikulade bilgilere akıl yoluyla sahip olması­
na rağmen, yalnız olduğuna inanır. Bu bir gönül, kalp yoluy­
la biliş meselesidir. Öyleyse, siz kendinize izin verdiğiniz za­
man -ve gerçekten yapılacak olan sadece gevşeyip rahatla­
maktır- isteyin, verilecektir, sevgili dost. Her ne olacaksa,
onun olmasına izin verin. Biliyor musunuz, bu aynı zamanda
tam bir paradokstur, çünkü siz sık sık şöyle dersiniz: "Ka­
famda çok karışık bir sorun var. Oh, evren şu düğümlü soru­
nu çözebilmem için bilgi gönder, anlayış gönder" ve sonra ya­
nıt veren sem avi sesleri duymayı beklersiniz. Ne var ki çoğu
zaman yanıt sem avi sesler şeklinde gelmez. O bazen sizin
günlük hayatınızda meydana gelen çok sıradan bir şey olabi­
lir ve eğer siz farkında iseniz, "Ah, işte benim sorumun ya­
nıtı bu," dersiniz Anlıyor musunuz? Sorduğunuz sorunun ya­
nıtını nasıl ve ne zaman alacağınız hakkında beklentiniz ol­
duğu anda siz diğer olasılıklara kapıyı kapamış oluyorsunuz.
Öyleyse, her ne olacaksa onun olmasına izin vermek ve sonra
dikkatle gözlemek gerek. Biliyor musunuz, ruhunuz bazen
çok hünerbazdır. Öyleyse "kanatları yaldızlı melekler"e pek
bel bağlamajan. (Tam bu anda evin kedisi odanın ortasından
geçm ektedir ve P'taah onu örnek gösterir:) Siz, örneğin, kedi
size bir ders vermek üzere geliyor diye bekleyebilirsiniz. De­
ğil mi ya?
S: (K) S iz a c ın ın b ir d u y g u o lm a d ığ ın ı ve onun a r ­
d ın d a k i d a h a d e r in d u y g u n u n h is se d ilm e s in e izin v er­
m e m iz g e r e k tiğ in i s ö y le d iğ in iz d e ve ben a c ı d u yd u ğ u m
a n d a ş im d i on u n a r d ın d a o la n ı h isse tm e k istiyo ru m
d ersem , önce a c ıy ı d u yu p s o n r a a r d ın d a n gelecek d u y ­
g u y u m u bekleyeceğim ?
P'taah: Şimdi işin en çapraşık noktasına iniyoruz, sevgi­
li dost, ve sorunuz için teşekkür ederim, çünkü bu gerçekten
zihin karıştırıcı olabilir ve biz herkesin bu konujm çok açık
ve seçik anlamasını istiyoruz. Şimdi, diyelim ki çok sevdiği­
niz bir kimse öldü. Siz ölümün bir illüzyondan ve geçişten
ibaret olduğunu bilseniz bile, sevdiğiniz kişinin fiziksel ya­
kınlığından yoksun kalmanız acıya, kedere neden olur. Acı
hakikaten kalbe aittir. Ve bu acı yalnızca ajmlık kederinden
dolayı değildir; o, sonu gelmez uzun devirler boyunca sürege­
len ayrılığın acısıdır. Acıyı yargılamayın. Acı içinde olduğu­
nuzdan dolayı sınıf geçemeyeceğinizi düşünmeyin. Acıyı ger­
çekten kabul ve tasdik edin, onu bizzat sizin davet ettiğinizi,
biriktirip büyüttüğünüzü bilerek onu kabul edin. Onun ge­
çerli olduğunu, bir tanrısal ifade olduğunu, onun pekâlâ ol­
duğunu bilerek onu kucaklayın. Eğer acıyı akılcı düşünce yo­
luyla bastırırsanız, onu derinlere itmiş olursunuz ve eğer
acıdan kaçmaya çalışırsanız, değişim-dönüşüm gerçekleş­
mez. Bu çok sıcak bir günde deniz kenarında suyu seyretme­
ye benzer, ama suya dalıncaya kadar onun nasıl bir duygu
verdiğini, nasıl serinletici ve tazelendirici olduğunu -bedenin
sinir uçlarını nasıl hafiften karıncalandırdığını ve onu can­
landırdığını- bilemezsiniz. Acı için de böyledir. Eğer acıyı
yargılamadan kucaklayacak olursanız, sonucunda duyacağı­
nız coşku ve keyif sıcak bir günde yüzmekten çok daha faz­
ladır. îşte o zaman hissetmenin ne demek olduğunu iyice an­
larsınız.
S: (E) G eçen celsede, a y r ılır k e n , b ize c e s a r e tim iz ­
d e n d o la y ı ta k d ir le r in iz i d ile g e tir m iş tin iz . B u n u n la,
m e v c u t in a n ç y a p ıla r ım ız d a n so y u n m a m ız için ih ti­
y a c ım ız o la n c e sa r e ti m i k a s te d iy o rd u n u z ?
P'taah: Sadece bunu kastetmemiştim. Bu takdir birçok
şeyi içermekte, çünkü bu enkarnasyonu, bu realite alanın­
daki herhangi bir enkarnasyonu seçmiş olmak cesurca bir
şeydir. Fakat sizin birey olarak, bir iman eylemi ile yola çı­
kışınızdaki cesaret de var. Bu gerçekten cesarettir, sevgili
varlıklar. Bu bir iman eylemidir, çünkü hiçbir garantisi yok­
tur. Oysa insanlık gerçekten garanti istiyor, ya da yatırdığı
parayı geri almayı. Bu tümüyle daha fazla olma arzusuna
dayanıyor. Bu ayrıca sizin zamanınızın armoniği içinde yer
alıyor. Hava beklentiyle canlanmış halde. Fakat kafası ka­
rışmış, şaşırmış birçok insan var ki bunlar yine de bakmıyor­
lar, çünkü korkuyorlar. Çünkü sevgili varlıklar, yapmakta
olduğunuz şeyler sizin normal sosyal yapınızla bağdaşmıyor.
Çok yargılama var, hatta medyumumuz hakkında bile, ki
ona göre, eğer ailesi -tüm ailesi değil- onun taşıdığı niyetleri
bilmiş olsalardı, ona deli gömleği giydirirlerdi. Eminim ki
hepiniz, eğer niyetlerinizi bilmiş olsaydılar size deli gömleği
giydirecek binlerini tanıyorsunuzdur.
S: F a k a t in s a n lığ ın r u h s a l öğren im e u y u m la n m a -
s ı ve k e n d in i bu ö ğ r e tiy e d a h a çok a ç m a sı b e k le n m e li
d e ğ il m iydi?
P'taah; Elbette, sevgili dost, olmakta olan da budur. Bi­
liyor musunuz, bazen insanlar umutsuzluğa kapılırlar ve
derler ki: "Eğer tüm bu harika şeyler çok yakında meydana
gelecekse, o zaman nasıl oluyor da her şey böyle kötü bir du­
rumda bulunuyor? Hâlâ savaşlar var, hâlâ açlıktan ölenler
var, hâlâ cinayetler ve her yerde uyuşmazlıklar var." Ama
bakın, bunlar gitgide daha da artacak, ve sonra değişecek.
S: Öyleyse, b ir b a ş k a d e y işle, b ilin ç te b ir b ö lü n m e
oluyor; p e k i, bu b ö lü n m e ta d ib e vu ru n ca ya k a d a r d e ­
va m edecek m i, yo k sa ...?
P'taah: Sevgili dost, bu gerçekte bir bilinç bölünmesi de­
ğildir. Sadece bazıları kurulu düzeni korumak ve sürdür­
mek istemektedirler. Ama, onlar boşuna çırpınıyorlar, umut­
suzca savaşıyorlar ve Yerküre değişiklikleri gitgide daha be­
lirgin hale geldikçe, onların bu durumları da giderek zorla­
şacak. Çünkü o zaman bir güçsüzlük, çaresizlik duygusu da
şahlanıp yaygınlaşacak. Ülkeniz paramparça olurken sizin
mali yapılanmalarınıza ve bürokratik gücünüze tutunabil-
meniz çok zordur. Bu ülkede bu olmayacak. Siz bazı ülke­
lerde olacak yıkımları yaşamayacaksınız. Öyleyse siz hepiniz
son derece iyi bir seçimde bulunmuşsunuz, ha? Ve bu geze­
gen üzerinde yaşanacak yıkım hakkında birçok konuşma ol­
ması ve bu yüzden bir hayli korku yaşanması nedeniyle size
şunu da söyleyeceğiz: Bu bir bakıma iyidir de, sevgili dostlar,
çünkü medyumumuzun deyimiyle "Bu onların akıllarını baş­
larına getirecek." Şunu söyleyeceğiz: Olmakta olanlar hak­
kında kendi iç bilginiz artıyor ve siz olanlara gitgide daha iyi
uyumlanıyorsunuz -ve biz size bunun bilinçli olarak farkında
olduğunuzu dahi söylemiyoruz- eğer yıkımla ilgili herhangi
bir şey olacaksa, siz orada olmayacaksınız. Bizim söylediği­
miz şudur: Felaket durumu ortaya çıktığında tatil gezinizi
iptal etmeyin, günlük faaliyetlerinizi iptal etmeyin. Sizler
güvenli bir evrende yaşadığınızı bilin ve o güvenli evreni siz,
gerçekten, siz yaratıyorsunuz. Siz kendinizi olduğunuz gibi
sevdiğinizde ve bu sevgiyi gezegeninize de gösterdiğinizde,
nasıl olur da güvenlik içinde olmazsınız. G üvenlik içinde ol­
m ak, korku içinde olm ak değildir. Korku içinde olduğunuzda
kendinize neyi çekersiniz? Felaketi.
S; (K) G ü ve n li b ir e v re n d e b u lu n m a k , ö lü m ü n b ir
g e ç iş olu şu h a k k ın d a s ö y le d ik le r in iz i ben y a ş a d ım . O
g e n işliğ i, o a la n ı d e n e y im le d im , a m a y in e d e içim d e
k o rk a n b ir t a r a f v a r . İç im d e b ir t a r a f h â lâ y o k o lm a k ­
ta n , ö lm ekten , d e ğ e r s iz o ld u ğ u n d a n k o rk u y o r. H a y a tı­
m a b a k ıyo ru m , g ü z e l şe y le r olu yor, a m a y in e d e... D ü n
k ıs a b ir sü re iç in m u tla k b ir k e n d in d e n -n e fre t h a li y a ­
ş a d ım . O o r a d a m ev c u t, öyleyse...?
P'taah; Sevgili dost, siz niçin başkalarından farklı ola­
cakmışsınız ki? Size takılıyorum (şaka ediyorum).
S: E vet, b iliy o ru m . S a d e c e bu k o n u d a b ir y o r u m d a
b u lu n m a n ızı istiy o r u m . B iz b ü tü n b u n la rı b iliy o r u z ve
y in e de iç im iz d e h â lâ o d iğ e r şey...
P'taah; Elbette var. Şimdi işe başından başlayalım. Çö­
züm nedir? Gerçekten, teslimiyet. Kendinden nefret, yok
oluş korkusu, insanlığın temel çizgisidir denir. Birçoklarının
teslimiyete karşı duydukları korku ve dehşet onların ölüm
korkularından da daha büyüktür. Şimdi söyleyin bana, o
kendinden-nefret anını yaşarken ne yaptınız?
S; O nun h a k k ın d a ep ey d ü şü n d ü m , bu k o n u k a f a ­
m ın için d e b ir h a y li d ö n d ü d o la ş tı ve s o n u ç ta on u n d a
v a r lığ ım ın g e ç e r li ve ta n r ıs a l b ir veçh esi o ld u ğ u n u k a ­
b u l ettim , ve s o n r a o k a y b o ld u .
P'taah: Ne kadar olağandışı, sevgili dost. O kaybolup
gitti, öyle mi? Ama, biliyor musunuz, eğer o gerçekten an'ın
dehşeti olsaydı, onu dönüşüme uğratabilirdiniz. Çok açık ki,
o anda bunu düşünemediniz.
S: S a n ır ım , zih n im ...
P'taah: ...yolunuza çıkmıştı. Hepinize şunu söylemek is­
teriz: Büyük bir acı hissediyorken, karmaşa hissediyorken,
korku hissediyorken, çok basit bir çare vardır: Başınızı çıkar­
tıp koltuğunuzun altına alın, o orada daha fazla işe yaraya­
caktır. {Dinleyiciler gülerler.) Çünkü, hayat aslında hisset­
mekten, duygu yaratmaktan ibarettir. Kanallarınızın duygu­
lara açık olmasına izin verebildiğinizde, orada aklın müda­
halesi yoktur. {P'taah kafayı gösterir) Siz burada hissetmez­
siniz, siz (güneş-sinirağı bölgesini işaret eder) burada hisse­
dersiniz. Öyleyse sorumluluk alın, yargıyı hizaya getirin,
kafanızı çıkartıp kenara koyun ve duyguyu hissedin. {Kahka­
halar) Bunu yeni kurallara dahil edeceğiz, ha?
S: (K) B a n a öyle g ö rü n ü yo r k i bu şe y le rin b a şım ıza
g e lm e s in e b ir d a h a a s la izin v e rm e m e m iz g e r e k tiğ i y o ­
lu n d a k i b ir d ü şü n ce y i s p ir itu a lite y e d a h il e tm iş iz . Böy­
lece, a c ı ç e k tiğ im iz d e d a im a s u ç lu lu k d u y u y o ru z. A m a
ş im d i b a n a öyle g e liy o r k i bu d ü şü n c e y i k a ld ır ıp a ta b i­
lir iz ve d e d iğ in iz g ib i, a ğ la y a b ilir , h ü zü n d u y a b ilir iz ,
p e k â lâ .
Ptaah: Sevgili dost, acı duymayan, çok kutsiyet tasla­
yan sofu spiritüellerle karşılaştığınızda, onların şekli çok iyi
koruduklarını, yani aldatıcı bir maske taktıklarını bilin, ta
ki onların sizin gözleriniz önünde yükseldiklerini görmedik­
çe.
S: B ir de, h a y a tım ız d a se vin c e p e k a z önem v e rir
g ö r ü n ü y o r u z . Ö rneğin: B ir a r k a d a ş la ta r tış tığ ım ız z a ­
m a n , bu b ir d ü şü n ce y a n s ım a s ıd ır . B öylece b iz o k ötü
y a n s ım a h a k k ın d a su ç lu lu k d u y a r ız -fa k a t s iz de b ir
y a n s ım a s ın ız - b izim g e ç e rli s a y m a d ığ ım ız o n ca g ü ze l
y a n s ım a la r ım ız v a r d ır . B iz s a n k i g e ç e r s iz k ıld ık la r ı­
m ız ı d a h a çok d ik k a te a lıy o r u z .
P'taah: Gerçekten -ve elbette biliyorsunuz, "spiritualite
çok ciddidir." Ve siz spiritüel iseniz, çok iyi olduğunuz varsa­
yılır. Hayatınızın her gününde sayısız yansımalarınız olur.
Onlardan bazıları sizi deli eder. Biz, "insan" yansımalardan
söz ediyoruz. Aslında, biz çoğu zaman merak ediyoruz, eğer
sizin kendi güzelliğinizi size yansıtan bir doğa olmasaydı
acaba ne olurdu diye, çünkü sizin "insan" yansımalarınız
çoğunlukla çok kasvetli ve hiç de eğlenceli değiller. Belki de
doğayı bunun için yarattınız, böylece kendi yüceliğinizi, gü­
zelliğinizi, huşu verici gücünüzü gerçekten anlayasınız diye.
Daha önce de söylediğimiz gibi, spiritualite iyi olmakla ilgili
değildir. O olmakla, her an, her durumda insan-olmakla ilgi­
lidir. Bütün sevinci, bütün acısı ve kederi ile an içinde olmak
ve bunun ne kadar güzel olduğunu bilmekle. Hatta, öfke ve
hiddet -her ne ile ise- canhsınızdır, onu siz seçmişsinizdir.
Bu, aydınlanmaya götüren fırtınalı bir yoldur. Onun için
şükran duyun. Eğer böyle olmasaydı, bu sizin için pek sıkıcı
olurdu. Siz ona tiryaki olmuşsunuz. Onu seviyorsunuz. Eğer
sevmeseydiniz, o olmazdı ve bu ikiye-bölünme de hepsinin
içinde en harika ve mizah dolu olandır.
Şimdi, bir süre ara vereceğiz, siz sorularınızı hazırlayın
ve biz az sonra geleceğiz. Siz araştırmak ve sözcüklere dök­
mek suretiyle düşünürsünüz ve sorularınızı formüle ederken
onların yanıtını zaten bildiğinizi fark edip şaşarsınız. Haydi
içeceklerinizin tadını çıkarın.
(Aradan sonra)
P'taah: Sevgili varhklar, çok soru hazırladınız mı?
S: K o rk u g e rçe k b ir d u y g u m u d u r, y o k s a du ygu ­
n u n y o k lu ğ u m u du r?
P'taah: Bu çok iyi bir soru. Korku bir kutbiyettir. İnsan­
lık gerçekten özgür iradeye, seçme özgürlüğüne sahiptir. Siz
istediğiniz kutbu seçebilirsiniz, korkuyu ya da sevgiyi. Böy­
lece, kendinizi korkunun pençesine düşmüş bulduğunuzda,
şöyle diyebilirsiniz: "Şimdi gerçekten hangisini istiyorum?"
Çoğu zaman, incelediğinizde fark edeceksiniz ki korku sizin
kendi hakkmızdaki inancınızdan ve sizin realiteyi algılam a
biçiminizden kaynaklanmaktadır. Siz inanç yapınızı ve kim
olduğunuz hakkındaki inancınızı "Beğiştirdiğinizde, korku
kalmayacak. Bununla birlikte, sevgili varlıklar, yine de
unutmayalım; korku geçerlidir. O sizin bir veçhenizdir. O da,
sevgi olmayan diğer her şey gibi, dönüşüme uğratılabilir. Fa­
kat siz korkuyu bastırmaya, itip uzaklaştırmaya ya da yok
saymaya çalışarak onu dönüşüme uğratamazsınız, çünkü bu
bir geçersiz kılma olur ve geçersiz kılmaya kalktığınız her ne
ise onu güçlendirirsiniz. İster korku, ister sevgi olsun, hisset­
mekte olduğunuz her ne ise, onu evrene projekte ediyorsu­
nuz. Öyleyse, korkm akta olduğunuz her ne ise, onu kendinize
çekeceksiniz. Düşünmekte olduğunuz şeylerin bilincinde ol­
manız yararınıza olur. Düşünceleriniz bir güçtür. Düşüncele­
riniz elektromanyetik enerjidir. Düşünceleriniz realitenizi
yaratır. Sizin inanç kalıplarınız kendi evreninizin fikir yapı­
larıdır ve siz, sevgili varlıklar, evreninizin merkezî güneşisi­
niz. Daima, daima neye inandığınızı incelemeniz gerekir. Si­
zin inanç yapılarınız, çoğu zaman, sizin hapishane parmak­
lıklarınız gibidir. Onlar sizin bilinciniz içinde oturduğunuz
hücrelerdir ve şimdi artık hücre duvarlarının çökmesinin ve
sizin genişlemiş bir bilince, genişlemiş bir farkındalığa geç­
menizin vakti gelmiştir. Farkında olmanız gereken tek şey
arzunuzu seferber etmektir ve böylece, günbegün, öğrenmek,
neye inandığınızı anlamak için gerekli durumları kendinize
çektiğinizi göreceksiniz. Kendi hakkınızda neye inanıyorsu­
nuz, ha? Ve bu inanç yapılarınızın herhangi bir bölümünü
yadsımak değildir, sadece kim olduğunuzu kabul ve tasdik
etmektir. Böyle büyürsünüz. Bu kadar basit, sevgili dostlar,
bu kadar basit.
S; (K) B ir v a r lık , a r k a d a ş la r ım d a n b irin e a lk o lü n
b iz im iç in en k ö tü şey o ld u ğ u n u sö y le m iş. B ize bu ko­
n u d a k i g ö rü şü n ü zü sö y le y e b ilir m isin iz?
P'taah: Bu çok hoşuma gidiyor. Alkol en kötü şey! Bu
gerçekten iyi bir yargı, ha? Eğer buna inanırsanız, o zaman
elbette öyledir. Söylemiş olduğumuz gibi, sevgili dost, siz
uyum içinde, hizada olduğunuz zam an, fare zehiri içseniz
bile zararı olmaz. Tabii, size fare zehiri kullanmanızı öneri­
yor değiliz. Şimdi, "yap"lar ve "yapTia"lar hakkında tekrar
biraz daha konuşalım. Et yemeyin. Toprakta büyümüş sebze
yerine suda yetiştirilmiş (hydroponik) sebze yemeyin. Alkol
içmeyin. Daha başka ne olağanüstü şeyler var? Sigara içme­
yin. Sevgili varlıklar, her şeyi yapın, eğer size zevk veriyor­
sa. Parola, herhalde denge olmalıdır. Gerçeğe götüren birçok
yol vardır ve bir kimsenin, aydınlanışı bir şarap kadehinin
dibinde bulamayacağını kim söyleyebilir ki? Şimdi, biz hiçbir
şeyde aşın düşkünlüğü önermiyoruz. Eğer siz domates dieti
yaparak yaşıyorsanız, belki fiziksel bakımdan güçsüz düşe­
ceksiniz. Bununla birlikte, diyoruz ki fiziksel bedeninizi ışık
bedeninizin -ki o sizin ruhunuzdur- bir uzantısı olarak kabul
edin. Bedeniniz değerlidir, o güzeldir. Eğer bedeninize saygı­
lı davranmıyorsanız, başka herhangi bir şeye nasıl saygılı
davranabilirsiniz? Sizin için fiziksel bakımdan gerçekten kö­
tü bir şeyin var olduğuna inanıyorsanız, bu sizin için çok kö­
tü -o inancı daima, daima güçlendirirsiniz. Hiç kimse alkol
yüzünden ölmez. Hiç kimse tütün yüzünden ölmez. Siz kalp
kırıklığından ölürsünüz. Bu sizin içteki rahatsızlığı dışta
sergilemeyi çok basit bir şekle sokmanızdır, o kadar. Eğer
bedeninize zevk vermeyen kimyasal maddeler almakla meş­
gulseniz, bunun üzerinde düşünmeniz akıllıca olur. Biz al­
kolün alabileceğiniz en kötü şey olduğunu söylemeyeceğiz.
Siz böyle bir kesin inançlılık (dogmatizm) içinde oldukça, bil­
gi akışına izin vermemiş oluyorsunuz, ve bedeniniz daima,
daima size nasıl olduğunuzu söyler. O bir aynadır. Öyleyse
içki kadehinizi zevkle yudumlayabilirsiniz. Ben gerçekten
böyle yapıyorum, medyumumuzun bazen bundan hoşlanma­
masına rağmen. Fakat şunu bilin ki sevgili varlıklar, eğer
kendinizi gerçekten seviyorsanız, etkilenmezsiniz. Sorular?
S (K) Ç a lıştığ ım y e r d e şu s ır a la r d a b ir h a y li öfke
d u yu yo ru m . K en d im e k a r ş ı, b a ş k a la r ın a k a r ş ı öfke ve
ç e vre d e b ir h a y li öfke g ö zle m liy o ru m ve o g e ç e r li. F a ­
k a t öfke nedir? O b a ze n e r iy ip d a ğ ılıy o r , b a ş k a z a m a n ­
la r d a , u zu n sü re b e n im le k a lıy o r .
P'taah: Öfkenin altında yatan şeyin ne olduğunu düşü­
nüyorsunuz?
S: Y argı m ı? O lu m su z y a rg ı?
P'taah: Korkuya ne dersiniz? İncinmeye ve acıya?
S: Onu d ü şü n m e m iştim .
P'taah: Şimdi düşünebilirsiniz. Ve çok doğru söylediniz,
sevgili dost. Öfke, çok görkemli bir ifade, tamamen geçerli,
aksi takdirde o var olmazdı ve öfkeliyken, bu öfkenin tadını
çıkarın. Harika bir öfke yaşayın. Gerçekten öfkelendiğinizde
ve ateş püskürdüğünüz zaman, gerçekten an içinde yaşa-
maktasınızdır, özellikle bir şeyleri sağa sola fırlatıp attığı­
nızda. (Kahkahalar) Öfkeyi ifade etmek pekâlâdır, ama şunu
da söylemek gerekir; Neden? Nedenini bildiğinizde, ve acı ile
temasa geçtiğinizde, işte o zaman onu dönüşüme uğratabilir­
siniz. Sorumluluk alın, yargıyı hizaya sokun, duyguyu hisse­
din. Ha, unutuyordum -kafanızı kenara koyun. (Kahkahalar)
S: (E) S iz in h u z u r u n u z d a b u lu n m a k b a n a g e r ­
ç e k te n sevin ç v e riy o r ve öyle g ö rü n ü y o r k i son h a f ta la r
iç in d e h e r g ü n b e n im le s in iz ve b ir şek ild e, b a n a y e n i
b o y u tla r g e tiriy o r, h a y a tım ı çok y o ğ u n la ş tır ıy o r s u n u z .
M erak ediyoru m , bu g e r ç e k te n o lu y o r mu, ve s iz n e y a ­
pıyo rsu n u z?
P'taah: Görüyorum ki bütün kabahat benim oluyor. Bu
benim için yeni bir şey değil. Bunu kaldıracak kadar ü ç ­
lüyüm. Sevgili dost, siz kimliğinizin yeni boyutlarına giriyor­
sunuz. Bu harikulade değil mi? Fakat bunu yapan sizsiniz,
ben değil, çünkü realitenizin yaratıcısı sizsiniz. Onu sizinle
paylaşmam için beni çağırabilirsiniz, fakat bu harikahğı ya­
ratan sizsiniz. Armoniği yükselten sizsiniz. Bunu yapmakta
olan ben değilim. Bu tüm insanlığın yeteneğidir, sadece be­
nimle yaptığınız enerji alışverişi için değil, fakat evrendeki
tüm kardeşlerinizle olan enerji alışverişiniz için de. Siz ken­
di titreşim frekansınızın armoniğini yükselttikçe, bu boyut­
taki, çevrenizdeki tüm insanlardan gelen harikulade enerjiyi
kendinize çekeceksmj;,. Çünkü, sevgili varlık, frekansınız
yükseldikçe siz karşı-konulamaz olursunuz. Bu harika değil
mi? Bu akşam evinize döndüğünüzde, aynaya bakın, ne ka­
dar harikulade olduğunuzu görün ve bunun için kendinize
teşekkür edin.
S; (K) B a zı s a b a h la r u y a n d ığ ım d a h a r ik a b ir g ü n
g e ç ir m e k iç in en iyi n iy e t ve k a r a r için d e oluyoru m , f a ­
k a t o g ü n b ir e n g e lli k o ş u d a k i g ib i b ir sü rü en gelle
k a r ş ıla ş ıy o r u m . A yrıca , f a r k e ttim k i a d et-ö n cesi d ö ­
n e m d e bu ö z e llik le d a h a z o r o lu yo r. A k s ilik le r sa n k i
a ş ıla m a z h a le g e liy o r. B u k o n u d a b ir şey sö y le y eb ilir
m isin iz?
P'taah: Şimdi, burada iki şey var. Birisi devreler içinde­
ki denge değişimi. Birisi de bunun böyle olması gerektiği
hakkındaki inanç, ve birçok kadın bunun böyle olması gerek­
tiğine inanıyor. Bu büyük bir propaganda olagelmiştir, buna
adet-öncesi dönem diyorlar. Biliyor musunuz, pek uzak ol­
mayan bir zaman öncesine kadar kadınlar bedenleri ile bir
uyumsuzluk içine girmeleri gerektiğini anlamıyorlardı. Şim­
di ise aslında geçerli bir ujaımsuzluk yaratmış olan şey ke­
sinlikle kadınların kendi inanç yapılarıdır, anlıyor musu­
nuz? O geçerlidir, gerçektir, fakat o yüce bir maksatla yara­
tılmıştır. Şimdi, her şeyin çok ters gittiği günlerde, birisi si­
zin tökezlemeniz için önünüze bir taş koyduğunda, örneğin,
kendi kendinize şöyle diyebilirsiniz; "İşte bir engel, canına
yandığım, berbat bir gün olacak!" (Gülüşmeler) Sonra arka­
nıza yaslanıp bunun tadını çıkarabilirsiniz. Berbat bir gün
yaşamak tümüyle geçerlidir, biliyor musunuz? (Kahkahalar)
Öyle hissediyoruz ki önemli şeylerden biri, bu olup bitenler
karşısında gerçek bir mizah duygusuna sahip olmanızdır, ve
s^zi tökezleten engeller karşısında gülebildiğiniz ve; "İşte, ca­
nına yandığım berbat bir gün!" dediğiniz zaman her şeyin de­
ğiştiğini fark edeceksiniz. Çünkü, bilirsiniz ya, siz göbeğiniz­
den kahkaha atarken, gerçek uyum içindesinizdir, çünkü siz
kocaman bir kahkaha atıyorken, ne geçmiş vardır, ne gele­
cek, o sadece VAROLAN'dır. Ona an'ın sevinci denir, ona do­
luluk, evren ile rezonans hali denir. Bunun içindir ki biz "bü­
yük" işler, şu "ağır" denilen işler üzerinde pek fazla durmu­
yoruz. Bunu yapmam gerekmiyor, çünkü sizler hepiniz bunu
yapmakla her zaman fazlasıyla meşgulsünüz. Öyleyse fazla
ciddi olmayacağız. Kendinizi yargılamayın, sevgili kadın. İn­
sanlık her bir deneyimden bir şeyler öğrenerek hayatı ya­
şıyor. Siz yükselmiş bir Tanrıça olduğunuz zaman, berbat
gününüz olmayacak. Bu iyidir -buna teslimiyet denir. (Alçak
sesle ve şefkatle::) Sizi seviyorum.
S; (K) P 'ta a h , r ü y a la r h a k k ın d a b ir so ru so rm a k
istiyo ru m . Çoğu z a m a n fa n ta s tik r ü y a la r g ö rü y o ru m
ve k ısa b ir z a m a n önce çok büyük b ir to p r a k k a y m a sı
g ö rd ü m ve g ece h a b e r le r in d e Ç in'de böyle b ir şey o ld u ­
ğ u n u işittim . A c a b a bu çok c a n lı rü ya g e rç e ğ in k e n d isi
m iyd i, y a n i o n a g e r ç e k te n ta n ık oldu m m u, y o k s a bu
sa d e c e b ir rü y a m ıy d ı?
P'taah; Bu özel durumda siz kesinlikle bir fiziksel olâya
tanık olmuşsunuz, fakat bunu hepiniz yaparsınız. Çoğu za­
man rüyalarınızda, gezegen üzerinde vuku bulmakta olan
bir şeyi görürsünüz, fakat olaydan haber almadığınız için,
bunu bilmezsiniz. Şimdi, elbette, geleceği haber veren keha­
net rüyaları görürsünüz. Fakat sizin anlamadığınız husus,
gezegeniniz üzerindeki tüm insanlık arasında ayrılığın bu­
lunmadığıdır. Aslında, tüm realite boyutları içinde cereyan
etmekte olan her şeyin arasında hiçbir ayrılık yoktur, ve siz
onlara bilinçli olarak ulaşabilirsiniz. Bunun tamamen doğal
olduğunu hatırlamak gerek. Doğal olmayan şey sizin ayrılık
kavrammızdır. Şimdi, rüyalarınız hakkında kısaca konuşa­
cağız. Sizin rüya haliniz, diğer her şey gibi çok-boyutludur.
Çoğu zaman, bu süreçle gelen bilgi sizin bilinçli zihniniz ta­
rafından kabul edilebilir şeyler olmaz, dolayısıyla siz bilinci­
nizin anlayabileceği görüntüler yaratırsınız. Çoğu zaman, si­
zin rüyadaki yolculuklarınız uçuş ile, okyanusta olmak ile
simgelenir -çoğu zaman, siz dostlarınızla buluşursunuz. Ba­
zen onlar bu hayatınızda, bu bilinçli realitenizde tanımadı­
ğınız dostlarınızdır. O çok-boyutludur. İnsanlık bunu ne kia-
dar sık işitirse işitsin, ayrı ayrı olduklarında ısrar eder. Ayn
değilsiniz. Hepiniz gerçekten anlayın, aranızda ayrılık yok­
tur, sizin gezegeniniz, her bir insan, her bir hayvan, her bir
bitki, her bir kaya -siz hepiniz tek bir dokumanın (goblenin)
içinde yer alan nakışlarsınız. Siz ruhunuzdan ayn değilsiniz,
siz tanrısal Kaynak'tan ayrı değilsiniz, siz herhangi bir fase-
tinizden ayrı değilsiniz. Siz harikasınız ve siz bu harika kim­
liği daha çok kabul ettikçe, Benliğin çok-boyutlu veçheleri­
nin de daha çok ve bütünüyle bilincine varacaksınız. Kendi-
nizi olduğu gibi kabul ve tasdik edinceye dek ayrılık acısı
hep olacak. Ve siz değişim-dönüşümün gerçekleşmesine izin
verdiğiniz zaman, tüm evrenle olan Bir'liğin coşkusunu ve
vecit halini deneyimlediğiniz zaman, ayrılık da öylece gide­
rek azalacak. Bu ancak B E N L İĞ İN kabul ve tasdik edilm esi
ve sevilmesi yoluyla gerçekleşebilir. Bu ise korkuyla saklana­
rak gerçekleşmez.
Gerçek yüce kim liğiniz hayranlık ve huşu vericidir. Siz,
sevgili varlıklar, evreninizin her bir mücevherinin her bir fa-
setisiniz. Her bir fasetiniz o faseti oluşturur. Sizde, tanrısal
Kaynak tarafından kabul edilemez olan hiçbir şey, ama hiç
bir şey yoktur. Herhangi bir şey yapmak zorunda değilsiniz -
sadece, kim iseniz o olm anız yeter, ve olmakla, her bir faseti
kabul edip kucaklamakla, öylesine yanarak arzuladığınız de­
ğişimi yaratırsınız. Fakat siz onu yapam azsınız, siz onu an­
cak olabilirsiniz. Ve her biriniz açılımın bir kısmısınız- her
biriniz, yüzünüz Tanrısal Işığa doğru dönük- ve her biriniz
gerçekten tanrısal ifade olduğunuzun bilincine varmaktası­
nız. Aslında siz gerçekten, Tanrı'nın gülü koklayışısınız.
Siz bu akşam buradan ayrılırken, gökyüzüne bakın ve
Ay'ın ihtişamını görün ve bilin ki siz de böyle huşu verici bir
güzelliktesiniz. Ay ne kadar güzel olduğunu bilir. Bu ona bü­
yük keyif verir, işte böylece, sizin de kendi güzelliğinizi dü­
şünmeniz -o size nasıl yansımakta olursa olsun- size büyük
keyif verecek.
Sevgili dostlar, şimdilik bu kadar. Ben hepinizi bütün
kalbimle seviyorum ve o çok kocaman bir kalptir.
(P'taah ev sahiplerine teşekkür eder.) Sevgili varlıklar,
teşekkürlerimizle.
Ev s a h ib i: B en im iç in o n u rd u r.
P'taah: Ve hepinize teşekkürler. Burada sizlerle olmak
bizim için büyük bir zevk ve onurdur. Sizi seviyorum. İyi ak­
şamlar.
Bölüm 6

ALTINCI CELSE
2 Ekim 1991

P'taah: Sevgili dostlar, iyi akşamlar.


D in le y ic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah; Hepiniz nasılsmız? Yeni gelen dostlara hoşgel-
diniz diyoruz. (Gruba yeni birkaç kişi katılm ıştır.) Bu akşam
bazı inanç yapılarmıza bakmaya başlayacağız. Şimdi, sizinle
ufak bir sohbet yapacağız ki, böylece aklınızı da kalbinizle
birlikte harekete geçiresiniz, ve ortaya bazı sorular çıkarası­
nız ve böylece berraklığa kavuşasınız diye. Bu akşam, çoğu
zaman gocundurucu sayılan bir konuda, insan cinselliği hak­
kında konuşacağız. Gerçekten "esaslı konu." Daha önce kişi­
ler arası ilişkilerden söz etmiştik. Ana-baba ve çocuk ilişkisi­
ne ve özellikle sizin kendi çocukluğunuza da değinmiş bulu­
nuyoruz, çünkü siz -bebeklik ve ilk çocukluk deneyimleriniz
içinde- kendi inanç yapılarınızı inşa etmişsinizdir, ki bunun
sonucunda kendinizi nasıl görüyorsanız dünyanızı da o görü­
şünüzü yansıtan bir ayna olarak görmektesiniz.
însan cinsel varlıktır. Sizin kültürünüzde hâkim olan
dinde cinsellik fazlasıyla yanlış tanımlanmış, yerilmiştir. Si­
zin ta çocukluğunuzdan bu yana devraldığınız kültürel mira­
sınız nedeniyle, din eğitimi almış olsanız da olmasanız da,
morfojenik rezonans yüzünden siz de bu konuda suçluluk du­
yarsınız. Size "günah"tan söz etmiştik. Sizin kültürünüzde
insanlar, cinselliğin doğası itibarıyla adi, günahkârca ve kir­
li olduğu anlajnşı ile büjrütülmüştür.
Bu, cinselliğin "spiritüel" Truhani^ olmadığı anlamında­
dır. Ve sonra siz erişkin çağa geldiğinizde ve ilişki ve evlilik
gündeme geldiğinde, birdenbire -sihirli bir biçimde- cinsellik
makbul oluverir. Ve "cinsellik ve üreme pek de hoş olmasa
bile, bebeklerinizin olması için bunu yapmak zorundasınız-
dır." Bu olağanüstü bir şey, değil mi?
Sizler doğduğunuz andan itibaren cinsel varlıklarsınız.
Bedeniniz ışık-eneıjinizi barındıran bir tapınaktır. Sizin cin­
sel varlıklar olarak yaratılışınızın nedeni ne olal)ilirdi dersi­
niz, eğer o bir tanrısal ifade olarak kabul edilmeseydi? Böy­
lece, akli bakımdan ne kadar aydınlanırsanız aydınlanın,
sevgili varlıklar, içinizde cinselliğiniz hakkında hâlâ bir duy­
gusal gecikmişlik mevcut. Sonra bu olağanüstü bir hal alır,
çünkü sizin kültürünüz^, belli bir yaşa ulaştığınızda, akıl
yoluyla anlamaya başlarsınız ki cinselliğe dair sosyal ahlak
kuralları saçmadır ve bunların gerçek hayatla hiçbir ilişkisi
yoktw . Böylece, bu kez herkes deney yapmak için, bulabil­
diklerini okumak için yarışır ve yeterince iyi olmadığı endişe­
siyle müthiş bir korku içine düşer. İşte görüyorsunuz ya, ye­
niden şu değersiz olma konusuna dönmüş olduk. İster erkek
ister kadın olsun, anatomik yapınıza bakar ve onun yeterli
olmadığına, sosyal bakımdan moda olan "standarda uymadı­
ğına" inanırsınız. Ve sonra performansınız hakkında kaygıla­
nırsınız. Bunun nasıl yapılacağını size hiç kimse gösterme­
miştir, fakat sizin bildiğiniz farz edilir ve eğer bilmiyorsanız,
kabul edilebilir değilsiniz demektir ve kuşkusuz, sevgiye la­
yık sayılmazsınız. Böylece, şu bölük pörçük bilgileri toplar­
sınız ve sonra harikulade spiritualite aracılığı ile bir "Yeni
Çağ" keşfedersiniz ve kimileri, cinsel bir varlık olmanın bir
kusur olmadığını söyleyen kültler veya mezheplerle -dinler
demeyeceğiz- karşılaşacak kadar şanslı olurlar. O zaman
birçokları, "Evet bu pekâlâdır, ama bakın, ben bunu aştım,
buna gereksinimim yok, ben cinsellikten daha üstün konu­
larla uğraşıyorum," diyecektir.
Eğer kasıklarınıza ilişkin herhangi bir şeyle aşırı meş­
gul olursanız neler olabileceği konusunda sizi uyaracak pek
çok kişi vardır. Bunun biraz olağanüstü olduğunu düşün­
müyor musunuz? Evet, ben de çok olağanüstü buluyorum.
Sonra sorunlu bir alan var ki ona hastalık deniliyor. Cinsel
olarak dönüşüme uğratılmış, öldürücü hastalık. Pekâlâ, key­
finizi yeterince kaçırdım. Sonra şu sonsuza-dek-sürecek evli­
lik var, ve "Eğer bundan şaşıp sapacak olursanız, vay halini­
ze, Tanrı yardımcınız olsun." Sevgili varlıklar, burada ucunu
çektiğimiz iplikleri görüyor musunuz? Biz kalbin ifadesinden
söz ediyoruz. Sevincinizi içinizden geldiğince ifade etmekten,
iletişim arzusundan, yargının -sizin kafanızdakinden gayri-
mevcut olmadığı, bedeninizin gerçekten ışık-varlığınızın bir
ifadesi olduğu ve siz kendi bedeninizde sevinç yarattığınız
zaman bu sevincin tüm evrenlerde yankılandığı ve sizin ger­
çekten güvenli bir evrende yaşadığınız bilgisinden. Ve siz na-
sıl inanıyorsanız öyle yaratır, tezahür ettirirsiniz. Bunun an­
lamı şudur: Sevinçle yaşayıp gelişin ve gönülden keyiflenin.
Şimdi, bunun nasıl olabileceğini söylüyoruz. Ve şunu da
söylüyoruz: insanlık çok uzun zaman boyunca cinselliği bir
güç aracı olarak kullanagelmiştir. İnsanlar, özellikle sizin
kültürünüzde, bu yıllarda cinselliği çok m ateryalist bir bi­
çimde kullanıyorlar. Sizin tarihinizde kadınlar evlilik köleli­
ği için, para karşılığı satılıyorlardı -şimdi ise kadınlar satıl­
mıyor ama kendilerini satıyorlar. Erkek takdir edilmek için
başarı sembolleri olarak gücünü, parasım, mevkiini kullana­
rak, toplumsal bilincin fantezilerini doyuracak bir kadın ala­
cak, böylece ne kadar başarılı olduğunu sergileyecektir.
Biz "sevinçle yaşayın ve gönülden keyiflenin" derken
kastettiğimiz bu değildi. Ve bütün bunlar sadece sizin Ben­
liğiniz hakkında ne hissettiğinizi, Benliğiniz hakkında neye
inandığınızı yansıtmaktadır. Siz özgür ve egemen bir varlık
olduğunuzu, tanrısal ifade olduğunuzu gerçekten bildiğiniz­
de, özgürce yolunuza gidip, harikulade bir rezonans içinde
olduğunuz ve birlikte gülüp sevinç duyduğunuz bir kimse ile
karşılaştığınızda, işte o zaman bedeninizin kâlbinizle birlikte
titreşmesi, onu yankılaması beklenir._Ve bu harikadır. İşte
bu eneıji alışverişi ile olmakta olanı görseydiniz, büyük bir
keyif duyardınız. Işıklar, gerçekten güzeldir. Cinsel ifadeyi
bir güç-aracı olarak kullandığınız ve kalbin buna katılmadığı
zaman, bakmak ve bunun nedenini görmek gerekir. Sevgili
dostlar, siz doğduğunuz andan geçiş (ölüm) anınıza dek cin­
sel varlıklarsınız. Sizin hangi yaşta olduğunuz veya cinsel­
liğinizi nasıl ifade ettiğiniz hiç fark etmez. Biz, daha önce de
konuştuğumuz o büyük büyük yargılardan söz ediyoruz,
"normal" olanın homoseksüellik mi yoksa biseksüellik mi ol­
duğu hakkındaki. Heteroseksüellik normaldir, fakat bu en
dolgun ifade değildir. Kalbinizin katılımı olduğu takdirde fi­
ziksel bakımdan doğal davranışa normal denilir, denge hali
denilir. Bunun dışında kalan her şey yargıdır. Sorularınız
var mı?
■S (E) İn sa n bu y a r g ı ile n a s ıl b a ş a ç ık a b ilir , o n ­
d a n n a s ıl u z a k la şa b ilir ?
P'taah: Siz nasıl olduğunu düşünüyorsunuz? Siz yargı
konusunda ne yapıyorsunuz?
S: B ilm em . O n a b a k ıyo ru m .
P'taah: Doğru. Önce onun nedenini tanımak gerekir.
Yargının ardında hangi korkunun yattığı hakkında bir anla­
yışa varmak gerekir ve sonra, onların tümünü kucaklamak.
S: P ek i, b u n u p r a tik te n a s ıl y a p a c a ğ ım ?
P'taah: Size bir örnek verelim ister misiniz? Siz bir baş­
kasının davranışlarına bakarak, "Bu doğru bir şey değil," de­
diğiniz bir durum ortaya çıktığında, gerçekte söylediğiniz, ya
o şeyi sizin de yapmak istediğiniz, fakat yapmaktan faz­
lasıyla korktuğunuz ya da fikrin kendisinden korktuğunuz-
dur. Öyleyse, neden'ıne bakmak lâzım. Yargının altında, dip­
te yatan inanç nedir? Korkunun gerçekte ne olduğunu dü­
rüstçe inceleyecek olursanız, şaşıracaksınız. Erkekler ara­
sında homoseksüel olarak yargılanma konusunda -eğer öyle
değil ise- büyük bir korku vardır. Bu zamanda, yargı o kadar
ürkünç değildir ve homoseksüel olan erkekler keşfedilmek­
ten o kadar korkmamaktadırlar. Heteroseksüel olup da er­
ken yaşlarında homoseksüel deneyim yaşam ış ve bundan
zevk almış ve ondan sonra da homoseksüelliği artık deneme­
miş olan erkekler arasında büyük bir korkunun var olduğu­
nu fark ettik. Öyle olduklarının anlaşılması olasılığına karşı
çok korkmaktadırlar. Şimdi, bu nedir? Buna korku denir,
normal olmama korkusu, günahkâr olma korkusu, yargılan­
ma korkusu -suçluluk. Bu kategorideki kadınlar için bu böy­
le değildir, çünkü kadınlar için, açıktan açığa cinsel olmayan
fiziksel ifade -kültürel bakımdan- normaldir. Böylece, kadın­
lar homoseksüel deneyimlerle daha iyi "başa çıkarlar", onla­
rın böyle suçları yoktur. H er nerede suç varsa, orada henüz
öğrenilmemiş bir ders vardır Suçluluk, öğrenilmemiş bir
derstir. Korku -eh, bu çok basit, öyle değil mi? Sadece korku­
yu değişime uğratın. Ve bunu nasıl yapacaksınız? Sorumlu­
luk alarak...
S; (E) .. k a f a n ız ı d e v re d ış ı b ır a k a r a k .
P'taah: O daha sonra, sevgili dost, önce yargıyı hizaya
sokalım. Daha sonra "kafanızı (aradan) çıkarır ve sonra duy­
guyu hissedersiniz. Her ne ki sevgi değildir, o korkudur. Sev­
gili varlıklar, bunu size durmadan söylüyoruz: Her ne ki sev­
gi ifadesi değildir, o korku ifadesidir. Korkuyu nasıl değişi­
me uğratmalı?
Bir durumu yaratmış olmanın sorumluluğunu üstlenin
ki onun içindeki inciyi bulabilesiniz. Kendi hakkınızda, baş­
kaları hakkında, durum hakkında taşıdığınız yargıyı hizaya
getirin. Bilin ki, gerçekten hepiniz tanrısal bir ifadesiniz -
yargı bile- ve siz her şeyi varlığınızın ışığı ile kucakladığınız­
da, işte siz öylece değişimi-dönüşümü deneyimleyeceksiniz -
duyguyu hissedeceksiniz. Bu sizin için yeterli yanıt oldu mu?
S: E vet, ve b ir b a şk a so ru m d a h a v a r. Y a rg ın ın h i­
z a y a g e tir ilm e s i -bu b en im y a r g ım ı ta n ım a m ve on a
iz in v erm em a n la m ın a m ı g e lir?
P'taah: Doğru, tanıyın, kabul edin ve izin verin, bu her
şeyi uyum içine sokacaktır. Hizaya getirmek budur.
S; D em ek k i izin verm ek y e tiyo r?
P'taah: Gerçekten. Siz böyle uynm içine girersiniz. Kim
olduğunuzun, durumun, her şeyin kabulü ve tasdiki, işte bu
incinebilirliktir, sevgili dost. Buna BENLİĞE teslimiyet de­
nir, sizin öylesine korktuğunuz teslimiyet. İşte hepsi bundan
ibaret. Teslimiyet, sizin evreninizdeki en yüce ve en güçlü
özelliktir.
S: E ğ e r s ö z le r in iz i d o ğ ru a n la m ış s a m , o za m a n b ir
d u r u m u r e d d e tm e k yerin e, c a n ım ız ı s ık m a y a u ğ ra ş­
m a d a n ön ce h e r şeyi b ilin ç le h iz a y a k o y a b ilir iz ...
P'taah: Elbette. Fakat, eğer acıdan kaçmaya çalışırsa­
nız, olacak olan, kuşkusuz, sonuçta onu kendinize çekmeniz-
dir. Direnç gösterdiğiniz her ne ise, o kalm aya devam edecek­
tir. Gerçekten. Sizin dram, kaos, yıkım ve çatışma şeklindeki
deneyimleri yaşamanız için onlan çağırmanıza gerek yoktur.
Fakat eğer uyumlanarak hizaya gelmezseniz, olacak olan
bunlardır, çünkü ruhunuz çok sebatlıdır, ruhunuz biraz be­
nim gibidir: Sizi yuvaya getirm ek için biz her şeyi yaparız!
Kaçış yoktur, sevgili varlıklar. Bu eğer ben değilsem, bir baş­
kası olacaktır.
S: (K) B u in a n ç s is te m le r i ile ilg ili k o r k u la r ı g e ç ­
m iş y a ş a m la r ım ız d a n hu y a ş a m u ta ş ır m ıy ız, yoksa
k o r k u la r ı o r ta y a ç ık a r a n y a ln ız c a bu h a y a tta k i k o şu l­
la n m a m ız m ıd ır?
P'taah: Her ikisinden de biraz. Bununla birlikte, size
şunu söyleyeceğiz: Geçmiş hayatların neler olduğu konusun­
da büyük bir telaş ve araştırma var. Bu gerçekten gerekli de­
ğildir, çünkü korkular ister yüz hayat öncesinden, ister son
birkaç hayat öncesinden gelsinler, fark etmez, eğer onlar bu
hayatınızda varsa, onlarla uğraşmak zorunda olacaksınız.
Anlıyor musunuz? Şu halde, geçmişten bu hayata neleri ak­
tarmış olduğunuzla uğraşmanın gerçekten hiçbir önemi yok­
tur. Korkuyu bu zamanın diğer olası realitelerinden getir­
mekte olduğunuzu da pekâlâ söyleyebilirdiniz. Ve gelecek
hayatlardan getirmeye ne dersiniz, ha? Bütün bunlar aynı
zamanda vuku bulmaktadır (eşzamanlıdır). Bütün bunlar bu
uzay-zaman sürekliliği dışında aynı zamanda vaki olmakta­
dır. Eğer diğer enkarnasyonlarınıza pek fazla kendinizi kap­
tırırsanız, gerçekten kafayı bozabilirsiniz. Deriz ki: Diğer ya­
şamlarınızla meşgul olmayın, korkular her ne ise -onlan
kendinize çekeceksiniz. Şunu da söyleyeceğiz ki siz kendinizi
kucakladıkça, dönüşüme uğrattıkça, uyum içine soktukça,
tüm diğer hayatlarınızı da değiştirmektesiniz. Mucize işte
budur.
Şimdi bir ara vereceğiz. Sizleri böylesine afallamış hal­
de görmemiz pek sık olan bir şey değildir, bu pekâlâdır. Bi­
raz gülmemize izin var, ha? Cinsellik dediğiniz o kadar ağır
ve ciddi bir konu değildir, her ne kadar o çoğunuz için haya­
tınızın eksenini oluşturan bir alan ise de -ve o pek çok kederi
yaşadığınız bir alandır. Şimdi bir ara vereceğiz. Böylece, be­
denlerinizi ve yüce zekânızı tazelendirebilir ve yeni sorular
düşünebilirsiniz.
(Dinlenmeden sonra:)
S: (K) S iz c in se l iliş k id e n s ö z e d e rk e n , b a n a öyle
g e ld i k i b izim c in se l iliş k iy i d ü şü n ü yo rk en m u tla k a
ç iftle şm e y i d ü şü n m ek z o r u n d a o lm a d ığ ım ız ı d a k a s te t­
tin iz .
P'taah: Doğru. Cinsel ifade şehveti de kapsar, her za­
man birleşmeyi kapsaması şart değildir. Sizin cinselliğiniz­
de, gerçekten, çiftleşmeden öte şeyler vardır.
S: Y ani, c in se l b ir le ş im o lu rsa d a o lm a zsa d a bu
a y n ı ş e k ild e p e k â lâ d ır , öyle mi?
P'taah: Oh, elbette.
S: Y an i, b iz in s a n la r k o n u şm a , do k u n m a , d ü ş ü n ­
m e, h isse tm e y o lu y la , g e r ç e k te c in se l a lışv e riş h a lin d e ­
y iz ve k e n d im iz le d e -c in se l iliş k i d e d a h il o lm a k ü zere-
ta m b ir sevg i iliş k is i iç in d e o lm a m ız ö n e m lid ir, öyle
mi?
P'taah: Kesinlikle. Sizin cinselliğinizin, diğer herhangi
bir veçhenizden hiçbir farkı yoktur. Öyleyse, eğer siz Benliği­
niz ile dolu dolu ve harikulade bir ilişki içinde değilseniz, o
zaman nasıl olur da bir cinsel ya da başka türlü harika bir
ilişki kurabilirsiniz?
S: (E) D a h a ile r i b ir u y g a rlığ ın , örneğin P le ia d e s li
v a r lık la r ın cin sel d a v r a n ış la r ı D ü n ya in s a n la n n ın k i-
ne k ıy a s la n a sıld ır?
P'taah: Bu kimseler, yani cinsel ifadeye sahip olan bu
insan-varlıklar normal günlük yaşamlarının bütünlüğü için­
de nasıl davranıyorlarsa bu alanda da bütünüyle böyle dav­
ranırlar. Anlıyor musunuz? Eğer insanlar, hepiniz, varlığı­
nızın bütünü ile, varoluş bütünlüğü içinde olsanız, o zaman
bu sizin bütün tavır ve hareketlerinizde kendini belli eder ve
sizin cinselliğiniz bunun sadece çok ufak bir parçasıdır. Şim­
di, sizin bu söyleşi içinde düşünmenizi gerçekten istediğimiz
husus şudur: Cinselliğinizin tamamını yaşamaktan sizi alı­
koyan korku ve yargılar nelerdir? Siz cinselliği karşınızda­
kini yönetip yönlendirmek için, güç için bir araç olarak nasıl
kullanıyorsunuz? Cinselliğiniz içinde, güvensizliğiniz, kıs­
kançlığınız, sahipleniciliğiniz, suçluluk ve utanç duygunuz
ve neşesizliğiniz içinde siz nasıl korktuğunuz şey haline gel­
diniz? Çünkü diğer tüm veçhelerde olduğu gibi, cinsellik sa­
mimiyetle yürekten geldiği zaman, kendiliğinden (zorlama-
sız), sevinç ve kahkaha dolu bir deneyim olabilir. İşte bunun
üzerinde derince düşünmenizi istiyoruz.
S: (E) K e n d ile rin i ö ze l b ir b irim o la ra k s ın ıf la n ­
d ır m ış ik i in sa n a r a s ın d a k i c in se l s a d a k a t k o n u su n a
b ir a z ışık tu ta b ilir m isin iz?
P'taah: Tabii. İki insan evlilik ya da benzeri bir ilişki
içinde bir araya geldiklerinde ve sadakat yemini ettiklerin­
de, daha sonra bu sadakat, çoğunlukla suçluluk veya görev
duygusuyla sürdürülür. Görevin nasıl ağır bir yük, nasıl bir
içerleme nedeni halme~geldiğini daha önce de söylemiştik.
Öyleyse, söyleyeceğimiz, bir ilişkinin gerçekten yürekten gel­
diği zaman sevinç dolu olacağıdır. ilişki sorunlu bir bağ
haline geldiği ve orada artık gerçekten gönül bulunmadığı
zaman, bu sadece cinselliğe değil, tüm veçhelere yansır. Cin-
selliğinizi nasıl kullandığınıza bakın. Cinselliği iç sıkıntısın­
dan kurtulmak için mi, hayatınız artık heyecandan yoksun
olduğu için bir heyecan yaratmak niyetiyle mi kullanıyorsu­
nuz; yoksa onu, çekiciliğinizden, yani bir başkasının ilgisine,
sevgisine ya da sizi arzulamasına ne kadar layık olduğunuz­
dan kuşku duyduğunuz için bir kanıt arama niyetiyle mi
kullanıyorsunuz -ne dediğimi anlıyor musunuz? Bu o zaman
gerçekten gönülden gelen bir sevinç ifadesi değildir, bu kor­
kudan gelmektedir. Söyleyeceğimiz, nedenine bakmanızdır,
daima nedenine bakmanız. Ve biliyor musunuz, gerçekten,
kaç kişiyi sevebileceğiniz konusunda bir sınır yoktur. Bakın,
cinsellikten konuştuğumuz zaman dipte, derinde yatan pek
çok mesele vardır. İki insan arasında gerçek bir bağ olduğu
zaman, bunun görevle bir ilgisi yoktur. İnsanlar BENLİK ile
gerçekten ujoım içinde oldukları zaman, kıskançlık yoktur ve
hiçbir kişi bir diğerini sahiplenmez. Sahiplenici olduğunuz
zaman bu, kaybetmekten dehşet duyduğunuz anlamına ge­
lir, anlıyor m usunuz? Biz insanlığın her şeyi bir yana atıp
her kimle ve her nasıl olursa olsun mümkün olduğunca çok
cinsel deneyim yaşamasını asla teşvik ediyor değiliz. Sizden
istediğimiz, cinselliğiniz konusunda size sevinç getirmeyen,
sizi doyumsuz bırakan şeyin ne olduğuna bakmanızdır -çün­
kü siz kim olduğunuzun ayırdmda değilsiniz. Bu sizin soru­
nuzu bir ölçüde yanıtlıyor mu?
S: E vet, te ş e k k ü r e d e rim .
P'taah: Siz kendinizi bile ölünceye kadar sevemezken,
bir kimseyi ölünceye dek seveceğinize dair yemin ettiğinizde
pek de gerçekçi davranmıyorsunuz. Aslında, hepinizin yap­
makta olduğunuz şey kendinizi ölünceye dek sevm emektir.
Öyleyse, yapılacak olan, cinselliği alıp onu varlığınızın bü­
tünselliğine katmaktır. Biz dengeden söz ediyoruz. Biz, içte
ve dışta erkek-dişi enerjiler dengesinden söz ediyoruz. Biz,
oynadığınız oyunlara dikkat etmenizi istiyoruz, ve bu ojoın-
ları oynamak da pekâlâdır. Bu geçerlidir, bu mevcuttur, fa­
kat bu size en çok sevinç getirecek tarz olmayabilir.
S: (K) Y e m in le r a lın ıp v e rild ik te n so n ra , e ğ e r s iz i
b ir şeyin k ıs ıtla m a k ta o ld u ğ u n u h isse d e rse n iz, bu b ir
şeylerin y o lu n d a o lm a d ığ ın ın işa r e ti s a y ılm a lı m ıd ır?
P'taah; Tabii, fakat genellikle, kısıtlayan şeyin ne oldu­
ğunu anlamak için dışa değil, kendi içinize bakmak gerekir.
Çünkü sizi kısıtlayan sadece bir tek şey olabilir ki o da sîzsi­
niz. Bir başkası ile olan ilişkinizde kendinizi kısıtlanmış his­
settiğiniz zaman, kendi içinizdeki kısıtlamalara bakmalısı­
nız, çünkü bu bir birlikte-yaratımdır. Durumu açık ve seçik
olarak gördüğünüzden emin olursanız ve bu durum size do­
yum vermiyorsa, o zaman şöyle diyebilirsiniz: "Sevgili, artık
birlikte olmamamızın vakti geldi," veya "Senin, durumu ken­
di yönünden gözden geçirmenin vaktidir." Anlıyor musunuz?
Durumu açık seçik görebilmeniz, sorumluluk alabilmeniz
için görüş alışverişi, iletişim gereklidir. Durumu sizin yarat­
tığınızı bilmek gerek, ve eğer kendi hayatınızda kısıtlamaya
yol açan bir kimse yaratmış iseniz, o zaman bilin ki, sevgili
dost, ne kadar sınırlı olduğunuzu gösteren bir aynayı kendi
hayatınıza kendiniz sokmuşsunuzdur. Yine bilinmelidir ki,
berraklık kazandığınız, uyum içine girdiğiniz zaman, o sınır­
lılığı yansıtacak herhangi bir kimseyi kendinize çekmeye­
ceksiniz. Anlıyor musunuz?
S; E vet.
S: (K) Ş u a n d a b ir e şim y o k ve öyle h issed iyo ru m
k i işim y a d a k e n d i h a lim e rk e k ve d iş i y ö n le rim i d e n ­
g e liy o r; ve h a y a tım ın b ü yü k b ö lü m ü n d e d iş i y ö n ü m
h ep a ğ ır b a s m ış tır ve k e n d im i y e te r in c e öne sü rm e m i­
şim , k e n d i g ö rü şü m d e y e te r in c e id d ia lı o lm a m ışım d ır.
S on iliş k im d e d u y g u la r ım ı d a h a çok öne sü rm eyi ö ğ re­
n iy o rd u m . S o ru m şu: Ş im d i k e n d i b a ş ım a o lm a k ta n
h o şn u iu m ve bu d u ru m şu a n d a b ir e şim o lm a y ışın ın
n e d e n i o la b ilir m i, y o k s a d o ğ ru b ir k iş in in g e lm e sin e
k e n d im i h a z ır lıy o r o la b ilir m iyim ?
P'taah: Sevgili dost, gelecek olan doğru kişi sizsiniz. Di­
yeceğiz ki bu zamanda bir ilişki içinde olmayan pek çok in­
san var. Bu çok doğaldır, çünkü siz kim olduğunuzu bulma
işiyle öylesine meşgulsünüz, bu yüzden gerçekten vaktiniz
yok -ve bu pekâlâdır. Bu arada tabii, bir ilişkiye girmekten
korkanlar var; birçok ilişki yaşamış olup da -Yeni Çağ de­
mek olan- Benliğin araştırılması işinin ilişkilere girip de y e­
niden incinmemek için çok iyi bir mazeret oluşturduğuna ka­
rar verenler var. Bir eş araj^p duran ama bir türlü bulama­
yanlar var; ve size hatırlatacağız ki, ne kadar çok zorlu bir
arayış içindeyseniz, bulma olasılığınız o kadar az olur, çünkü
bu sizin içinizdeki durumun dışa yansımasıdır. Sadece izin
verin.
Dişi enerjinin niteliği izin vermektir. Eğer ihtiyacınız
olan her şeyin hiçbir şey yapmadan size geleceğini sadece bi­
lirseniz hayatınızda harikalar yaratacaksınız. Sadece, büyü­
meniz için, sevinmeniz için, doyum bulmanız için ve sizin ta ­
rafınızdan gerçekten arzulanm ayan dersleri alm anız için ge­
reken her şeyin vakti geldiğinde size geleceğini bilerek.
S: (E) E v re n d e b izim g ib i c in se lliğ e s a h ip b a şk a
v a r lık la r v a r m ı?
P'taah: Tabii. Pek çok, pek çok insanımsı varlık. İnsa­
nımsı olup da cinselliği sizin anladığınız şekilde üreme için
kullanmayan varlıklar var. Cinselliği biraz farklı tarzda ifa­
de eden kimileri var. Onların bütün o hareketli organlarının
olmadığını söylemiyoruz, fakat sadece, onlar daha yüksek bi­
çimde bir enerji alışverişinde bulunurlar. Ve unutmayın ki -
hangi cinsten olursa olsun- iki insan arasındaki cinsel ihşki
bir enerji alışverişidir. Yaratmakta olduğunuz eneıji ışıkları­
nı -sadece cinsel ilişki sırasında değil, büyük bir öfke için­
deyken de yaratmakta olduğunuz ışıkları- bir görebilseydi-
niz. Büyük duygular ortaya çıktığında, tarif edilemez güzel­
likte bir havai fişek gösterisi de ortaya çıkar.
S: A u ra d a m ı?
P'taah: Elbette, fakat aura denildiğinde siz çevrenizde
yumuşak ışıklar düşünüyorsunuz. Biz muazzam kıvılcımlar­
dan -aslında roketlerden söz ediyoruz. Evrenin başka bölge­
lerinde birçok insanım sı ırk vardır ve sizin gezegeninizin iç
kısmında yaşayan ve normalde görünmeyen bir insanımsı
tür vardır. Biz iç-Dünya olarak adlandırılan yerde yaşayan
büyük bir insan ırkından söz ediyoruz. O da farklı bir uzay/
zaman sürekliliği, farklı bir realite boyutudur.
S: (E) O n la r e te r ik d ü ze y d e b u lu n sa la r d a , iç-D ün-
y a h a lk ın ın c in s e l d a v r a n ış la r ı, cin sel a n la y ış la r ı, b i­
z im k in e b e n ze r mi'?
P'taah; Evet. Biz onlann eterik düzeyde olduklannı
söylemedik, sevgili dost.
S: Ö yleyse, lü tfen söyleyin , o n la r n e r e d e d ir y a d a
n e d irle r?
P'taah: Biz onların iç-Dünya halkı olduklarını ve sizin
bu realite boyutunuzdan olmadıklarını söylüyoruz sadece.
Bununla birlikte, onların realite boyutları da sizinki gibi ete­
rik değildir. Fakat onların kendi eterik düzeyleri hakkındaki
farkındalıkları sizinkinden daha fazladır. O yüce, harikulade
bir uygarlıktır. O, sizin kendi insanlık tarihinizden çok, çok
daha yaşlı bir uygarlıktır. Biz gezegeninizin tarih-öncesi dö­
neminden değil, sizin tarih döneminizden söz ediyoruz. Bu
büyük uygarlık, teknolojide çok ilerlemiş ve yıldız halkları
ile -fiziksel ve zihinsel olarak- dâima iletişim içinde olmuş­
tur. Onlar başka dünyalardaki insanımsı varlıklar gibi ga­
laksiden galaksiye yolculuk yapıyorlar. Onlar boyutlar içinde
yolculuk yapıyorlar. Sizler, çoğu zaman, realite boyutların­
dan söz ederken, dikey olarak düşünüyorsunuz. Kendinizi
üçüncü bojaatun zavallı aşağılık insanlığı olarak düşünüyor­
sunuz. Öyle değil mi?
(Dinleyenler gülerek tasdik ederler.)
Bu diğer armonik frekansların, sizinki gibi geçerli bir
realitesi, fiziksel bir realitesi vardır. Farklı bir titreşimi var­
dır, ve biz "daha yüksek titreşim" dediğimiz zaman bilimsel
terminoloji ile konuşuyoruz. Hiyerarşik yapı içinde daha
yüksek basamakta oldukları anlamında değil. Teknolojik
olarak daha fazla bilgi sahibi olan pekçoklan var elbette,
çünkü onlar insanlığın, evrenlerin, ışığın nasıl işlediği hak­
kında daha çok bilgi ve anlayış sahibiler. Bu onları sizden
daha yüce kılmaz, çünkü gerçekten, arada hiç ayrılık yoktur.
Her şey tanrısal ifadedir -sadece farklılık vardır. Söyleyebilir
misiniz, orkide mi, papatya mı, yoksa gül mü daha üstün­
dür? Elbette tercihleriniz olabilir, ama dünyanın, muhteşem
orkidelerin yabani otlar gibi bol yetiştiği bu bölümünde, çoğu
zaman siz gülleri tercih ediyorsunuz. Ve bir orkidenin çok eg­
zotik sayıldığı Avrupa kıtasında yaşıyorsanız, belki de onun,
orada yabani otlar gibi bol yetişen güle kıyasla çok daha özel
olduğunu söyleyecektiniz. Fakat hepsi tanrısal bir ifadedir.
Kaynağın, Tüm-Varolan'ın enerjisi içinde yargı yoktur, sade­
ce o VAR'dır.
S: (E) Bu f a r k lı u za y iza m a n s ü r e k lilik le r in i z iy a ­
r e t e tm e n in b ir y o lu v a r m ıd ır?
P'taah: Gerçekten birçok yol vardır, ve bir şekilde, siz
bunu çok sık yapmaktasınız. Ne var ki bunu bilinçli olarak
hatırlamıyorsunuz. Onları bilinçli tarzda ziyaret etmeniz için
vakit henüz olgunlaşmış değil, fakat vakit hızla yaklaşıyor.
Sevgili dost, işte size anlatmakta olduğumuz budur. İnsanlı­
ğın bilinci genişledikçe, siz kim olduğunuzu daha çok bildik­
çe, kendinizi daha çok kabul ederek kucakladıkça, siz gezege­
ninizdeki tüm insanlık ailesinin rezonansını değiştiriyor ve
size bahsetmiş olduğumuz evrenlerde vuku bulmakta olan
diğer galaktik değişimlere, devresel değişimlere uyumlanı-
yorsunuz. Bu değişimler gerçekleştiğinde, bilinçli olarak yol­
culuk yapacaksınız, fiziksel olarak veya bedeninizi götürme­
den, fakat kesinlikle bilinçli olarak zaman içinde yolculuk
edebileceksiniz, sizin zaman ve uzay olarak anladığınız şeyin
ötesine. Evrenler boyunca, galaksiler boyunca yolculuk yapa­
caksınız.
S; B u s ö y le d ik le r in iz in m ü m kü n o ld u ğ u n u h is s e d i­
yo ru m . B unu iç im d e h issed iyo ru m . Y ine d e , b u çok
u za k g ö rü n ü yo r.
P'taah: Doğru, bu bir bakıma uzaktır, çünkü henüz onu
bilinçli olarak deneyimlemiş değilsiniz. Bu, ilk kez bir sirke
gideceğini bilen ve günleri sayan ve bunun ne kadar harika
ve heyecan verici bir şey olacağını bilen, hiç sirk görmemiş
fakat ona dair öyküler işitmiş bir çocuğun hali gibi. O bunun
nasıl bir duygu vereceğini tam olarak hayal edemez, ve heye­
can ve bekleyiş içinde, zaman ona çok uzun gelir. Fakat, bili­
yorsunuz sevgili dost, bir başka şekilde, siz zamanın ne ka­
dar hızlı geçtiğini, eğrilmiş hız içinde bulunduğunuzu söylü­
yorsunuz. Ve siz başınızı sallayarak birbirinize: "Çok tuhaf
değil mi, günler ne çabuk geçiyor, hiç zaman yok," diyorsu­
nuz. Böylece, bu tıpkı sirke gitmek için beklerken, vakit ne
zaman gelecek diye özlem ve sabırsızlık duymaya benziyor -
ya da acaba bir felaket çıkacak, arabanız bozulacak veya ba­
banız kızacak da oraya hiç gidemeyeceksiniz gibi endişe çek­
meye...
S: B u ö zlem on u n o lm a s ın ı h ız la n d ır ıy o r mu?
P'taah; Her şeyin kendine ait doğru bir zamanı vardır.
Zaten yola düzülmüş olanı daha da çabuklaştıramazsınız
yani. Onun kendi vakti vardır. Her şey sırasıyla olur.
S.* Ö yleyse, sa d ece o lu ş u n a b ıra k m a k g e re k ir.
P'taah: Öyle.
S: (K) Yine c in se lliğ e d ö n e rsek ... S evin ç iç in d e o l­
d u ğ u m u z ve g ö n ü ld e n d a v r a n d ığ ım ız d a , o za m a n , in ­
s a n ın c in se l h a s ta lık "kapm a" k o rk u su o lm a z mı?
P'taah: Siz özellikle AIDS'ten söz ediyorsunuz, çünkü o
çağınızın en büyük korkularından biridir. Şimdi, biliyorsu­
nuz ki her şey çoğul-düzeylidir. Elbette, kalbinizdeki sevinç­
le yola çıkmışsanız, bu harikulade bir rezonanstır, ama en
altta yatan çekirdek inancı da bilmek gerekir. Eğer suçluluk
ve değersizlik duygusu yoksa ve eğer o gerçekten doğruca
jmreğinizden geliyorsa, nasıl olur da siz hastalık oluşturabi­
lirsiniz? Bir başka noktayı daha gündeme getirmek istiyo­
ruz: Ya henüz cenin halindeyken ya da ilk yaşlarda kan nak­
li yoluj'la bu hastalığı kapmış olan çocuklar hakkında, belki,
"Peki, ama çocuğun hiç suçu yokken, vb. vb." diyebilirsiniz.
Sevgili varlıklar, size hatırlatmak isteriz ki siz bu gezegende
hayatlar boyunca deneyim kazanm ak için enkarne oldunuz.
Ve hiçbir şey taş üstüne yazılmamıştır. Siz her şeyi inançla­
rınız yönünde değiştirebilirsiniz. Bunu anlamanız çok önem­
lidir.
(P'taah, bir süre odadaki aydınlatılm ış bir D ünya küre­
sini seyreder ve der ki:) Bu aslına uygun bir model değil, bili­
yor musunuz? Şekli yanlış. Yerküreniz portakal gibi yuvar­
lak değildir.
S; (K) P 'ta a h , bu c e lse le rd e h e p im iz in a r a s ın d a
öyle b ir b ir lik d u y g u su h isse d iy o ru m k i ve s iz a d e ta p i ­
r a m it e n e r jis i g ib i d a v r a n a r a k , ö ğ re n m e m iz g e rek e n
k o n u la r ü z e r in d e o d a k la n m a m ız a y a r d ım e d iy o rsu n u z
ve bize çok, ço k y a r d ım c ı o lu yo rsu n u z. B u n u çok k u v ­
vetle h isse d iy o ru m , te ş e k k ü r ed erim .
P'taah: Sevgili dost, bu çok sevinç verici, ve sizin de ha­
yalinizde canlandırdığınız g ib i, gerçekten, bu enerjiyi bir an­
lamda bir iletken gibi kullanıyorsunuz demektir. Ve eğer di­
lerseniz, bir berraklığa ulaşmanız için, tüm sorularınızı or­
taya getirebilirsiniz, biz bunun için buradayız. Bu kursta bu
enerji ile, böyle yaptıkça harikulade bir şey yaratıyorsunuz.
S; G eçen g ü n k ır d a k ü ç ü k b ir g e z in ti y a p a r k e n , s i ­
z in bu d ü n y a y ı n a s ıl g ö rd ü ğ ü n ü zd e n p e k e m in o lm a ­
d ığ ım ı h is se ttim , a c a b a sa d e c e m ed yu m u m u zu n g ö z le ­
r i a r a c ılığ ı ile m i g ö rd ü ğ ü n ü zü m erak e ttim . D o ğ a n ın
g ü z e lliğ in i s iz in le p a y la ş m a y ı çok is te d iğ im i ve bu n u
b a z ı d u r u m la r d a y a p m a k ta oldu ğu m u h is s e ttim . A c a ­
ba, ben böyle y a p a r a k b a z ı şeyleri s iz in le g e rç e k te n
p a y la n a b ilir m iyim ?
P'taah; Elbette. Bunu daha önce de söyledik, sevgili
dost, siz enerjiyi çağırdıkça, bu böyle olur. Ve siz bunu çok iyi
biliyorsunuz.
S; (K) P 'ta a h , c in s e llik söz kon u su o ld u ğ u n d a : B iz
h â lâ k e n d i s ın ır lılık la r ım ız la u ğ ra şırk e n , ç o c u k la n -
m ız ı h isse tm e ö zg ü rlü ğ ü y o lu n d a n a s ıl e ğ ite b ilir iz ?
P'taah; Aslında, sevgili dost, ana-babalan eğitenler bel­
ki de çocuklar oluyor. Buna, izin vermek denir, sevmek ve
izin vermek. Çocuklara doğal ifade olanağını verin, o zaman
onlar size birçok şey öğretebilirler -sadece cinsellik konusun­
da değil. Ve çocuklar çok cinsel küçük varlıklardır. Onlar si­
ze önümüzdeki yıllarda pek çok harikulade şey öğretecekler,
çünkü bu zam anda doğan pek çok çocuk, geçiş döneminde in ­
sanlığa yardım etmek için gelen parlak ışıklardır.
S: (K) B eklen en g e ç iş (d e ğ işim ) ile b ir lik te c in se l­
lik a y n ı k a la c a k m ı, y o k s a o d a bu d e ğ işim le b ir lik te
te k â m ü l e d ecek mi?
P'taah: O değişecek, her şey, tüm ifadeler değişecek.
S: P e k i, bu d ö rd ü n c ü b o y u t m u oluyor?
P'taah: Sevgili dost, ona ne isim verildiği önemli değil.
Dördüncü boyut diyeceğiz. Kimileri beşinci boyut diyorlar,
fakat siz bu boyuttan başka bir boyut bilmediğiniz için, ona
ne isim verildiği fark etmez.
S; (E) İn a n ç y a p ıla r ın ı g ö z ön ü n e a lır s a k , b a n a
ö yle g ö rü n ü y o r k i b e lli b a z ı in a n ç la r b izim in sa n top-
lu m u m u z d a çok k ö k leşm iş h a ld e . Ş im d i, e ğ e r b e lli b a z ı
in a n ç la r ı d e ğ iş tir m e y i iste r se k , bu n u n a s ıl y a p a c a ğ ız?
P'taah: Her şeyden önce, onları tanımlamanız gerekir,
çünkü sizin için en çok sorun yaratan inançlar gerçekte sizde
bulunduğunu anlamadıklarınızdır. Şöyle ki, siz: "Hükümet-
tekilerin hepsinin budala olduğuna inanıyorum" veya "gök­
yüzünün mavi olduğuna inanıyorum" dediğiniz zaman
inançları tanımlamak çok basittir. Fakat biz sizin duygusal
olarak tepki gösterdiğiniz durumlardan söz ediyoruz. O hal­
de, sorulması gereken şudur: bu tepkinin altında yatan ne­
dir, derinde yatan korku nedir? İşte sizde mevcut olduğunu
anlamadığınız inançları böyle keşfedebilirsiniz. Hatta, aklı­
nızla bildiğiniz inançların da size bir yardımı olmaz. Bu sizin
yanınızda oraya buraya taşıdığınız bavullar gibidir, onlar si­
zinle hiçbir ilgisi bulunmayan, aslında ana-babamza, toplu-
munuza ait inançlardır. Anlıyor musunuz? İnanç bir kez ta­
nımlandıktan sonra ötesi kolaydır, çünkü o zaman bakıp şöy­
le diyebilirsiniz: "Taşıyıp durduğum bu inanç artık bana hiz­
met etmiyor." O inancı kucaklamak suretiyle onu değiştirebi­
lirsiniz, çünkü çoğu zaman, onun aklileştirilmesi onu değiş­
tirmez, fakat bu ilk adımdır. İnancı tanıdığınızda şöyle diye­
bilirsiniz: "İşte bu delice." Sonra ardından biliş, kabul ediş ve
kucaklayış gelir; dersiniz ki: "Buna inanmak pekâlâ, ama
artık bir değişimin zamanıdır." Ve sonra, değişimin gerçek­
leşmesine çok yum uşaklıkla izin vermek gerekir. Sosyal ya­
pınızla ilgili olduklarını sandığınız inançlardan çoğunun böy­
le olmadıklarını görüp şaşıracaksınız. Onlar sizin ne kadar
değersiz olduğunuza ilişkindirler. Bir inanç yapısının, sizin
dipte yatan korkunuza uygun düşmesi durumunda ona takı­
lıp kalması çok kolaydır ve o orada kalır -sonra aklınızla, bu­
nu haklı kılacak bir mazeret bulursunuz, anlıyor musunuz?
S; A n lıyo ru m , a n c a k d a h a son ra on u c e lse k a y ıt­
la r ın d a y e n id e n g ö z d e n g e ç irm e m gerek.
P'taah; Pekâlâ.. Bunun üstünde daha çok konuşmamızı
isteyen var mı? Hepiniz anladınız mı? Çok iyi. Eğer hayatı­
nızda bir durum vuku bulur ve siz bu duruma duygusal bir
tepki, diyelim ki öfke gösterirseniz -cinsellikten söz ediyoruz.
Eve döndüğünüzde sevgilinizi bir başkasının kollarında gör­
dünüz ve çok kızdınız, börek tepsisini fırlatarak hışımla ev­
den çıktınız ve arabaya atlayarak annenize gittiniz. Şimdi,
anneniz diyecek ki; "Şu piçe bak!" Sonra siz diyeceksiniz ki:
"Evet, ama ben korkunç bir şey yaptım, börek tepsisini ona
fırlattım, ona bağırdım." Ve anneniz şöyle söyleyecek: "Fakat
sevgili çocuğum, bu tamamen haklı bir tepki. Ben senin ye­
rinde olsaydım, börek tepsisini onun kafasına geçirmiştim."
Böylece, rahatlarsınız, ve bütün arkadaşlarınız: "Oh, vay do­
muz herif!" derler. Fakat bizim diyeceğimiz şu, sevgili dost­
lar, dipte yatan şeyin adı, harap edici yalnızlık, ihanet -ki bu
korkudur- yeterli olmama ve sevgilinizin bir başkasına yöne­
lebilme olasılığı korkusudur. Buna kıskançlık , yeterli olma­
ma korkusu denir. Buna sahiplenmecilik denir, asla sahip
olamama korkusu. Anlıyor musunuz? Böylece, gösterdiğiniz
tepki toplumsal yapıya uygun düştüğünde, çoğu zaman
inançları irdelemezsiniz. Eğer korkuyu derhal dönüşüme uğ­
ratacak olursanız, bir daha bu tür durumlarla uğraşmanız
gerekmeyecek. Ve daima hatırlamak gerekir ki sevgi olm a­
yan her ne varsa, o korkunun ifadesidir, ki o dönüşüme uğra­
tılabilir. Onun ne olduğunu aklen bilmek şart değildir. Şöy­
le denilmeli: "Ben böyle hissediyorum -veya gerçekten hisset­
miyorum - acı dujnayorum, sorumluluğu alıyorum, yargıyı hi­
zaya getiriyorum, kafamı çıkarıp koltuğumun altına alıyor
ve duyguyu hissediyorum." Fakat, ne var ki, sizler akli yara­
tıklarsınız. Evreninizde düzen olsun istersiniz. Her şeyin na­
sıl yaratıldığını zihninizle bilmeyi istersiniz. Siz gerçekten
biliyorsunuz, bizim söylediğimiz bütün bu sözlerin hepsi kü­
çücük bir sözde toplanabilir ve biz size bilmediğiniz hiçbir
şey söylemiyoruz, çünkü gerçekte siz her şeyi biliyorsunuz.
Bütün söylememiz gereken, sizdeki her şeyin tanrısal ifade
olduğu ve acı içinde olduğunuz zaman duyguyu hissetmeniz-
dir.
(Bu celselere seyrek olarak katılan bir erkek dinleyici:)
S: D u ygu yu h is se tm e k o n u su n u p r a tik b ir b iç im d e
b ir a z d a h a iza h e d e b ilir m iy d in iz? B u k o n u d a p e k b e r ­
r a k lık k a z a n a m a d ım .
P'taah: (Şaka yollu) Çünkü siz bizi görmeye her zaman
gelmiyorsunuz, sevgili dost. Biliyor musunuz, bütün bunları
kaç kez söylediğimizin önemi yok, ve siz bu soruyu ortaya ge­
tirdiniz, çünkü onu tekrar işitmek ihtiyacında olan birçok­
lan var. İnsanlar duygulan hissetme hakkında pek fazla bir
şey bilmiyorlar ve acı, duygu değildir. O duyguya direniştir.
Siz sevinçli olduğunuz zaman -o duygudur. Bu çok kısa bir
özet. Yargıja hizaya getirmek demek, kim olduğunuzu kabul
ve tasdik etmek ve ona teslim olmaktır ve bu otom atik olarak
uyum-denge yaratır, bunu anlıyor musunuz? Acıyı yaratan
yargıdır, fakat siz her şey bir yana, yargıyı bile yargılarsınız.
Yargılama halinde olduğunuz zaman acı içindesinizdir. Ha­
yatınızdaki belli durumlardan söz ediyoruz. Acıya karşı di­
renci bırakmak için yargıyı iptal etmek gereklidir.
S; Ş öyle m i d em ek istiyo rsu n u z: K a b u l etm ^k: E vet,
şu k işiy i y a n lış d a v r a n d ığ ı g e rek ç e siy le y a r g ılıy o r u m
ve onu y a n lış ı ile y a r g ıla m a m p e k â lâ d ır . P e k i, k iş ile r i
y a n lış la n ile y a r g ıla m a k ta n nerede, n a s ıl va zg eç e c e ­
ğim ?
P'taah: Bizim söylemekte olduğumuz, sevgili dost, yar­
gıyı yanlış diye yargıladığınızda, bundan asla kurtulamaya­
cağınız; çünkü her neye direnç gösterirseniz, her nejd geçer­
siz kılmaya, kendinizden uzaklaştırmaya çalışırsanız, sizin
güçlendirmekte olduğunuz o şeyi, evren yargılam adan önünü­
ze getirecektir. Değişimi yaratmak için tek çareniz şöyle de­
mektir: "Değişimi arzuluyorum; kendimi, durumu, durumla
ilgili insanları yargılamanın geçerli olduğunu biliyorum. Bu
benim insan olmamın bir parçası, ve benim insan oluşum
tannsal bir ifadedir. Fakat şimdi değişimi arzuluyorum." Ve
sonra yargıyı sevinçle ve şefkatle Benliğinize kabul etmeniz
gerekir. Bu suretle yargı hizaya getirilmiş olur, bu da sizi
acıya neden olan direncin pençelerinden kurtarır. Böylece,
duygunun kalp çakrasından geçerek vecit haline dönüşmesi­
ni sağlamak üzere eneıji çakralan açılır. Biraz daha berrak­
laştı mı? Bu, hayatınızda hizaya getirmeyi dilediğiniz her ne
ise, onu dengeye getirmek demektir. Buna, nötr hale gelmek
de diyebiliriz. Bakın, büyük acı çekmekte olabilirsiniz, acını­
zı hiddetten köpürerek, göz yaşlarınızla ifade edebilirsiniz.
Onu bastırabilir, acınıza herhangi bir şekilde ifade olanağı
vermeyebilirsiniz. Denge, sizin yargıyı hizaya getirmenizdir,
anlıyor musunuz? Böylece değişimi yaratmış olursunuz.
S: Ö yleyse, tem elde, h e rk e sin k e n d i y o lu n d a g i d i ­
ş in i, o ld u ğ u g ib i, y a r g ıs ız k a b u l etm ek -evet, d a h a b e r­
r a k la ş tı.
P'taah: Başkalarının yolculuğu sizin işiniz değildir.
Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündükleri sizin işiniz
değildir. Sizin işiniz sizsiniz -Benliğiniz. Siz kendi tanrısal­
lığınızı sevmeyi, şefkat duymayı, kabul ve tasdik etmeyi ba­
şardıkça, başka insanlara da böyle davranmamanız nasıl
mümkün olabilir?
S: (K) B ir a z önce s ö y le d ik le r in iz le ilg ili o la r a k ,
ben bu h iz a y a , uyum iç in e g ir m e işiy le u ğ ra şıy o ru m .
S a d e c e b u n u n s iz in s ö y le d ik le r in iz le a y n ı o lu p o lm a d ı­
ğ ın ı a n la m a k iste d im . B ir m e d ita sy o n d u ru şu n a g ir ip ,
o s ır a d a u y u m su zlu ğ a n e d e n o la n h e rh a n g i b ir d u y g u
h isse tm e y e yö n eliyo ru m , s a d e c e d u ru m ü ze rin d e o d a k ­
la n a r a k ve du ygu yu h isse d e re k ; ve so n ra z ih n im d e k i
ta b lo y u h isse tm e k iste d iğ im o lu m lu b ir d u yg u ya ç e v ir i­
y o ru m .
P'taah: Sevgili dost, bu da geçerli, fakat o dönüşüme
uğratma değil, çünkü bu yapılm az. Siz onu yapam azsınız -
siz sadece onun oluşuna izin verebilirsiniz!
S: Y an i, bunu n b ir z a m a n is r a fı old u ğ u n u m u
sö ylü yo rsu n u z?
P'taah: Ha3ar. Zihninize olumlu imgeler koyabilmeniz
harikulade. Bu size büyük rahatlık getirecektir, elbette. Bi­
zim söylediğimiz, değişimi yaratacak olan tek şeyin kucakla­
ma olduğudur. Tekrar söyleyeceğiz, her neyi geçersiz kılarsa­
nız, onu güçlendirirsiniz. Evren yargılamaz. îyi ya da kötü
yoktur. Doğru ve yanlış yoktur, sadece VAR'dır. Öyleyse, bir
değişim yaratmak istediğinizde, onun nasıl olmasını istiyor­
sanız, elbette ki zihninizde öyle bir imge yaratın. Elbette ki
düşünce realiteyi yaratır. Şu halde bunu yapmak harikulade
bir şeydir. Fakat biz en dipten söz ediyoruz, dönüşüm en dip­
te olandır, çünkü gerçek mucize budur.
Artık celseyi sona erdirme zamanıdır, ve değişim-dö-
nüşüm konusunda tekrar konuşmayacağız, çünkü bu bilgiler
düzenli bir biçimde verilmekte ve kaydedilmektedir. Aynı bil­
giyi tekrar tekrar vermemiz zamanımızı sınırlayıp programı­
mızı gerçekleştirmemizi engelleyebilir. Celse kayıtlarını tek­
rar tekrar okuyabilirsiniz. Bu konuyu bilm enizi istiyoruz sa­
dece. Fakat üzülme 3ân, burada hiç kimse bu konu hakkında
pek bir şey bilmiyor. (Kahkahalar) Fakat bu değişecek ve he­
piniz her şeyi bileceksiniz. Her şeyi kalben bileceksiniz. Lo­
tus çiçeğinin içindeki mücevheri bileceksiniz. Ve mücevher
aslında sizin kendi tanrısallığınızı bilmek, BEN OLAN TAN-
Rl'yı bilmektir. (P 'taah ev sahiplerine teşekkür eder:) Sevgili
dostlar, teşekkürler.
S; T e şe k k ü rle r, P 'ta a h .
P'taah: (Herkese) Hepinize teşekkür ediyoruz. Epey
perçinleyici oldu mu?
(Dinleyiciler hararetle tasdik ederler.)
Öyle olduğunu düşünmüştük. (Büyük bir şefkatle) Hepi­
nizi gerçekten seviyorum.
(Bir hanım:) B iz d e s iz i seviyoru z.
P'taah: Haliniz çok güzel bir görüntü veriyor. Şu anda,
gerçekten kim olduğunuzu görebilmenizi ve ne kadar güzel
olduğunuzu bilebilmenizi çok isterdim. Teşekkürlerimizle,
sevgili dostlar. İyi akşamlar.
Bölüm 7

YEDİNCİ CELSE
9 Ekim 1991

P'taah: İyi akşamlar, sevgili dostlar.


D in le yic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah: Hepinizi görmek gerçekten bir zevk. Bu gerçek­
ten büyük bir yolculuk. Hoş geldiniz. (Yeni gelen birine döne­
rek:) Nasılsmız bakalım, sevgili dost?
S (E) Çok iyi, te ş e k k ü r e d e rim .
P'taah: Bu harikulade yere ve bu son derece yumuşak
şifa eneıjisine geldiğiniz için, ve böylece, kendinize karşı yu­
muşak ve nazik olmanız gerektiğini fark edebilir ve acıyı
dindirebilirsiniz diye hepimiz çok mutlu 30iz. Yumuşak ve na­
zik. Yapılacak bir şey yok, sevgili dost. Bedeninize karşı joı-
muşak davrandığınız için memnunuz.
(P'taah, dinleyiciler arasından geçerek, ev sahibinin kızı
olan ve denizlere yelken açtığı üç yıllık bir dünya turundan
yeni dönen bir genç hanım a hitap eder.) Merhaba, deniz yol­
cusu. Deniz insana büyük dersler verir. O deniz sayesinde,
huşu verici doğa ile uyum içinde olmayı öğrenmek ne kadar
kolay, öyle değil mi?
Geçen hafta size insanlığın cinselliğinden söz ettik ve o
günden bu yana, çoğunuzun cinsellik hakkındaki inanç yapı­
larınız üzerinde düşündüğünüzü biliyoruz. Biliyor musunuz,
suçluluk duygusu sizin içinize programlanmış, sadece binler­
ce yıldan bu yana değil, fakat bu ömrünüz içinde de zihninize
aşılanmış halde. İnsanlığın, bu kültürün bu büyük serbest­
lik, özgürlük çağında bile siz hâlâ suçluluk duygusu taşımak­
tasınız. Suçluluk duygunuzun çoğunun cinsellikle bir ilintisi
yoktur, fakat öyle görünüyor ki cinselliğiniz üzerinde konuş­
muş olduğumuz gibi, suçluluk duygunuz üzerinde de konuş­
mamız için bu iyi bir zamandır.
Biliyorsunuz ki, suçluluk, sadece henüz öğrenilmemiş
bir dersten ibarettir. Pişmanlık da henüz öğrenilmemiş bir
derstir. Şunu dikkate almanızı isteyeceğiz: Siz her gün ruh­
sal düzeyde derslerle karşılaşırsınız ki her bir veçhenizin
tanrısallığın bir yansıması, tanrısal bir ifade olduğunu, yan­
lış karar diye bir şey olamayacağını, doğru ya da yanlış diye
bir şey olmadığını, onların sadece VAR OLAN olduğunu id­
rak edebilesiniz diye. Öyleyse, gerçekten, siz nasıl olur da
suçlu olabilirsiniz? Nasıl olur da pişmanlık duyabilirsiniz?
Bu çok basit, öyle değil mi? H ayatınızda ortaya çıkan her du­
rum, sizin uyum suz olarak yargıladığınız, size m utsuzluk ge­
tiren her bir durum , siz öğrenesiniz diye oradadır. Doğru ya
da yanlış yoktur, sevgili dostlar, sadece VAROLAN, sadece
OLAN vardır. Bilin ki sizler BEN OLAN TANRI'sınız. Sizler
üçüncü-yoğunluğun spiritüel valıklar olmaya çalışan aşağılık
insan nesli değilsiniz. Sizler hepiniz spiritüel varlıklarsınız,
yoksa burada olmazdınız. Sizler hepiniz, bu realite boyutunu
deneyimlemeyi seçmiş büyük spiritüel varlıklarsınız. Bu ce­
sur bir seçimdir. Sizin bu realite boyutunu denemeyi seçme­
nizin nedenlerinden biri aslında deneyimin yoğunluğu, renk­
lerin, titreşimin keskinliğidir, ve hayatınızdaki deneyimlerin
hepsini kendiniz seçtiniz. Şimdi, bu andaki büyük farkındalı-
ğınız, bilginiz ve anlayışınızla, geçmiş yıllarınıza bakabilir ve
belki şöyle söyleyebilirsiniz: "Tanrım, bunu nasıl yapmışım.
Nasıl bu kadar budala olabilmişim? Nasıl böylesine berbat,
kötü, umursamaz olabildim? vb. vb." Biz bütün gece burada
kalıp, sizin kendi kendinize atfettiğiniz tüm o niteliklerin lis­
tesini çıkarabilirdik. Sevgili dostlar, neden şu ki, öğrenilmesi
gereken dersleri siz istediniz, siz seçtiniz. Bu çok basit. Öy­
leyse, gerçekten, niçin suçluluk duymanız gereksin? Birisini
incitmekten dolayı mı? Tabii. Fakat o birisi de her bir duru­
mu orada sizinle birlikte-yaratıyordu. Öyle değil mi? (B ir er­
kek dinleyiciye bakarak:) Suçluluk gezileriniz nasıl gidiyor?
S: (Kahkahayla) İy i b a şa rıy o ru m .
P'taah: Sahi mi?
S: B ol b o l y a r g ılıy o r u m .
P’taah: Çok iyi. {Şakadan hiddetlenm iş gibi:) Yargı yok,
sevgili dost. Sizin gibi bir spiritüel Varlık yargılasın, ha?
Aman ne ayıp.
Evet, sevgili dostlar, herkes kendi öğrenimi için orada
sizinleydi, o deneyimi sizinle birlikte yüzde elli oranında
paylaşarak yarattılar. Ve siz kim oluyorsunuz da bir başka­
sının kendi öğrenimini gerçekleştirmek üzere seçtiği yolu
yargılıyorsunuz, o kişi ister sizin çocuğunuz, ister sevgiliniz,
ister ana babanız ya da sadece bir tanıdık olsun. Şimdi, bir
de kendini bir vesileyle bir başkasının ölümüne neden olmuş
gibi hisseden kimselerle karşılaşmışızdır; Arabanızla yaptı­
ğınız bir kaza, ya da fiziksel bedeninizin bir sakarlığı j^-
zünden meydana gelen bir ölüm. Kaza diye bir şey yoktur. Bi­
risi araba kullanırken bir kaza yapar ve bir insanın ya da
hayvanın ölümüne neden olursa, bilmeniz gerekir ki bu ger­
çekten seçilmiş bir durumdur. Şu halde, suç nerede? Ve bili­
yor musunuz ki, pişmanlık, hayıflanma da suçluluk duygusu
kadar gülünçtür. Nasıl pişman olabilirsiniz? Hayatınızda ya­
ratmış olduğunuz tüm o durumlar olmamış olsaydı, şimdi
bulunduğunuz yerde olmayacaktınız. Ve anlıyoruz ki çoğu­
nuzun, şu anda bulunduğunuz yerde olmaktan pek de mutlu
olduğunuz söylenemez. Ancak, bir başka türlü olmasını ger­
çekten ister miydiniz? Size söyleyeyim ki istemezdiniz, çün­
kü o takdirde durum başka türlü olurdu. Gelecek defa çok
şiddetli bir suçluluk ya da pişmanlık krizi yaşadığınız za­
man, şu sözleri hatırlamanızı isteyeceğiz: Siz seçtiniz, ve
yanlış diye bir şey yoktur. Sadece OLAN VAR'dır. Şimdi so­
rusu olan var mı?
S: (E) Ö rneğin, k a z a g ib i b ir d u r u m seçim in d e, bu
y ü z d e e llilik p a y la ş ım m e k a n iz m a s ın ı a ç ık la r m ısın ız?
P'taah: Siz birlikte-yaratmanın mekanizmasını anla­
mak istiyorsunuz. Bunun anlaşılması gerçekten o kadar zor
mu? Eğer sevinç verici bir şeyi birlikte-yaratıyorsanız, bunun
anlaşılması o kadar zor olmaz, ha? Görüyorsunuz ya, bir şe­
yin uğursuz ve korkunç bir durum mu, yoksa harika bir du­
rum mu olduğu arasındaki farkı oluşturan sadece sizin yar-
gınızdır. Her şey alınması gereken ders içindir.
Şimdi, size yine gücünüzden söz edeceğim. Sizin fiziksel
realiteniz, yani bu boyutun realitesi sizin inanç yapılarınız­
dan yaratılmıştır. Ve siz zihninizde, inançlarınıza uygun
olan düşünceler üretirsiniz. Duyguyla kucaklanmış, yani his­
sedilmiş düşünce evrene girer. Ve evren yargısızdır, o sizin
ona gönderdiğiniz şeyi çok güzel ve iyi olarak mı, yoksa
uyumsuz ve kötü olarak mı yargıladığınız arasında bir fark
gözetmez. Evren yargılamaz. O sadece, sizin inancınızı karşı­
lamak üzere kendini yeniden düzenler. Böylece, bir araba
kullanan biri, kendisinin bir başkasına zarar verebilecek ya­
pıda bir kişi olduğuna inanabilir. Bilinçli olarak değil, tabii.
Ve biliyorsunuz, en güçlü inançlar bilincinde olduğunuz zi­
hinsel inançlar değildir. Bir de geçmişteki bir şey için ceza­
landırılma arzusu, bir zarar vererek karşılığında cezalandı­
rılma arzusu vardır. Tabii, varsayımsal konuşuyoruz. Ve şu
ya da bu nedenle dünya hayatından ayrılmayı isteyen bir
kişi de olabilir. Yaşam ona çok zor gelmektedir. Bu boyuttan
bir başka boyuta geçmeyi arzulayan insanların ne kadar sa­
yısız nedenleri vardır, işte bu olasılıklar içinde iki kişi kar­
şılaşır, ve buna kaza denir. Ve böylece, her biri kendi arzusu­
nu gerçekleştirir. Bunun nasıl işlediğini anlıyor musunuz?
İki insan karşılaşıp, beklenmedik biçimde aşık oldukları za­
man da bu böyle işler. Ve ona şöyle derler -bu ne kadar ola­
ğanüstü, değil mi, bunu anyor değildim. Ve köşedeki mar­
kette iki kişi gözgöze gelirler ve muhteşem bir aşk başlar.
Bunun böyle gerçekleşmiş olması mümkün değil mi? Böylece
insanlar, her ne sebeple ise bir şeyi birlikte-yaratmışlardır,
ve birlikte oldukları sürece böyle yapmaya, ve birbirlerine,
harikulade veya kötü diye yargıladıkları şeyleri yansıtmaya
devam edeceklerdir, her biri kendi ihtiyacı neyse onu öğren­
sin diye. Bu sizin sorunuzu yanıtlıyor mu?
S: Evet, a m a b ir b a ş k a so ru y a d a y o l a ç ıy o r. A z ön ­
ce, d ü şü n ceyi d u y g u y la k u c a k la m a n ın , o n u h is se tm e ­
n in tem el g ü ç o ld u ğ u n u sö y le d in iz...
P'taah: Güçlendirici odur-. Bir düşünceyi, bir hayali ol­
muş gibi hissetmek, o andaki duygulan hissetmek onun ger­
çekleşmesini sağlar.
S: P e k â lâ . Ş im d i ben k e n d im i p iy a n g o k a z a n m a
d ü şü n ce sin i b ü yü k b ir d u y g u y la k u c a k la r k e n h a y a l
ed iyo ru m . A m a, bu çok h a y a lc i g ö rü n ü yo r, bu y ü z d e n
m i g erçek leşm iyo r?
P'taah: Çünkü, en derinde, siz bunu hak etmediğinize
inanıyorsunuz.
S: Öyle d ü şü n m ü y o ru m .
P'taah: Öyle düşünmüyor musunuz? Çünkü sizin için
bolluğun ne olduğunu anlamanın başka, daha yararlı yön­
temleri var.
S; E vet, bu m a k u l g ö rü n ü yo r.
P'taah: Bu gerçekten son derece basittir. Çoğu zaman,
sizin kendi realitenizi yarattığınızı söylediğimizde, insanlar,
"Fakat hani benim bolluğum nerede?" diyeceklerdir. Bu ko­
nuda daha önce de konuştuk. Para hakkında gerçekten neye
inanıyorsunuz? Size şunu söyleyeyim: Hayatınızda uyumlu
olmadığına inandığınız her ne varsa, bir kalem kâğıt alıp on­
ların bir listesini yapın. Kâğıdın bir tarafına, durum hak­
kında hissettiğiniz tüm olumlu şeyleri yazın, öbür tarafına
da olumsuz yönleri yazın. Çok şaşıracaksınız. Siz bu yöntemi
kendi hakkınızda, gerçekten neye inandığınızı keşfetmek
için de kullanabilirsiniz. Ve aynı şekilde, siz başkaları hak­
kında da beğenmediğiniz, hor gördüğünüz bütün her şe}â ya­
zabilirsiniz. Listenizi bitirdiğinizde -ve çok kişisel davranıp,
anneniz, sevgiliniz ya da komşunuz hakkında gerçekten hoş­
lanmadığınız her şeyi yazabilirsiniz- onu dikkatle inceleyin,
çünkü başkalarında hor gördüğünüz şeylerin hepsi aslında
kendi hakkınızda tüm kalbinizle hor gördüklerinizdir. Çün­
kü sevgili dostlar, sizin kendi dışınızda hiçbir şey yoktur ki
bir aynadan, sizin bir yansımanızdan ibaret olmasın. Ve bu,
her- biriniz ne denli yüce ve güçlü üstatlar olduğunuzu anla-
yabilesiniz diye böyledir.
S: (K) E ğ e r b irin in benim g ö rm e k iste m e d iğ im b ir
şeyi y a p tığ ın ı g ö rü rsem , bu ben im o iş i m u tla k a şim d i
y a p m a k ta o ld u ğ u m a n la m ın a g e lm e z , f a k a t y a p s a y ­
d ım , bu n u k e n d im d e k a b u l e tm e zd im , öyle mi?
P'taah; Doğrudur. Örneğin, eğer çok gaddarca olduğunu
düşündüğünüz bir şey yapan -bir hayvanı döven- birini gör­
seydiniz, bu sizin kalbinizde büyük bir öfke yaratmaz mıydı?
Elbette yaratırdı. Ve siz şöyle derdiniz: "Bu benim bir yansı­
mam değildir, çünkü ben asla bir hayvanı dövmedim, ve on­
ları gerçekten çok severim ve böyle bir şey yapmam." Ancak,
sizden kendinize karşı uyguladığınız acımasızlığı incelemeni­
zi isteyeceğiz. Anlıyor musunuz?
S: E vet.
P'taah: Sorular?
S: (K) B u son so ru y a v e rd iğ in iz y a n ıtı p e k a n la ­
m a d ım . H a y v a n la r a k a r ş ı a c ım a s ız c a d a v r a n a n b irin i
y a r g ıla r k e n , b u n u n la k e n d in iz i dövm ek a r a s ın d a n a ­
s ıl b ir iliş k i k u ra b iliy o rsu n u z?
P'taah: Sevgili dost, bu gerçekten acım asızlıktır. Bu is­
ter bir çocuğu, ister büyükanneyi ya da köpeği döven biri ol­
sun, onun sergilediği şey korkudur, ve korkunun kabarıp
yükselmesi sırasında siz acımasızlık olarak niteleyip yargı­
ladığınız şeyi yaparsınız. Derslerimizi öğrenmek üzere bir-
likte-yaratma konusunu hatırlıyoruz, öyle değil mi? Öyleyse
acımasızlık olarak yargılanan bir davranış iyice incelenmeli-
dir, ve eğer bu hayatınızda bir başkasına acımasız davran­
dığınız bir durumu bulup çıkaramazsanız -ki buna çok hay­
ret ederdik- o zaman kendinize karşı acımasızlık olanı bulup
çıkarmanız gerekiyor, çünkü sizler hepiniz kendinize karşı
acımasızsınız. Anlıyor musunuz? Ve yine bilinmesi gerekir
ki, tüm bunlar birçok düzeyde cereyan eder. Sizin bu zaman­
da meşgul olduğunuz şeye, gerçek kimliğinizi size daha ve
daha çok gösteren "soğanı soyma" işlemi denilebilir. Kim ol­
duğunuzu kucaklamak, onun her fasetinde gerçekten BEN
OLAN TANRI'nın olduğunu kabul ve tasdik etmek. K ucakla­
ma ve kabullenme yoluyla siz öylesine ateşli biçimde arzu­
ladığınız değişimi yaratırsınız.
Siz kendinizden kaçarak değişim yaratamazsınız. Siz
kendi fasetlerinizi yadsıyarak, geçersiz kılarak değişimi ger-
çekleştiremezsiniz, o geçersiz kıldığınız fasetler ister bir baş­
kasından size yansım ış olsun, ister gerçekten kendiniz ola­
rak gördüğünüz bir faset olsun. Tekrar ediyoruz: Her neyi
geçersiz kılarsanız, onu güçlendirirsiniz. Buna evrensel Ben
denir. Korkunuzu, acınızı geçersiz kılarsanız (inkâr ederse­
niz), onu güçlendirip tezahür ettirirsiniz. Evren yargılamaz,
sevgili dostlar. K endi benliğinizden her neyi bir ok g ibi evre­
ne atıyorsanız, o size geri döner. Size hatırlatalım ki düşünce
kafanızın içinde kilitli kalmaz. Aslında, o bir bakıma, kafanı­
zın içinde bile değildir. Zaten bunun için onun yokluğunu
çekmezsiniz, yani başınızı çıkarıp kolunuzun altına sıkıştır­
dığınız zaman da. (Gülüşmeler.)
S: (E) P e k i öyleyse, b ir k o rk u y u n a s ıl g e ç e r li k ıla r ­
sın ız?
P'taah: Onun varlığını kabul ve tasdik ederek.
S: O d u r u m d a n ko rk u d u y d u ğ u n u zu k a b u l ve ta s ­
d ik m i e d e rsin iz?
P'taah: Evet, ve bu, korku duyan yanınızın geçerli oldu­
ğunu, onun sizin tanrısal bir veçheniz olduğunu kabul et­
mektir. Bu şekilde siz onu kucaklar, kendi benliğiniz içine
alırsınız. Bu kucaklayış ile değişim gerçekleştirilir. İşte, sev­
gili dostlar, eğer bunu yaparsanız ve korkuyu ortaya çıktığı
anda teşhis ederseniz, bu korkuyu fiziksel realitede yaşamak
zorunda kalmazsınız. Eğer korkuyu geçersiz kılarsanız, eğer
onu kendinizden uzağa iterseniz, baskı altına alırsanız, on­
dan saklanırsanız, o zaman bu işe o kadar çok enerji yükler­
siniz ki işte kendinize çekeceğiniz de o (korku) olur.
S; (E) B u d u r u m d a , öyle a n lıy o r u m k i, bu ç ık m a z ­
d a n k u r tu lm a n ın iy i b ir yo lu b e lk i d e g e r i ç e k ilip , ta ­
r a fsız, n ö tr b ir h a ld e , b ir g ö zle m c i o la r a k k e n d in iz i
se y re tm e k tir? B u y o lla r d a n b ir i o la b ilir m i?
P'taah: Evet, bu bir yoldur. Bundan size öfkenizi örnek
vererek söz etmiştik. Demiştik ki: Öfkeyi geçersiz kılmayın,
ve eğer onu yakalamazsanız -ona yol verin. Ama, havai fişek­
ler misali öfke gösterinizin tüm keyfini yaşadıktan sonra, si­
zin şöyle sormanız gerekir; "Altta yatan korku nedir?" Bu,
korkunun teşhis edilmesidir. Ve şöyle söylememek gerekir:
"Aman Allahım, bu çok korkunç, bunu bırakmalıyız, bunu
bastırmalıyız." vb. Şöyle demek gerekir: "İşte bu benim, kor­
ku içindeyim." Kabul ve tasdik edin, biraz şefkatli olun. Ka­
bul edin ki kimliğinizin her bir faseti geçerli ve tanrısaldır,
aksi halde o olmazdı. O zaman bu ona teslim olmak gibidir,
onu kucaklamaktır, ve bununla siz değişimi, çiçek açışı, açı­
lışı gerçekleştirmekte olursunuz.
S: Bu h a r ik a b ir şey.
P'taah: Gerçekten harika. Ama, sevgili varlıklar, sizler
de öylesiniz.
S: (K) B ir lik te -y a r a tm a k o n u su n d a : B iz h a y a tım ı­
z ı y a ş a r k e n m i y a r a tıy o r u z , y o k s a bunu bu g e ze g e n e
g e lm e d e n önce m i ya p ıy o ru z?
P'taah: Bakın, bu birkaç kısımda gerçekleştirilir. Çün­
kü siz doğmadan önce, "geniş yelpazeli oyun plânı" olarak
adlandırabileceğiniz bir plân seçmişsinizdir. Yani, kimin
ana-baba, kimin çocuk ve kardeşler olacağı hakkında, ve ço­
ğu zaman, birçok hayat boyunca sizin için çok aziz varlıklar
olmuş kimselerle bir araya geliş plânlan yaparsınız. Kültü­
rel çevrenizi seçersiniz vb., anlıyor musunuz?
Bu enkarnasyonunuz içinde ise, diğer enkarnasyon-
larınızda yaşamakta olduğunuz deneyimlerin ışığı altında,
karşılaşacağınız durumlar, alacağınız dersler ve yaşayaca­
ğınız sevinçler hakkında bir genel seçim yapılır. Her enkar-
nasyonunuzda hep aynı şeyi yapıyor olsaydınız, bu müthiş
kasvetli bir hayat olurdu, çünkü bu durumda çeşitlem ele­
riniz olmazdı, öyle değil mi? Demek oluyor ki önce oyunun
plânını hazırlarsınız ve sonra enkam e olup onu nasıl ojma-
yabileceğinizi anbean gerçekleştirirsiniz. Sevgili dostlar, size
şunu da söylemek isteriz: Siz kendini-bilme yolunda ilerle­
dikçe, sadece bu enkarnasyonunuzu değil, her bir enkarnas-
yonunuzu da etkilemiş olursunuz. Ve böylece kendi tarihinizi
de yeni baştan yazmaktasınız; siz mazi denileni de değiş­
tirmektesiniz.
S: (E) B e lli b ir e n k a m a s y o n u n esas a m a c ı ile te ­
m a sa g eçm ek m ü m k ü n m ü d ü r? B u n u n h e r h a n g i b ir
d e ğ e r i o lu r m uydu?
P'taah: Bakın, sevgili dost, sizin enkarnasyonlannızın
ve bu enkarnasyonunuzun amacı şimdiye kadar sizin için
epeyce berraklaşmış olmalıydı. Kendinizi gezegeninizin tari­
hinde ve insanlık tarihinde bu zaman ve uzay içinde ya­
ratmış olduğunuza göre, bu ortak bir amaçtır. Öyleyse belki
şöyle diyebiliriz; B u enkarnasyonunuzun am acı Tanrı bilinci­
ne erişmektir.
S: A m a , h e r in sa n k en d in e ö ze l d e r s le r le k a r ş ıla ­
şıyor...
P'taah; Doğru, ve siz günbegün onlarla tanışıyorsunuz.
S: B e n im için , k e n d im i y ö n le n d irm e k ü zere ile r i
b a k m a k ve n eyi öğren m em g e r e k tiğ in i g ö rm e k m ü m ­
kün m ü d ü r? H a y ır -y a n ıtı bu ldu m bile!
P'taah; Doğru, ve bu beyandan sonra bir ara vereceğiz,
ki böylece siz yükselmiş üstatlar bedenlerinizi tazelendirebi-
lesiniz. Gülümseyen yüzler görmek çok hoş, biliyor musu­
nuz? Hafifleyin ve keyfinize bakın. Şimdi, iki dakika kadar
sessizlik istiyoruz.
{Aradan sonra:)
P'taah; İşte, aziz dostlar, devam ediyoruz. Sorular?
S: (K) G e ç m işte y a r g ıla r ım ız y ü zü n d e n k e sip a t t ı ­
ğ ım ız p a r ç a la r ım ız la n a s ıl b a ğ la n tı k u r a b ilir iz ?
P'taah; Sevgili varlık, pek fazla tasalanmayın, çünkü siz
hızlanan oluşumlar içinde giderek artan ölçüde yer aldıkça -
sadece insanlığın bilincinde değil, Yerküre'nin içinde de- tüm
korkuları ve yargıları da böylece meydana vuracak durum­
ları kendinize çekeceksiniz. Ve işte o zaman, anbean, sizin
hayatınızda acı ve korku duymanıza neden olan her şeyi hi­
zaya getirmeye çalışabilirsiniz. Bir şey yapmanız gerekmi­
yor, yalnızca olm ak, ve ruh eneıjisinin ve inanç yapılarınızın
sizin öğreniminiz, uyumlanmanız ve ujoım yaratmanız gere­
kenleri günbegün öne çıkarmasına izin vermek yeterli. Bu
sizin bir şeyler yaparak oraya buraya koşuşturmanızı, bir
şeyleri düzeltmeye çalışmanızı gerektirmiyor. Şunu da anla­
manız gerekiyor ki, siz daha iyi olmayı arzularken, şimdiki
halinizi de geçersiz kılıyorsunuz. Şimdiki haliniz mükem­
melliktir, her bir an içinde mükemmellik. Mükemmellik ise
sizin Yükselişiniz ile bağlantılı, olup bitmiş, tamamlanmış
bir ürün değildir. Sizin tanrısallığınız içinde şimdiki duru­
munuz mükemmelliktir. Başka nasıl olabilirdi ki, çünkü siz
aslında bütün o sonsuz fasetleri ile tanrısallığın bir ifadesisi-
niz.
S: S ö y le d ik le r in iz i işitiy o ru m . O n u n ü z e r in d e d e ­
rin b ir h iç im d e dü şü n ü yo ru m .
P'taah: Yargılamadasınız, ha? {Gülüşmeler.)
S: B u, a s lın d a e ld e etm ek iç in u ğ r a ş ıla c a k b ir şey
yok d e m e k m id ir?
P'taah: Oh, gerçekten de öyle demektir.
S: Ö yleyse bu g e rç e k te n b ir y a n lış a n la m a , y a n i
şu n u d e m e k istiy o ru m , s iz m ü k em m el o ld u ğ u m u zu söy­
lese n iz b ile , b iz m ü k em m el o lm a d ığ ım ız h a k k ın d a g ü ç ­
lü b ir b iç im d e p r o g r a m la n m ış ız; d a h a iy i d u r u m a g e l­
m ek z o r u n d a o ld u ğ u m u z y o lu n d a bu k u v v e tli p r o g ­
r a m la m a n ın e tk is i a ltın d a y ız .
P'taah: Evet. Hiçbir şey yapmayın!
S: S a d e c e y a ş a m a k , sa d ece y a ş a m a k -d a h a iyi o l­
m ayı d ü şü n m e m e k bile? Öyle m i? Ç ü n k ü k a y g ıla n ı­
y o ru m ... D em ek k i n a s ıl d a h a iy i o la b ilir iz d iy e fa z la
d ü şü n ü p ta sa la n m a m a lıy ız ?
P'taah: Tam da öyle, sevgili bayan.
S: B u k o la y d e ğ il.
(Sevecen gülüşm eler.)
P'taah: Bakın, sevgili dost, bu çok basit: Yapılacak
hiçbirşey yoktur. Sizin bu andaki haliniz tanrısal ifadedir.
Gerekli olan OLMAK'tır, insan OLUŞ'tur. Her an Olmak,
uğraşmadan, daha iyi olabilirdi diye yargılamadan, an'ı dolu
dolu yaşıyorsanız, gezegeniniz üzerindeki tanrısal özün ge­
reğini yerine getirdiğinizi bilm ek. Eğer gerçekten şimdi'de,
an'da yaşıyorsanız, o zaman yargılamazsınız, çünkü dün ile
bir kıyaslamada olmazsınız, yann hakkında endişe etm ezsi­
niz. Sizin olmuş olduğunuz ve olacak olduğunuz her şey
Tüm-Varolan'dan olacaktır. Gelecek değişimler hakkında en­
dişelenmekle, bilmecenin tüm parçalarını bir araya getirme­
ye çalışmakla, olmuş olanları değiştirmeye uğraşmakla öyle­
sine meşgulsünüz. Sahip^ olduğunuz bolluk hakkında, ilişki­
lerinizin oluşu ya da olmayışı hakkında tasalanmaktasınız
Yapm ayı bırakın da artık olm aya başlayın, ve bilin ki siz as­
lında Tüm -Varolan'ın düşüncesisiniz. Ve sizin hiçbir parça­
nız, aziz varlıklar, herhangi bir kimse tarafından yargılan-
mamaktadır. Sizin için, kendinizi onunla kıyaslayacağınız
(örnek alacağınız) hiçbir yüce rol modeli yoktur -korkacağı­
nız hiçbir şey, utanacağınız hiçbir şey yoktur. (Çok yum uşak
bir tonla:) Biliniz ki her zaman bildiğinizin en iyisini yaptı­
nız. Yapılacak hiçbir şey yoktur. Her biriniz bir mücevhersi­
niz, her birinize hayranlık ve huşu ile bakılmalıdır; sizin
gökyüzündeki her biri farklı ve nefes kesecek kadar güzel
yıldızlara baktığınız gibi. Yapılacak hiçbir şey yoktur. Kuş­
kusuz, sizin değişim için duyduğunuz arzuyu anlıyoruz ve bu
harika bir şey, fakat değişim kucaklayış ile, kabul ile gerçek­
leşir. Böylece siz, gönlünüzde yatan, Tann/Tannça'nın, Tüm-
Varolan'ın düşüncesi olduğunuz bilgisine yavaş yavaş yak­
laşmaktasınız. Spiritüel olmak için uğraşıp didinmek gerek­
mez -siz spiritüelsiniz. Daha iyi olmak için çabalamak gerek­
mez, siz hepiniz mükemmelliksiniz -yüceliğinizle gerçekten
huşu vericisiniz.
S: (K) H a ya tı d e rin le m e sin e p lâ n la m a k y e rin e ,
o n u n k e n d iliğ in d e n o lu şu m u n a iz in v e rm e liy iz m i d e ­
m ek istiyo rsu n u z?
P'taah: Bakın, siz neyin nasıl olması gerektiği konusun­
da çok katı plânlarınızı ortaya koyduğunuzda, ve olacak ola­
nın zamanını zihninizin gözüyle gördüğünüzde, ne olduğunu
düşünüyorsunuz?
S: O nu y e r li y e r in d e tu tu y o ru z.
P'taah: Doğrusu, yaptığınız şey, olabileceklere ilişkin
sayısız olasıhğın yolunu kesmek oluyor. Olası realitelerin,
değişik kombinasyonların yolunu. Yaptığınız şey, kendi ya­
ratıcılığınızı sınırlamak oluyor. Şimdi, gerekli olan şöyle söy­
lemektir: "Varlığımın Tanrı/Tanrıça'sından istediğim şudur,
yaratmayı arzuladığım şey şudur." Bunu evrene salmak, ar­
zuladığınız şeyin gerçekleşeceğini bilerek onu unutmak.
Onun nasıl ve ne zam an olacağına karar verdiğiniz andan
itibaren kendi yaratıcılığınızı kapatmış oluyorsunuz, anladı­
nız mı? Öyleyse, elbette plân yapmak ve şöyle demek pekâ­
lâdır: "Şunu ve şunu yapmak isterim," fakat bu katı bir plân
olmamalıdır. Her şeyin sizin kendi tanrısallığınızdan akıp
gelebilmesi için yaratıcılık akışını serbest bırakmak gerekir.
S; (E) B en im b ir k a ç so ru m v a r. Z ih n im in z a m a n
z a m a n d a ir e le r iç in d e d ö n ü p d u rd u ğ u n u fa r k e d iy o ­
ru m , çü n k ü h a k k ın d a k o n u ştu ğ u m u z şeyin te m e l m e­
k a n iz m a s ın d a n e m in d e ğ ilim . B u n o k ta la r ü z e r in d e
b ir a z d a h a g e n iş b ir a ç ık la m a y a p a b ilir m isin iz?
P'taah: Tabii, sevgili dost, önce şunu söyleyelim ki
"temel mekanizma" sadece, sizin Tanrı olduğunuzdur, tanrı­
sallığın bir ifadesi olduğunuzdur, Tüm-Varolan'ın düşüncesi
olduğunuzdur. Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi: Siz
Tanrı'nın gülü koklayışısınız. Bununla demek istediğim, si­
zin bu harikuladelik içinde, bu realite boyutunda Tüm-Va-
rolan'ın kendini ifade edişisiniz. Buna, olanın "temel meka­
nizması" denir. Ve siz bunu bir kez bilince, gerçekten, başka
her şeyi de bileceksiniz. Şimdi devam edin.
S: U za y ve e n e rji n e d ir, bu n u b iz im a n la y a b ile ­
c e ğ im iz te r im le r le a ç ık la y a b ilir m isin iz?
P'taah: Hayır. Bakın, size enerjiden söz ettiğimiz za­
man onu gerçek şekilde anlamıyorsunuz, çünkü bahsettiğim
her şeyde zaten enerjiden söz ediyorum. Çünkü her şey enerji­
dir. Öyleyse, enerjinin kaynağı, hangi form içinde tezahür
ederse etsin, düpedüz Kaynak'tır, Tüm-Varolan'dır, biline­
mez olandır. Size, Tanrı'nın şu tanımından başka bir tanımı­
nı veremeyiz; bütün yapmanız gereken şey aynaya bakmak­
tır. Sizin teriminizle uzay'a gelince: diyebiliriz ki, eğer bilim­
sel bir tarif istiyorsanız, uzay bir matematiksel denklemdir.
Fakat siz uzayın ne olduğunu gerçekten bilmek istemiyorsu­
nuz, onun nasıl oluştuğunu bilmek istiyorsunuz.
S: D o ğ ru .
P'taah; Size vereceğim herhangi bir tarifin sizin oku­
muş olduklarınızdan daha anlaşılabilir olacağını sanmıyo­
rum. Siz "galaksilerin nasıl oluştuklarını" soruyorsunuz. Öy­
le değil mi?
S; Ve h e r şe yin n ered en g elm iş o ld u ğ u n u .
P'taah: Tabii, fakat size söylemiştik. Sevgili dost, ger­
çekte, bir matematiksel denklem, zaten orada mevcut olanın
bir haritasıdır sadece. İnsanlığın bildiği, sonsuzluğu onun
salt (saO düşüncesi ile tarif eden bir matematiksel denklem
yoktur, çünkü onun saf düşüncesi Kaynak'tır, Tüm-Varolan
'ın Tanrı/Tanrıçası'dır.
S: Ç ü n k ü o b izim k a v r a y ış ım ız ın ö te s in d e d ir ...
P'taah: Doğru. Şimdi, bir bakıma diyebilirsiniz ki kişi-
lik-ötesi Tanrı Varlık herkes için bilinmez olandır, yansıma
yoluyla olan hariç. Ve ben -realite boyutları bağlamında- bu
boyutun çok çok ötesinde olan varlıklar hakkında konuşuyo­
rum. Aslında, tanrısal Kaynağı duygu aracılığıyla, hissetme
yoluyla bilebilirsiniz. Ve işte bu sevgidir, aziz dost, ki bu
ayrılıkta olmamaktır. Tanrı'yı biliş işte budur.
S: M a d d en in e n e r jid e n n a s ıl o lu ştu ğ u h a k k ın d a
b ir a ç ık la m a y a p a b ilir m iy d in iz?
P'taah: Bakın, maddeyi yaratan bilinçtir. Bu sizin ku-
antum fiziğinizdeki eksik halkadır.
S: O nun için m i m a d d e b ir a n b u ra d a , b ir a n so n ­
r a yo k o la b iliy o r?
P'taah: Elbette. Madde yalnızca bir frekanstan ibaret­
tir.
S; O nun d ü şü n ce ile iliş k is i n a s ıl o lu yo r öyleyse,
e ğ e r d ü şü n ce de b ir en erjiyse?
P'taah; Fakat gerçekten bu ilişki vardır. Düşüncenin
ışıktan daha yüksek bir frekans olduğunu söyleyebilirsiniz.
S: Ve ışık fre k a n s ın ın a ltın d a o la n h e r şey b ilin ç
m i oluyor?
P'taah; Işık frekansının üstünde olan her şey. Bakın,
hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı olamayacağı kanısı bilim
adamlarınızın hayli uzun bir zamandan beri barındırdıkları
bir yanlış kanıdır. Bu böyle değildir. Ve bilim adamlarınız
galaksiler arası yolculuk konusunda bilgi edindikleri zaman,
onlar dış-uzayda* yolculuk yapıldığında, ışık hızından birçok
kez daha hızlı yolculuk yapılabileceğini anlayacaklardır;
böylece insan kendini saniyeler içinde galaksilerden galaksi­
lere geçirebilecektir. Düşüncenin bir yerden bir yere ulaş­
ması için zaman gerekmez -düşünce zaman dışıdır. Düşünce
uzayda yer işgal etmez (mekân içinde yer tutmaz).
S: O h e rh a n g i b ir z a m a n s ü r e k liliğ i iç in d e a s la
b u lu n m a z mı?
P'taah; Doğru. Düşünce uzay/zaman sürekliliği içinde
mevcut değildir.
*dış-uzay (hyperspace): Uç boyutlu uzay/zam an sürekliliğinin ötesinde, h a ­
yali bir uzaydır, bundan dolayı sözcüğün geleneksel anlam ında b ir uzay
değildir.
S: D ü şü n c e tü m (s a lt) e n e rji m id ir?
P'taah: Elbette. Fakat bakın, aslında tüm bu bilimsel
sorular insanlığa çok çekici, büyüleyici gelse de, siz kim oldu­
ğunuzu bilinceye kadar yanıtlar gelmeyecektir.
S: Şu h a ld e , ru h e n e r jis i y a d a ru h o la n e n e rji k o ­
n u su n d a b ir a z a y r ın tıy a g ir e b ilir m iydiniz'? O, y a şa m -
form u ile n a s ıl b ir b a ğ la n tı için dedir?
P'taah; O bizzat yaşam-formudur. Sizinle ruhunuz ara­
sında bir ayrılık yoktur. Ruh olmazsa siz de yoksunuz. Ve si­
zinle başka herhangi bir varlık arasında ayrılık yoktur, gö­
rünen, görünmeyen, tüm âlemlerde, tüm boyutlarda. Ve s i­
zinle tanrısal K aynak arasında bir ayrılık yoktur. İnsanlık
bunu gerçekten bildiğinde, tüm yanıtlarınıza kavuşacaksı­
nız.
Bilim adamlarınızın şu andaki anlayışları dışında olan
teknoloji, gerçekten düşünce gücüdür. Bu gezegende keşfedi­
lecek ve kullanıma geçirilecek olan -halen diğer gezegenlerde
olduğu gibi- kristal teknolojisi olacak; onun bu gezegen üze­
rinde henüz doğum-öncesi aşamasında bulunduğunu söyle­
yebiliriz. Bu teknolojinin gücü, eğer isterseniz, yakıtı diye­
lim, düşüncedir. Bu haftalarda bundan söz ettik, ve eğer ge­
reksinim olursa, ileride daha da geniş açıklama yapacağız,
fakat doğrusu, bu zamanda o kadar da büyük önem taşım ı­
yor bu. Bu sadece ilginize sunuluyor. Bu size sizin kim oldu­
ğunuzu bilm enizin, bunu kabul ve tasdik etm enizin önemini
belli etmek için bir gösteridir; böylece değişim yaratabilesi-
niz, korkunun olduğu yerde sevgi yaratabilesiniz diye. Kris­
tal teknolojisi gerçekten muazzam bir enerji büyüteci ve de-
polayıcısıdır. Eğer bu teknoloji içinde, gezegen üzerindeki
egemen duygu korku olursa, o zaman bu duygu büyütülerek
yayılacak ve büyük bir kaos yaratacaktır. Eğer egemen duy­
gu sevgi olursa, o zaman bu teknolojinin kullanımı ile sevgi
büyüyecek, galaksiler boyunca uyum ve ışık yaratacaktır,
anlıyor musunuz? îşte bu nedenle, bu zamanda insanlığın en
derinde, dipte yatan bilişe varması o denli önem taşımakta­
dır. Bunun mekanizmasına, sevgili dost, BEN OLAN TANRI
denir. Ajrnlıksız, var olan her şeyin, görünen, görünmeyen
her şeyin Kaynağın soluğu. Kaynağın düşüncesi olduğunu
bilmek. En derinde, dipte yatan gerçek budur.
S: (K) A n la d ığ ım a g ö re, b iz h e p im iz B E N OLAN
T a n r ı a n la y ış ın a v a ra c a ğ ız; p e k i, o a la m a y a v a r d ığ ı­
m ız d a ve bu d e ğ iş im le r o ld u ğ u n d a , h e rh a n g i b ir te k ­
n o lo jiy e ih tiy a c ım ız o la c a k m ı? O z a m a n öylece, iste ­
d iğ im iz g ib i g e lip g id em eyecek m iyiz?
P'taah: Elbette, fakat siz hâlâ fiziksel bir evrende yaşı­
yor olacaksınız. Gelme ve gitmeler konusundaki kendi yara­
tıcı gücünüz olağanüstü olacak, sizin yıldız sistemlerinizdeki
diğer insan ırklarında olduğu gibi; fakat bu demek değildir
ki siz birdenbire meleklere dönüşeceksiniz. Siz hâlâ fiziksel
bedenler içinde olacaksınız, bedenlerinizin şimdikinden bi­
raz daha farklı, daha az yoğun olmasına rağmen. Hâlâ Dün­
ya üzerinde yaşıyor olacaksınız. Gezegeniniz üzerinde hari­
kalar yaratıyor olacaksınız. Fiziksel bedenleriniz içinde, baş­
ka fiziksel taşıtlarla, bir galaksiden bir galaksiye yolculuk
yapıyor olacaksınız. Tabii, bilinciniz içinde, bedensiz olarak
yolculuk yapmayı isteyebilirsiniz, işte onu da yapabileceksi­
niz. Aslında, bunu şimdi de yapmaktasınız -kiminiz iradesiy­
le, kiminiz uyurken. Rüyalarınız hakkında konuşurken bunu
anlatmıştık. Demek ki bu bir seçim meselesidir, fakat siz se­
çim yapabilmeye muktedir olacaksınız, anlıyor musunuz?
S: (K) D a h a a z yoğun b ir b e d e n d e n sö z e ttin iz , o
h â lâ k u tb iy e tle r d ü n y a sın a m ı a i t o la ca k ? Ve şu n u d a
so r m a k istiy o rd u m , s iz in b a ğ lı o ld u ğ u n u z d ü n y a b ir
k u tb iy e tle r d ü n y a s ı m ıdır?
P'taah: Siz kutbiyeti düşünürken, aslında pozitiC'nega-
t if i iyi/kötü şeklinde anlıyorsunuz. Ama bakın, pozitif/nega­
tifin mutlaka iyi/kötü olması gerekmiyor. Bu sadece fiziksel
bir evrenin bir halidir. Bakın, siz kutbiyet dediğinizde, yargı­
da oluyorsunuz. Fakat siz bir bilim adamı olsanız, ve örne­
ğin, bir elektrik mühendisi ile konuşuyor olsanız, o pozitif/
negatiften söz ettiğinde onunki bu iyidir, bu kötüdür şeklin­
de bir yargılama değildir. Bu bir yargı değil, sadece bir olgu­
dur O VAR'dır.
S: E vet, bu n u n ü z e r in d e d ü şü n m eliyim .
S: (E) P 'ta a h , d e ğ iş im z a m a n ı b izi e tk ile d iğ i g ib i
s iz i d e e tk ile y e c ek m i?
P'taah: O galaksileri etkileyecek, dostum. Bu değişimler
yalnızca bu gezegenle sınırlı veya bu gezegene özgü değil.
Bu, yıldız sistemlerinin farklı bir hizalanışıdır; sadece bu ge­
zegenin değil. Bu, evrenlerin farklı bir hizalanışıdır. Sizin bu
sorunuz, sizden ve gezegeninizden başkalarının varlığını dü­
şünmeye alışkın olmamanızdan kaynaklanıyor. Ve gerçek­
ten, bu yeni hizalanma galaksiler tarihi bakımından çok
önemlidir. Şimdi, benim gibi enerjilerin, gelecek değişimlere
ilişkin olarak gezegeninizin her tarafında konuşmakta oluşu­
muz, sizi düşünmemizden, sizi sevmemizdendir; çünkü sizin
geçişinizin büyük bir güzellik, sevinç, sevgi içinde ve korku­
suz bir biçimde gerçekleşmesi başka birçok dünyanın da ya­
rarına ve hayrına olacaktır. Bu başlıbaşına büyük bir sevinç
getirmektedir -burada sizinle, hepinizle olmak. Yardımlar
birçok düzeyde yapılmaktadır. Uzay/zaman sürekliliği dışın­
da, tüm bunlar oldukça farklı bir biçimde görülmektedir;
bütünsel görüşle yani; neyin nasıl gerçekleşebileceği hakkın­
da bir önbiliş ile. Bu sizin egemenliğinizi sizden almak değil­
dir, çünkü gerçekten, hepiniz kendi seçiminizi yapabilirsiniz.
Fakat siz gezegeninizi katı bir kütle olarak görmeye alışm ış­
sınız ve kendinizi de işte öyle görmektesiniz, halbuki o asla
katı değildir. Aynı uzay içinde milyonlarca ve milyonlarca
yaratıma yer vardır. Yalnızca tek bir Dünya yoktur.
S: (E) Z a m a n 'ın h e p im iz için a y n ı o ld u ğ u n u d ü ş ü ­
n ü rü z, f a k a t on u n h e r b irim iz için f a r k lı o ld u ğ u n u ve
bu fa r k ın s a h ip o ld u ğ u m u z in a n ç la r la ilg ili o ld u ğ u n u
ve g e r ç e k te z a m a n ı d e ğ iş tir d iğ in i ve böylece b izim h e r
b irim iz in a s lın d a a y n ı z a m a n iç in d e b u lu n m a d ığ ım ız ı
h isse d iy o ru m .
P'taah: Öyledir. Fakat bu çok süptil bir şeydir. Siz bir
tarzda, kendi çerçevenizi yaratırsınız, ama bir de, sevgili
dost, siz kendi evreninizin merkezî güneşisiniz ve sizin reali­
teniz diğer herkesinkinden farklıdır. Tüm insanlığın morfo-
jenik rezonansı içine belli bazı yol-gösterici işaretler yerleş­
tirilmiştir, ki böylece, diyelim ki bunun nasıl olabileceği hak­
kında bilinç-dışı bir anlaşma (bir ortak kabul) mevcuttur.
Fakat bu üzerinde anlaşmaya varılmış geniş realite tayfı da­
hilinde, her biriniz kendi çeşitlemelerinizi yaratabilirsiniz.
Ve elbette, sizin herhangi bir şeyi algılama biçiminiz, bir
başkasının onu algılama biçiminden farklıdır.
S: Ö yleyse bu gü n d e n e y im le y e b ilec e ğ im b ir şey, ço­
c u k lu ğ u m a a i t b ir a n ıy ı h a re k e te g e ç ir e b ilir ve böylece
ben o o la y ı bu z a m a n iç in d e te k r a r -y a ş a r , tek ra r-d en e-
y im le rim v eya p ro je k siy o n y o lu yla , g e le c e k te o la c a k b ir
o la yı d e n e y im le y e b ilir im , böylece a d e ta b ir b a ş k a z a ­
m an k u ş a ğ ın a f ır la tılm ış g ib i olu ru m .
P'taah; Gerçekten, işte bunun için diyoruz ki aslında
düşünce zaman ve uzay içinde yer almaz. Düşüncelerinizde
çocukluğunuzda olabilirsiniz; yaşlılığınızın nasıl olacağına
ilişkin bir düşüncenizi projekte edebilirsiniz...
S: D iy e lim k i b ir i b a n a doğru y a k la ş ıy o r ve ben
ko rk u d u y u y o ru m , o z a m a n bu g e rç e k te bu a n d a dene-
y im le m e k te o ld u ğ u m a m a ç o c u k lu ğ u m a a i t b ir ç a ğ r ı­
şım o la b ilir , ve bu k o rk u n u n in k â rı...
P'taah: Sevgili dost, kafanızın dışına çıkın. Pekâla bili­
yorsunuz. Bütün bu aylar zarfında size öğretildi, bunun na-
sil olduğunu tam olarak biliyorsunuz. Çocukluğunuzdan ge­
len hangi korku olursa olsun, onu yeniden tekrar, tekrar ve
tekrar yaratırsınız, ta ki siz onu hizaya getirinceye, o korku­
yu sevgiye dönüştürünceye kadar. "Öykünün" ne olduğu
önemli değildir, düşüncenizin geri ya da ileri, şu yana veya
bu yana gönderildiğinin önemi yoktur; önemi olan, sizin bir
duyguyu hissetmek için bir durum yaratmanızdır. Ve duygu
korku olduğunda, korkuyu sevgiye dönüştürebilecek ve böy­
lece realitenizi değiştirebilecek bilişe sahipsiniz.
S: B u o lu y o r -bir dereceye k a d a r .
P'taah: Elbette, dostum. Şimdi son bir soru sorabilirsi­
niz, çünkü vakit tamam oldu.
S: (K) S a d e c e b ir o n a y la m a istiyo ru m : A ç ık la d ık ­
la r ın ız b izim a k lım ız ı b ir a z a ş ıy o r ve e ğ e r b iz d a h a g e ­
n iş b ilin c im iz d e n , a k ıl ö te s in d e o la n la r ı deneyim lem e-
y i iste rse k , e ğ e r bunu b ilin ç le isteyecek o lu rsa k , onu de-
n e y im le y e b ilir m iyiz?
P'taah: Elbette deneyimleyeceksiniz, ve siz bunu talep
etseniz de etm eseniz de bu olacak. Ancak, bununla öyle sarsı­
cı, yani, travmatik bir biçimde karşılaşmamayı dileyebilirsi­
niz. Öğrenmek için büyük dramlara ihtiyacınız yoktur. Öğre­
niminizi neşe ve kahkaha yoluyla da gerçekleştirebilirsiniz.-.
{P'taah, bir hanım ın saçlarını şefkatle okşar, onu alnından
nazikçe öper.)
İşte böyle, sevgili mücevherler. {P'taah, kalbinden ra­
hatsız olan bir erkeğin üzerinde odaklanır:) Aziz dost, bu
günlerde her ne zaman isterseniz bizimle konuşabilirsiniz.
{Sonra bir hanım a dönerek:) Siz de, sevgili dost.
S: T e şe k k ü r ederim .
P'taah: Fakat bu teşekkür edilecek bir şey değil, bu be­
nim için bir onurdur.
S; (E) B iz e k a rşı, b izim d u y d u ğ u m u z h isle rin h e p ­
s in i d u y a r m ısın ız? S a b ır s ız lık g ib i, b e lk i ne k a d a r ya-
va§ o ld u ğ u m u z veya ben zeri h a lle r im iz h a k k ın d a öfke
d u y m a k g ib i?
P'taah: Duyar gibi mi görünüyorum, sevgili dost? (Din­
leyenler gülüşürler.)
S: H a y ır.
P'taah: Sizlere karşı büyük sabırsızlık ve öfke hali ser­
giliyor muyum? Kalbiniz ne diyor?
S: H a y ır, d iy o r . F a k a t b a zen , d a h a önce d e so ru l­
m uş o ld u ğ u iç in b ir in sa n ı s in ir le n d ir e b ile c e k b ir soru
s o rd u ğ u m z a m a n k e n d im i a p ta l g ib i h isse d iy o ru m .
P'taah: Tatlı dostum, istediğiniz zaman istediğiniz soru­
yu sorabilirsiniz. Sizin sorabileceğiniz hiçbir soru yoktur ki
yanıtlanmaya değmeyecek kadar önemsiz sayılsın. Biz sizle-
ri her şeyi bilmiyorsunuz diye aptal gibi görüyor değiliz. Biz
sizleri, dersinizi henüz öğrenmediniz diye yaramaz okul ço­
cukları gibi kabul ediyor değiliz. Doğrusu, tüm bunlar sizin
aklınızın açlığını doyurmak içindir. Ve sizin aslında Tanrı
olduğunuzu bilebilm eniz için biz her şeyi yapm aya hazırız.
Çünkü sizi seviyoruz. Kendinizi yargılamaya son verdiğiniz
zaman, sizi nasıl sevdiğimizi gerçekten anlayacaksınız. (Her­
kesin yüreğine öylesine sevecenlikle dokunarak devam eder:)
Dileğim odur ki kendinizi benim sizleri sevdiğim gibi sevesi­
niz.
(Ev sahiplerine:) Teşekkürlerimizle, sevgili dostlar.
Hepinize sevgiyle iyi akşamlar diyoruz ve gelecek hafta
tekrar buluşmayı diliyoruz. Sevgiyle, ışıkla, kahkahayla, her
an'ı yaşayarak yolunuza devam edin. Mutlu yolculuklar, sev­
gili dostlar. îyi akşamlar.
S; İy i a k ş a m la r .
Bölüm 8

SEKİZİNCİ CELSE
16 Ekim 1991

P'taah: İyi akşamlar, sevgili dostlar.


D in le yic ile r: İy i a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah: İşte, gerçekten, canlanmış gönüllerle yine bura-
dasmız, bilgisayar çalışmaya açılmış, ha? {Bir yeni-gelene h i­
tapla:) Hoşgeldiniz, nasılsınız, iyi vakit geçiriyor musunuz?
S; Çok iyi.
P'taah: Bir tatil, demek ki. (Tatilde olan bir çifte h ita p ­
la:) Nasılsınız bakalım, tatilciler? Serüvenler yaşıyor musu­
nuz?
S: E vet.
P'taah: Kuşkusuz. (O celseye katılm ak üzere uzaklardan
gelm iş bir erkeğe dönerek:) Sevgili dost, uyuyakaldınız, öyle
mi?
S: E vet.
P'taah: Neyse, bunun hiç zararı yok, uyuduğunuz za­
man zihin yol üstünden çekilir. Böylece, aklın engeli olma­
dan bilgi almaya hazır olursunuz. Hayatınızda herhangi bir
şeyi tezahür ettirmek istediğinizde, ve içinizde bu gücün bu­
lunduğunu aklen bildiğinizde, şöyle söylersiniz: "Bakalım,
şimdi bunu sınayacağız." Bir arzunuzu gönderirken bir kuş­
ku duyduğunuz anda, bütün o iyi işi tümden bozmuş olursu­
nuz. Bilm ek hiçbir kuşku içermez. Eğer kuşku varsa bu bil­
mek değildir. Bunun üzerinde düşünün.
Şimdi bedeninizden ve sağlıktan söz edelim. Siz bu oda­
da, kalpleriniz heyecanla canlanıp hızlanmış olarak oturur­
ken bedeninizdeki her bir hücre o heyecanla titreşir. Bedeni­
nizin hücresel yapısına bakalım -her bir hücrenin kendi bi­
linci, kendi bütünlüğü, kendi yaratıcı dürtüsü ve coşkusu
vardır. Böylece hastalık, sizin evden kaçan bir köpeği yaka-
layışınız gibi yakalanan bir şey değildir. B edeninizin has­
talığı aslında yüreğinizdeki bir hastalığın yansım asıdır. Şim­
di, bunu aklen bildiğinizde, beden yine de tam uyum içinde,
doğru biçimde işlev yapmıyorsa ve siz: "Gerçekten, bedende­
ki rahatsızlığın kalbin rahatsızlığı olduğunu biliyorum," di­
yorsanız, sizin hastalık hakkındaki saplantınıza bakmanızı
isteyeceğiz. Sizin bedenlerinize ilişkin saplantınıza bakmanı­
zı isteyeceğiz -onun daima daha iyi olmasını arzulayışınıza.
Peki, bu nedir, sevgili dostlar? Onun daha iyi işlemesini, da­
ha iyi görünmesini, daha toplu, daha zayıf olmasını, daha
genç, daha sağlam olmasını arzulamakla, böylece onu yargı­
layarak, siz aslında kurtulmak istediğiniz şeyi kendiniz ya­
ratıyorsunuz. Size sık sık akli bilişinizden, ve gerçek biliş'in
sizin içinizde olduğundan söz ediyoruz. Bedeniniz kim oldu­
ğunuzu bilir: Bedeniniz sizin nasıl olduğunuzun bir yansı­
masıdır ve neyi geçersiz kılarsanız onu kesinlikle güçlendi­
rirsiniz. Neye saplantınız varsa onu kendinize çekersiniz. Bi­
liyor musunuz, siz uyum halinde olmayan bedenlere karşı
saplantılı haldesiniz. Hastalıklara büj^k yatırım yaparsınız,
acılara yaptığınız yatırımlar gibi. Biz duygusal acılardan söz
ediyoruz. Ve böylece, hastalıklara karşı aşılandığınız zaman,
güvenliksiz bir evrende yaşadığınıza, ölümcül olabilecek bir
hastalık kapabileceğinize inanıyorsunuz. Fakat aziz dostlar,
sizin tüm hayatlarınız sona ericidir, öyle değil mi? Fiziksel
bedenleriniz söz konusu olduğunda, bu zamanda onlan jrüz-
lerce yıl yanınızda taşımıyorsunuz. Bu bakımdan, tüm bun­
ların sona erici olduğunu söyleyebiliriz. Büyük illüzyon işte
budur. Öyleyse sizin, gerektiği gibi iyi işlemediklerine inan­
dığınız parçalarınız hakkındaki saplantılarınıza bakmanız
gerekir. Bu inandığınız şeyin her şeyden önce, nasıl meyda­
na geldiği ve hastalığı yaratan duygusal durumunuzun ne
olduğu konusunda bir anlayışa varabilirsiniz. Hastalık de­
vam ettiğinde, onunla ilgili saplantıya bakmak yararlı olur.
İlaç, yani haplarınız, şuruplarınız gerçekten geçerlidir.
Onların işe yaramalarının tek nedeni, onların işe yarayacak­
larına inanmanızdır. Özel dietlerinizin işe yaramalarının tek
nedeni, onların işe yarayacaklarına inanmanızdır. Doktor ise
hastalığa olan inancı körükleyendir. Şimdi, biz, doktora git­
meyin demiyoruz. Gitmeniz çok geçerlidir, çünkü insanlığın
morfojenik rezonansında (ortak bilincinde) doktorun sizi iyi­
leştireceği inancı mevcuttur. Şu halde, eğer istiyorsanız dok­
tora gidin, fakat içteki öyküye bakmanız da çok yerinde olur
ve içteki öykü daima sizsiniz. Her şey, sevgili dostlar, her şey
size geri döner. Evreninizin merkezî güneşi sizsiniz. Sizler
özgür iradeye, seçim özgürlüğüne sahipsiniz. Bedenlerinizle
olan saplantınıza bir bakın, bedenlerinizi içten gelen bir ne­
şe ve sevinçle kullanmanız ne sıklıkta olmaktadır? Ve bu
kendiliğinden gelen neşe ifadesini ne kadar sık olarak bas­
tırdığınıza bakın. Bedeni daha iyi hale getirmek için yaptı­
ğınız o zorlayıcı egzersizler, onu zoraki gerip uzatmalar hepi­
niz için pek o kadar yararlı olmayabilir. Eğer bu harika eg­
zersizleri severek, neşeyle yapıyorsanız, o zaman çok iyi. Be­
deniniz de tanrısal ifadedir, o her nasıl ise, gerçekten hari­
kuladedir. Eğer bedeni değiştirmek isterseniz, elbette değiş­
tirebilirsiniz; fakat bu değişim -tüm veçhelerinizde olduğu
gibi- sadece kucaklayışla gerçekleşecektir, geçersiz kılarak
değil, utanç ile değil.
Pekâlâ, sorularınız var mı?
S: (E) S iz, h a sta b e d e n le re y a tır ım y a p tığ ım ız ı
sö y lü y o rd u n u z, bu n ered en k a y n a k la n ır ve n€isıl işler?
P'taah: Ne kadar çok insan varsa, o kadar çok da senar­
yo vardır. Size bir örnek verelim: Kimileri gerçekten has­
talığa sarılırlar, çünkü onlar normal dünyada işlev yapmak­
tan korkarlar. Bir başka kişi, başka türlü layık olamayaca­
ğını düşündüğü sevgi ve ilgiyi yarattığı için hastalığa tutu­
nur. Pek çok senaryo vardır, sevgili dost, eminim ki kendiniz
de birçoklarını düşünebilirsiniz.
S: (E) Ben büyük b e d e n se l s a k a tlık la r la , e n g e lle rle
b a ş a ç ık m a d u ru m u n d a o la n in s a n la r la ç a lışıy o ru m .
A n ca k , g ö rü n ü şe göre, o n la r ın çoğu, ta m k a p a s ite y le
ç a lış a n in s a n la r k a d a r , h a t ta d a h a b ile iyi işlev y a ­
p ıy o r .
P'taah: Engelli olarak doğmuş insanlarda, kuşkusuz, bir
fark vardır. Elbette öğrenilecek çok büyük dersler vardır. Bu
da bir birlikte-yaratmadır.
Şimdi, sizin kendileriyle çok zaman geçirdiğiniz, beyin
fonksiyonları bozuk olan o sevgili varlıklardan söz ediyoruz.
Bu aynı zamanda harikulade bir şeydir. Önce şu konuda çok
açık ve seçik olalım ki hastalık kesinlikle geçerlidir. Biz si­
zin, yüzde yüz sağlıklı olmayan bedenlere ilişkin yargınızdan
söz ediyoruz. Kendileri için bu durumu bu enkamasyonla-
rında yaratmış olanlar -fiziksel engelli olarak doğmuş olan­
lar- bunu seçmişlerdir. Bu, aynı zamanda onlarla temas ha­
linde olan insanların da öğrenimi için birlikte-yaratılmış bir
durumdur. Sevgili dostlar, gerçekten çok sıkça unutuyorsu­
nuz ki bu hayat binlercesi arasında sadece bir tek faset, bir
tek deneyimdir. Ve siz üçüncü-yoğunluğa ait bu yaratıcı ifa­
de içinde fiziksel bir form üstlendiğiniz her seferinde bunu
farklı bir deneyim için yaparsınız. Ve böylece, taşınmaları ve
her türlü fiziksel fonksiyonlarının gözetim altında tutulması
gereken, yeteneklerinden tümüyle yoksun fiziksel formlar
içindeki bu insanlar için bunun nasıl bir şey olduğunu dü­
şünüyorsunuz? Bu bedenlerin yaşamlarına son verilmesi ge­
rektiğini düşünen pek çok insan vardır, çünkü "onlar ne işe
yarar?" Sevgili dost, sizin bundan incinmeniz gerekmez, çün­
kü siz bunun böyle olduğunu biliyorsunuz, ve biz bunun si­
zin kalbinizde ağır bir yük olduğunu biliyoruz.
{Adam, konuşulan kimselere, bakım gösterdiği insanla­
ra duyduğu şefkatten dolayı ağlam aya başlar.)
Diyeceğimiz şu ki, bu öylesine çaresiz ve öylesine engel­
li bedenler içinde, burada deneyim yapmak ve onlarla ileti­
şimde olan bütün insanların büyük dersler öğrenmeleri için
bulunan ruhlar yatmaktadır. Sevgili dostlar, her bir insan,
her bir bitki, her bir hayvan -bu güzel gezegen üzerindeki
her şey- gerçekten kutsaldır, çünkü hepsi tanrısal ifadedir.
Bakın, çünkü siz -siz diyoruz ama gerçekte bütün insanlık
hakkında konuşuyoruz- aslınız olan Tanrı'yı anlamıyorsu­
nuz. Çoğu zaman her şeydeki Tanrı'yı tanımakta zorluk çeki­
yorsunuz, ve kendinizi gerçek anlamda sevmediğiniz için,
kendinizi gerçek anlamda onurlandırmıyorsunuz. Çoğu za­
man o sevgiyi ve saygıyı herkese vermekte zorluk çekiyorsu­
nuz, gezegeniniz üzerindeki her şeye ve bizzat gezegeninize.
Siz, Tann olan aslınızı bilme yolunda tomurcuklanıp çiçek
açtıkça, titreşim frekansınız uzanır, her şeye dokunur ve
böylece siz değişim-dönüşümü yaratırsınız. Böylece, insanlık
gelecek değişimlerin yolunu hazırlayarak ilerler. Bakın, bu
çok basittir -kendinizi sevin. Yapılacak hiçbir şey yoktur. Be­
denlerinizi yargılamamak, fonksiyon bozuklukları hakkında
saplantılı olmamak, fakat şimdiki anın spontane sevincine
tutkun olmak. Hepsi bu. Kendi Tanrılığınızda Oluş.
S: (K) B en k a b u l ve o n a y la m a , y a r g ıy ı h iz a y a g e ­
tir m e ve d u yg u yu h isse tm e p r a tik le r i y a p ıy o ru m . B u
sa y e d e s e rb e s t k a la n e n e r ji y u k a n d o ğ ru ç ık a rk e n , o,
b a ş la n g ıç ta h isse d ilm e m iş o lm a s ı n e d e n iyle o r ta y a ç i­

li5
k a n h a s ta lığ ı g id e r m iş o lu r mu?
P'taah: Elbette, işte değişim-dönüşüm mucizesi budur
zaten.
S: B öylece h e r şey y o lu n a g ir e r .
P'taah: Her şey yoluna girer, sevgili dost. Ne sürpriz,
öyle değil mi? Doğru anlamışsınız. Elbette yoluna girer, hiç
girmez olur mu, kalp açıkken? Bedeninizdeki her bir hücre o
sevince yanıt vererek titreşir.
S: B u o la ğ a n ü stü .
P'taah: (îerçekten. Öyle olması da gerekirdi zaten.
S: (E) N ih a i so ru şu: N e d e n b ir ş e y le r v a r, d e ğ il
m i? En b a ş ta n e d e n b ir şeye g e re k olm uş?
P'taah: Sevgili dost, sizin bir soru sorduğunuz her sefer,
kendinize yansıttığınız şey, sizin Tanrı olarak algıladığınız
şey hakkındaki bir sorudur. Sizin ne olduğunuz, Tanrı'nın
bir tanımıdır.
S: Öyle in a n ıy o r u m k i bu n u n n e d e n i b iz im bü ­
tü n s e lliğ i k a v r a y a m a y ış ım ız d ır , k a v r a y ış ım ız ın ö te s in ­
d e d a h a b ir şe y le r in o lu şu d u r.
P'taah: Bir şeyler olmalı, aksi halde siz burada olmaz­
dınız, öyle değil mi?
S: Bu d o ğ ru .
P'taah: Elbette. Bu konuda size kusur bulamayız. Man­
tıkta bir kusur yoktur. Akılda bir kusur yoktur. Fakat, aslın­
da, tüm bu uygulama -"hayat, evren ve her şey" denilen bu
uygulama- bir mantık uygulaması değildir. O bir yürek, bir
gönül uygulamasıdır.
S: D uygu u y g u la m a sı.
P'taah: Elbette, bu duygu ile ilgilidir. Ve siz kendinizi
yargıdan arınmış olarak hissetmeye bıraktığınız zaman,
Tanrı'yı bileceksiniz, çünkü o anda bileceksiniz ki hiçbir ay­
rılık yoktur. O zaman anlayacaksınız ki yanıt mantıkta de­
ğil, yüreğinizdedir.
S; B u n u n ü ze rin d e d ü şü n m e m gerek ecek .
P'taah: Doğru. Sizin burada olmanız ve yanıtını yüre­
ğinizle vereceğiniz sorular sormanız harikulade bir şey, ve
siz yanıtı vereceksiniz, sevgili dost. Kendinizi buraya getir­
menizin çok akıllıca olduğunu düşünüyoruz. Buna yüce bir
yaratım denir.
S; (E) Geçen gece, h iç b ir şeyin s o ru lm a y a c a k k a ­
d a r ö n em siz o lm a d ığ ın ı sö y le m iş tin iz ...
P'taah: Evet. Soracağınız iyi bir önemsiz soru buldunuz
mu?
S: E vet. E vden a y r ılm a d a n hem en önce, s ır tü s tü
y a ta n b ir h a m a m b ö c e ğ i g ö r d ü m .
(Kahkahalar.)
P'taah: Onu zehirlediniz mi? Bunun için mi sırtüstü ya­
tıyordu?
S: B ir m ik ta r z e h ir k o y m u ştu m . N e y a p m a lıy d ım ...
N a s ıl y a p m a lıy d ım ?
P'taah: Onun, içinde bulunduğu sefalete son vermek
için kafasını ezdiniz mi?
S: O n u n g e le c e ğ in e h ü k m e tm e ye h a k k ım o lm a d ı­
ğ ın ı h isse d e re k öylece b ır a k tım a m a , z e h ir koym u ş o l­
d u ğ u m a g ö re , onun k a d e r i h a k k ın d a ç o k ta n h ü k ü m
v e rm iş b u lu n u yo rd u m .
P'taah: Doğru, kendi sorunuzu kendiniz yanıtladınız.
Biliyor musunuz, aslında o hamamböceği dediğiniz ile ger­
çekten bir hizaya gelmiş, uyumlanmış halde olsaydınız, siz
"lütfen gidin" derdiniz ve onlar da giderlerdi.
S; D a h a önce k o n u ştu m , e v in iç in d e k i h a m a m b ö -
c e k le rin e b u r a d a o lm a la r ın d a n h o ş la n m a d ığ ım ı sö y le ­
d im .
{Bunu sem patik bulan dinleyiciler gülerler.)
P'taah: Gittiler mi? Kımıldamadılar bile. (Daha çok g ü ­
lüşmeler.) Kesin, net, belirleyici olmalısınız, sevgili dost.
S: B e lk i f a z la m ız m ız d a v r a n d ım . "Pekâlâ, lü tfe n
kalın," d iye c e k k a d a r a ld ır ış s ız m ı o lm a lıy d ım ?
P'taah: Bu daima sizin seçiminize kalmıştır. Fakat ba­
kın, siz böceklerin gelmesini ne kadar saplantı haline getir­
mişseniz, onlar o kadar çok orada olurlar. Sizin onlar için ze­
hir koymanız bütünüyle geçerlidir, fakat bu nihai çözüm de­
ğildir. Bu konuda bir yargıda bulunmuyoruz, sevgili dost. Siz
bu "Yeni Çağ" hareketi içinde yer almayan birine, "Ben ha-
mamböceklerini zehirlemiyorum, onlara sadece gitmelerini
söylüyorum," derseniz, o zaman belki de size şu deli gömlek­
lerinden birini giydirerek alıp götürürler. Fakat, biliyor mu­
sunuz, bahçenize zarar veren, evinizi istila eden, besin mad­
delerinizi yiyen ve sizi aklınızı kaçırtacak kadar korkutan
herhangi bir yaratıktan kurtulmak için onu imha etmek zo­
runda değilsiniz. Siz, gerçekten, istenmeyen ziyaretçinizden,
onurlu bir biçimde ve saygı ile, gitmesini rica edebilirsiniz.
Bazen onlar, tıpkı sizin ziyaretçileriniz gibi, gitmezler, fakat
çok açık ve net davrandığınız ve yargılayıcı olmadığınız za­
man, işte o zaman, onların gittiklerini fark edeceksiniz.
S: Bu g e r ç i b ir a z k a r m a ş ık , çü n kü o n la r ın g i tm e - .
le rin i iste r se n iz , o n la r ın is te n ir o lm a d ık la r ı h a k k ın d a
y a r g ıy a v a r m ış o lu y o rsu n u z.
P'taah: Yargılamakla ayırt etmeyi birbirine karıştırma­
yın. Onların çevrenizde olmamalarını tercih ettiğinizi söyle­
mek, onların kötü ya da yanlış olduklarını söylemek değildir.
Bu bir tercih meselesidir, bir yargı değil. Bu yüzden pek çok
karmaşa oluyor ve insanlar yanlışta olduklarına, çünkü yar­
gıladıklarına inanarak tedirgin oluyorlar ve düşündükleri
hiçbir şeyin yargıdan a n olmadığına inanır hale geliyorlar.
Biz mızmızca budalalıklardan değil, ayırt etmekten söz edi­
yoruz. Sizin kendiniz için arzuladığınız nedir, insanlık için
ve gezegeniniz için arzuladığınız nedir; yargılayarak değil,
değer vererek ve onurlandırarak, sevgi ile ve kuşkusuz, ayırt
ederek? Anlıyor musunuz?
S: E vet.
S: (K) B u g ü n , ben y o k k e n evim e g ir ilm iş o ld u ğ u n u
ö ğ ren d im . B ir şey k a y b e tm iş o lu p o lm a d ığ ım ı b ilm iy o ­
ru m , çü n kü o r a d a d e ğ ilim , f a k a t so rm a k is te d iğ im şu -
d e r s nedir?B u d a h a önce a s la b a şım a g e lm e m iş ti ve
m era k e d iy o ru m , a c a b a b u n u n b a şım a g e lm e s i için ,
ben b a ş k a la r ın a a i t b ir a la n a m ı te c a v ü z e d iyo ru m ?
P'taah: Siz başkalarının alanına tecavüz ediyor değil­
siniz, sevgili dost. Ve işin içinde olan sadece siz değilsiniz.
S: E vim e b a k a n b iri v a r, y o k sa o bu s o r u m lu lu k ­
ta n çok m u k o rk u y o rd u ?
P'taah; Öyle. Bu, aynı zamanda, sizin dikkate almanız
için bir gösteridir de, şöyle ki zihninizde daima bir kimsenin
evinize girebileceği, ve bunun için önlemler almanız gerekti­
ği yolunda bir düşünce vardır, öyle mi?
S: Çok k u v v e tli b ir d ü şü n c e d e ğ il. Çok s a ğ la m k a ­
p ıla r ım y o k tu r ve çoğu z a m a n a r k a k a p ıy ı a ç ık b ır a ­
k a r a k evd en ç ık a r ım .
P'taah: Fakat kapıların açık olmasına rağmen, içeri gi-
rilmemesini sağlamak üzere ne yapıyorsunuz?
S: E v im in ü ze rin e b ir R eik i* iş a r e ti k o yu yo ru m ,
a m a bu k e z a y r ılm a d a n ön ce bu n u y a p m a m ış tım .
P'taah; Demek öyle. Ne kadar olağanüstü, sevgili dost...
S; Y an i, s iz bu tü r k o ru m a ö n le m le rin i d e n e m e m e ­
n in d a h a iy i o ld u ğ u n u m u söylü yorsu n u z, s a d e c e g ü ­
ven m enin...

*Reiki: Bir Japon âlim tarafın d an keşfedilip Batı'ya tan ıtılm ış, Budizm kay­
naklı koruyucu sem boller içeren evrensel bir şifa yöntem idir.
P'taah: Size herhangi bir şey yapmanızı veya yapmama­
nızı söylemiyoruz. Sadece, yaptığınız şeyleri neden yaptığını­
zın ve neye inandığınızın farkında olmanızı söylüyoruz. Ey­
lemlerinizin ardında, en dipte yatan inancınız nedir?
Şimdi, bedenlerinizi tazelendirmeniz ve harikulade kur­
nazca sorular hazırlayabilmeniz için bir ara vereceğiz.
(Aradan sonra P'taah geri gelir.)
P'taah: Sizin bedeniniz, anbean varoluşunuza çocuksu
bir spontanelikle ve sevinçle yanıt verir. Siz şu zamanda acı
içinde yaşıyor, sevgi özlemi çekiyor, bütünlüğü arzuluyorsu­
nuz. Siz gerçekte kendi içinizde bütün olduğunuzda, kendini­
ze gerçekten sevgi duyduğunuzda, o zaman anlayacaksınız ki
hiçbir ayrılık yoktur; o zaman, gerçekten, her şey bunu izler.
Daima iş dönüp dolaşıp sizin kendinizi olduğunuz gibi sev­
menize, kabul etmenize gelir. Sizin burada oluşunuz size
tanrısal bir haktır. Sağlık, bolluk, sevinç, sevgi -hepsi size
tanrısal bir haktır. Siz her şeyi hak ediyorsunuz. Neden?
Çünkü buradasınız. Çünkü, gerçekten tanrısalsınız. Evrende
sizin sahip olamayacağınız hiçbir şey yoktur. Bir am a vardır
ve o am a da şudur: Arzuladığınız tüm harikulade şeylere sa­
hip olmak için kim olduğunuzu bilmeli ve onun her bir veç­
hesini sevmelisiniz. Parlak bir sağlık sizin hakkınızdır, eğer
öyle olduğuna inanırsanız. Parlak olm ayan bir sağlık da, di­
ğer her şey gibi, geçerlidir ve sizin tanrısal bir veçhenizdir.
Sorular?
S: (K) H a m a m b ö cek lerin e d a i r sö y le şim ize g e r i d ö ­
n ersek : k a n ım ız ı em en, ısıra n , z e h ir le y e n b ö c e k le r var.
D ik e n le r i b a ta n , kesen b itk ile r v a r . B u r a d a a y ır t etm e
n a s ıl olu yor? B ir d e M art s in e k le r i* v a r. (Gülüşmeler.)
D iğ e r le r i b en i p e k f a z la e tk ile m iy o r, a m a M a rt sin ekle-
r i b e n i p e r iş a n e d iy o r.______________________________
* M art sinekleri, Kuzey Queensland'ın belli bazı bölgelerinde mevsimlik ola­
ra k bolca b u lunan sokucu sineklerdir.
P'taah: Medyumumuzu da. (Kahkahalar.) Pekâlâ, sevgi­
li dost, onlan sevseniz iyi edersiniz.
S: O n la ra b ir m e k tu p y a z m a n ın y a r a r ı o lu r mu?
(Keskin kahkahalar, çünkü Jani King bunu evinde y a ­
şayan bir fareye yapm ıştı ve fare evden ayrılmıştı.)
P'taah; (Şakacı) Eh, bu fare için işe yaramıştı. Mart si­
nekleri için neden yaramasın? Bir de şunun dikkate alınma­
sı gerekir, sevgili dost: Onlar sizin bedeniniz üstünde otura­
bilirler ve siz onların ısırıklarının etkisini iptal edebilirsiniz.
Bu daha önce fare zehirinden bahsettiğimiz durumun aynı­
dır, öyle değil mi? Siz bir şeyin sizi ısıracağına, canınızı ya­
kacağına, sizi tırmalayacağına, zehirleyeceğine inanırsanız,
o zaman o gerçekten öyle yapar. Bir rastlantı yoktur ve bazı
kimseler diyecekler ki; "Öyle ama, bir şeyin zehirli olduğunu
bilmediğimiz veya onların ısıracağını bilmediğimiz zaman ne
oluyor?" İşte, aslında, her şey gibi buna da öğrenilecek ders­
ler deniliyor. Buna güvenli bir evren hakkında öğrenilecek
dersler denir. Bunlar, sizin hayvan ve bitkiler hakkındaki
tutum ve inancınızla ilgili öğrenilmesi gereken derslerdir.
Bunlar, bedenin tepkisi ve duygusal bildirimi hakkında öğ­
renilecek olan derslerdir. Her şey gibi, bunlar da çok-boyut-
ludur. Bir düzeyde, yanıtlar çok basittir, fakat diğer her şey
gibi, o sürüp gider, gider de gider.
(P'taah bir hanım ın yanına gidip onu alnından öper.)
Sevgili dost, bana bağımlı hale gelinekten korkmayın. Eğer
sizin bağımlı hale gelmekte olduğunuzu fark edersek, sizi biz
uzaklaştırırız. Bu iyi bir pazarlık oldu mu?
S: Çok iy i b ir p a z a r lık .
P'taah; Derslerinizi nasıl öğrendiğiniz ve ne yaratmak­
ta olduğunuz hakkında da yargıya varmayın. Ortaya koydu­
ğunuz her şeyi kutsayın. Ben müthiş bir kulak misafiriyim.
Bununla birlikte, aziz dost, davet edilinceye kadar da bekle­
mek adetindeyim.
S: Ö yle d e y a p tın ız .
P'taah: Biliyorum. Çok seyrek olarak davetsiz de gelive­
ririm ve bazen gitmem bildirilir. (P 'taah'ın Ja n i King'e a tıf
yaptığını bilen dinleyiciler gülüşürler.) Evet.
(Hamamböcekleri konusuyla özellikle ilgilenen bir erkek
dinleyici daha söz alın)
S: B e y lik b ir soru o lm a r is k in e ra ğ m e n so ra ca ğ ım ,
eğ er ben g e r ç e k te k im o ld u ğ u m u b ilse m ve sevsem , ha-
m a m b ö c e k le rin e g itm e le r in i sö y le d iğ im d e , o n la r g id e r ­
le r mi?
P'taah: Elbette.
S: E ğ e r g e r ç e k te k im o ld u ğ u m u b ilm e z ve k e n d im i
sevm ezsem , h a m a m b ö c e k le rin e g itm e le r in i sö y le d iğ im ­
de o n la r g itm e y e c e k le r...
P'taah: Sizin, o mükemmel uyumlanmış halde olmanız
bile şart değil, fakat, onlara gitmelerini söylediğiniz zaman
gideceklerini bilm ek zorundasmız.
S: O z a m a n , öyle g ö rü n ü yo r k i a r a d a b ir p e rd e
v a r. B u h a m a m b ö c e k le rin e g itm e le r in i s ö y le d iğ im z a ­
m an g id e c e k le r in e in a n ıyo ru m . İn a n ıy o ru m a m a bu işe
y a r a m ıy o r. O n a ila v e etm em g e re k e n b ir f a k tö r o lm a lı.
Bu, ben im k e n d im i sevm eyi öğren m em g e r e k liliğ i o la b i­
lir m i? Ve o z a m a n h e r şey g e rçe k leşe c e k mi?
P'taah: Sevgili dost, siz kendinizi olduğunuz gibi sev­
diğiniz zaman, hamamböceğini de seveceksiniz.
S: Ve o n la r a o y e r i terk e tm e le r in i sö y le y e b ilirsin iz
ve o n la r g id e r le r , öyle mi?
P'taah: Doğru. Siz bununla harika bir deney yapabilirsi­
niz: Bu, bilincinizi hamamböceğinin bilincine taşımaktır; ha­
mamböceği olmaktır. Bu, bahçenizdeki ağaçlar ve bitkilerle
olduğu gibidir. Siz, söz konusu bitki ve hajrvan bilinci ile -ya
da ruhu ile- bir olduğunuz zaman ve onlan kutsayıp cesaret­
lendirdiğiniz zaman onlar gelişip büyüyeceklerdir, ve siz ha-
mamböceğini kutsayarak, evinizi onunla paylaşmak isteme­
diğinizi ve onun gitmesini ve daha konuksever bir başka yer
bulmasmı söylediğiniz zaman o gidecektir.
S: B u, s a d e c e k a fa m ız d a n g e le n b ir f ik i r o lm a y a ­
ca k , onu h is se tm e m iz d e g erek ecek , öyle m i?
P'taah: Doğru, sizin realiteyi yaratmanız böyle olur.
S: Ö yleyse, on u k a fa m d a n k a lb im e , a k lım d a n g ö n ­
lü m e in d ir m e m g e r e k ir .
P'taah: Gerçekten.
S: iş te ben bu n u y a p m a k ta z o rla n ıy o ru m .
P'taah: {Şaka yollu:) Hayır. {Kahkahalar.)
S: E vet. B u k o n u d a h e rh a n g i b ir iş a r e t, lü tfen ?
P’taah: Sevgili dost, hayli zamandan beri size bu konu­
da işaretler veriyoruz.
S; D oğru .
P'taah: Biz daima ve daima aynı şeye geliyoruz, öyle de­
ğil mi? Sizi seviyorum. Bir şey yapm ak değil. Olm ak konu­
sunda siz olağanüstü pratik kazanıyorsunuz. Kendinize kar­
şı şefkatli olun. Kendinize izin verin. O zaman siz çiçek aç­
maya başlarsınız.
S: Eh, bu k u la ğ a k o la y g e liy o r a m a y a p m a s ı o k a ­
d a r k o la y d e ğ il.
P'taah: HAYIR. {Kahkahalar.)
S: E vet.
P'taah: Beni şaşırtıyorsunuz. Başka herkes bunu bir
anda başardı. (Çığlık çığlığa gülüşler; P'taah nazikçe devam
eder:) Size her şeyin bir sırası olduğunu söylemiştik. Siz bü­
yük bir keşif yapmak üzere buradasınız. Öyle olsun. Bu sizin
hamamböceği hakkındaki sorunuzu yanıtlam ış oluyor mu,
aziz dost? Çok iyi.
S: (K) İç im d e ik i t a r a f g ö r e b iliy o r u m . B iri, is te r
k e n d im d e , is te r b a n k a la rın d a o lsu n , h a s ta lık k a lıp la ­
r ın a k a r ş ı çok y a k ın ilg i ve s a p la n tı h a lin d e o la n ta r a ­
fım . D iğ e r i ise, ben im ve b a n k a la r ın ın g e r ilim le r d e n y a
d a k ıs ıtla y ıc ı k a lıp la r d a n k u r tu lu ş u n u g ö rd ü ğ ü m y a
d a h is s e ttiğ im z a m a n k a lb im in s e v in ç le ş a k ım a s ın ı
s a ğ la y a n ta r a f. D oğru o la n tu tu m a c a b a h a n g isid ir^
P'taah: Buna ikiye-bölünme denir, öyle değil mi? Sizin
bütünlüğe duyduğunuz tutku giderek çoğaldıkça, bütünlüğü
içinizde öylece daha çok yansıtacaksınız ve siz giderek bu bü­
tünlüğü Benliğiniz'in dışına yansıtacaksınız. Anlıyor musu­
nuz? Sağlık bir irade meselesi değildir. O bir oluş hali (halet)
meselesidir. O bir yürek, bir gönül meselesidir. Ve biliyor
musunuz, şifa bağlamında tutkunluk iyidir, ve şifa olajanı
görmek, şifayı kolaylaştırmak gerçekten büyük bir sevinçtir;
ve size onu yapmamanızı öneriyor değiliz. Bu, hastalık yara­
tan kalıpların nasıl oluşturulduğunu kişinin kendi kendine
düşünmesinden ibarettir.
S: (G enç b ir k ız) K orku yu e r itm e n in en iy i yolu n u
b ilm e k iste r d im . K en d im i bu d u r u m a k o yu p , korku yu
iyice h is se tm e li m iyim ? B u n u n b i r y a r d ım ı o la b ilir m i,
y o k s a bu k o rk tu ğ u m şeyi b a n a ç e k e r m i? F ark e ttim
ki...
P'taah: Siz ne düşünüyorsunuz?
S; K e n d im i g e rçe k ten bu d u r u m a so k m a m a m g e ­
r e k tiğ in i h isse d iy o ru m .
P'taah: Ne duruma, korku duymaya mı?
S: O k o rk u y u h issetm ek f a k a t k o rk u y a p m a m a k .
P'taah: Yapmak, hissetmenin bir uzantısıdır sadece.
S: Ö yleyse, bu d e m e k tir k i o n u y a p m a k s ız ın h isse ­
d e b ilir ve g id e r e b ilir im .
P'taah: Onu hissedin ve kucaklayın.
S: K u ca k la m a k ?
P'taah: Korkuyu yapm azsınız, onu hissedersiniz. Siz
korku yapam azsınız. Bu konuda çok açık ve seçik olalım. Siz
bir durumdan korkmaktan söz ediyorsunuz.
S: E vet.
P'taah: Ve siz, "İnsan korkuyu hissedecek durumu ya­
ratmalı mı?" diyorsunuz.
S: E vet, onu e r itip yo k e tm e k iç in .
P'taah: Şimdi, çok açık olalım: siz korku yapm azsınız,
siz korku hissedersiniz. Bir korkulu durum yaratmanız ge­
rekli değildir. Yargılamadan kabul edip kucaklamak suretiy­
le siz korkulan durumu fiziksel realiteye aktarmaksızın onu
dönüştürebilirsiniz. Gerçekte bu sizin için çok uyumlu bir yol
olabilir. Sizin tüm dramı fiziksel realite içinde yaratmanıza
gerek yoktur. Siz ona ait duyguyu kucaklayabilir ve böylece
korkuyu sevgiye dönüştürebilirsiniz; bir şeyler yaparak de­
ğil, sadece onun olmasına izin vererek, yargılamadan, onu
kabul ederek ve kucaklayarak, mücevherin korkunun içinde
olduğunu bilerek.
S: (K) E ğer b ir şe yd e n k o r k a r sa m ve eğ er k o r k m a ­
m a m g e r e k tiğ in i h isse tm e y e ç a lış ır s a m , o z a m a n k o r ­
k u yu g e ç e r s iz k ılm ış, in k â r e tm iş o lm u y o r m uyum ?
P'taah: Doğru.
S; Ö yleyse, e ğ e r b ir şeyd en k o rk u yo rsa m , h e r şey­
d e n önce, k o rk tu ğ u m u ve k o r k m a n ın p e k â lâ o ld u ğ u n u ,
n o rm a l old u ğ u n u ta s d ik etm em g e re k . B iz ise k o r k m a ­
m a m ız g e r e k tiğ i in a n c ın a s a h ib iz .
P'taah: Doğru. Fakat korkunun duygusuna varmak ge­
rek.
S: Ö yleyse, a s lın d a b iz k o rk u y u defetm ek a m a c ıy la
d e ğ il, f a k a t ko rk u yu k u c a k la m a k ü zere b ir şe y le ri k e n ­
d im iz e ç ek m iş o lm a lıy ız .
P'taah: Sevgili dost, sizin evreninizde yalnızca iki ifade
vardır. Biri Sevgi, biri de Korku'dur. Her ikisi de geçerlidir.
S: H er ik is in i d e k u c a k la m a lıy ız .
P'taah: Kesinlikle.
S: (E) D iy e lim k i y ıla n la r d a n k o rk u y o ru m . B ir y ı ­
la n ı s e v d iğ im i m i h a y a l etm eliyim ? D iy o rsu n u z ki: "Bu­
nu a ç ık lığ a k a v u ştu ra lım ," f a k a t b e lk i ben işitm e k is ­
tem iyoru m veya bu n u n g ib i b ir şey... s iz b en im k a lb im e
b ir y ö n e lim v e r e b ilir m isin iz?
P'taah: Pekâlâ.
S: B u n u iste r se n iz y ıla n la r ü ze rin d e y a p a lım .
P'taah: Tabii. Siz 3alanlardan dehşet duyuyorsunuz. Yi­
ne varsayım olarak konuşuyoruz. Sizi büyük ölçüde rahatsız
etmeyecek bir şeyden değil, patalojik bir korkunuzdan söz
ediyoruz. Şimdi, buna akli bir biçimde yaklaşılabilir. Dersi­
niz ki: "Benim yılanlara karşı patalojik bir korkum var." Ve
en altta yatan nedeni bulmak üzere tüm terapilere başvura­
bilirsiniz. İnsanlar korkularıyla başetmek için bunu yaparlar
ve bu, yani nedenleri keşfetmek çok iyidir -bu akıldır. Teori­
de diyebiliriz ki: Eğer yılanlara karşı patalojik bir korkunuz
varsa, o zaman kendinize çekeceğiniz kesinlikle, bu korkuyu
ifade eden şey olacak. Ama, böyle olması gerekmez. Kesinlik­
le anlaşılması gerekir ki korku -bu korku her ne ise- geçerli
bir ifadedir. Akılda tutulması gereken, geçersiz kıldığınız, in­
kâr ettiğiniz şeyi güçlendireceğiniz ve kendinize çekeceği-
nizdir. Bunu anlıyor musunuz? Ve böylece, bu yılan korkusu­
nu ele almak, en kötü senaryoyu hayal etmek gerek. Gece
yatağınızda yatarken karanlıkta bir kitap almak üzere uzan­
dığınızı ve kitabın altında bir 3alanın bulunduğunu hayal
edin. Şimdi, siz bu senaryoyu hayal ettiğiniz zaman, göğsü­
nüzde bir his, bir korku yaratırsınız, ve yapacağınız şey kor­
kuyu vecit (coşku, ruhsal mutluluk) haline dönüştürmektir.
Öyleyse kurallar nedir, sevgili dost? Sorumluluğu üstlen­
mek, yargıyı hizaya sokmak. Bu durumda kendi hakkınızda-
ki yargı sizin korkacak kadar çok zayıf olduğunuzdur en baş­
ta, ve yılanlar hakkındaki yargınızdır. Sonra başınızı çıkarıp
koltuğunuzun altına alın, ve duyguyu hissedin.
S: En k ötü o la s ılığ ı m ı h issed eyim ?
P'taah: Tabii.
S: O la n la r ı h a y a l ed eyim , ve h a y k ıra y ım , y a d a
h e r ne ise...?
P'taah: Sevgili dost, ona ifade etmek denilir, onu yap­
manız hiç de gerekli değildir. Benim söylediğim ise hisset­
mektir. Bu bastırmak değildir, ifade etmek de değildir. İkisi
arasındaki nötr yerdir. Çünkü hissetme, duygu gerçekten
nötr bir enerjidir. Ondan iyi ya da kötüyü yaratan şey yargı­
dır. Siz duyguyu yargısız olarak hissettiğiniz zaman, enerji­
nin -duygunun- hareketine izin verilmiş olur. Böylece sizin
bu dramı fiziksel realitede kendinize çekmenize gerek kal­
maz.
S: D uygu yu h isse tm e y e d e v a m etm ek, ta k i o ışık -
la şın c a y a dek?
P'taah: Doğru. Buna, kucaklayarak ışığa dönüştürmek
denir.
S: Y an i, "Neden b u n u h issetm eye ç a b a lıy o ru m ki?"
n o k ta s ın a v a r ın c a y a k a d a r bu n u h issetm eye d e v a m e t­
m ek m i?
P'taah: Ne zaman durmak gerektiğini bileceksiniz. (.Gü­
lüşmeler.)
S: B u n u k e s in lik le d en eyeceğ im .
P'taah: Size şunu söyleyeceğim: Eğer korktuğunuz bir
şey varsa, duyguyu meydana çıkaracak yumuşak bir dene­
yim arzu ettiğinizi söyleyebilirsiniz, yani eğer hayal gücünüz
bu senaryoyu kurmayacak olursa. Bu yapmak değil, izin ver­
mektir. Dünyanız budur: İZİN VERMEK Buna dişi eneıji
denir, izin vermek. Bu yapm ak değildir. Ona erkek eneıji de­
nir ki insanlık tarih boyunca bu eneıjiyle işleyegelmiştir.
Şimdi erkek enerji reddediliyor, ona karşı bir tavır koyuluyor
değildir. Olması gereken, dişi enerjiyi, dengeyi sağlamak
üzere öne çıkarmaktır; diyebilirsiniz ki akıl ve duygu da pozi­
tif/negatif olarak adlandırılır. Bu yargılama değildir. Biri
yanlış, biri doğru demek değildir; her ikisi de eşit derecede
geçerlidir. Bu doğal bir kutbiyettir. Dengesizliği yaratan yar­
gıdır. Öyleyse korkunun dönüşüme uğramasına izin vermek,
korkunun kendisine izin vermek gerek. Onu kucaklamak ge­
rek, onu bastırmak değil. Onu mutlaka ifade etmek gerek­
mez, sadece ona izin vermek, onu kendi ışığınızla kucakla­
mak gerekir. Açıkça anlaşılıyor mu?
S: F a rk e d iy o ru m k i siz bu n u n iç in a s la d o sd o ğ ru
b ir reçete v e re m e zsin iz, çü n kü bu b ir k e k p işirm e y e
b en zem iyor. B ir a n la y ış a ih tiy a ç v a r , bu y a ln ız c a "şu
fiz ik se l ta lim a tla r ı izleyin" m eselesi d e ğ il. G erçek b ir
a n la y ış o lm a lı. B u s iz in k e n d i b ilg e liğ in iz le b ir lik te
g elm eli.
P'taah: Gerçekten öyle. Biliyorsunuz, çok basit bir reçe­
te var: Kim olduğunuzu bilin, ve Tanrı olduğunuzu bilin. Di­
ğer her şey aslında bunun bir devamından ibarettir, çünkü
kendinizi gerçekten severseniz, o zaman her şeyi seversiniz.
Eğer gerçekten B E N O L A N TA N R I olduğunuzu bilirseniz, o
zam an fark edersiniz ki kendi dışınızda gördüğünüz her şey
sadece Tanrı 'nın yansım asıdır.
S: E go s iz e m ü k em m el o lm a d ığ ın ız ı g ö ste rm ey e y a
d a "sizin k ö tü ta r a f la r ın ız ı g ö ste rm e y e ” ç a lış tığ ı z a ­
m an b u n u n la n a s ıl Im şa ç ık a rsın ız?
P'taah: Sevgili dost, sizin her bir veçheniz T anrı'nın bir
ifadesidir. Benliğinizin her bir faseti tanrısallığın bir ifadesi­
dir, aksi halde o var olmazdı. Doğru ve yanlış yoktur, sadece
VAR'dır. Sadece OLAN vardır.
S: M ü k em m el'in ne o ld u ğ u h a k k ın d a b ir p e ş in f i­
k ir ü ze rin d e u ğ ra şıy o ru m . B ü tü n so ru n d a b u r a d a .
P'taah: Sevgili varlık, siz mükemmelsiniz.
S: B e n im o lu r o lm a z h a lle r im le b ile m i? O n la r İ s a '
n ın o ld u ğ u k a d a r m ü kem m el, öyle m i?
P'taah: Sen mükemmelsin.
S: E gom m ü k em m el, h e r şeyim m ü k e m m el, öyle m i?
P'taah: Bu sizinki beşeri bir "mükemmellik" tanımıdır.
Sizin "mükemmel" tanımınız bitmiş, kusursuzca ve lekesizce
tamamlanıp bitmiş bir şeydir, ama bakın, evrende tamamla­
nıp bitmiş olan hiçbir şey yoktur, aksi halde o olm azdı. Tanrı
bile.
S: B u, iş itm e k te o ld u ğ u m m ü k em m el b ir şey.
S: (K) G eçen lerd e, d o s tla r ım ın b a n a se v g i g ö s te ­
riş le rin i, s e v g i v e r iş le r in i d e n e y im le d im ve se v g i a lm a ­
nın se vg i v e rm e k te n b ir a z d a h a z o r o ld u ğ u n u f a r k e t­
tim . S evg iye a ç ık o lm a k , onu a lıp k a b u l e tm e k on u v er­
m ekten b ir h a y li fa r k lı.
P'taah: Sevgili dost, bu erkek/dişi eneıji için iyi bir ör­
nek değil mi? Anlıyor musunuz?
S; E vet, ş im d i a n lıy o ru m .
P'taah: Ve böylece, siz her şey olduğunuz hakkındaki
anlayışa varmak için evreniniz içinde harikulade bir dans
yaratmaktasınız belki de. Sizler hem erkek hem dişisiniz.
Siz sevgi vermeye erkek, sevgi almaya dişi enerji diyebilirsi­
niz. Çoğunuz için vermek almaktan daha kolaydır.
S: (E) P 'ta a h , s iz b a ze n b izle rd e n ış ık v a r lık la r
o la ra k sö z e d iy o r s u n u z .
P'taah: Öylesiniz. Giderek daha çok aydınlanıyorsunuz.
S; B u n d a n d a h a f a z la s ı v a r m ıd ır?
P'taah: Ne kadar fazlasını isterdiniz?
S; B ilm iyo ru m . S oru yoru m .
P'taah: Bu çok-boyxıtlu bir soru, çünkü sizler diğer bo­
yutlardaki veçhelerinizle gerçekten ışık varlıklarsınız. Önce,
size hatırlatmak isteriz ki, biz "daha yüksek titreşim frekan­
sındaki" varlıklardan söz ederken, daha yüksek bir basamak­
tan (kademeden) söz etmiyoruz. Biz hiyerarşiden söz etmiyo­
ruz. Biz teknik ve bilimsel anlamda konuşuyoruz. Evren, si­
zin dünyanız dördüncü-yoğunluğa, daha yüksek bir frekansa
doğru ilerlerken, fiziksel yoğunluk daha az yoğun hale gelir,
yani yoğunluğu azahr. Frekans yükseldikçe daha ve daha
çok hafifleme olur. Ve böylece. Dünya geçişini gerçekleştir­
dikten sonra -o daha yüksek frekansta- her bir atom ve mole­
kül daha az yoğun, daha hafif olacak ve kendi içinde ışık ya­
ratacaktır. Bu sadece insanlar için değil, aynı zamanda hay­
vanlar ve bitkiler âlemi ve tüm gezegeniniz için de böyledir.
Daha yüksek frekansla rezonans haline gelmek üzere değiş­
tikçe, o giderek daha hafifleşir ve ışıklanır. Bu sizin sorunu­
zu yanıtlıyor mu?
S: B e lli b ir ölçü de, f a k a t tü m ü y le d e ğ il.
P'taah: Doğru. "Siz şimdi ışık varhklarsmız," derken,
biz sizin kendi çok-boyutlu veçhelerinizden söz ediyoruz,
çünkü siz aynı anda her şeysiniz. Geçmiş, şimdi, gelecek de­
diğiniz şey sadece bu uzay/zaman sürekliliği içinde mevcut­
tur; bu uzay/zaman sürekliliği dışında hepsi aynı zaman için­
de vuku bulmaktadır. Böylece siz, frekansı Benliğin veçhele­
ri ile birlikte düşünebilirsiniz. O (frekans) sizin anladığınız
uzay/zaman'ın dışındadır, ama o aynı zamanda farklı bir
yöndedir de. Ama, aslında siz tüm yönlerdesiniz. Siz hepiniz
aynı anda tüm zaman çerçeveleri içinde yer aldığınızdan, siz
aynı anda tüm yönlere yönelik haldesiniz. Şimdi tamamen
teknik konuşuyoruz.
S: B u n u seviyoru m .
P'taah: Biliyorum. Böylece siz, geçmişiniz, haliniz ve ge­
leceğinizle girift bir bağlantı içindesiniz; frekans bakımından
çok-boyutluluğunuzun veçheleriyle, daha hafif ve ışıklı fre­
kanslarla girift bağlantılar içindesiniz. Siz ayrıca, olası reali­
teler, olası benlikler ve diğer bütün zaman/uzay süreklilik­
lerine ait olası benliklerle bağlantı halindesiniz. Sizin anla­
yacağınız, çok meşgulsünüz. Bu ajmı zamanda demektir ki,
aslında, kendinizi bütün diğer veçhelerinizle aşın ölçüde
meşgul etmemelisiniz, fakat sadece öyle olduğunuzu biHn,
yeter. Ve siz insanlığın çok-boyutluluğu hakkında akli anla­
yışa ulaştıkça, hiçbir ayrılığın mevcut olmadığını da öylece
daha çok anlayacaksınız.
S: Ö yle g ö rü n ü y o r k i h iç b ir a y r ılık y o k . B u n u n la
b ir lik te , b izim fiz ik s e l o r ta m ım ız d a , h em en ş im d i bu
üç ün e ü-yoğ u n lu k ta b iz h e p im iz a y r ı a y r ı g ib i g ö rü n ü ­
y o ru z. B en tü m bu in s a n la r a b a k ıy o ru m . B iz h e p im iz
b ir b ir im iz d e n a y r ıy ız . B ir'liğ i a n la m a k çok zo r.
P'taah; Sevgili varlık, yapmakta olduğunuz şey kendini­
zi geçişe hazırlamaktır ve sizin Bir'liği gerçekten hissedece­
ğiniz anlar olacak.
S: B u n u s a b ır s ız lık la b e k liy o ru m .
P'taah: (Çok yum uşak bir sesle:) Gerçekten, biliyorum.
S: (K) P 'ta a h , bu k o n u y la ilg ili o la ra k : B ir gün,
n ereden g e lm iş o ld u ğ u m u h a tır la y a r a k u y a n d ım . Z a­
m an ve u z a y ın o lm a d ığ ı b ir y e rd e n g e ld iğ im in fa rk ın -
d a y d ım , ve bu n u sö zc ü k le rle iz a h e d em em . S a d e c e b ir
d u yg u v a r d ı, ve o du yg u yu h a tır lıy o r u m .
P'taah; Bu çok geçerli, sevgili dost, çünkü sizin geldi­
ğiniz o uçsuz bucaksızlık, tümüyle zaman ve uzay ötesidir,
BEN denilen, TANRI denilen vorteks, ve sizin döneceğiniz
yer işte orasıdır. Ama yine de, hiç kuşkusuz, sizler hepiniz
zaten oradasınız -paradoks da budur.
S: (E) B u n a d a h a d a a ç ık lık g e tir m e k ü zere: h er
şey e n e r ji m id ir? H ep si bu m u d u r?
P'taah: Evet.
S: Ö yleyse h er şey o b e lli fr e k a n s ta k i e n e rji d eğ i-
şim -d ö n ü şü m ü d ü r.
P'taah: Herhangi frekanstaki.
S: B iz le r b ile mi?
P'taah: Elbette.
S: K im liğ im iz i, d u y g u y u ve h is s e ttiğ im iz d iğ e r h e r
şe y i b u n d a n n a s ıl e ld e e d iy o ru z?
P'taah: O sadece bir eneıjidir, o bu zaman içinde, ölçü­
lemez olan ve ölçülemeyen bir enerjidir. Bakm, sizin fizik­
çilerinizin hiç bilmedikleri birçok eneıji formu vardır. Diyebi­
lirsiniz ki Tanrı enerjidir. Her şey enerjidir.
S: Y a n i, c a n ım ız b ir e n e r ji m id ir?
P'taah: Evet.
S; Y a n i, c a n ım ız b ir e n e r ji ta ş ıy ıc ıs ı ve ru h u m u z
e n e r jid ir .
P'taah: Doğru.
S: R u h n ed ir, ö ze l b ir e n e r ji m i?
P'taah: Hepsi özel enerjidir, çünkü hepsi Tann'dan,
Tüm-Varolan'dan, Kaynak'tandır. İşte bu yüzden gerçekten
ayrılık yoktur. Yalnızca şu var ki onlara isimler koymak zo­
rundasınız. Hepsini, her birini kendi küçük kutusu içine koy­
mak zorundasınız.
S; U çü n cü -yoğu n lu k d e n ile n d e b u n d a n ib a r e ttir .
P'taah: Soru mu soruyorsunuz, yoksa görüş mü bildiri­
yorsunuz?
S: G örüş b ild iriy o ru m .
P'taah: Tamam, devam edin.
S: S a n ır ım , y a n ıtın ı a lm a y ı d a h a iç te n lik le is te ­
d iğ im b ir soru so rm a m b e n im iç in d a h a g e ç e rli o lu r d u .
B u b e n im g ö rm e k te o ld u ğ u m r ü y a la r la ilg ili. D a im a
h a p s o ld u ğ u m u ve bu h a p is te n k u r tu lm a y a ç a lış tığ ım ı
g ö rü y o ru m .
P'taah: Ne kadar olağandışı, sevgili dost. (Dinleyiciler
gülüşürler.)
S: Ve a s la bu n u ta m b a ş a r a m ıy o ru m . B u n u n "ken­
d in i k u r b a n h isse tm e ” ile ilg ili o la b ile c e ğ in i a n la y a b i­
liy o ru m , f a k a t g ü n d e lik y a ş a m ım d a bu n u n k a y n a ğ ı o l­
d u ğ u n d a n k u ş k u la n a b ile c e ğ im h iç b ir şey g ö rem iyo ­
ru m . B e n liğ in BE N LİK 'ten a y r ılığ ın d a n g a y r ı h e rh a n ­
g i b ir şeyin .
P'taah: Siz sahiden günlük yaşamınızda, içinde tutsak
kaldığınız ve ondan çıkıp kurtulmaya çalıştığınız hiçbir şey
bulunmadığına inanmamı mı istiyorsunuz benden? Aman,
sevgili dostum! (Soruyu soran erkek güler.) Öyleyse tamam,
yanıt yeterli.
S; E vet, s a n ırım a la c a ğ ım y a n ıtta n fa z la s ıy la
k o r k tu m .
P'taah: Siz yanıtı gayet iyi biliyorsunuz. Siz bedeninizin
de tutsağısınız ve ondan kurtulmayı diliyorsunuz. Siz, kur­
tulmayı istediğiniz birçok şeyin tutsağısınız. Size, tutsaklığı
süratle kucaklamanızı öneririm.
S: (K) B u a s lın d a b ir b a ş k a s ın ın so ru su , a m a o
b u n u s o r m a k ta n çok k o rk u y o rd u : H er şey d ü zg ü n ve
y o lu n d a g id e r k e n , b ird en , h a y d i b a k a lım , b ir a r a b a
k a z a s ı o lu y o r. B u şeylerin h iç y o k ta n b ird e n b ir e o rta y a
ç ık ıv e r m e s i h a k k ın d a b ir y o r u m d a b u lu n a b ilir m isi­
n iz?
P'taah: Harikulade bir birlikte-yaratım. Tam da güven­
likte olduğunuzu düşünürken. Tam da her şeyi toparladığı­
nız ya da her şeyi iyice bildiğinizi düşündüğünüz zaman. Siz
durup da, "Oh, bunun için ne yaptım?" demenizi sağlayacak
şeyler yaratmakta gerçekten çok beceriklisiniz. Ve gerçek­
ten, her biriniz günbegün yaşantınızda her ne yapıyorsanız,
bunlar sizin duygularınıza bakmanızı, tezahür ettirdiğiniz
şeylere bakmanızı sağlamakta; inanç yapılarınızı, üst üste
yer alan inanç tabakalarını göstermekte, ve duygusal tepki­
lerinizi fark ettirmekte, bunun için gerekli durumları yarat­
maktadır. Her biriniz hayatınızın belli alanları hakkında so­
rular sorabilir, özellikle kazalar konusunu sorgulayabilir ve
"bu ne anlama geliyor?" diyebilirsiniz. Bu hafta içinde sizin
aranızda bir'den fazla kaza oldu. Sizin şöyle sormanız bekle­
nir: "Bu nasıl bir duygu veriyor? Bu kaza ile ne yaratmış olu­
yorum?" Kaza yoktur, bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu, anla> ı-
şınızı kılıflayıp örten tabakaları soymayı öğrenmek, anlayışa
ulaşmak içindir. Ve sevgili dostlar, size şunu hatırlatalım ki
bu öğrenimin böylesine ağır ve ciddi yollardan gerçekleşmesi
gerekmiyor. Öyle vahim koşullar yaratmak zorunda değilsi­
niz. Bunu yürek hafifliği içinde neşeli bir yoldan gerçekleş-
tirebilirsiniz. "Ciddi olmayan" dedikleri türden bir kaza ge­
çirmek, kuşkusuz, sağlık için son derece tehlikeli olana ter­
cih edilmelidir. Ne söylediğimi anlıyor musunuz? Hayatın
ciddi olması murat olunmamıştır. Eh, ama siz ciddi olsun
derseniz, benim için bir sorun yok. Ciddi durum da tamamen
geçerlidir, sevgili dostlar.
S; (E) P 'ta a h , f a r k lı b ir konu: A n ta r k tik a 'n ın b i­
z im için , bu k a tta ve bu z a m a n d a belli, ö ze l b ir a n la ­
m ı v a r mı?
P'taah: Her iki kutbun da gezegeniniz için anlamı ve
önemi vardır. Bunu bir başka celseye erteleyeceğiz, sevgili
dost.
S: B u ben im iç in u y g u n d u r.
P'taah: Bu akşam için zaman doldu, ve vuku bulacak
Yerküre değişikliklerinden konuştuğumuzda buna da deği­
neceğiz.
S; T e şe k k ü r e d e rim .
P'taah: İşte yine yolculuk zamanı. Bu gerçek bir veda
değil. Sizi görmek sevinç verici ve gelecek seferki beraber­
liğimizi istekle bekleyeceğiz.
Bilinm elidir ki her şey Tanrı'dır. Hepsi bu, gerçekten.
{Dinleyiciler arasındaki bir erkeğe:) Bu gece sessiz kaldınız,
aziz dost. Ziyanı yok. Varlığınız gerçekten hissedildi. Sizi yi­
ne göreceğiz.
(Ev sahibesine:) Teşekkürler, sevgili kadın. (Kayıt ciha­
zını işleten ev sahibine:) Teşekkürler, mühendis. Buna "yü­
rekli iş" diyorlar. İçten teşekkürlerimizle.
Sizlerle olmak gerçek bir sevinç, ve biz şimdiden, sizler-
le çok yakında yeniden buluşmanın heyecanı içindeyiz. Ken­
dinizi kutsayın, çünkü siz gerçekten, evrenlere ışık yayan
parlaklığın bir yansımasısınız. Ve bizler o parlaklığın karşı­
sında huşu içindeyiz, ve siz çok yakında gerçekten BEN
OLiAN TANRI olduğunuzu bileceksiniz. Sizden sadece biraz
sabır göstermenizi istiyoruz. Hepinizi seviyorum. İyi akşam­
lar.
Bölüm 9

DOKUZUNCU CELSE
23 Ekim 1991

P'taah: İyi akşamlar, aziz dostlar.


D in le yic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah: Hepiniz nasılsınız bu akşam?
(Dinleyiciler olum lu yanıt verirler.)
P'taah: Demek ki aramızda birçok yeni yüz var. Bu ger­
çekten, bu gezegenin insanlarının bilinç uyanışında belli bir
olgunluk noktasına ulaşıldığının bir göstergesidir. (Bu a k ­
şam ki celseye y irm i yeni kişinin katılm ış olm ası nedeniyle,
P'taah önce biraz "zemin hazırlam a" çalışması yapm a gereği
duyar ve kısaca şu özetlemeyi yapar:)
Bugünlerde sizlerle titreşim frekansları hakkında -ki
hepiniz o'sunuz- konuştuk. Siz aslında enerjisiniz. Sizlerle
daha yüksek titreşimler hakkında konuşuyorduk. Size, daha
yüksek titreşimin daha yüksek kademeyle bir ilgisi olmadığı­
nı, hiyerarşi ile bir ilgisi olmadığını söylemiştik, ve bu akşam
öncelikle bu konuda biraz konuşmak istiyoruz. Sizin sosyal
yapınız hiyerarşik bir düzendir. Yani, sizin hükümetleriniz­
de, toplumunuzda, aslında sosyo-ekonomik yapınız içinde
her zaman hiyerarşi mevcuttur. Bu sizin toplumunuzda çe­
şitli formlar alır. Bir eğitim hiyerarşisi vardır, ekonomi ala­
nında bir hiyerarşi vardır, hükümetinizde güçlü mevkilerde
bulunanların, aslında sizin gündelik yaşamlarınızı yasalarla
yoğurup şekillendirenlerin oynadıkları muazzam iktidar
oyunları vardır. Ve sizlere, Yeni Çağ denilen harekete katı-
lanlarınıza gelince, orada da yine hiyerarşi vardır, aziz dost­
lar, çünkü hepiniz -içinizden- çevrenizdeki spiritüeller kadar
ilerlemiş olmadığınızı, onlar kadar çok bilmediğinizi düşünü­
yorsunuz. Ama bakın, spiritualite alanında -ve sizler hepiniz
spiritüel varlıklar olduğunuza göre- gerçekten hiyerarşi yok­
tur.
İster insan formunda olsunlar, ister medyum aracılı­
ğıyla konuşsunlar, benim gibilerini guru, peygamber olarak
gören bazıları vardır. Ve bunlar, çoğu zaman, o varlıklara
karşı tapınmaya benzer bir eğilim gösterirler. Fakat sevgili
dostlar, ben sizler gibiyim, çünkü bizler hepimiz Tüm-Varo-
lan'ın ifadeleriyiz. Rütbe yoktur. Olabilir ki siz benim -ya da
aslında sizin öğretmeniniz olan başka herhangi birinin- bir
heykel kaidesi üstüne yerleştirilmesi gerektiğini düşünebi­
lirsiniz. Ama, bu böyle değildir. Çünkü siz benim için büyük
bir öğrenim oluşturmaktasınız. Sizinle birlikte yaptığımız
şey bir enerjiyi paylaşmaktır. Gerçi, benim gibi birçokları­
nın, bilinç genişlemesine yardımcı olmak üzere geldikleri
doğrudur, fakat aziz dostlar, sizler yalnızca bilinç değilsiniz.
Sizler, bu realite boyutunu deneyimlemeyi, ve morfojenik re­
zonans halinde -ki bu insanlığın ortak bilincidir- bu zaman­
da ve gezegeninizdeki geçmiş deneyimlerinizde gerçek kimli­
ğinizi unutmayı seçmiş olan yüce spiritüel varlıklarsınız,
hepsi bu. Bu bedeniniz ve bu zamandaki varoluşunuz ger­
çekten sizin yüceliğinizin bir tek fasetinden ibarettir. Sizin
kendinizi kaybetmiş olduğunuzu biliyoruz. Ne yapacağınızı
ve gerçekten nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz, ve biz de hep
diyoruz ki yapılacak bir şey yok, çünkü bu zamanda sizin öğ­
renmekte olduğunuz, insan VARLIK haline gelmeyi, insan
OLMAYI öğrenmektir. Şimdi'de olmayı, her bir an içinde ol­
mayı, o anı dolu dolu yaşamayı öğrenmek. O her bir andan
pırıl pırıl geleceğinizi yaratmak için geçmişin zincirlerini fır­
latıp atasınız diye. Bu bakımdan, hiçbir hiyerarşi yoktur, ve
bu zamanda yaptığınız şey, kendi gücünüzün, kendi özgür
efendiliğinizin bilincine varmaktır, ki bir daha asla, duygu­
sal esenliğiniz ve öğreniminiz için bir başkasına muhtaç ve
bağımlı olmayasınız diye. Çünkü, gerçekten, her .birinizin
bağrında tüm evrenlerin bilgisi vardır. Görüyorsunuz ya,
sevgili dostlar, bu daima dönüp dolaşıp aynı şeye geliyor.
Kendi iç bilişinize ulaştıkça, çiçek açmaya başladıkça, anla­
yacaksınız ki kendinizi sevdiğiniz, kendinizi onurlandırdığı­
nız zaman Tanrısallığı -Tüm Varolan'ı, Yüce Kaynağı- sevi­
yor, onurlandırıyorsunuz. Böyle yapmakla siz kendinizden o
sevgi ışığını, her şeyi değiştirecek olan o tanrısal kıvılcımı,
evrenler boyunca yankılanacak olanı yansıtacaksınız. Size
daha önce de söyledik, insanlığın en dipte yatan durumların­
dan biri de değersizlik, layık olmama korkusudur. Bu, hepi­
nizin üzerinde derince düşünmeniz gereken bir şeydir, çünkü
siz değerli olmadığınıza inandıkça, günbegün yaşantınızda
bu değersizlik halini tezahür ettirirsiniz. Anlayınız ki siz her
şeye layıksınız, çünkü varsınız, çünkü Tanrı, Tanrı/Tanrıça,
Tüm-Varolan dışında mevcut olan hiçbir şey yoktur. Her şey
Tanrı soluğu ile doygun haldeyken, hiyerarşi nasıl olabilir?
Siz değerlisiniz, çünkü varsınız. Hiç kimse sizden daha
yüksek değildir. Biz daha yüksek titreşim frekanslarından
söz ederken, teknolojik bağlamda konuşuyoruz, hepsi bu. Biz
daha yüksek frekanslardan söz ettiğimiz zaman, "yukarılara
doğru 3^kselen" bir hiyerarşi düşüneceğiniz yerde, sadece,
tüm galaksilerden, aslında Tüm-Varolan'dan bilgi ve eneıji
toplayan "daha geniş" antenleri hayal edebilirsiniz. Yani, bu
antenler gitgide genişler, büyürler. Anlıyor musunuz? O an­
tenler genişledikçe, biliş de artar, ve biliş arttıkça antenler
de genişler. Bu bir sarmala benzetilebilir. Buna eneıji denir,
ve sarmalın içinde vorteks vardır ve vorteks Tüm-Varolan
'dır. Bu gerçekten çok basittir.
Bu akşam sorulara daha erken başlayacağız, çünkü bu-
ra.da pek çok kişi var. Gönlünüzde ne sorular varsa, onları
sorun. Hiçbir soru fazla önemsiz değildir. Eğer bu akşamki
çalışma alanı dışında kalan bir soru olursa, o takdirde (kita­
bın devamlılığı için) onu bir başka zaman ele alırız. Kendini­
zi dışta bırakılmış hissetmeyin, çünkü eğer bir yanıta ihti­
yacınız varsa, o zaman onu almanızı sağlamak üzere gerekli
organizasyonu yapacağız. Şimdi, sevgili dost, sizin soracağı­
nız bir soru var mı?
S: (E) B ir a r k a d a ş ın s o r u lm a k ü zere b a n a b ır a k ­
tığ ı b ir soru v a r. G ö zlü k le rim i b u lm a m a izin verin lü t­
fen . B e n i h a z ır lık s ız y a k a la d ın ız .
P'taah: (Şakadan takılarak:) Hayır.
S; E vet. B ir in c i soru şu: B e d e n le rim iz in y ü zlerce
y ı l y a ş a y a b ile c e k g ib i p lâ n la n m ış o ld u ğ u n u sö y le d in iz.
S a n ır ım bu h o şu m a g id e r . O k a d a r u zu n y a ş a m a k için
ne y a p m a m g e re k ir?
P'taah: Pekâlâ, gerekli olan şeylerden biri, sizin ölüm
dediğiniz şeyin bir illüzyon olduğunu anlamaktır. Hiçbir şe­
yin sona ermediğini anlamaktır. Çünkü sizin fiziksel bedeni­
nizi çıkarıp atmanız sizin bilincinizin de atıldığı anlamına
gelmez. Her şeyde olduğu gibi, bu soru da çok katmanlı, çok-
boyutludur. Beden, yüzyıllarca dayanacak biçimde tasarlan­
mıştır. Sizin tarih-öncesi devirlerinizde de uzun süre bu böy-
leydi. Tarih kayıtlarında, insanların bu kadar uzun süre ya­
şayıp üredikleri yazılıdır. Diğer dünyalardaki insanlık, yani
insanım sı varlıklar da bin yıla yakın bir süre yaşarlar. Şim­
di, bedenleriniz hakkında neye inandığınız konusunda konu­
şalım: Siz inanırsınız ki yetmiş yılınızı tamamladığınız za­
man işiniz bitmiştir. Yüz yaşını aşmış insanlardan hayret ve
hajTanlıkla söz edersiniz, fakat bu süre yüz yirmi yılı pek
aşmaz. O insanların çoğu, ücra köylerinde ve yörelerinde pek
fazla haberleşme halinde değildir; onlar o kadar uzun yaşa­
manın "beklenen bir durum olmadığını" gerçekten anlamaz­
lar. Şimdilerde, gezegeniniz üzerinde oldukça "normal" sayı­
lan koşullarda, yani kentlerde yaşayanlarınız, bedenin topu
topu seksen yıldan fazla dayanmaması gerektiğine inanmak­
la kalmayıp, onun olağanüstü bir stres içinde yaşaması ge­
rektiğine de inanırsınız. Kendinize karşı yumuşak ve şefkatli
olmanın ne demek olduğunu bilmezsiniz ve bedeninizde has­
talık yaratırsınız, çünkü değişim-dönüşümün ne demek oldu­
ğunu anlamıyorsunuz -yani, acıyı ve ıstırabı vecit haline dö­
nüştürmeyi. Ve böylece, beden potansiyelini hakkıyla değer­
lendirmeyi kendiniz için çok zor hale getiriyorsunuz. Bedeni­
niz büyük bir bütünlüğe ve dürüstlüğe sahiptir. Siz onun
hakkında ve kendi hakkınızda neye inanıyorsanız, o öyle
olur. Eğer "normal" sayılandan çok daha uzun bir süre yaşa­
mak istiyorsanız, bedeninizi ve realite hakkındaki inanç ya­
pınızı gözden geçirmelisiniz. Bunu anlamak için kendinizi
kolektif bilinçten ayırabilir ve ileri adım atabilirsiniz. Bu ay­
nı zamanda sizin ölüm dediğiniz şeyi kucaklamaktır. Çünkü
sevgili dostlar, eğer ölümden korktuğunuz için hayatta kal­
mayı istiyorsanız -tahmin edin, ne olur?
S: ik in c i soru: A v u s tr a ly a k ıta s ı ö zel b ir b ilin c e y a
d a en erjiye s a h ip m id ir? E ğ er öyle ise o n e d ir, ve bu ­
n u n a m a c ı n edir?
P'taah: Elbette onun özel bir enerjisi vardır. Morfojenik
rezonans hakkında daha önce konuşmuştuk. Kısa bir özet
yapacağız. Her bir atom ve molekül kolektif bilince sahiptir;
bu bilinçli farkındalığı olan bir enerjidir. O benzer her atom
ve molekülle bağlantı içindedir. Örneğin, nasıl sizin bedeni­
nizdeki atomlar ve moleküller hücreler oluşturmak üzere bir
araya gelmişlerse, hücreler de öylece kendi benzerleri olan
diğer her bir hücre ile rezonans halindedir. Hücreler, bede­
nin bir organını oluşturmak üzere birbirlerine bağlanırlar ve
böylece o organ da diğer her bir organın belleğine ve bilgisi­
ne sahiptir. Hücreler ve organlar bir insan bedeni haline gel­
diklerinde, beden de diğer her bir insan bedeni ile rezonans
halindedir. Görünmeyen bilinç içinde de bu böyledir. Siz bir
aile içinde doğduğunuzda, o aile bir morfojenik veya kolektif
rezonansa, frekansa sahiptir. Aile bir köyde, bir kasabada ya
da bir kentte yaşamaktadır; ve o köyün, kasabanın veya ken­
tin bütünü kendi rezonansına sahiptir. O kent bir ülke için­
de yer alır ve o ülke kendi rezonansına, kendi "farkındalaş-
mış" bilincine sahiptir. Belli bir dine mensup olanlara gelin­
ce, o dinin de kendine ait bilinci vardır. Anlıyor musunuz?
Böylece, Avustralya da gerçekten kendine özgü bir rezonan­
sa sahiptir. Ve diğer her bir ülke de böyledir. Elbette, her bir
kolektif rezonans insanlık denilen rezonansta bir araya ge­
lir. Sizin Yerküreniz, yüce Tanrıçanız kendi "varlık" bilinci­
ne sahiptir. Yeryüzünde büyüyen her şey, her bir mineral,
her bir kaya, her bir ağaç ve çiçek Tanrıça'yla ortak-yaşam-
sal bir rezonans halindedir.
Bu ülke gerçekten yüce, harikulade bir ruhtur. Çok ka­
dimdir, elbette. Bu ülkenin, Avrupalılar'dan önce mevcut
olan yerli halkı Tanrıça ile gerçekten harikulade bir ilişki
içindeydi, ve tabii yıldızlarla ve yıldızların halkları ile de. O
rezonans hâlâ sizlerle. Biliyor musunuz, sizin için Yerküre
ile insan ilişkisini anlamak birçok insanın bunu anlayabil­
mesinden çok daha kolaydır. Burada doğmamış ve buraya
gelmeyi seçmiş olanlarınız, bunu neden yaptınız dersiniz?
Çünkü kalbinizde bu anlayışa ulaşmak için bir özlem duyu­
yordunuz. Sizin daha büyük varlığınız, daha büyük parça­
nız, içinizdeki bilgi sizi buraya getirmiştir; bu ister sizin ta­
rafınızdan plânlanmış, ister "rastlantısal" olsun, sizi buraya
getirmiştir, gönlünüzdeki özlemi doyurabilesiniz diye. Bu
ülke, yaklaşmakta olan zaman içinde, Dünya'nın geçiş dö­
neminde büyük bir rol oynayacak. Ülkenizin bu bölgesinde*
yaşayanlarınız gerçekten çok akıllılar. Çünkü burada gerçek­
ten ince ve yumuşak bir enerji var, ve burada neredeyse, At-
lantis devrinden önceki devre ait ormanları ve sonbaharı gö­
rürsünüz. Bu yumuşak, munis bir yerdir. Bu bir büyük şifa
yurdudur. Buraya gelenler arasında pek çok yıldız insanı
(uzaylı) vardır ve onlar hep gelmişlerdir. Şu halde, sevgili
dostlar, sizi kutlarız. (P'taah, soruyu sormuş olan erkeğe ba­
kar:) Sevgili dost, kendiniz için sormak istediğiniz bir soru
var mı?
S: E vet, va r. B en, d u y g u la r ım la tem a sa g e ç m e k te ,
"duyguyu hissetm ekte" zo r lu k çekiyoru m .
P'taah: (Şakacı) Pekâlâ, eminim ki burada hiç kimse si­
zin neden söz ettiğinizi bilmiyor. Sadece siz değilsiniz, sevgili
dost. Burada herkes bu sorunu yaşıyor, çünkü insanlık h is­
setmemek için programlanmış halde, çünkü "eğer hissedecek
olursanız, öleceğinizi" sanırsınız. Yani, bu hal alışılmadık bir
şey değildir. Şimdi, bir reçete mi istiyorsunuz, sevgili dost?
S.- E vet.
P'taah: {Hamamböcekleri ve yılanlarla başa çıkabilm ek
için bir reçete istemiş olan erkeği kastederek:) Bizim sevgili
reçetecimiz bu akşam burada değil, o da reçeteleri sever.
Şimdi, duyguyu nasıl hissedeceksiniz? Birinci adım, uğraş­
maya son vermektir. Kulağınıza aşina geliyor mu? Anladığı­
mıza göre, sizin olma konusunda büyük zorluğunuz var, y a p ­
m a konusunda değil.Yapılacak bir şey olmadığı zaman siz de
paniğe kapıhr mısınız? (Şakacı bir tarzda:) Başka kimse bu­
nu normal bulmaz, öyle değil mi? Pekâlâ, size bir reçete vere­
ceğiz, sevgili dost, o sükûn yerine gitmek için. Sanırım, size
bir ağaç altında oturmanızın söylendiğinden söz etmiştiniz.
S: E vet.______________________________________
* Sözü geçen daha geniş alan , tropikal Kuzey Q ueensland'dır. Konu edilen
özel bölge ise C aim s ve A therton Y aylaları civarında yer alm aktadır.
P'taah: Pekâlâ, o halde öyle yapacaksınız. Her gün. Bir
ağaç olması gerekmez; bu okyanus kıyısı da olabilir. Hepiniz
için, Benliğinize zaman ayırmanız çok önemlidir. Size dışarı
çıkıp meditasyon yapmak zorunda olduğunuzu söylemiyoruz.
Birçokları diyecekler ki: "Fakat P'taah, bu çok iç sıkıcı." Biz
de diyoruz ki, eğer sıkıcı ise yapmayın. Biz sizin kalbinizin
şakımasına yol açan şeyler yapmanızı istiyoruz, sevinç için­
de olmanızı, gülmenizi; fakat bu demek değildir ki kendinizi
ihmal etmelisiniz. (O erkeğe bir kez daha hitap ederek:) Her
gün, hiç olmazsa bir saat ayırın. Sizden oturup düşünceyi
kesmenizi istemiyoruz. Sizin çıkıp bir yaprak, bir küçük hay­
van, bir deniz kabuğu üzerinde konsantre olmanızı, ona bak­
manızı istiyoruz, (çok yum uşak bir sesle:) ta ki Tanrı'yı keşfe­
dinceye kadar. Ve size diyoruz ki, gerçekten kendinize bak­
makta olduğunuzu kesinlikle bildiğinizde, o, duyguya yol
açacak, ve o zaman siz onu kucaklayabilirsiniz, ve iyi şeyleri
kucaklıyorken, kötü olanları kucaklamak daha kolay gelir.
Bilinmelidir ki duygu duygudur, o sadece enerjidir; o iyi ya
da kötü değildir. Onu öyle yapan yalnızca yargıdır. (O erke­
ğin ertesi gün uzun bir yolculuğa çıkm a plânından haberi
olan P 'taah şöyle devam eder:) Şimdi gidiyorsunuz, yine gel­
menizi diliyoruz. Her şey seçimledir, sevgili dost, ve yanlış
karar diye bir şey yoktur, yanlış seçim yoktur, o sadece VAR
'dır. Anlıyor musunuz? İşte böyle, biz daha şimdiden sizi tek­
rar görmeyi bekliyoruz. (P'taah'ın sesi çok yum uşak ve çok
şefkatli bir ifade alır:) Sizi seviyorum.
S: (K) B ize k o rk u d a n sö z e ttin iz . Son celse e sn a ­
s ın d a k u şk u sö zcü ğ ü n ü k u lla n d ın ız . O, k o rk u ile a yn ı
şey m id ir?
P'taah: Kuşku çoğu zaman pek de korku değildir. Arzu­
ladığınız herhangi bir şeyi nasıl tezahür ettireceğiniz konu­
sunda, demiştik ki, arzunuzu bilişle, yani duyguyla kucakla­
yın. Arzuladığınız şeyi düşündüğünüz ve duyguyla kucak­
ladığınız zaman, bu biliş içinde, arzunuz zaten gerçekleşmiş­
tir. Kuşku olmaması koşuluyla. Şimdi, sizin kendi gücünüz
hakkındaki kuşkunuz korkudan çok, bu konuda emin olma­
yışınızdan kaynaklanabilir; bu güvensizliğin mutlaka korku
olması gerekmez. Bunu size şu şekilde ifade edebiliriz; bili­
yorsunuz ki siz her gün, arzuladığınız şeyleri tezahür ettir­
mektesiniz. Hayatınızda uyumsuz koşullar yarattığınız za­
man, kendi hakkınızda, dünya ve insanlar hakkında neye
inandığınıza bakmak gerekir. Sadece gelişigüzel düşünceler­
den ötürü tezahür ettirdiğiniz şeylere dikkat etmenizi önere­
ceğiz. Kendi kendinize: "Aman Yarabbim, ne kadar güzel
olurdu, eğer..." dediğiniz zaman, işte böyle düşündüğünüz
zaman, siz durumun oluşunun duygusu içindesinizdir, sonra
bu duygu ve düşünce bileşimim gönderirsiniz; ve şaşılacak
bir şey, bu gerçekleşir! Ve şöyle dersiniz: "Daha az önce arzu­
mun bu olduğunu söylüyordum, işte gerçekleşti, ne güzel
şans," veya "ne güzel rastlantı." Ama, işte o ne şanstır, ne de
rastlantı, bunu yaratmış olan sizsiniz, hatta ne yaptığınızı
bile anlamadan. Bu durumlar olduğunda eğer o muhteşem
kafanıza bunu kaydediyor olsanız, o zaman onların nasıl ger­
çekleştiğini hissetmeye başlayacaksınız. O zaman kendi rea­
litenizi istediğiniz gibi şekillendirebileceksiniz. Çünkü bu­
nun nasıl olduğunu anladığınız zaman, bunu kuşku taşım a­
dan yapacaksınız. Kuşku, sizin kendi realitenizi şekillendir­
medeki aczinize inanmanızdır. Yani, bunun her zaman mut­
laka korku olması gerekmez, ama çoğu zaman olabilir. Bizim
sözünü ettiğimiz o kuşku pek korku değildi. Anlıyor musu­
nuz?
S: E vet, te ş e k k ü r e d e rim .
S: (E) in s a n ın b o lc a fiz ik se l, d u y g u sa l ve p s iş ik
e n e rjiy i n a s ıl ü re te b ile c e ğ in i b ilm ek iste rd im .
P'taah: Bakın, eneıji sınırlı (tükenebilir) miktarda bir
şey değildir. Aslında o miktarca sonsuz ve tükenmez olandır.
o biraz da sevgi gibidir. Onun bolluğu da, sizin eneıji hak­
kındaki, kendi yaratıcılığınız, ve sahip olduğunuz bolluk
hakkındaki inanç yapınızla ilgilidir. Arzuladığınız her şeyin
bir listesini yapmanızın sizin için iyi olacağını daha önce
söylemiştik. Her sayfaya bir tanesini yazabilirsiniz. Sayfanın
ortasından aşağı doğru bir çizgi çekip, bir yanına olumlu
inançlarınızı, diğer yanına olumsuz inançlarınızı yazabilirsi­
niz. Fark edeceksiniz ki olumsuz anlamda inandıklarınızın
çoğu, onlara inandığınızı bile bilmediğiniz şeylerdir. O inanç
yapısına baktığınızda, bu o inancı geçersiz kılmak için değil,
fakat o inancın size artık hizmet etmediğini anlamanız için­
dir. O zaman aklınızla doğru bildiğinize bakıp onu duygu­
nuzla kucaklayabilirsiniz ve o zaman arzuladığınız herhangi
türdeki sonsuz bir enerji haznesine sahip olduğunuzu göre­
ceksiniz. Bu size yardımcı oluyor mu, sevgili dost?
S: E vet, o la c a ğ ın ı d ü şü n ü y o ru m .
P'taah; Şimdi bir ara vereceğiz, bu geçiş sırasında iki
dakika sessiz kalmanızı rica ediyoruz ve çok kısa bir süre
sonra geri döneceğiz. Bedenlerinizi tazelendirirken bazı hari­
ka sorular da düşünebilirsiniz. Bu akşam gerçekten güzel bir
ışık yaratmaktasınız. Sizi seyretmek sevinç verici.
S; (E) S iz g itm e d e n son b ir soru , P 'ta a h . B iz i n a s ıl
gö rü yo rsu n u z? A u r a la r ım ız ı g ö r ü y o r m usunuz?
P'taah: Elbette. O sadece enerjidir. Sizler de auraları
görebilirsiniz. Aslında bu odadaki bazıları görüyorlar. Fakat
aziz dostum, emin olun, ben sizin fiziksel bedeninizi de gö­
rüyorum. O da çok güzel.
S; T eşek k ü r e d e rim .
P'taah; Biliyor musunuz ki sizler hepiniz çok güzel fi­
ziksel bedenlere sahipsiniz? Hepiniz çok çok güzelsiniz. {Şa­
kacı:) Tabii, benim kadar değil; fakat çok güzel. (Gülüş­
meler.) Size takılmak istedim. Bir seferinde ben harika bir
grup insanla beraberken dedim ki, "Eğer ben burada medyu­
mun değil de kendi bedenimin içinde olsaydım, ne kadar gü­
zel olduğunuzu size göstermek için bir ışık gösterisi yapar­
dım." Bunun üzerine odadaki bir dost şöyle dedi: "Fakat, sev­
gili P'taah, sonra onlar yeşil pullar hakkında ne derlerdi?"
(Kahkahalar.) Ben de dedim ki: "Merak etmeyin, dostum, ışı­
ğın parlaklığından pulları göremezlerdi." (Yine kahkahalar.)
Ve işte böylece, sevgili dostlar, bütün o hayal ürünü pulları­
nızla sizler gerçekte kendi ışığınız içinde pırıl pırılsınız.
(Aradan sonra:)
P'taah: Ve şimdi sevgili varlıklar, yolculuğumuza de­
vam edelim. Sorular?
S: (K) B u g ece b ir m a v i Ay var, ve b iz im b irço k k ü l­
tü rü m ü zd e A y d iş i e n e r ji için ö zel b ir a n la m ve önem
ta şır. A c a b a bu kon u tla , b izim b ild iğ im iz n o rm a l, b i­
lim sel ş e y le rd e n f a r k lı b ir şeyler sö y le y e b ilir m iy d in iz?
P'taah: Pekâlâ. Şimdi, biliyorsunuz ki kimi kültürleri­
nizde Ay erkek enerji olarak kabul edilir. Ancak, kültürleri­
nizin çoğunda da Güneş erkek enerji ya da pozitif enerji ola­
rak kabul edilir, ve bu çok doğrudur, çünkü Güneş çıktığında
çiçeklenme yaratır. Adeta diyebilirsiniz ki, Güneş sizin geze­
geninizin bitkilerini dölleyendir. Buna karşın birçok kültür­
de Ay dişi enerji -negatif enerji- olarak kabul edilir. Biz pozi-
tif7negatif dediğimizde burada iyi veya kötü söz konusu de­
ğildir, sadece zıt kutbiyet vardır. Ay gerçekten, sizin Güneş
'in yumuşak yanı diyeceğiniz bir durumdadır. Ay gelgit olay­
larını yaratır. Ay'a göre ekim yapan, Ay takvimi kullanan
birçok kültür vardır. Böylece, Ay gezegeninizin kalp atışları­
nı düzenler. Gerçekten de, dişi enerji -ister erkek ister dişi
cinsiyet içinde olsun- sezgisel olan, izin veren, alıp kabul edi­
ci olan bu sessiz enerji insanlığın kalp atışlarıdır. O yaratıcı­
dır, sezgiseldir. Sevgili dostlar, eğer bu farklı veçheler olma­
saydı, siz de burada olmazdınız, çünkü insanlığın çiçeklenip
gelişmesini sağlayan bu veçhelerdir. Gezgeninizde artık mev­
cut olmayan eski kültürler, eski uygarlıklar Ay'a, dişi enerji­
ye büyük saygı göstermişlerdir. Bu demek değildir ki biri di­
ğerinden daha iyidir, çünkü tekrar, hem erkek hem dişi
enerjiden oluşan insanlığa geliyoruz. Daha önce söylediğimiz
gibi, insanlık -sonsuz uzun zamanlar, tüm bir kutsal devre*
boyunca -erkek enerji ile hareket edegelmiştir. Biz şimdi bu
çağın son devresi olarak adlandırılan bir zamana giriyoruz,
ve bu demektir ki bir dengeleme olacak: İnsanlığın bu dö­
nemde öğrenmekte olduğu şey, her birinizin içinde dişi ener­
jinin yükselmesine izin vermektir; sezgisel olana, alıp kabul
edici olana izin vermektir -o harika tanrıçanız Ay'ın Dünya­
nız ile 3oğal devreler içinde uyum halinde oluşu gibi, çünkü
bu zamanın insanı bunu unutmuş bulunuyor. İnsanlık bu
tanrıça ile. Dünya ile uyum halinde değil. Böylece, siz kendi­
nizi kabul ve tasdik etmenin ne olduğunu anladıkça, kabul
etme, izin verme haline daha çok yaklaştıkça, öylece kendi­
nizi her yönünüzle sevebilecek ve gezegeninizle uyum içine
gireceksiniz. Siz uyum içine girdikçe ve gezegeniniz gelecek
değişimlerden geçtikçe, o sizin zaman ve uzayınızın şimdi
ötesinde bulunan evrenlerle farklı bir titreşim frekansında
uyumlanacak. Bu sizin sorunuzu biraz olsun yanıtlıyor mu?
S: E vet. S iz d a h a önce J o h n ile k o n u şu rk en , h e r­
h a n g i b ir şey ü ze rin d e b ir s a a t b o yu n ca d e r in d ü şü n ­
m ek te n sö z e tm iş tin iz ... M erak e d iy o ru m , a c a b a A y ü ze­
r in d e b ir s a a tlik b ir tefek k ü r...
P'taah: Elbette. Size bir saat boyunca Güneş'e bakmanı­
zı önermeyiz {gülüşmeler) fakat Ay'ın gümüşi güzelliğini sey­
retmek, onun üzerinde düşünmek ve onun sizin yüce bir
yansımanız olduğunu bilmek... Ve aranızdaki erkekler için,
oturup bu sükûnet dolu güzelliği seyrederken, kendi içiniz-
deki sakin ve uysal güzelliği tanımak iyi olur.
*F 'taah ile yapılan çifte-karşılaştırm a sonucu o, bu k u tsal devrenin bizim
"son günlerini" deneyimlediğimiz 50.000 yıllık b ir süreyi kapsam ası gerek­
tiğini bildirdi.
S: T eşekkü r e d e rim .
P'taah: Sorular?
S: (K) B ir y e r le r d e işitm iş y a d a oku m u ş o lm a lı­
yım , s iz in d e v ir le r b o yu n ca s a n a tla r ın ve e l s a n a tla r ı­
n ın h a m is i (k o ru yu cu a z iz i) oldu ğ u n u zu ... B u d o ğ ru
mu?
P'taah: Sevgili dost, ben olan, aslında birçok şeyle ad-
landınlagelmiştir. Fakat, nasıl her bir insan deneyiminin
her bir veçhesi sizin bu küçük kişiliğiniz içinde kapsüllenmiş
haldeyse, işte bu eneıji de {kendini kastederek) sizinkiler ka­
dar çok-bojmtludur. Bizler farklı değiliz, sevgili dostlar, biz-
1er siz olanın diğer fasetlerİ 3nz. Bizler birbirimize daima tan­
rısal ifadenin çeşitliliğini ve yüceliğini yansıtmaktayız, çün­
kü siz de zaten o'sunuz.
S: (K) S iz in a c ı, d ire n ç , e n e rji h a k k ın d a s ö y le d ik ­
le r in iz ü ze rin d e d ü şü n ü y o rd u m . A k ış k a n lık ü z e r in d e
d ü şü n ü y o rd u m . S a n ır ım , ç e ş itli y e rle rd e b u n d a n sö z
e tm iş tin iz . B ilim "katı" m a d d e d e n b a h se d e rk e n , on u n
k a tı d e ğ il, a k ış k a n o ld u ğ u n u söylü yor, ve ben b iz im tu ­
tu m la r ım ız ı d ü şü n ü y o rd u m ; tu tu m la r a ne k a d a r a z d i ­
ren ç g ö ste rirse k , d ü ş ü n c e le r im iz in titr e ş im i n a s ıl ise,
beden titr e ş im le r im iz in d e öyle o la c a ğ ı h a k k ın d a . B iz
d a h a a k ış k a n b ir h a le g e le c e k m iyiz?
P'taah: Tabii.
S; Öyleyse, h a y a l e ttiğ im iz b a z ı şeyler, ö rn e ğ in
m a d d e n in için d e n g e ç m e k g ib i, veya...
P'taah: Sevgili dost, siz var olmayan hiçbir şeyi hayal
edemezsiniz. Eğer hayal edebiliyorsanız, o VAE'dır. İşte evre­
ninizin akışkan oluşu da böyledir. Sizde bir arzu oluştuğun­
da ve duyguyla kucaklanmış bu arzuyu, bu düşünceyi gön­
derdiğinizde, evreniniz sizin arzunuzu karşılamak üzere ken­
dini yeniden düzenler. Bu büyük bir akışkanlık değil midir?
Elbette öyledir. Sizin katı bir kütle olarak düşündüğünüz
Dünyanız gerçekte öyle değildir. Üstünde oturduğunuz ze­
min gerçek anlamda katı değildir. Madde, sizin düşünce ya
da ışık olarak düşündüğünüz şeyin sadece daha düşük bir
frekansından ibarettir. Hepsi bu. Dünyanız akışkandır. Na­
sıl ki tek bir realite yoksa, tek bir Dünya da yoktur. Ve kuş­
kusuz, onu somutlaştıran şey, sizin idrakinizin sınırlı kutu­
larıdır. Siz giderek daha sınırsız hale geldikçe, idrakinizi sı­
nırlayan somut kutuların duvarları da öylece yıkılıp gidecek,
sınırsız hayalleri yaratmak üzere. Sizin galaksiler-arası yol­
culuklarınız işte zamanla böyle gerçekleşecektir.
S: (K) P 'ta a h , b ilin c im iz d e k i d e ğ işim ile, h e rk e sin
ç e v r e s in d e k i ış ık la r ı g ö rm e y e b a ş la m a m ız çok u zu n
b ir z a m a n a la c a k m ı; b itk ile r in e tr a fın d a k i ış ığ ı ve
ış ığ ın k e n d isin i? Z a m a n la o n la r ı g ö re b ile ce k m iyiz?
P'taah: Elbette. Bu ne kadar zaman alacak, biliyor mu­
sunuz? Göz açıp kapayıncaya kadar. Size söz veriyorum. Za­
man hiç-zamandır (zamansızdır), biliyorsunuz. Süper-bilinç,
o ele geçmez ideal. Sizi BENLİGÎNİZ'den ayıran tek şey si­
zin inancınızdır. Benliğin BENLİK'ten ayrılığının kalmadığı
yerde, gerçekten geçiş (değişim) olacaktır. O bir örümcek ağı
gibi ince bir perdeye benzer, bir küçük üfleme onu alıp götü­
rür. Kimileriniz, onun nasıl bir şey olabileceğini bir an için
olsun görmüştür, ama aslında hepiniz zaten biliyorsunuz,
çünkü zaten oradasınız. Sevgili dostlar, hepiniz spiritüel üs­
tatlar olmak için uğraşıp didiniyorsunuz, ama siz zaten öyle­
siniz. îkiye-bölünmüşlük hali de budur. Bu çok basit. Kendi­
nizi olduğunuz gibi sevin. Bilin ki siz tanrısınız.. Hepsi bu.
Sizler hepiniz, bu realite boyutunu seçmiş yüce spiritüel var­
lıklarsınız. Sizler Tanrı'nın düşüncesisiniz. Siz Tanrı'nın gü­
lü koklayışısınız. Fiziksel realite içinde enkarne olduğunuz
çok uzun zaman devirleri boyunca hayat denilen bu duyusal
deneyimin yoğunluğu içinde öylesine yakalanıp hapsolmuş-
sunuz ki bu yüzden kim olduğunuzu unutmuşsunuz. Ama bi­
liyor musunuz, bunu unutmuş olan yalnızca sizsiniz. Görün­
meyen realitelerde bulunan milyonlarca varlık sizin kim ol­
duğunuzu unutmadı, onlar üçüncü-yoğunluk insanlığının
"ayrılığın olmadığı" âlemlere gelmesini bekliyorlar. Sizler
kendi Tanrılığınızı bildiğinizde, fiziksel realiteyi bu kez bu
bilişle deneyimleyeceksiniz. Ancak bu, farklı bir deneyim ola­
cak, çünkü o, her bir atom ve molekülün kendi varlığının ışı­
ğını yaydığı daha yüksek bir titreşim frekansında olacak.
S; (E) P 'ta a h ...
P'taah: Buyrun, sevgili dost, bu kez o kadar sessiz değil­
siniz.
S; E vet. S o ru m şu: H a y a tım d a k a r ş ım a f ır s a tla r
ç ık tığ ın d a ik i f a r k lı y a n ım ı g örü yoru m . B ir y a n ım k o r ­
kuyor, d iğ e r i ise g e n işle m e ve büyüm e a r z u s u d u yu yo r.
Bu ik i ta r a f la b a ş e d e b ilm e k te zo rlu k çek iyo ru m ; h a n g i
y o la g id e c e ğ im h a k k ın d a doğru k a r a r a v a r m a k ta ,
doğru tu tu m u b u lm a k ta zo rla n ıy o ru m .
P'taah: Şimdi, buna inanmak bana çok zor geliyor. {Gü­
lüşmeler.) Yani, bir tarafta genişlemek için heyecan ve arzu
var, bir tarafta da buna izin verme korkusu var, ha?
S; Bu s a d e c e izin verm e korku su d e ğ il. B u ölü m
korku su g ib i g ö rü n ü yo r.
P'taah: Doğru, sizin deyiminizle, ölüm nihai izin veriştir
(bırakıştır), öyle değil mi?
S: E vet.
P'taah: Eh, burada başka hiç kimse bunu anlayamaz.
(Kahkahalar.) Pekâlâ, bu üçüncü-yoğunlukta sadece iki şey
vardır; korku ve sevgi. Hepsi bu. Sevgi ifadesi olmayan her­
hangi şey korku ifadesidir. Peki, kararı nasıl vermeli? Daha
önce de söyledik, yanlış karar diye bir şey yoktur. Siz eğer
korkuyu seçerseniz, bu pekâlâdır; çünkü sevgili dostlar, ku-
Gaklamadığınız şeyi tekrar tezahür ettirirsiniz; tekrar, tek­
rar ve tekrar, ta ki kucaklayıncaya kadar. Bunu fark etmiş
olmanız sizin yolun yansını geçmiş olduğunuz anlamına ge­
lir. Bu sizin için teselli verici bir düşünce olur mu? Şimdi, biz
buna birçok kez yanıt verdik, ve tekrar vereceğiz, çünkü si­
zin korkuyla nasıl başa çıkacağınızı anlamanız çok önemli.
Sorum luluk alın. Yargıyı hizaya getirin. Kafanızı çıka­
rıp koltuğunuzun altına alın ve duyguyu hissedin. Buna de-
ğişim-dönüşüm denir. Siz korku hakkında, herhangi bir şey­
den korku duymanız hakkında büyük yargı içindesiniz; ve
bunun farkındasınız, çünkü insanlık korkudan saklanmakta
çok ustadır. Biz akılcı, rasyonel olmaktan söz ediyoruz. Bu
konuda daha önce konuşmuştuk: Toplum sizin korkunuzu
desteklediği zaman, "korkmanızı normal gördüğü" zaman,
mesele yok. Şöyle düşünürsünüz: "Pekâlâ, mesele yok, onun­
la uğraşmak zorunda değilim."" Elbette bu böyle değil. Korku
sizin geçerli ve tanrısal bir parçanızdır ve onun kucaklanma­
sı gerekir. Onun geçerli olduğunun anlaşılması gerekir sade­
ce, aksi halde o var olm azdı. Onu kucaklayıp ışığınızın içine
almanız gerekir. Ve varlığınızın Tann/Tanrıça'sından daima,
gerekli durumları en yumuşak biçimde tezahür ettirmenizi
dileyin ki böylece onları kucaklayabilmeniz mümkün olsun.
Çünkü sevgili dostlar, değişim yaratmanın tek yolu kucakla­
maktır. Siz korkuyu kucakladığınız zaman, her seferinde bir
adım atarsınız, böylece gitgide daha çok genişleme yaratırsı­
nız. Anlaşılıyor ki sınırlı inanç yapılan dışına adım atmak,
"sonuç"un ne olacağını bilemeden boşluğa atlamak size çoğu
kez zor geliyor. Çünkü siz gerçekten güvenli bir evrende ya­
şadığınızı anlamıyorsunuz; bolluk dolu, hayırlı, coşkuyla ya­
ratıcı, büyük bir bütünlüğe sahip bir evrende. Ve sizler ger­
çekte büyük sevinç, büyük bütünlük halindesiniz. Bedenini­
zin her bir hücresi yaratıcıdır, güçlüdür, BENLİĞİN büyük
bütünlüğündendir. Bunun gerçekten güvenli bir evren oldu­
ğunu ve arzuladığınız şeyin yumuşak, kolay bir yoldan öğre­
nilsin diye uyum içinde gelebileceğini kendinize hatırlatmak
size düşüyor. Sizler her zaman güvendesiniz, sevgili varlık­
lar, her zaman. Hiçbir şey size zarar veremez.
S: P e k i, bu sü re çte g ü ven m e n e d ir? H er şeyin g ü ­
v e n li o ld u ğ u n a g ü ven m ek mi?
P'taah: Sevgili dost, BENLİĞE (Tanrı-Ben'e) güvenme­
ye ne dersiniz?
S: E vet, y a n i? (Gülüşmeler.)
P'taah: Bunun vaktinin geldiğini düşünmüyor musu­
nuz?
S: Z a m a n z a m a n neye g ü v e n m e m g e re k tiğ in d e n
em in o la m ıy o ru m , ve onun a s lın d a ne o ld u ğ u n d a n .
P'taah: Size şunu söyleyeceğim; Bu noktaya kadar iler­
lediniz. Olabilecek olan en kötü şey nedir? Öleceğiniz mi?
Yok oluş mu? Biliyorsunuz, ölümün sadece bir geçiş olduğu­
nu akli olarak ifade etmek kolaydır ve (genç bir kızın başına
dokunarak) kimileri için bu çok uzak bir şey olarak görünür.
Ama biliyor musunuz, siz ölüm korkusunu art arda birçok
enkarnasyonda yaşamış bulunuyorsunuz. Bu sizin morfoje-
nik rezonansınıza iyice kök salmış haldedir. Fakat siz onu yi­
ne de değiştirebilirsiniz, ve güvenli bir evrende bulunduğu­
nuz duygusunu gitgide daha çok hissettikçe, güvenmek, iman
etmek, korkuyla büzülmektense sevgi ile sıçramak daha ve
daha kolay hale gelecek. Dönüşüme uğratılamayacak hiçbir
şey yoktur. Ve gerçekten yanlış seçim diye bir şeyin olmadı­
ğını bilmek gerek. Bu rahatlık verici mi?
S: B u çok g ü z e l.
P'taah: Gerçekten, sevgili dost.
S: (E) B iz le r h e p im iz b ilin c im iz i g e n işle tm e sü re­
c in d e n g e ç e rk e n , gelecek e n k a r n a s y o n la n m ız a ne olur,
y a n i n e re d e, ne z a m a n ve n a s ıl b ir b ed en fo rm u n a s a ­
h ip o la c a ğ ım ız g ib i?
P'taah: Biliyorsunuz, aslında gelecek diye bir şey yok­
tur, yalnızca şimdi vardır. Bu uzay/zaman sürekliliği dışın­
da, sizin geçmiş, şimdi, gelecek olarak kabul ettiğinizin hep­
si aynı zamanda vuku bulmaktadır. Siz geçiş zamanına gir­
diğinizde, hepsi, her şey değişecek. Korkunun dönüşüme uğ­
ratılması hakkındaki anlayışınız gitgide arttıkça, siz öylece,
geçmiş saydığınız hayatlarınızda değişimler yaratmakta ve
gelecek hayatlarınızı hazırlamaktasınız. Görüyorsunuz ya,
aslında ayrılık diye bir şey yoktur. Sadece VAR olan VAR
'dır. Ve böylece, insanlık, bitki ve hayvan âlemi ve gezegeni­
niz tümüyle dördüncü-yoğunluğa adım attığında, sizin geç­
miş ve gelecek olarak algıladığınız her şey, sizinle birlikte­
dir. Gerçekten.
S; D ö rd ü n cü -yo ğ u n lu k la n eyi k a s te d iy o rs u n u z ,
lü tfen a ç ık l a r m ısın ız?
P'taah: Tabii. Aslında bu sadece bir isimden ibarettir.
Şu "Yeni Çağ" hareketi içindeki herkes yoğunluklara numa­
ra vermekle meşgul. Ve sizin bildiğiniz tek yoğunluk bu ol­
duğuna göre, ona ne isim verdiğiniz önemli değil. Ona dört-
yüz-altmış-dördüncü yoğunluk diyebilirsiniz. Fakat bunun -
bilimsel açıdan- ne anlama geldiğine gelince, bu, Dünya'nın
ve üzerindeki insanlığın bir devresel değişim sürecine girdi­
ğini anlatır, ki tüm şu "Yeni Çağ" konulan da bununla ilgili­
dir. Bu dönemde değişim için duyulan samimi arzu, ateşli
bir özlem bunu yaratmaktadır. Anlayacağınız, bu devasa bir
daire gibidir, onu siz istiyorsunuz, ve o olma yolundadır. Ona
kavuşuyorsunuz. Ve bu değişim gerçekleşirken, titreşim fre­
kansı, enerji -sizler hepiniz busunuz, eneıji bir titreşim, bir
frekanstır- daha yüksek bir frekansta titreşecek. Gitgide,
durmadan artan bir hızla. Bilim adamlarınız ışığın en yük­
sek titreşimli yoğunluk olduğuna inanırlar. Madde en ağır
yoğunluktur; yani sizin bir kaya dediğiniz, ya da Yerküreniz
en ağır yoğunluktadır. Sizin fiziksel terimlerinizle, en yük­
sek frekans olan saf düşünce ile en düşük frekans arasındaki
fark bilinçtir. Maddeyi yaratan bilinçtir, maddeyi değiştiren
de. Böylece, sizin zam anınızla çok kısa bir süre içinde gele­
cek olan bu dönemde Yerküre konum ve hal değiştirecek; in­
sanlığın bilinci genişleyecek, genişleyecek ve o daha yüksek
bir yoğunluğa ulaşacak, yani insan bedeni hafifleyecek ve o
ışık üretecek. İşık bedenler. Yerküre de ışık içinde yüzecek,
çünkü daha önce de söylediğim gibi, her bir atom ve m olekül
kendi varlığından ışık yayacak. İşte böylece, biz dördüncü-
yoğunluktan söz ederken, bu değişime girişten söz ediyoruz.
S: Şu h a ld e , eğ er d o ğ ru a n lıy o rsa m , o z a m a n a s ­
lın d a en d işelen ecek h iç b ir şey yo k d e m e k tir . Y an i, so ­
n u ç ta h e r şey ta m a n la m ıy la g ü z e ld ir .
P'taah; Pek sonuçta bile değil. Onu hemen şu anda çok
güzel buluyoruz.
S; Y eterin ce iyi. B u n u k a b u l ed iyo ru m .
P'taah; Çünkü, bakın, bir gelecek yoktur. Bu yüzden,
her şeyin daha iyi hale gelmesini beklemenin de bir anlamı
yok. Daha iyi hale gelmeyecek. Sizin "ne zaman" mutlu ola­
cağınızı söylemenin bir anlamı yok. Gelecek yok, sevgili dost­
lar. Sadece, ŞİMDÎ var. Siz, "şimdi" olan her bir an içinde ya­
rınlarınızı inşa etmektesiniz, ve eğer yarınlarınızı, gelecek
olan değişimlerin korku ve dehşetiyle inşa ediyorsanız neyi
tezahür ettireceğinizi sanıyorsunuz? Neyi yaratacağınızı sa­
nıyorsunuz?
S: A cı ve ıs tır a p .
P'taah: Doğru. Öyleyse, şu anda sizde olanın nefis bir
güzellik olduğunu bilerek korkusuz olun. Siz enfes bir güzel­
liğe sahipsiniz. Siz tanrısal bir ifadesiniz. Her bir veçheniz.
Her bir düşünceniz. Bu ŞİMDİ'dir, sevgili varlıklar. Bu ŞÎM-
DÎ'dir Başka hiçbir şey yoktur. Geçmişinizin prangalarını şu
anda kucaklayarak, geleceğinizi sevinç ve kahkaha ile yarat­
mak gerek, güvenli bir evrende yaşadığınızı bilerek; hiçbir
şeyin size zarar veremeyeceğini bilerek. Sizler özgür ve ege­
men varlıklarsınız.
S; (K ) E ğ e r y a r g ıla m a k s u r e tiy le b ir h a s ta lık y a ­
r a tm ış s a k , ve o h a s ta lığ a h a n g i y a r g ım ız ın n ed en ol­
d u ğ u n u -b ilg i iste m e m ize ra ğ m en - b ilm iy o r s a k , o y a r ­
g ıy ı n a s ıl g id e re c e ğ iz?
P'taah: O hastalığı ya da o olumsuzluğu sevebilirsiniz.
Varlığınızın Tann/Tanrıça'sından o bilginin belli edilmesini
isteyebilirsiniz, ve o size belli edilecektir. Bakın, hiçbir şey
taşa yazılmış, yani değişmez değildir, ve o hastalığın yara­
tılmasına yol açmış olan her bir duyguyu bilinçle tanımla­
mak da gerekli değildir. Çünkü neden sadece tek bir duygu
değildir, pek çoktur. Sizin ıstırabınız -ki bu daima sizin ge­
çersiz kılmanızın acısıdır- tek bir durumdan kaynaklanmış
değildir, o birçok durumun bileşiminden kaynaklanır. Her
biri bir diğerinin üstüne inşa edilmiştir, öyle ki insanlık ıs­
tırabın batağında kaybolmuştur ve iplikleri bulup çözmesi
olanaksız hale gelmiştir. Bu her zaman böyle değildir, fakat
çoğu zaman böyledir, ve bu da pekâlâdır. Bakın, hastalığı
çok yargılarsınız ve hepiniz büyük bir çaresizlik içinde on­
dan kurtulmayı istersiniz. Ve siz geçersiz kılmaya çalıştığı­
nız şeyi güçlendirmiş olursunuz. Çok karmaşık bir iş, öyle
değil mi- Çiledeki her bir ipliği tanıyıp tanımlamak gerek­
mez. Sadece, bedendeki hastalığa acının, ıstırabın neden ol­
duğunu kabul ve tasdik edin ama hastalığı geçersiz sayma­
yın. Hastalık gerçekten geçerlidir ve o da tanrısal ifadedir.
İçinde, kuşkusuz, o bilgelik incisinin bulunduğunu bilerek,
onu da kucaklamak gerekir. Siz lotusu kucaklamadıkça,
içindeki mücevheri meydana koyamayacaksınız. Ancak böyle
şifayı gerçekleştirebilirsiniz. Orayı burayı kazarak, şunun ya
da bunun altında küçük, önemsiz nedenler keşfetmek için
uğraşmaya gerek yoktur; sadece onun var olduğunu ve ge­
çerli olduğunu kabul ve tasdik etmek yeter. Kendinizi sevme­
ye başladığınız zaman, ve kendinizle sevinç, barış ve uyum
içinde olduğunuz zaman, işte o zaman her şey değişecek.
S; (K) Y ıld ız h a lk la r ın ın bu yöreye g e ld ik le r in i
s ö y le d in iz . B iz o n la n ...
P'taah: Ah, işte bunu bekliyorduk! (Gülüşmeler.)
S: O n la rla te m a s k u r a b ilir m iy iz, ve bunu n a s ıl
y a p a r ız ?
P'taah: Bu mümkündür, muhtemeldir. Her şey olanaklı
ve olasıdır. Zaten temas etm iş olmadığınızı nereden biliyor­
sunuz, sevgili dost?
S: H a tırla m ıy o ru m . B ilin ç li o la r a k , tem a s e ttiğ im i
sa n m ıy o ru m .
P'taah: Pekâlâ. (Şakacılıkla:) İşte bunun için bana sa­
hipsiniz. Şimdi, her şey uygun zamanı geldiğinde olur. (D ik­
katini, o hanım ın yanında oturan bir erkeğe yönelterek:) Öyle
değil mi, aziz dost?
S: K u la ğ a y a b a n c ı g e lm iy o r .
P'taah: Siz ikinizin yan yana oturmanız ilginç. (Dinleyi­
ciler gülüşürler, çünkü her ikisinin de küresel değişimin ger­
çekleşmesini sabırsızlıkla bekledikleri bilinmektedir.)
S: B ir lik te -y a ra tm a , s a n ır ım .
P'taah: Her ikiniz de bir ışın-gemisi* içinde uzaya gö­
türülmeyi özlemle istiyorsunuz, değil mi? Burada çoğunuz bu
özlem içindesiniz. Ve bu pekâladır, bunu düşünmeniz sizin
için hoş bir eğlence. Bununla birlikte, size şunu söyleyece­
ğim: Eğer bu sizin realitenizde gerçekleşmiş olsaydı, bu dö­
nüşüme uğratılması gerekecek bir korkuya neden olabilirdi.
Her şey uygun vaktinde olur. Biliyorsunuz, başka dünyalara
m ensup kardeşlerinizle yüzyüze görüşm elerinizin olağan hale
geleceği vakit artık çok yakınlaşıyor. Onlar sizi bekliyorlar.
*Işın-gemisi: Pleiades ana-gem isi ile D ünya arasın d a sefer yapan taşıt.
Sevgili dostlar, bu akşam için vakit tamam. (Bu a kşa m ­
ki toplantıya gelm ek için uzun bir yol katetm iş ve celse sıra­
sında uyuyup kalm ış olan bir erkek dinleyiciye hitapla:) Ge­
lecek hafta bir daha deneyeceksiniz, dostum.
S; E vet, öyle y a p a c a ğ ım .
P'taah: Uykuya daldığınız için kendinizi yargılamayın.
Biliyor musunuz, aslında hiçbir şey kaybetmiyorsunuz, bura­
da, fiziksel bedeniniz içinde olsanız da, olmasanız da.
(Her zam anki gibi, P'taah ev sahiplerine teşekkür eder:)
Güzel ev sahiplerimiz, hepimizin burada, bu huzur ve barış
dolu yerde toplanmamıza izin verdiğiniz için sizlere gerçek­
ten teşekkür ederiz. Biliyor musunuz, sizler -her biriniz- bu­
radan giderken, bu birleşimden sonra, bu huzur ve barışı be­
raberinizde götürüyorsunuz. Siz yürek hafifliğini başka yer­
lerde bir araya geldiğiniz dostlarınıza götürüyorsunuz, ve şu
anın duygusunu taşıyan enerjiyi çevrenize yayıyorsunuz. Ve
siz kendi içinizdeki pek de uyumlu olmayan bir alana girdi­
ğinizde, biraz zaman ayırıp -Ay ışığı ya da bir ağaç altında
oturduğunuzda- bunun nasıl bir duygu olduğunu hatırlayın;
ve bu sevinç, huzur, uyum, yürek hafifliği duygusunu yeni­
den tazeleyin, böylece yüreğinizdeki rahatsızhk kucaklanmış
olsun. O aslında sizin ışığınızla kucaklanmış olacak ve sizin
gerçek kimliğiniz yüce ve görkemlidir; ve sizi seviyoruz. Ama
unutmayın, sevgili dostlar, bunların hiçbirinde katı bir ciddi­
yet talep edilmiyor. Sevinç ve kahkaha ile ilerleyin, eğlenin,
çocukluğunuzda olduğu gibi yüreğiniz hafif olsun, hayranlık
dolu olsun. Güzel Ay'ınıza ve güzel gezegeninize şükranları­
nızı sunun. Bilin ki o gerçekte sizin bir yansımanızdır. İyi
akşamlar.
Bölüm 10

ONUNCU CELSE
30 Ekim 1991

P'taah: İyi akşamlar, sevgili dostlar.


D in le yic ile r: i y i a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah: (Belli bir erkek dinleyiciye hitap ederek:) İyi ak­
şamlar, sihirbaz. Hoşgeldiniz. Kıtanızm bu kuzey yöresini
nasıl buluyorsunuz?
S: H a rik u la d e .
P'taah: Tabii, elbette. Ülkenizin bu bölgesi hakkında
daha önce konuşmuştuk. Kendinizi bu yere getirmeniz son
derece akıllıca bir iş. Bu harika yer büyük bir dişi enerji taşı­
yor, burası Tanrıça'nın bir yeri, burası gerçekten bir şifa yur­
du -işte siz bunun için çok akıllısınız. Sizler bu yörede, kıta­
nızın bu kuzey bölgesinde yaşamayı seçtiğiniz için gerçekten
büyük üstatlar olmalısınız; ki bu daha yüksek bir eneıji ar­
zusunun, insan olm anın bilişine ve dengesine ulaşm a özle­
minin bir göstergesi olabilir. Kendi realitenizi bizzat yarattı­
ğınızı daha önce söylemiştik. O, arzu (duygu) tarafından ku­
caklanmış bir düşüncedir ki evren bu arzuyu karşılamak
üzere kendisini yeniden düzenler. Sizler aslında en güçlüsü-
nüz. Sizler, kurbanlar değilsiniz, öyle olduğunuza kendiniz
inanmadıkça; ve sizin realitenizin temel yapısı sizin inanç-
larımzdır.
Şimdi, sizler art arda enkarnasyonlarla geldikçe, genel
bir oyun plânını beraberinizde getirirsiniz. Bu demektir ki
sizin yapacağınız şey, edindiğiniz deneyimlerinizi uyum içine
sokmayı öğrenmektir ve her sefer, o daha geniş çerçeve için­
de kendi realitenizi anbean yaratırsınız. İşte bunun için size,
aslında geleceğin olmadığını, yalnızca şim d i'n in var olduğu­
nu söyledik.
Sadece şimdiki an vardır, çünkü her bir şimdiki anın
bütününden siz bir sonraki şimdi olan anınızı yaratırsınız.
Geçmişinizin prangalarına tutunduğunuz, geçmişinizde ya­
şadığınız zaman ve geleceğinizden bir şeyler bekleyip durur­
ken, şimdi'yi, şimdinizi tümüyle unutuyorsunuz. Kendinizi
kurban olmuş gibi hissetmeniz, yaşam koşullarınızın kont­
rolünü yitirmiş gibi hissetmeniz işte bu yüzdendir.
Bu büyük değişim çağında, gezegeninizin ve tabii, ga­
laksilerin de, devresel değişimleriyle ve insanlık bilincindeki
değişimle siz geçişi, mümkün olan en kolay yoldan yaratabi­
lirsiniz. Sizin geçmişiniz üzerinde düşünüp taşınarak, ve
korkunç durumların gelecekte sizi vurmasını bekleyerek
oturmanıza gerek yoktur. Burada bulunanlarınız buradadır­
lar, çünkü bu yöre Tanrıça eneıjisi ağırlıklıdır; o, eğer bunu
arzu ediyorsanız -aslında ruh düzeyinde bunu arzuluyorsa-
nız- dişi enerjinizin çiçeklenmesine ve böylece geçişin kolay
olmasına yardım edecektir. Çünkü, sevgili dostlar, geçiş'in
aslı ve esası dengeden ibarettir. Tarihinizin bu döneminde
insanlık -gerek erkek gerekse kadın cinsi- erkek enerjiyle ça­
lışıyordu. Şimdi, Tanrıça enerjisinin kadın ve erkekte korku­
suzca ileri çıkmasının, tüm insanlığın alıcı, kabul edici, izin
verici, sezgisel, yaratıcı niteliğini -akıl ile dengelenmiş ola­
rak- tezahür ettirmesinin artık vaktidir. Böylece, siz dişi ni­
teliği nasıl genişleteceğinizi öğrenmektesiniz. Aranızdaki ka­
dınlar çoğu zaman kendilerinin gerçekten dişi, kadınsı ol­
duklarına inanırlar. Ve kuşkusuz, sizler harikulade bir bi­
çimde kadınsı görünüyorsunuz; ama bakın, kadınlık tarihi -
sizin tarihinizin bu döneminde- boyun eğdirilmeye karşı ve­
rilen bir mücadele tarihidir, ve her ne zaman hayatta kal­
mak, varlığını sürdürmek üzere verilen bir mücadele varsa,
ona erkek enerji denir. Biliyorsunuz, çok yakın bir geçmişte,
kadın özgürlüğü adıyla anılan bir başkaldırı hareketi olmuş­
tu. Bu hareket sonucunda sadece bu konudaki sıkı yasalar
kaldırıldı ya da yumuşatıldı. Görüyorsunuz ya, eşitlik adına
savaşan o sevgili varlıklar erkeksi güç için savaşmaktaydı­
lar. Erkekler dişi güçten müthiş korkuyorlardı. Sizin kültü­
rünüzde, dişi eneıjiye ait olan her ne varsa ezilip tahrip edil­
mişti; o, hepinizin bildiği gibi, Ay'ın karanlık yüzüydü. Er­
kekler, içlerindeki dişi enerjinin bastırılmasından ve gemlen­
mesinden kaynaklanan suçluluk duygusunun doğurduğu
kalp kırıklığından ötürü acı çekmekteydiler. İzin vermek,
ha? İzin vermek. Ve böylece, bu değişim zamanında, dişi ifa­
deye izin vermemekle ün yapmış olan bu yer, sizin ülkeniz
ve kıtanız bu konuda inisiyatif alabilir ve öncü olabilir. Çün­
kü gerçekten, öncülük bu ülke için olası bir realitedir.
Daha önce de söylediğimiz gibi, sizler hepiniz değişim­
lere tanık olmak ve yardım etmek için bu zamanda bu geze­
gende enkarne oldunuz. Ve biz, bu ülkenin morfojenik enerji­
sini okuduğumuzdan, Avustralyalılar'ın birçok bakımdan
kendilerini geride bırakılmış gibi hissettiklerini biliyoruz.
Sevgili varlıklar, bu böyle değildir. Siz geride bırakılmış ol­
madığınız gibi, aslında, bir ileri adım atıp, gezegeninizi ay­
dınlatma gücüne de sahipsiniz. Burada bulunan her biriniz
gönlünüzdeki alevi, ışık için duyduğunuz özlemi, samimi ar­
zuyu tutuştururken, arzuladığınız şeyi yaratmaktasınız. Fa­
kat biliyorsunuz, bütün bunlar sizinle başlar. Tek tek her bi­
rinizle ve hepinizle! Öyleyse, sevgili dostlar, yine dönüp dola­
şıp o aynı eski iç sıkıcı öyküye geliyoruz: siz, gerçekten evre­
ninizin merkezî güneşisiniz. Ve siz her bir veçhenizin ışık ta­
rafından -ışığınız tarafından- kucaklanmasına izin verdikçe,
öylece ruhunuzun arzusunu yerine getireceksiniz.
Şimdi, bu kez sorularla başlayacağız. Yine, burada çok
kişisiniz, ve eğer sorularınız yoksa, pekâlâ, "kutlarız" diye­
ceğiz ve birazdan ayrılacağız fGülüşmeler.)
.S: (E) P 'taah , A v u s tr a ly a 'n ın ve ö ze llik le d e bu
K u ze y b ö lg esin in g ü v e n li b ir y e r o ld u ğ u n u sö y le m işti­
n iz. B u n u b ir a z d a h a a y r ın tılı o la r a k a ç ık la y a b ilir m i­
sin iz? B u ra s ı fiz ik se l b a k ım d a n m ı g ü v e n lid ir , y o k sa
bu e n e r jin in çoğu bu yö reye u y g u la n d ığ ı için mi?
P'taah: Sevgili dost, güvenli olmayan hiçbir yer yoktur.
Siz güvenli bir evrende yaşıyorsunuz, bunu bilseniz de, bil­
meseniz de. Yani, bunu iyice açıklığa kavuşturalım. Geçmiş
yıllarda, size güvende olmadığınızı söyleyen büyük ürkütme
taktikleri kullanılmıştır. Siz Yerküre değişikliklerini kaste­
diyorsunuz, değil mi?
S: E vet, öyle.
P'taah: Deprem, dev dalgalar, yanardağ patlamaları de­
nilen Yerküre değişiklikleri gezegeniniz üzerinde şimdiden
başlamış bulunuyor. Bu kesinlikle ürkünç bir şey değildir,
kutlanması gereken bir şeydir bu, Tanrıça'nın uzanıp gerin­
mesi, yenilenmesi, hazırlanması olayıdır. Şimdi diyeceksiniz
ki: "Peki, ama bu olaylarda yaşamlarını yitiren insanlar ne
olacak, ve çiftçiliğin yapıldığı yerlerdeki sel felaketlerine ve
ayrıca hastalıklara ne demeli?" Pekâlâ, gezegeniniz üzerinde
birçok insan var, güvenliksiz bir evrende yaşadığına inanan,
işte onlar bu karışıklıkları, bu sarsıntılı olayları deneyimle-
mek üzere buradalar. Ama, eğer siz gerçekten güçlü bir var­
lık olduğunuzu kalben biliyorsanız, o zaman bilirsiniz ki
ölüm diye bir şey yoktur, o bir illüzyondur. Birçoğunuz
"büyük olay"dan önce öleceğinizden ve dördüncü-yoğunluk
realitesini deneyimleyemeyeceğinizden korkuyorsunuz. Pe­
kâlâ, onu kaçırmayacaksınız. Size söz veriyorum.
Güvenliksiz yer diye bir şey yoktur. Eğer yaşadığınız ya
da ziyaret ettiğiniz bir yörede bir tür âfet olursa, ve eğer siz
içinizde denge haline, değişim sevincine, güvenlik bilgisine,
hayatın sadece sağ kalmaktan daha fazla bir şey olduğu bi­
lincine sahipseniz, sizin o olay yerinde olmayacağınızı göre­
ceksiniz, o âfet ne denli büyük olursa olsun. Bu böyledir.
Âfet de aslında büyük bir fırsattır, bu Tanrıça'ya tanık ol­
maktır, bu her birinizin içindeki Tannça'nın bir yansıması­
dır. Çünkü, siz Tanrı/Tanrıça'siniz, Tüm-Varolan'ın yansı­
malarısınız. O yukarıda bir yerde oturan sakallı "yaşlı Tan­
rı" imgesini.aklen reddediyor olsanız da, sizin kültürünüzde.
Kaynağın, Tüm-Varolan'ın dengeli bir parçası olan Tanrıça
enerjisi, dişi enerji çoğunuz tarafından daima yadsınmıştır.
Siz gerçek kimliğinizin tezahürüne daha ve daha çok izin
verdikçe, öylece Tanrıça da ortaya çıkacak.
S: (K) Ş im d i g e lm e k te o lan d e ğ iş im le r k o n u su n d a ,
bu g r u b u n b ilin c i bu değ işim e n a s ıl y a r d ım c ı o la ca k ?
P'taah: Sizler tecrit edilmiş, yalıtılmış halde değilsiniz,
ve herhangi bir grup insan, herhangi bir nedenle bir araya
geldiğinde, en uzak galaksilere ulaşabilecek enerji bantları
yaratır. Siz ayrı ayrı değilsiniz. Elbette, değişime yardımcı
oluyorsunuz, bu hepinizin arzu ettiği şeydir. Bakın, yalıtıl­
mış olmadığını gerçekten anlamak insanlık için çok zordur.
Sizin bir fiziksel bedeniniz olduğu, ve onun başka fiziksel be­
denlerden ayrı olduğu doğrudur, onları birleştirmek için giri­
şilen bir sürü uğraşma didinmelere rağmen. (Gülüşmeler.)
Fiziksel bedeninizin bittiği yerde siz bitmiş olmazsınız. Siz
bitmezsiniz -size bir son yoktur. Zaman zaman bunu düşün­
meniz gerekir, sevgili dostlar. Siz bedeninize dokunabilirsi­
niz, özellikle eller ve ayaklar gibi uzantılara, ve şöyle diyebi­
lirsiniz: "Ben burada bitmiyorum." Ve böyle yaparken, her
bitkiye, her hayvana, her insana ve orada olmayan birçokla­
rına -fiziksel bedenleri olsun ya da olmasın- dokunduğunuzu
simgelemek üzere kollarınızı yukarı ve yana doğru genişçe
açabilirsiniz. Bilin ki siz bütün realite boyutlarından, olası
realitelerden geçerek sonsuzluğa uzanıyorsunuz. Siz aslında
en kuvvetlisiniz, bunu bilin. Ve çok güzelsiniz.
S: (E) B u ta b lo d a u z a y lı k a r d e şle r im iz n a s ıl y e r
a lıy o r, g e le c e k d e ğ iş im le rle ilg ili o la ra k ?
P'taah: Herkes kendi değişikliklerini deneyimleyecek.
Ama bakın, sizin zamanınızda çok uzun devirler boyunca hiç
değişim olmadığını düşünmenizi istemiyoruz, çünkü sizin re­
alitenizde her şey her an değişmektedir. Bu seferki değişim­
de biraz hayhuy (aşın telaş) olmasının nedeni, çoğunuzun
onun bir âfet halinde (kıyamet günü gibi) gerçekleşeceğine
inanmanız ve insanların pek çoğunun 4 a geride hiçbir şey
kalmayacağına, insanların kendilerini ve gezegenlerini yok
edeceklerine inanmalarıdır. Pekâlâ, olay bu şekilde olmaya­
cak. Siz seçtiniz. Yıldız halkları da kendi gelişim ve değişim­
lerini geçiriyorlar, fakat biliyor musunuz, çoğu tarafından bu
değişimler şimdiden biliniyor. Bu uzay/zaman sürekliliği dı­
şında bulunan varlıkların çoğu için, bu onların çeşitli olası
realitelerinde önceden neleri yaratmış olduklarını ve sizin
neleri yaratmakta olduğunuzu biliştir. Bunun basit açıkla­
maları aştığını anlıyoruz. Ancak, bu konuyu sizin anlayabil­
meniz için çok basit tutmayı ve böylece sözlerimizi sizin an­
layış çerçeveniz içine sığdırabilmeyi arzulasak da, aynı za­
manda sizin zaten bilen daha 3mce yanınıza da hitap etmek­
teyiz. Size daha önce "zamansızlık"tan ve olası realitelerden
söz etmiştik. O nedenle bu kez fazla ayrıntıya girmeyeceğiz.
Fakat tüm bunları kendi bilinçlerinde gerçekten anlayan
varlıklar vardır.
S: (E) D ü n ya g e ze g e n i h a k k ın d a sö y le d ik le r in iz in
d o ğ r u ltu s u n d a -onun e n e r ji o la r a k b ir d iş i p r e n s ip te ­
z a h ü r e ttir d iğ i- D ü n ya g e z e g e n in in d iş i b ir ruh p r e n s i­
b i o ld u ğ u d o ğ ru m udur?
P'taah: Doğrudur.
S: Ve G ü neş B a b a b ir e r k ^ p r e n s ip o lm a lı?
P'taah: Doğru.
S: O z a m a n , g e ze g e n d e k i d iş i p r e n s ib in b a ş ta g e ­
len te z a h ü rü n ü n y a r a tm a o lm a sı g e r e k iy o r , öyle mi?
P'taah; Doğru.
S: Ş u h a ld e , g ü n e ş s is te m im iz d e b ir e rk e k /d işi
e n e r jile r d e n g e si m evcu t o lm a lı.
P'taah: Bu olacak. Bu, gelmekte olan değişimlerin bir
parçasıdır. Ve insanlık, daha genişlemiş farkındalığa -geniş­
lemiş bilince- böylece varacak, böylece istediği zaman Tanrı­
ça eneı^isine, dişi enerjiye, dişi prensibe -negatif güce- ulaşa­
bilsin diye. Tüm insanlık, cinsiyetler her ne olursa olsun, bu
izin ve kabul haline ulaşacak, böylece bu denge kurulacak.
Anlıyor musunuz? Ve titreşim frekansında bir sıçrayış yara­
tan, işte bu kutbiyetlerin dengesidir.
S.' (E) E rk e k ve d iş i e n e r jile r d e n g e h a lin d e o ldu ğu
z a m a n , bu ş im d i o ld u ğ u n d a n d a h a çok m u tlu lu k y a r a ­
ta c a k d e rse k , d o ğ ru o lu r mu?
P'taah: Sevgili dostum, daha az olamazdı. (Dinleyenler­
den hüzünlü gülüşler.)
S: D iğ e r so ru m şu: B izim , b a ş la n g ıc ı ve son u o lm a ­
y a n e z e li ve e b e d i v a r lık la r o ld u ğ u m u zu sö y le y e b ilir
m iyiz?
P'taah: Elbette. Siz sonsuz olan tanrısallığın yansımala­
rısınız.
S: T e şe k k ü rle r.
S: (E) G elm ek ü zere o la n d e ğ iş im le re y a r d ım c ı
o lm a k iç in b iz im y a p a b ile c e ğ im iz p r a ti k b ir şey v a r
mı?
P'taah: Elbette. Kendinizi olduğunuz halinizle sevin.
Herhangi birinizden beklenen bundan ibarettir. (Çok y u m u ­
şak bir sesle:) Kendinizi olduğu gibi sevin. Bilmiyorum, bu
size neden o kadar zor geliyor. Ben sizi olduğunuz gibi sevi­
yorum.
S; (K) Yine d o ğ a l â fe tle r e ve a y r ıc a p a r a le l r e a lite ­
le r im iz e g e r i dönecek o lu rsa k : Ş im d i b u ra d a b u lu n u ­
şu m u z, ve ne g e ç m iş im iz in ne d e g e le c e ğ im izin o lm a y ı­
şı, b izim g e rç e k te o â fe tle r in d e iç in d e n g e ç ip g e ld iğ i­
m iz i k a n ıtla r , öyle m i?
P'taah: Doğru, aziz dost.
S: (E) S iz d iş i y a d a n e g a tif e n e rjid e n söz e ttin iz .
N e erk ek ne de d iş i o la n , n ö tr e n e rji d iy e b ir şey v a r m ı­
d ır?
P'taah: Sevgili dost, buna mükemmel denge denir.
(Bu toplantılara yeni katılan bir başka erkek dinleyici:)
S: P 'ta a h , bu to p la n tıla r ı K u ra n d a 'd a * y a p tığ ın ız
iç in te şe k k ü rle r. 1992 O ca k a y ın ın o n b irin d e (11:11 A k-
tiv a sy o n u ) in sa n lık a ile s i iç in bü yü k b ir s p ir itü e l m e­
z u n iy e tin g e rçe k leşe c e ğ i h a k k ın d a b irçok h a b e r g e li­
yo r. S iz in p e r s p e k tifin iz d e n , s iz c e bu k e sin lik le d o ğ ru
b ir ta h m in m id ir, ve b iz bu n u bu ş e k ild e d e s te k le m e li
m iyiz?
P'taah: Doğrudur, fakat bu aslında öylesine büyük bir
olay da değildir. O aslında son devrenin başlangıcıdır ve bu,
genişlemeyi hızlandırıcı diyebileceğiniz bir armonik frekansa
sahip ışığa endeksleniştir; frekans yükseltmek için. Bununla
birlikte, şunu kesinlikle söyleyebiliriz: bunu kutlayın. Diye­
ceğiz ki bunu her gün kutlayın; ve elbette, bu tarihte pek çok
insan bu değişimi enerjiyle desteklemek üzere toplanacak.

* P 'taah celseleri, K uranda köyünün yaklaşık 8 km. batısında y ap ılm ak ta­


dır. A vustralya yerlilerinin dilinde K uranda, "R uhlann buluşm a yeri" a n la ­
m ına gelen bir sözcüktür.
Bu başlıbaşına harikulade bir şeydir ve onun içinde yer al­
mak harikulade bir şey olacaktır. Bununla birlikte, sevgili
dostlar, şunun da farkında olmalısınız ki birçok hokus-pokus
vardır ve herkes "Fakat neyin doğru olduğunu nasıl bilebili­
rim?" diyecek. Biliyoruz ki belli bazı insanlar, "Eğer bu ener­
ji değişiminde yer almayacak olursanız mutlaka sınıfta kal­
maya mahkûmsunuz," anlamında şeyler söylüyorlar. Biz de
diyeceğiz ki bu çok büyük bir abartmadır, belki de bir kurun­
tudur. Biliyorsunuz, insanlığı bir bilinç sıçramasına sevket-
mek üzere kullanılan ürkütme taktikleri aslında kendi ilke­
sine ters düşer. Anlıyor musunuz? Bir şeyin sizin için gerçek
olup olmadığını bilmenizin yolu, sizin nasıl hissettiğinizdir.
Barometre odur. O size nasıl geliyor? Ve sözler size ulaştığı
zaman, siz "Bir dakika, bu benim kalbime gerçek gibi gelmi­
yor," dediğinizde, işte gerçek olan budur, yani sizin kalbinize
gerçek gibi gelmeyişi doğru olandır. Yargı hakkında ve ayırt
etme hakkında konuştuk. Siz neyin gerçek olduğunu daima
bileceksiniz. (Bu noktada P 'taah bir ara verilmesini ister.)
(O tuz dakikalık bir dinlenm eden sonra, dinleyiciler tek­
rar toplanırlar.)
P'taah: Sevgili dostlar, devam ediyoruz. Sorular?
S: (E) S ize d a h a ön ce K u tu p la r 'ın önem i ve g e le ­
cek d e ğ iş im le rle iliş k is i h a k k ın d a b ir soru so r m u ş ­
tu m .
P'taah: Doğru. Şimdi, bir sorunun daima birçok yanıtı
vardır. İşte biz de Kutuplarınız'la ilgili olarak biraz şundan
biraz bundan söz edeceğiz. Kuzey ve güney kutbu, sizin tari­
hinizde, boyutlar-arası geçiş kapıları olagelmiştir. Manyetik
kutup. Bu sadece tek bir nokta değildir. O daima birbirleriy-
le teması sürdürmüş ve galaksiler-arası yolculuklar yapmak
için bu geçitleri kullanagelmiş olan yıldız halkları ile iç-Dün-
ya halkları için bir giriş kapısı gibidir. Değişimler sırasında,
gezegeninizin elektromanyetik enerjisinde yer ve yön değiş­
meleri oldukça, bu geçitler de yer değiştiriyor. Yani -sadece
kutuplarınız için değil, fakat gezegeninizdeki başka bölgeler
için de- geçitlerin yerleri, fiziksel anlamda yeniden belirleni­
yor. Ve insanlığın bilinci genişledikçe bu geçitler de gitgide
daha çok genişliyor. Sizin tarihiniz boyunca bu geçitlerden,
başka uzay ve zaman boyutlarına yolculuk yapan insanlar
olmuştur. Ve böylece, olacak olan şudur: fiziksel anlamda
çok dar olan bölge gitgide genişleyecektir; bununla birlikte,
bu giriş kapılan sadece fiziksel değildir. Denilebilir ki bu ka­
pıların anahtarları sizin içinizde yatmaktadır. Bir Bermuda
Üçgeni vardı. O artık işlemiyor. Ancak, gelecek yirmi yıl için­
de bu kapı gitgide genişleyerek -değişimi belli edecek şekil-
de- Yerküre'yi çevreleyecek kadar büyüyecek. Şunu da söyle­
yeceğiz ki şimdiki halde sizin bilinciniz, gerçekte, kapılar gi­
bi, bir yer işgal etmiyor ve bir zamanla sınırlı değil. O uzay
ve zaman ötesidir, ve daha önce de söylemiş olduğumuz gibi,
sizin katı bir kütle olduğuna inandığınız gezegeniniz, gerçek­
te aynı yeri -fakat farklı zaman sürekliliklerinde- işgal eden
birçok Yerküre'dir. Bilimkurgu edebiyatında anlatılan, bu
geçitler içinde zamanda yolculuk denilen şey gerçeğe son de­
rece uygundur, çünkü sizin zaman olarak algıladığınızın
içinde yolculuk yapmak için kendi bilinç enerjinizle bu kapı­
ları kullanabilirsiniz. (Takılarak:) Bu gece değil, sevgili dost­
lar.
S: N e y a z ık .
P'taah: Fakat yine de, eğer gerçekten isterseniz, öyle
olabilir.
S: (K) B a n a öyle g e liy o r k i k e n d i d u y g u b e d e n im izi
a r ın d ır a r a k . Y e rk ü re'n in du ygu b e d e n in in te m iz le n m e ­
sin e d e y a r d ım c ı o lu yo ru z.
P'taah: Elbette ki, sevgili dost.
S: B u k o n u d a ve g e zeg e n in n a s ıl p a r ç a s ı o ld u ğ u ­
m uz h a k k ın d a b ir a z k o n u şu r m usunuz?
P'taah: Çünkü hiçbir şey birbirinden ayrı değildir. Ve
sizin kendi dışınızda gibi algıladığınız her şey, size kendinizi
yansıtan bir aynadan başka bir şey değildir, ve gezegenini­
zin üzerinde kaos ve yıkım denilen olaylar aslında insanlığın
içindeki yıkımı yansıtmaktadır. Ve siz kendinizi gitgide daha
çok kabul edip geçerli kıldıkça, sevdikçe, sizin algılayışınıza
göre kendi dışınızda bulunan her şey de öylece değişecek.. Siz
her bir veçhenizi tanrısal ifade olarak kabul edip kucaklaya-
bildikçe, aynaya bakabilir ve BEN OLAN TANRI'ya bak­
makta olduğunuzu bilebilirsiniz, kendinize aşık olabilirsiniz
ve böylece gezegen bu sevgiyi yansıtacaktır. Böylece, gezegen
Lemurya* zamanından bu yana hiç bilinmemiş şekilde geli­
şip çiçeklenecektir.
S: (K) Son s a v a şta n bu y a n a , e le k tro m a n y e tik
e n e r jin in işle v i, z a m a n d a y o lc u lu k , y e ry ü zü n d e vu ku
b u lm u ş p e k çok şey h a k k ın d a g itg id e a r ta n b ilg ile r
a ç ık la n ıy o r . Ö rn eğin , P h ila d e lp h ia D en eyi g ib i. Ş im d i
in s a n la r bu p r e n s ip le rle , d ış s a l o la r a k , m a k in e le r k u l­
la n a r a k u ğ r a ş ıy o r la r. B ilg im iz a r ttık ç a , bu n u m a k in e ­
le r o lm a d a n , sa d e c e b ilin ç e n e r jim iz le y a p a b ilir m iyiz?
P'taah; Elbette. Şimdi, farklı bir makine türü gelişecek,
kristal teknolojisi ki bu sizin zamanınızda çok yakında orta­
ya çıkacak. Ama, daha önce de söylediğimiz gibi, kristal tek­
nolojisi aynı zamanda muazzam bir büyüteçtir. Böylece, eğer
düşünce gücüyle işleyen bu makineler ve enerjiler sizin at­
mosferinize salınacak olurlarsa, yani korku enerjisiyle hare­
kete geçirilecek olurlarsa -ve biz diyeceğiz ki sevgi olmayan
her şey korkudur, güç tutkusu da dahil olmak üzere, ki o
zaten güçsüz olma korkusundan başka bir şey değildir- o za­
man bu enerjiler sizin gezegeniniz üzerine salındıklarında,
onlar sizin en çılgın rüyalarınızda bile görmediğiniz kadar

*Lemurya, A tlantis devrinden önce Pasifik'te, H in t O kyanusu bölgesinde


v a r olm uş eski bir k ıtad ır ki A vustralya onun b ir kalıntısıdır.
büyütülmüş olacaklar; o zaman, bu büyük bir yıkıma yol aça­
bilir. İnsanlığın bilinçli eneıjisi sevgi ve ışıkla eş-titreşime
varıncaya dek bu teknolojinin ertelenmesi tercih edilir. Böy­
lece, bu kristal teknolojisi sadece bu gezegende değil, fakat
birçok evrende de enerjileri büyüteceğinden, bu büj^me bir
sevinç, ışık, sevgi ve kahkaha tezahürü haline gelecek. Bilim
adamlarınız bununla yıllardan beri oynuyorlar ve sizin bi­
limsel topluluklarınızda pek çok gizli bilgi mevcut. Yıldız-
halklan birçok bilim adamınızla temas kurmuştur ve bu te­
mas halen de sürdürülmektedir. İnsanlığın uzaylılarla temas
halinde bulunm adığı bir zam an asla olm am ıştır ve şimdi,
gerçekten, gezegeninizde birçok uzaylı varlık vardır ve ken­
dileri de bunun bilincindedirler.
S; (K) P le ia d e s lile r 'in te k n o lo jile rin i b a z ı b ilim
a d a m la r ım ız la p a y la ş tık la r ı sö y le n m iştir. B u te k n o lo ­
j i y i p a y la ş a n la r b ilin ç y ö n ü n d e n b izim böyle ile r le m e ­
lere h en ü z ta m h a z ı r o lm a d ığ ım ız ı d a b iliy o r la r m ıy ­
dı?
P'taah; Elbette. Fakat insanlar bu teknolojinin büyük
bir bölümünü kullanma yeteneğine henüz sahip değiller. Bu
vakte kadar yapılan deneyler gerçekte çok basitti. Gelecek
olan çok daha fazlası var.
S: S iz b izim le ne k a d a r çok şey p a y la ş ıy o r ve b ilin ­
c im iz i g e n işle tm e m iz e y a r d ım c ı o lu y o rsa n ız, b e n im te k ­
n o lo jiy i b ilm e iste ğ im d e o k a d a r a z a lıy o r . B ilm ek ,
evet, fa k a t...
P'taah: Sevgili dost, bilmecenin parçaları hakkında du­
yulan merak karşı konulmaz bir şeydir ve bu pekâlâdır. O
harika bir şeydir ve çok yaratıcıdır. Ancak, bir arada bulun­
duğumuz her akşam size söylediğim gibi: daima, daima o si­
ze geri döner. Siz biliş haline ulaşmıyorsanız -ki bu bilişin
akıl ile, başınızın içindeki bilgisayarla hiçbir ilgisi yoktur,
kalbinizin bilişidir bu- o zaman siz kim olduğunuz hakkında­
ki inanç yapılarınıza saplanıp kalmışsınızdır, direnişlerinize
(izin vermemenize) saplanıp kalmışsınızdır. Her bir veçheni­
zin, her bir düşüncenizin, her bir eyleminizin deneyimlene-
cek bir tanrısal ifade olduğunu kabul etmeme haline sapla­
nıp kalmışsınızdır. Acı ve ıstırabı yaratan sadece sizin yargı-
nızdır, hepinizin kalp kırıklığı yüzünden ölmekte olmanızın
nedeni sizin yargınızdır, sevgili varlıklar.
S; (E) Ben y e ry ü z ü n d e k i p ir a m itle r h a k k ın d a d a ­
h a çok b ilg i ed in m ek istiy o ru m . O k ü lt, p ir a m itle r ve
u z a y d a n g e le n le r a r a s ın d a b ir b a ğ la n tı old u ğ u n u s a ­
n ıyo ru m .
P'taah: Elbette.
S: P ir a m itle r d e n ne ö ğ re n e b iliriz?
P'taah: Aslında şu sıralarda hiçbir şey, çünkü o teknolo­
ji insanlığın belleğinden silinmiş durumda. Belleğinizi can­
landırmanızın yolu, genişlemiş bilinç haline ulaşmanızdır, o
zaman gezegeninize ait tüm bilgi, gezegeninizin ve birçok ev­
renin tüm tarihi ortaya çıkacak. Biliyor musunuz, tekmil iş
sizin şu gönül gücünüzde. Mesele aslında teknolojide değil.
Mesele, aslında, bilmecenin bir araya getiremediğiniz parça­
larında değil. Biz elbet ki hayali bilmece parçalarını kovala­
manın zevkli ve heyecanlı olduğunu kabul ederiz -o çok eğ­
lencelidir- ve bu konuda hiçbir yargı yoktur, sevgili dost. Bu
harikulade bir arayıştır, fakat sizin ne yaptığınızın önemi
yoktur- sadece nasıl olduğunuzun önemi vardır.
S; (K) B u e n k a rn a sy o n u m u zd a , b iz titr e ş im le r im i­
z i, ö lm e m ize g erek k a lm a y a c a k k a d a r y ü k s e lte b ilir m i­
y iz?
P'taah; Bu kesinlikle mümkündür.
S: Bu k o n u d a b ir a z d a h a a ç ık la m a y a p a b ilir m is i­
n iz?
P'taah: Fakat bu konuda daha önce konuşmuştuk. Sizin
bedeninizin o kadar çabuk ölmesinin tek nedeni onun ölmek
zorunda olduğuna inanm anızdır. En dipte yatan neden bu-
dur. Sizler bedenlerinizi korumak için büyük bir çaba için­
desiniz. Bedenlerinizin nasıl iyi işlemediği saplantısı içinde­
siniz. Kapabileceğiniz bütün o tohumlar (mikroplar) konu­
sunda saplantınız var. Fakat siz kendiniz bir tohumsunuz.
Gerçekten, sevgili varlıklar, siz çok-bojoıtlu evrenlerin bir
makro-molekülüsünüz. İşte siz o'sunuz. Siz bir şey (mikrop)
kapmacasınız. S iz kurbanlar değilsiniz. Normal ömürleri en
az bin yıl olan başka yerlerdeki insan türleri ile kıyaslandı­
ğında siz gerçekten bebek sayılacak bir yaşta ölüyorsunuz.
Böylece, eğer bedeninizi işler halde tutmayı gerçekten isti­
yorsanız, o zaman bedeniniz hakkındaki, bedeninizin içinde
bulunduğu evren hakkındaki inancınızın ne olduğuna bak­
manız gerekir; ve bu inanç yapısını insanlığın morfojenik re­
zonansı yaratır. Öyleyse bunun farkında olmak gerekir ve
buna "hâkim olana karşı gelmek" denir. Fakat bu gerçekten
olanaksız ve olasılık dışı bir şey değildir. Gezegeniniz üzerin­
de yüzlerce yıl yaşamış olanlar olduğu gibi, hiç beslenmeden
harika bir biçimdp hayatta kalmış olanlar da vardır.
S: (E) Bu d e n e y im in tü m m a k sa d ın ın bu d e n e y im ­
lerin v e rd iğ i d u y g u la r ı h isse tm e k o ld u ğ u n u s ö y le m iş ti­
n iz. D a h a ne tü r d u y g u la r ı deneyim lem ^ye ih tiy a c ım ız
old u ğ u n u b ilm e n in h e r h a n g i b ir yolu v a r m ıd ır?
P'taah: Elbette. Yalnızca istemek gerek. Bakın, sizin
kendi bilinciniz olarak kabul ettiğiniz ile sizin daha büyük
parçanız olan bilinç arasında ayrılık, kopukluk yoktur. Gere­
ken tek şey, o arzuyu göndermenizdir ve o gerçekleşir. F akat
onun olmasına izin vermek gerek.
S: (E) B u r a d a , bu y ö re d e b u lu n a n la r ım ız, b ir Le-
m u rya lı tip i m e v c u d iy e te ne ölçü de g e r i d ö n m ü ş b u lu ­
nuyoruz?
P'taah: İnsanların kıtanızın bu bölgesine çekilmeleri ve
sizlerin şu anda yapmakta olduğunuz gibi bir grup enerjisi
üretme işine çekilmeleri, sizin tarih devirleri öncesi büyük
uygarhğınızm anısından kaynaklanmaktadır, yani Lemurya
ve MU ana-gemisinin anısından. Ve böylece bu yöre, titre-
şim sel niteliği, yağmur ormanları ile, cangılları ile ve orman­
larında bitki örtüsünün altında, gölgeliklerdeki yumuşak,
ılımlı enerjisi ile, gezegeninizin Lemurya zamanındaki halini
çok anımsatmaktadır. O zamanlar gezegen büyük bir bulut
örtüsü ile sarılıydı; ışık daima yumuşaktı, ve ısı şimdi bura-
dakine ve bazı mevsimlerinize çok benzer haldeydi.
S: D em ek o lu y o r k i b iz a s lın d a o u y g a rlığ a k a t ı l ­
m ış o la n ve bu e n e r jile r i o n a n p s a ğ a ltm a k ü zere g e r i
d ö n en a y n ı r u h la r ız
P'taah: Doğru. Sizin bir sorunuz mu var, sevgili kadın?
Bu son soru olsun, çünkü medyumunuzun bedeni bu akşam
gerilim içinde, bu j^zden onu yormak istemiyoruz.
S; D a h a önce b ize L e m u rya z a m a n ın d a y e ry ü zü n -
d e k i ç iç e k le n işte n (b ü yü k g e lişm e d e n ) söz e tm iş tin iz .
N e o ld u d a çiçek k u r u d u ve öldü ?
P'taah: Bu bir erkek enerji yükselişi idi. Fakat biliyor­
sunuz, bu konuda bir yargı yok. Bu bir deneyim idi. Herkes
büyük Lemurya'nın ne idiği, büyük Atlantis'in ne idiği, geze­
geninizin yıkımı ve insanlık tarihinin büyük dramı konula­
rına kendisini kaptırmış halde. Fakat, sevgili dostlar, bu de­
neyim içindi, bunun nasıl bir duygu verdiğini hissetmek için­
di; ve bu hâlâ öyledir.
Her insanın bağrında, tarih öncenizde gezegeninizde
neler yapılmış olduğu hakkındaki derin keder yatmaktadır.
Büyük suçluluk duygusu, ağır yargılar olmuştur ve birçoğu­
* Çeşitli kaynaklara göre (biri St. Ciermain'dir) MU bir kıta değil, b ir ana-
gemiydi, bu muazzam boyutlarda b ir uzay gemisiydi. (Örneğin, P 'ta a h Pleia-
des ana-gem isinin bizim en büyük kentlerim izden de daha büyük olduğunu
belirtm iştir.) St.G erm ain'e göre, Lem urya k ıtasında, MU’nun çevresinde bir
k e n t ve tüm bir uygarlık k u ru lm u ştu .
nuz geçmiş yaşam realitelerine ve tarih-öncesi realitelere ka­
çıp sığınmak arzusu içindedir. Fakat size söyleyeyim: Hiçbir
şey, sizin bu anda yaratmakta olduğunuz şey kadar heyecan
verici değildir. Öyleyse yargılamaya gerek yoktur. Gerekli
olan, sizin, her nasıl olursa olsun, her yeni an’ı dolu dolu ya­
şama olağanüstü heyecanı için kendinizi bu zamanda ve bu
yerde yaratmış olduğunuzu anlamanızdır, sevgili dostlar, ve
kırık kalbinizi dönüşüme uğratacağınızı, böylece bütünlüğe
ulaşacağınızı anlamanızdır. Buna yuvaya dönüş denir.
Sizleri çok seviyorum. Sizinle birlikte olmak daima onur
ve sevinç vericidir. Sevgi ile ve her bir anınızı dolu dolu yaşa­
yarak ilerleyin. (P'taah ev sahiplerine teşekkür eder.)
Sevgili varlıklar, sevinç ve kahkaha ile ilerleyin, en bü­
yük uyumlayıcı odur. İyi akşamlar.
Bölüm 11

ONBİRİNCİ CELSE
6 Ekim 1991

P'taah: Sevgili dostlar, iyi akşamlar.


D in le y ic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
(P'taah, "Ben Olan Tanrı" adlı kitabı henüz piyasaya
çıkm ış olan Peter Erbe'ye doğru yürür.)
P'taah; Aziz dost, gerçekten kutlarız. O ortaya konul­
muş bir emek eseri; aydınlatmak ve insanlığın kalbini alev­
lendirmek için.
P eter: T e şe k k ü rle r, P 'ta a h .
(P'taah onun yüzüne bir süre sevgiyle bakar. Sonra top­
luluğa hitap eder:)
Sevgili dostlar, hoşgeldiniz. Tarihinizin bu zamanında,
bilinç serüveninde bir ileri adım atan çoğunuz, zaman za­
man, sanki gitgide büyüyüp artar görünen bir kaosla başede-
mediğinizi hissediyorsunuz. Ve baktığınız her yerde, daima
daha büyük yıkımlar ve plânlanmakta olan daha da büyük­
leri var. Her yerde, gazetenizi açtığınız, televizyon seyrettiği­
niz veya radyoyu dinlediğiniz her sefer, gerçekten insanın
yüreğini kasvetlendirecek şeyler var. Her yerde iktidar hırsı,
açgözlülük var, ve kendinize soruyorsunuz: "Bütün bunlar
ne zaman bitecek? Ve gelecek değişimler hakkındaki bütün
bu konuşmalar, aydınlanma hakkındaki sözler acaba yal­
nızca uzak bir rüya mı? Yoksa bu bizim zamanımızın öte­
sinde, bir başkasının yaşayacağı bir şey mi?" Sevgili dostlar,
evreninizin nasıl çalıştığı, onun gerçekte nasıl işlediği hak­
kındaki anlayışınız arttıkça ve genişlemeniz hızlandıkça al­
gıladığınız zaman da hızlanıyor; anlamanızı dileriz ki yeni
biliş noktalarınızdan baktığınızda, sizin çevrenizde kokuş­
muş, yozlaşmış dediğiniz şeyler apaçık ortaya çıkacak.
Özellikle daha fazla bir şeyler olduğundan değil, fakat
yükselen farkındalığınız ve insanlığın büyümekte olan bilinci
nedeniyle, hiçbir şey gizli saklı kalmaz. Her şey gün ışığına
çıkıyor -denetime açılıyor. Sizin bazen sadece bir rüya, bir
hayal olarak düşündüğünüz şey, karanlık gün ışığına çık­
tığında bilinebilir hale geliyor. Bilinç genişledikçe. Tanrı/
Tanrıça bilinci yükselirken, karanlık da ışık tarafından ku­
caklanmak üzere açılır, belli olur. Güç ve iktidar simsarları­
nı aşırı sert ve acımasız bir biçimde yargılamayın. Bütün
bunların altında neyin yattığına bakın. Savaş için duyulan
susuzluğun, yalanların, iktidar hırsının, yozlaşmanın, açgöz­
lülüğün, cinayet ve işkencenin altında neyin yattığına bakın.
İnsanlığın daha da büyük hastalıklarının ötesine bakın.
Bunlar yargılanmak için orada değiller, sevgili dostlar. On­
lar gönlünüze alınmak, kucaklanm ak için oradalar; eğer bu
insanları, yargılam aksızın bağrınıza basabilirseniz, o zam an
realiteyi gerçekten değiştirebilirsiniz. Şunu da bilin ki gördü­
ğünüz her şey, hastalık olarak, gücün yozlaşması olarak, ge­
zegeninizin yıkımı olarak yargıladığınız her şey sizin bir par-
çanızdır. Hepsi sizin için bir ayna, bir büyük yansıtıcıdır. Öy­
leyse, dışınızda gibi algıladıklarınızı yargılamamak, onların
kendi içinizdeki veçhelerle aynı olduğunu gözlemlemek ge­
rek. Siz onu kendi içinizde kucakladığınız zaman, dışarıda
daha az bir iş yapmış olmazsınız, dışarıda bundan daha bü­
yük bir iş yapamazsınız, ve böylece değişimi yaratırsınız. Ve
hayatınıza bakıp, geçmişinize nasıl zincirlenmiş olduğunuzu
da gözlemlemelisiniz; ki buna saplanıp kalma denir, buna
batıl inanç denir, suçlama denir, buna kendi mutluluğunuz
ya da mutsuzluğunuzdan başkalarını sorumlu tutma denir.
Biliniz ki kendinizi geçmişinizin kurbanı olarak suçladığınız
ya da yargıladığınız her sefer, sorumluluk almaktan kaçıyor­
sunuz. Geçmişiniz hakkında suçluluk duymak da sorumlu­
luk almamak demektir. Sorumluluğun suçlamakla hiçbir il­
gisi yoktur, sevgili dostlar. Suçluluk, sadece öğrenilmemiş
ders demektir. Dünyanızda, insanlara yaptıkları zulümden
ötürü suçluluk duygusu çekmiş olanlar vardır, fakat size
söyleyelim ki gerçekte geçmiş diye bir şey yoktur. Sadece
şimdi vardır. Utanç ve suçluluk duygusu şu anda, şimdi so­
rumlulukla kucaklandığında, bilin ki o zaman sevgiye değil
korkuya dayanan bir düşünce üretiyorsanız, çok huzursuz­
luk duyarsınız; fakat suçluluğu, onun nasıl bir duygu olduğu
hakkındaki dersinizi öğrenmiş olarak kucaklarsanız, bir da­
ha asla rahatsızlık duymazsınız. Aslında buna yani, şim diki
an içinde bulunmaya "inayet hali" (Tanrı'nın inayetine maz-
har olma hali) denir. Bu bütün insanlar için böyledir ve bu
hepinizin gönlünüzden başlar. Öyleyse sevgili dostlar, büyük
bir çöküntü içinde olmanıza gerek yoktur. Dünyanızda nele­
rin vuku bulduğunu fark ettiğinizde, o zaman bilin ki bunlar
kalbinizin tüm arzuladıklarının ikiye-bölünmesi, çatallan-
masıdır. Sizden "korkunç", "olumsuz" durumlar üzerinde
odaklanmamanızı da istiyoruz. Odaklandığınız ve onlan aşı­
rı saplantı haline getirdiğiniz zaman, enerjinizi verdiğiniz,
odaklandığınız şeyi kendinize çekersiniz. Bu onlardan kaçıp
saklanmak anlamına gelmez, ama onlar üzerinde odaklan­
mak da gerekmez. Bu, biliş bütünlüğü içinde olmalıdır,
"neden"ini ve "nasıl'mı bilerek; sevgi ifadesi olmayan her şe­
yin korku ifadesi olduğunu bilerek. Ve o korku bile tanrı­
sallığın ifadesidir, çünkü her şey Kajmak'tan gelmektedir.
Tıpkı sizin de her bir veçhenizin tanrısallığın bir ifadesi ol­
duğu gibi. Şimdi, sorulara geçebiliriz.
S: (E) Ş im d i s iz i d in le rk e n a n la d ım k i bu z a m a n ­
la r d a n g e ç e b ilm e n in en k o la y y o lu , h a y a tın ön ü m ü ze
ç ık a r d ık la r ın a te slim o lm a k o la c a k . A r z u la d ığ ın ız b el­
li b ir h ed efe o d a k la n m a k d e ğ il, f a k a t a z veya çok yo l
ü stü n d e n ç e k ilm e k ve o la c a k la r ın o lm a s ın a iz in ver­
m ek. B öyle mi?
P'taah: Sözlerinizde gerçek bir bilgelik incisi var. Eğer
her biriniz "kendi yolunuzun üstünden çekilmeyi" başarabil-
seydiniz, akıl-mantık dediğinizi yoldan çekebilseydiniz ve
her an yüreğinizin arzusuyla, sezgiyle birlikte akabilseydi-
niz, o zaman elbette her şey çok basitleşecekti. Akıl ve man­
tığın yargılanması gerekmiyor. Biz daima diyoruz ki, yüreği­
nizi mutlu eden, onun şakımasını sağlayan her neyse onu ya­
pın, gönlünüzün arzusunu izleyin ve sezginize kulak verin.
Akıl ve mantık elbette mantıklı ve akli bir nedenden
ötürü vardır. Akıl, kalbin arzusunu meydana koymanızı sağ­
layan bir destekleme sistemidir. Buna denge denir, sevgili
dostlar, dengeyi bilir misiniz? Ve eğer uğraşıp didinmekten
ve muhakeme etmekten geri durabilirseniz, o zaman gerçek­
ten tüm dünya size açılacaktır.
S; Ö yleyse tu tu la c a k yol, en u yu m lu o ld u ğ u h isse ­
d ile n y o l m u o lm a lı?
P'taah: Elbette. Nasıl hissediliyorsa.
S: (E) B ir m era k sorusu: G örü n ü şe g ö re , d ü n y a y ı
m a li a ç ıd a n ve d iğ e r h e r a ç ıd a n yö n e te n b ir g r u p in ­
san v a r . O n la r y ıld ız h a lk la r ıy la te m a s h a lin d e m id ir,
ve d a h a h ız lı b ir son u h a z ırla m a k ve böylece b iz i gelen
bu d e ğ iş im e ta ş ım a k üzere o n la r la b ir lik te m i ç a lış ı­
yo rla r?
P'taah: Bu çok iyi bir "merak sorusu", çünkü son yıllar­
da, yıldız halklarının dünyadaki güç, iktidar simsarları ile
ilişkisi çok merak ediliyor. Doğrusu şu ki yıldız halkları sizin
bilim adamlarınızla ve hükümet yetkililerinizle iletişim ha­
linde bulunuyorlar. Çeşitli yıldız sistemlerinden gelen çeşitli
yıldız halkları hakkında şu sırada pek fazla merak vardır.
Bu gezegendeki insanların başlarına gelen bazı şeyler hak­
kında ahlaki bakımdan endişe ve korkular yaşanmıştır. Şim­
di, şunu söyleyeceğiz: Bu Dünya dışında birçok uygarlık var­
dır. Bu uygarlıkların hepsi de ruhen çok gelişkin durumda
değildir. Elbette, teknolojik bakımdan onlar buradaki insan­
lardan daha ileridedirler. Ancak, biz gerçek ilerlemeden söz
ediyoruz ve bu da Ruh ile teknoloji arasındaki denge demek­
tir. Sonuçta, bir ayrılık yoktur. En büyük teknoloji de aslın­
da ancak Ruh'un genişlemiş bihnci tarafından kullanılabilir.
Şimdi, sizin zamanınızın büyük devresi olan sürenin son on
veya yirmi yılına giriş -daha yüksek bir frekansa geçiş- hika­
yesine gelince, şunu aklınızda tutmanızı isteyeceğiz: Bu za­
manda, mevcut bilincinizle genel tabloyu tam olarak görebil­
meniz sizin için çok zordur, çünkü bu zamanda çok sınırlı
olan idrak çerçeveleriniz içinden ancak mantıksal birtakım
sonuçlar çıkarabilirsiniz. Bununla birlikte, şunu söylemek
isteriz: nasıl olacağını insanlık kendi seçmiştir. Onun çok
uyumlu mu, yoksa kaos dolu mu olacağı size kalmıştır. Söy­
lemeye gerek yok ki hepiniz bunun ujoımlu bir değişim
olmasını tercih ederdiniz. Her şeyi siz kendi idrakinize göre
algılarsınız, ve size daha önce de, doğal karışıklıkları (âfet­
leri) nasıl algıladığınızdan söz etmiştik; aslında onların bü­
yük sevinç yaratabileceklerini, onların büyük bir plân doğ­
rultusunda olduklarını, onların devresel değişimler olduk­
larını, yani doğal olduklarını söylemiştik. Ve bu böyle oldu­
ğuna göre, insanlığın bir'bölüm ünün, bu değişim ler içinde
kendi güç üslerini oluşturm ak üzere entrika ve komplolarla
meşgul olm alarına rağmen, aslında, onlar kendilerinin bilv
ne olduğunu bilm edikleri sonuçların gerçekleştirilmesi yol.ın
da çok iyi çalışıyorlar. Buna, "Tanrı gizemli yollardan işini
görür," denir. Böylece, aslında, insanların belli bir nedenle
vuku bulduğuna inandıkları, bütünsel açıdan bakıldığında
ise onun tamamen farklı bir husus olduğu pek çok şey ger­
çekleşmektedir ve biz sizden, kalben bildiğiniz şeye sıkıca
sarılmanızı istiyoruz.
S: (E) 1984'de A v u s tr a ly a B a ş b a k a n ı'n a b ir m ek­
tu p y a z a r a k , A v u s tr a ly a A n a y a s a s ı'n ın b ir in c i p a r a g ­
r a fın d a T a n rı y a s a lla ş tır ılm ış , m e ş r u la ş tır ılm ış o ld u ­
ğ u n a g ö re , in sa n ru h u n u n O 'nun y ö n e tim in d e , h ü ­
k ü m r a n lığ ın d a o ld u ğ u y o lu n d a b ir ib a re n in b e lk i p a ­
r a g r a f (1-a) o la r a k a r a y a s o k u la b ile c e ğ in i b e lirttim .
B u n u n n e d e n i, o z a m a n la r -şim d i o ld u ğ u g ib i- in s a n la ­
r a ü z e r in d e d ü şü n m e le ri iç in b ir tu ta m a k verm ekti,
e ğ itim y a s a s ın d a , b a şla n g ıç n o k ta s ı o la r a k ta n r ıs a l
ir a d e y i -veya in sa n ru hu nu- k a b u l etm ek y o lu n d a . Ço­
c u k la r ım ız ın k e n d i ru h sa l y e te n e k le r in e g ö re y a ş a ­
m a k ü ze re e ğ itilm e le r i y o lu n d a . H u k u k b ilim in in ceza
v e ric i o lm a k ta n çok te d a v i e d ic i, iy ile ş tir ic i o lm a sı y o ­
lu n d a . B en im soru m şu: E ğ er bu ö n lem ş im d i yen iden
ö n e rile c e k o lu rsa , a c a b a C a n b e rra y ö n e tim i bunu ş im ­
d i k a b u l e d e b ilec e k k a d a r y e te r li b ilin ç y ü k s e liş i k a y ­
d e tm iş m id ir k i böylece ta n r ıs a l o la n ile m a d d e se l olan
a r a s ın d a k i k ö p rü y ü g e ç e b ile lim . B u işe y a r a r m ıydı?
P'taah: Bu gerçekten gerekli değil. Bilinç genişlemesi
denilen, Mesih'in jrtikselişi denilen şey sizin hükümetinizden
gelmeyecek. Bakın sevgili dost, Mesih bilinci denilenin sizin
yasa olarak algıladığınız şeyle hiçbir ilgisi yoktur. Yasaları­
nızın olmasının tek nedeni, birisinin yasadışı davranacağın­
dan korkmanızdır. Anlıyor musunuz? Gerçekte, hükümeti­
niz ruh konusunu merak etmeyecek kadar aşırı meşgul hal­
dedir ve her ne kadar Tanrı sizin Anayasanız'da yer almış ol­
sa da, orada ruh mevcut değildir. Hükümet, arada bir fark
bulunmadığını anlamıyor. Bu yüzden, biz diyoruz ki hükü­
mete başvurmaya gerek yoktur. Gerekli olan sadece sizin
her birinizin ışıkla öylesine güçlenmenizdir ki siz tüm insan­
lığı etkileyebilesiniz ve onlar bunun farkına bile varmasın­
lar. Sizin Başbakanınız'ın bununla gerçekten ilgilendiğini
sanmıyoruz. Yeterli güçten yoksun olma korkusu onu fazla­
sıyla meşgul ediyor. Ve bu zamanda, sizin bütün hükümetle­
riniz için aynı şey geçerlidir. Fakat bakın, geleceğin yazılı
yasalara ihtiyacı olmayan gerçek hükümeti için gerekli gücü
üretecek eneıji-santralı sizler olacaksınız.
(Tam bu sırada, evin kedisi, P 'taah'ın yüce hitabesinden
habersizce onun önünden yürüyüp geçer ve P 'taah bir an için
konu dışına çıkar.) Onun yasaya ihtiyacı yok. Siz ona iste­
diğiniz kadar sık sık söyleyin, o dinlemeyi reddedecektir.
Herbiriniz gitgide daha çok ŞİMDÎ'ye dahil oldukça,
kendi gücünüzü daha çok anladıkça, herhangi bir şeyi nasıl
algılayacağınız hakkında her anın bir seçim olanağı verdiği­
ni fark ettikçe ve kendinizi giderek daha bütünlük içinde
sevdikçe, işte bu gerçekten "hükümetlere bir veda öpücüğü"
olacak. (Gülüşmeler) Gerçekten.
S: (K) B ir b a şk a celsede, b iz im h e p im iz in h e r şey
o lm u ş o ld u ğ u m u zu sö y le m iştin iz, k u r b a n ed en ve k u r­
b a n o la n g ib i. B u n u n n a s ıl o la b ile c e ğ in i ta m o la ra k
a n la m ıy o ru m .
P’taah; Onu size basit olarak açıklayacağım, çünkü as­
lında, o çok basittir. Siz binlerce kez enkarne oldunuz. Hepi­
niz. Ve biz, ayrılık yoktur derken, gerçekten ayrılığın olma­
dığını kastediyoruz, çünkü her bir enkarnasyonla, ruh ener­
jisinin belki on ikide on bir parçası eritme potasına geri dön­
müş olur. Böylece, sevgili varlıklar, binlerce enkarnasyon-
dan sonra siz hayli karmaşık bir karışım durumundasınız.
Ve böylece, her bir enkarnasyonda deneyim yapmak için ge­
lirsiniz. Her sefer farklı bir deneyim. Her sefer, daha önce
kucaklanmayan bir şeyi kucaklamak üzere. Böylece, gerçek­
ten, siz katil ve maktul oldunuz. Siz ana ve baba oldunuz; siz
erkek çocuk ve kız çocuk oldunuz. Siz her ırktan oldunuz.
Bunun nasıl işlediğini anlıyor musunuz? Siz her şey oldunuz.
(P'taah bir an için bir erkek dinleyiciye dönerek:) Gerçekten,
bir zamanlar siz çok güzel bir kadındınız, ve şimdi güzel bir
erkeksiniz. Gelecek birkaç yıl içinde insanlar nüfus patla­
masından söz edecekler. Daha ve daha çok. İşte bakın, sevgi­
li dostlar, bu bir yarıştır. Herkes geçişi deneyimlemek için
buraya gelmeye uğraşıyor. Ve şimdi insan formunda buraya
gelenler arasında, daha önce hiç insan formunda olmamış
olanlar bile var. Anlıyor musunuz?
S: Evet, te şe k k ü rle r.
S: (E) G elen ler a r a s ın d a , d a h a önce h iç in s a n fo r ­
m u n d a b u lu n m a m ış o la n la r n ered en g e liy o rla r?
P'taah: Bunlar daha önce burada balina ve yunus ola­
rak enkarne olmuş varlıklar ya da daha önce ruh enerjisi
olan, ışık enerjisi olan varlıklar, daha önce bir fiziksel beden
içinde enkarne olmayı arzulamamış olan varlıklar. Buna as­
la gereksinim duymamış olan böyle birçok varlık var. Bu ko­
nuda daha başka bir şey sormak istiyor musunuz?
S: B u k o n u d a d e ğ il, f a k a t s iz e rü ya h a li ile ilg ili
b ir soru so rm a k istiy o ru m . H a y a tım ızın ü ç te b ir in i
u y u y a ra k g e ç ir d iğ im iz e ve rü y a h a lin i ç e şitli te z a h ü r ­
le r i iç in d e d e n e y im le d iğ im iz e g ö re , onun önem d e re c e si
veya te k â m ü lü m ü zd e b ir ön em i o lu p o lm a d ığ ı h a k k ın ­
d a b ir y o ru m y a p a b ilir m iy d in iz?
P'taah: Aslında, bundan daha önce de söz etmiştik. Size
şunu söylemek isteriz: Bu kuşkusuz çok önemli. Gerçekte,
rüya halinizde, bütün bunlar büyük bir illüzyon olarak görü­
nür. Bütün bunlar bir rüya gibi ve kesinlikle gerçek dışı gö­
rünür. Rüya hali çok-boyutludur. Onun içinde, birçok yaşam ­
dan, birçok yaşam deneyiminden söz ediyoruz. Bedensiz ola­
rak, bilinç içinde yapılan yolculuklardan söz ediyoruz, astral
kata, diğer boyutlara, diğer galaksilere, başka zaman çerçe­
velerine, alternatif realitelere -yani "olası realitelere"- gele­
cek yaşamlara, geçmiş yaşamlara yapılan yolculuklardan.
Böylece, siz rüya halinizde çok büyük faaliyet ve meşguliyet
içindesinizdir. Ve bu bilinçli realiteniz dışında siz hepiniz
birçok uzay ve zaman boyutunda olası realiteler içinde işlev
yaparsınız ve bunu büyük bir zerafet ve kolayhkla yaptığını­
zı söyleyebiliriz. Ruh eneıjisi tamamen kusursuzdur, tama­
men kendi bütünlüğüne sahiptir ve böylece siz gerçekten "is­
tasyonları" pek sık birbirine karıştırmazsınız. Hiçbir şeyin
size zarar veremeyeceği, sizin bütün bu boyutlarda yolculuk
yapabileceğiniz ve bunu bilinçli bir düzeyde yapabileceğiniz
ve hiç kaybolmayacağınız bilinmelidir. Fiziksel bedeninizden
koparılıp ayırılmazsınız. Tamamen güvenliktesiniz. Ve bili­
yor musunuz, sevgili dostlar, siz farkına bile varmadan, bu
her zaman olup duruyor. Öyleyse, kendinize gerçekten güve­
nebileceğinizi söyleyeceğiz.
S; (K) Uyku s ır a s ın d a b ilin c im iz b ir b a şk a y e re
g ittiğ in d e korku d u y m a m ız ta m a m e n d o ğ a l m ıd ır?
P'taah; Bu bazen, kişi bilmediği bir yerde bulunduğunu
birdenbire fark ettiği zaman olur. Bu, daha çok, insanlar be-
denden-çıkma deneyimini ilk kez bilinçli olarak yaşadıkla­
rında görülür, yani uyku halindeyken değil, ama bedenle
bağlarının kesileceği korkusuna kapıldıkları durumda bu
olur; bir kuşku ya da korku baş gösterdiğinde sanki bilinç
dosdoğru bedene geri düşer. Burada çoğunuz bu deneyimi
yaşamışsınızdır.
Şimdi bir ara vereceğiz. Aranızda çok sert yerde oturan­
larınız var. Böylece biraz hareket edip rahatlayasınız , taze-,
lenesiniz ve sorular için hazır olasınız diye. Bunun için iki
dakika sessiz kalmanızı isteyeceğiz.
(Dinlenmeden sonra:)
P'taah: Ve şimdi, sevgili dostlar, sorularınız?
S: (E) B e n im soru m , b u r a d a k i h e rk e sin d e m era k
e ttiğ in i d ü şü n d ü ğ ü m b ir so ru . B ize k e n d i b a ş la n g ıc ı­
n ız, k e n d i o lu şu m u n u z h a k k ın d a b ir ş e y le r a n l a tı r m ı­
s ın ız lü tfen , y a n i b ize k e n d in izd e n söz e d e r m isiniz'?
P'taah; Eh, bu yanıtı kolay bir soru değil.
S: B iliy o ru m .
P'taah; Şimdi, bakın, ben olan her ne ise, siz olandan
farklı bir şey değil; sizin P'taah dediğiniz enerji, aynen sizin
gibi (T)ütün'den) bir parçadır. O aynı zamanda bir kolektif
enerjidir. O öyle anılmasına karşın, bir "kişi" değildir -bir ba­
kıma- ama sizin tarihiniz boyunca, P'taah adıyla anılan bir
kişiHk hep var olagelmiştir. Fakat bu, biraz önce söylediği­
miz gibi, sizin için de aynen böyledir. Sizin kendi benliğiniz
olarak kabul ettiğiniz şey, daha büyük bir Üst-Benliğin par­
çasıdır. Siz, o Üst-Benliğin bir parçasısınız. Siz, olduğunuzu
sandığınızdan çok daha yücesiniz, çünkü sizler hepiniz çok-
boyutlu çok yüce varlıklarsınız. Siz her âlemde mevcutsunuz.
Böylece, size "Kimsiniz?" diye sorduğumda, sizin için "Ben..."
diye kolayca bir isim verebilirsiniz. Çünkü siz hemen hemen
var olan her şeysini?:. Şimdi, sevgili dostlar, gerçekte size
kim olduğunuzu soracak olursam, yanıtınız şöyle olmalıdır;
"Ben olan, tanrısallığın ifadesidir." Çünkü bu şekilde siz ken­
di hakkınızda daha çok şey ifade etmiş olursunuz. Kendinizi
tanrısallığın ifadesi olarak ilan ettiğiniz zaman, o enerjinin
ortaya çıkışına izin vermiş olursunuz.
Şimdi, "Gerçekten ben tanrısallığın ifadesiyim," diye be­
yanda bulunduğunuz zaman, o anda siz öylesiniz. Biliyor
musunuz, çok yakında, bunu söylediğinizde, bunu bileceksi­
niz. Geçmiş hayatlarınızdaki kimliklerinizi bilmenin pek de
yararınıza olmadığını size söylemiştik. Bu gerçekten çok il­
ginçtir ve merakınızı tatmin eder ve çok geçerlidir de. Ger­
çekten, bu bazen olur, kimliğinizin fasetleri hakkında akli
bir anlayışa vardığınızda, onu bir geçmiş hayata bağlarsınız.
Ama bakın, siz bu zamanda ışığın içine girdikçe, siz şimdiki
anınızı dolu dolu yaşadıkça, siz aynı zamanda, geçmiş olarak
kabul ettiğiniz hayatlarınızı da, gelecek olarak kabul ettiği­
niz hayatlarınızı da değiştirmektesiniz. Böylece, görüyorsu­
nuz ki, sevgili dost, benim kim olduğumu sorduğunuzda, bu
hayli karmaşık bir soru oluyor, ama yine de o çok basit: Ben
kimim? BEN'M. Ben tanrısallığın ifadesiyim -ve ben biliyo­
rum ki B E N 'İM . Ve yakın zamanda, sevgili insanlık, siz de
bileceksiniz.
S: (K) P s ik o lo jin in b ilin ç a ltı, b ilin ç d ış ı, E go'(bi-
lin ç) ve S ü per-E go te r im le r i ile ifa d e e ttiğ i o lg u la r k o ­
n u su n d a b ir ş e y le r sö y le y e b ilir m isin iz? B e lk i sü per-bi-
lin ç k a v r a m ın ın sizc e b u n la r ın iç in d e n a s ıl y e r a l d ığ ı­
nı d a a ç ık la y a b ilir s in iz . O b izim f iz ik s e l b e y n im izle
b a ğ la n tıd a m ıd ır , y o k sa onu o lu ş tu r a n a s lın d a n öron
(sin ir h ü c re si) ş a r jla r ı m ıd ır; ve DN A s is te m in in b e lle ­
ğ i v a r m ıd ır?
P'taah: Şimdi, bu sorular hakkında bir kitap yazmamız
mı gerekiyor sizce? (Gülüşmeler.) Sizin bilinç-dışı, süper-bi-
linç vs. konusundaki sorunuzla başlayalım. Sevgili dost, bun­
lar etiketlerdir. Gerçekten. Etiketler ayrılığı destekler, çün­
kü akli bilişin büyük susuzluğu içinde siz kutular, bölmeler
inşa edersiniz. Neyin nerede olduğunu bilebilmek için her
şeyi ayırıp bu bölmelere yığarsınız. Hepinizin (günlük, ola­
ğan) bilinç halinizle bilişiniz böyledir. Buna "sınırlı algıla­
ma kutulan" (bölmeleri) denir. Gerçek şu ki, siz bu etiketleri
ne kadar çok kullanırsanız. Benliği BENLÎK'ten o kadar çok
ayırmış olursunuz. Ayrılık yoktur. Asla. Şimdi, bölmelerin ve
etiketlerin dışına doğru biraz genişleyelim. Ego bir göze ben­
zetilebilir. Göz bir alettir, o gördüklerini kendi başına bil­
mez. O sizin üç boyutlu realiteyi algılamanızı sağlamak için
oradadır. Ego da aslında aynı işleve sahipti, ya n i o bilinç ge­
nişlemesi sağlam ak, üç boyutlu realitede olanları algılayabil­
mek içindi. Tarihinizin çok uzun zaman devreleri içinde bu
değişti, böylece Ego şimdi bu boyut için yalnızca bir algılama
aleti olmakla kalmayıp, o güç için çıldıran bir "kudret delisi"
haline geldi. O, özellikle bu zamanda, güçsüz kalacağından,
gereksiz hale geleceğinden dehşetli korkuyor. Bazı öğretileri­
niz, Ego'nun size büyük zararlar vereceğini ve eğer siz Ego-
nuz'la davranıyorsanız, aydınlanma şansına asla sahip ola­
mayacağınızı söylüyor. Ve, biliyorsunuz, her neye direnç gös­
terirseniz, onu pekiştirirsiniz. Egonuz olarak algıladığınız
şeyle ne kadar çok savaşırsanız, onun sizin yolunuza o kadar
çok çıktığını göreceksiniz. Bilinç-dışı olarak adlandırılana ge­
lince, o adeta, içinde, kontrolden çıkmış bir canavarın, Ego-
nuz'un yerinde tutması gereken bir canavarın sinsice gizlen­
diği bir ifrit olarak görülüyor. O dehşet verici olagelmiştir,
çünkü size ona güvenmemeniz öğretilegelmiştir. Görüyorsu­
nuz ya, sevgili dostlar, siz kendinize güvenmiyorsunuz. Hiç­
biriniz. Fakat hiçbir ayrılık yoktur.
Fiziksel bedeniniz ışık-bedenin, eterik, ruh enerjisinin
bir ifadesidir. Onsuz siz bir bedene sahip olamazsınız. Sizin
DNA'nız -DNA/RNA'nız- zamanınızın bu büyük gizemi bile
sadece bir fiziksel tezahürden ibarettir. Onu işleten o "Kay­
nak" denilendir. însanlık ayrılık halini daha ve daha çok bı­
raktıkça, DNA sarmalları otom atik olarak hizaya, uyum içi­
ne girer. S izin üç boyutlu realitenizde gücünü K aynak'tan a l­
m ayan hiçbir şey yoktur. Bilim adamlarınız parçalara ayınp
inceleyebilirler, fotoğraf çekebilir ve aletleriyle ölçümler ya­
pabilirler ama yine de onu (bir canlı bedeni) neyin çalıştırdı­
ğını bulamazlar. Eksik halka ise O'dur, Tanrı/Tanrıça'dır,
Tüm-Varolan'dır.
Matematik, astroloji, kuantum fiziği, vb. ile insanlık as­
lında zaten var olanın bir haritasını çıkarmaya çalışıyor. An­
lıyor musunuz? Gelecek yıllarda fizik biliminiz bilgi ve anla-
yışmda gerçekten dev bir sıçrayış yapacak. Fakat bilim
adamlarınız kendi kalplerini keşfedinceye dek bu gerçekleş­
meyecek. Ancak kendi kalplerini keşfettiklerinde her şey bi­
linecek.
S: (E) B enim soru m Ü st-B en lik h a k k ın d a . İh tiy a ç
a n la r ın d a U st-B en lik'ten ö ğü t a lm a k a k ıllıc a m ıd ır ve
bu m ü m k ü n m ü dü r?
P'taah: Üst-Benlik -ve biz hiyerarşik değil, daha geniş
bir spektrum bağlamında konuşuyoruz- size daima harika
öğütler vermektedir, sizin dinlemediğiniz, önemsemediğiniz
öğütler. Elbette, daima sorabilirsiniz ve size daim a yanıt ve­
rilecektir. Ayrılık yoktur. Bu hepinizin ulaşmakta olduğunuz
anlayıştır, yani her şeyin sizin dışınızda değil içinizde oldu­
ğu anlayışı. Siz gelip bu sözleri dinliyorsunuz, fakat aslında
hepsini zaten biliyorsunuz. Sizin zamanınızla sonsuzluk ka­
dar uzun sürelerden beri insanlığa her şey söylenmiştir. Bu
yeni değildir. Hepiniz anlamalısınız ki, bundan böyle tek bir
sözcük söylenmeyecek olsa bile, hepsi sizde var -hepsi sizde
zaten var. Tekrar söyleyeceğiz: Sizin dışınızda sizin yansı­
m alarınızdan gayrı hiçbir şey yoktur.
Var olmuş olan tüm insanların bütün bilgileri sizin içi­
nizde yatmaktadır. Sizin gerçek kimliğinize uzanıp bağlantı
kurabilmeniz olanaksız bir şey değildir. Yeter ki izin verin.
Sizin herhangi bir şey yapmanız gerekmiyor. O zaten hazır
bekliyor. Sadece çok sakin bir yerde bulunm ak ve bilgeliğin
akıp gelişine izin vermek yeter. Sizin bilmediğiniz hiçbir şey
yok. Sevgili dost, kederde olduğunuz ve hayatınız dayanıl­
mayacak kadar zor geldiği zaman, gerçekten bilmelisiniz ki
siz ayrı değilsiniz, gerçekten seviliyorsunuz ve tüm evren si­
zi destekliyor -eğer siz buna izin verecek olursanız. Bakın,
herkes ama herkes bir kırık kalp yüzünden ölüyor ve hepiniz
bunun bilinmesinden öylesine korkuyorsunuz ki hepinizin
aynı durumda olduğunuzu fark etmiyorsunuz.
S; (E) Bu a k şa m , b irç o k v a r lığ ın gelecek o la n o la y ı
d en eyim lem ek ü zere b u r a d a e n k a rn e o lm ak iç in y a r ış ­
tığ ın d a n söz e ttin iz , in s a n la r la kon u ştu ğ u m v a k it, bu
z a m a n unsu ru , b ir şe yle re h a z ır la n m a h a li v a r g ib i g ö ­
rü n ü y o r ve b ir n ed en le, ben bu n u (k en d im d e) h is se d e ­
m iyo ru m . S a n ırım , h e p im iz in p e ş in d e r k o ştu ğ u m u z ş e ­
ye z a te n sa h ib iz. Bu tu tu m u m d a n d o la yı a c a b a tr e n i
k a ç ır a c a k m ıyım ?
P'taah: Hayır sevgili dost, kaçırmayacaksınız. Bakın,
hepiniz peşinden koştuğunuz şeye zaten sahipsiniz. Hepiniz
aydınlanmanın peşindesiniz ve sizler zaten aydınlanmış var­
lıklarsınız. Fakat, büyük, yüce değişimlerin geleceği ve geze­
geninizin -ve onun üzerindekilerin ve içindekilerin- gelecek
yıllar içinde büyük bir geçiş yaşayacağı elbette doğrudur. El­
bette bu yalnızca fiziksel bir düzeyde yaşanmayacak. Diyebi­
lirsiniz ki fiziksel düzey sadece eterik düzeyin bir ifadesidir.
Siz sadece kendi gezegeniniz açısından düşünüyorsunuz. Biz
ise, bilimkurgu edebiyatınızın en çılgın ve ateşli hayallerinin
ötesinde, galaksilerden söz ediyoruz. Bilimkurgunun nere­
den geldiğini sanıyorsunuz? (Gülüşmeler.) Çılgın ve ateşli
hayaller, öyle mi? Bu harika bir şey değil mi? Biliyor musu­
nuz ki sizin evreninizi yaratan şey hayal gücüdür? Eğer onu
hayal edebiliyorsanız, sevgili dostlar, O VARDIR. Şimdi, size
şunu da söylemek zorundayız ki bu hayal gücü çoğu zaman
biraz dürtülmüştür. Ve çoğu zaman, o sizin gelecek dediğiniz
bir anımsanıştır. Çok heyecan verici, değil mi?
S: (K) T a rih im iz b o yu n ca, b ize s iz in d ü r tm e d e d i­
ğ in iz şey y a p ılm ış m ıd ır ? Ö rn eğin , b e lk i Isp a n y o l Do-
n a n m a sı'n ın (The A rm a d a )* fır tın a y la s ü r ü k le n ip g i ­
d iş i veya ben zeri şeyler? B iz im d o ğ ru y o l ü stü n d e k a l a ­
b ilm e m iz için d ış y a r d ım la r a lm ış o la b ilir m iyiz?

The A rm ada: 1588'de İngiltere'ye hücum edip yenilen İspanyol donanm ası.
(Ç.N.)
P'taah: Bir bakıma öyle, fakat sizin verdiğiniz örnekteki
gibi değil. Her ne kadar İspanyol Donanması'nın fırtına ile
uzaklaştırılması, kesinlikle, bilincin yarattığı bir olaydır di­
yebilirseniz de, bu dünya-dışı varlıkların eseri değildi. Ba­
kın, herkes Tanrı'nın daima kendi tarafında olduğunu düşü­
nür. Böylece, bir ülke bir diğerini istila ediyorken, kazanan
bellidir ki Tanrı'nın tarafındadır. Bu oldukça olağandışı, öyle
değil mi? Oysa Tanrı herkesin tarafındadır, bunun doğrusu
budur. Yıldız halklarının sizin gezegeninizin işlerine müda­
hale etmelerine gelince, gerçekten zaman zaman bazı müda­
haleler olmuştur. Biliyorsunuz, gezegeniniz asla yok edilecek
değildir. Ama, ne var ki, gezegeniniz tek bir varlık değildir.
Tek bir Dünya yoktur. Siz her neye inanırsanız onu yarata­
bilirsiniz, ama bilin ki hiçbir şeye bir son yoktur, hatta, sizin
soyu tükenmiş türler dediklerinizin bile. Onlar yalnızca sizin
uzay ve zamanınız için tükenmişlerdir; yani insan, bitki ve
hayvan soyları. Onlar sadece sizin uzay ve zamanınızda tü­
kenmişlerdir.
S: (E) G eçiş o la yı h e rk e s ta r a f ın d a n a y n ı z a m a n ­
d a d en eyim len ecek tek b ir o la y m ıd ır? B ir b ilin ç p a t l a ­
m a sı g ib i m i, y o k sa n a s ıl y a ş a n a c a k ?
P'taah: Bütün eğlencenizi bozmamı mı istiyorsunuz?
(Kahkahalar.)
S: B ir a z ta d ın a b a k m a k n a s ıl olu r?
P'taah: Biraz tadına bakabilirsiniz, her ne zaman ister­
seniz.
S; Ö yleyse n asıl?
P'taah: HER ŞEYİN BİR'LİĞİNİ deneyimleyerek. Buna
tanrısal vecit hali denir. Buna değişim-dönüşüm denir. O
böyle olacaktır ve onu nasıl yaratacağınız sizin kendi serüve­
niniz olacak. Biliyorsunuz, biz bir falcı değiliz, sevgili dost.
Geçiş, her şeyin BİR'LİĞİNE ulaşma, bir göz açıp kapayışı
kadar çabuk olabilir. Bütün insanlık için, üçüncü- yoğunluk­
tan dördüncü-yoğunluga geçişi deneyimlemeyi arzu eden
herkes için bir anda atılan bir ileri adım olabilir bu. Yine ha­
tırlatalım ki bu üçüncü-yoğunluk, dördüncü-yoğunluk tanım­
lamaları da bir etiketlemedir. Bunu arzulamayanlar ise, onu
deneyimlemeyecekler. Bu daima, daima sizin seçiminizdir.
Gelecek sefer herhalde bu geçişin tarihini soracaksınız. (Gü­
lüşmeler.)
S: (K) Son d ö n e m d e y a y ın la n a n b a zı "Yeni Çağ" k i­
ta p la r ın d a y e r a la n v a h iy ve k e h a n e tle rd e bu g e ç iş fe­
la k e tin d e in s a n la r ın y ü z d e onu n u n h a y a tta k a la c a ğ ı
söylen iyor. Bu g e ç iş o la y ın ı s a ğ a tla ta n in s a n la r a ne
olur? O n la r g e r ç e k te b u r a d a m ı k a lır la r , y o k s a -k eh a ­
n et k ita p la r ın d a sö y le n d iğ i g ib i- D ü n ya 'n ın te k r a r
a y a k la r ı ü ze rin d e d u r a b ilm e sin e y a r d ım c ı o lm a k ü ze­
re b u ra y a d ö n m e d en önce b a ş k a b ir gezeg en e m i g e ç e r ­
ler?
P'taah: Bakın şu işe. Bu çok korkunç bir durum, ha?
Şimdi, kehanet denilen şey, sevgili kadın, öyle taş üstüne ya­
zılmış değildir. Siz realitenizi her an değiştirebilirsiniz. Siz
herkesin olmasını arzuluyor musunuz?
S: Ben g e r ç e k te n b ü tü n in s a n la r ın m ı, y o k s a s a d e ­
ce y ü zd e o n u n u n m u k a lm a s ı g e r e k tiğ in i p e k d ü şü n m e ­
d im . S adece, o in s a n la r a ne o la ca ğ ın ı a n la m a k is te ­
d im . Ü reyerek D ü n y a 'y ı y e n id e n d o ld u rm a y ı veya onu
y e n id e n d ü ze n e k o y m a y ı, d e r le y ip to p a r la m a y ı seçecek
bu in sa n la rın ...
P'taah: Sevgili dost, geçişten sonra Dünya'nın yeniden
insanla doldurulması gerektiğini niçin hayal ediyorsunuz?
Bakın, sizin yaptığınız şey, neler olabileceği hakkında bir
başkasının korkulu vizyonlarına izin vermek (kabul göster­
mek) oluyor. Halbuki mesele nüfusun sadece yüzde onunun
kalması değildir. Mesele, Dünya'nın, nüfusun yeniden arttı-
nlmaya gereksinim gösterecek kadar yıkıma uğraması değil­
dir. Yerküre'nin kendi değişimleri harikulade değişimlerdir.
Sizin şu anda korkulu durumlar saydığınız yanardağ patla­
maları, depremler, suların yükselişi gibi olayların meydana
getirdiği şeyler sadece, büyüyen (artan) geçiş enerjisine yer
açmak içindir. Bu demektir ki Yerküre hareket ediyor, ken­
dini hazırlıyor. Geçiş zamanında pek çokları, sizin hayal ede­
bileceğinizden çok daha fazla kimse olacak, işte bunun için
şimdi o kadar çok kimse dünyaya geliyor. Onların yok olmak
üzere geldiklerini mi düşünüyorsunuz? Bu böyle değildir. Bu
konuda pek çok propaganda yapılmış, birçok korku-üretici
yazı yazılmış olmasına rağmen. Size söylüyorum, siz o hari­
kulade güzelliği hayal edemezsiniz. Sözcükleriniz o vecit do­
lu infilakı tarife yetmeyecek; bu gezegen üzerindeki her bir
atom ve molekülün, bizzat gezegenin ilahi bir ışıkla ışıldadı­
ğı o zam an hepinizin nasıl olacağınızı da hayal edemezsiniz.
Böyle olağanüstü bir güzellik hayal edilemez. Daha pek çok­
lu n bu deneyim i yaşam ak üzere gelecekler. Ve bu geçiş gerçe-
leştiğinde, varlıklar kafileler (filolar) halinde, en coşkulu öv­
gü şarkılarını ve ilahilerini sevinç ve şükranla söylemek üze­
re gezegeninize gelecekler. Ve o varlıklar görünmeyenler ola­
caklar, onlar başka dünyalardan gelen, görünüm leri size
benzemeyenler olacaklar, am a siz her şeydeki tanrısallığı a l­
gılayabileceksiniz. Şekil ve cesamet önemli olmayacak, siz
her şeyde Tanrı'yı göreceksiniz. Bu çok büyüleyici olacak.
Böylece, bu "korkulu durumlar" geldiğinde, sizi kurtarmaya
gelecek birtakım uzay gemileri, bir uzay donanması hayal
etmek gerekmiyor. Sizin "kurtarılm aya" ihtiyacınız yoktur,
sevgili dostlar. Sizler muazzam gücü olan varlıklarsınız ve
sizin burada bulunuşunuzun nedeni o güç hakkında anlajnşa
varmanızdır ki geçiş'i sizin arzuladığınızca, sevgi, sevinç ve
yaratıcı coşku içinde, ve büyük onurla ve bütünlükle yarata-
bilesiniz.
S; (E) K u la ğ a öyle g e liy o r k i s iz bü tü n b u n la r ı
s a n k i d a h a ön ce y a ş a m ış s ın ız , o n la ra ta n ık o lm u şsu ­
nu z...
P'taah: Bakın, sevgili dost, bu şimdiden vuku buldu ve
biz gerçekten ona tanık olduk.
S; (E) P 'ta a h , s iz in b ir fiz ik s e l fo rm u n u z v a r m ı?
P'taah: Tabii. Biz fiziksellik içinde de ifade edilmekte­
yiz. Biz bu gezegende fiziksel bir varlık olarak, fiziksel bir
form içinde bulunduk. Biz birkaç kez medyumunuzla bera­
berdik.
S; Ve bu b izim iliş k i k u ra b ile c e ğ im iz, a ş in a o ld u ­
ğ u m u z b ir fo rm m u d u r?
P'taah: Elbette. Fakat, biliyor musunuz, biz çok hüner-
bazız. Şeklimizi değiştirebiliriz. (Kahkahalar.)
S: Ö yleyse, b iz im m u h ta ç old u ğ u m u z h e r şeye s iz in
d e ih tiy a c ın ız var?
P'taah: Sevgili dost, siz tanrısal varlıklar hiçbir şeye
muhtaç değilsiniz. Siz her şeyi arzulayabilir ve onu yaratabi­
lirsiniz, ama siz muhtaç olmazsınız.
S: Şu h a ld e s iz d e b izim g ib i, k e n d i ö ğ r e n im in iz
için b u ra d a b u lu n u y o rsu n u z.
P'taah: Elbette, bunun büyük sevinci için buradayım;
deneyim için. Eğer içimizi sıkıyor olsaydınız, biz burada bu­
lunmazdık.
S: B u nu k a s te tm iy o r d u m ben. S iz s a n k i h e r şeyin
y a n ıtın ı b iliy o r g ib is in iz , a m a dem ek k i h â lâ b iz z a t de-
n eyim lem en iz g e re k e n a la n la r m evcut.
P'taah: Elbette. Daha önce de söyledik, birçoğunuz ay­
dınlandığınız zaman bunun her şeyin sonu olacağını düşünü­
yorsunuz. Bu yalnızca başlangıçtır. Asla son değildir. Tek
fark şu ki siz nasıl olacağını bileceksiniz.
S: (E) B iz v a ro lu şu n d iş i veçh esin i b e sle m ek le de
m eşg u l o ld u ğ u m u z a g ö re...
P’taah; Sevgili dost, hepinizin bununla meşgul olmanızı
dilerdik.
S: K u ts a l R u h 'u n e rk e k (m a sk u lin ) o ld u ğ u h a k ­
k ın d a öteden b e r i b ir ö n y a rg ı, b ir ö n k a b u ) v a r d ır . B a ­
n a g öre ise o d iş i e n e r ji o lm a lıd ır . Bu k o n u d a y o ru m d a
b u lu n a b ilir m isin iz?
P'taah; Ruhun cinsiyeti yoktur. O, elbet ki, her şeyi
kapsar. Tanrı'nın erkek olduğunu, Kutsal Ruh'un erkek ol­
duğunu söyleyen sadece sizin en son dinlerinizdir. Aslında o
denge halidir. Ona her şeyi kapsayış denir. Siz bile, sevgili
dost, her şeysiniz. Sadece bunun farkında değilsiniz.
S; Ö yle o ld u ğ u m u k a b u l ed iyo ru m , f a k a t bu n u n a ­
s ıl m eyd a n a ç ık a r a b ilir im .
P'taah: Bu izin vermekle olur. Yapılacak bir şey yoktur.
Sadece bırakmak, izin vermek, ve siz her bir veçhenizi sev­
dikçe, işte buna izin vermek denir. Tüm veçheler, tüm faset-
1er, kutuplar denge halinde olacak ve çiçek açacaktır.
S; (K) N e d e n böyle b ir tık a n ık lık v a r g ib i g ö r ü ­
n ü yor. E ğ er z a te n a y d ın la n m ış s a k , n eden g ö re m iy o ­
ruz?
P'taah: Çünkü, unuttunuz.
S: N için ?
P'taah: Deneyim edinmek için.
S: Bu d u r u m n ed en o k a d a r b u n a ltıc ı, d ü ş k ır ık lı­
ğ ı y a r a tıc ı g ö rü n ü yo r?
P'taah: Çünkü izin vermiyorsunuz.
S: B en im h a n g i ta r a fım izin verm iyor?
P'taah: Erkek enerji denilen tarafınız.
S: P ek i, on u n a s ıl k o n tr o l e d e b ilirim , b u n u n a s ıl
h a lle d e b ilirim ?
P'taah: Erkek enerji kontrol demektir. Size daha önce­
den verilmiş olanları okumanızı öneririz, böylece bu veçhe
hakkında bir anlayışa ulaşabilirsiniz, ve o zaman sizinle bu
konuda daha çok konuşmaktan zevk duyacağız. Şimdi, bir
soru daha sorabilirsiniz ve sonra zaman dolmuş olacak.
S: (E) B iz i ö ğ ren m ekten ve ile r le m e k te n y a d a izin
v e rm e k te n a lık o y a n , h e p im izin m e r a k e ttiğ im iz bu t ı ­
k a n ık lığ ın , b izd e çok k ü çü k y a ş la r d a n k a la n b ir ko­
ş u lla n d ır m a o ld u ğ u n u s ö y le y e b ilir m iyiz? Ç ü n kü ço­
c u k la r , bu d ü n y a y a g e ld ik le r in d e , o n la r b ilir g ö rü n ü ­
y o r la r . O n la r çok fa r k ın d a g ö r ü n ü y o r la r , f a k a t öyle
g ö r ü n ü y o r k i b iz d a h a y a ş lı o ld u ğ u m u z d a n , o n la rın
ö ğ re tm e n i o ld u ğ u m u zu d ü şü n ü y o ru z. D o ğ d u k la r ı a n ­
d a n itib a r e n o n la rın b e y in le rin i y ık a m a y a b a şlıyo ru z.
B e n d e k i en bü yü k en gelin bu o ld u ğ u n u h isse d iy o ru m -
y a n i k ü ç ü k b ir ço cu k k en m a ru z k a ld ığ ım beyin y ık a ­
m a la r . H en ü z k ü ç ü k b ir ço cu k k en h ep g e rç e ğ i bilm ek
is te m iş im d ir ve g e rçe ğ in k ilis e d e o ld u ğ u n a in an m ı-
ş ım d ır . F a k a t ben im için bu te r s in e o ld u -o b en i y a v a ş ­
la ttı. B e n d e k i tü m bu k o ş u lla n d ır m a la r ı -ki o n la r çok
d e rin - so rg u lu yo ru m ve bu s o r g u la m a la r ın b a zı şeyleri
g ö rm e m e o la n a k v e rd iğ in i h isse d iy o ru m .
P'taah: Doğrudur, bu böyledir, çünkü her enkarnasyon
içinde tüm insanlığın morfojenik rezonansının ve daha önce
gelip geçmiş olan her şeyin bilişi mevcuttur. Böylece, siz rea­
litenizi inanç yapılarınız üzerine inşa edersiniz. Bu zamanda
gelen çocuklar büyük bilgelik sahibidirler, gerçekten. Onla­
rın perdeleri o kadar kalın değildir -onlar izin verme, koşul­
suz sevme, kendi içlerindeki bilişe ulaşma konusunda büyük
öğretmenler olarak ortaya çıkacaklar. Bununla birlikte, sev­
gili dost, önceki celselerde verilmiş olanları okumanızı da
öneririz, onun nasıl ve niçin yaratılmış olduğu hakkında bir
anlayışa varabilmeniz için; çünkü bu son haftalar içinde bu
sorular üzerinde çok konuştuk. Bildiğiniz gibi, şu sırada bir
kitap hazırlıyoruz, böylece bu bilgiler, bir sonuca ulaştırmak
üzere belli bir düzen içinde veriliyor. Şimdiye dek verilmiş
olanları okuyup özümsediğinizde eğer daha başka soruları­
nız olursa, o zaman bilmeyi böylesine içtenlikle istediğiniz
şeyler hakkında bir anlayışa varabilmeniz için daha kap­
samlı şekilde konuşmak üzere sizi bu celseler dışında ayrıca
görmekten mutlu olacağız. Öyleyse önce mevcut bilgileri
okuyun ki onu aklınızla anlayabilesiniz, her ne kadar asıl
kalbin anlayışı tam olsa da. Bu pekâlâdır, sevgili dost, bili­
yorsunuz. Herkes anlamak için uğraşıp didiniyor. (Soruyu
soran erkek çok duygulanm ıştır ve P 'taah yavaşça onun a l­
nından öper.) Fakat anlayış akıl ile değil, yürek ile gelir. Yi­
ne de, eğer bu konuyu aklen anlasanız da çok hoşnut olaca­
ğız. Buna denge denir, ha? Ve işte vakit tamam. (Ev sahibi­
ne:) Teşekkürlerimizle, aziz dost.
(Herkese:) Biliyor musunuz, sizlerle olmak daima hari­
ka bir sevinç veriyor. Enerjiniz bana geliyor ve harikulade
bir ışık yaratıyor. Hepiniz ne kadar güzelsiniz. Şimdi'die ya­
şadığınız her an, gerçekten kendiniz olmaya izin verdiğiniz
her an, daha ve daha yüce ışık yaratıyorsunuz ve ışığınız bu
harika ülkenin her yanına yayılıyor. Az zamanda ülkenizi
pırıl pırıl aydınlatacaksınız ve o ışık tüm dünyaya yol göste­
ren bir işaret feneri olacak. Sevgili dostlar, ışık içinde ve gü­
lerek ilerleyin. Yürek hafifliği ile. (Belli bir hanıma:) Her şey
yolundadır. Işıklar kadını, örtülerinizi yırtıp atarak. Yeni Ay
'm ışığında dans etmeye gidebilirsiniz. Biz tümüyle onaylıyo­
ruz, biliyor musunuz?
İyi geceler, aziz varlıklar.
Bölüm 12

ONİKİNCİ CELSE
13 Kasım 1991

P'taah: İyi akşamlar, aziz dostlar.


D in le y ic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah; Hoşgeldiniz. Bu gece "reçete gecesi" olacak. Bu
gece biz, çok basit bir şekilde, her istediğinizi nasıl tezahür
ettireceğiniz hakkında biraz konuşacağız. Bu iş tümüyle çok
basittir. Ve bunu öylesine zor hale getirişiniz, bu üçüncü-yo-
ğunluk realitesinde anbean kendi yarattıklarınızın titreşim­
leri içinde ne ölçüde hapsolup kalmış bulunduğunuza bağlı­
dır. Bu çok heyecan verici, biliyor musunuz, kendiniz için ya­
ratmakta olduğunuz bu realite boyutu. Bu yaşam gücüdür,
ve siz hücresel düzeyde, bu canlılık ve yaratıcılık hakkında
tüm anlayışa sahipsiniz. Çevrenizde, bu yörede, doğanın
gümrahlığı, büyük yaratıcılığı ile kuşatılmış haldesiniz. Ken­
dinizi bu yerde yaratmış olmanız çok akıllıca, çünkü burada,
yaratıcılığın ısrarı ve bütünlüğünün her bir an nasıl olduğu­
nu size gösteren bir dışsal tezahür, bir ayna var. Fiziksel be­
denlerinizi -bunu yaptığınızın hiç farkına varmadan- anbean
nasıl inşa ettiğinizi size daha önce anlatmıştık; ve bu çok
canlı yaşamda hepiniz kendi dramlarınız içinde, kendi oluş­
turmakta olduğunuz ve bir çiçek dürbünü gibi çok değişen
filminiz içinde yakalanıp kalmışsınız ki siz orada her şey
olursunuz. Her bir sahneyi siz düzenlersiniz. Orada başrol
oyuncusu olarak yer alırsınız. Onu harikulade bir biçimde or­
ganize edersiniz ve sonra, onun sadece bir filmden ibaret ol­
duğunu unutursunuz. Böylece, kendi yarattığınız m izanse­
nin ağına dolanır, onun içinde kıskıvrak yakalanırsınız, çoğu
zaman bunun nasıl olduğunu doğru dürüst anlamaksızın. Siz
bu yaratıcılık konusundaki gücünüzü gerçekten anlamıyor­
sunuz. Size demiştik ki, inançlarınıza uygun olarak düşünce
üretirsiniz, böylece yaratırsınız.
îşte burada, reçete konusuna bir parça gireceğiz: Sizin
içinizde, bu realite katının ve onun ötesindeki her şeyin,
morfoj enik rezonansına ulaşma yeteneği var; tüm yaratıkla­
rın, tüm hücrelerin, bütün görünmeyen realitelerin -görün­
meyen dünyaların, görünmeyen varlıkların- morfojenik rezo­
nansına. Siz çoğu zaman bunun farkında olmazsınız. Ama,
yine de bu olup durmaktadır. Hepinizin gerçekten arzuladı­
ğınız şey, hayatınız denilen bu tuval üstüne güzel, uyumlu
resimler yapmaktır, öyleyse neden böyle yapamadığınıza şa­
şıyorsunuz. Siz yarattığınız uyumsuzluğun nedenini merak
ediyor, hayatınızda ujoımlu olmayan her şeyin sadece, her
bir durumda yargısızca izin vererek kabul edilmesi gereken
bir inci, bir mücevher bulunduğunu, o zaman lotusun içinde­
ki mücevheri görebileceğinizi size göstermek üzere orada bu­
lunduğunu anlamıyorsunuz. Düşüncenizi, arzunuzu belirtir­
ken, m utlak olarak bilinmelidir ki bu arzu beklentiyle sınır­
landırılm aksızın salındığında, tüm olasılıklar sizin için en
iyi sonucu hazırlayacak şekilde kendilerini düzenleme
olanağı bulacaklardır. Size söyledik; Siz değerli olmadığınıza
inandıkça, siz hak etmediğinize inandıkça, siz inancınızı in­
sanlığın, kültürünüzün, ailenizin morfojenik rezonansına ait
sınırlı kalıplar içinde sınırlandırdıkça, doludizgin, özgür ya­
ratıcılığa engel olursunuz. B ir şeyin nasıl gerçekleşebileceği
h akkında birtakım beklentiler taşıyorsanız, onu şim diden sı­
nırlam ışsınız dem ektir. Kendi gücünüzün gerçekliğinden
kuşku duyduğunuzda, onu önceden sınırlandırmış olursu­
nuz. Bütün olasılıklar sizin için hazırdır. Anlıyor musunuz?
Öylesine güçlüsünüz ki kuşku ile, beklenti ile -yaratıcılığa
izin vermeyen- inanç yapınızla engellenmiş olmayan bir dü­
şünce ürettiğinizde, evren bu arzunuzu, bu düşüncenizi yeri­
ne getirmek üzere kendini yeniden düzenleyecektir. Bu ger­
çekten bu kadar basittir. Buna bilimsel olgu denir, sevgili
dostlar, siz bunu bilseniz de bilmeseniz de. Bizim söylemekte
olduğumuz, her şeyde matematiksel bir denklemin bulundu­
ğudur. Siz uyum arzuluyorsanız, bilinç genişlemesi diliyor­
sanız, bunu öyle "büyük mesele" haline getirmeniz gerekmi­
yor. Bu sağlık konusunda da böyledir. Hayatınızın her bir
veçhesinde siz "olmaz"ların saplantısına düşmüş durumda­
sınız. Aslında siz "olmaz"larınızdan oluşan düğümler atmak­
tasınız. Hayatlarınızdaki dramlara, uyumsuzluklara, bunla­
rın neden olduğu heyecan ve gerilime öylesine sevdalanmış­
sınız ki bunun böyle olmasına gerek bulunmadığını unut­
muşsunuz. Öğrenmek için büyük dramlara ihtiyacınız yok­
tur. Fakat bakın, çoğunuzun bütün bildiği budur. Geçmişin
prangaları ile, insanların beklentileri ile zincire vurulmuş
halde, gücünüzü hep kendi dışınızdaki şeylere teslim ediyor­
sunuz. Siz bir senfonisiniz, sevgili varlıklar, yaratmakta ol­
duğunuz şey gerçekten harikulade bir müzik olabilir, çünkü
siz büj^k orkestradaki tüm aletlersiniz. Orkestra şefi sizsi-
niz. Besteci sizsiniz ve sizler harika senfoniler yaratabilirsi­
niz. Size sadece, güzel müziğe tutkun olmanızı (ona saplantı
göstermenizi) önereceğiz. Siz böyle yaptıkça, önünüze çıkan
her şey uyum içinde olacaktır. Siz, sevgili dostlar, şarkı sözü
yazarlarısınız ve siz, sizi hoşnut eden sözler yazabilirsiniz.
Realitenizi değiştirebilirsiniz, fakat şunu bilmelisiniz ki bu
bir akli uygulama değildir. Sizin aklınız, egonuz yüreğinize
hizmet etmek için, sezgilerinize hizmet etmek için vardır.
Eğer size hükmeden aklınız ise yine kendinizi olanaklara
kapatıyor, olasılıkları daraltıyorsunuz demektir. Bu bir ya p ­
m a m eselesi değildir. Arzu tarafından kucaklanmış düşünce­
nizi salın, düşündüğünüz şeyi kuvvetle hissedin. Onu evrene
salıverin, bilin ki arzuyla, sevinçle kucaklandığı anda o dü­
şünce zaten gerçekleşmiştir -VARDIR. Siz o mikro-saniyede
onu yaratmışsınızdır bile. O zaman, sadece izin vermekten
başka yapılacak bir şey yoktur.
Size, günlerinizi hiçbir şey yapmadan yatarak veya otu­
rarak, lapa gibi hareketsiz olarak geçireceğiniz bir "eylemsiz­
lik" halini asla öneriyor değiliz. Aslında niyetinizi tavrınızla
belli etmeniz, arzunuzun şimdiden gerçekleşmiş olduğunu
bildiğinizi göstermeniz gerekir. Buna fiziksel doğrulama di­
yebilirsiniz. İşte aklınız bilişinize, sezginize, kalbinize bu
noktada hizmet etmelidir. Bilinmelidir ki düşüncejd üretip
saldığınız zaman, onun şimdiden gerçekleşmiş olduğunu bile­
rek, onu hakikaten gerçekleştirebilir siniz. Sevgili dostlar, bu
reçete sizin için yeterince basit mi? Birçokları derler ki: "Ne
istediğimi bilmiyorum." Bu pekâlâdır. Sizin yaşam yolculu­
ğunuzu önceden tasarlamanız gerekli değildir. Eğer bunu ya­
parsanız, onu zihninize somut bir biçimde yazmış ve hiçbir
çeşitlemeye, hiçbir yaratıcılığa yer bırakmamış olursunuz.
Şimdiden, yıllar sonrası için, hatta hemen yarın ne isteye­
ceğinizi bilmeni^gerekmiyor. Ve biliyor musunuz, sizin tüm
çevrenizde, fiziksel realiteniz içinde, evrenin size yolladığı
mesajlar vardır -sizin fiziksel realitede neyi yapmanızın uy­
gun ve uyumlu olduğu hakkında. îşte buna akıl ve mantıkla
değil, sezgi ile yaşam ak denir. Buna, her anın gerçekleşme­
sine izin vermek, kalbinizle rezonans halinde olmak denir.
Eğer yann ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız, bu pekâlâ­
dır. Yannı bilmemekle siz, her şeyin mutlak surette olması
gerektiği gibi olduğunu mutlak surette biliyor olabilirsiniz;
harikulade ve güvenli bir evrende yaşadığınızı, hiçbir şeyin
size zarar veremeyeceğini, istediğiniz her şeyi yaratabilece­
ğinizi biliyor olabilirsiniz. "Nasıl" olması gerektiğinin meka­
nizmasının batağına saplanıp kalmanıza gerek yoktur.
Pekâlâ, şimdi, sorularınız var mı? (Dinleyenler sessiz
kalırlar.) Ne harika. Hepiniz mutlak biliş içindesiniz.
(Bu celselere ilk kez gelm iş olan bir hanım sorar:)
S: H a y a tım d a b ir ş e y le r y a r a tm a k , im gelem ek ve
y a r a tm a k k o n u su n d a çok ih tiy a tlıy ım , ben im için ta m
d o ğ ru o la n o d e ğ il ise d iye . H a y a tım ız d a ta n r ıs a l b ir
a m a ç b u lu n u p b u lu n m a d ığ ın ı b e lk i s iz b a n a sö yleyeb i­
lir s in iz . G erçek b ir a m a ç. T a m u y u m la n m ış o lm a d ığ ı­
m ız b ir h a ld e y k e n y a r a tm a y a b a ş la y a c a k o lu rsa k , b i­
z im h a y a tım ız için se ç ilm iş d o ğ r u y o lu n d ış ın a ç ık m ış
o lu r u z . B u b ir s a p m a o lu r ve ço ğ u z a m a n a c ı v e ric id ir.
O tu r u p h e r şeyin olu şu n u b e k le m ek d a h a m ı iy id ir ve
b öylece g id e c e ğ im iz yere d o ğ r u y o ld a n g itm iş ve b e lk i
d e so n u ç ta d a h a ça b u k v a r m ış o lu r m uyuz?
P'taah; Doğru yol yoktur, aziz dost, hepiniz için yol, kim
olduğunuzu ve tanrısallığın bir ifadesi olduğunuzu bilmeniz-
dir, hepsi bu. Gerçekten, ayrılığın olmadığım bilmektir. İste­
diğiniz şeyi imgeleyebilirsiniz. Kendi ruhsal varoluşunuzun
dürüstlüğüne ve bütünlüğüne olan inancınız o kadar mı az,
ha? Elbette, asla bir "yanlış yol" olamaz, sadece varolan VAR
'dır. Ve siz onu hangi yoldan yaparsanız yapın, orada kucak­
lanacak harikulade dersler olacak. İşte siz böyle büyürsü­
nüz, böyle öğrenirsiniz. Ve o ancak sizin seçtiğiniz kadar
uyxımlu ya da ujmmsuz olacaktır. Uyumsuzluk, evrensel
enerji ile bir hizada (uyum halinde) olmayan demektir. Siz
hizaya girdiğiniz ve dönüşüm geçirdiğiniz zaman, kucakla­
madığınız korkularınız -her neyi yapsanız veya yapmasanız-
kendilerini sunmaya devam edeceklerdir. Gündelik korkula­
rınızı bir kez hizaya getirdiğinizde ve dönüşüme uğrattığı­
nızda, onların bir daha ortaya çıkmalarına, kendilerini sun­
malarına asla gerek kalmayacaktır, çünkü o zaman siz onla­
rın içindeki bilgelik incisini keşfetmiş olacaksınız. Sizin im­
geleme dediğiniz şey -yani hayatınızda arzulanan bir olayı,
bir maddesel yaratımı imgeleme- harika bir şeydir, o büyük
bir keyiftir. O, olabilecek olan hakkında bir hayal kurmadır.
Siz bunu her zaman yapıyorsunuz, bu "büyük bir mesele" ile
ilgili olsun ya da olmasın. Hayal kurmayı, imgelemeyi dur­
durmaya çalışarak, siz içinizde yatan yaratıcı yetenekleri
yadsıyorsunuz. O zaman, sevgili dost, değerli olmadığınızı
düşündüğünüz için hak etmediğinize inandığınız şeyin ne ol­
duğuna bakmalısınız. Ve ben size şunu söyleyeceğim: Siz her
şeye layıksınız. Hayal edebildiğiniz hiçbir şey yoktur ki siz
onu hak etmeyesiniz, çünkü siz gerçekten tanrısal bir ifade­
siniz -her bir veçhenizle. Siz bunu iyice anladığınız zaman,
kendinize düpedüz aşık olacaksınız, ve yanlış bir şey asla ya­
pamayacağınızı bileceksiniz, çünkü sizin kafanızın dışında
hiçbir yerde yargı yoktur. Evren yargılamaz, sadece, sizin
nasıl arzu ediyorsanız öyle olmanıza verdiği harika izinle o
yalnızca VARDIR. Evren "iyi" ve "kötü" veya "doğru" ve "yan­
lış" olarak yargılamaz. Bunu yargılayan sadece sîzlersiniz.
S: (K) R e a lite m iz i d a h a y ü k sek b ir b ilin ç h a lin e
g e ç ir d iğ im iz z a m a n , a r tık m a d d i dü zeyde b ir şey y a ­
r a tm a k iste m e y e ce ğ im iz b ir z a m a n gelecek m i? B ir s ü ­
re iç in fiz ik s e l d ü z e y in ü stü n e ç ık m a k isteyecek m iyiz?
P'taah:Aziz dost, olacak olan şudur: Siz istediğiniz her­
hangi âlemde kendinizi ifade edebilir, yaratabilirsiniz. Fizik­
sel realiteyi hor görmeniz gerekmez. O çok arzulanan bir hal­
dir. Geçiş denilen olayla birlikte, ayrılık kalmayacağı için, si­
zin "bu âlemin ötesi" "daha yüksek âlemler" diye adlandır­
dıklarınızı (fakat kuşkusuz "daha yüksek" âlemler yoktur) fi­
ziksel realiteyle bütünleştirebilirsiniz. İşte bu da demektir ki
siz daha büyük oyunlar oynayabileceksiniz, sevgili dost.
S: (K) P 'ta a h f k a lp ile b ilişe n a sıl u la şırsın ız?
P'taah: Sadece izin vermekle. Siz "yapmak"la çok meş-
gülsünüz, fakat bu "yapmak"la değil, sadece izin vermekle
olur. İçinizdeki o sessiz yerde bir meditasyon haline geçebilir
ve sadece izin vermeyi dileyebilirsiniz. Bütün yapmanız ge­
reken bundan ibaret. Büyük törenlere, ayinlere gereksinim
yoktur. Bu tam anlamıyla doğal bir olaydır, kalbe ulaşmak­
tır. Görüyorsunuz ya, sevgili dost, asla ayrılık yoktur. Bütün
o bölmelere ayırdıklarınız sadece yargılardadır: kalbiniz, ak­
lınız, bilinçaltmız, süperbilinciniz, ruhunuz, bedeniniz, mor-
fojenik rezonans dediğiniz bütün o şeyler... Hepsini ayrı böl­
melere yerleştirmişsiniz. Fakat aslında öyle değil. Siz bir
bölmeden bir diğerine koşuşturup durmaktasınız, büyük
alışveriş mağazalarınızda olduğu gibi. Alışveriş yaparak do­
laşıp duruyorsunuz, bir şey için şuraya, bir başka şey için
buraya giriyorsunuz. Ama, işte böyle yapmak zorunda değil­
siniz. Mükemmel bir sükûnet içinde oturabilir ve aynı anda
bütün bölmelerde birden olabilirsiniz. Anlıyor musunuz? Ve
içinizdeki o sessiz yerde siz istediğiniz her şeye ulaşabilirsi­
niz, çünkü gerekli olan sadece oturmak ve açık olmaktır.
Açılmakta olan bir çiçeği gözünüzde canlandırabilirsiniz, çi­
çeğin her bir bölümüne yumuşak gün ışığının değdiğini ve
gün ışığının çiçeği uyandırdığını. Her bir hücre canlanır, ay­
dınlanır. Ve siz her bir yaprağın ayrı bir bölüm olduğunu,
ama çiçeğin bir bütün olduğunu, ve çiçeğin aslında Tanrı'nın
kendini ifade edişi olduğunu imgeleyebilirsiniz. Her şeyin
Tanrı/Tanrıça'sı. Kaynağın kendini ifade edişi. Bu böyledir.
O, hepsi sizin için hazırdır.
S; (E) F lo rid a 'd a b ir u ç a ğ ın u ç a rk e n r a d a r e k r a n ­
la r ın d a n k a y b o ld u ğ u n u o k u d u m . İ n s a n la r onun g ö z ­
d e n k a y b o ld u ğ u n u g ö rm ü şle r. O bü yü k b ir yo lcu u ça ğ ı
id i. O n d a k ik a so n ra o y e n id e n g ö rü n d ü . U ç a k ta k i y o l­
c u la r d a n h iç b ir i h e rh a n g i b ir şeyin d e ğ iş tiğ in i fa r k e t­
m e m iş ti. B u o la y, iç in d e h e r şe yin y a r a tıld ığ ı "şim diki
an" ta r a f ın d a n n a s ıl e tk ile n d i?
P'taah: Bu olayda, bir an için uçak sanki bir zaman eğ­
risi içine girdi. Yolcuların bu olayın mutlaka farkına varma­
ları gerekmez. Ve bu şekildeki kayboluşlar sırasında geçen
dakikalar ve hatta, saatler o deneyimi yaşayan insanlarca
zaman olarak algılanmaz. O sadece bir zaman bükülmesi-
dir. Yani, zaman çok esnektir. O çok plastiktir. Hepinizin
görmek için öylesine merakla beklediğiniz o sevgili uzay ge­
misinin teknolojisinde (P'taah'ın, bazı dinleyicilerin bir Plei-
ades uzay gem isini görme ya da onunla yolculuk etm e konu­
sundaki arzularına atıfta bulunduğunu bilen dinleyenler g ü ­
lüşürler.) olan bir şey vardır; bu taşıt boyutlar arasında ken­
di kendini yeniden yaratma yeteneğine sahip olmakla kal­
maz, aynı zamanda sizin mevcut teknolojiniz açısından ola­
ğanüstü görünen bir özelliğe de sahip bulunmaktadır; dış re­
alitede taşıt belli bir boyut içinde görünse de, insanlar onun
içine girdikleri andan itibaren, farklı bir zam an ve uzay bo­
yutuna geçmiş olurlar. Ve böylece, taşıtın boyutları, iç k ıs­
m ında dıştan göründüğünden tüm üyle farklıdır. Aranızdaki
teknoloji uzmanları neden söz ettiğimizi anlayacaklardır.
Böylece, siz somut bir biçimde kalıplaştırdığınız bu realite
boyutunun ne kadar esnek olduğunu anlayabilirsiniz.
S: (K) B a zen , b iz u y k u y a d a la rk e n y a d a u y a n ır ­
ken, za m a n çok y a v a ş g e ç e r g ib i görü n ü yor, s a n k i ben
hu isk em led e o tu ru y o rk e n , bu m ek â n a g e ç tiğ im d e a r tık
b u r a d a d e ğ ilm iş im , s a n k i b a ş k a y e rd e y m işim g ib i o lu ­
yor.
P'taah: Ama, bu zaten böyledir.
S: Bu s iz in d e m in sö y le d ik le rin ize y a k ın b ir şey
m i? E ğer y e te r in c e u zu n b ir sü re bu h a ld e k a lm ış o l­
sa m , b e d e n im in k a y b o lm a ve b ilin c im g e r i g e ld iğ in d e
y e n id e n g ö rü n m e o la s ılığ ı v a r m ıdır?
P'taah: Bununla bağlantılıdır, çünkü bakın, geniş anla­
mı ile bilinç zaman ve uzay içinden yolculuk eder. Bedenin
bizzat bir başka realiteye geçtiği bazı nadir durumlar vardır.
Fakat bu konuya pek fazla dalmayacağız. Şimdilik, bilinçte
fikirlerle oynamanız, yani sizin istediğiniz vakit düpedüz za­
man ve mekân ötesinde olabileceğinizi bilmeniz yeterli. As­
lında, daha önce söylediğimiz gibi, siz rüya halindeyken bu­
nu yapıyorsunuz. Siz bunu bilinçli olarak da yapabilirsiniz.
Bedeninizi terk edebilir, bilinçli halde yolculuklar yapabilir­
siniz, bu arada siz yokken bedeniniz bütünlüğünü koruya­
caktır. Yani, sevgili varlıklar, sizin ruh eneıjiniz sadece be­
deninizle bağımlı değildir. Siz bütün bunlardan çok daha bü­
yüksünüz, ve çok daha farklı, alabildiğine güçlüsünüz. Siz
kişilik Benliğiniz olarak düşündüğünüz şeyden ibaret değil­
siniz.
(Bir hanım bir konuda sıkın tılı gibidir:)
S: P 'ta a h , ş im d i so r m a k z o r u n d a o ld u ğ u m şey p e k
hoş d e ğ il, f a k a t bu k o n u d a ne h is s e ttiğ in iz i ö ğ ren m ek
z o ru n d a y ım , çü n kü s iz i son g ö rd ü ğ ü m d e n bu y a n a , be­
n i g e rç e k te n d ü şü n d ü re n b ir şey o ld u . E ğer h e r şey o l­
d u ğ u h a liy le p e k â lâ , o ld u ğ u h a liy le g ü zelse, e ğ e r k im ­
se n in h iç b ir şey h a k k ın d a y a r g ıla n m a s ı veya k e n d in i
k ö tü h isse tm e si g e r e k m iy o r s a , o z a m a n bu k a v r a m la r ı
a n la m a y a n veya b e lk i d e bu k o n u la r d a b izle rd e n d a h a
iy i d a v r a n a n , f a k a t iz a h edem eyen ç o c u k la rın e r iş k in
in s a n la r ta r a fın d a n ta c iz e d iliş in i, h ır p a la n ış ın ı n a ­
s ıl iz a h edeceğiz? Tüm b u n la r n a s ıl g ü z e l ve d o ğ ru o la ­
b ilir?
P'taah: Sevgili dost, bu çok iyi bir soru, ve bu konuda
daha önce konuştuk. İlk önce şunu söylememe izin verin: biz
her şeyin güzel olduğunu söylemiyoruz, yalnızca diyoruz ki
her şey sadece VAR'dır ve evrensel yasada yargı yoktur. Biz
sadece eziyet gören çocukların değil, açlık ve hastalıkla bo­
ğuşan çocuklann çevresinde yaşanan kederlerin de farkında­
yız ve bunu anlıyoruz. Ve bu keder ve üzüntü, insanlarca çok
sevilen ve kötü muamele gördüklerinde, yardım için başvu­
racakları bir yerleri bulunmayan, uğradıkları eziyet ve azap
hakkında konuşamayan hayvanlar için de duyuluyor. Ve
böylece, bu durum, onunla ilgili herkesin yüreğinde büyük
bir şefkat yaratıyor. Şimdi, olan şudur ki aziz dost, duygusal
bakımdan bağlı olduğunuz varlık ister bir çocuk, ister sev­
diğiniz bir hayvan veya sevdiğiniz bir insan olsun, o kötü
muamele gördüğünde siz o duygunun etkisi altında kalırsı­
nız ve bütün bunların bir birlikte-yaratma olduğunu bir tür­
lü anlamak istemezsiniz. Ve o duygusal hal içinde, o öfke, o
azap ve yargılama içinde, bütünü, genel tabloyu görmek için
bir adım geri çekilmek istemezsiniz -bunun tek bir hayat ol­
madığını bilmek için. O binlerce ve binlerce hayattır.
Ben konuşurken, söylediklerimi akli olarak kabul etme­
niz çok basittir. Onu kalbinizin bilişiyle kabul etmek ise o
kadar basit değildir. Size birçok kez söyledik ki, siz var ol­
muş olan her insanın her faseti olmuşsunuzdur -yani, hepsi
olmuşsunuzdur: Siz öldüren ve öldürülen olmuşsunuzdur.
Tacize uğrayan çocuk ve çocuk tacizcisi olmuşsunuzdur. Siz
savaş çıkarıcı ve barışçı olmuşsunuzdur; ve her insan, taciz,
cinayet, işkence ve tecavüz gibi duygusal bakımdan fazlasıy­
la yüklü, şiddetli olaylar ve durumlara karışmıştır ki bu si­
zin -hatta, o çocuğun- kim olduğunuz hakkındaki bir anlayı­
şa varma sürecini harekete geçirmiştir. Sevgili kadın, şunu
da dikkate almanızı isteyeceğiz: Siz çocukların çaresiz olduk­
larını sanıyorsunuz -çaresiz değildirler! Çocuklar gerçekten
çok güçlüdürler. Her bir durumda, ve özellikle söz konusu ço­
cuk henüz korkunç durumları kendine -bilinçli biçimde- çe­
kecek inançları oluşturmamışsa, neyin nasıl olacağını ruh
düzeyinde kesinlikle bilir. Yoksa bu çocukların besleneme-
dikleri için annelerinin kollarında öldükleri koşullarda en-
karne olmayı seçmeleri nasıl oluyor sanıyorsunuz? Ve savaş
halinde, nasıl oluyor da çocuklar savaş bölgelerinde enkam e
oluyorlar dersiniz? (P'taah yum uşak bir sesle devam eder:)
Bakın, buna deneyim denir.
S; B u n la rın b ö y le sin e çok o lu şu hu y ü z d e n m i?
P'taah: Elbette. Ama, bu inancm da ortaya çıkmasına
neden olur ve özellikle öğretmek amacıyla enkarne olan ço­
cuklar vardır. Şefkati öğretmek için, yargısızlığı öğretmek
için, kucaklamayı öğretmek için -genişlemeyi, kabullenmeyi
ve kucaklamayı öğretmek için. Anlıyor musunuz?
S; S ö y le d ik le r in iz i a k li o la r a k a n lıy o ru m . F a k a t
iş ittik le r im ve g ö r d ü k le r im k a d a r ıy la , in s a n o la r a k
(te k r a r d o ğ u ş a ne k a d a r in a n ırs a k in a n a lım ) b izim
iç in bunun u ygu n , d o ğ ru b ir şey o ld u ğ u n u k a b u l e d e ­
b ilm ek çok zor; y a n i bu sa v u n m a sız v a r lık la r a -h a y­
v a n la ra , ç o c u k la ra - y a p ıla n la r ın y a r g ıla n m a m a s ı g e ­
r e k tiğ in i k a b u l e tm e k . Bu tü r d u r u m la r d a y a p a b ile ­
c e ğ im iz b ir şey m u tla k a o lm a lı.
P'taah: Vardır, sevgili dost, bu kendinizi olduğu gibi
sevmektir. Kendi dışınızda yargıladığınız her şeyin sizin bir
yansımanız olduğunu bilmektir. Siz kendinizi her yönünüz­
le, her veçhenizle kabul ettiğinizde, yargınızı hizaya getir­
diğinizde ve öfkelenmeyi doğal saydıkça, öfke ve keder göz­
yaşları dökmeyi doğal gördükçe, aslında hepinizin kalp kı­
rıklığından ölmekte olduğunuz gerçeğini kabul ettikçe -o za­
man gerçekten değişimi yaratacaksınız. Bilin ki sevgili dost­
lar, onun ne olduğu fark etmez, o daima, daima sizsiniz. O
her zaman, daima size geri döner.
S: (E) Bu d a b iz i h iç b ir şeyin k a z a veya ş a n s işi
o lm a d ığ ı n o k ta s ın a g e tir iy o r . B ir çocuk, ö ğ re n im i iç in
b ö ylesi b ir d u ru m u d e n e y im le m ey i ruhen se ç m iş o la b i­
l i r m i?
P'taah: Elbette, söylemekte olduğumuz da budur. Kaza­
lar yoktur, rastlantılar yoktur. İşte bunun için size birçok
defa, her şeyin kabul edilmek, kucaklanmak üzere ruhsal
düzeyde meydana getirildiğini bilerek, olanlara izin vermeni­
zi söyledik.
S: Ş u h a ld e b izim g ö re v im iz ıs tır a b ı e lim iz d e n g e l­
d iğ in c e h a fifle tm e k tir?
P'taah: Doğru, fakat buna görev denmez. Buna, şefkat
göstermek denir; çevrenizdekilere yardımı ve yaran olabile­
cek şekilde davranmak denir. O bir görev değildir. Eğer o bir
görev olarak yapılacaksa, hiç yapılmasa da olur. Eğer gönül
sevinci için yapılıyorsa, kalbinizden geliyorsa, o zaman o ger­
çekten harikulade bir şeydir. Bu, dertli olanlara sadece bir
sevgi enerjisi göndermek olabilir, fakat şu da bilinmelidir ki
kırık kalpler sadece sizin kendi kalp kırıklığınızın yansıma­
larıdır.
Şimdi bir ara vereceğiz. (P'taah, yüreği acılı hanımla
bir kez daha ilgilenir:) Sevgili kadın, içinde bulunduğunuz
karışıklığı ve görünüşteki adaletsizliği anlıyoruz. Fakat siz
haksızlığı algıladıkça, onun gerçekten sadece kucaklanmak
için orada olduğunu da bilmelisiniz ve daha büyük plânda
her şey, sizi ayrılık realitesinden kurtuluşa, bir olmaya, Tan-
rı/Tanrıça'ya götüren bir yoldur, her şey. Döktüğünüz göz­
yaşları çoğu zaman başka insanlar için dökülen gözyaşları-
dır, çünkü siz kendi acınızı taşımaya dayanamazsınız. Sevgi­
li dostlar, gelecek sefere beraber olduğumuzda, tekrar ve çok
ayrıntılı olarak değişim-dönüşümden söz edeceğiz. Bu ak­
şam, medyumumuz bize sordu ve çoğunuzun kalbinde bu­
nunla ilgili sorular var. Böylece, yakın zamanda size keder
ve azabınızın dönüşüme uğratılmasından, onların vecit hali
sevincine ve Bir'liğe ve ayrılıktan kurtuluşa dönüştürülme­
sinden söz edeceğiz. Şimdi bedenlerinizi tazelendirmenin
vaktidir, ve biz az sonra geri geleceğiz.
(Aradan sonra:)
P'taah: Ve şimdi, devam ediyoruz.
S: (K) B e n im ş im d i ve b u r a d a b u lu n m a y ı, için d e
b u lu n d u ğ u m a n 'a g e r i dön m eyi k e n d im e h a tır la tm a k
zo ru n d a o ld u ğ u m a n la r h a k k ın d a b ir so ru m v a r. B e­
nim o a n la r d a d e n e y im le d iğ im şey, h is le r im in b u ra y a
g e ri d ö n ü şü o lu yor. (Güneş sinirağı bölgesini işaret eder.)
B irk a ç h a f ta d ır onu B ir'lik ve d e ğ iş im d u y g u la r ın ın
fa r k ın d a o lm a m ı sa ğ la y a n b ir h a tır la tıc ı o la r a k k u l­
la n ıyo ru m . O h is le r b u r a d a n g e lm iy o r (tekrar güneş sini­
rağı bölgesini gösterir) fa k a t sa n k i e tr a fım ı s a r ıy o r la r -
çoğu z a m a n o la ğ a n ü s tü b ir esen lik d u y g u su h a lin d e .
P'taah: Doğru ve bu böyledir. Siz kendinizi şimdi'ye,
daima mevcut olan o an'a getirirseniz, geçmişe takılmadan,
geleceğe ilişkin beklentiler olmadan; o zaman otomatik ola­
rak, "şimdi"yi hissetme haline girmiş olursunuz. Ve bu suret­
le, aynı zamanda, kendinizi ayrılık olmadan deneyimlemeye
açmış olursunuz. Kendinizi kuşattığınız bütün bu his, duygu
dalgası bir sarmala benzetilebilir ve böylece, o hücresel bir
düzeyde çınlayarak Bir'lik, bütünlük duygusu doğurur.
Esenlik duygusu yaratır, gerçekten.
S.- D em ek o n la r d a benim d u y g u la rım ? H is s e ttik le ­
rim sa d e c e iç im d e k i d ü ğ ü m lerin d u y g u su d eğ il?
P'taah: Sevgili dost, biliyorsunuz ki gerçekte duygu yal­
nızca enerjidir ve o nötrdür. O iyi ya da kötü bir duygu ola­
rak yargılanmamahdır. O sadece VAR'dır ve o enerjidir. Siz
onun nasıl olduğunu yargılamadan ona izin verdiğiniz anda,
eneıji merkezleri açılır ve enerjinin güneş sinirağından kal­
be akabilmesine izin verir. Bu değişim-dönüşüme benzetile­
bilir, fakat bu sadece olma halinde yaşanır. Acıyı yaratan
yalnızca yargıdır, ve acı denilen, yalnızca ve yalnızca direnç­
tir. Bu sadece enerjinin (duygunun) hareketine izin verme­
mektir. Acı, ıstırap duygu değildir. Ona duyguya direniş de­
nir.
S: (E) G ir iş s ö z le r in iz için size te ş e k k ü r le r , P 'ta a h .
G eçm işte d u y d u ğ u m b ir söz var: " kürelerin a r m o n is i.”
S iz, h e r b ir im iz in b ir sen fo n i o ld u ğ u m u zu sö y le d in iz;
p e k i, k ü re le rin a r m o n is i ne a n la m a g e lir? M ü zik o la ­
r a k te z a h ü r ed e n öyle b ir a rm o n i d e n e y im im o ld u k i
o n u n la o z a m a n a k a d a r iş ittiğ im h e rh a n g i d ü n y e v i b ir
m ü zik a r a s ın d a b ir iliş k i k u ra m a d ım .
P'taah; Doğru.
S: Ve on u n h a k k ın d a b ir y a rg ıy a n iy e tle n d iğ im d e ,
o k a y b o ld u .
P'taah: Ne kadar olağandışı, sevgili dost. (Gülüşmeler.)
S: Bu k ü r e le r in a r m o n is i h a k k ın d a , e v re n se l b a ğ ­
la m d a , b ir a ç ık la m a y a p a r m ısın ız, ve o n u n in san -ya-
p ıs ı a rm o n ile rle iliş k is i v a r m ıd ır?
P'taah: Tabii. Daha önce, sizin çoğul-evrenlerin bir
makro-molekülü olduğunuzu söylemiştik. Sizin fiziksel bede­
ninizde Yerküre'nin tüm ana-unsurlan bulunur ve sizin ruh
enerjinizde tüm galaksilerin her ana-unsuru mevcuttur. Kü­
relerin armonisi denilen, aslında semavi enerjidir ve o elbet­
te müzik olarak işitilebilir. O aynı zamanda renk olarak algı­
lanabilir, çünkü sizin ses ve renk olarak anladığınız şeyler
aslında aynı ışık frekansıdır. Siz bir olma hali içine girdiği­
nizde, bunu bilinçle yapabilirsiniz, veya istemsiz olarak ken­
dinizi ona açmış olursunuz. Küreler senfonisine yol açan işte
o duygudur, fakat siz o makro-mikrokozmos - makro-molekül
olduğunuzdan, gerçekten sizin içinizde o armoninin bilgisi ve
realitesi mevcuttur. Bu muhteşem bir şeydir ve siz kendi içi­
nizde kürelerin armonisini bilinçle istemeden de yaratabilir­
siniz, sevgili dost. Size bunu bir daha yargılamamanızı öne­
rebiliriz. Gerçekte kim olduğunuzun bilincine vardığınızda
neler yapabileceğinizi bir hayal edin. Bu pek çoğunuz için
güzel kokular duymanız tarzında da olabilir. O da bir armoni
tayfıdır, ve yine, kimileriniz bunu hayal edebileceğiniz en
muazzam kristalin, bütün renk tayflannı harika bir biçimde
sergileyen tüm fasetleri olarak algılayacaklardır. Sizler ola­
ğanüstü güçlüsünüz, ve bizim sözünü ettiğimiz bu şeyler bir
peri masalı değildir. Bu gerçeğin kendisidir. Anlıyoruz ki
umutsuzluğa düştüğünüz anlarda, bunun, günlerinize katla­
nabilmeniz için verilen aslında tesirsiz bir ilaçtan, fırtınada
sarılacağınız bir saman çöpünden başka bir şey olmadığını
düşünüyorsunuz, fakat size söylüyoruz, aziz varlıklar, bu
gerçekten sihirli bir dünyadır.
S (E) P 'ta a h , A b o rjin a lle r'in (A v u stra ly a y e r lile r i­
n in ) ru h u n a ö ze l b ir sa y g ı su n m a k istiy o ru m , ö z e llik le
d e K u ra n a y ö r e s in d e k i v a h ş i o rm a n a ve o r ta k y a ş a m
iç in d e k i y e r li to p lu lu k la r ın a . B a zı o lu m su z d u r u m la ­
r a y e n ik d ü şm ü ş o la n la r için , y e r li h a lk la n a s ıl en iyi
ş e k ild e u yum iç in e g ir e b ilir iz ?
P'taah: Sevgili dost, bunun yanıtı daha önce hükümet
hakkında sorduğunuz sorunun yanıtıyla aynıdır.
S: Y an i, b u n u y a p m a n ın g e r e k li o lm a d ığ ın ı m ı
söylü yorsu n u z?
P'taah: Hiçbir şeyi YAPMAK zorunda değilsiniz. Sadece
OLMAK, kim olduğunuzu bilmek gerekiyor. Kendinizle
uyum içine girmeniz, hiçbir ayrılık olmadığını anlamanız,
kendinizi nasıl seveceğinizi öğrenmeniz. Aborjinaller'e, bu ır­
ka çektirilen eza ve cefalar büyük bir derstir, hem onlar için,
hem olanlara tanık olan herkes için. Ve şunu söylemek iste-
ki başa çıkılamaz gibi görünen tüm eşitsizliklere karşın,
Aborjinaller kim oldukları hakkında büyük bir anlayışa ula­
şıyorlar. Bunun tam bilinçli bir düzeyde gerçekleştiğinden
söz etmiyoruz. Buraya gelen Avrupalılar -veya bu ülkeye ye­
ni gelenler, yani bu kıtanın yerli halkı olmayan kimseler-
kadim ırklara ve bilinçli bellekten silinmiş bütün eski bilgi­
lere gösterdikleri ilgi ve merak dolayısıyla sadece Aboıjinal-
ler'in değil, fakat vaktiyle Aboıjinal olarak yaşamış olan­
ların da ruhsal belleklerini uyandırmaktalar. Kuzey ve Gü­
ney Amerika'da da aynı durum söz konusudur; orada bir za­
manlar, biliş bakımından çok büyük olan bir kültür, bir in­
san ırkı, kültürünü kaybetmiş fakat başka bir şey bulmuş­
tur. Bu zamanda, gezegeninizin her tarafındaki insanların
yaşamış oldukları tüm hayatları ve onun ardındaki ruh ener­
jisini bilen insanlar çıkıp geliyorlar. Bu Afrika kıtasında da
böyledir. Sevgili varlıklar, doğrusu şu ki hiçbir şey kaybol­
muş değildir, sizin herhangi bir kimseyi kurtarmak için ko­
şuşturmanıza gerek yok. Fakat gerekli olan, tüm insanları
ırkları onurlandırmanız, onlara saygı göstermenizdir. Fakat
kendinizi onurlandırmaz ve ona saygı duymazken, bunu ya­
pabilmeniz çok zordur. Ve işte görüyorsunuz, dönüp dolaşıp
yine size geliyoruz.
S: T eşe k k ü r e d e rim . B ir so ru d a h a , k a n s e r h a s ta ­
la r ın ın ıs tır a b ı h a k k ın d a : E ğ e r o n la r ın ç e k tiğ i a cı,
d u y g u y a g ö s te r ile n d ire n ç te n ise, o a c ıy ı en iy i şe k ild e
n a s ıl h a fifle te b ilir iz ?
P'taah: Sevgili dost, siz şifa enerjisi verebilirsiniz, fakat
aslında böyle bir hastayı iyileştirebilecek olan tek kişi yine
kendisidir. Ancak önce, herkesin kendi realitesini kendisinin
yarattığının bilinmesi gerekir, ve insanlar kendi yarattıkları
şeyin sorumluluğunu üstlenmedikçe, onu hizaya getirmeleri,
uyum içine sokmaları çok zordur -her şeyden önce, o hasta­
lığı yaratmış olan yargıları hizaya getirmedikçe. Anlıyor mu­
sunuz?
S: E vet.
P'taah: Şu halde, hastanın hastalığından öncelikle ken­
disinin sorumlu olduğunu bilmesini sağlamak yararlı olur.
Hiç kimsenin "kurban" olmadığını. Siz hastalık "kapmazsı­
nız." O başıboş bir köpek değildir. Ve bilinmesi gerekir ki siz
herhangi bir hastalığı, duygusal düzeyde olup bitenlerin bir
aynası olarak yaratırsınız. Sorumluluk almak hepinizi kur­
banlar olmaktan kurtarır ve böylece, bu şekilde, bu incelikle
ve yumuşak bir biçimde yapılabilir, çünkü bizim sözünü etti­
ğimiz, bir balyoz gibi kullanılacak değildir. Eğer söylediğiniz
sözler hasta tarafından alınmıyorsa, bu pekâlâdır, çünkü
sevgili dostlar, bir başkasının kendi realitesini nasıl yarata­
bileceği hakkında yargıda bulunmak hiçbirinizin işi değildir.
Gönlünüzdeki şefkatten o sevgi ve şifa enerjisini gönderebi­
lirsiniz, fakat en dipte yatan şu ki, eğer bir kimse iyileşmek
istemiyorsa, iyileşemeyecektir. Eğer birisi geçiş (ölme) zama­
nı geldiğine, herhangi bir inanç yapısı gereği, karar vermiş­
se, bunu yapmak onun ayrıcalığıdır. Onlar kendi senaryola­
rını, kendi senfonilerini kendileri yazarlar.
S: (K) G eçen h a fta , d ü n y a d a s o y la r ı tü k e n m e k te
o la n h a y v a n ve b itk i tü r le r in d e n sö z ed erk en o n la r ın
k a y b o lm a d ık la r ın ı s ö y le d in iz, bu n u a ç ık la y a b ilir m is i­
n iz?
P'taah: Elbette, bu zihinlerinizi rahatlatacaktır. Hiçbir
şov asla kaybolmaz, soyu tükenir gibi görünenler sadece si­
zin uzay/zaman çerçeveniz içinde tükenirler. Hiçbir şey yok­
luğa karışıp kaybolsun diye yaratılmamıştır ve biz yine dün­
yanızın nasıl olduğuna ilişkin çok daha geniş kapsamlı bir
tiürüş noktasından konuşuyoruz. Daha önce de söylemiş ol-
uuğumuz gibi, sadece tek bir Yerküre yoktur, ve realite katı,
değişmez bir şey değildir. O biçimlendirilebilir. Birçok Yer­
küre vardır, pek çok realite -gezegen üzerindeki insanların
■nyısından çok daha fazla sayıda realite- vardır, ve tükenmiş
gibi görünenler ancak bu uzay/zaman çerçevesi içinde kay­
bolmuşlardır. Yine, sizin ebediyen kaybolmuş olduğuna
inandığınız birçok yaratık türü vardır ki onlar mutlu bir bi­
çimde sadece başka Yerkürelerde değil, fakat başka gezgen-
lerde de yerleşmiş bulunuyorlar. "Koruma ofisleri" diyebile­
ceğimiz birçok harikulade kuruluş vardır. Sizin hayvan ve
bitki örtünüze neler olduğu ile ilgilenen, onlara özen ve ba­
kım gösteren yalnızca sizler değilsiniz. Sizin evrim kalıbınız
içinde artık gerekli olmayan, fakat kendileri için farklı bir
realite yaratmak üzere gitmiş olan pek çok yaratık türü
vardır. Sık sık, sorularınızı yönelttiğinizde sizin de şimdiye
dek fark etmiş olduğunuz gibi, o sorular çok-boyutlu olduk­
larından, farklı varlıklardan aldığınız yanıtlar bazen birbir­
lerinden çok farklı gibi görünebilir. İşte bunun nedeni, soru­
ların birçok farklı yanıtı olmasıdır. Biz sizlerle konuşurken,
sizin inanç yapılarınızı dikkate alarak, kolay anlayabilece­
ğiniz basit terimlerle konuşmaktayız. Fakat biz aynı zaman­
da, her bir soru için pek çok yanıt olduğunu, ve sizin zihnini­
zi karıştırmak istemediğimizi anlamanızı istiyoruz. Zaten
şimdiye dek insanlığa kafasını karıştıracak şey yeterince ve­
rilmiştir. Siz yapm ak denilen şeyin ağına yakalanmışsınız.
Sizler olma ritüelinin sihrine kapılıyorsunuz, ve anlamanızı
istiyoruz ki siz zaten olmaya .uğraştığınız şeysiniz. Ve siz ger­
çekten evreninizin merkezî güneşisiniz ve kendi dışınızday­
mış gibi algıladığınız her ne varsa o sadece bir yansıma, bir
aynadır. Eninde sonunda her ne yaparsanız -seçtiğiniz öykü
her ne ise- siz hizaya girip, bütünlüğe kavuşmanızı, yuvaya
dönmenizi sağlayacak durumlar meydana getireceksiniz.
S: (K) S ize ş u n u so rm a k istiyoru m : B iz im b u r a d a
D ü n y a 'd a k i m isy o n u m u zu n R u h 'u m a d d eye d ö n ü ş tü r ­
m ek o ld u ğ u n d a h e m fik ir m is in iz ve eğer öyle ise, bu n u
y a p m a n ın g ü z e l, h ız lı ve v e rim li b ir yo lu v a r m ıd ır?
P'taah: Sevgili dost, siz zaten madde olarak bedenlen-
miş (enkarne olmuş) Ruh'sunuz. Siz ne olduğunuzu düşünü­
yorsunuz? Sizler, üçüncü-yoğunluk realitesinde enkarne ol­
mayı, onu deneyimlemeyi seçmiş olan yüce ruhsal varlıklar­
sınız. Sizler zaten yüce ruhsal varlıklarsınız. Yapılacak bir
şey yoktur. Zaten olduğunuz bir şey haline gelmenizin hızlı
bir yolu yoktur. Bakın, siz unuttunuz. Hepsi bu. Fakat siz
ruhsal bir varlık olmak için uğraşıp çırpınan o zavallı ve yal­
nız kişilik Benliği olduğunuz vizyonunu taşıyorsunuz. Pekâ-
l:i, şimdi artık biliyorsunuz. Siz gerçekte yüce bir ruhsal var-
İlksiniz ve siz bunu kendi deneyiminiz için seçmiş bulunu­
yorsunuz, ve biz değişim-dönüşümden söz ettiğimiz zaman,
biz sizin zaten olduğunuz bir şeye dönüşeceğinizden -yani,
Ruh'un maddeye dönüşmesinden- söz etmiyoruz. Biz sadece
azabın vecit haline, ayrılığın birliğe dönüşmesinden söz edi­
yoruz; ve bu çok hızlı ve kolaydır -o bir göz açıp kapayıncaya
kadar gerçekleşir. Siz sadece yaratmış olduklarınızın sorum­
luluğunu üstlenin; kendi hakkınızda, durum hakkında ve
acılı durumların içinde yer almış herkes hakkında taşıdığı­
nız yargıyı hizaya sokun. Bilin ki acı, ıstırap birikicidir ve o
yargı yüzünden meydana gelen dirençtir -onu hissetmenize
izin verin ve bilin ki var olan her şey geçerlidir. Sadece var
olduğundan ötürü. Ve işte birdenbire enerji merkezleri açılı-
verir ve siz Bir'liği deneyimlersiniz. Fakat siz onu YAPA­
MAZSINIZ. Siz onu, Bir'liği yapamazsınız, siz ona ancak ol­
ması için izin verebilirsiniz.
S: P e k i, onu y a p m a k y e rin e o n a izin verm em iz n a ­
s ıl o la ca k ?
P'taah: Sadece onun var olduğunu biliniz, ve biliniz ki
var olan her şey tanrısallığın bir ifadesidir.
S: (E) D em ek k i b iz ş im d id e n o r a d a y ız , ve a y n c a ,
ıs tır a p çek m ek te o ld u ğ u n u h is s e ttiğ im iz b ir k im se y e
y a r d ım etm ek için k o ş tu ğ u m u zd a , onu e d in eceğ i d e n e ­
y im d e n y o k su n b ıra k m ış olu yoru z?
P'taah: Çok uç vakalar söz konusu olduğunda, diyebili­
riz ki öyle. Fakat, sevgili dost, biz yardım etmeyin ve kalbini­
zin emirlerine uymayın demiyoruz. Biz sizin merhamet ve
şefkat duygularınızı ve bir insan kardeşinize yardım arzunu­
zu bastırmanızı asla söylemiyoruz. Biz sadece diyoruz ki:
Herkesin kendi senaryosunu yaratmakta olduğunu fark edin
ve bunu kabul edin. Bakın, siz olup bitenlerin frekansı dahi­
linde (etki alanı içinde) bulunduğunuzda, kendi derslerinizi
öğrenmek için oradasınızdır. Size insanları umursamamanı­
zı ve onlara yardım, şefkat ve şifa sunmamanızı söylemiyo­
ruz. Tam tersine, yapılması gereken budur. Gerekli olan, on­
lara yardım ederken yargı içinde olmamanız ve onun nasıl
olması gerektiği hakkında beklentiler taşımamanızdır. Hepsi
bu. Anlıyor musunuz? Ama, şunu da söylüyoruz: Eğer siz bir
başkasının deneyimini değiştirmeye çalışıyorsanız, sadece
kendi öğreniminiz için de bir fırsat yaratıyorsunuz demektir.
{Bir başka erkek dinleyici, celselere devamlı katılan biri,
bir soru sormak üzeredir ki P'taah ona doğru yürür, çok y a k ı­
nında durur ve gözgöze gelirler, bir süre sevgiyle bakışırlar.
P'taah bir şaka ile bu büyüyü bozar:) Beni öpmek mi istiyor­
sunuz?
(Adam, muzipçe:)
S: H ayır.
{Dinleyenler gülüşürler.)
P'taah: Büyük düş kırıklığına uğradım. (Ve insanların
dünya-dışı varlıklar hakkın d a ki ortak imajına atıfta buluna­
rak:) Pullarım mı size itici geliyor?
S: H ayır, d e ğ il.
P'taah: Bu bizi çok mutlu etti.
S: Ben s iz i h e r h a lin iz le seviyoru m .
P'taah: Elbette, sevgili dostum.
S: S o rm a k is te d iğ im soru ...
P'taah: Soruya bo^verin. Benim de sizi ne kadar çok
sevdiğimi söylememe izin verin.
S: Bu çok g ü z e l.
P'taah: Siz de öylesiniz.
S: Ö yleyse s o r u la n u n u ta lım .
(Dinleyiciler, o ikisin in kendi aralarında oynadıkları in ­
ce, hoş oyunun fa rkın d a d ırla r ve bol bol gülüşm eler olur.)
P'taah: Sorunun yanıtını zaten bildiğinizi biliyorsunuz,
bununla birlikte, sevgili dost, sorunuzu sorunuz.
S; S a d e c e vereceği se v in ç için ...
P'taah: Gerçekten sevinci için, daima sevinci için.
S; Z a te n benim s o r u la r so rm a m ın tek n eden i bu-
du r.
P'taah: Biliyorum.
S: P e k â lâ , işte sorum : E ğ e r d u r u m la r ı işin iç in ­
d e k i h e r h a n g i b ir o rta k ile b ir lik te -y a r a tıy o r s a k . K a r ­
m a ne oluyor? E ğer h e rk e s o n u n iç in d e e ş it o r ta k lığ a
s a h ip ise?
P'taah: Sizce Karma nedir?
S: B en K a rm a 'y ı şö yle a n lıy o ru m : E ğ e r y a n lış b ir
şe y y a p a r s a n ız , b ir b a ş k a f ır s a tt a on u d ü ze ltm e k z o ­
r u n d a s ın ız ?
P'taah: Doğru. Peki ama, eğer evrende yargı yoksa, sev­
gili dost, siz bunu, yanlış hareketin cezası olan bu Karma'yı
nasıl anlıyorsunuz?
S: O z a m a n K a rm a y o k tu r .
P'taah: İşte, mükemmel yanıt. Birinci sınıf. Karma de­
nilen şey, eski dinlerden kalma bir fikir yapısıdır. Ve siz fikir
yapılarının nasıl çalıştıklarını bilirsiniz. Şimdi, sizin daha
yeni dinlerinizden biri olan Hristiyanlığın fikir yapısı der ki,
eğer bir yanlış yaparsanız, gelecek enkarnasyonunuzu bekle­
mek zorunda değilsiniz -çünkü zaten onlar tekrardoğuşa
inanmazlar- doğruca cehenneme gidersiniz. Çabuk ve kolay,
ha? Bir atımlık bir iş -eğer uslu olmazsanız, cehenneme gi­
dersiniz. Fakat ben size şunu söyleyeceğim: Buna inanan in­
sanlar için -bu fiziksel realiteden ayrıldıkları zaman- dene-
yimleyecekleri şey tam da bu olacaktır: cehennem. Onlar ce­
hennemi nasıl hayal etmişlerse tam öyle. Daha sonra onlar
bu durumdan bıkacaklardır, ve o zaman bunu istedikleri an­
da değiştirebilecekleri bilgisine varabilirler.
Karma -bir ceza olarak- mevcut değildir. Nasıl olabilir
ki, tüm enkarnasyonlar aynı zamanda yaşanıyorken? Bu
"onu altüst ediyor," öyle değil mi? Bakın, bu teknik olarak
olanaksızdır, çünkü bu zaman çerçevesinin dışında, her şey
aynı zamanda vuku bulur. Bu sadece şudur: Herhangi bir en-
karnasyonda herhangi bir deneyimi -yargısızca- kucaklama­
dığınız takdirde, bunu bir başka enkarnasyonda gerçekleşti­
rirsiniz; fakat bu ceza değildir, çünkü doğru ve yanlış yoktur.
Siz yalnızca ya uyum içindesinizdir ya da değilsinizdir. Yani,
her ne varsa, o ya sevgi denilen evrensel yasaya dahildir ya
da korkuya. Böylece, bu sadece bir deneyimdir, yargı olma­
dan. Ve size yine söyleyelim: Siz sadece bu hayatınızın değil,
her bir hayatınızın geçmişini ve geleceğini değiştirebilme fır­
satına sahipsiniz, çünkü arada hiçbir ayrılık yoktur. Değişi-
mi-dönüşümü deneyimlediğiniz zaman, sizin için olacak olan
tam budur.
S: (K) P 'ta a h , bu y e r in h a y v a n ve b itk i ö rtü sü k o ­
n u su n a dön ersek: B irço k b a lin a n ın k e n d isin i b izim b ir
k u m s a lım ız a vu rd u ğ u h a k k ın d a b ir h a b e r o k u d u k .
O n la r b u n u neden y a p ıy o r la r?
P'taah; Deniz memelileri, yani balina ve yunuslar in­
sanlık ile aynı ruh enerjisindendir. Balinalar harikulade çok-
boyutlu varlıklardır, onlar gezegeninizin tarihçileridir ki on­
lar kürelerin armonisini işitir ve yayınlarlar. Onlar, gerçek­
ten, yıldız-halkları ile iletişim halindedirler ve bunu daima
yapagelmişlerdir. Onlar insanlığın öğrenmesi için harikulade
fırsatlar sunmaktadırlar. Ve önceden de, bazı deniz memeli­
lerinin kendilerini kuzey kutbu sahillerine vurmuş oldukları
zamanda olduğu gibi, uluslar onlan kurtarmak için uyum
içinde çalışmak üzere bir araya geldiler. O balinalardan biri
gerçekten yükseldi ve tüm dünyaya ışık gönderdi. Hepiniz
Deniz Memelileri bilinciyle birleşebilirsiniz. Bunu, hayvan ve
bitki türleri ile, hatta sizin cansız saydığınız nesnelerle nasıl
yapabileceğinizi size anlatmıştık. Sadece içinizdeki o sessiz
yere çekilmek ve balina ya da yunus bilinciyle birleşmeyi is­
temek yeter. Balina, yunusun üst-benliğidir ve siz onlarla bi­
linçte birleşebilirsiniz, ve böylece o harikulade Deniz Meme­
lisi ruh enerjisi sizinle konuşacaktır. Böylece, siz birlik hak­
kında harikulade bir anlayışa varacaksınız, çünkü Deniz
Memelileri gerçekten sevincin ne olduğunu bilirler, birliğin
ve paylaşmanın ne olduğunu ve gezegendeki harikaları bilir­
ler. Onlar kendilerini Kaynağın m utlak ifadeleri olarak bilir­
ler. Ayrılığın olmadığını; Tanrı/Tanrıça ya da herhangi bir
varlık türü ile sizin aranızda gerçekten ayrılığın bulunmadı­
ğını bilmek -ister burada, bu gezegende şimdi ya da "geçmiş"
olarak algıladığınız zamanda. Görünen, görünmeyen evren­
lerde herhangi bir gezegen üzerinde olsun. Hepsi sizin için
oradadır. İhtiyacınız olan şey yalnızca istemek ve gerçekleş­
mesine izin vermektir.
Sevgili dostlar, her şey kendi içinizdedir. Ben sadece si­
zin zaten bildiğinizi hatırlatmak üzere buradayım. Sizinle
bu şekilde birlikte olmak benim için gerçekten sevinç verici.
Size şunu da hatırlatmak isteriz: Sahip olduğunuz en büyük
öğretmen sizsiniz. Arzuladığınız her şey, her şey sizin içiniz­
dedir. Güç ve utku içinizdedir.
Teşekkürlerimizle sevgili dostlar. (Ve şefkatle:) Ne ka­
dar güzelsiniz. Sizi seviyorum. İyi akşamlar.
Bölüm 13

ONÜÇÜNCÜ CELSE
20 Kasım 1991

(Her zam anki gibi, P'taah bir süre durur ve dinleyicileri


birer birer gözden geçirir.)
P'taah: îyi akşamlar.
D in le y ic ile r: İyi a k ş a m la r , P 'ta a h .
P'taah: Biliyor musunuz, sizin realitenizi anbean yarat­
manız kesinlikle bilinçle yapılan bir şey değildir. Sizin üst-
benliğiniz -sizin daha büyük olan tarafınız- gerçekten sizi
hakkıyla bilir. Böylece, siz her şeyi evrene gönderebilir ve
bunu kendi en büyük sevinciniz için yaratmakta olduğunuzu
bilebilirsiniz. Yapılacak hiçbir şey yoktur. Gereken, sadece
an içinde OLMAK'tır.
(P'taah, bu özel günde J a n i'n in evindeki enerjilerin ev-
cil-hayvanlar çevresinde yoğunlaştığını bildiğinden, onun bir
hanım arkadaşına hitap eder.) Evet, sevgili dost, evin yeni
bebekleri nasıl bakalım?
S: Ş im d i çok iyile r, te ş e k k ü r e d e rim . K ü çü k b ir
d r a m y a ş a d ık ...
P'taah: Doğru, ama siz zaten bir dramlar kraliçesisiniz.
S : K e s in lik le .
P'taah: Böylece, elbette her biriniz -bu canlı ve coşkun
üçüncü yoğunluk realitesinde- günlük yaşamınızda size he­
yecan veren şeyler yaratıyorsunuz. Ne var ki siz, heyecanın
yüreğe çöken bir ağırlık değil, fakat gerçekten büyük sevinç
kaynağı olabileceğini anlamıyorsunuz. Bu, bu kadar basit.
(P'taah şim di dikkatini, H indistan'da üç aylık bir gezi­
ye çıkm ak üzere olan bir başka hanım a yöneltir.) Demek, sev­
gili dost, harika geziler var önümüzde, ha? Gelecek hakkın­
daki korku ve endişeleri bir yana atıp, fiziksel bedeniniz
içinde yapacağınız gezilerde gerçekten harika serüvenler ya­
ratacağınızı bilmek. Fiziksel bedeninizle yaşadığınız serü­
venler ruhsal enerjinizle, bilinçte yaşadığınız serüvenlerden
daha az heyecan verici değildir. Siz başka kültürlerle tanış­
maya ve bir serüvene doğru giderken bunu kendiniz için bir
öğrenim olarak görüyorsunuz; fakat aslında geziniz boyunca
büyük bilgi vermekte olacaksınız. Böylece, gerçekten harika
bir zaman geçireceksiniz -sonucu hakkında endişede olma­
yın.
İşte böylece, her biriniz bir serüven yaşamaktasınız.
Her biriniz en büyük öğrenimi çağırıyorsunuz, ve bu günler,
aylar ve yıllar sizin realitenizdeki devre değişimine doğru
hızla ilerlerken sizin seçme olanağınız var. Her anda, siz
tanrısal ifadenin özü olan kendinizi meydana vurabilirsiniz.
Gezegeniniz üzerinde egemen olan korku ve yıkıma talip ola­
cağınıza -şu değişim zamanında- sevinç, kahkaha ve sevgi
dolu serüvenleri davet edin. Sevgili dostlar, gelecek günler­
de, siz tarihinizin son elli bin yılının son bölümünü, en yük­
sek noktasını (sona erişini) yazmakta olacaksınız. Biliyorsu­
nuz, siz gelecek olan değişimlere, gezegeninizde gerçekleşe­
cek değişimlere tanık olmak ve katkıda bulunabilmek için
bu zamanda enkarne olmayı kendiniz seçtiniz. Bekleyecek
çok zamanınız yok -vakit çok ya kın . Her birinizin gönlünde,
bu değişimleri, insanlık bilincinde gerçekleşecek bu değişimi
ve bizzat Yerküre'nin içinde meydana gelecek değişim i dene-
yimlemek için bir özlem var. Ve Yerküreniz gerçekten can
landı, hız kazandı. Gelecek değişimler gerçekten bir çimen
yaprağı üzerindeki çiğ tanelerinden başka bir şey değildir.
Sizin Yerküre dediğiniz Tanrıça olacakları gerçekten biliyor.
Siz de öyle. S iz de gerçekten biliyorsunuz.
Şimdi, size şunu söylüyoruz: Çoğunuz düş kırıklığı his­
sediyorsunuz, çünkü siz, olmakta olanları akli ve bilinçli bir
anlayış düzeyinde (günlük bilinç halinizle) bilmekte değilsi­
niz. Büyük düş kırıklığı şöyle diyen bir görüşten kaynaklan­
maktadır: "Biliyoruz, her şey orada dışarıda durup duruyor,
fakat bilmecenin parçalarını bir araya getirip yerleştiremiyo-
ruz." Sevgili dostlar, buna gerek yoktur, aslında bu mümkün
de değildir. Size daha önce de söylemiştik, sizin aklınız ve ki­
şilik benliğiniz, egonuz, Tüm-Varolan'ın Tanrı/Tanrıçası'nın
özünü kapsamaya muktedir değildir. Sizin, olacak olan her
şeyi kapsayabilecek tek tarafınız sizin gönlünüzdür, kalbiniz-
dir. Kalbiniz, tanrısal öze, tüm zaman sürekliliklerinin, tüm
galaksilerin, sizin olmuş ya da olacak diye algıladığınız her
şeyin bilgisine ulaşabilir. Bunu ancak sizin kalbiniz yapabi­
lir, aklınız değil. Sizin bilinçli anlayışınız değil. Bir bakıma,
buna bir iman sıçrayışı denir; bu, sizin varlığınızın dişi kut-
biyetiyle temas kurarak sezgiye izin vermektir, izin verişe
izin vermektir. Olacakları aklınızla tümüyle kavrayabilmek
mümkün değildir. İman eylemi, sizin onu istediğiniz gibi ya ­
ratabileceğinizi bilm ektir. İşte buna sizin kendi hükümranlı­
ğınız denir. Bu herhangi bir şey yapm a meselesi değildir. Bu
sadece her şeye izin verme meselesidir.
(Bu celselere şahsen katılm a şansına sahip olmamış
olan okuyucu için, aşağıdaki açıklam a uygun olacaktır:
P'taah'ın konuşm ası bu noktadan itibaren, bir ara vermek
için yaptığı çağrıya kadar, yum uşaklık ve şefkat gibi nitelik­
leri özgün anlam larına dönüştüren, derin bir sevinçle dolu
bir anım sam a uyaran, olağandışı m u tlu lu k ve coşku verici
bir titreşimle, doğruca dinleyenlerin yüreğine işleyen süptil
am a yine de güçlü niteliklerle doluydu. O nun sözlerini taşı­
yan sevgi dalgalarını ta r if etmek çok zor, h atta olanaksız.
Sanki orada toplanm ış olanlar tek bir ruh oluşturuyorlardı,
ve bu ruh P 'taah'ın her zam an öylesine yu m u şa k ve şifa veri­
ci dokunuşundan yararlanm ak üzere çırılçıplaktı. Bu, Var­
lığın Varlığa doğrudan dokunuşu idi. Bu gerçek bir iletişim ­
di. Bu büyük bir deneyim di.)
Şimdi, size bunun nasıl olacağı, bunun tüm yüceliği
hakkında bir tablo resmedebiliriz belki. Fakat bakın, biz siz-
lerle sözcükler aracılığıyla konuşurken, yalnızca bir tek rea­
lite boyutunda konuşuyoruz. Sizin ruh enerjiniz -kalbiniz-
hcr realite boyxıtunda iletişim kurup anlayabilir. Biz bu tab­
loyu resmedebiliriz, fakat o sadece sonsuzluk denilenin bir
mikrokozmosunu tem sil edecektir. Bu hayatta, sevgili dost­
lar, bu zamanda, daima seçim vardır. Sizin bilinçli idrakiniz­
den, BENLİĞİNİZİ sevmediğiniz, değersizlik duygusu taşı­
dığınız zaman, olabileceğiniz her şeyi nasıl sınırlandırdığı­
nızdan, böylece kendinizi birbirinizden ve Kaynak'tan nasıl
anırdığınızdan daha önce de söz etmiştik. Seçim, her an, ye­
tersiz olma korkusu, sevilemez ve sevilmeyen olma korkusu,
değersiz olma korkusu ve ölüm korkusu ile sevgi arasında
yapılır. Seçim her zaman, her zaman budur. Hayatınızdaki
her şey, her olumsuzluk ve rahatsızlık sizin korkuyu, sizin
yargıyı seçtiğinizi yansıtır. Sevgiyi seçtiğiniz, yargısızlığı
seçtiğiniz zaman bilirsiniz ki her şey, tam da OLDUĞU gibi,
Oluşu içinde tanrısal ifadedir. Böylece, siz evreninize ve
çoğul-evrenlere sevgiyi, izin verişi (rıza ve teslim iyeti) koy­
mayı seçmişsinizdir, ve böyle yaptığınız her sefer siz realite­
nizin tuvali üstüne bir fırça darbesi vurmaktasmızdın Sevgi­
yi korkuya yeğlediğiniz her sefer; sevgiyi, YAPMAK için duy­
duğunuz umarsızca arzunuza tercih ettiğiniz her sefer, siz
bu realiteyi değiştirmektesiniz.
Sizinle değişim-dönüşüm hakkında konuştuk ve birço­
ğunuz için bu hâlâ bir gizem olarak kalmaktadır. Ondan bir
kez daha söz edeceğiz. Değişim-dönüşüm, sizin gönlünüzde
hissettiğiniz her bir azabın, kederin, kalp kırıklıklarından öl­
düğünüz onbinlerce hayat boyunca çektiğiniz acıların tanrı­
sal bir vecit (mutluluk coşkusu) haline, birlik, Bir oluş haline
dönüşmesidir. B iliniz ki siz K aynağınız'dan ayrı değilsiniz ve
hiçbir zam an da olm adınız. Siz birbirinizden gerçekten hiç
ajTi olmadınız. Siz galaksilerde yer alan sayısız gezegende
bulunan bütün insan kardeşlerinizden asla gerçekten ayrı ol­
madınız. Siz gezegeninizin herhangi bir yaratığından asla
ayrı olmadınız. Güneş'inizden, Ay'ınızdan ayrı olmadınız; siz
herhangi bir ottan veya bahçenizde açan herhangi bir çiçek­
ten ayrı olmadınız. Ne var ki unuttunuz. Hepsi bu, ve bu acı­
nız içinde ve kendinizi yargılamanız yüzünden, kendinizi ka­
pattınız. Siz gerçekte, Tanrı/Tanrıça'nın bu realite boyutu­
nun canlılığının, heyacanının gülünü koklayışı olduğunu
unuttunuz. Bağrınızdaki direnç acısını yaratan sizin bu rea­
lite hakkındaki yargınızdır, sizin kim olduğunuz hakkındaki
yargınızdır, sizin birliği, Bir olmayı unutmuş olmanızdır,
hepsi bu. Sevgili varlıklar. Evrensel Gerçeğe sevgi denir. Bu
gerçekten çok basittir. Ona SEVGÎ denir ve o sevgi sizin ken­
dinizi olduğunuz gibi sevmenizdir. Biliniz ki her nasıl iseniz,
düşünceleriniz her ne ise, eylemleriniz her ne ise, hepsine
Tanrısallığın ifadesi denir. Tanrısal Kaynak tüm galaksiler­
de, tüm çoğul-evrenlerde görünen görünmeyen her şeyi ya­
ratmaktadır, ve biliyor musunuz, siz enkarnasyonlar boyun­
ca çocukluk çağınızdan itibaren öylesine önemsiz olduğunu­
zu, öylesine kötü olduğunuzu, öylesine sevilmeye değmez ol­
duğunuzu düşüne düşüne kendinizi geçersiz kılarak, o ge­
çersizlik duygusu içinde incinemez (duyarsız) hale gelmişsi­
niz. Zararı yok, sevgili dostlar, bu pekâlâdır. Bu pekâlâdır.
Tanrısal Vecit hali ile sizin aranızdaki tek engel yargıdır. He­
pinizin enkarnasyonlar boyunca tanıdığınız azabı, kederi,
acıyı yaratan yargıdır. Acı, ıstırap, sevgili varlıklar, bir duy­
gu değildir. O yalnızca duyguya, hissetmeye direniştir, çünkü
sizler hissetmekten çok korkar hale gelmişsiniz. Sizler imge­
leme ve hissetm e yoluyla yaratılmış Tanrısal Kıvılcımlar'
siniz, siz huşunuz. Siz kendinizi bilinçten, ruh varlığınızın
bütünselliği ile maddede yarattınız, tekrar Kaynak ile birleş­
mek üzere. Sevgili dostlar, kendinizi yargılamayın. S iz hari­
kuladesiniz. S iz ölçüye sığm ayacak güzelliktesiniz. S iz bu re­
alite yoğunluğu içinde kendini ifade etm ekte olan K aynak'
siniz, ve bunu siz seçtiniz. Olanlara, her şeye izin vermek ge­
rek. Acı veren herhangi bir durum yarattığınız her seferinde,
bilinmelidir ki, birliği anlayabilmeniz için onu siz yarattınız.
Sevdiklerinizle aranızdaki acı ve ıstırabı, içinde bulunduğu­
nuz mutsuz durumu siz yarattınız, size acı veren her uyum-
.“îiı/ durumu siz yarattınız ki sonunda anlayabilmek, idrak
edebilmek için. Istırabın içinde bir lotus çiçeği vardır ki, o
kalbinizin zümrütü içinde açılıp kendini birlik içinde ve tan­
rısallıkla gözler önüne sermek için sadece yargısızlığa ve
kendinize duyduğunuz sevginin sıcaklığına ihtiyaç duyar.
Hepsini yaratmış olan sizsiniz. Dışarıda bir yerlerde bunu
size yapan biri yoktur. Siz, kendinizi kendinize yargısız ola­
rak açabilmeniz ve kucaklayabilmeniz için, gerekli durum­
ları kendi varlığınızın yüceliğinden yaratmaya devam ede­
ceksiniz. Bu sadece OLUŞ'tur ve bu OLUŞ içinde -eğer izin
verirseniz- değişimi yaratabilirsiniz. Buna değişim-dönüşüm
denir, azabı vecit haline dönüştürmek. Sevgili dostlar, işte
bu insanlık mucizesidir. Bu her şeyi, sizin bedeninizdeki her
hücreyi değiştirir. Bu, bu hayatın geçmişini ve geleceğini, ve
sizin geçmiş ve gelecek yaşamlarınız olarak algıladığınız
tüm yaşamlarınızı değiştirir. Ve bu sadece izin vermek sure­
tiyle olur. İzin vererek, siz insanlığın elli bin yıl sonra gel­
mekte olan Altın Çağ'mı yaratmaktasınız. Bu, anbean sizin
seçiminizdir: sevgi ya da korku. Ve sevgili varlıklar, bu kor­
kuyu iterek uzaklaştırmak değildir. Bu ondan "kurtulmaya
çalışmak" değildir. Aslında bu, hatta, değiştirmeye çalışmak
bile değildir; bu, korkunun bile, kendi hakkınızdaki yargının
bile geçerli olduğunu, onun da tanrısal ifade olduğunu, ve
değişimi yaratmanızın tek yolunun onu kendi ışığınızın içine
almak olduğunu bilmektir; onun pekâlâ olduğunu bilmektir.
Bu, siz olan çocuğu kollarınıza alıp kucaklamaya benzer. Siz
olan o çocuğu okşamak, "her şey yolunda, korkulacak bir şey
yok," demektir bu. Her şeyi öylece kucaklamak, kendi hakkı-
nızdaki bütün yargıları, başka insanlar hakkında taşıdığınız
tüm yargıları -ki onlar gerçekte sizin iç halinizin, kendi hak­
kınızda neler hissettiğinizin yansımalarından ibarettir- ku­
caklamak. Böylece, siz her bir yargıyı izin verme (rıza göster­
me) yoluyla hizaya getirebilirsiniz. Değişimi, izin verme yo­
luyla sağlayabilirsiniz, yoksa kendinizi değiştirmek için kı­
yasıya ve umutsuzca çırpınıp didinerek değil -ki bu da yine
kendinizi geçersiz kılmak olurdu. Siz değişimi, attığınız her
bir adımın, korku içeren her bir tepkinizin, ürkünç, küçük ve
bayağı olarak yargılamış olduğunuz her şeyin, kıskançlık ve
sahiplenme duygusundan kaynaklanan tepkilerin, bir başka­
sına gösterdiğiniz her olumsuz tepkinin aslında kendinize
karşı gösterilmiş olduğunu, bunun kendinizi geçersiz kılmak
olduğunu bilmekle sağlarsınız. Sevgili dostlar, bu yürümeyi
öğrenmekte olan bir çocuğa benzer. Bir ayağını öbür ayağı­
nın önüne sağlamca koymayı henüz bilmiyor diye çocuğa
vurmazsınız. Çocuğu dövmezsiniz. Çocuğu kucaklar ve "Afe­
rin sevgili yavrum, işte bir adım daha attın," dersiniz. İşte
kendinize karşı da böyle davranabilirsiniz ve bu kucaklayış
ve izin verişle siz içinizdeki enerji merkezlerini açarsınız, ve
böylece acı ve ıstırabın göbeğinizden kalbinize, kalbinizden
tepe çakranıza doğru hareket etm esine, ve galaksiler boyun­
ca yankılanan havai fişekler yaratmasına izin verirsiniz. Bu­
na BEN denir. Buna Tann/Tanrıça denir. Buna birlik ve bö­
lünmezlik denir. Buna kendini harikulade ve heyecan verici
realite âleminde ifade eden BEN, Tanrı/Tannça, Tüm-Varo-
lan denir. Ve bütün bunları siz yarattınız. Sizler harika var­
lıklarsınız.
D egişim -dönüşüm sizin mucizenizdir. Sorumluluk alın.
Yarattığınız her bir hastalık için, yarattığınız her bir azap
için kendinizi kutsayın. Onu kutsayın, çünkü yargılamamak,
kabul etmek suretiyle siz aslınız olan TANRI'yı keşfetmek­
tesiniz. Onların hepsine izin vermekle, kısacası yargısız ol­
makla, ve herhangi bir şeyi değiştirmeye çalışmayarak siz
gökkuşakları ve yıldız ışığı yaratmaktasınız. Öyle olsun.
(U zun bir sessizlik olur.)
Pekâlâ, bir ara vereceğiz, böylece gönlünüzde olanı göz­
den geçirebilirsiniz. Size çok çabuk geri döneceğiz.
(Aradan sonra:)
P'taah; Ve şimdi soru sorma vakti, sevgili dostlar.
S: (E) G eçen lerd e d in i k u r u lu ş la r d a r a h ip liğ e t a ­
lip o la n k a d ın la r ın bu k o n u d a b ir b a ş k a ld ır ıs ı o ld u .
Ve so n u ç ta bu ta le p le r i r e d d e d ild i. B en im d u y g u m bu
k a d ın la r ı d e s te k le m e y ö n ü n d e o la b ilir d i, a n c a k d a h a
y ü k se k b ir a ç ıd a n b a k ıld ığ ın d a , a c a b a r e d d e d ilm e le r i
g e r e k iy o r m u yd u k i böylece o d in le r in a y ır ım c ı g r u p ­
la r ın ın k o y d u k la r ı e n g e lle r y ık ıla b ils in d iye . Y o k sa bu,
d iş i e n e rjin in ve e tk in in o d in le r d e b ir d en g e y a r a tm a k
ü zere g erçek b ir y ü k s e liş i m iy d i, veya e r k e k s i b ir ç a b a ­
y a b ir g e ç iş m iy d i? B u k o n u d a b ir a ç ık la m a y a p a b ilir
m isin iz?
P'taah; Elbette. Şimdi, tabii, dişi cinsin her bir bireyin
içindeki erkek/dişi eneriyle hiçbir ilgisi yoktur. Eşitliği kur­
mak için yasalar çıkarmak, gerçekte sadece dişi enerjinin
yükselişinin bir yansımasıdır. Dişi cinsin -görünüşe göre- er­
keklere ait bir alana saldırmak istemesi ise bir başka şeydir.
Daha önce de söylemiştik, "kadın özgürlüğü hareketi" deni­
len şey, bir tür, "vur deyince öldürmek"tir, çünkü o hâlâ er­
kek enerjidir. Şunu da söyleyelim ki sizin dininiz, adı her ne
olursa olsun, hangi mezhep olursa olsun, yine de sizin tarihi­
nizin bir yansımasıdır. Dininiz binlerce y ıl boyunca, ayrılık­
lar yaratarak, geçersizlemeler yaratarak, neyin doğru neyin
yanlış olduğu hakkında yargı yaratarak, sizin doğuştan g ü ­
nahkâr olduğunuz ve böylece "başlangıçtaki günah"ınızın ce­
zasını ödediğiniz hakkında korku yaratarak insanlığı tutsak
etm iş ve zincire vurm uştur.
Şimdi bütün bunların değişmesinin zamanıdır. İnsanh-
ğın, evrende yargı olmadığını anlamasının vaktidir. Sizin ka­
fanız dışında, hiçbir yerde yargı yoktur. Bulutlar üstünde
durup da insanlığı yargılayan bir tanrı veya bir melekler hi­
yerarşisi yoktur. Evrende doğru ve yanlış diye bir şey yoktur.
Evrende iyi ve kötü diye bir şey yoktur. Sadece VAR'dır ve
her ne VAR ise o geçerlidir. Bunlar hepsi tanrısal ifadedir.
Bunların hepsine, sevgiyle kucaklama fırsatları denir. Böyle­
ce, herhangi bir kimse eski, modası geçmiş kurumlar çerçe­
vesinde her ne için uğraşıyorsa, deve çöle kaçtıktan sonra
ahırın kapısını kapamaya çalışıyor demektir. Sevgili dostlar,
geleceğiniz kurumlara bağlanmış değildir. Bir bakıma, diye­
bilirsiniz ki, yazılmış bir gelecek yoktur, fakat an içinde, gön­
lünüzün her anında, siz bir sevgi ve birlik çerçevesi içinde,
bir sonraki anlan (şimdileri) yaratırsınız. İlerlemek ve kalbi­
nizin sevinçle şakımasını sağlayan her ne ise onu yapmak
gerek. Buna spontane olma denir, buna yaratabileceklerini­
zin harikası ve sevinci denir. Kendinizi din kurumlanna bağ­
ladığınız zaman, kendinizi geçmişin prangalarına zincirlemiş
oluyorsunuz. Böylece kendi özgür hâkim iyetinizi, kendi hü­
küm ranlığınızı yadsıyorsunuz. Eğer böyle yapmak istediğini­
ze karar verirseniz, eh, bu da geçerlidir. Gerçekten, bu da­
ima sizin seçiminizdir. Fakat bu gerekli değildir.
S: (E) B e n im , y a n lış ve d o ğ r u n u n o lm a d ığ ı k a v ­
ra m ı ile d e r d im v a r . Bu k a v ra m u zu n v a d e d e, y a d a
e b e d iy e t iç in d e , veya so n su z ş im d i iç in d e m i, y o k s a b i­
zim v a ro lu ş â le m im iz için d e m i g e ç e r lilik ta şıyo r?
P'taah: Sevgili dost, yalnızca sonsuz şimdi vardır.
S: D em ek istiy o r u m k i, eğer in s a n la r b a şk a in s a n ­
la r ı k a z a n ç iç in ö ld ü rü rle rse , ben im k iş is e l k a n ım c a
bu iyi o lm a y a c a k tır , çü n k ü bu d a v r a n ış ın iç in d e sevg i
y o k tu r.
P'taah: Doğrudur, fakat bakın, insanlık sevgi ve korku
denilen şeyi hep kendi seçegelmiştir. Eğer birisi kazanç uğ-
ruHct bir başkasının hayatına kastetmek isterse, bu yoksun­
luk korkusundandır, ve işte geldiğimiz nokta budur: yargı.
Bilinmelidir ki sevgi ifadesi olmayan her ne varsa, o korku
ifadesidir, ve o geçerlidir. O aynı zamanda tanrısal bir ifade­
dir, sevgili dost, çünkü tüm evrenler içinde Kaynak tarafın­
dan yaratılmış olmayan hiçbir şey yoktur. Yargıda değil fa­
kat anlayışta olmak için bir adım geri atmak yeterlidir. Ay­
rıca şu da bilinmelidir ki, kendi dışınızda gördüğünüz şey si­
zin bir yansımanızdan ibarettir. Ve hepiniz her şey olmuş­
sunuzdur, her ifadeye bürünmüşsünüzdür. Zaman zaman
hepinizin içinden binlerini öldürmek geçer. Zararı yok. Bu
düşünceyi yaratan korkuyu kucaklamak gerek. Tüm bu ya­
salara niçin sahip olduğunuzu sanıyorsunuz? O yasalarınız
var, çünkü siz kendinizden dehşet duymaktasınız, siz eğer
başıboş bırakılırsanız cinnet geçirerek etrafa saldıracağınız­
dan ve geride hiçbir şey kalmayacağından korkuyorsunuz.
Ama bakın, hepinizin içinde ajmı zamanda. Tanrısal kıvıl­
cım, Mesih, Kaynak da vardır. Sizi her şeyle ve herkesle bir­
birinize bağlayan şey ışık ipliğidir (DNA). Ve siz korku yü­
zünden onu kapatıyorsunuz. Sevgili varlıklar, bu sadece bu
hayatınızdaki korku değildir, korku ve acı birikicidir. O sizin
içinize programlanmış haldedir. Fakat şimdi bütün bunları
değiştirebileceğinizi bilebilirsiniz. Ve şimdi zamanıdır. Z a­
m an olgunlaşm ıştır, vakti saati gelm iştir, sadece insanlığın
bilinci için değil fakat her bir atom un ve molekülün, hayvan­
lar ve bitkiler âleminin, ve bizzat tanrıçanız olan gezegenini­
zin bilinci için de. Değişim, tüm çoğul-evrenler boyunca yan­
kılanıyor. Değişim yalnızca sizin gezegeninizde ve bu zaman­
da vuku bulmuyor, size daha önce de söylemiş olduğumuz
gibi, bu uzay/zaman sürekliliği dışında her şey aynı zamanda
vuku buluyor. Gezegeninizin binlerce ifadesinde, insanlığın
binlerce ifadesinde, HER ŞEY, değişim için, sizin her an,
şimdinin OLUŞU içinde yazmakta olduğunuz bu harikulade
gelecek için, TanrıTTanrıça BEN'e izin vermek üzere uyanıp
canlanmakta.
S: (E) S e la m la r , P 'ta a h .
P'taah: Selamlar, aziz dost.
S: B en im g erçek b ir so ru n u m v a r -ah- sorum u h a ­
tır la m a k o n u su n d a ... (Neşeli gülüşm eler.)
P'taah: Fakat, sevgili dost, bu aslında yüreğinizin bir
sorusu bulunmadığını gösteriyor sadece.
S: E vet.
P'taah: Ve biz hepiniz için şunu da söylemek isteriz ki
size söylediğim her söz daha önce de söylenmiştir. Her şeyi
biliyorsunuz. Ancak şu var ki, söylenen sözler içinizdeki bi­
lişi yeniden tutuşturuyor. Her şeyi zaten biliyorsunuz. Ben
gerçekten gereksizim.
S: Ö yle g ö rü n ü yo r k i bu d a a y n ı şey. S o ru la rım ı
so r m a y ı dü şü n ü yo rk en , k e n d i s o r u la r ım ı o a n d a y a n ıt­
la d ım . A m a soru h â lâ a ç ık ta : in s a n dü şü n m eyi, z ih n i
n a s ıl y a tı ş tı r a b il ir a c a b a ? B en iy i şeyler, hoş şeyler, s e ­
v in ç li şe y le r d ü şü n m e k te n h o şla n ıy o ru m , a m a h e r z a ­
m a n tu h a f ş e y le r fıs ıld a y a n k ü ç ü k b ir ses g izlic e a r a y a
s ü zü lü y o r. B u n u n a s ıl k o n tr o l e d e b ilirim ? N e dem ek is ­
te d iğ im i b iliy o r m u sunuz? E lb e tte , n e dem ek is te d iğ i­
m i b iliy o rsu n u z.
P'taah: Pekâlâ, bilinmesi gereken ilk şey, hiçbir şeyi
kontrol etmek zorunda olmadığınızdır, çünkü kontrol erkek
enerjidir. İleri atılmak ve fethetmek, ha? Siz bu isyankâr dü­
şünceleri bastırırsınız. Ego denilen şeyi itip yıkarsınız, akıl
denileni baskı altında tutarsınız ve zihninizi ebediyen uyku­
ya yatırırsınız. Pekâlâ, bunların hepsi iyi, güzel, ama bu
denge hali değildir. Buna "erkek enerji", yani "YAPMAK" de­
nir. Siz isyankâr düşüncelere izin verebilirsiniz. Sürekli ça­
lışan zihninizi serbest bırakabilirsiniz. Bu, kısaca, İZİN
VERMEK'tir. Buna dişi enerji denir, izin verici, alıp kabul
edici, besleyip koruyucu. Siz bu izin veriş hali içinde sessiz­
liği ve sükûneti yaratabilirsiniz, içinde olacağınız boşluğu
yaratabilirsiniz. Biliyor musunuz, hepinizin enerjisi bir sar­
mala benzer. Her molekül, sizi çoğul-evrenlerle bağlantı ha­
finde tutan bir enerji sarmalıdır, ve hatta, bizim size söyle­
diğimiz sözlerin de sarmalın kenarında dans ettiğini imgele­
yebilirsiniz. Sözler, fikirler, akli anlayışlar, o sınırlı kavrayış
kutuları içinde bulunan her şey aslında, sarmalın çevresinde
birbirleriyle bağlantı halinde olan ışık iplikleri gibidir, ve
sarmalın (vorteksin) içi, yaratıcılığın o derin boşluğu, izin
veriş'in, tüm sonsuzluğun boşluğudur (dölyatağıdır). Siz
kontrol etmeye çalışarak, yaparak, uğraş vererek OLUŞ ha­
line ulaşamazsınız. İzin verin.
S: A n lıy o ru m . B iz le r g e r ç e k te d ü ş ü n c e le r im iz m i­
y iz? B u böyle m id ir?
P’taah; Fakat, sevgili dost, siz bundan çok daha fazla-
sısm ız da. Siz anlayış ve kavrayışınızdan çok daha fazlası-
sınız. Siz düşünce derken aklı düşünüyorsunuz, inanç yapı­
larınızı düşünüyorsunuz. Siz kişilik Benliğini düşünüyorsu­
nuz, fakat siz bütün bunların hepsinden çok daha yücesiniz.
S: Ö yleyse h e r d ü şü n ce m iz p e k â lâ d ır , öyle mi?
P'taah: Elbette. O her ne ise, pekâlâdır. Ona izin verin
ve bilin ki onun içinde ruh enerjisinin bütünlüğü vardır. Olu­
şuna bırakmak, izin verir hale gelmek, birliğe, Bir'liğe ulaş­
mak kalbin ateşli arzusudur, ve bilin ki siz kontrol altına al­
maya çalıştığınız her sefer, spontane yaratıcılığı kapatıp bas­
tırıyorsunuz. Tamam mı?
S: T eşekkü r e d e rim .
S: (K) S ize k o rk u ile ilg ili b ir şey so rm a k is tiy o r ­
d u m . Bu k işis e l b ir şey s a n ır ım , ç ü n k ü h a s ta lık la ilg i ­
li. B en im için bu n u n , k o rk u ve K e n d in i sevm eyiş o ld u ­
ğ u n u dü şü n ü yo ru m . İz in v e rd iğ im i, doğru y a p tığ ım ı
d ü şü n e re k d eva m e d e rk e n , b ir d e b a k ıyo ru m k i b e d e ­
n im d e b ir şeyler b a şg ö ste rm iş. O z a m a n d ü şü n ü y o ru m
k i bu d u ru m h e rh a ld e b a n a d a h a f a z la b ir şey g ö s te r ­
m ek iç in o rta y a ç ık m ış tır , ve ben d e neyin ek sik o ld u ğ u ­
n u g ö rm eye ç a lışıy o ru m . D em ek istiy o ru m k i e ğ e r a r k a ­
m a y a s la n ıp o lu ru n a b ır a k ır s a m , izin verirsem , o z a ­
m a n d a şöyle h isse d iy o ru m : "Pekâlâ, bunu d a h a önce
d e y a p ıy o rd u m , a m a bu y in e oldu." Böylece k o rk u n u n
n e re d e o ld u ğu n u , b ilin ç a ltım d a bu n u y a r a ta n ın n e o l­
d u ğ u n u görm eye ç a lış ıy o r u m . İşte benim k a r m a ş a y a
d ü ştü ğ ü m t a r a f bu.
P'taah; Şunun anlaşılması gerekir ki, sevgili dost, günü­
nüz insanı, içinde bir bilinçaltı korkusu taşıyor. Bu, sizin
hakkında hiçbir şey bilmediğiniz ve bilinçaltında gizlenen bir
canavara ilişkin korkudur. Bir zamanlar, sizin için çok uzun
olmayan bir zaman önce, insanlık tüm bu korkuyu dine,
Tanrı'ya iman'a havale edebiliyordu. Dinin zincirleri her ne
olursa olsun, bütün onları havale edebileceğiniz birisi vardı.
Bu yılların getirdiği değişimler içinde, insanlar artık fark et­
meye başladılar ki yukarıda oturmuş ve sizi yargılamakla
meşgul. Tanrı denilen bir yaşlı adam yoktur. Derken psikolo­
ji ortaya çıktı ve size, bilinçaltınızda, her şeyi yapabilecek
azgın bir canavarın gizlenmiş olduğu öğretildi. Bu da madal­
yonun öbür yüzü. Bilinçaltmız sizin düşmanınız değildir, si­
zin hayatınızda sizin kontrol edemeyeceğiniz bir şeyler ya­
ratmakta olan bir canavar da yoktur. Bu böyle işlemez. Ger­
çek şudur ki bedeninizdeki rahatsızlık sizin duygusal ra­
hatsızlığınızın bir yansımasıdır.
S: E vet, ş im d i soru n şu . E ğ e r bu böyle ise, o n u n la
g e r e k tiğ i g ib i b a şe d ip e d e m e d iğ im i n a s ıl bileceğim ?
P'taah: Kim olduğunuza inanıp güvenmeniz (iman et­
meniz) gerek; bu biliş içinde, değişimi istediğinizde, hastalığı
kucaklamak gerekir.
S: S a d e c e bu n u fa rk e d ip ta n ım a k y e te r li, öyle m i?
P'taah: Evet, fakat bu, hastalığı yargılamadan sevmek­
tir, çünkü hastalığın içinde bir mücevher vardır. Yargılama­
dan sevmek. Onu gerçekten sizin yaratmış olduğunuzu ve
onu tümüyle değiştirebileceğinizi, fakat onu hastalıktan kor­
karak değiştiremeyeceğinizi bilmek. Eğer kendinizi yargı­
lıyorsanız, onu değiştiremeyeceksiniz. Anlıyor musunuz?
S; E vet, a n lıyo ru m , f a k a t b a ze n b ilm ek çok zo r. Şu
h a ld e , h a y a tım d a k i a la n la r ı in c ele m e liy im , d ik k a t e t­
m e d iğ im h u s u sla r ı dem ek istiy o ru m , u y g u la d ığ ım d ie t
veya h e r h a n g i b ir konu ile ilg ili o la r a k .
P'taah: Sevgili dost, sizin ne yediğinizin ya da ne içtiği­
nizin önemi yoktur. Sizin nasıl hissettiğinizin önemi vardır.
Realitenizi yaratan duygudur. Siz düşüncenizi hissederek re­
alitenizi yaratırsınız.
S; D oğru , çok y a k ın b ir g e ç m iş te k e n d im i s ü r e k li
o la r a k g e r ç e k te n tü k e n m iş h isse d iy o rd u m , ve bu k o n u ­
d a , d o ğ ru o la n ı y a p tığ ım ı d ü şü n ü y o ru m , ve d a im i o la ­
r a k y o rg u n u m . H erh a ld e bu a r a d a b ir şe y le r p e k y o ­
lu n d a g itm iy o r . B u b e n d e k i v ita m in e k s ik liğ in d e n m i­
d ir , y o k s a b ir k o n u d a g e r e k tiğ i g ib i d a v r a n m ıy o r m u ­
yu m ?
P'taah: Eğer vitamin eksikliği çekiyorsanız, bu bir şeyi
gerektiği gibi yapmadığınızdan dolayıdır, ve bunun, ağzınıza
ne attığınızla hiçbir ilgisi yoktur.
S; İşte m esele d e bu, g e r e k tiğ i g ib i y a p m a d ığ ım ş e ­
y in ne o ld u ğ u n u b u lm a k .
P'taah: Sevgili dost, neşe ve sevinç içinde yaşamıyorsu­
nuz.
S: (Gülerek) Eh, e lim d e n g e le n i y a p ıy o ru m .
P'taah: Ve siz ne kadar çok gülerseniz, ne kadar çok se­
vinçle yaşarsanız, bedeniniz o kadar harikulade canlı ve sağ­
lıklı hale gelir.
S: Eh, şö y le böyle g id iy o r işte.
P'taah: Gerçekten şöyle böyle gidiyor. Sevgili dostlar, si­
ze nasıl göründüğünü, nasıl zor göründüğünü kesinlikle an­
lıyoruz. Kendi realitenizi anbean kendiniz yarattığınız; yap­
manız gereken tek şeyin kendinizi severek yaşamak olduğu
yolunda sözler işitiyorsunuz, ve bunu hiçbiriniz yapmıyorsu­
nuz. Yapmanız gereken tek şey sevinç içinde yaşamak, ve siz
"Eh, elimden geleni yapıyorum," diyorsunuz. Evet, anlıyoruz,
bu çok zordur. Ve ne zaman ki bir bedensel hastalık tezahür
ettiriyorsunuz, o zaman bir kara delik içine düşüyor ve en
başta bu hastalığı yaratmış olan yargıyı yargılıyorsunuz. Siz
bir mükemmel beden fikrine sahipsiniz, ve eğer mükemmel
bir uyum halinde olursanız, bedeninizin sağlıklı olacağı fikri­
ne sahipsiniz. Bu yüzden, mükemmel bir sağlığa ve canlılığa
sahip olmadığınız zaman, bu hastalığı yaratacak kadar bu­
dala, öylesine uyumdan yoksun, öylesine aydınlanmamış ol­
makla yargılıyorsunuz kendinizi. Diyorsunuz ki, "Şimdi her­
kes benim aydınlanmamış bir varlık olduğumu anlayacak."
Biz biliyoruz, biz sizi işitiyoruz. Siz bunu yüksek ve açık bir
biçimde yayınlıyorsunuz. Bunu kendinize nasıl yaptığınızı
anlıyor musunuz? Bu çok karmaşık, ha? Ve daima, bir baş­
kası sizi, sizin kendinizi yargıladığınız kadar acımasızca yar­
gılayacak diye endişeleniyorsunuz.
S: Ö yleyse, e ğ e r k iş i e lin d e n g e ld iğ in c e n e şe li, se ­
v in ç li y a ş a m a k ta y s a , f a k a t hu h a s ta lık y in e d e o lu rsa ,
k iş in in bunu sa d e c e k a b u l ve ta s d ik ederek y a ş a m a d e ­
v a m e tm e si g e rek iy o r, öyle mi?
P'taah: Doğrudur, ama şu da var: Elbette korkuyu ka­
bul ve tasdik edin, ve bu hastalığı yaratmış olan duygusal
acıyı kabul ve tasdik edin. Bu onu yaratma sorumluluğunu
üstlenmektir gerçekten. Bu sizin kendi hakkınızdaki, hasta­
lık hakkındaki yargınızı hizaya getirmektir. Bu kucakla­
maktır. Bu, tüm bunların tanrısal ifade olduğunu bilmektir.
Onların HEPSİ sizin dengeye gelmeniz için fırsatlardır. Fa­
kat siz değişimi bir şey yapm ayarak yaratırsınız, kucakla­
makla değişimi yaratırsınız. Siz hastalığınızı, o bir çocuk­
muş (siz olan o çocukmuş) gibi görebilirsiniz. Onu kollarınıza
alın, okşayın, sallayın ve ona bir ninni söyleyin. Onu uzak­
laştırmak için zorlamayın. Onu bastırarak yok etmeye çalış­
mayın, onu severek ışığa dönüştürün.
S: (E) A c a b a , z a m a n la m a h a k k ın d a b ir ş e y le r sö y­
le y e b ilir m iy d in iz? S on z a m a n la r d a zih n im z a m a n la ­
m a k o n u su n a y ö n e liy o r; b ir şeyi ne za m a n y a p m a lıy ım ,
y a d a b a ş k a la r ı ne z a m a n y a p m a lıla r g ib i.
P'taah: Zamanlama. Eğer sizin yüreğinizin şakımasına
neden oluyorsa zamanlama doğrudur. Hepsi bu. Ve başka
herkesin zamanlamasına gelince, sevgili dost, bu onların bi­
leceği iştir. Siz günlük hayatınızı yaşarken, zamanlama hak­
kında tasalanmayın, çünkü kalbinizin içinde mükemmel bir
saat vardır. Ve "onu yapma" (zamanlama) işine gelince, bu­
nu unutun. Siz yüreğinizin şakımasına neden olan bir şey
"yaptığınız" zaman, buna tüm olasılıkların gerçekleşebilme­
sine izin verme hali denir, ve bu gerçekten, her şeyin sizin
en bü30ik hayrınıza olacak şekilde tezahür edeceğini bilmek­
te yatar. Şimdi, en büyük engelin ne olduğunu biliyor musu
nuz? Kuşku. Size daha önce de söylemiştik, realitenizi yara­
tan sizlersiniz. Siz düşünceyi evrene salarsınız, tüm evren,
sizin evren hakkındaki ve kendiniz hakkındaki inancınıza
uygun olarak kendini yeniden düzenler. Ben sizlere güçlü te­
zahür ettiriciler olduğunuzu, arzuladığınız her şeyi yaratabi­
leceğinizi, bunun için, "Varlığımın Tanrı/Tanrıçası, falanca
şeyi arzuluyorum ve onun OLDUĞUNU biliyorum," demeni­
zin yeterli olduğunu söylediğimde, siz bu sözleri söylüyor,
ama hemen ardından, "Oh, umarım bu işe yarar," diyorsu­
nuz. (Dinleyiciler hayli neşelenirler.) İşte siz onu böyle bozu­
yorsunuz. Hiç fark ettiniz mi, siz bir düşünceyi gönlünüzün
bir arzusunu, öylesine, pek de üstünde durmadan gönderdi­
ğinizde, onu öylece bırakıp bir daha düşünmediğinizde, kısa
bir zaman sonra o fiziksel realitede gerçekleşir. Kendi kendi­
nize şöyle dersiniz: "Daha birkaç ay önce onu düşünüp arzu­
luyordum, ve işte gerçekleşti. Ne kadar olağanüstü." Ve siz,
"Ne kadar harikuladeyim. Bunu ben yarattım," demeyi unu­
tuyorsunuz. İşte, siz tüm hayatlarınız boyunca realitenizi
böyle yaratırsınız ve bunu yaptığınızı anlamazsınız bile. Böy­
lece, siz ne kadar güçlü olduğunuzdan kuşku duyduğunuz
zaman, hayatınıza bakın. Siz çok "pis, berbat" olduğunu söy­
lediğiniz bütün o durumlara bakarken, onları nasıl oluştur­
muş olduğunuzu da anlayabilirsiniz. Çünkü sevgili dostlar,
evren yargılamaz, söz konusu olanın sevdiğiniz ya da kork­
tuğunuz bir şey olması evren için hiç fark etmez, inançlarınız
doğrultusundaki düşüncenizi evrene gönderdiğinizde, onu
öylece tezahür ettirmiş olursunuz. Böylece, enerjinizi nereye
odaklayacağınız tümüyle size kalmış bir şeydir. Evrende iyi
ya da kötü yoktur. O sadece VAR'dır. Onun çok hoş ya da
"berbat" olduğu hakkında yargıya varan sizsiniz.
S: (K) B a z e n z ih n im iz öylesine g e z in ir , ve g e r ç e k ­
ten te z a h ü r e ttir m e k iste m e d iğ im iz d ü ş ü n c e le r im iz
o lu r. A r a d a k i fa r k ın ne old u ğ u n u ta m a n la m a d ım :
E ğer b ir şe yin o lm a s ın ı iste rse m , f a k a t bu n u n için fa z ­
la u ğ ra şm ıy o rsa m , ve so n ra o lm a s ın ı k e s in lik le iste m e ­
d iğ im b ir dü şü n ceye sa v u n m a sız y a k a la n ır s a m , neden
b ir i te z a h ü r e d e r ve d iğ e r i e tm e z, y o k s a h e p si te za h ü r
e d e r m i?
P'taah: Tezahürü sağlayan şey duygudur, hissetmektir.
Ona korku da denir. Bu, duygunun yoğunluğuna bağlıdır.
Bir düşünceyi ne kadar yoğun bir biçimde (gerçekleşmiş gibi)
hissetmenize bağlıdır.
S: B ir şeye a s ılm a k ve o n u n o lm a s ın ı istem ek ile
on u n o lm a s ın a y o l a ç a n se rb e st d u y g u a r a s ın d a fa rk
va r.
P'taah: Ne kadar olağanüstü.
S; B u nu sö yled im , a m a a n la m ın ı y e te r in c e k a v r a ­
m a d a n sö y le d im .
P'taah: Pekâlâ, bir de "ihtiyaç" vardır, örneğin.
S: Ö yleyse, e ğ e r bu a s lın d a "ona ih tiy a c ım var"
ş e k lin d e b ir şey ise, o za m a n o öyle y a r a r ı o lm a y a n b ir
d ü şü n ce d e n ib a r e t d e ğ ild ir , fa r k bu m u du r?
P'taah: Hiç fark ettiniz mi, zor bir durumda kaldığınızı
ve Cuma'ya kadar bir şeye ihtiyacınız olduğunu düşündüğü­
nüzde, bu gerçekleşmez. Ve siz, "Eğer o kadar güçlüysem,
nasıl oldu da istediğim şey Cuma günü gerçekleşmedi?" diye
düşünürsünüz.
S: E v e t.
P'taah: Buna ihtiyaç denir. Tanrılar ve Tanrıçalar ihti­
yaç duymazlar, onlar sadece arzu eder ve o arzu yoluyla ya­
ratırlar, ihtiyaç duyarak değil. Çünkü ihtiyaç madalyonun
çaresizlik denen jKizüdür ki o çok iyi şekilde örtülmüş korku­
dur.
S: B a ze n in sa n b u n d a o k a d a r ile r i g id e r k i a r tık
u m u tsu zlu ğ a , ç a r e s iz liğ e d ü şm ek z a h m e tin e b ile g ir ­
m ez. B a ze n in sa n ç a r e s iz lik d u y g u s u n d a n o k a d a r y o ­
r u lu p b ık a r k i a r tık şö yle d ü şü n ü r: "Pekâlâ, o lu r s a
o lu r, o lm a z s a olm az." Çoğu z a m u n b u n la r te za h ü r...
P'taah: Elbette, bir kez işi oluruna bıraktığınızda ve
herhangi bir olasılığa izin verdiğinizde, kalpten arzuladığınız
şeyi yaratırsınız.
S: Çoğu z a m a n a r tık bu k o n u d a y a p a c a ğ ım ız b ir
y a tır ım k a lm a d ığ ın d a m ı?
P'taah: Dosdoğru. Size daha önce de söyledik, fiziksel
realitede istediğiniz şeyi tezahür ettirmenizi engelleyen şey­
lerden biri de, onun nasıl ve ne zaman olması gerektiği konu­
sundaki beklentilerinizle sizin olasılıkların ve olanakların
önünü kesmenizdir.
S: B u b e k le n tid ir, ve e v re n in n a s ıl işlem esi g e r e k ­
tiğ i k o n u su n d a b a sk ı y a p m a y a k a lk ış tığ ım ız d a bu d a
b e k le n tid ir . Onu k e n d i ta r z ın d a y a p m a s ın a izin v e r d i­
ğ im iz z a m a n ise te z a h ü r g e r ç e k le ş ir .
P'taah: Doğrudur. Ve biliyor musunuz, sizin en büyük
yaratıcı yanınız, nejân sizin en büyük hayrınıza olduğunu bi­
lir.
S; B e n im b ü tü n se l b ilin c im bu n u b ilir mi? Ö yleyse
y a p a c a ğ ım tek şey b ü tü n se l b ilin c im in işi ele a lm a s ın a
izin verm em o la ca k , bu d a d e m e k tir k i erk ek si, z ih in s e l
e n e rjid e n u za k la n m a m g e r e k ir .
P'taah: Kafanızı çıkarıp koltuğunuzun altına almanız...
S: D em ek k i b izle r, e r k e k ve k a d ın la r ayn ı ş e k ild e
b u n a k a r ş ı d ire n iş te y iz . D ü şü n m ey i k e s tiğ im iz z a m a n
bu n u n so ru m su zlu k o ld u ğ u h is sin e k a p ılıy o r u z, m esele
bu mu? H e p im izin ta k ıld ığ ı b ü yü k e n g e l bu mu?
P'taah: Niçin soruyorsunuz? Bunu pekâlâ biliyorsunuz.
(Kahkahalar.) Ama, gerçekten durum bu. (P'taah dikkatini,
verilen aradan sonra celseye katılm ış olan bir erkek dinleyici­
ye yöneltir.) Pekâlâ, sevgili dost, nasılsınız?
S; M ü k em m el. T e şe k k ü r e d e rim . G e rç e k te n h a r ik u ­
la d e.
P'taah: Öylesiniz, gerçekten. İsterseniz, fiziksel realite­
de, diyelim. Bizim için bu akşam harika sorularınız olmalı.
S; P ek d e d e ğ il. B irço k soru s a d e c e d in le m e k su re ­
tiy le y a n ıtla n m ış o ld u .
P'taah: Ne kadar olağanüstü.
S; (K) P 'ta a h , b izim a r a m a z d a d e ğ ilk e n s iz in r e a ­
lite n iz n e d ir?
P'taah: Hangisi?
S: B ilm iy o ru m .
P'taah: Sevgili dost, sajasız realite vardır. Ve biz kendi­
mizi sadece bir tanesine hapsetme 3dz, yakında siz de hapset­
meyeceksiniz. Yakında siz de kendinizi tek bir realiteyle sı­
nırlamayacaksınız .
S; B u n u işitm e k g ü z e l.
P'taah: Çok yakında bu konuda daha çok şeyler konu­
şacağız. Şaşırtıcı ifşaatların yapılacağı bir sonraki bölümde
gelip bizi ziyaret edin. (Kahkahalar.)
S: P e k i, te ş e k k ü r le r .
S: (E) B iliy o ru m , b iz bu k o n u d a k e n d i k e n d im ize
izin v e rm e liy iz a m a , b ize b irk a ç c ü m le y a d a h e rh a n g i
b ir şey v e r e b ilir m is in iz k i böylece s iz i h a tır la y a b ile lim
ve k e n d i iz n im iz e e r iş e b ile lim -böylece s iz in le çoğul-ev-
r e n le rd e y o lc u lu k ed e b ilelim ?
P'taah: Sevgili dost, (çok yumuşak bir sesle) bunu yapı­
yorsunuz. Bakın, sadece yapabileceğinizi bilmek gerek, ve si­
ze söz veriyorum: yapabilirsiniz. Sadece uykuya dalmadan
önce varlığınızın Tanrı/Tanrıça'sından, gezinizin anısını bel­
leğinizde taşım ak için dilekte bulunmayı unutmayın. Ve bizi
çağırabilirsiniz, aziz dost, ve sizin için geleceğiz.
S: (K) G eçenlerde ben u fa k b ir y a r a tım y a p tım , s a ­
n ır ım b ir d e r s a lm a k için , ve b e r b a t b ir b içim d e y a r g ı
ç ık m a z ın a d ü ştü m , ş im d i bu d e r s i te k r a r la y ıp d u rm a k
z o r u n d a k a la c a ğ ım d a n k o rk u y o ru m .
P'taah: Evet, yargılamaktan kurtuluncaya kadar onu
yaratmaya devam etmek zorundasınız.
S: Ş im d i bunun fa r k ın d a y ım , öyleyse bu n u n iç in d e
y u v a r la n ıp d u rm a y a b ir so n v e re m ez m iyim ?
P'taah: Elbette. Sevgili dost, kendinize karşı ve yargıya
karşı öylesine sert ve acımasız bir yargıçsınız. Bu Yeni Çağ
'ın lanetidir, ha? Hayaletin intikamı. "Whoofty"lerin laneti
(Yeni Çağcı fanatiklerin aşırılıkları kastediliyor). (Kahkaha­
lar.) Yargının yargılanışı.
S: N e y a p tığ ım ın f a r k ın d a y ım ve o lu ru n a b ır a k ­
m a yı, iz in verm eyi d iliyo ru m , a m a o g e rçe k leşm e d i.
P'taah: Sizce neden olmuyor dersiniz?
S: H â lâ y a r g ıla m a k ta o ld u ğ u m iç in m i?
P'taah: Evet, fazla ciddiye alıyorsunuz. Biliyor musu­
nuz, yargıyı ve yargıyı yargılamayı hizaya getirmenin yolla­
rından biri de onun ne denli tümden gülünç olduğunu gör­
mektir ve can-ı gönülden güzel bir kahkaha atmaktır. O kah­
kaha içinde her şeyi hizaya getirebilirsiniz.
S: (E) D u yg u la rın r e a lite m iz i n a s ıl y a r a ttığ ı h a k ­
k ın d a b ize b ir şeyler sö y le y e b ilir m iy d in iz?
P'taah: Elbette. Siz aslında duygusunuz, peki duygu ne­
dir? O eneıjidir. O bir titreşim frekansıdır. İşte siz busunuz,
bir titreşim frekansı, ve bu frekans sizin duygularınıza göre
değişir. Daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, çoğu zaman
siz gerçekten neye inandığınızı bilmezsiniz. O öylesine kişili­
ğin, kişilik Benliğinin parçasıdır ki, sizin realitenizi yarata­
nın o olduğunu gerçekten anlayamazsınız. Şimdi, insanlığın
büyük bölümü duyguya, hissetm eye pek de aşina değildir.
Onlar direnç göstermeye çok aşinadırlar, onlar hissetme kor­
kusunu çok iyi tanırlar, çünkü aziz dostlar, bu yok olma kor­
kusudur. Ve böylece, çoğunuz duygudan, hissetmekten kaça­
bilmek için her şeyi yapmaya hazırsınızdır. Duyguya izin
verdiğiniz zaman, onu nasıl yargılarsanız yargılayın, bilin­
mesi gerekir ki bu gerçekten nötr enerjidir. İzin verildiği za­
man o beden içinde serbestçe dolaşır ve sevinç yaratır, bir­
liği yaratır, bölünmemişliği yaratır. Onun nasıl olabileceğini
yargıladığınızda -çoğu zaman- direnç yaratırsınız ki bu acı­
dır, ıstıraptır. Acı duygu değildir. Bundan çok söz ettik, ve
siz onları okuyabilirsiniz, onlar bunun nasıl olduğunu size
etraflıca açıklayabilir. Değişim -dönüşüm denilen şey, yargı­
lam adan hissetmeye izin vermektir -güneş sinirağı bölgesin­
de yer alan nötr enerjinin, kalbe doğru, oradan tepe merkezi­
ne doğru akışına, böylece vecit hali yaratmasına izin ver­
mektir.
(Eu sahibine:) Teşekkürler, sevgili dost. Vakit doldu.
(Ev sahibesine:) Teşekkürler, sevgili varlık, ve tavuklarınız
nasıl? (Kahkahalar. P'taah, ev sahibesinin, tavuklardan,
meyve ağaçlarını korum ak için diplerine serilm iş yaprakları
ısrarla eşeleyen bir tanesi ile, ve yem zam anları ona saldıran
horozla aralarında sürüp giden savaştan tüm üyle haberdar
görünmektedir.)
S: Şey, o n la r sa d e c e ben i y a n s ıtıy o r la r , h e r h a ld e .
P’taah: Doğru.
S: H o ro za , o n u n la b ir old u ğ u m u , o n u n la b ir tek
h a y a t o ld u ğ u m u z u n a s ıl a n la ta c a ğ ım ?
P'taah: Oh, belki poposuna bir şaplak indirmelisiniz.
(Dinleyenler kahkahalarla alkışlarlar.) Bazen onlar çok inat­
çıdırlar, şu bizim yarattığımız yansımalar. Tabii, bu şakaydı,
sevgili dost.
(Bir başka hanım konuyu alır:)
S: F a k a t, b ir şey s a b r ım ız ı ta ş ır d ığ ın d a , o a n d a
h is s e ttiğ im iz g ib i d a v r a n m a m ız g e ç e r li d e ğ il m idir?
B ize y a p m a m ız ı sö y le d iğ in iz h e p bu d e ğ il m iydi?
P'taah; Elbette ki. Bu o kadar ciddi bir şey değil, biliyor­
sunuz. (Sonra tekrar ev sahibesine dönerek:) Bu pekâlâdır,
sevgili dost, onun üstüne saldırıp poposuna bir şaplak indire­
bilirsiniz. (Ve dinleyenlere:) Biliyorsunuz, bunu laf olsun diye
söylüyoruz, çünkü o kendisine öylesine kötü davranan horoz
ile tavukları gerçekten çok seviyor. Ve sizler hepiniz, sık sık,
binlerinin poposuna bir tekme ya da suratına bir yumruk in­
dirmeyi istiyorsunuz. Eğer gerçekten oturup bu duruma gü-
lebilseniz, ve hüsranın, öfkenin, huysuzluğun pekâlâ olduğu­
nu bilseniz, ve bunun pekâlâ olmasına izin verebildiğiniz za­
man onun dönüşüme uğrayacağını bilseniz, o zaman göbeği­
nizden doğru coşkulu kahkahalar atıp değişimi yaratabilirsi­
niz. Ama, kimileriniz bunu fazla ciddiye alıyor. îşte bu ay­
dınlanma peşindeki umutsuz tırmalanmadır. Bu, gerçek
kimliğinize, yani yuvaya dönüş için duyulan çaresiz arzudur.
Zaten yuvada olduğunuzu kabul edebildiğinizde, o zaman bu
bilinç hali içindeki, bu realite içindeki bildiğiniz her şeyin
çehresini değiştireceksiniz. Gerçekten bileceksiniz ki beklen­
ti ve kuşku taşımadan, sadece arzulamakla, siz zaten yuva­
dasınız. Hepinizi seviyorum.
S: B iz d e se n i seviyo ru z.
P'taah: Biliyorum. Dileğim odur ki hepiniz aynada ken­
dinize bakıp mücevheri göresiniz, ve varlığınızın her bir fase-
tinde Tanrı'nın yansımasını göresiniz. Sevgili varlıklar, ay­
rılık yoktur. Siz sadece VARSINIZ ve sizin VARLIĞINIZA,
size gerçekten saygı duyuyorum. îyi akşamlar.
Bölüm 14

ONDÖRDÜNCÜ CELSE
27 Kasım 1991

P'taah: İyi akşamlar, sevgili dostlar. Hepiniz hoş geldi­


niz. Biliyorsunuz, bu hem bir bitiş, hem de yeni bir başlangıç
akşamı. Çünkü biz böylece aslında tek bir bölüm olan birçok
bölümü tamamlamış oluyoruz. Ve jane size hizmet etmeyi
sürdüreceğiz. Yani, bu şekilde devam edeceğiz. Şimdi, her
zamanki düzende bir değişiklik yapıp, bu kez önce soruların
sorulmasını isteyeceğiz ve sonra konuşacağız. Bu, bu kitabın
kapanış bölümü olacak.
S: (K) B ize y a r d ım ın ız ın k a r ş ılık lı o ld u ğ u n u sö y ­
le m iş tin iz . D em ek istiy o r u m k i b iz sizd e n g e rç e k te n b ir
h a y li şey a lıy o ru z, ve ben m e ra k ed iyo ru m , k a r ş ılığ ın ­
d a s iz b izd e n ne a lıy o rsu n u z?
P'taah; Sevinç, aziz varlık. Sevinç, gerçekten, ve bir de
öğrenme deneyimi denilen şey var ki böyle bir araya geldiği­
mizde ben sizin kim olduğunuzu, ve durumunuzun nasıl ol­
duğunu görebilmekteyim. Fakat insanlarla birlikte olmak
daima bir sevinç nedenidir. Bir bilinç genişlemesi görmek
daima sevinç verir. Ortaya çıkmakta olanın gerçekten geze­
geninizi aydınlatacağını görmek sevinç vericidir.
S: (E) S ize a ltın h a k k ın d a so rm a k iste rd im . A l t ı ­
n ın s a f ta n r ıs a l se v g in in , fr e k a n s ı in d irg e n e re k m a d -
d e le şm iş h a li o ld u ğ u d o ğ ru m udur? O g e r ç e k te n de
tü c c a r la r ın d e ğ il, f a k a t ş ifa c ıla r ın e lin d e m i o lm a lı­
dır?
P'taah; Altın gerçekten Tüm-Varolan'm bir yansıması­
dır, o ayrıca bir simge olarak da düşünülür. Siz onun tüc­
carların değil de şifacıların elinde mi olması gerektiğini soru­
yorsunuz. Şifacı tüccardan daha mı büyüktür, sevgili dost?
Daha mı iyidir?
S; Ş ifa c ı b a ze n d a h a y a ş a m -o n a r ıc ıd ır . Ö ze llik le
şunu dem ek istiy o r d u m k i o b ir çekim e s a h ip g ib i g ö r ü ­
nüyor, öyle k i y a ş a m fre k a n s la r ı böylece d o ğ a l u y u m la ­
rın a g e r i d ö n ü y o r g ib i. A ltın ın o ra d a b u lu n u şu , o la b i­
lir ki, a to m ik y a p ın ın iy o n la n m a sın a y a r d ım c ı o lu r.
P'taah: Doğrudur. Bu böyle bir araç olabilir. Fakat daha
önce de söylemiş olduğumuz gibi, sizin gereksindiğiniz tek
araç sizin j^reğinizdir. Şifa, şifaya ihtiyacı olan kimse tara­
fından gerçekleştirilir. Öyleyse tüm bunlara fazla kapılma­
mak gerek. Bu ister altın, ister kristal, isterse gezegeniniz
üzerindeki diğer değerli cevherler olsun, bilinmelidir ki bu
sadece o ailedeki (mineraller ailesindeki) bir yansımadır. Si­
zin bitki ve hayvan (flora ve fauna) doğanızın yansıması da
vardır. Ve gerçekten, sevgili varlıklar, insanlıkta da yansı­
yan bir yüce yansıma vardır; çünkü eğer altın Tüm-Varolan
'm bir yansıması ise, peki ya siz ne olduğunuzu düşünüyor­
sunuz? Anlıyor musunuz? Öyleyse birine bir diğerinden yu­
karıda yer vermek gerekmiyor, aslında insanlık için bu z a ­
manda öğrenilecek en büyük ders, H ER ŞE Y İN , am a her şe­
yin Tüm -Varolan'ın yansım aları olduğunu bilm ektir; tanrı­
sal öz 'le doygun halde olm ayan hiçbir şeyin m evcut olm adığı­
nı bilmek.
S: (E) B e n i ben den , y a n i g erçek BE N LİĞ İM 'den
a y ıra n tek şe y in b en im in a n ç la rım o ld u ğ u n u s ö y le d i­
n iz. L ü tfen b a n a sö yleyin , g erçek B e n liğ im i b ilm em
için , in a n ç la r ım ı g e n işle tm e m in en iy i y o lu n ed ir?
P'taah; Bu çok iyi bir soru, çünkü akli anlayış kazan­
mak pekâlâdır. Gerçekte neye inandığınız hakkında anlayış
kazanmanız pratikte nasıl gerçekleşir? Daha önce demiştik
ki, çoğunuz neye inandığınızı gerçekten bilmiyorsunuz, çün­
kü o inanç yapıları öylesine kişiliğin bir parçası haline gel­
mişlerdir ki siz onların varlığından ya da yokluğundan artık
başınızdaki saçların farkında olduğunuzdan daha fazla ha­
berdar değilsiniz. Şaşkınlık ve kuşku içinde olduğunuzda,
yani, sizin için uyumlu olmayan bir şeyler tezahür ettirdiği­
nizde, bir kalem ve bir kâğıt almanız sizin için pratik bir iş
olur. Örneğin, bolluk hakkında bir soru yazın (bu her zaman
insanlar için ija bir sorudur. Aşk ilişkileri ve bolluk); veya
aşk ilişkilerini alalım. Bazen öyle düşünüyorum ki bu insan­
lık için yoksulluktan daha büyük acı ve ıstırap yaratmakta­
dır. Şimdi, kâğıdınızın üst başına SEVGİ veya PARA yazın,
ve kâğıdınızın ortasına jaıkarıdan aşağı bir çizgi çekin. Kâğı­
dınızın sol tarafına para veya sevgi hakkında, ilişkiler hak­
kında bütün olumsuz olarak yargıladıklarınızı, ve sağ tarafı­
na gerçekten olumlu olarak hissettiklerinizi yazın. Şaşıra­
caksınız. Ve siz, sevgili dostlar, olumsuz olarak yargıladığı­
nız bir şeyi aslında "öyle yargılamamanız gerektiğini" de bi­
lirsiniz. Özellikle sizler, harika Yeni Çağ'cılar. Bu da sizin
yargılarınıza benzer. Onlara "sahip olmamanız gerektiğini"
bilirsiniz ve böylece yargılarınızı yargılarsınız. Olumsuz bi­
çimde "düşünmemeniz gerektiğini" bilirsiniz, ve o olumsuz
düşünceleri örtmek için daha büyük çabalar gösterirsiniz.
Onları defetmek için, onları bastırmak ve sindirmek için. İş­
te böylece siz neye gerçekten inandığınız hakkında bir anla­
yışa ulaşabilirsiniz. Daha önce gerçekten inandığınızı bilme­
diğiniz bir olumsuzluk hakkında anlayışa ulaşmakla, onun
artık gerekli olmadığını idrak edersiniz. Bu, o kötü demek
değildir. Bu, ondan "kurtulunması, onun bastırılması, sindi­
rilmesi gerekir" demek değildir, fakat sadece artık sizin için
gerekli değil demektir; bu inanç yapıları artık size hizmet et­
miyor demektir. O zaman, "pekâlâ, ziyanı yok" demek, onu
da kucaklamak gerekir. "Pekâlâ, dert değil. O dünün düşün­
cesiydi, ve şimdi, nasıl olabileceği hakkında daha geniş bir
anlayışa izin verebiliriz," demek. Böylece, siz dünün inancını
kucaklar ve bugünün daha geniş bilinç hali içinde genişler­
siniz. Bunu, hayatınızın size iyi hizmet etmeyen herhangi bir
veçhesi için yapabilirsiniz.
S: P 'ta a h , b ir soru d a h a . S e v g i h a k k ın d a d a h a çok
b ilm e k istiy o r u m .
P'taah: Bunu bu odadaki herkes ister. Aslında, bunu o
harika gezegeniniz üzerindeki herkes ister. (Çok yum uşak
bir sesle:) Size sevgi hakkında söyleyebileceğim nedir? Size
şunu söyleyebilirim, onsuz siz hayatta kalabilmek için savaş­
maktasınız, onunla ise siz tüm çevrenize Tüm-Varolan'ı yan­
sıtan, yaratıcı yüce üstatlar olursunuz. Fakat mesele bir baş­
kasını sevmek değil, kendinizi sevm ektir. Çünkü: Eğer kendi­
nizi sevip sayarak yaşayamıyorsanız, eğer kim olduğunuzu,
üçüncü-yoğunluktaki her faset, her nüans, her yol, her renk
içinde kendini ifade eden Kaynak olduğunuzu -ve bunların
hepsinin pekâlâ olduğunu- gerçekten anlamıyorsanız, o za­
man o sevgiyi kendi dışınızda nasıl ifade edebilirsiniz ki? Ve
bir çocuğa gösterdiğiniz sevgi, Benliğin BENLİĞE gösterebi­
leceği sevginin bir aynasıdır. Anlıyor musunuz?
S: (E) P 'ta a h , (önceki soru yu s o ra n a d a m ı k a s te d e ­
rek), bu in s a n ın oğlu n u n b eyn in d e b ir tü m ö r v a r. A ile
ü y e le rin e b u n u n n e d e n in i k a v r a m a k çok z o r g e lm iş tir .
Bu n a s ıl g id e r ile b ilir , ve ço cu ğ u n bu n u o lu ştu rm a y ı
ru h e n se çm iş o lm a sın ın a m a c ı n e d ir? B u a ile iç in g e r ­
ç e k te n bu k o n u d a b ir a n la y ış, b ir a ç ık la m a iste r d im .
P'taah: Biliyorsunuz, daha önce bu konu ve bu aile hak­
kında açıkça konuşmuştuk. Bir başka soru da, uç noktalarda
zorluk içinde olan bir çocuk hakkında sorulmuştu, bu konuy­
la ilgili kimseler bunun nasıl olabildiğini anlayamıyorlardı.
Ve "Masum bir çocuk nasıl olur da böyle cezalandırılabilir?"
şeklinde sorular soran insanların, onlarla temas halinde bu­
lunan bütün herkesin, ve özellikle ailenin keder konusunda
bir anlayışa ulaşması gerekmektedir. Sevgili dostlar, yaşa­
mın "tek el atışlık" bir iş olmadığını her zaman kendinize
hatırlatmanız gerekiyor. Bir aile olarak bir araya gelmiş
olan hepiniz, birçok enkarnasyon boyunca birlikteydiniz, ve
siz her bir enkarnasyonu, bu kez her biriniz deneyim için bir
başka rol oynamak üzere beraberce yeniden-yaratmayı seçti­
niz ki böylece, her biriniz rollerin tersine çevrilmesi denebi­
lecek bir yolla, başka enkarnasyonlarda kucaklanmamış şey­
ler hakkında bir anlayışa varasınız diye. Her enkarnasyon
ile bilinç böylece giderek genişler. Bu zamanda, sizin za m a ­
nınızın bu yıllarında, öğrenmeniz gereken dersler gitgide yo ­
ğunlaşıyor ve hızlanıyor. Siz aşırı uçlan kucaklamak üzere
çağırıyor, onların ortaya çıkmalarına neden oluyorsunuz,
azabın vecit haline dönüşmesini sağlamak için, sadece kendi
aydınlanmanız için değil, fakat tüm insanlığın aydınlanma­
sı, ve Yerküre'nin kendi değişimlerinde ona yardımcı olma­
nız için. Her enkarnasyon öncesi, siz ruh düzeyinde bir ara­
ya gelerek, aileniz içinde oynayacağınız rolleri kararlaştırır­
sınız: kimin anne, kimin baba olacağını, kimlerin kardeş ola­
cağını ve hangi cinsiyeti alacağınızı. Ondan sonra geniş yel­
pazeli bir oyun plânını ana batlarıyla belirlersiniz. Bu de­
mek değildir ki sizin anbean seçimleriniz olmayacak, çünkü
sizin her bir an'ı nasıl algılayacağınız hakkında seçim olana­
ğınız vardır. Şimdi, olabilir ki bir çocuk, ruh düzeyinde, de­
neyiminin ve ailesi ile olan deneyiminin sadece birkaç yıl
sürmesini kararlaştırmış olabilir. Yani, daha önce bu şekilde
yaşamamış bulunduğu bir deneyimi kısa bir süre için dene-
yimlemeyi arzu edebilir. Size daha önce değişim-dönüşüm-
den söz ettiğimizi biliyorsunuz, sevgili dost. Size -izin ver­
mek (rıza göstermek) suretiyle- nasıl her şeyi dönüşüme uğ­
ratabileceğinizi söylemiştik. Size demiştik ki acı ve azap duy­
guya gösterilen dirençtir. Siz gerçekten rıza halinde olabilir­
siniz ve acının sonsuz devirler boyunca birikegelmiş bir acı
olduğunu fark edebilirsiniz. Acı yalnızca bu hayatın, bu du­
rumun getirdiği bir acı değildir. Onu kucaklamak, içindeki
mücevherin ne olduğunu anlamak üzere siz yarattınız; özü­
nüzde olan mücevheri, ve o mücevherin tüm aileniz içinde
yansımasını anlamak için. Buna sevgi ve izin verme (rıza,
kabul) denir. Böylece, sizin deneyimlemekte olduğunuz bu
zaman mücevher üstüne mücevher olabilir, sizin bu andaki
ailenizle olan her bir enkarnasyonunuzu ışıklandıran bir taç
yaratabilir. Öyleyse, aziz dost, büyük şefkat ve joımuşak yü-
reklihk içinde olun, anbean, asla geleceği düşünmeden se­
vinçle, dolu dolu yaşayın. Bilinmelidir ki, sevgi asla sona er­
mez. Sizin uzun devirler boyunca yaratmış olduğunuz ailevi
sevgi bağları devam edecektir. Birisi bu yoğunluktan bir di­
ğerine geçtiğinde (öldüğünde), bu bağların fiziksel bilinç ve
realite içindekinden daha güçlü olduklarını fark edebilirsi­
niz. Anlıyor musunuz?
S: (E) R u h u m u z ü ze rin d e ne k a d a r k o n tr o le s a h i­
biz ve o n u n la ne ö lç ü d e b ir ile tiş im iç in d e y iz? Ö rneğin,
siz b izim a n b e a n ta m b ir seçim o la n a ğ ın a s a h ip o ld u ­
ğ u m u zu sö y lü y o rsu n u z.
P'taah; Bizim sözünü ettiğimiz, bu andaki "bilinçli" se­
çimdir.
S: B ir b a ş k a seferd e d iyo rsu n u z k i çocu k o a ile ile
sa d ece k ıs a b ir sü re k a lm a y a k a r a r v e rm iş o la b ilir...
b ir ç e liş k i v a r g ib i g örü n ü yor.
P'taah: Bu gerçekten çehşki değildir. Sadece, siz ruh ile
bilinç arasında ayrıhk olmadığım anlamıyorsunuz, akıldaki
ayrılıktan gayrı. Daha önce de söyledik, sevgili dost: kafanızı
çıkarıp koltuğunuzun altına alın, çünkü böylece o yol üstün­
de bir engel olmayacaktır. Şimdi, bu konuda şaşkınlığa dü­
şecek olan sadece siz değilsiniz. Zamanınızın yüzde doksa­
nında sizin bilinçli realitenizi yöneten akim ız ve mantığınız-
dır. Size demiştik ki, aklınız gerçekten size hizmet etmek
için vardır, fakat enkarnasyonlar boyunca siz giderek aklını­
zın ve mantığmızm hizmetçisi haline geldiniz, egonuzun hiz­
metçisi haline geldiğiniz gibi. Bu demek değildir ki akıl ve
mantığın ya da egonun herhangi bir kusuru vardır, onlar sa­
dece ayakkabılarına göre biraz fazlaca büyümüşlerdir. Daha
sezgisel hale geldikçe, günbegün yaşadığınız realitenize kal­
binizin ve kalbinizi mutlu kılan şeylerin rehberlik etmesine
daha çok izin verdikçe, ruhunuzla büyük bir uyum içine gir­
diğinizi fark edeceksiniz. Böylece, ruhunuzun sizin en büyük
hayrınız için neyi arzuladığını bilinçli olarak bileceksiniz. O
zaman, aklı ve egojoı -anbean- kalbin arzusunu yerine getir­
mek üzere kullanmak kalbin sevinci ve zevki olacak. Böyle­
ce, bilinç ile ruh enerjisi arasında bir ayrılık yoktur diyoruz.
Ruhunuz büj^k bir bütünlüğe sahiptir, o tanrısal ipliktir.
Ruhunuz, tanrısalhğın ifadesi olduğunu bilir. Akhnız ise
tanrısallık il-; herhangi bir ilgisi olduğunu unutmuştur. An­
lıyor musunuz?
S: (E) S e v g ili P 'ta a h , ö n c e k i so ru ya dön ersek, h iç ­
b ir şeyin d e ğ işm e z o lm a d ığ ın ı s ö y le m iştin iz, bu n e d e n ­
le öyle a n lıy o ru m k i ço cu k y a d a k iş i bu h a s ta lığ ı d e ­
ğ iş tir e b ilir .
P'taah: Elbette. Değişim olabilir. Anımsıyor musunuz,
demiştik ki hayatınızda herhangi bir şeyi tezahür ettirmeyi
arzuladığınızda, düşüncenizi (o arzunuz yönünde) gönderme­
niz gerekir, ve size beklenti ile ve inanç yapılarınız ile yarat­
tığınız sınırlamadan söz etmiştik. Şimdi, şunu da bilmek ge­
rekir, sevgili dostlar, neyin sizin en büyük haynnıza olacağı­
nı ruhunuz aklınızın bildiğinden çok daha iyi bilir. Bu ne­
denle, "Benim arzuladığım şey gerçekten budur," denmeli,
ama bu arzuyla ilgili sonucun peşine adeta şehvetle düşül-
memelidir. Bilinmelidir ki onu arzuladığınızda, o hangi yol­
dan gerçekleşirse makbul olmalıdır. Anlıyor musunuz? Şim­
di, erişkin bir insanı örnek olarak alalım, fiziksel bedeni tam
olgunluğuna erişmiş güzel bir erkek bir hastalık yaratmış ol­
sun, bu gerçekten duygusal bakımdan kucaklanmamış bir
şeyin yarattığı bir hastalıktır. Fiziksel bedende hastalık,
duygunun kucaklanmadığı bölgeye göre tezahür eder. Bedeni
hastalıktan kurtarmayı arzuladığınızda, hastalığın kaynağı­
na gitmeniz ve acıyı dönüşüme uğratmanız gerekir. Hücresel
düzeyde beden kendini iyileştirebilir. Bununla birlikte, ders
öğrenildiğinde, ruh düzeyinde siz ayrılmayı isteyebilirsiniz,
çünkü artık burada kalmanız gerekli değildir. Anlıyor musu­
nuz?
S: A n lıyo ru m . Ş u n u d a a n lıy o ru m k i e ğ e r ben bu
bilfjelik in c is in i ö ğ ren irsem , h a s ta lık g e r e k s iz h a le g e ­
lir.
P'taah; Doğru. O rahatsızlık değil, rahatlık haline gelir.
S: (K) İn a n ıy o ru m k i b iz le r a ta la r ım ız ın b ir to p ­
la m ıy ız. B iz k a lıtım s a l o la ra k , y a n i D N A 'm ızd a a t a ­
la rım ız ın tü m d u y g u la r ın ı, tü m olu m lu ve o lu m su z
y a n la r ın ı ta ş ıy o r u z . B a n a öyle g ö rü n ü yo r k i b izim h a ­
y a tta g e rç e k te n d o ğ ru y a d a f a r k ın d a lık lı k a r a r la r ve­
reb ilm em iz iç in b e r r a k lığ a u la şa b ilm e m izin te k yo lu
iç im izd e y a ta n tü m bu k a lıtım d a n a r ın m a m ız d ır .
P'taah: Sevgili dost, şunu anlayınız ki sizler hepiniz ata-
lannızsınız. Fark yoktur, ve sizin yaşamış olduğunuz her en-
karnasyon aynı zamanda vuku bulmaktadır. Siz oyunun bu
perdesini silecek olursanız, oyunun tümünü silm iş olursu­
nuz.
S: P eki, a r ın m a n ın iyi b ir yo lu nedir?
P'taah: Bütün bu haftalar boyunca biz neden söz ediyor­
duk sanıyorsunuz?
S: E vet, b iliy o ru m , f a k a t bunun p r a ti k b ir yo lu ,
ö rn eğin b a ş ım ızın ü s tü n d e b ir y ıld ız im g e le y ip k e n d i­
m iz i ışık için e a lm a k g ib i, ö zel b ir y ö n te m i v a r m ıd ır?
Böyle b e lli b ir y ö n te m v a r m ıd ır?
P'taah: Bir anda aydınlanma, öyle mi sevf^ili dost?
S: B ir b a k ım a . H e rh a ld e d a h a ça b u k b ir y o l.
P'taah: Pekâlâ, bakın bu bir göz açıp kapayıncaya ka­
dar olabilir. Yapmanız gereken tek şey bunun olmasına izin
vermektir.
Aziz dostlar, biliyorsunuz, bu haftalar içinde sizlere pek
çok söz söyledik. O sözlerin hepsi daha önce de birçok defa
söylenmiştir. Onların hepsini işittiniz, onları enkarnasyon-
1ar boyunca hep işittiniz, ama duymuyorsunuz. Öylesine
umarsızca dinliyorsunuz ve hepiniz çıkıp yapmak, aydınlan­
mak, bu gezegeni terk etmek, dünyanız dışındaki her şeyi
bilmek istiyorsunuz. Öyle çaresizcesine "yapmak" peşindesi­
niz. Haftalar boyunca size söyledik: yapılacak bir şey yoktur.
Size dedik ki çoğul-evrenlerin tüm bilgisi içinizdedir. Size
sormak isterdik: kaç bin yıldan beri size bunlar söylenegeldi
ve siz işitmediniz? Dedim ki, kendi dışınızda algıladığınız
her şey size sizden yansıyandır. Olumsuz diye yargıladığınız
her ne ise o sizin bir yansımanızdır. Harikulade güzel olarak
yargıladığınız her ne ise o da sizin bir yansımanızdır. Yine
size dedik ki, yaşamınızda direnç gösterdiğiniz, yargıladığı­
nız, ittiğiniz, bastırıp sindirdiğiniz her ne varsa, hepsi size
geri dönecektir. Her neye direnç gösteriyorsanız, o ısrarla
varlığını sürdürecektir -ta ki siz ona izin verinceye, onu ku-
caklayıncaya, yargısız oluncaya kadar. Size dedik ki her bir
veçheniz, her bir hayatta düşündüğünüz her bir düşünce,
gerçekleştirdiğiniz her bir eylem, bedeninizin her bir hücresi
bir tanrısallık ifadesidir. Ve dedik ki, sizin dışınızda yargı
yoktur. Evrende yargı yoktur, ve siz bu üçüncü-yoğunluk re­
alitesi içinde kendini ifade eden Tanrı/Tanrıça'sımz, Tüm-
Varolan'smız. Sizler çok-boyutlu harika varlıklarsınız. Hepi­
niz spiritüel üstatlarsınız. Sizler hepiniz spiritüel olmak için
çırpınıp didiniyorsunuz, fakat siz zaten öylesiniz. Bu realite
yoğunluğunda kendilerini ifade eden harikulade ruhsal var­
lıklar. Benim neden geldiğimi soruyorsunuz? Sevgili varlık­
lar, sizi, her birinizi görmenin bir sevinç nedeni olduğunu
anlamıyorsunuz. Hepiniz gemiyi kaçıracağınızdan korkuyor,
geçiş olacak ve siz geride bırakılacaksınız diye dehşet duyu­
yorsunuz. Hepiniz, o tarafa geçmeye layık olabilmek için bir
şeyler yapmak zorunda olduğunuzu düşünüyorsunuz ve an­
lamıyorsunuz ki, aslında, zaten oradasınız. Sınırlı idrakinize
izin verin, onu hoşgörün. O pekâlâdır. Ve onun pekâlâ olma­
sına izin verdikçe, o idrak gitgide büyüyecektir. Siz bütün re­
alite boyutlarındaki ruh kardeşlerinizle çevrelenmiş haldesi­
niz. Sizi seven, gezegeninizi seven varlıklar tarafından. Siz­
ler bireysel olarak kendinizi, gezegeninizi, ve bir ırk, bir tür
olarak da kaderinizi değiştirme gücüne sahip olmadığınızı
düşünüyorsunuz. Unutuyorsunuz, ve sanıyorsunuz ki Yerkü­
reniz de güçsüzdür, kurbandır, ama o, sevgili varlıklar, güç­
lü, kudretli ve yüce bir Tanrıça'dır. Her biriniz gökyüzündeki
birer yıldız gibisiniz ve her biriniz galaksileri aydınlatırsınız.
Sevgili dostlar, sizler en büyük serüvenin içindesiniz.
Görkemli bir yol seçmişsiniz, ve onun adı yaşam aktır. Bu ise,
her an içinde sizin realitenizi ve geleceğinizi yaratabileceği­
nizi anbean bilmektir. Geçmişinize zincirlenmeyin. Türünü­
zün geçmiş tarihine zincirlenmeyin. Bir sınır bulunmadığını
bilin. Hayal edebileceğinizden çok daha yücesiniz ve gezege­
niniz üzerindeki her şey sizin bir parçanızdır. Siz gerçekten,
hiçbir şeyden ayrı değilsiniz, gerçekten, hiçbir kim seden ayrı
değilsiniz ve her şeyin sonsuz ifadesi ile sizin aranızda hiçbir
ayrılık yoktur. Her an bir seçim olanağınız vardır. Her an ya
sevgiyi ya da korkuyu seçebilirsiniz. Aziz dostlar, korkuyu
yargılamak gerekmez. O geçerlidir ve sizin tanrısal bir ifade-
nizdir. Onu kucaklamanız, içinize almanız gerekir. Ona izin
verin, bırakın. Onu varoluşunuzun ışığı içine alın, ve bunu
yaptığınız her sefer, siz galaksileri aydınlatırsınız, çoğul-ev-
renleri ışıklandırırsınız, bedenlerinizin hücresel yapısını de­
ğiştirir ve beyniniz denilen o kristal gökkubbeyi tutuşturur­
sunuz.
Hepinizi çok seviyoruz. Bu şekilde sizlerle olmak ger­
çekten harikulade ve sevinç verici bir şey. O bitmeyecek.
Eğer siz böyle olmasını arzu ederseniz, o zaman, gerçekten
siz istediğiniz sürece geri geleceğiz. Size hizmet etmek için
buradayız, çünkü sizi seviyoruz, ve bizim sizler için, her in­
san için arzuladığımız şey sadece, hepinizin gerçek yuvanıza,
aslınıza geri dönmenizdir. Dileriz öyle olsun.
Güzelsiniz, gerçekten. İşte şimdi bu odanın içinde hari­
ka renkler oluşturuyorsunuz, tavandan geçip yukarılara
uzanan. Sevgili Dostlar - İyi Alışamlar.

Akaşa Yayınları'nın notu: Bu dizinin ikinci kitabı da


yayınevimiz tarafından yayınlanacaktır.

You might also like