You are on page 1of 5

Makber'den Bölümler (Günümüz Türkçesi)

Eyvah! Ne yer ne yâr kaldı,


Gönlüm dolu âh u zâr kaldı,
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir gûşede târumâr kaldı;
Baki o enis-i dilden,eyvah!..
Beyrut’ta bir mezar kaldı.

Günümüz Türkçesi: "Eyvah! Ne yer ne de sevgili kaldı. Gönlüm ah ve ağlama ile dolu
kaldı. Şimdi buradaydı, (ama) elden gitti. Ezelden gelip ebede gitti. Ben gittim, o toprak
içinde kaldı. Bir köşede perişan kaldı. Eyvah, o gönül arkadaşından geriye (kala kala)
Beyrut'ta bir mezar kaldı."

Nerde arayım o dilrübâyı?


Kimden sorayım o bînevâyı?
Bildir bana nerde, nerde ya Rab?
Kim attı beni bu derde ya Rab?
Derler ki: "Unut o aşinayı,
Gitti, tutarak reh-i bekâyı"
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu mâcerâyı?

Günümüz Türkçesi: "O güzel kadını nerelerde arayayım, o nasipsizi kimlerden


sorayım. Ya Rab! Bana bildir, o nerededir? Ya Rab! Beni bu derde kim attı? Derler ki: O
kadını artık unut, O sonsuzluk yolunu tutup gitti!" İnsan, bu gerçeği nasıl kabul eder; göz
bu maceraya nasıl dayanır?"

Süratle nasıl değişti halim?


Almaz bunu havsalam, hayalim
Bir şey görürüm, mezara benzer,
Baktıkça alır, o yâra benzer
Şeklerle güzâr eder leyâlim
Artar yine mâtemim, melâlim
Bir sadme-i inkılabdır bu,
Bilmem ki yakın mıdır zevâlim?

Günümüz Türkçesi: "Halim, çabucak nasıl da değişti. Bu değişikliği aklım bir türlü
almıyor. Mezara benzer bir şey görürüm, biraz daha bakınca mezarı sevgili zannederim.
Gecelerim şüpheler içinde geçer. Matemim ve elemlerim artar. Bu insanı altüst eden bir
değişim ki acaba sonum yakın mıdır diye düşünürüm."

Çık Fatıma lahddan kıyâm et,


Yâdımdaki hâline devam et,
Ketmetme bu razı, söyle bir söz
Ben isterim ah, öyle bir söz
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çare bul, merâm et;
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayatımı tamam et

Günümüz Türkçesi: "Ey Fatma! Mezarından çık, doğrul. Hatırımdaki haline devam et.
Bu sırrı saklama, bir söz söyle... Ah ben öyle bir söz isterim. Güller gibi gülümse,
tebessüm et. Gönül yarasına bir çare bulmaya çalış. Bir tatlı bakışla bir gülüşle ömrümün
geri kalan günlerini tamamla."

Ya Rab bana bir melek ıyân et,


Bir de beni öyle imtihân et:
Doğsun göreyim o mâh yerden,
Nûrun çıka ey İlâh yerden
Maksud-ı hayatı dermiyân et,
Ferdâ-yı beşer nedir, beyân et!
Ya fikrimi ruhuna kıl isâl,
Ya ruhumu hâkine revân et.

Günümüz Türkçesi: "Ya Rab! Bana bir melek göster, beni bir kere de öyle imtihan et. O
aya benzeyen sevgilinin yerden doğduğunu göreyim. Ey ilah! Nurun yerden çıksın.
Yaşamaktan maksat nedir, bunu açıkla; İnsanoğlunun geleceği nedir, bunu söyle, izah
et. Ya düşüncelerimi onun ruhuna ulaştır ya da benim ruhumu onun gömüldüğü
topraklara yolla"

Derd oldu mukîm, çâre gitti,


Gûyâ vatanım kenâre gitti;
Ben gurbet-i dâimîde kaldım,
Bir türbe-i bî-ümide kaldım
Ufkumdan o mâhpâre gitti,
Bir matla'-ı şeb-nisâre gitti
Gördüm yüzünü misâl-i zulmet,
Matla ona bir sitâre gitti

Günümüz Türkçesi: "Dert yerleştikçe yerleşti, çare gitti. Güya vatanım kenara
(uzaklara) gitti. Ben sonsuz bir gurbet içinde kaldım, ümitsiz bir türbede kaldım. O ay
parçası ufkumdan silinip gitti; sabahı olmayan karanlıklara gitti. Onun zulmete benzeyen
yüzünü gördüm, bir yıldız gibi batıp gitti."

Gördüm yüzünü türâb içinde,


Geldim aradım kitâb içinde
Bir hâb gelir o, dideden dûr,
Gitti diyemem mezara ol nûr
Bu sıfr nedir hisâb içinde?
Erkâm ona inkılâb içinde
Bir hiçi-i zî-vücûd, yâhûd
Bir kabirdir ıztırâb içinde.
Günümüz Türkçesi: "Onun toprak içinde yüzünü gördüm, geldim kitap içinde aradım. O
gözden ırak sevgili için mezara gitti diyemem, bir hayal gibi geliyor. Bir hesap içinde
sıfırın değerine ise, bütün rakamlar o değere ulaşıyor. O adı sanı olmayan bir yokluktur
veya ıstırap içinde kıvranan bir kabirdir."

Makber, sonudur dekâyıkın bu,


Bir sırr-ı garîbi Hâlık'ın bu,
Bir nûr ki meyledince hâba,
İnmekte şu bir yığın türâba
En yükseğidir şevâhıkın bu,
En müdhişidir hakâyıkın bu
Bed-baht, o hakikat anlaşılmaz,
Şânın bu, cihânda lâyıkın bu!..

Günümüz Türkçesi: "Bu mezar, (geçen) dakikaların sonudur. Bu, Yaradan'ın garip bir
sırrıdır. Bir nur (gibi olan Fatma Hanım) ki uykuya yönelince (ölünce), şu bir yığın
topraktan ibaret olan mezara inmektedir. Bu, tepelerin en yükseğidir. Bu, gerçeklerin en
dehşetlisidir. Bahtsız (Hamid!) o gerçek anlaşılmaz. Şanın budur, dünyada sana uygun
görülen budur."

Tecdîd kılıp harâb şiirim,


Destinde bulurdu tâb şiirim
Zihnimdeki fikre yâr olurdu,
Gaybeylediğim sözü bulurdu
Anlardım olur kitâb şiirim
Ettikçe yazıp hisâb şiirim
Şairliği gayri neyleyim ben?
Olsun dilerim türâb şiirim

Günümüz Türkçesi: "Benim harap şiirim seninle yenilenirdi, güçsüz şiirim senin elinde
can bulurdu. Zihnimden geçen düşüncelere arkadaşlık eder, kaybettiğim bir sözü
bulmama yardımcı olurdu. Yazdığım şiirleri hesap ederdi, böylece kitap olup
olmayacağını öğrenirdim. Artık ben şairliği ne yapayım? Dilerim şiirim artık yere batsın."

Gitti nazarımdan, âh gitti


Bî-maksad ü bî-günah gitti
Her ferd cihânda birdir ammâ
Bir tane değildir, öyle -hâşâ!..
Bir tane idi o mâh gitti,
Aylarca olup tebâh gitti,
Görsem yeridir seni karanlık
Nûrum benim ey ilâh gitti

Günümüz Türkçesi: "Ah, gözlerimin önünden (o sevgili) gitti. Maksatsız ve günahsız


gitti. Her insan dünyada bir tanedir. Ama (onun kadar) bir tane asla değildir. O ay yüzlü
(Fatma Hanım) bir taneydi, öldü. Aylarca (veremden) tükenip ölüp gitti. (O) benim
ışığımdı, söndü (öldü). (Bu nedenle) ey Rabb'im! Seni (bile) karanlık görsem yeridir."
Ey yâr, şu nevbahâr sensin,
Ben anlıyorum ki yâr sensin,
Ettikçe nigâh bahr u berre,
Birden sanırım ki bazı kerre,
Meşcerdeki rüzgâr sensin,
Ağlar derim eşkbâr sensin,
Türben görününce anlarım ki,
Öldüm, bana türbedar sensin

Günümüz Türkçesi: "Ey sevgili! Şu ilkbahar sensin. Ben anlıyorum ki sevgili sensin.
Denize ve karaya baktıkça bazı kere birden ağaçlıkta (esen) rüzgar sensin sanırım.
Ağlayıp gözyaşı döken sensin derim. Türben görününce anlarım ki asıl ölen benim ve
sen de benim türbedarımsın."

Abdülhak Hamit Tarhan

Elhan-ı Şita (Günümüz Türkçesi)


Kış Ezgileri

Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,


Eşini kaybeden kuş
gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar...

Ey kalplerin çılgın nağmeleri,


Ey güvercinlerin ilahileri,
O baharın işte budur yarını
Kapladı derin bir sessizlik yeri.
karlar
Ki sessizce sürekli ağlar.

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,


Bir beyaz melek kanadının tüyü
gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar;

Sen açarken çiçekler üstünde,


Ufacık bir çiçekli yelpaze,
Ey ölü, şimdi senin cenazen üstünde,
Parça parça uçmaya başladı
karlar
Ki gökten düşer düşer, ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar,
Küçücük, beyaz başlı baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.

Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar,


Şimdi boş kaldı büsbütün yuvalar;
Yuvalarda figansız yetim kalan
Son kalan mavi tüyleri kovalayan
karlar
Ki havada uçar uçar, ağlar.

Ey kış günlerinin göğü! Elinde, yığın yığındır:


Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, yüklü bulutlar.
Dök ey gök, tabiatın ruhu uykudadır
Kara toprağın üstüne bembeyaz çiçekler...

Her ağaçlık, şimdi -Ne yaprak ne çiçek!-


Ümitsiz ve siyah renkli bir gölgeler yığını...
Ey kış semasının eli, durma çek,
Her ağaçlığın üzerine bir beyaz örtü.

Göklerden arzular gibi dökülüyor kar.


Her yanda hayalim gibi koşturuyor kar.
Sessiz bir rüzgârın saf kanadında uyuklar,
Bir aralık durup sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak,


Kâh uçarak tüyler gibi, kâh yuvarlanarak...
Karlar, sessizlik ilahilerinin bütün ezgileri,
Karlar, melekler âleminin bütün çiçekleri

Ey göğün eli, kara toprak üzerine dök,


Ey göğün eli, cömertliğin eli, kışın eli dök:
Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı (dök)
Kuşların nağmeleri yerine ümit sessizliğini (dök)

You might also like