You are on page 1of 21

OKUDUNUZ MU?

>>
Çoktan Seçmeli Hayatlar İçin :: Ruh Diyeti

(. /)

(arama/)

PHRASAL VERBS (TÜM


LİSTE)
İngilizce Eğitimi Alanında Türkiye’nin En Zengin Kaynağını Sunan Dersimizingilizce.com, İngilizce Öğrenen Ve
Öğreten Binlerce Kişiye Hizmet Sunuyor. Sitede Türkçe Anlatımlı Gramer Konuları, Her Konudan Sonra Onlarca
Quiz Ve Sınav, Her Seviyeden Aktiviteli Okuma Parçaları, Dinleme Aktiviteleri, Yazma Aktiviteleri, YDS, KPDS,
LGS, TOEFL Ve TOEIC Gibi Sınavlara Hazırlık Ve Deneme Sınavları, Dünyanın En Etkili Kelime Öğrenme Sistemi
Olan Wordpower Ile Her Seviyeden Kelime Öğrenme Programı, Sınavlara Hazırlananlar Için Sınav Kelimeleri
Öğrenim Programı, İngilizce Kurslar, Online Eğitim Ile Ilgili Makaleler, Yurt Dışı Eğitim Bilgileri Sunuyor. Sitede
Ayrıca Öğrenciler Için İngilizce Ödevler Ve Yardımcı Kaynaklar Var.
:
İndir

İndirmeye Devam Et

Ana Sayfa (index.php) " Phrasal Verbs (Tüm Liste)


:
41,450 TL 3,499 TL 4,899 TL
➷ SATIN AL ➷ SATIN AL ➷ SATIN AL

Phrasal Verbs (Tüm Liste)

Türkçe İngilizce Quizler

SEPERABLE (AYRILABİLİR) PHRASAL


VERBS
Bu yapılarda nesne, phrasal verbs ‘den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma
ayırabilir.

· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)

· You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması


gerekir

PHRASAL PRASAL VERBS ÖRNEK CÜMLELER


VERBS ANLAMI
:
blow up Patlamak, The terrorists tried to blow up the railroad station.
havaya “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya
uçurmak uçurmaya çalıştılar.”

bring up Bir konudan My mother brought up that little matter of my


bahsetmek prison record again.
“Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka
kaydımdan bahsetti.”

bring up Çocuk It isn’t easy to bring up children nowadays.


yetiştirmek. “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”

call off İptal etmek They called off this afternoon’s meeting
“Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”

do over Bir işi tekrar Do this homework over.


etmek “Bu ödevi tekrar yap.”

fill out Bir formu Fill out this application form and mail it in.
doldurmak “Bu başvuru formunu doldur ve postala.”

fill up Tamamen- She filled up the grocery cart with free food.
ağzına kadar “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”
doldurmak

find out öğrenmek My sister found out that her husband had been
planning a surprise party for her.
“Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti
düzenlediğini öğrendi.”

give Birisine bir şeyi The filling station was giving away free gas.
away bedava vermek “Benzin istasyonu bedava yakıt veriyordu.”

give Bir şeyi geri My brother borrowed my car. I have a feeling he’s
back vermek not about to give it back.
“Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri
vermeyeceğini düşünüyorum.”

hand in Bir şeyi The students handed in their papers and left the
onaylamak room.
(ödev yapmak) “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan
çıktılar.”
:
hang up Telefonu She hung up the phone before she hung up her
kapatmak clothes.
“Kı yafetini asmadan önce telefonu kapadı.”

hold up Geciktirmek I hate to hold up the meeting, but I have to go to


the bathroom.
“Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama
lavaboya gitmem gerekiyor.”

hold up soymak Three masked gunmen held up the Security Bank


(2) this afternoon.
“Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu
öğleden sonra soydular.”

leave out Atlamak, You left out the part about the police chase down.
çıkarmak, (Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)
savsaklamak

look over incelemek, The lawyers looked over the papers carefully before
kontrol etmek questioning the witness.
(Theylooked them over carefully.)
“Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları
dikkatlice incelediler.”

look up Bir listenin You’ve misspelled this word again. You’d


içinde aramak better look it up.
“Bu kelimeyi yine yanlış yazdın.Doğru yazılımına
baksan iyi olacak.”

make up Bir hikaye veya She knew she was in trouble, so she made up a
yalan uydurmak story about going to the movies with her friends.
“Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden
arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”

make out Duymak, He was so far away, we really couldn’t make


algılamak out what he was saying.
“O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini
duyamadık.”
:
pick out Seçmek There were three men in the line-up. Shepicked
out the guy she thought had stolen her purse.
“Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını
düşündüğü adamı seçti.”

pick up Bir şeyi The crane picked up the entire house. (Watch
kaldırmak them pick it up.)
“Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”

point out Dikkat çekmek, As we drove through Paris, Francoisepointed


belirtmek out the major historical sites.
“Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca
tarihi yerl ere dikkatimizi çekti.”

put away Saklamak We put away money for our retirement. Sheput
away the cereal boxes.
“Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”

put off Ertelemek We asked the boss to put off the meeting until
tomorrow. (Please put it off for another day.)
“Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica
ettik.”

put on Giyinmek I put on a sweater and a jacket.


“Bir süveter ve ceket giydim.”

put out Söndürmek The firefighters put out the house fire before it
could spread.
“İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan
söndürdüler.”

read over Dikkatli I read over the homework, but couldn’t make any
okumak sense of it.
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey
anlamadım.”

set up Düzenlemek, My wife set up the living room exactly the way she
kurmak wanted it. She set it up.
“Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”

Not etmek
:
take These are your
down instructions. Write themdown before you forget.
“Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”

take off Kıyafet It was so hot that I had to take off my shirt.
çıkarmak “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda
kaldım.”

talk over tartışmak We have serious problems here.


Let’s talkthem over like adults.
“Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi
tartışmalıyız.”

throw atmak That’s a lot of money! Don’t just throw itaway.


away “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

try on Kıyafet She tried on fifteen dresses before she found one
denemek she liked.
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane
kıyafet denedi.”

try out denemek I tried out four cars before I could find one that
pleased me.
“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba
denedim.”

turn Bir şeyin sesini Your radio is driving me crazy! Please turn itdown.
down kısmak “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen
biraz sesini kıs.”

turn Reddetmek, He applied for a promotion twice this year, but he


down (2) geri çevirmek was turned down both times.
“Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama
her defasında geri çevrildi.”

turn up Bir şeyin sesini Grandpa couldn’t hear, so he turned up his hearing
yükseltmek aid.
“Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini
açtı.”
:
turn off Elektriği We turned off the lights before anyone could see
kapamak us.
“Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”

turn off Mide It was a disgusting movie. It really turnedme off.


(2) bulandırmak, "O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”
tiksindirmek

turn on Elektriği açmak Turn on the CD player so we can dance.


“CD çaları açta dans edelim.”

use up boşaltmak The gang members used up all the money and
went out to rob some more banks.
“Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç
banka daha soymak için gittiler.”

INSEPERABLE (AYRILMAZ) PHRASAL


VERBS - TRANSITIVE (GEÇİŞLİ)
Aşağıdaki phrasal verbs ‘ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan
(veya diğer kısımlardan) ayrılamaz

- ”Who will look after my estate when I’m gone. (Ben yokken evime kim
bakacak?)

- Who will look my estate after when I'm gone, (Bu cümle yanlıştır. Çünkü
look after ayrılamaz.)

PHRASAL PRASAL VERBS ANLAMI ÖRNEK CÜMLELER


VERBS

call on Ezbere okumak The teacher called on students in the


back row.
"Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin
isimlerini ezbere söyledi."

call on Ziyaret etmek The old minister continued to call on his


(2) sick parishioners.
“Eski başkan, hasta kilise cemiyeti
:
üyelerini ziyaret etmeye devam etti.”

get over Bir hastalığı atlatmak I got over the flu, but I don’t know if I’ll
veya bir hayal kırıklığının ever get over my broken heart.
üstesinden gelmek “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi
onarabilecek miyim, hiç bilmiyorum.”

go over Yeniden incelemek, The students went over the material


gözden geçirmek before the exam. They should have gone
over it twice.
“Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar
gözden geçirdiler. İki kez bakmalıydılar..”

go tüketmek They country went through most of its


through coal reserves in one year. Did hego
through all his money already?
“Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür
rezervlerini tüketti.
Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

look İlgilenmek, bakmak My mother promised to look aftermy dog


after while I was gone.
“Annem ben yokken köpeğime
bakacağına söz verdi.”

look into Araştırmak, incelemek The police will look into the possibilities
of embezzlement.
“Polis zimmete para geçirme olasılıklarını
araştıracak.”

run rastlamak I ran across my old roommate at the


across college reunion.
“Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde
karşılaştım.”

run into Karşılaşmak, rast gelmek Carlos ran into his English professor in
the hallway.
“Carlos İngilizce profesörüyle koridorda
karşılaştı.”

benzemek
:
take My second son seems to take afterhis
after mother.
“Ortanca oğlum annesine benziyor.”

wait on Servis yapmak It seemed strange to see my old


boss wait on tables.
“Eski patronumu masalara servis
yaparken görmek çok tuhaftı.”

INTRANSITIVE (GEÇİŞSİZ) PHRASAL


VERBS
Aşağıdaki phrasal verbs‘ler nesne almazlar.

- Once you leave home, you can never really go back again.” “Evden bir kez
ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”

PHRASAL PRASAL ÖRNEK CÜMLELER


VERBS VERBS
ANLAMI

break bozulmak That old Jeep had a tendency to break down just
down when I needed it the most.
“Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda
bozuldu.”

catch on tutmak Popular songs seem to catch on in California first and


then spread eastward.
“Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra
doğuya doğru yayılır.”

come Geri Father promised that we would never come back to


back dönmek this horrible place.
“Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize
söz verdi.”

come in girmek They tried to come in through the back door, but it
was locked.
“Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”

come to Şuuru yerine He was hit on the head very hard, but after several
:
gelmek minutes, he started to come to again.
“Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra
bilinci yerine gelmeye başladı.”

come Ziyaret The children promised to come over, but they never
over etmek do.
“Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç
gelmiyorlar.”

drop by Habersiz We used to just drop by, but they were never home,
ziyaret so we stopped doing that.
etmek “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde
bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.”

eat out Yemek için When we visited Paris, we loved eating outin the
dışarıya sidewalk cafes.
çıkmak “Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek
yemeye bayılırdık.”

get by Hayatını Uncle Heine didn’t have much money, but he always
sürdürmek seemed to get by without borrowing money from
relatives.
“Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o,
akrabalarından borç almadan da her zaman hayatını
sürdürürdü.”

get up kalkmak Grandmother tried to get up, but the couch was too
low, and she couldn’t make it on her own.
“Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe
çok alçak olduğu için kendi başına kalkamadı.”

go back Geri It’s hard to imagine that we will ever go back to


dönmek Lithuania.
“Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi
düşünmek çok zor.”

go on Devam He would finish one Dickens novel and then just go


etmek on to the next.
“Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine
devam ederdi.”

go on (2)
:
Olmak, The cops heard all the noise and stopped to see what
meydana was going on.
gelmek “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna
bakmak için durdu.”

grow up büyümek Charles grew up to be a lot like his father.


“Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”

keep Uzak The judge warned the stalker to keep awayfrom his
away durmak victim’s home.
“Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için
ikaz etti.”

keep on Devam He tried to keep on singing long after his voice was
(with etmek ruined
gerund) “Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı
söylemeye devam etmeye çalıştı.”

pass out bayılmak He had drunk too much; he passed out on the
sidewalk outside the bar.
“Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp
bayıldı.”

show off Gösteriş Whenever he sat down at the piano, we knew he was
yapmak going to show off.
“Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş
yapacağını bilirdik.”

show up Varmak, Day after day, Efrain showed up for class twenty
ortaya minutes late.
çıkmak "Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu."

wake up Uyanmak I woke up when the rooster crowed.


“Horoz öttüğünde uyandım.”

ÜÇ KELİMEDEN OLUŞAN PHRASAL


VERBS (GEÇİŞLİ)
Aşağıda yer alan phrasal verbs‘lerde üç kısım vardır, yani üç farklı kelimeden
oluşmaktadır.
:
- My brother dropped out of school before he could graduate. (Erkek kardeşim
mezun olamadan okulu bıraktı)

PHRASAL PRASAL ÖRNEK CÜMLELER


VERBS VERBS
ANLAMI

break in Bir sohbeti I was talking to Mom on the phone when the
on bölmek operator broke in on our call.
“Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda
annemle konuşuyordum.”

catch up Yakın olmak After our month-long trip, it was time tocatch up
with with the neighbors and the news around town.
“Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve
kasaba çevresine yakın olup onlardan haber almanın
vakti gelmişti.”

check up İncelemek, The boys promised to check up on the condition of


on kontrol the summer house from time to time.
etmek “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz
verdiler.”

come up Bağışta After years of giving nothing, the old parishioner was
with bulunmak able to come up with a thousand-dollar donation.
“Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı.
Yıllardır hiçbir bağışta bulunmamıştı.”

cut down Kesmek, We tried to cut down on the money we were


on azaltmak spending on entertainment.
“Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”

drop out Sınıfta I hope none of my students drop out ofschool this
of kalmak semester.
“Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta
kalmaz.”

get İyi anlaşmak I found it very hard to get along with my brother
along when we were young.
with “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.”
:
get away Bir işten Janik cheated on the exam and then tried to get
with sıyrılmak away with it.
“Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya
çalıştı.”

get rid of kurtulmak The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in
the recent election.
“Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye
başkanından kurtulmaya çalıştı.”

get bitirmek When will you ever get through with that program?
through “Bu programı ne zaman bitiriceksin?”
with

keep up Geri It’s hard to keep up with the Joneses when you lose
with kalmamak your job!
"İşini kaybettiğinde Joneses'ten geri kalmamak çok
zor."

look Dört gözle I always look forward to the beginning of a new


forward beklemek semester.
to “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle
beklerim.”

look Hor görmek, It’s typical of a jingoistic country that the


down on küçümsemek citizens look down on their geographical neighbors.
"Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları
küçümserler."

look in Birini ziyaret We were going to look in on my brother-in-law, but


on etmek he wasn’t home.
“Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”

look out Önce Good instructors will look out for early signs of failure
for davranmak, in their students
tahmin “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları
etmek önceden görürler.”

look up Saygı First-graders really look up to their teachers.


to göstermek “Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı
gösterirler.”
:
make Doğrulamak, Make sure of the student’s identity before you let him
sure of emin olmak into the classroom.
“Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin
doğru olduğundan emin olun.”

put up Hoşgörü The teacher had to put up with a great deal of


with göstermek nonsense from the new students.
“Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını
hoş görmek zorunda kaldı.”

run out tükenmek The runners ran out of energy before the end of the
of race.
“Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden
tükenmişti.”

take care İlgilenmek, My oldest sister took care of us younger children after
of sorumlu Mom died.
olmak “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük
çocuklara baktı.”

talk back Kaba bir The star player talked back to the coach and was
to şekilde cevap thrown off the team.
vermek "Yıldız oyuncu koça kaba bir şekilde karşılık verince
takımdan atıldı."

think Yad etmek, I often think back on my childhood with great


back on anmak pleasure.
“Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”

walk out Terk etmek, Her husband walked out on her and their three
on başından children.
atmak “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”

Reklam
:
Bluemint Luca Özel Kesim Ingiliz Yaka
Keten Gömlek White
Reklam bluemint TR
:
42,450 TL 19,548 TL 21,495 TL
:
:
13,060 TL 12,495 TL 4,699 TL
:
İLGİLİ BAŞLIKLAR

ingilizce ly eki (ingilizce-ly-eki)

phrasal verbs türkçe (phrasal-verbs-turkce)

ingilizce şimdiki zaman (ingilizce-simdiki-zaman)

ingilizce çekim ekleri (ingilizce-cekim-ekleri)

ingilizcede eş anlamlı kelimeler (ingilizcede-es-anlamli-kelimeler)

more ingilizce (more-ingilizce)

ingilizce dersleri (ingilizce-dersleri)

have to has to dersimiz ingilizce (have-to-has-to-dersimiz-ingilizce)

ingilizce could konu anlatımı (ingilizce-could-konu-anlatimi)

ingilizce zamanlar konu anlatımı pdf (ingilizce-zamanlar-konu-anlatimi-pdf)

ingilizcede sayılabilen sayılamayan nesneler (ingilizcede-sayilabilen-sayilamayan-


nesneler)

ingilizce zaman (ingilizce-zaman)

as as dersimiz ingilizce (as-as-dersimiz-ingilizce)

ingilizcede tüm zamanlar konu anlatımı (ingilizcede-tum-zamanlar-konu-anlatimi)

ingilizcede simple past tense (ingilizcede-simple-past-tense)

En Uygun Fiyatlı
Yer Ayırtın
Kiralık Villa
Tatil Villam
:
42,450 TL 2,099 TL 4,899 TL

#
:

You might also like