Professional Documents
Culture Documents
T u ran D u r su n
DİN BU-3
İslam T o p lu m u ve L aiklik
DİN BU-3
İslam Toplumu ve Laiklik
H A ŞA N Y ALÇIN'IN Ö N SÖ ZÜ
"BEN, Y Ü Z Y ILLA R IN D O Ğ U R D U Ğ U Ö LÜ M Ü M " 11
İS L A M D A T O P L U M 15
K Ö LE 17
"K öle Sahibinin M alı" 17
"Köle, Ö ldürülesiye D övülebilir" 18
Sonuç 19
K Ö PEK V E İN SA N H A K LA R I 20
G erekçe 20
E m ekçi K öpeğin H akları 21
B eslenm e Hakkı 21
Em ekçi K öpeğin İyi B eslenm e H akkını Çiğnem enin Cezası 22
Em ekçi K öpeğin D övülm em e H akkı 23
K öpeği D övm enin Cezası 23
K öpekler de S ınıf Sınıf, Ç eşit Ç eşit 24
"K itab-ı G ayr-i M ukaddes"teki K öpekler 25
R Ü ŞV E T L E M Ü SLÜ M A N O L A N L A R 26
G anim etin Paylaşım ı 26
Ya R esulallah A dalet Et!.. 27
B ir de Z ekât M alından R üşvet 28
R üşvet Verilenler: "M üellefetü'l-K ulub" 29
İslam H ukukçuları Ne D iyor? 30
A İLE 31
A yrıcalıklı A ileler 32
İbrahim ve M uham m ed A ilesinin Seçkinliği 32
İSLA M A G Ö R E "M İLLET" 34
KURBAN 36
Tanrı H er K urbanı Kabul Etm ez 36
H er A dım da K urban 37
İbrahim ve İlk O ğlu 37
S orular S o ru lar... 38
L A İK L İK 113
FE L A K E T İSLA M D A 169
EFEN D İ "TA N RI"N IN "EV İ"N İ M ELE K L ER Mİ,
"K Â FİR "LER İN U Ç A K LA R I MI K O RU YACAK? 171
Efendi "Tanrı", K âbe"deki G üvenliği K aldırıyor 172
"D eccâl, M ekke'ye ve M edine'ye G irem ez!" Biçim inde
M uham m ed'in Verdiği G üvence 172
A B D U çakları Hangi S ınıf M eleklerden? 174
"K U R 'A N "L I BİR SK A N D A L 177
"Ticaret" İçin de O lsa Yalandan K açm ılam az mı? 178
"K ur'an"ın G erisinde K alındı" Savının K orkunçluğu 178
Ve T üyler Ü rpertici Bir Söm ürü 179
163. M A D D EN İN K A LD IR ILM A SI 180
163. M addenin H ükm ünü K aldırm aya M eclis'in G ücü Yetmez 180
"İnsan H aklan"nı Savunm a A dına İstenem ez 181
"H ukuk" A dına da İstenem ez 182
"D em okrasi" A dına da İstenem ez 182
"Ç ağdaşlık" A dına da İstenem ez 182
DİN D U Y G U L A R IN I İN C İTM EK SUÇ M U D U R? 184
K A RA SESLİ K A RA N LIK 188
SEM RA Ö ZA L ve TV A ÇIK O TU R U M U N D A K İ
Ü N İV E R SİT E M O L L A L A R IN A A ÇIK SO RU LA R 189
S em ra Ö zal'a Sorular 189
M olla Yaşar Nuri Ö ztürk'e S orular 190
Ö tekilere Soru 190
EL E ŞT İR İ VE M EK T U PL A R A CEVAPLAR 191
M EK TU PLA R 193
"İslam a Z arar Verilemez" 193
"B ilcüm le İslamcılar! İyice bilin! B ilin ve unutm ayın ki ben, yüzyılların
doğurduğu bir ’ölüm 'üm ! İslam ın, tüm dinlerin, tabuların, sonuçları bugün
ve yarın görülecek ölüm üyüm . Ç ıkarları din karanlığı üstüne kurulu olan
lar, bu karanlıktan türlü biçim de yararlananlar, tüm karanlık böcekleri ben
den korksunlar. Ne im zalı, ne im zasız yalanları beni yıldırabilecektir. K ork
sunlar elim deki ışıktan. B ir m um ışığının bile koca bir oda karanlığını na
sıl parçaladığını anknsasınlar. B inlerce yıllık ilkelliklerin, yalanlarla örülüp
piyasalara sürüldüğü im anın, kafalardaki duygulardaki zincirlerinin elbette
ki bir gün sonu gelecektir."
11
12
13
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İS L A M D A T O P L U M
15
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
KÖLE
17
18
K ötü ve insanlık dışı bir kurum olan "kölelik" de, tüm değişm ezliğiyle dinler
de vardır. "Yorum "larla "iyileştirm e" yoluna gitm ek bir şey sağlam az. Şim diye
dek sağlam am ıştır d a ... B ir kurum böyleyse kökünden kaldırm ak gerekir. D ü
zeltm ek yetm ez. D inlerde, "kölelik" gibi nice kökünden kazınıp kaldırılm ası g e
reken ilke ve insanlık dışı kurum lar vardır.
Em eğin Bayrağı
15 Haziran 1990, yıl 3, sayı 27
19
ı
KÖ PEK V E İN SA N H A K LA RI
G erekçe
20
Em ekçi köpeğin, A hura M azda, bir başka adıyla H ürm üz katında ne denli
önem li olduğu ayrıntılarıyla anlatılır. Z erdüşt sorar, açıklam a ister; H ürm üz de
kaşılık verir, anlatır Avesta'da. Ö nem iyle birlikte haklan da dile getirilir. Ayrıca,
bu haklara titizlik gösterm enin "insanların yararına" olduğu da belirtilir. K öpeği
ne bakm ayan mal m ülk sahibi, üretici zararlı çıkm akta. Bu zararın kam uyu ilgi
lendiren yanı da var. K öpeğine iyi bakm ayan, h aklanna özen gösterm eyen köpek
sahibinin çok ağır cezalarla cezalandırılm ası bundan. "Köpeğini iyi besleyip ko
ruyacaksın ki köpeğin de seni, m alını, m ülkünü korusun."
Beslenm e Hakkı
21
Youtube: Tanrı Mı Varmış
21 kişi öldü, bazıları ağır olm ak üzere 40 kişi de yaralandı. H ayır kurum u 5 kilo
luk pirinç ve 190 TL tutarında p a ra dağıttı." (31.7.1984 günlü Cum huriyet)
D ünyanın birçok yerinde, uygar insanlığın gözü önünde kitle kitle insan acın
dan ölm ekte.
Em ekçi köpeğe "kötü besin" verm enin cezası, Avesta'da, düşünülem eyecek
ölçüde ağırdır. "Başıboş it"e kötü besin verm enin cezası bile çok ağır.
"Kötü besin verm e"nin, köpeğine göre oluşturduğu suç, önce belirlenip dere
celendiriliyor, sonra da "suçun derecesi"ne göre verilecek "ceza" açıklanıyor.
Vendidad'ın 13. Bölüm 'ünden, dilimime, olduğu gibi çeviriyorum :
"ZERDÜŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey Kutsal Varlık! Bir adam , bir
çoban köpeğine kötü bir besin verse, ne tür bir suç işlem iş olur?
H Ü R M Ü Z- Birinci dereceden bir aile, bir kabile başkanının önüne kötü besin
çıkaran kim senin işlediği suç türünden bir suç işlem iş olur.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey Kutsal Varlık! Bir adam , bir
ev köpeğine kötü bir besin verse, ne tür bir suç işlem iş olur?
H Ü R M Ü Z- O rta dereceli bir aile, bir kabile başkanının önüne kötü besin çı
karan kim senin işlediği suç türünden bir suç işlem iş olur.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasının yaratıcısı! Ey Kutsal Varlık! Bir adam ,
başıboş bir köpeğe kötü bir besin verse, ne tür bir suç işlem iş olur?
H Ü R M Ü Z- K apısına belirli bir din adam ı kılığında gelen bir din adam ına kö
tü besin veren kim senin işlediği suç türünden bir suç işlemiş olur.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey Kutsal Varlık! Bir adam , bir
köpek eniğine kötü bir besin verse, ne tür bir suç işlem iş olur.
H Ü R M Ü Z - Erdem li anne babadan olm a, ergin bir delikanlıya kötü besin ve
ren kim senin işlediği suç türünden bir suç işlem iş olur."
Ve cezalar:
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey Kutsal Varlık! Bir adam , bir
çoban köpeğine kötü bir besin verse, bu adam a verilm esi gereken ceza nedir?
H Ü R M Ü Z- Böyle bir suç için verilm esi gereken ceza: 200 kam çı ve 200 değ
nek sopa.
Ö tekiler de sırasıyla açıklanıyor:
Ev köpeğine "kötü besin verm e"nin cezası: 90 kam çı, 90 değnek.
B aşıboş köpeğe "kötü besin verm e"nin cezası: 70 kam çı, 70 değnek.
K öpek eniğine "kötü besin verm e"nin cezası: 50 kam çı, 50 değnek.
G örüldüğü gibi, en az derecedeki cezaya bile suçlu insan dayanam az. K ısaca
22
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sı: H angi sınıftan köpeğe olursa olsun "kötü besin" veren kim se ağır suç işlem iş
sayılm akta. K im böyle bir suç işlese yandı. Yiyeceği "sopa"ları bitirm eden ölür.
B ununla birlikte, cezadan kurtulm ak için "kurtulm alık" (keffaret) denen yol da
var. A m a o da çok ağır. Ö dem ek, büyük çapta m alvarlığına bağlı. K urtulm alığın
derecesi, cezadaki "kam çı ve değnek" sayısına göre düzenlenm iştir.
H içbir köpeğe dayak atılam az. H içbir köpek, köpekliğinin onuruna uym ayan
bir durum a uğratılam az. Bu hakkı çiğneyen kim se, ağır biçim de cezalandırılır.
ZERD Ü ŞT- Bir adam , bir çoban köpeğine öldürücü biçim de vursa da ruhunu
gövdesinden ayırsa (yani öldürse), bu adam a verilm esi gereken ceza nedir?
H Ü RM Ü Z- 800 kam çı, 800 değnek.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasının yaratıcısı! Ey Kutsal Varlık! Bir adam,
bir ev köpeğine öldürücü biçim de vursa, bu yüzden köpeğin ruhu gövdesinden
ayrılsa, bu adam a verilm esi gereken ceza nedir?
H Ü R M Ü Z- 700 kam çı, 700 değnek.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey K utsal Varlık! B ir adam , b a
şıboş köpeğe öldürücü biçim de vursa da, bu vuruş, onun ruhunu gövdesinden
ayırsa, bu adam a verilm esi gereken ceza nedir?
H Ü R M Ü Z - 600 kam çı, 600 değnek.
ZERD Ü ŞT- Ey gövdeler dünyasını yaratan! Ey K utsal Varlık! B ir adam bir
köpek eniğine öldürücü biçim de vursa da bu vuruş onun ruhunu gövdesinden
ayırsa, bu adam a verilm esi gereken ceza nedir?
H Ü R M Ü Z- 500 kam çı, 500 değnek.
K öpeğin "dövülm em e hakkı" var da, kutsal kitaplarda "tüm yaratıkların en
onurlusu" diye tan ıtılan "insan"ın böyle b ir hakkı yok m u? Var, am a "insan"ına
göre. Ö nce "erkek" m i, "dişi" m i ona bakm ak gerekm ekte. E ğer dişiyse, yani
kad ın sa ve "koca"lıysa, K ur'an'a göre dövülebilir. Ç ünkü kocanın "dövm e h ak
kı" vardır.
N isâ Suresi'nin 34. ayetinin, D iyanet İşleri B aşkanlığı'nca yayım lanan
"K ur'an-ı K erim ve Türkçe A nlam ı"ndaki çevirisi şöyledir:
"A llah'ın kim ini kim ine üstün kılm asından ötürü ve erkeklerin, m allarından
sarfetm elerinden dolayı erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. İyi kadınlar, gö
nülden boyun eğenler ve A llah'ın korunm asını em rettiğini, kocasının bulunm adı
ğı zam an da koruyanlardır. Serkeşlik etm elerinden (karşı gelm elerinden) endişe
23
Youtube: Tanrı Mı Varmış
lendiğiniz (korktuğunuz) kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bıra
kın, nihayet dövün! Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aram ayın. D oğrusu A l
lah Y üce'dir, Büyük'tür."
H ele köleyse, görünüşte, "insan"sa da, kutsal kitaplara göre, "alınıp satılan
m al"dır. (Ö rnek olarak bkz. K ur'an, 4/3; 4/24; 4/25; 24/33; 24/58; 30/28; 33/50;
33/52.)
Tevrat'a göre, bir "efendi", "köle"sini "öldüresiye" bile dövebilir. D överek öl
dürdüğü köle, "elinin altında" hem en ölm ezse "cezalandırılm az". Ö ldürülesiye
dövülen kölenin "bir gün" yaşam ası, döverek öldüren "efendi"nin cezadan kur
tulm ası için yeterlidir. Efendinin "dövm e hakkı" vardır. Çünkü köle, "onun m a
lıdır".
İlgili iki ayetin, K itab-ı M ukaddes Şirketi'nce yayım lanan E ski ve Yeni A hit
adlı yapıttaki çevirisi şöyledir:
"Eğer bir adam , kölesine yahut cariyesine değnekle vurur ve onun eli altında
ölürse, m utlaka cezalandırılacaktır. A ncak, bir yahut iki gün yaşarsa cezalandı
rılmayacaktır. Ç ünkü o kendi malıdır." (Tevrat, Çıkış, 21: 20-21.)
İyi ki "İnsan H aklan Evrensel B ildirisi" gerçekleşti yüzyılım ızda. İyi ki, bu
bildirinin 4. m addesiyle "kölelik ve köle ticareti", 5. m addesiyle de "işkence" ve
benzeri "insanca olm ayan durum lar" yasaklandı. İyi ki, "kabul" edip benim sedi
uygar ülkeler. Ve iyi ki, ülkem iz, devletim iz de bunlar arasında var.
İyi de, böyledir diye "işkence" hiç yok m u? "İnsan"lar, "insanca olm ayan" du
rum lara hiç uğratılm ıyorlar mı? K eşke "evet!" diyebilseydik. A nlaşılan; "kabul"
etm ekle, "uygulam ak" ayrı ayrı şeyler.
Z erdüşt'ün kutsal kitabında bir köpek var ki, son derece değerli. Öteki köpek
lerin birkaç katı değerde. "Su köpeği" diye niteleniyor. Vendidad'ın 14. Bö-
lüm 'ünde anlatılır. Bunun dışında "üç sın ıf köpek" daha var: Çoban köpeği, ev
köpeği ve başıboş köpek. B ir dördüncü sınıf olarak "enikler sınıfı" da var.
Em ekçi köpekte "8 huy"un bir arada bulunabileceği açıklanıyor Avesta'da:
- D in adam ı huyu.
Bu şöyle belirtiliyor:
- D i n adam ı gibi artıkları yer, din adam ı gibi kolay sevindirilir, din adam ı gi
bi çok sabırlıdır, din adam ı gibi bir lokm a ekm ekle de yetinebilir."
- Savaşçı huyu.
- Ç iftçi huyu.
- Sivrisinek huyu.
- Yol kesici huyu.
- H ırsız huyu.
24
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- O rospu huyu.
- Ç ocuk huyu.
V endidad'ın 13. B ölü m ü n d e ayrıntılarıyla anlatılır bunlar.
Deyim, yazı ve söz ustası Aziz Nesin'in. Yeni yayımlanan kitaplanndan birine
koymuş. Bir öyküsünün başında, "Kitab-ı Gayr-i Mukaddes'ten: 1 Bölüm, 3. Bab, 5.
Fasıl" diyor ve ünlü usta yazar, gerçekten böyle bir kitap var gibi şu alıntıyı yapıyor:
"İnsanların kendilerini hiç bağışlam ayacağı şey, bir zam anlar başka bir in
sana köpeklik etm ek zorunda ya da durum unda kalm ış olm alarıdır. Ellerine
ilk fırsat geçtiğinde, astlarına karşı kurtlaşarak, üstlerine karşı aslan kesilip
onları parçalayarak, bir zam anlar köpeklik etm iş olm alarının hıncını çıkar
m aya çalışırlar. Bir insan ne denli çok aslanlık taslarsa, o denli de çok k ö
peklik etm iş olduğu anlaşılır."1
Yüzyıl
30 Eylül 1990, yıl 1, sayı 9
25
Youtube: Tanrı Mı Varmış
R Ü ŞV ETLE M Ü SL Ü M A N O LA N LA R
M alik İbn Avf, M uham m ed'e karşı savaşanların başkum andanıydı. 630 y ı
lında H uneyn, bir başka adıyla H evazin S avaşı'nda M üslüm anlara yenilm işti.
M ekke ile T aif arasıdaki H uneyn vadisinde yapılan savaş, A rapların H evazin ve
S ak îf kabileleriyle, M üslüm anlar arasında olm uştu. M alik İbn Avf, H uneyn'i
terk ederek T a ife gitm işti. K endisi İslam düşm anıydı. A m a öneriyi ilgi çekici
buldu. Ç ünkü öneri Peygam ber'den geliyordu. E ğer M üslüm an olursa, tüm m al
ları ve tutsak ailesi kendisine geri verilecek, ceza görm eyecek, dahası 100 d e
ve alacak, bir de kendisine yönetim de yetki verilecekti. H em en kabul etti ve
M üslüm an oldu.
B uhârî m ütercim i Kamil M iras'a göre bu öneri, "Şaheser bir Sem ahati N ebe
viye" (olağanüstü peygam berlik cöm ertliği) id i.1
A m a tem el tefsirlerden olan Taberî tefsirine göre ise bu düpedüz "rü şv ef'ti.2
Peygam ber; "R üşvet verene de alana da Allah lanet etsin" dem işti.3 Rüşveti
veren İslam ın Peygam beri ydi. Alan ise yeni M üslüm an olm uş ya da M üslüm an
olm ak üzere olan K ureyş'in ileri gelenleri.
H evazin Savaşı'nda elde edilen ganim etler, bütün ilgileri üzerine toplam ış
tı. P aylaştırm a gecikip duruyordu. Bu arada "P eygam ber ganim etleri h em şeh
rilerine dağıtacak" ya da "daha çoğunu K ureyş'in ileri gelenlerine verecek" d i
ye d ed ik o d u lar da çıkm ıştı. G ün gelir, P eygam ber ganim etleri dağıtm aya k o y u
lur. G örülür ki ganim etler gerçekten de K ureyşlilere dağıtılm ıştır. Ve daha çok
ileri gelenlerine.
26
B ir gün Peygam ber ile birtakım kim seler H evazin seferinden dönerken birta
kım B edevi A raplar ganim et isteyerek P eygam ber in etrafını çevirdiler. H atta
P ey g am b eri son derece taciz ederek 'Sem üre' adı verilen dikenli ağaç altına sı
ğınm aya m ecbur etm işlerdi. Peygam ber Bedevi A raplarına "Şu iri dikenli ağacın
dikenleri sayısınca ganim et devesi ve sığ ın farz olunsa, m uhakkak ben onları
aranızda taksim ederim . Sonra siz beni ne cim ri, ne yalancı, ne de korkak diye it
ham edebilirsiniz!" dedi.4
27
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bir de Zekât M alından R üşvet
Zekât malından rüşvet vermek, Tevbe Suresi 60. ayetine de geçmişti. Şöyle der:
"Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar
üzerinde çalışan (zekât toplayan) m em urlara, kalpleri İslam a ısındırılacak olanlara,
kölelik altında bulunanlara, borçlulara, A llah yoluna ve yolcuya mahsustur. Topla
nan zekât ancak bu sayılan yerlere verilir. A llah bilendir, hikm et sahibidir."
E sasen Taberî, rüşvet sözcüğünü bu ayet nedeniyle yorum unda kullanır. B un
ların arasında varlıklıların olm am ası gerekir. A m a bu ayette kim lere zekât veri
leceği de açıklanır. Peygam ber, İslam a kazanm ak için K ureyş'in ileri gelenlerine,
zenginlere fazlasıyla pay verm işti. Ayrıca, K ureyş'in ileri gelenleri sadece gani-
m etten 100'er deve alm akla kalm ıyordu. K ur'an'ın ayetiyle zekâttan sürekli pay
alm a hakkını elde etm iş oluyorlardı. N eye karşılık? Bunun bir tek cevabı vardı:
M üslüm an olm aya karşılık.
28
6 S a h îh -i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i S arîh T ercem esi, c.7, s .132, hadis no. 1040.
29
2000'e D oğru
22 Kasım 1987, yıl 1, sayı 48
7 R âzî, e't-T efsirü'l-K ebir, c.16, s . 111; B u h â rî, F arz u 'l-H u m u s/1 5 , c.4 , s.56; F arzu 'l H u m u s/1 9 ,
c.4 , s.5 9 -6 1 ; B uhârî, M e ğ azi/5 6 , c.5 , s .104-106; T ecrîd-i S a rîh , c.8 , h adis no. 1296-1 2 9 9 -1 3 0 3 ;
M ü slim , Z e k â t/131-142 c .l , hadis no. 1059-1063; T irm izî, Z ekât, 30, hadis no. 666; A h m ed İbn
H an b el, 4/42.
8 A b d u rrah m an El C eziri, K ilab'ul-F ıkh A le 'l M ezahibi'I-E rbaa, c .l, s.625.
30
"A ile", A rapçada "yoksulluk, ağırlık" dem ek olan "ayl"den gelir. Ü zerinde
geçindirm esi gereken karı, çoluk-çocuk ağırlığı olan kim se de, yine A rapçada bu
kökten türem e bir sözcükle nitelenir. K ur'an'da da M uham m ed'in başlangıçta
"yoksul" anlam ında "âil" olduğu anlatılır. D uhâ Suresi'nin 8. ayetinde K ur’an'ın
"Tanrı"sı M uham m ed'e şöyle sesleniyor:
- "Ve (Efendi Tanrı'n) seni yoksul (âil) buldu da zengin etti."
M uham m ed'in zenginliği ilk kansı "H atice"nin malı, Ebubekir'in sağladığı mal,
M edinelilerin sağladıkları m allar ve düşünülem eyecek kadar çok olan "ganimetler"
(örneğin Hayber hurmalıkları, Fedek hurm alıkları, M edine yakınındaki hurm alık
lar. Bkz. Tecrîd, 1288 nolu hadisin "İzah"ı.) ile olm uştu.1 Bununla birlikte M uham
m ed'in son derece yoksul olduğu, evinde iki üç ay "ateş yanmadığı", bu evde "su
ve hurm adan başka bir yiyecek içecek bulunm adığı" yolunda (bkz. Tecrîd, 1424
nolu hadis) yalan ve daha "ağlatıcı" yalanlar uydurulmuş, M üslüm anlar arasında
yayılmıştır. Bu uydurmalar, hem yukandaki ayette anlatılana, hem de gerçeğe ay
kırıdır. M uham m ed'e düşen "ganimet"ler, yani savaş sırasında elde edilenler, "ça
pul m allan" gözden kaçırılmak istenm iş ve başanlm ıştır da. Savaşlarda, "gani-
m et"ten M uham m ed'e "humus" adı verilen "beşte bir pay" düşerdi. Kimileri için
se, "ayet inip" ganim etin tümü, M uham m ed'e bırakılmıştır. Örneğin Fedek halkın
dan (Nadiroğulları'ndan) elde edilen ganim et böyle olmuştur.2 Bunu, K ur'an'da da
buluyoruz. Haşr Suresi'nin 6. ayetinde, "Efendi Tanrı (Rabb)", ganimet konusunda
M uham m ed'i koruyarak (Diyanet'in çevirisiyle) şöyle diyor:
- "Ey inananlar! O nların m allarından, A llah’ın Peygam ber'e verdiği şeyler
(ganim etler) için siz ne at ve ne de deve sürdünüz. Fakat Allah, peygam berleri
ne, dilediği kim selere karşı üstünlük verir. A llah her şeye kâdirdir."
Bu ayetle, söz konusu ganimetten pay almak isteyen Müslümanların sesi kesil
miştir. Yani söz konusu ganimetler "at, deve koşturmadan, bir başka deyişle savaş
madan elde edildiği için tümü M uhammed'e kalmıştır. "M uhammed ailesi"nin, ileri
sürülenin tersine, "ganimet"lerle ve daha birçok yolla zenginleşmiş olduğu bir ger
çek. M uham m ed o denli zenginleşmişti ki, 60'ı aşkın kölesi, 20 cariyesi vardı.3 M u
ham med'in karılarından Aişe, bir "andını bozduğu" için kendisine ait olanlardan "40
1 F. R âzî, 31/218.
2 F. R âzî, 2 9 /2 8 4 , K urtubî, 18/9 ve H aşr S uresi, ay et 6 ile ilgili öteki tefsirler.
3 D iyanet Y ayınları'ndan Tecrîd, 1167 no.'lu hadisin "lzah"ı.
31
A yrıcalıklı Aileler
M uham m ed, "K ureyş"ten kim i "aile"lere çok önem li ayrıcalıklar tanım ıştır.
B unlara "el m üellefetü'l-kulub", yani "gönülleri kazanılarak birleştirilenler" de
nir. Bunlara, Taberî'nin deyim iyle "rüşvet" niteliğinde (bkz. Tevbe Suresi, ayet
60'la ilgili yorum u) "ganim et"ten çok fazla pay verilm iştir, zengin olm alarına b a
kılm aksızın "zekât verilebileceği" bildirilm iştir. Zekâttaki ayrıcalıkları K ur'an'a
da (bkz. Tevbe Suresi, ayet 60) geçirilm iştir.6
K ur'an'da, "aile seçkinliği"nden açıkça söz edilir. Kur'an'ın "Tanrı"sı, eski
toplum larda da kim i "aile"leri "seçkin kıldığını" açıklar. Kimi "kişileri seçkin
yaptığını" d a ...
K ur'an'da "İm rân Ailesi" anlam ına gelen bir sure vardır: "Âl-i İm rân". Bu su
renin 33. ayetinde şöyle denir:
- "Kuşku yok ki Tanrı, Â dem 'i, N uh'u, İbrahim Ailesi ni, İm rân A ilesi'ni dün
yalara üstün, seçkin yapm ıştır."
Tarihte "İbrahim Peygam ber" diye birinin yaşayıp yaşam adığı belli değildir.
Yalnızca Tevrat'a, oradan da K ur'an'a geçm iş olan eski "söylence"lerde yer alır.
Yani bir "maval insanı"dır.7 Böyle olm akla birlikte Yahudilik'te ve İslam da
önem lidir.
N isâ Suresi'nin 54. ayetinin D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyledir:
- "Yoksa A llah'ın bol nim etinden verdiği kim seleri mi çekem iyorlar? O ysa
İbrahim ailesine K itab ve hikm et verdik, onlara büyük hüküm ranlık bahşettik."
K ur'an yorum larında, "Y ahudilerin M uham m ed'i çekem em eleri" üzerine böy
le dendiği anlatılır.8 İbrahim A ilesi'ne nasıl bir üstünlük verilm işse, M uham
m ed'e ve ailesine de öyle bir üstünlük verildiğini, onun için bunun "kıskanılm a-
m ası" gerektiği açıklanm ış oluyor.
32
Em eğin Bayrağı
29 Eylül 1990, yıl 3, sayı 29
33
Gerçekte "din" ve "millet" bir değildir. Birinin başka, öbürünün başka tanımı
vardır. Gelin görün ki, İslama göre, "din"le "millet" birdir. Biri neyse, öbürü de odur.
"M illet" sözcüğü K ur'an'da 15 kez geçer. (Bkz. Bakara: 120, 130, 135; Al-i
İm rân: 95; Nisâ: 125; E n’âm: 61; A'râf: 88, 89; Yusuf: 37, 38; İbrahim : 13; Kehf:
20; Nahl: 123; Hac: 78; Sâd: 7.) B unların tüm ünde de "din" anlam ındadır. Ö rne
ğin bir "İbrahim m illeti" deyim i yer alır; "İbrahim dini" demektir. Yahudilerin,
H ıristiyanların "m illet"lerinden söz edilir; "din"leri anlatılm ak istenir. "A taların
m illeti" konu olur; "A taların dini" am açlanır. Ü nlü K ur'an yorum cusu, dilbilim
ci Isfahanlı Râğıb (ölm. 1108) tem el kaynak kitaplardan olan el-M üfredât (A rap
ça) adlı kitabında şöyle der:
"M illet de din gibi; T ann'm n, kulları için peygam berlerinin dilleriyle, Tan-
rı'nın güvencesinde olsunlar diye yasalaştırdığı şeyin adıdır."1 Yalnız Râğıb,
"m illet"le "din" arasında şöyle bir fark bulduğunu belirtiyor: "Tann'm n dini" d e
yim i var. A m a "Tanrı'nın dini" anlam ında da olsa "Tann'm n m illeti" deyim ine
rastlanm ıyor. Buna karşılık: "Falanca peygam berin m illeti" denebiliyor, "falanca
peygam berin dini" denebildiği gibi. İkisi de aynı anlam da.
K ur'an, M uham m ed'i ve M üslüm anlanm , "İbrahim 'in m illeti"nde, yani onun
"din"inde gösterir. Birçok y erd e... M uham m ed'e: "Biz yalnızca İbrahim 'in m il
letine bağlıyız!" denm esi gerektiği de bildirilir. (Bkz. Bakara: 135.) Ayrıca "İb
rahim 'in m illetinden (dininden) uzaklaşm ayı" bir "beyinsizlik" olarak niteler
K ur'an. (Bkz. Bakara: 130.) Buna uyarak, "M üslüm an Türkler" de, kendilerini
"İbrahim m illeti"nden saym ışlardır. A tatürk'ün Türk toplum unu gerçek anlam ıy
la "m illet (ulus)" yapm a yoluna gittiği dönem lere değin, bu ülkede, "İbrahim m il
letindenim !" denm esi gerektiği söylenm iştir herkese. Selçuklularda, O sm anlIlar
da böyle olm uştur hep. Ç ocuklara ders verilirken, "din (İslam ) ve m illet bir m i
dir, ayrı m ıdır?" diye sorulm uş, "cevab"ım n "birdir" olm ası gerektiği anlatılm ış
tır. Bu soru ve cevap, "ilm uhal"lerde de yer almıştır. İstenen karşılık alınm ayın
ca, "ders"ten ve " s ın ıfta n geçirilm em iştir öğrenciler. Bugün "din öğrenim i ve
ren" okullarda, K ur'an kurslarında, "dinle m illetin bir olduğu"nun, "M üslüm an
olan her T ürk'ün de İbrahim m illetinden olduğu"nun öğretildiğinden kuşku d u
yulm asın hiç. D ahası, "laik" sayılan okullardaki "din ve ahlak dersleri"nde de bu
1 B kz. M ü fred a t, M -L -L .
34
2000'e D oğru
9 Tem m uz 1989, yıl 3, sayı 28
35
 dem 'in iki oğlu vardır: K âbil ve Hâbil. B irincisi çiftçi, İkincisi de koyun ço
banıdır. "Efendi"ye yani "Tanrı"ya birer kurban sunm a yoluna giderler. Çiftçinin
kurbanı ne olabilir? K uşkusuz tarım ürünlerinden. Ve çiftçi bu tür bir kurban su
nar. Ç obansa "sürünün ilk doğanlarından" ve yağlarından getirip koyar. Tanrı, ço
banın kurbanına bakar, yani kabul ettiğini gösterir bu kurbanı. Çiftçininkine ise
hiç bakm az. Yani bu kurbanı kabul etm ediğini belli eder. Bu hikâyenin anlatıldı
ğı Tevrat'ta daha sonra, durum a içerleyen çiftçinin (K âbil'in) kardeşi çobanı (Hâ-
bil'i) öldürerek hıncını aldığı yazılır. (Tevrat, Tekvin, Bap 4: 1-7)
İyi am a, "Efendi Tanrı", zavallı çiftçinin sunduğunu niye kabul etm em iştir?
A nlatılm ak istenen şu olm alı: B irincisi, çiftçinin "kurban" olarak sunduğu
"tarım ürünü", belki de "turfanda", yani "ilk yetişen" türden değildi. O ysa "K ut
sal K itap"ta, Efendi Tanrı'nın hep "turfanda" türünden ürün istediği işlenir (Tev
rat, Çıkış, Bap 22: 29; Bap 23: 16, 19; Sayılar, Bap 18: 12; Süleym an'ın M esel
leri, B ap 3: 9) Efendi Tanrı'nın beğendiği bu.
Ayrıca, K âbil'in (çiftçinin) sunduğu, "kan" değildi. O ysa Efendi Tanrı, daha
çok "kan"ı sever. Sunulan kurbanında, daha çok "kan" olm asını ister. İslam a da
bu geçm iştir. D ahası kurbanda "kan dökülm esi" vazgeçilem eyecek bir koşuldur.
0 denli ki, tüm "fıkıh" kitaplarında anlatıldığına göre, "kan akıtılm azsa, kurban
caiz olm az". K urban bayram ındaki kurban şöyle tanım lanır: "K oşullarının oluş
m ası durum unda, Tanrı yakınlığını sağlam ak am acıyla belirli günlerde, belirli
yaşta kesilen (yani kanı akıtılan) belirli h ayvandır".1 K urbanda "kan" tem el am aç
olduğu için "hacc" sırasında sunulan "kurban"lardan kim inin bir adı da "kan" an
lam ına gelen "dem" dir. (Fıkıh kitapları, "cinayetler" bölüm ü)
Sonra Efendi Tanrı, kendisine sunulan "kurban"ın "özürsüz" olm asını ister.
Bu da İslam a geçm iştir (Fıkıh kitapları, U dhiyye bölüm ü). K urban "en iyisi"nden
olm alıdır.
36
İlk doğanın T ann'ya kurban edilm esi çok eski bir gelenektir. K ur'an'dan oku
yalım:
"İşte biz ona (İbrahim 'e) uslu bir oğlan m üjdesini verdik. (Çocuk doğup bü
yüdü.) Çocuk kendisiyle birlikte yürüm e çağına erişince, (babası:) 'Oğulcuğum !
D üşüm de seni kesiyor olduğum u gördüm . B ir düşün, ne dersin?' dedi. (Oğlan
da:) 'Baba! Sana buyurulanı yap. O zam an, Tanrı dilerse, beni sabredenlerden bu
lursun!' diye karşılık verdi. İkisi de boyun eğince ve (babası) onu alnı üzerine y a
tırınca biz seslendik ona: 'Ey İbrahim ! D üşünü doğruca yerine getirdin. Biz iyi
davrananları işte böyle ödüllendiririz.' A paçık bir denem eydi bu kuşkusuz! 'Biz
kurtulm alık (fidye) olarak ona, büyük bir kurbanlık verdik." (Sâffât Suresi, ayet
101-107.)
37
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu ayetlerde anlatılan öyküye göre özet olarak şunlar olmuş:
1- İbrahim bir çocuk istem iş T ann'dan. "Şöyle akıllı uslu olsun!" Ve de "oğ
lan"!
2- İbrahim 'in dileği kabul edilm iş. B ir oğlu olmuş.
3- Ne var ki bu "ilk oğlan"ı kurban olarak kesm esi gerekm iş. Ç ünkü "Tan
rı "dan öyle buyruk alm ış. H em de "düşünde"!
4- O ğlan biraz büyüyünce babası düşünü açm ış. O ğlan da kesileceğini, am a
bunun bir T ann buyruğu olduğunu anlayınca, babasına, buyurulanı çekinm eden
yapm asını söylem iş.
5- Ve İbrahim , kesm ek için oğlanı yüzü üstüne yatırm ış. Kesecek!
6- İşte tam o sırada Tanrı, "İbrahim !" diye başlam ış seslenm eye. O ğlunu kes
m em esini bildirm iş. D üşünde gördüğüne bağlı kaldığını, "sadakat" gösterdiğini
anlatm ış. "Bu bir denem eydi (seni denedik)!" dem iş.
7- Ve de (kuşkusuz gökten) bir kurbanlık gönderm iş. "Bir büyük kurbanlık."
Sorular S o ru la r...
- İbrahim , çocuğunu kurban etm ek, kesm ek için bir "düş"ü nasıl kanıt say
m ış? B unun T ann'dan olabileceğini nasıl (daha doğrusu niçin) düşünm üş? "Bu
oğlanı bir arm ağan olarak veren Tanrı'ysa nasıl olur da yatırıp kesm esini buyu
rur? Böyle A R M A Ğ A N olur m u? T ann'm n am acı arm ağan verm ek m i cinayet iş
letm ek, öz çocuğunu kestirerek sonsuz acılara göm m ek mi?" diye neden düşün
m em iş?
- B urada olduğu gibi başka konularda da, K ur'an'da Tanrı'nın insanları dene
diğinden söz edilir. T ann'm n denem eleri kim e karşı, niçin? Bir şey öğrenm eye,
ya da kanıtlam aya gereksinim i m i var?
- B ir başka kişi de, "düşünde gördüğünü bir kanıt sayarak", İbrahim 'in tutu
m unu gösterirse ne olur? İbrahim 'in öyküsüyle buna yol açılm ış olm uyor mu?
H em en belirtilm eli ki, bu yola giden M üslüm anlara da rastlanm ıştır.
- Tanrı, İbrahim 'e -d ü şte de o ls a - "oğlunu kesm esini" gerçekten buyurm uş
da, sonradan buyruğunu geri m i alm ıştır? B öyleyse, T annlıkla bağdaşır mı bu?
- Tanrı, İbrahim 'e çocuğunu kestirm eyeceğini bildirirken oğlanın yerine bir
"kurtulm alığa" (fidyeye) neden gerek görm üş? Bir başka canlıyı kurban etm ek
niye? Ya da bunun için bir kurbanlık yaratıp gönderm ek?
A kla gelebilen, am a karşılıksız kalan sorulardır bunlar.
Ayetlerden anlaşılan o ki, "ilk doğan oğlan"ın "Tanrı'ya kurban edilm esi" b i
çim indeki eski inancın bir yansım ası var burada.
K ur'an'daki öykünün kaynağı, kuşkusuz Yahudi kaynakları ve en başta da
Tevrat. Aynı öykü Tevrat'ta da anlatılır.
38
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Mal" A nlayışının Yansıması
İbrahim 'in çocuğunu kurban olarak sunm aya götürm esinden söz edilm esi, bir
durum u daha yansıtır:
Bu dinlerde "insan", kim i durum larda "mal"dır. Ö rneğin köle, sahibinin
"m al”ıdır. K arı, kocanın malıdır. Çocuk da, özellikle "baba"nm malıdır. İbra
him 'e, çocuğunu "kurban etm e” yetkisinin verilm esi bundan.
M uham m ed'in böyle dediği aktarılır. Ve yorum lanır ki: K urbanlıklardan biri
İbrahim 'in oğlu İsm ail'di; öbürü de M uham m ed'in babası A bdullah.2
G elin görün ki, bir terslik var gibi: İbrahim 'in oğlu, Tevrat'taki ve Kur'an'da-
ki "Efendi (Rab) Tanrı" için adanm ışken; M uham m ed'in babası A bdullah, M üs-
lüm anlar'ın "put" saydıkları "Hubel" için adanm ıştı.3 Yani Peygam ber'in babası
bir "put" için kurban olarak adanm ış ve bu adam a " p u fla ra karşı gösterilegelm iş
olan M uham m ed'ce de benim senm iş.
A slında bunda bir terslik yok. "Put" denen "Hubel", gerçekte "el Ba'l" anla
mındadır. Yani Fenikelilerin en büyük ve ünlü Tanrısı Ba'l M ezopotam ya'da ve
A raplar içinde de son derece yaygın bir tapınm a alanı bulan, tanınan "B aT'in an
lamı da "efendi"dir. Şu dem ek oluyor: Tevrat'ın ve Kur'an'ın "Tann"sı nasıl "efen
di (rab)" niteliğini taşıyorsa, bunlara kaynaklık eden "Ba'l" de bu nitelikteydi.4
Dem ek ki, babasının "B aT'e (Hubel'e) kurban olarak adanmışlığını M uham
m ed'in benim sem esinde, gerçekte bir terslik yok. Kendi Tanrısıyla, bu "Tanrı" ara
sında bir fark olm adığı için. H er ne denli "fark" varmış gibi gösteriliyor olsa d a ...
Peki M uham m ed’in babasının kurban olarak adanm ası olayı nedir?
2 A clu n î, K e şfu ’l-H afa, A rapça, 1985, 1/230, hadis no. 606. A yrıca bkz. tefsirler, ö m eğ in F. R âzî,
2 6/152.
3 İb n 'u l-K elb î, K itabu'l-E sm âm , tahkik: A hm ed Z ek i P aşa, A nkara, 1969, A rapçası, s.18, T ürkçesi
"P u tlar K itab ı", İlahiyat Yay, çeviri B e y za D üşüngen, s.36.
4 Dr. M u h am m ed A bdulm uid H an, E l E sa tiru 'l-A ra b iyye K a ble'l-Islâm , A rapça, K ahire, 1937, s .l 14
ve öt.
39
Youtube: Tanrı Mı Varmış
lah'ın adının yazılı bulunduğu ok çıkar sonunda. K urbanlık Abdullah'tır. K urban
yeri olan İsaf ve Naile adlı putların yanına götürülür. A bdulm uttalib bıçağı eline
alm ıştır. Şakası yok, kesecek oğlunu. A m a sonunda kabilesinden kişiler onu bu
işten vazgeçirirler. B irtakım öneriler geliştirerek... Sonunda "deve"nin başına
çorap örerler. A bdullah'ın yerine deve kurban edilir.5
Yine anlatıldığına göre, A bdulm uttalib'in adağı ZEM ZEM K uyusu'nu kazm a
sırasında olm uş. A bdulm uttalib kurbanlık olan oğlunu keseceği sırada kendisine:
"Tanrı'm razı et de, oğlunun yerine deve kurban edilm esini kabul e tsin ..." dem iş
ler. Sonra öyle olm uş ve adam 100 deve kurban ederek işin içinden kurtulm uş.6
A bdulm uttalib'in kurban olarak kestiği anlatılan "100 deve"den söz edilince,
M uham m ed'in kestiği ve kestirdiği "100 deve" akla geliyor ister istemez:
B uhârî'nin de yer verdiği bir hadise göre, M uham m ed, "Veda H acc'ında "100
D E V E K U RBA N " olarak sunm uştu. B unlardan büyük bir kesim ini de kendi
eliyle kesm işti. Kalanını, dam adı A li'ye kestirm işti.7
M uham m ed'in "100 deve kurban" edebilm iş olm ası, servetinin büyüklüğünü
de ortaya koyuyor. Yahudilerden elde ettiği "ganim et" olarak çokça ve çok önem
li hurm alıkları da olan M uham m ed, çok da yoksul tanıtılır.
Enes şunu anlatıyor:
"B ir arpa ekm eği ve bir bayat yağla Peygam ber'e vardım. Peygam ber'in zırhı
da M edine'de bir Yahudiye R EH İN olarak verilm işti."8 Yani "Peygam ber bu den
li yoksul" dem ek istenir. Ve M uham m ed'in bu yoksulluğu cami cem aatlerine de
anlatılarak inananlar ağlatılır.
Kurban Bayram ı, "kurban"ın, "kurbanlıklar"ın bayram ıdır. Ve en eski çağla
rın 'tanrılara kurban" geleneğini yansıtır.
)
2000'e D oğru
16 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 29
5 İbn İshak, e's-Sire, tahkik: M uham m ed H am idullah, A rapça, K onya, 1981, s . 10-18, fıkra: 16-22;
İbn H işam , e's-Sire, 1/50; B eyza D üşüngen, P u tla r K itabı, s.75, not. 190.
6 A clunî, 1/230; F. R âzî, 26/152. Ve öteki tefsirler.
7 B uhârî, e ’s-Sahîh, K itabu'l-H ac/121-122; T ecrîd, hadis no. 829: M üslim , e's-Sahîh, K itabu'l-
H ac/3 4 8 -3 4 9 , hadis no. 1317.
8 B kz. Tecrîd, h adis no. 966.
40
Tevrat'ta Sünnet
İslam da Sünnet
41
42
"Tanrı"ya, "Tanrıça"ya arm ağan sunm ak için yapılırdı sünnet. Ö rneğin Kybe-
le'nin rahipleri, erkeklik organlarını, kökten kesip Ana Tanrıça'ya arm ağan edi
yorlardı. B ir "bereket verici" diye inanılan "Tanrı Dum uzi" için de kadınlar sün
net oluyor ve organlarından sunuyorlardı. Prof. Dr. Philip Hitti, Sam i toplum la-
rındaki sünnet geleneğinin asıl kökeninin de bu olduğu görüşündedir.11 N e var
ki, Sam i toplum larındaki "tanrı", hem "efendi", hem de "erkek" (Seyyid, Rabb)
olarak düşünülm üş olduğuna göre, erkeklerden kesilen cinsel organ parçasının
O 'na arm ağan edilm esinin uygunluğu tartışılabilir!
Prof. Dr. Sedat Veyis Ö m ek, sünnet geleneğinin, Sami toplum larında ve "İl
ker'le rd e bulunduğunu yazar.12
Yüzyıl
16 Eylül 1990, yıl 1, sayı 7
43
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"D EV E BO Y U" DİN
"Develi" Akıl
"A kıl", A rapçada "ikâl" sözcüğünden gelir; bu sözcükse, "deveyi bağlam aya
yarayan ip, köstek"ten.3 D eve için "akıllı (âkil)" dendiğinde, "bağlı deve, köstek-
li deve" dem ek olur. Bu kaynaktan türem e olan "İslam daki akıl" da, "ipin, köste
ğin deveyi bağlam ası gibi", insanı "bağlayan, köstekleyen" bir akıldır.4
44
M uham m ed, M edineli birinin evinin çevresine gitm iş. Birden karşısına bir
deve çıkm ış. A ğlam aya, inlem eye başlam ış deve. Gözyaşları döküyorm uş. M u
ham m ed, devenin kulaklarının arkasına dokunm uş, okşam ış; deve susm uş. Son
ra da, "K im bu devenin sahibi?" diye sorm uş. M edineli bir genç, "Benim " dem iş.
Sonra M uham m ed şöyle konuşm uş:
- "Tanrı'nın sana verdiği bir hayvan konusunda Tanrı'dan korkm uyor m usun
sen? B ana yakındı, senin onu aç bıraktığını ve çok sürüp yorduğunu söyledi."5
Zerdüşt, "köpek"lere çok değer verirdi ve köpeğe kötü davrananları cezalan
dırırdı. (Bkz. bu kitapta "K öpek ve İnsan H akları" başlıklı yazı.) M uham m ed için
de deve değerli.
D eve, taşıdığı yükün ağırlığından ses çıkarır inlerse, gökler de inler M uham
m ed'e göre. M uham m ed, "gökler"in de, taşıdığı "m eleklerin ağırlığı"ndan dolayı
ses çıkarıp inlediğini açıklıyor.
M uham m ed şöyle diyor:
- "Ben, sizin görm ediğinizi görüyor, işitm ediğinizi işitiyorum . G ök, deve gi
bi inledi (ses çıkardı). Böyle inleyip ses çıkarm akta da haklıdır. Ç ünkü gökte, her
dört parm ak yerde bile, alnını koyup secde etm ekte olan bir m elek bulunur."6
M eleklerin "m addi ağ ırlık lan ”da mı var ki böyle deniyor?
Bu tür sorunun, "develi akıl”da ve "develi iman"da yeri olamaz. Cevabının d a ...
M uham m ed, önceleri bir kütüğün üzerine çıkıp hutbe okuyorm uş. Sonra h u t
be için m inber yapılınca, M uham m ed'in kendisinden ayrılacağını anlayan kütük,
başlam ış "develer gibi" inlem eye. H em de "gebe develer g ib i" ...7
45
Youtube: Tanrı Mı Varmış
. E fendi "Tanrı" (R ab), H ac İçin A raç O larak "Deve"yi Tanıyor
- "İnsanlar, yüz deve gibidir ki, bu develer içinde, iyi-kullanışlı olanı kolay
kolay bulam azsın."8
Yüzyıl
2 Eylül 1990, yıl, sayı 5
46
1 B ilgi için bkz. Prof. P hilip H itti, T arihu S u riy e ve L übnan ve F ilistin, s. 125-126.
2 B kz. T efsirler, ö rn eğ in T aberî, C am iü'l-B eyân, 23/92-97.
3 B u h â rî, e's-S a h îh , K itab u 'l-C u m 'a/1 1 ; M ü slim , e's-S a h îh , K itab u 'l-İm ar/2 0 , h ad is no. 1829.
49
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K adına, İslam ın "mal" diye baktığını gösteren çok şey vardır. Pek çok "hü
küm ", pek çok şeriat kuralı. B ir "boşanm a" kurum unu ele alalım. "B oşanm a", Is-
lam da -b ilin d iğ i g ib i- "erkeğin hakkı"dır. Erkek, kadını boşayabilir de, kadın e r
keği boşayam az. N eden?
Aynı tem elden dolayıdır bu da. Yani İslam , kadını "m al-m ülk" gördüğü için.
B ir m alın, m ülkün "sahib' i, dilediği zam an bu m aldan, m ülkten "vazgeçebilir".
K aldırıp atabilir, satabilir. K im se karışam az. A m a bir m alın, m ülkün, kendi sahi
bini atabileceği, satabileceği düşünülem ez. K oca da, karısının "m ülk sahibi" tü
ründen sahibidir. K arısını boşam ası da bir tür "vazgeçm e"dir "mal ve m ülk"ten.
Sonra bu m al, m ülk gidip yeni "sahip" bulam az. K adın da koca bulam az. İslam ,
"mal" gördüğü kadına böyle b ir "irade" verm ez. O kadına koca olacak biri var
sa, o gelip kadını bulur. M alı, m ülkü, "yeni sahibi"nin gelip bulm ası gibi.
M edeni Yasa'yla böyle bir durum dan, yani "m al-m ülk olma" niteliğinden kur
tarılm ak istenm iştir. Ne ölçüde kurtarılabilm iştir? Bu, tartışılabilir.
K adın, İslam şeriatının gözünde yalnızca bir "mal" değil, "uğursuzdur" da.
M uham m ed, çok açık biçim de, "kadın"da da "uğursuzluk” bulunduğunu söyler.4
B ununla birlikte İslam ı kurtarm aya çalışanlar, "İslam da uğursuzluk inancı
yoktur" diyorlar. B aşta da D iyanet İşleri Bakanlığı,.
B ilindiği gibi, ülkem izin onur duyacağı nitelikteki bir bilim adam ı Prof. Dr.
İlhan A rsel'in, her biri yüzakı olan kitapları arasında bir de (son kitabı) Şeriat ve
K adın adlı kitabı vardır. A rsel, bu kitabı daha çok, D iyanet'in yayınlarına, en baş
ta da Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi adlı kitap ve İslam dün
yasında "m uteber” olan kitaplara dayanarak yazm ış; İslam ın, İslam şeriatının
"kadın"a nasıl baktığını, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. A dana M illet
vekili C üneyt C anver de, 5.10.1989'da Türkiye Büyük M illet M eclisi B aşkanlı
ğ ın a verdiği bir soru önergesinde, D iyanet'in kadını aşağılayıcı hüküm ler içeren
yayını konusunda sorular sorm uştu.
4 B kz. B uhârî, e's-Sahth, K itabu'l-C idâd/7; M üslim , e's-Sahîh, K itab u 's-S elâm /1 15-116, hadis no.
2 225; E b u D av u d , Sünen, K itab u 't-T ıb b /2 4 , hadis no. 3922; T irm izî, Sünen, K itab u 'l-E d eb /5 8 , h a
dis no. 2824; tb n M ace, Sünen, K itabu'n-N ikâh/55, hadis no. 1995; N eseî, Sünen, K itab u 'l-H ay l/5 ,
h ad is no. 3598; M âlik İbn E nes, el-M uvatta, K itab u 'l-İstizan /8 , hadis no. 22, s.972; A hm ed İbn
H an bel, 2 /8 ...
50
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Canver, Kısaca:
1- D iyanet'in neden "kadını aşağılayıcı hüküm ler içeren yayın"lara yer verdi
ğini, bu tür hüküm lerin yayılm asına aracılık ettiğini,
2- D iyanet'in kadının "çağdaş k o n u m u 'n d an yana mı, "şeriattaki konu-
m u"ndan yana mı olduğunu sorm uştu.
D iyanet'in hangi konum dan yana olduğu belli. İlgili bakanlık, konuyu Diya-
net'e "havale" edince, D iyanet de "cevab"a girişm işti. C evapta da daha çok İlhan
A rsel'e saldırılar yer alıyordu. Bu arada, kadının, İslam şeriatındaki konum undan
yana olduğunu iyice sergiliyordu. Yine bu arada, kendi yayınlarında ve hadisler
de yer alanlardan birçoğunu "inkâr" yoluna sapıyor, İslam ı sevim li gösterm eye
çabalıyordu. D iyanet'in inkâr ettikleri arasında, M uham m ed'in "k a d ın 'm "uğur
suz" olduğunu anlatan yukarıdaki "hadis"i de vardır.
K adının "şeriat"ta ne denli aşağılandığını görm ek için bu kitabın okunm asını
öneririm .
K ur’an, kadını, erkek için "bir m eta" diye sunar. Bu, N isâ Suresi'nin 24. aye
tinde açıkça göze çarpar. Bu ayette, "...O n lard an (karı olarak aldıklarınızdan)
5 Bkz. B uhârî, e's-S a h îh, K itabu T efsiri'l-K ur'an/39; C elaled dın S üyutî, el-İtkan, M ısır, 1978, 1/42;
F ahruddin R âzî, e't-Tefsirü'l-K ebir, 6/72/73.
6 B kz. ayn ı yer.
51
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m etalandığınızda (yani m eta olarak kullandığınız zam an) ücretlerini (m ehirleri-
ni) v e rin ..." D iyanet'in çevirisindeki anlam ı da şöyle: "...onlardan faydalanm a
nıza m ukabil, kararlaştırılm ış olan m ehirlerini v e rin ..." Am a kadınlar için kulla
nılan sözcük, "meta" sözcüğünün bir türevidir.
K im ilerine göre bu ayet, "m ut'a nikâhıyla kadın alınabileceğini" anlatıyor.7
Sözlük anlam ıyla "m ut'a" ve "meta" aynı.8
K adından "meta" olarak yararlanm anın bir yolu da "m ut'a nikâhı"dır.
Belirli bir ücret karşılığında ve belirli bir süre için kadından cinsel yönden ya
rarlanm ak am acıyla erkekle kadın anlaşırlar. Ve bir süre birlikte yaşarlar. Bu tür
anlaşm aya "m ut'a nikâhı" denir. K im i hadisler, bu nikâh biçim inin M uham m ed
dönem inde, bir süre bulunduktan sonra geçerli olm aktan çıkarılıp yasaklandığı
nı belirtirken, kim i hadisler her zam an (bugün bile) şeriatta geçerli olduğunu an
latır.9 Bu nikâh biçim inin, Ö m er dönem ine değin geçerli olduğunu, sonra
Ö m er'in bunu kaldırdığını anlatan hadis de vardır.10
Bu nikâh biçim i, bugün İslam dünyasının kim i kesim inde geçerlidir.
K adın, erkeğe hep "sunulur". C ennette de "huri"lerin erkeklere sunulacağı
bildirilir K ur'an'da. Bu da, İslam ın, kadına bakışını anlatan nice kanıttan biri.
Em eğin Bayrağı
31 M art 1990, yıl 3, sayı 25
Bilindiği gibi, Prof. Dr. İlhan Arsel'in Şeriat ve Kadın adlı bir kitabı var. Yazar
bu kitabında, "şeriat"ın "kadm"ı nasıl gördüğünü, nasıl aşağıladığını, kaynaklarını
gösterere^ ortaya koyuyor. Yani "Kur'an"ına, "hadis"lerine dayanarak... Kur'an or
tada. Yer verdiği "hadis"ler de, tüm üne yakın bir kesimiyle Diyanet Yayınlan'nda,
çoğunlukla da Sahîh-i Buhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi adlı kitapta var.
C anver'in Ö nerisi
A dana M illetvekili C üneyt Canver, Prof. Dr. İlhan A rsel'in Şeriat ve Kadın
adlı kitabının en baş kaynağını oluşturan "Sahîh-i B u hârî... Tercem esi" üzerinde
duruyor ve "kadınlarla ilgili hüküm ler" nedeniyle bir "soru önergesi" hazırlıyor.
5 Ekim 1989 günlü önergeyi, B akanlığın cevaplandırm ası isteğiyle T B M M Baş-
kanlığı'na veriyor.
K onu, döne dolaşa, D iyanet İşleri B aşkan lığından sorulm asına varıyor. B a
kanlık soruyor bu kurum dan. K urum da "cevap" veriyor.
Diyanet, som önergesinin Şeriat ve Kadın adlı kitaba dayanılarak hazırlandığını
belirtiyor ve "şeriat"taki "kadını aşağılayıcı hükümler" için de "yalan", "iftira" diyor.
C anver'in soru önergesinde, "şeriat"ın "kadını aşağılayan hüküm leri"nden bir
bölüm ü şöyle sıralanm ış bulunuyor:
1- "İki kadının tanıklığı, bir erkeğin tanıklığına bedeldir."
2- "K adınlar aklen ve dinen eksik yaratıklardır."
3- "U ğursuzluk üç şeyde vardır: K arıda, evde ve atta."
4- "N am azı kat' eden şeyler, köpek, eşek, dom uz ve kadındır."
5- "K adınlar arasında saliha kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gi
bidir."
6- "B enden sonra erkekler için kadından zararlı bir fitne bırakm adım ."
7- "B ana cehennem halkı gösterildi; çoğunluğu kadınlardı."
8- "Kadınlar, insanın karşısına şeytan gibi çıkarlar."
9- "K adın eğe kem iği gibidir, onu doğrultm ak istersen kırarsın."
10- "Erkekler, kadınlar üzerinde hâkim dirler. O sebeple ki, Allah erkekleri ka
dınlara üstün kılmıştır."
11- "Kadınlar, erkeklerin elinde, hürriyetlerini terk etm işlerdir."
53
Youtube: Tanrı Mı Varmış
12- "Eğer erkek tepeden tırnağa cerahat olsa, kadın da diliyle yalasa, yine de
erkeğin hakkını ödeyem ez."
13- "Elin zinası, el temasıdır. H er kim yabancı kadının elini tutar ve onunla
tokalaşırsa, kıyam et gününde, onun iki avucuna ateş konur. B irinizin başına d e
m irden b ir şişin vurulm ası, onun kendisine helal olm ayan bir kadınla tokalaşm a
sından daha hayırlıdır."
C anver'in Soruları
K adınları aşağılayan "şeriat hüküm leri"yle ilgili olarak D iyanet’in yapm ası
gereken neydi?
En başta dürüstçe davranm aktı kuşkusuz. "Var" olana "var" dem ekti. K aran
lıktan ve herkesin konuyu yeterince bilm em esinden yararlanıp "gerçek" olanı
örtm ek, saklam aya çalışm ak ve tam tersini gösterm ek değildi. Şeriatın çağ dışı
"hüküm ler"i olarak ortaya getirilen ve D iyanet'in yayınlarında da yer aldığı b e
lirtilen "hü k ü m ler'i bir bir ele alarak, am a hiçbirini atlam adan cevabını verm ek
ti. D iyanet bunu yapmıyor. 6 K asım 1989 gün ve 10/027/1302 sayılı D in İşleri
Y üksek K urulu Başkanlığı'nın yazısında, Şeriat ve K adirim yazan Prof. Dr. İl
han A rsel'e saldırıyor, cevaplanm ası istenen "kadını aşağılayıcı hüküm ler"i de bir
kısm ını atlayarak ele alıyor, ele aldıklarını da tersyüz ediyor, saptırıyor, "var"
olanı "yok" gösterm eye, gerçeği örtm eye çabalıyor. Ve çoğunda yalana başvuru
yor. Bu arada da "kadını aşağılayıcı hüküm ler"in bir kesim i için "gerekçe"ler ile
ri sürüyor ve kadının "çağdaş konum u"nu değil, ilkel konum unu savunuyor. H em
de "çağdaş" görünerek bunu yapıyor.
Şim di b ir bakalım . G erek Şeriat ve K adın adlı kitapta, gerek C anver'in soru
önergesinde yer alan "şeriat hüküm leri", gerçekten İslam da ve D iyanet Yayınla-
rı'nda var mı, yok mu; görelim:
54
Ş eriatçılar bunu hep yapm ıştır. Şeriatın "kadın ’ı aşağılayan hüküm lerine kılıf
bulm ak için kim i bilim dallarını da kendilerine göre yorum layıp "yalancı tanık"
gibi kanıt gösterm eye çalışm ışlardır. Şeyhülislam M usa K âzım (1858-1920), şe
riatın kadını "aşağı derece"ye iten hüküm leri konusunda, "şeriaf'ın her buyru
ğundan insanlar için yararlar olduğunu" savunm uş, kadın erkek arasındaki
"fark"ın bir "doğa yasası"nın gereği olduğunu, kadının tüm görevinin "ev işleri
ve çocuk bakım ı" çerçevesinde toplanm ası gerektiğini savunm uştur.1 D iyanet
Y ayınları'ndan Anglikan K ilisesine C evap adlı kitapta da şeriatın kadına "aşağı
derece"de yer verm esini savunm ak için kadın-erkek arasındaki "biyolojik fark
lar" uzun uzun sıralanm ıştır (bkz. s .151-161). Aynı kitapta şunlar da yazılı:
1 M u sa K âzım , H ü rriyet-M usâvât, S ırat-ı M üştekim , 1326, sayı 1, 2, 3; İsm ail K ara, T ü rkiye'd e İs
la m cılık D ü şü n cesi, 1/54 ve öt.
2 A n g lika n K ilisesi'n e C evap, D iyanet Y ayınları, 1997, s.36.
55
D iyanet, "önce belirtelim ki, İslam dininde 'uğursuzluk', yani bir şeyi uğursuz
saym a yasaklanm ıştır. N itekim Hz. P eygam ber Efendim iz (s.a.) "Ne Safer ayın
da, ne kuşun uçm asında, ne baykuşun geceleri ötm esinde, ne de başka bir şeyde
uğursuzluk vardır" diyor. (Bkz. s.3)
D iyanet'in Yalanı
3 B uhârî, e's-S a h îh, K itabu'l-C ihâd/47; M üslim , e's-Sahîh, K itab u 's-S elam /1 1 5 -1 16, hadis no. 2225;
E bu D av u d , S ü nen, K itab u ’t-T ıbb/24, h adis no. 3922; T irm izî, Sünen, K itab u 'l-E d eb /5 8 , h adis no.
2 824; N eseî, S ü nen, K ita b ü l-H a y /5 , h adis no. 3598; İbn M ace, Sünen, K ita b ü n -N ik â h /5 5 , hadis
no. 1995; A h m ed İbn H anbel, 2/8; M u v atta' İstizan/22.
56
D iyanet, cevap yazısında, "B uhârî'de bu anlam da bir hadis yoktur. Aksine,
nam az kılanın önünden bunların geçm esiyle bozulm ayacağını ifade eden hadis
ler vardır" diyor.
Bu, bir saptırm acadır. Çünkü "B uhârî'de bulunm ayan hadisler" de "hadis"tir.
Bu hadislere göre de İslam da "hüküm " belirlenm iştir. Bu konuda da öyle. D iya
net'in kendi yayınlarından olan Sahîh-i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i S a rîh 'de bu
yönde açıklam a vardır. Ve bu açıklam aya göre:
- M ekhûl, Ebu'l-A hvas, H aşan B asrî ve İkrim e, nam az kılanın önünden kö
pek, eşek, kadın geçerse, bunların nam azı bozacağı görüşünü paylaşm ışlardır.
- İbn Abbas da, kara köpek ve âdet gören kadının önden geçmesi durum unda na
mazın bozulacağını savunmuştur. Atâ İbn Ebi Rebâh da İbn Abbas'ın görüşündedir.
- A hm ed İbn H anbel'den de, "düz kara köpek", eşek ve kadının, önünden geç
tiği nam azı bozacağı görüşünde olduğu aktarılm ıştır.
- Ehl-i Irak (Irak halkı, Irak ulem ası) da fıkıh kitaplarında yazılı bulunduğu
na göre, "köpek, kadın, eşek ve dom uz" nam az kılanın önünden geçtiği zam an
nam azı bozar.
Söz konusu D iyanet yayınında bu bilgiler verildikten sonra, dayanak olarak
alınan hadis, en sağlam hadis kitaplarından olan M üslim 'in e ’s-Sahîh 'inden şu çe
viriyle aktarılıyor:
- "Ö nünde, deve sem erinin ard kaşı boyunda bir sütresi (engel) olm ayan kim
senin nam azını KA D IN , EŞEK , bir de K A RA KÖ PEK kat'eder (keser, bozar)."
Yine aynı yerdeki açıklam aya göre, soru soran biriyle Ebu Z er arasında şu ko
nuşm a geçer:
- K ara köpek nam azı bozuyor da kırm ızı köpek neden bozm uyor?
- A kardeşim in oğlu! Ben de senin sorduğunu Peygem ber'e sordum . Peygam
ber, "K ara köpek şeytandır" buyurdu.
Evet, D iyanet'in yayınlarından olan sözkonusu kitapta bunlar yer alıyor.4
D em ek ki, M uham m ed, "kara köpek, eşek, dom uz" ve "kadın", nam az kıla
nın önünden -a ra d a bir şey o lm a d a n - geçerse, bunların her birinin nam azı boza
cağını söylem iştir. "Eşek, dom uz" gibi hayvanlar "kötü", "kara köpek" ile "ka
dın" da hem "kötü" hem de "şeytan" olarak görüldüğü iç in ...
B uhârî'nin y er verdiği had isler arasında da A işe'nin bir tepkisini görürüz.
D iyanet'in yayınladığı Tecrîd’in 309. hadisi olarak yer verdiği açıklam aya gö
re Âişe:
57
5 T ü rk çesi için bkz. S erdaroğlu çevirisi, 2/11-18; A rapçası için bkz. 2/42.
58
H adis tam böyle değil; am a bunu an latır nitelikte. D iyanet cevap yazısında
hadisin tam böyle olm am asını İlhan A rsel'in aleyhine kullanıyor (s.8). O ysa
önem li olan bunun an latılıyor olm ası değil m idir? D iyanet'in yayınlarından
T ecrîd 'de 1816 num arayla y er alan hadise bakıldığı zam an, bunun anlatılıyor
olduğu görülür.
D iyanet, bunun N isâ Suresi'nin 34. ayetinin, İlhan Arsel tarafından "tahrif"
edilm iş bir m eali olduğunu söylüyor (s.6) ve bir kez daha yalana başvuruyor.
Çünkü bu söz, N isâ Suresi'nin 34. ayetinin ilk tüm cesinin tam karşılığıdır. D iya
net'in resm î çevirisinde de bu anlam verilmiştir. A rsel, bu sözün, ayetin tüm ü ol
duğunu zaten ileri sürmüyor. H em en belirtelim ki, bu ayette, K ur’an'ın Tanrısı
erkeklere öğüt verirken, kendilerine daha başkaldırm am ış, am a başkaldıracak
larından kuşkulanacakları karılarını "dövm elerini" de buyuruyor ve "kadın"ı
böyle "yüceltiyor" (!)
Bu tüm ceyle birlikte, C anver'in önergesinde aynı sırada yer alan ve kadınları
aşağılayan öteki hüküm lere, D iyanet cevap yazısında bir şey diyem iyor ve
suskunluğuyla bu aşağılayıcı hüküm leri dolaylı biçim de kabul ediyor.
59
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Zina Çeşitleri"
"Elin zinası, el temasıdır. H er kim yabancı bir kadının elini tutar, onunla to
kalaşırsa, kıyam et gününde onun iki avucuna ateş konur. B irinizin başına dem ir
den b ir şişin vurulm ası, onun kendisine helal olm ayan bir kadınla tokalaşm asın
dan daha hayırlıdır."
Bu, yalnızca bir hadis değildir, birkaç hadisten oluşm uştur. İlhan Arsel de k i
tabında bunu belirtiyor.6 Ne var ki, D iyanet, bunu görm ezlikten gelerek, dem a
gojiye sapıyor ve bunun, Tecrîd'de 2132 num arayla yazılı olan hadisin tam kar
şılığı olm adığını söyleyip A rsel'in aleyhine kullanm aya çabalıyor (s.7).
C anver sormuştu:
- D iyanet, kadını aşağılayan hüküm lerin yayılm asına niçin aracılık ediyor?
- D iyanet, yurttaşların, kadınların hangi konum larını benim sem elerini isti
yor? Bu yayınlardaki ilkel konum larım mı, yoksa çağdaş konum larını m ı? Ve D i
yanet'in kendisi kadının hangi konum undan yana?
D iyanet cevap yazısında bu sorulara açıkça karşılık vermiyor. Am a kadının
hangi konum undan yana olduğunu çok açık biçim de belli ediyor. D iyanet, kadı
nın, İslam şeriatının uygun gördüğü konum da bulunm asından yana.
D iyanet İşleri B aşkanlığı, kadının ilkel konum a itilm esine karşı çıkan Prof.
Dr. İlhan A rsel'e, cevap yazısında hiç de yeri yokken, olanca gücüyle saldırıyor.
Yine bu D iyanet, aynı nedenle, soru soran yurttaş dilekçelerinde de İlhan Ar-
sel'e saldırılar yöneltiyor. Ne var ki, kim i yurttaştan, örneğin 80'i aşkın bir yurt
taş olan Sadreddin H alulu'dan hak ettiği cevabı alıyor. H alulu, D iyanet İşleri
B aşkanlığı'na yazdığı 14.8.1989 günlü m ektubunda şunları yazıyor:
"Sayın Prof. Dr. İlhan A rsel’in dinler hakkında bilgisiz olduğunu hiçbiriniz
söyleyem ezsiniz. ( ...) Dinsiz, M üslüm an düşm anı sözleri, sadece onun savlarını
çürütem eyeceklerin savunm a tarzı o lu r..."
D iyanet Turan D ursun hakkında da bir şeyler dem iş olm alı ki, Sadreddin H a
lulu, D iyanet'e yazdığı 23.9.1989 günlü m ektubunda da şöyle diyor:
"Takdir edersiniz ki, Turan D ursun, klasik A rapçaya m ükem m elen vakıftır.
Yani K ur'an'ın nazil olduğu K ureyş kabilesinin lisanı demektir. B ugün bunu,
dünyada, hakkıyla bilen -A ra p la r da d a h il- çok az sayıda kim se bulunm aktadır.
İşte bu zat delillerle ve de çok eski A rap ve M üslüm an kaynaklarına dayanarak
bu hakikati an lattı..."
2000'e D oğru
1 N isan 1990, yıl 4, sayı 14
60
61
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sağlam kitaplar" sayılm ıştır İslam dünyasında. Birlikte yer verdikleri hadislerin
"sahihlik" derecesi de, "en üstün derece", "7 derecenin l.si" olarak benim senm iş
tir.1 A rsel'in kitabında yer verdiği hadislerden biri olan "AT'da, EV'de, bir de KA-
D IN 'da U Ğ U RSU ZLU K " bulan hadis de bunlardan olduğuna göre "sahihliği",
yani sağlam lığı tartışılam az. Tartışm ası, "M üslüm anım " diyenlerce ve uzm anla
rınca yapılam az.
2- T üm hadis uzm anlarınca benim senen ölçüye göre, bir hadise "sahih" deni
yorsa, "sened"i de, "m etni” de "sahih"tir. "Sahihlik" için de üç koşul vardır:
"A D A LET", yani "güvenirlik", sonra "ZA BT" yani "yazıya ya da belleğe geçir
m edeki sağlam lık" ve sonra "İTTİSÂ L" yani "zincirin halkalarının Peygam ber'e
değin kesintisiz ulaşm ası"dır.2
3- B ir sözün "hadis" olup olm adığını anlam ak için başka hadislerle ya da
K ur'an'la karşılaştırm a yapm ak gerektiği yolundaki sav "çağdaş (!) M üslüm anla-
ra biraz sevim li gelebilir. A m a bu savın, uzm anlarınca bir değeri ve ciddiliği yok
tur. H ele Ali Bulaç gibi "m ukallid" sayılm ası gerekenler yönünden sözü bile edil
m em elidir.3 K arşılaştırm ayı kim yapacak? Ali Bulaç mı?
4- "A klın geçerli kuralları"na gelince: Bu kurallarla karşılaştırm a yapm ak ge
rektiği yolundaki sav da, "çağdaş" görünüm lü M üslüm anlarca sevim li bulunur.
A m a bunun da hadis uzm anlarınca b ir değeri, bir ciddiliği yoktur. Kaldı ki "ak
lın" kim e göre "geçerli" olan "kuralları"ından söz ediliyor? İslam a, "m olla"ya
göre "geçerli olandan mı, "im anla gölgelenm em iş ve bozulm am ış olan akıl ve b i
lim ilkeleri"ni benim sem iş olanlara göre "geçerli" olandan mı?
Ne denli çabalanırsa çabalansın örtülem eyecek bir gerçektir ki, ne İslam , ne
de bir başka "din", bozulm am ış "insan aklı ve biliırî'le bağdaşır. "Tanrı” anlayı
şı, "m elek", "cin", "gökten inm e kitap", "P ey g am b erlik ", "kader", "ahiret", "cen
net", "cehennem "..."İm an"ın tem el ilkelerinin kapsam ında olan bunlardan han
gisi "insan aklı ve bilirrî'le bağdaşabilir?
Ali Bulaç, İslam ın "K A D IN 'a üstün haklar verdiğini" yazıyor. İslam ın hangi
kaynağıyla veriliyor bu haklar?
"K U R 'A N 'la mı? Bakara Suresi'nin "erkeklerin kadınlar aleyhine dereceleri
(üstünlükleri) vardır" diyen 228. ayetiyle m i? İslam uzam anlarının ve K ur'an yo
rum cularının kendileri, bu ayetle, "AKIL" da, "D İN"de, "M İRA S"ta, "İM AM -
LIK "ta, "K A D IN LIK "ta, "TA N IK LIK "ta, "EV LİLİK TE"te, "B O ŞA M A -BO -
ŞA N M A " da, "G A N İM ET"te ve daha birçok konuda, "K A D IN "ın "ERK EK "ten
"daha aşağı derecede" olduğunun anlatıldığını belirtiyorlar.4 En ilkel hukuk sis-
1 D âv û d el K arsî, Şerhu U sûli'l-H adis li'l-B irgivî, A rapça, İstanbul 1312, s.22-23.
2 Ali El K ârî, Ş erhu N uhbeti'l-F iker, A rap ça, İstanbul, 1327, s.51; D âvûd el K arsî, age, s.21.
3 D âv û d el K arsî, age, s.22.
4 F. R â z î,6 /1 0 1 ,T a b e rî,C a m iu l-B e y â n , 2 /4 5 3 ;T efsiru'n-nesefî, 1 /1 1 5 ;T efsiru İbn K esir, 1/271; Kâ-
sım î, M eh asin u 't-T e'vîl, 3/585; T e fsiru i-M e râ ğ î, 2/167; S eyyid K utub, F i Z d â li'l-K u r'a n , 1/360;
Ş ev k ân î, F eth u 'l-K a d ir ve öteki tefsirler, "ah k âm ü l-k u r'an 'lar.
62
2000'e D oğru
11 Haziran 1989, yıl 3, sayı 24
63
Youtube: Tanrı Mı Varmış
VE K A D IN A DAYAK
I B uhârî'nin de yer verdiği ilgili hadisleri, D iyanet Y ayınlan'ndan T ecrîd de görm ek için, 1040, 1296,
1299-1303. nolu hadislere bkz.
64
N isâ Suresi’nin 34. ayetinin, D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle: "A llah'ın k i
m ini kim ine üstün kılm asından ötürü ve erkeklerin, m allarından sarf etm elerin
den dolayı, erkekler, kadınlar üzerine hâkim dirler. İyi kadınlar, gönülden boyun
eğenler ve A llah'ın korunm asım em rettiğini, kocasının bulunm adığı zam an da
koruyanlardır. Serkeşlik etm elerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, y a
taklarında onları yalnız bırakın, nihayet DÖVÜN! Size itaat ediyorlarsa onların
aleyhine yol aram ayın. D oğrusu A llah Y üce'dir, Büyük'tür."
Ç eviride geçen "serkeşlik", ayetteki "nüşûz"un karşılığıdır. "Serkeşlik", T ürk
çe sözlükte şu anlam dadır: "K afa tutm a, başkaldırm a."
K ur'an'ın "Tanrı"sı erkeklere şunu diyor:
- "E ğer karılarınızın size başkaldırm alarından, kafa tutm alarından kaygılanı
yorsanız, bu tutum u göstereceklerinden kuşkulanıyorsanız, şunu, şunu yapın,
sonra da dövün onları."
"İslam da kadını dövm enin bulunm adığını" savunanlar, ayetteki bu hükm ü
görm elidirler. Ayeti okuyup, " ...v e sonunda karılarınızı dövün!" buyruğunu
unutm am alıdırlar. Ve ayrıca "karılar"ın hangi "suçtan" dolayı dövülm elerinin bu-
yurulduğunu da hak-hukuk ve adalet ilkeleri içinde değerlendirm elidirler.
D üşünün: "K ocaya b aşkaldırm a suçu"(!) daha işlenm em iş. K oca yalnızca
bir "kaygı" ve "kuşku" içindedir. Yani, "karısının kendisine başkaldıracağından
kuşkulanıyor." İşte bu, ayetin hükm üne göre, "karıyı cezalandırm ak" için ye-
65
Em eğin Bayrağı
17 M art 1990, yıl 3, sayı 24
B uhârî'nin de y er verdiği b ir h adise göre, "M uham m ed, günün belirli saatin
de, 9 ya da 11 olan karılarını cinsel b irleşim için dolaşır ve hepsiyle de b irle
şim de bulunur"du. B una nasıl güç y etirebiliyordu?" sorusuna da şu karşılık v e
rilm iştir:
- "...O n a 30 erkek gücü (30 erkeğinki kadar şehvet) verilm işti."
Bu hadis, D iyanet İşleri B aşkanlığı Yayınları arasında yer alan Sahîh-i Buhâ-
rî M uhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi adlı kitapta, 192. hadis olarak yer alır.
H er şeyi "mucize" gibi gösterilm eye çalışılan M uham m ed'in "şehvet"i ve "er
keklik gücü" de öyle sunulm uştur inanırlarına. K im i hadis kaynaklarında da, M u-
ham m ed'de "40 erkeğinki kadar şehvet" bulunduğu belirtilir.
67
68
69
İslam hukukunda "m üştehât" diye bir sözcük yer alır. Ve çok önem lidir. A n
lam ı da, "şehvet konusu olacak yaşa gelm iş olan kadın". "Kadın"ı hep "şehvet
aracı" olarak gören İslam şeriatındaki hüküm şöyle:
"9 yaşm a gelm iş olan kız, şehvet konusudur, onunla evlenilebilir. İm am Azam
Ebu H anife'den ve Ebu Y usuftan aktarılan bir görüşe göre de 5 yaşındaki bir kız
da şehvet ve evlilik konusu olabilir."16
İslam dünyasında en sağlam hadis kitaplarının yer verdiği hadislere göre,
M uham m ed de, Â işe'yle, Âişe 6 yaşındayken evlenm iş, 9 yaşındayken de gerde
ğe girm iştir.17
Em eğin Bayrağı
15 N isan 1990, yıl 3, sayı 26
15 Ö rn e ğ in bk z. S ard u 'ş-Ş erîa -T eftâ zân î, T av d îh -T elv îh , İstan b u l, 1310, 2 /4 8 8 -4 8 9 ; İbn M elek ,
M e b a rik u 'l-E z h a r f i Ş erh i M e n a ri'l-E n v a r, İsta n b u l, 1308, s.246.
16 T eh an ev î, K eşşa f, 1/788.
17 B u h ârî, e ’s-S a h îh, K itabu M enakıbi'l-E nsar/44; Tecrîd, hadis no. 1553; M üslim , e's-Sahîh, K ita-
b u 'n -N ik âh , h adis no. 1422.
70
Tevrat'a göre, "Peygam ber" Süleym an'ın 700 karısı, 300 de cariyesi vardı.
(Bkz. Tevrat, 1. Krallar, 11: 3.) M uham m ed'in oğulluğu Zeyd'in karısını (Zey-
neb'i) alm asını haklı bir gerekçeye bağlam ak için A hzâb Suresi'nin 38. ayetinde,
".. .Bu, daha önce gelip geçm işlere Tanrı'nın uyguladığı bir y a sasıd ır..." denm e
si üzerine, K ur'an yorum cuları bu açıklam ayı değerlendirm e gereği duym uşlar;
"burada, Tanrı, D avud'un ve oğlu Süleym an'ın aldığı çok karıya değiniyor dolay
lı o la ra k ..." dem işlerdir. Ve Tevrat'ta anlatılanlardan, Kur'an yorum larına da yan
sım ıştır bu arada. A m a biraz değişik olarak. Ö rneğin Süleym an'ın kadınları için,
"Süleym an'ın 700 karısı, 300 de cariyesi vardı" deniyor.1
İşte bu Süleym an, M uham m ed'in anlattığına göre, bir gün, "inşâallah"sız bir
"antiçm iş"tir:
Hadis:
"D avud Oğlu Süleym an şöyle demişti:
- A ndolsun ki, bu gece Y Ü Z K A R IY I ŞEY ED EC EĞ İM (Bunlarla yatıp cin
sel birleşim de bulunacağım )! G ebe bırakacağım için hepsi de oğlan doğuracak.
D oğan çocuk atlı savaşçı olacak. Ve Tanrı yolunda savaşacak!
A rkadaşı m elek, Süleym an'a:
- "İN ŞÂ A LLA H de!" dedi.
A m a o dem edi, unuttu.
O nedenle de kanlardan yalnızca biri G E B E kaldı. Bu kadın da "yanm insan,
yarım adam " doğurdu.
(M uham m ed anlatm ayı sürdürüyor:)
"M uham m ed'in canı elinde olan T a n n ’ya antiçerek söylerim ki, Süleym an
'İN ŞÂ A LLA H ' deseydi, andı yerine gelecekti, gereksinim ine en elverişli durum
gerçekleşecekti, o kadınların hepsi erkek çocuk doğuracaktı, doğan çocuklar da
hep atlı olarak Tanrı yolunda savaşacaklardı."2
71
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu hadis, Buhârî'yle M üslim 'in üzerinde birleşerek yer verdikleri hadisler
den.3 Bu hadise, önem li hadis kaynaklarından Tirmizî, A hm ed İbn Hanbel de ki
taplarında yer verm işlerdir.4 A ncak, M uham m ed karı sayısında duraksıyor. Sü
leym an'ın "bir gecede cinsel birleşim de bulunm ak ve hepsine de savaşçı oğlan
çocuğu doğurtm ak" için "antiçtiği" kadın sayısı için bir "60", bir "70", bir "90,
bir "99" ve bir de "100 (kadın)" diyor.5
H adislerde, M uham m ed'in de aynı gün, dahası "aynı saat"te, çok kadınla (9
ya da 11 kadınla) birden C İN SEL B İR L E ŞİM D E bulunabildiği (m ucize olarak
bunu başardığı) anlatılır ve "30 erkek gücünde" olduğu belirtilir.6
N e var ki, "aynı saatte 9 ya da 11 kadınla yatm ak" başka, "aynı saatte ya da
aynı gecede 60-100 kadınla yatm ak" başka.
Burada, konum uzu ilgilendiren nokta "İN ŞÂ ALLA H ". Süleym an'ın bunu
söylem em esi nedeniyle, antiçerek giriştiği cinsel birleşim de sözkonusu kadınla
rı "gebe bırakm ayı" başaram am ış olm ası.
B ilindiği gibi "İnşâallah"ın anlam ı: "Tanrı dilerse”.
- "Tanrı ne dilerse onu yapsın, zaten yapar. Ayrıca bunu söylem eye ne gerek
var?" denebilir.
A ncak, K ehf Suresi'nin 23-24. ayetlerinde bağlayıcı buyruk var: "H içbir şeyi,
Tanrı'nın dilem esi dışında: 'B en onu yarın yapacağım !' dem e!" deniyor. M uham
m ed, yukarıdaki öyküyü anlatırken, Süleym an'ın da bu buyruğun bağlayıcı kap
sam ında bulunduğunu anlatıyor. N e var ki, akla gelebilecek şöyle bir sorunun
karşılığı yok:
- Süleym an antiçerken "kadınları şey edip gebe bırakacağına ve hepsine O Ğ
LA N doğurtacağına" antiçm işti. Eylem e geçtiği zam an, "inşâallah" dem em esi,
neden o kadınların "gebe kalm alarına ve oğlan doğurm alarına" EN G EL O L U
Y O R da, "kadınları şeyetm esine (cinsel birleşim e)" EN G EL O LM U Y O R? Yani
"İnşâallahsızlığın etkisi" neden birincisinde görülüyor yalnızca?
Bu sorunun karşılığı, hadiste bulunm am akta. Yorumlarda da bir açıklam a yok.
Yukarıdaki hadiste görüldüğü gibi, "M ELEK anım sattığı halde" Süleym an
"İnşâallah" dem em iş ve başına gelen gelm iş. A ktarıldığına göre, bir olayda da
M uham m ed "inşâallah" dem eyi unutm uş (m eleğin ona anım satıp anım satm adığı
açıklanm ıyor):
3 İbn M elek , M eb â riku 'l-E zh a r f i Şerhi M eşâ riki'-E n vâ r, A rapça, İst., 1309, 2/216; M üslim , e's-Sa-
hîh, K itab u 'l-E ym ân/22-25, hadis no. 1654.
4 T irm izî, Sü n en , K itabu'n-N üzûr/7, hadis no. 1531; A hm ed İbn H anbel, 2/229, 275, 506, 6/253.
5 B u h ârî, e's-S a h îh, K itab u 't-T ev h îd /3 1, K ita b u î-E y m a n /3 , K itab u î-K affârât/9 , K itabu'l-C ihad/23,
K ita b u n -N ik â h /1 19; M üslim , aynı y e r d e ; T irm izî, aynı yerde.
6 Bkz. K itab u î-G u sl/1 2 ; Tecrîd, hadis no. 192.
72
2000'e D oğru
29 Ekim 1989, yıl 3, sayı 44
7 İbn İshak, e's-Sîre, Yay. M uh. H am idullah, fıkra: 257; tefsirler, örneğin F. R âzî, 21/108; T aberî,
15/151; N esefî, 3 /9 -1 0 ... Ayrıca bkz. M üslim , hadis no. 1797.
73
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ZİN A
I
K U R'AN 'D A "ZİNA" SÖ ZC Ü Ğ Ü VE
B U A N LAM D A G E Ç E N SÖ ZC Ü K LER
\
74
Youtube: Tanrı Mı Varmış
II
"ZİNA "NIN TANIM I
"Zina"nın, İslam (şeriat) hukukçularınca ayrı bir tanım ı vardır ki, laik hukuk
çuların yaptıkları tanım dan çok değişiktir:
3 R âğ ıb , eI M ü fred â t, "z-n-y".
4 M u h am m ed A li e't-T ehânevî, K eşşa fu Istıla h a t'l-F ü n û n . 1/623.
5 H id ây e, A rap ça, 2/493-494; D âm âd, M ecm au'l-E nhür. A rapça, 1/458; D ü rer, A rapça, 2/61.
6 İbn. R ü şd , B id â y e tü ’l-M üctehid, 2/362.
75
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Zina: K esinlikle haram ve doğal olarak da şehvet kaynağı olacak nitelikte,
'ferc'in 'ferc'e sokulm ası."7
"Ferç" burada "cinsel organ" anlamındadır. Râzî, "dübür"ü, yani "arkadaki (kıç
taki) deliği (anüsü)" de "fere" sayıyor. Bu nedenle, "livata"nın da (eşcinselliğin)
"zina" sayılacağını belirtiyor. Bir de şu tanım a yer veriyor: "Zina: Tüm üyle haram
nitelikte, doğal olarak şehvet kaynağı olan bir yerden şehvetin doyurulup bitirilm e
si."8 Râzî, bu tanım ın kapsam ında da "livata"nm (eşcinselliğin) bulunduğunu be
lirtip şöyle diyor: "Ön delik de, arka delik de şehveti çek erler..."9 Bununla birlik
te şunları da yazıyor: "Zina adının kapsam ı içinde livatamn da bulunduğunu savu-
nunların kanıtları, savunm alan böyle. Ancak, bizim arkadaşlarım ızın (Şafiî fakih-
lerin) çoğuna göre, livata, zina adının kapsam ı içine g irm em ek te..."10
Fıkıh kitaplarındaysa, "Ş afiî'n in , "livata"yı, "zina" ile bir tuttuğu belirtilir.11
D ahası, Şafiî m ezhebi gibi, M alikî ve H anbelî m ezheplerinin de, "livata" suçunu
"zina" suçu sayıp aynı cezanın verilm esi gerektiğini savundukları açıklanır.12
"Livata (eşcinsellik)" zina m ıdır, değil m idir; tartışm aları aşağıda ayrıca yer
alacak.
76
///
"ZİNA" SA YILA N VE SAYILM AYAN
İslam hukukçularının " z in a 'y ı nasıl tanım ladıkları daha önceki bölüm de
(bkz. II/A ) görüldü. T anım lardan da, neyin "zina" olduğu, nelerin zina sayıla
m ayacağı anlaşılabilir. B urada biraz daha ayrıntılar ve kim ine ilişkin tartışm a
lar sunulacak:
T anım lardan da anlaşılacağı gibi, "zina"da tem el olan, "evlilik dışı ilişki"dir.
A ncak bu suçun oluşm ası, birtakım koşulların gerçekleşm esine bağlıdır:
14 B kz. T C K m ad. 440, 441 ve A bd u llah P ulat G özü b ü y ü k , T ü rk C eza K anunu A çıkla m a sı A n k a
ra, IV /2 6 4 ve öt.
15 B kz. D ü rer, 2/61.
16 B kz. F ık ıh k itap ları, örneğin: H id â y e , 2/498; M ecm a u 'l-E n h ü r, 1/458; D ü rer, 2/61.
77
Youtube: Tanrı Mı Varmış
3- Çocuğun Cinsel Birleşimi
- C insel birleşim de bulunan, ergin olm alıdır. (Ergin olm a çağının, kız için 9,
erkek için de 12 yaşla başlayacağı belirtilir.) K üçüğün cinsel birleşim i "zina"
kapsam ına girm em ekte. (Bkz. aynı kaynaklar.)
17 H id â ye, 2/498.
18 D ürer, 2 /6 1 -6 2 ve öteki fıkıh kitapları.
19 D ü rer, aynı y er ve öteki fıkıh kitapları.
78
20 H id â ye, 2/497.
21 H id â ye, ay n ı yer.
22 F. R âzî, e't-T efsiru 'l-K eb îr, 23/133.
23 A b d u rrah m an el C ezîrî, K ita b u 'l-F ıkh A le'l-M ezâ h ib i'l-E rb a a , 5/149.
24 F. R âzî, 23/133.
25 K ita b u 'l-fık h A le 'l-M ezâ h ib i'l-E rb a a , 5/150.
26 F. R âzî, ay n ı yer, K itabu'l-F ıkh A le 'l-M ezâ h ib i'l-E rb a a , aynı yer.
79
27 E bu D av u d , K itabu'l-H udûd/30, hadis no. 4465; T irm izî, K itabu'l-H udûd/23, hadis no. 1455.
28 E bu D av u d , K itabu'l-H udûd/30, hadis no. 4464.
29 D ü rer, 2/66.
30 Ö m eğ in bkz. H idâye, 2/497; M e cm u a 'l-E h ü r, 1/465.
31 Bkz. 5/151.
80
tilm işti ki, "küçük çocuk"la, "deli"yle, "ö lü 'y le, "hayvan"la cinsel ilişkinin, "zi
na" niteliğinde görülm em esi buna bağlanıyor. Aynı nedenle, İslam hukukçuların
dan önem li bir kesim i (H anefî m ezhebi başta), "livata" dedikleri "eşcinsellik"
ilişkisini ve "ters ilişki"yi, "zina" kapsam ında görmüyor. "Z in a'n ın tanım ları su
nulurken (bkz. II/A ) buna da değinilm işti.
Anlam ı:
(D iyanet'in)
Lût'u da gönderdik. M illetine: "D ünyalarda hiç kim senin sizden önce yapm a
dığı bir hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere
yaklaşıyorsunuz. D oğrusu çok aşırı giden bir m illetsiniz" dedi. (Bkz. A 'râf S ure
si, ayet 80-81)
81
A çıklam a:
"H ayâsızlık" diye çevrilen sözcük, ayette "el fâhişe"dir ve burada "eşcinsel
lik" anlam ındadır. (M addenin başına bkz.)
F. Râzî, burada bir soru ve cevaba yer veriyor:
- "D ünyalarda sizden önce hiç kim senin yapm adığı bir kötü şeyi mi yapıyor
sunuz" deniyor; "eşcinselliğin daha önce hiçbir toplum da görülm ediği" anlatılı
yor. Bu nasıl olabilir? İnsanlarda ona sürükleyen şehvet varken böyle bir şey na
sıl söylenebilir?
- İnsanların çoğu, bu tür bir işi pis, çirkin bulurlar. Böyle de olunca, yüzyıllar
boyunca kim senin böyle bir çirkin işi yapm adığı düşünülebilir. Ayrıca, böyle bir işi,
geçm işte, "kişi"lerin değil de "hiçbir toplum "un yapm adığı anlatılm ak isteniyor
olabilir. Lût toplum u, "toplum" olarak bu işi yapmışlardır. Aradaki fark bu.34
R âzî, şu aktarm aya da yer veriyor:
"Lût toplum unda, eşcinseller evleniyorlardı. Ancak, arkalarını verenleri (pa
sif durum da olanları), ile de yabancılardan bulup nikâhlıyorlardı. "B ununla bir
likte, o toplum da işin çok yaygınlaştığı ve toplum içindeki insanların "birbirle-
riyle de eşcinsel ilişkilerde bulundukları" (İbn A bbas'dan) aktarılıyor.35
34 F. R âzî, 14/168.
35 R âzî, ayn ı yerde.
36 E bu D avud, K itabu'l-H udûd/29, hadis no. 4462; T irm izî, K itabu'l-H udûd/24, hadis no. 1456; İbn
M ace, K itabu'l-H udûd/12, hadis no. 2561.
37 İbn M ace, K itabu'l-H udûd/12, hadis no. 2562.
38 T irm izî, K itab u 'l-H udûd/24, hadis no. 1457; İbn M ace, K itabu'l-H udûd/12, hadis no. 2563.
39 T irm izî, K itab u 'l-H udûd/24, hadis no. 1456.
82
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Eşcinsele Verilecek Ceza
İslam hukukçularınca, eşcinsele şu cezaların verilm esi gerektiği savunulur:
"Ölüm cezası":
E şcinsellik suçunu işlem iş (bir kez bile olsa, bu işi aktif ya da pasif olarak
yapm ış) olan kim seye, ölüm cezasının verilm esi gerektiğini savunanlar, nasıl bir
ölüm cezası olm ası gerektiği konusunda birleşem em ektedirler:
Fıkıh kitaplarında belirtildiğine göre şu görüşler ileri sürülüyor:
- "Bu suçu işleyen kim se, yakılm alıdır!",
- "Bu suçu işleyen kim se, üzerine duvar yıkılarak öldürülm elidir!",
- "Bu suçu işleyen kim se, yüksek bir yerden tepesi üstüne dikilip ve taşla da
bağlandıktan sonra atılarak öldürülm elidir."40 K im ilerine göre de, bu suçu işle
m iş olan, "taşlanarak" öldürülm elidir.41
"Ta'zir (azarlam a) Cezası":
Ebu H anife'ye ve onun görüşünü benim seyenlere göre, "livata" suçunu işle
m iş olana verilm esi gereken ceza budur. "Suçlu, tevbe edene ya da ölene dek
hapse atılm alıdır" diyenler de var.42
b) Ters İlişki
K adınla "arkadan (’dübür'den) birleşm e"ler, bir başka deyişle "ters ilişki"ler
de, "Lût toplum unun işi" ("livata"), yani "erkeğin erkekle cinsel ilişkisi" hük
m ünde görülür.43
"K adınla ters ilişki" konu olunca, şu ayet üzerinde durulur ve nasıl yorum lan
m ası gerektiği tartışılır.
Anlam ı:
K adınlarınız sizin tarlanızdır. Tarlanıza, istediğiniz gibi gelin. İstikbal için h a
zırlıklı olun, A llah'tan sakının. O na hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin. Bunu, in
sanlara müjdele! (B akara Suresi, ayet 223.)
4 0 H id â ye, 2/496.
41 K ita b u 'l-F ıkıh , A le'l-M ezâ h ib i'l-E rb a a , 5/141 ve öt.; T irm izî, K itabu'l-H udûd/24, 1456' no.lu h a
dis n ed en iy le y er verilen görüşler.
4 2 B kz. fıkıh kitap ları, örneğin, H id â ye, 2/496.
43 B kz. fıkıh kitap ları, örneğin. H idâye, 2/496.
83
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Açıklam a:
"Tarlanıza istediğiniz gibi gelin"deki "gibi", ayetteki "ennâ"nın karşılığı o la
rak y er almıştır. O ysa, "ennâ", gerçek anlam ıyla, "yer" anlatan bir sözcüktür. F.
R âzî de burada bu sözcüğe kendi anlam ını (yer anlam ını) verm enin daha doğru
olduğunu yazar.44
Ö yleyse, "tarlanıza istediğiniz gibi gelin" yerine, "tarlanıza (daha doğrusu
ekiniiğinize=kadınlarınıza) istediğiniz yerden gelin (yani cinsel ilişkide bulu
nun)" diye anlam verm ek, ayetteki karşılığına daha uygun olur.
Peki "K adınlarınızla dilediğiniz yerden cinsel ilişkide bulunun!" ne dem ek?
Ayette böyle denirken ne dem ek isteniyor?
İşte asıl tartışm a konusu burası.
F. R âzî, dinbilirlerin çoğunun ('ulem â'), ayetle anlatılm ak istenenin şu oldu
ğunu savunduklarını belirtir:
"B ir adam karısıyla, isterse önden yanaşarak önden cinsel ilişkide bulunabi
lir, isterse arkadan yanaşarak önden cinsel ilişkide bulunabilir, bu iki yoldan bi
rini seçm ekte özgürdür. Ayetle anlatılm ak istenen budur."45
Ne var ki, ayetteki anlatılanlardan, "kadınlarınızla, nerelerinden isterseniz
oralarından cinsel birleşim de bulunabilirsiniz" anlam ım , kişinin kendi karısıyla
"ters ilişki"de bulunm asına izin verildiği hükm ünü çıkaranlar da var. F. Râzî, her
iki kesim in yorum ve kanıtlarına da uzun uzun yer veriyor. Özeti şu:
İnsanın kendi karısıyla "ters ilişki"sine (arkadan, arka delikten cinsel ilişkide bu
lunm asına) izin verildiği yolunda hüküm çıkaranlara göre, ayetteki "ekin" ya da
"ekinlik (tarla)" dem ek olan "hars" ve "yer (nereden)" anlamı içeren "ennâ" sözcük
leri, "karıyla ters ilişki"nin serbest olduğunu anlatıyor. Buna göre ayetin anlamı şu
dur: "K anlarınız sizin ekinliğinizdir, bu ekinliğe nereden yanaşırsanız, nereden cin
sel birleşimde bulunursanız özgürsünüz, dilediğinizi yapın!" Ayete bu anlamı ve
renler, kişinin "cinsel organı"nı, "kendi kansından ve cariyesinden korumak" zo
runda bulunmadığını, kendi karısıyla ve cariyesiyle cinsel birleşimde bulunurken
"km anam ayacağı'nı anlatan M ü'm in Suresi, ayet 5-6 ile de bu serbestliğin dile ge
tirildiğini savunurlar. "Çünkü bu ayetlerde, herhangi bir sınırlama yoktur" derler.
Söz konusu "ters ilişki"ye izin verildiği anlam ının yukarıdaki ayetten de,
M ü'm in Suresi'ndeki ayetlerden de çıkarılam ayacağını savunanlarsa, yukarıda
ki ayetten bir önceki ayette, "...(K arıların ız aybaşılı durum dan) tem izlendikle
rinde, onlara, Tanrı'nın size buyurduğu yoldan yaklaşın!" dendiğini anım satıyor
lar: "Tanrı'nın buyurduğu yol, ters yol olam az, çocuk üretim ine elverişli olan
yoldur, kadınlık o rg a n ıd ır..." diyorlar. Yukarıdaki ayette, iki "hars" (ekin ve
ekinlik) geçiyor. Bu iki "hars"tan birincisiyle "karı"nm , İkincisiyle ise "karının
kendisi" değil, "ekinliği" olan "cinsel orgam "nm (”ferc"inin) anlatılm ak istendi
ğini savunuyorlar. Buna göre, neresinden yanaşılırsa yanaşılsın, "karının ekinli-
4 4 F. R âzî, 6/69.
45 R âzî, 6/71.
84
\
ği (çocuk tohum unun ekildiği yer)" dem ek olan "cinsel organıyla birleşilebile-
ceği" anlatılıyor.46
Ayetin, "karıyla ters ilişki'ye izin vermediği yolundaki görüşü benimseyenler
çoğunlukta. Sünnî kesimin bütünüyle bu görüşü benimsediği söylenebilir. Bununla
birlikte İbn Ömer'den de, ayetin, "karıyla ters ilişki" konusunda olduğu aktarılır47
B ir kesim Şiîlerce de, ayet, "karıyla ters ilişki" hakkındadır.48
K ur'an yorum larında, ayette, "karıyla ters ilişki"nin değil, başka şeyin anlatıl
mak istendiği belirtilirken "iniş nedeni"nin şu olduğu da aktarılır:
"Yahudiler, 'bir insan karısıyla, arkadan yanaşarak (öndeki cinsel organıyla)
cinsel ilişkide bulunursa, doğan çocuk şaşı olur!’ derlerdi. O nların bu görüşleri
nin doğru olm adığını dile getirm ek için bu ayet indi."49
Yani: "insan nereden yanaşırsa yanaşsın, karısıyla cinsel ilişkide bulunabilir,
elverir ki ilişki, norm al yerden (önden) olsun" dem ek istendiği belirtilir.
Erkeğin erkekle eşcinsel ilişkisi de, erkeğin kadınla ters ilişkisi de hadislerde
kınanıyor ve belirli bir kesim bir yana, İslam fıkıhçılarınca "büyük günah"lardan
sayılıyor. A ncak, birincisinin "zina" olup olm adığı, zinaya auygulanan cezanın,
ona da uygulanm asının gerekip gerekm ediği tartışılırken; İkincisinde böyle bir
tartışm a bulunm uyor. Ö zellikle "insanın kendi karısıyla ters ilişkisi" söz konusu
olunca; Çünkü, kişinin "kendi karısıyla ters ilişkide bulunm ası"nm , "büyük gü
nah" sayılsa da, "zina" sayılm adığı, böyle bir ilişkiden dolayı "zina cezası"nın
uygulanam ayacağı konusunda birleşildiği belirtilir kaynaklarda.50 Yine de, "ya
bancı bir kadınla ters ilişki"nin "zina" sayılıp sayılm am ası tartışm alı.51
A bdurrahm an el Cezirî, insanın "kendi karısı'yla da olsa "ters ilişki"de bulun
m asının nasıl kınandığına ilişkin birçok hadisler aktarıyor.52
a) K uşkunun Türleri
Fıkıh kitaplarında, konuya ilişkin kuşku, ikiye ayrılır: Biri, suçu işleyen kim se
nin, işlediğinin suç olm adığını sanmasından kaynaklanır. Bu türden olanda, suçu
46 F. R âzî, 6/71 -7 4 . K onuya ilişkin çeşitli görüş ve ak tarm alar için de bkz. T aberî, tefsir, 2/232-236.
47 T aberî, 2/233 ,2 3 4 ; F. R âzî, 6/71.
48 R âzî, 6/71.
49 T aberî, Tefsir, 2/233; F. R âzî, 6/73-74; S abunî, Safvetıı't-T efasir, 1/142.
50 K ila b u 'l-F ıkh A le ’l-M ezâhibi'l-E rbaa, 5/146; M ecnıau'l-E nhur, 1/466.
51 M ecm a u 'l-E n h ü r, aynı yer.
52 K ita b u 'l-E ıkh A le 'l-M ezâ h ib i'l-E rb a a , 5/146-149.
53 Ö rn eğ in bkz. H id â ye, 2/493.
85
Youtube: Tanrı Mı Varmış
işleyen kim se, işlediğinin suç olm adığına ilişkin bir kanıt var olduğunu sanmış ve
kanıtlan birbirine karıştırm ıştır ("iştibâh"). Yani gerçekte, suç olm adığına ilişkin
bir kanıt yoktur. Bu kim se "ben onu öyle sanıyordum, öyle biliyordum" dediği için
suç için belirlenmiş cezadan kurtulur. "Ben onu bilerek yaptım" dese, ceza uygula
nır. İkinci türüyse, gerçekteki "ciddî kanıt"tan kaynaklanır. Bu dum m da, işlenenin
suç (haram ) sayılıp sayılamayacağı kesin değildir, kuşkuludur. Böyle durum da su
çu işleyen, "Ben suç olduğunu bilerek yaptım" dese bile, o suç için belirlenm iş ce
za uygulanm az.54 "Kuşku"yu ve "kuşkulu durum"u ikiye değil de, üçe ayıran kay
naklar da var. A m a hepsinde de aynı şeyler anlatılır. İki bölüm içinde anlatılanlar
dan bir kesim i, kimi kaynaklarda ay n bir bölüm olarak ele alınmıştır, o kadar.55
B irinciye Örnekler:
A dam , "üç talâk"la boşadığı karısıyla "iddet (kadının beklediği süre)" içinde,
("nasıl olsa daha karım dır" diyerek) cinsel birleşim de bulunmuştur. Ya da "baba
sının cariyesi"yle ya da "anasının cariyesi"yle ya da "karısının cariyesi"yle ol
m uştur cinsel ilişkisi. İşte bu ve benzeri durum larda, olayın "helâl" olduğuna iliş
kin hiçbir köklü "kanıt" yoktur. A m a adam "kanıtları birbirine karıştırarak” ("iş-
tibâh"la), "haram " olanı "helâl" sanmıştır. İşte adam ın bu "sanı"sı, "kuşkulu bir
durum " m eydana getirdiğinden, "zina cezası"yla cezalandırılm asına hükm edil
miyor. A m a adam , "Ben de haram olduğunu biliyordum , bile bile yaptım !” dese,
"zina cezası" uygulanır. (Bkz. aynı kaynaklar.)
A m a bu, "H anefî fıkhı"na göre böyle. Tersine görüşler de yok değil. Tersine
hadisler de var.56
İkinciye Ö rnekler:
A dam karısını, tem elli, am a kapalı, "kinâye"li sözlerle boşamıştır. "Sen artık
kendi başınasın, benden bağım sızsın, özgürsün ('el em ru bi y ed ik ')..." gibi boşa
m ayı am açladığı sö zlerle... Böyle boşadığı karısıyla, "iddet (beklem e süresi)"
içinde cinsel birleşim de bulunsa ya da "oğlunun cariyesi"yle ya da "başkasıyla
ortak olduğu cariye"yle ya da "sattığı, am a alıcıya daha tesim etm ediği cari-
y e "y le ... cinsel ilişkisi olsa, bu kim seye "zina cezası (hadd)" uygulanm az. A dam ,
"Ben bu işi, haram olduğunu bile bile yaptım !" dese b ile ... Çünkü, olayın "he
lâl" olduğunu düşündürecek "ciddî kanıt" var ortada. Örneğin, "kapalı, kinâyeli
söz"lerle boşanm ış kadının boşanm ası, Peygam ber'in kim i arkadaşlarına göre, te
m elli değildir, "dönülm esi m üm kün" (ric'î) olan türdendir. A dam ın "oğlunun ca-
riyesi" de Peygam ber'in: "Sen ve m alın, babanındır!" sözüne göre adam ın "ken
di m alı" sayılabilir. Ö teki örneklerde de, cinsel ilişkinin "helal" olduğunu düşün
54 H id â y e , 2/493-494.
55 D ü rer, 2 /6 4-65; M ecm au'l-E nhiir, 1/463.
56 Ö rn ek olarak bkz. E bu D avud, H udûd/28, hadis no. 4458.
86
87
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu tanım , fıkıh kitaplarında anlatılana da uygundur.62
Şu nokta üzerinde birleşiliyor:
"M ut'a nikâhının Peygam ber dönem inde yaşandığı bir zam an yaşanm ıştır."63
Tartışılagelen noktalarsa şöyle:
- M ut'a nikâhı geçerliliği sonradan kaldırılm ış m ıdır?
- G eçerlilik kaldırılm ışsa ne zam an ve kim tarafından kaldırılm ıştır?
- Şim di böyle bir nikâhla cinsel ilişkide bulunulursa, bu, "zina" sayılır m ı ve
"zina cezası (hadd)" uygulanır mı?
İlgili hadisler aydınlatıcı olur:
H adis:
A bdullah Oğlu C âbir ile E k'va O ğlu Selem e'den şöyle dedikleri aktarılıyor:
B ir savaş birliği içindeydik. Peygam ber geldi bize: "M ut'a yapm anız için size
izin verildi. H aydi m ut'a yapın!" dedi.
Selem e, "m ut'a"nm nasıl yapılabileceğini de anlattığını ve şöyle dediğini
açıklar:
"H erhangi bir erkekle kadın (birlikte yaşam ak için) anlaştıklarında, üç gece
aralarında işret (birlikte yaşam aları) sürer. Bu süre bitince, isterlerse süreyi artı
rabilirler, isterlerse birbirlerini bırakabilirler."
Selem e'nin şunu açıkladığı da aktarılır:
"A rtık bilm iyorum : Bu durum bize m i özgüydü (yalnızca Peygam ber'in arka
daşlarına özgü olm ak üzere verilm iş b ir izin miydi?); yoksa bütün insanlara da
aynı izin verilm iş m iydi?"64
Bu hadiste, olayın ne zam an geçtiğine ilişkin tarih yok.
H adis:
A bdullah İbn M es'ud'un şunları anlattığı aktarılır:
"Peygam berle birlikte gazaya ı savaşa) giderdik, yanım ızda kadınlar da bulun
m azdı, (cinsel birleşim için çok gereksinim duyardık). B ir ara şöyle dedik:
- İğdiş (erkeklik bezleri çıkarılarak ya da burularak erkeklik görevini yapa
m az durum a gelm e) olm ayalım m ı bu durum da?
Peygam ber iğdiş olm am ızı yasakladı ve ondan sonra elbise gibi ücret karşılı
ğında (belirli bir süre için) kadın alıp evlenm em ize izin v e rd i..." 65
Bu hadiste de "gaza"nm hangi gaza ve konuşm aların geçtiği, "m ut'a nikâhı' na
izin verildiği tarihin hangi tarih olduğu belirtilm iyor.
88
Youtube: Tanrı Mı Varmış
H adis:
Ali İbn Ebî Tâlib'in şöyle dediği aktarılır:
"Peygam ber, kadınlarla m ut'a yapm ayı, H ayber günü y asak la d ı..."66
Bu hadiste, "m uta"nın geçerli kılındığı tarih değilse bile, yasaklandığı tarih
belirtiliyor: H ayber günü, yani H ayber Savaşı. Bunun da tarihi belli: 628.
H adis:
Sebretü'l-C ühenî'nin, Peygam ber M ekke'nin fethi sırasında "kadınlarla m ut'a
yapm a"ya ("m ut’a nikâh"ına) izin verdiğini anlattığı aktarılır. Aynı hadiste, Seb
retü'l-C ühenî'nin başından geçen bir olayı nasıl anlattığına da yer verilir. A nlatı
lanlara göre: Peygam ber "m ut'a"ya izin verince; Sebre, kabilesinden bir kişiyle
birlikte kadın için yola koyulur. M ekke yakınında bir yere vardıklarında "genç
bir kadın" bulurlar. K adın öylesine güzel, öylesine çarpıcı ki, -S eb re'n in deyişiy
le -: "uzun boylu, uzun boyunlu, genç bir dişi deve"ye benzem ekte. Sebre de
genç ve yakışıklı. Ne var ki, kadına karşılık olarak verebileceği giysisi pek eski
ve kötü. A rkadaşı yakışıklı değil, am a onun giysisi güzel. N eyse kadına yanaşıp
konuşurlar:
- Birim iz senden yararlanm ak (seninle bir süre için cinsel birleşim de bulun
m ak, yaşamak") ister, kabul eder m isin?
- Peki karşılığında bana ne verebilirsiniz?
İkisi de verecekleri giysiyi çıkarıp sunar. Sebre konuşur:
- B enim ki eski, am a arkadaşım ınki yeni ve güzel.
K adın bir giysinin güzeline bakar, bir de Sebre'nin y akışıklılığına... Yani bir
yanda güzel bir giysi, öbür yanda yakışıklı b ir adam . H angisini seçm eli? K adın
yakışıklı adam ı seçer ve seçim ini bildirir Sebre'ye:
- Seninki yeterli.
Ve Sebre, bu kadınla bir süre, üç gün birlikte olur. Yani "m ut'a nikâhı" yapa
rak cinsel birleşim de bulunur. A rdından, Peygam ber'in "m ut'a nikâhı"nı yasakla
yan buyruğu gelir:
- "K im in m ut'a nikâhıyla yanında bulunduğu kadın varsa, hem en yol versin!"
Ve böylece "m ut'a nikâhı" (bir kez daha) yasak olm uş olur.67
Bu hadiste de, "m ut'a nikâhı"nın M ekke'nin fethi günlerinde, yani 630 yılın
da bir süre geçerli kılındığı, sonra yasaklandığı açıkça anlatılır.
Yukarıdaki hadislerden çıkan sonuç: "M ut'a nikâhı", H ayber Savaşı'ndan ön
ce "meş'ru" kılınıyor, bu savaşta, yani 628 yılında yasaklanıyor, 630'da "meş'ru"
kılınıyor ve aynı yıl (yasallaştıktan kısa bir süre sonra) yasaklanıyor.
66 B uhârî, K itab u 'l-M eğâzî/38; Tecrîd-i S a rîh , h adis no. 1613; M üslim , K itab u 'n -n ik âh /2 9 -3 2 , h a
dis no. 1407.
67 M ü slim , K itab u 'n -N ik âh /1 9-20, hadis no. 1406.
89
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D ahası var:
H adis:
A bdullah O ğlu C âbir anlatıyor:
"Biz P eyga m b erin , Ebubekir'in ve Ö m er dönem inde m ut'a nikâhını kullan
dık. Peygam ber'in ve E bubekir'in dönem inde, günlerce, biraz hurm a, biraz un
karşılığında m ut'a biçim inde (kadınlardan) yararlandık. Sonunda Ö m er ya sakla
dı m u t'a y ı...”68
M üslim 'in e's-Sahîh'inde çok açık anlatım larla yer alan bu hadise göre de
m ut'a nikâhını en son yasaklayan Halife Ö m er oluyor. Yani buna göre, Peygam
ber dönem inden sonra da, H alife Ö m er dönem ine değin (bu dönem in de bir k e
sim ini içine alacak biçim de) geçerli oluyor.
K âm il M iras diyor ki:
"Şiîler arasında hâlâ cârî ve m u te b e rd ir..."69
"Sünnî kesim (ehl-i sünnet)", bu nikâhı "meşr'u" saymaz.
İbn Rüşd, konuya ilişkin şunları yazm akta:
"M ut'a nikâhının yasaklandığına ilişkin haberler çok ve birbirini izler. A m a
tartışm a konusu olan da var: Bu nikâhın ne zam an yasaklandığı tartışılır. Kimi
aktarm alara göre, Peygam ber bu nikâhı, H ayber günü, kim ine göre, Fetih günü
(M ekke'nin fethi sırasında), kim ine göre Tebük gazasında, kim ine göre, Veda'
haccında, kim ine göre, um re kazasında, kim ine göre Evtas yılında (630) yasak
lamıştır. Peygam ber'in arkadaşlarının çoğu ve ülkelerin fakihlerinin tüm ü, bu ni
kâhın haram (yasak) olduğu görüşünde. İbn A bbas'ınsa, bu nikâhı helâl saydığı
ünlüleşm iştir. Bu söylentiye göre, M ekke halkından ve Yemen halkından arka
daşları da onun görüşüne katılm ışlardır. A nlattıklarına göre İbn A bbas, görüşü
nün doğru olduğuna şu ayeti kanıt olarak gösterm iştir:...'O nlardan yararlanm a
nıza karşılık olarak (istim ta ettiğiniz=m ut'a yoluna gittiğiniz sürece) ödenm esi
gerekli ücretlerini v erin '...'İb n A bbas'tan, burada 'ayettendir' diye) 'belirli bir sü
reye dek (ilâ ecelin m üsem m â)' kıraati de aktarılır. Ve anlatıldığına göre İbn A b
bas şöyle dem iştir: 'M ut'a nikâhı, T an rın ın M uham m ed üm m eti için bir rahm eti
dir. E ğer bu nikâhı M uham m ed yasaklam am ış olsaydı, ondan çok daha kötü olan
zinaya ister istem ez sürüklenm e durum u olm azdı (ya da en kötü kim se bile zina
etm ek zorunda kalm azdı.) Bunu İbn A bbas'tan, İbn C üreyye ile A m r İbn D inâr
rivayet etmiştir. A tâ'dan da A bdullah O ğlu C âbir'in şöyle dediği aktarılm ıştır:
'Biz P eygam ber dönem inde, E bubekir dönem inde ve Ö m er'in halifeliğinin de y a
rısına değin, m ut'a nikâhı yapardık. Sonra onu, Ö m er halka yasakladı.'"70
"Sünnî kesim", şimdi bu nikâhın geçerli olm adığını benimser; am a bu tür bir ni
kâhla kadın edinip cinsel ilişkide bulunm uş olan kimseye de "zina cezası (hadd)"
90
B- Sonuç
Bir cinsel ilişkinin "zina" sayılm ası birçok koşula bağlıdır. Bu koşulların da
üzerinde birleşilenleri vardır, tartışm a konusu olanları vardır.
- C insel birleşim de bulunanların "akıl" durum u, "yaş"ı nedir, yeterli midir?
- C insel ilişkide bulunanlar, bu ilişkide bulunurlarken ne durum daydılar, ken
di istekleriyle mi yaptılar?
- C insel birleşim de bulunanlar, bu ilişkide bulunurlarken yasak olduğunu m u,
olm adığını mı düşünerek sürüklenm işlerdir? Yasak olm adığını düşünm üşlerse,
"sam "larının dayanağı nedir, ciddî sayılabilecek bir kanıta dayanm ışlar mıdır?
- C insel ilişkide bulunanların, aralarında bir akit, bir sözleşm e var mıdır, g e
çerlilik derecesi nedir?
- C insel ilişkide, insanla insan m ı vardır? K adın-erkek ilişkisi biçim inde mi,
ilişki düz ilişki mi, ters ilişki m i, eşcinsellik biçim inde m i? İlişkiye geçilen insan
sağ m ı, ölü mü?
- C insel ilişki, insan-hayvan arasında mı?
İncelendiğinde, cinsel ilişkinin, "zina" suçunu oluşturur nitelikte bulunm ası
durum unda, "zina" edenlerin "bekârlık" ve "evlilik"leri gözönünde tutulur ve ta
nıklar aranır. Tanıklar da yeterli bulunduğunda, "evli"ye ayrı, "bekâr"a ayrı ceza
uygulanır.
91
Youtube: Tanrı Mı Varmış
IV
ZİN A C E ZA SI ("H AD D ") VE U YG U LAM ALAR
A- C eza T ürleri
Anlamı:
(D iyanet'in)
K adınlarınızdan zina edenlere, bunu ispat edecek aranızdan dört şahid göste
rin, şehâdet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tu
tun. (N isâ Suresi, ayet 15.) İçinizden zina eden iki kim seye eziyet edin. Tevbe
edip düzelirlerse, onları bırakın. D oğrusu A llah tevbeleri dâim â kabul ve m erha
m et eder. (N isâ Suresi, ayet 16.)
Açıklam a:
Yukarıdaki ayetlerden ilkinin kadınlara özgü olduğu açık. "Dört tanığın tanık
lığı" olursa, "zina eden kadın"a nasıl bir ceza verilm esi gerektiği de çok açık b i
çim de belirtiliyor: "Ö lünceye ya da Tanrı bir başka yol gösterene dek evde tutul
m a (haps)".
İkinci ayetse "erkekler"i dile getiren sözcüklerle hüküm bildiriyor. "İçiniz
den zina eden iki e rk e ğ e ..." diye çevrilm esi gereken sözlerin, yukarıdaki çevi
92
93
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Zina eden erkeğe: Yalnızca dayaklı ya da dayaksız kınam a.
A yetlerde zina edenlerden söz edilirken, evli mi, bekâr mı oldukları açıklan
m ıyor. A m a bir yorum a göre, birinci ayette anlatılan, "evliler", ikinci ayette an
latılansa "bekâr"lardır.83
Ne var ki şim di İslam hukukunda geçerli olan, yukarıdaki ayetlerde yer alan
hüküm ler değildir. Bu hukukta geçerli olan, bekâra "yüz değnek", evliye
"recm "dir. (A şağıya bkz.)
Ö yleyse ne dem eli?
G enellikle denen şu: "Bu ayetler m ensuhtur." Yani bu ayetlerin hükm ü kaldı
rılmıştır. K im ilerine göre, önce hadisle kaldırılm ıştır. H adisin hükm ü de, N ûr Su-
resi’ndeki (aşağıya bkz.) ayetle geçersiz kılınm ıştır. G enellikle kabul edilen gö
rüşe göreyse, yukarıdaki ayetlerin hükm ünü kaldıran, doğrudan doğruya, N ûr
S uresi'ndeki ayettir.84
A m a, birinci ayette "seviciler"in, ikinci ayette de "eşcinseller'in anlatıldığını
savunan E bu M üslim 'e ve onun gibi düşünenlere göre, "ayetlerin m ensuh olduk
ları" ileri sürülem ez. Çünkü bu yorum a göre yukarıdaki ayetlerin hüküm leri, Nûr
Suresi'ndeki ayetin hükm üyle çatışm ıyor.85 N eden ki, konuları başka.
A nlam ı:
(D iyanet'in)
Zina eden kadın ve erkeğin her birine yü zer değnek vurun. A llah'ın dini ko
nusunda o ikisine acım ayın. O nların ceza görm esine, inananlardan bir topluluk
da şahid olsun. (N ûr Suresi, ayet 2.)
94
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A çıklam a:
G örülüyor ki, bu ayette, zina eden kadına da, erkeğe de eşit olarak "yüz değ
nek cezası" var. Daha önce yer verilen ayetlerde, kadın ve erkek arasında ceza
yönünden bir ayrım vardı. K adın için zina cezası başka (öm ür boyu evde hapse
dilm e ya da bununla birlikte dayaklı, dayaksız kınam a), erkek için zina cezası
başkaydı (dayaklı ya da dayaksız kınam a).
D em ek ki bu ayetteki hüküm le, o ayeti erdeki hüküm ler birbirine uymuyor.
Ö yle görünüyor. D aha doğrusu, bu ayetteki hüküm le, o ayetlerdeki hüküm lerin
başka oldukları çok açık. O ayetlerin hüküm leri için "m ensuhtur" denm esi de,
bundan kaynaklanm ıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, genellikle benim senen yo
rum a göre, o ayetlerdeki hüküm ler (hapis, kınam a), bu ayetteki hüküm le yani
"yüz değnek" cezasıyla yürürlükten kaldırılm ıştır.
Ne var ki bu ayette de bir başka yönden "m ensuh"luk bulunduğu ileri sürülür
K ur'an yorum larında:
Ç ünkü bu ayette, "zina eden kadın ve erkeğe yüz değnek" cezası bildirilirken,
zina edenlerin bekârlık ve evlilikleri arasında bir ayrım yapılm am ıştır. O ysa bu
günkü İslam fıkhında geçerli olan şu:
Z ina eden "bekâr" olursa cezası "yüz değnek", "evli" olursa cezası "recm",
yani "ölene dek taşa tutulm ası"dır.
İşte bu nedenle, bu ayetteki hükm ün de bir başka hüküm le "daraltıldığı (tah-
si edildiği)" ve kapsam ı içinden, "evlinin zinasına ilişkin ceza"nm çıkarılm ış bu
lunduğu belirtilir.86
Sözün özü: İslam fıkhında var olan "recm ", yani "evliyken zina etm iş olan ki
şiyi taşlam a (taşlayarak öldürm e) cezası", bu ayette bulunm am akta. Kur'an'ın
başka ayetlerinde de bu hüküm yoktur.
Ö yleyse, "recm cezası"nı getiren kaynak nedir?
Bu sorunun karşılığı ve tartışm alar için aşağıya bkz.
a) H adis:
Bu konuda en ünlü hadis şudur:
Sâm it Oğlu U bâde'nin, Peygam ber'in şöyle dediğini anlattığı aktarılır:
- "B enden alın, benden alın (şu bilgiyi): Tanrı (zina eden) kadınlara (ceza y ö
nünden başvurulacak) yolu bildirdi: B ekâr bekârla zina ettiğinde, yüz değnek ve
bir yıl sürgün('nefy'); evli evliyle zina ettiğinde yüz değnek ve recm (cezası ve
rilir.)"87
95
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu hadisle, N isâ Suresi'nin yukarıda geçen 15. ayeti arasında bağlantı kuru
lur. Bu bağlantıyı kuranlardan kim ileri, bu hadisin o ayeti açıkladığını, kim ileri
de "nesh" ettiğini, yani hükm ünü ortadan kaldırdığını ileri sürerler. O ayette,
"...Ö lü n cey e veya A llah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun" deniyor ya,
bağlantı buradan kaynaklanıyor. "Bu hadisle, Allah, o kadınlara nasıl bir yol be
lirlediğini bildiriyor" deniyor. Yoruma göre, Tanrı'nın belirlediği "yol" şu: "Ö lün
ceye dek haps" cezası kaldırılıp, yerine bu hadiste belirtilen ceza, yani " b e k â r la
ra "yüz değnek", "evli"lereyse "recm ve bir yıl sürgün" cezası konuluyor.88
A m a üzerinde durulan kim i noktalar var:
- N isâ Suresi'nin 15. ayetinde, zina edenlerden yalnızca "kadınlar" söz konusu
dur. Bu, açık. Dahası, bir yorum a göre, zina eden "kadınlar"dan da, yalnızca "evli"
olanlardır konu olan. Hadisin, bu ayetin "açıklaması" niteliğinde olması için, aynı
konuda olması gerekirdi. O ysa hadis, zina edenlerden yalnızca "kadınlar" ı konu
olarak alm am akta, hem kadınlar, hem de erkekler için hüküm içermekte.
-A y e tte k i "kadınların lehine (yararına)" anlam ına gelen "lehünne"den, "ölün
ceye kadar evde hapsedilm e" cezasının yerine, sonradan "nesh" ya da "açıklam a"
yoluyla getirilen cezanın, "kadınlar için daha h a fif' türden olm ası gerekirdi. O y
sa hadiste yer alan bir "recm ", yani "taşlanarak öldürülm e" cezası var. Yeni ceza
eski cezadan çok daha ağır olduğuna göre "kadınların lehine" bulunm am akta.
- Bu hadisle getirilen hüküm , ayetteki hükm ü "nesh" etm e niteliğinde m idir?
E ğer "evet" denirse, bu görüş yalnızca H anefî m ezhebine göre geçerli olabilir.
Ç ünkü "hadisle ayetin neshedilebileceği" yolundaki görüş, Hanefi m ezhebinin
görüşüdür. Şafiî m ezhebine göre, böyle bir "nesh" olam az.89
H anefî m ezhebine göre söz konusu "nesh" caizdir, am a bunun için hadisin
"m ütevâtır" adı verilen (aktaranlarının yalan üzerinde birleşm eleri m üm kün gö
rülm eyen hadis, hiç değilse "m eşhur" denen türünden bulunm ası gerekir. Çünkü
"ayet m ütevâtır"dır, "m ütevâtır"sa yalnızca kendisi gibi "m ütevâtır" ya da "m eş
hur" olanla "neshedilebilir". (Bkz. U su lu î-fık h kitapları.) Bu hadis "m ütevâtır"
ya da "m eşhur" türden m idir ki, ayeti "nesh" edebilecek güçte olsun? K im ine g ö
re "evet". A m a bu kuşkulu. Sadru'ş-Şerîa, konuyu bir başka noktadan ele alarak,
N isâ Suresi'nin 15. ayetinin bu hadisle neshedildiği yolundaki görüşün ileri sürü-
le geldiğini ve bunun, "hadisle ayetin neshedildiği"ne öm ek olarak gösterildiği
ni, am a bu görüşün doğru olm adığını, çünkü o ayetin, "recm ayeti' yle (K ur'an'da
bulunm ayan bu ayet için aşağıya bkz.) neshe^ ldiğini savunur.90
88 F. R âzî, 23 /1 34 ve öteki tefsirler. A yrıca bkz. İbn M elek, M eb â riku 'l-E n zh â r F i Ş erh i M eşâriki't-
E n vâ r, 1309, 2/278; Ebu D avud, Sünen, K itab u 'l-H u d û d /2 3 , hadis no. 4 414. not: 4, c. 4, s.570.
89 B kz. usu lû l-fıkıh kitapları, örneğin İbn M elek, M eb a riku 'l-E zh â r Fi Şerhi M eşâ riki'l-E n vâ r,
A rap ça, İstanbul, 1308, s.245.
9 0 S ard u 'ş-Ş erîa, T evdîh, 2/487.
96
91 İbn M elek; M eb â riku 'l-E zh â r F i Şerhi M eşâ riki'l-E n vâ r, A rapça, İstanbul, 1309, 2/278.
9 2 F ık ıh k itap ları, örneğin: H id â y e , 2/492; D ürer, 2/64; M ecm au'l-E nhür, 2/462463.
97
Youtube: Tanrı Mı Varmış
cak. K im ine göre, M âiz gelip Peygam ber'e durum unu anlattığı ve kendisini (gü
nahtan) arındırm asını istediğinde Peygam ber, ona gidip, "Tanrı ya yalvarm asını,
tevbesini sunm asını ve bağışlanm asını dilem esini" söylemiştir. M âiz'se bir süre
sonra gelip yeniden Peygam ber'e başvurm uştur. Ve bu başvuru dört kez olm uş
tur. K onuşm alarsa şöyle:
- Ey Tanrı Elçisi! Beni arındır!
- Yazık (olmuş) sana! G it de T ann'dan günahının bağışlanmasını dile, tevbe et!
M âiz'in gidip gelişi ve sözleri dört kez yinelenm iştir.
- Peki hangi günahtan arındırılm anı istersin?
- Z ina günahından.
Peygam ber sorup deli olm adığını öğrenir. Sarhoş olm adığını da iyice öğren
m ek için ağzını koklatır adam ın. Sarhoş olm adığını öğrenir.
- D em ek sen zina m ı ettin?
- Evet!
K im i aktarm aya göre, M âiz ayrı ayrı günlerde (kim ine göre üç gün arayla) gi
dip P eygam ber'e başvurduğunda şunları da söylem iştir:
- Beni taşlarla öldür!
K im i aktarm aya göre P eygam berle, M âiz'in konuşm aları şöyle olm uştur:
- Ey Tanrı Elçisi! B en zina ettim .
- D eli m isin sen?
- Hayır!
- Evli m isin?
- Evet!
K im i aktarm aya göreyse şöyle konuşm uşlardır:
- Ey Tanrı Elçisi! B en zina ettim , Tanrı'nın kitabındaki hüküm neyse benim
üzerim de (gereğini) uygula!
Bu sözler dört kez yinelenm iştir.
- Bu sözleri sen dört kez söylediğine göre, şimdi söyle bakalım , kim le zina
ettin?
- Falan kadınla (cariyeyle).
- Yani onunla yattın mı?
- Evet!
- O nunla birbirinize yaklaşıp dokundun m u ona?
- Evet!
- O nunla cinsel ilişkide bulundun m u?
- Evet!
K im i aktarm aya göre de, arada geçen konuşm a şöyle:
- Z ina ettim .
- Belki de kadını yalnızca öpm üşsündür, ya da ona göz kırpm ışsındır ya da
bakm ışsındır, ha ne dersin?
98
93 T ü m ak tarm alar için bkz. B uhârî, K itab u 'l-H u d û d , 28-30; M üslim , K itab u 'l-H u d û d /1 6 -2 3 , hadis
no. 1691-1695; E bu D avud, K itab u 'l-H u d û d /2 4 , hadis no. 4 4 19-4439; T irm izî, K itabu'l-H u-
d û d/5, hadis no, 1428-1429; İbn M ace, K itab u 'l-H u d û d /9 , hadis no. 2554-2555.
94 Ö rn eğ in bkz. H id âye, 2/487.
99
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Recm " konusunda, Peygam ber dönem inde "recm" cezasının uygulandığına
ilişkin başka hadisler de var.95
b) Ayet:
D aha önce de belirtildiği gibi "recm" konusunda, K ur'an'da herhangi bir h ü
küm bulunm am akta. Ancak, güvenilir kabul edilen hadislerde ve "İslam ulem a-
sı"nm sözlerinde, bir "recm ayeti"nden sözedilm ekte:
H attab O ğlu Ö m er (H alife) hutbede sesleniyordu:
"Tanrı M uham m ed'i gerçek P eygam ber olarak gönderdi. Ve ona K itab'ı
(K ur'an'ı) indirdi. O na indirilenler arasında 'recm ayeti' de vardı. Bu ayeti biz
okum uş ve iyice bellem iştik. P eygam ber 'recm 'i (recm cezasını) uyguladı. Biz de
ondan sonra recm i uyguladık. K orktum ki, aradan uzun zam an geçer de, biri çı
kıp 'biz T ann'nın K itabı'nda recm ayetini bulam ıyoruz' der de, insanlar T ann'nın
indirdiği bir farzı bırakarak sapm ış olurlar. (Bundan dolayı açıklam a yapm a g e
reğini duyuyorum .) dem ek ki recm gerçekten vardır. Erkek ve kadınlardan kim
evli olarak zina ederse, kanıtlandığı zam an, ya da gebelik, ya da suçu boyuna al
m a (itiraf) olduğunda recm uygulanır o kim seye. T ann'ya ant içerek söylerim ki,
insanlar 'Ö m er T ann'nın K itab ın a (K ur'an'a) eklem e yaptı' derler korkusu olm a
saydı, bu ayeti de K ur'an'a yazardım ."
Bu hadisi, B uhârî ve M üslim 'in de içinde bulunduğu hadis kitapları yazar.96
Bu ayetin ("recm ayeti"nin) m etni de hadis kitaplarında yer alıyor:
"Erkek ve kadın, evli olarak zina ettiklerinde, ikisine de kesinlikle recm u y
g u la y ın ..."97
"Recm ayeti", U sûlu'l-fıkıh (İslam hukuku) kitaplarında da (tam olarak) yer
alıyor. Bu ayet, bu kitaplarda, "K ur'an'dan sözü neshedilip (kaldırılıp) hükm ü
(geçerliliği) bırakılanlar"a öm ek olarak gösterilir.98 Tam olarak, usûlu'l-tefsir k i
taplarında da aynı türün örneği olarak y er alır.99 "Ahkâm ayetleri"ni konu alan
kitaplarda d a .. . 100 "Tefsir" kitaplannda d a . . . 101
Yani "recm ayeti", sözleri K ur'an'da yer alm ayan, am a "hükm "ü (geçerliliği)
K ur'an'da bulunan bir ayettir.
Kim ileri diyor ki: "Öm er'in sözlerinden anlaşıldığına göre, 'recm ayeti',
Kur'an'daki yerine yazılabilir, bu, câizdir. Ö m er'in yazmamış olması, insanların de
dikodusundan çekinm esinden kaynaklanm ıştır.. ," 102
100
Anlam ı:
(D iyanet'in)
İffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahid getirem eyenlere, seksen
değnek vurun. Ebediyen onların şahidliğini kabul etm eyin. İşte onlar, yoldan çık
m ış kim selerdir. (N ûr Suresi, ayet 4.)
A çıklam a:
Bu ayette, zina suçuyla suçlayanların, dört tanık gösterem em eleri durum unda
"seksen değnek" cezasını hak etm iş olacakları, bu tür kim selerin "tanıklıklan"nm
da hiçbir zam an kabul edilm eyeceği açıkça bildiriliyor. Bu kim selerin "yoldan çık
mış" (fâsık) sayılacaktan da anlatılıyor. Ancak, bu ayeti izleyen 5. ayette, "tevbe
edenler"in bu hükm ün dışında tutulduklan belirtiliyor. F. Râzî, burada bu üç sonu
103 İbn K esîr, gö sterilen yer; Dr. S ubhi e's-S alih , M eb â h is f î U lû m i'l-K u r'a n , s.265, not: 2; S üyutî,
el-İtk a n , 2/32; A clunî, K eşfu'l-H afa, 2/23, hadis no. 1579.
101
Youtube: Tanrı Mı Varmış
cu, yani "seksen değnek cezası"nı, "tanıklığının kabul edilm em esi"ni ve "fâsık sa
y ılm a s ın ı anlatırken, 5. ayetteki "ama bundan sonra tevbe edenler bunun dışında
d ır..." anlam ındaki açıklamanın, üçüncü sonuca yönelik olduğunu belirtiyor.104
B undan sonraki dört ayetin anlam ları da (D iyanet'in resm î çevirisiyle) şöyle:
"K arılarına zina isnâd edip de, kendilerinden başka şahitleri olm ayanların şa-
hidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna A llah'ı dört defa şahid tutm asıyla
olur. B eşincisinde, eğer yalancılardan ise, A llah'ın lanetinin olm asını diler. K oca
sının yalancılardan olduğuna A llah'ı dört defa şahid tutm ası, cezayı kendinden
savar. B eşincisinde, kocası doğrulardan ise, kendisinin A llah'ın gazabına uğra
m asını diler." (N ûr Suresi, ayet 6-9.)
B urada, karısını zina ile suçlayan "koca" ile suçu olm adığını söyleyen "ka-
rı"nın karşılıklı "lanetleşm esi" var. İslam fıkhında buna "lanetleşm e" anlam ında
"lian" adı verilir ve başlı başına bir bölüm de anlatılır.
102
105 B uhârî, T efsiru'l-K ur'an/3; Tecrîd , hadis no. 1717; E bu D avud, K itabu't-T alâk/27, hadis no.
2256; T irm izî, T efsiru'l-K ur'an /6 2 5 , hadis no. 3179; İbn M ace, K itabu't-T alâk/27, hadis no.
2067.
106 B kz. F ık ıh kitapları, örneğin, H idâye, 2/487.
103
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"İkrar"ın BİR K EZ olm asının yeterli olduğu görüşü: Bu görüşte olanlar: İmam
M âlik, İm am Şafiî, Davud (Zahirî), Ebu Sevr, Taberî ve daha başka bir topluluk.
"İkrar"ın dört ayrı "m eclis"te D Ö RT K EZ olm ası gerektiği görüşü. Bu görüş
te olanlar: Ebu H anife ve arkadaşları (H anefi m ezhebi).
”İkrar"ın "dört ayrı m eclis”te olm asa bile dört kez olm ası gerektiği görüşü.
Bu görüşte olanlar: A hm ed İbn H anbel, İshak, İbn Ebî Leylâ.
İbn Rüşd, herkesin kendi görüşünü bir hadise dayandırarak savunduğunu be
lirttikten sonra "ikrardan dönm e" konusuna geçiyor. Ve "cum hur' un, yani genel
olarak İslam hukukçularının, "ikrardan dönm e"yi "meşru" saydıklarını ve "kabul
edilebilir" gördüklerini anlatıyor.107
H anefî fıkıh kitaplarında bu konuda şöyle denir:
"Bu konudaki ikrar, ergin ve akıllı bir kim senin, zina ettiğini, dört kez ve dört
ayrı m ecliste boynuna almasıdır. Ö yle ki sayı dörde ulaşana dek her ikrarını, yar
gıç (kadı) R ED eder. (Yani dörde kadar her ikrarı yetersiz bulur;. Ergin ve akıllı
olm ak şart. Çünkü, çocuğun ve delinin sözü (ikrarı) geçerli değildir. İkrarın dört
kez olm ası, bizim m ezhebim ize göre şarttır. Şafiî m ezhebine göreyse ikrarın bir
kezi de geçerlidir. ( ...) Bizim kanıtım ız, M aîz olayına ilişkin hadistir. ( ...) İkrar
eden kişi, ceza uygulanm adan ya da ceza sırasında ikrardan vazgeçerse, vazgeçi
şi kabul edilir. Ve kendisi şerbet bırakılır. Şafiî'ye ve İbn Ebi Leylâ'ya göreyse,
ikrardan dönse bile ceza u y g u la n ır..."108
107 İbn R üşd, B id a y elü 't-M ecleh id ve N ihayetu l-M u kta sıd , 2/366-367.
108 H id â y e , 2 /488. A y n ca bkz. D iirer, 2 /6 2 ; M e c m a u ’l-E nhür, 1/459-460.
109 R âzî, c.2 3 , s.145.
104
Sonuç:
Ö lünceye dek taşlan acak ...
110 F. R âzî, 2 3 /1 45-146; H idâye, 2/489-490; D ürer, 2/63-64; D âm âd, 1/461.
111 Bkz. R âzî, 23/143.
112 B kz. S abunî. R eva yiu 'l-B eyâ n Tefsiru A yâti'l-A hkâm M ine'l-K ur'an, 2/32; D âm âd, 1/462; H id â
y e , 2/491; D ürer, 2/63. '
105
A nlam ı:
(D iyanet'in)
Sizden, hür m ü'm in kadınlarla evlenm eye güç yetirem eyen kim se, elleriniz
deki m ü'm in cariyelerinizden alsın. A llah sizin im anınızı çok iyi bilir. Birbiriniz-
densiniz, aynı soydansınız. O nlarla zinadan kaçınm aları, iffetli olm aları ve gizli
dost tutm am ış olm aları halinde, velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şe
106
A çıklam a:
Yukarıdaki çevirideki kim i yerler, ayetteki sözlerin aslına daha uygun duru
m a getirilebilir:
" ...s a ğ ellerinizin satın aldığı, inanır cariyelerinizden a lsın ..." "...velilerinin
izniyle evlenin ve uygun olan biçim de onlara karşılıklarını (kimi yorum cuya gö
re 'nafaka' kim i yorum cuya göreyse 'm ehir') verin.
Ç eviride, ayette karşılığı olm ayan sözler de var: " ... aynı soydansınız." D aha
önce: "B irbirinizdensiniz" dendikten sonra bunun, ayette karşılığı yok. Parantez
içinde bir açıklam a olarak yer alabilir. "C ariyeyle evlenm edeki bu izin"in de
ayette karşılığı bulunm am akta. Ayettekine uygun karşılık, "bu 'dur. Çünkü ayet
te "zâlike", geçiyor yalnızca. A nlam ı da "bu 'dur. "Bu"yla "işaret" edilen paran
tez içinde (cariyeyle evlenm edeki izin) biçim inde gösterilebilirdi.
"Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa onlara, hür kadınlara edilen azabın ya
rısı edilir"in anlam ı da şudur: "(C ariyeler) evlendikten sonra zina ederlerse, öz
gür (köle olm ayan) kadınlara verilen zina cezasının yarısı kadarım onlara zina
cezası olarak uygulayın!
D em ek ki, "zina eden cariye"ler için verilm esi gereken ceza, zina eden özgür
kadınlara verilen cezanın yarısıdır. Ö zgür kadın bekârsa, zina ettiği zam an, N ûr
Suresi'nin yukarıda sunulan 2. ayetinde açıkça belirtildiğine göre, "yüz değnek"
vurularak cezalandırılır. Ö yleyse "zina eden cariye"ye verilm esi gereken ceza da,
"elli değnek" vurmaktır. Erkeklerinki de kadınlarınki gibidir.
A ncak, Fahruddin Râzî, burada önem li bir anlaşılam azlık üzerinde duruyor:
"Ö zgür kadınlara verilen zina cezasının yarısı k ad arı..." anlam ına gelen sözler
deki "özgür k ad ın lard a "evli" olanlar mı, "bekâr" olanlar mı anlatılm ak isteni
yor? B urada anlatılm ak istenen, "evli özgür kadınlar"sa, bu kadınlara verilm esi
gereken "zina cezası", İslam hukukunda kabul edildiğine göre, "recm" cezasıdır.
Bu cezaysa "ölüm" cezasıdır. "Ö lüm cezası"nınsa, "yarısı" olamaz. D em ek ki,
anlatılm ak istenen, "evliyken zina eden özgür kadınlar" değildir. E ğer anlatılm ak
istenen "bekârken zina eden özgür k ad ın lar'sa, verilm esi gereken ceza "yüz değ
nek" olduğu için, "cariyeler"inki de, yukarıda belirtildiği gibi "elli değnek" olur.
A m a cariyelerden "evliyken" zina edenlere de, "bekârken" zina edenlere de bu
ceza verilir. O zam an, ayette "evlendikten sonra zina ederlerse" diye bir ayrım
yapılm asının anlam ı ne olabilir?
F ahruddin Râzî, buradaki "m üşkil"i "kavi (güçlü)" diye niteler. Yine de bir
"cevab"la, sorunu çözüm lem eye çalışır: R âzî'nin çözüm lem esine göre, ayette an-
107
V
ZİNA E D E N LE E V LEN M EK
Anlam ı:
(D iyanet'in)
Z ina eden erkek: ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina
eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir. Bu,
m üm inlere yasak edilm iştir. (N ûr Suresi, ayet 3.)
Açıklam a:
"Zina eden erkek: ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir" ile
"zina eden kadınla da ancak, zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir."
C üm leleri aynı şeyi anlatıyor. Yani:
- Z ina eden bir erkek, ya zina eden bir kadınla ya da putatapar bir kadınla ev
lenebilir. Z ina eden kadının varacağı erkek de ya zina eden ya da putatapar bir
erkektir.
K ısacası: Z ina eden kişi, biriyle evlenm ek m i istiyor? Ya kendi gibi zina eden
ya da putatapan birini bulacak, yoksa, başka biriyle evlenem ez.
108
109
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
L A İK L İK
I II
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
LA İK LİĞ İN , B A R IŞIN V E G EN Ç LİĞ İN
"O LM A ZSA O L M A Z ’LARI*
* T uran D u rsu n , bu çalışm asıy la 1987 y ılın d a "D ü n d ar S o y er Y arışm ası" ödülüne katıldı. Y azıyı,
1990 yılı A ğ u sto s ayında, öldü rü lm esin d en bir ay önce Teori dergisine verdi. 1993 E ylül sa y ısın
d a y ay ım lan d ı.
1 A ta tü rk'ü n S ö ylevleri, A n k ara Ü niversitesi B asım ev i, T D K Y ayınları, A nkara, 1968, s .110.
113
114
"D ünyada her şey için, m addiyat için, m aneviyat için, yaşam için, başarı
için en gerçek yol gösterici (m ürşid), bilim dir, fendir. B ilim ve fennin d ı
şında yol gösterici aram ak, aym azlıktır, bilgisizliktir, sapıklıktır. Yalnız
bilim ve fennin yaşadığım ız her dakikadaki aşam alarının gelişm elerini al
gılam ak ve ilerlem elerini zam an içinde izlem ek şarttır. Bin, iki bin yıl. ön
ceki düsturları bugün olduğu gibi uygulam aya kalkışm ak; elbette ki bilim
ve fennin içinde bulunm ak değildir" (1925).4
"Bin, iki bin yıl önceki düsturlar", "dinsel kurallar, yasalar ve ölçüler"dir.
A nayasa'daki "Türkiye devletinin dini İslam dır" çıkarılıp atıldıktan, yani 9
N isan 1928'deki değişiklikten sonra da artık "Türkiye'nin resm î dini olm adığını"
duyurm aktadır herkese:
"Türkiye Cum huriyeti nde, herkes, A llah'a istediği gibi ibadet eder. T ürki
ye C um huriyeti'nin resm î dini yoktur."5
115
"Bizim devlet yönetim inde izlediğim iz ilkeleri, gökten indiği sanılan kitap
ların dogm alarıyla hiçbir zam an bir tutm am ak gerekir. Biz, ilham larım ızı,
gökten ve gaipten değil; doğrudan doğruya hayattan alm ış bulunuyoruz."6
K urucusu açık seçik ortaya koyduğu ve çerçevesini çizdiği halde, laiklik, za
m an zam an karm aşaya getirilm ektedir: K im ine göre bir "muz"dur, soyulup yenir.
Ve yenm ektedir. K im ine göre "fil"dir, her yanı bir yaratığa benzem ektedir. O ne
denle herkes bir yanından alıp benzettiği şeye göre yorum lam akta. K im ine göre
"anka kuşudur" ve "kaf dağının ardında aranm alı"dır. "Adı olm alı, am a kendi ol-
m am alı"dır. Bu durum a sokulm ak istenm ektedir.
Peki nedir belirginleşen? Laiklik gerçekte ve kurucusuna göre nedir? Neden
vazgeçilem ezliği vardır? Neden ve kim ler eliyle hırpalanmıştır? Neden hırpalanm a
ması, yaşatılması, güçlendirilmesi gerekm ektedir? Ve olmazsa olmazları nelerdir?
/
L A İK LİK VE O LM AZSA O LM AZLARI
A- Laiklik
1 - Sözcük O larak
Yunancada bir "laca" sözcüğü bulunuyor. "Halk, kalabalık" anlam ında. "B un
dan "laicos" türem iş. "Halka, kalabalığa ilişkin" anlam ında. Bundan Fransızcaya
"laique", dilim ize de "laik" geçip yerleşm iş. Başlangıçtaki anlam ıyla "din adam
ları kesim inde olm ayan" anlam ında.
116
117
Youtube: Tanrı Mı Varmış
malı, tersi ya da ilgili olm ayanlar, dışında kalm alı ki, tanım eksiksiz olabilsin. B i
lindiği gibi tanım da eksiksizliğin bilim sel koşulu budur. (Tanım, "efrâdını câm i,
ağyârını mâni" olm alıdır.)
A şağıda üzerinde durm aya çalışılacağı gibi, şu vazgeçilem ezler söz konusu
dur burada: D evlet ve toplum sal kesim de D İN D IŞILIK ; YANSIZLIK; din kesi
m inde K İŞİSELLİK ; insan, akıl, bilim tem ellerinde gerekli K U RU M LA ŞM A ;
bu alanda gerekli G Ü V EN CE.
B unlardan biri bile eksik olsa laiklik olm az. Bunlar olm adığı zam an laikliğin
olm ayacağı, olam ayacağı konusunda hukukçular ("gugukçular" değil) birleş
mektedirler. Türkiye'de ve A tatürk'ün önderliğinde kurulan "laiklik yapısı", bu
vazgeçilem ezlerden oluşturulm uştur. Çok açık seçiktir bu. Ö yleyse laiklik, T ü r
kiye'de, kurucusunun da yapılaştırdığı biçim ve anlam ıyla, "devletin; yönetim de,
toplum sal yaşam ın her kesim inde, insan aklı, bilim tem elleri üzerinde gerekli ku
rum lan oluşturup geliştirerek ve sağlam güvenceler sağlayarak din dışı kalm ası;
tüm inançlara, inançsızlığa karşı yansız (aynı uzaklıkta) bulunm ası ve dini, kişi
sellik alanına itip orada tutm asıdır" diye tanım lanabilir.
B- O lm azsa O lm azları
1- D indışılık
Laikliği benim seyen devlet, yönetim de ve toplum sal yaşam da "dindışı" k a l
m ak zorundadır. Bunun gerekleri de şunlardır:
a) D in kuralları üstüne kurulu olm am ası. Şu ya da bu biçim de dayalı da o l
m am ası. B enim sediği ilkelerden, oluşturduğu kurallardan kim ileri dininkilerle
çakışabilir. Devlet; dinin gereğidir, dinde vardır diye değil; benim sediği için ken
di ilkelerine ve kurallarına dayanm alıdır. İlkeler ve kurallar, "gökten indiği sanı
lan kitapların dogm aları"ndan değil, yaşam ın gerçeklerinden alınıp oluşurulm a-
lıdır. A tatürk, "Bizim devlet yönetim inde izlediğim iz ilkeleri, gökten indiği sanı
lan kitapların dogm alarıyla bir tutm am ak gerekir. Biz ilham larım ızı, gökten ve
gaipten değil; doğrudan doğruya hayattan alm ış bulunuyoruz" derken bunu dile
getirm ektedir.
b) D evletin, "resm î dini"nin olm am ası. D evletin bir dini, "resm î din" olarak
benim sem esi durum unda, laikliğin zaranna çok önem li sonuçlar doğurur: Bu du
rum da devlet, dinsel kurallara şöyle ya da böyle uym aktan kendini alam az. Din,
yönetim de ve toplum sal yaşam da etkinleşir. Eğitim o doğrultuda olur. Ayrıca, b e
lirli bir din, başka dinlere, inançlara üstün tutulm uş; din-inanç ayrım ı yapılm ış
olur. D indışı düşünce ve yaşam a fırsat verilm em iş olur. O lm ası gereken özgür
lük yok edilm iş olur. A tatürk'ün, "Türkiye C um huriyeti'nin resm î dini yoktur"
dem esi bundandır, yani kurduğu cum huriyette hem "resm î din"in olm am asından,
hem de olm am ası gerektiğindendir. N e var ki, 1982 A nayasası'nın, kendi içinde
118
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ve öteki m addeleriyle çelişen 24. m addesiyle, "din eğitim ve öğretim i"nin "ilk ve
ortaöğretim kurum larında okutulan zorunlu dersler arasında" yer verdiği ve böy-
lece bir çeşit "resm î din" benim sem e yoluna gidildiği görülm ektedir. Bu nokta
üzerinde ayrıca durulacaktır.
c) D inin, toplum sal yaşam da etkin durum a getirilm em esi. Y önetim in ve top
lum sal yaşam ın her kesim inin din etkinliğinden arındırılm ası.
2- Yansızlık
D evletin, tüm inançlara ve inançsızlığa karşı yansız olm ası, aynı uzaklıkta
bulunm ası da, "laikliği benim sedim !" diyebilm esinin vazgeçilem ez koşulların-
dandır. "İnsan hakları"na sahip çıkm anın, ana haklardan olan özgürlüğün de g e
reğidir bu. İnsan H akları Evrensel B ildirisi'nin 2. m addesinde, din-inanç ayrım ı
gözetilem eyeceği hükm e bağlanm ıştır. Aynı hüküm , yazık ki biraz güçsüz biçim
de, 1982 A nayasası'nın 14. m addesinde de y er almaktadır.
3- D inin Kişiselliği
D inde kişisellik sağlayıp sürdürm ek de laikliği benim sem iş bir devletin gö
revleri arasındadır.
L aik devlet "din"i, (o din "İslam" da olsa) "kişisellik" alanına itm ek ve bu
alanda tutm ak zorundadır.
a) Laik devlet, "din"e "toplum sal işlev" verem ez, verm em ek zorundadır. D in,
kişilerin kendi iç ve bireysel dünyaları çerçevesinde kalmalıdır.
P rofesör Çetin Ö zek şöyle dem ektedir:
"Laik devlet sistem lerinde, 'din', kam u hizm eti olarak kabul edilem ez. Laik
devlet, kişilerin, dinsel inançlarına uygun davranabilm ek haklarını güvence
altına alm akla yüküm lüdür; fakat devlet, doğrudan doğruya bir cem aatin
dinsel gereksinm elerine yönelik hizm eti yüklenem ez."13
13 D e v le t ve D in , s .17.
119
Youtube: Tanrı Mı Varmış
olduğu gibi. Ç etin Ö zek, İslam ın özelliği ve ülkem izde ağırlıklı olm asından do
layı, D iyanet İşleri B aşkanlığı'na devlet bütçesinden ödenekler ayrılarak devlet
çatısında yer verilm esine hoşgörüyle bakılm asından yana olabilir ve bu nedenle
böyle bir savı ileri sürebilir. A ncak, savın, savunulam azlığı ortadadır. Yine P ro
fesör Ö zek çok iyi bilir ki, ceza yasası uygulam alarında da, "D iyanet İşleri B aş
k an lığ ın d ak i görevlilerin görevleri, bir "kam u görevi" sayılm am aktadır. Ö m ek:
İm am D ursun K ahram an'ın görevi, bir kam u görevi sayılm adığı gerekçesiyle,
Tekirdağ A ğır Ceza M ahkem esi'nin 9 Eylül 1968 gün ve 86/96 sayılı k aran bo
zulm uştur. (Y.C.G.K. 20 O cak 1969 E. 693 YYBK. 69-17.) "Vaiz’e, "m üftü"ye
ve öteki "D iyanet g ö rev lileri'n e olan ya da olduğu ileri sürülen "hakaret"ler de
"görevli m em ur"a, "kam u görevlisi"ne hakaret türünden sayılm am ıştır. Yargı
tay'ın k ararlan arasında bunun birçok örnekleri vardır. Faruk Erem 'in, A bdullah
Pulat G özübüyük'ün Türk Ceza Yasası'na ilişkin açıklam alarında da bu konu, il
gili m addelerinde açıklanm aktadır. Ö rneğin: TC Y 'nin 241. m addesi dolayısıyla
G özübüyük'ün kitabında şöyle denm ektedir:
"C eza kanunu bakım ından memur, kam u görevini yerine getiren kimsedir.
H albuki im am , hatip, vaiz gibi din hizm etlilerinin yaptıkları vazifeler kam u g ö
revi m ahiyetinde olm adığından, bunları ceza kanunu uygulam asında m em ur k a
bulüne im kân yoktur.14
Şaşılası bir şeydir ki, Türkiye C um huriyeti'nin yargıçlarının "kam u görevi"
yapıyor saym adığı bir D iyanet'e aynı ülkenin yasa ve yürütm e kesim inde, "kam u
görevi" yapıyor gibi yer verilm ekte ve dolu dolu ödenekler ayrılm aktadır.
- D iyanet İşleri B aşkanlığı'na devlet örgütünde yer verilm eli m idir?
Tartışm alıdır. A li Fuat Başgil gibi dinciler de, buna karşı çıkm aktadırlar. Am a
ayrı açılardan. Yani laikliğin vazgeçilm ez koşulları açısından değil. D insel kay
gılarla. Ç ünkü bu çevreyi ilgilendiren yalnızca "din"dir. Laikliğe de "din"e yarar
lı olduğu sürece sahip çıkarlar. Ve yorum larını bu doğrultuda yaparlar. Ö rneğin,
Ali Fuat Başgil, D iyanet İşleri B aşkanlığı'na yer verilm em esini isterken, devlet
denetim inden uzak, bağım sız bir cem aat olarak örgütlenm esini istemiştir. "Laik
devlet, din işlerini denetleyem ez!" dem iştir. Laikliği gerçekten savunanlarca da
D iyanet İşleri B aşkanlığı'nın devlet örgütünde yer alması ve bütçeden destek g ö
rüp beslenm esi, yani devlet gücüyle ayakta tutulm ası, kolay savunulam ayacak
bir durum dur. A ncak ne yapılabilirdi? K onunun tartışm ası uzun yer tutacağı için
üzerinde daha fazla durulam ayacaktır. A ncak şu söylenebilir. Laikliği bütün bi
çim ve anlam ıyla benim sem iş bir devlette, buna da bir çözüm bulunabilir. K onu,
yazık ki, laikliğin zararına çözülm üştür. Yani bugün tanık olunan çözüm , laik
doğrultuda bir çözüm sayılm az kolayca.
14 G arrau d , Traite, cilt IV, no: 1487, s.313; G ö zü b ü y ü k , M u ka yeseli T ürk C eza K anunu A ç ık la m a
sı, c.III, 279. M adde; G özübüyük, T ürk C eza K anunu A çıkla m a sı, A nkara 1976, c.III, s.236.
120
Youtube: Tanrı Mı Varmış
b) Laik devlet, dini, kişisel alana itm ekle kalam az, bu alanda tutm ak zorun
dadır da. D üşünce ve "vicdan" özgürlüklerinin gereği de budur. Çünkü "din" ken
di başına bırakıldığı, "denetim "den uzak tutulduğu zam an, saldırgandır. Saldır
ganlık, dinin özünde vardır. Ö zellikle, yaşam ın tüm alanlarına el atm ış olan dev
lete: sen elini çek ben yöneteceğim !" diyen ve ilkel de olsa, her alanda savı
olan İslam gibi bir din. D enetim den uzak kaldığı zam an, kesinlikle "özgürlük" ta
nım az. Tanıdığı özgürlük, yalnızca kendi ölçüleri içindeki özgürlüktür. Bu ölçü
ler içindeyse, ırzına geçilm em iş insan aklının ve yansız düşünce ve bilim in ölçü
lerine yer yoktur. İnanç ve düşünce özgürlüğü isteniyorsa ve korunacaksa, din,
laik ölçüler içinde, yani inanana inancında ve ibadetinde baskı yoluna gitm eden
denetlenm eli, alanı olan kişisellikte sıkı sıkıya tutulmalıdır.
P rofesör M üm taz Soysal, "laik olm ayan", "laiklik karşıtı" olan düşüncelere
serbestlik verm enin, "laikliğin gereği" olduğu görüşünü savunur.15
Soysal'ın yanıldığını söylem ek için hukukçu olm aya bile gerek yoktur. B öy
le bir sav ileri sürm ek, Türkiye'deki durum u, İslam ı, A tatürk devrim lerinin oluş
turulm ası sırasında m eydana gelen olayları ve daha nice şeyi bilm em ektir üste
lik. M üm tüz Soysal bilm iyor m u? Bilm ediği nasıl ileri sürülebilir? Yalnızca
İslam ı bilm ez o kadar. Ya da yeterince bilm ez. A m a yalnızca bu kadarı, böyle bir
savı ileri sürüp savunm asında kendisini "özürlü" kılm aya yeter m i? D üşündürü
cü. N e var ki yalnızca M üm taz Soysal m ı bu tür savları ileri süren?
121
Youtube: Tanrı Mı Varmış
din ve aşağılık politika yararına kullanm akta usta olan "ilim adam ları", ne A ta
türk'ün ve ilkelerinin candan düşm anı A tatürkçüler, ne hukuksuz hukukçular, ne
karanlıkçı aydınlar, ne "ittifak" salağı solcu görünüm lü sağcılar, ne de "eli silah
l ı l a r sarsabilsin. B öyle bir durum u sağlayabilecek altyapı ve kurum lar, gerçek
anlam ındaki "hukuk d evletı'n d e gerçekleşebilir ancak.
5- G üvence ve Ö dünsüzlük
Laik devlet, laiklik ilkelerine, yani "olm azsa olm az"larına bağlılık konusun
da güvence verm ek zorundadır. Bu da ayrı bir "olm azsa olmaz"dır. Bu güvence,
başlıca iki yolla verilebilir:
a) G erekli düzenlem eler ve uygulam alarla oluşturulan köklü kurumlar. Başta
eğitim kurum lan.
b) Laikliğe aykırı tutum ve davranışlara göz açtırılm am ası ve ödünsüzlük.
Ö dün verm e bir kez başladı m ı sonu gelm ez. N e ödünü alan doyar; ne de ödünü
veren o noktada durur. N ice örneklerine tanık olm uyor m uyuz? Ödün koparanla
rın başvurdukları çok çeşitli yollar vardır. Bunlar, iyi niyetli kesim den bile ödün
koparm ayı başarabilm işlerdir. Ö rneğin, "dinsel düşünce ve inançlara saygı"yı
ileri sürerler. Sonra da alacaklarını alırlar. Laikliğin kurucusu bu konuda da ge
rekli uyarıda bulunm uştur:
"-Parti, dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır sözlerini ilke edinip bayrak gibi
kullanan kişilerden, iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, bi
linçsizleri, bağnazlan ve boş inançlara saplanmış olanlan aldatarak, özel çıkarlar
sağlam aya yönelmiş kimselerin taşıdıklan bayrak değil miydi? Türk ulusu, yüzyıl
lardan beri, sonu gelmeyen yıkımlara, içinden çıkabilmek için büyük özveriler is
teyen pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek sürüklenmemiş m iydi?16
L aiklik yapısının kurucusu böyle uyarm aktadır işte.
L aik devlet, inançlara ve inansızlığa karşı yansız kalırken, laikliğin yanında
yer alır, alm alıdır. D inin ve öteki yiyicilerin laikliği ve olm azsa olm azlarını ye
m elerine seyirci kalam az, kalm am alıdır. Yoksa laiklik, "anka kuşu"na döner,
döndürülür. Ö rneği görülm üyor mu?
16 Söylev, II, s.6 0 9 -bkz F ethi N aci, Yüz So ru d a A ta tü rk'ü n Teme! G örüşleri, İstanbul, 1974, s.53.
122
Youtube: Tanrı Mı Varmış
24. m addenin başında şöyle denm ektedir:
"H erkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14. m adde hüküm lerine aykırı olm am ak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler
şerbettir."
14. m addede, birçok hüküm yanında, "anayasada yer alan hak ve hürriyetle
rin hiçbirinin", "temel hak ve hürriyetleri yok etm ek için kullanılam ayacağı", ay
rıca "din ve m ezhep ayrım ı"nın da yapılam ayacağı belirtilm ektedir. "A m ir h ü
k ü m ” o la ra k ... Sonra 24. m addede: "Din kültürü ve ahlak öğretim i, ilk ve orta
öğretim kurum larında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" denm ektedir.
Yine "âm ir hüküm " olarak.
M addenin gerekçesine bakıyoruz; "Ü çüncü fıkra hükm üne göre, istism ar ve
suistim ali önlem ek am acıyla, din ve ahlak eğitim ve öğretim i devletin denetim i
ve gözetim i altına alınmıştır. K eza hu eğitim , ilk ve orta öğretim de zorunludur.
G ayrim üslim ler, tek tabiri olarak, bu zorunlu eğitimin dışında bırakılm ışlardır"
dendiğini görüyoruz. Şim di düşünelim :
D evlet, yurttaşına diyor ki: "-D in-m ezhep ayrım ı yapam ayacaksın!" A naya-
sa'da yer alan hiçbir hürriyetin, bu ayrım ı yapm ak için de kullanılam ayacağını
hükm e bağlıyor. Sonra kalkıyor, kendisi "din eğitim i"ni "zorunlu" yapıyor.
"Eğitim i yapılan din" belli değil m idir? K uşkusuz bellidir: İslam . M addenin
gerekçesinde, "gayri m üslim ler"in ayrı tutulduğunun anlatılıyor olm ası da buna
ayrıca açıklık kazandırm aktadır. D em ek "eğitim i zorunlu kılınan din", yalnızca
İslam dır. D ahası: devletin resm î kuruluşları arasında yer alan D iyanet İşleri B aş
k an lığ ın d a olduğu gibi din eğitim ini verecek olanların ve verenlerin bağlı bulun
dukları belirli bir m ezhep de vardır. H aydi yüzde yüz dem eyelim , yüzde doksan
dokuz "sünni" ve "hanefi". Peki şim di devletin kendisi "din ve m ezhep ayrım ı"
yapm ış olm uyor m u? Bu laikliğe aykırıysa, kötüyse, zararlıysa, yurttaştan yapıl
m am asını isterken kendisi nasıl yapıyor?
Türkiye Cum huriyeti laik olduğu, laik bir devlette "resm î din" olam ayacağı,
devletin hiçbir dine, inanca arka çıkam ayacağı konusunda hukukçular birleştiği
ve laikliğin kurucusu A tatürk de: "-T ü rk iy e C um huriyeti'nin resm î dini yoktur"
dediği halde, Türkiye C um huriyeti'nin A nayasası'nın 24. m addesinde yer verilen
bir hüküm le, belirli bir dine sahip çıkılm ış, bu din resm î devlet dini durum una
sokulm uş ve eğitim i "zorunlu" yapılm ıştır.
K onunun bir başka yönü: M addenin gerekçesinde, "gayrim üslim ler"in tek ta
biri olarak (ne dem ekse?) "bu zorunlu eğitim dışında bırakıldıkları" ileri sürül
m ektedir.17 N e var ki, m addenin kendisinde, "gayrim üslim ler"in, söz konusu
"zorunlu dinsel eğitim "in dışında bırakıldıklarına ilişkin bir hüküm bulunm a
m aktadır. Yani Türkiye'de, falanca kentte, kasabada ya da köyde oturan ve fılan-
123
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ca okula giden "gayrim üslim " (yani M üslüm an olm ayan) bir yurttaşın çocuğuna
da rahatlıkla bu "zorunlu din eğitim i" uygulanır. Buna engel hiçbir şey yoktur.
Ü stelik üzerinde durulan m addedeki hükm ün gereğidir bu uygulam a.
B ir başka yönü: Aynı m addenin başında, "herkes, vicdan, dini inanç ve kana
at hürriyetine sahiptir" deniyor. 25. m addenin başında da: "Herkes, düşünce ve
kanaat hürriyetine sahiptir" denm ektedir. 26. M addede "D üşünce ve kanaati
açıklam a hürriyeti"ne yer verilir.
"Din eğitim i", hem de belirli b ir dinin eğitim i "zorunlu "yken, "vicdan, dini
inanç ve kanaat hürriyeti"nden, "düşünce hürriyeti"nden nasıl söz edilebilir?
M üslüm an olm ayanın "dini inanç ve kanaati" yok m udur? Varsa "hürriyet"i ne
rede kalm aktadır? H içbir dini inancı olm ayanın "düşünce ve kanaat"ı yok m u
dur? Varsa "hürriyet"i nerede kalm aktadır? D em ek ki 24. m addeye sokuşturulan
söz konusu hüküm , yani "din eğitim inin zorunlu kılınm ası", hem m addenin ken
di içindeki bir başka hükm e, hem başka m addelerdeki hüküm lere aykırıdır. Hem
de tartışm ası bile yapılam ayacak bir açıklıkta. İşte m addeye bu sokuşturm a, bir
"devlet irticaı"dır. B ilindiği gibi "irtica", "geriye dönüş dem ektir. A nayasa'nın bu
m addesindeki söz konusu hükm üyle, laiklik alanında daha önce A tatürk'ün ön
derliğinde atılan adım dan "geriye dönülm üştür". Bunun tersi ileri sürülem ez.
C um huriyet anayasasında böyle bir hükm e yer verilm esine, "din istism arını ön
lem e am acının güdüldüğü" yolundaki sav da "gerekçe" olam az. Kaldı ki "din is-
tism arı"nın önlenem ediğini, tersine "güçlendiği"ni, bu güçlenm ede söz konusu
hükm ün de payının az olm adığını olaylar ortaya koymuştur. "D enetim altına" alı
nacağı ileri sürülen yasadışı "K ur'an kursları" azalacağı yerde çoğalm ıştır. B irço
ğu da kendisine "yasal kılıf" uydurm ayı, "A tatürk köşeleri" bile yaparak "istis
m ar" ını sürdürm eyi bilmiştir. Bu durum , resm î devlet örgütlerinin, M illi G üven
lik Ö rgütleri'nin "rapor"larına geçm iştir.18
Bu dem ektir ki Türkiye C um huriyet D evleti, laiklik alanında, açtığı yaralar
kolay onarılam aycak bir açm aza sokulm uştur. A tatürk Türkiye'sinde bunun ol
m ası ne denli acıdır! A tatürk yaşıyor olsaydı ne derdi acaba? Laikliğin böylesi-
ne kuşa çevrildiğini görseydi?
Ayrıca son zam anlarda ceza yasasında yapılmak istenen laik düşünceyi kıskaca
alan, "din"e ("İslam"dan başkası değildir) ve dince kutsal sayılanlara laf söylettir
m eyen, "hürriyet"i anayasaya konulduğu halde kendisine soluk bile aldırılm ak is
tenm ediğini gördüğüm üz laik düşünceyi boğm aya yönelik olduğu izlenimini veren
değişiklik istem leri görülmektedir. O ysa bugün, Cum hurbaşkanlığı Atatürk'e ait el
yazm aları arşivinde bir kitap vardır: "Din Yok M illiyet Var." Yazarı: "Ruşenî" bu ki
tabı A tatürk okumuş, incelemiş, sayfalarının kıyılarına notlar koymuş, işaretlerle
de gösterm iş bulunmaktadır. Bunlar arasında "aferin", "alkışlar" sözcükleri de var.
124
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A tatürk'ün beğendiği, "aferin" dediği, "alkışladığı" şeyler arasında öyleleri var ki,
TCK 'da görülen, özellikle son değişiklik istekleri gerçekleşirse bunlan söylemek,
açıklam ak, kimsenin yeltenebileceği bir iş değildir artık.19
U nutulduğunu düşünebileceğim iz bir şey var: H ukukun genel ilkelerinin ve
A tatürk Türkiye'sinde, kurucusunun eliyle kurulm uş ilkelerin üstünlüğü. G eçer
lik sıralam asında, yasalar, anayasalar bile bunların üstünde değildir. Ve "Türki
ye'de de yargıçlar vardır". Söz konusu ilkelerin bağlıları, elbette ki yasal konum
da kalacaklardır. A m a "suların tersine akıtılm ası"na yönelik çabaların etkin ola
m ayacağı gün de gelebilir. İşte o zam an, yasalardaki hukuka aykırı "ur"lar da te-
m izlenebilecektir.
126
127
128
129
Youtube: Tanrı Mı Varmış
olan "El Eşbah Ve'rı-Nezâir"de olsun, ötekilerde olsun, "zamanın değişm esiyle hü
küm lerin de nasıl değişeceği"ne, bununla ne am açlandığına öm ek de verilm ekte
dir. Şu öm ek: Eskiden cam ilerin kapılarını kapam ak doğru bulunmazdı. Bununla
ilgili ayet ve hadis de yoktur. A m a cam inin kapısının açık tutulması, daha uygun
görülürdü. Sonra "zaman değişti". H ırsızlıklar çoğaldı. Şimdi artık, cam ilerin kapı
sı kapatılabilir, kitlenebilir de. İşte "Usul-ü fıkıh"da, yani İslam hukukunda verilen
öm ek bu ve benzeri bir iki küçük ayrıntı. Ç etin Özek'se, İslamın "değişmelere açık
olduğu" yutturmacısını pazarlayanlara katılarak "İslamda her türlü hükm ün, zam a
nın değişm esiyle değişebileceği" düşünülebilirm iş gibi, hatta böyle bir olgu varmış
gibi yazıp savunmakta. Sorm ak gerekir: İslam ın temel hükümlerinden hangisi za
m anın değişm esiyle değişebilir kendi kuralları içinde? "Nam az"a, "oruç"a,
"hacc"a, "zekât"a ilişkin olanları mı? "Nikâh"a (evlenmeye), "talak"a (boşamaya),
"miras"a "h a d le re (çeşitli cezalara) ilişkin olanları mı? Hangisinin, İslama göre,
zam anın değişm esiyle değişebilceği ileri sürülebilir? İleri sürülemez; ama, Çetin
Ö zek'in de katılm ış göründüğü yutturm aca, nicelerini yanıltmıştır. Kuşkusuz, ya
zarda ille de kötü bir amaç aramak doğru değildir. Konuyu bilmiyor olabilir. Fakat
insan bilmediği konuyu da biliyormuş gibi sunmamalıdır. İslam hukuku bir uzm an
lık işidir. Kaynak olarak gösterdiğini gördüğüm üz Hilmi Ziya Ülken'den de yeter
li bilgiyi alamaz. Özek sonra "kelâm okullan"na "ilm-i kelâm "a dalıyor. Buradan
da sonuçlar çıkanyor. Burada gösterdiği kaynak da, çok iyi tanıdığım Ali Arslan
Aydın. "M ukaddesat"çı kesimden. A m a arkadaşımızın, "kelâm"cı da tanındığı hal
de, bu konuda derinlem esine bir uzm anlığı olmadığı bu alanın uzm anlarınca bilin
mektedir. Çetin Özek'in bu konulan anlam ası için de uzman olması gerekir. Yazar
aynca, kim ilerince "ilerici" gösterilen Cem aleddin Afganî'yi gerçekten biliyormuş
gibi, bilebilirm iş gibi nitelem elerle sunmaktadır. Cem aleddin Afganî, M uham m ed
A bduh, Seyyid Raşid Rıza, M usa Carullah, ülkem izde de Hayreddin Karaman, "İs
lam yenilikçileri"nden sayılırlar. B unlar İslam ı, "akıl ve bilim"le bağdaştırm a ça
basında olan kimselerdir. "İskolastik" yöntem in temsilcileri. Batı'da bu yöntem
çoktan bırakılm ışken, Doğu'da yeni diye piyasaya sürülmektedir. İslam da bile ye
ni değildir ve cılkı çıkmıştır. A fganî'de ve ötekilerin dilinde yer alan "emperya-
lizm "se özel, dinsel anlam taşımaktadır. B unlann yapıtları doğrudan okunabilir ve
"hareket"leri izlenebilirse ancak anlaşılabilirler.
130
Youtube: Tanrı Mı Varmış
nağı olm uştur; ya da nedenlere araç yapılm ıştır. Yok sayılam az, yadsınam az bir
g erçek tir bu.
Yahudiler ilk H ıristiyanlara göz açtırm ak istem em işler, tüyler ürpertici zulüm
ve işkenceler uygulam ışlardır. A teş h avuzlan açıp yakm ışlardır birçok H ıristiyan
inanırı. Bugün devletleri de bir terör örgütü gibi "dehşet" salm akta, gözünü kırp
m adan soykırım lar yapıp sergilem ekte. B unda, Yahudiliğin birinci derecede payı
vardır. K utsal kitabı olsun, onun açıklam aları olsun, sürekli: "-Vurun, kırın, ya
kın, yıkın, öldürün!" diyor inanırlarına. T ann'sı Yehova, U lusal Tanrı'sıdır ve eli
silahlı, ağzı kanlıdır.
H ıristiyanlar, ellerine güç geçirince, başka din inanırlarına yapm adıkları k ö
tülük bırakm am ışlar, kötülük ve işkence uygulam alarında Y ahudilerden geri kal
m am ışlardır. K ilise babaları, "im anı bozan"ların "kalpazan"lar gibi suçlu olduk
larını ve en ağır cezayla, ölüm le cezalandırılm aları gerektiğini söylem işlerdir.
N icelerini diri diri yakm ışlardır. "A teşte yananın, suçlu olduğu kanıtı"na dayanan
"engizisyon" yargılam alarındaki insanlık dışı örnekler, ciltleri doldurm aktadır.
Incil'de "K im , senin sağ yanağına vurursa, ona ötekini de çevir." (M atta, 5: 39)
denm iyor m u? Deniyor. A m a bunun işlerliğini sıfıra indiren yorum lar da yapılı
yor. A yrıca İsâ, açık açık şöyle diyor:
"-Y eryüzüne barış getirm eye geldim sanm ayın! Ben barış değil; kılıç getir
m eye geldim . Çünkü ben, kişiyle babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının
arasına ayrılık koym aya geldim . (M atta, 10: 34-35. Ayrıca bkz. Luka, 12:49-51.)
M üslüm anlar da güçlenince öteki din inanırlarına kötülük yapm ışlardır. Ebu-
bekir dönem inde, "Peygam ber'in fetvası var" denerek, insanlar ateşe atılıp yakıl
mışlardır. B enzer olaylar, Ali dönem inde de olmuştur. ”Peygam ber"in dönem in
de bile insanlar, hayvan boğazlanır gibi boğazlanm ışlardır. B ir olayda, dam adı
A li'nin de cellatlar arasında bulunduğu bir adam kesm e gösterisinde bir sürü eli
kılıçlı cellad, bir gün boyunca kelle kesm işler ve yorulm uş, dinlendikten sonra
yeniden kesm işlerdi. "Peygam ber"in b u yruğuyla!!!
K ur'an'da "-N erede bulursanız orada öldürün!" (Bakara, ayet 191; N isâ, ayet
89; Tevbe, ayet 5) deniyor. İnançlanndan dolayı insanların öldürülm eleri isteni
yor. "K âfir", "putatapar" oldu k lan için. O ysa, yine K ur'an'ın tanıklığıyla putata-
parlar, "asıl Tek A llah'a inandıklarını, putlara da, asıl A llah'a yaklaştırsın diye
kulluk ettiklerini" söylem ektedirler (bkz. Züm er, ayet 3)
M üslüm anlar, yalnızca "kâfir"leri değil, birbirlerini bile keserek öldürm üşler
dir. Sayısız örneklerinden biri Cem el O layı'nda m eydana gelmiştir (9 A ralık 656
da): İki kesim savaşıyor. İki kesim de de bulunanlar, yalnızca M üslümanlar. İki ke
sim de de Peygam ber'in yakınlan ve arkadaşlan var. Dahası, "sağlıklannda cennet
le m üjdelenm iş on kişi"den kişiler de var bunlar arasında. Ve dahası: savaşan iki
kesim den birinin başında M uham m ed'in karısı (daha doğrusu kanlanndan biri
olan) Aişe; öbür kesimin başındaysa sevgili dam adı Ali bulunuyordu. İki kesim kı
131
II
"İRTİCA"
A- T ürleri
2 6 N eşet Ç ağatay-İbrahim A gâh Ç ubukçu, İsla m M ezhepleri Tarihi, A nkara, 1965, s. 10.
27 A .A . Ç an k ırı, 31 A ğustos 1925; M u stafa B aydar, age, s.67.
132
a) E lverişli Toprak
- G elir dağılım ındaki eşitsizlik
A radaki farklar birer uçurum durum una gelmiştir.
- "H ukuk devleti" niteliğinden "yarı polis-jandarm a devleti" niteliğine kayış.
Ve:
- "Çaresizlik". Yurttaşın, kim e, kim lere, hangi m akam a "b a şv u rac ağ ın ı bil
m em esi, dayanılm az durum a gelen dertlerinden kurtarabilecek bir kurtarıcının
olm am ası.
- İşte bu durum , daha birçok nedenle birlikte, ülke insanlarını "dinci"nin, "şe-
riatçı"nm , "tarikat"çinin açık duran kucağına itmiştir. "Sığınacak" bir yer bula
m ayan yurttaş, "sığınak" aram ış, "Tanrı"ya sığınm ış, Tanrı adına din-im an pazar
layanlara sığınmıştır.
b- Tohum
Toprak elverişli olunca, laiklik karşıtı tohum lan ekm ek ve yeşertm ek zor ol
mam ıştır. Bir yandan varlıktılar, öbür yandan din kesim i yararına çarkları aşındı
rılm ış devlet içinde her yerde "din fabirikası" kurulm uş ve sayıları hızla arttırıl
mıştır. Ö rneğin küçük kasabalarda, köylerde bile "İm am -H atip O kulu" açm a yo
luna gidilm iştir. D aha yükseği olan o kullann da sayısını artırm aya hız verilm iş
tir. Ayrıca başka adlar altında da "din eğitim ve öğretim i" yaptırılm ıştır. Hele
K ur'an kurslan. Resm îsi ve resm î olm ayanı. Ü lke baştan başa, bunlarla sırılsık
lam durum a getirilm iştir. Ve yukarıda da belirtildiği gibi bütün bunlar A tatürkçü
lük adına sergilenmiştir. Bu da yetm em iş, gelsin "zorunlu din eğitim i".
Ayrıca ülkeyi yine baştan başa saran "tarikat ağı". Ö rüm cek ağından beter. Bu
ağlar içinde politikacılar. Parti ileri gelenleri. H em şeyhlerden "el alan", hem za
m an zam an içlerine katılıp ayinlerde bulunan (Zeyrekli M ehm et Efendi'nin "hat-
m acegâh"lanndan boy gösteren iki ay n partinin genel başkanı gibi) eski parti
başkanları, başbakan yardım cıları, A tatürk, devrim ve ilkelerini korum akla yü
küm lü "m ülki âm ir"ler...
III
BA R IŞ
B arış, "gök"ten gelm ez. Evrene ve insana doğru bakış sorunudur. G eniş anla
m ıyla "insanlaşm a"ya dayalı olarak gerçekleşir.
A- O lm azsa O lm azları
B- O lursa O lm azları
O lm azsa olm azlarının karşıtları sergilenirse, doğal olarak barış değil, savaş
elde edilir ürün olarak. Ve barışı, böyle b ir durum dan sonra, "silah" zoruyla ge
tirm ek de m üm kün olmaz.
134
Youtube: Tanrı Mı Varmış
IV
G E N Ç LİK
135
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İBN İ H A L D U N ’U N ESERİ
M U K A D D İM E N İN Ç E V İR İSİN E ÖNSÖZ*
14. ve 15. yüzyılın önemli düşünürü İbni Haldun'un yapıtları, bugüne değin,
gerçek anlam da dilimize kazandırılm ış değildir; yurdum uzda,M u ka d d im en in eski
ve yeni yazıyla çevirileri yayınlanm ış olm akla birlikte, bunları, gerek eksik olm a
ları, gerek içerdikleri yanlışlar nedeniyle bilim sel ve klasik yayın anlayışıyla bağ
daştırm ak m üm kün değildir. Buna karşın İbni Haldun, gerek Batı dünyasında ge
rek İslam dünyasında, üzerinde ilgiyle durulan güncel bir konu haline gelmiştir.
Özellikle M ukaddim enin kendi dilinde yeni baskılarının yapılması, Batı dillerine
(İngilizce ve Fransızcaya) çevrilm esi ve İbni Haldun üzerine yazı ve yayınların gi
derek kabarm ası, onun, kendi çağı ve çevresi içerisinde incelenmesi gereken önem
li bir kaynak olduğunu bize düşündüren kanıtlar olmak gerekir. Türkiye'de de İbni
Haldun konusunda, zaman zam an tanıtm a, yorum ve inceleme yazılan yayınlan
mıştır; am a bu tanıtma, yorum ve incelem elerin, genellikle üniversite ve ansiklo
pedi çevresinde kaldığını da aynca belirtelim . Batı ülkelerinde olduğu gibi, sosya
list ülkelerde de örneğin; Sovyetler Birliği'nde inceleme ve araştırma konusu olan
İbni Haldun'a, günüm üzde, M arksist açıdan yaklaşılm akla birlikte, ülkemiz Mark-
sistleri arasında henüz bir incelem e konusu olarak ele alınmamıştır. Bütün bu ne
denleri göz önünde tutarak, önce İbni Haldun'dan, daha sonra İbni Haldun ile ilgi
li tanıtm a, inceleme ve yorum lardan, genel bir kesit sunarak yazım ıza başlam ak,
okurun İbni Haldun konusunda genel tablo çizm esine yardımcı olacağı gibi, bizim
yorum larım ız için de, bir hareket noktası sağlayacaktır kanısındayız.
"Bilesin ki" der İbni H aldun, "tarih, gerçekte toplum sal yaşam ve bu yaşam ın
doğal yapısında belirm iş durum lar konusunda bilgi v e rm e k tir..."1 "İnsanların
toplum sal yaşam ları zorunludur. D üşünürler bunu şu sözleriyle dile getirirler:
'İnsan doğuştan uygardır.’ Yani insan için toplum sal yaşam , kaçınılm az bir şey
dir. Ki, bu yaşam , filozofların özel anlatım larında 'kent yaşam ı' diye g e ç e r..." 2
* T u ran D u rsu n , İbni H aldun'un dünyaca ünlü eseri M u k a d d im e y i T ü rk çey e kazandırdı. O n u r Ya-
y ın ları'm n y ay ım ladığı çevirinin ilk iki cildi çıktı. D iğerlerinin de ok u y u cu y a sunulacağı b ild irili
yor. T u ran D u rsun, çevirisinin başına bir ön sö z yazdı. Bu önsöz, D u rsun'un önem li çalışm a la rın
d an b irid ir v e İbni H aldun'un "din ile ilgili görü şleri"n i de ele alıyor. A ynen y ayım lıyoruz. (O nur
Y ayınları, 2. basım , A nkara, N isan 1997.)
1 M u ka d d im e, c . l , s. 123.
2 M u ka d d im e, c . l , s. 139.
136
"Tarih alanında düşülen yanlış ve yanılgının ince bir nedeni var: Ç ağlar d e
ğişir ve günler geçip giderken, toplum ların, kuşakların durum larının da sü
rekli olarak değiştiğinin gözden k açırılm ası,... Evrenin ve toplum ların d u
rum ları, ilişkileri, gidişleri tek bir süreç (vetîre) üzerinde sürm ez ve değiş
m eyen bir çizgide kalm az. Günler, zam anlar geçer, oluşan değişm eler ve
durum dan durum a geçişler bütünüdür her şey. Bu değişm eler ve geçişler,
kişilerde, sürelerde, kent ve kasabalarda olduğu gibi, tüm evrende, ülkeler
de, kıtalarda, zam anlarda ve devletlerde de olur."4
"15. yüzyılın başına kadar K uzey A frika'da yaşayan İbni H aldun", diyor H il
mi Z iya Ülken,
3 M u ka d d im e, c .l , s. 139-140.
4 M u ka d d im e, c . l , s .109.
137
Youtube: Tanrı Mı Varmış
nak verdi. O zam andan bu yana Batı'da, İbni H aldun'dan çok söz edilm ek
tedir. Bazıları önem ini aşırı dereceye çıkarm ışlar, onu yeni bir bilim in ku
rucusu saym ışlardır. B atıkların övm elerle dolu olan yazıları daha hızını ala
m am ıştır. B ir kesim i ona tarih fiozofu gözüyle bakmaktadır. B ir kesim i de
onu, sosyolojinin önderi saym aktadır. Örneğin: Rappoport, R. Flins, N.
Schm idt onu tarih filozofu sayıyorlar. G um plow icz, R. M aunier, Fındıkoğ-
lu, Satı El Husri, tekrar Schm idt, Ü lken, onu sosyolojinin habercisi sayıyor
lar. B outhoul onda her iki vasfı gördüğü gibi, birçok Batı düşünürüyle k ar
şılaştırıyor. O nda Vico'nun, M ontesquieu'nün, M arx'ın, biyolojik sosyoloji
görüşünü buluyor. F. Schulz, İbni H aldun için Journal A siatique'de birçok
m akaleler yayınladı (1885 Paris). G raberg de Hemsö, R osenthal, Von Kre-
mer, Lew ine, G. Bouthoul, G abrieli, C olosio, Ferreiro, Carra de Vaux, De
Boer, G. Richter, G authier, A. Bom baci, Ch. Issavvi, W. Fischel, C. M acD o-
nald, B reisig, H. A. R. G ibb, A. A ltam ira vb. geçen yüzyıl sonlarından beri
ondan söz etm ektedirler. Bu güçlü ilginin sonucu olarak da, onun tarih ve
toplum görüşünün, çağdaş düşünürler üzerinde etkili olduğunu, örneğin,
Untergang D es Abendlasds yazarı Osvvald Spengler'in B atı'daki çöküntüyü
anlatan felsefesi üzerinde veya bazı M arksistler ve Breisig gibi tarih filo
zofları üzerinde etkisi olduğuna işaret edilm elidir."5
C em il Sena'dan:
"İbni H aldun, tarihte akılcıdır, sosyoloji ile tarihi birleştirm ekte ilk adım ı
atm ıştır. H ilm i Z iya Ü lken, onun, coğrafî ve ekonom ik determ inizm düşün
cesini savunm asından, K ari M arx ve M ontesquieu'nün m üjdecisi saydığı
5 H ilm i Z iy a Ü lken, İslâ m F elsefesi, K aynakları ve Tesirleri, T ürkiye İş B ankası Y ay ın lan , İstan
bul, 1967, s.32 0 -3 21. (K im i sözcükler y en ileştirilerek aktarılm ıştır.-T .D .)
6 W. B a rth o ld , Islâ m M ed en iyeti Tarihi, çev iren , M . F u ad K öprülü, D iyanet İşleri B aşk an lığ ı Y ayın
ları, A n k ara, 1963, s .169-170. (K im i sözcükler y en ileştirilerek aktarılm ıştır.-T .D .)
138
"İbni H aldun'dan önceki felsefe, yani İbni Rüşd ve M aim onides'in akılcı
felsefelerinin konusu, özellikle m etafizik ve tabiat bilim leriydi. İbni H al
dun'u en çok ilgilendiren konu ise, toplum ve sorunlarıydı. Bu sorunlar da
spekülatif olm aktan çok, gözlem e ve deneye dayanan konulardı.” "...İb n i
H aldun’da bizi gerçeğe götüren, bize bilgi veren m antık kuralları değil, an
cak, gözlem ve deneydir. M antığın y aran büyükse de doğru düşünebilm e ve
doğru bilgi edinebilm ede tam am ıyla yeterli değildir. Bize bilgi veren ve bi
zi aydınlatan, sadece gözlem ve deneydir. D olayısıyla m antık, bütün bilim
lerin tem eli olam az. O ancak, bilim lerin yardım cısı olabilir.8
7 C em il S ena, F ilo zo fla r A n siklo p ed isi, R em zi K itabevi, İstanbul 1976, c.3, s .14, ("İbni H aldun"
m addesi).
8 C avid Sunar, İslâm 'da F elsefe ve F ârâbi, İlahiyat F akültesi Y ayınlan, A nkara, 1972, c.II, s.92-94.
9 İlhan A rsel, A ra p M illiyetç iliğ i ve Türkler, A n k ara Ü niversitesi H ukuk F akültesi Y ayınları, A n k a
ra, 1975, s.53-231.
139
Youtube: Tanrı Mı Varmış
i
m ış olan bu görüş Yunan ve O rtaçağ filozoflarına nazaran büyük bir y e
nilik getirm ektedir. B öylece Fârâbi ve İbni Sina'yı da eleştiren bu görüş,
O sm anlı devrinde büyük bir ilgi g ö rm ü ştü r... K âtip Ç elebi de O sm anlı
devrinin ileri gelen İbni H alduncularındandır. K âtip Ç elebi’nin D üsturu'l-
A m el'm d e İbni H aldun'un bu biyolojist, uzviyetçi toplum felsefesine d a
yanan b ir tarih felsefesi şem ası görülür. K âtip Ç elebi ye göre de toplum
lar doğm a, gelişm e, olgunlaşm a, durm a ve gerilem e safhalarından g eçer
ler ve sonunda y ık ılırla r..." 10
" ... [İbni Haldun] M achiavelli'nin P rince adlı eserindeki sonuçlara benzer
sonuçlara ulaşm ış ise de İbni H aldun'un, M achiavelli gibi ikiyüzlü değil,
tersine sadece realist ve dini, realitelerin en başında tutan bir düşünür oldu
ğu kuşkusuzdur. B ununla birlikte, halifelik ve im am et konularında İbni
H aldun, çok özgür ve bağım sız görüşler açıklam ış ve genel olarak hükü
m ette şeriatın m utlak gerekli olm adığını söylemiştir. Eserin çevirisi ve aslı,
bu konuları içine aldığı için, İkinci A bdülham it dönem inde, T ürkiye'de sa
tılm ası ve okunm ası yasak kitap lard an d ı... Eğer tarih bir bilim olm ak hay
siyetini kazanm ışsa, tarihin konusunun, toplum sal olaylar olduğunu söyle
m ekle hiç kuşku yok, ilk kez İbni Haldun bu yolu açm ıştır."11
"M üslüm an A frika'nın ilk dönem indeki toplum sal yapısı, İbni H aldun'un
kişiliğiyle aydınlanm ıştır. İbni H aldun'dan önce, tarih felsefesini, onun
ölçüsünde sağlam ve aydınlık biçim de ortaya koyabilen bir başka bilim
adam ı bilinm iyor. Ç ünkü to plum ların öz durum ları, bu durum larda b eli
ren ve bu durum ların d eğişm elerinde k esin etkili olan nedenleri, dev letle
rin nasıl kuruldukları ve hangi aşam alardan geçtikleri, uygarlıkların d e
ğ işm eleri, gelişm eleri ve çöküşlerindeki etkenler, bütün bunlar, İbni
H aldun'un, inilebilecek ölçüde derinliklerine indiği konulardır. Bu d erin
140
"İbni H aldun'un, tarihine yazm ış olduğu ünlü M ukaddim esi, A rap edebiya
tında, tarihi, öykücülükten kurtarm ak m uhâkem eyi egem en kılm ak ve tari
hin yasalarını araştırm ak için yapılm ış ilk ve biricik deneyim dir. İbni
H aldun, tarihe, kendi anlayışına göre, 'yeni bilim' vasfını verm ektedir.14
O nun tarihi, Yunan pragm atik tarihçilerinin etkilerinden uzaktır. A rap tarih
çisi [İbni H aldun], Yunan tarihçilerine nazaran deneyim ve bilgi bakım ın
dan daha zengindir. Yunan tarihçilerinin nazannda esas olan siyasal şekille
rin değişm esi yerine, İbni H aldun, kuram ına tem el olarak, İktisadî koşulla
rın değişm esini, göçebelikten yerleşik hayata ve köy hayatından kent haya
tına geçişi almaktadır. İbni H aldun'un bu kuram ı, hangi bilginlerin ve han
gi kitapların etkisiyle m eydana geldi? Bu, henüz, tam am ıyla bilinm iyor...
İbni H aldun'un kuram ı, diğer A rap tarihçilerini etkilem edi. Şurası dikkate
değerdir ki, İbni H aldun A rap olduğu halde, 'İslam U ygarlığı'nın bütün
M üslüm an dünyasının ortak m alı olduğunu iddia ed iy o r... İbni Haldun.
141
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A raplara 'uygarlığı tahrip edici bedeviler' gözüyle b a k m a k ta d ır..."15
"İbni H aldun, tarihsel alanda bir yöntem yaratm ış, bu yöntem de açık ve
gerçekten çoğu kesim de doğru çıkan görüşler ortaya k o y m u ştu r..."16
"İbni H aldun'un tarih yönünden ortaya koyduğu bakış açısı, gerçek bir b a
kış açısıdır. O, tarihe bölünm ez bir bütün olarak bakan, tarihi oluşturan ol
guları ve olayları inceleyip yan lışlan atm a yolunu düşünen ve bunu anlaşı
labilir göreceli (İzafî) bir bilim olarak yaratan ilk tarihçidir. İslam dünyasın
da, ne ilkçağlarda, ne O rtaçağ'da bu nitelikte bir tarihçi görülm üştür."17
Tâhâ Hüseyin, İbni Haldun'un "dâhi" kişilerden biri olduğunu yazıyor. "İçtimaî
felsefe"yi, ilk kez onun "bilimsel kalıba döktüğünü" ve onun için Arapların, "bu işi
ilk başaran biziz" diye övünebileceklerini savunuyor.18 Ve gene Tâhâ Hüseyin "ay
rı ayrı yollardan yürüm üş olsalar bile, İbni H aldun'la M ontesquieu'nün toplumsal
görüngüleri, tarihsel cebir (tarihsel determ inizm ) ilkesine bağlam akta birleştikleri
ni ve bu konuda, İbni Haldun'un, M ontesquieu'ye öncülük ettiği"ni açıklıyor.19
Türk A nsiklopedisi'ndeki değerlendirm esiyle Ziyaeddin Fm dıkoğlu da İbni
H aldun konusunda ilginç görüşler sergiler. İlerde üzerinde duracağım ız bu değer
lendirm enin bir bölününde Fm dıkoğlu şöyle diyor:
"Tarih ve sosyal olaylarda her çeşit ekonom ik etkene yer veren İbni H aldun,
köy ve kent yapılarına özgü ekonom ik bir düzen bulunduğuna dikkatim izi
çekm ektedir. Bu düşünce 20. yüzyıl sosyolojisinde iki sosyoloji kolu (köy
ve kent) ile uğraşan sosyologlarca Tunuslu tarihçiye [İbni Haldun'a] oriji
nallik ve hatta m odernlik niteliğinin verilm esini gerektirm iştir."20
142
" ... D ıştan bakılınca tarih, eski günlerden ve devletlerden, eski çağlarda ge
çen olaylardan haber veren bilim olm aktan öteye geçm ez. A ğızdan ağıza
geçen sözler, öyküler anlatılır. A nlatılanlardan özdeyişler çıkarılıp sergile
nir. Toplantı yerlerinde kalabalık belirdiği zam an bunlarla eğlendirilir d in
le y e n le r..."21
Yazarımız, bunu, tarihin dış yüzünde olan (fi zâhirihî) diye niteliyor, bu tür
tarihçiliğe de yüzeysel tarihçilik gözüyle bakıyor. A m a gerçek tarihçiliğin bu de
m ek olm adığım , tarihin bir de "iç yanı", derinliği bulunduğunu anlatıyor:
diyor. Y azarım ıza göre, gerçek tarihçilik budur, tarih alanında bu bakış açısından
yürüm edir. İbni H aldun, bunu, tarihin "içyüzü" ("ve fi bâtınihî") diye niteliyor.
Ziyaeddin Fındıkoğlu, İbni H aldun'un bu açıklam asını değerlendirirken şun
ları yazar:
"Sosyolojinin bilim ler arasında yer aldığı 19. yüzyıldan önceki dönem ler
de, tarihi aynı zam anda sosyoloji sayan düşünürlere rastlanm aktadır. Ö rne
ğin: Vico ve B acon bunlar arasındadır. İbni H aldun'un 19. yüzyılda B atı'da
H am m er tarafından tanıtılm asından sonra, A rap tarihçinin bu alandaki ön
cü görüşü yayılm ış bulunm aktadır. G erçekten tarihçiliği 'zahirî' ve 'batınî'
diye ikiye ayıran yazar (İbni H aldun), birinciyi öykücü, İkinciyi 'izahçı' ol
m akla niteliyor. Bu vasıf, 'bâtını' tarihçiyi, sosyal olayı illet ve nedenlerine
21 B kz. M u ka d d im e, c .l , s.64.
22 "H ik m et", "felsefe"den d ah a geniş kapsam lıdır.
143
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bağlam aya yöneltm ektedir. N itekim günüm üzde de sosyoloji ile bu anlam
da anlaşılan bir tarih arasında, sıkı bağlılıklar kurulm aktadır."23
144
"Tarih felsefesi, geçm işte neler olup bittiğini araştıran tarih bilim inden fark
lı olarak, geçm işte olup bitenlerin nedenlerini araştırır. Bu bakım dan tarih
felsefesi, tarihsel oluşum u içinde genel felsefe alanının üç büyük dünya gö
rüşüne göre sıralanır. M etafizik tarih felsefesi, bireyci tarih felsefesi, diya
lektik tarih felsefesi. M etafizik açıdan işlenen tarih felsefesine göre, insan
ların tarihi, Tanrı'nın iradesiyle yönetilm ektedir. Tanrı nasıl istem işse öyle
olm uştur, bundan sonra da öyle olacaktır. Temelde, m etafizikten başka bir
şey olm ayan bireyci tarih felsefesine göre, insanların tarihini büyük birey
ler, eş deyişle üstün düşünceler yönetm ektedir, bu büyük kişiler nasıl iste
m işlerse öyle olm uştur ve bundan sonra da öyle olacaktır. Ç ağdaş diyalek
tik felsefesine göreyse, tarihi, üretim ilişkileriyle belirlenen toplum lar y a
par. Toplum sal olayların nedenleri özdeksel [maddî] k oşullardır... Tarih
felsefesi, m etafizik ve bireyci açılardan işlenirken bile, çağdaş özdekçi
[m ateryalist] diyalektik anlayışın sezgisini taşım aktadır. Tarih felsefesinin
ve topum bilim in kurucusu sayılan A rap düşünürlerinden İbni H aldun'a
(1334-1406) göre, toplum sal olayların nedenini toplum un kendinde aram ak
gerekir. Tarih bilim iyle uğraşanları yanıltan şey, ulusların hal ve durum ları
nın değişm ekte olduklarını unutmaktır. D eğişm e, Tanrı'nın bütün varlıklar
için koyduğu bir yasadır. D oğasal verim , özdeksel bir değişm eden ibarettir.
Toplum lar da insanlar gibi doğar, gelişir ve ölürler. H üner ve sanayiin ge
lişm esi, toplum sal gelişm enin başında gelir. Hüner ve sanayiin gelişm esi,
... insanı düşünsel bilgilerle uğraşm aya yöneltir. Değer, em ekle belirlenir,
pazarda satılan buğdayda, iş ve em eğin değeri açıkça görünm ez ama, buğ
dayın değeri, onu elde etm ek için harcanan iş ve em eğin değeridir. Toplum
sal olayların tem eli, ek o n o m ik tir..."27
145
Youtube: Tanrı Mı Varmış
önerir. O ysa "dinsel çevreler", bu nedeni, kendi anlayışlarındaki "Tanrısal iş ve
hikm etlerde" aram ayı önerirler. G ene H ançerlioğlu'nun belirttiği gibi, İbni
H aldun'un tarih felsefesinde "toplum sal olayların" temeli "ekonomik"tir. İbni
Haldun anlayışında tem el etkenin "ekonom ik" olduğu görüşünü Ziyaeddin Fındı-
koğlu da paylaşıyor. A şağıda bu konu üzerinde ayrıca duracağız. Durum böyle
olunca İbni H aldun'un tarih felsefesini, m addî tem elin dışında düşünebilir miyiz?
İbni H aldun'un "tarih” anlayışının özelliği nereden ileri geliyor?
Ö zellikle iki şeyden ileri geliyor: B irincisi, "konu" olarak "toplum "u, "top
lum sal yaşam "ı alm ası İkincisi de getirdiği "yöntem "dir. Bu iki tem el öğe, onun
"yeni bilim " diye nitelediği ve haklı olarak kendisinden önce bilinenler arasında
hiçbir tarihçinin haberi olm adığını belirttiği bilim e (toplum bilim e) önem ve özel
lik kazandırıyor.
İbni H aldun, "yeni bilim "in konusunu şu sözle açıklıyor: "insana özgü 'üm
ran' ve insana özgü toplum "28 (H uve'l-um ranu'l-beşerî ve'l-ictim au'l-insanî'). Ya
zarım ız, "üm ran" sözcüğünü, "uygarlık" ve "toplum sal yaşam " anlam larında k u l
lanıyor.29 Tâhâ H üseyin, İbni H aldun'un, bağım sız (sui generis) bir bilim e, "top-
lum "u konu alan ilk düşünür olduğunu yazıyor.30 D aha önce aktardığım ız görüş
lerden de anlaşılacağı gibi, birçok yazar ve düşünür de Tâhâ H üseyin'in bu yar
gısını paylaşıyor.
İbni H aldun, "yeni bilim "in konusu olarak "toplum ”u alıyor ve bununla kal
m ıyor, toplum u etkileyen nedenler, etkenler üzerinde de duruyor. Çoğrafi etken,
doğal etken, politik etken ve en başta da ekonom ik etken. Tâhâ H üseyin de İbni
H aldun'a göre bu etkenlerin toplum u etkileyip değiştirdiğini yazarken, onun bu
alanda "din"e ve "metafiziğe" yer verm ediğini açıklar.31
İbni H aldun'un, kendisini anıtlaştıran yöntem inin ne olduğuna gelince:
İbni Haldun, bu yöntemini çok geniş ve örneklerle anlatır. Burada kısaca şunu
belirtelim ki, İbni Haldun yöntem inde en önem li olan üç şey: yansızlık, eleştiri, ve
toplum a, toplum un gelişm esine, değişm elere egem en olan yasaların bilinmesidir.
İbni H aldun, bu sonuncusunun hepsinden daha önemli olduğunu özellikle belirti
yor. Tarih alanında "yansız" olam ayan, "eleştiri"ye yer verm eyen ve hepsinden da
ha önem lisi, toplum yapılarını ve toplum yapılarına egem en yasaları bilm eyen ta
rihçinin "her zam an yanlışa ve yanılgıya" düşeceğini açıklıyor. İbni H aldun'un top
lum sal yasalarında Tâhâ Hüseyin'e göre, önem li şu üç yasa var: "N edensellik” ya
sası ("kanunu'l-illiyye"), "benzerlik" yasası ("kanunu'l-teşâbüh") ve "benzemezlik"
yasası ("kamınu'l-tebâyun").32 Tâhâ Hüseyin'in "benzemezlik" yasası diye anlattı
28 B kz. M u ka d d im e, c . l , s .123.
29 "Ü m ran" sö zcüğü için bkz. M uka d d em e, c . l , 8 no'lu not.
30 B kz. F elsefetu İb n i H a ld u n E l Ictim a iyye, s.58.
31 B kz. A ynı kitap, s.45.
32 B kz. F elsefetu İb n i H aldun E l İctim a iyye, s.40-47.
146
İbni H aldun, toplum sal yaşam ı "zorunlu" sayar. N eden zorunlu saydığını
uzun uzun anlatır. Bu konudaki görüşlerini tanıtlayan örnekler sıralar. "İnsanın
*
besinini tek başına elde etm eye gücü y etm e z ..." diyerek başladığı açıklam asının
sonunda, ekonom ik nedenlerin, "toplum sal yaşam "ın vazgeçilem ezliğinde en b ü
yük rolü oynadığını ortaya koyar. H atta "toplum sal yaşam ı", ekonom iye dayan
dırır da denebilir. Çünkü ekonom iyi tem el etken olarak işler. Sonra dünyanın an
cak "toplum la bayındır durum a" getirilebileceğini, toplum olm adan doğanın d e
ğiştirilip yaşanır biçim e sokulam ayacağını belirtir. C oğrafya çevresi ve iklim ko
şulları üzerinde de durarak, toplum ları, çeşitli toplum birim lerini ve biçim lerini
bu açıdan da inceler. Çeşitli etkileri açıklar, sonuçlar çıkarır. Ayrı bir ana bölü
m ün çeşitli bölüm lerinde insan ilişkilerini, aile, boy, kabile ilişiklerini, kısaca
"toplum sal yapı"lan, bu arada değerleri, kuralları, gelenek ve görenekleri, alış
kanlıkları yani "kültürel y a p ı'y ı, gene bu arada ve ayrı ayrı bölüm lerde değişik
yönetim leri, egem enlik evrelerini, politik gelişm eleri ve böylece "siyasal ya-
pı"ları ele alıp geniş ve ilgi çekici açıklam alarda bulunur. Toplum u anlatır, top-
lum -devlet ilişkisini anlatır. Toplum ve devlet yaşam ındaki gelişm eleri ve değiş
m eleri anlatır. Toplum u ilgilendiren ne varsa söz konusu eder. Ç ünkü eğildiği
"yeni bilim "in konusu "toplum "dur, bölüm leri, sorunları (ve m esailuhu) da top
lum sal sorunlardır. İbni H aldun, hangi konudan söz ediyorsa "toplum u"u ve "üm
ran"! (toplum sal yaşam ve uygarlık) ilgilendirdiği için söz ediyor. İbni H aldun,
toplum psikolojisine ve toplum ya da topluluk üyelerini birbirine bağlayan bağ
lara, örneğin kabilelerdeki "kan bağı"na, yakınlık-akrabalık ilişkilerine, dayanış
m ayı sağlayan etkenlere, "topluluk"ların gücüne ve bu güçlerle elde edilen so
nuçlara da çok önem verir. Bu alanda kullandığı ve düşünürlerin üzerinde durup
çeşitli yorum lar yaptıkları "el asabiyye" ya da "asabiyet"33 sözcüğü vardır ki, bu
sözcük, toplum ve devlet gelişm eleriyle ilgili bölüm lerde sık sık geçer.
147
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Toplum ların G eçirdikleri Dönem ler, Evreler
"Asabiyetle donatılm ış ilk kavim ler, hayatları boyunca bazı tavırlar gösterir
ler. B unlar ilk defa, zuhur ve zafer tavrı yaşarlar. Siyasal lider ve ahlak bera
berliği, bu zaferin tem el nedenidir. Sonra ’infırad' devri başlar. Lider ve çev
resindekiler kütleden ayrılırlar. Ve ferağ hali yaşarlar. Şimdi durgunluk zam a
nıdır. Egemenliği elde bulunduranlar, zuhur ve zafer devrinin çocuklarıdır.
Asabiyetleri, gerginliğini kaybetm ek üzeredir. Fakat gene de güçlü dönem in
hatıralarını anarlar. Sonunda israf dönem i başlayacak, bir başka asabiyet sa
hibi kavim zuhur edecektir. Egem enlikler nöbet değiştirecektir."36
148
"A slında toplum sal bilim lerde yapılan her sınıflam a eksik ve hatalı olm aya
mahkûm dur. Çünkü her düşünürün ya da toplum sal bilim cinin m odeli, az
ya da çok, öbürlerinden farklı öğeler taşır. Öğretici ve çözüm leyici am aç
larla yapılan sınıflam alar ise, bu farklılıkları genellikle ihmal eder. A slında
yapılan sınıflam alar da birbirini tu tm az... Yapılan her sınıflam a, sınıflam a
yı yapan kişinin am acına, görüşüne ve yaklaşım ına göre değişm ektedir. Bu
nedenle, biz de bu çalışm ada, şim diye kadar yapılm ış olan bazı sınıflam a
lardan çok daha farklı olm ayan bir sınıflam ayı ortaya koyduk. Pek doğal
olarak bizim sınıflam am ız da yukarda, sınıflam aların getirdikleri sakıncılar
olarak sayılan bütün sakıncaları ve m uhtem elen bazı ilâveleri beraberinde
taşım aktadır."39
37 D eğişiklikleri görm ek ve karşılaştırm ak için bkz. S orokin, B ir B unalım Ç ağında Toplum F elsefele
ri, çeviren: M ete Tunçay, Bilgi Yayınları, A nkara, 1972; E m re K ongar, Toplum sal D eğişm e, Bilgi
Yayınları, A nkara 1972; P rof Şazi K ösem ihal, Sosyoloji Tarihi, R em zi K itabevi, İstanbul, 1974.
38 B kz. E m re K ongar, T oplum sal D eğ işm e, s.34.
39 B kz. a g e, s.53.
149
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Şim di düşünün, İbni Haldun için "görüşü, organizm cı görüştür" deniyor. İbni
H aldun'dan aldığı alıntıyı, kitabına koyduğu bölüm e bakılırsa, Em re K ongar da
aynı eğilim de.40 Yani o da yazarım ızı "organizm acı” kuram cılar arasına koyuyor.
İyi am a, İbni H aldun'u başka kuram cılar arasında gösterenler de var, ona ne di
yeceğiz? Sözgelim i: "Taklit" konusundaki düşüncelerinden dolayı G. Tarde'a
benzetenler var, ”ırk"larla ilgili görüşlerinden dolayı G obineau'ya benzetenler
var, coğrafya çevresinin ve iklim lerin etkilerine ilişkin görüşleri dolayısıyla
"coğrafyacı görüş" te olanlara benzetenler var, bundan ve "nedenselliğe" ilişkin
görüşlerinden dolayı M ontesquieu'ye benzetenler ve "A rapların M entesquieu'sü"
diye niteleyenler var. D aha başka düşünürlere, kuram cılara benzetenler ve bu
arada ”M arx”ın görüşünün öncülü olduğunu söyleyenler var. B aşlangıçta aktar
dığım ız yazarlarda da bu, açıkça görülür. Ö yleyse, İbni H aldun'u bir bütün ola
rak ele alıp değerlendirm eden, tarihte toplum bilim de "organizm acı" diye nitele
m ek olası mı? "O rganizm acı görüş"te olanlardan birini, en ünlülerinden birini
alıp karşılaştıralım kısaca:
Ö rneğin, A lm an düşünürü, O sw ald Spengler (1880-1936): A lm an faşizm inin
teorik öncülerinden biri. O rtaya koyduğu tarih felsefesini açıklayan yapıtı, A l
m anya'nın Birinci D ünya Savaşı yenilgisinden hem en sonra yayınlanm ış, em per
yalizm in ideologları arasında hayli ilgi görmüştür.
N e diyor Spengler? Em re K ongar'ın kitabında şöyle açıklanır:
"Spengler de, kültürleri organizm alar olarak görür. 'Tarih, bu organizm ala
rın ortak biyografisidir. H er kültürün çocukluğu, gençliği, erginliği ve yaş
lılığı vardır. H er kültür kendi uygarlığını yaratır. U ygarlık, kültürel organiz
m aların son aşam ada ortaya koydukları bir olgudur. Uygarlık aşam ası, koz
m opolit kentleşm e, bilim sellik, halkın kitleleşm esi ile belirlenir. İlk aşam a
lardaysa kan bağlılığı ve topluluk (cem aat) havası egem endir. Uygarlıklar,
ölm eden önce ikinci bir dinsel aşam a geçirirler. Eski R om a yönünden H ıris
tiyanlık bunun örneğidir."41
150
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ki toplum sal yaşam a, "um ran"a göre değişen yansım alar olarak görür. İbni
H aldun, "bağım sız", "eşsiz" kültürler tanım az. Ve İbni H aldun'un, gerek toplum
ve gerek devlet yaşam ım insan yaşam ına benzetm esi, "doğm a, erginleşm e, yaş
lanm a ve ölm e" gibi dönem lere ayırm ası, gene Spengler ve benzeri organizm a-
cılardan farklıdır. Çünkü İbni H aldun'a göre, yalnızca "yaşlanm a" dönem inde d e
ğil, "her an" oluş (kev) ve çözülüş (fesad) vardır. D eğişm e ve yenileşm e her an
söz konusudur. B ir başka deyişle ona göre çözülen ve ölen bir şeyde aynı zam an
da "doğm a"da vardır. İbni H aldun, her şeyin her an "değiştiğini" yeri geldikçe
vurgular. "D oğm a, gelişm e, erginleşm e, yaşlanm a, ölüm" gibi evrelerden söz et
m esi de, her şeyin, bu arada toplum un ve devletin de durum değiştirdiklerini an
latm ak içindir. Çünkü İbni H aldun'a göre her şey birbirine bağlıdır ve her şey
"sürekli" durum değiştirir. O nun için bu "değişm eleri" göz önünde tutm ayan ta
rihçinin yanılgıya düşeceğini açıklar. O nun için "süreç" ("vetîre") sözcüğünü
kullanır. İbni H aldun'da evrim ci düşünce de vardır. "D üşünen insan"a değin n a
sıl gelindiğini uzun uzun anlatır. Ve İbni H aldun, Spengler gibi "kaderci"değildir.
T üm bunlardan sonra, onu, Spengler'le aynı sıraya koym ak doğru olabilir mi? Ya
da öteki "organizm acı" düşünürlerle? Y ineleyeyim : Arada büyük ölçüde benzer
likler var; am a çok daha büyük ölçüde farklar da var. U nutulm am ası gereken bir
şey daha var: İbni H aldun "dönem ler" ("tavır"lar) ile ilgili görüşünü, inceleyebil
diği toplum yapılarındaki gözlem lerine dayanarak ortaya atıp işlem iştir. İbni
H aldun'u değerlendirirken bunu da göz önünde tum ak gerekir.
H ançerlioğlu şunları yazar:
"İslam bilgini İbni H aldun'a göre bu (toplumsal gelişm enin durm ası anlam ın
daki) çökme, hiçbir toplum un kaçınam ayacağı genel yasadır. M etafiziğin,
gözlem lediği bu o lg u y u ... Kari M arx bilim sel olarak çözümlemiştir: Bir top
lum, üretim güçleriyle üretim ilişkilerinin birbirine uygunluğu halinde gelişir,
üretim ilişkileri, üretim güçlerinin gelişm esine engel olm aya başlayınca çök
m e ve üretim güçlerinin gelişm esine uygun yeni üretim ilişkilerinin kurula
cağı üstün düzeyde bir sosyo-ekonom ik biçimlenmeye dönüşme kaçınılm ız-
dır. Ü retim ilişiklerinin, üretim güçlerinin gelişmesine sürekli olarak destek
olacağı bir toplum da, örneğin sosyalizmde, durma ve çökm e olm az."42
"[İbni H aldun'a göre:) Toplum genel niteliğiyle bir ırm ağa benzetilebilir.
Yatağı hiçbir zam an kurum ayan bir ırm ağa. K esintisiz yenileşerek akıp git
4 2 O rh an H an çerlio ğ lu , F elsefe A n siklo p ed isi, "D eclin" m addesi, R em zi K itabevi, İstanbul, 1976,
s.274.
151
Youtube: Tanrı Mı Varmış
tikten sonra denize her dökülüşünde yeni olarak dökülen bir ırm ağa. Bu ır
m ak, çölden ya da kırsal bir kesim den çıkar. Yatağında ilerlerken tepelere
rastlar ve eğilm ek zorunda kalır. Yengi ve yenilgi dönem leri budur işte. Ir
m ak, tepeleri geçm eyi başardığında doğrultusunda çok daha güçlü olarak
akışını sürdürür. İşte tam bu sırada, kentsel yaşam ın çeşitli iş ve uğraşları
nın doğum sancısını çekm ektedir toplum . Irm ak ilerler, am a bir gün işin so
nuna gelir, akışını yavaşlatır, sonunda durur. O sırada da deniz yutar ırm a
ğın sularını. A m a denize dökülenleri, [aynı ırm ağın yatağında] yeni sular
izler ve her zam an 'yeni' sular akar."43
K ısacası: İbni H aldun'a göre, bir toplum un "yok olm ası", sanıldığı anlam da
bir yok olm a değildir, "denize dökülm e"dir. H er dökülüşte "yenileşerek". K uşku
suz, gerçek çözüm , Kari M arx'ın getirdiği öğretiyle gerçekleşm iştir. A ncak, İbni
H aldun'u da iyi anlam ak gerek.
152
Dikkat edilirse düşünürüm üzün konuyla ilgili olarak verdiği öm ek, çok ilginç
tir. "Fetih"ler için "temel neden"in "ekonomik" olduğu açık seçik görülüyor. Bura
da "din" de kullanılıyor, ama "yardımcı" ve "kışkırtma" ("teşvik") aracı olarak kul
lanılıyor. Ekonom ik olanakları sağlam ak için kullanılıyor. Halkı daha çok coştur
mak için. Bundan öteye gitm iyor "din" etkeni. "Tanrı da sizin şuraya buraya saldı
rıp olanaklar elde etmenizi istiyor. Sizi başarılı kılacağına da söz veriyor. Başka
toplum lardan 'miras" olarak alacağınız topraklar vardır. Tanrı bunu Kur'an'da açık
lamıştır. Haydi koşun, koşun da yeni topraklar elde edin, güçlenin. Yoksa bu Hicaz
yöresinde güçlenem eyecek, aç kalacaksınız. G özünüzü açın, durmayın!.." dem ek
isteniyor. Ömer'in devlet politikasının ne olduğu açıkça görülüyor burada.
İbni H aldun bu örneği verdikten sonra açıklam asını şöye sürdürüyor:
"Bu durum u, Yemen hüküm darları, H im yerliler gibi eski A raplarda da gö
rüp, üzerinde düşünebilirsin. B unlar bir kezinde Yemen'den B atı'ya doğru,
bir başka kez, Irak'a ve H indistan'a doğru nasıl akınlar yaptılar düşün! Top
lum lar içinde A raplardan başka hiçbir toplum da bu denlisi görülm em iştir.
Batı'daki [B erber topluluklarından] M ülessim ler'in durum u da öyledir.
B unlar da devlet ve egem enlik girişim inde bulununca, Sudan yöresindeki
birinci bölgede bulunan dolaşım yerlerinden kalkarak, Endülüs [İspanya]
illerindeki 5. ve 6. bölgelere değin tırm anm ışlardır. Hem de hiçbir taşıyıcı
araç olm aksızın.
153
İbni H aldun'un dem ek istediği açıktır: B ir devlet ve egem enlik kurulurken de,
devlet ve egem enliği ayakta tutm a, güçlü kılm a çabalan gösterilirken de, tem el
am aç, ekonom iktir. D evlet politikası, kurulurken de, yaşatılırken de bu tem el
am aca dayalı olarak yürütülür.
A ncak, İbni H aldun'un her konuda olduğu gibi bu konudaki görüşleri de bi
reysel değil, toplum saldır. Yani bireyden çok, toplum ve topluluk önem lidir. İb
ni H aldun için.
Bu nedenle düşünürüm üz, ister "kabile" düzeninde, ister "devlet" aşam asında
olsun, egem enlik için "topluluk gücü"nü ilk koşul görüyor. Bu am açla da "kan
bağı", yakınlık, akrabalık bağı, aile, boy, kabile, topluluk gücü, topluluk, inanç
birliği, ruh birliği, dayanışm a, karşılıklı yüküm lülükler ve sorum luluklar yüklen
m e gibi anlam lara gelen ve topluluktan topluluğa, düzenden düzene, ortam dan
ortam a değişen "el asabiyye" ya da "asabiyet" diye bir şey işler ve buna çok
önem verir. D evlet kurulurken de, yaşatılırken de bunun çok önem li olduğunu
anlatır. Art arda gelen birçok bölüm ler içinde ve geniş açıklam alarla dile getirir
bu yoldaki görüşlerini.
İbni H aldun, bir devlet ve egem enliğin yaşam ası için "erdem li olm a"yı da k a
çınılm az bir koşul sayar. Ö zellikle devletin başındakilerin ve devlet politikasıyla
uğraşan yetkililerin "kesinlikle erdem li olm aları gerektiği"ni savunur. "Er-
dem "ierin başında da "adelet"e yer verir. H alka zulm etm ekten titizce sakm ılm a-
sını, halka altından kalkam ayacağı yükler, vergiler yüklem em eyi öğütler. Tersi
ne davrananların egem enliklerinin öm ürlü olam ayacağını söyler. H atta devlet ve
egem enliği kurm a girişim inde bulunurken bile bu tür erdem lerin gerekli olduğu
nu, bu erdem leri taşım ayanlara halkın değer verm eyeceğini yazar. Sonra devle
tin halkın "yarar"ı için, yani bu savla kurulduğunu, böyleyken, "zulüm ", haksız
lık gibi halkın zararına olan şeyler geçerli kılınırsa, kuruluş am acına ve savm a
ters bir durum ortaya çıkacağını, bunun da egem enlerin varlıklarını sürdürm ele
rine engel olacağını açıklar. İbni H aldun, devlet ve hüküm et biçim inden çok, bu
"erdem "lere ("fazilet", "hilalu'lhayr") hepsinin başında da "adalet"e ve özellikle
"vergi adaleti"ne önem verir. B unlardan uzaklaşm ayı, "çöküş" nedenlerinin
önem lileri arasında sayar.
İbni H aldun'un "devlet ve hüküm et biçim i" konusundaki görüşlerine ikinci
ciltte değineceğiz.
45 B kz. ay n ı bölüm .
154
"Felsefeciler, peygam berlik kurum unu, akıl kanıtıyla tanıtlam aya yöneldik
leri zam an, savlarını, bu kanıta [bir düzenleyici bulunm ası gerektiği kanıtı
na] dayandırırlar. Böyle bir eklem e yaparlar, Peygam berliğin insanlara ö z
gü doğal bir şey olduğunu da eklerler. Sözünü ettiğim iz kanıta başvurarak
sonuca ulaşırlar. 'İnsanlık için bir düzenleyici hakem gereklidir' diye yola
çıkarlar, sonra şöyle derler: 'Bu düzenleyicinin yargısı, Tanrı katından gel
diği varsayılan bir şeriat ile [bir din ile] oluşur. O şeriatı, insanlardan biri
getirir. G etiren kişinin, insanlar arasında sivrilm iş biri olm ası gerekir. Tan
rının kılavuzluğuyla sivrilm iş biri. Böyle biri olm alıdır ki, halkın teslim ol
m ası ve kabul etm esi gerçekleşebilsin. Böyle olm alıdır ki, insanların içinde
ve üzerinde kurulan egem enlik, karşı konulm adan ve kargaşaya uğram adan
yerleşebilsin.'
"Bu açıklam adan açıkça anlaşılır ki, felsefeciler, Peygam berlik kurum unun
gerekliliğini tanıtlarken yanlışa düşüyorlar. Ve şu bir gerçek ki, P eygam ber
lik kurum u, akla dayalı bir şey değildir. Onu bildiren, duyuran dindir sade
c e ..." 46
"D insel çağrı, topluluk gücüne dayanm adan, sonucu ulaşam az. Nedeni: d a
ha önce de belirttiğim iz gibi, kam unun yöneltildiği her işin, her girişim in,
155
Youtube: Tanrı Mı Varmış
sonuca ulaşabilm esi için, kesinlikle bir yakınlık bağının, topluluk gücünün
desteğinde olm ası gerekir. D aha önce de sözü geçen sağlam bir hadiste Pey
gam ber şöyle der: 'Tanrı, toplum unun desteğinde bulunm ayan hiçbir P ey
gam ber gönderm em iştir.'"47
"Tann'nın kitabı, siyaset bilim lerinin her türlüsünü, tüm bölümleriyle birlikte
ve düşünen kim senin artık başkasına gereksinm e duym ayacağı ölçüde içine
almıştır. Bu kitabın toplum yönetim i için anlattığı hükümler, düşünen herke
156
"İkinci kısım ise, Pakistan'da İslam i hüküm eti teessüs ettirm ek için sarfedi-
len gayretli çalışm aları ve bu hususta ileri sürülen am elî çalışm a sistem le
rini etraflı bir şekilde anlatır."49
K ısacası: Ç ağım ızda bile "ille de şeriat düzeni olsun" diyenler eksik değildir.
B una karşılık İbni H aldun, ta 14. yüzyılda, hem de "kadılık" eden bir kişi olarak:
"Hayır, devlet için, ille de şeriat gerekli değildir!" diyebiliyordu.
"Peygam berlik kurum unu" insanlığın yaşam ı için zorunlu görm em ek, "din,
kabile gücüyle gerçekleştirilebilm iştir, kabilesinin gücü olm asaydı Peygam ber
başarılı olam ayacaktı, bu güç olm asaydı hiç bir Peygam ber başarılı olam azdı”
dem ek, "şeriat"ın, devlet kurm ak ve halkı yönetm ek için "şart" olm adığını söy
le m e k ... Bütün bunlar, özellikle İbni H aldun'un yaşadığı dönem ler için birer
"devrim " niteliğini taşır.
B ununla birlikte İbni H aldun, yaşadığı ortam ın özellikleri ve hoşgörüsüzlük
ler dolayısıyla, düşüncelerinden "ödün" verm e gereğini duym uştur zam an zaman.
"Ödün" verm ek zorunda kalmıştır. Sözgelimi: Peygam berliği, "kâhinliği", "bü-
y u 'y ü anlatırken, ödün verdiği açıkça görülür. G erçi bu konulan anlatırken, gene
büyük yüreklilik isteyen açıklam alarda bulunm am ış değil. Örneğin: Peygam ber
leri, kâhinleri, büyücüleri anlatırken, hepsini aynı sırada gösterir, yalnız Peygam
157
Youtube: Tanrı Mı Varmış
berlerin "derece"lerinin biraz daha yüksek olduğunu söyler. Bu bile, cesaret işidir.
A ncak, gene de görüşlerini tam açıklayam adığı ve ödün verdiği seziliyor.
Tâhâ Hüseyin, İbni Haldun'un, İbni Rüşd gibi, "felsefe"yle "din"i birleştirme
çabasını gösterdiğini yazar.50 Ama, bence, Tâhâ Hüseyin'in bu görüşü doğru değil
dir. İbni H aldun, kimi zam an "ayet"lere ve "hadis"lere de yer veriyor, yorum lar ve
açıklam alarda bulunuyor. Ancak, bunları iki am açla yapıyor: birincisi, dinsel veri
lerden yararlanıp görüşlerini dinsel çevrelere de aktarmak. İkincisi, baskılar ve din
sel yönden suçlam alar karşısında, biraz olsun kendisini savunabilmek.
B ununla birlikte T âhâ H üseyin de, İbni H aldun'un bilinen nitelikte "dinsel bir
inanır" olm adığı görüşündedir. H atta, "Ne İbni Haldun, ne de bir başka İslam dü
şünürü, herkesin anladığı biçim de tanrısal gerçeğe inanır"51 biçim inde açıklıyor
görüşünü.
Sözün özü şu ki, bir toplum bilim ci, özgür düşünceli bir bilim adam ı, "din"
olayına nasıl bakıyorsa, İbni H aldun da öyle bakıyor. Ü stelik, İbni H aldun, her
hangi bir toplum bilim ci ve bilim adam ından da "din"i daha iyi biliyor. Tüm "İs-
lami bilim dalları"nı çok iyi okuyup öğrenm iş, derinlem esine incelem iş, bunun
la da kalm am ış, dinleri karşılaştırm ış, çeşitli inançlar üzerinde durm uş, araştır
m alar yapm ış bir düşünürdür. O nun için ne söylüyorsa, bilerek söylüyor. A çıkla
m aları son derece yansız ve gerçekçidir.
K endisinin yazdığı ve "Tarih"inin sonuna eklediği bir kitap var. K itabın adı:
"E 't-Ta'rîf Bibni H aldun ve Rihletihi G arben ve Şarken ("İbni H aldun'u ve B atı
ya, D oğuya G ezilerini A nlatır"). Bu kitap, M uham m ed Tavit Tanci’nin düzeltm e
leriyle ve çok değerli notlarıyla, şim diye dek yayınlanm ış olanlar içinde en doğ
ru, üstelik açıklam alı biçim de 1951 'de, K ahire'de basılıp yayınlanm ıştır. Elbette
ki, A rapça olarak. İşte düşünürüm üzün yaşam öyküsünü bu kaynaktan aktaraca
ğız. Z aten başvurabileceğim iz başka da tem el kaynak yok. Tüm dünya, onu, bu
kendi kitabıyla tanımıştır.
Asıl adı: A bdurrahm an. "Ebu Zeyd" (Z eyd'in babası) diye de anılır. "Veliy-
yuddin" diye anıldığı, "E't-Tunusî" (T unuslu) diye çağrıldığı da olur. A m a d a
ha çok "İbni H aldun" (H aldun'un oğlu) diye bilinir. O ysa babasının adı
"H aldun" değildir, "M uham m ed"dir. "H aldun", atalarından birinin adıdır. K en
disi, H aldun'dan kendisine dek şöyle bir sıralam a yapılabileceğini söylüyor:
H aldun oğlu A bdurrahm an oğlu İbrahim oğlu M uham m ed oğlu C âbir oğlu M u-
158
Ö ğrenim i
İbni H aldun'un ilköğrenim i, babasının yanında, babasından ders alarak başladı.
Sonra K ur'an okum ada ve Kur'an tekniğinde uzm anlaşm ak için bu konuda uzman
kişi olan Bural oğlu Sa'd oğlu M uham m ed Ebu Abdillahi'l-Ensarî'den ders aldı.
Kur'an’ı ezberledi, ünlü "yedi kıraat" üzerine Kur'an okum a becerisini kazandı. "İf-
rad" yani bir "kıraat" üzerine ve "cem" yani "yedi ya da on kıraat biçimlerini bir
leştirerek" 21 kez Kur'an'ı "hatmetti", yani baştan sona okudu, (s. 15.) Sonra bir
"hatim" de, "on kurra"dan biri olan Ya’kub "rivayeti" üzerine ve Ya’kub’dan "iki ri-
v a y e fi birleştirerek yaptı. Sonra Şatıbî'nin "kıraat" konusundaki iki kasidesini Lâ-
m iyye (Teyh) ve Raiyye (Akîle) adlı kasidelerini öğrenip hocasına kontrol ettirdi
ve hocası da ona, kendi hocası Patem alı (Batem î) Ebu'l-A bbas'tan aldığı bilgileri
verdi. Ve daha başka hocalardan öğrendiklerini de öğretti İbni Haldun'a.
Ve böylece İbni H aldun, "kıraat" (K ur’an ve K ur'an okum a tekniği) konusun
da gerekli uzm anlığı elde etm iş oldu. (s. 16.)
159
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sonra İbni M âlik'in dilbilgisine ("nahv"e ) ilişkin Kitabu't-Teshîl, İbni Ha-
cib'in "fıkıh"a ilişkin M uhtasarru'l-F ikhî adlı kitapları ve başka birçok kitaplar
okudu, (s. 16-17.) İbni H aldun, "bu iki kitabın ezberini bitirem edim !" diyor,
(s. 17.) D em ek ki, okuduğu kitapları ezberliyordu, ya da ezberlem eye çalışıyor
du. Bu arada A rap dilini, bu dille ilgili çeşitli uzm anlık dallarını, gerek babasın
dan, gerek Tunus'taki hocalarından çok iyi biçim de öğrenm eye çabalıyordu. Bu
alandaki hocaları arasında A rap dilbilgisinde ("nahv"de) büyük hoca ("im am ")
sayılan E 'ş-Şeyh Ebu A bdillah M uham m ed İbni'l-A rabî El K hasayirî, Şevvaş oğ
lu Ebu A bdillah M uham m ed E'z-Zerzâlî, K assar oğlu Ebu'l-A bbas A hm ed,
"A rap dil ve edebiyatının büyük üstadı" diye nitelenen Bahr oğlu Ebu A bdillah
M uham m ed de vardı. Bu sonuncusu, şiir ezberlem esini öğütleyince birtakım şi
ir kitaplarını olduğu gibi ezberledi, (s. 17-18.)
Sonra Tunus'ta "hadisçilerin önderi" sayılan Sultan oğlu C âbir oğlu Şem süd-
din Ebu A bdillah M uham m ed El K eysî'nin verdiği hadis derslerine devam etti.
Ü nlü hadisçi H accac oğlu M üslim ’in yine ünlü e's-Sahîh adlı kitabını İm am M â
lik'in M uvatta adlı kitabını tüm üyle okuyup bu hocaya dinletti. ("M üslim 'in kita
bından çok az bir yer kalm ıştı" diyor. Bkz. s. 18.) Bu hocadan, önce hadis konu
sunda "icazet" aldı. ("D iplom a" gibi.) Sonra A rapça ve "fıkıh" (İslâm H ukuku)
konularında birçok kitap okuduktan sonra "genel icazet" aldı ("İcazetun âm m e").
El K eysî'nin program ı içinde adları geçen birçok hadisçilerden hadisler edindi.
T unus'ta bulunan bu hadisçilerin en ünlülerinden biri de G am m az oğlu E bu’l Ab-
bas A hm et el K harcî idi.
"Fıkıh" konusunda da birçok hocalardan ders aldı. Bunların arasında şu hoca
lar vardı: A bdullah oğlu Ebu A bdillah M uham m ed El Ceyânî, E bu'l-K âsım Mu-
ham m ed'l-K asîr, A bdüsselâm oğlu K adı E bu A bdillah M uham m ed. B ir kez de bu
sonuncu hocadan "icazet" aldı. (s. 19.) D aha birçok hadisçi ve fıkıhçılardan ya
rarlanm a yoluna gitti ve yeniden icazet aldı. B irçok hadis kitaplarını olduğu gibi
ezberledi. Bu arada yine K ur'an ve K ur'an tekniği konularında derinleşm e çaba
larını gösterdi, (s.20.) Sonra bu konuda da bir "icazet" aldı, (s.21.) Hocaları ara
sında "aklî bilim ler"de ileri olanlar da vardı. Örneğin: İbrahim oğlu Ebu A bdil
lah M uham m ed El Âbilî. Bu hocadan tem el bilimler, m antık, felsefe bilim leri ve
benzeri dallarda ders aldı, (s.22.) Yazı ve "hitabet" konularında da, uzm an kişi
lerden yararlandı ve bu konuda da uzm anlaşm aya çalıştı.
160
161
"K uraklık olan bir ülkeye yağm urun gelişi gibi oldu gelişin.
"U ğur kuşu gibi geldin, hoş geldin, safa geldin." (s.82.)
162
163
164
165
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
GÜNCEL KONULAR
169
Youtube: Tanrı Mı Varmış
lam "ın aslında ne olduğu ve ne olm adığı kitlelerce iyice anlaşılıncaya dek süre
cektir bu "yorum"lar. A m a İslam ı bu tür "sevimli" gösterm e çabalarının bir şeye
yaram adığı ortada.
Evet "im anın altı şartı", Y ahudilikten geçm edir.1
İslam kelam ında ünlü "B ed'ü'l-Em âlî"nin dördüncü beytini aynen dilim ize
çeviriyorum :
- "(Tanrı) hayrı (hayırlı olanı) da, çirkin olan şerri de diler. A m a yalnızca hiç
olm am ası gereken (kâfirliği) hoşgörm ez."
Yani insan için yararlı olsun, zararlı olsun, güzel olsun, çirkin olsun her şeyi
diler Tanrı. Ve her şey O 'nun dilem esiyle olur. A m a O, yine de kulunun kâfir o l
m asını hoş karşılam az.2
H anefilik m ezhebinin kurucusu Ebu H anife (699-767) de ünlü "el Fıkhu'l-Ek-
ber"inde çok açık seçik olarak, "her şeyin Tanrısal K A ZA ve K A D E R çerçeve
sinde planlanıp gerçekleştiğini" anlatır.3 Ayrıca "kader"in, "kaza"m n değişm eye
ceğini de savunur. (Bkz. Aynı yer.) M âturîdîlik m ezhebinin kurucusu İm am Ebu
M ansur el M âturîdî (ölm. 944) de, "kader"e karşı çıkan M utezile m ezhebinden
olanları, bu görüşlerinden dolayı son derece kınar.4
D iyanet İşleri eski başkanlarından - k i İslam cı hareketin de kurucuları arasın
d a d ır-A h m e t H am di A kseki (1887-1951) "kader ne dem ektir?" sorusuna şu kar
şılığı verir: "İm anın esas tem elinden biri de "kadere iman'dır. Yüce T ann'nın,
başlangıçsızlıktan sonsuza değin olacak şeylerin, zam anını, yerini, niteliğini,
özelliklerini, kısacası: ne biçim de ve ne zam an olacaklarsa onların hepsini ezel
de, yani daha onlar m eydanda yokken bilip o biçim de sınırlarını koym asına ve
takdir buyurm uş olm asına K A D ER d e n ir..." 5 "Zam anı gelince, her şeyi, Tan-
n 'n ın kaderde belirlediğine uygun olarak yapıp ortaya koym asına da K A ZA d e
nir."6 A kseki, "kader"i ve "kaza"yı anlatırken İslam ı da kurtarm a çabası gösterir;
am a yorum larının tüm üyle zorlam alı olduğu gözden kaçmaz.
Ve "kader değişm ez, değiştirilem ez" (el m ukadder lâ yuğayyer) İslam da, üze
rinde birleşi len bir inançtır.
İşte asıl "felaket" de bu değil mi?
Yüzyıl
19 A ğustos 1990, yıl 1, sayı 3
170
171
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Buna göre, "Rabb" yani Efendi Tanrı, A BD 'nin savaş uçaklarını daha zararsız
buluyor! K âbe'nin üzerinden "kuş"lann uçm asına izin verm ezken, söz konusu
uçaklara izin veriyor oluşu, başka türlü açıklanabilir mi?
K ur'an'ın "Efendi Tanrı"sı, birkaç ayette, "M ekke'yi insanlara güvenlikli bir
kent, K âbe'yi de güvenlikli bir ev" olarak açıkça duyurduğu halde; sonradan bun
dan dönm üş, M üslüm anlara, burada da savaşm alarını buyurm uştur. T üm üyle "te
rör" estiren ayetlerle dolu olan Tevbe Suresi'nin, "Kılıç Ayeti" diye ünlü ayetin
de şöyle denir:
- "Saygınlığı olan aylar çıkınca, putataparları bulduğunuz yerde ö ld ü rü n ..."
(Bkz. Tevbe Suresi, ayet 5.)
"K âbe"nin, Sâbiîlik dini inanırları, bir başka anlatım la "yıldızlara tapanlar"
eliyle bir "güneş tapmağı" olarak, yapıldığını artık bilebiliyoruz.
"Din Bu" adlı kitapta, Tahsin M ayatepek Raporu nedeniyle bu konu üzerinde
de geniş çapta durm aya çalıştım . İnanırları K âbe'yi bir "güvenlik alanı" görm ek
isteyegelm işlerdir. Ticaret ilişkileri için de önem li ve gerekliydi bu. "Kâbe'deki
saygınlığı" İslam da kabul etm iş ya da kabul etm ek zorunda kalmıştır. A m a işine
geldiği sü rece... İlginçtir ki "kutsal bölgede savaş yasağı"nı, hep M üslüm anlar
bozm uş ve kim i zam an, K âbe'yi yıkıntılar içinde bırakm ışlardır savaşırken.
{Tecrîd'in altıncı cildinin başlarına bkz.)
2 B kz. B u h ârî, e's-Sahîh, K itabu F edâili'l-M edine/9; Tecrîd, hadis no. 890.
3 B kz. B u h ârî, e's-S ahîh, K itabu F edâili'l-M edine/9; Tecrîd, hadis no. 891.
172
Yüzyıl
26 A ğustos 1990, yıl 1, sayı 4
4 B uhârî, e's-S a h îh , K itabu F edâili'l-M edine/9; Tecrîd, hadis no. 892; M üslim , e 's-Sahîh, K itabu'l-
F iten /1 2 3 , h ad is no. 2943.
173
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A B D UÇAKLARI HANGİ SINIF MELEKLERDEN?
174
175
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B una göre, "Rabb", yani "Efendi T ann", kendi evinin üzerinden kuşların uç
m asına bile izin vermiyor.
B urada biraz duralım :
"Tanrı evi"nin üzerinden "kuşların bile uçup geçm elerine izin verilm ediğini"
öğrenegelm iş olan M üslüm anlar şim di ne düşünüyorlar acaba? Yani şu bilinen
kriz nedeniyle "D eccâl", "büyük şeytan" diye nitelenen A BD 'nin uçaklarını uçu
yor görürlerken. "Ulu Tanrı, K âbe'nin üzerinden kuşların uçm asına bile izin ver
m ezken bu uçakların, bu savaş uçaklarının uçm alarına nasıl ve niçin izin veri
yor?" diye düşünüyorlar mı?
Belki de sorulm ası gereken sorular şu:
-Ayet ve hadislerle, "M ekke"nin, dahası "M edine"nin, "sıra sıra olm uş m elek-
ler"le korundukları açık seçik bildiriliyor. Ö yleyken "korum ak" için gelen
"uçak"ların, hem de "kâfirlerin uçakları"nın işi ne? M üslüm an şeyhler, başkanla-
rı, kralları bu durum a nasıl "razı" olabiliyorlar? Dahası böyle bir durum için na
sıl "çağrı" çıkarabiliyorlar? "Tanrı"ya, "Peygam ber"e ve bunların verdiği "açık
güvence"ye güvenm iyorlar mı? N için?
- A B D 'nin ve öteki "kâfir"lerin uçaklarını birer "koruyucu m elek" sayabilir
m iyiz? E ğer öyleyse bu m elekleri "hangi sınıf m elek"ten saym ak gerekir?
İslam ı her zam an kurtarm a çabasında olan İslam cılar ve yorum cuları bu so
ru la n ele alm alı ve çözüm için ciddi ciddi oturup düşünm elidirler. N asıl olsa her
konuya, "A llah'ın izniyle" bir yorum bulabiliyorlar!
Em eğin Bayrağı
A ğustos 1990, yıl 3, sayı 28
176
177
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an A nsiklopedisi için "finansör" ararken, adı ve böyle bir ansiklopedi olabi
leceği oraya buraya duyuruldu kuşkusuz.
Sonra şuna tanık olduk:
Tercüman gazetesi de bir Kur'an-ı K erim A nsiklopedisi (!) sundu. Birkaç m ol
laya hazırlatm ış. İki m inik cilt. B ir sürü yanlışlarla birlikte sunuldu, gördük. İlgi
görm edi, ciddiye alınm adı.
Ve şim di H ürriyet g azetesininki...
A nsiklopedinin tüm ü, 320 sayfaym ış. Bunu okuyanlar, "Kur'an-ı K erim 'i an
layarak okuyacak ve dinleyecek"m iş.
B unun böyle olabilm esi için K ur’an'daki tüm ayetlerin çevirilerinin bu ansik
lopedide bulunm ası gerekir. Buna da olanak yok. Çünkü Kur'an'ın A rapçası bile,
0 da A rap harfleriyle tam 604 sayfadır. Siz bu kadar sayfalık bir A rapça m etnin
çevirisini 320 sayfaya nasıl sığdırabilirisiniz? "Peygam ber'in hayatından pasaj
lar, savaşları, kısm en hanım larıyla ilgili olanları" da yer alacakm ış üstelik. D aha
bitm edi. "6666 ayetin iniş öyküleri" de bulunacakm ış.
B öyle b ir şeyin olabileceği düşünülem ez. Ö lçüsüz bir yalandır bu.
1- B ir kez şu bilinm eli ki, K ur'an'daki "ayet" sayısı, "6666" değil. "K ur'an'da
6666 ayet var" sözü, sıradan halkın dilindekidir. İbn A bbas'tan yapılan bir aktar
m aya dayanır, am a gerçek değildir. Bu bir.1
2- Sonra K ur'an’daki "ayetlerin tüm ünün iniş öyküleri" yoktur. A rapçası "es-
babu'n-nüzûl"dür. H er ayetin "sebeb-i nüzûl'ü, yani "iniş nedeni (İniş öyküsü)"
bulunm az. Yoktur da o n d an ... Bu da iki.2
3- İleri sürülen kapsam da olabilm esi için sözü edilen ansiklopedinin en az bü
yükçe 5-6 cilt olm ası gerekirdi. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi ayetlerin çe
virisi bile sözü edilen ansiklopedinin iki katından daha büyük bir kitap olacak k a
dar yer tutar. Bu da üç.
H ürriyet soruyor:
- "Toplum olarak K ur’an-ı K erim 'in çok m u gerisindeyiz?"
D oçent m ollanın verdiği yanıtının özeti, kısaca "evet"tir. (Bkz. 18 M art gün
lü H ürriyet)
1 B ilg i için bkz. C elaled d in S üyutî, el-İtkan f i U lum ü'l-K ur'an, M ısır, 1978, 1/89 ve öt.
2 B ilg i için bkz. Dr. S ubhî e's-S alih, M eb â h is f i U lûm i'l-K ur'an, B eyrut, 1979, s.139-140.
178
2000'e D oğru
25 M art 1990, yıl 4, sayı 13
179
Youtube: Tanrı Mı Varmış
163. M A D D EN İN
K A LD IR ILM A SI
141. ve 142. m addelerle birlikte 163. m adde de kaldırılsın. "D üşünce suçu"
diye bir şey istenm iyorsa, bu m addelerin tüm ünün kaldırılm ası istenm eli ve sağ
lanmalı.
"D em okrasi" için, "düşünce özgürlüğü" için bu gerekli, zorunlu. 141. ve 142.
m addelerin kaldırılm ası istenirken, "163. m adde kalsın" denem ez, denirse "çifte
standart" o lu r...
Böyle dene geldiğini biliyoruz. Yani böyle diyenlerin bulunduğunu, dahası az
o lm ad ığ ın ı...
Bu savın bir gelişm esi var; öyküsü var. Sağ kesim deki "m olla"ların, bir kesim
" s o f la "ittifak", girişim leri ve bunu, sonunda başarm aları... Bu yazıda, bunlar
üzerinde durulacak değil.
"163. m adde kaldırılsın" denirken neyin "o lm ay ac ağ ın ı belirlem ek gerekir.
En başta bu yapılm alı. Şu sorunun karşılığı bulunm alı burada.
-163. m addenin "hükm ü" kaldırılabilir mi?
180
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D em ek ki "kaldırılsın" denen m adde hükm ü, "kaldırılam az". Tüm partiler bi-
raraya gelse bile, buna güç yetirilem ez. "Şeriatçı bir darbe" o lm ad ık ça...
D evlet, hem "laik" olacak; hem de "laikliğe aykırılığın serbest olm ası" için
"irade" gösterecek; gücünü kullanacak, "isteyen laikliğe aykırı görüş ileri sürsün,
bu doğrultuda davransın, partisini kursun, yapabiliyorsa gelsin, iktidar olsun.
O labiliyorsa şeriat devleti k u ru lsu n ..." diyecek!!! O lm az, olam az böyle şey.
D evlet, "laik" olarak "laikliğe aykırılığı serbest bıraktığı" zam an, "laik olm a ni
teliğini" yitirir. Ayrıca da, "Kendi yıkıcısı"nı kendi elleriyle hazırlayam az.
Ve böyle bir şey istenem ez de. O nun için 163. m addenin kaldırılm ası istene
m ez. Ne "insan haklarım " savunm a adına istenebilir; ne "hukuk" adına istenebi
lir, ne "dem okrasi" adına istenebilir; ne de "çağdaşlık" adına isteneblir.
İstenem ez çünkü: 163. m adde, dem okrasiyle hiçbir biçim de bağdaşm ayan bir
eylem i "laikliğe aykırılık" niteliğindeki eylem i yasaklıyor.
Yine bu m addeyle yasaklanan "şeriat" düzeni "dem okrasi" için bir ölümdür.
Bu konuda yeterli bilgi alm ak isteyenler "yüzyılım ızın kitabı" niteliğindeki
kitabın, Şeriat ve Kadirim yazarı, arı duru bilim adam lığıyla yürekliliğin örneği
ni veren değerli insan Prof. Dr. İlhan A rsel'in, bir hukuk anıtı niteliğindeki Teok
ratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına adlı kitabını okuyabilir
ler. Ve okum alıdırlar.
163. m addenin kaldırılm asını istem ek, "dem okrasi"yle bu m addenin yasakla
dığı şeyin ne olduğunun bilincinde olanların tüylerini ürpertm eye yeter sanırım.
E lverir ki ikisi de iyi bilinsin.
182
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hele "şeriat" söz konusu o lu n c a ... Şeriat'ın "iktidar" olm asına kapı açm ak,
insanı, "ortaçağ karanlığı"na hapsetm enin yanı sıra, insan boğazlam anın, işken
cenin bir sistem durum una geldiği düzen için "buyursun, olabilirse iktidar ol
sun!" dem ektir! "Çağdaş" insan bunu diyem ez.
"M O LLA " başlıklı yazıyı da okuyacaksınız derginin bu sayısında. Bu yazıyı
yazdığım zam an, Prof. Dr. M uam m er Aksoy, daha öldürülm em işti.
163. m addenin kaldırılm ası istem ine karşı sürekli savaşm ış olan bu hukuk ve
bilim adam ının öldürülm esinden sonra, sağ kesim den şim dilik "m üm aşaat"çı
davranan kim i "m olla" ile, sol kesim den kim ileri, "terör"e karşı "ortak bir bildi
ri" yayım ladılar. (7 Şubat 1990 günlü gazetelerde.) Bence bu "ittifak"ın "terör"e
karşı olm ak yönünden hiç, am a hiçbir önem i yoktur. Çünkü, sağdaki "M olla"la-
rın savundukları düzen, "İslam"dır. İslam şeriatıdır. Bu düzenin, kendini güçlü
bulduğu zam an, baştan sona bir terör durum unu aldığıysa, kim senin yadsım aya
cağı bir gerçek. "Teröri'le, "terör"e karşı çıkabilirler mi?
Ne var ki, "ça ğ d a şla rım ız d a n kim ileri, "m ollalarla ittifak"ta direnm ekteler.
B ence yanlış bir yoldur bu. U nutulm am alı ki, İran'da da bu yola gitm işlerdi ve
durum şim di ortada.
K ısacası: 163. m addenin y asakladığına, "düşünce suçu" dem ek, "özgürlük
dü şm an lığ ı"y la "teröri'le "cinayet"lerle "düşünce"yi birbirine karıştırm aktır
bence.
Sosyal Demokrat
Şubat 1990, sayı 22
183
Youtube: Tanrı Mı Varmış
DİN D U Y G U LA R IN I İN CİTM EK
SU Ç M U D U R?
D aha güzel bir dünya için her zam an daha ileri bir hukuk gerekli. Prangalı ol
m ayan, dinam ik, canlı ve gereken hızla yürüyen, çağdaş bir hukuk.
Türk M edeni K anunu'nun kabul edilişindeki gerekçesinde din ve şeriat huku
kunun neden bırakıldığı çok açık biçim de anlatılır. En tem el neden şöyle özetle
nebilir: D in-şeriat kuralları "değişm ez" özelliktedir. Dinam ik değildir. Yaşamsa
sürekli değişir. B eliren yeni gereksinim ler, yeni karşılıklar ister. "D eğişm eyen"
kurallarla kolay herlenem ez, çağdaş olunam az. O ysa yeni Türk D evleti, her yön
den ileri ve çağdaş olm aya y ö n elm iştir...
"Hukuk" var ki, ayakları "pranga"lıdır.
H ukukun prangaları türlüdür. B unlardan kim i, geleneklerden, belirli din ve
inançlardan kaynağını alır. B unlarla bağlı olan hukuk, kim i zam an kötürüm , k i
m i zam an aksaktır.
G erçek anlam ıyla bir "hukuk devleti"nde ve çağdaş toplum yaşam ında, etkin
lik, egem enlik geleneklere, din ve inançlara verilem ez. Verildiğinde de "hu
k u k s a n , "çağdaşlık"tan söz edilem ez.
D urum bu olunca, "din duygularını incitm ek"ten kaçım labilir mi?
Bir gerçektir: "Yeni" geldiğinde, "eski"ye bağlı olanlar, sevim li bulm ayabilir
ler onu. Yararlı bile olsa; zararlı, kötü ve düşm an görebilirler. K arşısına geçip
onunla savaşabilirler. Ve her karşılaştıkça ondan incinebilirler.
D in-şeriat inanırları, bağım lıları için ters, "rahatsız edici" ve "incitici" olan
lardan kaçınılırsa işin içinden çıkılam az, hiçbir yere de varılam az. Bu kesim de-
kilerin "dinsel duygularını inciten" çok şey vardır yaşamda.
"Yeni Türkiye"yle karşılaşan niceleri, bu tutum a girm em işler midir? Rahatsız
olm am ışlar mıdır? B aşkaldırm aya, savaşa yeltenm em işler m idir? D evrim belirti
lerini, devrim in sim gelerini, izlerini, devrim üstüne kurulu olanları her gördükçe
öfkeye k a p ılm a m ışla r m ıdır? D ev rim in k urucusu A tatürk'ün k endisine,
bıraktıklarına düşm anlıklarını her fırsatta sergilem em işler m idir? Ve A tatürk'ün
heykelleri, bu kesim dekilerin "dinsel duyguları"nı "incitm iyor" mu her zam an?
T ürkiye C um huriyeti’nin 2 num aralı yasası olan "Hıyanet-i Vataniye (Vatan
H ainliği) Yasası" niçin çıkarıldı? Söz konusu gerçekten dolayı değil mi?
184
185
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ö yleyken ve yazık ki ünlü hukukçu Prof. Dr. Faruk Erem , söz konusu m ad
dedeki hüküm leri ele alırken; "te z y if' edilen "değersiz gösterilen") din ve m ez
hebe m ensup kim selerin "dini hislerini rencide edecek" (dinsel duygularını inci
tecek) türden yayının ve başka davranışın önlenm ek istendiğini ileri sürüyor.
Erem , görüşünü, Yargıtay'ın bir kararm a da dayandırıyor. Erem 'i kaynak göste
ren A bdullah Pulat G özübüyük gibi aynı sonuca varan başka hukukçular da var.
Ve yazık ki A nayasa M ahkem esi'nin kararında da, bu görüş doğrultusunda sayı
labilecek sözler bulunuyor.
B urada dayanak alınan m addenin üçüncü fıkrasının üzerinde durulan hükm ü,
yasanın alındığı yasada yok. Yapılan ilk çeviride de bulunm uyor. Yani sonradan
eklenm e. B elki de bu nedenle hangi am aca yönelik olduğu iyice bilinmiyor.
Erem , "bugünkü devletin, dinin m üdafıiliği (savunuculuğu) görevini üstlen
m iş olam ayacağını" belirtiyor. Bu, çok doğrudur.
Yasanın koruduğu, din ve m ezheplerin kendisi olam ayacağına göre nedir?
E rem 'in de içinde bulunduğu kim i hukukçular, yukarıda da belirtildiği gibi,
"dini duygulardır" karşılığını veriyorlar. İşte bence, yanlışın kaynağı burada.
B ence yasa, "dini duygular"ı değil; insan onurunu, kişiliğini güvence altına alı
yor. H iç kim senin, "din"inden, inancından dolayı da olsa, aşağılanam ayacağını,
kınanam ayacağını hükm e bağlıyor. İsteniyor ki herkes dinini, inancını özgürce
seçsin. B ölüm başlığının: "Din H ürriyeti A leyhinde Cürüm ler" olm ası da am acı
nın bu olduğunu, suçun konusunun "dini duyguları incitm ek" değil; "din-inanç
özgürlüğüne saldırı" olduğunu gösterir. Erem de bunu kabul etm ek zorunda k a
lıyor, ne var ki "kanunun sistem atik taksim indeki bir eksikliğe" bağlıyor. O ysa
başka yasa m addeleri, en başta A nayasa'nın 24. m addesinin 1. ve 3. fıkraları da
bunu dile getirir niteliktedir. K im se ne dininden, inancından; ne de inançsızlığın
dan, düşüncesinden dolayı kınanabilir. Bu evrensel ilke de anayasal güvence al
tında. Erem , şunu belirtm ekten de kendini alam ıyor: "K anunun gayesi, dinleri ve
m ezhepleri her türlü tenkit dışı bırakm ak, onlara neşriyat (yayın) sahasında bir
dokunulm azlık tanım ak değildir." "D ini d u y g ulan incitm eden", din ve m ezhebi
"tenkit" etm ek (eleştirm e) nasıl olabilir? O labilir mi?
A nayasa M ahkem esi'nin k aran n d a şunları okuyoruz: "M odem devlette din,
kim i haklara sahip olm anın şartı değildir. ( ...) Laik devlette herkes dinini seç
m ekte ve inançlarım açığa vurabilm ekte tanınm ış olan din ve vicdan özgürlüğü
nün sınırları içinde şerbettir. H içbir dine itikadı olm ayanlar için de durum aynı
dır."
A nayasa'nm 174. m addesinde, "Türk Toplum unu çağdaş, uygarlık seviyesi
nin üstüne çıkarm a ve Türkiye C um huriyeti'nin laiklik niteliğini korum a am a-
cı"m n, her türlü yasa girişim inin üstünde olduğu, açıkça belirtilir. Bu am aç, "di
ni d u y g u lan incitm e"ye götürdüğünde durum ne olur? A m açtan vaz mı geçilir,
ya da sapm ak m ı gerekir?
186
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yasada da, gerekçesinde de yer alm adığı halde, "dini duygulan incitm e"yi
"suç" saym ak, "c e z a la n d ırm a yoluna gitm ek, Türk Ceza Yasası'nm 1. m addesin
deki genel ve evrensel hukuk ilkesine de aykırıdır. "Yasa"sız "suç" olam az ve
"yasanın açıkça suç saym adığı bir fiil için kim seye ceza verilem ez.
S on u ç
Çağ, çağdaşlık, uygarlığın gerekleri ve kim i tem el, evrensel ilkeler bir yana
bırakılm adan, "dini duyguları incitm ek" suç sayılam az.
187
Youtube: Tanrı Mı Varmış
KARA SESLİ K A R A N LIK
Yazık ki, görülen durum çok acı. U zun süredir İslam cılığa çok önemli ödünler
verilmiştir. K orkunç yatırım lar yapılmıştır. Din öğrenimi veren okullar vardı; yeni
leriyle sayıları arttırılmıştır. Ayrıca, buralardan çıkanlara yeni kapılar açılmıştır.
H er m eslek dalında, devlet erkinin her kesim inde, yönetimin her basam ağında bun
lardan var şimdi. Hem de bol, bol. M ühendisi, avukatı, savcısı, yargıcı, yöneticisi,
parlam enteri... İslamcılar, tarihte rastlanm adığı ölçüde ekonom ik tabanlıdır günü
m üzde. H em de uluslararası b o y u tta... Örgütü var, arkası var, parası v a r... Laik ve
"aydın" görünen kesiminse, koyu bir aymazlığı. Tam bir dem agojiye dönüştürdük
leri "demokratiklik"leri. K orkaklıklarının arkasına sakladıkları "taktik"leri, karan
lıkçılarla "ittifak" hevesleri. Kimilerinin de "oy kaygılan".
"Y asakçılık çözüm değil" deniyor. Elbette ki yalnız başına çözüm olam az bu.
Trafik yasakları trafik sorunu için yalnız başına çözüm oluyor mu? A m a gelin,
trafik yasaklarını kaldırın, olur m u? L aiklik konusundaki sorunların çözüm ü için
de, "yasak"lar yanında, buna yönelik sağlıklı, çağdaş eğitim gerekir. "Laikliğe
aykırılıklar"a ilişkin yasaklan kaldırm ak olm az, doğru olmaz. İslam ın yaygın ol
duğu bir ülkede hiç doğru olm az bu. İslam , yalnızca '"inanç" değildir, "eylem "dir
de. Yaşamın her dalına kollarını uzatm ış bir eylem . "Laikliğe aykırılıklar "a iliş
kin "yasak"lan, kaldırm ak şöyle dursun; A nayasaya göre önerilem ez bile. H uku
ku bir parçacık bilen, bunu da bilir. B unun için "dem okrasi" de gerekçe olarak
ileri sürülem ez. D em okrasi için "dem okrasiye aykırılıklar" serbest bırakılam az.
İslam şeriatının kendisi "dem okrasi"ye terstir. N e dem okrasi dinler, ne özgürlük.
B unlardan vazgeçm edikçe - k i buna kim senin gücü yetm ez -"şeriatçılar"a: " B u
yurun kendi partinizi, şeriat partisini kurun!" denem ez. "D em okrasinin Batı'daki
ölçüsüyle benim senm esi"nin gereği bu değildir. "C am ilerdeki cem aatin özgürce
partilerini kurm aları ve m eydanlarda m itinglerini yapm aları", Batı'daki ölçüle
riyle "dem okrasi" adına istenem ez.
Şeriat yolundaki oluşum lar "terör" yolundaki oluşum lardır. Batı dem okrasi
sinde "terör serbest" değildir, "terör partisi" yoktur. Basında, "Tahran R adyo
s u n u n tahrik ettiği" ve "şeriat kansız gelm ez" dediği haberi verildi. Terörün kay
nağı, H um eyni'nin kafası değildir yalnızca. Onun "fetvası" da değildir. "Şeri-
af'tır. H um eynl'yi tek ölçü de alm ak yanlıştır. İşte "Kara ses" C em aleddin, şeri
ata dayanıyor. K itabından dolayı İlhan A rsel için "öldürün!" diye haykırırken
şeriat terörünü yansıtm ıştır.
Tempo
19 M art 1989, yıl 2, sayı 12
188
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SEM RA Ö ZA L ve T V A Ç IK O TU RU M U N D A K İ
Ü N İV ER SİTE M O L L A L A R IN A A ÇIK SO RU LA R
T V -l'deki açık oturum u (7 H aziran 1990 saat: 22.15) olanca dikkatim le izle
dim. M akyajlanm ış İslam ın savunucusu "m olla"larm neler söyleyeceklerini az
çok kestirebiliyordum . A m a yine de söyleneceklerden hiçbir aynntıyı kaçırm ak
istem iyordum . Hazırlığım ı ona göre yaptım , kendim i ona göre verdim açık oturu
ma. Sem ra Özal, bir başka özellikteydi. "A tatürkçü ve laik kim liğiyle oradaydı.
Ve "kadın h aklan savunucusu" olarak. B akalım "m olla"lar karşısında kendisini
hangi konum a koyacaktı? "Farklı şeyler" söylüyor gibi görünmedi değil. N e var
ki, "hocam da gayet güzel b e lirtti..." türünden sözleriyle ve sergilediği kim i tutu
m uyla, "m olla"lann yanında yerini aldı. A tatürk'ten aktardıklanysa havada kaldı.
O rada bulunup karşılık verm ek isterdim . A m a benim gibilerin düşünce dün
yasından en küçük bir şeyin bile orada yansıtılm asına TRT olanak verir mi? Bu
olam ayacağına göre, sesim i buradan duyurm ak istiyorum . S orularla... Sem ra
Ö zal'dan başlayarak.
- A çık oturum da, A tatürk'ün, "erkek kadın ayrımı yapan m illetlerin, m edeni
m illet o lm adığını ifade ettiğini" b elirttiniz. B unu benim siyorsanız, başta
"K ur'an"ı, hukuk düzeniyle bu aynm ı yapan İslam dan yana nasıl olabiliyorsu
nuz? İşte bir ayette anlatılan: (D iyanet'in resm î çevirisiyle)"... K adınların hakla
rı, örfe uygun olarak vazifelerine denktir. Erkeklerin, onlardan bir üstün derece
leri v a rd ır..." (Bakara, ayet 228) İşte bir başka ayetten: (Çeviri, yine D iyanet'in)
"A llah'ın kim ini, kim ine üstün kılm asından ötürü ve erkeklerin m allarından sarf
etm elerinden dolayı erkekler, kadınlar üzerine hâkim dirler. İyi kadınlar, gönül
den boyun eğenler ve A llah'ın korunm asını em rettiğini, kocasının bulunm adığı
zam an da koruyanlardır. Serkeşlik etm elerinden (baş kaldırm alarından) endişe
lendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında yalnız bırakın, nihayet d ö v ü n ...
(N isâ, ayet 34) Şim di siz, bir "kadın h ak lan savunucusu" kadın olarak, "kadın"ın,
bu ayetlerdeki konum undan yana olabilir m isiniz?
189
- K ur'an'da, "kız çocuklarının diri diri göm ülm esi"nden sözedildiğini, bunun
"en aşağılık b ir şey" olduğunun anlatıldığını ve "bu tabirin K ur'an-ı K erim 'in ta
biri olduğunu" söyledin. Bu, "yalan" olm adı m ı? K ur'an'da "göm ülm üş (kız, ka
dın) olana, hangi suçtan öldürüldüğü sorulduğu zam an?" anlam ındaki iki ayetten
(Tekvîr Suresi, ayet 6-7) başka bir ayet var mı?
- İslam öncesi A raplarda, "kız çocuklarının diri diri göm üldükleri", İslam ın
bir "yalan "ı değilse, herhangi bir belge gösterilebilir mi? Böyle bir durum olsay
dı, A raplarda "kadın çokluğu" olabilir m iydi? D ahası, kız çocukları öldürülüyor-
duysa, A raplar nasıl ürüyordu?
Ö tekilere Soru
- M olla Yaşar Nuri Ö ztürk'ün "K ur'an'a dayanarak kadın h ak la n 'rid a n söz
ederken (!) b ir tek ayet bile gösterm ediği dikkatinizi çekm edi mi? N eden bir ayet
gösterm esini istem ediniz?
- Bu açık oturum da, Türkiye C um huriyeti üniversitelerinden kişiler olarak İs
lam şeriatı m ollalan gibi İslam ı savunm anız ve A tatürk'ü de o konum da göster
m eniz sizi hiç rahatsız etm edi mi?
190
191
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M E K T U PL A R
G erçeği, yalnızca gerçeği gözler önüne serm eye çalışıyorum . G erçeği ortaya
serenler hiç olm adı mı şim diye dek?
Kuşkusuz oldu. A m a ayetleriyle "nerede bulursanız orada öldürün!" diyen (bkz.
Bakara Suresi, ayet 191; Nisâ Suresi, ayet 89, 91; Tevbe Suresi, ayet 5.) İslamın
tüyler ürperten acımasızlığıyla yok edildiler. Örneğin: İbnü'l-M ukaffa (8. yüzyıl).
"Kulumuz M uhammed'e indirdiğimizden kuşkulanıyorsanız, siz de onun benzeri bir
sure meydana getirin" diyen (Bakara Suresi, ayet 23) Kur'an'ın Tann'sına karşılık ve
rip "nazîre (benzer)" yazdığı için bu ünlü düşünür ve edebiyatçı da aynı acımasızlık
la yakılarak yok edilenlerden.
Bu köşede ne yazılıyorsa, en sağlam larından KA Y N A K LA R'a dayandırılıyor.
Son derece ilgi görm esi de bundan. "İslam a olm adık çam ur atılıyor" suçlam ası
nın gerçekle bir ilintisi yok.
193
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"K ur'an'ın Tasdik Ettiği Tevrat ve İncil
Tahrip Edilm eden Ö ncekileridir"
A nkara İlahiyat Fakültesi'nden yazan Alpaslan Aslan bunu ileri sürüyor m ektu
bunda. "Kur'an, hiçbir zam an, başka dinleri taklit etm ek için değil, onları kaldır
m ak için gelmiştir. Çünkü artık bozulm uşlardı" diyor. Dinlerin en çok "ortak oldu
ğu nokta"lardan birinin "peygam berler" olduğunu belirtiyor. Ve şunları yazıyor:
"K ur'an, İncil ve Tevrat'ı tah rif edilm em iş şekliyle mi tasdik ediyor, yoksa
tah rif edilm iş haliyle m i tasdik ediyor?"
B ir m etne "tahrif edilm iştir" dem ek için, o m etnin, "aslı"nı gösterm ek gere
kir. "Tevrat" ve "İncil"in "tahrif edilm em iş biçim leri" hiçbir yerde gösterilem ez.
Ç ünkü h içbir zam an olm am ıştır. D ünyanın neresindeki TEVRAT ve İN C İL 'e b a
kılırsa bakılsın; İslam ın ileri sürdüğünden, savunduğu kim i im an ilkelerinden
başka bir içerikle karşılaşılır. M uham m ed’in zam anından da önce okunan, elden
ele dolaşan ve saklanan "m etin"leri, "elyazm aları" vardır. "Tahrif" m üm kün mü?
Değil. K aldı ki, M üslüm an yorum cu ve araştırıcıların ileri gelenlerinden birçoğu
da, "m etni değiştirm e ve bozm a" anlam ında bir " ta h rifin "Tevrat" ve "İncil" de
olam ayacağını anlam ış, "itira f’ etm işlerdir. F. Râzî'yi de bunlardan sayabiliriz.1
R âzî, ayetlerde söz konusu olan " ta h rifin "yanlış yorum " niteliğinde olduğunu,
yani Tevrat ve İncil'in "sözlerinin değiştirilm iş olam ayacağını", olsa olsa "sözle
rinin yanlış yorum lanm ış olabileceğini" ve " ta h rif deyince bunun am açlandığı
nı çok açık biçim de yazıp savunuyor (bkz. gösterilen yerler). Yani, Tevrat ve In
cil'de b ir "değiştirm e" olm am ıştır.
Tevrat ve İncil birtakım söylence ve öğütler derlenerek nasıl kalem e alınm ış
larsa öyle sürüp gelm işlerdir. Bir kesim i de K ur'an'a, yer yer değiştirilerek geçi
rilm iştir. Yani, " ta h r if K ur'an'dakilerdedir. Bu ortaya çıkıyor.
194
Youtube: Tanrı Mı Varmış
C evap: "Saldırı" D eğil, "Sergilem e"
 dem Yalnız da, sayfalardan oluşan çok uzun m ektubunda bunu dile getirm e
ye çalışıyor. M ektubundakilerin büyük çoğunluğu, D iyanet Yayınları'ndan bir k i
tapta da aşağı yukarı aynen var. T V 'deki "İnanç Dünyası" konuşm acıları, örneğin
bir Dr. H aluk N urbaki de zam an zam an bu kitaptakileri, hiç kaynak gösterm eden,
yani kendi konuşm asıym ış gibi sunm akta.
"B akın şu gördüğün yuvarlak AY değil, DÜNYA. Şu da GÜ N EŞ. K im düzen
lem iş onları? A ralarındaki yaklaşım m esafesi nasıl da uyum lu. Ya D ünya, G ü
neş'e 100 km. yakın bir m esafede olsaydı, herhalde ısı 150-200 derece olm az
m ıydı?" ( ...)
Sevgili okur evrendeki, dünyadaki, canlılardaki, özellikle insandaki şaşılası
yapıya, düzene örnekler veriyor. Ve bunların "bir rastlantı"yla değil, bir G Ü Ç
eliyle, Tanrı'nın yaratm asıyla olm ası gerektiğini yazıyor. A ynca şöyle diyor:
"K ur'an, her şeyin özünü oluşturm akta ve fikirler sunm aktadır. B ütün buna
rağm en 6666 ayet, 6666 çekirdek. H er çekirdek, binlerce çiçek, binlerce m eyve,
binlerce tohum dur. H esabı varın, siz yapın."
G ök cisim lerinin evrendeki konum ları hep bu görüldüğü gibi olm am ıştır.
M ilyarlarca yıl içinde değişerek gelm iştir. Sürekli de değişm ekte. M ilyarlarca yıl
önce öyle zam anlar olm uştur ki, yıldızların, gezegenlerin kim i hiç yoktu, kim i de
yeni oluşum lar içinde bulunuyordu. N e D ünya, ne Ay, ne öteki gezegenler, ne
G üneş, ne de gezegenleriyle öteki "güneşler", yıldızlar böyleydi bir zamanlar.
Z am an içinde, biçim den biçim e, konum dan konum a girerek bugünkü durum ları
nı aldılar. Ö rneğin 6 m ilyar yıl önce DÜNYA var m ıydı ve böyle m iydi? G eze
genim izin doğum undan sonraki, hiçbir canlının yaşam adığı, yaşayam adığı orta
m ını bir düşünün. Baştan başa ATEŞ. "Tek hücreli canlı"nın bile m eydana gel
m esi için bir buçuk m ilyar yıl beklem ek gerekm iştir. Sözü edilen o "D Ü ZEN LE-
195
Youtube: Tanrı Mı Varmış
YİCİ" neredeydi o zam anlar? B ugünkü hayranlıkla bakılıp görülen ve "Yara
t a n ı n a "kanıt" sayılan canlıların, özellikle İN SA N 'ın, olsa olsa ancak birkaç m il
yon yılın ürünü olduğu bilim sel araştırm alarla ortaya konuyor. "D ünya"ysa yak
laşık 5 m ilyar yıllık.
Kaldı ki, evrene bakılırken kafalarda oluşan "Tanrı"nın "K ur'an'daki T ann"ya
benzeyebileceği tartışm alı. İleri sürülen "6666 ayet"inse ele alınıp tartışılm ası bir
başka konu. Yalnız hem en belirtm ek gerekiyor ki, eldeki K ur'an'da bulunan ayet
sayısı "6666" değildir.
Halil K onut'un m ektubunda, bu som tam böyle yer almıyor. A m a bu anlam da.
Sevgili okur, oldukça çaplı bir incelem e ve araştırm ada bulunm uş. K im i g a
zete ve dergilerdeki yazıları taram ış, "akaid kitaplan"na bakm ış, ilgili Kur'an
ayetlerini incelem iş. 22 Eylül 1989 günlü Türkiye gazetesinde "Bir B ilene Sora
lım 'da, bir okuyucuya verilen cevapta, "Bir kim se A LLA H ŞU U R L U D U R der
se, ŞU U R yaratık olduğu, insanda olan bir sıfatı A llah'a verdiği için K Ü FR E D Ü
ŞER (kâfir olur) İM A N I G İD ER " dendiğini aktarıyor. "Akaid kitaplan"nda "Al-
lah'da A K IL ve ŞU U R bulunduğu yazılm ıyor" diyor. Ve birtakım incelem elerden
sonra, ayrıca şu soruyu soruyor:
"A llah'ta A K IL ve ŞU U R olm adığına (akaid kitaplarının böyle dediğine) gö
re, A llah'ı K A N U N K O Y U C U kabul edenlerde, yani ŞERİA TÇILA R’da akıl ve
şuur v ar m ıdır? A kılsız ve şuursuz olan bu kişilerden size bir zarar gelm eyeceği
196
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ne nasıl em in olabiliyorsunuz? Ve sizin için kaygılanan okurunuza nasıl oluyor
da 'K A Y G ILA N M A Y IN !' diyebiliyorsunuz?"
Cevap:
"K ur'an'daki T ann'nın aklı" konusunda, buna ilişkin yazıyı (yayım lanacak
olan "İslam ın T ann'sı Akıllı m ı?" başlıklı yazıyı) lütfen okuyun, gerekli karşılığı
bulacaksınız. "Şeriatçı kesim in Z A R A R I"na gelince. D aha güzel bir dünya için
karanlığın üzerine yılm adan gidilm esi gerekir. K itleleri AYDINLATM AKTAN
başka b ir yol yok. Bunun için de birçok şeyin yanında, iki şey, "olm azsa olm az"
niteliğinde gerekli: "BİLG İ (araştırm aya dayalı)" ve "Y Ü R EK LİLİK ". Hani ne
derler, "korkunun kendisi, korkulan şeyden kötüdür".
"Din Bilgisi" köşesinde yayınlanan ve daha önceleri kapak konusu yapılan ya
yınların çok önem li, yararlı ve gerekli olduğunu düşünüyorum " diyerek m ektubu
na giren H. A takan'ın sorularından ikisi böyle özetlenebilir. "Bu yayınlar aydınlı
ğa, m edeniliğe, bilim e, dem okrasiye açılan öncü hareketlerinden biri. Bu konuda
bir başlangıç sayılabilir. Çoktan zam anı gelm işti, 2000'e D oğru'ya nasip oldu" di
yerek bize güç verm eyi de esirgem eyen sevgili okurum un öteki sorularıysa: "ayet-
ler"e, "M uham m ed"e (okum a yazm a bilip bilm ediğine), "Kur'an'ın üslubunun
m ucize niteliğinde olup olm adığı"na, "İslam ın anlattığı İsa"ya ve "Daniken'in
K ur'an ve M uham m ed konusunda bir çalışm ası olup olm adığına" ilişkin.
Cevap:
S orular burada hem en karşılık verilebilecek türden değil. A yn ayrı ele alıp y a
nıtlam ak gerekir. A ncak şu bilinm eli ki, bu köşede tüm ünün, olabildiğince ve ay
rı a y n başlıklar altında karşılıkları yer alacaktır. Son soruya gelince: D aniken'in
öyle bir çalışm ası olup olm adığını bilm iyorum .
197
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ayetlerini incelem iş. 22 Eylül 1989 günü Türkiye gazetesinde "Bir Bilene Sora-
lım "da, bir okuyucuya verilen cevapta: "B ir kim se A LLA H ŞU U R LU D U R der
se ŞU U R yaratık olduğu, insanda olan bir sıfatı A llah'a verdiği için K Ü FR E D Ü
ŞER (kâfir olur), İM A N I G İD ER" dendiğini aktarıyor. "Akaid kitapları"nda "Al-
lah'da A K IL ve ŞU U R bulunduğu yazılm ıyor" diyor. Ve birtakım incelem elerden
sonra, ayrıca şu soruyu soruyor.
"A llah'ta A K IL ve ŞU U R olm adığına (akaid kitaplarının böyle dediğine) gö
re, A llah'ı K A N U N K O Y U C U kabul edenlerde, yani ŞERİA TÇILA R'da akıl ve
şuur var m ıdır? A kılsız ve şuursuz olan bu kişilerden size bir zarar gelm eyeceği
ne nasıl em in olabiliyorsunuz? Ve sizin için kaygılanan okurunuza nasıl oluyor
da 'K A Y G ILA N M A Y IN !' diyebiliyorsunuz?"
"K ur'an'daki Tanrı'nın akıl" konusunda, buna ilişkin yazıyı (yayım lanacak
olan "İSLA M 'IN TA N RI'SI A K IL L I M I?" başlıklı yazıyı) lütfen okuyun, gerek
li karşılığı, bulacaksınız. "Şeriatçı kesim in Z A R A R I"na gelince: D aha güzel bir
dünya için karanlığın üzerine yılm adan gidilm esi gerekir. K itleleri A Y D INLAT
M A K TA N başka bir yol yok. Bunun için de birçok şeyin yanında, iki şey, "ol
m azsa olm az" niteliğinde gerekli: "B İLG İ (araştırm aya dayalı)" ve "Y Ü R E K L İ
LİK ". H ani ne derler, "korkunun kendisi, korkulan şeyden kötüdür."
2000'e D oğru
5 K asım 1989, yıl 3, sayı 4
198
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SÜ LEY M A N ATEŞ'İN
M EK TU B U V E K A R ŞILIĞ I
G önül ister ki m ektuplar bir b ir ele alınsın, hepsine yer ve karşılık verilsin.
N e var ki, gönülün istediği her zam an oluyor m u? D erginin sayfalarının sınırları
ortada. Bu köşe, daha da sınırlı. M ektuplara yanıt için iki sayfa ayrıldığı h ald e...
A ncak olabildiğince oluyor.
199
S üleym an A teş, lütfen bir "hadisçi" bulsun. Evet arasın, tarasın yalnızca bir
"hadisçi" bulsun ve o hadisçi, konum uza, yani "Ay'ın ikiye bölünm esi"ne ilişkin
"hadisler"in "rivayetler"ine "çürük" desin. A teş, bunu diyen, kitabında böyle bir
sava yer veren bir hadis uzm anı bulsun yeter. İşte m eydan, Süleym an A teş bunu
başarırsa, konum uzdaki tartışm ayı kazanm ış sayılacaktır. Buyursun, m eydan ola
bildiğine açık kendisine.
K onuya ilişkin "hadis"lerin yer aldığı kaynaklar, B uhârî'nin, M üslim 'in "e’s-
Sah ih "\eh gibi sağlam lıkları İslam dünyasında benim senen hadis kitaplarıdır.
B unlardaki hadisler de "çürük" değil; "sağlam " olarak kabul edilir. Ayrıca, konu
ya ilişkin hadislerin sağlam lık derecesinin "şöhret" basam ağında olduğu da hadis
uzm anlarınca belirtilegelm iştir. D ahası, kim ilerince bu hadislerin "m utevatır" ol
duğu, yani sağlam lığın en yüksek basam ağında bulunduğu savunulm uştur.
İslam ın ateşli savunucularından ve zorlam alı yorum larıyla K ur'an'ı bilim dün
yasındaki gelişm eler karşısında savunm aya çabalayan Süleym an N edvi ve onun
kitabını dilim ize çeviren ve yine zorlam alı yorum larıyla tanınan Ö m er R ıza D oğ
rul bile, bu konuda Süleym an A teş'in yaptığını yapmıyor. N edvi'nin kitabında
(D oğrul un çevirisinde) şunları okuyoruz:
"K ıyam et alam etlerinden biri, K A M E R 'in (AY'ın) ikiye bölünm esidir. Bu ala
m et R esul-u E krem tarafından gösterilm iştir. K ur'an diyor ki: K ıyam et yaklaştı,
K A M E R bölündü; fakat onlar bir ayet (m ucize) gördükçe yüz çevirirler ve bu
ârızî b ir sihirdir (büyü) derler. A kliyyundan olan bazı M üslüm anlar, şakk-ı kam er
(Ay'ın bölünm esi) m ucizesinin Peygam berim iz zam anında vuku bulm adığını,
belki bunun K ıyam et alam etlerinden biri olduğunu söylerler. B unu kabul için
'K ıyam et yaklaştı ve K am er (Ay) bölündü' nazm -ı cehlindeki m azî fiilerin (geç
m iş zam an kiplerinin), m üstakbeli (geleceği) ifade ettiğini kabul etm ek icap eder
ki bu doğru değildir. ( ...) Şakk-ı kam er (AY'ın bölünm esi) hadisesi, Buhârî,
200
201
K ısacası: Süleym an A teş'e göre, "K ur'an'da, Ay'ın (ikiye) bölündüğüne" iliş
kin bir anlatım yok. K ur'an’da böyle bir şey anlatılm ıyor. D ahası, K ur'an'da "böy
le bir şeyin olm adığı" anlatılıyor. Ateş bunu ileri sürerken: "Esasen büyük m ü
fessirler, olayı böyle açıklarlar" diyor. A teş'in anlatm asına göre, İslam dünyasın
da "büyük ve m uteber m üfessirler" olarak bilinegelm iş olanların hiçbiri "büyük
m üfessir" değil. Ateş, iki kaynak veriyor. M eh a sin u t-T e’vil. Ve E ’t-Tefsiru'l-Ha-
dis. İkincisinin de konuya ilişkin yerini yanlış yazm ış. "2/61-62" dem iş. D oğru
202
203
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M EK TU PLA R
Bu köşe elverm ediği için gelen m ektuplara karşılık verilem iyor. U zun zam an
aradan geçtikten sonra ancak birkaçı ele alınabiliyor. O ysa gönül isterdi ki, hep
si tek tek ele alınsın ve hepsine y er ve karşılık verilsin.
G elen m ektuplar ya İslam cı çevrelerden "küfür", "tehdit" biçim inde oluyor;
ya da laik çevrelerden övgü b içim in d e... Eleştiri niteliğinde pek olmuyor.
"K üfür"ler, "tehdit"ler hem en hem en aynı biçim de, aynı havada. Ö ylesine ki,
başı okununca ardından ne geleceği belli oluyor. Çoğu im zasız; kim i de "acayip"
adlarla. Belli ki "takm a a d "la r... O ysa eleştiri olsun isterdik. Şöyle soğukkanlı ve
u y g a rc a ...
K üfürler ve Tehditler
204
205
Youtube: Tanrı Mı Varmış
larda -g ü çlü lerin y ararın a- saklanagelm iş ne denli "m esâil-i m üstetire (gizli sak
lı din konuları)" varsa, bir bir ortaya dökülüp sergilenecektir. Buna kim senin ku ş
kusu olm asın. D aha güzel bir dünyanın, ışıklı dünyanın, özgürlüklerin, insan ak
lı ve bilim in tüm boyutlarıyla geçerli olduğu bir dünyanın kurulm ası için bu tür
çabalar, su kadar, hava k a d a r... gereklidir. Ve şu da unutulm am alı ki, bunun, kor-
kulagelen, ürkülegelen "izm "lerle de hiçbir ilgisi yoktur.
Ö vgüler
Bu sözcük, K ur’an’da tekil olarak üç kez geçer: N isâ Suresi, ayet 163; İsrâ
Suresi, ayet 55; E nbiyâ Suresi, ayet 105. Birinci ve ikinci ayette, K ur'an’ın "Tan-
rı"sı şöyle diyor:
- "Ve D avud'a Zebur'u verdik." (N isâ Suresi, ayet 163; İsrâ Suresi, ayet 55.)
Ü çüncü ayetteyse şöyle dendiği görülüyor:
"A ndolsun ki Tevrat'tan sonra Z ebur'da da yazdık ki, "Yeryüzüne, iyi kulla
rım m irasçı olacak." (Enbiyâ Suresi, ayet 105.)
206
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Zebur" sözcük anlam ıyla "kitap yazm a", "kitap", özellikle de "içinde hikm et
(yararlı Tanrısal bilgiler) bulunan kitap" anlam larındadır.1 Çoğul olarak geçtiği
yerlerde kullanıldığı dört anlam dan biri de bu sözlük anlamıdır.2
D avud'un "Zebur" diye bir kitabı yoktur. D avud'un "M ezmurlar"ı vardır. "Mez-
m urlar", bugün "Ahd-i Atîk (Eski Ahd, Eski Ahit)" diye bilinen bütünün içinde yer
alır. "Tevrat" dendiğinde de tüm ü birden amaçlanır. Buna göre D avud'un kitabı, y a
ni "M ezmurlar", Tevrat'ın bütünü içinde yer almıştır. Bu kitaba, Kur'an'da "Zebur"
denm esinin, M uham m ed'in ya da öğreticisi durum unda olanlann bir yanlış okum a
larından ve o yanlışlığın Kur'an'a geçirilm esinden ya da daha sonraki eklem elerden
kaynaklandığı düşünülebilir. E nbiyâ Suresi'nin 105. ayetinde yer alan alıntıyı,
M ezm urlar'da buluyoruz. (Bkz. Tevrat, M ezmurlar, 25: 13; 37: 11, 22, 29, 39; 69;
36; 102: 28.) Bu, Incil'de de var. (Bkz. M atta, 5 :5 .)
"Tevrat", "K itab-ı M ukaddes" diye yayım lanan kitapta var. H er yerde buluna
bilir. K ıbrıs'tan yazan M ehm et Em in Panel, dinsel geriliğin alt edilm esi için giri
şilen savaşım ında, yazılarım ızın kendisine büyük destek sağladığını yazdıktan
sonra "aydınlanm ak için", A ziz N esin'in, "herkesin K ur'an'ı okuyup anlam asını"
önerdiğini anım satıyor, K ur'an'ı anlam ak için de hangi kaynaklardan izlem ek g e
rektiğini ve "en bilim sel Türkçe K ur'an"ı nasıl elde edebileceğini soruyor.
K ur'an'ın Türkçesi
207
Youtube: Tanrı Mı Varmış
da sağlıklı bilgi için başvurulabilecek kitaplar hiç yok değildir. O lanların başın
da Prof. Dr. İlhan A rsel'in kitapları gelir. Ö zellikle de Şeriat ve Kadın adlı k ita
bı. Cem il Sena'nın Hz. M uham m ed'in F elsefesi adlı kitabından da, dikkatli oku
nursa yararlanılabilir. O labilse de, tem el kaynaklardan, A rapça'sından ve birinci
elden okunup izlenebilse... Bu köşede yazılanlar böyledir.
O kuyucu, m ektubunu şöyle bitiriyor:
"Şim di de en çok istediğim : 2000'e D oğru dergisinde yazdıklarınızı ve daha
başka yerde yazm ışsanız onları toplayıp b ir kitap haline getirirseniz, gerek T ür
kiye halkına, gerek K ıbrıs Türk toplum una çok büyük hizm et etm iş olursunuz."
Yusufeli'nden yazan N usret A te ş :" ... Siz Türkiye'de bilinçli olarak ve öz kay
nağından kanıtlar ve som ut delillerle bir tabuyu yıkm aya çalışıyorsunuz. Sizi yü
rekten kutluyorum " diyerek ve burada yer verem eyeceğim türden övgüyle giri
yor m ektubuna.
A rdından şunları yazıyor:
"...Y o lu , okulu olm ayan bir köydeyim . Yine de sağ olsun gazete bayii arka
daş, fırsat buldukça 2000'e D oğru ve Teori dergilerini yollam ayı ihm al etm iyor.
Teori'de daha geniş yazm a olanağınız olduğu içindir ki, daha detaylı bilgi alabi
liyoruz. Sorularım a geçm eden önce, bu çalışm alarınızı kitap olarak yayınlasanız
da biz de yararlansak nasıl olur acaba? Bunu beklem ek hakkım ızdır sanırım."
N usret A teş'in sorularının özeti şöyle:
-K ur'an'da "6666 ayet olduğu" doğru mu?
-K ur'an'a sonradan eklem eler olm uş m udur?
-K utuplarda "nam az ve oruç" ibadetlerinin nasıl yerine getirileceğine ilişkin
K ur'an'da bir açıklam a var mı?"
208
209
1 C elaley n , 21/229.
2 K âd î B ey zav î, 2/535.
210
211
212
Yazınızın son paragrafındaki H adis-i Ş erif oldukça ilginçtir. Sineğin bir kana
dı altında zehiri, diğer kanadı altında panzehiri olduğunu kim in ispatladığını ve
hangi ansiklopediye geçtiğini bana söyleyebilir m isiniz? İşte bu yüce insan, b u
nu asırlar, yüzyıllar önce biliyordu. A caba o zam an bunu hangi teknikle denem iş
ve öğrenm işti? Ayrıca, Peygam ber'in eliyle, üfürüğüyle ve duasıyla insanlara şi
fa verm esi doğaldır. N itekim o A llah-u Teala'nın en sevgili kulu ve de Peygam
beriydi. Ö rneğin Hz. İsa'nın ölüleri diriltm esi hadisesi de gerçektir. B undan do
layıdır ki ilkel yöntem dediğim iz bu m esele m anevi doygunluğun m eyvesidir.
M ustafa Güneş!Erzincan
T. D u rsu n - Sineğin bir kanadının altında "zehir", öbür kanadının altında da
"panzehir" bulunduğu, bilim sel yönden önem senecek bir sav değildir. B ilim i
"din"e kurban etm ek isteyenlerin dışında hiçbir "bilim adamı" da tersini söyleye
mez. "Ü fürüğün yararı" naysa yalnızca "üfürükçüler"e bel bağlayanlar inanır.
M ektubum a A llah'ın laneti ve azabını senin üzerine atm akla başlam ak istiyo
rum . Çünkü sen ve senin gibilere sunulacak en iyi şey dalkavukluğunu yaptığı
nız bu batıl davaya yakışanlar da bunlardır. Sen, hangi ateist m ihraklara köpek
çe hizm et ettiğini idrak edem eyecek kadar cahil ve kazancının ne olacağını bil
m eyecek kadar zavallı bir m ahluksun.
N asıl ki hayvanlar arasında nam usunu diğer hayvanlardan kıskanm ayan bir
tek dom uzsa, siz de Allah'ı ve O 'nun elçisini korum ayan, aksine o kopasıca dilin
le kötülem eye kalkan bir "insanlık dom uzusunuz". Sana bir şey yapm ak elim den
213
Youtube: Tanrı Mı Varmış
(şim dilik) gelm ediği için seni huzuru m ahşere havale ediyorum . Allah'ın gazabı
üzerinde olsun.
M ahm ut Silvarıi
T. D u rsu n - K ur'an’ın Tanrısı ve M uham m ed de kızdıklarına "lanet" okur.
(Tanrı'nın B edduaları başlıklı yazıyı okuyacaksınız.) Onun için okurun beni la
netlem eleri doğal.
214
Zam an: Şim di ilk sorum uz şu. G eçm işinizi ana hatlarıyla anlatır m ısınız? Bu
yere gelişinizin hikâyesi nedir?
T.D.: Ö nce doğum um dan başlayarak özetlem eye çalışayım . 1934 yılında S i
vas'ın Ş arkışla ilçesinin A ltın K öyü'nde doğm uşum . Şim di G üm üştepe adıyla
anılıyor. Beş yaşındayken babam anam ları alıp babasının topraklarının bulundu
ğuna inandığı A ğrı'nın Tutak ilçesine götürdü. Fakat oraya gittiğinde baktı ki,
ağalar bu topraklarını almışlar, sahiplenm işler. O rtada kaldı. Biraz dini bilgisi
vardı. O nunla im am olm aya koyuldu, Tutak'ın kimi köylerinde im am lık yaptı.
Sonra M uş'un köylerine geçti ve ben daha altı, yedi yaşım a gelirken -k i, ben
okula verilm edim . Babam bu ilkokulları gâvur okulları sayıyordu ve verm iyor
d u -. Beni götürüp Kürt hocaların içine bıraktı. A ğrı'nın Tutak ilçesine bağlı K ar
galık K öyü'nde Şeyh Ram azan diye biri vardı. O nun him ayesinde, öğrenciler
okuyordu. A rapça okuyorlardı. Ben, M olla N âdir Efendi bir de Hafız vardı Türk,
esasen başlangıcı onda okum uştum . Sonra hafız oradan gitti, ben K ürtçe'yi öğ
rendim .
Zam an: K ürtçeyi sonradan mı öğrendiniz?
T.D.: Evet. Çok kısa süre sonra öğrendim Kürtçeyi.
Zam an: A nadiliniz değil yani?
T.D.: Değil. K ürtçeyi öğrendikten sonra başladım hocadan A rapçayı, Kürtçe
anlam ıyla okum aya ve giderek ben T ürkçeyi unuttum . Sürekli K ürtçe konuşu
yordum çünkü. Kürt öğrenciler arasında. O rada K ürt öğrenciler yani çevreden
gelen öğrenciler köylü tarafından idare edilirdi. Cam ide yatıp kalkardık. Ve R A
T IP denen bir yöntem vardı. O yöntem le kazanlar içerisinde besin m addeleri, yi
yecekler toplanırdı ve karıştırılırdı. Etli, sütlü, tatlı hepsi aynı kazanın içinde ka
rıştırılırdı. Sonra bölüştürüldü. H erkes tabağına, tabağı olm ayan ekm eğinin üze
rine, lavaş denen bir açık ekm ek vardı. Bu şekilde bir geçim sağlanırdı. Oradaki
öğrenciler, oradaki m ollalar tarafından yetiştirilirlerdi, okutulurlardı. B ir usul
vardı o zam an. Şafilerin uyguladıkları, izledikleri bir usul. O usule göre okutul
m ası gereken derslerin tüm ü, okutulm ak istenirdi, am a tüm ünü sonuna kadar gö
türm ek m üm kün olm azdı, çünkü, oradaki yöntem çok ağır ve yavaş giden bir
yöntem di. SA R F ve N A H V ile yani b ir A rapça gram erle 15 yıl uğraşılırdı. Yani
216
Youtube: Tanrı Mı Varmış
öğrencilerim le birlikte. O nlardan da birçoğu kazandı. Fakat ortaya bir şey çıktı:
İlkokul diplom am yok, tayinim yapılam ayacak. İlkokul diplom ası nasıl alabili
rim ? Tarih, coğrafya falan güzel am a, öbür bilm iyorum . Sınava girdim , tarih,
çoğrafya sorularını falan verdim . M ahm utpaşa İlkokulu'nun dışardan bitirm e sı
navlarına girdim . N eyse diplom am ı aldım. K ısa zam anda diplom ayı alm am ış o l
saydım , m üftülüğe atam am yapılam ayacaktı. İlk görevim Tekirdağ'da oldu.
Zam an: İlk vazife alışınız hangi yılda efendim ?
T.D.: ’58'in sonları idi.
Zam an: Peki onun bir öncesine geçsek, sizin yetiştirdiğiniz talebeler arasın
da belli m evkilere gelm iş kim seler var mı ?
T.D.: Evet, m üftü, epeyce vaiz var.
Zam an: M edresede okuttuklarınızdan bahsediyorum . Kim bunlar, şu anda a k
lınızda olan var mı?
T.D.: M esela, İzm ir K arşıyaka m üftüsüydü şim di em ekli olan galiba. A bdul
lah A n lık vardı. Sizin Z am an gazetesinde zam an zam an yazılar yazdığını söyle
yen, çeviriler yapan Salih U çan benim talebelerim arasındaydı. Ki, o çocuk çok
zeki bir çocuktu. A rapçayı çok iyi bilir. Yani adlarını anım sayam ayacağım epey
ce öğrencim .
İlk görevim Tekirdağ'dı. Sonra, m üftülük ve ondan sonra m üftülükte sürgün
ler. Sürgünlerin başlam ası A tatürkçü çizgideki davranışlarım yüzünden olm uştu.
Zam an: H angi yıllara rastlıyor ilk sürgünleriniz?
T.D.: 62-65 yıllarına. A lışılm adık bir m üftü olm uştum . N edeni şuydu: Ben S i
vaslI sayıyordum kendim i. Sivas cam ilerine gidip gördükçe bakıyordum rahleler
oraya buraya asılm ış, çok berbat.
B unlar niye burada duruyor falan diyordum . O ndan sonra im am ları vardı. Ab-
destlerini tutam ayacak kadar yaşlıydı bunlar. D aha göreve gelir gelm ez haftasın
da 15 tane im am ın görevine son verdim . B unlar zengin insanlardı. B unların ço
ğunun o ğullan yargıç, doktor ve daha başka etkin görevlerdeydi. Tabii bunlar ba
na orada sorun çıkardılar.
Ç irkinlikleri giderm ek, cam ileri park yerine getirm ek, Sivas'ın köylerini
ağaçlandırm ak yoluna gittim. Bana dediler ki, "m üftülük şeyi, lojm anı yapın iş
te, ondan kendiniz de tanır yararlanırsınız" diye. M üftülük lojm anı yapm ak yeri
ne, hastane önerdim , konuştuk orada. İşin başına geçtim , o hastane, göğüs hasta
lıkları hastanesi, ki, şim di çok güzel bir hastanedir. O nun için köylerden, ilçeler
den buğday toplam a yoluna gittim . Sonra onlardan, im am lardan beklem edikleri
şeyleri isteyince imamlar, söylenm eye başladılar. Toplu halde sinem aya götürü
yordum . K urs açm ıştım . Ü lkede im am lar için ilk kez yetiştirm e kursları sayıla
bilir, öyle sanıyorum orada. Ki, im am lar, halkın eline bakm asın, halka m uhtaç
217
Youtube: Tanrı Mı Varmış
durum a gelm esin diye. O nlara konferans verm eyi, grup çalışm alarını öğretm e
yoluna gitm iştim . M illi E ğitim 'le işbirliği yaparak diplom a sağlam aya yönelm iş
tim ki, çoklarına alm ıştık. O da eklenince ve sıkıcı bulununca söylendiler, "bu
m üftü kâfirdir" dediler. H atta "kom ünisttir" dediler. Fakat benim kom ünistliği
m in söylenm esi A tatürk'e çelenk koym a işinde oldu. Ve şöyle gelişti: K ursun açı
lışında, ki bunlar çok zayıf bütçeli insanlardı. Ben bunlara karavana verem ezdim ,
askeriyeden sağlatm ıyordum . K om utan dedi ki, "bir koşulla ancak ben bunlara
karavana verebilirim : A tatürk'e götürüp çelenk k o y arlarsa..." İyi am a nasıl olur?
B unlara nasıl yaptırılabilir bu? G eldim topladım dedim ki, "Bakın ben sizi hiç
zorlam ıyorum . Ya karavana ya da A tatürk'ün önüne gidip saygı duruşunda bulun
m a, ikisinden birini seçeceksiniz. Seçm ek size ait" dedim. O nlar kendileri arala
rında konuşm uşlar, sonra im am lar, vaizler falan saygı duruşunda bulundular fa
kat arkasından kom ünistliğim iddiaları doruğa yükseldi. A rkasından bir baktım
nakiller. O rada burada yani sürekli nakil. Çıkıyor, durduruyorlar. En son Halk
Partisi'nin hışm ına uğradım. En büyük darbeyi ben Halk Partisi'nden yedim . Şa
şılası b ir şeydir ki, kendim de H alk Partili olarak ileri sürülüyordum .
Zam an: Peki efendim o yUlarda M arksist düşünceyle hiç karşı karşıya gelm iş
m iydiniz?
T.D.: Hiç am a hiç. H atta solun S harfinden bile ürperiyordum . Yani ben nasıl
solcu olabilirim ? Sadece solcu olm ak bile beni son derece tedirgin ediyordu. Bu
olam ayacak şeydi. N asıl solcu olurdum ? A m a benim bu Üçbaş m edresesinden,
okuttuklarım dan ya da öğrencilerim in öğrencilerinden biri geldi o sırada "hocam
sizin yanınızda biraz daha okum ak istiyorum " dedi. "Yalnız burada bana bir
im am lık verir m isiniz?" dedi. B en de kazandırm ak istedim. Onu im am lık sınavı
na koydum am a kazanam adı, istediğim halde kazanam adı. B ir baktım , im am lığı
kazanam am ış olan K âzım Ö zçiçek benim yerim e m üftü atanm ış, ben de Sinop'un
T ürkeli ilçesine sürülm üşüm . 300 haneli falan bir yer. Ve de suçlam alarla. O za
m an Yeni İstanbul, Yeni İstiklal diye birtakım gazeteler, m ecm ualar falan vardı.
O rada kom ünistliğim , içkiyi severliğim yazıldı sabaha kadar içki içm iştim ki, ağ
zım a dam lasını koym uyordum . Yani içkiyle m içkiyle hiç tanışm am ıştım .
Zam an: Böyle bir içki içiyor söylentisi çıkarıldığına göre, içki içenlerle haşır
neşirliğinizden dolayı olabilir mi?
T. D.: Olabilir. A m a şu da gerçek değildi. D iyorlardı ki, falanca gazinoda bu
lundu. Ben hiç gazinoya gitm edim . O dedikleri gazinoyu hiç tanım ıyorum , sor
dum , bu gazino nerede. A kşam oralardaym ışım ; tanım ak, görm ek istiy o ru m .. .di
ye. D edikleri yerlerde kesinlikle bulunm uşluğum yoktu. A m a gerçekten içki se
ven dostlarım vardı. O nlarla birarada bulunabiliyordum . A m a benim işte sol dün
ya görüşüyle tanışm am Sinop'un Türkeli ilçesinde oldu. Bir öğretm en Ali Şarap
218
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çı adında. Ben m aaşım yetm ediği için kentin çok uzağında bir kulübeciği seçm iş
tim , kiralam ıştım . O rada bulunuyordum . Ç ok berbat bir durum daydım . O Ali Ş a
rapçı, öğretm en, kam ı burnunda karısıyla birlikte gelip yardım etm işti. O narıla
cak yerleri onarm ıştı. B adana yapılacak yerlere badana yapm ıştı. O nun için de
kom ünist diyorlardı. Ben de diyordum ki, ne kadar iyi bir adam , keşke kom ünist
olm asaydı. Sonra dedim ki, "Yahu bana hep kom ünist diyorlar, şu kom ünist ki
tapları nasıl şeylerdir bir bakayım , göreyim ". "Ali Bey şu kom ünist kitaplarını
getirir m isin dedim , ben de onları okum ak istiyorum ." İşte tanışm am ondan son
ra oldu. L enin'in D eğer Teorisi falan vardı. O zam an Sosyal Y ayınlardan çıkan
F elsefenin Başlangıç İlkeleri vardı. B una benzer kitaplar vardı. Ben anlam azdım
bunları, o bana öğretirdi. Benim de böyle ders okum a okutm a alışkanlığım oldu
ğu için o kitapları bir ders okur gibi okum uştum . Fakat orada da durdurm adılar.
H alk beni çok seviyordu. D iyanet, m üfettiş gönderm işti. D iyanet İşleri Başkanı
gazetelerde hakkım da açıklam a yapm ıştı. D iyanet İşleri Başkanı o zam an İbra
him E lm alı ydı. İbrahim Elm alı beni çok ağır biçim de suçlam ıştı solculukla, ko
m ünistlikle. Sonra aldım okudum , baktım , inceledim . M atem atiği nasıl okursun,
öyle. A bartılacak birşey olm adığını gördüm . A m a neym iş bir şey veriyorlar, bir
ipucu veriyorlar. Çok açık söyleyeyim bir kom ünist partisi kurulsa girm em . B il
m em ne olsa girm em . A m a kafalarda oluşturulan o şeylerin tersine birtakım şey
ler buldum . B ilinm esi gereken şeyler buldum . N e güzel dedim bunları da öğren
dim . Ç ünkü öğrenm ek, bilm ek çok güzel şeyler. Bunları da o arada öğrendim .
Zam an: Peki şunu sorayım , M arksist diyebileceğim iz, yahut kom ünist fik ir
lerle sizin o güne kadar bildiğiniz Islam i düşünce. B unlar sizde bir tezat m eyda
na getirdi mi? B ir çarpışm a sözkonusu oldu mu?
T. D.: Hayır, o açıdan hiçbir şey incelem edim . Ben o zam an dünyayı tanım a
ya çalışıyordum . Elim deki gereçler, İslam dan vardı, M arksizm den vardı. B aşka
şeylerden vardı, nereden hangi şeyi bulursam , içinde bulunduğum toplum , d ü n
yayı, daha iyi değerlendirm eye çalışıyordum çünkü, içim de çok birikim ler v ar
dı. Ç özüm lem ek istediklerim vardı. O nları nasıl çözüm leyebilirim diye bir ç a
baya girişm iştim . H atta zam anım yoktu. A caba ölüm lü yaşam ım bitinceye k a
dar ben hepsini bitirebilecek m iyim diye böyle gece gündüz, bir öğrenci sınava
girecekm iş gibi sabaha kadar okum aya çalışıyordum . B urada da doğubilim e
yöneldim , etnolojiye yöneldim , çevrilm iş olan ne kadar kitap varsa, onları elde
etm eye yöneldim . O kudum . O ayrı b ir dünya açtı önüm de. Sonra inanç sarsıl
m ası oldu bende. Benim bu inanç sarsılm asıyla m üftülükte kalm am olam az. Ya
ni m üm kün değil. Şim di ben halka ne söyleyebilirim ? İnsanlara ne söyleyebili
rim ? G eliyorlar önüm e böyle saygı gösteriyorlardı. O nların niye saygı göster
diklerini biliyordum . Bu da beni çok incitiyordu. M üftülükten ayrılm aya karar
219
Youtube: Tanrı Mı Varmış
verdim . Ç öpçülüğe başvurdum . 65 yılında. Bu arada D iyanet İşleri B aşkanlı
ğ ın d a n çok değerli bir dostum Tevfik E rsan ile karşılaştım . "TRT var. TRT'de
sana göre y er bulunur" dedi. "B unu kim sağlayacak?" dedim . "B enim hiç tan ı
dığım yok." "Sayın G erçeker bunu sağlar" dedi. A dnan Ö ztrak'a m ektup y azar
sa bunu sağlar dedi. Ç ünkü "A dnan Ö ztrak'la arası iyi" dedi. O ndan bir m ektup
g ötürdüm am a işe yaram adı. Fakat Turhan F eyzioğlu'yla benim yakınlığım var
dı. O zam anki çizgim A tatürkçüydü. Turhan Feyzioğlu'nun aracılığıyla O rhan
Ö ztrak'tan m ektup alıp götürdüm . İşte o işe yaradı. TRT'ye geçtiğim de beni g ö
türdüler am bar m em urluğuna verdiler. M alzem e m em urluğuna verdiler. K oru
m a m em urluğuna verdiler. İşim i doğru dürüst yapam adım . Çünkü, fiziğim elv e
rişli değildi. E vrak m em urluğuna verdiler. O nu biraz başarm aya yöneldim am a
bir yaym a geçeyim istedim , geçtim ve sınavlara girdim , prodüktör oldum . Epey
bir zam an da prodüktör olarak çalıştım .
Zam an: Ö zgürken, M arksizm le tanınm azdan önce bir A tatürkçü çizginiz var.
Siz o zam an kendi ifadenizle im am larınızın A tatürk'ün büstüne çelenk ko ym a k
ta zorluk çektiğini belirtiyorsunuz. Sizdeki m üftülükle A tatürkçülüğünüz a ra sın
da bir sürtüşm e var m ıydı? B u bir, İkincisi, M arksizm i tanıyıp da İslam iyet n o k
tasında birtakım inançlarınızda sarsılm alar m eydana geldikten sonra, A ta tü rk
çülükle aranız ne hale geldi? Yani bir M arksistin m i daha rahat A tatürkçü o l
m ası m üm kün oluyor, yoksa bir m üftü olarak mı daha rahat bir A tatürkçülüğü
nüz vardı?
T. D.: Şim di benim m üftülüğüm deki A tatürkçülüğüm yorum cu bir nitelikte
olduğu için birtakım yorum larla İslam ın yaşanabilir bir durum a getirilebileceği
ni düşünüyordum . A tatürkle tam anlam ıyla bağdaşık değildim , İslam dan dolayı.
A m a, ben küçüklüğüm de bile im ana karşı bir başkaldırı içindeydim . Ö rneğin
Tanrı'yla kavga ederdim . Bir kız vardı çarpık çurpuk "Tanrım ben senin yerinde
olsaydım bunu böyle yaratm azdım " derdim . Sonra "bu kölelik niye K ur'an'da
var" derdim . A m a arkasından "tövbe estağfurullah" derdim . A tatürk söz konusu
olunca da "işte benim için bu, peygam berden bile daha üstün" derdim am a arka
sından "tövbe estağfurullah" derdim . Şöyle düşünüyordum : "Bu insan T ürki
ye'nin kurtuluşunu sağlam asaydı, biz cam ilerde kalam ayacaktık. C am ilerim iz o l
m ayacaktı, ibadet olm ayacaktı, T ürkiye'de birçok şey olm ayacaktı." Bu açıdan
bakıyordum . K uşkusuz M arks'ın getirdiği dünya görüşü içerisinde böyle bir dü
şüncenin, yani İslam cı A tatürkçü çizgim in bir yeri olabileceğini sanm ıyorum .
Şunu hem en belirteyim o sol kitapları okuduğum için inancım da sarsılm a olm uş
değildir. Yani onun hiç mi hiç etkisi olm adı. B ende inanç devrim i neden oldu? Ya
da neden inançsızlık oluştu? O nu belirteyim . D oğubilim e yönelm iştim . Ç ok bü
yük kütüphanelere gittim . O zam an ben İslam ın kökenini gördüm , okudum . S öy
220
Youtube: Tanrı Mı Varmış
lencelerde de okudum . B ir gün Süm er efsanesi ile karşılaştım . Süm erlerde bir
Tufan efsanesi. Baktım Tevrat'ta var, K ur'an'da var. Bu bir efsane, Süm er efsane
si, nasıl olur da Tevrat'ta, K ur'an'da olabilir? M ilattan Ö nce 3 bin yıllarında k a
lem e alındığı sanılıyor. İslam dan, hatta Tevrat'tan çok önce. Peki bunlardaki
olan, K utsal kitaplarda ne arıyor? Sonra H am m urabi Y asalan'nı aldım , onunla
Tevrat arasında karşılaştırm a yaptım . B aktım H am m urabi Yasaları'nın kim i m ad
deleri Tevrat'ta aynen geçm iş, ondan sonra K ur’an'a da yansım ış. Peki bu ne?
B unlar A llah sözüyse? Yani sarsılm alar benim öyle başladı. O M arks'ın kitapla
rıyla hiç olm adı. Şunu da belirteyim . B ugün M arksist şeriatçılar İslam cılar var.
A slında denir ki M arksizm in tem elinde kuşkusuz bir m addecilik var. M aterya
lizm var. M ateryalizm olm adığı zam an M arksizm olam az. Peki M arksizm le, m a
teryalizm le İslam nasıl bağdaştırılabilir? İşin o noktası unutuluyor.
Zam an: Siz m üftüyken de A tatürkçü bir çizgiye sahiptiniz bir yere kadar. İs-
lam iyetle de Atatürkçülüğün zam an zam an çarpıştığının farkındasınız. O ndan
sonra bir inanç sarsılm ası, sol dünyayla bir tanışm anız oldu. Bu tanışm adan
sonra A tatürkçülüğe bakışınız nasıl oldu? D aha rahat mı kabul ettiniz, birtakım
güçlükler m i oldu?
T. D.: Şim di ben A tatürkçü olduğum u söyleyem iyorum . Çünkü ortada A ta
türkçü olduğunu söyleyen bir dolu kim se var. A nayasa'nın 24. m addesini koyan,
zorunlu din dersini getirenler de A tatürkçüydüler. D evlet radyo ve televizyonun
dan K ur’an okuyan vaiz gibi konuşan devlet adam ları var. B unlar da A tatürkçü
lüğü doruk noktada sergilediler. B unlar A tatü rkçüyse... G elm iş geçm iş en büyük
liderlerden sayıyorum . G erçekten T ürkiye için bir şans olarak bir kılavuz olarak
gördüğüm , keşke birlikte yaşasaydım dediğim A tatürk'ü onların kalıplarında gö
rünce, onlar sahip olunca, onlar biz A tatürkçüyüz deyince ben A tatürkçüyüm d i
yem iyorum . Yani bir kere o çizgiye girm iyorum . O zam an A tatürk'ü dinsiz gö s
term em eye, öyle sevm eye çalışırken, şim di A tatürk'ün kesinlikle dinsiz olduğu
na inanıyorum . İnanıyorum değil görüyorum . Bir M edeni B ilgiler e baktığınız
zam an onları görüyorsunuz. A fet İnan'ın yayınladığı A tatürk'ün el yazm alarına
baktığınız zam an bunları görüyorsunuz. 1937 yılındaki sözleri, "ben devlet yö
netim indeki siyasetim i gökten indiği sanılan kitaplardan alm ıyorum " ya da bu
anlam da söylediği sözleri düşünüyorsunuz. Ö yle bir kim senin M üslüm an olm a
sı, bana göre m üm kün değildir. İslam i açıdan da böyle değerlendiriyorum . A slın
da sol dünya görüşü A tatürk'le daha çok anlaşır durum dadır. Fakat bugünün
M arksistleri, A tatürkle anlaşm ıyorlar, genellikle anlaşam ıyorlar. Şeriatçıların an
laşam adığı gibi. B ir de tepeden bakıyorlar. Biz A tatürk'ü aştık diyorlar. B ence bu
doğru değildir. Yani A tatürk bana göre dünyaya eşine az rastlanır bir biçim de la
ikliği getirm iştir. Y üzyıllara ancak sığabilecek nitelikteki devrim lerini kısa ara-
221
223
224
225
Youtube: Tanrı Mı Varmış
DİNCİ YAYIN Ç E V R E L E R İN E YANITLAR
(ZA M A N , M İLLÎ G A ZETE, YENİ ASYA
G A Z E T E L E R İ İLE
Y EN İ D Ü ŞÜ N C E, PANEL VE TEV H İD
D ER G İLER İ)
7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 K asım 1989 günlü M illî G azete'de "Doğu Pe-
rinçek'in M üftüsü (!) Turan D ursun'a Cevap" genel başlıklı ve H. K em al Özyü-
rek im zalı bir dizi yazı yayınlandı. Bu dizinin ilk bölüm lerinde, olm adık yalan
lar savrularak çirkin biçim de suçlanıyorum , aşağılanıyorum ve belli bir çevreye
hedef gösteriliyorum .
H angi yazım a nasıl cevap?
"Turan D ursun'a Cevap" başlığını görünce: "Bana hangi konuda cevap verili
yor?" dedim kendi kendim e. Ve hem en okum aya koyuldum . Bana yöneltilen bir
sürü suçlam alar ve sövgüler arasında güçlükle seçebildim ki, benim "M uham
m ed'in doktorluğu"na ilişkin, hadisleri sıralam adan öteye gitm eyen, yorum suz
yazım a cevap(!) verilm ek isteniyor.
226
227
228
Ö nce de belirttiğim gibi, H.K. Ö zyürek'in bana "cevap"ı, "M uham m ed"in
doktorluğu"na ilişkin sunduğum hadislerden oluşan yazılarım la ilgili. Bu yazıla
rım ın sonuncusu 13 A ğustos 1989'da (2000'e D oğru dergisinde) yayım landı. Üç
ay geçti aradan.
Bu denli gecikm e niçin?
N eden aradan bunca zam an geçtikten sonra cevap verm e gereği duyulm uş?
A nlaşılm ıyor, açıklanmıyor.
Verilen "cevap"a gelince: N asıl cevap veriliyor?
Y azdığım hadisler ele alınarak bunların "uydurm a", ya da kaynaklarının "çü
rük" olduğu m u ileri sürülüyor? Hayır.
H adislerin çevirileri, açıklam aları m ı "yanlış" bulunuyor? Hayır.
B irilerine yönelik sövgüm ya da övgüm yakalanm ış da bu mu eleştiriliyor?
Hayır.
B unlardan biri olsaydı, bana verilen "cevap"a "cevap" denilebilirdi.
Ö yleyse "cevap" verilen konu nedir? Bu belli değil.
229
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yazdığım hadislerden ikisi ele alınıyor. B unlar için de herhangi biçim de "iti
raz" yok. Ben bunlara yer verirken bunlar arasındaki "çelişki"ye de şöyle bir d e
ğinm iştim . Vay, sen m isin buna değinen?! Veryansın ediliyor. Peki "çelişki' nin
bulunm adığı mı savunuluyor? Hayır. Çelişkinin "görünüşte" olduğu savunulup
yapılagelm iş olan "yorurri'lar sıralanıyor. Yani benim dediğim çürütülm üyor. Ü s
telik tersi de söylenm iyor. "Yorum." Çelişkiyi yok saym anın yolu. "Y orurri'larla
çelişkiyi giderm e, yok saym a çabalarının gösterildiğini ben de belirtm iştim za
ten. Peki "itiraz" varsa, yöneldiği nokta neresi? Anlaşılam ıyor. Kaldı ki, ben bu
hadisleri, aralarındaki "çelişki" üzerinde durm ak için yazm am ıştım . B unlara ben,
"M uham m ed'in doktorluğu"nu yansıtan hadisler olduğu için, İslam dünyasında
ki "e't-Tıbbu'n-N ebevî"de, yani "P eygam berce D oktorluk"ta yer aldıkları için yer
verm iştim . Yorumsuz o larak ... "M uham m ed'in doktorluğu nu dile getiren hadis
lerden b ir kesim i, "rukye" denen üfürükçülükle ilgili olanlar. Bunlara de yer ver
m iştim yazım da.
Ö zyürek, bu hadislere -te k tek değil d e - genel olarak değiniyor. Ü zerinde
durduğum "rukye" konusunu ele alıyor. Buna ilişkin bir sürü şey aktarıyor. Peki
benim yazdıklarım ı çürütüyor m u? Yine hayır. "İtiraz" bile etmiyor. "Rukye",
onun aktardıklarında, benim verdiğim anlam a gelecek sözlerle açıklanıyor. Ona
ilişkin hadisler için de "uydurm a" ya da "çürük" denmiyor. D enem ezdi, çünkü
ben, her konuda olduğu gibi bu konuda da "en sağlam" (sahih) hadisleri seçm iş
ve en güvenilir kaynaklan gösterm iştim . H adisler kabul ediliyor. Benim verdi
ğim anlam larla b irlik te... Peki öyleyse?
Şu yapılıyor yalnızca: "Rukye" yani "okuyup üfürm e" yoluyla olan "teda-
vi"ye ilişkin hadisler, birer "mucize" olarak gösteriliyor. Ben "mucize" dem em iş
tim; aradaki fark bu. Şim di lütfen düşünün; böyle "cevap" olur m u? Yani bana
"cevap" verilm iş oluyor mu?
K ısacası: Ben, M uham m ed ve arkadaşlarının "rukye" (okuyup üflem e=üfü-
rükçülük) yöntem iyle "hasta tedavi ettiklerini", bunun için de "ücret" aldıklarını
yazm ıştım . D aha doğrusu, yalnızca ilgili hadisleri sıralam ıştım . K endini bana
"cevap veriyor" gösteren H. K em al Ö zyürek de, "m uhterem hoca"sım n "not
lar" ından ve başka "m uhterem hocalar"dan aktardıklarıyla bir bir kabul ediyor.
"R ukye"yi de, buna verdiğim anlam ı da, karşılığında alınan "ücret"i d e ... N e var
ki "m ucize" diyor. Ha, bir de şunu ekliyor: "Rukye" yöntem i ve karşılığında alı
nan "ücret", "hekim liği teşvik" işine yaram ış ve bu sayede "tıp, yıldırım hızıyla
in k işâ f' etm iş. Bunu deyim lerle savunuyor Ö zyürek. Savunm a dursun, am a ba
na bir "cevap" olmuyor.
Ö zyürek'in savunm alarına, aktarm alarına ilişkin örnekleri ileride sunacağım .
230
231
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m iş. D aha doğrusu, 'bağa destursuz girm iş1. H albuki, her şeyin bir usûlü olduğu
gibi, hadisin de usulü vardır. H atta İslam literatüründe, 'H adis Usulü' ayrı bir ilim
olarak kabul edilm iş olup, bu hususta birçok eser yazılmıştır. Dursun Bey, her ne
kadar em ekli bir m üftü(!) olsa da işin bu yönünü ne bilsin. Bazı hadis ıstılahları
nı bilm iş olsaydı, bu bile, kendisinin bu kadar gülünç durum a düşm esine mani
olurdu. M esela D ursun Bey, ’İhtilâfu'l-H adis' veya 'M uhtelifu'l-H adis' m eselesi
ni biliyor m u? B ilseydi zaten bu laf salatası yazısını yazm azdı."
"K ahram an"ım ız böyle diyor. Şim di ne denir buna?
B ir kere benim , "laf salatası" diye nitelediği yazım, tüm üyle, kendisinin de
"red" etm ediği, sağlam lığını kabul ettiği "hadis'Merden oluşuyor. O zam an "laf
salatası" diye bu hadislere dem iş oluyor. A m a ille de ilkel biçim de saldırm ak h e
vesiyle farkında değil. Haydi sözüm ü düzelteyim , "ilkel biçimde" değil de, uy
garca yapm ış olsun bu nitelem eyi ve saldırsın. İyi de benim "Hadis U sûlü"nü ve
de "ıstılah"larım bilm ediğim i ileri sürebilm esi için elinde ne var? "Tenkit"e giriş
m işim . G irişem em m i? Buna ne engel var? "Hadis Usûlü (U sûlü-H adis)" bilgisi
buna neden engel olsun. K aldı ki ben "tenkit de etm edim . Sözünü ettiği iki hadi
si de, öbür hadislerle birlikte T ürkçeye çevirip sundum yalnızca. İkisinin arasın
da bir çelişki olduğunu belirttim . Kendisi de bunu, "zahiri bir m ana tenâkuzu" d i
yerek kabul ediyor. Y orum larla bu çelişkinin giderilm esi için hadisçiler arasında
çaba harcandığı doğru. A m a bu çelişkinin bulunm adığını gösterm ez...
"M erak"ım giderm ek için açıklam alıyım : Kendisi bu yazısında, Prof. Dr. Ta
lat K oçyiğit'in öğrencisi olduğunu belirtiyor. Bu profesör için söyleyeceklerim
var. A m a yeri burası değil. Kendisi bu "hoca"nm öğrencisi olduğuna göre, daha
çok genç demektir. Belki de ben, o bilm ediğini ileri sürdüğü "Hadis U sûlü nü,
ayrıca "Fıkıh U sûlü"nü, "Tefsîr U sûlü"nü, "K elâm "ı, "Ferâiz"i, "M aânî" (Bedi',
B eyân'la birlikte) okuttuğum zam an, kendisi dünyaya bile gelm em iştir daha. Ben
bu konuların uzm anıyım . A lçakgönüllüğü bir yana bırakarak, yeri gelm işken, al
tını çizerek belirtm eliyim : Bu konuları iyi bilirim ben.
"H adis U sûlü" konusunda kendisini "bilgili" gibi sunan kahram anım ız, bu ko
nuda da "m uhterem hoca"sından aldığını belirttiği "notlar"ı koym akla bitiriyor.
11 K asım günlü yazısı, "Psikolojik Tedavi ve Rukye" üstüne. A m a bana "ce
vap" niteliği taşıyan, beni çürüten en küçük bir yanı yok. Tersine, yazdıklarım
doğrulanıyor. Ve oradan buradan yapılan alıntılardan oluşuyor.
Bundan sonraysa, 15 Kasım 1989'a değin, kahram anım ız, "muhterem hoca"lar-
dan Prof. Dr. İbrahim Canan'ın Hz. Peygam berin Sünnetinde Terbiye adlı kitabını
açmış, bu kitaptan 235-248. sayfalan olduğu gibi, 249. sayfanın da bir bölüm ünü,
bir şey katm aksızın almış: "Doğu Perinçek’in M üftüsü(!) Turan Dursun'a Cevap"
genel başlığı altında koyup yayım latm ış bulunuyor. "Aferin!" demek gerekir.
"Ayıp" diyeceksiniz. K ahram anım ız bir başka "ayıp" daha yapm ış: C anan'ın
kitabından aynen koyduğu yazıların tüm ünün altında H. K emal Ö zyürek adı var.
232
Neyi Tartışıyoruz?
A slında açıkça görülen şu: Saldırıldığı. Ele alınan "M uham m ed'in doktorlu
ğu" üstüne yazdığım yazılar eleştirilem iyor. A m a önüm e getirildiği için, yukarı
da değinilen bir iki konu üzerinde biraz daha duralım :
1- A ralarında "çelişki" olan hadisler. Bu konuya, çelişki nedeniyle "hadislerin
birbirine uym azlıkları" dem ek olan "ihtilafu'l-hadîs" ya da "hadislerin değişik so
nuçlara götürm esi" diye anlam verilebilecek olan "m uhtelifu’l-hadis", uyuşm az
lığı (çelişkiyi) giderm e çabalarından dolayı da, "hadis uzlaştırm a" anlam ında
"telfiku'l-hadis" de denir.
Ö zü şu: O rtada birbirinin tersi anlam lar, sonuçlar çıkan iki (ya da daha çok)
hadis vardır. Sonra yorum lar yapılıyor, sonuçta ikisinin de "aynı kapıya" çıktığı
görülüyor ya da öyle ileri sürülüyor. Aynı kapıya çıkarılabildiği için deniyor ki,
"çelişki görünüştedir, tem elde değildir."
Ö m ek: "Peygam ber", bir sözünde "lâ advâ" yani "hastalık bulaşm ası diye bir
şey yok" dem iştir. A m a öte yandan bir buyruğu da şudur: "Arslandan kaçar gibi,
cüzzam lıdan kaç!" İki hadisin sağlam lığına da diyecek yok. B irincisine bakınca
"bulaşıcı hastalığın olm adığı", İkincisine de bakınca "bulaşıcı hastalığın olduğu"
anlatılm ış durum da. İkisini söyleyen de aynı "Peygam ber" olunca, bir çözüm
aranıyor. Ve yorum lara girişiliyor.
"Çelişki"nin tem elde olm adığı, "görünüşte" olduğu savunuluyor.
233
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bu savunulurken kim inin yorum u şöyledir:
"H astalık kendi doğal yapısıyla bulaşm az. Peygam berin 'hastalıkta bulaşm a
yoktur' derken söylem ek istediği de budur. Öte yandan, Tanrı, hastada bulunan
birtakım hastalıkların sağlıklı olana geçm esine bir neden yaratm ıştır; O da, has
ta olanla olm ayanın biraraya gelm esi. Bunu dile getirm ek için de Peygam ber,
hasta olanla, olm ayanın biraraya gelm em esini istemiştir. ’A rslandan kaçar gibi
cüzzam lıdan kaç!' buyruğunu bunun için verm iştir."1
H.K. Özyürek lütfen beni hoşgörsün, bilgiçlik tasladığı için burada belirtmek
zorundayım: Bu yorumu o da aktarıyor. A m a asıl kaynağına ulaşabildiğini sanm ı
yorum. A nlaşılan "muhterem hocası Koçyiğit"ten aldığı "notlar"ın ötesine geçem e
miş. Çünkü gösterdiği "kaynak"ta yanlışlık var: "M uhbetü'l-Fiker Şerhi" diyor.
"M uhbe" değil, "Nuhbe". Bunu bir "dizgi yanlışı" sayabiliriz. Ama dahası var:
"Nuhbetu'l-Fiker Şerhi" diye bir kitap da yok. Eğer Türkçe bir "şerh'ten söz ediyor
sa, "şârih"ini ve "mütercim" ini belirtm esi gerekirdi. Dahası: Bu kitabın yazan ola
rak İbn Hacer'i gösteriyor. Oysa İbn Hacer, "Şerh"in değil, "metn"in yazandır. Şerh
eden başka. Örneğin: Ali el Kâri. Birincisinin adı "Muhbetü'l-Fiker." İkincisinin
adıysa "Şerhu Nuhbeti'l-Fiker"dir. Yukandaki yorumda "çelişki" ortadan kaldınla-
biliyor mu? Bence, hayır. Çelişki daha da derinleştiriliyor. Çünkü, "arslandan kaçar
gibi cüzzam lıdan kaç!" sözünde, "hastalık buluşm ası"ndan açıkça söz edilmediği
halde, "neden"e (sebep) dayandırm a yoluyla da olsa, yorum a konuluyor bu. Yani
sonuçta, "hastalıklı birinden, hastalıklı olm ayan birine hastalık bulaşabileceği" an
latılmış oluyor. Oysa birinci hadiste, açıkça "hastalık buluşması yoktur" deniyor.
"Hastalığın doğasında bulaşm a yoktur" demek istendiğini söylemek de durumu
kurtarmıyor. Yani, zorlamalı yorum, hadislerin arasını uzlaştırma işine yaramıyor.
O nun için kim ileri bu yorum u beğenm eyip başka bir yorum a yöneliyor. Ö r
neğin şöyle:
"Peygam ber: 'H astalıkta buluşm a yoktur' derken, sözün tüm kapsam ıyla ol
m adığını söylem iştir. H içbir yönden yoktur hastalık bulaşm ası. Peygam ber, 'hiç
bir şey hiçbir şeye geçm ez de dem iştir. A rap köylüsüyle olan tartışm a da durum u
açıklıyor. Köylü A rap, 'uyuz deve, sağlıklı olanların içine katıldığında, hasta ol
m ayanları da uyuz yapar' görüşündedir. Peygam ber, 'hastalık bulaşm ası diye bir
şey yoktur' diyerek karşı çıkar. K öylü A rap tartışm aya girişir: 'Peki, benim kum
luktaki develerim e ne oldu? B irer geyik gibi (güzel, sağlıklı) idiler. Sonra arala
rına uyuz develer katıldı ve develerim i uyuz ettiler!' der. Bu kez Peygam ber kar
şı çıkışını şöyle belirtir: 'Peki ilk develere (uyuz olanlara) nereden uyuz bulaş
m ıştır?' Peygam ber açıkça şunu söylem iş oluyor: 'Birinci develerdeki uyuzu Ya
ratan (Tanrı), İkincisinde de yaratm ıştır.' Özet: H er şey gibi, hastalık da, T ann'nın
takdiriyle, yaratm asıyla oluşur. B ulaşm ayla filan değil.
1 Bu yo ru m için bkz. A li el K âri, Şerhu N u h b eti'l-F iker, İstanbul, 1327, A rapça, s.98.
234
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G elelim 'arslandan kaçar gibi, cüzzam lıdan kaç!' diyen hadise: Sağlıklı biri
nin hastalanm ası, hastalıklıyla biraraya gelm esine denk düşebilir. Bunu gören
kim se, hastalık bulaşm ası oluyorm uş gibi düşünebilir. Böyle düşünm ekse, o kim
senin günaha girm esine yol açabilir. Çünkü hastalığın, bulaşm a yoluyla olduğu
nu düşünm ek, T ann'nın takdiriyle oluştuğu yolundaki inancı bozar. En iyisi, bu
na giden yolu kapam ak. Ö yleyse en iyisi, hastalıklı olanla olm ayanın biraraya
gelm em esidir. İşte Peygam ber, "arslandan kaçar gibi cüzzam lıdan kaç!" sözüyle
bunu am açlam ıştır."2
B urada da ikinci hadisin yorum unda bir zorlam a olduğu görülüyor. B aşka yo
rum lar da var.3 A m a tüm ünde de bir zorlam a göze çarpar.
H. K em al Ö zyürek, şunun altını çizm eli: İki hadis arasındaki "çelişki"nin d e
rinde değil de, "görünüşte" olabilm esi ve "M uhtelifu'l-H adis" kapsam ına girebil
m esi için, bir koşul var: 'H adisler arasındaki çelişkiyi giderm ek, bunun için gi
rişilen yorum lar, zorlam alı olm am alı. (Biğayri teassufin)4 B uradaki yorum ların
"zorlam alı" olduğuysa çok açık. B undan dolayı, kim ileri bakm ış ki, çelişkiyi g i
derm e olanağı yok; "arada nesh (birinin hükm ünü yürürlükten kaldırm a olayı)
var" dem işlerdir.5
Yorum ları, kahram anım ız da aktarıyor. A m a benim sunduğum açıklıkta değil.
Yalnızca "aktarıcılık"tan, üstelik bu konuda "m uhterem hoca"sınm tutturduğu
"ders n o tlan"ndan aktarm asından olsa gerek. Bunu belirtm ekle kabalık m ı etm iş
oluyorum ? Belki, am a beni bir sürü karalam alardan sonra "bilgisizlik"le suçla
yan kendisi. Şim di Ö zyürek, bir başka yüreklilik gösterm eli, kendi bilgisizliğini
"itiraf" etm eli. Bu bir "erdem"dir. Yalanları, aşağılam aları içinse, bunları yayım
lattırdığı sorum lular da yanında olacak biçim de m ahkem ede buluşuruz.
B aşka bir konuya geçmeden; kahram anım ızın propagandaya dayalı bir "iman
gösterisi"ne değinm ek istiyorum :
"Niçin arslandan kaçar gibi de, kurttan, köpekten kaçar gibi değil? Cüzzam
m ikrobu laboratuvarlarda, m ikroskopla incelenmiş, aslana benzediği görülmüştür"
diyor kahram anımız. Başka İslam "kah ram an larının propagandalarından alarak.
B ir düşünelim :
"A rslandan kaçar gibi cüzzam lıdan kaç!" sözünü söyleyen "cüzzam m ikrobu
nu" (lepra basilini) biliyor m uydu? Biliyordu du, neden doğrudan ve açıkça b e
lirtm em iştir? B elirtseydi de bu "m ikrop"u insanlık daha o zam anlar öğrenseydi
olm az m ıydı? D aha başka hastalıkların m ikroplarını d a ... Dahası tedavi biçim le
rini de bildirseydi ne olurdu, bunda ne sakınca vardı? "D oktorluk" da ettiğine gö
re, bu açıklam alar uygun düşm ez m iydi? "C üzzam lıdan arslandan kaçar gibi
235
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kaç!" sözündeki ”arslan"la cüzzam m ikrobu" arasında bir ilişki kurm ak, "bilim 1i
gülünç durum a sokmaktır. İslam cılar, İslam şeriatının, biraz da kendilerinin pro-
paganlarını yapm ak için hep bunu yaparlar.
"A rslandan kaçar gibi kaç!" dem iş de, "kurttan, köpekten kaç!" neden denm e
m iş? Belirtm eye çalışalım : "A rslandan kaçar gibi kaçm ak", ilk çağlardan kalm a
bir benzetm edir. Yabanıl doğada, orm anlarda "arslan" çok önem liydi, en önem li
"korku ögeleri"nden biriydi, başta geliyordu. Onun için bu benzetm e A raplara da
girm iştir. Dahası; K ur'an'da, hadislerde de yer almıştır: M üddessir S u resinde,
inanm azlara sövülürken, 50. ve 51. ayetinde şöyle denir: "Onlar, arslandan kaçar
gibi kaçan yabanıl eşekler gibidirler."
Y orum undaysa, M üslüm an K ur'an yorum cularından kim i (İbn Abbas) şöyle
der: "Yabanıl eşekler, arslanı gördüklerinde kaçarlar. Bu m üşrikler de M uham -
m ed'i gördüklerinde öyle k a ç a rla r..."6 Ayette, "arslan" anlam ında geçen sözcük,
"kasvere"dir ve "H abeşçe"dir.7
Yukarıdaki yorum a göre: ”A rslan"a benzetilen "M uhammed"dir. Birçoğunun
yorum una göreyse, "arslan"a benzetilen 'K ur'an"dır.8
B urada "arslan"a benzetilende de "arslana benzeyen bir mikrop" mu var? Ya
ni "M uham m ed"de ya da K ur'an'da, "cüzzam lı"daki m ikrop gibi bir m ikrop bu
lunduğu için m i bunlar "arslan"a benzetiliyor?
Sonra bu ayetteki benzetm eye göre, "arslandan yabanıl eşekler k a ç a r ’mış.
B urada da ilginç bir durum ortaya çıkıyor gibi: "Peygam ber", üzerinde durulan
hadisiyle "cüzzam lıdan; arslandan kaçar gibi kaç!" derken, "cüzzam lıdan kaçan
lar" da "yabanıl eşekler" durum una düşürülm üş olm uyorlar mı, diye düşünüyor
insan. A m a kuşkusuz, amaç bu değil.
B ununla birlikte iyice bilinm eli ki, çağım ızın tıp dünyasında, insanlara, "ars
landan kaçar gibi cüzzam lıdan kaç!" denmiyor. K açm ak önerilm iyor, tersine
yanlış bulunuyor. Çünkü artık çok iyi biliniyor ki, "bulaşm a" var; am a az ve zor.
C üzzam (lepra), uzm anlarının belirttiğine göre, çok zor ve çok az bulaşıcı bir
hastalıktır. Bunun böyle olduğuna Ö zyürek de yer veriyor. Ve yine biliniyor ki;
cüzzam la savaşan kuruluşların, doktorların, sağlık görevlilerinin ve hastaların en
büyük düşm anı; cüzzam a neden olan lepra basili değildir. En büyük düşm an, top
lum içinde, "am an kaç!" öğütleriyle kök salm ış olan acım asız ve yanlış önyargı
lardır. İnsanlar bu yönde uyarılıyor artık. "C üzzam lıdan kaç!" gibi öğütlerle d e
ğil mi ki, hiç gerekli olm adığı halde, "cüzzam lı"lar "dam galanm aksan kaçını
yorlar, kendilerini saklıyorlar. G idip "tedavi olm ak" vark en ... M uham m ed'in
"arslandan kaçar gibi cüzzam lıdan kaç!" dem esini anlam ıyor değiliz. O dönem
236
237
Youtube: Tanrı Mı Varmış
yazm ıştım . Bu "tedavi (!) biçim i"ne "rukye" denir. M uham m ed'in ve arkadaş
larının, bu yöntem i kullanarak nasıl "tedavi" yoluna gittiklerine ve karşılığ ın
da ücret aldıklarına ilişkin, İslam d ünyasında en sağlam kabul edilen kay n ak
lardan sağlam "hadis"ler alıp çevirileriyle sunm uş, kaynakları - h e r zam an o l
duğu g ib i- gösterm iştim .
Bundan dolayı bana türlü yalanlar uydurarak saldıran kahram anım ız da "ruk
ye" konusuna yer veriyor. O radan buradan derledikleriyle. Ve çoğunluğu, "çağ
daşlaştırm ak" için giydirilen şaşılası kılıklar içinde...
"Birçok hekim astrolojik tekabüllere inanm ış ve onları gerek bedenî, gerekse
psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde gözönünde bulundurm uştur..." diye başlı
yor ve sürüp gidiyor. İnsanı sıkan, gerçekten abuk sabuk şeylerden oluşan alıntı
lar. Ve şöyle bir alıntı: "Son 30 sene içinde, dünyanın her tarafından hastalar b a
na m üracaat ettiler. Yüzlercesini tedavi ettim . 35 yaşını geçm iş olanların hasta ol
m alarının asıl sebebi, dini inançlarını kaybetm eleriydi. B unlar hayata din açısın
dan bakm ıyorlar, dindar arkadaşları gibi davranm ıyorlardı. D ini anançlarına ye
niden kavuşm adan da tam am en iyileşm iyorlardı."
Bunu diyen, Psikiyatrist Dr. C art Junq"m uş. Bu alıntıdan sonra kahram anı
m ız, büyük bir "İslam terbiyesi"yle şöyle diyor: "Şim di Peygam ber Efendim iz'i
(S.A.V.) tükürükçü ve üfürükçü olm akla itham eden câhil m üftü Turan D ursun'un
yüzüne nasıl tükürm ezsin sen?"
Ve arkasından gelen kocam an bir çelişki: "H em tükürük ve üfürük şifadır.
Bak, dinle" diyor.
Peki bu "tükürük"le "üfürük" yöntem ini "Peygam ber Efendi"si de kullanm ış
m ı? Çok çok "terbiyeli kahram an", buna hayır dem iyor; tersine "Peygam ber
Efendi"sinin bunu yaptığını, yani "tükürük ve üfürükle tedavi" yoluna gitiğini
kabul ediyor, onaylıyor. Peki bu adam , bana niye "cahil" diyor ve benim "yüzü
m e tükürm e" terbiyesini niye gösteriyor?
B ir başlık: "Nukye nedir?"
"N ukye", "rukye" olacak. Bir dizgi yanlışı.
"R u k y e'y i nasıl anlatıyor bu kahram an? "Rukye, okum ak ve nefes etm ekle
yapılan bir tedavi şeklidir" diyor. Türkçeleştirelim : "Nefes etm ek" nedir? "Üfür-
mek". "Ü flem ek" de denir.
Ö yleyse "rukye", kahram anım ızın kabul ettiği tanım ıyla şu dem ek oluyor:
"O kum a ve üfürm ekle yapılan bir tedavi b içim i..." D aha da kısası: "Ü fürükçü
lük". T ürkçe Sözlük'te "üfürükçü" için şöyle denir: "Okuyup üfleyerek hastalık
ları savdığını ileri sü re n ..." "Ü fürükçülük"se "üfürükçü"nün yaptığı iş. Başka
türlü anlatılabilir mi? Evet, kahram anım ız, "rukye”nin "okum a ve üfürm e yoluy
la yapılan tedavi biçim i" olduğunu kabul ediyor. Sonra? Sonra şöyle diyor:
"(Rukye) İslam dan önce C ahilliyye ("Cahilliyye" denm ez, ya "el C ahiliyye",
ya da "C ahiliyyet) denir. T.D.) devrinde çok yaygındı. Peygam ber Efendim iz
238
10 B kz. H âfız E b u b ekir M uham m ed el H em edanî, el İ'tib a r fı'rı-N âsihi ve'l-M ensuhi M in e 'l-Â sâ r,
H ım ış, 1966, s.238-240.
11 R u k y e k o n u su n d a tem el k ay n ak için ay rıca bkz. İbn K ay yim i'l-C evziyye, e ’t-T ıb b u 'n -N eb ev î ta h
kik: Dr. A b d u lm u 'tî, K ahire, 1982, s.229-252.
239
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dır" demişti ya. "Tedavide tükürük" olgusunun nereden geldiğini bakın nasıl anlatı
yor: "Tükürükle tedavi, Hıristiyanlıkta da vardı" diyor ve Incil'den aktarma yapıyor:
"Ve geçerken anadan doğm a kör bir adam gördü. Şakirtleri ondan sordular.
Rabbi bu adam ın kör doğm ası için kim günah işledi? Bu mu, yoksa anası baba
sı mı? İsa cevap verdi.( ...) Bu şeyleri dedikten sonra yere tükürdü. Tükürükle ça
m ur yaptı. Çam uru onun gözlerine sürdü. Ve ona dedi: Git, Siloam havuzunda yı
kan. O da gidip yıkandı ve görm ekte olarak geldi." (Yuhanna, 9: 1-7.)
Yalnızca "Yuhanna İncili"nin burasında değil, başka yerinde ve M arkos İnci-
li'nde de "İsa'nın tükürükle m ucizeler gösterdiği" belirtilir. Yukarıdaki alıntıda
İsa’nın bir körün gözünü açm ak için, "yere tükürdüğü, çam ur yaptığı ve aldığı ça
m uru körün gözüne sürdüğü" anlatılıyor. İlginçtir ki, M uham m ed de "tedavi"sin-
de "okum a üflem e"yle, birlikte "tükürüklü toprağa" başvuruyor.12
M arkos İncili'nde de, gözünü açm ak için, İsa'nın, körün gözüne tükürdüğü
belirtilir. (Bkz. M arkos, 823.) Yine ilginçtir ki göz için M uham m ed de tükürüğü
nü kullanm ıştır. "K ör gözü görür yapm ak için” değilse de "göz ağrısını tedavi et
m ek için". Hadiste anlatıldığına göre, dam adı Ali'nin savaşçı arkadaşlarına katı
lam ayacak ölçüde gözleri ağrıyordu. M uham m ed, onun nerede olduğunu sordu.
D urum u anlattılar. Onu çağırıp getirm elerini söyledi. Ali ağırıkb gözüyle geldi.
M uham m ed hem en tükürdü A li'nin gözüne. A rdından dua. Ve Ali'nin gözü iyileş
ti.13 K ahram anım ız H. Kemal Ö zyürek, "tükürüklü çam urla tedaviyi Yuhanna In
cil'inden aktardıktan sonra "bu tedavinin aynısını Peygam ber Efendi'sinin de
yaptığını yazıyor. Ve şöyle bir soru soruyor:
"Peygam ber Efendim iz (S.A.V.) tükürüğün ve çam urun tedavi yönünü ince
ledi mi acaba?" İncelem esine ne gerek var? " İn c irle r önünde durm uyor m uydu?
Bunları iyi bilen ve kendisine yardım cı olan A ddas gibi, Yessar gibi, C ebr gibi
köleler ve başkaları da yardım edebilirdi.
K ahram anım ız ekliyor: "Kaldı ki bu bir mucizedir."
Hah, böyle söyle de işin içinden çık! İsa'ninki de "mucize" değil miydi? Yoo,
hayır, kahram anım ız bununla yetinmiyor; bilgiçlik taslayıp (lütfen beni hoşgör-
sün); çok eski çağlarda kalmış hekim lik yöntem inden söz ediyor. Daha doğrusu, ar
tık insanları güldüren, insan aklını şaplaklayan "îzah"ları, berbat O sm anlıca anla
tımlı bir kaynaktan alıp aktarıyor. Sonunda da getirilip "İbn Sina' ya dayandırılıyor.
"İbn Sina övgüsü’ n e .. .Bu hep yapılır İslam cılarca. Ama, çağımızın İslamcılarınca.
İslam şeriatını sevimli gösterm ek için buna gereksinim duyarlar. Ve ilgili ilgisiz,
eski "hekim "lerden, felsefecilerden, İslam adına övgüyle söz ederler. Oysa bu "fi
lo z o fla rın daha çok ilgilendikleri İslam değil, Aristo felsefesiydi. Bunlar birer
12 Bkz. B uhârî, e ’s-Sahîh, K itabu't-T ıbb /38; Tecrîd, hadis no. 1935; M üslim , e's-Sahîh, K itabu's-
S elâm /5 4 . h adis no. 2194; E bu D avud. Sünen, K itabu't-T ıbb/19, hadis no. 3895; İbn M ace, S ü
nen, K itab ıı't-T ıbb/36, hadis no. 3521.
13 B kz. B uhârî, e's-S ahîh, K itabu'l-C ihad/102; M üslim . e's-S ahîh, K itabu F ed âili's-S ah âb e/3 4 , hadis
no. 2406.
240
241
242
243
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Toplum um uzda, bu "cin çıkarm a" olaylan çok iyi bilinir. M uham m ed'in "uh-
ruc"undan alınm a "uhruc duası" kim i kitapçılarda, cam ilerde, orada burar i, bu
gün de satılm akta.
İnsan olanlar, eğer insanlıklarını "im an"larına kurban etm iş değillerse bu tür
durum lar karşısında sessiz, duygusuz kalabilir mi?
K ahram anım ız H. K em al Ö zyürek, "Peygam ber Efendi "sinin ve arkadaşları
nın uyguladıkları "rukye (Türkçesi: üfürük)" karşılığı alındığını kabul ettiği "üc
ret m eselesi "ne yer ayırmış:
"Rukye, Peygam berim iz zam anında bir m eslekti. Tıbbın bir kolu idi. B ugün
kü psikiyatri veya psikoterapiye benzer. (Böyle bir benzerliğin ileri sürülem eye
ceği, yukarıda açıklananlarla kolayca anlaşılabilir. T.D.) Peygam berim iz (S.A.V.)
ücrete karşı m üsam ahalı davrandı. Çünkü burada, tıbba, hekim liğe teşvik vardı.
N itekim daha sonraki devirlerde tıp, yıldırım hızıyla inkişâf e tti..."
Ü fürük ve karşılığında ücret alm alar sayesinde "tıbbın yıldırım hızıyla inki
şâf ettiğini" söyleyebilen, bunu ileri sürebilen insana ben ne diyebilirim ?
244
A nkara'dan yazdığı m ektubu gezetenizde, 16 Ekim 'de yayım lanan H alil Boz-
kurt, beni aşağılam aya yöneliyor ve başında "Ç am ur at, yapışm azsa izi kalır" sö
züne yer veriyor; "Sizin zihninizi ne güzel ifade ediyor" diyor.
O ysa ben "çamur atmak" gibi bir çirkinliğe düşmem. Ne böyle bir yol seçtim,
ne de bu yapım a uygun. O kuduğunu belirttiği 2000'e D oğru daki yazılarım ortada.
H içbirinde kim seye ve hiçbir kurum a çam ur atılmış değildir. İslam ya da öteki din
ler konusunda ve içine neleri aldıklarına ilişkin yazdıklarım tümüyle belgeli.
Yorum larım yerine, İslam dünyasında (eğer başka dine ilişkinse o dinde) en
güvenilir türden kaynağına dayalı. Eleştiriye açığım. "Şu kaynak uydurm a" den
sin. Ya da "yanlış çeviriliyor, yanlış aktarılıyor" denip, ileri sürülsün. A m a "2000’e
D oğru dergisinin din bilgisi âlimi" denerek ünlem li bir küçüm sem e yerine bu yo
la gidilm iyor, gidilemiyor. Çünkü bu yol kolay değil. Önce yazdıklarım da "uydur
m a", dahası "yanlış" bulunam az. İddialıyım . Sonra eleştirm ek, bilgi ister, incele-
245
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m e ve araştırm a ister. A tıp tutm alarsa, kolay. Bu yola gidiliyor okurun m ektubun
da. Halil Bozkurt kim se -b ilm iy o ru m - "izin kalm ası için çam ur attığımı" ileri sü
rerken kendisi bunu yapıyor ve im anının em diği kin ve öfkeden kaynaklanm ış
olarak ya da başka bir nedenle bana "çam ur atıyor". "Saf insanlarım ızın kafasını
bu landınyor'm uşum . "Bilgililerin" de "m idesini"... "Sivas M üftülüğünden atıl
mışım ". M üftülükteyken oradan oraya sürüldüğüm doğru. A m a atılm adım ve yü
züm ün akıyla kendim ayrıldım. B ir seçim di ve ben bu seçimi yaptım.
27 Ekim 1989
20 Ekim 1989 günlü gazetenizde babam la bir "röportaj"(!) yayım landı. Beni
küçük, aşağılık gösterm e çabasına, bu kez babam araç yapıldı.
B aşlıktaki özel amaç:
Babam ın ağzından: "Oğlum Bir Sapıktır" başlığının konm asında güdülen amaç
belli: "Sapık" sözcüğünün ilk bakışta çağrıştırdığını düşündürmek. Yani "cinsel sa
pıklığı" filan. Bunu kam uoyunda düşündürm ek için de elverişli bir açıklam a(l)
konm uş: "Dinsiz, annesine de zina yapar, bacısına d a ..." Ve şunlar konmuş: "Din
sizlikte her türlü kötülük vardır. K atillik, hırsızlık dinsize m ahsus..."
Ben "dinsiz" olarak sunulduğum a göre, bu çirkinliklerin bende de bulunduğu
düşünülsün istenm iştir. Ben hiçbir zam an saklam adım , saklam ayı da dürüstlüğü
m e ters buldum . A çıkça belirtiyorum : Ben dinsizim ve insanlığın kurtuluşunu,
büyük ölçüde, dinlerden annm ışlıkta görürüm . A m a sözü edilen çirkinlikler ben
de yoktur. N e katilim , ne hırsızım , ne de "anayla, bacıyla yatm ışlık" gibi aşağı
lıklarım var. Saldırıya hedef gösteriliyorum .
A m aç bu.
A ile ve yakın çevrem :
28 Tem m uz 1989 günlü gazetenizde, "akrabam " olduğu "yakınlarım ın b e n
den utanç duyduklarını" ileri süren, adı, kim liği belirsiz bir kişinin m ektubu
yayım landı. K arşılık verdim , böyle b ir akrabam olam ayacağını belirttim . Ve
belirttim ki, değil yakınlarım , k om şularım içinde bile hep sevilip, sayılırım .
B aşka türlü de o labilirdi, am a yok. Ç ekirdek ailem olan karım ve ço cu k larım
la, n o rm alin de üstünde, birbirim izi sever ve sayarız. Y akınlarım dan k ard eşle
rim in bana sevgi ve saygıları da alışılm ışın üstündedir. B abam bunu kıskana-
gelm iş; kardeşlerim e: "B ana değil, ona bağlısınız, beni değil, onu say ıyorsu
246
247
Youtube: Tanrı Mı Varmış
da kadınlar ve çocuklar da vardır. Yahudilerin ilk Hıristiyanlara, güçlenen Hıristi
yanların Yahudilere ve öteki dinlerden olanlara, ya da biraz özgür düşünceden ya
na olanlara dahası kendi dindaşlarına yaptıklarını, gösterdikleri acım asızlıkları, din
adına olan türlü işkenceleri, engizisyonları ve kilise sömürgenliklerini bir düşünün.
"Akıl" tıkıldığı hapishaneden ve zincirinden kurtulm am ış olsaydı bugünkü Batı
dünyası böyle olamayacaktı. Aynı türden acım asızlıklar yönünden bir de İslamı dü
şünün. Kur'an'daki, İslam ın güçsüz dönem inin ürünleri olan: "Senin dinin sana be
nim dinim bana" ilkesi (Bkz. K âfırûn Suresi), "Dinde zorlam a yoktur"! diyen ayet
(Bkz. Bakara, ayet 256) ve benzeri ayetler sizi yanılgıya düşürmesin. Aynı
K ur'an'da inanm azlar gösterilerek "nerede bulursanız öldürün!" denir (bkz. B aka
ra, ayet 191, Nisa, ayet 89, 91; Tevbe, ayet 5.) Bunu diyen ayetlerden birine "Kılıç
Âyeti (Âyetu'-s-Seyf)" adı verilmiştir, ki bu ayetle, bir ölçüde hoşgörü içeren 114
hüküm yeri yürürlükten kaldırılmıştır.30 M uham m ed'in kendi dönem indeki acım a
sızlıklar, Ebubekir döneminde, özellikle "ridde" olaylarında tanık olunanlar, açılan
ateş havuzlarına insanlann diri diri atılıp yakılmaları. Bunları düşünün. Dahası:
M üslüm anların birbirlerini bile nasıl kılıçtan geçirdiklerini düşünün. M uham m ed'e
çok yakın dönem de, 656 yılında m eydana gelen Cemel O layını anımsayın. Bu
olayda karşı karşıya gelip çarpışan iki kesim de M üslümandı. "Peygamberin en ile
ri gelen arkadaşları" bunların içinde sağlıklarında "cennetle m üjdelenm iş kişiler"
vardı. İki kesim den birinin başında M uham m ed'in damadı Ali, öbür kesimin başın
da "Peygam ber karısı" Âişe. K ıyasıya kılıç sallamalar. Sonuç: 15 bin kişinin hay
van boğazlanır gibi boğazlanıp öldürülm üş olması. 13 bini Âişe kesim inden, 2 bi
ni de Ali kesim inden. İşte İslam. B ir değil, binlerce cinayet. Hem de yalnızca bir
olayda. Tarih boyunca benzer olaylar olmuştur. Bu arada aklın ve bilimin soluğu
na kesm ek istercesine, genç düşünce ve bilim adamları, kimi, ateşte yakılıp öldü
rülmüştür. İşte İbnü'l-M ukaffa. İşte Şehabuddin Suhraverdi. Bugün İslam cılarca
övünm ek için sık sık gündem e getirilen Fârâbi'ler, İbn Sina'lar da, bir zam anlar bi
rer "kâfir" diye sunulm uştur din çevrelerince. Neden? İslamda "felsfe'nin yeri yok
tur. Dahası: "mantık, kelâm" bile "kâfirlik" sayılmıştır.31 Öldürmeler, hem de "hi
le" yolları kullanarak öldürmeler, İslam da M uham m ed ve arkadaşlarından kalm a
dır. "Hile"yle adam öldürm eye bir öm ek: Dönemin ünlü şairi Ka'b İbn Eşref, şiir
lerinde M uham m ed'i yermektedir. M uham m ed bir gün arkadaşlarına seslenir:
"Ka'b İbn E şrefi öldürm eye kim hazırdır?" U ygun kişi bulunmuştur: "Ka'b'ın süt
kardeşi M uham m ed İbn M esleme. Bu adam , "P eygam berinden aldığı " iz in ie hi
le yoluna başvurur ve genç şairi öldürür.32 Buyurun işte. "Yalan" mı bu? Bu öldür
m e, "kâtillik" değil m idir? Hayır, İslam a göre, değil! "Sevaptır" bile bu tür cinayet
30 Z erkeşî, el B urhan f i U lûm i'l-K ur'an, 2/40; İbnu'l-B anzi, N â sih u T K u r'a n i'l-A ıiz ve M ensûhuhu,
B eyrut, 1988, s.20.
31 S üyuti, Savnu'l-M antûki'l-K elâm an fen n i'l-M a n tıkı ve'l-K elânı, M ısır, 1-433.
32 B uhârî'nin M u h ta sa r’ı T ecridin çevirisi, D iyanet Yay., hadis no. 1578.
248
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ler! İslam a göre, "dinden dönenler"in de kesinlikle yaşatılmaması ve öldürülmesi
gerekir. Tüm m ezheplere göre. Öldür, öldür, ö ld ü r... Ben bunun için dinden arın-
mışlığı bir insanlık, bir onur sayıyorum. O nun için dinsizliğimi açıklamayı seve se
ve yapıyorum . Ve onun için diyorum ki "dinsizlik bir sapıklık değil, insanlığın ge
lişmiş, derinleşm iş biçimidir". İslam, Türklere de bir şey kazandırmamıştır.
"İm an 'ıy la insanlarımızın ayaklanna uygarlık yolunda pranga olmuştur. Esasen
M uham m ed, Türkler için hiç de iyi şeyler söylememiştir. Dahası, bu toplum u en
kötü düşm anlarından saymıştır.33 "Yalan" diyebilir misiniz? Kur'an, başka toplum
lar! değil, "Araplar"ı "muhatap" almıştır. Türk toplumuna, İslam şeriatını kaldırıp
atarak uygarlık yolunu gösteren Atatürk, "İslam" için boşuna "Arap Dini" demez.
"Din birliğinin de bir millet teşkilinde m üessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat
biz, bizim gözüm üz önündeki Türk milleti tablosunda, bunun aksini görmekteyiz.
Türkler, A rapların dinini kabul etm eden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini
kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne
de M ısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir
etm edi. Bilakis Türk milletinin m illî rabıtalannı gevşetti. M illî hislerini uyuştur
d u .. ,"34 İslam hukukuna ("Kefâret" bölüm üne) bakın, Arap olmayan bir erkek ye
terince şerefli sayılmadığı için, Arap kızıyla evlendiğinde kızın babasına, "kadı"ya
başvurup nikâhı feshettirme yetkisinin verildiğini görürsünüz.
M uham m ed'in korkutuculuğu M ekke ve çevresinedir. (Bkz. En'âm Suresi,
ayet 92.)
İslam nasıl kurulup yayıldı?
B urada çeşitli kabilelerarası entrikaların, raslantıların, korkutm aların, um ut
landırm aların yanı sıra, "İslam rüşveti"nin de payı olmuştur. M uham m ed bu rüş
veti başlatm ıştır. Bu rüşvet, dönem in ileri gelenlerine, zenginlerine, İslam a gir
m eleri ya da İslam da kalm aları için verilm iştir. G anim et'ten "yüzer deve fazla"
pay verilm iştir (H uneyn S av aşın d a alınan ganim etlerden). R üşvetin verildiği
kim selere "el M üellefetu 1-Kulûb" adı verilir. Zengin olm alarına bakılm aksızın
zekât da verilebileceği K ur'an ayetine geçirilm iştir. (Bkz. Tevbe, ayet 60.; Hile
gibi, bu gelenek de tarih boyunca süregelm iştir. Babam da bu geleneğe uyup to
runlarına, bizim zam an zam an m addî güçlük çektiğim izi bildiği için "gelin, ba
banızın yolundan gitm eyin, sizi okutayım . Sonunda da evlendiririm " diyerek ay
nı türden rüşvet önerm iştir. Bu alanda "rüşvet" sözcüğünü, Kur'an yorum cuların
dan "Taberî" de kullanır.35
U zun m u oldu? Sizin, beni kam uoyu önünde küçük düşürm eye yönelik şu y a
yınınız daha da uzun.
33 Prof. İlhan A rsel, A rap M illiyetçiliği ve Türkler, İnkılap K itabevi, özellikle s.50'ye değin. B urada
o lanları, sağlam hadis kitaplarında da bulabilirsiniz.
34 A fetinan, M ed en i B ilgiler, A nkara, 1988, s.3ö4-365. >
35 T aberî, tefsir, 10/113.
249
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Kısacası:
Yazdıklarım, hep kanıtlı, en sağlam ından kaynaklara dayalı. Ç ürütm ek isti
yorsanız bu yolla çıkın karşım a. Ç am ur atm adan. Bilginiz yetm iyorsa, en bilirin
den ''U lem â"nızı çıkarın. B abam a gidiyorsunuz. Bırakın o yaşlı adam ı. Telaşını
anlıyorum , am a boşuna. Yalanlarla örülü "tabu"lar yıkılacaktır. Bu, önlenem eye
cektir. Ve bunda insanlığın yararı vardır, lütfen görün. Daha güzel bir dünya için
savaşım veriyorum . A klın, im ana kurban edilm em iş bilim in geçerli olduğu öz
gürlüklü bir dünya. Benim de katkım olsun istiyorum . K arşı mı çıkıyorsunuz?
B uyurun, uygarca tartışalım . K anıtları, k ay naklan sergileyerek... Var m ısınız?
19 N isan 1990 günlü sayınızda, "Sırası G elm işken" başlıklı, M ustafa K aplan
im zalı yazıyı bana ilettiler. Bu yazıda alışık olduğum ve "Âdâb-ı İslâm iyye"ye
uygun seslenişler var bana. Teori dergisindeki bir yazım da ele alınm ış; "eleştiri"
yerine, bu çevrenin ölçüleri içinde "küçüm sem e"ler, "aşağılam a"lar sıralanm ış,
bir yandan da "oranın cam i duvarı olduğunu size hiç hatırlatan olm adı mı?" tü
ründen "tehdit" yoluna gidilm iş olduğu görülüyor. Bu çevreden bir dergiye daya
nıp. "...m e ğ e r asıl adı Duran im iş..." diyerek bana "cevap"(!) veren Zam an g a
zetesinden alıntı yapılıyor, derginin aynı "adab"a uygun saldırıda bulunm ak için
80 yaşını çoktan aşkın babam ı kullandığı yazıdan da alıp koym a "m arifet"i g ö s
teriliyor. Bunların tümü ve daha neler yapılıyor da, bir şey yapılm ıyor: U ygarca
eleştiri. İslam geleneğine uym adığı için yapılm ıyor bu. A raştıranlar bilirler ki,
geçm işteki tüm "reddiyye"ler aynı "üslûb" içinde olagelm iştir. A m a yine de uy
garca eleştiri yapılm asını gönlüm isterdi.
Teori'deki yazım ele alınm ış. Ne güzel. Ateş püskürm enize bir şey dem iyo
rum , am a hazır ele alm ışken çürütsenize!
A nlıyorum , sizden çok şey istiyorum değil m i? Sizin geleneğiniz sövgü ve
saldırı. A m a gönlüm ister ki bir de öbür yolu deneyesiniz. Bunu biraz um sam ne
dersiniz? Yani bir başka zam an için!
H aa bir şey var: A lıntı yaptığınız Zam an gazetesinin "Biz, cerbeze ile gerçek
leri saptırm aya çalışan bu kişiyi m uhatap kabul etm ek istem iyorduk; lâkin bir
dergideki son saçm alarını görünce ham iyetim iz susm aya elverm edi" dem esine
inanm ayın. Bu gazete nice zam an önce m uhabirini gönderm iş; benim le söyleşi
de bulunm uştu. A m a benim gösterdiğim cesareti ve dürüstlüğü gösterem eyip so
250
251
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rum. Savaşım da onun için zaten. Şu gezegenim izde "din"ler yüzünden yaşanan
"acı"lar, "ölünT’ler sona ersin istiyorum .
3- Ben, yazdığım konuların uzm anıyım . "A rapça ib a re 'y i iyi bilirim . "Usû-
lü'l-Fıkh"da, "U sûlü'l-H adis"te, "U sûlu't-Tefsir"de, "kelâm "da... uzm anın, iyi
uzm anım . Ayrıca "Tevrat"ın, "M işna"sınm , G em âra"sım n (bütünüyle "Tal-
m ud"un), eski İran'da geçerli olup, Tevrat'ın da çok şey aldığı "Avesta"nm da
içinde bulunduğu "kutsal" sayılan "m etin"leri karşılaştırm ış, beş ciltlik Kutsal
K itapların K a ynaklan diye kitap yazm ış olacak kadar "dinler"i karşılaştırdım .
D inleri ve inançları hem kendi içlerinde, hem de kendi dışlarından alıntılar yap
tıkları "m itolojiler"le karşılaştırm alarım vardır. A m a siz bunları da geçin.
4- Size bir önerim var: Yazdıklarım konusunda benim le tartışm ak istiyorsa
nız; gerçekten "bilen" bir kişi bulun. Birkaç kişi de olabilir. K aynakları alıp orta
ya koyalım ve eğer bir kez olsun deneyebiliyorsanız "uygarca" bir tutum içinde
tartışalım .
Var m ısınız?
24 M ayıs 1990
252
Teori
Haziran 1990, yıl 1, sayı 6
253
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BİR M EK TU B A V E İM ZA D E R G İSİN E YANIT
254
"D in"leri böyle ayırm ak belki de bir kesim "İslam cı"ların m antığına göredir.
İslam a bile uygun değildir. Çünkü "ilahi" sözcüğündeki "ilah"la am açlanan
K ur'an'ın "Tanrı"sıysa, bu "Tanrı", İslam dan başka bir "din" tanım az. K âfirûn Su-
resi'nde "Senin dinin sana, benim dinim banadır" deniyor olm asına bakm ayın.
Ç ünkü bunu diyen ayetin hükm ü, "m üm âşaat" dönem ine, yani M üslüm anların
güçsüz oldukları, başkalarıyla "barış içinde bir arada yürüm ek" istiyor göründük
leri dönem e özgüdür. Sonradan, "Kılıç Ayeti"yle, yani Tevbe Suresi'nin 5. ayetiy
le "neshedilm iştir". Yani yürürlükten kaldırılm ıştır.1 "Kılıç Ayeti"yle Kur'an'ın
114 yerindeki hüküm yürürlükten kaldırılm ış kabul edilir.2 K ur'an'ın "Tanrı"sı,
M üslüm anların kendilerini güçlü görm eye başlam alarından sonra yalnızca bir
"din"i tanıdığını bildirm iştir. O da İslamdır. (Bunu, hiçbir yorum a gerek kalm a
yacak biçim de görm ek için bkz. Âl-i İm rân Suresi, ayet 19, 83, 85) D em ek ki bu
"Tanrı"ya göre "ilahi dinler"den değil; yalnızca bir "ilahi din"den söz edilebilir.
Yani "ilahi din" olarak yalnızca "İslam" vardır.
255
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B ilim sel ve evrensel yaklaşım a göre "d in 'ler, "ilahi olanlar, olm ayanlar" diye
ayrılam az. Falanca dinin inanırlarına göre o din "ilahi"dir, falanca dinin inanırla
rına gör de o dindir "ilahi" olan. Yani kabul ettiği "Tanrı" katında geçerli sayılan.
A N A P'lıların ağırlığıyla, T ürk C eza Yasası'nın 175. m addesi değiştirilerek
"sem avi dinler, sam avi olm ayanlar" ayrım ı yapılm ıştı (1986). Sonradan bu değ i
şiklik, A nayasa M ahkem esi'nce "iptal" edilm iştir.
İlknur Tüzüner, "K ur'an"ın ve diğer ilahi kitapların kaynağı tektir" diyor. Bu
da kendine özgü "dinsel" bir m antık. Yalnızca "im an"a dayandığı için de bilim
sel yönden tartışılabilir bir yanı yoktur. O, inancına dayanarak öyle diyecektir,
öbürü kendi inancına dayanarak başka şey söyleyecektir. Nasıl tartışılır? T üzü
ner, "hepsi de A llah tarafından gönderilm iş olup, esas gayeleri tevhid inancına
d a v e ttir..." diyerek sürdürüyor. Bu, bir "iman". Bu "im an 'ı paylaşırsın, paylaş
m azsın ayrı bir konu. Tüzüner, "ilahi dinler"in ya da bir başka deyişiyle "Kur'an
ve diğer ilahi kitaplar"ın "kaynağı"nı "tek" gösterirken "tevhid" gibi havada k a
lan kavram ın dışında, o "kaynağın ne olduğu"nu som ut bir biçim de, bilim sel in
celem e ve araştırm a ölçülerine girecek nitelikte belirtm iş olsaydı tartışılabilirdi.
Evet, nedir o "tek kaynak"? Eğer am açlanan, "Tanrı"ysa, "Tanrı anlayışı" o den
li çok k i... İslam ınki başka, H ıristiyanlığınki b aşk a... K ur'an"ın "Tanrı"sı, Yahu-
dilerden, Tevrat'tan "kopya" olarak alındığı halde, birçok kez, K ur'an'da başka
dır, Tevrat'ta başkadır. "Esası birdir" dem eninse bilim sel bir değeri yoktur. Som ut
kanıtlarla, som ut açıklam alarla yapılm adıkça. Tüm ünün "tem el"inin "bir" oldu
ğu bilim sel bir açıklam ayla ileri sürülecekse, şöyle denebilir: "Tüm ünün 'Tan-
rı'sı, ilkellerdeki 'm ana' inancına dayanır".3 Yani savunm ası yapılan inanç, ilkel
lerdeki inancın ötesine gitmez.
" T a h r if
3 "M an a"y a ilişkin bilgi için bkz. Prof. Dr. S edat V eyis Ö rnek, E tnoloji Sözlüğü.
256
İlknur Tüzüner, "Kur'an-ı K erim dışındaki kutsal kitaplar 'ın, "insanlar tara
fından değiştirilm iş, bozulm uş" olduğunu ileri sürmüştür. K uşkusuz, nice "ilahi
yatçı" g ib i... O ysa " ta h rifin "üç anlam ı"nı aktarırken gösterdiği kaynakta "sağ
lam olarak" benim senene terstir bu. Elm alı H am di Yazır, " ta h rifin ikinci anlam ı
nı, F. Râzî'den alıp anlatırken şöyle diyor (sözler bugünkü dile çevrilm iştir):
"Kuşku sokarak ve yanlış yorum lar yaparak, bir sözü öteye beriye çekerek
anlam ını bile bile yanlışa dönüştürm ektir ki, bu da yorum ve açıklam alarda ya
pılan türden m anevi tahriftir. Fahruddin Râzî, 'nitekim zam anındaki ehli bid'at da
(sapık yolun yolcuları), görüşlerine ters düşen ayetlerde böyle yapıyorlar' dem iş
ve 'TAHRİF'in yorum unda bu ikinci anlam ın temel oduğunu yazm ıştır."6
Tüzüner, kaynak olarak gösterdiği yerden bunu, dürüstçe böyle aktaracağı
yerde, ileri sürdüğü görüşe ters olur diye, burada anlatılan türden bir " ta h rif ya
pıp geçiyor; kaynağında yer alm ayan örnekler veriyor; "Hz. D avud, Hz. S üley
m an hakkında iddia edilen, yanlış yorum lam aya dayanan fikirler gibi" diyor.
K uşkusuz bu çok kötü bir "ayıp"tır. A m a bu türden "ayıplar"ı, İslam cı ve "ila-
h iy a tç fla r içinde yalnız T üzüner yapm ıyor k i...
K ısacası, gerek Tüzüner'in gösterdiği kaynağa, gerek asıl kaynağa göre; kanıt
olarak dayanılan ayette, Tüzüner'in ileri sürdüğü türden bir " ta h rif savı bulun
m am akta. "K itab ehli"nden kim ileri, M uham m ed'i "peygam ber" tanım azlarken
onun sözlerine karşı "işittik ve karşı çıktık" anlam ında sözler söylem işler ve "bi
ze bak, bizi gözet" anlam ında bir söz söylem eleri beklenirken "râinâ" demişler.
257
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hepsi bu. Bu anlatılıyor ayette. "Râinâ" da, "aşağılam a", "alay etm e" niteliğinde
bir anlam içeren sözcük diye ileri sürülür.7
F. Râzî, N isâ Suresi'nin 46. ayetinde Yahudiler için söylenen " ta h rifin ben
zerinin, "kendi zam anında" da ve "K ur'an ayetleri" ele alınırken yapıldığını çok
açık biçim de yazıyor.8 Râzî'nin bu görüşü savunduğunu, T üzüner'in kaynağı da
belirtiyor.9 O zam an şu açıkça ortaya çıkıyor. E ğer Yahudilerin yaptıkları "yo-
rum "lar "tah rif' sayılacaksa, İslam kesim inde, Kur'an ayetleri ele alınırken ya
pılan "yorum lar" ki -b u g ü n k ü İslam cılarda bolca v a r- "ta h riftir. B una göre
Kur'an da "tah rif' edilip duruyor. B aşka açıklam a olabilir mi?
M ektuba devam edelim:
İddia edildiği gibi, Kur'atı-ı K erim 'de en küçük bir tahrifin dahi olm ası m üm
kün değildir. Kur'an-ı K erim 'e A llah kelam ından başka hiçbir söz dahil edilm e
miştir. Kur'an'ı Kerim ayetlerine karışm asını önlem ek için Hz. M uham m ed
(SAV), kendi sözlerinin yazılm asına kesinlikle izin vermemiştir. Sahih-i M üslim -
de E bu Said el-H udri'den rivayet edildiğine göre Peygam berim iz Hz. M uham
m ed (SAV) şöyle buyurm uştur:
"Benim ağzım dan K ur'an'dan başka hiçbir şey yazm ayınız. K ur'an’dan başka
bir şey yazm ış kim se varsa silsin. A ncak, yazm aksızın benden dilediğiniz gibi ri
vayet e d in iz..."
N azil olan Kur'an ayetleri, anında vahiy katiplerince yazılm ış ve ezberlen
m işti. N e Hz. P eygbam ber (SAV) devrinde ne de daha sonraki dönem lerde bir tek
harfin değişm esi bile m üm kün değildir. Ç ünkü inen ayetler, yazılm asıyla birlikte
anında ezberleniyordu da. Yazıda ve ezberde bir noksanlık olm am ası için de Hz.
M uham m ed (SAV), her sene ram azan ayında Vahiy M eleği C ebrail ile karşılıklı
"Kur'an-ı K e rim i okurlardı-1 T-2
Hz. M uham m ed (SAV) zam anında böyle bir değişikliğin olması m üm kün o l
m adığı gibi O 'ndan sonraki devirlerde de imkânsızdır. Hz. Ö m er devrinde
Kur'an-ı Kerim kitap halinde iki kapak arasında toplandı. Vahiy katiplerince ç e
258
T A H R İF T E V R A T ’T A D IR
259
Youtube: Tanrı Mı Varmış
3- II. Kralların 24. bölüm ünün 8. ayeti "Yehoyakin kral olduğu zam an 18 y a
şında idi" derken II. Tarih'lerin 36. bölüm ünün dokuzuncu ayeti "Yehoyakin kral
olduğu zam an sekiz yaşındaydı" denilmektedir.
Tüm bu çelişkili ifadeler, Tevrat'ın gökten indirildiği gibi kalm ayıp bozuldu
ğunu, değişik yerlerde değişik kişilerce kalem e alınıp Tevrat diye ortaya çıkarıl
dığını gösterir.
"K ur'an'da tahrif yoktur" savı, bir M üslüm anın "im an"ına uygundur kuşku
suz. A m a bu sav için sağlam bir dayanak gerek.
"K ur'an'da bir anlam da " ta h rifin olageldiğini F. R âzî gibi Kur'an yorum cula
rının da kabul ettiklerini yukarıda gördük. K uşkusuz, herkesin anladığı anlam da
ki "ta h rif' bu değildir. A m a herkesin anladığı anlam da bir " ta h rifin K ur’an'da
yapılm am ış olduğunun da kanıtı yok. İleride belirteceğim gibi ters kanıtlar var.
Tüzüner, "Kur'an-ı K erim 'e, Allah kelam ından başka hiçbir söz dahil edilm e
m iştir" diyor. Bu da "im an"a uygun. A m a "k anıf'ı nedir?
Tüzüner, buna kanıt olarak , "ayetlerin hadislerle karıştırılm am ış" olduğuna
ilişkin savı gösteriyor. O ysa hem bu sav kanıt olarak yetm ez, hem de bu savın da
ayrıca kanıtlanm ası gerekir. M uham m ed'in "Benim ağzım dan, K ur'an'dan başka
hiçbir şey yazm ay ın ız..." dediğini anlatan hadis de yeterli değildir. Ö nce bu ha
disin "m ensuh" yani hükm ünün yürürlükten kaldırılm ış olduğunu ileri sürenler
vardır. Ayrıca birçok örnek gösterilerek, bu hadiste yasaklananın yapıldığı belir
tilir ve "caiz olduğu" görüşünü paylaşanların çoğunlukta bulunduğu anlatılır.10
D em ek ki M uham m ed'in "benim ağzım dan, K ur'an'dan başkasını y azm ayın..."
dediğini bildiren hadis, bu konuda ileri sürülen "yasak" için bile yeterli bulunm a
m akta. M uham m ed'in, bir konu nedeniyle: "Benim söylediklerim i falan kişi için
y a z ın ..." dediği de aktarılır.11
M uham m ed'in bir yerde bir zam an "benim ağzım dan, Kur'an'dan başka bir
şey yazm ayın!" dediği, bir başka yerde, bir başka zam an da bunun tersi doğrul
tuda: "B enden (benim ağzım dan) falanca için (şu şu konuları) yazın!" diyerek
buyruk verdiği doğru m udur? E ğer "doğru"ysa, yani G ERÇEK 'se, M uham m ed'in
nice "çelişki"lerinden biridir bu. İslam ”ulem a"sı, bu tür "çelişki"leri, "birinci hü
küm neshedilm iştir" diyerek "çözüm "e(!) bağlarlar. Buradaki tutum ları da öyle
olm uştur. A m a eğer gerçek değilse, bir "yalan" vardır ortada. Ya birinci hadis
"uydurulm uş"tur ya da İkincisi. Bu "uydurm a1yı yapan da "M üslüm anlar "dan
başkası olam az. Yani "yalan", M üslüm anların.
B üyük olasılıkla da M uham m ed'in "ashab"ının (arkadaşlarının).
M uham m ed’in, "K ur'an'dan başka bir şey yazdırtm adığı" gerçek olsaydı, bu,
"K ur'an'ın tah rif edilm ediği"ni kanıtlam aya yeter m iydi? Elbetteki hayır. Çünkü,
10 M üslim , e's-S a hîh, K itabu'z-Z ühd/72, hadis no. 3004, s.2298, not: 2; İbn M elek, M e b a rik ıı’l-E z-
ha r. İstan b u l 1309, 1/231.
11 B u h ârî, e's-S a hîh, K itab u ’l-İlm /49, Tecrîd, hadis no. 93.
260
M uham m ed dönem inden bu yana, "K ur'an'ın BİR H A RFİN İN bile değişm e
diği" ileri sürülür. Bu koca bir "yalari’dır. Bu yalan, Tüzüner"in uydurduğu ya
lan değildir. Ne ki, T üzüner de bu yalanı "gerçek" gösteriyor.
"Y alari'm ı, değil mi bakalım:
İlknur Tüzüner'in m ektubunda gösterdiği kaynaklardan biri de, Cerrahoğ-
lu'nun Tefsir Usulü adlı kitabıdır. Bu kitabı açalım: Bu kitabın sayfa 90-110. say
faları arasında, İslam kaynaklarından aktarılan bilgilerden bir kesim i şö y le:12
Tevbe Suresi'nin 114. ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Ham m ad İbn Zeber-
kân, "ebahu" diye okurdu. Sâd Suresi'nin 2. ayetindeki "izzetin" sözcüğünü de
"ğırratin" okum aktaydı (bkz. s.90).
B uradaki değişiklikler "harf değişikliği" birincisinde "ya" "ba"ya, öbüründe
de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşm üş.
Haydi bu tür " h a rf1değişikliklerini önem sem eyelim .
Eldeki K ur'an'da görülen kim i sözcüklerin yerine, A bdullah İbn A bbas, "mü-
râdiflerini", yani "eşanlam lı olanlarını kullanırdı. Enes İbn M âlik de M üzzem m il
Suresi'nin 6. ayetindeki "akvam u" sözcüğünün yerine, "asvabu” sözcüğünü kul
lanm ıştır (bkz. s.94). İbn Ömer, C um 'a Suresi'nin 10. ayetindeki "fes'av” sözcü
ğünün yerine, "femzû" sözcüğünü; İbn A bbas, K âria Suresi'nin 5. ayetindeki
"kel' ıhni" yerine "k'essafı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn A bbas "sayhaten
vah id eteri’lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeteri'i yeğlerdi. Enes İbn M âlik, İnşi-
râh Suresi'nin 2. ayetindeki "vada'nâ" yerine, "halelnâ" diye okurdu (bkz. s.95).
Buralarda görülen de yalnızca "harf" değil, "kelime" değişikliğidir. Aynı kitapta,
gösterilen kesim de başka örnekler de görülebilir.
D em ek ki "Peygam ber'den bu yana bir H A R F bile değişm em iştir" savı,
İm am -H atip Okulu Ö ğretm eni İlknur Tüzüner'in kendisinin gösterdiği kaynakta
ki bilgilere göre bile gerçek değildir. Ç eşitli "m ushaf'larda, "harf" değil, "keli
m e” farkları bile görülegelm iştir.
İsmail Cerrahoğlu'nun da kitabında yer verdiği (bkz. age, s.93-94) bir olay çok
ilginçtir bu konuda. A ktarıldığına göre: Bir gün, Hizam Oğlu Hakîm Oğlu Hişâm,
Furkan Suresi'ni okum aktadır. Ö m er dinler, bakar ki Hişâm bu sureyi, M uham
m ed'in kendisine öğretip okuttuğundan başka türlü okuyor. Ö m er öfkelenmiştir.
261
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Bu sureyi sana böyle kim belletip okuttu?
- Peygam ber!
- Yalan söylüyorsun. Çünkü Peygam ber bu sureyi bana, senin okuduğundan
başka türlü okuttu.
Ö m er bu tartışm ayı yaparken, H işâm 'ın yakasına sarılmıştır. Sonra adam ı alıp
P ey g am b ere götürür.
- Bu adam, senin bana okuttuğundan başka türlü okuyor Furkan Suresi'ni.
- Yakasını bırak da adam ın okuduklannı ben de dinleyeyim .
Ö m er yakasını bırakınca, M uham m ed adam a döner:
- H işâm haydi oku bir de ben dinleyeyim , Furkan Suresi'ni nasıl okursun?
Hişâm , Furkan Suresi’ni, kendisine öğretildiği gibi okur. Sonra M uhm m ed,
"Bu sure bana böyle indi"der.
M uham m ed, aynı sureyi bir de Ö m er'e okutturur. Öm er'inki için de aynı şeyi
söyler. Yani ikisininkini de doğru bulm uştur. Sonra da şöyle der:
- Kur'an, yedi harf (yedi türlü) indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse,
Kur'an'ı ona göre okuyun.13
Bu hadis, H işâm 'ın okuduğu Furkan Suresi'yle, Ömer'in okuduğu Furkan Sure
si'nin, çok çok başka olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu hadise göre, M uham m ed
kavgayı tatlıya bağlıyor, "Kur'an'ın yedi çeşit indirildiğini" ve herkesin bir türlü
okuyabileceğini söylüyor. Yani, Kur'an'ı türlü biçimlerde öğrenip okumayı serbest
bırakıyor. "Başkalık"sa, hadisten de kolaylıkla anlaşılacağı gibi, "okunuş"ta değil;
"okunanlar"dadır. Yoksa Ömer'in o denli öfkesinden söz edilebilir miydi?
K aynaklar, ayrı ay n "m ushaflar" üzerinde durur. A ktarılan örneklere göre, ki
m i "m ushaf'takiler, bugün elim izdeki "resm î K ur'ari'dakileri tutm am akta.14 Ay
rıca İbn Ö m er'in şu sözü son derece ilgi çekicidir:
- "İçinizden kim se, K ur'an'ın tüm ünü elinde tuttuğunu söylem esin. Bunu d i
yen bilir m i Kur'an'ın tüm ü ne kadardı, nasıldı? K esin olan o ki, K ur'an'ın çoğu
yok olup gitm iştir."15
B ütün bunlar karşısında, yine "K ur'an, Peygam ber'den bu yana olduğu gibi ve
b ir harfi bile değişm eden gelm iştir" denebilir mi?
Şu gerçek de unutulm am alı: Kaç kez yazdık ve kanıtladık ki, K ur'an'ın birin
ci orijinali de, ikinci orijinali de yine M üslüm anlar eliyle "yakılm ıştır". K uşku
suz, gerçekleri örtm ek için. O sm an dönem inde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra
belirli m erkezlere gönderildiği belirtilen "nüshalar"m orijinallerine de, dünyanın
hiçbir yerinde rastlanm am akta. Bunu da birçok kez yazıp kanıtladık. Çeşitli yer
lerdeki yazılarım dan oluşan ve yakında "DİN BU" adıyla çıkacak olan kitabım
da da buna ilişkin açıklam a ve kanıtlar bol bol görülecektir.
13 B uhârî, e's-Sahîh, K itabu'l-H usûm ât 4; Tecrîd, hadis no. 1766; M üslim , ı ’s Sahih, K itabu'l Salâti'l-
M üsâfirîn/270, hadis no. 818.
14 B ilgi için ö rneğin kz. S üyutî, el-İtkan, 2/32-33.
15 S ü y u tî, el İtkân, 2/32.
262
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"...Y azıd a ve esasta bir noksanlık olm am ası için de Hz. M uham m ed
(S.A .V .) her sene ram azan ayında Vahiy M eleği Cebrail ile karşılıklı K ur'an-ı
K erim 'i okurlardı" diyor Tüzüner. Bu, her zam an, "K ur'an"ın tam am olduğuna
ve değişm ediğine" b ir kanıt olarak gösterilir din çevrelerince. T üzüner de C er-
rahoğlu'nu kaynak göstererek aynı geleneğe uyuyor. O ysa böyle bir şey kanıt
o lab ilir m i? "H er yıl ram azan ayında C ebrail gelirm iş de, M uham m ed'le k a rşı
lıklı K ur'an okurlarm ış"(!) Bu hadis, "im an" için bir değer taşıyabilir. A m a
K ur'an'ın değişikliklere uğram adığına, olduğu gibi geldiğine, "eksiksiz" o ld u
ğuna k an ıt niteliği taşıyam az.
B ir de konunun şu yönü var:
K ur'an, olduğu gibi zam anım ıza gelm iş olsaydı, yani hiçbir değişiklik ve ek-
siklik-fazlalık bulunm asaydı bile, onun "Tanrı'dan geldiğine" inanm ak mı gere
kecekti? Buna yine, ancak "iman" ölçüsü içinde "evet" denebilir. G erçeklere ve
gerek aklın, gerek bilim in geçerli ölçülerine göreyse, böyle bir inanışın hiçbir
sağlam tem eli olam az. A kıl ve bilim , birtakım "cam bazlıklar"la D İN 'e kurban
edilm edikçe de tersi ileri sürülem ez bunun.
Tüzüner, "Hz. Ö m er devrinde K ur'an'ı K erim , kitap halinde, iki kapak arasın
da to p la n d ı..." diyor ve birtakım "bilgiler" aktarm aya çalışıyor. N e var ki
"K ur'an ayetlerinin derlenm esi" konusunda, daha işin başında "yanlış"a düşüyor.
Ç ünkü, bilindiği gibi tüm kaynaklara göre, ilk derlem e "ve iki kapak arasına g e
tirm e" olayı, "Ö m er dönem i"nde değil; E bubekir dönem inde gerçekleşm iştir. B u
rada yanlışa düşen, başka yerlerde doğru bilgiler aktarabilir mi?
263
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İSRAİLİYYAT NEDİR?
K ur'an'ı K erim 'de geçen "İsrailoğulları" ifadesinin sık geçm esini öne süre
rek, K ur'an'ı K erim 'in baştan sona israiliyyatla dolu olduğunu söylem ek çok
yanlıştır.
İsra iliyya t kelim esinin lügat m anası, İsra ilî bir kaynaktan aktarılan kıssa ve
hadisedir.
Israiliyyat'ın ıstılah (terim j m anası ise Islam a ve özellikle tefsire girm iş olan
Yahudi, H ıristiyan ve d iğer dinlere ait kültür kalıntıları ve yine bunlara ait uy
durulm uş dinin lehinde veya aleyhindeki her türü haberdir.
israiliyya t, uydurm a haber m anası ifade ettiğine göre K ur'an'ı K erim 'de Is-
railoğulları ile ilgili haberlerde "İsrailoğulları" kelim esi geçtiği için "K ur'an’ı
K erim baştan sona israiliyyattır" iddiasında bulunm ak ne derece doğrudur?
"israiloğulları" ile başlayan bu ayetlerde A llah'ın Hz. M usa'ya (AS) ve kav-
m ine verdiği nim etlerden (B a ka ra , 40) F iravun un zulm ünden onları kurtardı
ğından, K ızıldeniz'de F iravun ve adam larının boğulduğundan (Bakara, 49-50),
Yahudilerin H z. M usa'ya ve A llah'ın bu nim etlerine nankörlük edip bir buzağı
ya tapm alarından (Bakara, 51) inkârlarından dolayı inanan p ek azı dışında d i
ğerlerinin lanetlendiklerinden (N isa, 46) bahsedilir.
"İsrailoğullarından 'A llah’tan başkasına kulluk etm eyin, anne ve babaya,
yakınlara, yetim lere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun' d i
ye söz alm ıştık. Sonra siz p e k azınız m üstesna geri döndünüz. Sizler, zaten dö-
neksizin." (Bakara, 83)
"M usa, R abbim ben ancak kendim e ve kardeşim e söz geçirebiliyorum . A rtık
bizim le bu zalim kavm in arasını a yır dedi." (M âide, 25)
"Ey M usa! B ir çeşit yem eğe dayanam ayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bi
ze yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarm ısak, m ercim ek ve soğan yetiştirsin dem işsiniz
de 'hayırlı olanı daha küçük şeyle m i değiştirm ek istiyorsunuz. Bir şehre inin, şep-
hesiz orada istediğiniz vardır' dem işti (Hz. M usa). Onlara yoksulluk ve düşkünlük
dam gası vuruldu. Bu, Allah'ın ayeterini inkâr etmelerindendir." (Bakara, 61)
İddia edildiği gibi Yahudiler (İsrailoğulları) Kur'an a göre en seçkin en ü s
tün toplum değillerdir. A ksine, A llah'ın kendilerine verdiği nim etlerin kıym etini
d eğerini bilm em işler, şım arm ışlar, nankörlük etmişlerdir. Yukarıdaki ayetlerde
bu açıkça görülm ektedir. İsrailoğullarınm kendi dönenem lerinde üstün kılın d ık
larının hatırlanm ası isteği de bu üstünlüğün belli bir zam anda olup bittiğini
gösterir. Z ira, hâlâ sürüp devam eden şey hatırlanm az!
Hz. D âvûd hakkında işlediği iddia edilen günah:
264
İ.T.6 D iy a n e t dergisi, sayı l'd e n naklen İbn A rabi, A h ka m '-ü l K u r ’an, IV /1626-1627.
İ.T.7 E lm alı, a g e, 6/4092.
265
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hz. D âvûd'a gelen bu iki davacının m elek olduğu iddiaları da yanlıştır. Ç ün
kü m elekler evlenmezler, onlar için aile hayatı söz konusu değildir. B irbirlerine
zulm etm ezler, hasım olm azlar}-^ 8
Kur'an'ı K erim ’de geçen 99 koyundan m aksadın kadın olduğu söylenerek Hz.
D âvûd'a iftira edilmiştir. "Na'cetün" kelim esi Kur'an'ı Kerim 'de hakiki m anasın
da (koyun) kullanılmıştır. Tevil etm eye hiçbir şekilde ihtiyaç y o k tu r}T$
H z. D âvûd'ın (AS), kom utanının karısını elde etmesi, onunla evlenm esi a sıl
sız ve yalan olduğuna göre Hz. Süleym an'ın böyle bir ilişkiden doğm uş nesebsiz
biri olduğu iddiası asılsız, alçakça bir iftiradan başka bir şey değildir.
Hz. M uham m ed'in (SAV) Zeyneb (RA) ile evlenmesi:
H z. D âvûd gibi, Hz. M uham m ed'e (SAV) de saldırılm ış aslı olm ayan, saptırıl
m ış iddialarda bulunulmuştur.
Hz. P eygam ber'in (SAV), evladlığı Zeyd'in boşam ış olduğu karısıyla evlenm e
si İslam düşm anlarınca saptırılarak çarpık bir şekilde ele alınmıştır. Hz. M uham
m ed'e ve İslama yönelik kasıtlı bir hücum aracı olmuştur, iddia eddildiği gibi Hz.
M uham am ed (SAV) evladlığı Zeyd'in karısına ne aşık olm uştur ne de bu durum
A llah tarafından Hz. P eygam ber için haklı bulunurken Hz. D âvûd hakkında h a
talı bulunmuştur.
M eselenin özü şudur:
Z eyd b. H arise, Rasulullah'ın azadi kölesidir. Rasulullah, Zeyd'i halasının k ı
zı Zeyneb ile evlendirdi. B ir m üddet sora aralarında geçim sizlik çıktı. Zeyd, Zey-
neb'i Rasulullah'a şikâyet etti. Hz. M uham m ed de (SAV) Zeyneb'i boşam am asını
söyledi. A llah, bu noktada Rasulullah'ı (SAV) "Allah'ın açığa vuracağı şeyi için
de saklıyordun" diyerek uyarm ıştı. Zeyd, Zeyneb'i boşayınca da O'nu Zeyneb'e
bizzat A llah-u Teala nikâhladı. N ikâhın A llah tarafından kıyıldığını "Zevvecnâ"
(Biz nikâhladık) ifadesinden anlıyoruz. Hz. Zeyneb, nikâhının gökte A llah tara
fın d a n kıyılm asıyla övünürdü} ^ 0
Rasulullah (SAV) böylece, A llah'ın vahiydeki em rini yerine getiriyordu. Yok
sa, Zeyneb'e duyduğu aşktan dolayı değil. Rasulullah, vahiy em riyle Zeyneb'le
evlenm ekle, evladlıkların öz oğul gibi olm adığını gösterm eyi amaçlıyordu.
N itekim , ayette bu durum şöyle ifade ediliyor:
"Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik ki evladlık-
ları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenm e konusunda bir sorum luluk
olm adığı bilinsin” (Ahzâb, 37)
Allah, kullarına sıkıntı verecek şeyi emretmez. Allah, "Allah'ın P eygam ber’e
fa r z kıldığı şeylerde O'na bir güçlük yoktur. Bu, A llah'ın öteden beri gelm iş geç
m işlere uyguladığı yasasıdır" diyerek Zeyneb'le Hz. M uham m ed'in (SAV) evlen
m esini noksanlık olarak kabul eden m ünafıkların iddialarına cevap vermektedir.
İ.T.8 D iy a n e t dergisi, sayı l'd e n nak len  lûsi, T efsir'ul A lüsi, 23/179.
İ.T.9 F ah ru d d in R âzî, M efa tih 'ü l-G a yb , 26/197.
İ.T. 10 S ab u n î, S a fı’et'ut-Tefasir.
266
Kur'an'ı Kerim , A llahu Teala tarafından Hz. M uham m ed'e (SAV) indirilm iş
kutsal bir kitaptır. K ur'an’ı K erim 'de inanç ve ibadet esaslarının yanı sıra geçm iş
m illetlerden, P eygam berlerden, inanm ayanların başlarına gelenlerden bahsedi
lir. B undan m aksat da insanların düşünm elerini sağlayıp yanlış hareket etm ele
rini önlemektir. K u r’a n ’ı K erim 'de ahlaki özelliklerden de bahsedilir. Çünkü İs
lam, insanın ahlaki özelliklerle donatılm asını amaçlar. B u am açlarla da soy te
m izliğine büyük önem verir. B oşanm ış veya kocası ölm üş kadının hem en evlen-
m eyip belirli bir m üddet iddet beklem esi neslin birbirine karışm asını önlem ek,
tem iz olm asını sağlam ak içindir. A lla h ’ın dinini insanlara ulaştırm akla görevli
tüm P eygam berler gibi R asulullah da K u r'a n ’ı K erim 'deki ahlaki unsurları ken
di yaşantısında tatbik etmiştir. O nlar hakkında iddia edilenler kasıtlı yapılm ış,
çirkin, açıkça iftiradan başka bir şey değildir.
İlknur Tüzüner
K eçiborlu İm am -H atip L isesi Ö ğretm eni
32700 K eçiborlui İSPARTA
Tüzüner, "K ur'an'da 'İsrailoğulları' sık geçiyor diye, K ur'an'ın, baştan sona İs-
railiyyatla dolu olduğunu söylem enin çok yanlış olduğunu" yazıyor.
K ur'an, gerçekten de "İsrailiyyat"la doludur baştan sona. A m a, bu yalnızca
"İsrailoğullan"nın çok sık geçm esinden değil kuşkusuz. Böyle bir şey ileri sürül
m em iştir. K ur’an'ın "Israiliyyat"la baştan sona dolu olduğu; hem "İsrailoğulla-
rı"nm sık geçiyor oluşundan, hem de "İsrailoğulları"nın yaşam larından, inançla
rından, gelenek ve göreneklerinden bolca söz edişinden, bunlara, türlü boş inanç
lara dayalı söylencelerden, oradan buradan derlem e öykülerine, m avallarına pek
çok y er veriyor oluşundan dolayı bir gerçektir. Y azılarım da anlatılm ış olan bu-
dur. Ve bu gerçek yok sayılam az, örtülem ez.
Tüzüner, "İsrailiyyat"ın ne olduğunu açıklam ak için önce bir sözlük anlam ı
nı alıyor. Bu anlam doğrudur. A m a sonra bir de "ıstılah" anlam ını, yani sözcüğe
sonradan özel olarak yüklenen anlam ı alıp sonuca varm aya çalışıyor.
Ö nce şunu sorm ak gerekiyor:
"İsrailiyyat"a "ıstılah" anlam ını yükleyen kim , kimler, hangi "ulem a"?
Bu sözcüğün elbetteki b ir "sözcük" anlam ı yanında, bir de "ıstılah" denen
özel kullanım daki anlam ı olabilir. A m a bu "ıstılah" anlam ı, rastgele ve "keyfi"
olarak oluşturulm az ve sözlük anlam ından da büsbütün ilgisi kesilem ez.
Tüzüner, "ıstılah anlamı" deyip bir anlam a yer verirken, bunu nereden aldığım
belirten hiçbir kaynak göstermiyor. A m a ben, nereden kopya ettiğini belitteyim :
Tüzüner'in "ıstılah anlamı" diye yer verdiği; İslamcı çevreden Dr. Abdullah Ayde-
m ir'in, Tefsirde İsrailiyyat adlı kitabında aynen var. Aynı sözcüklerle.. . 16 Tüzüner,
267
268
269
Youtube: Tanrı Mı Varmış
nin yaşadığı da belki "yalan"dır, uydurm adır. Çünkü bunlar, bunların yaşadıkla
rı, y aşam lan, öyküleri, birer "söylence"den öteye gitmiyor. Ne var ki K ur'an bun
ların "m aval"larıyla dolu. K aynak "Tevrat" ve Yahudi kaynakları olduğu için,
K ur'an yorum cuları da sıkıştıkça bu kaynaklara başvurm uşlar, K ur'an'da kim i
yerde kısa ve kapalı deyim lerle geçen "kıssa"ların boşluklarını bu "m aval"larla
doldurm aya çalışm ışlardır. Olan, bu.
T üzüner "konunun aslı şöyledir" diyor ve anlatıyor. İyi am a "konunun as-
lı"nın o söylediğiniz olduğuna kanıtınız nedir? Yorumlarınız, şim diye dek biline-
gelen yorum lar. D aha doğrusu, bir kesim yorum cunun, "Kur'an"ı, İslam ı, çağdaş
bilim ve ahlak karşısında savunm a, kurtarm a çabasıyla girişm iş olduğu zorlam a
lı yorum lardır. Ben kaynaklardakini, tem el kaynaklar göstererek sergiledim . Siz
se "kaynak"(!) olarak D iyanet dergisini gösteriyorsunuz yorum larınız için. Bu,
"ciddilikten" uzak olm uyor m u? İm am -hatip okulundaki öğrencilerinize de D iya
net dergisini "kaynak" alarak ders veriyorsunuz? Sorm akta haksız m ıyız?
İlknur Tüzüner'in "Zeyd"e ve "Zeyd'in karısı Z eyneb"in M uham m ed'le olan
öyküsüne ilişkin "yorum "ları da aynı türden olduğu için üzerinde durm aya gerek
görm üyorum .
Sonuç
Y azdıklarım ortada ve "en sağlam " kabul edilen temel kaynaklara dayalı. Ç ü
rütebilecekler varsa, buyursunlar bunları çü rü tsü n ler...
İm za D ergisine Yanıt
270
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Efendim , ben 'm izah' yazarıyım . B iliyorsunuz, m izahta biraz abartm a olur."
"İyi am a bir şey olursa abartılır, olm ayan şey nasıl abartılır? G erçekten var mı
böyle bir şey? Ben de şu Turan D ursun'u tanıyayım ?"
"G örüştüğüm üz zam an m erakınızı gideririm ."
A hm et K ekeç'le telefon görüşm em iz uzunca oldu. G irişse aşağı yukarı böy-
leydi. Pazartesi, 2000'e D o ğ ru d a bulunacağım ı söyledim ve görüşm eyi kararlaş
tırdık.* A hm et K ekeç, "kekelem e"den baka’ım neler söyleyecek bana?
"İm ana zincirli olm ayan akıl ve bilim in böyle şeylerin (m ucizenin) olabilece
ğini kabul edebileceği düşünülebilir mi?"
”M izahçı"(!) K ekeç benim bu tüm cem i alm ış. Turan D ursun denen herifi hem
"dil" ve "yazım ", hem de düşünce alınında vurm ak için, ayrıca ve ilgi çekecek bi
çim de başa dizdirm iş.
Sorm ak ve öğrenm ek istiyorum :
- Ey "dilbilgisi" ustaları! Ey söz ve imla uzmanlan! Lütfen söyler misiniz ön
ce? Benim bu tüm cem de dilbilgisi kurallanna aykın bir şey bulabiliyor m usunuz?
Eğer siz bulam ıyorsanız bilesiniz ki, "mizah" ustamız(!) "dilbilgisi" alanında da
nasıl usta(!) olduğunu, "ülküdeş"lerine gösterm ek için, tüm cem deki aykm lığı bu
luyor ve gösteriyor. Başına "Turan diyor ki" yi koyduktan ve alıntıya yer verdikten
sonra ayraç içinde şöyle diyor: "Turan, noktalam a, dilbilgisi türünden gereksiz ay-
nntılarla uğraşm adığı için, sevabına ben düzelttim . Turan Dursun sağ olsun, var ol
sun ve de tuttuğu altın olsun da, şu Türkçesine bir çekidüzen versin inşallah".
K ekeç, benim tüm cem in neresini m i düzeltm iş?
B elirtiyor: Tüm cem deki "edebileceği" sözcüğünü "yanlış" bulup "etmesi" d i
ye düzeltm iş. G ördünüz m ü "usta"yı?!
Telefonla olan görüşm em izde sorm uştum kendisine:
- Bu düzelttiğiniz sözcük hangi yönden yanlış? Hangi yönden "dilbilgisi" ku
ralına ters?
- Yani cüm le düşük.
K ekeç, "cüm le" de hem "düşüklük", hem de bu düşüklüğü "im la"ya aykırı
bulm uştu.
- O lur m u kardeşim ? Tüm cem de "edebileceği" yerine elbette ki "etmesi" de
kullanılabilirdi. A m a bu, anlatılm ak isteneni anlatm azdı ki! B urada ne "cüm le
düşüklüğü", ne de "im la"ya ay k ın bir durum var. A ynca bir şey daha söyleyeyim :
Ben, "T ürkçe"ye, "dilbilgisi"ne de son derece önem veririm .
Bu alanda bir "yanlış"ım ı bulup gösteren olursa teşekkür edeceğim i, "m innet
tar" olacağım ı da söyledim . Buna, "Türkçe' yi ve "dilbilgisi"ni de bir "uzm anlık"
alanı olarak seçtiğim i ekledim .
Ve kafam da bir "merak" daha oluştu: Seslendiği kitlenin anlayam ayacağı ki
m i sözcükleri de araya sokuşturarak bilgiçlik gösterisinde bulunan ve sarhoş et-
271
272
273
274
275
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M EK TU PLA R VE YANITLARI
Turan D ursun'un aşağıdaki yazısı, öldürülüşünden önce eline geçen son m ek
tuplara verdiği yanıtlardan oluşuyor.
276
1 U y d u rm a old u ğ u nu görm ek için bkz. A li el K âri, et M a s'n u '. B eyrut, 1984, s.207. hadis no. 398;
A clu n î, K e şfu ’l-H afa, B eyrut, 1985, s.486, hadis no. 3065.
277
Youtube: Tanrı Mı Varmış
kili olm uşlardır. M uham m ed de bu gelenek içinde nicelerden biridir. O na "haz
ret" dem ek zorunda değilim . D ahası, böyle dem eyi kendim için bağışlanm az bir
şey sayarım . K aldı ki, "hazret", çok sonraki dönem lerin bir uydurm asıdır. M u
ham m ed'in kendi dönem indekiler, o dönem deki M üslüm anlar bile ona 'hazret'
dem em işlerdir. Esasen onun dönem inde, ona gerçekten inanm ış kişilerin bulun
duğu bile tartışılabilir. A m a yeri burası değildir. A.H. Güler, "sonum u karanlık
görüyor". Böyle görm esinde, bence bir sakınca yok.
A.H. G ü le r- B ir gün A tatürk bütün ilim adam larını topluyor ve: "Dünyanın
en büyük insanı kim dir?" diye soruyor. B irkaçı: "Sizsiniz" diyorlar verdiği cevap
hayır. M ete, Atila, F atih, W ashington, C hurchil.. .vs. Hep cevaplara A tatürk ha
y ır cevabını veriyor Ve kendisi açıklıyor. "Dünyanın en büyük insanı Hz. M uham
m ed" dir. Sebebini şim di nüfusa göre açıklayalım . 1.2 m ilyar M üslüm anın ya rısı
nın nam az kıldığını kabul edelim. 0.6 m ilyar bunu günde B eş Vakit N am azla çar
parsak 3 m ilyar eder. Yani günde Hz. M uham m edin ismi 3 m ilyar defa anılıyor.
B undan daha büyük kim se olabilir m i? 1985 yılında A m erikalı İlim adam ı M ic-
hael H art, D ünyanın en büyük insanını bilgisayarda seçm eye karar veriyor. Yüz
insanı bilgisayarın hafızasına program layarak kaydetti. Bu program lam a 2 ay
sürdü. İlim adam larının huzurunda m erakla netice beklendi. Tuşa basıldığı za
m an yine Hz. M uham m ed en büyük insan çıktı. Bazı itirazlar yapıldı. P rogram
lam ayı, bu itiraz edenler yaptı? Yine tuşa basılınca değişm eyen aynı büyük isim
çıktı. Bunu iyi öğren Turan Dursun.
T. D u rsu n - "A tatürk bütün bilim adam larını toplam ış!"
Ne zam an "toplam ış"?
"Bir gün"(!)
A tatürk "dünyanın en büyük insanı kim dir?" diye sorm uş(!) ve herkes bir kar-
şıklık verirken A tatürk'ün kendisinin verdiği karşılık da şuym uş: "D ünyanın en
büyük insanı H azreti M uham m ed". Böyle dem iş(!) Atatürk!
İslam cı em ekli öğretm en. A.H. Güler, bir paragrafta, bir satırda bile görülen
türlü yanlışlar içinde, dilbilgisi kurallarının "başını gözünü kırarak" bu öyküye
y er veriyor, bunu bir gerçek diye sunuyor. A m a kaynak gösterem iyor. G östere
m ez d e ... Çünkü bu, kocam an bir yalan. İşte İslam cılar böyle yalan söylerler ve
böyle yalan söyleyerek kitleleri kandıragelm işlerdir.
Burada, M uham m ed için "en büyük insan" dediği ileri sürülen A tatürk, M u
h am m ed i "Arap Peygam beri" diye tanır. İslam için de "Arap dini" der. Ve bu di
nin, toplum lara zararlı olduğunu, özellikle de Türklerin ulusal kim likleri için hiç
iyi olm adığını, "milli his ve h eyecanlannı uyuşturduğunu kendi el yazısıyla ya
zar.2 Aynı A tatürk'ün M uham m ed'i "dünyanın en büyük insanı" diye tanıtm ış ola
cağı düşünülebilir mi?
2 P rof. Dr. A. A fetinan, M ed e n î B ilg iler ve M . K e m a l A ta tü rk'ü n E l Y azm aları, A nkara. 1988, s.364
v e öt.
278
3 M illiyet gazetesi, P a za r İla vesi H aftaya B akış dergisi, 12-18 A ralık 1987, sayı 60, s .18; Y üzyılın
A nlaşm ası.
279
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D ursun. O rada yandaşlarına fe lse fe c i Cem il Sena O n g u n u n "Hz. M uham m ed'in
F elsefesi" kitabını kaynak olarak gösteriyorsun ve çok yavaş okunm asını tavsiye
ediyorsun. B ir dahaki yazında ona ait "Bir F elsefeciye Reddiye" başlıklı ya zım
la cevap vereceğim. Yeter ki bu yazdıklarım ı ve bundan sonraki yazacaklarım ı kı
saltm a. Sansür koym a. B u hususta bana söz ver. B ütün yandaş profesörlerini, d o
çentlerini çağır im dadına sana fo rm ü llü , grafikli denklem li şem ayı sana anlat
sınlar, açıklasınlar olur mu?
T. D u rsu n - Em ekli öğretm en G üler'in bu yazdıklarına "gülüp" geçm em ek
m üm kün m ü? Böyle dediğim için beni lütfen hoşgörürler mi?
A.H. G ü le r- 6. Türklerin İslam iyeti kabul etm ekle geri kaldığını iddia ederek
iftira ediyorsun. Türk-Islam tarihini iyi bilm iyorsun. Yeniden oku. K endini Türk
kabul ediyorsun. Seni Türk olarak kabul etm iyorum . Çünkü, dinsizsin. D insiz
Türk olmaz. Türklük Bedenim iz, İslam iyet ise Ruhum uzdur.
T. D u rsu n - Bir kim se için "Şunu bilm iyorsun" denirken kanıtım da göster
m ek gerekm ez mi?
İslam ın, "Türklere zarar verdiğini", yukarıda da belirttiğim gibi A tatürk de
söylüyor. A tatürk'ü de "Türk" kabul etm iyor m usunuz? Belki de etm iyorsunuz-
dur. A m a benim um urum da değil. Türk sayılıp sayılm am da. Ne Türk olm ak
um urum da, ne de başka bir ırktan olm ak. Ben kendim i "insan" görm eye ve b u
nun gereğini yapm aya çalışırım ; o kadar. Ve konunun uzmanı olarak da söylerim
ki M üslüm anlığın kendisi, K ur'an’ıyla (bkz. En'âm , ayet 92; Şûrâ, ayet 7; M er
yem , ayet 97 ve daha nice ayetler), hadisleriyle (hadis kitaplarındaki "Kitalu't-
Türk" bölüm ünde yer alan hadislere bkz.) A rap'tan başkasını ve bu arada
"Türk"leri "M üslüm an" saymıyor. Siz istediğiniz kadar, "Türklük bedenim iz, İs
lam iyet ruhum uz" sloganını kullanarak avunun.
A.H . G ü le r- 8. Teori'nin 6. sa yısın d a :... "dinlerin insanlığa ettiği kötülüğü
düşünerek dinsizliğim le övünüyorum ve onur duyuyorum " diyorsun. 35. sayfada
da: "D insizlik, sapıklık değil, insanlığın gelişm esi ve derinleşm iş biçim idir" d i
yorsun. 38. sayfada da "...aklın m antığın bilim in din için ırzına geçiliyor diyor
sun" ve "...geçm işten bize bu günlerden daha güzel bir D ünya bırakılabilirdi.
Bunun olm am asında dinlerden kaynaklı karanlığın çok am a çok payı büyüktür"
diyerek çok büyük laflar ediyorsun Turan D ursun. Din ile ilim arasındaki fa r k la
rı bilm iyorsun. Şim di iyice öğren ve öğret.
a) İlim Yüce A llahın (CC) yarattığı eserleri inceler.
b) D in ise Yüce A llahı (CC), peygam berlerini ve getirdikleri kitapları inceler.
c) ilim Cem iyetleri ileriye götürür.
d) D in ise C em iyetleri doğruya götürür.
(Sen dinsiz olduğuna göre doğru değilsin.)
280
281
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yazılarımı kısaltma, sansür koyma, özgürce ve uygarca seninle H odri M ey
dan'da buluşmaya ne dersin? M atem atik ve fizik prof, ve doç. da yanına alarak gel.
A dres : G üm üşlü M ah.
Saraydüzü Cad.
No : 5
05200-A m asya
T. D u rsu n - G örüyorsunuz, m ektubunuzu hiçbir "sansür"e uğratm adan yayım
ladık. O kurlarım ıza birer işkence olabilecek tüm yanlışlıklarıyla b irlik te... "M il
li E ğitim C am iası"nda ne öğretm enler bulunduğuna bir örnek oluşturuyorsunuz.
A m a bundan sonraki m ektuplarınıza yer verm em iz için, biraz, yazdığınız alanda
bilgi, tartışılabilecek düzey, ciddi kaynak, hiç değilse biraz "dilbilgisi" ve kural
larına uym a çabası beklem ek hakkım ızdır.
E ğer bu koşullar yerine gelm ezse ve biz de okurlarım ıza daha çok işkence
çektirm em ek, haksızlık etm em ek için yer verm ezsek hoş görebilir m isiniz? Siz
den başkaları da var çünkü. Benim yazılarım da, sövgü ve saldırıdan başka ser
m ayeleri olm ayan dinsel çevrelere karşı "gelin uygarca tartışalım . İstiyorsanız bu
konularda m uhterem hocalarınızı, âlim lerinizi de alarak gelin. Var m ısınız?" d i
ye yazm alarım a karşılık olarak. "...Ö zg ü rce, ve uygarca seninle Hodri M eydan
da da (burdaki im la da yanlış) buluşm aya ne dersin? M atem atik ve Fizik prof, ve
doç. da yanına alarak da gel" diyorsunuz. A m a siz de biliyor olm alısınız ki bu
"kahram anlığınız"(!) uygun düşm üyor, konum uz ve uzm anlığınız alanında olm a
dığı için çok "komik" oluyor. Siz lütfen önerim e uygun, em eklilikte bile olsa,
"öğretm enlik" niteliğinizi kullandığınız için, en başta "dilbilgisi" öğrenin ve uy
gulayın. Benim karşım a çıkm ak, "m uhterem din üstadları"na düşer. Zaten onlar
da gereken "reddiyye"lerini gönderiyorlar zam an zaman. G ereken karşılıkları da
alıyorlar. D iyanet İşleri eski B aşkanlarından Prof. Dr. Süleym an A teş'inkini
anım sayın. O kudunuzsa anım sarsınız.
282
Teori
Ekim 1990, yıl 1, sayı 10
283
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
SO N BÖ LÜ M
285
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
T U R A N D U R SU N ’UN
YAYIM LANM IŞ ESER LER İ
287
288
K ur'an yalnız İslam dininin değil, İslam hukukunun da ana kaynağıdır. B un
dan dolayıdır ki, K ur'an'ın hukuk kurallarını içeren âyetlerinin ne zam an, hangi
olay üzerine ve niçin geldiklerinin iyice irdelenip açıklanm ası çok önem lidir. Ay
rıca K u r'an ’da sonradan gelen bir ayet daha önce gelen ayetle çelişiyorsa, önce
gelen ayet "m ensuh" hüküm süz sayıldığından ve bu husus Bakara Suresi'nin 106.
ayetindeki: "H erhangi bir ayetin hükm ünü yürürlükten kaldırır veya unutturur
sak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini g e tiririz .. ." hükm üne teyid
edilm iş olduğundan, hukuk bakım ından hangi ayetin, hangi ayetle neshedilm iş
olduğunun tartışm asız olarak saptanm ası da özel bir önem taşır.
B ütün diller durm adan değişm ektedirler. Sözcükler anlam larını yitirm ekte,
yeni anlam lar kazanm akta, değişik anlam lara gelm ektedirler. Bir öm ek verm ek
gerekirse: 50 yıl önce doğrudan doğruya "aldatm ak" dem ek olan "iğfal etmek"
bugün gazetelerim iz sayesinde "ırza tecavüz etm ek" anlam ında dilim ize yerleş
m iş bulunm aktadır. B undan ötürü ayetlere anlam verirken, sözcüklerin bundan
1400 yıl önce ne anlam a geldiklerini bilm ek ve ayetleri ona göre anlayıp yorum
lam ak gerekir.
Ç ok uzun yıllar önceden tanıdığım ve bilim sel kişiliğine, yorulm ak bilm ez
çalışm a azm ine ve eski A rapça bilgisine hayran olduğum Sayın Turan D ursun'un
"K ur'an A nsiklopedisi" adı altında K ur'an'ı ansiklopedik açıdan inceleyen ve yal
nız hukuk sorunlarını değil, K ur'an'ın içerdiği bütün sorunları kapsayan bir yapıt
hazırlam ış olduğunu öğrenm em beni çok sevindirdi.
Bu yapıtın "A llah" m addesini inceleyince Sayın T. D ursun'un yapıtını tam
bir vukufla, o b jek tif ve çağdaş b ilim y öntem lerine göre hazırlam ış olduğunu
gördüm . Bu büyük yapıt yayınlan d ığ ın d a konunun her yönü ile ilgili herkesi
doyurucu olacağından ve ülkem izde büyük b ir boşluğu dolduracağından hiç
kuşkum yoktur. Yapıtı hazırlayan Sn. T. D u rsu n ’u ve yayınlayacak olanları şim
diden kutlarım .
***
B undan birkaç yıl önce bir rastlantı sonucu kendisiyle tanıştığım Turan D ur
sun, bana, bir K ur'an ve hadis ansiklopedisi hazırladığından söz etm işti. A ncak
bu eserle ilgili bir şey görm ediğim için, kendisine sadece eski deyim le " say'ın
m eşkûr olsun" dem ekle yetinm iştim . Bu kez incelem em ve bu konudaki düşün
celerim i bildirm em am acıyla ansiklopedinin "Allah" ile ilgili m addesini getirdi
ler. Bu m addeyi büyük bir ilgi ile okuduğum u önceden belirtm ek isterim.
289
***
K im i tefsir bilginlerinin çalışm alarının yanısıra daha kapsam lı, çağdaş ve bi
lim sel teknikten de yararlanarak, bütün kaynak tefsirlerin yorum larını baştan iti
baren ayet ayet bir bilgisayara alan büyük bir çalışm ayı M edine'de K ur'an-ı K e
rim kom pleksi içinde gördüm . B u çalışm a, K ur’an-ı K erim 'in anlaşılm asına, çağ
daş yorum ve anlam lara göre yorum lanm asına yararlı olacaktır. Ü lkem izde de
E lm alılı H am di Yazır'ın H ak D ini K ur'an D ili adlı Türkçe tefsiri yanında bazı ri
vayet tefsirleri vardır.
A ncak K u r’an-ı K erim 'de herhangi bir kelim enin toplu bir anlam ını bulup ç ı
karm ak bunlarda çok zor, belki de im kânsız olm aktadır.
Şim di b ir K ur'an A n sik lo p e d isiy le karşı karşıyız. Bu ansiklopedi, sözü edilen
ihtiyacı karşılam akta, K ur'an-ı K erim 'in orijinal ve geniş bir sözlüğü m ahiyetin
dedir. B ir sözlük ve ansiklopedi olarak bu alanda ilk kez görülm ektedir. B azı bö
lüm lerini okudum ve inceleledim . Tefsir, tarikat, hadis ve ana kaynaklara dayan
290
***
H am za Ayan
***
K ur'an, İslam ın tem el dayanağıdır. O nun için de çok iyi bilinm esi gerekir. İyi
bilinm esiyse, en başta "kelim e"lerinin bilinm esine bağlıdır. Hangi kelim e, nere
den nasıl gelm ektedir, hangi anlam ı yahut hangi anlam ları içine alm aktadır, "kı-
raet vecih"i, ayetlerdeki "vecih"leri, yani hangi ayette hangi m anaya geldiği, İs
lam otoritelerinin nasıl ele aldıkları, hangi görüşte birleştikleri yahut ayrıldık
lar?.. B ütün bu yönleriyle bilinm elidir.
291
292
Youtube: Tanrı Mı Varmış
YAZARIN,
"K U R'A N A N SİK L O PE D İSİ "NE İLİŞKİN
A Ç IK L A M A SI
Turan D ursun
293
Youtube: Tanrı Mı Varmış
DİZİN
1982 Anayasası, 118, 119, 122, 182, Akıl, 44, 45, 91, 169, 196, 197, 198.
275. Akseki, Ahmet Hamdi, 170.
A 'râf Suresi, 81, 268 Ali İbn Ebî Tâlib, 89, 201.
Abdu'l-Uzzazoğlu Hüaytip, 29. Altamira, A., 138.
Abdu'l-Vahhab Abdu'l-Vâsi (Hac ve Amir oğullarından Amr oğlu Sehl, 29.
Evkaf Bakanı), 169. Amr el Cüheni oğlu Süheyl, 29.
Abdullah (Muhammed'in babası), 39. Amr İbn Dinâr, 90.
Abdullah İbn Mes'ud, 88, 201. Anadolu, 37, 242.
Abdullah İbn Ömer, 56, 201. Ankebût Suresi, 200.
Abdullah oğlu Câbir, 82, 88, 90, 97,
Arap Milliyetçiliği ve Türkler, 35.
158, 160.
Arap, 29, 64, 139, 140, 141, 143, 145,
Abdullah oğlu Ebu Abdillah M uham
160, 178, 181, 210, 234, 237, 249,
med El Ceyânî, 160.
263, 275, 280, 288, -1ar, 26, 27, 35,
Abdulmuttalib (Muhammed'in dedesi),
39, 44, 60, 137, 142, 150, 153, 163,
39, 40.
181, 190 ,2 1 1 ,2 3 1 ,2 3 6 , 249.
Abdun oğlu Muhammed, 161.
Aristotales, 141.
Abdüsselâm oğlu Kadı Ebu Abdillah
Arsel, İlhan, 35, 50, 51, 53, 54, 58-63,
Muhammed, 160.
Adalet, 27, 55, 62, 65, 67, 134, 154, 139, 182, 188, 208, 274.
196, 265, 293 Arslan, Emir Şekip, 140, 141.
Âdem, 32, 36, 195. Asabiyet, 147, 148, 154.
Adıvar, Abdiilhak Adnan, 140, 156. Atâ İbn Ebi Rebâh, 57.
Afganî, Cemaleddin, 130. Atatürk devrimleri, 121.
Afrika, 137, 140, 159, 164. Atatürk, 34,44, 113-116, 118, 121-128,
Ahiret, 35, 62, 241, 281 130, 132-135, 184, 189, 190, 195,
Ahmed İbn Hanbel, 42, 5 7 ,7 2 ,7 9 , 104. 212, 218, 220, 221, 227, 228, 249,
Ahzâb Suresi, 18, 19, 33, 68, 69, 71, 275, 278, 280.
101. Avesta, 20-22, 24, 252.
Aile, 31-33. Avf oğlu Malik, 26, 30.
Âişe, 31, 57, 68, 69, 70, 109, 131, 132, Aydın, Ali Arslan, 130.
223, 244, 248.
294
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Bahr oğlu Ebu Abdillah Muhammed, Cinsel, 41, 52, 67, - birleşim (ilişki),
160. 42, 67, 71, 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79,
Bakara Suresi, 51, 55, 62, 64, 65, 83, 80, 81, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90,
171, 175, 177, 193, 199, 268, 289. 91, 93, 98, 99, 103, - organ, 41, 42,
Başgil, Ali Fuat, 120, 127. 43, 75, 76, 77, 85, 103, 105.
Batseva, S.M., 142. Colosio, 138.
Bedevi, 27, 142. Cumhuriyet gazetesi, 21, 275.
Bel, Alfred, 138.
Davud, Hz., 71, 206, 207, 255, 267,
BenîA hm er, 162.
269.
Beytullah (Tanrı'nın evi), 175.
De Boer, 138.
Bıtru (Petruss), 163.
Deccâl, 172, 173, 175, 176.
Bicaye, 161, 163, 164.
Değnek cezası, 95, 102, 104.
Biyre köyü, 163.
Devlet ve Din, 129.
Bombaci, A., 138.
Devrimcilik, 129.
Boşanma, 50.
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı,
Bouthoul, G., 138.
54.
Boy abdesti, 42.
Din Yok Milliyet Var, 124.
Bozkurt, Mahmut Esat, 222, 228
Diyanet İşleri Başkanlığı, 23, 53, 54,
Bozkurt, Halil, 245, 246.
55, 60, 67, 120, 123, 125, 169, 203,
Breisig, 138.
220, 268.
Buhârî, 26, 30, 40, 50, 51, 57, 61, 67,
Duguit, Leon, 117.
72, 100, 200, 202.
Dürerü'l-Hükkâm Fi Gureri'l-Ahkâm, 80.
Bulaç, Ali, 61, 62.
DYP, 169.
Bulak, M ustafa Fehmi, 137
Bural oğlu Sa’d oğlu M uhammed Ebu E't-Ta’rifât, 67.
Abdillahi’l-Ensarî, 159. Ebu Abdillah Muhammed, 160, 162.
Büyü, 157, 201. Ebu Bekir (Halife), 29, 31, 90, 109,
131,223,248, 263.
Cahiliyye, 2 7 ,2 1 1 ,2 3 1 ,2 3 8
Ebu Hammû Musâ, 163.
Canver, Cüneyt, 50, 51, 53, 54, 56, 58
Ebu Hanife, 70, 78, 79, 80, 81, 83, 104,
60.
170.
Carra de Vaux, 138, 140, 141.
Ebu Hureyre, 82, 97.
Cariye, 18, 19, 24, 31, 49, 65, 69, 70,
Ebu İshak İbrahim, 160.
7 1 ,7 5 , 84, 86, 98, 101, 106-108.
Ebu Müslim İsfehânî, 93.
Cebrail, 73, 258, 263.
Ebu Sevr, 104.
Cehennem, 35, 53, 59, 63, 169, 175,
Ebu Süfyan, 29.
204, 205, 241.
Ebu Yusuf, 70, 78, 8 0 ,8 1 ,8 7 .
Cemel Olayı, 131, 223, 244, 248.
E buZ eyd, 158.
Cennet, 35, 52, 62, 131, 175, 212, 213,
Ebu'l-Abbas Ahmet, 165.
223, 241, 244, 248.
Ebu'l-Ahvas, 57.
Cezayir, 161.
Ebu'l-Kâsım Muhammed'l-Kasîr, 160.
295
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ebu's-Senabil, 30. Gayrimüslimler, 123, 124.
Efendi Tanrı, 31, 36, 37, 39, 41, 46, 68, Gaza, 88, 90.
171, 172, 175, 176. Gazali, 58.
Ehli kitap (kitaplılar), 155, 259. Gemâra, 252.
Ek'va' Oğlu Seleme, 88, 241. Gerçeker, 220.
El Ba'l, 39. Gibb, H.A.R., 138.
El Ezher, 165. Gobineau, 139, 141, 150.
Emeç, Çetin, 179. Gorbaçov, Michael, 279.
Emin, Ahmet, 141. Görsel Yayınlar, 177.
Emperyalizm, 130, 150. Gözübüyük, Abdullah Pulat, 120, 186.
En'âm Suresi, 35, 44. Grek, 231.
Endülüs (İspanya), 153, 159, 162, 164. Gumplovvicz, L„ 138.
Ensar, 27. Gül, İsmail, 292.
Erem, Faruk (Prof. Dr.), 120, 186, 274. Güler, Ahmet Hamdi, 276-281.
Eski ve Yeni Ahit, 24. Güneş gazetesi, 272.
Eski Yunan, 17, 67. Güneş Yayıncılık, 177, 272.
Evtas yılı, 90. Güneş, Mustafa, 213.
Güney ArabistanlI, 159.
Fârâbi, 139, 140, 248.
Fas, 161, 162, 164. Hâbil, 36, 37.
Fâsık (yoldan çıkmış), 101, 102. Hâbisoğlu Akrâ, 29.
F e d e k ,31. Hac, 32, 46, 90, 169.
Fenikeliler, 39, 49. Haccac oğlu Müslim, 160.
Ferç, 76. Had, 79, 130, 254.
Ferreiro, 138. Hadd, 77-79, 86, 88, 90-92, 97, 103.
Fıkıh, 19, 30, 35, 36,4 1 , 57, 61, 75, 76, Hadremevt (Hadramut), 159.
80, 81, 83, 85, 87, 88, 91, 99, 104, Hakim (Hizam Oğlu), 30.
105, 160, 160, 181. H âk im ,201.
Fındıkoğlu, Ziyaeddin, 138, 142, 143, Halifelik, 113, 128, 140.
146, 148, 149. Hammad İbn Zeberkân, 261.
Fischel, W., 138. Hammer-Purgstall, 137.
Flins, R., 138. Hammurabi Yasaları, 221.
Freud, Sigmund, 42. Hanbelî, 76, 79, 81, 87, 105, -1er, 80.
Hançerlioğlu, Orhan, 145, 146, 148,
Gabrieli, 138. 149, 151,253.
Gammaz oğlu Ebu'l Abbas Ahmet el Hanefi, 42, 69, 75, 80, 96, 104, 123,
Kharcî, 160 170, 216.
Ganimet, 26-32, 40, 64, 65, 68, 153, Haram, 44, 69, 76, 80, 86, 90, 91, 99,
231, 249. 129.
Garaudy, Roger, 231. Hariciler, 108.
Gauthier, 138. Hars oğlu Alâ, 30.
296
297
Youtube: Tanrı Mı Varmış
t
İmam Sevrî, 79. Kâbe, 39, 171, 172, 175, 176, 277.
İmam Şafiî, 69, 104. Kabil, 36, 37.
İmamet, 140, 156. Kabile, 22, 26, 29, 30, 40, 60, 64, 89,
İman, 30, 196, 231, 265. 97, 102, 147, 148, 152, 154, 156,
İmrân, 32. 157, 159, 181, 249.
İmza dergisi, 254, 270, 273. Kadıköy, 283.
İnan, A. Afet (Prof. Dr.), 221. Kâdî Beyzavî, 210.
İncil, 37, 41, 131, 194, 207, 223, 240, Kaffal, 109.
263. Kâfir, 30, 131, 156, 170, 173, 175, 176,
İncirlik, 216. 196, 198, 203, 218, 227, 241, 248,
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 119. 276.
İnsan hakları, 64. Kafsa, 161.
İrade, 50, 145, 181, 228, 237. Kâhinlik, 157.
İran, 172, 183, 231, 252. Kahire, 158, 288.
İrtica, 124, 132, 133, 177, 179, 2.13 Kahire Üniversitesi, 141.
İsa, Hz„ 131, 197, 199, 213, 223, 240. Kahraman, Dursun, 120.
İsaf, 40. Kamçı cezası, 22.
İskenderiye, 231. Kamer Suresi, 200-202.
İslam Ansiklopedisi, 138, 140. Kaplan, Mustafa, 250.
İslam hukuku, 249, 289. Kaptan Custo, 231.
İslam şeriatı, 19, 50, 51, 60, 66, 70, Kara ses Cemaleddin, 188.
181, 183, 185, 188, 190, 212, 228, Karagümrük, 216.
236, 240, 244, 249. Karaman, Hayrettin (Doç. Dr.), 130,
İslam Tarihi, 207. 231.
İslam, 19, 44, 50, 62, 127, 129, 188, Karataş dönemi, 274.
249, 254, 267, 276. Kargalık Köyü, 215, 247.
İsmail (İbrahim’in oğlu), 39. Karşıyaka, 217.
İsmailağa medreseleri, 216. Kassar, 160.
İsrâ Suresi, 206. Kaştale (Castilla), 163.
İsrail, 44. Kâtip Çelebi, 140.
İsrailiyyat, 264, 267, 268. Kayır, Ömer, 247.
İsrailoğulları, 269. Kays oğlu Ced, 30.
İstanbul, 204, 205, 216. Kayseri, 216.
İşbiliye (Sevilla), 159, 163. Kaza, 90.
İştibâh, 86. Keçiborlu İm am -H atip Lisesi, 254,
İzmir, 217. 267.
Kehf Suresi, 72, 73.
Jeffery, Arthur, 288.
Kekeç, Ahmet, 270, 271, 274.
Journal Asiatique, 138. Kelâm, 130, 232, 248, 252.
Junq, Cart (Dr.), 238.
Kemal, Yaşar, 272.
Ka'b-İbn Eşref, 248. Kerramiyye, 212.
298
299
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Medeni Bilgiler, 221. M uhammed İzzet Derûze, 203.
Medenî Kanun, 76. Muhammed, Hz.,
Medeni Yasa, 50, 113, 128. Mukaddime,
M edine, 31, 40, 109, 171-173, 175, Munier, Rene,
290, -li, 2 7 ,3 1 ,4 5 . Musa Carullah,
Mehasinü't-Te'vil, 202. Musa İbn Meymun,
Mehir, 52, 68, 87, 107. Musa, Hz., 18,26 -3 5 ,3 9 -4 2 ,4 4 -4 6 ,49
Mehmet, 228. 52, 56-59, 61, 67-73, 81, 87, 90, 100,
Mekhûl, 57. 126, 131, 139, 156, 162, 172-175,
Mekke, 26, 35, 44, 64, 89, 90, 109, 181, 193, 194, 197, 201, 203, 207,
171-173, 175, 176, 181, 239, 249. 208, 212, 214, 223, 226, 228-230,
Melek, 33, 45, 62, 71, 72, 171-176, 233, 236-244, 248, 249, 254-263,
2 1 0 , 211 266, 268, 270, 273, 274, 277, 278,
Menfi's-Semâ, 210. 280, 281.
Mensuh, 94, 95, 260, 289. Mut'a nikâhı, 52, 88-90.
M eryem Suresi, 74. Mutezile, 169.
Mescid, 97. Muvatta, 160.
Mesih, 172. Mü'min, 61, 108, 113, 247, 253.
Mete, 278. Mücaz, 216.
Mevdûdî, 157. Mücessime, 212.
Mezmurlar, 207. M üddessir Suresi, 236.
Mısır, 18, 41, 42, 165, 249, 259, 288. M üellefetü'l Kulub, 28.
Millet, 34, 35, 50, 81, 114, 125, 126, Mülessimler, 153.
134, 189, 212, 228, 249. Mülk Suresi, 210.
M illî Gazete, 226. Mümi'nûn Suresi, 19.
Milli Güvenlik Örgütleri, 124. M ümtahine Suresi, 74.
Milliyet gazetesi, 21. Müsâfıhîn, 74.
M illiyetçilik, 35. Müslim, 30, 57, 61, 72, 90, 100, 160,
Miras, 18, 65, 126, 127, 130, 153, 206, 200 , 201 .
225. Müslüman, 26, 28-30, 60, 67, 73, 124,
Miras, Kamil, 26, 87, 90. 126, 129, 140, 141, 193, 194, 205,
Mirdas oğlu Amr, 30. 221, 231, 236, 269, 279, 288, - Türk
Molla Husrev, 80. ler, 34.
Molla Nâdir Efendi, 215. M üslümanlık ve Nurculuk, 287.
Molla, 80, 179, 190, 215, 252, 287. Müşebbihe, 212.
Montesquieu, 137, 138, 141, 142, 150. Müştehât, 70.
Muhammed Abduh, 130. Mütevâtır, 96, 97, 99.
M uham med Cemaluddin el Kâsımî,
203. N a’ce, 49, 266.
M uhammed İbn Mesleme, 248. Nacar, İsmail, 193, 210-213.
M uhammed İbnu’l-Ahmer, 162. Nadiroğulları, 31.
300
301
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Sâbiîlik, 49, 172. Söylence, 32, 194, 199, 220, 267, 268,
Saçak, 209. 270.
Sâd Suresi, 49, 261. Spengler, Oswald, 138, 150, 151.
Sadıu'ş-Şerîa, 96. Sudan, 153.
Sâffât Suresi, 37. Sultan Ebu Sâlim, 162.
Said-i Nursî (Kurdî), 229. Sultan oğlu Câbir oğlu Şemsüddin Ebu
Sakîf, 26. Abdillah Muhammed El Keysî, 160.
Salât, 33. Suudî Arabistan, 169.
Salavât, 33. Süleyman, Hz., 36, 71, 72, 255, 257,
Salman, Ersin, 177, 204, 205. 266, 269.
Sami, Ali, 241. Sümer, 199, 221.
Sâmit oğlu Ubâde, 95. Sünnet, 41-43, 75, 77, 90, 91, 169, 228,
Satı El Husri, 138. 231.
Schmidt, N., 138. Süyutî, 227.
Schulz, F„ 138. Sylvestre de Sacy, 137.
Sebre, 89.
Sebretü'l-Cühenî, 89. Şafiî, 69, 75, 76, 78-81, 87, 96, 104,
Sehmâ oğlu Şerik, 102, 103. 105.
Selâmî, Ahmet, 127. Şarapçı, Ali, 218.
Selçuklular, 34. Şarkışla, 215.
Semahati Nebeviye, 29. Şehabuddin Suhraverdi, 248.
Semavi, 52, 260. Şehrestâni, 129.
Semure oğlu Câbir, 87, 92, 94, 95, 101, Şehvet, 67.
162, 164. Şekip, Em irA rslan, 140, 141.
Sena, Cemil, 143, 212, 283, 285. Şeref, Salih, 216.
Sengler, Oswald, 142, 154. Şeriat Böyle, 287.
Septe (Ceuta), 163. Şeriat ve Kadın, 50, 53, 54, 61, 182,
Sevab, 19, 271. 208.
Sevilla, 159, 163. Şeriat, 54, 55, 74, 114, 157, 183, 188,
Seyyid Raşid Rıza, 130. 221 .
Shaw, Bemard, 231. Şerif Cürcanî, 67.
SHP, 169. Şeyh Abdurrahman El Veştâtî, 161.
Sifâh, 74. Şeyh Hariri, 212.
Silvani, Mahmut, 213, 214. Şeyh Ramazan, 215.
Sinop, 218. Şeyh Said, 275.
Sivas, 215-217, 276, 288. Şeyhülislam Musa Kâzım, 55.
Sivas Müftülüğü, 276, 288. Şeytan, 59, 176, 205, 242, 243.
Sosyal Yayınlar, 219. Şiîler, 85, 91, 181.
Sovyetler Birliği, 136. Şuarâ Suresi, 44.
Soysal, Mümtaz, 121. Şûra Suresi, 35.
304