Professional Documents
Culture Documents
Frida Kahlo
Frida Kahlo
Meksika doğumlu ressamdır. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra bir feminist ve devrimci olarak
da anılmaktadır. Zorluklarla dolu kısacık ömründe, çok sayıda önemli eser vermiştir.
Ölmeden önce üne kavuşan nadir ressamlardan biri olmuş, 20. yüzyılın popüler kültür
vazgeçmemiş güçlü mü güçlü bir kadındır! Ve hayat hikayesi öğrenilip özümsenilesi nadir
kişilikler arasındadır!
Frida Kahlo’nun Hayatı
6 Temmuz 1907’de Meksika’nın güneyindeki Coyoacan’da Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ile Kızılderili asıllı
Matilde Calderon Gonzales’in 4 kızından üçüncüsü olarak dünyaya gelmiştir. Ancak Frida Kahlo sonraki yıllarda
doğum gününü Meksika’nın devrim tarihi 7 Temmuz 1910 olarak değiştirecektir. Çünkü Kahlo’ya göre hayatı, modern
Meksika’nın doğuşuyla birlikte başlamalıydı. İşte bu nedenle de Frida Kahlo’nun isteğine saygı duyuyor ve onun 7
Ailesiyle birlikte Coyoacan’da yaşayan Kahlo’nun oturduğu ev, sahip olduğu renkten dolayı Mavi Ev olarak anılıyordu.
Ve sanatçı hayatının büyük bölümünü dış duvarları kobalt mavisi renkte boyanmış olan bu evde geçirecekti. Frida’nın
Kızılderili asıllı olan annesi ressamın tabirine göre kibar, zeki, bazen zalim, hesaplı ve aşırı dindardı. Tam tersine
babası ise şefkatli ve anlayışlıydı. Her zaman Frida’nın yanında olup onu destekleyen babası, hastalığı boyunca da kızı
Henüz 6 yaşındayken çocuk felci geçiren Kahlo için bu hastalık, ölüme çelme attığı ilk
hamlesiydi. Çünkü o zamanlar pek çok çocuk bu hastalıktan dolayı yaşamını yitiriyordu.
Ancak Frida direnerek hastalığı yenmiş ama bir bacağı diğerine göre daha ince kalmıştı.
Çocuk felcinden Frida Kahlo’ya yadigar kalan ince bacağı ona “tahta bacak Frida” gibi
hoşlanmadığı lakaplar takılmasına neden olmuştu. Ve sonraları dünyaca ünlü bir ressam
olacak küçük kız, bacağındaki incelme yüzünden hep uzun etekler giydi.
1925 yılının 17 Eylül’ünde erkek arkadaşı Alejandro Gomez Arias ile okuldan dönen
Frida’nın bindikleri otobüs bir tramvayla çarpıştı. Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği
kazada Frida da ağır şekilde yaralanmıştı. Sayısız kırık çıkığın yanı sıra karnından girip
omurgalarını zedeleyerek dışarı çıkan demir bir çubukla hastaneye götürüldüğünde
doktorlar yaşama şansının düşük olduğunu söylemişlerdi. Ama Frida bunu da atlatmış,
ikinci kez ölümden dönmüştü. Feci kazadan tam 1 ay sonra, yani 17 Ekim 1925’te
hastaneden taburcu edilmişti. Acılar içerisinde kıvranmasına rağmen bunu yansıtmayan
Frida uzun süre boyunca doktor, hastane, ilaç, yatak ve korselerle iç içe olacaktı. Tam 32
kere ameliyat olan Frida’nın bütün günü yatakta geçiyordu. Ve bu süreç aileyi yalnızca
manevi açıdan değil maddi açıdan da zorlamaktaydı.
Bir yandan siyasetle uğraşırken bir diğer yandan da resim
yapıyordu ve beğenerek takip ettiği ünlü ressam Diego
Rivera ile tanışmak istiyordu. Meksikalı Michalangelo
olarak da bilinen ressamla tanışan Frida ona aşık oldu ve
çift 1929 yılının Ağustos ayında tüm karşı çıkmalara
rağmen evlendi fakat çiftin evlenmesi, Frida Kahlo’nun
annesi de dahil olmak üzere pek çok kişiye göre yanlıştı.
Hatta anne Matilde onların ilişkisini bir güvercin ile filin
birlikteliğine benzetiyordu ancak bu olumsuz eleştiriler
Frida’nın umurunda bile değildi.
Sağlığı kötü olmasına rağmen 10 yıl boyunca eğitim veren Frida, rahatsızlığı nedeniyle evinde ders vermiştir.
Öğrencileri de Los Fridos (Frida Öğrencileri) olarak anılmıştır. 1950 yılında sağlık sorunları nedeniyle
hastaneye yatırılan Frida 9 ay burada kalmıştır. 1953 yılında Meksika’da (ülkesindeki ilk kişisel sergisi
olmuştur) bir sergi açan ressamın sağ bacağı aynı yıl kangren nedeniyle kesilmiştir.
Ve Frida Kahlo, 1954 yılında 47 yaşındayken akciğer embolisi teşhisi ile hayata veda etmiştir. İnsanın içine
dokunan yaşamında verdiği son eser ise Yaşasın Hayat isimli natürmort tablosu olmuştur. Cesedi yakılan
ünlü kişiliğin külleri, 1955’te eşi Rivera tarafından devlete bağışlanmış olan Mavi Ev’de saklanmaktadır.
Cesedinin yakılmasını isteyen Frida Kahlo, ölmeden önce yatarak yeteri kadar zaman geçirdiğini, bu nedenle