You are on page 1of 2

Maksim Gorki'nin yaşamı ve yazın sanatı

19. yüzyıl, edebiyatta büyük bir atılımın yaşandığı bir zaman dilimi oldu.
özellikle natüralist ve realist sanat akımları, insanı ve onu çevreleyen
toplumu nesnel bir zeminde tasvir etmeye girişirken, toplumun değişik
katmanlarının temsilcileri bu dönem romanlarının kahramanları oluverdiler.
ancak, unutulan ya da yeterince önem verilmeyen bir insan tipi vardı ki o da,
yükselen kapitalizm koşullarında toplumsal konumu belirginleşen işçi sınıfının
ve onunla birlikte toplumun tüm emekçi katmanlarının temsilcileriydi.
onların seslerini duyurmak görevi de, sosyalist gerçekçilik akımının kurucusu
sayılan aleksey maksimoviç gorki’ nin olacaktı.
gorki, yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1868’de novgorod’da dünyaya gelir.
henüz çocukken anne ve babasını kaybetmesi üzerine büyükbabasının yanına
verilir. bu yıllarda onun kişiliğini en çok etkileyen kişi, edebiyata
düşkünlüğüyle bilinen büyükannesi olur. 9 yaşından itibaren hayatını kendisi
kazanmaya başlayan gorki, 12 yaşında evden ayrılarak avrupa rusya'sının
birçok yerini kapsayacak bir geziye çıkar ve ilerde eserlerinde sıkça
kullanacağı gözlemlerini edinme fırsatını bulur. gezdiği yerlerde bir yandan da
çalışan genç gorki, dalgıçlık, fırın işçiliği, yazıcılık gibi, her birinde toplumun
değişik katmanlarının insanlarını inceleme olanağını doğrudan yakaladığı bir
dolu işe girip çıkar. ancak onu derinden etkileyen asıl kesim, toplumun sessiz
çoğunluğu olan çingeneler, serseriler gibi toplumun sefalet içindeki kesimleri
olur. eserlerinde, emekçilerin yaşamlarının sadeliği ve samimiyetinin yanında
burjuvalarınkinin de bir o kadar ikiyüzlü, sahte ve çıkarcı olduğunu tasvir eder
sanatçı. bu yıllarda sosyalist devrimciliği benimseyen gorki’nin,
faaliyetlerinden ötürü tutuklanıp konduğu cezaevinde henüz on altısında bir
ayaklanmaya öncülük ettiği söylenir. 1884’de kazan üniversitesi’ne girmek
istediyse de başaramayan genç gorki için kendi kendini yetiştirmekten başka
çare kalmaz. ilk edebi eseri; ‘makar çudra’ 1892’de yayınlandıktan sonra,
deniz hırsızlarını anlattığı ‘çelkaş’ adlı hikayesiyle beklenmedik bir başarı
kazanan gorki, ‘skeçler ve hikayeler’ (1899) ismindeki ilk kitabının da
yayınlanmasıyla iyice tanınmış bir yazar haline gelir. çeşitli gazete ve
dergilere kısa hikayeler, skeçler ve oyunlarını göndererek geçimini sağlayan
gorki, yüzyılın sonuna doğru kurulan rusya sosyal demokrat işçi partisi’nin
saflarına geçerek, ezilenlerin yanında oluşunu örgütlü zemine de taşımış olur.
1902’de rus edebiyat akademisi’ne seçilen gorki, sonradan hükümet
tarafından lağvedilen bu oluşumdan birçok sanatçı arkadaşıyla birlikte istifa
eder. edebiyat ve politik çevrelerce iyice tanınan gorki, çehov, tolstoy ve
lenin’le arkadaşlık kurar. 1906’da, hem sağlık sorunları hem de çarlığın baskısı
nedeniyle capri adası’na yerleşir. ertesi sene amerika’ya giden gorki, burada
ünlü yapıtı ana’yı bitirirken, bolşevikler için yardım toplamayı da ihmal
etmez. ‘ana’ romanında gorki, kocası alkolik olan ve tek teselliyi dini inançta
bulan eğitimsiz bir kadının, oğlu devrimci olup hapse girince, eve gelip giden
arkadaşlarından etkilenip, mücadeleye atılmasını anlatır. 1913’te rusya’ya
dönen gorki, otobiyografi serisinin ilk örneği ‘çocukluğum’u yazar. 1917
ihtilali’ni destekleyen sanatçı, devrimin bir takım önlemlerinden rahatsız olup
bir süre yurt dışında yaşadıysa da, daha önce olduğu gibi, yakın dostu lenin
tarafından ikna edilip, rusya’ya döner. ‘benim üniversitelerim’, ‘yaz
misafirleri’, ‘güneşin çocukları’, ‘aytmatovlar’ gibi yapıtlarını verdiği bu
dönemde yazarlar birliği’nin başına geçip, sosyalist gerçekçilik akımının
ilkelerini formüle eder. kronik rahatsızlıkları iyice ağırlaşan sanatçı, 1936’da
ölür.

You might also like