You are on page 1of 26

Bilimkurgunun Kısa Tarihi

Bilimkurgu edebiyatı sonsuz bir derya. Gelin bu zaman çizelgesiyle kimi önemli satır
başlıklarını yeniden hatırlayalım. Belki gözünüzden kaçmış bir dönemeci keşfetmenize
yardımcı olabiliriz. Ne dersiniz?
Emrecan Doğan
2 Ocak 2019
19:35
26 yorum

Bilimkurgu günümüzden yaklaşık olarak 300 yıl önce Batı uygarlığında, Rönesans dönemi,
Aydınlanma devrimleri, Reformlar ve coğrafi keşiflerden sonra bugünkü anlamıyla ortaya
çıkmıştır. Tabii bu bizim için biraz daha ileri bir tarih ama çok uzak değil. 1900’lerin
başlarında ilk bilimkurgu eserlerimiz verilmeye başlanmış.

Londra Üniversitesi, Birkbeck Koleji’nden Dr. Caroline Edwards başlıca ilgi alanı olan
bilimkurgunun kısa bir tarihini çıkarmak amacıyla çizelge hazırladı. Biz de bu çizelgeyi
ülkemizin kendi edebi verimlerini de içerisine alacak şekilde sizlere sunuyoruz.

170

Antik Yunan Bilimkurgusu: Gerçek Bir Hikâye

Samsatlı Lukianos adlı Süryani bir retorikçi ve taşlama yazarı Ay’a gitme hayalini henüz 2.
yüzyılda, Kepler ve Jules Verne’den çok çok daha önce kurdu ve bunu kâğıda döktü. İşin
ilginci Lukianos bizimle de ilişkili zira yazarın doğum yeri olan Samasota adlı antik kent
bugün Adıyaman ilimizin bir ilçesi.

Kitabın ironik adıyla uyumlu olarak, Lukianos ve arkadaşları hikâyenin ana karakterlerdir. O
zamanlar için henüz keşfedilmemiş olan Atlas Okyanusu ve Cebelitarık ötesine doğru
gemiyle yola koyulurlar. Denizde birden bir fırtına kopar ve gemiyi kaldırıp göğe yükseltir. 7
gün 7 gece süren bu fırtına dinince Lukianos bir adaya ulaşır: Ay’a. Burada Ay’ın yerlileri
yaşamaktadır ve Güneşliler ile savaşmaktadırlar. Lukianos ve yanındakiler bu savaşa tanıklık
edip, oradakilerden hikâyeler dinledikten sonra dünyaya geri dönerler.

1726

Erken Dönem Bilimkurgu: Gulliver’in Seyahatleri

Jonathan Swift tarafından yazılan ve yoğun bir taşlama içeren bu roman pek çok kişi
tarafından çağdaş bilimkurgu edebiyatının önemli bir öncüsü olarak kabul edilir.

Romanın başkarakteri olarak karşımıza çıkan Lemuel Gulliver çıktığı seyahatte Laputa
Adası’nın üzerinden geçerken adaya düşer ve yabancısı olduğu hem ütopik hem de distopik
toplumlarla karşılaşır.

1818

Mary Shelley’den Bir Uyarı: Frankenstein yahut Modern Prometheus


Mary Shelley’in Frankenstein’i yazma hikâyesini bilmiyorsanız eğer sizi şuraya buyur
edelim ve devam edelim. Shelley, bu ilk romanında Victor Frankenstein’ı ve onun yarattığı
canavarın duygusal ikilemlerini, kontrolden çıkışını anlatıyordu.

Roman yazıldığında takvimler 19. Yüzyıl’ı, Viktoryan dönemini gösteriyordu. Bu dönemde


bilim henüz emekliyordu ve kontrol hâlâ dindeydi. Shelley, toplumunu bilimin ahlaki bir
temel olmadan büyümesinin getireceği sorunlara karşı uyarıyordu. Dinin egemen olduğu bir
toplum yapısında da, edebiyat dünyasında da bir insanın bilimin gücünü kullanarak yeni bir
insan yaratmasına dayanan bu kurgu o dönem için oldukça çarpıcıydı.

1870

Bilinmezin Keşfi: Denizler Altında 20.000 Fersah


19. yüzyılda da, 20. yüzyılda da denizler ve okyanuslar bilinmez bir dünyaydı. Bütün korkulu
kâbus ve yaratıklar denizden ya da okyanusun ölçülemez derinliklerinden geliyordu. Jules
Verne tam da denizlerin ve okyanusların keşfine merak salındığı bir dönemde bu romanını
yazdı.

Verne’in bilimsel gelişmelere uygun olarak yazdığı Kaptan Nemo’nun epik hikâyesi ve
Nautilus’ta atıldığı maceralar döneminin içinde çok ses getirmiş ve dönemin bilimsel
icatlarına öncülük, fikir babalığı etmiştir. Ernest Shackleton ve Jacques Cousteau gibi pek
çok bilim insanı ve kâşif bu romandan ilham aldığını dile getirmiştir.

Roman en son Jules Verne ait bir zaman kapsülü bulunmasıyla tekrar gündeme gelmişti.

1865

19.yüzyılda Bir Hayal: Aya Seyahat

Jules Verne her zaman ilklerin yazarı olagelmiştir. Ancak Ay’a yolculuk hikâyeleri söz
konusu olduğunda, yazının başında belirttiğimiz Lukianos onu geride bırakmıştır. Yine de bu
durum Ay’a Seyahat’in bilimkurgu edebiyatı için kült bir eser olduğu gerçeğini
değiştirmiyor.

Romanda ‘‘Silah Kulübü’’ adı verilen bir grup genç, Ay’a bir mermi yollamaya karar
verirler, bunun için de Dünya’nın en büyük topunu dökerek atışa hazırlanırlar. Ancak
kulübün bazı üyeleri bu araca binerek Ay’a seyahat etmek isteyince ortaya bilimin sınırlarının
zorlandığı bir kurgu çıkar.
1895

Bilimkurguda Yepyeni Bir Konu: Zaman Makinesi

19. yüzyılın sonlarında Avrupa buhar motoru, buharla çalışan bilumum teknolojik alet,
telefon ve elektrik gibi yeni teknolojilerle tanışır. Bu da sırtını bilime dayamış olan
bilimkurgu için yeni konular yaratır.

Böyle hızlı bilimsel gelişmelerin yaşandığı bir ortamda Herbert George Wells -ya da bilinen
kullanımla H.G. Wells- yeni bir teknoloji fikri ortaya atar: Zamanda yolculuk. Ancak Wells,
ilk başlarda bu teknolojinin tek yöne gideceğini varsayar, yani geleceğe. Zaman Makinesi
romanında da başkarakter geçmişe değil geleceğe gider. Ancak orada geçmişten daha geride
olan iki toplum görür. Uzun süreler boyu yer altında yaşayarak evrimleşen insanlarla, onları
yer altına kapatan, refah ve teknolojiden iyice tembelleşmiş, zekâsını kullanmaktan aciz
insanların oluşturduğu iki ayrı toplulukla karşılaşır. Romanda böylece aynı anda hem ütopik
hem de distopik toplum yapısı okura sunulur. Wells bu romanı bilimkurgu olmasından çok,
içinde bulunduğu toplumun siyasi ortamında düşünce ve kaygılarını dile getirmek amacıyla
yazmıştır.
1913

Savaşların Ortasında Bir Ütopya: Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet

Molla Davudzade Nazım Erzurumi tarafından yazılıp yayımlanan bu roman I. ve II. Balkan
Savaşı’ndan, İkinci Abdülhamid’in düşüşünden sonra I. Dünya Savaşı’yla Çanakkale
Savaşı’ndan hemen önce yazıldı. Dönemin kâbus gibi çöken ortamında yazar bir ütopya
hayal ediyordu. Bir kaçış.

Romanda anlatıcı karakter Nazım, dedesiyle birlikte 24. yüzyılın İstanbul’una seyahat edip
burada 3 katlı Boğaz Köprüsünü, sunî dağlarını, yüksek binaları ve dev aynaları görüyor.
Türk edebiyatının erken dönem bilimkurgu klasiklerindendir. Ne kadar bilimkurgu olarak
sınıflandırılsa da roman klasik bir biçimde “siyasi bir rüyadır.”

1921

Etkili Bir Distopya: Biz


1921’de Sovyet Bolşevik devriminin üzerinden henüz 4 sene gibi kısa bir süre geçmişken
Yevgeni Zamyatin oldukça ses getiren bir distopya yarattı: Biz. Hatta bu distopya günümüzde
ondan daha fazla bilinen iki distopyaya da öncülük etti: Cesur Yeni Dünya ve 1984.

Biz, insanların isimler yerine numaralarla seslenildiği, devletin içi dışı bir cam binalar
sayesinde herkesin her hareketini gözlemlediği distopik bir dünyayı anlatıyor. Roman
teknolojinin insanların elinde insanlıktan çıkarılmasını ve diktatörlük haline getirilmesini
temel alıyor.

1926

Türü Tanımlayan Dergi: Amazing Stories


Amazing Stories, gazeteci ve aynı zamanda dergi sahibi olan Hugo Gernsback’ın
imtiyazında çıkıyordu. Bu dergi “bilimkurgu” terimini ortaya atarak kullanılmaya
başlanmasını sağladı ve terim giderek yayılıp yaygın hale geldi. Başta dergi bu türü “bilimsel
kurgu” olarak adlandırıyordu ancak daha sonra, 1929’da, Hugo Gernsback “Science Wonder
Stories” adlı sayıda türü bilimkurgu olarak tanımladı.

Dergi bünyesinde Edgar Allan Poe, H.G Wells, Jules Verne gibi dönemin tanınmış pek çok
bilimkurgu yazarı öykülerini ve romanlarını yayımladı.

1932

Şok Edici Bir Gelecek Öngörüsü: Cesur Yeni Dünya

Aldous Huxley, Amerika’yı ziyaret ettikten sonra güçlü ve Dünya’yı tek başına yönetme
heveslisi tek bir devletin insanlar ve diğer ülkeler için nasıl bir tehlike arz edeceği hakkında
bir roman yazmaya koyulur. Bu Huxley’in insanlığa ciddi bir uyarısıdır.

Huxley distopik bir toplum ve dünya hayali kurdu. Öyle ki bu distopik toplumda insanlar
ilaçlarla ayakta kalıp sürekli mutsuz olmamak için ilaç yutuyorlar. Gelişen genetik bilimiyle
birlikte insanların üremek için sevişmesine bile gerek kalmamış. Böylece aile ortadan
kaldırılmış. Herkes her an gözetlenmiyor ama öyle bir zevk sarhoşluğu var ki kimse hiçbir
şey düşünemiyor: daha fazla zevk almak dışında. Huxley, Biz’de olduğu gibi teknolojinin
insanlıktan çıkmasını ve onun bizi nereye kadar götürebileceğini öngören bir roman yazdı.

1942

Epik Bilimkurgu: Vakıf


İlki Astounding Magazine dergisinin Mayıs 1942 sayısında, sonuncusu ise Ocak 1950
sayısında yayımlanan ve altında Isaac Asimov adındaki çok genç, henüz 22-30 yaşındaki bir
bilimkurgu yazarının imzasını taşıyan 8 kısa hikâye şeklinde ortaya çıkmıştı Vakıf. O
zamanlar kimse bilmiyordu ama bu kısa hikâyeler aslında bir destanın öncülleriydi.

GÖZ ATIN Yerli Bilimkurguda Yeni Bir Ses: Klon 2059

Vakıf işte ilk adımlarını böyle attı, böyle kuruldu. Isaac Asimov bu hikâyelerin ilk dördünü
alıp ‘‘Vakıf’’ adıyla 1951 yılında, tefrikası bitince yayımladı. Kalan dört hikâyeden ikisi
1952 yılında “Vakıf ve İmparatorluk” adıyla, son ikisi de 1953 yılında “İkinci Vakıf” adıyla
yayımlandı. Daha sonra seri 1993 yılına kadar ara ara devam etti. Vakıf serisinin temelinde
Hari Sheldon ve psiko-tarih bilimi vardır. Psiko-tarih bilimi, adından da anlaşılacağı üzere,
psikoloji ve tarih bilimlerini birleştirip insanların geçmişte ve bugünde yaptıkları eylemleri
sosyolojik ve psikolojik açıdan değerlendirip, bunlar üzerinden gelecek tahmini yapar. Hari
Sheldon’ın tahminleri 1000 yıllık bir Karanlık Çağ’ın yaşanacağını söylemektedir. Sheldon
bunun üzerine evrene yardım etmek için Vakıf adında bir kurum kurar.

1943

Siz Karar Verin: Rüya mı Hakikat mi?

1943 yılında Dr.Vedia Bilgin adlı bir yazar, Muallim Ahmed Halid Kitabevi’nden “Rüya mı
Hakikat mi?” adında bir kitap yayımlatır. Kitabın yazarının gerçek bir şahıs mı yoksa bir
mahlastan mı ibaret olduğu bugüne değin çözülememiştir. Kitabın kapağında yazarın adı Dr.
V. Bilgin şekliyle geçer ve büyük, kırmızı harflerle “Rüya mı Hakikat mi?” yazısının altında
şu şekilde sorular sıralanır:

1-Merihde neler gördüm?

2-Harplerin doğurduğu facialar.

3-Benliğimize hükmeden kuvvetin aslı nedir.

4-Ruh nedir. (Kapaktaki yazım şekliyle alınmıştır.)

Romanın kahramanı bir gece uyurken birdenbire sıkıntı içinde uyanıp kendini boşlukta
süzülürken bulur. Sonrasında Merih gezegenine, bugünkü adıyla Mars’a ulaşır. Merih’in
kendi yerlileri vardır ve oldukça gelişmiş bir ırktır. Kahramanımız burada çeşitli icatlar
görüp, Merihlilerle felsefi konuları tartıştıktan sonra Dünya’ya geri döner. Kitabın son birkaç
sayfasında hala sürmekte olan İkinci Dünya Savaşı’nın verdiği zararlar tartışılır ve bunun
sonunun nereye varacağı üzerine sorular sorulur.

1949

Totaliter Britanya’nın Romanı: 1984


George Orwell kimseye dokundurmaktan geri durmadığı kaleminin sivri ucunu bu sefer de
Stalinizm ve Nazizm’e dokunduruyor.

Tek partinin diktatörlüğü altında yönetilen Britanya 1984’te pek çok farklı ülkeyle birlikte
dünyaya yayılmıştır. Tüm özgürlükler kısıtlanmış: bilgi alma-verme, âşık olma, uyuma,
kalkma. Evlerinize kadar giren gözlerle dolu bir hayat. 1984 bu kadar bunaltıcı, bu kadar
gözetlenen bir toplumu anlatıp bizi tehlikeye karşı uyarıyor. Kitabın bir de rahmetli John
Hurt’ın başrolünde oynadığı filmi de var. Oda 101, Büyük Birader gibi kavramlar bu kitaptan
popüler kültüre miras kalmıştır.

1950

Arkadaş mı Düşman mı: Ben, Robot


Karel Čapek adlı Çek oyun yazarı 1920 yılında robot adında bir varlık fikrini ortaya attı.
Kısaca insan tarafından yapılan insansı bir makineydi. Isaac Asimov ise bu fikri o kadar
beğendi ki hemen hemen her öyküsünde, romanında kullandı. Ben, Robot işte bunların
ilkiydi.

Asimov bu öykü kitabını yazarken “Bilimkurgunun Altın Çağı”nın da temellerini attı.


Öykülerde bugün “3 Robot Yasası” diye bilinen robotik yasaları tanıttı ve gelecekte
robotların insan yaşamında nasıl ve nerelerde rol alabileceğini sorguladı.

1951

Fazlasıyla İngiliz Usulü Bir Felaket: Triffidlerin Günü


Dev canlı bitkiler ve onların ortalarda dolaşması John
Wyndham’ın bu romanıyla hayatımıza girdi.

Roman İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinin bombalanmasından sonra


yazıldı ve İngiliz edebiyatının “rahatken gelen felaket” tipi kurgusuna mükemmel bir örnek
oluşturuyor. Başka bir yazar Brian Aldiss romanı şu şekilde tanımlıyor:

“Kahraman, Savoy’da kendini içmeye, güzel kızlara ve bedava süitlere verirken diğerleri
korkunç bir şekilde ölür.”

1962

Bilimkurgunun Yeni Dalga Akımı: The Drowned World (Boğulan Dünya)

J.G. Ballard’ın çevresel felaketlerle ilgili roman serisinin ilki. Ballard bilimkurgu
edebiyatıyla teknolojiyi yüceltmeye karşı çıkarak “Yeni Dalga” akımının öncüsü oldu. Akım
kısaca teknolojinin her zaman iyi olmayacağını savunup teknoloji ve bilimin birey üzerindeki
olumlu olumsuz etkilerini tartışmaya açıyordu.

Bu roman da ne yazık ki dilimize kazandırılmadı. Ballard bu romanla birlikte bilimin


romanlara bolca boca edildiği bir dönemde bilimkurguya bireyi, onun bunalımlarını ve
psikolojisini getirdi. Kutup buzullarının erimesinin, çevre felaketlerinin yanında Dünya
toplumlarının psikolojisini ve bozulmasını da anlattı. Ballard’ın çevresel felaketler üzerine
yazdığı serinin diğer romanları, onlar da çevrilmemiş, The Burning World 1964’te, The
Crystal World 1966’da yayımlanmıştır.

1965

Bilimkurgunun Orta Dünyası: Dune

Frank Herbert, insanoğlu Ay’a gitmeden 4 sene önce bilimkurgu okurlarını bambaşka bir
gezegene davet ediyordu: Halkının Dune dediği Arrakis.

Evrenin ileri zamanlarında, seride kullanılan İmparatorluk Takvimiyle 10.191 yılında,


baharatın insan ömrünü uzattığı, bu yüzden de çok pahalı olduğu, hatta bir çeşit uzaysal
Baharat Yolu olan, zaman ve uzay yolculuğunun tekelde toplandığı bir zamanda geçiyor
roman ve seri. Kitaplar ilerledikçe de Dune giderek daha büyük bir anlatıya dönüşüyor.

1968

Bizi Ne İnsan Yapar: Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?

Yeni Dalga akımının yayılmasından sonra bu sefer Philip K. Dick ortaya çıktı. Ve
bilimkurguyu kullanarak oldukça ciddi sorular sormaya başladı.

“Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?”, kıyamet sonrası bir dünyada geçiyor. Dick, roman
boyunca insanla android arasında çizgiyi bulanık hale getirir ve bir insan ile bir androidin
arasındaki farkı sorgular. Bu sorgulama üzerinden de bize “Bir insanı insan yapan nedir?”
sorusunu sorar, ancak cevabını vermez. Dick, edebiyatında Jung psikolojisinin
arketiplerinden oldukça yararlanmıştır.

Romanından Önce Filmi Yayınlanan Bilimkurgu: 2001: Bir Uzay Destanı

Arthur C. Clarke da tıpkı Asimov gibi kendi adını taşıyan kanunları olan bir yazar. Bizler
muhtemelen en çok şu kanunu hatırlarız: ‘‘Yeterince gelişmiş bir teknoloji büyüden
farksızdır.’’ Ama onun asıl gücü Bir Uzay Destanı serisindedir. Bu da Clarke’ın Stanley
Kubrick’e attığı bir mesajla başlar. Mesajda iyi bir bilimkurgu senaryosu olup olmadığını
soran Clarke ‘‘Hayır,’’ cevabını alınca Gözcü (The Watchers) öyküsünden esinlenerek
kollarını sıvar.

Seri daha sonra devam kitapları olan 2010, 2061 ve 3001: Bir Uzay Destanı’yla dörtleme
hâline gelmiştir. Genellikle önce roman yayınlanıp sonra sinemaya uyarlanırken Clarke ise
ilk olarak senaryoyu yazıp romanıysa film çekilirken kaleme almıştır. Hatta filmin çekimleri
başladığında yazar romanın sonunu yazıyormuş. İlk başlarda çok fazla ilgi görmeyen film ve
roman, daha sonraki dönemlerde yapay zekâ ve epik bilimkurgu konusunda bir başyapıt
kabul edildi.

1969

Çekilin Kadın Yazarlar Geliyor: Karanlığın Sol Eli


Hepimiz bilimkurgunun kraliçesini tanıyoruz: Ursula Kroeber Le Guin. Karanlığın Sol Eli
adlı önemli romanında toplum tarafından biz doğar doğmaz bize dayatılan cinsiyetler üzerine
varsayımları sorguluyor.

Ekumen Galaktik İmparatorluğu’nun üçüncü romanının başarısıyla birlikte Le Guin


bilimkurgu yazarı olarak anılmaya başlar. Karanlığın Sol Eli romanı da bu ününden sonra
gelmektedir. Romanda karakterler anrojen yani cinsiyetsizdir. Ayda bir kez çiftleşme
zamanında isteklerine göre kadın ya da erkek olurlar. Geri kalan zamanda ise kimsenin
cinsiyeti yoktur. Cinsiyet içeren kelimeleri de kullanmazlar ki bu Le Guin’in anadili için
önemli bir özelliktir.

1970

Flash Gordon’un İzinde: Gezegenler Savaşıyor

Metin Atak, 1970 yılında Flash Gordon’a oldukça benzeyen, “Murat” adında bir karakter
yarattı. Murat, uzayda yolculuklar yapıyor ve farklı gezegendeki canavarlarla dövüşüyordu.
Eser, Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nda “uzay operası” adı verilen alt türün ilk örneklerinden
biri olarak kabul edilebilir. 70’li yılların etkisinde bu tip hikâyeler popülerdi. 1971 yılında da
Atak, yine bu seriye dahil olan “Arena” adlı bir kitap daha yayımladı.
GÖZ ATIN Yeni Tabular: Geleceğe Dair Kapsamlı Bir Uyarı

1971

Türkçenin İlk Bilimkurgu Dergisi: Antares

ODTÜ Matematik Bölümü öğrencisi bir genç olan Sezar Erkin Ergin 9 sayfalık çoğaltma
biçiminde ve “Aylık Haber Bülteni” adıyla bir bülten yayımlar. Daha sonra bu bülten gittiği
İtalya’da ödül alınca Türkiye’ye dönerek Antares adıyla bilimkurgu dergisi çıkarmaya başlar.

Antares 6 sayı sürer ve bu süreçte en az 50, en fazla 150 kişiye ulaşmayı başarır. 6. sayıdan
sonra derginin boyutu ekonomik sebeplerden dolayı küçültülerek yarıya indirilir. Böylece 6
sayı daha çıkar. En sonunda dergi özel bir sayı yayımlayarak yayım hayatına son verir. Dergi
kapandıktan sonra 1978-1980 yılları arasında 1 sayfalık çoğaltma şeklinde Aylık Haber
Bülteni evlere teslim yöntemiyle 78 sayı yayımlanmaya devam eder.

1973

Sihirli Sözcük: Bilimkurgu

Ocak-1973 yılında çıkan Türk Dili Bilim-Kurgu özel sayısında Orhan Duru Türkçeye
“bilimkurgu” sözcüğünü öneriyordu. O güne kadar yanlış bir biçimde kurgubilim adı
kullanılıyordu ancak Orhan Duru dergi içinde yer alan yazısında bunun sanki imbilim,
sözcükbilim, ruhbilim gibi bir bilim dalı gibi anlaşılacağını söyleyerek yepyeni bir sözcük
önerdi. TDK bunu kabul edince hâlâ kullanımda olan “bilimkurgu” sözcüğü literatüre geçti.

1974

Toplumun Sonu: Hayatta Kalma Güncesi

Nobel Ödüllü bir yazar olan Doris Lessing kıyamet sonrası dünyada geçen bir toplumsal
bozulma romanı yaratmıştır.

Roman daha önce de bahsettiğimiz ve oldukça köklü olan İngilizlerin “rahatken gelen
felaket” türünden edebiyat anlayışına karşı yazılmıştır. Lessing romanında barbarlığın normal
olduğu ve pek uzak olmayan bir gelecekte karakterlerini yaşatır. Burjuvanın “rahatken gelen
felaket” ve toplumsal gerileme üzerine korkularını da sınıflar açısından analiz eder.

1975

Cinsiyet Rollerinin Yokoluşu: The Female Man

Joanna Russ, 1960’ların politik ve toplumsal hareketlerinden etkilenerek The Female Man’i
yazmıştır. Bu roman kendisine daha sonra James Tiptree Jr. Ödülü’nü kazandırmıştır.

Akademisyen ve feminist bir yazar olan Joanna Russ olumlu bir dille, sağlam bir kadın
toplumunu anlatıyor. Romanın dört ana karakteri de dayanışma içinde yaşarlar. Russ’ın
anlattığı ütopik kadın toplumu daha sonra aynı türden yazılacak pek çok ütopya romanına da
öncülük eder.

1976

Türk Bilimkurgusunun Kırılma Noktası: X-Bilinmeyen

Bir eve toplanan bir grup bilimkurgu sever yeni bir dergi kurma girişimlerine başladı ve Türk
bilimkurgu dergiciliğinin köşe taşı aynı yıl doğdu: X-Bilinmeyen. 1976 yılında, İstanbul’da
genç bir kadın, Selma Mine, 9 sayıdan oluşan bir çoğaltma çalışması yayımlar. Bu sayılar
daha sonra ciltlenip, “X-Bilinmeyen Bilim-Kurgu Dergisi” adıyla bir araya getirilir. 1977
yılının Mart ayında X-Bilinmeyen okura, “Merhaba” der. 42. sayıya kadar her şey güllük
gülistanlık iken bu sayıdan sonra Selma Mine bazı yazarlarla anlaşamayınca dergiden
ayrılanlar olur. Dergi bu sayıdan itibaren “E-Bilinmeyen/Evren” adını alır. 2 sene boyunca da
bu adla yayımlanır ancak daha çok bilimsel makaleler ağırlıktadır. 64. sayıda dergi son bulur.

Dergi bünyesinde Zühtü Bayar, Selma Mine, Orkun Uçar gibi yerli bilimkurgu yazarları
barındırırken aynı zamanda çeviri yoluyla yabancı bilimkurgu yazarlarına da kapılarını
kapatmıyordu. Zamanına göre oldukça iyi satış rakamları yakalayan dergi 1000-1200’e kadar
baskı görmüştür. X-Bilinmeyen dergi hayatını her ne kadar sona erdirdiyse de internet sitesi
olarak arşivlenmiştir.

1979

Uzay-Zamanda Gülmek: Otostopçunun Galaksi Rehberi


Bu sene BBC 4 radyosunda yayınlanmasının 40. yılını kutladığımız Otostopçunun Galaksi
Rehberi Douglas Adams tarafından yazıldı.

İngiliz uzay operası bilimkurgusu bu romanda İngiliz mizahıyla birleşiyor. Adams kendisi de
daha önce senaryolarını yazdığı ve BBC’deki programında ilk bölümünde konuk oyuncu
olarak yer aldığı Monty Python ekibinin mizah tarzını bu romanla edebiyata taşıyor.

1982

Sait Faik Hikâye Armağanlı Bilimkurgu Yazarı: Yoksullar Geliyor


Ada Yayınları, 1982 yılında Orhan Duru’nun bilimkurgu temalı, 4 öyküden oluşan
Yoksullar Geliyor adlı öykü kitabını yayımladı.

Orhan Duru klasik bir bilimkurgu yazarı değildi, kendi tarzıyla yazıyordu. Gereğinden fazla
devrik cümle kullanıp “seci” denilen düzyazı kafiyesi oluşturuyor, dönemin yönetimine sık
sık iğnelemelerde bulunuyor, parodi öykülere başvuruyordu. Kitaba adını da veren Yoksullar
Geliyor, Kamuoyu Oluşturma, Harita ve Öğrenciler adlı öyküler bulunmaktadır. Bugün bu
kitap yazarın Sarmal adlı “Bütün Öyküleri-1” toplamı içinde yer almaktadır.

1984

Siberuzay’ın Kurulması: Neuromancer


Ya da dilimize çevrildiği haliyle “Sıfır Noktası”. Aynı şekilde Türkçeye özgün adıyla da
çevrilmiştir. William Gibson, insan ve makineyi odak noktasına alarak aralarındaki fark
çizgisini bulanıklaştırıp Asimov anlatısının mirasını ileriye taşıyor.

Neuromancer toplumun bilgisayarlar ve bilgisayar teknolojilerine bağlı olarak kontrol


edildiği “cyberpunk” türünün de öncüsü konumundadır. Romanda “siberuzay” terimi ilk kez
Gibson tarafından edebiyata kazandırılıyor. Gibson’ın “konsol kovboyları” adına “matris”
denilen alanda birbirlerini kovalamaktadırlar.

Kaçırılan Çocukların Kurduğu Ütopya: Işın Çağı Çocukları

Ülkemizin en büyük yayınevlerinden biri olan İş Bankası, 1984 yılında çocuk edebiyatımızın
önde gelen isimlerinden Gülten Dayıoğlu’nun temelde bir bilimkurgu olan, etiketindeyse
“çocuk edebiyatı” yazan bir kitabını yayımladı: Işın Çağı Çocukları.

Kitapta kısaca ailelerinden kaçırılan çocukların yıllarca gizli bir proje için alıkonulup, bilim
insanı olarak büyütüldükten sonra uzaya açılmaları, astronomide önemli başarılar
kazanmaları ve insanlığı gerçekten kurtararak onlara ütopik bir dünya vermeleri konu edilir.

1987

Irk Meselesinin Keşfi: Şafak

Özgün adıyla Dawn. Octavia E. Butler’ın 1987-1989 yılları arasında yazdığı ve Xenogenesis
adı verilen üçlemesinin ilk romanıdır.
Kıyamet sonrası dünyada geçen bir bilimkurgu olarak nükleer soykırımdan sonra hayatta
kalan son insanları bir uzaylı kurtarmaya çalışır. Oankali adlı bu uzaylı kendi ırkındaki ırki
farkları roman boyunca anlatır. 1947 doğumlu bir yazar olan Butler siyahîydi ve oldukça ırkçı
muamelelere maruz kaldı. Bir kadın olarak dönemin önyargılarıyla uğraşmasının yanı sıra ten
rengi yüzünden de yazarlığına pek kıymet verilmiyor. Şafak’ı yazıp yayımladığı dönemde
Butler bilimkurgu yazan tek Afro Amerikan yazardı.

1992

Türk Dünyası ve Bilimkurgu: Cennet Atları

Orhan Seyfi Şirin, İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü mezunu bir edebiyat sevdalısıydı
ve edebiyatın neredeyse her alanında eser vermişti. En sonunda Türk Dünyası Araştırmaları
yayınları için bilimkurgu edebiyatına da el attı.

Cennet Atları adlı romanı böyle ortaya çıktı. Kitapta bir grup Türk gencii son teknoloji robot
atlarının üstünde Balkanlardan Doğu Türkistan’a kadar tüm Türkistan’ı baştan başa kat
ediyorlar. Böylece Türk ülkeleri de bilimkurgu adı altında okurlara tanıtılıyor.

1993

Ütopyayı Yeniden Düşünün: Kızıl Mars

Kim Stanley Robinson Mars üçlemesiyle 90’lı yıllarda okura yeni bir bilimkurgu anlayışı
kazandırdı.

1993-1996 arasında yazılan üçlemenin ilk kitabı Kızıl Mars, Mars gezegeninin Batılı
sömürgecilik anlayışıyla ABD tarafından sömürgeleştirilmesini anlatıyor. Kim Stanley
Robinson bu üçlemeyle birlikte ilk defa dünya dışı göç fikrini ortaya atıp, 20.yüzyılın geçmiş
yıllarında edebiyat eleştirmelerince çamur atılan, kötülenen ütopya fikrini de tekrar
değerlendirmeye açıyor.

1996

Sigaraları Söndürün: Son Tiryaki


Bilimkurgunun ustalarından biri Müfit Özdeş ve bunu da tek kitapla başarmış birisi.

Son Tiryaki yazarın masalsı bilimkurgu öykülerini bir araya getirip Türkiye’ye özgü
alaycılık, ironi ile süslüyor. Kitap toplamda 23 öyküden oluşuyor. Öyküler arasında
ütopyalar, distopyalar, olağanüstü bir biçimde insanlara âşık olan peri kızları ve Dünya’dan
kaçan bir adam bulunuyor. Metis Bilimkurgu tarafından 1996 yılında ilk kez yayımlanan bu
güzel yapıt günümüzde tekrar aynı yayınevinden yayımlandı.

GÖZ ATIN Jeff VanderMeer'in Ürpertici Romanı "Borne" Raflarda

Uzay Gemisi Değil Dergi: Atılgan


Bülent Akkoç daha önce X-Bilinmeyen bilimkurgu dergisinden ayrılanlar arasında yer almış,
1980’de Göktaşı adında bir çoğaltma çalışması yayımlamış, daha sonra bir arkadaşıyla
birlikte 3 sayılık Çağdaş Sanat Bilimkurgu adlı bir dergi daha yayımlamıştır. Bütün bu kısa
ömürlü çalışmalardan sonra 1988’de Öncü adında bir dergi yayımlar ve 1 yıl boyunca devam
ettirmeyi başarır. 1996 yılında, o sıralar bilimkurgu ve fantastik üzerine çizgi roman
tasarlayan, Hakan Alpin ile tanışarak yeni bir dergi çıkarmaya girişirler: Atılgan. Dergi adını
Uzay Yolu dizisindeki ünlü uzay gemisinden almaktadır.

İlk başta renkli kâğıda baskılı olarak çıkan bu dergi daha sonra zorluklarla karşılaşınca
renkleri azaltarak yayım hayatına devam eder. En sonunda da büsbütün siyah-beyaz olarak
çıkar. Atılgan, 2000 yılına kadar da 12 sayı çıkmayı başararak bilimkurgu edebiyatımızın
uzun soluklu dergileri arasında yer alır.

1996

Artık Tükettiğimiz Yeter Biraz da Üretelim: Son Cephede Şafak

“Artık tükettiğimiz yeter, biraz da üretelim,” diyerek yola çıkmış bir bilimkurgu yazarı
Özlem Kurdoğlu. Onun edebi macerası 1996 yılında başlıyor ve kendisi karşılaştığı bütün
zorluklara rağmen bilimkurgudan vazgeçmiyor. Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nın altın vuruşu
olan beşlemesiyle ilk defa detaylı ve gerçekçi bir bilimkurgu evreni tasarlayarak okurlarının
karşısına çıktı. Kuşkusuz “Bilimkurgunun kadın şövalyesi”nden öğrenecek çok şeyimiz var.

1996 yılında Atılgan dergisinde “Acıyı Yoketmek” adlı ilk öyküsünü yayımlayan Özlem
Kurdoğlu, aynı dergide “Son Cephede Şafak” romanını da tefrik etmeye başlar. 1999 yılında
da Us Yayınları’nın Bilimkurgu Dizisi kapsamında kitap olarak yayımlatır. Romanı seriye
dönüştürmek isteyen Kurdoğlu, “Yüreğin Zafere Çağrısı” adındaki devam kitabını yazar
ancak yayınevi bilimkurgu dizisini devam ettirmez. 2000 yılında yazar ‘‘kurgubil-İM Serisi’’
kapsamında hem ilk kitabın ikinci baskısını hem de Yüreğin Zafere Çağrısı’nı yayımlar. 2002
yılında da aynı serinin üçüncü kitabı olan “Alacaşafağın Rengi” yayımlanır ancak İm
Yayınları yayım hayatına son verince yazar yine ortada kalır. 2006’da Karakutu
Yayınları’ndan “Karanlık Uykusu” adlı dördüncü kitapla seri geri döner. Beşinci ve son kitap
olan “Zamanda Kuşatma” ise e-kitap olarak 2014 yılında okurun karşısına çıkar.

1997

Kısa Süren Emek: Nostromo

Nostromo Beyoğlu’nda, tesadüfün iğne deliği olarak “Atılgan” adlı bir dükkânın çalışanları
olan Metin Demirhan ve rahmetli Giovanni Scognamillo’nun dönemin kısıtlı imkânlarıyla
yayımladığı bir dergidir.

Dergi 4 sayı çıkabilmiş ve bir de yarışma düzenlemiştir. Sayılarının ön ve arka kapakları


renkliyken iç kısımları siyah-beyaz olarak basılmıştır. Nostromo özellikle bilimkurgu
sineması üzerine eğilmiştir. Hatta 5. Element’in ön gösterimi için ülkemize gelen Luc Besson
ile bir röportaj bile yapmışlardır.

1999

Burada Gelecek Var: Bilimkurgu Kulübü

8 Ekim 1999 tarihinde başta bir öğrenci topluluğu iken evrimleşip ciddi bir oluşum olan
Bilimkurgu Kulübü, İsmail Yamanol tarafından kuruldu.

Bilimkurgu Kulübü, başlangıçta bu türün Türkiye’de hak ettiği değeri her alanda görmesi için
çalışmalar yapmak için kuruldu. Ancak daha büyük ve ciddi çalışmalar yapmak isteyen
kulüp, 2004 yılında yeni bir yapılanmaya giderek bugün olduğu gibi internette faal olarak
çalışmaya başladı.

2012

Kadıköy’den Uzaya Giden Kütüphane: Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi

2007 yılında hem bir fizikçi hem de bilimkurgu sevdalısı olan Özgen Berkol Doğan, elim bir
uçak kazasında hayatını kaybetti. Ailesi ve sevenleri Özgen Berkol’un kaybına üzülürken
onun bir şekilde yaşamasını sağlamak adına bir dernek kurdular: Özgen Berkol Doğan
Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği. Bu sırada 2007’nin sonunda başka bir vakıf
bünyesinde ‘‘Özgen Berkol Doğan İsim Yaşatma Bursu’’ verilmeye başlandı. Bu burs daha
sonra, 2009’da Boğaziçi ve Süleyman Demirel üniversitelerinde fizik bölümü birincilerine ve
yüksek lisans burslarına dönüştü. O sene içerisinde ‘‘Berkol RC’98 Dance Festival’’ adıyla
bir dans etkinliği de düzenlenmeye başladı. Robert Koleji bu etkinliğe 4 sene boyunca ev
sahipliği yaptı. 2012 yılına gelindiğinde dans etkinliği sonlandırıldı ve öğrencilere verilen
başarı bursu Yüksek Enerji Fiziği alanında yüksek lisans ve doktora yapan her iki
üniversiteden bir öğrenciye verilmeye başlandı. İşte tam o yıl Türkiye’de bir ilki
gerçekleştiren dernek, Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’ni kurdu.
Kütüphane, Türkiye’nin ilk bilimkurgu temelli kütüphanesi olma özelliğini taşıyor. Sadece
bilimkurguyla da kalmıyor ve fantastik, korku gibi türler üzerine de eğilerek bu alanlarda
yazılan kitapları ziyaretçilerine sunuyor. Kadıköy’deki kütüphane pazartesi günleri hariç, her
gün sabah 11’den akşam 7’ye kadar okurları hayal kurmaya davet ediyor. İyi ki varlar.

2013

Bilimkurguya Yeni Soluk Getirmek: MaddAddam

Atwood, daha önce 1985’de yayımlanan Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale) adlı
distopik romanında daha önce pek çok kereler üzerinde durulmuş konulara değiniyor.
MaddAddam ise onun bilimkurguda yaptığı asıl yeniliğin temelini oluşturuyor.

Antilop ve Flurya ile Tufan Zamanı adlı kitaplardan oluşan ve 2003-2013 yılları arasında
yayımlanan Atwood’ın üçlemesi MaddAddam ile son buluyor. Atwood üçlemede
bilimkurgunun kapılarını türü ilk kez okuyacaklar için aralıyor. Romanlarını bilimselden çok
spekülatif olarak değerlendiriyor. Romanda ise kıyamet sonrası dünyada geliştirilen ve yıkıcı
bir genetik mühendislik programının etkilerini tartışmaya açıyor.

2017

Yükselen Bilimkurgunun Temsilcisi: Yerli Bilimkurgu Yükseliyor


2017 yılının Mart ayında kurulan Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Platformu, yerli
bilimkurgunun tanıtılması amacıyla kuruldu. YBKY Platformu kısa sürede, yerli bilimkurgu
yazarlarının kitapları için ferah bir tanıtım alanına dönüştü. Kuruluşundan iki ay gibi kısa bir
sürede (Mayıs 2017), ayda bir çıkması planlanan, aynı isimli (Yerli Bilimkurgu Yükseliyor
Dergisi) dijital bir dergiyle yayın hayatına başladı.

Esra Uysal, Burak Fedakar, İsmail Şahin, Arda Tipi, Kubilayhan Yalçın, Sezai Özden,
Muhittin Yağmur Polat gibi pek çok yazar bu derginin bünyesinde buluştu. İnternet
ortamında yayımlanan dergi halen yayım hayatına (22 Sayı) devam etmektedir. Dergide,
YBKY’nin düzenlediği kısa öykü yarışmasına katılan öykülerin yanında, platform üyeleri
başta olmak üzere, her yerden kısa öyküler, inceleme yazıları (video oyunları, filmler, çizgi
filmler), makaleler, çizimler ve kitap tanıtımları yer alıyor. YBKY Kısa Öykü Yarışmalarının
(şu an 7. düzenleniyor) ilk üçünde, ilk üçe giren öyküler, YBKY Bilimkurgu Öykü Seçkisi
2018’e direkt olarak dahil edildi ve seçki Temmuz 2018 de, 47 katılımcının 51 öyküsü ile
baskıya girdi. YBKY Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2019’un da çok yakında okuyucuyla
buluşması bekleniyor.

2018

Yeryüzünün Bilimkurgu Öyküleri: Yeryüzü Müzesi

2018 yılında, Bilimkurgu Kulübü tarafından yayımlanan bir öykü seçkisidir ‘‘Yeryüzü
Müzesi.’’ Kitap büyük bir başarı göstererek 3 baskı yapar. Seçkinin arka kapağında Ursula K.
Le Guin bir tebrik yazısı da yer almaktadır, ki bu yazarın hayattayken bilimkurgu adına
kaleme aldığı son sözlerdir aynı zamanda.
2016 yılında bir seçki oluşturma kararı veren Bilimkurgu Kulübü, başlangıçta işe 35 yazardan
35 öyküyle başlamış, ancak 16 ay boyunca yapılan elemeler sonucunda bu sayı 18 öyküye
düşürülmüş ve kitapta bu haliyle kulübün 18. yılında yayımlanmıştır.

BBC’nin hazırladığı bu yazı kuşkusuz yalnızca belli başlı satır başlarını işaret ediyor. Bizim
yerli bilimkurgu için yaptığımız eklemelerse ancak naçizane birer katkı olarak kalabilir.
Ancak yakında yerli bilimkurgu için de güzel dosyalarla karşınızda olacağımızı buradan
duyuralım.

O zamana kadar sizin bu “kısa tarih” yazısına eklemek istedikleriniz var mı? Bizlerle
paylaşmayı unutmayın!

You might also like