Professional Documents
Culture Documents
Lewis Mumford - Makina Efsanesi
Lewis Mumford - Makina Efsanesi
Efsanesi
LEWIS MUMFORD
İNSAN YAYINLARI DÜŞÜNCE DİZİSİNDE
ÇIKAN KİTAPLAR
insan yayınlan
k l o d l a r e r o ı d . k ü l t ü r a p t . 27/
d iv a ııv o lu -is ta n b u l
tel: 5 1 6 0 8 2 8 - 518 0 8'7 8
orjiııal adı
the m ilh o f the m achine
the pentagon o f p ow er
tashih
m eral k u z u
dizgi - içdüzen
s iyahgül, 527 77 22
baskı-cilı
B ayrak'
kapak baskı
m atsan
kapak düzeni
m u r a t çiftkava
İstanb ul
n isa n , 1996
Makina Efsanesi
LEWIS M U M F O R D
Türkçesi
FIRAT ORUÇ
insan yayınlan
( D . 19 e k i m 1895, F lu sh in g , N e w Y ork, A B D ) a m e r ik a lı
sosyolog, y azar v e ö ğ r e t m e n . M i m a r l ı k ve k e m p lan lam as ı
k o n u l a r ı n d a k i y azıların da, (eknoloii ve k e n t l e ş m e n i n tarih
b o y u n c a i n s a n l o p l u m l a n ü z e r i n d e d o ğ u r d u ğ u etk ileri
tartış m ıştır.
İlk y a z ı l a r ı , M u m f o r d ’u n m i m a r l ı k ve k e n t s o r u n l a r ı m
işleyen b i r y azar o l a r a k t a n ı n m a s ı n a yol açtı. The Story ol
Utopia, Sticks am i Stones, The Golden D ay ve The Brown
D e c a d e s: A S tu d y o f a r ts in A m e ric a 1S 6 5 - 1895.
M u m f o r d ’u n a m e r i k a n e d e b i y a t ı , g ü z e l s a n a t l a r ı ve
m i m a r i s i y l e ilgili k i t a p l a r ıd ı r . L e o n a r d o da V in c i ö d ü l ü n ü
k a z a n a n Technics an d Civilization, C ulture o f Cities ve
M en M u st Act a d l ı k i t a p l a r ı n d a M u ı n f o r d , t e k n o l o j i
t o p l u n u n u m kişisel ve y ö r e se l k ü l t ü r l e u y u m sa ğ l a m a s ı
g e r e k tiğ in i s a v u n d u . Hn ö n e m l i e s e rl e r i n d e n biri olan The
City in History ( 1961) ad lı k i t a b ı n d a ş e h ri n t a r i h b o y u n c a
o y n a d ı ğ ı r o l ü i n c e l e d i . The M yth o f the M a ch in e ’ de
t e k n o l o j i n i n in san lığın g e l i şm e s in d e k i r o l ü n ü , tarihsel bir
b ak ış ve k esk in b i r eleştirel yaklaşım la d e ğ e r l e n d i r d i
I. BÖLÜM
YENİ KEŞİ FLER YENl DÜN YA LA R 11
1. Yeni Vizyon 13
2. Ortaçağ Prelüdü 17
3. D ış çatışm alar ve iç çelişkiler 31
4. Yeni D ünya Ü topyası 41
5. Ortaçağ N atüralizm i ile karşılaştırma 47
II. BÖLÜM
G Ü N EŞ T A N R ISPN IN D Ö N Ü Ş Ü 53
IV. BÖLÜM
SİYASAL MUTLAKIYETÇILIK VE SINIFLANDIRM A 133
V. BÖLÜM
TEKNOLOJİ OLARAK BİLİM 183
VII. BÖLÜM
KİTLE ÜRETİM VE İNSAN O T O M A SY O N U 283
VIII. BÖLÜM
'BİLİM KU R G U ’ OLARAK İLERLEME 341
IX. BÖLÜM
G Ü C Ü N ÇEKİRDEKLEŞMESİ 391
X. BÖLÜM
YENİ M EGAM AK İNA 447
XI. BÖLÜM
M EGATEK NlK ÇORAK-ÜLKE 491
XIII. BÖLÜM
AHLAKSIZLAŞMA VE İSYAN 557
X ]V . BÖ LÜM
YENİ O R G A N Ü M 585
BİBLİYOGRAFYA 605
İNDEKS 629
YENİ KEŞİFLER, YENİ DÜNYALAR
1
Yeni vizyon
İ vardır, en azından zam ansal bir boşluk. Bu, insan kuram ları
nın tabiî tarihinin bir parçasıdır ve to y bir sin izm e yol .açma
m alıdır. Fakat berrak Yeni D ün ya hayali ile o n u n fiilî yoru m u ara
sındaki b oşlukta, çelişkiler o kadar fazla ve başarılar o kadar b en ek
li ve lekelidirler ki herhangi bir sistem atik m u am eleyi hem en h e
m en im kansız kılarlar. Z orluğu n bir kısm ı, kaşiflerin ve m aceracı
ların beraberlerinde Eski D ü n ya ö zellik lerin in ağır bir karışım ını
taşıdıkları o lg u su n d a n neşet eder ki bu ö zellik lerin bir çoğu n u n
binlerce yıllık seyirde, kendilerini defettirm ek için herhangi bir c id
di teşebbüsü tahrik etm eksizin öld ü rü cü , tehlikeli oldukları ispat
lanm ıştır. Fakat ne Eski D ü n ya ’dan m ekanda bağım sız olm ak ne de
geçm işle köprülerin atılması kolayca ispatlanm adı.
Buradan geriye dönüp baktığım ızda, siyah m erm eri tem izlem e
ve Yeni D ü n ya’da yeniden başlam a planının bir illüzyona veya da
ha ziyade bir illüzyonlar serisine dayandığını görebiliyoruz. H em
karadaki ö n cü n ü n hem de endüstriyej m ü teşeb b isin kıym etli Incil’i
olan R ob inson C rusoe m itinde old u ğu gibi, Yeni D ü n ya’da ku rtu
luş, ancak Eski D ünya enkazından değerli kereste ve aletlerin kurta-
r ıla b ilm esiy le m ü m k ü n d ü . A m erikaları fe th e tm e ve Ü m it B u ı-
n u ’ndan Java’ya kadar herhangi bir yerde ticaret postaları ve k o lo
nileri kurm a hareketinde istilacılar, kendilerini ancak, yeni tek n o
lojinin silahları,'çelik bıçakları, maşataları ve her türlü hırdavatına
göre tanzim etm eleri sayesinde ayakta kaldılar. M ekanik Yeni D ü n
ya, başından beri onlara destek verdi; kanal, buharlı gem i, d em ir
yolu , telgraf, iki Yeni D ünya’yı birbirlerine old u k ça yakınlaştırır
ken, her yeni icatla beraber istilacıların m akinava olan borçları da
ha d a a r ttı. Y en i D ü n y a ’ya y e r le ş im n e k a d a r ile r i g it tiy s e ,
yerleşim in kendi ilkel tem ellerine olan yararı o kadar azaldı; önce
sevgiyle ödüllendirildi, sonra hissi bir biçim d e aşırı m ethedildi.
Birleşik D evletler’de ideal h ed ef ve eylem arasındaki bu çelişki,
ö n cü n ü n batıya doğru yürüyüşünü karakterize ediyordu. Kişi, b u
nu, tüm hayatını Kuzey A m erika’daki kuşlar ve m em elileri g ö zlem
lem e ve resm etm eye adayan, kıra derin bir şekilde m eftun o lm u ş
bir ruh-gerçi iyi niyetleri, tüm çalışm alarının gelirini, o n u iflasa g e
tiren ham bir m ekanik teşekkül olan bir buharlı bıçkı m akinasında
batırmakla zayıflatıyor- olan A u d u b o n ’un kariyerinde dahi göreb i
lir. B ağım sızlık ve özgürlük arayışında sırtlarını kıyı yerleşim b i
rim lerine d ö n m ü ş ilk göçm enler, merkezi h ü küm etten kanalları,
şoseleri ve dem iryollarını inşa etm e da fiilî yardım talep etm ekle
kalm adılar; fakat aynı zam anda kendi yerleşim birim lerini k o ru
m ak ve kendi yollarına dikilm iş yerlileri defetm ek, köleleştirm ek ve
eğer direnilirse, yok etm ek için silahlı m illî birliklerini de yardım a
çağırdılar. ‘A yrılm ış topraklar’ ilk to p la m a k am plarından başka
neydiler?
H er ne kadar, D iderot’dan R ousseau’ya kadar, onsekizinci y ü z
yıl A ydınlanm a filozofları insanın tabii iyiliğine inandılarsa da,Yeni
K e şifin fiili durum u sıkça, Incil’in şu hakikatine işaret ediyordu:
“İnsan kalbinin tahayyülü, on u n gen çliğin d en daha kötüdür.” Ye-
hova’nın N u h ’a ve oğullarına söylediği, aynı şekilde Yeni D ünya in
sanı için de doğruydu: “Sizin korkunuz ve sizin dehşetiniz, yeryü-
züııdeki her hayvanın ve havada uçan her kuşun...ve denizdeki tüm
balıkların üzerinde olsun; sizin ellerinize aksınlar.”
Bu kadim sözler, Amerikalara uygulandığında, ö n em i, en b ü
yük kaşif bilim adam larından olan Alexander von H u m b old t tara
fından Avrupa’ya bildirilen m eşum bir telm ihi hatırlatıyordu. Şöyle
yazıyordu: “Başka bir yerde old u ğu gibi bu A m erikan ormanları
cen n etinde de, tecrübe tüm varlıklara öğretm iştir ki güçle beraber
şefkat çok nadir b u lu n u r.” Bu ön erm e evrensel bir tatbike sahiptir.
Bu yüzyılda, A m erika tarihçisi W alter W eb b ’in bazı güzide bilim
adamları tarafından klasik bir çalışm a olarak telakki edilen A m eri
kan sınır bölgelerine dair tarih çalışm asını, çalışm anın bütününde
“İk in ci d ereced en bir m esele o la n k ö lelik ” h ak k ın d a sad ece iki
cüm le yazıp sınır bölgelerinin zenginlik, özgürlük ve güce katkıları
na vurguda bulunarak yazması hâlâ m üm kündü.
B ununla beraber, yeni keşiften elde edilen hem ek on om ik hem
de kültürel kazanım lar gerçekti ve kişinin, teknolojinin eşlik eden
kazanım larına ışık tutm asından başka bu kazanımları k ü çü m sem e
si kötülük olur, ilk defa, tüm süregitm ekte olan hatalara ve zararla
ra rağm en, m odern insan, sahip olduğu tüm zenginlik ve yaşam çe
şitliliği, yaşam tarzları, kültürel başarılar, ekolojik ortaklıkları ile bir
b ü tün olarak işgal ettiği gezegenin bilincine vardı. En vahşi balina
avı seyahatleri bile sadece vağ ve balina kem iği değil, fakat aynı za
m anda iklim ler ve okyanus akıntıları hakkında, tropikal m eyve ve
sebzeler hakkında, farklı bir hayatı farklı bir tem p od a ve farklı bir
am aç için yaşayan Yerliler, Polinezyalılar ve M ikronezvalılar hak
kında bazı bilgiler de getiriyordu.
Bu keşif son u n d a bilim sel aletlerle, bilim sel gözlem lerle bağım
sız bir şekilde inşa edilm iş zaman ve m ekanın ve yerçekim inin so
yut kozm osu, hayat d olu bir dünyaya indirildi. Yerleşim alanı ge
nişledikçe, tabiatın nim etlerine duyulan hayret ve m em n u n iyet art
tı. G ezegenin fetH edilm esiyle beraber insan türü evd e kalm a za
m anlarından tah m in ed ilen in çok ö tesin d e fazla şeyler ispatladı.
V an H u m b old t, O ıin o c o orm anlarını keşfettiğinde heyacanını giz-
leyem ez: Üç ay için d e bin altıvüz bitki türü topladı ve altıyüz yeni
hayvan türü buldu!
D aha ön ce görü lm em iş bir biçim d e, Batılı insanı yeni bir m e
rak, keşif için yeni bir tutku, nadir mineralleri bulup çıkarm a, ya
bancı bitkileri tanım lam a, egzotik m eyve ve sebzeleri örn ek len d ir
m e ve tohum larını toplam anın verdiği yeni bir m em n u n iyet b o y
dan boya kuşattı. B ulm a ve çıkarm ası, araştırma ve toplam ası, tat
m a ve örneklendirm esi ile eski paleolitik tetkik büyük bir ölçekte
yeniden başladı. Kuzey Am erika’da on binlerce yaban güvercini g ö
ğü kapladı ve geniş çayırlarda çilekler o kadar koyu yetiştiler ki bir
gezginin naklettiğine göre atların topuklarının kanla kaplı olduğu
zannedilirdi. Lâkin Yeni D ünya insanı herşeyden ön ce bir arayıcıy
dı ve bir besin toplayıcısı olarak vahşi ve avcıl şeylere iştahı vardı.
A.R. YVallace’den bile önce, A udubon öldürdüğü tüm kuşları tadıp
örneklem işti ve karıncalarla beslediklerinden ağaçkakanları hazm e
d ilm ez, ringa m artılarını çok tuzlu, fakat sığırcık k u şu n u lezzetli
b ulduğunu naklediyordu.
Batılı insan, bir sefer daha, daha istekli ve araştırmacı bir şekilde
ayakları altında uzanan şeye dikkatlice baktı. Sadece m erm er m ade
ni dam arlarını ya da altın ve güm üş külçelerini değil, fakat aynı şe
kilde köm ür m ad eni damarlarını, m ineral yağ kaynaklarını, cevher
halindeki m adenleri de araştırdı, ve bu incelem eler ışığında hiçbir
vahşi varlığın bilinm ediği Sibirya’daki fillerin kem ikleri gibi, yeterli
zeka ve arkaplana sahip olm adığı için daha önce farkına varmadığı
kem ikleri açığa çıkardı ve onlar üzerine düşü n ü p taşındı. M em eli
lerin görünm elerinden önce yeryüzünde uzunca bir m ü d d et dolaş
m ış sürüngenlerin iri kalıntılarını b u ld u ğu n u daha sonraları anladı.
Bu dağılm ış buluşların biraraya getirilebilip am pirik ve tarihsel
b ilim ler yoluyla adam akıllıca h azm ed ilm elerin d en o ld u k ça önce
olsa da onaltıncı yüzyıldan sonra gerçekleştirilen teknik ve bilim sel
ilerlem elerin hikâyesi, yeryü zü n ü n içeriklerine dair bu kapsam lı
sergiye g ön d erm ed e b u lu n m ak sızın tam bir şek ild e anlatılam az,
değerlendirilem ez. Bu, yeryüzünün ve denizin derinliklerini birbi
rine bağlam aya ya da geniş fakat hâlâ görü n m ez olan m ikroorga
nizm alar dü n yasın ı hesaba katm aya b aşlad ığım ızd an ötürü sona
ermesi oldukça uzak bir keşiftir. Ç ok yön lü teknolojik ilerlem eleri
m izin tüm ünü, dokum a gücüne, buhar m akinesine ve benzeri m e
kanik birim lere eşitlem ek, faydacı ilerlem enin geniş bir kısm ını giz
lemektir.
O naltıncı yüzyıldan bu yana tabiatın birinci elden bilgisine ait
sermaye birikim i gem iler, m adenler, değirm enler ve fabrikalara ar
tan bir şekilde yapılan serm aye yatırım ları ile kolaylıkla birleşti:
H angisinin daha yüksek kâr getirdiğini kim söyleyecek? Sanat ala
nındaki en iyi zihinlerin bir çoğu bu araştırmaya iştirak etti. Dürer,
Panofsky’nin belirttiğine göre, kem ikler, d eniz kabuklan, tu h af şe
killi yem iş kabuklan, ender bitkiler ve taşlar toplarken ve diğer bir
çok çağdaşı benzer kolleksiyonlar oluştururken, Toskana tepelerin
de fosiller bulan Leonardo da V inci deniz kabuklarının çıkarıldık
ları ok yanusu n eski zam anlarda karayı kapladığını tah m in ettiği
için hem jeolojinin hem de evrim in tem ellerini attı. Burada da baş
langıç, k endisine ait doğaüstü id eolojin in istikam etine dayanarak
Ortaçağ’da yapıldı: Azizlerin kutsal em anetleri, saç ve kem ik kalın
tıları, elbiselerin yam aları, ufak kan şişeleri, gerçek H aç’tan tahta
parçaları, aynı açgözlü ruhun örneklerinden başka neydiler?
O nbeşinci yüzyılda bu tür koleksiyonlar sekülerleşti ve p atron
ları, bizim bugün m üze d ediğim iz kam u kurum lan haline gelinceye
kadar bunları her tarafa hızla yayılan ‘korku tünelleri’nde sergiledi
ler. Erken Tradescant kolleksiyonu, onsekizinci yüzyılda, geniş bir
m im ari objeler çeşitliliğine sahip Londralı m im ar Sir John Soane
k olleksiyonu gibi m eşhur old u . Z oolojik ve b otan ik bahçelerdeki
canlılar aynı zam anda hareketsiz nesneler ile rekabet ettiler. Kap
tan C ook’un Pasifik O kyan usu ’na seyahatleri -belirgin bir şekilde,
ilk olarak V en ü s’ün geçişinin astronom ik gözlem i için p lan lan m ış
tı-, D an vin ’in m eşhur ‘B eagle’sevahati gibi, geriye zengin bir b o ta
nik ve antropolojik bilgi dep osu getirm işlerdi. Kaptan C ook, Tieı ra
del Fuego açıklarında dahi, bilim adamları ı\lr. Banks ve Dr. Solan-
der’in kıyıdan “A vrupalı b o ta n ik çilere tü m ü y le yab an cı, yüzün
üzerinde değişik bitki ve çiçek türleri” ile dön d ü k lerin i kaydede
cekti.
Fiziksel bilim ler ve onlara bağlı teknolojilerin başarıları üzerine
tespitlerinde Viktorya Devri yorum cuları ve onların takipçileri, ye
ni k eşif vasıtasıyla ortaya konan daha sonraki endüstrileşm e sü reci
nin sınırsız ön em in i gözden kaçırdılar. Form ve türlere ait kapsam
lı envantere sahip zooloji, botanik, paleontoloji gibi organik b ilim
lere m atem atik, m ekanik ve fiziğin soyut çalışm a alanına düşm üş
bilim lerden daha alt bir statü verildi. Fakat bu tek taraflı görüşü
tashih etm en in zam anı geldi. G elişm edeki her noktada, bir yanda
som u t, am pirik ve tarihsel, diğer yanda soyut, analitik ve m atem a
tiksel olm ak üzere, bilim in her iki türü de gerçekliğin kâmil bir res
m ini oluşturm ada gerekli olm uştur. D eğilse, bulanlar ve top layan
lar hayatın gerekleri için fabrikatör ve m anipülatörlerden daha ve
rimli bir şekilde h izm et etm işlerdir.
• Kısaca, karasal keşif çağının, Everest T epesi'ne çıkış ya da Kuzey
ve G üney Kutupları’nın ‘keşfi’ gibi birkaç gözüpek iş ile kıraç bir
zirveye çıkm asından çok ön ce, maceracılar ve arayıcılar, m ad en ci
ler, avcılar ve toplayıcılar, jeolojistler, ilk defa, sadece insanın yaşa
dığı bir yer olarak değil fakat aynı zam anda organik evrim in m er
kezi ve tüm so m u t genişlik ve çeşitliliği ile hayatın kendisine ait en
der ve harika bir yurt olarak d ü n yan ın bir resm ini olu ştu rm aya
başladılar. A rkeolog ve paleo-antropologlaı ın son yüzyıl boyunca
süslü bir çeşn i kattıkları, u zu n zam an g ö m ü lü k alm ış başarıları
m eydana getirdiler, in san ın o zam an ki düzen siz geçm iş varlığını
bir araya getiren ve oradan geleceğe dair daha büyük potansiyelleri
gün d em e sokan bu keşif olm asaydı, insanın kendi itibar ve kıymet
hissi sürekli olarak onaltıncı yüzyıldaki astronom ik keşiflerle gölge-
lenecekti.
Tarih p erspektifinde, yeni keşiften elde edilen kültürel kaza
nım lar, inci boncukları, kolyeleri kürkler, postlar ve fildişi ile takas
etm e ya da çökm üş krallık ve im paratorlukların pazarlarını k ont
rol etm e yoluyla elde edilen anlık m addi kazançlardan oldukça ağır
basar. Ekim yapm ak için tüketilm em iş topraklarla dolu uçsuz b u
caksız alanların açılm ası, geniş bir oranda kereste orm anlarının ke
silm esi ve her türlü m ineral kaynakların kullanılm ası yoluyla elde
edilen nihai ve iktisadi zenginlik elbette ki kaçınılm azdı. Fakat tüm
bu ilerlem eler sadece -daha hızlı bir safhada olsa da- evvelce Orta
Ç ağ’da başlam ış bir akım ı devam ettiriyorlardı ve on d o k u zu n cu
yüzyıla kadar Yeni D ü nya'nın buğday, m ısır, pam uğundan ya da
Avustralya yününden çok az etkilendiler. Yeni K eşifin bir çok po-
tansiyel avantajlarım bilfiil yok eden şey, Batılı in san ın iki yönlü
ilişki için hazırlıksızlığıydı- en az hesaba katılan vahşiliği değil, fet
hettiklerinden öğrenm eye karşı takındığı bencillik, gurur ve istek
sizliği.
Endüstri bakım ından dahi, Batılı insan tüm gezegeni, on u n tek
nolojik potansiyelini tam kapasitede kullanm ak için keşfetm e ih ti
yacını duydu. O n sek izin ci yü zyıld a T urgot, A vrupa’nın dünyayı
k o lo n ileştirm e ve uygarlaştırm a “ m isv o n ”u n u n k endi gelişm esi
için zorunlu bir ihtiyaç olduğu n a inandı; ve bu inanç Frank M anu-
el’in işaret ettiği gibi, C ondorcet ve Saint-Sim on gibi daha sonraki
reform cular tarafından da paylaşıldı. Ve Batılı insan zam anla bunu
başardıysa da, eğer bozduğu ve yıktığı kültürlere daha yakın dikkat
edebilsevdi ihtim al ki çok daha fazla başarılı olurdu; zira onları za
yıflatmakla kendi entellektüel çalışm a serm ayesini azaltıyordu. O n
sekizinci yüzyıl endüstriyalizm i, yeni makinaları üretm ek veya bir
güç kaynağı olarak köm ürden faydalanm ak için Yeni D ünya ürü n
lerine ihtiyaç duym adıysa da -başta tam tersi-, o n d ok u zu n cu y ü z
yılla birlikte, Yeni D ünya’nın m ısır, patates ve yer elm asına katkı
ları artan bir işçi sayısının çiftçilikten im alata akm asına neden o l
muştur.. Ayrıca Yeni D ünya, kitle üretim için en kârlı yolları sunan
jir tekstil, sahte m ücevherler, cam takılar ve hırdavat pazarıydı.
Halihazırdaki teknolojim izin ilkel top lu m a b orcu d ü şü n ü ld ü
ğünde, Beyaz Adam la karşılaşm alarından önce sadece kauçuk to p
ları değil ayrıca şırıngalar ve yağm urluklar üretm iş ve kendilerine
ait yerli kauçuk ağacının yararlarını öğrenm iş A m azon Yerlilerinin
g izem li kabilesi tarafından gerçekleştirilen sadece tek bir katkı bile
m uazzam kalacaktır. Hiçbir yirm inci yüzyıl icadı, kauçuk ağacının
ö zsu yund an bu yaratıcı faydalanm a kadar dikkate değer değildir:
ilk defa m etallerin çıkartılm ası yahut cam ın eritilm esin d en dahi
gözle görülm eye değer bir başarı. Esas olarak kendi botanik d ağılı
m ın d a sınırlı olan yaban kauçuk ağacının bu ilkel kullanım ı o lm a
saydı, m odern dünya ne doğal ne de suni kauçuğa sahip olam aya
caktı ki b u n u n için doğal za'mk bir m o d e l olarak k u llan ıld ı. V e
açıktır ki kauçuk olm asaydı tüm m otorlu ulaşım aksardı.ilkel kül
türlerin bir diğer katkısı- kivininin kaynağı olan Peru barkası -Batı-
lı insanın Am erika, Afrika ve Asya’nın sıtm a felaketi ile kuşatılm ış
alanlarında bir sığınak elde etm esini m ü m k ü n kılm ıştır.
Ö zetle, arama ve keşfin son dört yüzyılı tam am en, güç m akina-
larının imal edilm esi ya da elektronik iletişim in gelişm esi kadar ana
teknolojik gelişm em iz için önem li olm u ştu r. Ö ncelikle bir köm ür,
dem ir ve buhar olayı olarak Endüstri D evrim i’n in standart resm i
ile birlikte bu araştırm anın ön em i küçüm sendi ya da tüm den dik
kate alınm adı. Fakat ileri bir teknik için gerekli olan m etallerin ve
nadir toprakların sadece küçük bir oranı herhangi bir kıtada vardır:
M an g en ez, m agn ezyu m , krom , to ry u m , tu n gsten , irid yu m , a lü
m in yu m , helyum , uranyum , petrol ve köm ür yalnızca noktalı bir
gezegensel dağılım a sahiptirler. Bu elem entlerin kim yacılar tarafın
dan keşfi ve bu kaynakların (kullanım a) açılm ası daha geniş bir icat
ve im al sistem i için gerekli bir ön hazırlıktı. Bugün bile, ısmarlam a
m oleküller üreten sentetik kimya tarafından serdedilen anlık m u ci
zelere rağm en ok yan u s can lıla rın ın , ki bazıları yüksek gerilim li
elektrik üretm eyi insandan çok önce öğrenm işler, diğer birçok d e
ğerli sırrı kend ilerinde sakladıklarından haklı olarak şü p h e eden
kimyacılar ve biy'ologlar denizleri sistem atik bir biçim d e araştırma
uygulam asını yeniliy'orlar. •
Bu keşiflerden birkaçının işaret edilm esi gereken geriletici bir
y'önü o ld u . En eski bitkilerden ikisi, haşhaş ve kenevir, -keşfedilm e
diler fakat uzağa yayıldılar- uzun zam andan beri insan için bir fela
kettiler. V e çay, kahve, Paraguay çayı gibi yerli uyarıcılar büyük
oranda yararlar, hatta belki on yed in ci yüzyıldan bu yana A vru
pa’nın entellektüel canlılığında faal yardım cılar hanesine yazılmayı
hak ediyorlarsa da daha saf insanlarda old u ğu gibi seram onik bir
tütsü olarak değil, fakat kronik bir b ağım lılık olarak, sinirsel bir
m ecburiyet değilse ticari kazanç için , kasten alıştırılan tütünün ci
hanşüm ul kullanım ı, zarar hanesine konm alıdır. Aynı şekilde, cin,
viski ve votkanın imal bedelini düşüren hububat ve patates b o llu
ğu, fakir ve söm ürülen halk arasında periyodik sarhoşluk n öb etleri
ni, vahşi endü striyel rejim e k v ş ı bir d en g eleştirm e aracı olarak
kullanılm asına yol açtı.
Fakat bu tür nitelem eler ve tüm evarım larla bile bu kapsamlı ka
rasal k eşif ve etkileşim den hasıl olan avantajlar sın ırsızd ı. Ve bu
apaçık avantajların bir çoğu m ekanik endüstriye başta çok az b orç
lu oldu; hatta tam tersi bir durum söz konusuydu. M ineral kaynak
lar, ham m addeler ve besin bitkilerindeki b u engin artış olm asaydı,
genellikle yalnızca fiziksel bilim lere ve icatlara atfedilen değişim ler
ya gecikecek ya da bazı durum larda im kânsız olacaktı.
T ü m ü n e az çok işaret edildiyse de, Batılı in san ın okyanus ötesi
keşiflerinin, kesin bilim lerin (exact scien ces) gelişim in e bir başka
etkisi daha vardı. Haftalar boyu karayı görm eden yapılan uzun m e
safeli d en iz seyahatleri, delice bir atılganlıkla d olu cesaretten çok
başarıyı talep ettiler. Zaten, h em îskandinavların, hem de Havaili
çağdaşlarının örneğinde old u ğ u gibi, cesaretin esas olarak karada
yaşayan kuşların u çu şu n u yakın bir şek ild e g ö zlem lem e yolu y la
m üm kün olduğu görülür.
D enizcilikle ilgili yetenekler p o zitif b ilim i gerektiriyordu; b ilim
sel m etodun ana prosedürlerinin ilk olarak neticelendirildikleri yer
denizdi. Avrupalı aklı, güneş ve yıldızlara dair kesin gözlem lere çe
viren (saik), astrolojik tahm ine duyulan istekler kadar d en izcin in
astrom om ik bilgiye olan gereksinim iydi. Hava değişim lerine cevap
verm e ve şayet m üm künse bu değişim leri ön ced en tahm in etm e ih
tiyacı bulutların, rüzgârların, suyun renk ve hareketinin sürekli o la
rak g özlem len m esin e vesile olurken, suyun derinliğini ölçm ek ve
bu ölçüm leri dikkatli bir şeklide kaydetm ek karaya yaklaşm ada ih
tiyaç duyulan em niyetten kaynaklandı ki bu, niceliksel gözlem i d e
nizde seyreden insanlar arasında bir alışkanlık haline getirm işti.
G em inin seyir planının çıkartılması ve topografik verilerin haritala
ra transkriptinin yapılm ası bilim e dair daha seviyeli bir arşivciliği
(b o o k k eep in g) oluşturdu. Ve son olarak, varsayım sal ya da eksik
bilginin daha yakın ilk elden gözlem ler ile kartografik olarak d ü zel
tilm esi deneysel bilim lerinin m etodojisini haber verirken, gem inin
seyir defterinin tutulm ası, gözlem len en olayların anında kaydedil
m esi, laboratuvar defterinin titiz bir örn eğin i oluşturdu. T ü m bu
uygulam alar bilim sel akılda kaydedilip takviye edildi. M odern b ili
m in d enizciliğe olan esas borcu kapitalist m uhabeseciliğe olan b o r
cundan hiç de az değildir; ve onyedinci yüzyılın kozm ik gerçeklikle
tanım ladığı soyut yapı bu iki tem el üzerinde vücuda geldi.
4
Yeni Dünya Ütopyası
a ş t a , k e ş f i n k a r a s a l v e t e k n o l o j i k IkI t ü r ü n ü n
B
u r a y a k a d a r , b ü y ü k b ir i h t i m a l l e o n b irin d yüzyıl
gibi erken bir devrede başlayan ‘K eşif Çagı’nda doruğa çı
kan uzun teknolojik değişim dizilerini anlattık. Fakat vuku
b ulduğu gibi, onaltıncı ve onyed in cı yüzyıllarda ortaya çıkan en ke
sin tek n ik ilerlem eler, tek n o lo jin in m ev cu t m ın tık a sın ın dışın d a
seyretti. Lâkin diğer tü m aktivitelerin başını çeken ve Batı’nın h a
yata bakış tarzını değiştiren büyük hadise, dinsel bir fen o m en d i.
G ök Tanrıları’nın d ön ü şü , özelKkle G üneş Tanrısı’n ın .
G ün eş T anrısı’nın dini h içbir zam an tü m ü yle yok o lm a m ıştı.
Yeni kurum sal uygulam alar, Piram id Çağı’nda şeklini b u lm u ş g ü
neş teolojisind en türediler. Büyük m edeniyetlerin ana hatları iz
lendi ve Tanrı Kral’ın (D ivin e King) otoritesi ve kişiliğinde bu Gök
Tanrıları dininin uygulam ası, gerek spontane yen id en - icat gerekse
kişiler ve fikirler yoluyla oluşan insani ilişkiler vasıtasıyla m erk ez
lerden tüm dünyaya yayıldı. Siyasi ve askeri kontrolün u ygulanm a
sı, ve büyü k k ollek tif m akineler aracılığıyla hayretam iz jeotek n ik
başarıların sergilenm esi; kanallar, sulam a sistem leri, büyük duvar-
h r, tapınaklar ve şehirler inşa etm ek.
Yeni dine ve yeni m ekanik dünya resm ine nazar eden ilah, dişil
özü n yardım ı olm ak sızın kendi d ö lü n d en evreni ve daha kadim
olan N un ya da Ptah dışında ona tabi tüm ikincil ilahları idrak et
m iş, kendisinin yaratıcısı G üneş Tanrısı A tu m -R a’dan başkası d e
ğildi. Bu silsilenin bağlantısını kurmak için kişi sadece şunu hatırla
m alıdır ki K o p eın ik ’in dün yan ın evrenin m erkezi olm adığı, g er
çekte m uayyen bjr y'örüngede güneşin etrafında hareket ettiği ka
naatine varması G rek-M ısır astron om u Batlamyaıs’un (M.S.I1. y ü z
yıl) a stro n o m ik h esap ların ın d ü zeltilm esi esn a sın d a d ır. G ü n eşe
merkezi bir konum hasretm ekle Kopernik, sonuçta, Batlam yus’tan
daha iyi bir M ısırlıydı.
M odern dünya resm inin ilk defa yeni bir dinin izharı ve yeni
bir güç sistem inin tem eli olarak telakki edildiği bir noktadan b ah
sedilecekse, bu onaltıncı yüzyılın beşinci on yılıdır. Zira sadece N i-
colaus K opernik’in D e R evolutionibus O rbiunı C oelestiııın’u (1 5 4 3 )
değil, fakat aynı şekilde V esalius’un anatom i üzerine olan risalesi
H u m a n i C o rp o ris Fabr'tca, (1 5 4 3 ), Jerom e C a ıd a n ’ın ceb iri A rs
M agna; (1545) ve Fracastoro’nun hastalığın m ikrop (gerin) teorisi
ne dair tasrihi, D e C otıtagione e t contegiosis M orbis, (1546) de ya
yın la n m ıştı1 Bilim sel olarak konuşacak olursak, bu onyılların ony'i-
lıydı: yüzyılım ıza kadar da rakipsiz. Şayet okuyucu bilim sel ve nihai
olarak teknolojik bir devrim o ld u ğu kadar b u n u n dini bir devrim
olduğundan şüphe ediyorsa, ispatlarım ı sununcaya kadar bu itira
zını yanında tutsun.
K opernik devrim in i yorum lam ada genel tarz, bu devrim in en
tahripkâr so n u cu n u n T a n n ’nın dünyayı evrenin merkezi kıldığı ve
insanın, on u n inayetinin yüce unsuru olduğuna dair teolojik fara-
ziyey'i atıl kılm ak old u ğu n a hükm etm ektir. Şayet gü n eş gerçekten
SİYASAL MUTLAKİYETÇİLÎK VE
SINIFLANDIRMA
1 *
Tabiatın efendileri
önüşüm , t e o r i d e k o p e r n İk , k e p l e r v e g a l i l e o
D m ekle yaptığı şey, yetkin bir biçim de, ‘fiziksel’ olayları ta
nım lam ada hizm et gören niceliksel m etod u organik dav
ranışa uygulam ayı m ü m k ü n kılm aktı. Fiziksel bir sistem in davranı
şı hakkında iyice bilgi sahibi olabilm ek için kişi, bu sistem i tecrit e t
m eli, o n u d ü zensizleştirip (d iso rg a n ize) en ufak parçasına kadar
o n u n ölçülebilir öğelerini ayrıştırm alıdır ki bu, o sistem in işleyişi
nin anlam ak için zorunlu bir iştir. Fakat fiziksel bir sistem in sınır
larını aşıp yaşam ın alanına geçeb ilm ek için kişi karşı tarafa da ada
letli davranmalıdır: Bir d ü zen lem e örgüsünde (a pattern o f organi
zation) çokça kısımları biraraya getirm ek. Bu d ü zen lem e örgüsü,
canlı bir çevreyle etkileşim halindeki canlı fenom enlere daha da ya
kınlaştıkça o kadar kom pleks bir hal alır ki ancak yaşam anında,
tekrar üretilebilir ve sadece sezgisel olarak kavranabilir, çünkü bu
örgü, en azından insanda, aklı ve aklın alt ve üst bünyesel yönlerini
içerir.
Indirgem ecilik bu süreci tersine çevirir, çünkü, indirgem ecilik
dü zenlem e yönündeki böylesi bir birincil dürtüden atom ların k en
dilerine özgü tabiatını ya da kristallerin kendi kendilerine replikas-
yonlarını hesaba katacak şekilde im alı bir biçim de birbirleriyle çar
pışan ‘ö lü ’ atom ların akılsız evreni ile ilgili eski görüşlerle çelişen
bir yöndür. N edensellik (causality) ya da istatistiksel olasılığa iliş
kin herhangi bir saf teoriye dayalı d ü zen lem en in yardım ı olm adan
gerçekleşm esi tam am ıyla im kân dışıdır.
N ew ton , ‘O p tik ’ adlı eserinde, bu son u ca sadece fiziksel evrene
referansta bulunarak varmakta tereddüt gösterm edi. Fakat, Szent-
Györgyi’nin ifade ettiği gibi bu kaçınılm az durum herhangi bir te
olojik bahane aram aksızın ortaya k o n u la b ilir: Kısaca, ‘d ü zen leyici’
yi k ozm ik sistem de ‘başlangıçtan, beri yerleştirm ek ve herhangi bir
orijinal plana değil dah a am açlı ortaya çıkan b ü tü n lere varm ak
için, d ü zen len m iş süreç ve yapıların, organizm aların selek tif yardı
m ıyla birleşm e eğilim lerine şekil verm ek tarzında ifade edilebilir.
Burada, ileri bir m ekanik d ü zen lem e form u sergileyen saat işle
yişinin canlı niteliklerinin köklü kabulü, D escartes’ı, organik dav
ranışın a n a lizin e m ek a n izm in d ıştan gelen n o sy o n u n u sokm aya
teşvik etti. Bu, eksik bir açıklam aydı. O rganik dizayn (fin alism ) ve
nedensel determ in izm , gerçekte zıt kutuplarda duran, birbirlerinin
anti-tezi kavramlardır. Ç ok zam an ö n ce H ans D riesch’ın işaret et
tiği gibi şim diye kadar hiç kim se, taşları bir alana gelişigüzel fırlat
makla bir ev inşa etm eyi başaram am ıştır: Bir asrın so n u n d a kişi,
hâlâ bir taş yığınına sahiptir. Canlı varlıkların düzenli davranışının
sebebini izah etm ek için D escartes, herhangi idrak edilebilir bir o r
ganizm adan daha fazla bir b içim d e, baştan so n a kadar dizayn ın
ü rü n ü o la n m a k in a k avram ın ı o rtaya k o y d u . N e w to n ’un ilâh ı
düzenleyicisinden de fazla, m ekanik m od el kendi klasik form unda
teleoloji ya da fin alism i ö n e sürdü: H assas bir b iç im d e ö n ced en
belirlenm iş bir hedefe varma am acı taşıyan bir d ü zen lem e. Bu, o r
ganik evrim deki hiçbir şeyle örtüşm ez.
Gerçekte, saf nedensellik veya o n u n istatiksel yoldaşı sa f tesadüf
ile h e r h a n g i bir iş le y e n m e k a n iz m a fo r m u a ra sın d a k i b o şlu k
kapatılam az bir haldedir. N e kadar kaba olsalar da makinalar, açık
bir şekilde eklem lenm iş bir am acın tecessüm üdürler ve hem geç
m işe hem de geleceğe göre öylesine sağlam bir biçim d e sabitleşm iş-
lerdir ki benzer bir şekilde d ü zen len en en aşağı organ izm a dahi
yeni genetik m utasvonlardan faydalanam ayacak ya da yeni d u ru m
ları karşılayamayacaktır.
D iğer taraftan, taşlar, gülleler ve gezegenlerin aksine org a n iz
malar, türlerin ve organik yaşam ın genel olarak ilk başlangıçlarına
ve bundan önce de kendi elem entlerinin teşekkül ve ‘ihtisaslaşm a’
larında m eydana gelen tüm herşey tarafından kısm en de olsa ö n
ceden belirlenm iş bir geleceğe sahiptirler. Ü zerinden bir milyar yıl
geçm iş olaylar, denizlerdeki ilk yaşam ın k ökenini m uhafaza eden
kandaki tuz m isâlinde olduğu gibi canlı hücre ve organlarda hâlâ
mevcutturlar; bunun yanında eşit uzaklığa sahip m üstakbel p o ta n
siyeller de aynı şekilde, verili bir organik b ü tü n d e tanım lanm az bir
özn el form da m evcut olabilirler. D ö llen m iş bir yum urtada anında
g ö rü leb ilen in sa f n ed en sel an alizi, g ö z le m c in in evvelce türlerin
tabii tarihlerini -em b riyojen i ve o n to je n in in y an ın d a filojen in in
b ilim in i d e - b ilm e m e s i h a lin d e , o y u m u r ta n ın d a h a so n r a k i
gelişim in e dair hiç bir ipucu verm ez.
B ugün fizikçiler, fiziksel evren d e d ah i, h id ro jen ato m u n d a n
başlam ak üzere teorik bir tarihsel silsilen in tespit edilm esi gerek
tiğini söylüyorlarsa da G alilyen -N ew ton yen dünya resm inde tarih,
m aalesef hiç bir role sahip değildi. Organik davranışı tasvir için in
san yapım ı bir m ekanizm a kavramını ö n e sürm ekle D escartes, ger
çekte, şu özn el vasıfları gizlice restore ediyordu: taslak, am aç, telos.
lro n ik olacak, G alileo ve D escartes’ın kendisi, bu kavramları var
sayım sal olarak p o zitif bilim in diyarının dışına atm ışlardı.
Y aptığım yorum açıkça, nedensellik, tesadüf, istatiksel düzen ve
am açlı tasarım a ilişkin genel geçer okum ayı tersine çevirir ve de,
tü m tanım lanm az yetkinlikleriyle işleyen bir b ü tün olarak organ iz
m aya D escartes’ın m akinaya verdiği ö n em i verir. Bunu daha da
açarak, herhangi bir m akinanın, organizm aları canlandırm ak için
u y g u la m ış sa f a n a litik m e to d ta ra fın d a n y eterin ce ta n ım la n ıp
ta n ım lan am ayacagım görm ek için o n u n fiili yapısını in celem ey i
am açlıyorum . Şayet analitik olarak tanım lanam ıyorsa, o zam an o r
ganik davranışı yorum lam ada bu m od ele yapılan gönderm e, bariz
b ir şe k ild e , m e k a n izm a la rla o r g a n iz m a la r ı b ir b ir in e b a ğ la y a n
ö n e m li bir ö zelliği -am açlı d ü zen lem e ve ö zn el n iyeti- atlam ak
tadır.
Bize uyduğu için gelin G alileo’n u n sıkça başvurduğu varsayım
sal bir deney yapm a uygulam asını takip edelim . ‘Gökten d üşm üş,
bir saati alalım ve farzedelim ki zam an -tu tm an ın tarihi ve bir saatin
işlevi, dört asır ö n ce varolan canlı organizm aların kökenleri ve iş
levleri kadar b ilin m ez bir durum dadır. Sonra da, bu garip aygıtı,
m u h telif bir uzm anlar top lu lu ğu n u n arasında dolaştıralım ve her
biri, saat tam am ıyla ayrıştırılıncaya kadar tek bir parçasını -cam ,
akrep ve yelkovan yaylar, çarklar, dişliler vs- çıkartsın. O ndan s o n
ra, her bir parça, her biri kendi özel labaratuvarında çalışan nitelikli
fizikçiler, kim yacılar, m etalurjistler, m ekanikçiler tarafından titiz
b ir b iç im d e ö lç ü ls ü n , fo to g r a fla n ıp a n a liz e d ils in . R a p o rla rı
biraraya getirildiğinde, o anda bilim sel araştırmaya açık her parça,
‘n esn el-o b jek tif indirgem eci terim ler çerçevesinde sağlam bir şekil
de bilinecek. Böylesi bir analizde, nedensellik ilkesi yeterli olacaktır,
m eğer ki araştırmacılar çeşitli bireysel atom ların özü n e nüfuz eder
ler.
Fakat bu esnada, saatin kendisi ortadan kayboldu. Bu kayboluş
la birlikte, parçaları birarada tutan taslak (d izayn ), her bir parçanın
icra ettiği işlev, m ekanizm anın nasıl birbiriyle bağlandığı ve evvelce
bu saatin hangi am açla varolduğuna dair hiç bir ipucu bırakm adan
yok o ld u . Bu şartlar altında, sadece ayrık parçaları bilen herhangi
bir kim senin onları tekrar biraraya getirebileceğini ya da nasıl çalış-
tıidarını ve h ep sin d en de öte h angi am aca h iz m e t ettiklerini a n
layabileceğini kim id d ia edebilecekti? Y etkin bir aklın, işleyişleri
biraraya getirm esini ve zam anı söylem esin i m ü m k ü n kılacak yeterli
bir cevabı ancak tarih verebilirdi.
Dolayısıyla, saatin taslağı ve parçalarca icra edilen işlevler, a n
cak saatin dinam ik, işleyen bir b ü tün olarak d ü şü n ü ld ü ğü vakit ele
alınabilirler. Tek tek bileşenlerin sa f bir n ed en sel analizi, işleyen
m ekanizm anın am açlı yapısını aydınlatm az. Bir ihtim al, parçaların
y e n id e n b iraraya g e tir ilm e s in e (r e -a s s e m b la g e ) bir m u c iz e v i
başarılar dizisiyle m uvaffak olunabilse de, nihai am aca -zam anı b il
dirm eye- dair özn el bir bilgi olm aksızın ölü m ek an izm a gizem ini,
am acı da aldatıcılığını sürdürecektir. H atta, saat m in esi (kadran)
üzerindeki on iki num ara, günün iki tane on iki saate b ölünm edigi
bir kültüre hiçbir anlam ifade etm eyecektir. B undan dolayı, şanslı
bir tesadüf ve kurnazca bir den ey son u cu , saatin parçaları bir araya
getirilebilseydi de, akrep ve y elk ovan ın hareketi kavranabilir o l
mayacak ve hareketin hızını gezegensel bir zam an -tu tu cu ya (tim e
keeper) uygun bir tarzda d ü zen lem e ihtiyacı hiçbir zam an ortaya
çıkm ayacaktı. N ed en sel analizin, tanım ı gereği, nihai hedefler ya da
insani am açlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Şu h a ld e, ‘m e k a n iz m ’ y o lu y la ca n lı o rg a n iz m a la r ı n ed en se l
(te le o lo ji d ışı) açık lam a te şe b b ü sü ne d u ru m d ad ır? A çık tır ki,
saatin işleyişi, b ilim sel m etod u n kesin olarak dışta tu ttuğu insani
fa k tö rlerin i -a str o n o m la r , za m a n ö lç ü m ü ve za m a n ayarlı ak-
u'vitderin yanında m ekanikçiler ve saatçiler tekrar tanım adan izah
edilem e/.. D iğer bir deyişle, m ekanik m etafor, sat insani ilgileri b er
ta r a f e tm e k iç in tek b a şın a y e te r li b ir a y g ıt d e ğ ild ir , ç ü n k ü
m ekanizm aların kendileri özn el olarak k oşu llan m ış ürünlerdir ve
asıl açıklanm ası gereken, organizm aların belli yön lerin i taklit eden
tu h af özellikleridir. Tek başlarına ele alındıklarında, makinalar bir
açıklam a değil bir bilm ece sunarlar. Bu b ilm ecen in cevabı, insanın
tabiatında yatar.
Bundan ötürü, zam an-tutm anın tarihini bilen hiç kim se, A rch
deacon Paley’in Tanrısı’yla m ukayese edilebilir insan-üstü bir saat
çiye niyaz etm eye kalkışm am alı ve saat fikrinin O ’nu n zih n in d e
başından beri varold uğu nu sanm am alıdır. T arihin acı gerçekleri,
bu görüşü teyid etm ez. İlk zam an ö lçü m aletleri -gü n eş saatleri,
m um lar, civa saatleri, kum saatleri,- kendi fiziksel yapıları ve işleyiş
m odlarında, sonraki m ekanik saatle ilgili en ufak bir im ada b u lu n
mazlar.
B ö y le b ir z a m a n - tu tm a a y g ıtın a u la şm a k iç in sa a tç i, her
m üteakip icat ve ilerlem ede gizlenm ek zorundaydı ve esasta, görül
m ez ve belirlen m ez olan bu saatçi, insan aklındaki bir düşünce şek
lin d e gizlenişini tem inat altına alan kesin özn el form da m evcuttu.
En so n d a k i m ek a n ik saat dah il o lm a k ü zere tü m b u aygıtların
anahtarı, zam an ve zam an -tu tm a kavram ıdır ki bu, herhangi bir
za m a n -tu tm a tertibatına ön cü lü k eden özn el bir fen om en d ir. Bu
zam an fikri, gerek fiziksel gerekse de sem b o lik so n su z m ekansal
tezahürlere sahipse de, mekan içinde yerleştirilem ez.
Kısacası, zam anı bildirm e am acının yalnızca kendisi, bu uzun
icatlar ve ilerlem eler silsilesini ve ayrıca, za m a n -tu tm a m ek a n iz
m asın ın her bir parçasının özgün karakteristiğini izah eder. Her ne
kadar bu am aç, hiç bir noktada, bir sonraki uygun basam ak dışında
hiçbir şeye ulaştırm ıyorsa da, bu daim i h ed ef olm adan da enerjinin
dağılım ı ve evvelce biraraya getirilm iş parçaların kaçınılm az d ü zen
sizliğinden başka bîr basamak varolm azdı.
K o r k a r ım ki b u n u s ö y le m e k , is te r f iz ik s e l e le m e n t le r le ,
m akinalarla ilgilen m ed e olsun , ister organizm alar ü zerinde çalış
m ad a o lsu n kartezyen doktrin e sıkı sıkıya bağlı olan lar için şo k
edici bir şeydir: ‘K im lik’ (identification ), türleşm e (sp éciation ), bir
lik, d ü zen lem e, am aç ve aşk ın lık (tra n sa n d a n s), kütle, enerji ve
h a rek etin tesa d ü fi yan ü rü n leri d eğ il, fakat aynı siste m in yerli
bileşenleridirler. Bu organik 'özellik lerin ancak, k ozm ik g elişim in
g eç safh aların d a ortaya çık tık ları ve sa d ece en y ü k sek tek âm ü l
seviyesine ulaşm ış akıl yoluyla görülebilir hale geldikleri doğrudur.
İlk safhalarda keşfedilm eleri ve ta n ım lan ab ilm eleri m ü m k ü n o l
masa da yaşam ın özelliklerinin, Leibnitz’in d ü şündüğü gibi b aşlan
gıçtan itibaren potansiyel halde m evcut olm aları gerekir. Periyodik
tablodaki herbir elem en tin o n u n h ü v iy etin i tesis eden b irlik ve
d ü zen lem eler m en zilin i tanım layan belirli karakteristiklere sahip
o ld u ğ u gerçeği, ‘tü r le şm e ’n in , organ ik fo rm la rı m ü m k ü n kılan
b a ğ la n tılar ve b en zer sın ırla m a la rla p r e -o r g a n ik fo rm la rd a da
varolduğuna işaret eder.
Z a m a n -tu tm a icatları d izisiyle birlikte, d ü zen li yaratıcılık ve
kendi kendini kuvveden fiile çıkaran taslak artışının sebebini izah
etm ek için ne dış bir yaratıcıya ne de ön ced en belirlenm iş bir plana
gerek kalm adı. Bu sürecin toplam sonucu, güzel ve hayali im kânsız
bir süprizdir: “Şayet Tanrı, cevabı biliyorduvsa, bun u çözm ek için
zahm ete katlanm azdı.” B ununla birlikte, hidrojen atom u n u n tam
kalbinde fizikçi, atom un davranış şeklinin, sadece insan suretinde
tanıyabildiğim iz görülm ez bir etkene -yani akla- m üracaat etm ek
siz in iz a h e d ile m e y e c e ğ i g e r ç e ğ i ile y ü z y ü z e g e lir . H id r o je n
atom unda görüldüğü gibi, dinam ik olarak birarada tutulan tem el
(p rim ord ial) yüklerden evrilen elem en tlerin özg ü n yap ısı, aklın
izah edilm esi m ü m k ü n olm ayan terim ler dışın d a hiçbir açıklam a
türünü kabul etm ez. H ayatın sırrı A lpha ve O m ega, başlangıç ve
s o n , a ra sın d a y a ta r. T a n ım la n m a s ı m ü m k ü n o lm a y a n ö z n e l
bileşenin ve tüm kozm ik sürecin -zam an -tu tm a işlem i gibi- yıkım ı,
anlam sız ve gerçekten de tasavvur edilm ezdir.
G örünür olarak tek n olojin in alan ın ın d ışın d a kalm asına rağ
m en bu m eselenin üzerine ayrıntılı olarak eğildim , çünkü D escar-
tes’ın m akinaya ilişk in analizi ve o to m a tik liğ in e dair hayranlığı,
Batılı insanın organizm aların biricik özn el n iteliğini ve hepsinden
öte, salt varoluşu anlam ve gaye ile tam am lam ada (veya süslem ede)
in sa n ın sem b olik eserlerini yan lış yoru m la m a sın a ve de k ü ç ü m
sem esine yol açacak kadar güçlü bir tesire sahipti ve hâlâ da sah ip
tir. Yapısı ne kadar kom pleks, m ucidi ne kadar dâhi olursa olsun
hiçbir m akina, teorik olarak dahi, insanın bir benzerini yapam az,
zira b u n u ihata etm esi gerekecektir. K ozm ik ve organ ik tarihin
ö n e m in i idrak etm ed ek i b aşa rısızlık , ç ö z ü m le r ve d ö n ü şü m le r
v aad in d e b u lu n a n fakat bunları ço ğ u k ez kalıcı yıkım lar ve im
halara çaviren çağım ızın tahakküm cü taleplerini geniş oranda açık
lar.
D escartes’ın kapsam lı bir biçim de aşırı basitleştirilm iş m ekanik
m o d el ve bilim sel bakışında, bilinçli ya da b ilinçsiz bu m o d elin ü s
tü n e çıkm ış, gözden kaçan unsurlar tarih, sem b olik kültür ve akıl
dır -diğer bir deyişle, basitçe b ilin en değil, yaşanan şekliyle insan
tecrübesinin b ü tü n ü . Ç ünkü, her canlı m ahluk, hayat hakkında en
parlak b iy o lo g u n dah i yaşam ad an k e şfed em ey eceg i b azı şeyleri
bilir. Sadece aklın soyutlam alarına ya da m akinaların işleyişlerine
ö n e m verip hisleri, duyguları, sezgileri, fantezileri, düşünceleri göz
ardı etm ek, tellerle idare edilen ağartılm ış iskeletleri, canlı organ iz
m anın yerine ikam e etm ektir. Yaşam -karşıtı (an ti-life) kültün, o r
ganizm aları yok etm eye ve makinaya intibak etm eleri için insani is
tek ve arzulan kısm aya hazır bir şekilde ortaya çıkm ası tam da bu
noktadır.
B u rad a b u k ü lt, y a şa n a n ve k a y d e d ile n şe k liy le in sa n t e c
rübesinin bütü n ü île tam am lanan organik kom pleksitenin evrim sel
arka-planına karşıdır ki k en d isin d en m ü lh em tü m k urum larıyla
birlikte m ek an ik d ünya resm in in m aııiran e basitlik ve berraklığı
ciddi bir biçim d e degerlendirilebilsin. N esn el araştırm anın yeterin
ce rafine edilip daha ileriye taşınm ası halinde, şu an sadece kesik
k esik ö z n e l yollarla va ra b ile c eğ im iz b ir ço k şeyi v u z u h a k a v u ş
turacağı zannı, ince bir illüzyondur. “A nacığın karnındaki m akina”
ve “o n u çalıştıran a let”, G a lileo ’n in ve D esca rtes’ın tasvir etm e
çabasında oldukları dünyadan öznel, hatırlanan ya da tekrar edilem
olan fenom enleri tardederek akla yatkın bir hale getirdikleri açık
lam a türünün yalnızca m azur görülebilir kom ik bir karikatürüdür.
Onlar böyle yapm akla, sadece tecrübe edilip de hiçbir zam an tam
olarak gözlem len em ev en i reddettiler, çünkü g ö zlem in kendisi -
b u g ü n b iy o lo g ve fizik çilerin k eşfettik leri g ib i- g ö z le m le n e n in
tabiatını tahrif eder.
Bu sıkıntının çaresi bir insan tekidir ve çarenin açıklanm ası da
bir şaire bırakılm ıştır. Ö n em li B ir N o kta , (A C onsiderable S p e c k f da
R obert Frost, üzerinde yazdığı sayfada sürünen, o anda Frost’un
elindeki kalem i görür görm ez paniğe kapılan bir kitap kurdu ile
karşılaşmasını anlatır. Bu davranış Frost’ta, n oktanın canını bağış
lamak için yeterli hissi uyandırdı.
“B/r aklım var b enim ve
ta nırım A klı her surette. ”
Şairin gerçekte söylediği şudur ki ne güç ne de bilgi, kişinin in
saniyetini zayıflatm alı ne de yaşam ın diğer tüm form larıyla aktif in
sani ilişki hassasını yok etm elidir.
Bilim in ‘n esn el’ yöntem lerinin hayatın fen om en lerine dair kap
samlı ve tekil bir tasvir sunm aktan hâlâ ne kadar uzak olduklarını
bir ihtim al açıklığa kavuşturacak son bir örnek zikredeyim . Yarım
asır ö n cesin e kadar, bizden önceki her kültürün rüyalarla ilgilen
diği ve ne kadar tesirsiz olsa da onları yorum lam aya çalıştıkları ger
çeğine rağm en, rüyalar bilim sel açıdan m uteber kabul edilem ezler
di. Bu ö zn el fan tezi d ü n y a sın a n ü fu z etm ek için ilk sistem a tik
bilim sel teşebbüs, kendi rüyalarının inceleyen, hastalan tarafından
nakledilenleri dinleyen ve rüyadaki düşleri bilinen itki ve patolojik
tepkilerle ilişkilendirm eye çalışan Sigm und Freud tarafından yapıl
dı.
Elde edilen bilgi türünün aydınlatıcı olduğu görüldüyse de bu
bilgi kesin değildi ve onaylanm ası güçtü, çünkü farklı farklı rüya
yorum cuları, aynı düş ve konulara çoğu zaman farklı farklı değerler
isnat ediyorlardı. Bu yöntem e tepki olarak bir grup çağdaş bilim
adamı, beyinsel rahatsızlıkları teşhiste yararlı old u ğu görülen elekt
rik beyin dalgalarını kaydetm e m eto d u n u kullanarak uykudaki ö z
nel d urum ları g ö z hareketleri ve bir elektro an sefalografta kay
dedilen dalgalarla ilişkilendirm eye çabaladılar.
Bu bulgular, nesnel kam u bilgisini teşkil ederler. Bundan ötürü
araştırm acılar, kendi so n u çla r ın ı bir rü yan ın lafzi (v erb a l) a n
latım ından çok daha sahih kabul ederler. Fakat bu şekilde toplanan
verilerden, rüyanın içeriği hakkında doğrudan doğruya aydınlatıcı
bir b ilg iy e sa h ip o lm a u m u d u te m e ls iz bir u m u ttu r v e ren k
d u y u su n a , o n u n titreşim ler in i saym ak la varm ak kadar ih tim a l
dışıdır. Renkleri tek tek, öznel olarak teşhis edebilen bazı kişiler a n
cak, tecrübe edilen rengi, adı ve dalga uzunluğuyla ilişkilendirebilir.
Aynı d urum rüyalar için de geçerlidir. Rüyanın içeriği, bir grafik
ten doğru bir şekilde okunabilinse dahi, araştırmacı yine de, k en
d isin in ‘n esn el’ ok u m asın ın doğru o lu p o lm ad ığın ı anlam ak için
rüyayı görenin tasdik edici şahitliğine dayanm ak zorundadır ve bu
anlaşılm ası güç öznel doğrulam a olm aksızın -ki b u doğrulam anın
kendisi dogrulanam az!- araştırm acının iddiaları, tü m d en değersiz
değillerse-de, şüphelidirler.
Bir test olan bu yön tem i, şu an, yeni dünya resm inin teknolojik
sonuçlarını ortaya çıkarm ada uyguluyorum . Ç ünkü eksik b oyu tlu
m ekanik m od eld e öznellige-subjektiviteye karşı önyargının gerçek
te nasıl kendi kendini hezim ete uğrattığını gösterm ektedir, şu hal
de, m akinalara ve m ekanik insanlara yer sağlam ak için m ahsus inşa
edilen bir dünyanın, organik gerçekliklere ve insani ihtiyaçlara kar
şı gün geçtikçe d üşm an kesildiğinden şüphe edebilir miyiz? D aha
organik ideolojilerin bir çerçeve olm adan tek taraflı tek n olojin in
insanı kendi biyolojik potansiyellerinden kopardığını ve onu hem
g e ç m iş h em de gelecek tarihsel b en lerin d en y a b a n cıla ştırd ığ ın ı
görebilm ek çok güçtür.
N e var ki m ertçe bir hakikati teslim etm ek gerekir. O rganik
k om pleksiteden ayrı olarak tesis edilm iş analitik d ü şü n m e alışkan
lığının, sadece bilim e değil fakat tekniğe de sınırsız yararlan vardı.
Ç ünkü organik olandan kurtuluş, etkili m akinalar yaratm anın ilk
adım ıydı. K om pleks bir nesneyi öğelerine ayırmak, bu öğeleri nis-
beten daha basit bir m akinada tekrar birleştirm eyi m üm kün kıldı
ve fiziksel bileşenleri kendi genel so m u t tezah ü rlerin d en ayırm a
alışkanlığı, icadı oldukça kolaylaştırdı.
Bir uçak yaratmak için baştaki ham çabalar başarısızdı çünkü,
uçuş için fiziksel şartlar sarkan kanatlara ilişkilendirilm işti. Şu an
hâlâ P aris’teki C on servatoire d es A rts et M etiers’de asılı duran
A ad er’in bü yük ö lçek li uçak m o d e li, harek et ed eb ilir kanatlara
sahip olm asın ın yanısıra, kanatları ve pervaneleri de kuş tüyüne
benzer bir şekle sahiplerdi. Tabii ki hiçbir zam an uçm adı. Benzer
şekillerde, ilk robotlar gerçekte bu yarı-insan şeklindelerdiyse de
k o lla n ve bacaklarıyla bir in sa n tek i m o d e lin d e ola n etk ili bir
o to m a to n yapılam adı.
A naliz, ayrıştırma ve indirgem e, kom pleks teknik yapılar yarat
maya doğru atılan ilk adım lardı. Fiziksel dünyanın m u h telif y ö n
lerini tanım landıkları şekilde birarada tutan m ekanik dünya resmi
o lm a sayd ı, parçaları an lam lı sa h te-m a k in a la ra çeviren o rg a n iz
malar olm asaydı, son üç asrı şekillendirm iş m ekanik k ontrol için
sarfedilen tüm gayretler boşa çıkardı.
D escartes’ın felsefesindeki belki de en köklü hata, “iki kültür”
a y ırım ın ı kabul etm e siy d i. D ış ta b ia tın tü m fe n o m e n le r in i in
celem ek için kuşandıysa da aynı y ö n tem i insanın özel yaşam ında
uygulam adı -ki o zam an bu yö n tem in ham lığı belli olurdu- fakat
H ristiyan K ilisesi’nin b u alandaki tekelini karşı çıkılm az ve nihai
olarak telakki etti, in sa n ru h u n u tü m ü y le ‘teo lo jin in kolları’na
bırakm asıyla D escartes, özel, tekil, tekrar edilebilir olm ayan (n o n -
repeatable), kişisel olayları ihtiva eden, geçm iş ve gelecek, tarih ve
biyografi dünyasını birleştiren tabiatın her parçasına yekpare yak
laşm a im kânına sırtını döndü.
Bu, evrensel olarak uygulanabilir entegre bir d ü şünce sistem i
için ö ld ü rü cü bir h andik ap tı. Zira b u handikap, o rto d o k s b ilim
a d am ın ın zih n in i, h en ü z b ilim in halihazırdaki çerçevesinde izah
ed ilem eyen her türlü m ü phem fe n o m e n e -psikolojik fen om en ler
g ib i- karşı o to m a tik olarak k a p a m a sın a seb eb iy et v erm ek ted ir.
Bilim sel m etot, her türlü deneysel gerçeği daha ileri bir incelem e ve
dü zeltm eye açık bıraktı. Bilim , özel ve özn el tecrübeye hiçbir geçit
tanım adığından, bu tecrübenin ya ö n em in i ya da varlığını inkar et
m ek m ecburiyetindeydi.
O n yed in ci yüzyıl k ültürün ü b ilen bir kişi, G alileo’dan N e\v-
to n ’a kadar bu yüzyılın m ü m essil d ü şü n ü rlerin in dinin eg em en
liğine tüm üyle son verm e ve bu din in som utlaştığı geleneksel ilgi ve
tecrü b eleri bir kenara atm a iste k siz liğ in e şaşırm am alıd ır. Fakat
asırlar sonra dahi, Kilise eski dogm atik düşüncesini kaybettiğinde,
Freud gibi adamlar rüyalardaki, fantezilerdeki ve bilinçaltı tasarım
ların d aki ö zn ellik -su b jek tiv ite teza h ü rlerin i m eto d ik bir tarzda
araştırm aya k o y u ld u ğ u n d a , b ilim e ğ itim i g ö rm ü ş k işiler, kendi
rutinlerinden hisleri, duyguları ve değerlendirm eleri tardetm ekle
iftihar ettiler. ‘Soğuk’ ve ‘tarafsız’, b ilim sel kişiliğin övgü sözcükleri
durum undadırlar.
F reu d d a h i, su y ü z ü n e ç ık a r d ığ ı b il in ç a l t ı ş e y t a n la r ın a
(d em o n s) ve canavarlarına itibar edilebilirlik süsü verm ek için katı
bilim sel ‘m ateryalizm ’e vurguda b u lu n m a zoru n lu lu ğu n u hissetti.
Buna karşılık Lord Russell, bilim sel prosedürün talep ettiği katı ö z
verileri resm ettikten sonra, bir ıslah edici olarak, “kendilerinin kül
tür ve güzellik m irası” ile birlikte m istiği, aşığı ve şairi takdim etm e
lü zu m u n u gördü. O nyedinci yüzyılda idrak edildiği şekliyle bilim ,
in sa n ın k en d isi d a h il olm ak ü zere ta b ia tın tü m fe n o m e n le r in i
kuşatabilm iş olsaydı, ne teolog, m istik, aşık ve şair en başta böyle
kati bir şekilde sürülürlerdi ne de H erbert Spencer’ın yanında bir
çok kişinin ifade ettiği gibi daha evrensel ve ih tim am lı sürdürül
m esi halinde bilim in eninde son u n d a onları bertaraf edeceğini söy
lem ek m üm kün görünürdü.
D o la y ısıy la , D esc a r te s’ın b ilim se l y ö n te m id d ia la rı, gerçek
m ânâsında oldukça m ütevaziydiler (ılım lıydılar); zira bu m etod ev
renin her veçhesini anlam ak için bir anahtar sunsaydı, kendisine ait
yolda ahlâkî değerler ve dini gayelerin bütün alanını kuşatabilir, bir
yandan aklı, yan lış yerdeki a n im izm iy le ve o ld u k ç a dikkatli bir
b içim d e asırlar b o yu n ca m um yalan ıp , tabuta konan en va-i çeşit
can çekişen yanlışlıklarıyla disiplinsiz ve düzensiz öznellikten kur
tarırken, tan ım lan m ış ve kısm en so m u tla n m ış her türlü doğruyu
form üle edebilir ve ondan faydalanabilirdi.
K ilise’nin ö zn el yaşam tekelini kabul etm ek, ya da bu yaşam ı
karışık büyü ve avami hurafelerle teslim etm ek, insan tecrübesinin
in celen m esin e ve hakikat arayışına sınırlar getirm ekti. Özel yaşam,
ilelebed, azizlerin, çingenelerin, lordların, dilencilerin, sanatçıların
ve m ecn u n ların cen giz k an un u tesis ettikleri ve insan enerjisini
son su z bir çılgın ve dayanıksız yapılar dizisini inşa etm ek için ziyan
ettikleri ıssız bir ada olarak kalam azdı. Ö znel yaşam ın gerçeklik
lerine sırtını d önm ekle D escartes, insan tecrübesinin her veçhesine
hakkaniyetle davranacak tekil bir dünya resmi yaratma -ki ‘insanın
bir sonraki gelişim i, için vazgeçilm ez bir ö n k oşuldur.- im kânını
bir tarafa attı.
5
Makina biçimciliğin başarısızlığı
H tem inde son bulur ve bu, m ekanik dünya resm ini de içine
alır. G erçekten de bu eğitim sistem inin ilk ve belki de en
açık ifadesi, D escartes ve H o b b es’un risalelerine kılavuzluk etm iş
tir. Moravyalı öğretm en ve teo lo g John A m os C o m en iu s’un B ü yü k
Ö ğ r e tic i ( T h e G r e a t D id a c ti c ) a d lı e s e r in e gönderm ede
bulunacağım . Bir filo zo f olarak C om en iu s, en genel hatlarıyla ö ğ
re tim t e o r is in i d ü z e n in z o r u n lu lu ğ u ü z e r in e te s is e tti, fakat
tam am ıyla da yeni m ekanik m od ellerin tesiri altındaydı. “R uhun,
sa a tin iş le y iş in e b e n z e r h a r e k e tle r i” ile ilg ili ta sv ir in e d ik k at
buyurun. “En ön em li çark iradedir; sıkletler ise iradeyi şu ya da bu
yön e m eylettiren arzu ve isteklerdir. Rakkas çarkını hareket ettiren
ak ıld ır ki n e y in p e şin e n ered e, n e kadar g id ile b ile c e ğ in i ya da
kaçılabileceğini ölçer ve belirler.”
Bu id eolojik tem elle, C o m e n iu s’un eğitim e ilişkin tü m telak
kisinin kitle üretim in in gerekliliklerine dayanıyor olm ası şaşırtıcı
değildir. Eğitimi fakirleri de dahil edecek seviyeye kadar ucuzlatm a
çabasında, tasarrufa m ahirane bir zam an d ü zen lem esiyle katkıda
b u lu n m a y a ça lıştı. İn g iltere’d e L ancaster ve B ell’d en ço k ö n c e
C om enius, giderleri azaltma aracı olarak öğretim de belletm en sis
tem in i icat etti. “İddiam şudur ki” diyordu, “b u, bir öğretm enin bir
anda yüzlerce talebeyi eğitm esini m ü m k ü n kılm asının yanısıra, ay
nı zam anda hayati bir zorunlu lu k arz etm ektedir.” C om en iu s, ger
çekte m ekanik tarzda program lan m ış eğitim in m u cid i değilse de
m ü jd e c isid ir ; h içb ir şey, O n u , b u g ü n o n u n y ö n te m in i ileriy e
taşım ak için gerekli elektronik ve m ekanik teçhizatı devreye sokan
kişilerden ayırm az. O nun ayrıca, gündelik sekiz, haftalık kırksekiz
saatlik çalışm ayı yeterli gördüğü size şaşırtıcı gelecek mi?
Başka bir yerde C om enius, “ uygun yön tem i bulm aya muvaffak
o ld u ğ u m u z d a ,” d iy o r “is te n e n sa y ıd a ö ğ r e n c iy i e ğ itm e k , m a t
baanın yardım ıyla en d ü zgü n yazıyla gün d elik bin sayfayı kağıda
dökm ekten daha zor olm ayacaktır.” B unun hem en akabinde ilgili
d iğer cü m le ise şöyle: “E ğitim in b e n im p lan ım a göre sü rd ü rü l
d ü ğ ü n ü g ö rm ek , o to m a tik b ir m a k in a v a b ak m ak kadar zevk li
olacaktır ve işleyiş, başarısızlıktan, ustaca y a p ılm ış m ekanik ter
tibatlar kadar uzak olacaktır.” M uhakkak! C o m en iu s’un onyedinci
yüzyılda form üle ettiğini, Gradgrind ve M ’C hoakum child hantal ve
yaban bir şekilde o n d o k u zu n c u yüzyılda sürdüreceklerdi. Bunu
d a , k e n d i o to m a tiz m le r in in b ü y ü s ü n e e ş it d e r e c e d e k a p ılm ış
ç a ğ ım ız ın d ah a se v im li g ü v e r c in şa rtla n d ır ıcıla r ı v e p ro g ra m -
lam acıları takip edecekti.
A n s ik lo p e d is i J .H .A ls te d v e d a h a s o n r a J o h n L o ck e g ib i
C o m en iu s’a göre de insan aklı b o ş bir sayfaydı. E ğitim in am acı, bu
sayfaya arzulanan şekli basm aktı. M atbaa imajı burada karşım ıza
tekrar çıkm aktadır. M u cid ve fizik b ilim ci gibi yeni eğ itm en de,
m ü k em m el m ekanik düzene ulaşm aya çabaladı, fakat hayatın ken-
diligindenliklerini ve yaşam la birlikte devam eden tü m kavranmaz
ve program lanm az işlevleri dışta tuttu.
1633’te C o m en iu s, fizik ü zerin e, o n iki b ö lü m e ayrılm ış bir
risaleyi yayınladığı zam an, yaratılışın kabataslak bir an latım ı ile
başladı ve bir ilahiyatçı olm ası hasebiyle en yüce kategoriye, m elek
lere varıncaya kadar, fiziksel d ü zen d en bitkilerin, hayvanların ve
insanların d üzen ine doğru yükselen bir hiyerarşiyi takip etti. Fakat
B ü y ü k Ö ğ reticid e b unu tersine çevirdi ve (1) zam anla başladı il-
lüstrüsyonları (2) insan bedeni (3) bedeni y ön eten akıl üzerine, (4)
kral ya da im p arator (ü zerin e ) id iler ve daha sonra; (5 ) zek ice
tasarlanm ış makinalar aracılığıyla ağırlıkları hareket ettiren İsken
deriye Balıkçıları, (6) ağır silahların dehşeten giz işleyişi, (7) baskı
işlem i, (8) başka bir m ekanizm a örneği, tekerlekli araba, (9) m av
na, direk, d ü m en ve pusulaya sahip bir gem i ve (10) saat ile ilgili
bölüm ler vardı. Saat hem tem el, hem de zirveydi.
C o m e n iu s ’un ça lışm a sı, yen i en d ü str iy e l ve siyasal d o k u y u
üretm iş icatlar, m ekanik tecrübeler, tasn if edilm iş kurumlar ve tüm
bunların tem elini teşkil eden aşırı m ucizevi beklentiler arasındaki
geçişkenliği gözler ö n ü n e serer. A stronom ik nizam , m utlak siyasal
o t o r it e ve h a y a tv a ri o t o m a t iz m k o m b in a s y o n u n a fa z la sıy la
direnilem eyecegi görüldü. D olayısıyla, C o m en iu s’un en sonda saati
anlatırken, vecde dair kelim eler sayıklam ası bize çok da şaşırtıcı
gelm em elidir: “Bir m akinanın, ruhsuz, (can sız) bir şeyin, bövlesi
hayatvâri, daim i ve düzenli bir tarzda hareket edebilm esi gerçekten
de harikulade bir şey değil midir? Saatler icat ed ilm ezd en evvel,
b ö y le şe y le r in var o lm a sı a ğ a çla rın y ü r ü y e b ilm e le r i, ta şla rın
konuşabilm eleri kadar im kânsız zannedilm ez miydi?”
C o m en iu s’un duygusal bağlılığı tipikti ve bu bağlılık, daha so n
ra herhangi bir saatin ötesinde inanılm az yeteneklere sahip birçok
m akinanın icat edilm esinden sonra da d in m ed i. Bugün, aynı has
sasiyeti, hatta daha yüksek ve vecde dair tonlarda, sibernetik teoris-
y e n le r a ra sın d a b u la b ilir iz , b elk i d e b u n u n n e d e n i, d u y g u sa l
yaşam larından geriye kalan şeyin bugün, kendisiyle arta kalan ö z
lerini tanımladıkları Büyük B eyin’e kanalize ediliyor olm asıdır.
Şayet dakiklik, yani saatin işleyişindeki intizam , evvelce kral
ların lü tfü olarak a d d e d iliy o r d u y sa da, b u g ü n K raliyet M ü es-
sesesi’nin tü m ayrıcalıkları-hepsinden ö te, tebaasına kayıtsız şartsız
itaati em redebilm e yetkisi- artan bir b içim d e otom atonların ö zel
liği h alin e gelm işlerd ir. O to m a to n la r ın seri ihtiyaçlarını h em en
giderm ek m od ern in sanın tek görevi olurken, bu ihtiyaçlara har
cam ada b u lu n m aya devam etm ek ise yö n etici grupların im tiyazı
haline geldi. O n yedinci yüzyılın sonuyla birlikte, tarihsel ö zellik
leri, sah n e d ek oru ve gelen ek sel o y u n cu kadrosu b oşaltılan Batı
Uygarlığı sahnesi, yeni bir teknodram a, m egam akinanın restoras
y on u ve zaferi için hazırlandı.
TEKNOLOJİ OLARAK BİLİM
1
Yeniden onarım
Batı
B
u r a y a k a d a r o n a l t in c i y ü z y il d a n s o n r a
B
URADA, EVVELCE GOETHE’NIN ‘B üyücünün Çırağı’ (S or
cerer’s A pprentice) m asalında ortaya k onan o to m a sy o n u n
b ü yü k paradoksuyla karşılaşırız. M ed en iy etim iz, zeki bir
şekilde, hem endüstriyel ve akadem ik süpürgelerin hem de su ko
va la rın ın d aim a artan m iktarlard a ve d a im a artan bir hızla tek
başlarına çalışm alarını sağlayacak sihirli bir form ül buldu. Fakat bu
sürecin tem p osu n u değiştirm ek ya da, insani işlevlere ve amaçlara
h izm et etm eyi bıraktığı zam an o n u durdurm ak için gerekli olan
U sta B üyücünün efsununu kaybettik, oysa ki bu form ül (ileri g ö
rüşlülük ve geri beslem e) her organik süreçte açıkça yazılıdır.
S onuç olarak çırak gibi biz de, akıntıya kapılm aya başlam ışız.
N iyet, açık olm alıdır: Bir kişi, otom atik bir süreci durdurm a g ü cü
ne sahip değilse -yahut tersine çevirm e gü cü n e- bu süreci başlat
m am ası en iyisidir. O tom asyon u kontrol etm edeki başarısızlığım ız
dan dolayı gururum uzun kırılm am ası için bugün birçoğum uz, sü
recin am açlarım ıza tam anlam ıyla uyduğunu ve tek başına tüm ih
tiyaçlarım ızı karşıladığım ızı yalan yere iddia eder dururuz. D aha
keskin ifade edecek olursak, sürece m ani olan vasıflandırın insani
özellikleri bir tarafa atarız. Soyutlanabilir kısım ve fragmanlara dair
bilgim iz, sonsuz derecede rafine ve m ikroskobik hale geldikçe, par
çaları birbirleriyle ilişkilendirm e ve bunları rasyonel faaliyetler o d a
ğında toplam a kabiliyetim iz yok olm aya devam edecektir.
B ilginin en m ahdut alanında dahi, en insaflı bilginin başını s u
yun ü stü n de tutm ası güçtür. Süratli bir b içim d e işlenen b ilgin in
m ed-cezir dalgalarıyla boğuşm ak için bugün akademik dünya, to p
lu o to m asyon a doğru son adım ım atm ıştır: Son çare olarak daha
ileri ‘m ek an ik ’ etm en lere baş v u rm u ştu r. Fakat bunlar, koşulları
ağırlaştırdılar sadece. Ç ünkü bu am iller, yalnızca sonuçlarla ilgilen
m e am acındalar ve sebeplere g ö n d erm elerd e b u lu n m ayı d ü şü n
m ezler. B ilgin in kitle ü retim ü sleri sa d ece m ak alelerin ö zetleri
(abstracts) için yüz dergi yaratm ışlardır ve bugün tü m bu özetlerin
daha ileri bir özetinin yapılm ası planlanm aktadır. Bu kısm i ç ö z ü l
m en in son safhasında orijinal bilim sel ya da akadem ik bir m akale
den geriye kalacak tek şey, kuru bir gürültü ya da birisinin bir y er
lerde birşeyler yaptığım im a etm ek için çok çok bir başlık ve bir ta
rih olacaktır.
B ilginin otom atik kitle üretim ine dair bu program, her ne ka
dar b ilim de neşet ettiyse ve onyed in ci yüzyıl sınırlam alarının ö zelli
ğini taşıyoıduysa da, bilhassa A m erikan üniversitelerinde, bir tür
m evki sem bolü olarak beşeri bilim lerde de uygulandı. Fiziksel b i
lim ler ve beşeri b ilim ler arasındaki köklü çelişki ne olursa olsu n
b u g ü n y ö n tem olarak -C harles S n o w ’un m ü sad esiyle!- birdirler.
Farklı üretim hatlarındalarsa da aynı fabrikaya aittirler, ik isin in o r
tak eksikliğinin alam eti, kendi kontrol ed ilm ez otom asyon ların ın
so n u çla n üzerinde ciddi hiçbir endişe taşım am ış olmalarıdır.
Bir nesil önce bile, yüksek öğren im dahilinde serbest faaliyet ve
b ağım sız düşünm e için geniş bir alan vardı. Fakat bugün geniş aka
d em ik kurulularım ızın ekseriyeti, en az bir telefon sistem i kadar
otom atikleştirilm işlerdir: B ilim sel m akalelerin, icatların, p aten tle
rin, öğrencilerin, doktoraların, profesörlerin ve kam usallıgın kitle
üretim i gözle görülür bir hızda devam etm ektedir ve kendilerini, -
ne kadar abes olurlarsa olsunlar- güç sistem in in hedefleriyle tan ım
layanlar, terfi etm ek için, büyük araştırm a için, sistem le ‘beraber
hareket eden ’ kişilere tahsis edilen siyasal güç ve parasal mükafatlar
için sıradadırlar. E ğitim K urum una ortak serm aye akışı ve buna
m ukabil olarak araştırma yapmak için parasal teşviklerdeki yükse
liş, Birleşik D evletlerde Ü niversiteyi yeni güç sistem in in tam am
layıcı bir parçası haline getirm enin son adım ı olm u ştu r.
Bu esnada, geniş bir değerli bilgi m iktarı, belki daha büyük bir
miktardaki değersiz ve saçma şeylerle birlikte, dag gibi bir çerçöp
yığınına doğru sürülür. N iceliksel standartlar, d a im i değerlendirm e
ve seçiciliği teşvik edecek bir yön tem d en ve sindirim sistem inde o l
duğu gibi hem iştahı hem de beslenm eyi k ontrol edecek özüm seyici
süreçlerden yoksun oldukları için, bireysel yığının yüzeysel düzeni,
son ürünün yapısıyla denkleştirilir.
D üzenli ve akledilebilir bir dünya yaratm anın bir aracı olarak
bilginin otom asyon u n u n tüm üyle iflas etm esi yakındır ki üniversi
te öğren cilerinin cereyan eden isyanı ve tü m d en n ih ilizm e d önüş
tehdidi bu iflasın bir belirtisidir.
Lütfen b ilgin in otom asyonu n a dair b u olgusal tasviri, haylazca
bir hiciv şeklinde yorumlamayan; bu tasvir, bilim e, akadem isyenli
ğe ya da elek tron ik ve sib ernetik te k n o lo jin in b irço k başarısına
karşı bir saldırı olarak da d ü şü n ü lm em elid ir. B ilim lerin, tekniğin
teşvikiyle insan ruhuna bahşettiği canlandırıcı arayışları ve sınırsız
pratik faydaları ancak bir bunak küçüm seyebilir. Burada ifade etti
ğim şey, ‘otom asyon u n otom asy o n u ’nun sürdürüldüğü her alanda
-endüstride, savaş tekniklerinde old u ğu kadar fiziksel ve beşeri b i
lim lerd e- gözle görülür bir irrasyon ellik arzettiğid ir. Ve iddiam
odur ki bu, tam am ıyla otom atikleştirilm iş her sistem d e m ündem iç
bir kusurdur.
Bu ir ıa sy o n e lite , D erek P rice tarafın d an istih z a i bir şekilde
özetlendi; şöyle ki, sadece bilim sel verim liliğin şu anki hız oranıyla,
iki yüzyıl içinde gezengendeki her erkek, her kadın, her çocuk ve
her köpek için 'düzinelerce bilim adam ı türeyeceğini hesapladı. B e
reket ki, ekoloji, bu tür aşırı kalabalıklaşma ve stres ortam larında,
bilim sel verim lilik bu noktaya ulaşm adan nüfusun çoğunluğunun
telef olacağını söyler.
Fakat son u çlan önceden görm ek için bu sistem in son bulm asını
beklerneve gerek yoktur. T eorik sona yaklaşm azdan evvel, belirtiler
ayan beyan hale geldiler. Büyük halk ve üniversite kütüphaneleri,
şaşkın dürüm dalar. G elen kitaplara yer bulm ak bir sorun, kitap
ların, makalelerin ve periyodik dergilerin yıllık çıkışlarını katalogla
m ak başka bir sorun. Sonuçları ö lçü p tartm adan birçok kütüphane
yön eticisi, kitapları tüm üyle m uhafaza etm eyi terketm e ve için d e
kiler kısm ın ı bir an önce m ik rofilm lere ve bilgisayarlara aktarma
gibi vahim bir düşünce ile uğraşmakta.
“Bilgi taram a” (inform ation retrieving) hızlı olm asına rağmen
m aalesef, doğrudan kişisel bilgi yoklam ası ile keşfin yerini tutabile
cek gibi değildir. Böyle bir keşifte kişi, daha ö n ced en farkına vara
m adığı şeyleri bulur ve b unun la ilgili literatürü daha teferruatlıca
ta k ip ed er. Fakat k itaplar te r k e d ilm e se le r ve b u g ü n k ü ü retim
ora n ın ı sürdürseler dahi m ikrofilm lerin çoğalm ası, gerçekte esas
soru n u -nitelikle m ücadele soru n u - yalnızca büyütür ve gerçek ç ö
zü m ü geciktirir. Ç özüm ise, saf m ekanik üretim hatlarından başka
bir yerde aranmalıdır ve daha m utedil bir üretim e kılavuzluk ed e
cek insani seçiciliğin ve ahlâkî öç-d isip lin in yeniden ifade ed ilm ele
ri gerekm ektedir. Kendi kendim ize bazı sınırlam alar koym azsak,
kitapların aşırı-üretim i, kitle ceh aletin d en güçlükle ayırtedilebile-
cek bir entellektüel zayıflık ve tükeniş d u rum una yol açacaktır.
H er alanda bilgi miktarı, bireysel değerlendirm e ve ö zü m sem e
nin ü stü n d e bir noktaya ulaştığında, bu bilginin geniş bir kısm ı res
m i d a ğ ıtım acentalarıvla kanalize ed ilm elid ir. H er ne kadar, bir
dam lacık taze ve ortodoks olm ayan bilgi, basım yoluyla küçük bir
azınlık için filtre ed ileb iliyöısa da, m egam akinanın cari standart
larına uym ayan hiçbir şey daha ileriye aktaram ayacaktır. Bu, Bir
leşik D evletlerde V ietnam krizinin tırm anm ası esnasında çok ince
bir şekilde gösterildi. O zam an, televizyon, askeri zafer ariyan, res
m i politikayı benim seyen bir konuşm acıyla, m üzakere sürecine gir
m eyi uygun bulan başka bir konuşm acıya eşit bir süre veriyordu.
Fakat v a z ifeşin a s bir şek ild e, m eseley i A m erik an k u v v etlerin in
şartsız geri çekilm esi tarzında ortaya koyan kişileri, b en i m esela,
davet etm ekten kaçınıyordu.
Kadim ve çağdaş kontrol sistem inin her ikisi de, tem el olarak,
m erkezi bir şekilde organize edilm iş tek yönlü bir iletişim e dayanır
lar. Karşılıklı iletişim de, en cahil adam dahi karşılık verebilir ve s ö
zün dışında em rinde çeşitli bir çok araç -yüz ifadesi, bedenin d u
ruşu, hatta bedensel saldırı tehdidi- vardır. A nlık iletişim kanalları
daha da in celd ik çe, karşılık resm i olarak v erilm elid ir ve norm al
şartlar altında bu, karşılığın dışsal olarak kontrol edildiği anlam ına
gelir. Bu güçlüğün üstesinden ‘an k etlerle gelm e girişim i, kontrolü
elde tutm anın daha sinsi bir yoludur sadece. Aktarım tertibatı ne
kadar kom pleks olursa Güç Beşgeni’ne saldıran ya da m eydan o k u
yan her mesajı o kadar daha etkili biçim d e filtreden geçirir.
iletişim araçları üzerinde m utlak kontrol, m odern m egam aki-
nava önceki kaba (h am ) m odele nazaran büyük bir avantaj su n u
yor gibi gözükse de, m egam akinanın genişlem esi, m uhtem elen so
nuçta o n u n b ozu lm asın ı hızlandıracak, çünkü etkili bir perform ans
sergilem esi için gerekli bilgiden yoksun kalacaktır. Böyle bir bilgi
su n u ld u ğ u n d a d ahi, b u n u n kabul ed ilm esi, sistem in ken d isi tü
m üyle birbirine eklem lendikçe daha da köklü bir hale gelecektir.
Bugün artan kitle hareketleri, oturm a eylem leri ve ayaklanm a
lar, kendi yanlışlıklarını gizlem eye, hoşa gitm eyen mesajları reddet
m eye, ya da sistem in kendisine zarar veren bilginin aktarım ına set
çek m ey e em in m eg a m a k in a n ın o to m a tik ta h a k k ü m ü n ü kırm a
teşebbüsü olarak yorum lanabilirler, indirilen camlar, yakılan b in a
lar, kırılan kafalar, insani açıdan ö n em li mesajların hafızasız aracı
ya hakim olm alarını sağlama ve böylelikle en kaba form unda olsa
bile iki yön lü iletişim i ve karşılıklı ilişkiyi yen id en ikam e etm e vası
talarıdır.
O tom atik kontrol bir kez tesis edildikten sonra, kişi, o n u n tali
m atlarını red d ed em ez ya da yenilerini d ercedem ez, çünkü makina,
teorik olarak kim seye kendi m ükem m el standartlarından sapm ası
na izin verem ez. V e bu, bizi bir anda her otom atik leşen sistem deki
en köklü kusura götürür: Pürüzsüz işlem esi için bu eksik-boyutlu
sistem , k endisinin sürekli gelişmesi ve işlem esi için gerekli vasıflara
sahip eşit d erecede eksik boyutlu insanlara m u h taçtır. B öylesine
k oşu llanm ış beyinler, başka alternatifler hayal etm ekten uzaktırlar.
O to m a sy o n u tercih etm ekle her türlü özn el tepkiyi hor görm eye,
insan özerkliğini -ya da sistem in tu h af sınırlam alarını gerçekten ka
bul etm eyen her türlü organik sü reci-silip sü p ü rm ey e m a h k u m
durlar.
Burada otom asyondan m ülhem başka bir güçlükle karşılaşırız.
E ğitim k u ru m larım ızın m ekanik faaliyetleri n ü k leer reaktörlere,
bilgisayarlara, televizyonlara, kayıt cihazlarına, ö ğ ren im m ek an iz
m a la r ın a , ‘e v e t-y a d a - h ayır’ c ev a p k a ğ ıtla r ın a y a p ıla n y ü k lü
yatırım larla birlikte genişledikçe, in san ın taham m ülü belirgin bir
d ereced e azalır. O to m a sy o n u n tam k om u taya sah ip o ld u ğ u her
alanda yaptığı şey, o zam ana kadar insanlar ve çevreleri arasında
v a r o lm u ş a lış -v e r iş i zo rla ştır m a k h a tta b ir ço k d u r u m d a z o r
laştırm aktır. Zira b en-bilgisi için, top lu m sal yardım laşm a için ve
ahlâkî değerlendirm e ve ıslah için old u k ça gerekli olan sürekli diya
logu n , otom atik leşm iş bir düzende yeri yoktur.
E y y ü b ’ün y a şa m ı ters g ittiğ in d e , en a z ın d a n m u h a y y ile d e
T anrı’ya karşı durup on un usulünü tenkit edebiliyordu. Fakat o to
m atikleşm iş bir ek on om id e kişiliğin bastırılm ası o kadar eksiksizdir
ki büyük organizasyonlarım ızın m eşhur kişilikleri bile, bu ek o n o
m in in hed efleri d eğiştirm ed e bir d osya yazıcısı kadar acizdirler:
Em irleri veren sistem in k en d isid ir. Kendi şa h sın d a , pren sip lere
karşı duran b irin e gelince, o to m a tik ajanlarım ız Franz Kafka'nın
doğru çıkan kehanetvari kabusunda, D ava' da, resm ettiği otoriteler
kadar gizem li ve şaşırtıcı bir b içim d e erişilm ezdirler. Şu halde, o to
m asyon için uygun bir isim şu olabilir: Kendi kendini cezalandıran
aczivet. Bu, ‘m utlak kontrol’ ün diğer yüzüdür
T ek n isyen lerim iz, canlı organizm aların ö zellik lerin in ço ğ u n u
üzerine alacak m akinalar ve o to m a tik sistem ler tasarlarken, m o
dern insan, bu şem aya uyum sağlamak için, bu m akinanın sınırla
malarını kabul etm esi gerektiğini ve M ekanik D ünya R esm i’n in ka
bul etm ediği ve m akina-sürecinin kaçınılm az olarak sahip olm adığı
niteliksel ve ö zn el özellikler hakkında soru sorm am ası gerektiğini
görür.
O ldukça ciddi olarak ispat edilen şey şu ki o to m a sy o n sistem i
daha da eklem lendikçe ve b u n u n la bağlantılı olarak kendi kendine
yeten ve kendi kendini ihata ed en bir durum a geldikçe kim senin
sürece m üdahale etm esi, sürecin gidişatını değiştirm esi, yö n ü n ü ta
yin etm esi, genişlem esi, sınırlandırm ası yahut hedefini tekrar y ö n
lendirm esi daha da az m üm k ü n hale geldi. Satranç oynayan kişisel
bilgisayarların gösterdiği gibi parçalar esnek olabilirler. Fakat daha
geniş durum daki otom asyon , doğrudan doğruya k en d isin in n ice
likse] başarılarından neşet eden niteliksel bir kusura sahiptir: O la
nağı arttırır fakat olasılığı azaltır. Bir m otorlu aracın üretim h a tu n
daki delgi aleti gibi, otom atik bir sistem in ferdi bir bileşeni, çeşitli
likle ilgilenm esi için program lanabilse de, sistem in kendisi sabit ve
katıdır. O kadar ki bir zorlam a nevrozunun in ce bir m ekanik m o
deli gibidir, hatta belki de aynı kaynaktan -tedirginlik ve gü ven siz
lik- neşet eder.
7
Zorlamalar ve baskılar
T O M A SY O N U N T Ü M İNJPLİKASYONLARINI a n la m a
şerefi, çağdaş bir bilim adam ı ya da teknisyene değil, fakat
V ictoryen hicivci Sam uel Butler’e aittir - “G ulliver'in M a
c e r a la r ın d a kendisinin Laputa tasvirinde g ü n ü m ü z to p lu m u n u n
birçok absürd lükleıini ve apaçık saçm alıklarını tahm in etm iş Jo-
nethan Svvift’in gerçek bir halefi.
B utler’in Yeni Z elanda, C hristch u rch ’deki The Press’e yazdığı
orijinal m ek tu p l8 6 3 ’te yayınlandı ve sonraları N o tla rın d a yer aldı.
Z am anını D arw in’in son çalışm ası, Türlerin K ökeni Ü zerine (O n
tlıe O rigin o f Species) üzerinde d ü şünm ekle geçiren -bugün d o k to
rasının başında h içk im sen in cüret edem eyeceği bir b içim d e daha
ileri son u çlar çıkarm aya kalkışan g en ç bir k oyun çob an ı olarak
Butler, toplum da faal, bir şekilde iş başında olan güçleri, m uhtem el
geleceklerine kadar hassas bir biçim d e inceledi. Butler, Darwin te
orisinin doğru olm ası halinde, bun u n keyfi bir şekilde insanın fi
ziksel evrim inde birdenbire duram ayacağını ya da bu sürecin b u
gü n ta m am lan d ığı h ü k m ü n e varılam ayacağın ı açıkça g ören ilk
kişiydi. Birçok çağdaşı gibi o da in an ıyord u ki “b u günkü neslin ,
gü n d elik olarak her türlü tertibatta vuku bulan hayranlık verici
ilerlem elerden daha adilce gurur duyduğu çok az şey vardır." Fakat
kendisini sorm aktan alam adı, “...bu güçlü akım ın son u (h edefi) ne
olacaktır?” Cevabı şu şekildeydi: M adem ki nebat krallığı m in eral
lerden gelişm iş ve hayvanat, nebatatı takip etm iştir, o halde şim di,
“bu son birkaç yüzyıl içinde, tüm üyle yeni bir krallık, neşet etm iştir
ki b u n u n hakkında şim d iye kadar g ö reb ild iğ im iz tek şey birgün
ırkın tufan öncesi prototipleri olarak düşünülecek hususlardır.” -
yani m ekanik krallık. M akinaların fiziksel organ izasyon u n u n gü
zelliğini ve hassaslığını günd elik olarak arttırmak suretiyle, insan
kendi varislerini yaratıyordu, “onlara daha büyük bir güç veriyor
ve tü m dahiyane tertibat türlerine, onlar için insan ırkı için zeka
neyse o olacak bu kendi kendini düzenleyici ve kendi kendine hare
ket edici gücü a ızed iyor. Çağlar sonrasında, k endim izi, aşağı ırk
olarak göreceğiz.”
Yaşam ın bu şekilde m ekanik organizasyonlara devredilm esi, in
sanın en ciddi zorluğunu bertaraf edecekti: Kendi kendini k on tro
lün ahlâki niteliği bakım ından m akinalar o kadar üstün durum da
olacaklardır ki insan “onlara en iyi ve en erdem li insanın hedeflem e
cü retini gösterm ediği her şeyin kem al zirvesi gözüyle bakacaktır.
H içbir ihtiras, hiçbir kıskançlık, hiçbir tam ah, hiçbir kirli arzu, bu
m u h teşem yaratıkların berrak kudretini rahatsız etm eyecektir. G ü
nahın, utancın ve azabın onlarda yeri olm ayacaktır. ‘D uygu’ ister
lerse işleri ve ilgileri onların hiçbir şey istem ediklerini görm ek olan
sabırlı kölelerce kendilerine m ukayyet olunacaktır.” Butler, N o r
bert VVeiner’den de ö n ce, en azından uzak bir beklenti olarak bir
m akinanın başka bir m akinayı doğurabileceğini kabul etti.
“M akinalar”diyord u B utler, “g ü n d en gü n e b izim ü zerim izd e
zem in kazanıyorlar, günden güne onlara daha fazla tabi oluyoruz;
onlara birer köle gibi m eyleden insanların sayısı arttı; daha fazla in
san, tüm yaşam enerjsini m ekanik yaşam ın gelişim in e adıyor. S o
nuç, basit olarak bir zaman sorunudur, fakat bu zam an, makinalar
d ünya üzerinde gerçek üstünlüğü ele geçirdiklerinde ve dünyanın
sakinleri gerçek bir felsefi zihniyete sahip hiç kim senin bir an olsun
sorgulayam adıgı kişiler olduklarında gelecektir.”
Bugünkü çağda bilfiil m eydana gelen şeyleri tam ıtam ına ö n c e
den gören Butler, abes bir çare ileri sürerek kendi m antığına karşı
hareket etti. “D erhal (makinalara) karşı ölü m ü n e savaş ilan ed ilm e
lid ir.... gelin insan ırkının asıl d u ru m u n a geri d ö n elim . Eger in
sanın halihazırdaki konum uyla b u n u n m üm kün olm adığı ileri sü
rülecek olursa, bu , hem en, ziyanın zaten yap ıld ığın ı, hizm etkâr
lığ ım ızın sam im ice başladığını, im h a etm esi g ü cü m ü zü aşan bir
insan ırkı yetiştirdiğim izi ve yanlızca köleleşm ekle kalm ayıp esare
tim izde m utlak bir uysallık içinde b u lu n d u ğu m u zu ispatlar.”
Butler, kendi sezgilerinden korkm uş gibi gözüküyor: O kadar ki
top lu o tom asyon u n savunucularını birleştirm ek suretiyle alelacele
güvenlik peşine düştü. Avnı gazeteye yazdığı ikinci m ektupta B ut
ler, olayı, en ilkel ‘el-baltasf ndan en organize otom atik makinaya
kadar tüm teknik gelişm eye teşm il etti. M akinanın insanın organik
özellik lerin in bir genişlem esi, bed en sel istidatlarının daha bir ge
lişm işi old uğu na, m akinanın bu istidatları genişletip yeni nitelikler
eklediğine -m üzik aletlerinin insan sesinin m en zilin i ve niteliğinin
g en işlettik leri g ib i- işaret etti. M akinalar uysal köleler oldukları
m ü d d etçe, kişinin parmaklan kadar m asum ve yararlıdırlar.
Fakat, m akinayı insanın yeteneklerini genişletm ek için kullan
m akla o n u in san ın işlevleri daraltm ak, bertaraf etm ek ya da d e
ğiştirm ek için kullanm ak arasında bir fark vardır. İlkinde insan,
otoriteyi kendi adına kullanır; İkincisinde, m akina idareyi eline alır
ve insan bir fazlalık haline gelir. Bu, B utler’in bir m akina katliamını
tek lif ettiği zam an anlamsızca kaçındığı problem e geri getirdi: in
san k ontrolünü kendi yaratıkları üzerinde yen id en ikam e etm ek ve
sağlam laştırm ak için ne tür değişikliklerin zoru n lu olduğu sorunu.
Butler, kendisinin karmakarışık hicvi ‘Ere\vhon’da bu problem e
d ö n d ü ğ ü n d e, m izahsal bir uzlaşm aya sığ ın d ı. Keyfi bir tarih ten
sonra icat edilen m akinaların imhası ve gelecek tü m icat girişim le
rinin ağır bir şekilde cezalandırılm ası şartıyla geleneksel m akina-
lar n birtakım tem el teçhizatına izin veriyordu. Bu, gerçek prob-
leı den -bir d eğerlendirm e, seçm e ve kontrol y ö n tem i tesis etm e
soı ın u n d a n - kaypakça bir kaçıştı. Yine de B utler’in anlayışı, in
sanın bugün bilfiil karşı karşıya bulunduğu güçlüklere dair birçok
çağdaşım ızdan daha tam bir kavrayış sergiledi, çünkü gerek bilim
gerekse teknikteki ‘ileri’ düşüncenin geniş bir kısm ı, bugün, bu sü
recin b ilin m ez bir şekilde devam etm esi halinde insanın yaşam ın
dan geriye ne kalacağını düşünm eksizin m akinaya daha fazla insani
bileşenler yüklem eye yöneliktir.
Bu teknolojik ob sesyonu görm ek, toplu m ekanizasyonun in sa
na değil, fakat E rsatz sevgi objelerine d ön ü şen ve en kısa zam anda
feti: olm aktan ilah olm aya geçecek olan m akinaya yaradığına işaret
etm ek B utler’in faziletiydi. Butler, m ekanizasvon program ının in
sanı daha güçlü ve zeki yapm aya değil fakat o n u tü m d en lü zu m su z
-ın ak in an ın ihtiyaçlarına uyum sağlam ası için en gin organik p o
tan siyelleri izale ed ilecek bir m akina ak sesu arı- k ılm aya h izm et
edeceğini gördü.
Butler, bu çıkm az sokağın sonundaki b oş duvarı ö n ced en g ö r
dü. “Â detlerin gü cü m üth iştir, değişim ö y lesin e ted ricen g erçek
leşecektir ki k end isin e bağlı olan her ne ise hiçbir zam an kabaca
şoka sokulm ayacaktır. Esaretim iz, sessizce ve h issed ilm ey en yak
laşmalarla bizden çalacaktır. N e ki insan ve m akinalar arasında ara
larında, bir çarpışm aya yol açacak kadar katı bir istek çatışm ası h iç
bir za m an o lm a y a ca k tır.” B utler, daha son rak i fa n tezisi ‘E rew -
h o n ’nun, bir başka pasajında daha sağlam gözlem lerde b u lu n u yor
du. “ İnsanın zihinsel ya da fiziksel güçlerinde, m akinalar için saklı
tu tu ld u ğu görülen çok daha büyük gelişm eyi d engeleyecek m ü te
kabil herhangi bir ilerlem eyi hesaplayanlayız. Bazıları, insanın ahlâ
kî etk isin in onları y ö n etm ey e yeteceğini söyleyebilirler; fakat bir
m akinanın ahlâki duyarlılığına bel bağlam anın güvenilir olacağını
hiç zannetm iyorum .”
Bu pasaj hicivci örgüsünden çıkarıldığında, bugün karşı karşıya
old u ğu m u z olayların, kuram ların ve ruh halinin tahm ini b ak ım ın
dan bundan daha gerçekçi bir tasvir olabilir mi? Fakat ne fizik k i
taplarında, ne de tek n o lo jik gelec ek le ilgili m od a h a lin e g elm iş
standart tahm inlerde bu ihtim allere rastlanır. Zira Butler, d ö n e m i
n in akla yatkın , e lle tu tu lu r icat ve k eşifleriy le ilg ile n m iy o r d u
yalnızca daha derin ve evrensel bir değişim in olasılığına ö n em veri
yordu: İnsan organizm asını, on u yaşam taklitçisi k ollektif bir m aki-
na olarak yeniden tesis etm ek için uzuvlarına ayıracak bir değişim .
VIII
‘BİLİM KURGU’ OLARAK İLERLEME
1
ilerlemenin çarkları
Y
ENİ İLERLEME KAVRAMI, daha sonraki evrim kavramı da
dahil ki gerçeklikten yoksundu; fakat her iki gerçeklik de,
hem en h em en kendiliğinden ortaya çıktıklarından, m aalesef
avam i dü şüncede sıkça biribirleriyle karıştırıldılar. Evrim, organik
yaşam ın bizzat m erkezi gerçeğine odaklanm ıştır. Bu evrim ci pers
p ek tifte, k ü tle, enerji ve hareket, yaşam ın so y u t alt yap ısın d an
başka bir şeyi açıklamazlar. Tek bir y ö n d e y o k u ş aşağı inen ‘fiziksel’
e n er jilerin a k sin e, organ ik a k tiv ite le r ç ift-k u tu p lu d u r la r , hem
p o zitif hem de negatif, hem aktif hem pasiftirler. Kurarlar ve yıkar
lar, biriktirirler ve seçerler, kısacası büyürler, ürerler ve ölürler.
P o zitif süreçler (karşı-entropi ya da b ü yü m e) üstün geldiklerinde,
çok küçük ve geçici bir marjda olsa da hayat gelişir.
“ Spiral (sarm al) form d a yukarıya d oğru sü rü n erek so lu ca n ”
E m erson’un veciz m etaforunda, “bir insan olabilir”. Yaratık, ken
d isin in b ü yü m e hızını arttırıp sadece daha büyük bir solucan o l
m akla ya da daha fazla sayıda solu can peyda etm ekle ‘ilerlem ez’.
Y a şa m aya ve ü r e m e y e d evam e d e n s a y ısız o r g a n iz m a iç in d e,
‘k o n u m u n u k a y b etm em e’ g erç e k te , bir tür o larak bu o r g a n iz
maların başarısını oluşturur, gerçi yalnızca varlıklarını sürdürm ek
de, çevreyi başka türlerin gelişm esine yardım edecek kadar -kanım -
ca aşağı olan planktonun, balina sperm ini desteklem esi gibi- zen-
ginleştirebilirler.
O rganik evrim , şu ana kadar İncelenenler arasında yalnızca bir
rotad a sa b itçe ilerleyen bir d eğ işim ile so n u çla n d ı: M em elilerin
sinir sistem in in gelişim ind e. Böbrekler ve ciğerler on m ilyonlarca
yıl ö n ce ortaya çıkarlarken sinir sistem i m untazam an mufassal ve
yeterli hale geldi ve insanda, son beş yüz bin yıl boyunca olağanüs
tü bir gelişm e geçirdi. Bu sinir sistem i ve o n u n zihinsel esaslarının -
işaret ve se m b o lle r in - şe k illen d ir d iğ i ü rü n ler sa y esin d e in san ,
olan aklar b ak ım ın d an diğer tü m yaratıklardan so n su z derecede
daha zen gin bir dünyada yaşam aktadır. İlerlem e fikri, yalnızca in
san aklında ciddi bir m uhtevaya sahiptir- ya da daha iyi bir gelecek
beklentisi sunar.
Fakat bu tekil, evrim ci gelişm eyle ilgili göze çarpan bir gerçeğe
dikkat edilm elidir. Bu gelişim , doğal seleksiyonu kültürel bir selek-
siyon la tam am lam ıştır ki bu ikinci selek siyon insan ın kendi ç ev
resini ve yaşam tarzını d eğiştirm ek le kalm adı sadece, fakat aynı
zam an d a, m atem atik sel soyu tlam alar gibi yen i p otan siyelleri de
b e r a b e r in d e g e tir d i. S e m b o lle r in ic a d ın a kadar, el ile iş le tm e
(m a n ip u lasyon ) ve elle çalışm a yoluyla elde edilen teknolojik iler
lem e, b u tem el d ö n ü şü m e ancak küçük bir rol oynadı.
Ancak son asırda biraraya getirilm iş bu hikâye, ilerlem eye dair
tü m telakkiyi değiştirir, çünkü insan türü içinde aklı şekillendiren
evrim ci gelişm eleri, kültürü ve zu hur ed en kişiliği, ond ok u zu n cu
yüzyıl d oktrinlerin i renklendiren alet, silah ve kapkacak sahasın
daki saf m addi ilerlem elerden ayırm aktadır.
Fakat evrim , bir yandan ara sıra vaki olan sıçramaları ve yaratıcı
kalkışları ifşa ederken, aynı zam anda sapm aları, geriye dönm eleri,
k esintileri ve öldürücü yanlış-adaptasyonları da izhar eder ve sırf
in sa n ın ü stü n fakat d en gesiz ve aşırı d ereced e nazik sinirsel sis
tem in d en dolayı on u n en m ü kem m el teknik ilerlem eleri bile, sık
sık kesintiye uğram ış ya da anorm alleşip yan lış uygulanm ışlardır.
U çm a san atın ı öğren m ed e m esala, insan k en d isin i toprağa bağlı
k on u m u n d an kurtardı. Fakat bu zafer, düzeni bozan sınırlam alar
ta ş ır . H ız a r a y ış ın ı s ü r d ü r e n in s a n , k u r tu lm a y a ç a lış t ığ ı
sınırlam aları, belki daha da sınırlandırıcı bir surette (uzay ro k et
leri) tekrar oluştu rm uştu r ve ışık hızına yaklaştıkça teorik olarak
bedenen büzülen ve aracının hızını arttırdığı derecede herhangi bir
yaşam -destekleyici m odda tepki gösterm e kapasitesini bilfiil kay
beden sade bir nakledilebilir kütle haline gelm iştir.
E v rim ci te c r ü b e ç e r ç e v e sin d e , g e rç e k ile r le m e n in in s a n ın
b iy o lo jik ta b ia tın c a serd e d ile n o n u n ta r ih s e l k ü lt ü r le r in c e
d eğiştirilen ve k ısm en iptal e d ilen , terim lere in tib ak ed en hariç
başka hiçbir istikam ette elde edilebileceğini d ü şü n m ek için hiçbir
sebep yoktur. Evrim ci öğretinin kendisi, m ekanik dünya resm in
den etk ilen m eseyd i ve m ekanik ilerlem e, M altusçu ‘en g ü çlü n ü n
hayatta kalm ası’ ile eşleştirilm eseydi, bu gerçekler, çok zam an önce
tanım lanıp değerlendirileceklerdi.
Esas olarak, zam an ve m ekan ve hareket soyutlam aları üzerinde
od aklanm a suretiyle ilerlem e kahinleri, ilerlem en in m uteberliğini
isp a ta k o y u ld u la r . M e ta fo r u n k en d isi b ile , su ü s tü n d e , so n r a
havada ve b u gü n , roket kuvvetiyle, güneş sistem in d e zorluk çek
m eden hareket etm en in diğer adıydı. Bu m etafor, binlerce ışık-yılı
uzaktaki başka bir şey d eğild ir. H .G . W ells’in en orijin al kurgu
ça lışm ası olan 'Z am an M ak in a sı’nda k ah ram an ın n asıl seyahat
ed eceğini ö ğ ren m iş bir m u cid in olm ası tesa d ü f d eğild ir. (B u saf
m uhayyel m ekanik aletin etkili sem b olik m u ad ili, elbette ki tarih
çalışm asıdır.)
K aba k u lla n ım d a ile r le m e , z a m a n d a v e m e k a n d a s ın ır s ız
hareket -b unu n beraberinde, zorunlu olarak, eşit derecede sınırsız
bir enerji idaresi vardır ve bunlar, sınırsız bir yıkım da doruğa varır
lar- a n la m ın a gelm eye başlam ıştır. B enim yaşlı ü stad ım Patrick
G ed d es b ile , ki C ariyle ve R u sk in ’in g e rçek çi k ö tü m se r liğ iy le
y u m u şa m a sın a rağm en, hâlâ tüm b en liğ iy le iyim ser bir V ic to ı-
v e n ’dir. H em en h em en aynı d ü şü n celeri yahut beklentileri ifade
ederdi: “İlerlem eliy iz” ve M ahatm a G a n d i’n in ana H in d ista n ’ın
bağım sızlığını iplik eğirm e aletiyle kazanm a y ön tem in in ilerlem eye
ters düşm esini yeterli bir ayıp olarak d ü şü n d ü ki G andi’nin fikirleri
üç tem el kaynaktan, Thoreau, Ruskin ve T olstoy besleniyordu. Her
ü ç ü d e , ik i k u şa k ö n c e y d ile r . S o n ik i asır b o y u n c a ü r e tile n
m a k in a la r ın sa y ısa l o la ra k d e b d e b e li g e n iş lik le r in e r a ğ m e n ,
m o d ern tek n o lo jik ilerlem elerin avam ın aklında tanım lanm aları
u laşım araçları -buharlı gem i, tren, m o to rlu taşıt, uçak ve ıok et-
sayesinde olm u ştu r.
K işi ile r le m e n o s y o n u n u z a m a n ı v e m e k a n ı fe t h e tm e y le
sınırlandırdığında bile, ilerlem enin insani sınırlam aları pek aşikar
ve p ek fen ad ır. B u ck m in ster F uller’in za m a n -u za k lık u la şım ın ı
yürüm e ile tem sil etm ek için yirmi fit çapında bir küre ile başlayan,
zam an ve m ekan ın küçülm esiyle ilgili m eşhur illüstrastyonlardan
birini alın. Atın kullanılm asıyla bu küre, büyüklük olarak altı fite
iner, yelkenli gem i ile bir basketbol top u , tren ile bir beyzbol topu,
jet uçakları ile bir bilye ve roket ile bir bezelye olur. Ve şayet insan,
ışık hızında seyahat edebilseydi, Fuller’in d üşüncesini tam am lam ak
iç in k iş i, c is im s e l h ız b a k ım ın d a n y e r y ü z ü n ü n b ir m o le k ü l
olacağını ekleyebilirdi.
Fuller’in illüstrasyonu bu şekilde teorik bir uç noktaya taşım ak
la k iş i, b u m e k a n ik k a v ra m ı, in s a n i ilg is iz liğ in m ü n a s ip bir
derecesine indirger. Ç ünkü diğer tü m teknik başarılar gibi hız da,
ancak diğer insani ihtiyaçlar ve amaçlarla ilişkili bir anlam a sahip
tir. Açıktır ki, hızlı ulaşım ın so n u cu , direkt insani tecrübe -hatta
se y a h a t te c r ü b e s in in - o la n a k la r ın ın z a y ıfla m a s ıd ır . D ü n y a y ı
yürüyerek gezm eyi taahhüt eden bir kişi, bu uzun seyahatin son u n -
ta, dünyanın coğrafi iklim sel, estetik ve insani gerçekliklerine dair
ze n g in hatıralara sah ip olacaktır: Bu tecrü b eler h ızla d oğrudan
orantılı bir şekilde azalırlar, süratli hareketin hiçbir değişikliğe yol
açmadığı statik bir dünya olm uştur. Sadece zam an değil, fakat in
san da küçülür. Jet seyahatinin sesinden ve turistlerin hızlıca gelip
d ö n m elerin d en ö tü rü bu ulaşım aracı, bu kitle ziyaretin i teşvik
e d e n d e ğ e r li ta r ih i s ite le r in v e şe h ir le r in b ir ç o ğ u n u o n a r ı-
lamavacak kadar tahrip etm iştir.
M akina-yönelim li kültürüm üzün tanım ladığı şekliyle ilerlem e,
basitçe, zaman boyunca ileriye doğru hareket idi ve bir pragmatist
felsefecinin tanım ladığı şekliyle “‘gitm e’ amaç haline gelir.” -Daha
sığ bir n osyon u n erken bir versiyonu: “Araç, m esajdır”. Bununla
birlikte her iki d ü şü n ce de, geçerli bir form da ifade edilebilirler.:
‘G itm e’ am acın bir parçası haline gelir ve on u genişletir; ‘araç’ da
zorunlu olarak mesajı değiştirir.
Fakat dikkat edin; ‘ilerlem e’ye bu şekilde hararetli inanm anın
başlangıcında, bazı m eşrulaştırm alar vardı. G eçm işte çok defalar,
faydalı yenilik ler, gelen eğin kalın kabuğunu k ıram am ışlardı. O l
dukça rasyon el o la n M ich el de M o n ta ig n e b ile, ıslah ed ilm eleri
halinde ortaya çıkabilecek tehlikelerin toplum u riske sokm aktansa
kötü kurum ların idam e ettirilm eleri gerektiğini d ü şü n d ü . Bugün
b ize serbest o la n g eçm işten seçip alm ak için , g e çm işten bağları
tü m ü yle koparm ak belki de en başta gelen zo ru n lu lu k tu -kendi
b ü yü klerinden kend i g elişim in i ilerletecek şeyleri alab ilm ek için
y e te r in c e o lg u n la ş m a k a m a c ıy la b ir y e tiş k in in , e b e v e y n iy le
bağlarını koparm ası gerektiği gibi-.
Belki de ilk defa, gelecek, insanların zihinlerini zaptetti; uzak bir
Statik C e n n e t’te k u rtu lu şu n uzak bir ü m id i o larak d eğ il, fakat
daim i bir m utluluk ve daha fazla doygunluk vaadi olarak. T üm o r
g a n izm a la r, k en d i y a şa m d e v ir le r in d e (life c y c le ) g ö m ü lü bir
geleceğe sahiptirler: Yaklaşan olaylar ve gerçekleştirilecek form lar
hâlâ m evcuttur ve bunlar, bugünkü tercihlerde daim i surette y an sı
m akta ve o n la rı d e ğ iştir m e k te d ir le r - ‘ileri b e s le m e ’, ‘geri b e s-
lem e’nin hayati tam am layıcısıdır.
G eçm işi reddedişi ne kadar keyfi ve cahilce olursa olsun iler
lem e fikri başlarda, özgürleştirici bir düşünceydi; insan ruhunu atıl
bırakm ış paslı zincirlerden kurtulmaktı. Batı Avrupa’n ın o zaman
ki örgüsünde bu düşünce, birçok ciddi kötülüğün açıkça eleştiril
m esin e yol açtı ve yön etici sınıfın ‘reform cular’a ve ‘tahrikçiler’e
olan d ü şm an lığın a rağm en, beraberinde etkili çareler getirdi. Bu
yeni saik altında özgür yaygın öğretim her tarafta başlatıldı, deliler
k e lep çelerin d en kurtu ldular, p is k ok u lu m a h k u m la r te m izlen ip
ışığa çıkard ılar. Bazı ü lk elerd e halka, iste m iy e iste m iy e olsa da
ulusal yasam adan bir pay verildi; sağır ve dilsizin kendilerini ifade
etm elerine yardım edildi ve H elen ve Keller gibi sağır ve âm a o la n
ların dahi konuşm asına izin verildi. Kısa bir m ü d d et için, suç sor
gulam asında -en azından resm i olarak- işkence dahi kaldırıldı, he
var ki en tahripkâr eski kurum lar, özellikle kölelik ve savaş, y er
lerini hâlâ koruyorlardı.
Bu tür m u tlu lu k verici değişim lerin , ilerlem e fikri tarafından
güçlendirilip hızlandırıldıkları gerçeğini k ü çü m sem eye gerek yok
tur. Fakat bu iyileştirm eler çoğu zam an dikkat çekicilerdiyse de,
belki daha da dikkat çekici şey şu ki tek bir kim se dahi, mekanik
icada doğrudan doğruya hiçbir şey borçlu değildi.
Bu, o n se k iz in c i y ü zyıld an itibaren ile r le m e fik ri, sistem a tik
m ek a n ik ica t, b ilim se l k e şif ve siyasal y a sa m a a ra sın d a bir e t
k ile şim in o ld u ğ u n u inkar etm e m â n â sın a g e lm e z . Bir alandaki
başarı, başka alanlardaki sanatlar ve kim ya ile m ü ceh h ez insanın
m ü k em m elliğ i nerede durabilir? O n sek izin ci yü zyıl ü top yası ‘yıl
2 4 4 0 ’ (th e year 2 4 4 0 ) ’da bu so r u n u n c e v a b ın ı a rıy o rd u L ouis
Sebastien M ercier. Gerçekten nerede? Böyle uzak bir yılın seçilm esi
bile, geleceğin geçm işle aynı seviye o ld u ğu n u ve dahi geleceğin geç
m işin yerini ele geçirm e teh did in d e b u lu n d u ğu n u ilan ediyordu.
M e r c ie r ’in k i, o n d o k u z u n c u y ü z y ıld a iy ic e y a y g ın la şa n ilk
fu tu rist ütopyalardan biriydi; ve ta h m in lerin in b irço ğ u , verdiği
tarihten çok ön ce vuku bulm aya başladı. M ak in an ın , tasarlanm a
rasyonalitesi ve yapılanı m ük em m elleştirm esi n ed en iyle artık a h
lâkı bir vecibe (force), daha doğrusu ahlâkî vecibe, olduğu nosyonu
-in sanın önüne yeni başarı standartlan koyan bir n o sy o n - yeni tek
n o lo jiy i, in sa n i ile r le m e y le d e n k le m e y i daha da k o la y la ştır d ı.
G ü n a h k â rlık arttk in s a n i p o to n s iy e lle r in ek sik o lu ş u n u iç e r -
m eyecekti. Bundan böyle günahkârlık, makinadan m aksim um fay
dalanm adan m ah rum kalm ak dem ekti.
Klasik felsefe ve dinlerde, m ü k em m elleşm e n osyon u , m ü n h ası
ran n efis terb iyesi ya da ru h u n k u rtu lu şu n a y ö n e ltm işti, in san
kurum lan, böyle bir çabanın esasını ancak bir yan-ürün olarak il
gilendiriyordu. Yine de, Benedikten disiplini, çalışm ayı bir ibadet
(ta k v a) şek lin e d ö n ü ştü r ü n c e y e kadar tek n ik çevre (m iliu ) bu
çabaya dahil ed ilm ed i. N efsin , k en d isin i şekillendiren ve on a öz
(substance) veren ek o n o m ik sistem ve m addi kültürden bu şekilde
a y rılm a sı ve k e n d is in i te c r it e tm e si m ek a n ik d ü n y a r esm in in
çizim inde yapılan hatalar kadar tehlikeli bir hataydı. Fakat bunun
bir fazileti vardı: bilinçli katılım ve disiplinli çaba. Halbuki İlerleme
D oktrini, ilerlem e, tem inat altındaydı.
M ekanik icatlar o kadar h ız lı, o kadar sayısız, o kadar cez-
bediciydiler ki on d ok u zu n cu yüzyılın ortalarında Em erson gibi in-
salcıl ve dengeli bir zihin bile bu görü şü n rengini taşımaktaydı, o y
sa ki faydacı inanışın m etafizik tem ellerini reddediyordu. “Bu çağın
ayd ın lığı” diyordu E m erson heyecanla, “diğer tü m yazılı çağlan
gölgede bırakm aktadır. Ö m rü m d e zih n e tesir eden beş m ucize gör
d ü m . 1. Buhar m akinası, 2. A stron om id e spektroskopun kullanıl
m ası, 3. Elektrikli telgraf, 4. Tren, 5. Fotoğraf m akinası.” Bu ham
m eth iye, gü n ü m ü zd ek i m u cizeleri -elek tron ik m ik rosk op , atom
bataryası, uzaktan k ontrol edilen ge2egenin etrafında dönen uzay
ro k eti, b ilgisayar- a n la tm a k iç in y eterli k e lim en in o lm a d ığ ın a
işarettir.
Em erson başka bir yerde hatalı bir biçim de, eski benliğim izin
sizinle birlikte gezdiği yerleri sizin ne kadar gezdiğinizin sorun o l
m ad ığın ı söyleyeb ilecek ti. Fakat bu, tam am ıyla, kişiliği d isip lin e
so k m a ve id are etm e g ö r e v in d e n k u rtu lm ak iç in d i ki iler lem e
havarileri, tüm enerjilerini, m akinaları m ü k em m elleştirm ek için
sarfedivorlardı. Her türlü insani zayıflık ya da düzensizlik için , var
sayımsal olarak, acil bir m ekanik, kimyasal ya da ispençiyari çare
vardı. Elektrikli ark lam bası b ile , ilk k u lla n ıld ığ ın d a g e c e le y in
işlenen suçların bir engelleyicisi olarak ortaya çıktı. Bir çok farklı
radyasyon tü rü n ü n zararlı etkileri anlaşılıncava kadar varım asır
boyuca X -ışınlarının pervasızca kullanım ını da eklem ek gerek.
M akinanın, m addi ürünün old u ğu kadar ahlâk ve siyasetinde
uygun bir m üm essili olarak u m u t verici bir n o sy o n şeklinde açık
lanması yine E m erson taıafındandır: Sadece bu, m ekanik ilerlem e
doktrininin kendisine nasıl bir kulp yarattığını gösterir, “icatların
ilerlem esi” diyordu E m erson 1866’da, “gerçekten de bir tehdittir.
Ne zam an bir d em iryolu görsem , bir cum huriyet beklerim . Serbest
ticareti yürürlüğe sokm aya ve yolcu balonları A vrupa’dan buraya
varmaya başlam adan evvel güm rük evlerini fesh etm eye dikkat e t
m eliyiz ve kanaatim ce, dem iryolu Nazırı yollara kendi m enkıbesini
k azıd ığın da — 'lo k o m o tife dikkat e d in ’— ik in ci ve fakat daha
derin bir anlam a sahip olur.”
Em erson, bu üstün teknik ekipm anın, bir d ünya cum huriyetler
birliği değilse de yıkıcı, totoliteryen, militer m akinaların düşm anca
bir ittifa k ın ı o rta y a ç ık a r a b ile c e ğ in i d ü ş ü n e m e d i. B u g ü n , bu
m odası geçm iş ‘ilerlem eci’ kalıpta d ü şü n en 'avant-garde’ zihinler
hâlâ m ev cu ttu r. B unlar, telev iz y o n yolu yla d o ğ ru d a n ile tişim in
doğrudan anlam ayı üreteceğine inanm aya devam ediyorlar ve tek
n o lo jik ile rlem ey e dair d o g m a tik in an çlara o kadar b a ğ lıla r ki
sıkışan ve karışan taşıt trafiğinin, helikopterden bir radyo vasıtasıy
la idare ed ilm esin i, fevkalade zengin teknik verim liliğin bir kanıtı
olarak görürler. H albuki gerçekte bu, çağdaş m ü h en d isliğin , ulaşım
planlam asının, toplum sal k on trolü n ve şehirciliğin g ö z kamaştırıcı
bir iflasının izharıdır.
M ekanik ku rtu lu şu n ilk m ü m in leri, hava u laşım ın d ak i zaferi
yaşadıkları on yılda ulusal pasaport kısıtlamalarının evrensel ö lçek
te tekrar ikam e edilm esinin - ki bu sınırlam alar ancak o n d o k u zu n -
cu yüzyılın sonlarında ilga edilm işlerdi- n edenini açıklamakta g ü ç
lük çekm işlerdir. Kısacası m ek an ik ve bilim sel ilerlem en in , k e n
d ile r in e paralel in sa n i fa y d a la n te m in a t altın a a ld ığ ı k a n a a ti,
Crystal Palace Sergisi’nin açıldığı yıl, 1851 ile birlikte şüphe götürür
bir durum a gelm işti ve bugün ise bu kanaat, tüm üyle savunulm az
hale gelm iştir.
Bilim sel ve teknik ilerlem eye dair hem ilk umutlar hem de s o n
raki hayal kırıklığı, Alfred T en n y so n ’m iki şiirinde ifade ediliyordu:
‘Lockley K onağı’ (Lockley H ail) (1842) ve A ltm ış Yıl Sonra Lockley
K o n a ğı’ (L ockley H all A fter S ixty Years) (1 8 8 6 ). Bir gen ç adam
ola ra k , ya ln ızca lo k o m o tifi d e ğ il, h ava sey a h a tin in g e lişin i de
selam lad ı. K endisinin d eyim iy le, b u başarılar, A vrupa’da elli yıl
yaşam ayı, Çin m em leketinde bütün bir deveranı yaşamaktan daha
tercih ed ilir kıldılar. Fakat d ah a so n ı a, farklı bir so n u ca vardı:
“İn san M eclisi D ünya F ed erasyon u ’nda sergilenecek hava savaşı
m utlu bir sonla bitecek gibi gözü k m ü yord u . “İleriye, ileriye doğru
gen işleyim .”diye haykırmak yerine, “gelin bu ‘ileri’ haykırışını o n -
binvıl geçinceye kadar susturalım .” diyerek özü n e döndü.
Bir Ersatz din olarak kaçınılm az bir m ekanik -artı- insani iler
lem e doktrini, yeni dünya resm in e açık bir h ed ef tayin etti: G eç
m işin tüm den yıkım ı ve ‘m ekanik’ araçlarla daha iyi bir geleceğin
yaratım ı. Bu düşünceler k om p lek sin d e, değişim in kendisi sadece
bir tabiat gerçeği değil, fakat ayrıca ön em li bir insani değerdi. Ve
değişim e direnm ek ya da on u bir şekilde geciktirm ek, ‘tabiata karşı
g elm ek ’ti -ve tabii ki, G ü n eş T a n rısı’na m eydan okuyarak ve de
on u n em irlerini reddederek insan hayatını tehlikeye atmaktı.
Bu faraziyelere göre, ilerlem e Tanrı tarafından takdir edildiği
için geriye d ö n ü ş artık im k â n sız d ı. B irin ci D ü n ya Savaşı’nd an
sadece birkaç yıl önce, H .G . W ells’in en iyi öykülerinden birinde,
‘Y eni M achiavelli’ (T he N ew M achiavelli) sürgündeki kahram an,
geçm iş hayatıyla ilgili övü n e övüne şunları yazar: “H iç bir kral, hiç
bir K onsül beni e lin e g eçirem ez, bana işk en ce ed em ez. O m e r
ham etsiz ve am ansız baskı güçleri ortadan kalktılar.” Böyle geç bir
tarihte, bilim in uysal çalışm alarından em in , bilgili bir m od ern in
san , bir H itler’in ya da bir S ta lin ’in yah u t bir M a o ’n u n ortaya
ç ık a b ileceğ in i ta h m in ed eb ilird i; ne var ki az bir zam an so n ra,
1914’te başka bir öyk üsün de tek bir atom bom balam asıyla vurulan
bir şehrin yıkım ını gerçek bir şekilde bizzat kendisi tasvir edecekti.
M eşhur ilerlem e fikri, daha sonraki Evrim kavram ına destek
verdi, beri taraftan on d an destek de talep etti. Fakat bu gizli bir it
tifaktı, lâkin, Julian H u x ley ’in m üşahade ettiği gibi evrim , sadece
doğrusal (lineer) ilerlem eyi değil, “çeşitlilik, d engelem e, tü k en m e
ve gelişm e (a d v a n ce)” yi de ihtiva eder. O rganik d ön ü şü m lerd e,
d e ğ işim e d iren en ve sü rek liliğ i sü rd ü ren güçler, y e n iliğ i ortaya
çıkaran ve iyileşm elere sebep olan güçler kadar önem lidirler. Hatta,
bir devrede ilerlem eyi içeren şey, başka bir devrede yanlış-adaptas-
yona ya da gerilem eye dönüşebilir.
T ü m o layla rd a bir g erçeğ in a çık lığa k a v u ştu ru lm a sı gerek:
D eğişim ne bizzat bir değer n e de otom atik bir değer üreticisidir.
İlerlem enin kaynağı old u ğu kanaatine gelince, bu itibar ed ilm ez bir
a n tr o p o lo jik m a sa ld ır. M o d ern in sa n , tabiata ya da k en d i te k
n olojisine kör bir intibak yerine sahip old u ğu kapasiteler ve am aç
la r ç e r ç e v e s in d e s ü r e k lilik v e s e ç m e c i d e ğ iş im e ( s e le c t i v e
m od ification) olan ihtiyacı anladığı an, ö n ü n d e birçok tercih şansı
bulacaktır.
3
Ütopyaların rolü
H le r in e r a ğ m e n , tek b ir fa k t ö r e , e n e r jiy e , m ü n h a s ır
kılınm an ın hadikapını barındırıyordu. Ö n ced en gördüğü
olayların m ey d an a g eleb ilm elerin d en ö n c e , yeni bir m egam ak i-
nanın keşfedilip icat edilm esi, test edilip dü zen len m esi ve nihayet
tek bir üniter organizasyonda top lan ılm ası gerekiyordu. Piramid
Çağı’nın ilk m egam akinasında olduğu gibi bu kurulum , ancak sa-
vaşın eritici sıcaklığı altında vü cu d a getirileb ilird i. A dam s, vuku
bulm aya yakın köklü değişim in ö n em li bir kısm ını ön ced en doğru
bir şekilde tahm in etti. Fakat bu güçlerin daha m ücessem bir enteg
rasyonunun daha korkunç bir kontrol sistem ini tesis edecek tarzda
ortaya çıkarabileceğini önceden görem edi.
1940’a kadar m odern teknolojinin sürekliliğini ve ivm esini in
sani gelişm eye uygun olarak telakki etm ek hâlâ m ü m k ü n dü ; ve bu
kanaat öylesin e sağlam bir şekilde yerleştirilm işti, M akina Efsanesi
m odern zihniyeti öylesine kuşatm ıştı ki bu arkaik inançlar geniş bir
şekilde hâlâ iyi tesis edilm iş, bilim sel olarak m uteber ve kesinkat
‘ilerlem eci’ -kısacası pratik olarak karşı çıkılam az- gerçekler şeklin
de düşünülüyorlardı.
Y irm inci yüzyılın başların d a-h içk im se, gü n d elik yaşam ın her
veçhesinde derin değişiklikler yapıldığının farkına varam am ıştı. Bu
değişiklikler, büyük bir enerji girişi ve daha ö n ce görü lm em iş bir
ölçekte ortaya çıkan bir ulaşım ve iletişim sistem leri ağı tarafından
k u vvetlendirilip harekete geçirild iler. Gelir d ağılım ın d a eşit dav-
ranm asa da kapitalizm in gelişm esi, birçok kişiye göre, daha adil ve
toplum sal bir düzen için gerekli bir hazırlıktı. En azından ileri sa
nayi ülk elerinde, soru m lu parti h ü k ü m eti aracılığıyla siyasal d e
m okrasinin görünür olarak kutsanan g en işlem esi, sosyal güvenlik
ve toplum sal refah için k oyduğu ölçüler için vasıtasıyla bu değişim
için pürüzsüz bir geçiş alanı sağladı. ıVlegam akinanın bileşenleri
dağınık bir halde varlıklarını sürdürüyorlardıvsa da -gerçekte b ü
yük endüstriyel ortaklıklar ve karteller işliyord u - sistem , bir bütün
olarak yekvücut olm aya başlam ıştı bile.
M ekanik ilerlem enin haddizatında özgürleştirici (liberating) bir
etki old uğu kanaati, D elacroix, Ruskin ve M orris gibi ‘rom antikler’
d ış ın d a tü m o n d o k u z u n c u y ü z y ıl b o y u n c a g en el, olarak karşı
çıkılm az bir kanaat olarak kaldı: B irbirinden bağım sız bir çok libe
ralleşm e hareketi gerçekten de teknik yeniliklere eşlik etm işti ve sa
nayi işçisinin, birbiri ardınca gelen yeni endüstri dallarında vahşice
alçaltılm asının olduğu d ön em lerd e bile bu yenilikleri kısm en de o l
sa m eşru la ştırm ıştı. B arışsever ve sila h sız in sa n la r, A vru p a’dan
A m erika’ya gönüllü bir şekilde göç ettiler. H erhangi bir yere seya
hat -ve birçok ülkede, sürekli göç- herhangi bir yönetim sel engelle
m e yahut zorlam a olm aksızın m ü m k ü n d ü . 1914 ’e kadar, askerlik
yaşının üzerindeki yolculardan, geriye kalan iki ana despot y ö n e
tim , Rusya ve Türkiye hariç, hiçbir yerde pasaport istenm iyordu.
Italyan tarihçi G uglielm o Furrero’nun belirttiği gibi, tarihte ilk
defa, ‘denizlerin özgürlüğü’ her tarafa nüfuz etti: özgürlük ve gü
ven lik . Fethedilen halkları idare ederkenki katılığına rağmen em -
peıyalizm bile bu tem el kanun ve düzen in ve kişisel güvenliğin tesis
ed ilm esin e yardım cı olm uştu.
O n d okuzu ncu yüzyıl boyunca kendi kendini yöneten top lu m -
ların, organizasyonların, birliklerin, ortaklıkların ve toplulukların
sayısı oldukça artmıştı ve daha ö n ce u lus-devlet ya da despotik im
p aratorluk tarafından b astırılm ış b ö lg esel o lu şu m la r (e n titie s),
kendi kültürel bireyselliklerini ve siyasal bağım sızlıklarını yeniden
iddia etm eye başlam ışlardır. Gariptir ki kim se, yeni bir m egam aki-
nanın olu şu m sürecinde oldu ğu n u ve yeni teknik ilerlem elerle tüm
boyutlarlarıyla ikame edilip yüceltileceğim göıem iy o rd u .
Son yarım asır boyunca bu tüm el resim değişm iştir. İlk bakışta
b irbiıivle ilgisiz ve çoğu zam an m ütenakız bir eğilim ler dizisi o la
rak görü n en şey, tü m ü y le yeni bir fe n o m e n e d ö n ü ştü ve büyük
oranda benzer ideolojik öncüller ve ruhsal itkiler çerçevesinde işle
yen ve benzer hedeflere -tabiata egem en o lm a ve insanın boyun eğ-
dirilm esi- ulaşm aya azm eden paralel güçlerin bir son u cu olarak bu
yeni fen om en m ed eniyetin hem en başlangıcında zuhur etti.
B unun için kozm ik bir dini hazırlık yapılm ıştı ki bunun daha
önce, G ü neş Tanrısı’nm yeniden doğuşu ya da daha sıradan terim
lerle, K opernik’in güneş-m erkezci sistem i şeklinde tanım lam ıştım .
Daha ö n ce tabiat felsefecileri, sonradan bilim adam ları şeklinde ad
landırılan bu din üsleri öylesine tevazu ve alçakgönüllüklük ile zah
m et verdiler ki ve öylesine bereketli bir bilgi m eydana getirdiler ki -
bu bilgi, m adencilik, hidrolik, denizcilik, savaş ve daha sonra tarım,
tıp ve k am u sağlığın d a k u llan ıla b ilird i- hiç k im se kullandıkları
y ö n tem lerin aynı zam and a, gayrı-insani o to rite n in b irincil aracı
olabileceklerinden şüp he etm em işti.
Yeni evrensel G üneş Tanrısı dini ile birlikte siyasal gücün m er
k ezileşm esi geldi. Ortaya çıkan tiranlar, despotlar ve krallar, özel
m ülkiyet üzerinde vergi, istim lak ve m üsadere yoluyla sınırsız bir
tasarruf gücü elde etm ek için hem feodal yüküm lülüklerin hem de
mahalli (m unicip al) özgürlükleri feshettiler. Tanrısal hak son ucu -
açıkça b öyle ilan ediliyordu- kralın sahip old u ğu bu kişisel egem en
likten, devletin kişisel olm ayan (im p erso n el) egem enliği yükseldi.
O ligarşik ya da cum huriyetçi y ö n etim altında, bu k ollek tif birim
kralın daha ön ce talep etttigi tüm im tiyazları ve güçleri -gerçekte,
hiçbir m onarkın yapm aya cüret etm ed iği bir kapsam lılıkta- talep
etti. M ısır’da old u ğu gibi, bu sü p er-egem en in em irleri, iki kadim
sınıfı -ord u ve bürokrasi- yeniden terbiye edip egitm eksizin icra
edilem ezlerdi. O tom atizm yukarı, o to n o m i aşağı.
Bu kuram ların hiçbirinin, aradan geçen beş b inyıl boyunca tü
m ü y le ortadan kalm adıkları doğrudur: Bazı yö n lerd e, sabit kayıt
tutm ak için kullanılan araçlarda, silah ve taktiklerde, işlevsel h iye
rarşik dü zende m eydana gelen teknik ilerlem elerden zam an zaman
yararlandılar. Her iki kurum da, O rdu ve R om a K ilisesi’nin dini
(e c c le sia stic a l) o r g a n iza sy o n la rın d a k i -y a k la şık o n b e ş asır d a
yan m ış bir m egam akina- eski geleneklerden beslendi.
R usya’n ın B üyük P etrosu, Prusya’n ın Frederick W ilh elm ’i ve
Fransa’m XIV L ouis’si gibi yeni m utlak yöneticiler, sabit bir b ü
rokrasi tarafından idare edilen, -telgraf iletişim inden bile ö n ce uzak
d ü şm an lar yah u t dağınık halklar ü zerin d e şöyle b ö y le tesirli bir
uzaktan kontrol tasarrufuna sahip- sabit kışlalarda top lan m ış sabit
ordular em rettiler. Bu m odern m erkezi örgülenm e tarzı, düzen siz
ce eğitilen ve arada sırada biraraya getirilen gevşek feodal yahut
m ahalli ordulara ve tek bir hizm et yılı için sınırlı güçler istihdam
eden am atör m em urlarca idare edilen mahalli y ö n etim e sahip da
ğın ık ortaçağ topluluklarının ö rgü tlen m e tarzından kıyaslanam az
derecede güçlüydü.
B u d ö n ü şü m ler sadece şunu vurgular ki m o d ern m egam aki-
nanın asıl m od eld e daha önce var o lm a m ış -düşte ya da gerçekte-
hiçbir bileşen i yoktur. A yırdedilebilir derecede m o d ern olan şey,
bu zam ana kadar teknolojik olarak uygulanm ası m ü m k ü n olm ayan
arkaik hayallerin etkili bir b içim d e so m u tla ştırılm a sıd ır. Siyasal
m u tlak iyetçilik, askeri sınflandırm a ve m ekanik icad ın ittifakıyla
birlikte, uzu n bir zam ana atıl bırakılm ış kadim bir kurum -m ecb u
ri çalışm a ve savaş için zoraki vatani hizm et- yeniden yürürlüğe k o
nuldu. M ecburi çalışm a, açlık ve hapis tehdidi altın d a kölelik ve
ücretli em ek şeklini aldı: o zamanki özgürlükçü idelojinin aleni id
dialarını gö z göre göre kem irm iş bir sistem -Birleşik D evletler’deki
kölelik gibi-. Fakat dem okrasi sancağı altında yürürlüğe konan z o
raki vatani h izm et daha da ileri gitti: Fransız D evrim i savaşlarının
hararetinde 'm illi beka’nın bir aracı olarak geldi ve bu devrim i tas
fiye eden cüretkâr im parator tarafından devam ettirildi. B öylece
Mısır m egam akinasını m üm k ü n kılm ış başlıca askeri yenilik, geniş
ölçekli yön etim in sabit bir yardım cısı olarak tekrar devreye so k u l
du. R om a im paratorluğun un zirvesinde bile, çalışm a yahut im ha
için geniş nüfusların böyle bir tarzda tüm den organize edilm esi hiç
m üm kün olm am ıştı.
Kitle k ontrol için tem el bir araç olarak ulusal seferberliğin (k i
barca ‘evrensel h izm et’ deniyord u .) ö n em i, m odern siyaset ve tarih
bilim cileri tarafından inanılm az bir gevşeklik yahut körlükle g ö -
zardı ed ilm iştir. Başka hiçbir faktör savaşın y ık ıcılığın ı bu kadar
arttırm am ış olm asın a rağm en, konuyla ilgili bilim sel literatür çok
azdır. “Seferberlik ” k elim esi C a m b rid g e M o d e rn H is to r y n m t ü
m üyle Fransız D evrim i ve N ap o ly o n ’la ilgili ciltlerinin indeksinde
g ö zü k m ü y o r. K onu yla ilgili bir istisna, C o lo n el F.N . M a u d e’un
E tıcyclopacdia B rita n n ic a nın o n b irin ci basım ın d a (1 9 1 0 ) yazdığı
bir m akaledir. Şöyle diyordu Maude: “Hiçbir riıilletin anayasasın
da, insanlığın geleceği üzerinde bu az bilinen 1789 Fransız hareke
tinin bıraktığı etkiye u laşabilm iş ya da ulaşabilecek hiçbir kanun
yoktur.” Bu yargı, siyasal b ilincim ize iyice işlem ek zorundadır.
Bu noktaya kadar, yol yapım ı ve istihkam lar ve zoraki askeri
h izm et gibi m ecb u ri çalışm a da genel, fakat yerel ve d ağın ık o l
m uştu, fakat b u gü n sistem atik , düzen li ve evrensel hale geldiler.
Ulusal ordu , kendi insani birim lerini, düşüncesiz, itaatkâr ve o to
matik im ha em irlerine şartlandırm ak için bir eğitim kurum u haline
g eld i. H iç şü p h e yok ki tü m bir n ü fu su n bu siste m a tik ta sn ifi,
o lu şu m u n u büro ve fabrikada gerçekleştirdi ve daha ön ce asla ta
sarlanm am ış bir ölçekte makinavari bir itaat talep etti.
Bu tasnifin etkisi, bugün apaçıktır. C ondorcet, S aint-Sim on ve
A uguste C om te gibi sosyal reform cuların N a p o ly o n d evresinden
öğrendikleri şey, askeri tekniğin sosyal davranışa uygulanm asının
yol açabileceği etkidir. Bu kâhinler, “tüm legal ve politik kurum lan
m utlaklaştıracak keskin ve nihai bir d ev rim ” tasavvur ettiler. Bu
hedef, yeni m egam akinayı tanım lar ve bu devrim şu an süreç h alin
dedir.
Bu noktada, sade bir siyasi idare birim i olarak D evlet ve fiile g e
çirilm iş m egam akina arasındaki bir farkı berraklaştırm ama izin v e
rin. Bu farklılık, İngilizcede ‘g ü ç ’ kelim esin in değişen tan ım ın d a
ortaya çıkar. ‘The N ew English D iction ary’ gücün “başkaları ü z e
rinde idare ve kontrol sahipliği” şeklindeki tanım ını 1297’ye kadar
uzatır. Sonra anlam , 1486’da “hareket etm ek (eylem ek ) için legal
yeten ek, selahiyet ve o to ıite ”ye d oğru kayar; ancak 1727’de güç,
“işte tatbik edilm ek için m evcu t herhangi bir enerji ya da kuvvet
fo rm u ” olarak tekn olojik bir rol kuşanır. Son olarak, m egam ak i-
n a n ın in şa sı ile b irlik te, g ü cü n tü m şek illeri -h e m y a p ıcı h em
yıkıcı- iş için kullanılabilir hale geldiler. Binaenaleyh, m egam akina
sade bir idari o rg an izasyon d eğild ir; o r to d o k s tek n ik an la m d a ,
standart hareketler ve tekrarlayan iş icra edecek şekilde organ ize
ed ilm iş “bir direngen cisim ler k o m b in a sy o n u ” şeklindeki bir m aki-
nadır. Fakat dikkat edin: Biribirini takviye eden tüm bu güç fo rm
ları, yeni Güç B eşgeni’nin tem elini oluşturdular.
Ö zel amaçlar için kısm i işlem leri yerine getiren m akinaların
aksine, m egam akina yapısı gereği, ancak k ollek tif ve gen iş ölçekli
işlem lerde kullanılabilir ki haddizatında bunlar, daha geniş bir güç
siste m in in bileşinidirler. Arkaik kanal işleri, karayolu yap ım ı ve
şehir yıkım ından tü m endüstriyel sürece ve oradan eğitim ve tü k e
tim organizasyonuna kadar, bu türdeki işlem lerin sayısını ve m e n
zilini arttırmak suretiyle m egam akina, geniş nüfuslar üzerinde salt
politik bir birim in iddia edebildiğinden daha etkili bir kontrol u y
gular. N ie tz sc h e bir d efasınd a savaşı ‘dev letin sıh h a ti’ şek lin d e
tanım lam ıştı, bundan da fazla, savaş m egam akinanın ruhu ve b e
denidir. M egam akinanın aktivitelerinin genişliği şu gerçekle değer
len d irilebilir ki büyük bir savaş so n a erd iğin d e, m egam akinanın
yuttuğu organizasyon ve sanayilerin, yarı-bagım sız birim ler olarak
d evam etm e yeteneklerini, m erkezi o to riten in yardım ı olsa dahi,
yeniden elde etm eleri üç ile beş yıl arasında bir zam an alır.
B ireysel m ak inaların tüm ö zellik leri -yüksek enerji girdileri,
m e k a n iz a sy o n , o to m a s y o n , m ik ta r ç ık tısı- m eg a m a k in a d ah il
o lm a la rı s o n u c u n d a artar. Fakat ayn ı şey b u tü r m ak in aların
dezavantajları -rijidlilderi, yeni durum lara karşı kayıtsızlıkları, ma-
kinanın dizaynına dahil edilenler dışında insani amaçlardan ayrıl
m aları- için de geçerlidir.
‘M utlak’ silahların icat ed ilm esin d en bile ö n ce, otom atizm ve
absolutizm (m utlakiyetçilik) her askeri organizasyonda birbirleriv-
le sağlam ca eşleşm işlerdi. D olayısıyla savaş, m egam akinanın k u ıu -
lu m u n u ilerletm en in ideal k oşu lu d u r. Ve savaş teh d id in i sürekli
olarak m evcu t tutm ak, özerk ya da yarı-özerk bileşenleri, işleyen
bir birim olarak bir arada tutm anın en güvenli yoludur. Bir m ega
m akina bir kez vücuda getirildikten sonra, on u n program ıyla ilgili
herhangi bir ten kid, on u n p ren sip lerin d en herhangi bir ayrılma,
o n u n ru tin lerin d en herhangi bir k op m a, aşağıdan gelen talepler
doğrultusunda o n u n yapısında herhangi bir değişiklik, bütün sis
tem için bir tehdit teşkil eder.
3
Yeni ittifak
e y d a n a g e l d i ğ i ş e k l iy l e a d o l f h i t l e r , josep h
K
ADİM VE MODERN MEGAMAKİNALARIN tem elini teşkil
eden ve onları birleştiren ideoloji, güç kom pleksini g ü çlen
dirm ek ve on u n hakim iyetini gen işletm ek için yaşam ın ih
tiyaçlarım ve amaçlarını gözardı eden bir ideolojidir. Her iki m ega-
makina da, ölüm yönelim lidirler; ve birleşik gezegensel kontrole ne
kadar yakınlaşırlarsa, bu son u ç o kadar kaçınılm az olur. Savaş e s
nasında herkes, bu sabit tarihsel saikle m aruftur. Zira askeri şiddet,
birtakım karınca topluluklarında kabaca altm ış m ilyon vıl ön ce g e
lişm iş ve tüm m eşu m k u ru m sal b aşarılarıyla Piram id Ç a g ı’nın
M ısır ve M ezopotam ya topluluklarında açığa çıkm ış özel bir to p
lum sal örgütlenm e form unu n tarihsel ürünüdür.
T ü m bu kadim ö zellik ler -h e p s in in ö te s in d e , ö lü m e to p lu
adam ş- ondokuzu ncu yüzyıl boyunca yeniden ikam e edildi. Y alnız
ca son yarım asır boyunca, elli ile yüz m ilyon arasında insan- tam
hesaplamalar yapmak im kansız- şiddet ve açlık son u cu savaş alan
larında, toplam a kam plarında, bom balanan şehirlerde ve kitle im
ha kam plarına d ö n ü şm ü ş tarım ala n la rın d a erken ö lü m le v ü z-
leşm işlerdir. D ah ası, B irleşik D ev letler’deki resm i m akam lardan
m ükerrer defalar öğrendiğim ize göre A m erika ve Sovyet Rusya gibi
don anım lı güçler arasındaki ilk nükleer çarpışmada bu iki ülkenin
her birinde, toplam nüfusun çevıegi ile yarısı arasında bir oran, ilk
g ü n d e yaşamlarını yitireceklerdir.
T üm bu teknik işlerde oldu ğu gibi toplu ölü m cezası, hem ge
n işletilm iş hem de hızlandırılm ıştır. Fakat şim diye kadar, her ikisi
de doğrudan doğruya savaş planlarından doğan nükleer patlamalar
ve füze keşiflerin, kendilerini dayadıkları iletişim sistem leriyle bir
likte, bu ölüm cü faaliyetlerin en korkunç tezahürleri olm uşlardır.
Bu im ha etm e şekillerinin hiçbir insani amaca, ne şim di ne de gele
cek te h izm et etm eyecek leri g erçeği, ‘aşırı ö ld ü ım e ’de ne kadar
başarılı oldukları m ü h im değil, sadece, mutlak silahlar, m utlak güç
ve m utlak kontrol fantezilerinin dayandığı derin psikopatik irras-
vonalite katm anlarını gösterir. Freud, birçok sö zü m o n a ilkel halk
ların büyü ritüelleri ile g ü n ü m ü zd ek i n evrotik k işilik lerin d a v
ranışları arasında bir parallellik kurm uştu. Fakat bu m ahkum kül
türlerde, batıl inançsal zulüm ve zihinsel bozulm a bakım ından o l
dukça eğitim li bilim adam larının, teknolojistlerin ve askerlerin m o
dern teknolojik birim lerin el verdiği ölçüde toplu ö lü m cezası ver
m e planları ile kıyaslanabilecek hiçbir uygulam a -ne kelle avcılığı
ne yam yam lık ve ne de vudu cinayeti- yoktur.
Bu resmi olarak kutsanm ış deliliğin bir çok so m u t ispatlarından
biri, tam kitabı yazdığım anda ortaya'çıktı. A m erikan H ava Kuv
vetlerinin kendileriyle deney yaptığı ölüm cül zehirli gazlardan kur
tulm ak için, m üdahil acenta, bu korkunç zehir kutularını atm ak
için binbeşyüz fıtlik bir çukur kazdı. Fakat, sırf bu gazı asıl yerin
d en çu k u ra -D e n v e r şehri y a k ın ın d a - u la ştırm a te h lik e le r in in
yanında, bu alan, daha sonraları m u h tem elen bu yapay çatlaktan
ö tü r ü bir d izi d e p r e m e m a ru z k a ld ı. B u n d an d o la y ı, b u y e n i
soykırım şeklinin dâhi failleri ya dikkatsizce elden çıkardıkları gazı
serbest bırakabilecek bir deprem riskini göze almalılar ya da bu ç u
kuru doldurm aklar.
Kendi kültürüm üzdeki bu kapsam lı ölü m e-a d a m şla kıyaslan
dığında m übalağalı piram itleri, büyü ritüelleri ve ince m um yalam a
teknikleriyle Piramid Çağı boyunca gelişm iş M ısır ölü kült’", n isp e
ten m asum bir irrasyonalite sergisidir. Gerçekten de ilk askeri ma-
kinaların savaşlarına eşlik etm iş yıkımlar zorunlu olarak salt insan-
gücüııe ve el silahlarına ve aletlerine dayandıkları için 'arar o kadar
sınırlıydı ki en m üfrit çabalar bile onarılabilen türdendi. Bu k ültü
rün ve tercih edilen kaderinin gerçek yapısını izhar eden şey, hali
hazırdaki tüm sınırların kaldırılm asıdır ki b u da ancak bilim ve
teknikteki ilerlem eler sayesinde m üm kün old u .
Evet, m egam akinanın rahipleri ve savaşçıları insanlığı yok ed e
bilirler ve eğer von N eu m aıın haklıysa yok edeceklerdir. H içbir
hayvani saldırganlık iç güdüsü bu büyüyen sapm ayı açıklamaz. Fa
kat, insanlık sonu nda kendisini kurtaracaksa kendi kendini k o ru
m ak -duygusal uyanıklıkta, ahlâkî endişede, ve pratik gözüpeklilik-
te engin bir artış- için cihanşü m u l bir ölçekte hayvani içgüdüden
fazla bazı şeyler gerekecektir.
YENİ MEGAM AKINA
1
Tapınağın sırları
M tesna organı, gözd ü . Zira Ra’nın Gözü bağım sız bir var
lığa sahipti ve tü m kevni (k ozm ik ) ve insani işlerde ya
ratıcı ve yönetici bir rol oynu yord u . Bilgisayar, yeniden ikam e e d i
len G üneş Tanrısı’n ın gözü olur yani M egam akinanın G özü. 'Özel
G ö z ’ ya da D ed ek tif şek lin d e h izm et eder. O , aynı zam an d a her
yerd e hazır ve nazır o la n 'Y ü rü tm e g ö z ü ’dür. O n u n em irlerin e
m utlak itaat zorunludur. Ç ünkü k endisinden herhangi bir şey sak:
lanam az ve kendisine yapılan herhangi bir itaatsizlik cezadan ku r
tulam az.
M egamakinayı doğru ve etkili bir b içim d e işletm ek için gerekli
tem el araçlar, politik ve ek on o m ik güç, anlık iletişim , hızlı ulaşım
ve tanrı-kralın hakim iyet alanındaki bir olayın izlenm esini sağlaya
cak bir bilgi sistem i idi: Bu yardım cılar hazır hale getirildiler m i
m erkezi olu şu m , hem enerji h em de bilgi tekeline sahip olacaktı.
B ilim -ö n cesi çağların y ö n e ticile r i, b u araçların tam k u lla n ım ın ı
hiçbir zam an sağlayam am ışlardı, u laşım yavaştı, iletişim düzensiz
idi ve insan elçiler tarafından götürülen yazılı mesajlarla sınırlıydı.
Bilgi depolam a ise, vergi kayıtları ve kitaplar dışında, dağınıktı ve
sık sık yangına ve askeri saldırılara m aruz kalıyordu. Her yeni gelen
kralla birlikte, tem el kısımlar tekrar inşa ediliyor ya da başkasıyla
yer d e ğ iş tir iy o r d u . S istem i d o ğ r u bir ş e k ild e id are e d e b ile c e k
herşeyi bilen, her şeyi gören, her şeye güç yetiren, her yerde nazır
tanrılar ancak C ennette var olabilirlerdi.
N ükleer enerji, eletronik kom ünikasyon ve bilgisayarla birlikte,
m od ern bir m egam akina için gerekli tü m bileşenler so n u n d a yakı
na gelm işti. T eorik olarak halihazırda ya da kısa bir gelecekte Tanrı
-yani Bilgisayar- ruhbanlık yoluyla, ses ve hayal aracılığıyla gezegen
üzerindeki herhangibir bireyi anında bulm aya, yerini tayin etm eye
ve o n a hitap etm eye m uktedir olacaktır: Kulun gün d elik yaşam ının
her ayrıntısı üzerinde kontrol sahibi olacaktır. Bunu, o kulun so y u
nu so p u n u , tüm eğitim kayıtlarını, şayet tedavi gördüyse hastalık ve
zih in sel bozukluklarıyla ilgili bir beyanatı, evliliğini, sperm bankası
h e sa b ın ı, g e lir in i, b o r ç la r ın ı, sig o r ta ö d e m e le r in i, v e r g ile r in i,
em ekli m aaşını ve son olarak resm i ö lü m ü n d en ö n ce kendisinden
am eliyatla alınm ış organların çetelelerini içeren bir dosya hallede
cektir.
S onund a, hiçbir hareket, hiçbir k on u şm a ve belki zam anla h iç
bir hayal ya da düşünce, bu ilahın uyanık ve m erham etsiz g ö zü n
den kaçm ayacaktır. Hayatın her tezahürü bilgisayardan geçecek ve
h erşeyi k u şatan k o n tro l siste m in in a ltın a g etirilecek tir. Bu ise,
yalnızca m ahrem iyetin istila edilm esi değil, fakat özerkliğin tü m
den yıkılm ası -gerçekte insan ruhunun zevali- anlam ına gelecektir.
Yarım asır ön ce, zikredilen tasvir, hiciv olarak kabul ed ilem e
yecek kadar kaba ve abartılı gibi gözükecekti. M erkezi bir tanım la
m a sistem i ihdas eden H.G. VVells’in ‘M od ern Ü top yası’, y ö n tem i
n i, yaşam ın her ayrıntısına taşım aya cüret ed em iyord u . Y irm i yıl
ö n ce bile, Ra’nın G özü ’nün bu m od ern v ersiyon u n u n , ilk bulanık
hatları ancak N orbert YVeiner gibi kehanet kabiliyeti yüksek bir z i
hin tarafından sezilebiliyordu. Fakat bugün, b ü tün sistem in çirkin
hatları ortadadır. M eşru bir gözlem ci Alan F. VVestin’in kanıtları da
bunu teyit etm ektedir.
YVestin özel amaçlar için bireysel bürokrasilar tarafından top la
nan sayısız miktardaki dosya kayıtlarının, elektro-kim yasal m in ya
türleştirm e yoluyla kaydedilen teknolojik ilerlem eler sayesinde tek
bir merkezi bilgisayarda toplanabileceklerini gösterir: Yalnızca b e
nim seçip ayırdığım birkaç dosya değil, ayrıca sivil savunm a kayıt
ları, em eklilik kayıtları, tapu ve kadostro kayadan, lisans başvuru
ları, sendika kartlan, sosyal sigorta kayıtları, sabıka kayadan, araba
kayadan, kilise kayıtları, iş kayıtları -kısacası kayda geçirilebilen ha
yatın tüm ü.
Böylesi toplu m onitör araçları, m akrom ekanikten m ikrom eka-
nige sıçram anın son u cu ortaya çıktılar. B öylece önceki on yılların
kom pakt m ik rofilm i, W estin ’in ifadesiyle, “fotok rom atik m ikro-
görüntülerin yolu n u açtı. Böylece, bir kitabın tam am ını, iki inç ka
reden daha küçük ince bir plastik tabakay'a geçirm ek ya da Kongre
K ü tü phanesi’ndeki tüm kitapların sayfa sayfa nüshalarını, altıya
dört çek m eceli dosya b ölm elerin d e saklam ak m ü m k ü n hale g el
m iştir.”
Eğer herhangi bir şey, b ilim ruhbanlarının ve o n ların teknik
yardım cılarının (acolvetes) sihirli güçlerine delil olabilseydi ya da
insanlığa, Tanrı-Bilgisayarın elindeki m utlak hüküm darlığın yüce
niteliklerini haber verebilseydi, bu yeni icat tek başına yeterli o la
caktı. B öylece hayatın nihai gayesi, en so n u n d a m egam ak in am n
çerçevesinde berraklığa kavuşur: G üç sistem in in rolünü g en işlet
m ek ve sistem in eg em en liğin i tem in etm ek için so n su z bir bilgi
m iktarını sağlam ak ve işlem ek.
M odern dünyayı yön etm eye m uktedir bu g ö rü n m ez yüce gü
cün kaynağının uzandığı bir yer varsa, o da, burasıdır. Sınırsız güç
ve bilgi sahibi M ysterium trem en d u m (k o rk u n ç sır), buradadır.
Böyle bir büyüklüğün kudretiyle alay etm eye kim cüret edebilir? Bu
yüce hüküm darın gözetim ind en kim kurtulabilir?
Bu elektronik bakım dan şeffaflaştırılm ış sın ırsız bilgi d epolam a
olanaklarından on yıl önce, uzaktan beliren tek n olojik süreç basa
makları bir Cizvit papazı, Pierre Teilhard de C hardin, tarafından
açıklandı. M egam akinanın tanım lanm asından ve bilgisayarın b u
g ü n b ü y ü k bir h ız la te s is e d ile n k o n tr o l s is te m in i k u su r s u z -
laştırm asından çok ö n ce, milyarlarca yıllık fiziksel ve biyolojik evri
m in kaçınılm az olarak bu nihai sonuca varmakta old u ğ u n u söyledi.
Bu kitabın esas am açlarından biri, b öyle bir so n u cu n h ad d i
zatında m ü m kü n olm asına rağm en ön ced en m ukadder olm ad ığın ı,
insani gelişm en in ideal bir kemali olarak da sayılam ayacağını g ö s
term ek old u ğu n d an , bu tez üzerinde ileriki sayfalarda daha geniş
bir şekilde duracağım . Burada yalnızca, d en em e kabilinden bir tah
m in d e bulunacağım : G ezegensel süperm ekanizm a, ‘insan fe n o m e
ni’ O m ega (so n (ç.n )) nokrasına varmazdan çok ö n c e çözülecektir
4
Düzenleme insan
Y
İRM İNCİ YÜZYILA KADAR M AKİNA END ÜSTR İSİN İN
yayılması daha önceki bir kıtlık devresine -birçok bölgede,
insan-dışı enerji, m addi ürünler ve günlük besin yetersizliği
tehdidi altındaki bir çağa- ait âdet ve kurum lardan dolayı gecik
m işti. Kum ar ve spekülasyon şekilleri hariç, ek o n o m i kanunları
hem fabrikayı hem de pazar yerini idare etm eye devam ediyordu.
Başarılı bir tarım ın yapıldığı küçük alanlar dalıi, ardarda gelen ku
rak yıllar, bir b öcek istilası ya da bulaşıcı bir hastalığın yayılnıası
so n u cu daim a yok olabilirlerdi. Hayatta kalabilm ek için gerekli tu
tum luluk alışkanlıkları, uygarlığın eh başından beri, kıtlık tarafın
dan yapay bir şekilde desteklenm işlerdi. B öylece, y ön etici azınlık,
çifçilerin fazlasını istim lak edebiliyordu.
D oğal kıtlık ve geri tarım uygulam aları artı top lu m sal olarak
takviye edilen fakirlik ve yoksulluk g ü n d elik çalışm anın m otivasyo
nuydular.
Güç sistem in in gerektirdiği iş b ü yü m esin i em p oze etm ek için
İngiltere’de genel tarım toprakları köylülerin elinden alındı, kırsal
ücretler aşağı çekildi, işsizler çevrilip ‘atölveler’e ve fabrikalara hap-
sedilirken eşleri ve çocukları, bir miktar para kazanmak için günde
on d ö rtle onaltı saat arasında çalışacakları değirm enlere ve m a d en
lere gönderildiler. Sanki hem kendi felsefesirri h em de cari uygula
maları karikatürleştirmek için Jeremy B entham , faydacı pragm atiz
m in kaynağı ‘ideal’ bir vapı tejdif etti; yarı fabrika, varı hapishane,
her iki kanat da merkezi gözetim in altında.
in an ılm az gibi gelebilir, kapitalist endüstrinin bu sistem atik ü c
ret kısıtlam alarının ve güç satın alışlarının, yeni icatların ve kitle
ü retim in ön lerin e sunduğu pazarı k ü çülttüğünü en son u n d a fark
etm esi için yaklaşık iki yüzyıl geçti.
B u n u n la b irlikte tü m terletici em ek le rin e rağm en kapitalist
e k o n o m i, b u n u n la tezat teşkil eden bir hedefi devreye sokm uştu.
Fakirlere, yoksulluğa rıza gösterilm esini vazettiyse de ‘artan talep
ler' d ogm asın ı endüstriyel ilerlem en in v a zgeçilm ez tem eli olarak
tesis etm ek suretiyle endüstriyel gen işlem en in yollarını aradı. Bu
b ek len ti zıt y ö n d e işledirçünkü g en işleyen e k o n o m i, talebe karşı
sağladığı güvencenin ve uzun zam andan beri bekleyen ihtiyaçları
d a h a fazla ta tm in e tm e s in in y a n ın d a farz sa y ıla n ih tiy a çla rın
sayısını ve çeşitliliğin i çoğaltm akla ve tü m n ü fu su n ‘yaşam stan-
dardı’nı -daha doğrusu harcama standardını- yükseltm ekle belli bir
m eşruluk kazanm ıştı.
Bu stan d art daha ö n ce, kast, m eslek ve aile m ev k isin e göre
farklı seviyelerde sabitleşm işti. Fakat bu prensibe göre, en düşük
işçi bile, zam anla orta sınıfın konforuna ulaşm ayı u m ut edebilirdi;
orta sınıflar ise, artan gelirleri ile birlikte, aristokrasinin daha önce
k en d isine has bir im tiyaz olarak gördüğü lükslerin ve düşü n cesiz
israfların bazılarına güç yetirebilirlerdi. (B ugün sınırsız kredi ü ze
rinden yapılan alış-veriş bu iyi tesis ed ilm iş aristokratik sefahatin
‘d eıpokratikleşm e’si değil de nedir?)
. Tuhaftır, m akina üretim inin ilk başlardaki en dikkat çekici etk i
si, belki ancak bugün farkına varılm ış bir etkiydi, şim dilerde ise bu
fen o m en in kendisi gözden kaybolm uştur. G enel nüfus artışı ile ko-
ordineli bir şekilde bu etki, vasıfsız işçilerin artan bir sayıyla evde
çalışm alarına yol açtı. Avnı zam anda, iş gücü n ü n gen iş bir b ö lü
m ü n ü n sabit orduya, yeni m ahalli zabıtlığa ve sivil hizm etlere geç
m esine izin verdi. Batı dünyasında, insan hizm eti daha ö n ce hiçbir
zam an on d o k u zu n cu yüzyıldaki kadar bol ve ucuz olm a m ıştı. O
za m a n lar, zen g in ve orta sın ıfla r için m u tlu g ü n le r d i. Z ira bu
sınıflar, elde ettikleri gerek ucuz hane hizm etleri (h ou seh old servi-
ces) gerekse de gen iş m allar ile yeni güç sistem in d en faydalanan
başlıca kesim di. Bereket ki işçi sendikalarının örgütlenm esi çalışma
koşullarının iyileştirilm esine dair bir süreç başlatm ıştı.
N e var ki bu iy ileştirm elere rağm en çalışan sın ıfla rın geliri,
uzun vadede yetersiz kaldı; ne tem iz bir evin kirasını öd em eye ne
de m akina üretim ve gen iş ölçekli tarım fazlasını satın alm aya yetti.
Bu krizler, 'iş buhranları’ na yol açtı ve krizlerin m an i-d ep resif eğ
rileri, işsizlik sigortası, sosyal güvenlik ve em ekli maaşları ile za
m anla biraz düzeltildilerse de, sistem in kendisi, sistem in öncüleri,
kitle üretim in ortaya çıkarttığı bolluk ek on om isin in kendi genişle
m esine devam etm esi için yeterli dengeye ulaşm ası isteniyorsa eski
tam ahkârlık k anunlarının bir tarafa atılm aları gerektiği gerçeğini
kuzu kuzu kabul edinceye kadar atıl kaldı.
Bu bakış açısı değişikliği, hem en bir g eced e olm ayacak kadar
derindi. D en em e kabilinden bir dizi teşebbüs ve uygulam alarla, es
ki kıtlık ek on om isi, birçok buhrandan ve gerilem eden sonra ‘ileri’
ülkelerde, bir bolluk ek on om isin e ya da şöyle söylem ek daha doğru
olur, yanlış dağıtılan bir zenginlik ek on om isin e d ön ü ştü. M ekanik
endüstrinin potansiyel verim inin sendelem esinden ötürü, daha ö n
ce en y ü k sek g elir g ru p la rın a a y rılm ış b ir y ığ ın ü rü n , n ic e lik
bakım ından artık orta bir seviyede m evcuttu; ve standardı yükselt
m e ve pazarı genişletm e süreci, teorik olarak piyasa sistem i kendi
fazlalıkları son u cu birkez daha çökünceye dek devam edebilirdi.
O to m o b il en d ü strisin d e eski e k o n o m id e n y en isin e geçişteki
anlık kırılm a, her bakım dan klasik bir örnektir. T m odel Ford gibi
u cu z kom pleks bir makinada dahi, kitle üretim ve bir kitle piyasası
elde etm ek için, oldukça geniş bir gelir grubuna ek satın alma gücü
sağlamak şarttı. H enry Ford, bunun farkına, üretim hattı üzerinde
daha yüksek bir ücret ölçeği tesis ederken vardı. İşçiler, harcama
larını otom ob ile kaydırmak için kendi ailelerinin ev ve yem ek m as
raflarını kısm ak suretiyle paylarım m akina-yapım ı bolluğa kattılar.
Lynds’in 'M iddletow n' la ilgili ilk çalışm ası tem el ihtiyaçlardan m e
kanik hazlaıa doğru gerçekleşen bu kaymayı belgeliyordu. Gayrı sa
fı m illi hasıladaki artış bu bozulm ayı çok az düzeltebildi. Yine de,
kitle tüketim ihtiyacı, kitle üretim in vazgeçilm ez yardım cısı olarak
kabul edildikten sonra, tam ahkârlıktan ziyade bolluğa dayalı bir
ek o n o m in in yolu açıldı.
Bu anlayış, Birleşik Devletler’de 1929-1939 buhranından önce,
'Yeni K apitalizm ’ şeklinde p op ü lerleşm işti; 'H er aileye bir araba'
slo g a n ı, IV. H e n r y ’n in 'her pazar bir ten cere d o lu su p iliç ’ s lo
ganının yerini alıyordu. Ancak, gelirin kitle d ağılım ının ön em in in
ilk defa kabul ed ilişin i takip ed en acı b u h ra n la r, bu fo rm ü ld e
birşeylerin eksik olduğunu gösteriyordu.
N ey in eksik k ald ığı, B irinci D ü n y a S a v a şı’nda g ö rü lm ü ş ve
İkinci D ünya Savaş’nda öncü ulusal m egam akinalarla sağlamca te
sis edilm işti: evet, ancak savaşın -ya da sahte savaşın- sağlayabilece
ği sınırsız bir talep. Ulusal seferberlik altında, 'silahlarını kuşanm ış
bir U lu s’ (a N ation in Arms) Edward B ellam y’nin ''iş elbisesini üze
rine geçirm iş bir ulus”un (A nation in O veralls) karşılığı o ld u . Bu-'
nunla birlikte, bir itibar genişlem esi oldu. Savaş endüstrisinden kâr
etm ek, garantiliydi. Kesintisiz yıkım la geîen hızlı bir üretim düzeni
olu ştu. Bu, şiddetle gelen bir kitle tüketim di.
Savaşın bir son u cu olarak, ek o n o m ik çekim m erkezi D evlet’e
yani ulusal m egam akinaya, kavdı ve savaşın tahribatlarını onarm a
ile e k on om i daha kom pleks ve her zam ankinden pahalı yeni im ha
silahları icat edip üretm e arasında, ilk defa tam istihdam , tam üre
tim , tam 'araştırma ve geliştirm e’ ve tam tüketim için gerekli orta
m a yaklaştı.
Bu ‘ideal’ koşullar altında -güç makinaları, m erkezi kontrol ve
sınırsız israf ve yıkım - m egatekniğin sınırsız verim liliğinden şüphe
edilmez; zira endüstri, yüksek ücretleri, gider artışlarını reklam ve
'eğitim ’ yoluyla yalnızca kâr getirisi olan kitle ürünlerini talep e t
meye koşullanan genişleyen tüketici bünyesine yüklem ek suretiyle
telafi edebilir.
Fakat kağıt üzerindeki kazanç, gerçekte olduğundan daha fazla
gözükür; çünkü bu hesaplam a, bu başarıya eşlik eden negatif b o llu
ğu dışta tutar: Tüketilen toprak ve mineral araçları, kirlenen hava
ve su, paslanan o to m o b il mezarlıkları, dağlarca atık kağıt ve çöp,
zehirlenen organizm alar, karayollarında ölen ya da yaralanan m il
yonlar, tü m bunlar, sistem in kaçınılm az yan ürünleridirler. B u n
lar, zengin top lu m u m u zu n zehirli İrinleridir.
Bolluk ek on om isin in toplu sonucu, mağrur ek on om i üslerinin
genel olarak kabul etm ek istediklerinden çok daha az net kazanç
bırakıyorsa da bu ek on om i, sahip olduğu kusurların bir çoğu n a
ağır basan önem li bir faktöre sahiptir. Şüphesiz bu faktör şudur ki
m egateknik sistem , kendi varlığını bir şekilde sürdürebilm esi için
ödülleri arttırm anın yanında, bunları tüm nüfusa da dağıtır. Kitle
üretim de içkin iki nosyon vardır. Bunlar, niyetleri bu olm asa da,
insancıl bir ahlâkî prensibi harekete geçirirler. Birincisi, tem el ü re
tim m alları, toplu k ültü rü m ü zü n bir ürünü olduklarından bolca
varoldukları anda, to p lu m u n her ferdine eşit bir şekilde d a ğ ıtıl
malıdırlar, İkincisi, verim lilik , çalışm a, insan çabasına dayandığı
m üddetçe, m ahrum iyet, zorlam a ve cezayla değil fakat esas olarak
yeterli ödüllendirm elerle sağlanm alıdır. Bunlar, ön em siz başarılar
değildi. G erçekten de devrim yaratan sonuçlara sahiptirler.
Bir dengeye ulaşm adan önce, bu sistem in hakkını verelim . T üm
o n d o k u zu n cu yüzyıl b oy u n ca çalışan sınıflara egem en d u ru m u n
aksine, tü m ek o n o m in in d em o k ra tik leştirilm esi b irçok o lu m lu
toplum sal varan da beraberinde getirm iş gibidir. Kitle üretim in ,
küçük m iktarlarda ya da istikrarsız veya d ü zen siz talep içindeki
büyük miktarlarda etkili olam adığı gerçeği bile, ilk başta ciddi bir
gerilm e gibi gözükm edi.
Kapitalist girişim leri kontrol eden kişiler, kendi kâr ek o n o m ile
r in in d en g e le y ic i bir aygıtı şek lin d ek i ‘arm ağan e k o n o m is i’nin
(e c o n o m v o f gifts) m antığını kavramakta geç kalm ışlardır. (G arip
tir, bu konuyla ilgili belli başlı literatür Birleşik D evletler’den değil
Fransa’dan çıkar.) ‘H erkese Adil Pay’ sloganı ilk defa 1945’teki se
çim kam panyalarında Ingiliz işçi Partisi tarafından sö y len m iş d e
ğ ild i: bu sö z , tü m o n d o k u z u n c u y ü zy ıl b o y u n c a tü m so sy a list
d ü şü n cen in ortak tem asıyd ı. Ardı ardına her en d ü strid e gerçek
leştirilen organizasyon ve m ekanizasyon başarıları -savaş ü retim in
de bu başarı, doruk noktasına ulaşır- eri kızıl sosyalist beklentileri
aniden inanılır kıldılar; inanılrr, evet kısm en de gerçekleştirilebilir.
Şim di ise sonuçlar o kadar tanıdık ve o kadar aşikarlar ki ileri
sanayi ü lk elerin d e, bu nları istatiksel olarak b elg e le m e y e ih tiyaç
duym azlar. Yalnızca şuna dikkat edin; işçi sınıfı adına, 1848’deki
‘K om ünist M anifesto’da zikredilen ‘d evrim ci’ taleplerin çoğu b u
gün, güya hâlâ ‘tekelci kapitalizm ’e -diğer adıyla ‘serbest teşebbüs’-
baglı ülkelerde bile sıradan kazanım lar haline gelm işlerdir. M o n o
ton lu k ve angarya işler ortadan kalkm adıysa da en azından çalışma
saatlerinin ve günlerin kısaltılm asıyla bir nebze azaltıldılar. Kahve
m olalarından, m uayene ücretinden ve daha u zu n düzenli tatiller
den bahsetm eye gerek yok. En yüksek tabakada m ülkiyet, im tiyaz
siyasal ham ilik ve askeri güç top lu m d an ifrat d erecesin d e ek o n o
m ik bir haraç talep ediyorsa da, bunun altındaki tabakada gelişen
bir m ülkiyet eşitlenm esi var: Tıbbi bakım , eğitim , işsizlik sigortası,
em eklilik m aaşı- tüm bu insani faydalar kişisel çabanın yan ın d a e n
düstri ve tarımdaki toplam verim liliğin sayesinde oluştular.
2
Megateknik giderler ve gelirler
E
ĞER KİŞİ, MEGATEKNİK RÜŞVETİ etraflıca incelem eyecek
olursa, bu rüşvet cö m ert bir u zlaşm a olarak gözükecektir.
Tüketici m egateknigin tüm güç sistem in in devam eden g e
n iş le m e s in e uygun m iktarlard a su n d u ğ u h er şeyi kabul etm e si
şartıyla zengin toplum un im tiyazlarına, ayartmalarına ve hazlarına
sahip olacaktır. Sadece m egatek n ig in org a n ize edeb ileceği ya da
üretebileceği malları ya da hizm etleri talep etm esi halinde, şüphesiz
daha ön ce hiçbir toplum un ulaşam adığı yüksek bir m addi kültür
standardına sahip olacaktır. Lüks şeyler, konforlu şeylerden daha
bol m iktarda bulunacaklardır. K endilerini m egateknige teslim et
m eyen birçok tem el insani ihtiyacın ise sıkıntısı çekilecektir. ‘B ü
yük T o p lu m ’ ya da ‘M egapol E k on om isi’ aldatıcı başlığı altında bu
sistem e im zasını hızlıca atm ış Am erikan to p lu m u n u n bir çok ferdi
n e g ö r e , bu işle m -m e r k e z li te k n o lo jin in d a h a da g e n iş le m e s i,
yalnızca kaçınılm az değil fakat ayrıca arzu edilebilir gözü k m ek te
dir: ‘llerlem e’de bir sonraki adım . İlerlem eye karşı direnm eye kim
cüret edebilir? Alım lı ödüllerle Refah D evleti tarafından yeterince
yum uşatılan bir halk piyasanın sunduğundan daha iyi bir şeyi ara
maz.
Ç ocukluktan itibaren m egatekniği insanın 'tabiatı fetilı’teki en
yüksek noktası olarak telakki etm eleri için okul eğitim i ve televiz
yon vesayeti yoluyla koşullanan kişiler, kendi gelişm elerinin bu to-
taliterven kontrolünü, korkunç bir kurban olu ş şeklinde değil, fa
kat oldukça uygun bir icraat olarak kabul edeceklerdir. Bugün so
kakta yürürken bile portatif bir transistor ile radyo istasyonlarına
bağlandıkları gibi Büyük B eyine bağlanm ayı um uyorlar. Bu araçları
kabul etm ekle, her insani problem in çözüleceğini bekliyorlar. Tek
in sa n i g ü n a h , ta lim a tla ra u y m a m a g ü n a h ı o la c a k tır . ‘G e r ç e k ’
yaşam lai ı, bir televizyon ekranına hapsedilecektir.
Acaba bu anlattıklarım , şu anki başarıların, projelerin, vaadle-
rin koca bir abartısı mıdır? Yoksa bunlar norm al zekaya sahip hiç
k im sen in ciddiye alm ayacağı aptal fanteziler mi? M aalesef hayır;
m übalağa etm ek im kânsız. H erm an Kalın, B.F. Skinner, Glean Se-
aborg, D aniel Bell gibi bu rejim in sözcülerinin ikibin yılı için su n
du ğu teknolojik ve bilim sel olasılıklar listelerini düşünün.
T üm bu beklenti safdil birçok insana büyüleyici -doğrusu, dire-
n ilm e z- gelm ektedir. U m u tsu zca sigaraya bağlan m ış kişiler gibi,
tek n olojik ‘ilerlem ey e öylesin e teslim olm u şlar ki sağlıklarına, zi
h in sel g elişim lerin e ya da ö zg ü rlü k lerin e y ö n eltilen fiili teh d id i
gözardı ederler. Kişisel sorum lu lu k ve çaba gerektiren bir hayat o n
lara göre ütopyacı bir kuruntudur. Halbuki tüm canlı organizm alar
içinde bilinçli am acın, insanda zirvesine ulaştığını görm ezler.
Z ahm etsiz zenginliği oto m a sy o n u n nihai hedefi olarak ve s ü
rekli kazanç ve tüketim i vatani bir görev olarak arzetmek suretiyle
bu yeni ek on om i m ülkiyet ve kişisel çaba arasındaki geleneksel bağı
yıpratm ıştır. Teorik olarak herşev en kısa zam anda halledilecektir.
O tom atik fazlalık yoluyla elde edilen m addi ve sem b olik z e n
ginlik uğruna, bu m akina bağım lıları, bir canlı olarak sahip o ld u k
ları tüm imtiyazları bırakm aya hazırlar: yaşam a hakkı, tüm organ-
farım resmi m üdahale olm aksızın kullanm a, kendi gözleriyle gör
m e, kendi kulaklarıyla işitm e, kendi elleriyle çalışm a, kendi ayak
larıyla h arek et e tm e , k en d i a k ılla rıy la d ü ş ü n m e , e r o tik hazzi
yaşam a ve doğrudan cinsi ilişkiyle çocu k doğurm a kısacası, tek n o
lojinin sadece bir b olü m olduğu görülebilir çevre ve so n su z top lu
luğuna tepki gösterm e hakkı.
T oplu otom asyon a ulaşmak uğruna, nüfusun ö n em li bir kısmı,
oto m aton olm aya şim diden istekli d urum da. Eğer aksamalar ve g e
ri çekilm eler, bu sürece direnilebileceğini göstem ıeselerd i bu savı
gittikçe artacaktı ve bu rejimin rahiplerinin ve kâhinlerinin kendi
lerine olan güvenleri büyük bir ölçüde sarsılm ayacaktı.
Bir şeyin acilen açıklığa kavuşturulm ası gerek: Bir ulusun ço
ğunluğu, oyun u m egatekniğe kullandığı an ya da sistem i pasifçe de
olsa kabullendiği vakit geriye tercih edebileceği başka hiçbir seçe
nek kalmayacaktır. İnsanların yaşam larını tüm üyle teslim etm eleri
halinde, bu otoriter sistem , bu yaşam ın m ekanik olarak derecelen-
dirilebilen niceliksel olarak çoğaltılabilen, bilim sel olarak tasnif ed i
lebilen teknik olarak koşullanabilen, kullanılabilen, yönetilebilen ve
m erkezi bir bürokrasinin gözetim inde toplum sal olarak dağıtılabi
ld i m iktarım geri verm eyi cöm ertçe taah h ü t eder. Başta sadece
ürün m iktarını arttırmak için d ü şü n ü len şey, bugün hayatın her
alanında uygulanm aktadır. M egateknik to p lu m u n gö n ü llü üyesi,
sistem in ürettiği herşeye sahip olabilir; o n u n ve grubunun kendile
rine ait hiçbir özel isteğe sahip olam am aları ve sistem in niteliğini
değiştirm eye ya da niceliğini azaltmaya ya da 'karar organ lan ’nın
yetkisini sorgulam aya teşebbüs etm em eleri şartıyla. Böyle bir to p
lu m d a inatçılık ve seçm ecilik , bağışlan m az günahlar ya da ceza
landırılm ası gereken kusurlardır.
Sistem adına konuşanlar, “ Fakat, bu adil bir pazarlık değil mi?”
diye soracaklar. “M egateknik, sahip old u ğu harikulade büyü ile in
sanlığın her zam an hayal ettiği ‘bereket küfesi’ni su n m u yor mu?”
K esinlikle doğru. M egatekniğin bugün sağladığı ve daha ileri bir
gelecekte artacağını vaadettiği ürünlerin birçoğu yüksek bir seviye
de standartlaşm ış, ‘m ekanik’ bakım dan verim li, sınırsız bir bilim sel
bilgi hâzinesini bünyesinde taşıyan, organizeli, dikkatle tanzim ed i
lip d en en m iş gerçek ürünlerdir ki gü n ü m ü zd e insanlığa, daha önce
hiçbir zam an sahip o lu n m am ış hatta hayal bile ed ilm em iş güçleri
bahşetm işlerdir.
Buzdolapları, özel otom obiller ve uçaklar, o tom atik ısıtm a sis
tem leri, telefonlar, televizyon setleri, bulaşık makinaları bir değere
sahip değiller mi? Ve buldozerlerin, kam yonetin, eletrikli asansö
rün, vagonların ağır işleri bertaraf eden başarılarına ne demeli? Bil
gisayarla birlikte arşivcilikte korkunç zih in sel yükler kalkm adı mı?
C errahın ve dişçinin enfes sanatlarına n e demeli? Bunlar, m uazzam
k azan ım lar d eğ il mi? Eski ü rü n lerin ve eğ len ce lerin bazıları bu
e le tk r o -m e k a n ik şeb ek ey e d ü ştü le r d iy e a ğ la m a k ned en ? Aklı
başın da bir kim se eski Taş D e v ıi’nin g eçm esin e ağıt m ı yakıyor?
Eğer tüm bu ürünler, haddizatında sağlam ve m ünferit olarak arzu
edilebilir şeylerse sistem in onları totalleştirdigini ne hakla söyleye
biliriz? Resmi sözcüler böyle diyor.
Evet, şayet kişi m ünferit bir şekilde sadece m egatekniğin anlık
ürünlerini incelerse bu iddialar, bu sözler m uteber, bu başarılar da
gerçektirler. M ünferit faydalar uzu n vadeli insani am açlardan ve
anlam lı bir yaşam örgüsünden koparıldıkları takdirde, tartışma g ö
türm ezdirler. M egatekniğin etkili organizasyon m odellerinin, em ek
tasarruf edici aygıtlarının hiçbiri, eski form lardan kopuşlarında ne
kadar cüretkâr olurlarsa olsunlar keyfi bir şekilde küçüm senip gö-
zardı edilm em eli ve elden çıkarılm am alıdır. Yalnız tek bir şartla, ki
gü ç k o m p lek sin in savunucu ları b u n u ısrarla red d etm ek ted irler,
tü m bu ürünler, ancak onlardan daha ön em li insani endişelerin ih
m al ya da im ha edilm em esi halinde bir değeri haizdir.
Francis B acon ’ın ortaya attığı vaatlerin bir çoğu hâlâ geçerlidir
v e d a h a da g e çerli hale g e le c e k le r d ir . B u rad a tü m sö y le m e y e
çalıştığım şey, bu vaatlerin şartsız olm adıklarıdır. Aksi halde bu va-
aılerin diğer insani işlevlere ve tasarımlara saygı gösterm eksizin in
sanın am açsız ‘kâr hazzı m erkezi’ ni habire harekete geçiren tek ta
raflı icraatları, farkına varılıp anında kaldırılması gereken ağır ceza
lar taşırlar. M eg a tek n ik ten kaynaklanan zararlar, m e g a tek n iğ in
başarısızlıklarından ya da aksamalarından değil, fakat aşırı nicelik-
leşm esind eki şartsız başarılarından dolayıdır. Bu kusurlar, sırtını
organik ihtiyaçlara ve organik geri beslem e süreçlerine d ö n m ü ş ve
sanki nicelik tek başına, nicelikleşen ürünün değerini garanti ed i
yorm uş gibi niceliğe ve hıza aşırı vurguda b u lu n m u ş m ekanik d ü n
ya resm i anlayışında m evcuttur.
Şu halde zeki beyinlerin sorguladığı şey, m ekanik ya da elektro
nik ürünler değil fakat bunları insani ihtiyaçlara sürekli gön d erm e
de b u lu n m a k sızın ü reten sistem d ir. B ereket ki b u v a sıflan d ırıcı
vargı, m ü h en d isler ve idareciler tarafından uygulam a ‘gelir-gider’
değerlendirm eleri form unda sistem e yavaş yavaş sızm aktadır. Artık
şu gerçek kabul görm ektedir ki büyük toplum sal kayıplar pahasına
eld e e d ile n m e k a n ik k a z a n ım la ıın ve m e g a te k n ik n im e tle r in
kayıtsız şartsız onaylanm asından önce kişi, beraberlerindeki eksik
likleri incelem eli ve ona göre karar verm elidir. Biyoteknik bir ek o
n om ideki sa f finansal kriterin bu kararlardaki yeri oldukça sınırlı
olacaktır.
4
Niteliksiz nicelikleşme
M d o ğ r u d a n d o ğ r u y a m e g a te k n ig in ş a ş ır tıc ı p e r f o r
m ansından neşet eder, insan yaşam ı, yüzlerce alanda n i
celiksel fazlalığının tehdidi altında boğulm aktadır. Bu fazlalık b u
gün görebildiğim iz kadar yalnızca olu m lu kazanım ları değil, fakat
bunun yanında ağır bedelleri ve feci cezalan da ortaya çıkartm ak
tadır; ve daha da kötüsü güç kom pleksi, besleyici gıdaların yanında
sigara ve zararlı tarım ilaçları gibi olu in su z ürünleri üretm ede de
oldukça başarılıdır. D oğrusu, bu tür zararlı ürünlerden elde edilen
kâr, çoğu zam an daha yüksektir.
N icelikleşm enin tek başına bir fayda sağlam adığı, çağlar ön ce,
m al ve h izm etlere ancak im tiyazlı bir azınlığın n isb eten sın ırsız
m iktarda sahip olab ild iği bir zam anda, keşfed ilm işti. D aha ö n ce
gösterdiğim gibi, m odern bollu k ekon om isin in habercisi olan ka
dim ‘uygar’ güç sistem ine ilk gerçek karşı çıkış M .Ö . sekizinci ve
altıncı yüzyıllar arasında sınırsız besin, içki, cinsel haz, para ve güç
arayışının zararlı sonuçlarını idrak edén bir dizi peygam ber ve filo
z o fu n yen i b ir g ö n ü llü k o n tr o l siste m i g e tir m e siy le b era b er
başladı.
G üçlü ve zen gin i tanım lam ış gösterişli tü k etim tarzları, insan
başarısının arzu edilebilir örnekleri olm aktan çık m ışlard ı. Eksen
dinler ve felsefeler aksi bir yol takip edip iç denge ve ruhsal yücelm e
aşkına inzivayı, itidali, lüzu m su z istek ve kaprislerin ben cil arzu
ların aza indirgenm esini savundular.
Bu eksen dinler ve ideolojiler uygarlığı kabaca ikibin b eşyüz yıl
etkiledilerse de, en büyük kabul gördüleri anda, daha önceki güç
sistem lerin in yerin e geçm eye en fazla yaklaştıkları bir zam anda
başarısızlığa uğradılar. B unun başlıca iki nedeni vardı, ilki bu yeni
d ü şü n ce tarzlarının h içb irin in , kadim toplurnun baskın k u ra m
larını -savaş, kölelik ve iktisadi istim lak- ilga edecek ya da bunların
dayandığı toplum sal sapm aların üstesinden gelecek sağlam lıkta te
sis edilm em esiydi. İkincisi, bu d ü şü n ce tarzlarının inziva şekilleri,
b u dün yada m ükafata ulaşm ası için değil in an an ı b u m ükafatla
yokluğuna razı etm ek ya da m uhayyel bir sonsuz yaşam da bunların
fazlasıyla telafi edileceği u m u d u n u aşılam ak için tasarlanm ıştı.
Sonuçta, eksen dinler, yaptıkları gön ü llü hayırlarla az bir m esa
fe katedebildiler. Ç ü nkü ürünlerin, adil bir şekilde tü m top lu m a
dağıtılm asını yeterince sağlayam am ışlardı. Bu suretle, onların h a
yatın niteliği ve içsel ve öznel m ükafatlar üzerine yaptıkları m ü stes
na vurgu, m ateryalistik güce olan eski tem ayülü geri getirdi, ne var
ki m üm kün olan en iyi yaşam a ulaşm ak için tüm yüksek organiz
maların niceliksel ve niteliksel içerik dengesine, güç ve sevgi d en ge
sin e sahip olm aları gerekir. N e eh liyetsiz güç ne de kudretsiz er
d em , insan sorunsalına yeterli bir cevap verir.
B olluk ek o n o m isin e gelin ce, m odern insanın b u g ü n teknoloji
dolayısıyla karşı karşıya kaldığı d ilem m a (ikilem ) ile m ünferit tür
lerin ü rem esindeki aşırı d oğu rg a n lık n ed en iyle tabiatta yüzyıllar
ö n ce ortaya çıkan dilem m a arasında garip bir paralellik var. B iyo
loglar çok ö n ced en görm ü şlerd ir ki her tür, tü m g ezegen i kendi
zürriyeti ile kaplayacak yeterlikte bir ürem e kapasitesine sahiptir.
Bereket ki Tabiat düzensiz niceliksel artışı kontrol edecek bir denge
tesis edecek sınırlandırıcı aygıtlar dizisine sahiptir. G eçm işte b en
zer tehditlerle karşı karşıya kalan insan nüfusları hastalık, savaş ve
açlık ak ib etlerinin vanısıra ço c u k ö lü m leri, yetersiz cin sel ilişki,
hom osek süellik ve günübirlik korunm a yöntem leriyle belli bir ç iz
gide tutuldular.
Son üç asır boyunca tüm dünyada -d ü zen siz olsa da- sürekli bir
n ü fu s artışı oldu. Bunu sebeplerini açıklamak hâlâ güçtür. Zira bu
nüfus artışı gerek tabii kaynaklarda gerek endüstriyel verim lilikte
belirgin bir artışın olm adığı ve cinsel alışkanlıklarda ya da bedensel
h ijy en d e cid d i h içb ir d e ğ işim in o lm a d ığ ı yerlerde vuku b u ld u .
M u h telif sebepler ve şartlar ne olursa o lsu n , sözde nüfus patlaması
Batı m edeniyetinin teknolojik patlam asıyla beraberdi ve her ikisi de
ortak bir sona sahipti; yaşam ın tah rif edilm esi.
Böyle bir profilik insan ü rem esin in sonsuza kadar devam ed e
m ey eceğin in farkına geç varılm ıştır. B u n u n la birlikte ilk teh lik e
sinyalleri, T hom as M althus’un nüfus üzerine d enem esinde olduğu
gibi, ilk ucuz avam i gebelikten korunm a araçları (contraceptives)
ile birleştiler ve nüfus ârtış oranını Fransa ve İngiltere gibi ülkeler
de bir dereceye kadar yavaşlattılar. N isb eten ö n em siz bir b ed ele
karşılık, gezegenin dört bir yanındaki nüfusu, sosyal ve ek on om ik
bakım dan arzu edilebilir bir asgari noktaya indirm ek için gerekli
bir ço k gebelikten koruyucu aygıt m evcuttur. Geriye kalan en g el
ler, teknik değil, fizyolojik ve ideolojiktir.
T eknoloji maalesef, m akinalarm ya da m akina ürünlerinin to
m u rcu k lanıp çoğalm alarına (p ro lifera tio n ) karşı h enüz herhangi
bir sınır geliştirem em iştir. H em güç hem kâr, daha fazla tüketici
için daha fazla mal üretm eye ve bunların tüketim ini m üm kün olan
en kısa zaman aralığında sağlam aya dayanır.
D olayısıyla uzun vadede -u zu n vadeden kastım , bir asırdan kısa
bir devredir- genişleyen m egateknik sistem im iz değişm eksizin hali
hazırdaki seyrine devam ederse, büyük bir ihtim alle tüm gezegeni
yaşanılm az hale getirecektir ve nihayet, şu an iş başında bulunan
bazı duygusuz güçler durdurulm azlarsa, seyreltilm iş bir nüfus bile
zail olacaktır. L)r. Lee Du Bridge gibi itibarı yüksek bir bilim adamı
pestisidlerin ve bakterisid 1erin derhal kullanım ını savunabiliyorsa,
hem de bunların zararsız olduklarını kesinliğe kavuşturmak için en
az on yıla ihtiyaç old u ğu n u bile bile “endüstrinin bekleyecek za
m anı yok ” diyebiliyoı sa, böyle bir bilim adam ının bilim e olan ras
yonel teslim iyeti, mali baskılar karşısında ikinci dereceden bir ö n e
m e sahiptir dem ektir. A çıktır ki insan yaşam ının korunm ası, en
düstri için önem li bir m esele değildir.
Gerek bilim in gerek tekniğin yanlış uygulam alarıyla ilgili uyarı
lar son yüzyıl boyunca eksik olm am ıştır. D D T ’nin yasaklanm asın
da görülen ani d ü şünce şok u n d a n ö n ce, 1955'teki YVenner Gren
S em p ozyum u , (D ü n ya’nın Ç ehresinin D eğişm esinde İnsanın Rolü,
(M a n ’s Role in C h an gin g tlıe Face o f the Earth) araştırm asında,
tekniğin sorum suz kullanım ı son u cu ortaya çıkan geniş çevresel za
rarları ısrarla g ü n d em e getirdi; ve diğer birçok yetkin b iy o lo g ca
yapılan daha sonraki analizler, özellik le Rachel C arson ve Barry
C om m on er, şaşırtıcı bir hızlılıkla durum u gözler ö n ü n e serdi.
N icelikleşm eden kişisel bir tehdit görm eyen kişiler dahi, bu ni-
celik leşm en iıı m egatek nik e k o n o m im iz in yan ü rü n lerin d en kay
naklanan çevresel b ozu lm a ve ekolojik dengesizlik form larında g ö
rülebilen istatistiksel sonuçlarını kabul etm eye hazırlanmalılar. N i-
celikleşm eııin ironik etkisi şudur ki, m odern tekniğin arzuya şayan
n im etlerinin birçoğu 'eti m asse’ d ağıtıld ık ların d a ya da -televiyon-
da o ld u ğ u gibi- aşırı d erecede sabit ve o to m a tik bir şekilde k u l
lanıldıklarında gözden kaybolurlar. H er noktada gen iş bir seçim
alanı sunabilen ve bireysel ihtiyaç ve tercihlere daha büyük bir saygı
g ö stereb ilecek olan verim lilik tam aksine, su n u m ların ı kendileri
için bir kitle talebinin yaratılabileceği kişiler için sınırlayan bir sis
tem haline gelir. B öylece o n b in insanın ‘tabiata yakın o lm ak ’ için
arabayla vahşi manzaralı bir alanda ve tek bir günde toplandıkları
anda kırsal yok olur ve m egalop olis on u n yerini alır.
Kısacası m egateknik, kıtlık soru n u n u çözm ek bir yana, bu soru
nu yeni bir surette ve daha güç bir çözü m önerisiyle sunm uştur sa
d ece. Sonuç: D oğru dan doğruya k u llan ılm az ve dayanıksız olan
bolluktan kaynaklanan ciddi bir yaşam eksikliği. Fakat kıtlık o ld u
ğu yerde durm akta. N e bir bütün olarak çevrede ne de m ünferit bir
toplulukta ve ne de bunun tipik kişiliklerinde dengeyi, büyüm eyi,
ve amaçlı ifadeyi kolaylaştıran koşullara herhangi bir riayet vardır.
İncelediğim iz kusurlar tek tek ürünlerde değil, sistem in kendisinde
uzanm aktadırlar: Sistem in kendisi duyarlı karşılıklardan uyanık
d eğerlendirm elerden adaptasyonlardan, iç kontrollerden, etki-tepki
arasındaki ince dengeden, tüm organik sistem lerin sergiledikleri -
en başta insan tabiatı- ifadelerden ve yasaklamalardan yoksundur.
“Ç izdiği hudutlarla” der G oetlıe, “usta kendisini açıklar.” Ve bu
hakikat sadece dahi yazarlar için değil tüm organizm alar için geçer-
lidir; organizm alar hakkında k o n u şm a k .selek tif organ izasyon ve
niceliksel sınırlam a hakkında konuşm aktır. T ü m yaşam , sıcak ve
soğuğa, b eslen m e ve açlığa, kanm a ya da susam aya ait dar bir m e n
zilde yer alır. Ü ç dakika nefes alm am ak, bir insanın ö lü m ü n e sebep
olur, bir kaç su suz gün, bir aylık açlık için de aynı şey geçerlidir.
Fakat aşırılık da en az kıtlık kadar kötüdür. Ö zetlem ek gerekirse,
G alileo, D escartes ve daha sonraki takipçilerinin başta sistem atik
olarak ihm al ettikleri sonra da bir kenara attıkları özgün organik
özellikler, m odern teknolojinin en parlak başarılarının m ahrum o l
dukları yegane özelliklerdir.
5
Asalaklık tehdidi
B
OLLUK EKONOMİSİNİN EGEMENLİĞİNDE, Birleşik D ev-
letler’de şu ana kadar tesis edilen sınırlı ölçekte dahi, ileri
sürülen m uaazzam rüşvet -güvenlik, b oş zam an ve zenginlik
rüşveti- m aalesef beraberinde eşit derecede m uazzam bir cezayı ge
tirm ektedir: Evrensel asalaklık beklentisini. D aha ön cek i kültürle
rin, bu d üşm anla hafif çarpışmaları o lm u ştu . Bir çok im parator ya
da d esp ot, duyusal teşvikler ve kandırm alar form undaki m üsam a
hakârlığın, b o yu n eğdirişte baskıdan çok daha etkili olabileceğini
keşfetm iştir. Bu bir kez oluştu m u asalak, kendisini, o n u besleyenle
(h o st) tanım lar ve kendisini besleyenin zenginliğini arttırmaya uğ
raşır. Asalaklık, hayvan krallığında genişçe gözlem len eb ild iğin d en
bu n u n insani sonuçları hakkında keskin bir tahm in yapm ak için
yeterli veriye sahip durum dayız.
B u gü n m e g a te k n ik , k e n d is in in so r g u s u z s u a lsiz k a b u lü n e
karşılık zahm etsiz bir yaşam n im etini sunm aktadır: Acı çatışmalar
ya da katı özveriler olm aksızın en asgari fiziksel aktivite ile elde ed i
len bir prefabrik ürünler dolgunluğu (plethora). Şayet him aye ed i
len insan türü, serb estçe hareket ed en , k en d i k en d in e gü ven en ,
özerk bir varoluşu bırakm aya hazırsa, daim i surette kendisininin
Leviathan ‘h ost’una bağlanarak geniş bir göz kamaştırıcı fazlalıklar
ikram iyesiyle birlikte seçm e ya da kısıtlam a olm aksızın birçok m a
la sahip olab ilir fakat tabii ki m o d a n ın katı (ir o n ) diktatörlüğü
altında.
Böyle bir teslim iyetin nihai sonuçları tam da Roderick Seiden-
berg’in tahm in ettiği gibidir: İlkel bir bilinçsizlik haline düşüş, d i
ğer hayvanların hayatta kalmak için korum aları gereken sınırlı şu u
ru n b ed el olarak v e r ilm e s i. H a llis ü n a s y o n a y o l açan ilaçların
yardım ıyla bu durum , resmi m anipülatörler ve koşullandırıcılar ta
rafından “bir bilinç genişlem esi” şeklinde -ya da halkla ilişkiler u z
m anlarınca ihdas edilecek bun a karşılık gelen başka bir tabirle- de
tanım lanabilir.
Sistem in hiçbir sözcüsü, elektronik kon trolü n gerçek yapısını
M cL u h an ’dan daha ispatlıca ar/.etm em iştir. ‘M edyayı A n la m a ’a
(U n d erstan ding M edia) “elektrom anyetik tek n oloji” der, “insanın
m u tla k uysallığını (italikler b en im ) ve m ed itasyon sessizliğini g e
rektirir. İnsan kendisinin elektronik tek n olojisin e, kendisinin san
d alın a, k an osu n a, dak tilosun a ve fiziksel organlarının diğer tüm
u za n ım ların a h izm et ettiği se rv o -m ek a n istik sadakatin aynısıyla
h izm et etm elid ir.” Kendi görü şü n ü sağlam laştırm ak için M c Lu-
han, insan am acının direkt hizm etkârları olarak alet ve gereçlerin
orijinal görevini arsızca inkar etm eye yönelir. Aynı kaypak yanlışla-
m a ile M cLuhan, Piram id Çağı’n ın zorlam alarını totaliteryen elekt
ron ik kom pleksin arzuya şayan bir özelliği olarak yeniden ikam e
edecektir.
‘Büyük R üşvet’, çocuk kaçırıcının şekeri m esabesindedir. M ega-
tekniğin sun duğu şekliyle böylesi asalakça bir varoluş, sonuçta döl
yatağına doğru bir d ö n ü ş olacaktır; kollektif bir döl yatağı. Bereket
ki m em eli em b riyosu, ön ced en o lu şm u ş bu d u ru m u n üstesinden
gelebilm e yetisini gösterm iş yegane asalaktır. Bebeğin d oğu m agla-
ması m uzafferane bir şekilde kendi k u rtu lu şu n u ilan eder. Fakat
dikkat edin, insanoğlu döl yatağını terk eder etm ez rahim de on u n
büyüm esi için elverişli olan koşullar, birer engel haline gelir. G e
lişm eyi h ap setm en in hiçbir şekli, her ihtiyacın, her arzunun, her
gelişigüzel itkinin m ekanik elektronik ya da kimyasal ekipm an y o
luyla zahm etsizce ve anında tatm in edilm esi kadar etkili olam azdı.
Organik alem in tü m ü n d e gelişm e, çaba, ilgi ve aktif katılmaya d a
yanır: uyarıcı dirençlere, çatışmalara, yasaklamalara ve ertelem elere
değil. Fareler arasında bile kur yapm a çiftleşm eden ön ce gelir.
Bu koşu] insani gelişm e için o kadar tem eldir ki insanın keyfi
bir şekilde tü m koşulları bir tarafa atabildiği ovu n alanında dahi
sınırlar zam an ve m ekanla sabittirler ve cezalarla sağlam laştırılan
oyunun katı kuralları oyuncuların kaprislerinden ve arzularından
bağım sızdırlar. O yu nun bizatihi özü, karşı karşıya gelen insanların
gerilim ve m ücadelesin de yatar -yalnızca kazanm a ya da kaybetm e
de değil- gerçekte oldukça kolay elde edilen galibiyet, kazanan için
dahi oyu nun zevkini kaçırır.
Dolayısıyla m egateknik tarafından vadedilen zahm etsiz o to m a
tik, kaypakça güvenli varoluş, yanlızca haz ilkesine göre d ü zen len
miştir. Bu ise, bir oyu n u n sağladığı gerçekliğin canlandırıcı h issin
den bile yoksundur. M ısır’da ve eski Y unan’da kölelik, köleye ken
di o r g a n ik ih tiy a ç la r ı iç in b ir n eb z e d a h a m u tlu b ir v a r o lu ş
sağlam ıştı. Bu konuyla ilgili olarak hayvanların tanıklığı gösterilebi
lir. Hayvanat bahçesi sahipleri, hayvanlarının, tabiatta yaptıkları g i
bi parçalamak için bütün halindeki bir leşe sahip olduklarında ken
dilerine parça parça kesilm iş etin verildiği zam anlardan daha iyi bir
kon d isyon tutturduklarını görm üşlerdir. Şayet ilgi, çabayı aıttırı-
yorsa, buna karşılık çaba da ilgiyi devam ettirir.
Kısa periyodlar için, hastalık ya da iyileşm ede kişi, bir sanator
yum daki bir hastanın ya da güvertedeki bir yolcu n u n yaptığı gibi
yarı-asalak bir rutine düçar olabilir. Fakat bu durum u, yaşam ın da
imi hedefi ve tüm insanların daha önceki ö lü m -k alım çabalarının
m eşrulaştırıcısı haline getirm ek, insanın hayvanlıktan zuhur ettiği
asli koşulları unutm aktır.
H içbir göbek bağı, insanı tabiata bağlam adı: N e ‘gü ven lik ’ ne de
‘intibak’ insan gelişm esinin kılavuzuydu; ve tropikal yaşam k oşu l
ları bazı zam anlar tem bellik ve gaflete gereğinden fazla uvgundu-
larsa da insan ru hun un, hayvani sınırlam alarının ötesine yükseldi
ği, d en ge ve b ü yü m en in yanısıra insan kişiliğinin nihai özelliğin e
-a ş k m lık (tr a n sa n d a n s)- ulaştığı yerler, zorlu ğ u n hakim o ld u ğu
alanlar, çöl ya da taşkın nehirlerin kıyıları gibi, görünürde kusurlu,
yetersiz veya yarı-düşm an çevreler old u .
Her ne kadar evcilleşm e, tam asalaklıkla m eydana gelen toptan
bozulm aya neden olm uyorsa da, Curt P. Richter tarafından N orveç
faresi üstünde yapılan son çalışmalar bu tür koşullar altında ortaya
çıkan özerklik kaybından daha ciddi bir şeye işaret ediyorlar. N o r
veç faresi ilk defa 1800 yıllarında, fare kapanları için kurbanlar sağ
lam ak için evcilleştirild i. V e yüzyılın ortasın d a, belirgin bir evcil
beyaz fare ürem esi, m u h telif genetik varyasyonlarla sağlandı: So
n u ç, yaban türde bulunm ayan dişsiz, saçsız, titrek fareler o ld u .
Richter, farelerin evcilleştirilm e koşullarını, bugün ‘Refah D ev
leti’ nce sunulan koşullarla -yeteri m iktarda besin , güvenlik, huzur,
tekil çevre ve iklim , v s - kıyaslar. Ancak organik b o zu lm an ın (tah
rifin) bu görünür olarak m ünasip koşullar altında vuku bulduğuna
dikkat çeker. Evcil farelerin beyinlerinin ve belki de zih in sel aktivi-
telerinin yaban farelerininkinden daha küçük olm asın a şaşm am ak
gerek.
R ichter, aşın korunan bir insan nüfusundaki benzer hastalıkla
ra (rahatsızlıklara) da dikkat çeker: Arterit (m afsal iltihabı) belirti
lerinin artm ası, deri hastalıkları, şeker hastalıkları ve devingen has
talıklar. T üm örsel koşullar da cinsiyet h o rm on ların ın aşırı salgılan
ması son u cu ağırlaşmışlardır. C anlılığın azalm ası ve n örotik ve psi-
kotik rahatsızlıkların artışı gün gibi ortadadır. Bu kanıtlar kesin ve
ikna edici olm ayabilirler. Fakat en azından şurası açık ki yalnızca
fiziksel varoluşu en asgari bir organik çaba ile sürdürm ek için m ak
sim u m im k ân lar sağlam a ç e r ç e v e sin d e yap ılacak bir e k o n o m i
tanım ı, her türlü organik gelişim için gerekli olan daha kom pleks
koşulların -olu m su z olanları da dahil- gözardı edilm esin i berabe
rinde getirecektir.
Bu k onuyla ilgili olarak P atıick G ed d es’in uzu n zam an ö n ce
yaptığı bazı gözlem ler hâlâ geçerliklerini korumaktadırlar. E kon o m i
ilkelerinin A n a lizi (A nalysis o f the Priciples o f Economics)'n d e “orga
nik dünyadaki dejenerasyon k oşulları” diyordu, “yaklaşık olarak
bilinm ektedir. Bu koşullar, genellikle iki farklı türdendir. İlki yeter
siz beslenm e ve zayıflığa yol açan besin, ışık vs kıtlığıdır; İkincisi
zengin besin arzından ve çevrenin tehlikelerine karşı korunm a y o l
larının artm asından kaynaklanan rahat bir yaşam dır. Dikkate d e
ğerdir ki ilki, özgün türü sadece bastırırken ya da en fazla yok ed er
ken İkincisi sinirsel ve diğer yapıların atıl bırakılmaları so n u cu da
ha tehlikeli fakat gizli bir dejenerasyonu beraberinde getirir.”
M egam akina yoluyla m üm k ü n olan en aza dü şü n ce, zahm et ve
kişisel ilgiyi gerektirecek bir varoluşu üretm e teşebbüsünden kay
naklanacak kişilik değişim leri muhakkak surette ö lçü lü p d eğerlen
dirilm elidir. Bu akım ın yöneldiği aşırılıklar şim diden bellidir: ge-
lişm em işlik ya da bunaklık. Psikoanalistler, insanlarda rahim e tek
rar geri d ön m e gibi ........ latan bir eğilim i farketmişlerdir. Bu m ü
kem m el çevreden (rahim ) sonra da bebek, gücü n ü n herşeye y etti
ğine dair bir illüzyonu barındırır, zira, arzularının yerine getirilm e
si için sadece ağlam ası yeterlidir. Seslice hıçkırarak çevreden anında
karşılık alır; bir yüz belirir, bir el on a dokunur, bir göğü s o n a besin
verir.
Bu sihirli zah m etsiz varoluşu olgu n lu ğa taşım ak, m o d ern in
sanın m ükem m elleştirdigi otom asyon sistem inin çabası olm uştur.
Fakat bebeğin başladığı durum , ki burada bebek kendi bed en i ile
yakın çevrenin diğer herhangi bir parçasının ayırdına varam az, bir
sonraki aşam ada kendisini tanım lam ası ya da o çevrede anında gi-
derilem even bir arızaya sahip olm ası için yetersiz hale gelir. Bu si
hirli arzu tatm ininin bedeli, m utlak bağım lılıktır, ve daha ileri bir
bü yü m enin gerçekleşm em esi giderek hayati organların atıl bırakıl
m asına ve m utlak akılsızlık halinin tekrar n ü k setm esin e yol aça
caktır.
Şayet o tom asyon çocu kça (infantile) b ağım lılığın olu şm asıyla
başlıyorsa m elekelerin ve işlevlerin kullanılm az hale gelm esiyle b e
liren bunakça yabancılaşm a ve çürüm enin ortaya çıkm asıyla sona
erer. Şu halde otom atizm , çalışm alarının so n safhasında yapay bir
şekilde prem atüre yaşlılığı teşvik eder, çünkü oto m a tizm insan o r
ganizm asını acziyet, iradesizlik ve mesleki atalet durum una indir
ger ki bu d u ru m , yaşlı bir kişinin başına gelebileceği en kötü fela
kettir. Cari p orn ografi dalgası bu b u n a k lığ ın so n kan ıtıd ır: Bu
kaçınılm azlık, soyut im geler üzerinde ya da aşk yapm ak için aktif
k ap asiteninin yok olm asıyla seksten geriye kalan şeyler üzerin d e
yoğunlaşır.
Şu halde, ‘em eklilik yaşı’na ulaştıklarında yaşlıların karşısına
birdenbire çıkan travm atik tecrübe, velev ki onlar hâlâ etkili bir b i
çim de işlev görm e yetisine sahiplerse de onlara artık ihtiyaç d u y u l
m adığının fark edilm esidir. Emekli işçinin en dayanılm az sıkıntısı,
artık yerine getirebileceği herhangi bir işlevin, işgal edeceği herhan
gi bir yerin, icra edeceği herhangi bir soru m lu lu ğu n olm adığı bir
gelecekle karşı karşıya kalmaktır. Yaşlılıkla zekice yüz yüze gelenler
bu n ihai m a h ru m iy et, yaban cıla şm a ve felç d ü şm e d ev resin i
m üm kün olduğunca geciktirm eye çalışırlar. Fakat m egateknik o to
m asyon, tam başarılı ve evrensel olduğu dereceye kadar bu nihai
acziyetleri, yaşam ın daha erken safhalarına dahi ithal edecektir.
M egatekniğin tü m işleyişine geçm esiyle birlikte ortaya çıkacak
zoraki k o llek tif asalaklık yak laşım ın ın gerçek liğ in e dair k işin in
herhangi bir şüphesi varsa bununla ilgili yeteri m iktarda ikaz edici
kanıt m evcuttur. En azından yazılı kayıtların m evcu d iyetin d en b e
ri. T ü m tarih b oyu n ca, h içbir şey, yö n etici sın ıfla rın k ron ik ra
h a tsızlığ ın d a n , k e y ifsiz liliğ in d e n , te d ir g in liğ in d e n ve p sik o tik
yıkıcılığından daha çarpıcı değildir. Ç ünkü baskın azınlık, im ti
y a z lı s e ç k in le r , d a im a b ö y le s i b ir a n la m s ız lığ ın la n e t iy le
karşılaşm ıştır: safi can sıkın tısı. Pritclıard’ın m etin lerin d e iktibas
edilen M ezopotam ya’ya ait in tih a r ü ze rin e K onuşm a (D ialogııe on
S u ic id e j'\z ya da K a d im İn sa n ın Z ih in sel Serüveni (T h e Intelectual
A d ve n tu re o f A tıcient M a n / n e bakın.
Krallar en yüzeysel arzularının birer em ir olm asın d an daim a
gurur d uym uşlardır. G ü çlerin in ve başarılarının klasik ispatı,
sınırsız yiyecek ve içecek miktarlarına, sınırsız elbise ve m ücevher
m iktarlarına, sın ırsız cin sel ilişki olanaklarına h ü k m etm eleriyd i.
Burada erotik haz bile niceliksel terim lerle ölçülüyordu. Kral ve sa
rayı tarafından tekelleştirilen zenginlik, güç sistem inin in san oğlu
na verdiği en yüce n im et olarak gösterildi.
Yine de iki tarz arasındaki ciddi farklılığa dikkat edin. Daha ö n
ceki (eski) sistem de halihazırdaki eğilim lerin evrensel hale g elm e
siyle artık varolm ayacak kurtarıcı bir m eydan -okum a vardı. Zira
arkaik azınlıkların asalaklığı gerçekte onların köken olarak yırtıcı
yaşam tarzlarının m uğlak m ükafatı olarak ortaya çıktı. Bu y ö n e ti
ciler ve onların savaşçıları köylü halkları ancak şiddetli baskılarla ve
öldürülm e riskini taşıyarak fethedip söm ürdüler. Başarılı m onark-
ların asalaksal bir yaşam tarzına geri d ön m ek için yeterli kontrol
ve vergiyi elde etm elerinden sonra dahi, bu monarklar, kendilerini
kıskanç rakiplerin saldırılarına, kendi vergi alanlarını genişletm ek
isteyen diğer yırtıcı yönetici ve prenslerin hücum larına ya da Yahu-
dilerin Mısırdan çıkışlarında olduğu gibi, söm ürülen insanların ve
k ö le le r in k itle a y a k la n m a la rın a karşı sa ğ la m a a lm a k zo ru n d a
kalmışlardı.
İsyanın ilk şayialarında ya da önleyici olaylarda dahi yönetici
sınıf, kendi otoritesini yenid en tesis etm ek için eline kılıcı ve to p u
zu alacaktır. Bu gerilim , asalaksal dü zen in belli başlı faydalarını,
hayvani tetiklik ve güçlülük d u rum unda m uhafaza etti. Keskinlik
lerini kaybedip asalaksa! atalete düşenlerin yerini ise daha yetenekli
ve aktif rakipler aldı.
Şu halde eski tarz savaş, arkaik ek on om in in fazla (artık) enerji
lerin in stan d art e m ilim aracı d eğ ild i yaln ızca. B u n u n ya n ın d a ,
baskın azınlığın, organik varoluşun tem el gerçeklikleri ile -sadece
güç - hazzı ilkesine dayalı bir bolluk ek on om isin in zım n en inkar
ettiği ya da açıkça aştığı gerçeklikler -tem asını korudu. Şu anki as
keri m egam akinalarım ız inşa edildikçe bu kişisel riskler ve gergin
likler dahi en kısa zam anda yok olacaklardır. G üvenlik içinde o la
cak yegane grup, garazkâr stratejileri aktif biyolojik savaşı içerm e
dikçe, askeri kast olacaktır: yeraltı kontrol m erkezlerinde ya da su
altı sığınaklarındaki güvenlik. G ezegensel k oıitrol bir kez sağlam
bir şekilde gerçekleştirilsevdi, ki şu an birbirine düşm an askeri m e-
gam akinaların kuracakları bir ittifakla m üm kün olabilirdi, bu, tam
asalaklık için yani insan p otan siyellerin in tü m d en çü rü m esi için
gerekli ortam sağlanm ış olacaktı.
“Hayat yaşam aya değer mi?” sorusuna cevap ararken YVilliam
James, biyologların asalaklık ile ilgili gözlem lerini bütünleyen p si
kolojik koşulların en yüksek türdeki canlıların, organik aktivitele-
rini iki kutup arasında gidip geldiklerini gösterdiklerini sö y lü y o r
du: p o zitif ve negatif, zevk ve acı, iyi ve kötü. Sadece P ozitif, zevk
veren ve bol olan şeyler çerçevesinde yaşam aya kalkışm anın, h a
yatın kâm il ifa d esi (ta m a çılım ı) iç in gerek li o la n k u tu p lu lu ğ u
yıktığına dikkat çeker. “G erçekten dikkate değer bir olgudur ki” der
James, “sıkıntılar ve zorluklar sanıldığının aksine, yaşam a sevgisi
ni azaltmazlar, bilakis yaşam a güçlü bir çeşni katar gibidirler. M e
lankolinin egem en kaynağı dolgunluktur, ihtiyaç ve m ücadele bizi
heyecanlandıran şeylerdir; zafer an ım ız bize bir b oşlu k getirir. K ut
sal kitabım ızda kötüm ser ifadeler, sürgündeki Y ahudilerden değil,
fakat Süleym an’ın ihtişam günlerindeki Yahudilerden gelir.”
ilkel insanlar dahi, ki haklı olarak onların çok fazla zorluklara
katlandıkları d ü şü n ü leb ilir, b u tem el paradoksun farkındaydılar;
belli sınırlar dahilinde acı ve zevkin değişebilir rolleri. Bu n ed en le,
çoğu zam an stoik bir m etan eti gerektiren b edensel sakatlanm a
ların eşlik ettiği ‘kavga ayinleri, (rites o f passage) ve üyeliğe kabul
(iııitiation) im tihanları icat ettiler. Fiziksal çaba, stres, tehlike, gay
ret bir yaşam ı kazanmak için şart olm aktan çıktığında, m odern in
sanı sıhhatte tutacak şey ne olacatır? Şim diden bir düğm eye basışta
ya da çevirm ede m ekanik hizm etçilerden kurulu bir heyet idareyi
eline aldı. Bu koşullar altında spor, geçici olarak çalışm anın yerini
alabilir, fakat spor çoklukla güç kom p lek sin in .gen el kanunları çer
çevesinde yüklü miktarlarda para alan profesyonellerin em rindedir
ve o yu n aktif rol olarak sadece hakem e saldıran binlerce şişm an ve
ham izleyeciler tarafından izlenm ektedir.
Böyle yarı-asalaksal kültürde gençlik kendi kavga ayinlerini, ö l
dürücü sokak saldırıları, sadistçe şakalar, gelişigüzel yağmalamalar
ya da ö lü m cü l yarışlar ile yapm aktadır. Asalaklığı ‘R om a Yaşam
Tarzı’ şeklinde en geniş ölçekte uygulam ış R om a kültürü, d en em e
leri ve tehlikeleri arenada sağlıyordu. Bolluk ek on om isin i, bugün
kendisinin bize sunduğu çerçeve için d e kaçınılm az olarak kabul et
m ed en önce, yen ileştirilm iş güç sistem in in uzaktan dahi olsa te
m as ettiği her kültürde görü leb ilen çö zü lm e ve ahlâksızlaşm anın
kanıtlarını daha yakından in celem em iz gerekir. Bunu, bir sonraki
b ölü m d e yapacağız.
Burada, Avrupa’nın ortaya çıkardığı en yetkin siyasal y o ru m cu
lardan birini atlamak im kânsızdır: A lexis de T ocqueville. Birleşik
D evletler’deki Yeni D ünya dem okrasisiyle ilgili gözlem lerinde, y e
ni tek nolojinin ileri sürdüğü bir çok vaatten habersiz değildi. Bir
çok defa, son yediyüzyıllık tarihin ilerici ek on om ik ve sosyal eşitlik
tarihi old u ğu n u söyledi. Fakat b u ilerlem eler için öd en m esi gere
ken korkunç bedelin de farkındaydı. Şöyle diyordu: “D esp otizm in
dünyada, hepsi eşit ve benzer olan, yaşam alarını kuşatar küçük ve
ö n em siz hazları ardısıra tatm in etm eye çabalayan insanlar arasında
ortaya çıkabileceği yeni durum ları tetkik etm eye çalışıyorum ....
Bu insan ırkı üzerinde, insanların hoşnutluklarını koym ayı ve
onların kaderini gözetlem e)'! üzerine alm ış uçsuz bucaksız ve h im a
ye edici bir güç var. Bu güç m utlak, dakik, düzenli, basiretli ve m u
tedildir. Bu otoriten in hedefi insanları ergenliğe (m a n h o o d ) hazır
lam ak olsaydı bir ebevey nin otoritesi gibi olurdu; fakat tam aksine
(bu otorite) insanları ebedi olarak çocukluk durum unda tutm aya
çalışır; İnsanların n eşelen m esin d en oldukça m em nundur, hiçbirşev
düşünm eksizin sadece sevinm ek. Onların m utluluğu için bir hü k ü
m et misali istekle çalışır. Fakat, bu m u tlu lu ğu n yegane etkeni ve b i
ricik söz sahibi olm ak ister, onların em niyetini sağlar, ihtiyaçlarını
arttırır ve arz eder, zevklerini kolaylaştırır, belli başlı işlerini idare
eder, sanayilerini y ö n etir, m iraslarını d ü zen ler ve b u n u vârisler
arasın d a b ölü ştü rü r. O nlardan tü m d ü şü n m e m erak ın ı ve tü m
yaşam a sıkıntısını esirgem ekten başka geriye ne kalır?...
T op lu m u n her üyesini bu şekilde güçlü p en çesin e aldıktan ve
başarılı bir biçim de on u isteğine göre şekillendirdikten sonra yüce
güç, kolunu top lu m u n b ü tü n ü n e genişletir. En orijinal zihinlerin
ve e n erjili k a ra k terlerin , a v a m ın ü stü n e ç ık a m a d ık la rı k ü çü k
birleşik kurallardan olu şan dakik ve tekil bir çalışm a ağı ile to p lu
m u n yüzeyini kaplar. İnsanların iradesi parçalanm az (d u m u ra uğ
ram az), fakat yum uşatılır, bağlanır ve yönetilir; insanların eylem de
b ulunm ak için bu güç tarafından zorlanm aları nadirdir, fakat da
im i surette hareketten m enedilirler....”
Başka bir kim se, gezegensel bir m egam akinahın, nihai kurulu-
ınuvla zirveye çıkan m egateknik başarının yaratacağı rüşveti ve teh-
diti bu kadar iyi tasvir etm em iştir. Bir zam anlar ütopya ve b ilim
kurgu yazarlarında saf spekülasyon olan şey, bugün rahatsız edici
bir şekilde gerçekleşm e n oktasına yaklaşıyor.
XIII
AHLAKSIZLAŞMA VE İSYAN
1
Çatırdayan sütun
K
İTA BIN BAŞLANGIÇ SAYFALARINDA m o d e r n in sa n ı
şekillendirm iş bulunan birbirine paralel iki k eşif yolunu ta
kip ettik: O ana kadar hiçbir zam an bir bütün olarak ihata
ed ilem em iş yeryü zünün keşfi ile göklerin ve insan ın biyolojik ve
kültürel evveliyatın a doğrudan g ö n d erm ed e b u lu n m a k sızın y o
rum lanıp kontrol edilebilen tüm fiziksel fen om en lerin keşfi.
Burada, m odern teknolojinin en başından beri karasal keşiften
ö d ü n ç aldığı yüklü borcun yanısıra bu teknolojinin başlangıç saf
hasından yeni bir yaşam şekline d ön ü şen bir değişim in tem ellerini
nasıl kurduğu üzerinde durm ak istiyorum . Bu sistem in insaniyet
sizliği teknolojik verim liliğiyle doğru orantılı bir şekilde artmıştır.
Karasal keşif, açıktır ki hem niteliksel hem de niceliksel yönü
b ulu n an devasa bir devrim başlattı. G ezegenin tüm nüfusu arasın
da çeşitli tem aslar kurdu ve enerji kaynaklarında bir artışa yol açtı.
K üresel bir tem el üzerin d e bir m al, b itk i, in san ve d ü şü n ce d o
laşım ı (sirkülasyonu) m eydana getirdi? Tabiatın ekolojik dengesi ve
kültürlerin entegrasyonu hiçbir zam an son iki yüzyıldaki kadar şid
d etlice altüst olm adı.
Bu keşif artık doğal bir sona ulaşm ıştır. İlk iki astronotun aya
ayak basmaları, yeni bir kozm ik keşif çağının başlangıcı değil, bila
kis son u yd u . O naltıııcı yüzyılda başlayan bilim sel teknolojik dev
rim bu olayla birlikte kısır sonuna ulaştı. Bu otom atik süreçleri ya
vaşlatacak ya da tersine çevirecek bir karşı-akım ın çıkm am ası ha
lin d e, insanoğlu yıldan yıla ölü m cü l bir sona yaklaşacak.
Karasal keşifin etkisi teknik icat ve organizasyonun kısıtlam a
larını dengelem ekte yalnızca geçici bir rol aldıysa da yeni bir dünya
d ü zen in in tem ellerini de bilfiil attı: Orijinal m ekanik dünya resm i
ni, bu resm e canlı organizm adan türetilen daha kom pleks bir m o
del em p o ze etm ek suretiyle d eğiştirecek bir d ü zen . C oğrafi keşif
artık son bulduysa da bundan aşağı kalmayan bir keşif vuku b u l
m akta. Bu, m ekanda olduğu kadar zam anda bir keşiftir ve objektif
fe n o m e n le r in y a n ın d a sü b jek tif o lan lara da y ö n elik tir. Bu y'eni
keşif, yalnızca seb ep -son u çla değil, fakat tanım lanam az kom pleksli
ğe sahip olan, zam an boyunca akan ve sürekli bir biçim de etkileşen
ö rgü lerle de ilgilen m ek ted ir. Bu organik d ünya resm i, şim did en
her alanda kendisini belli etm ekte. D a n v in ’in T ürlerin K ö ken i ki
tabına yazdığı G iriş’te G eorge G avlord S im p so n bu yaklaşan d ö
n ü şü m e işaret eder; “A stron o m ik ve fiziksel d evrim ler” diy'ordu,
“o n d o k u z u n c u y ü zy ılın ilk sa fh a la rın d a iyi ilerlem eler k a y d et
m işlerdi, fakat dünyayı çok daha derinden değiştirm eye m ukadder
olan biyolojik devrim hâlâ ortada y'oktu.”
M aalesef bu biyolojik devrim , güç sistem in in üsleri tarafından
tek-taraflı teknokratik kontrolde ileri bir adım olarak tanınm ış ve
hararetle selam lanm ıştır. Onların terim leriyle devam edecek o lu r
sak, bu devrim in san ın daha kam il bir gelişim in e değil, fakat o l
dukça farklı bir organizm a ya da organizm alar dizisine ilerlem esine
yol açacaktır. Bu d eğişim dizisi, Güç Sistem ine insanın Tabiata ver
m ekten daim a kaçındığı bir otorite verecektir. H angi m akul amaç
için?
Bu konuyla ilgili olarak çağdaş bir şair hikm etli ve yerinde keli
meler saıfetm iştir. “Hayatı yeniden şekillendirm ek!” diye haykırı
yordu B o ıis Pasternak Dr. Z lıivago'da, “hayat hakkında şu ana ka
dar bir şey anlam adığını söyleyebilen insanlar -h içb ir zam an ha
yatın nefesini, kalp atışını hissetm em işlerdir.- hayatı kendileri ta
rafından işletilm esi gereken, dokunuşlarıyla asalet kazandırılm ası
lazım gelen bir ham m adde yığını olarak görürler. Fakat hayat h iç
bir zaman kalp verilm esi gereken bir materyal, değildir. D o ğ ru su
nu isterseniz, hayat, kendi kendini yenilem enin ilkesidir, kendisini
sürekli olarak yenilem ek, yeniden yaratıp değiştirm ektedir.”
Sistem atik endüstri ve angarya iş, ilk m edeniyetler tarafından
başlatılmışsa da, insan ırkının ö n em li bir kısmı güç sistem in e tam
bir kölelikten daim i surette kaçınm ıştır. Avcılık ve tarım e k o n o m i
lerinin hakim oldu ğu zam anlarda insanlgın b üyükçe bir b ö lü m ü
m egam ak in an ın e g em en lik alan ın ın d ışın d ak i k ö y lü lerd e kaldı.
iYlegam akinanın çevreyi tekrar şek illen d irm ed e ulaştığı zirvelere
hiçbir zam an çıkm adılar.
G ü nüm ü ze dek, insan kültürü, bir bütün olarak, kısır m akina
yapım ı kapalılıkta değil, organik ve öznel bir b içim d e şekillenen
bir çevrede gelişti. İnsan varlığının yaşam dan m ahrum bir çevrede
telakki edilm esi sadece kadim kölelik zam anında vuku bulm uştu.
İnsan, m akinalaıı ü retm ezd en ön ce b ü tün jeolojik periyodlar
boyunca bitkiler ve hayvanlarla aktif bir ilişki içindeydi, in san , te
mel niteliklerinin birçoğunu diğer hayvanlarla da paylaşır: cinsel
çiftleşm e, bebek büyütm e, toplum sal işbirliği, erotik haz, vs. Bu k o
nularda, en basit organizm aların dahi tek n olojin in m en zilin in ö te
sinde bizlere öğretecekleri birşevler var. Şayet bizler, yalnızca kendi
ö ğ ren d ik lerim ize ve m akinalar üzerindeki h a k im iy etim ize bağlı
kalsaydık, insan ırkı şim di yanlış benlenm e, can sıkıntısı ve u m u t
suzluktan ö lm ü ş olacaktı.
En az on iki bin vıl b oyu n ca insanın varlığı, insan ve bitkiler
arasındaki sim biyotik ilişkiye bağlı olm uştur. Uygarlığın tü m yük
sek başarıları bu ortaklığa dayanm ıştır. Bu kültür, Edgar A ııder-
so n ’ın ifade ettiği gibi, bitki yetiştiriciliğindeki en m ü kem m el keşif
le r i bitkilerin renk, koku, tat, çiçek veya yaprak örgüsü ve besleyici
nitelikleri ile eşit derecede ilgilenm ek suretiyle gerçekleştirdi.
M akin a-egem en dünyam ızd a kendilerine hâlâ b iy o lo g deseler
de bu uıganik kültürle hiçbir yakın tem ası bulunm ayan insanlar
bolca m evcuttur. Bunlar, yaratıcı süreci güç kom p lek sin in piyasa
taleplerine uygun bir biçim de d ü zen len m eye başlam ışlardır. Ö rn e
ğin, d om ates yetiştiriciliğindeki yeni teknik gelişm eler, m ah su lü n
oto m atik bir top lam a ve pak etlem e m akinası tarafından rahatça
toplam asına yöneliktir.
Bütün canlı organizm aların verini tutabilecek m ekanik, elek tro
nik ya da kim yasal ikam e araçları yoktur. H erhangi bir zam an
aralığı boyunca vaşam sallıktan arındırılm ış (d evitalized ) m egalo-
politan bir çevreye m ahkum olm ak -ki burada, insanlar sadece bir
birlerinden değil aynı zam anda diğer tüm organizm alardan izale
edilm işlerdir-, yeryüzünde üç milyar küsur vıl boyunca canlı orga
nizm alarla işbirliği son u cu öğrenilen tüm dersleri unutm ak d em ek
tir. Bir asker, savaş anılarında “Birbirimize yardım etm ek suretiyle
yaşıyoruz.” diye yazm ıştı. Bu, tüm zamanlar için ve tüm yaratıklar
için geçerlidir.
İnsanın, kendi sosyal aktivitelerini ve kişisel icraatlarını yalnızca
d ış ta n g e le n m e g a t e k n ik g e r e k lilik le r e u y u m g ö s t e r e n le r le
sınırlandırm ası bir tü ı'to p lu intihar olacaktır. İnce m ekanik teçh i
zatlarım ız, organik varoluş için yararlı bir tam am layıcı olabilirler.
Fakat ağır acil durum lar dışında kabul edilebilir kalıcı bir alternatif
değildir.
2
Organik dünya resmi
A risto 47, 49, 90, 91, 146, 170, B loch, N ils 488.
279, Borelli,
303, 304. G iovanni 69.
Asurbanipal 427. B oscovich, R.G. 122.
A tum -R a 56, 64. Boyle, Robert 102, 170.
D F
D arw in, Charles 26, 36, 4 9 ,1 7 8 , Faraday, M ichael 99, 102, 112,
186, 335, 517, 122, 2 1 2 , 213,
567, 588, 592-596 216.
D e s c a r te s , R en e 17, 9 0 , 102 , Fermi, E nrico 434.
Fracastoro, Girolam a 56. G iedion, Sigfried 306.
Frankenstein 220. Gilbert, W illiam 191, 202, 199.
Frankl, V ictor 581. Glanvill, Joseph 83, 376.
F ranklin, B en jam in 113, 195, G odw in, Francis 378.
435. G oeth e, Johann W olfgan g von
Freuet, Sigm und 145, 161, 164, 280, 313, 545,
217, 334, 444. # 567, 602.
Friedmann, Georges 262. G olem , W iener 218.
From m , Erich 484. G oncourt, Ermond de 398.
Frost, Robert 161. G reene, Felix 250.
Fugger, Jacob 253, 287. G ustavus, A dolp h u s 256.
Fuller, B u ck m in ster 3 5 4 , 387 , G utenberg, Johann 244.
5 0 8 ,5 1 8 .
H
G Hall, Edward 359.
Gabor, D enis 333. H aw kins, Sir John 253.
G alileo, G alilei 14, 28, 61, 69, H aw th orn e, N athaniel 515.
7 9, 9 0 -1 1 1 , 1 15, H ayek, Friedrich 417.
1 1 9 -1 2 2 , 123- Heraklit 67, 289.
129, 135, 138, H ersev, John 462.
155, 156, 160, H itler, A d o lf 311, 360, 416, 419,
164, 187, 191, 420, 4 2 3 -4 3 7 ,
217, 218, 224, 472, 475, 496,
545, 593, 594. 576.
Gam a, V asco de 23. H obbes, T h om as 173-179, 441.
G andi, M ahatm a 354. H ook e, R obert 202.
G assendi, M ahatm a 144. H ow ard, Ebenezer 3 7 5 ,5 0 8 .
G assendi, Pierre 144. H u m b o ld t, A lexan d er v o n 33,
G eddes, Patrick 214, 353, 551, 34, 567.
5 9 4 ,6 0 2 . H u m e, D avid 1 1 1 ,1 1 2 .
G enet, Jean 577. H u n sd o n , Lord 22.
G ibbon, Edward 345-349. H u x le y , Ju lian 7 2 , 3 6 0 , 3 8 3 -
388, 427, 596.
H u x l e y ,T h o m a s H e n r y 170, L
595. La Boetie, Etienne de 16.
Lapp, Ralph 459.
J Lawn, Brian 47, 48.
Jam es W illia m 177, 2 2 9 , 241 , Leary, T im oth y 387.
370, 400, 506, L eib n itz , G o ttfr ied W illh e lm
554, 602, 603. 9 0 .1 0 2 ,1 1 5 ,1 5 9 ,
Jennings, Herbert Spencer 186. 214, 262.
Johnson, Samuel. 114. L en in , N ik o la i 4 1 6 , 4 1 8 , 4 1 9 ,
Johnson, V irginia E. 121. 4 2 1 ,5 7 2 .
Leonardo da Vinci 398.
K Le Roy, Louis 346.
, Kafka, Franz 319, 562. Lewis, C.S. 26, 248, 378.
Kahn, H erm ann 457, 458, 536. Locke, John 180.
Kant, Im m anuel 109. L ongfellow , H enry W adsw orth
K ep ler, J o h a n n es 9 0 -9 5 , 101- 43.
103, 106, 107, L ouis, XIV. 58, 259, 3 4 5 , 346,
121, 135, 151 , 4 0 6 ,4 1 2 , 423.
187, 212, 218,
378, 379, 383, M
385, 501, 504. M acaulay, T h o m a s B a b in g to n
Kidd, Benjamin 460. 196.
K o lo m b , C h r isto p h e r 15, 17, M aine, Sir Henry' 417.
1 8 ,2 0 ,2 2 ,8 0 . ' M a lt h u s , T h o m a s 1 7 8 , 5 4 3 ,
K opernik, N icolau s 50, 56, 59- 592.
6 6, 79 , 85 , 90, M ann, T h om as 560.
135, 361, 399, M anuel, Frank 37.
405, 594. M ao, T se-tu n g 360, 420.
K ropotkin, Peter 268, 570. M arco Polo 304, 305.
Kubilay Han 305. Marsh, G eorge Perkinh 44, 45,
280.
M artin, T h om as 2 2 9 ,4 2 5 .
M arx, Karl 295, 296, 348, 362,
375, 534, 569,
o
O' Frank 125.
572.
Ogburn, W .F. 383.
M axwell, J. Clerk 102, 12 2 ,3 9 4 . O ppenheim er, J. Robert 451.
M cL u h a n , M arh all 3 8 7 , 3 8 8 , Orwell, George 372.
4 9 9 ,5 1 8 , 548.
M e lv ille , H erm an 44, 75, 80, P
494, 582. lJaley, W illiam 158.
M ercier, Louis Sebastien 356. Panofskv, Erwin 35.
M ilgrim , Stanley 473. Paracelsus, Blaise 199.
M iller, Arthur 238. Pasteur, Louis 196, 214.
M it c h e ll, G e n e r a l W illia m Peano, G iusseppe 213.
(Billv) 427. Pepys, Samuel 240.
M ontaigne, M ichel de 16, 355. Petrarch 343.
M ore, Henry 376. Petrie, Flinders 343.
M ore, T hom as 3561, 363. Poe, Edgar Allan 81, 367, 378.
M organ, C. Lioyd 26, 92, 361, Polanyi, M ichael 93.
373, 594.
Poliziano, A ngelo 15.
M orgenthau, W illiam 461. Portm ann, A d olf 111.
M o Ti 382. Price, Charles 202.
M u lle r , H e r m a n n 3 8 7 , 4 7 5 , Price, Derek J. 300, 315.
487. Pritchard, James B. 452, 553.
M urray, H enry A. 64. Pum pelly, Raphael 27, 238.
M ussolini, B enito 427. Pisagor 64.
N R
Nef, John 252. Rabelais, François 240, 241.
N eu m an n , John von 322, 323, Raglan, Lord 478.
445. Ragnarök 497.
N ietzsche, Friedrich 409. Renan, Ernest 4 1 5 ,4 1 7 .
Renaudot, T heophraste 201.
Richter, Curt P. 550.
Roosevelt, Franklin D. 435. Sombart, W erner 254, 257.
Rossi ter, C linton 461. Sorre, M ax 230.
R ousseau, Jean-Jacques 32, 41- Speer, Albert 423.
43, 4 5, 135, 174, Stalin, Joseph 23, 360, 416, 419-
177, 417, 567. 427.
R ow ntree, Seebohm 249. Stallo, J. B 130.
R u s k in , Joh n 2 9 5 , 3 5 3 , 3 5 4 , Stapledon, O laf 367.
404, 575. Swift, Jonathan 219, 335.
Russell, Bertnard 59, 164. Szent-G vorgyi, Albert 154.
R utherford, Ernest 394, 397. Szilard, Leo 434, 451, 458.
Ruyer, R aym ond 363.
T
s Tavlor, A.J.P. 432.
Saint-Sim on, C om te de 37, 408. Taylor, H enry O sborn 396.
Sain t-S im on , D uc de 346, 563, T eilhard de C hardin 365, 468,
569. 514-521.
Sauer, Carl 16. Telecleides 304, 531.
S c h r ö d in g e r , E rw in 9 3 , 103, Teller, Edward 451.
119. T en n yson , Alfred 114, 359.
Schubert, Franz 240. Thoreau, H enry 354, 534.
Schum peter, J. A. 559. Throrndike, Lynn 49.
Seaborg, G lenn 387, 536. Tillyard, E.M .W 58, 65.
Seidenberg, Roderick 388, 512, T ocqueville, A lexis de 555.
5 1 4 ,5 2 0 , 548. T olstoy, Leo 354, 483, 580, 581.
Shelley, Mar)’ 114, 220. T oynbee, A rnold 227.
Sherrington, C.S 171. Tro^ki, Leon 419.
S k in n e r , B. F. 1 12, 3 7 2 , 3 8 7 , Turgot, A. R. J 37, 345.
481, 536.
S m ith , A d am 121, 2 3 2 , 2 5 2 ,
257, 294, 300. u
Snow , Charles Percy 314. Urey, H arold 434, 4 5 0 ,4 5 1 .
Soddy, Frederick 397, 398, 434, Usher, Albert Payson 257,
596.
W right, Frank Lloyd 206.
W vm er, N orm an 249.
Vasari, G iorgio 241, 277.
V eblen, Thorstein 136.
Verdi, Giuseppe 240.
Y
York, Herbert 459.
V erne, Jules 187, 367.
Y oung, J.Z. 327.
V esalius, A ndreas 56, 218.
V espasian, Im parator 262.
Vril 371.
w
W ald, G eorge 220.
W allace, Alfred Russel 34, 567,
592.
W att, James 228, 241, 254.
W eaver, W arren 501, 502.
W eber, M ax 3 3 ,4 7 1 , 472.
W ells, H . G 2 8 , 8 5 , 187, 353 ,
359, 367, 376,
3 7 9 -3 8 1 , 386,
466, 507, 597,
599.
W estin, Alan F. 467.
W hite, T .H 471.
W h ite h e a d , A .N . 4 8 , 9 0 , 116,
196, 594.
W hitm an, W alt 4 3 ,2 1 2 .
W horp, Benjamin 109.
W ie n e r , E u g en e P. 1 25 , 3 2 8 ,
329.
W ilde, Oscar 398.
W ilkins, John 378, 379.
W ittfogel, Karl 441.
Mutlakiyetçilik, Militarizm ve Mekanizasyon
B a şın d a n b e ri g ü ç k o m p le k s in in m e rk e z in d e u z a k ta n k o n tr o l y e r aldı.
M e g a m a k in a n ın esas b ile şe n le ri in sa n la r o ld u ğ u m ü d d e tç e k o m u ta z in c i
r in d e k i h e r in s a n i b ir im d e n k ö p e k v a ri b ir ita a t b e k le n d i. B öyle b i r te k -
y ö n lü d ü z e n , e n h a f if ita a ts iz lik te b ile a c ım a s ız y a p tır ım la r ın u y g u la n
m asıyla k o r u n u y o r d u . Bu h a n ta l ve z a h m e tli y ö n te m d e n geçiş, m illi b ir eğ-
itih ı s is te m in in y ü r ü rlü ğ e k o n m a s ıy la k o la y la ş tırıld ı. Bu s is te m , ilk d efa
o n s e k iz c in d y ü zy ıld a P ru s y a ’d a d a h a s o n ra N a p o lv o n z a m a n ın d a A lm a n
y a’da u y g u la n d ı. M e c b u ri a sk e rlik , ki ilk defa ‘d e m o k r a tik ’ F ra n sız d e v ri-
rn in c e e m p o z e e d iid i, b u sü re c i ta m a m la d ı.
Bu -b azı z a m a n la r- v e rim siz ve in a tç ı in sa n o to m a to n la n n ın s a f m e
k a n ik ve e le k tr o n ik b ir im le r e çev rilm esi, a n lık u z a k ta n k o n tr o lü u y g u la n a
b ilir k ıld ı: b u , m e rk e z i o to rite y e v erileb ile cek en b ü y ü k a r m a ğ a n d ı. Ü s tte
g ö rü le n , H o u s to n M e rk e z i’n in k o n tro l o d ası, b u sis te m i t ü m iııs a n -ü s tü lü -
ğü y le b ir lik te iz h a r e tm e k te d ir.
B ilg isa y a r v e te le v iz y o n h e n ü z y o k k e n H it le r ’in R usya c e p h e s in d e k i
g ö re v lile rle d o ğ r u d a n b a ğ la n tı k u r m a k su re tiy le a sk e ri sav aşlara m ü d a h a le
etm e s i, u z a k ta n k o n tr o ld e m ü n d e m iç d e z a v a n ta jla rd a n b irin i -y an lış n ıü -
d a h e le - ifşa e tti. F akat u z a k ta n k o n tr o lü n te m e l zayıflığı, a ra c ı b irim le rin
y a rd ım ı o lm a d a n , geri b e s le m e ve g ö z d e n g e ç irm e y e açık iki -y ö n lü b ir sis
te m o l( a )m a m a s ıd ır. E le k tro n ik bilgi a k ış ın ın m e rk e z le rd e a n lık k a r a r a l
m ayı o la n a k lı k ıld ığ ı b i r z a m a n d a , b a ğ ım sız k a r a r la r v erecek , y an lış bilgiyi
d ü z e lte c e k ya d a p r o g r a m d ışı b ir veriyi ekleyecek s o r u m lu yerel b irim le rin
y o k lu ğ u , b e ş e ri y an lışlık o la sılığ ın ı a r ttır ır . Bu d a , g ay rı m e rk e z i y a rı-ö z e rk
g r u p ve b ir im le r in z o r u n lu b ir g ü v e n lik ara c ı o la ra k te k r a r ih d a s e d ilm e le
rin i lü z u m lu kıl.ır. B u, s o r u m lu in sa n i k a tılım ın te m e l k o ş u lu d u r .
Bilgisayarltk
(j'ic sistem i, so y u tla... .¡.ırla yeterli İ v şekilde tem sil edilebilsede, to ta lita ry e n
ıııu tlak i' elçiliğin ab esliğ in in b ir sem b o li o la ra k \V a sh in g to n ’d a P e n ta g o n ’u n so m u t
fo rm u , k. n d isin in Sovyet karşılığı o la n ^rem lin d e n d a h a iyi iş g ö rü r: ç ü n k ü b u özel
m ega v ıp ı, acınacak b ir şekilde terk ed ilm iş b ir R c n o a n s p la n ın ı cari m ü s rif ve v e
rilin iz laaliyetlerle b irleştirm ek ted ir.
P entagonal o to rite n in ö n em li b ir ala m eti dıştaki k a y n ak lard an gelen ve güç
k o m p le k sin d e h iç b ir m evkisi o lm a y a n in sa n i istek ve a m a çla rı ifade e d en bilgiye
.'la n kayıtsızlığıdır. T ek başın a bu, siste m in b u g ü n tü m d ü n y a d a ta h rik e ttiji k o r
ku nç insani te p k ile rin artışın ı açıklar. D ah a ö n c e h iç b ir z am an , böylesine g eniş bir
in sa n to p lu lu ğ u -gerçekte gezegenin b ü tü n n ü fu su - böyle l-ir m ü şk ü l, azınlığın in
safına k alm am ıştı.
Tanrı-krallık: Yeni Stil
Son üç asır b o y u n c a m u tla k güç, gizli oy k u lla n m a suretiyle eski G rek o y okul-
lanm a s iste m in in y eniden ikam e edilm esi ve b u h a k in b ü tü n yetişkin n ü fu sa k ad e
m e k adem e tevzi ed ilm esi so n u cu kısm en de olsa k o n tro l altın a alın d ı. T ek partili
to ta lite ry e n y ö n e lim le r bile, d ü z m e ce d e olsa d e m o k ra tik seçim lere gitm eyi z o ru n lu
g ö rd ü le r. 1918'den so n ra Rusya, T ürkiye, İtalya, A lm an y a ve Ç in ’deki yeni d ik ta tö r
lüklerle birlik te, b ir zam an la r fesh ed ilm iş ta n rı-k ra llık k ü ltü , yeniden d iriltild i ve ye
ni kitle k o n tro l tek n o lo jileriy le d a h a d a etkili kılındı. T e rö r ve e le k tro n ik b ü y ü s o n u
cu Lider, b ir T a n rı su re tin e b ü rü n d ü :fü h re rp rin z ip ya d a K işilik K ültü.
Yüceltme ve Mumyalama
M o to r ve hava u la şım ın ın aşırı genişlem esi, çeyrek a sır ö n c esin d e bile m evcut
o la n çeşitli ve esn e k u laşım sistem ini v iran etm ek le k alm am ış fakat avnı z am an d a
şehirleri ve kırsal a lan ları çöle d ö n ü ş tü rm ü ş tü r. Y ukarıdaki P a sad e n a ve H ollyw ood
o to b a n la rı, k a ra y o lu m ü h e n d is in in d eğ erli k e n t a la n ın ı a rta n trafiğe yer açm ay a
k u rb a n ed işin in klasik b ir ö rn eğ id ir. Bereket kı Birleşik D ev letler’de, zararın en b ü
y ü k o ld u ğ u yerd e, cari k aray o lu m iih e n d islig in c e serg ilen en te k n o k ra tik k ib ir ve
e k o lojik cehalete karşı gecikm iş b ir tepki o lm u ş tu r. “A .B.D Yol P la n la n , Y ükselen
ş eh ir D ü şm a n lığ ın ın T e h d id i A ltında"şeklindeki gazete b aşlık ların a ra stla n m ak ta d ır.
Bu m ey dan o k u m a la r ve sto p ajlar y ap tırım g ü c ü n e sahiplerse de, an cak , ekolojik ve
insani d e n g en in h e d e f tu tu ld u ğ u yapıcı b ir kentsel ve bölgesel o rg an izasy o n a yol a ç
m aları h alinde etkili o lab ilirler.
& D İSCinNI
&NIAINFACT IRYI
şaa-Lİ LOW i « e
¡ S » İDOVVN i 7
NElVf J 2
2jH);
168
Endüstriyel Kirlenme
MAKİNA EFSANESİ
Lewis Mumford