Professional Documents
Culture Documents
Müze Ve Sergi Tasarımı
Müze Ve Sergi Tasarımı
Müze tasarımlarında ilk belirleyici olan mekân ve işlev ilişkisidir. Tasarım sürecine nesne-
nesne, mekân-izleyici ve nesne-izleyici ilişkilerinin dâhil edilmesi, müzelerin toplumla olan
iletişimini güçlendirmiş, sergi tasarımları da bu yönde planlanmıştır.
Geçmişte, kronolojik bir düzen içinde ya da üretim, kullanım amaçlarına göre sıralanan
nesnelerin estetik bir uyumla sergilenmesi, müze salonlarını depolardan daha ilginç kılmaya
yeterli olup, etiket çoğunlukla nesne hakkındaki tek yazılı bilgiydi. Ancak bu durum sergileri
tekdüze ortamlara dönüştürmekteydi.
Müzelerin çok disiplinli yapıları ve farklı işlevler içeren hizmetleri içinde sergilemeler yalnızca
bir bölüm oluşturmakla birlikte, doğrudan dışa dönük, çok katılımlı bir çerçeve teşkil
ettiklerinden özel bir yerleri vardır. Bir anlamda sergiler, müzelerin vitrinidir. Koleksiyonlar,
toplama (depolar), koruma ve onarım (laboratuvarlar), araştırma ve tüm bu çalışmaların
yönetilmesi ve geliştirilmesi üzerine kurulu bu geniş sistem, müzelerin temel varlıklarını
tanımlamaktadır.
ICOM’ un tanımlarında müzelerin sunumları sergileri ve özel etkinlikleri maddesi şöyledir:
“Öncelikli görevi koleksiyonlarını oluşturan belirleyici malzemenin gelecek için eksiksiz olarak
korunması olmakla birlikte, bu koleksiyonların yeni bilgiler yaratılması ve paylaşılması,
araştırma için ortam oluşturulması, eğitim çalışmaları, sabit ve geçici sergilerle diğer özel
etkinliklerde kullanılması müzenin zorunluluğudur. Bu etkinlikler, ulusal politikalar ve
müzenin eğitim hedefleriyle bağlantılı olmalı, koleksiyonların koruma şartları ve kalitesiyle
çelişmemelidir. Müze gösterimlerinin ve sergilemelerinin dürüst, yansız olması, efsanelere ve
basmakalıp anlatımlara dayanmamasını garanti eder”. Bu tanımdan yola çıkarak, müzelerde
“dış dünyayla” kurulan bağ tüm arka plan oluşumlarının anlamlandırılarak sergilenmesinden
geçmektedir.
Sergi tasarımında sadece nesnelerin türleri, boyutları, malzemeleri ya da birbirleriyle ilişkileri
değil, aynı zamanda izleyicilerin ilgileri ve beklentileri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Pedagojik araştırmalar insanların farklı zekaları ve farklı öğrenme yöntemleri olduğunu
gösterdiğinden, bugün salt görsel imgeler değil, diğer duyular da dikkate alınarak sergileme
düzeni kurgulanmaktadır. Günümüz müze sergilerinde üç boyutluluk, hareketlilik ve duyma
yoluyla algılama göz önünde tutulmaktadır. Sergilemenin iki önemli öğesi nesnelerin
kendileri ile sergileme malzemeleridir. Bu iki öge arasındaki ilişkide nesneler her zaman ön
planda olmalı, sergileme malzemeleri nesnelerin önüne geçmemelidir.
Zamanla kronolojik sergileme düzeninin yerini tematik sergileme düzeni almıştır. Kronolojik
sergileme, izleyen açısından daha kolay takip edilse de bir süre sonra tek düze gelmeye
başlayabilir. Tematik sergilemede ise, bir konuyla ilişkili farklı sanat eserleri ya da nesneler bir
araya getirildiğinde izleyicinin sorular sorması ve onları ilişkilendirmesi sonucunda aktif bir
öğrenme olasıdır.
Bu sergileme düzeni sanat nesnelerinde, örneğin Tate Modern’in ilk açılış sergisindeki
“Landscape-Matter-Environment / Manzara-Madde-Çevremde denenmiştir. Açılış sergisinde
Monet’in1916 dan izlenimci “Water-Lilies” adlı eseri Robert Smithson’un70’li yıllardan bir
yerleştirmesi ile aynı salonu paylaşmıştır.
Farklı dönemlerde farklı sanatçılar tarafından yapılmış ve aynı konuları işleyen bu yapıtlarda
sanatçıların manzarayı ya da çevreyi nasıl algıladıkları izleyicilere gösterilmiştir. Bu tür
sergilemeler konuyla ilgili bilgisi az ya da sınırlı olan izleyiciler için sorun teşkil etme
potansiyeli taşısa da izleyiciler yapıtların açıklamalarını okuyarak farklı iki dönemle ilgili fikir
sahibi olabilmektedirler. Öte yandan hızlı müze ziyareti yapan izleyiciler, yerleştirmenin böyle
bir düzende sergilenme nedenini sorgulamayabilirler.
Her müzenin hedefi izleyiciyi daha uzun bir süre mekânında tutmaktır. Müzelerde izleyiciye
konforlu bir ortam sunmak, sergi salonlarını nefes alınacak bir tasarımla düzenlemek ve
bilgiyi iletmek önceliklidir. Müzelerdeki dinlenme mahalleri, ara mekânlar ve ancak iyi bir
yönlendirmeyle izleyici müzede uzun süre kalabilir. Yönlendirme gezi güzergâhı
doğrultusunda yapılmaktadır.
Mekân Özelliklerinin Değerlendirilmesi
Serginin gerçekleştirileceği mekânın verileri, tasarım sürecinin başlayabilmesi için
vazgeçilmezdir. Mekânda değerlendirilmesi ve yeterlilikleri tespit edilmesi gereken noktalar;
• Ölçüler (hacim, tavan yüksekliği, tüm yatay ve düşey detay boyutları –kapılar, pencereler,
duvarlar, bölmeler, nişler vb.)
• Renkler ve dokular (tavan yerleşimi, taban döşemeleri, duvar özellikleri vb.)
• Fiziksel koşullar (doğal ışık ve aydınlık, nem vb.)
• Teknik donanım (Güvenlik, elektrik, iklimlendirme vb.)
• Çevresel konum (mekân ilişkileri, giriş-çıkışlar, güzergâhlar, erişim vb.)’dur.
Bu aşamada sergilemenin mekânla ilişkisinin öncelikli olarak kurulacağı nokta yerleşim
düzenidir. Mekânın nasıl gezilebileceği, sergi temasının nasıl bir mekânsal düzende
planlanacağı ilk somut tasarım adımıdır. Üç temel sergi güzergâhından bahsedilebilir;
• Zorunlu yön: Tasarlanan serginin tanımlı bir mekân içine yerleştirilmesi söz konusu
olduğu durumdur. Sergi bu mekâna göre tasarlandığında hareketlilik olanakları
kısıtlanmış olacaktır. Serginin mekânla bütünleşmesindeki avantajlar estetik ve teknik
açılardan fazladır.
• Serbest yön: Tematik ve kronolojik izleme çizgisinin önemli olmadığı (bazı sanat
sergileri gibi) durumlarda uygulanabilir. Pratik anlamda geniş mekânların kullanılması
söz konusu olduğunda olumlu sonuçlar alınır.
• Tanımlı yön: Serginin tematik ve kronolojik bütünlüğünün sağlanabilmesi için
yaratılan güzergâhtır. Tanımlı yön belirli bir aks üzerinde ilerlemeyi öngörür, lakin
belirli bir izleme sırasını empoze etmez.
Sergilemede Yönelim
Koridor Tipi (Arter): Bu tip yönelimde dolasım yönünün düz, zikzak, kavisli olması fark
etmeksizin başka alternatif yön verilmez. Ziyaretçi sadece aynı doğrultuda gidebilir. Ziyaretçi
önce gördüğü vitrini tekrar görmek isterse geriye dönüşte kargaşa çıkar. Bu tipte eserler veya
vitrinler bir yönde dizilerek, ziyaretçi de bu doğrultuda yönlendirilir.
Tarak Tipi: Bu tip yönelimde, ana dolasım yolu uygun bölümler halinde kesilmektedir. Ana
yolun yanında ziyaretçilerin rahatlıkla dolaştığı, her biri ayrı konuya ayrılmış bölümler yer
almaktadır.
Zincir Tipi: Bu tipte ise, ana yol ve tarak tipi karışımına benzer birbiri ile bağlantılı ama ayrı
bölümler vardır. Genelde sanat galerilerinde kullanılmaktadır. Bölüme giriş alanı kalabalık
olsa da iç mekanda rahat bir dolasım sağlamaktadır.
Yıldız Tipi: Belli bir noktadan sona ziyaretçiye alternatif yönler verebilen bir yönelim tipidir.
Ancak orta alanda kalabalıklar oluşmaktadır.
Blok Tipi: Serbest dolasım yönü verir. Ziyaretçi mekan içerisinde istediği tarafa gidebilme
özgürlüğüne sahiptir.
Bu yönelim tipleri ayrı ayrı veya karışık kullanılabilir. Müzenin mimarisine ve serginin
senaryosuna uygun olarak bu belirlenmektedir. Yönelimin tipi, sergi tasarımını etkilemekte,
aynı zamanda kullanılan sergi tipleri ve gösterim teknikleri sergi tasarımını, dolayısı ile
yönelimi etkilemektedir.
Çağdaş Müzecilik İlkeleri
Değiren teknolojilerle de sergileme teknikleri farklılaşmakta, müzeler yöntemlerine göre de
farklı kategorilerde ele alınmaktadır. Ayrıca bu çeşitlenme önceden de örneklerle ifade
edildiği gibi müzenin fiziksel yapısının da değirmesini gündeme getirmiştir. Son yıllarda
sergilerin ışıklandırma sistemlerinden, döşemeden kullanılan malzemeye kadar değişen
müzeler, günümüzde sergileme ve sunum yöntemlerine göre “Sanal Müze” “Dokunulabilir
Müze” “Mobil Müze” ve “Vakıf Müzeciliği” adı altında dört önemli yaklaşım ile ele
alınmaktadır.
Sanal Müzecilik
Bilgisayar teknolojilerinin önemi müzecilik içinde yadsınamayacak bir gerçektir. 1998 yılında
Los Angelos’da kurulan Getty Merkezi’nin, Artun’un da ifade ettiği gibi, o dönemdeki en
büyük hedefi bütün sanat tarihini bilgisayar ortamına taşımaktır. Bu girişimle birlikte kültür
hareketlerinin sanal ortama taşınması yaygınlaşmıştır. Böylece, kültür, “dijitalize edilerek
sonunda hapsolduğu duvarlardan kurtulacak arşiv/müze hem kapsam, hem erişim olarak
âdeta sınırsızlaşacaktır. Doğadan başlayarak alırsak, önce kendi yapıldığı zeminde (tuval,
kâğıt, v.b.), daha sonra taşındığı müze zemininde, şimdilerde de bilgisayar zemininde, üç kez
sanallaşan sanatsal imgeler artık herkesin gözünün önüne‟ gelecektir (Artun, 1998)”
Bu bağlamda yaygınlaysan sanal müzecilik, internet üzerinden ülkeler arası müzeciliğin
yayılmasını sağlayan dönemimizin teknolojik gelişmelerinin önemli sonuçlarındandır. Her
kesimden, her ülke ve kültürden kullanıcıya ulaşmanın en pratik yollarından biri olarak kabul
edilmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında müzecilik araştırmalarına başlayan ABD, bugün
sanal müzecilik alanında en gelişmiş ülkelerin başında gelmektedir. New York Metropolitan
Müzesi ve yine New York Guggenheim Müzesi bilindik örneklerindendir. Sahip oldukları
koleksiyonları sanal ortamdaki müzelerinden, müze dostlarıyla paylaştıkları gibi,
düzenledikleri her türlü etkinliği ve faaliyetlerini de internet üzerinden yayınlamaktadırlar.
Sanal müzeciliğin önde gelen müzelerinden bir tanesi de 1850‟lerde açılan Londra’daki
British Museum’dur. Bu proje ile bütün dünyadaki kent müzeleri arasındaki iletişimin ve
diyalogun arttırılması hedeflenmekte, ayrıca uluslararası katılımcıların kentler hakkındaki
bilgiye en pratik şekilde erişebilmesi amaçlanmaktadır. Ülkemizde de sanal müzecilik
alanında çalışmalar yapılmaktadır. Bir örneği Ortadoğu Teknik Üniversite öğretim görevlisi
Baştanlar ve ekibi (2006) tarafından Isparta Müzesi için geliştirilmiştir.
E-müzeyi ziyaret eden kullanıcılar;
• Salonları dolaşıp eserler hakkında yazılı ve görsel bilgileri inceleyebilir,
• Salonlar için hazırlanan etkileşimli sanal geziyi izleyebilir,
• Belli özelliklere sahip eserleri aratabilir,
• Görüntülenen bir esere görsel içerik bakımından benzer diğer eserleri aratabilirler.
Sanal Müze Örnekleri
Vakıf Müzeciliği
Vakıf müzeciliği de çağdaş müzeciliğin önemli kozlarından bir tanesi durumundadır. İlk defa
ABD’de James Smithson’ın bağışlarıyla Smithsonian Institution açılmıştır. Vakıf Müzeciliği
günümüzde de farklı şahıs, kurum veya kuruluşların girişimleri ile çeşitlenerek devam
etmektedir. Özel girişimlerin açtıkları vakıf müzeleri ülkemizde de yayılmaktadır.
SERGİLEMELERDE GÖSTERİM TEKNİKLERİ
Durağan Gösterim Teknikleri: Geleneksel vitrin içi sergileme ve duvar panoları veya stant
üzeri sergilemelerde sunuş, model diaromalı odalar, maketler, mankenler, çizimler,
fotoğraflar, bilgi panoları gibi durağan unsurlarla da desteklenmektedir. Vitrinler,
fonksiyonları ve doğaları gereği serginin önemli parçalarıdır. Çünkü objelere görsel olarak çok
yakındırlar ve kurguyu oluşturmada yardımcı olmaktadırlar.
Bu sergileme türü, dünya müzelerinde en çok kullanılan yöntemdir. Vitrin içi sergileme, müze
objelerinin bir düzen doğrultusunda önceden hazırlanmış vitrinlerin arkasına
yerleştirilmesidir. Yerleştirmede objelerin durumu, bulundukları bölgeler ya da ortak
özellikleri temel alınarak bir düzenleme yapılmaktadır. Objeleri tanıtan etiketler de eserlerin
yanında yer almaktadır.
Stand üzeri sergileme ise, büyük çaptaki eserlerin tek başlarına sergilenmesinde kullanılan
bir tekniktir. Yine eserlerin yanında onları tanıtan etiketler yer almaktadır. Gerek vitrin içi
sergileme gerekse stand üzeri sergileme, etiket bilgileri yanında modeller, diaromalı odalar,
maketler, mankenler, çizimler, fotoğraflar, bilgi panoları gibi durağan unsurlarla
desteklenebilir. Bu sergileme türü geleneksel gösterim teknikleri bulunan müzelerin
çoğunluğunda mevcuttur.
Zamanla müzelerdeki vitrin tasarımlarında değişmeler ortaya çıkmıştır. Standart cam
bölmeler ve kabinler yerlerini estetik görünümde düzenlenmiş renkli ve kullanışlı vitrinlere
bırakmıştır. Müze salonlarında amaca uygun, aynı anda yer, duvar ve tavana asılı vitrinler
kullanılmaya başlanmıştır.
Geliştirilen değişik sergileme düzeninde, vitrinlerdeki sunuş biçimi, insanların beğenisine
hitap edecek şekilde düzenlenmiştir. Eserlerin sağlıklı korunmasını sağlayabilmek için vitrin
içlerinde bu tür önlemler alma yoluna gidilmiş, vitrin tasarımlarında köşe bağlantıları ortaya
çıkmıştır. Londra'daki Doğa Tarihi Müzesi'nde olduğu gibi, sergilenen objeye göre vitrinler
geliştirilmiştir.
Diaromalı Gösterimler: Kısmen resim, kısmen modellerle düzenlenmiş gösterim teknikleridir.
Genellikle ön planda modeller, arka planda ise dev boyutlu bir duvar resmi yer almaktadır.
Diaromalar, askerlik, doğa tarihi ve jeoloji müzelerinde anlatımı etkili kılmak için
kullanılmaktadır. Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı müze dâhilindeki
Çanakkale Savaşı Salonu'na ziyaretçilere Çanakkale Savaşı'nın anlatılabileceği bir diaroma ve
bu diaroma ile sunulacak bir multivizyon gösterimi projesi hazırlamıştır. Yapılan diaromanın6
metre genişliği, 8 metre derinliği toplam 30 metrekarelik bir taban alanı vardır. Arka planda 8
metrekarelik bir yağlıboya resim yer almaktadır.
Doğal Tarih Müzesi /Natural History Museum, dokunmatik aletlerin kullanıldığı sergi
gösterimleri
Bilim merkezlerinde uygulanan etkileşimli sergiler, insanların aktif fiziksel katılımdan
hoşlandıklarını ve tek ya da grup içinde araştırmaya ve deneye katılmaya hevesli olduklarını
göstermektedir. Fiziksel katılım yorumcularla ya da göstericilerle ilişkiye girmeye neden olur,
sorular sormaya başlar ve iletişim sürer gider. O anda gerçeklesen ve ziyaretçinin tepkisine
bağlı olarak enformel ve yapılandırılmamış öğrenme gerçekleşebilir.
Slaytlı Gösterim Tekniği
Uzun yıllar müzelerde slayt yönteminden yararlanılmıştır. Slayt yöntemli gösterim tekniğinde
en basit düzenekte bir projektör, bir kaset çalar veya konuşmacı tarafından bilgiler
aktarılmaktadır. Bu sistemin 1990‘lı yıllarda geliştirilmesi ile hareketli, bir anda yirmiden fazla
projeksiyon makinesinin çalıştırıldığı yeni aletler geliştirilmiş ve bu aletler özellikle Gökbilimi
Müzelerinde/Planetaryumlarda kullanılmıştır. Londra Planetaryumu ve Hamburg
Planetaryumu en bilinen örneklerdir.
Görsel-işitsel sistem olarak çeşitli tipte materyaller ve sunumlar vardır. Bunun başlangıcı
slaytlara dayanmaktadır. Slayt sistemi, elektronik teknolojiden yararlanılarak kullanılan ilk
sistemdir ve hala geniş ölçüde kullanılmaktadır. Son yıllarda, teknolojideki ilerlemeler
oldukça önemli boyutlar kazanmıştır ve günümüzde bu tip bir sunum mikrobilgisayarlarla
kontrol edilebilmektedir. Gerçekten mikro-bilgisayarlar, sahne arkasında geniş ölçüde
kullanılarak bir sergi aracı olma özelliğinde yerini almıştır.
Hareketli Mankenler, Robotlar
Hareketli mankenli gösterim tekniğinde, amaca uygun ifade ve hareketler gösteren
mankenler kullanılmaktadır. Bunların gerçeğe uygun görünmesini sağlamak için ses ve
görüntü efektlerinden yararlanılarak bilgi aktarılmaktadır.
Yarı hareketli mankenler, boyun-bacak ya da kollarının içlerindeki mekanizma sistemi ile
gerçeğe uygun bir şekilde hareket ettiren, gerçek boyutta elektronik modellerdir. Bu
modeller, elektronik aletler yardımıyla belli hareketler yapabilmektedirler. Hareketli
mankenlerin üzerleri yumuşak plastikle kaplanarak gerçeğe yakın bir etki sağlanabilmektedir.
Bu örneklere büyük çaptaki sergilerde rastlanmaktadır.
Görsel ve işitsel etkilerle gerçek yaşam koşullarını taklit eden bir makine aracılığıyla çalışan
maket ya da mankenlerin kullanıldığı gösterimler ise, Animatronik yöntem denilen, hareket,
ışık ve ses efektleri ile bütünlesen görüntü tasarımlarından oluşmaktadır. Bunlara örnek,
Londra'da Ulusal Müze'de ve Bilim Müzesi'nde kullanılan robot dinozorlar, kolları ve vücutları
hareketli sözel fonksiyonlu mankenlerdir.
Taşıyıcı Aletler
İnsan taşıyan araçlar; ziyaretçileri düzenlemeler arasında gezdiren vagon, tren, kabin, araba
gibi düzenlemelerdir. Son zamanlarda gelişen teknolojiyle birlikte, tarihi alanlarda
kullanımları artmıştır. İnsan taşıyıcı araçlar fuar alanı taşıyıcılarından yola çıkarak
geliştirilmiştir. Müze binaları arası ulaşımda ya da bina içi katlar arası gezilerde
kullanılmaktadır. Bu tür taşıyıcı araçlardan yararlanarak, daha çok sergileme alanının
görülmesi sağlanmaktadır. Böylece müzeyi gezmek yorucu olmamakta ve geziler daha kısa
zamanda tamamlanabilmektedir. Robin Hood Müzesi'nde taşıma kabini, Oxford Story'de
vagon tipi taşıma aracı, Madame Tussaud'da ise araba tipi taşıyıcılar kullanılmaktadır.
Başka bir örnek olarak, İspanya Deniz Canlıları Müzesi’ni verebiliriz. İspanya-Barselona'da
Akvaryum adı ile bilinen bu yer, aslında deniz canlıları müzesi olarak hazırlanmış dev
akvaryumlardan oluşan sergilemenin yapıldığı eğitici bir müzedir. Öncelikle çeşitli
denizlerden gelen canlılara ait akvaryumları, bilgilendirme panoları dahilinde inceleyip, cam
bir tüp içinde okyanus dibine seyahat edebildiğiniz muhteşem görüntülü Müzenin en ilginç
yanı, hazırlanan bir havuz içindeki canlılara dokunabilmenizdir.
Drama
Yorumlayıcı tiyatro yöntemi, müzelerde kullanılan en doğal ve en yaygın sunuş tekniğidir.
İzleyiciye ulaşabilmenin bir yolu da onları bu gösterinin içinde rol alacak şekilde
görevlendirerek müze etkinliklerinde katılımcı olmalarını sağlamaktır. Bu yöntemde sunucu
rehberi belirlenmiş bir müze objesinin başında objenin olduğu yüzyıla ait kıyafetiyle
durmakta ve ziyaretçi geldiğinde devreye girerek gösterisine başlamaktadır. Gösterimi
amaçlanan obje ile ilgili açıklamalar yapmakta ve ziyaretçilerin sorularını yanıtlamaktadır.
Müzelerde görev yapan rehberlerden, ziyaretçiye gezi boyunca eşlik etmek yerine, tanıttığı
objenin yanında bulunmasıyla ayrılmaktadır. Başka bir yorumlayıcı tiyatro uygulaması da
birkaç kişilik çalışma grubu ile objeler ve olaylarla kurgulanan tarihsel bir dekor önünde
izleyici grubuna yönelik önceden planlanmış çalışmalardır. Bu yöntemle müzeyi gezmek
teatral bir anlatım kazanmaktadır.
Bu yöntemin ilk uygulayıcıları Amerikan Ulusal Tarih Müzesi, Boston Bilim Müzesi, Franklin
Enstitüsü, Singapur Bilim Merkezi, Walters Sanat Galerisi, Pittsburg Çocuk Müzesi ve Bolly
Aquarium olmuştur. Kanada İnsanlık Tarihi Müzesi yorumlayıcı tiyatro programını başarı ile
uygulamış müzelerdendir. Bu müze düzenli bir tiyatroya; programa ve kadroya sahiptir.
Kanada Çocuk Müzesi çocuk izleyiciler için gölge oyunları, kuklalar kullanmıştır. Özellikle okul
tatillerinde, yaz sezonu boyunca, okul çağındaki genç seyirci kitlesine yönelmiştir. Dekorlar
arasında şarkı, dans ve oyunlarla süslenen çalışmalar sergilenmiştir. Kanada Çocuk Müzesi,
bu tür etkinlikleri müze dışı gezici oyunlarla da müzeye gelemeyenlerin ayağına götürmüştür.
Böylece müze tiyatrosu, eğitim programları içinde müze ve okul iş birliğini sağlamıştır.
Ayna Yöntemi
Ayna yönteminde, farklı düzenekte iki oda oluşturulmaktadır ve bir konunun iki farklı yönü
ziyaretçiye en kısa ve etkileyici şekilde aktarılmaktadır. Bir ışık kaynağı ve ayna yardımıyla, iki
görüntü art arda oluşturulmaktadır. Bu teknikte, cam bir perde arkasından görülen model ve
ışık kaynağı kaydırıldığında camdan yansıyarak görünen model peş peşe farklı iki görüntü
olarak sunulmaktadır. Belirli aralıklarla farklı bu iki görüntü ekrana birbiri ardınca
gelmektedir. Londra Bilim Müzesi'nde görülen bir örnekte, birinci odada 1800 yıllarında bir
ofis, ikinci odada ise 1900 yıllarında bir ofis yer almaktadır. Böylece, gelişen teknolojiyle
aletlerin değişmesi gözlenebilmektedir. Örneğin telefon ve faks ikinci odada yer almaktadır,
birinci odada ise bu gelişmiş aletler görülmemektedir. Teknolojik değişim sürecinin yeni bir
anlatımla sergilenmesi, izleyene kıyaslama yapma olanağı tanımaktadır.