You are on page 1of 18

ARKAS

SANAT
BORNOVA
MATTHEY
S KÖŞKÜ
Tarihçe
1780 yılında İngiliz John Maltass tarafından inşa edilen Mattheys Köşkü’nün 2018 yılında Arkas Holding tarafından
başlatılan ve izin süreçleriyle birlikte beş yıl süren restorasyon çalışmaları tamamlandı. 1922 yılında Atatürk’ün de
ziyaret ettiği Mattheys Köşkü, şimdi yeni misafirlerini ağırlamayı bekliyor. Hayatı boyunca Mattheys Köşkü’nde
yaşadığı bilinen Hortense Wood’un not ettiği önemli tarihi olaylarla günümüze ışık tuttuğu günlüğünde “Bornova’da
bir ev”den bahsediliyordu. Anlatılardan çok odalı, büyük bir köşk olduğu anlaşılan bu ev, bir dönem Atatürk’ün de
ziyaret ettiği, Hortense Wood’un kendi deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin konuşulduğu evdi, yani
bugünkü adıyla Mattheys Köşkü. Köşkün John Maltass adlı bir İngiliz tarafından inşa edildiği biliniyor. Bazı
kaynaklarda yapım yılı 1860 olarak belirtiliyor. Ancak Mattheys Köşkü’nün restorasyonunu gerçekleştiren mimar
Seda Özen Bilgili, binanın 1780 yılında yaptırıldığını tahmin ediyor. Bilgili restorasyon çalışmaları sırasında binanın
çeşitli dönemlerde yapılan eklentilerle büyütüldüğünü, en büyük değişimin ise 1800’lerin ortasında yapılmış
olduğunu ve bu nedenle köşkün yeniden yapıldığına dair yanlış bir algının oluşmuş olabileceğini düşünüyor.
Mattheys Köşkü uzun yıllar Wood-Paterson evi olarak adlandırılmıştı. John Maltass 1780 yılında Patersonlar’dan
satın aldığı ve yazlık olarak yeniden inşa ettirdiği evi, 1840 yılında kızı Eugenie Wood’a miras olarak bırakmıştı.
Eugenie Wood, İzmir’deki İngiliz hastanesine başhekim olarak gönderilen Dr. Charles Wood ile evlenmişti. Çiftin
yedi çocuğu oldu ve Charles Wood evini büyük kızı Lucy De Cramer’e bıraktı.
Çiftin yedi çocuğundan sadece Hortense Wood evlenmedi ve 1924’de ölene kadar
yeğeni Fernand de Cramer ile birlikte baba evinde yaşamaya devam etti. Yaşadığı
dönemde Bornova’nın bilinen isimlerinden olan Hortense Wood çok yönlü
entelektüel biriydi. Ressam, şair ve besteci olmasının yanı sıra Osmanlı döneminin
ilk feministlerindendi. Ünlü besteci Franz Liszt’ten piyano dersleri almıştı. Franz
Liszt, köşkün Kahire odası adı verilen bölümünde halen duran piyanoyu
çalmıştı.
Fotoğraf çekmeyi ise çok severdi. Dönemin gözde köşklerinden olan Mattheys
Köşkü’nün ağırladığı ünlülerin fotoğraflarını çekerdi. Gazete kupürleri biriktiren,
siyaseti yakından takip eden biriydi Hortense Wood. Mattheys Köşkü onun
sayesinde Kurtuluş Savaşı döneminde “Bornova’da ünlü bir ev” haline gelmişti.
Mustafa Kemal hayranıydı ve henüz savaş devam ederken ona başarılarını kutlayan
mektuplar yazmıştı. Mustafa Kemal ile nihayet yüz yüze tanıştığında 78 yaşındaydı.
Mustafa Kemal Wood’dan “dünyada kadın hakları” konusunda araştırma yapıp
kendisine iletmesini istemişti. Başkomutan olarak İzmir’e geldiğinde ailenin Ernest
adındaki oğlunun odasında kalmış, evde birçok önemli toplantı yapmış ve Hortense
Wood’un yeğeni Fernand De Cramer ile satranç oynamıştı. 1 Haziran 1922 tarihinde
yazmaya başladığı günlüğü, Yunan ordusunun çekilmesi ve Türk ordusunun İzmir’e
girişi hakkında doğrudan gözlemler barındırıyordu. Bayan Wood 16 Eylül 1922
tarihini attığı günlüğünün bir sayfasına şu satırları düşmüştü: “Mustafa Kemal evime
geldi. Yanında İsmet Paşa ve diğer generallerle meşhur Türk kadını Halide Edip
vardı. Mustafa Kemal Paşa onların arasında bir başka idi. O’nu tanımaktan ve karşı
karşıya gelip konuşmaktan duyduğum sevinç sonsuzdu. Oturup 15 dakika kadar
sohbet ettik. Mustafa Kemal sonra benden izin istedi. Ardından da Fevzi, İsmet,
Asım Paşa’larla Halide Edip üst kata çıktılar. Evet, şu anda İmparatorluğun kaderi
evimin üst kısmında yatak odamın önündeki piyanonun yanında, kadife koltuklarda
tartışılıyor.”
Bornova Gençlik Caddesi’ndeki Mattheys Köşkü o yıllarda hoş hatları ve bahar aylarında açan mor salkımlı leylak çiçekleriyle sarıp
sarmalanan kemerli giriş kapısıyla en dikkat çekici köşklerden biriydi. Evlerin birçoğunun bahçe kapısının önünde “pesulaki” adı verilen
taş banklar bulunuyordu. Mattheys Köşkü’nün önünde, kapının iki yanında karşılıklı iki pesulaki vardı. Mattheys Köşkü’nün görkemli
zamanlarında, Bornova’nın eski sakinlerinin evlerinin önünde bulunan bu taş banklarda komşular ağırlanırdı. Yaz akşamlarında
pesulakide oturulur, kapıdan gelip geçenlerin de davet edilmesiyle misafir sayısı artar, sohbetler uzardı. İzmir’in sosyo kültürel
zenginliğine büyük katkıda bulunan Levanten ailelerin köşkleri, zaman içinde çeşitli nedenlerle eski ihtişamlı görünümlerini kaybetti,
yerlerini apartmanlara bıraktı. İçlerinden çok azı günümüze kadar gelebildi. Mattheys Köşkü de bunlardan biriydi. Arkas Ailesinin
geçmişi hatırlatmak amacıyla 2018 yılında Lucy de Cramer’den sonra köşkün sahipleri olan Renee Steinbüchel ve Sonia Whitall’un
çocuklarından satın almasıyla birlikte arşivlerde yapılan titiz araştırmalar sonucu aslına sadık kalınarak restorasyon çalışmaları başladı.
Restorasyon çalışmaları sırasındaki bulgular, binanın mimari yapısı için önemli ipuçları veriyordu. İlk başta kare basit bir yapı olan
Mattheys Köşkü’nün altı ayrı dönemde, altı ayrı ailenin yaptırdığı eklentilerle bugünkü görünümüne kavuştuğu düşünülüyor. Bu
eklentiler 2000’li yıllara kadar sürmüş, Mattheys Köşkü başından beri “yaşayan yaşatan bir yapı” olmuştu. Mattheys Köşkü’nün en
belirgin özellikleri tüm Bornova köşkleri içinde en zarifi olarak nitelendirilen kemerli giriş kapısı ve dere taşlarıyla örülmüş duvar
sistemiydi. Bu duvar sistemi sayesinde 2000’li yıllara büyük oranda zarar görmeden gelen köşkün restorasyon çalışmaları izin
süreçleriyle birlikte beş yıl sürdü. Köşk, bugün baba Tony Mattheys’in adıyla anılıyor.
Restorasyon
Yüksek Mimar Restoratör Seda Özen Bilgili’nin anlatımıyla restorasyon süreci… Mattheys Köşkü’nü ilk olarak 2017 yılının
aralık ayında ziyaret etmiştim. Ocak 2018’de proje hazırlıklarına devam ederken gözlerim bahçede başkaca yapı parçaları
seçiyordu. Resmi evraklarda sadece ana köşk tescilli eser olarak yer alıyordu. Lucien Arkas ve dostlarının anılarını
dinledikten sonra önce öndeki Bornova’ya hâkim seyir köşkünün zemin katını, sonra uzun uğraşlarla arka taraftaki ahır,
padok, sera kalıntılarını üstlerini kaplamış molozlardan arındırdık.
Ana Köşk 1780’de yazlık ev olarak inşa edilmişti. Dönemler içerisinde kullanıcılarının yaşam şekli yapıya yansımıştı.
Tahminen beş farklı dönemin izleri görülüyordu. Amacımız hem yapıdaki tüm ekleri, dönem izlerini korumak hem de
bahçedeki tüm yapıların hikayelerini, özgün hallerini keşfetmekti. Sözlü tarih çalışmaları ile birlikte literatür, eski fotoğraflar,
haritalar, devlet arşivlerini taradık. Bornova’da köşkün ana giriş merdivenlerinde hem fotoğraf geleneklerini hem de baharın
müjdelendiği Nisan Çelengi ritüelini öğrendik.
Projelere başladıktan bir süre sonra ana giriş kapısının yanındaki pesulakiyi (küçük bank) fark etmiştim. Aileler sohbete bu
banklarda başlar, sohbet uzayınca evlerden soğuk su ve hatta meyveler kapıya taşınır, daha da uzadığında bahçeye
geçilirmiş. Mattheys Köşkü’nün ana giriş kapısının her iki yanında bulunan pesulakilerden sağ tarafta yer alan, yol
yapılması nedeniyle günümüzde bulunmuyor. Sol taraftakini ise projelerimize işleyerek tescillettik ve koruduk. “Büyükanne
Köşkü”, “Seyir Köşkü”, “Sera”, “Havuz”, “Padok” ve hizmetlilerin çarşıya dağıldığı arka kapı ve çevresindeki ahır, nalbant,
mutfak gibi birimlerin de yine kalıntı rölövelerini, tarihçe araştırmalarını, restitüsyonlarını hazırladık. Tüm bu kaybolmak
üzere olan, kalıntı halindeki eserlerin tescilini, imar planına işlenmelerini sağladık. Lucien Arkas’ın vizyonu ve özverisiyle
Mattheys Köşkü’nü tüm mimari unsurlarıyla üstelik kamu kullanımına açarak restorasyon yapma şansını bulduk.
Bornova Köşkleri
Doğu Akdeniz kıyılarının 16. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmesiyle birlikte İzmir, İstanbul,
Selanik, İskenderun, Halep gibi liman kentleri Avrupalı tüccarlar için çekici birer merkez haline geldiler. Bu kentlere ticaret
amacıyla yerleşen Avrupalılara, Doğu Akdeniz coğrafyasını tanımlayan “levant” kelimesinin türetilen “Levanten” adı verildi. İzmir,
Levantenlerin yoğun olarak yaşadığı bir liman kenti oldu. Bornova ise ilk başlarda Levanten ailelerin sayfiye bölgesiydi. Venedikli
Cortazzi, Fransız Giraud ve İngiliz Whittall ailelerinin İzmir’e ilk gelen üyelerinin Bornova’da sayfiye evleri yaptırdıkları biliniyor.
Bornova, İzmir-Kasaba demiryolunun 1866’da hizmete girmesiyle sayfiye yeri olmaktan çıkıp sürekli yaşanılan bir yer haline
geldi. Bugünkü Bornova’nın ünlü köşkleri bu tarihlerden sonra inşa edilmeye başlandı.
Günümüze ulaşan Bornova köşklerinin çoğunluğu demiryolunun hemen kuzeyinde yer alıyor, bir kısmı ise güneyinde bulunuyor.
Eski fotoğraflar, belgeler ve halen ayakta olan köşklerin yerleşiminden Levanten ailelerin oluşturduğu Bornova’nın demiryolunun
kuzeyinde birbirine paralel iki yolun üzerinde Bornova istasyonuna dik gelecek bir şekilde oluştuğu anlaşılıyor.
Bornova köşklerinin en belirgin özellikleri çoğunluğunun etrafı duvarlarla çevrili bahçe içinde inşa edilmiş olmalarıydı. Yola
cepheli inşa edilen köşkler ise büyük arka bahçelere sahipti. Bu bahçelerde genellikle İngiliz bahçe mimarisi kullanılıyordu. Bu
köşklerin büyük çoğunluğu kare ya da dikdörtgen bahçelere oturtulmuş iki katlı, simetrik, yalın cepheli, dış yapı süslemesi
asgaride tutulmuş, kalabalık aile ve yardımcıların yaşayabileceği büyük, ferah yapılardı.
Özenli bahçelerle çevrili Bornova köşklerinin özellikle birinci kattaki kabul salonları ihtişamlıydı, iç mekan dekorasyon
malzemeleri ise genellikle İngiltere’den getirilmişti.
Bornova Köşkleri

•Mattheys Köşkü
• Paterson Köşkü
• De Andria Köşkü
• Edward Whithall Köşkü
• Charlton Whittall Köşkü (Büyük Ev)
• Bardisbanian Köşkü
• Pierre Pagy Köşkü
• Belhomme Köşkü
• Aliberti Köşkü
Mattheys Köşkü

1780 yılında İngiliz John Maltass tarafından inşa


edilen Mattheys Köşkü’nün 2018 yılında Arkas
Holding tarafından başlatılan ve izin süreçleriyle
birlikte beş yıl süren restorasyon çalışmaları
tamamlandı. 1922 yılında Atatürk’ün de ziyaret
ettiği Mattheys Köşkü, şimdi yeni misafirlerini
ağırlamayı bekliyor. Hayatı boyunca Mattheys
Köşkü’nde yaşadığı bilinen Hortense Wood’un
not ettiği önemli tarihi olaylarla günümüze ışık
tuttuğu günlüğünde “Bornova’da bir ev”den
bahsediliyordu. Anlatılardan çok odalı, büyük bir
köşk olduğu anlaşılan bu ev, bir dönem
Atatürk’ün de ziyaret ettiği, Hortense Wood’un
kendi deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin
geleceğinin konuşulduğu evdi, yani bugünkü
adıyla Mattheys Köşkü.
Paterson Köşkü
Köşkün ilk sahibi John Paterson adlı İskoçya’nın Leith kentinden
İzmir’e gelmiş olan hububat taciriydi. 1859 yılında inşa edilmeye
başlanan Paterson köşkü, 38 odalı büyük bir yapıydı. John
Paterson ve ailesi Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir’den ayrılarak
Girit adasına yerleşti. Savaş sonrası döndüklerinde köşklerinin
hiçbir zarara uğramadığını gören aile, Cumhuriyet yıllarında ticari
faaliyetlerini sürdürdü ancak Osmanlı dönemindeki kadar başarılı
olamadılar. Paterson ailesi 1963 yılında Türkiye’yi terk edip
İngiltere’ye göç edene kadar bu köşkte yaşadı. Köşk beş yıla yakın
bir süre NATO birliğinin ofisi olarak kullanıldı. 1973 yılında bir firma
tarafından halı fabrikasına dönüştürülmek üzere kısmen yıkıldı.
1978 yılında İzmir İl İdaresi Anıtlar Yüksek Kurumu tarafından
kamulaştırıldı. Ancak uzun yıllar boyunca çeşitli restorasyon
projeleri gündeme gelse de yarı yıkık ve metruk kaldı. 2017 yılında
49 yıllığına İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kiralandı. İlk at yarışları
İzmir’de padişah adına yapıldı ve ardından tüm Türkiye’de
günümüze değin yaygınlaştı. Paterson Köşkü, yarısı yarış atlarının
yetiştirildiği ahırlar için kullanılan yaklaşık elli dört dönümlük bir
arazi üstüne kurulmuştu. Paterson Köşkü bu nedenle “At Yarışı” ile
simgeleniyor.
De Andria
Köşkü
De Andria Köşkü 1830’lı yıllarda Zipcy ailesi tarafından
yaptırıldı. Önce Richard Mattheys tarafından daha
sonra 1928 yılında Charles Balladur tarafından satın
alındı. 1993-1995 yılları arasında Fransa Başbakanı
olan İzmir doğumlu Edouard Balladur da zaman zaman
köşkte yaşadı. Köşk Charles Balladur’un vefatından
sonra kızı Denise De Andria’ya miras kaldı. Denise De
Andria, eşi Remo De Andria ile 1973 yılına kadar etrafı
yüksek duvarlarla çevrili bu köşkte yaşadı. Bornova
bölgesindeki köşklerin sahiplerinin büyük kısmının
ana iş kolu halı ihracatı idi. İtalya Cenova kökenli olan
De Andria ailesi de İzmir’de ilk halı ticareti yapan
Levanten ailelerden biriydi. Dönem halılarında en çok
kullanılan motiflerden bir tanesi ise yıldız motifiydi. Bu
nedenle De Andria Köşkü üretkenliği, doğumu, barış
içinde yaşamı ve evrenin yenilenmesini temsil eden
yıldız figürü ile sembolize ediliyor.
Edward Whithall Köşkü

Bu köşkün inşa tarihi bilinmiyor. Günümüze gelinceye


kadar Corsi, Perkins, Barry, Whittall ve Giraud
ailelerinin mülkiyetine geçti. Evin bir dönem sahibi olan
Edward Whittall, tanınmış bir botanikçiydi. Köşkün
Lord Byron, Gustave Flaubert, Alphonse De
Lamartine, Pierre Loti, İsmet İnönü, Falih Rıfkı Atay ve
Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi pek çok ünlü ismi
misafir ettiği biliniyor. 14 Eylül 1922 tarihinde alınan
kararla bir süre Batı Cephesi Kumandanlığı ve Erkan-ı
Harp Riyaset (Genel Kurmay makamı
Başkanlığı) olarak kullanıldı.
Köşke adını
Edward Whittall,veren 1851 hayatını kaybetmiş
1917 yılında doğuml
olsa
da bu olağanüstü köşkün bahçesi, torunuu Brian
Giraud’un ellerinde gelişmeye devam ediyor. Edward
Whittall, Anadolu’da yetişen soğanlardan botanik
dünyasına kazandırdığı lale türleri ile adını literatüre
yazdırdı. Edward Whittal’un botanik tutkusu, “Lale”
figürüyle sembolize ediliyor.
Charlton Whittall Köşkü (Büyük Ev)

Büyük Ev’in bulunduğu yerde 18. yüzyılın başlarında Hollandalı


rahibeler için inşa edilmiş bir manastırın bulunduğu biliniyor. İlk olarak
Hollandalı bir göçmen tarafından tek katlı olarak inşa edilen bina, 1817
yılında İzmir’e yerleşen James Whittall tarafından 1820’lerde satın
alındı. Onun ölümünden sonra kardeşi Charlton Whittall’in mülkiyetine
geçen ev, daha sonraki yıllarda genişletildi, üzerine katlar ilave edildi ve
“Büyük Ev” adıyla anılageldi. Uluslararası ticaretle uğraşan Whittall
Ailesi, İzmir’in ve Bornova’nın sosyal ve politik yaşamda önemli bir
konumdaydı. Bu nedenle Büyük Ev farklı tarihlerde 1863’te Sultan
Abdülaziz, 1886 yılında Edinburg Dükü Alfred Ernest Albert ile 1910
yılında George V. adıyla İngiliz tahtına çıkacak olan–George Frederick
Ernest Albert ve 1921 yılında Yunan Prensi Andrew (1921) gibi pek çok
önemli ismi ağırladı. Büyük Ev 1930’larda Whittall ailesiyle akraba olan
Giraud ailesinin mülkiyetine geçti; 1960 yılında kamulaştırılarak T.C.
Maliye Hazinesi’ne devredildi. Büyük Ev günümüzde Ege Üniversitesi
Rektörlük Binası olarak kullanılıyor. Ticaret ile uğraşan Whittall ailesinin
kayıkları da bulunmaktaydı. İzmir kayıkları hem gemideki ürünleri hem
de yolcuları limana taşımak için önemli bir araçtı. Bu nedenle Büyük Ev,
“İzmir Kayığı” ile sembolize ediliyor.
Bardisbanian Köşkü

Günümüzde Köşk adıyla bilinen Bardisbanian


İzmirli
Yeşil tüccar D.A. Bardisbanian Köşkü
tarafından 1880 yılında
yaptırıldı. 1800’lerin sonlarında Bardisbanian Ailesi Fransa’ya
göç edince köşkü devralan Gasparian ailesi de İzmir’den
ayrılınca 1922 yılında köşk kamulaştırıldı. Bina Bornova Ziraat
Mektebi olarak kullanıldı. 1949 yılında T.C. Maliye
Hazinesi’ne devredildi. 1986’da ilk onarımı yapıldıktan sonra
1990 yılında
Ege Üniversitesi’nin hizmetine verildi. Ege Üniversitesi’nin
misafirhanesi olarak kullanılan köşk, 1993, 1995 ve 2004
yıllarında tekrar restore edildi. Bugün üniversite çalışanları ve
öğrencilerine hizmet veren bir sosyal tesis olarak kullanılıyor.
Bardisbanian Köşkü 1865 yılında Levanten Ailelerin katkısıyla
yapılan İzmir – Kasaba demiryolunun Bornova istasyonunu
karşılar şekilde konumlanmıştır. Bu nedenle Bardisbanian
Köşkü, “Lokomotif” ile sembolize ediliyor.
Pierre Pagy Köşkü

Köşk Fransız ihtilali sonrasında Bornova’ya yerleşen


Fondan d’Escalon tarafından edildi. Pierre Pagy
inşa Köşküevlilik yolu ile önce La Fontaine ailesine ve
ardından Whittall ailesinin mülkiyetine geçti. Evin ilk
sahibi Fondan d’Escalon’un torunu Sheila Whittall köşkü,
William Giraud’a sattı. William Giraud da şimdiki sahipleri
olan Pagy Ailesi’ne sattı. Pagy’ler İzmir’in en eski Fransız
Levanten ailelerinden biri. İzmir’e ilk gelen
Pagy, 1700’lerin başında
ticaret olanaklarını araştırmak için
Marsilya’dan gönderilen Sieur Gabriel Pagy’dir. Pamuk
ticaretiyle Pagy ailesinden Pierre Pagy, Kont
uğraşan Aliotti’ninMarguerite ile evlenecekti; köşkü bu
nedenle satın kızı Köşkün mülkiyeti bugün Pierre
almıştı.
Pagy’nin torunları Fercken ve Arkas ailelerindedir. Bu
nedenle Pierre Pagy Köşkü Arkas Holding’in logosu ile
sembolize ediliyor.
Belhomme Köşkü

Köşk İngiliz tüccar Wolf kardeşler tarafından 1880’li yıllarda


inşa ettirildi. Daha sonra Yunan Xenopolou ve İngiliz
Belhomme ailelerinin mülkiyetine geçti. Belhomme Köşkü
ön cephesindeki çift kollu merdiveni, İyon başlıklı
sütunlarıyla Rönesans mimari özelliklerini taşıyor. Tuğla
derzli doğal taş kolon ve kemerlerle zenginleştirilmiş
verandanın bulunduğu arka cephede ise sivil İtalyan
mimarisi etkileri görülüyor. Köşkün mülkiyeti 1950’lerde bir
Türk aileye geçti. 1960’larda kamulaştırıldı. Kamu
kullanımına geçtikten sonra sırasıyla kaymakamlık, sağlık
ocağı, belediye konservatuarı olarak kullanıldı. Köşk
günümüzde Bornova Belediyesi’ne ait Atatürk Kitaplığı
olarak kullanılıyor. Yapıya anıtsal bir boyut katan sütun
başlıkları, Belhomme Köşkü’nün sembolü olarak
kullanılıyor.
Aliberti Köşkü
Aliberti Köşkü Kurtuluş Savaşı döneminde büyük hasar
görmüş Cumhuriyet’in ilanından sonra La Fontaine ailesi
tarafından İtalyan Zandonatti ailesine satılmıştı. Zandonatti
ailesi köşkü kapsamlı bir onarımdan geçirmiş ve 1950’lerin
sonunda İtalyan Aliberti ailesine satmıştı. Kolonyal tarzda inşa
edilen Aliberti Köşkü’ne 1856 yılında bir tenis kortu ve meyve
ağaçlarını barındıran geniş bir bahçe eklenmişti; ancak
Kurtuluş Savaşı sırasında bunlar zarar görmüştü. Aliberti
köşkü satın aldıktan sonra İtalya’dan getirdikleri ağaç ve
ailesi
bitkilerle bahçeyi yeniden düzenledi. 19. yüzyılın son
dönemlerinde Levanten ailelerin önemli aktivitelerinden olan
futbol, İzmir’den çıkarak tüm Türkiye’ye yayıldı. Bir dönem
Aliberti köşkünde yaşayan James La Fontaine, 1890’lı yıllarda
İzmir’deki Rum ve Ermeni takımlarının katıldığı ve 1922’ye
kadar yapılan bir futbol ligi organize etti. Söz konusu
organizasyon, Türkiye’nin ligiydi.
ilk futbol sakinlerinin Bornova “Futbol
Levantenleri’nin
sembolize ediliyor. futbolla ilgisi Topu” ile
Neden Golf Hikayesi
Bornova, güzel havası ve doğası nedeniyle sayfiye evleri için seçilen bir yerleşimdi. İzmir-Kasaba demiryolunun 1866’da
hizmete girmesiyle birlikte sürekli yaşanılan bir yer haline geldi. Bornova’nın bugünkü ünlü köşkleri bu tarihlerden sonra inşa
edilmeye başlandı. Mattheys Köşkü bugün yeniden hayat bulurken Minyatür Bornova Köşkleri Temalı Mini Golf Sahası ile
Bornova’nın tarihine ve kültürüne bir gönderme yapıyor. İzmir’de uzun yıllar yaşayan Levantenlerin, ekonomik olduğu kadar
sosyokültürel hayata getirdikleri zenginlik, spor dallarında da kendini göstermişti. Futbol, tenis, binicilik, bisiklet, atletizm ve
yüzme gibi modern spor dallarının İzmir’de görülmeye başlanmasında payları büyüktü. Golf de bu spor dallarından biriydi.
Osmanlı İmparatorluğu topraklarında 17. ve 20. yüzyıllar arasında yaşayan Levantenlerin kültür mirasını araştırmak ve
korumak amacıyla kurulan Londra merkezli Levanten Miras Vakfı’nın (Levantine Heritage Foundation) veri tabanında İzmir’de
golf sporunun başlangıcı şöyle anlatılıyor: “1903-1904 yılları civarında iki İskoç, birkaç akrabayı bir araya getirdi ve şehrin
yaklaşık 10 mil dışında yer alan Paradiso’daki yarış parkurunda dokuz delik açtı. Başlangıçlar mütevazıydı”. Paradiso’nun
bugünkü adı Şirinyer. Şehir diye tarif edilen yer ise muhtemelen Buca, eski adıyla Boudja. İki İskoç gencin kim olduğu,
isimlerinin ne olduğu bilinmiyor, ancak golf deliklerini at yarışlarının yapıldığı bir alana açtıkları anlaşılıyor. Dolayısıyla golf
sahası uzun süre orada kalamıyor ve kulüp 1931’de Bornova’ya yani eski adıyla Bournabat’a taşınıyor. Yazılı tarihe göre
İzmir’de ilk golf kulübü İzmir-Bournabat Golf Kulübü adıyla 1905 yılında faaliyete başlamıştı. Bu kulüp Osmanlı topraklarında
kurulan ikinci golf kulübüydü. İlki İstanbul’da 1895’te kurulmuştu. 12 delikten oluşan sahası Okmeydanı’ndaydı. Bugün
İstanbul Golf Spor İhtisas Kulübü adıyla faaliyetini sürdürüyor ve dünyanın en eski kulüplerinden biri olma özelliğini taşıyor.
İzmir-Bournabat Golf Kulübü iki dünya savaşını inişli çıkışlı da olsa atlatmıştı. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte golf
parkuru önce onikiden dokuza ve sonra sadece altı deliğe küçüldü. 1945’te savaşın sona ermesiyle tekrar eski ihtişamlı
günlerine döndü. 1970 yılında faaliyetine son vermek durumunda kalmasaydı, İzmir-Bournabat Golf Kulübü de dünyanın en
eski golf kulüplerinden biri olacaktı.
Neden Golf Hikayesi
İzmir-Bournabat Golf Kulübü sadece bir spor kulübü değildi, sosyal bir merkezdi. 1909 İzmir
doğumlu Alfred A. Simes, 2001’de ölümünden önce verdiği bir röportajda ait olduğu topluluk
için golf kulübünün önemini şöyle anlatıyordu:“Bornova golf kulübü, İkinci Dünya Savaşı’ndan
önce ve sonra İngiliz topluluğu için önemli bir mekândı. Artık fotoğraf albümlerinde kalan
süslü elbiselerle katıldığımız partiler de dahil olmak üzere birçok etkinlik orada
düzenleniyordu.” İzmir-Bournabat Golf Kulübü kurulduğu günden itibaren Bornova’nın sosyal
hayatının merkeziydi. Bay Simes’in bahsettiği baloların yanı sıra Noel kutlamaları da kulüpte
yapılırdı. Avrupa’dan gelen hanedan mensupları gibi önemli konuklar kulüpte ağırlanırdı.
Diğer bir anı 1905 İzmir doğumlu Arthur Lawrence’tan: “Babam, beni golfle tanıştırdığında
yedi yaşındaydım. Ben solağım ve solak sopa yoktu. Kendi golf sopalarından birini kesip
biçerek solak sopa yaptı. Paradiso’daki sahada deliklerin merkezi kumla kaplı, yeşillikleri
biçilmemiş dokuz delikli bir parkur vardı. İlkbaharda çimenlerin uzun olduğunda vaktimizi, golf
oynamaktan çok otların arasında kaybolan topları aramakla geçirirdik.” 1960 İzmir doğumlu
Frederick de Cramer ise İzmir-Bournabat Golf Kulübü’nün artık eski gücünü kaybettiği
zamanları anlatıyor: “Bornova’da bir golf sahası vardı. Annemle babam orada golf oynarlardı.
Bornova’daki İngiliz Kulübü benim zamanımda artık aktif değildi. İnsanlar daha çok kağıt,
briç, bilardo, tenis ve dart oynuyorlardı.” 1970 yılında İzmir-Bournabat Golf Kulübü kapandı.
Şimdi Mattheys Gardens’da yeniden hayat bulan Mini Golf sahası dokuz parkurdan oluşuyor
ve her golf parkurunda o dönemin sembolü olmuş ve günümüze kadar ulaşmış Bornova’da
yer alan dokuz köşkün mimari özelliklerini, dönemin sosyokültürel ve ekonomik değerlerini
yansıtan Minyatür Bornova Köşkleri bulunuyor. Her parkurda yer alan Minyatür Bornova
Köşkleriyle birlikte tarihten bir parçayı anımsatarak Bornova ile özdeşleşen golf sporunu
yeniden canlandırıyor.

You might also like