You are on page 1of 168

İvan Kremniov

(A. V. Çayanov)

RADERİİM ALEX
BİRADER ALEXİİS’İN KÖYL
’İN YLÜÜ ÜTOPYASI
SEYEHATİİ: 1984 [*]
LKESİİNE SEYEHAT
ÜLKES

[*]
Bu köylücü bilim-kurgu, Michel Niqueux tarafından rusçadan
çevrilip açıklayıcı notlarla zenginleştirilen ve bir de Sonsöz eklenen
fransızcasından çevrildi. Söz konusu açıklayıcı notların hepsini
çevirmeyi gerekli görmedik, gerekli gördüklerimizi de kısaltarak
çevirdik. Öte yandan, aksi belirtilmedikçe bütün köşeli ayraçlar ve
yıldız işaretli dipnotlar çeviriye aittir. (ç.n.)
1
REKLİİ ÖZGEC
İYİYÜREKL ZGECİİ OKUYUCUYU SOSYAL
SOSYALİİZM
ZMİİN
BAŞARISINDAN HABERDAR EDEN ve ONA
BAŞ
ROMANIMIZIN KAHRAMANI ALEX ALEXİİS
KREMNİİOV
KREMN OV’’U TANITAN
Birinci Bölüm

Geçmişte, burjuva toplumda Alexis Vasiliyeviç


Kremniov adını taşıyan, 37 413 numaralı çalışma
karnesinin1 sahibi Politeknik Müzesi’nin tıka basa dolu
boğucu büyük amfiteatrını terk ettiğinde vakit gece yarısını
epeyce geçmişti.
Güz aylarıydı. Geceye çöken sisin buharları uyuyan
sessiz sokakları boydan boya kaplıyordu. Elektrikli seyrek
sokak lâmbaları, küçük sokakların geniş bulvarla
oluşturdukları kavşakların uzayıp giden derinliklerinde
kaybolmuş gibiydiler. Kitaï-gorod’un2 beyazımsı duvarları
karanlıkların içinden gerçekdışı bir kütle gibi zuhur ederken

1
SSCB’de kullanılan bir çeşit ikinci pasaport, iç-pasaport olan çalışma
karneleri Ocak 1939’da kurumlaştırıldılar. Bu karnelere hamilinin elde
ettiği başarılar ve uğradığı cezalar gibi işten ayrılma nedenleri de
yazılıyordu.
2
Kitaï-gorod: Kremlin’in kuzeyinde 16. yüzyılda inşa edilmiş ayça
biçimli bu alışveriş sitesinin eskiden beyaza boyanan tuğladan yüksek
duvarları kısmen hâlâ ayaktaydı, ama 1934’te büyük ölçüde yıkıldı.
“Kitaï-gorod”u “çinliler sitesi” diye çevirmenin eleştirisinde her ne
kadar uyuşuluyor olsa da, “Kitaï” sözcüğünün kökeni hâlâ tartışmalı.
2
rüzgâr da bulvarda ağaçların sarı yapraklarını bir o yana bir
bu yana savuruyordu.
Kremniov Saint-Nicolas sokağına3 girdi. Sokak, bu
puslu havada geçmişteki çizgilerini yeniden bulmuş
gibiydi… Gecenin iliklere işleyen soğuk rutubetinden
korunmak amacıyla pelerinine boşuna sıkı sıkıya sarılan
Kremniov, Saint-Vladimir ve Saint-Pantelemon
kiliselerine4 hüzünlü bir göz attı. Hukuk eğitiminin ilk
yılında, bundan epeyce zaman önce, tam da bu sokaktaki
Nikolayev kitapçısından Flerovski’nin5 “Toplumsal
Bilimlerin Abecesi”ni heyecan içinde yüreği çarparak satın
aldığı dönemi anımsadı; bundan üç yıl sonra da Elisey
Silin’de bir Novgorod “Kurtarıcısı” ikonu keşfettikten
sonra ikon biriktirme işine koyulmuştu; bir sokak
lâmbasının ölgün ışığında kısa ve özlü “Glavbum”6 yazısını

3
1917 devrimine kadar kitapçıların ve matbaacıların mekânı olan bu
sokağın adı 1935’te 25 Ekim (1917) sokağı olarak değiştirildi.
4
Saint-Vladimir kilisesi, Rusya’nın tatar egemenliğinden kurtulmasının
anısına 17. yüzyılda inşa edilmiş ve 1930’lu yıllarda tümüyle yıkılmış,
yeri de boş bırakılmıştı. Epifani manastırının bir parçasını oluşturan
küçük Saint-Pantelemon kilisesi, varsılların zenginliklerini talan
edenleri kutsuyordu; Stalin yönetimi zamanında yıkıldı ve yeri boş
kaldı.
5
V. V. Flerovski (1829–1918): kırsal topluluklara ve kooperatiflere
dayanan tarımsal bir sosyalizmin yandaşı ve halkçı esintili bir rus
iktisatçısı.
6
Glavbum: Devlet Kâğıt İşletmeleri Genel İdaresi’nin sovyetlere has
kısaltılmış adı.
3
okuduğu bugünkü bu aynı yerde, Şibanov kitapçısında –
paganlıktan dönme yeni bir dindarın ateşli gözleriyle–
elyazması ve basılı kitapları uzun saatler boyunca
karıştırdığını hatırladı.
Alexis, bu suçlu anıları kafasından kovarak İberya
Kapısı’na7 yöneldi, Birinci Sovyet Sarayı’nın önünden
geçip Moskova’nın dar sokaklarında gözden kayboldu.
Ama Politeknik Müzesi’ndeki toplantıda az önce işittiği
sözcükler, cümleler, cümlecikler yeniden sökün ediyordu
ateşli kafasına…
«Aile denilen hücrenin imhasıyla burjuva düzene nihaî
darbeyi vuracağız.»
«Kişinin yemeğini evinde yemesini yasaklayan
kararnamemiz, burjuva ailenin o tatlı zehrini varlığımızdan
söküp atacak ve yüzyılların sonunda sosyalist ilkeleri
güçlendirip berkitecek.»

7
Tonozlu, çift geçişli ve tahkimatlı büyük bir kapı. Çift geçişin
ortasında –içinde rus köylülerinin çok değer verdikleri İberyalı Kutsal
Bakire heykeli bulunan– küçük bir kilise vardı. Kızıl Meydan’ın
girişindeki bu kapı kiliseyle birlikte 1930’lu yıllarda yıkıldı. Devrimin
hemen başlarında [1917’de] bu kilisenin karşısına şu ünlü sözün
yazıldığı büyük bir pano asılmış: “Din, halkın afyonudur.” Lâkin bu
yazının, dönemin köylülerinin çok büyük bölümünün okuma-yazma
bilmemeleri nedeniyle pek etkili olmadığı söyleniyor (“Karanlıktaki
Rusya”, s. 67, Moskova, 1959).
4
«Aile ocağının hoşluğu ve rahatlığı mülk edinme
isteklerine yol açıyor ve küçük mülkiyetin verdiği haz da
kapitalizmin tohumlarını barındırıyor.»
Adımları –kısa bir süre önce yayınlanmış ve az önceki
toplantıda ele alınıp değerlendirilmiş olan 27 Ekim 1921
tarihli kararnameye uygun olarak büsbütün yıkılmasından
önce olsa olsa bir haftacık ömrü kalan– o yarı yıkık yurda,
kaldığı yurda doğru onu farkına varmaksızın götürürlerken,
yorgun kafası ona acı çektiriyor, aklı –düşünmeksizin–
alışkıyla çalışıyor ve sonuç çıkartmaksızın düşünüyordu.

5
BİR SOVYET MEMURUNUN ATE ATEŞŞLİ HAYAL GÜCÜ
ZERİİNDE HERZEN ETK
ÜZER ETKİİSİNİ ANLATAN
İkinci Bölüm

Alexis –mucize eseri korunmuş Sukharev pazarının1


kutlu armağanı– büyük bir dilim ekmeğin üzerine yağ sürdü,
bir bardağa sıcak kahve doldurdu ve çalışma koltuğuna
oturdu.
Büyük pencerenin camından kent görülüyordu; aşağıda,
sokak lâmbalarının parlak ve sütümsü benekleri gecenin
sisleri içinde sokaklar boyu uzayıp gidiyordu. Evlerin
karanlık yığını arasında yer yer görülen hâlâ ışıklı
pencereler, sarı zayıf bir pırıltı yaymaktaydılar.
─ Demek bu iş böyle bitti ha, diye düşündü Alexis
Moskova gecesini dikkatle süzerek. Hey Koca Moris,
erdemli Thomas, Bellamy, Blatchford2 ve siz diğerleri, iyi
ve soylu bütün ütopyacılar, o münzevi düşleriniz genel bir
1
17. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş 64 metre yüksekliğinde devasa bir
kent kapısı olan Sukharev kulesine yakın ünlü bir pazar (aynı zamanda
bitpazarı).
2
William Moris (1834–1896): ingiliz ressam ve kalem erbabı. “Var
Olmayan Diyardan Öyküler”i (1890) 1906’da rusçaya çevrilmişti.
Thomas Thomas More (1478–1535).
Edward Bellamy (1850–1898): amerikalı sosyalist yazar. “Geçmişe
Bakış: 2000–1887” (1888) adlı kurgusu “Yüz Yıl Sonra” adı altında
rusçaya çevrilmiş ve çok büyük ilgi görmüştü.
Robert Blatchford (1851-?): ingiliz sosyalisti. “Büyücünün Edevatı”
(1907) adlı ütopik [hayalî] kurgusu rusçaya çevrilmişti.
6
kesinlik oldu, en cüretkâr ve en görkemli tasarılarınız resmî
bir programa ve günlük yaşamın bilinen alışkılarına
dönüştüler. Sizler, siz öncü-ütopyacılar, ne dersiniz buna,
memnun musunuz?
Ve ardından kütüphanesinin dolaplarının birinin
üstünde duvara asılı bir resme, Fourier’in resmine bir göz
attı.
Ama onun için, bu yaşlı sosyalist için, Ulusal
Ekonomiler Uluslararası [Halk Cumhuriyetleri] Konseyi’ne
bağlı dairelerden birinin müdürü olan bu yüksek sovyet
görevlisi için, gerçekleşen bu ütopyada her şey yine de
mükemmel değildi ve burjuva ruh hâlinin bir kalıntısı
sosyalist bilincini hâlâ bulandırırken belli belirsiz geçmişi
arıyordu.
Çalışma odasının halısında birkaç adım yürüdü,
bakışları kitap ciltlerine yöneldi ve bir rafta –varlıklarını
neredeyse tamamen unuttuğu– bir sıra küçük kitabı
şaşkınlıkla fark ediverdi. Çernişevski, Herzen ve Plekhanov
adları süslü ciltlerinin meşin kaplarından ona bakıyorlardı.
Çocukluk anılarına gülümsermişçesine gülümsedi ve
Pavlenkov yayınlarından bir Herzen cildini çekip aldı.
Vakit sabahın ikisi olmuştu. Sarkaçlı saat uzun bir
gongun ardından yeniden sessizliğe gömüldü.
Hoş ve çocukça saf sözler, görkemli sözler
Kremniov’un gözlerini şenlendiriyor, okuduğu satırlar onu
7
büyülüyor ve –ilk gençlik aşkı, yeni yetmelik çağının ilk
yemin anılarının yaptıkları gibi– onu heyecanlandırıyorlardı.
Kafasının alışılmış sovyet gidişatının yarattığı
hipnozdan kurtulduğu, buluncunda yeni ve özgür
düşüncelerin coşup canlandıkları zehabına kapıldı; farklı
biçimde düşünmek olanaklıymış gibi göründü.
Kremniov, uzun zamandır unuttuğu kâhinlere yaraşır bir
sayfayı heyecanla yeniden okudu:
«Zayıf, cılız ve aptal nesiller, diye yazıyordu Herzen,
onları bir taş tabakasıyla kaplayacak ve onları tarihsel
kayıtların unutulmuşluğuna terk edecek herhangi bir tür
patlamaya, lavların akışına kadar iyi kötü ayakta kalmayı
başaracaklar. Peki, o zaman? O zaman bahar gelecek, genç
bir yaşam coşkuyla mezarları başına gelecek, mükemmel
olmayan ama sağlıklı güçlerle dolup taşan çocukluk
yabanıllığı ihtiyarlık yabanıllığının yerini alacak, yabanıl ve
taptaze bir güç yeni yetişen kuşakların gencecik
bağırlarında serpilip gelişecek ve bu, olayların yeni bir
çevriminin, evrensel tarihin üçüncü cildinin başlangıcı
olacak.
Bu nedenle toplumsal fikirlerin baskın olacakları genel
hava daha şimdiden kavranabilir: sosyalizm bütün
aşamalarında en son sonuçlarına, en akıl almazlıklarına
kadar gelişecek. O zaman devrimci azınlığın o koskocaman
sinesinden yeni bir ret haykırışı çıkacak; sosyalizmin
8
bugünkü tutuculuğunun yerini alacağı ve –bugün bizim için
bilinmez olarak kalan– gelecek devrim tarafından yenilmiş
olacağı ölümüne bir mücadele yeniden başlayacak.»3
─ Yeni bir ayaklanma mı? Peki, nerede? Ve hangi
ülküler adına? diye soruyordu Kremniov. Yazık, liberal
öğretinin zayıflığı ideoloji yaratamamak ve ütopyasız
[düşsüz] yaşamak olmuştu her zaman.
Esefle gülümsedi…
─ Hey siz, Miliukov’lar ve Novgorodtsev’ler,
Kuskova’lar ve Makarov’lar,4 siz hepiniz, bu durumda
3
Bu alıntı, Herzen’in 1847–1850 arasında yazılmış makalelerinin “Öte
Yakadan” adlı derlemesinden alınmıştır. Bu makaleler, 1848
devriminden sonra Herzen’in ruh hâlini ve sosyalizme varmak için
Rusya’nın Avrupa’nınkinden başka bir yol izlemesi gerektiği
konusundaki inancını yansıtırlar.
4
P. N. Miliukov (1859–1943): ünlü bir tarihçi, anayasalcı-demokrat
(kadet). 1917’de geçici hükümette bir süre dış işleri bakanlığı yaptı.
“Rus Kültür Tarihine Toplu Bir Bakış” (3 cilt, 1895–1900) ve “18.
Yüzyılın İlk Çeyreğinde Rusya’nın Ulusal Ekonomisi ve Çar Büyük
Alexandre’ın Islahatları” adlı kitapların yazarı (bu reformların olumlu
olmadıklarını düşünüyordu).
Novgorodtsev (1866–1924): hukukçu ve tarihçi. “Hukuk Felsefesinde
Ahlâkî Ülkücülük” başlıklı makalesinin de yer aldığı ortak bir
derlemenin, “Ülkücülüğün Sorunları” (1902) adlı derlemenin yayın
yönetmeni. Devrimden sonra Prag’a göç etti. 1921’de, Berlin’de asıl
kitabı olan “Toplumsal Ülkü”nün 3. baskısı çıktı.
E. D. Kuskova (1869–1958): Prokopoviç’in zevcesi bir iktisatçı.
“Yasalcı marksizm” akımına bağlıydı; 1899’da ortodoks marksizmi
eleştiren “Amentü”sünü kaleme aldı (Lenin, bu kitapçığı şiddetle
eleştirmişti).
9
hangi ütopyayı yazabileceksiniz bayraklarınıza? Gerici
kapitalist karanlıkçılığın dışında sosyalist düzenin [rejimin]
yerine neyi önermeniz gerekecek? Tamam… henüz
sosyalist cennette yaşamaktan uzağız, ama yine de onun
yerine ne önerirdiniz?
Herzen’in kitabı gürültüyle kendiliğinden kapandı,
dörtlük ve sekizlik fasikül yığını raflardan düşüp ortalığa
yayıldı.
Kremniov ürperdi…
Odayı nefes kesen bir kükürt kokusu doldurdu. Büyük
sarkaçlı saatin akrep ve yelkovanı giderek daha hızlı
dönmeye koyuldular; dizginsiz, çılgınca bir dönüş içinde
görülmez oldular. Duvar takviminin yaprakları
kendiliklerinden birer birer kopup gürültüyle sağa sola
uçuştular ve odayı uçuşan kâğıt çevrimleriyle doldurdular.
Duvarlar eğilip bükülüp bel verecek gibiydi: şiddetle
sarsılmaya, titremeye başladılar…
Kremniov’un başı dönüyor, alnı boncuk boncuk terle
kaplıydı. İrkilip sıçradı ve –arkasında yıkılan bir ağacın
gürültüsüyle çarpıp kapanan– yemek odasının kapısına
doğru korkulu bir telaşla atıldı. Nafile yere elektrik
düğmesini aradı: yerinde yeller esiyordu. Karanlıkta el

N. P. Makarov: Tarımsal Reformlar Birliği’nin kurucuları arasında


yer alan bir iktisatçı. Moskova İşbirliği Enstitüsü’nde 1918’de öğretim
üyesiydi. 1920’de “Köylü Ekonomisi ve Gelişimi”ni yayımladı. 1930’da
tutuklandı (bkz. Pravda, № 272, 1930).
10
yordamıyla ilerlerken bilmediği, tanımadığı eşyaya
çarpıyordu. Başı dönüyor ve deniz tutmasında olduğu gibi
bu kez aklı bulanıyor, kararıyordu.
Artık gücü kalmadığında –daha önce hiçbir zaman
orada görmediği– bir kanepeye uzanıverdi ve kendinden
geçti.

11
KREMNİİOV
KREMN OV’’UN ÜTOPYA ÜLKES
LKESİİNE VARI
VARIŞŞI GİBİ
RESİİM TAR
XX. YÜZYILIN RES TARİİHİ KONUSUNDA
TOPİİK BİR MOSKOVALI HANIMLA YAPTI
ÜTOP YAPTIĞĞI
HO
HOŞŞ SOHBET
SOHBETİİ DE ANLATAN
Üçü nc
Üçünc
ncüü Bölüm

Billurumsu bir zil sesi Kremniov’u uyandırdı.


─ Alô… evet, benim –dedi bir kadın sesi–. Evet,
geldi… Belli ki bu gece… Hâlâ uyuyor… Çok yorgun
olmalı, öyle yorgun olmalı ki, elbiselerini çıkartmadan
yatmış… Tamam, telefon ederim.
Telefondaki ses sustu ve bir etek hışırtısı kadının
odadan çıktığının işaretiydi.
Kremniov yattığı sedirin üzerinde yarım doğruldu ve
şaşkınca gözlerini ovuşturdu…
Sabah güneşinin ışıklarıyla istilâ ettiği büyük sarı bir
odada bir divana uzanmış olarak buldu kendini. Bilmediği
acayip bir üslûpla işlenmiş ve sarı-yeşil kumaşlarla
döşenmiş maun mobilyalar, yarım açılmış zengin perdeler
ve bir masa ile onu çevreleyen madenî tuhaf araç gereçler.
Yandaki odada kadınsı hafif ayak sesleri duyuluyordu. Bir
kapı gıcırdadı ve ardından bir sessizlik çöktü.
Kremniov bir sıçrayışta kalktı; ne olup bittiğini anlamak
istiyordu, hızla pencereye seğirtti…

12
Yoğun sonbahar bulutları mavi gökyüzünde tıpkı
gemiler gibi yüzüyor, yer değiştiriyorlardı. Onların yanında,
ama çok alçak irtifada tuhaf biçimli irili ufaklı gök
taşıtlarının, dönmekte olan aksamları güneşte parıldayan
gök taşıtlarının süzülüp gittikleri görülüyordu.
Altlarında da göz alabildiğine uzanan bir kent…
kuşkusuz Moskova’ydı.
Solda Kremlin kuleleri, sağda da Sukharev kulesi
görülüyordu; daha ötelerde de Kadaşi’nin1 kubbeleri
yükseliyordu gökyüzüne gururla.
Bütün bunlar, uzun yıllardır alışık olduğu görüntülerdi.
Fakat çevresi ne çok değişmişti! Eskiden etrafını
çevreleyen taş yığınları kaybolmuş; bir sürü yapı artık
görülmüyor ve Nyrense binasının2 yerinde yeller esiyordu.
Buna karşın her taraf bahçeyle dolmuştu; geniş korular, –
birkaç yapı adacığı dışında– Kremlin’e kadar her yeri
kaplamaktaydı; ağaçlı geniş yollar, sararmaya başlayan bu
yeşil denizi orada burada boydan boya geçiyordu; yaya,
otomobil ve diğer taşıtların seli ha bire koşuşturan bir canlı
gibi yayılmıştı yollara… Her şey bir tür belirgin dirilik ve
güvenli bir canlılık doluydu.

1
Kadaşi: Moskova surlarının dışında, Kremlin’in karşısında saray
erkânı için çalışan dokumacılar varoşu.
2
Bu bina Devrim öncesinde Moskova’nın en yüksek binasıydı (10
katlı).
13
Kesinlikle Moskova’ydı, ama yepyeni, değişmiş ve
ferahlamış bir Moskova.
─ Ütopik bir romanın kahramanı mı oldum acaba? diye
düşündü Kremniov yüksek sesle. İtiraf ederim ki bu, iyice
gülünç bir durum olurdu.
Bulunduğu yeri tespit edebilmek, bu yeni âlemi
anlamasına yarayacak birkaç ipucu bulmak umuduyla
çevresine dikkatle bakmaya koyuldu…
─ Bu duvarların ötesinde beni bekleyen ne? Daha bir
yücelmiş ve sağlamlaşmış sosyalizmin hayranlık verici
hükümranlığı mı? Prens Piotr Alekseiyeviç’in3 anarşist
toplumu mu? Yoksa restore edilmiş kapitalizm mi? Ya da
ola ki bugüne kadar hiç düşünülmemiş yepyeni toplumsal
bir düzen mi?
Bu görünüm konusunda bir pencereden bakarak yargıya
varılabildiği kadarıyla bir şey kesindi: halk, refah ve
kültürün epeyce gelişmiş bir aşamasında bulunuyor ve ortak
biçimde yaşıyor olmalıydı. Ama bu, bu ortamın niteliğini
[doğasını] açıklamak için yine de yetersizdi.
Bu durumda Alexis, kendisini çevreleyen eşyayı oburca
bir merakla gözden geçirmeye, incelemeye koyuldu, lâkin
pek bir açıklama getirmiyorlardı.
Bu eşyanın çoğu, özenle işlenmiş ayrıntılarıyla değil
sadece, üstelik imalâtlarındaki bir tür belirgin kesinlik ve

3
Sözü edilen Piotr Kropotkin.
14
şatafat gibi kısmen eski rus sanatının kısmen Ninova
süsleme sanatını anımsatan biçimlerinin acayip üslûbuyla
da göze çarpan günlük kullanım nesneleriydi. Kısacası söz
konusu olan, iyice ruslaşmış bir Babil üslûbuydu.
Kremniov’un üzerinde uyandığı yumuşacık ve derin
kanepenin üstünde –dikkatini çeken– bir tablo asılıydı.
İlk bakışta şu Kıdemli Piter Brueghel’in[*] bilinen
çalışmalarından biri olduğu söylenebilirdi: belirgin ufkuyla
aynı kompozisyon, açık ve canlı aynı renkler, iyice ufak
tefek aynı küçücük insancıklar, ama… bu tahta levhada
frakları içinde erkeler, şemsiyeli kadınlar, rengârenk
boyanmış otomobiller de vardı; ve konunun bir uçağın
havalanışından ilham aldığı söz götürmezdi.
Kremniov, bir çeşit sıkıştırılmış mantar meşesi
kabuğundan yapılma büyük çalışma masasına doğru ilerledi
ve üzerindeki kitapları büyük bir umutla karıştırmaya
koyuldu. Masanın üzerinde Scher’in “Sosyalizmin
Uygulanması”nın4 beşinci cildi, “Kıl kumaşın yeniden
doğuşu ya da bugünkü moda konusunda bir deneme”

[*]
Piter Brueghel veya Bruegel (1525–1569): “Kıdemli” lâkabıyla
anılan ve çok sayıda insanın yer aldığı ayrıntılı manzaralar resmeden
belçikalı bir ressam.
4
V. V. Scher (1884–?): 1923’ten 1930’a kadar Devlet Bankası idare
heyeti üyesi bir komünist. Başka iktisatçılarla birlikte menşevizmle
suçlanarak 1931’de on yıl “özgürlükten mahrumiyet” cezasına
çarptırıldı (bkz. Pravda, № 57, 60 ve 68, 1931).
15
başlıklı bir çalışma, Riazanov’un5 “Komünizmden
İdealizme”sinin iki cildi, E. Kuskova’nın anılarının otuz
sekizinci baskısı, “Tunç Atlı”nın6 harika bir baskısı ve “V
[potansiyel] enerjinin dönüştürülmesi” adlı bir kitapçık
vardı. Ve nihayet Kremniov, bir gazetenin son sayısını
heyecanla eline aldı.
Büyük bir heyecanla –normal boyutlardaki– gazetenin
ilk sayfasını açtı… Başlığında 5 Eylül 1984 (saat 23 00)
yazıyordu, yani zamanda tam altmış yıllık bir sıçrama
yapmıştı.
Kremniov’un geleceğin ülkesinde uyandığından kuşku
duyulamazdı. Ve Kremniov gazete sayfalarını okumaya
daldı…
“Köylülük”, “Kentsel uygarlığın miadını doldurmuş
dönemi”, “Devlet kolektivizminin üzücü anıları…”, “Bu,
kapitalizm zamanındaydı yani neredeyse tarih öncesi
dönemde…”, “Yalıtık ingiliz-fransız sistemi”… Tüm bu
cümleler, aynı şekilde onlarca başkası, Kremniov’un
beynine işliyor, ruhunu şaşkınlık ve büyük bir bilme
arzusuyla dolduruyorlardı.

5
B. B. Riazanov (1875–1935): gerçek soyadı Goldenbach. Marksizm
yorumcusu ve Marx-Engels Enstitüsünün kurucusu. 1931’de bütün
görevlerinden uzaklaştırıldı ve 1935’te eceliyle öldü. Sözü edilen
kitabın, bu hayali kitabın başlığı, S. Bulgakov ve N. Berdiaev gibi eski
marksistler tarafından izlenmiş yola tekabül eder.
6
Puşkin’in 1833’te yazdığı bir şiir.
16
Telefonun çalması düşüncelerini kesintiye uğrattı.
Yandaki odada ayak sesleri duyuldu, Kremniov’un
bulunduğu odanın kapısı sonuna kadar açıldı ve… bir genç
kız girdi odaya.
─ Ah, demek kalktınız… dedi neşeyle. Dün gece uyuya
kalmışım, gelişinizi duymadım.
Telefon hâlâ çalıyordu.
─ Özür dilerim, arayan, sizi sormak isteyen kardeşim
olmalı… Alô, evet, kalkmış… doğrusu bilmiyorum… bunu
hemen sorabilirim… Bay… Charlie… Man… rusça
konuşuyorsunuz, yanılıyor muyum?
Ve şaşkın Kremniov’un eline –eski güzel günlerin
ahizesini anımsatan– bir cihaz tutuşturdu… Kalın ve
yumuşak bir ses tarafından merhaba denildiğini, üç saat
içinde onu almaya gelme sözünün ve bu arada kız
kardeşinin her şeyle ilgileneceği teminatının verildiğini
işitti. Almacı yerine koyarken onu Charlie Man adlı bir
başkasıyla karıştırdıklarının bilincindeydi, hem de tam
bilincinde.
Genç kız çoktan odayı terk etmişti. Alexis,
umutsuzluğun kararlılığıyla, kâğıt ve telgraf yığınları
arasında şu içine dalmış bulunduğu gizeme küçük de olsa
bir izahat bulma umuduyla yeniden çalışma masasına
yöneldi.

17
Doğrusu talihliydi… Eline aldığı ilk mektup Charlie
Man imzasını taşıyor ve Rusya’yı ziyaret etme, tarımsal
alandaki teknik uygulamaları yakından görüp tanıma
arzusunu açıklıyordu birkaç satırda.

18
ÜÇÜ
ÜÇÜNCNC
NCÜÜ BÖLÜMÜN DEVAMI OLAN ve
SADECE UZUN BÖLÜMLERDEN KA ÇINMAK
KAÇ
AMACIYLA ONDAN AYRILAN
Dörd
rdüünc
ncüü Bölüm

Kapı açıldı ve içinde kahvaltı fincanlarının bulunduğu


dumanları tüten bir tepsiyi epeyce yukarıda taşıyan genç bir
kadın odaya girdi.
Bu hayali [ütopik] kadın –sağlam bir boynun üzerine
ideal biçimde yerleşmiş– neredeyse klâsik denilebilecek
başıyla, geniş omuzlarıyla ve nefes alışları gömleğinin
dekoltesini belirginleştiren güzel göğsüyle Alexis’i hayran
bıraktı.
Her zaman ilk karşılaşmalara eşlik eden bir anlık
suskunluk yerini çabucak canlı bir konuşmaya bıraktı.
Kremniov, kendinden söz etmekten kaçınmak amacıyla,
çok güzel duvar resimleriyle süslenmiş odalarda yaşayan
genç bir kızın sanat konusunda rahatsız olmayacağını
düşünerek konuşmayı sanata kaydırdı.
Paraskieva1 adını taşıyan genç kız, gençlik coşkusunun
bütün canlılığıyla beğendiği ustalarından söz etmeye
koyuldu: Kıdemli Brueghel, Van Gogh, yaşlı Ribnikov ve
şu harika Ladonov.2 Yeni-gerçekçiliğin tutkulu hayranı bu

1
Paraskieva: tarımın ve anaların koruyucusu slav bir azize.
2
Ribnikov ve Ladonov: [gelecekte “yaşamış”] hayalî iki ressam.
19
genç hanım, bir şeylerin, ilâhî veya şeytanî olmuş ama
insanî güçleri aşmış bir şeylerin gizemini arıyordu sanatta.
Gerçeğin bütünlüğüne üstün bir değer atfederek
sanatçıdan evrenin yaratıcısıyla manevî bir ilişki
yaratmasını istiyor, bir tabloda ona yeni bir özellik veren
Promethe kıvılcımına, büyünün gücüne değer veriyor ve
aslında kendini Flemenk ülkesinin eski ustalarının
gerçekçiliğine daha yakın hissediyordu.
Kremniov, onun söylediklerine bakarak, gelecekçilik
[fütürizm] akımıyla ve eski geleneklerin toptan çöküşüyle
belirlenen büyük devrim dönemi resim sanatının barok bir
gerçekçilik, kurtarılmış ve hâle yola sokulmuş bir
gerçekçilik3 dönemi tarafından izlenmiş olduğunu anladı.
Ardından, fırtınayı izleyen güneş misali bir davranış
[tepki] görüldü ve sanatın teknik yetkinlik tutkusu ilk sıraya
yerleşti. Bu dönemde moda bolonyalılar akımı oldu.
3
Kremniov, gelecekçilik terimini burada ışıkçılık, soyutçuluk
[suprématisme], konstrüktivizm[*] vs. akımlarını içeren geniş anlamda,
öncü sanat anlamında kullanıyor. Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak
Lunaçarski tarafından 1918’de kurulan Güzel Sanatlar bölümü,
Rusya’da 1907’de ortaya çıkan bu akımın merkeziydi. 1 Mayıs 1918
kutlamaları vesilesiyle Rusya kentlerinin süslenmesi işi bu bölüme
verilmişti. Kremniov tarafından anımsatılan gerçekçiliğe dönüş,
SSCB’de az çok kendiliğinden bir biçimde çıktı ortaya.
[*] Konstrüktivizm: Kandinsky ve benzerleri tarafından oluşturulan

geometrik-matematiksel “sanat” anlayışı. Kübizmden yola çıkan bu


anlayış biçim-dışıcılığa, hiçbir nesneyi ifade etmeyen “soyut biçim”
“hazzı”na yani “süprematizm”e varmış sonunda. (ç.n.)
20
Rönesans öncesi sanatçılar çabucak unutulmuş gibiydi:
Memling’in, Fra Beato’nun, Botiçelli’nin ve Cranach’ın
tablolarının sergilendiği müze salonlarını ziyaret eden
hemen hiç kimse yoktu. Ne var ki, sanatsal çevrimlerin
etkisine maruz kalan bu sanat, yüceliğinden hiçbir şey
kaybetmeksizin giderek süsleme sanatına yöneldi ve
Barbarin döneminin devasa tablolarının ve fresklerinin
doğuşuna yol açtı. Daha sonraki dönem, natürmort ve
mavinin tonlarına, maviler yelpazesi dönemine çalkantılı
bir geçiş oldu; izleyen dönemde, 12. yüzyıl Suzdal freskleri,
bir tapınç olarak Piter Brueghel’le birlikte gerçekçilik
hükümranlığının nihayet yerleşmesinden önce, evrensel
anlayışların hakemi oldular.
Farkına bile varmaksızın iki saat geçmişti ve Alexis,
muhatabının en kalın perdeden kadın sesini mi dinlemesi ya
da başının üzerinde topladığı kalın saç örgülerini mi
seyretmesi gerektiğini artık pek bilemiyordu.
Kocaman açılmış bir çift dikkatli göz ve boynundaki
ben, yeni-gerçekçiliğin eşi bulunmaz kanıtlarının âlâsıydı
Alexis için.

21
HADDİİNDEN FAZLA UZUN, AMA
HADD
KREMNİİOV
KREMN OV’’UN 1984 MOSKOVA
MOSKOVA’’SIYLA
TANI
TANIŞ ŞMASI İÇİ N ELZEM
İÇİN
Beşşinci bölüm
Be

─ Boydan boya geçirtip size bütün kenti göstereceğim


ve böylece bugünkü Moskova’yı görmüş olacaksınız, dedi
Paraskieva’nın ağabeyi Nisefor Alekseyeviç Minin1
arabasında yanında oturan Kremniov’a.
Ve otomobil hareket etti.
Kent, kesintisiz sürüp giden bir parka, sağda ve solda
yeşillikler içinde kaybolmuş küçük mahalleleri andıran yapı
kümelenmelerinin görüldüğü bir parka benziyordu.
Ara sıra ağaçlı bir yolun aniden ortaya çıkıveren sapağı
tanıdık yapı dizilerini, 17. 18. yüzyıllarda inşa edilmiş yapı
dizilerini keşfettiriyordu Kremniov’a.
Yine bu sapaklardan sararmış akağaç dolu tepelerle
Baryşi2 kilisesinin kubbeleri de görülüyordu bir an;
ardından ıhlamur ağaçlarının bir açıklığından Rastrelli’nin3
1
Bu isim, 17. yüzyılda polonyalıları Moskova’dan kovmak maksadıyla
yığınsal bir ayaklanma düzenlemiş olan tüccar Kozma Minin’i akla
getiriyor; aynı şekilde 1920’de tarımsal reformlar Birliği üyesi olan
iktisatçı A. N. Minin’in adını da çağrıştırıyor.
2
Baryşi kilisesi: Baryşi semtinde, Pokrovka sokağında 1734’de inşa
edilmiş yeniden diriliş kilisesi.
3
Rastrelli (1700–1770): Kış Sarayı’nın yapımcısı bir mimar. Ve
muhtemelen Pokrovka sokağında 1742’de Razumovski adına inşa
22
bir eserinin, Kremniov’un lise öğrencisi olduğu dönemde
her gün gittiği yapının görkemli hatları çıkıverdi ortaya.
Kısacası, ütopik Pokrovka4 sokağından geçmekteydiler.
─ Şehrinizin nüfusu ne kadar? diye sordu Kremniov yol
arkadaşına.
─ Bu soruyu yanıtlamak sandığınız kadar kolay değil.
Eğer alan olarak kentin büyük devrim döneminde kapladığı
alanı ve burada sürekli yaşayan nüfusu dikkate alırsak,
şimdilerde 100 000 gibi bir sayıya ulaşırız; buna karşın
kentlerin yıkılması konusundaki önemli kararnamelerden
hemen sonra yani bundan kırk yıl önce kentimizin nüfusu
30 000’den daha fazla değildi. Öte yandan gündüzleri
günübirliğine gelip kalanların ve konukevlerinde [otellerde]
konaklayanların tümüyle birlikte beş milyonu aşan bir
rakama ulaştığımızı sanıyorum.5
Otomobil yavaşladı: yol giderek daralıyordu. Bayındır
alanlar giderek sıklaşıyordu: eski tür kent sokaklar
görülmeye başladı. Geniş kaldırımlarda yoğun bir yaya
kalabalığı durmaksızın devinirken, binlerce otomobil ve atlı
başka araç birçok hat üzerinde ve kesintisiz bir akın hâlinde
hızla şehir merkezine yönelmekteydi. Siyah rengin

edilmiş özel konağın da mimarı. Bu ikinci bina 19. yüzyıl sonunda


Moskova belediyesi tarafından kamulaştırılıp lise hâline getirildi.
4
Pokrovka sokağı: bugünkü Çernişevski sokağı.
5
Moskova’nın nüfusu 1915’te yaklaşık iki milyondu, 1920’nin sonunda
sadece 900 000, 1940’lı yılların sonundaysa beş milyon.
23
neredeyse küllî yokluğu şaşılacak derecedeydi. Öte yandan
erkeklerin hemen hepsi tek ve canlı renkli (açık mavi,
kırmızı, lacivert, sarı) ceketleri ile iş elbiseleri, kadınların –
eskiden rus köylü kadınların giydiği kıl kumaştan yapılma
kolsuz ve arkadan düğmeli kaftanlarını bir parça anımsatan
ama biçim bakımından epeyce değişik– alaca bulaca,
rengârenk elbiselerine karışıyordu.
Gazete, çiçek, sbirten6 ve yaprak sigara satıcıları
kalabalığın arasında gidip gelmekteydi. Yayaların ve taşıt
selinin üstünde kablolarla asılmış bayraklar ve filamanlar
dalgalanıyor, güneşte ışıldıyorlardı.
Çocuklar, bir tür kitapçığı satmak için avaz avaz
bağırarak taşıtların tekerleri arasında ustalıkla
dolaşıyorlardı: “Bulunmaz fırsat! Vologda’nın Janno’su
Ter-Markelianlara karşı! İki tura, bir yazı!”
Kalabalık canlı canlı, gürültüyle konuşuyor ve aşık
kemiklerinin yazı-turasını betimleyen sözcüklerin özellikle
işitildiği haykırışlar duyuluyordu her taraftan.
Kremniov yol arkadaşına şaşkınca baktı… o da
gülümsedi ve bir açıklama yaptı:
─ Bu, ulusal oyunumuz. Bugün aşık oyunu şampiyonası
için yapılan [“Rusya Köylü Cumhuriyeti”] ulusları
arasındaki müsabakanın son günü. Keçi aşığının tiflisli en

6
19. yüzyılın ortalarına kadar kullanılan, bal ve baharattan yapılan
sıcak bir içecek.
24
iyi oyuncusu, Vologda7 şampiyonuyla birincilik için
karşılaşıyor… Ne var ki Janno öyle kolay yutulur bir lokma
değil ve Tiyatrolar Meydanı8 bu akşam beşinci kez galibi
görecek.
Otomobil hızını kesmeksizin –Kitaï-gorod’u ve Vitali
çocuklar pınarını9 çevreleyen duvarı esirgenip korunmuş–
Lubianka Meydanı’nı10 geçti ve ilk Matbaacılar
Çıkmazı’nın11 önünden aşağıya indi. Tiyatrolar Meydanı
iğne atsan yere düşmeyecek derecede bir kafalara deniziyle,
güneşte havaî fişekler gibi ışıldayan bayraklar ve sıraları
neredeyse Bolşoy’un çatısına yükselen türbinlerle doluydu,
kalabalığın alkışları da bütün meydanı doldurmaktaydı…
Aşık müsabakası heyecanı doruktaydı.

7
Vologda: Moskova’nın 450 km kuzeyindeki eski bir rus kenti.
8
Tiyatrolar Meydanı: bugünkü adıyla (1919’dan beri) Sverdlov
Meydanı. Bu meydanda iki tiyatro binası yer alıyor: Büyük Tiyatro
(“Bolşoy”) ve Küçük Tiyatro.
9
İ. P. Vitali (1794–1855): neo-klâsik bir heykeltıraş. Çeşitli sanatları
temsil eden bir öbek yeni yetme heykeli (1835), Lubianka
Meydanı’ndaki yuvarlak havuzun ortasına koyulmuştu. Bu heykel
öbeği şimdilerde Bilimler Akademisi Üst Konsey binası önüne taşınmış
bulunuyor.
10
Lubianka Meydanı’nın adı 1926’dan sonra Cerzinski Meydanı olarak
değiştirildi.
11
İlk rus matbaasının kurulduğu Matbaacılar Çıkmazı Karl Marx
Caddesi ile 25 Ekim Sokağı arasında yer alır.
25
Kremniov soluna baktı ve yüreği hızla çarpmaya
başladı… “Metropol”12 artık yoktu, onun yerini –
kabartmalarla süslenmiş sarmal geniş bir madenî şeridin
üzerlerinde uzayıp gittiği– pek çok namludan yapılma
devasa bir kolonun yükseldiği bir meydan almıştı. Sırtları
meydana dönük ve dostça el ele tutuşmuş tunçtan üç dev bu
devasa kolonu çepeçevre kuşatıyordu. Kremniov bu
devlerin bildik hatlarını tanıdığında neredeyse bir çığlık
atacaktı… Bin kadar namlunun önünde ayakta duran ve
dostça birbirine destek olan bu üç dev Lenin, Kerenski ve
Miliukov’du13 kuşkusuz.
Otomobil birden sola döndü ve hızla anıtın önünden
geçtiler.
Kremniov bu arada kabartmalarda yer alan bazı simaları
seçecek zamanı bulmuştu: bir örsün yanında ayrı bir öbek
oluşturan Rykov, Konovalov ve Prokopoviç ile tohum
serpmekte olan Sereda ve Maslov’u14 tanımış ve bir

12
Metropol: K. Marx Caddesi ve Sverdlov Meydanının buluştuğu
noktada 1899–1903 arasında ingiliz mimar tarafından modern tarzda
inşa edilmiş bir otel. 1920’de Bütün-Rusya Merkezî Yürütme
Komitesi’nin (VTSİK) merkeziydi.
13
İkinci bölümün 4. notuna bakınız.
14
A. İ. Rykov (1881–1938): devrimden sonra iç işleri bakanı ve Ulusal
Ekonomi Konseyi başkanı. Lenin’in ölümünden sonra Halk Komiserleri
Konseyi başkanlığını yürüttü. “Sovyet karşıtı troçkistler ve sağcılar
blok”u davasında (Mart 1938) Buharin’le birlikte suçlanan kişilerden
biri olacaktı.
26
şaşkınlık haykırışı atmaktan kendini alıkoyamamıştı. Yol
arkadaşı, tütmekte olan piposunu ağzından çıkartmaksızın
açıklamada bulundu:
─ Büyük devrimin mimarlarının anısına dikilmiş bir
abide.
─ İyi ama Nisefor Alekseyeviç, burada heykeli dikilen
bu kişiler yaşamları boyunca aralarında yine de barışçı bir
grup filân oluşturmamış ve sertçe çekişmiş insanlardı!
─ Tamam, doğru. Ama tarihsel açıdan bu insanlar bizim
için bir ve aynı devrimci eserin parçalarıydı ve inanın bana,
bugünün bir moskovalısı onların arasında ayrılıkları
hatırlamaktan epeyce rahatsız olacaktır! Hay şeytan
götüresi! Az kalsın bir havhavı ezecektim…

A. İ. Konovalov (1875–1948): 1915’te oluşturulan “İlericiler


Bloku”nun liderlerinden biri. Şubat 1917 Kerenski geçici hükümetinde
Sanayi ve Ticaret bakanlığı yaptı. Daha sonra Rusya’yı terk etti.
S. N. Prokopoviç (1871–1955): marksizmin “ekonomist” akımının bir
temsilcisi (eşi E. D. Kuskova ile birlikte). Eylül 1917 geçici koalisyon
hükümetinde ikmal işleri bakanlığı yaptı. 1917’de Moskova Hukuk
Fakültesi dekanıydı; 1918–1920 arasında da Moskova İşbirliği
Enstitüsü müdürü. 1921’de “açlık kurbanlarına yardım Heyeti”ni kurdu;
bir süre sonra heyetin tüm üyeleri –daha sonra sürgüne çevrilen– ölüm
cezasına çarptırıldılar.
S. P. Sereda (1871–1933): 1918–1921 arasında rus cumhuriyeti Tarım
Bakanlığı yaptı.
P. P. Maslov (1867–1946): menşevik iktisatçı ve tarımsal reformlar
Birliğinin örgütleyicilerinden biri.
27
Otomobil aniden sola saptı, küçük köpekli kadın da
sağa. Ardından sert bir dönemeç ve araba bir çeşit yeraltı
borusuna girdi; iyice ışıklandırılmış bu tünelde bir süre
delice bir hızla ilerledi, derken Moskova ırmağının bir kıyı
yolunda birden gün ışığına çıkıverdi ve küçük masalarla
dolu bir terasın yanında durdu.
─ Yolumuza devam etmeden önce kenevir tohumlu bir
yumurta15 yiyelim haydi, dedi Minin otomobilden çıkarak.
Kremniov çevresine bir göz attı: tam karşısında –
Picard’ın16 gravürlerinin birinden çıkmışa benzeyen– Taş
Köprü’nün17 alabildiğine sadıkane benzeri bir köprü vardı;
köprünün ötesinde de –bir sonbahar ormanının altın
sarısıyla dört bir yandan kuşatılmış– bütün ihtişamı ve
altunî kubbelerinin parıltıları içindeki Kremlin yükseliyordu.
Geleneksel beyaz pantolon ve gömlek giymiş bir
hizmetli, şekerle çırpılmış ve meyve şekerlemelerinin de
eklendiği yumurta sarısını andırır bir içecek getirdi;

15
Kenevir tohumlu yumurta: rusçada “koko s sokom” tabiri, asıl olarak
yumurta ve ezilmiş kenevir tohumundan yapılan bir yiyeceği belirtir,
mecazî anlamda da beklenmedik ve tuhaf bir şeyi ifade eder; aynı
şekilde zenginliğin eşanlamlısı olarak da kullanılır.
16
Pierre Picard (1668 veya 1669–1737): fransız kökenli bir ressam ve
gravürcü. Çar’ın isteği üzerine 1715’te Moskova’nın yerbetimsel
[topografik] büyük bir görünümünü gravür şeklinde resmetti.
17
Taş Köprü (Kamennyj Most): 17. yüzyılda inşa edildi; 1859’da
yıkılıp yerine üç temel dayanak üzerinde yükselen demirden bir köprü
kuruldu; 1930’lu yıllarda aslına uygun olarak yeniden yapıldı.
28
ardından yolcularımız konuşmaksızın bir süre düşünceye
daldılar.
─ Özür dilerim, diye başladı Kremniov sessizliği
bozarak, kentinizin düzenlenişini anlamakta bir yabancı
sıfatıyla zorlanıyorum ve sakinlerinin çevreye, kırsal
alanlara yayılma tarihini kavrayamıyorum.
─ Moskova’nın bugünkü düzenlenişine yol açan, diye
başladı açıklamasına Alekseyeviç, her şeyden önce siyasî
nitelikli nedenlerdi. Köylü partileri 1934’te iktidarı
sağlamca ellerine aldıklarında, uzun bir uygulama dönemi
boyunca nüfusun çok büyük kentlerde yoğunlaşmasının
gösterdiği tehlikenin farkına varan Mitrofanov18 hükümeti,
sonunda devrimci bir önlem almaya vardı ve o ünlü
kararnameyi, –Washington’da sizlerin de gayet iyi bildiği
gibi– 20 000’den fazla nüfuslu kentlerin ortadan
kaldırılması konusundaki kararnameyi Sovyetler
Meclisi’nde oylatıp kabul ettirdi.
Bu kararnamenin –1930’lu yıllarda nüfusu dört milyonu
aşan– Moskova’ya uygulanması, ister istemez başka
kentlere uygulanmasından daha zor oldu. Ama yöneticilerin
direşken sebatkârlığı ve imar iskân işlerinin teknik gücü, bu
görevi on yıl içinde iyi bir sonuca vardırmaya izin verdi.
Demiryolları atölyeleri ve ambarları kentin çevresini
dolanan hatların beşinci çemberine taşındılar; Moskova’dan
18
A. Kh. Mitrofanov, Temmuz 1918’de sovyetlerin bütün-ruslar
yürütme Komitesi köylü bölümüne başkan seçilmişti.
29
çıkan yirmi iki hattın demiryolcuları ve aileleri de bu aynı
beşinci çemberin ötesindeki kentlere yani Ramenskaya,
Kubinka, Klin19 vb. garlardan oluşan çembere dağıtılıp
yerleştirildiler. Rusya’daki bütün fabrikalar yavaş yavaş
yeni demiryolu makaslarına [kavşaklarına] taşındılar.
1937’de Moskova sokakları kimi binalar yıkılarak
temizlenmeye, boşaltılmaya başlandı… Barbarin20
komplosundan sonra çalışmalar doğal olarak hızlandırıldı;
imar iskân işleri Moskova’nın yeni plânlarını hazırlamaya
girişti; yüzlerce yüksek bina –genellikle dinamit
kullanılarak– yıkıldı. Babam, 1939’da bu harabeler
kentinde gezinen en gözü pek yöneticilerimizin –Moskova
üzücü harabe görüntüsünü sunduğu sürece– vandallıkla
suçlanmaya hazır olduklarını hatırlıyordu. Ama yine de bu
yıkıcıların önünde Joltovski21 plânları vardı ve de zor ve
çetin bir iş sürdürmekteydiler. Halka ve Avrupa’ya
yatıştırıp güven vermek amacıyla insanları ilgilendiren ve

19
Ramenskaya: Moskova’nın 30 km doğusundaki bir kasaba.
Kubinka: Moskova’nın 50 km batısında yer alan küçük bir kent.
Klin: Moskova’nın 75 km kuzey-batısında bulunan küçük bir kent (P.
İ. Çaykovski 1885–1893 yılları arasında bu kentte yaşamıştı; evi
ölümünden sonra müze hâline getirildi).
20
Barbarin: hayali [ütopik] bir şahıs.
21
J. V. Joltovski (1867–1959): 1950’de Stalin ödülü almış olan bir
mimar. 1918’de –A. V. Scusev’in yönetimi altında– “Moskova’nın
yeniden düzenlenmesi plânı”nın hazırlamasına katıldı ve bu plân
1923’te onaylandı.
30
onlara güven veren bu yıkım işi 1940’ta tamamen bitirildi
ve kent 1944’te bugünkü görünümünü kazandı.
Minin cebinden şehrin küçük bir plânını çıkartıp
masaya yaydı…
─ Bizim için olağanüstü olan bu kararname, köylü
yönetimi öylesine sağlam ki, şimdilerde yine de geçmişteki
aynı sertlikle uygulanmıyor artık. Moskova nüfusu öylesine
çok arttı ki, bu yasanın lâfzını korumak amacıyla belediye
meclislerimiz Moskova adını sadece eski Beyaz Şehir22
alanına, devrimden önce bulvarlarla sınırlanmış alana
veriyorlar.
Kremniov haritayı dikkatle inceledi, daha sonra kafasını
kaldırıp…
─ Özür dilerim, dedi, Beyaz Şehri çevreleyen de
nihayetinde bir şehirden başka bir şey olmadığı için burada
bir yanıltmaca var gene de. Hem sonra ülkenizin bu
yeniden kırlara dönüşünün ağrısız sızısız nasıl
gerçekleşebilmiş olduğunu ve küçülen kentlerinizin ulusal
ekonomi içinde hangi basit rolü oynayabileceklerini genel
olarak anlamıyorum doğrusu.

22
Beyaz Şehir (Belij Gorod): Kremlin ve Kitaï-gorod bulvarı arasında
yer alan ve 16. yüzyılın sonunda beyaz taşlardan örülmüş bir taban ve
bu tabanın üzerinde tuğlalarla yükseltilmiş surlarla çevrili bir zadegân
semti. 18. yüzyılda yıkılan bu surların yerinde ikinci bir bulvar çemberi
oluşturulmuş.
31
─ Sorunuzu iki kelimeyle yanıtlamak benim için çok
zor. Düşünün, kırın kendisine taban hizmeti gördüğü kent,
eskiden kendi kendine yetiyordu. Şimdi –isterseniz– artık
kent yok, bir toplumsal ilişkiler kavşağı, bir ortak
etkinlikler noktası var sadece. Kentlerimizden her biri
yalnızca bir toplanma merkezi, belirli bir bölgenin merkezî
ortak alanı. Yaşanılan bir yer değil, ama bir eğlence, bir
toplanma ve başka türden etkinlikler alanı. Toplumsal bir
varlık değil, sadece ortak bir nokta.
Minin bardağını aldı, bir dikişte içip boşalttı ve sözlerini
sürdürdü:
─ 100 000’lik nüfusuyla Moskova’yı alın: burada dört
milyonu barındıracak konaklama konutları var; 10 000
nüfuslu bir bölge merkezinde de 100 000 kişi için yeterli
konaklama konutu var ve pek boş filân da kalmıyorlar.
Ulaşım yolları, her köylünün merkez kentine yarım veya bir
saatte gidebileceği ölçüde gelişkin ve köylü sık sık oraya
gider.
Fakat yeniden yola koyulmanın zamanı.
Arhangelskaya’da Catherine’i bulmaya gitmek için
yolumuzdan epeyce sapmamız gerek.
Ve otomobil yeniden yola koyuldu ve Günahsız Gebelik
[Meryem Ana] bulvarını izledi. Kremniov, bir Tula
semaveri gibi yaldız renkli ve ışıl ışıl Kurtarıcı İsa

32
Katedrali’nin23 yerinde sarmaşıklarla kaplı ve göründüğü
kadarıyla titizlikle muhafaza edilmiş çok büyük bir örenden
başka bir kalmadığını gördü şaşkınlıkla.

23
Kurtarıcı İsa Katedrali, fransız ordusunun 1812’de Moskova’dan
çekilmesinden sonra çar I. Alexandre’ın yaptırmaya ant içtiği bir
katedral. 10 000 kadar dindarı alabilecek bu büyük katedralin yapımına
ancak 1839’da başlandı ve 1883’te “hizmete açıldı”. Yerine bir
Sovyetler Sarayı kurmak üzere 1933’te yıkıldıysa da, bu tasarı hiçbir
zaman gerçekleşmedi; şimdilerde [1975’te] yerinde bir açık hava
havuzu ve bahçeler var.
33
ÇAYA EŞLİK EDECEK VATRU
VATRUŞŞKALAR1 YAPMANIN
ARHANGELSKOYE’’DE SEKSEN SENE SONRA HÂLÂ
ARHANGELSKOYE
UNUTULMAMI
UNUTULMAMIŞ Ş OLDU
OLDUĞĞUNA OKUYUCUYU İKNA
EDECEK
Alt
Altıınc
ncıı bölüm

Puşkin’in eski heykeli, daha da kalabalıklaşmış Tver


Bulvarının ıhlamur ağaçları arasında hâlâ dimdik ayaktaydı.
Eskiden Napolyon’un Moskova kundakçıları diye kabul
ettiklerini astığı yerde duran Puşkin, rus tarihinin korkunç
olaylarının sessiz tanığıydı…
1905’in barikatlarını, 1917’nin gece toplantılarını ve
bolşeviklerin toplarını, 1932’deki köylü muhafız alaylarının
siper hendeklerini, 1937’deki Barbarin bombardımanlarını
anımsıyor ve olayların devamını beklerken aynı sessiz ve
düşünceli havasını koruyordu.
Siyasî tutkuların alabildiğine öfkeli konularına bir kez
el atmaya çalışmış ve ayaklarının dibinde toplanan
kalabalıklara balıkçı ve balık masalını2 hatırlatmış, ama
kulak asan olmamıştı.
Otomobil batının büyük ağaçlı yollarına daldı. Eskiden
burada Tver arabacılar semtinin sessiz ve tozlu sokakları
1
Vatruşka: süzülmemiş beyaz peynirden yapılan bir çeşit küçük börek,
muska böreği.
2
Tutkunun ve açgözlülüğün [para hırsının] insanı nerelere sürüklediğini
anlatan “Balıkçı ve Balık Masalı” (1833).
34
uzayıp giderdi. Batı parkının gür ıhlamur ağaçları eski tek
biçimli binaların yerini almıştı; bu bitki örtüsünün
ortasında –yeşil ve dalgalı bir denizdeki ada misali– bir
katedralin kubbeleriyle Şaniavski Üniversitesi’nin3 beyaz
duvarları fark ediliyordu.
Binlerce otomobil Büyük Batı Yolunun asfaltında kayar
gibi gidiyordu. Gazete ve çiçek satıcıları bu canlı gezinti
yollarının rengârenk kalabalığı arasında dolaşıyor,
kahvehanelerin tenteleri güneşte parıldıyor ve büyük yolcu
uçakları batı havaalanından uçuşa geçerlerken, hareketsiz
bulutların arasında da irili ufaklı yüzlerce gök cisminin
siyah lekeleri peyda oluyordu şurada burada.
Otomobil, çocuk sesleriyle dolup taşan Taş Parkın4
gezinti yolları boyunca devam edip gitti, Serebrianni Bor5

3
Şaniavski Üniversitesi: servetinin bir bölümünü halka yönelik bir
üniversite kurulması amacıyla Moskova belediyesine bağışlamış olan
general A. L. Şaniavski’nin isteği üzerine 1910–1913 arasında
Mijuskaya Meydanında neo-klâsik tarzda inşa edilmiş bir üniversite. Bu
üniversite daha 1908’den itibaren Şaniavski’nin malikânesinde iki ayrı
düzeyde (bilimsel ve yazınsal dallarda orta ve yüksek düzeyde) öğrenim
vermeye başlamıştı.
4
Taş Park: bugünkü “Dynamo” stadının olduğu yerde Petrovski sarayı
(şimdilerde askerî akademi) çevresinde düzenlenmiş bir park. Moskova
yangını sırasında Napolyon’un sığındığı bu park, 1840’ta lombard-gotik
tarzda yeniden düzenlenmiş.
5
Serebrianni Bor: kuyumcular çamlığı.
35
seraları önünden geçti, sola döndü ve yayından fırlamış bir
ok gibi hızla Zvenigorod6 yoluna atıldı.
Kentin bitip tükenmez, göz alabildiğine uzanan bir
havası vardı… Kenarlarında tek katlı beyaz evlerin, başka
mimarî yapıların yer aldığı o aynı güzellikteki gezinti
yolları dört bir yana uzanıyordu; öte yandan dut ve elma
ağaçlarının doğal perdeleri arasında çiçek yerine bostan
tarhları, gür otlaklar ve epeydir hasat edilmiş şeritler
hâlinde uzanan buğday anızları görülüyordu.
─ Yine de, dedi Kremniov yol arkadaşına dönerek,
kentsel yerleşim alanlarının imhası konusundaki o
kararnameniz belli ki sadece kâğıt üzerinde kalmamış;
Moskova banliyöleri Vsekhviatskoye’nin7 epeyce ötelerine
uzanıyor.
─ Özür dilerim bay Charlie, burası epeydir bir kent
değil artık, ama kırsal bir yerleşim alanı, Rusya’nın
kuzeyinin tipik bir kırsal yerleşim alanı.
Ve Moskova çevresinde köylü nüfusun
yoğunlaşmasının etkilediği Kremniov’a köylerin kırsal
yerleşim için alışılmamış bir görünüm kazandıklarını
açıkladı…

6
Zvenigorod: Moskova’nın 60 km batısında bulunan bir kent; çok
sayıda ressam ve yazarın (Puşkin, Herzen vd.) sık sık gelip kaldıkları
güzel manzaralarla dolu bir bölge.
7
Moskova’nın batı sınırlarında yer alan ve “tüm azizler”e adanmış
kilisesinin adıyla anılan eski bir köy.
36
─ Moskova’nın yüzlerce verstalık8 çevresindeki bütün
bir bölge, –sadece kamusal orman alanlarıyla,
kooperatiflerin hayvanlarını yaydıkları şerit hâlinde uzayıp
giden kıraç çalılık arazilerle ve çok büyük iklimsel
parklarla kesintiye uğrayan– tek bir kırsal yerleşim alanını
temsil ediyordu.
Yerleşim alanının –onlarca verstalık bir mesafede– aile
başına üç veya dört desiyatin9 toprak düşen çiftliklerden
oluştuğu bölgelerde, köylü evleri birbirine değecek
derecede yakındır ve köylülere ait binaları sadece yoğun
ağaçlık alanlar, şimdilerde iyice yaygın dut ve elma
ağaçlarından ibaret alanlar birbirinden ayırmakta. Dahası,
gerçekte yalnızca az veya çok yoğun ya da çevreye
dağılmış ve içinde tek ve aynı tarımsal bir nüfusun yaşadığı
tek bir tür yerleşim alanına sahip olduğumuz için,
şimdilerde kentle kır arasında şu miadı dolmuş bölünmeyi
bitirmenin zamanı.
─ Şu diğerlerinden biraz büyük binalara bakın, dedi
Minin sol tarafta uzaktaki bir şeyleri göstererek. Orada
bölge okulu, kütüphane, bir eğlenti ve gösteri salonu ile
başka kamu hizmet binaları var. Burası küçük bir toplumsal

8
Versta ya da virst: yaklaşık 1,067 km’ye tekabül eden eski bir rus
uzunluk birimi [türkçede fransızca ve ingilizceden çevrildiği hâliyle
“verst” diye kullanılıyor].
9
Eski bir rus alan ölçüsü olan desiyatin, 1,092 hektara eşittir [yani
yaklaşık 11 dönüm].
37
buluşma noktası. Bugünkü şehirler de, kırsal nüfus için aynı
ama sadece daha büyük boyutlardaki benzeri toplumsal
buluşma noktaları. Neyse, işte geldik…
Orman aralanıyor ve uzaklardaki Arhangelskoye
Sarayının10 uyumlu duvarlarına yer açıyordu.
Araba birden döndü, oturtulmuş yolun çakıllarını
gürültüyle sağa sola savurdu, üzerinde trompetli bir
meleğin bulunduğu geniş bir girişten geçti ve –çember
oynayan kız çocuklarını epeyce korkutarak– bir seranın
yakınında durdu.
Beyaz, pembe ve mavi fistanlar yeni gelenlerin
çevresini sardı ve yaklaşık on yedi yaşındaki genç kız bir
sevinç çığlığı atarak Alexis’in yol arkadaşının kollarına
atıldı…
─ Bay Charlie Man… kız kardeşim Catherine!
Kısa bir süre sonra misafirler, Arhangelskoye parkının
çimleri üzerinde, ilkçağ filozoflarının kolonlar üzerine
yerleştirilmiş büstlerinin yanında üzerine keten bir örtünün
serildiği masaya oturdular; masanın üzerinde nar gibi
kızarmış vatruşkalarla [muska börekleriyle] tepeleme dolu
bir tepsi ve hoş sesler çıkaran bir semaver vardı. Alexis, hoş
kokulu bir çayın eşliğinde pek güzel kabarmış, vanilyalı ve
10
Arhangelskoye: Moskova’nın 25 km batısında yer alan ve önce
Golitsin prenslerinin daha sonra Yusupov’un özel mülkü olan araziler.
Buradaki saray, zengin bir tablo koleksiyonu ile 30 000 kitabı
barındırıyor. Şimdilerde bir müze ve dinlenme mekânı.
38
iştah açıcı vatruşkalardan tıka basa yedi. Övgü ve iltifatlara
boğuldu; amerikalıların yaşam biçimi ve gelenekleri
konusunda soru yağmuruna tutuldu; amerikalıların şiir
yazıp yazmadıkları bile soruldu ona. Lâkin bu sorulardan
kurtulamayacağından korkarak, kendisine sorulan her
soruya karşılık muhataplarına iki soru sorarak bizzat karşı
hücuma geçti…
Alexis, vatruşkaları ha bire gövdeye indirirken
Arhangelskoye Sarayının “Frol ve Lavr azizleri
Topluluğu”na,11 üyeleri bilim ve sanat dallarında
kendilerini göstermiş yetenekli genç kızlar ve oğlanlar
arasından seçilip alınan bir topluluğa ait olduğunu öğrendi.
Fransız devrimine ve damak sanatına ayrılmış çok
büyük bir kitaplığın sahibi o voltercinin, parlak ve yüce
gönüllü Boris Nikolayeviç Yusupov’un12 ve Puşkin’in
geçmişteki ziyaretlerinin görkemini hâlâ koruyan bu
sarayın odalar zincirinde ve ıhlamurlarla çevrili gezinti
11
Aziz Frol ve Lavr: eskiden at yetiştiricilerinin ve seyislerin
koruyucuları olduğu düşünülen iki aziz (bu yüzden hep at üzerinde
tasvir ediliyorlardı); daha yakın zamanlarda da, bu iki azizi anma
bayramı okulların açılışıyla düşümdeştiğinden, ilkokul öğrencilerinin
koruyucuları olarak kabul ediliyorlardı. Moskova’da adlarına bir kilise
adanmıştı, ama devrimden sonra yıkıldı.
12
B. N. Yusupov: 1810’da Golitsin prensinden bu Arhangelskoye
malikânesini satın almış olan N. B. Yusupov’un oğlu. Söz konusu
malikâne ve saray B. N. Yusupov döneminde bir gerileme ve terk
yaşadığı için, Kremniov [Çayanov] burada kuşkusuz baba N. B.
Yusupov’u düşünmekteydi.
39
yollarında prometheci ateşi taşıyan bu genç ve gürültülü
kalabalığın var oluşun zorlu çabalarını ve hazlarını
paylaştıkları görülüyordu.
Bu topluluk Rusya’nın ve Asya’nın çeşitli bölgelerine
dağılmış kütüphanelerle, laboratuarlarla, resim galerileriyle
donatılmış çok büyük ve hayranlık uyandıran böylesi yirmi
kadar malikâneye sahipmiş ve tahmin edilebileceği gibi,
ülkenin en yaratıcı güçlerinden biriydi. Alexis, kuralların
neredeyse manastırlara yaraşır sertliği ve çevredeki her şeye,
heykeller gibi ağaçlara da, buradaki ustaların yüzlerine,
bakirenin sonbahar güneşinde alazlanan saç tellerine kadar
her şeye işlemiş olan cıvıl cıvıl ve ışıl ışıl sevince doğrusu
pek şaşmıştı.
Ama bunların hepsi, Paraskieva’nın kız kardeşinin derin
bakışlarıyla, kulağı okşayan tatlı sesiyle karşılaştırıldığında
önemsiz kalıyordu. Bu ütopik kadınların Alexis’in aklını
başından aldıkları kesindi.

40
HERKESİİ AİLE AİLED
İSTEYEN HERKES LEDİİR ve
HEP ÖYLE KALACAKTIRA İKNA ETMEK İÇİ N
İÇİN
Yedinci bölüm

─ Haydi dostlarım, acele edin, diyordu Nisefor


Alekseyeviç iki ayaklarını bir pabuca sokarak ve
Catherine’in bavullarını, çantalarını otomobile yükleyerek.
Büyük genel yağmurun başlangıcı bugün saat dokuz olarak
tespit edildi, hava koşullarını denetleme güç istasyonları bir
saat içinde gerçek fırtınalara yol açacak.
Bu üçlünün konuşmalarını işiterek şaşırması ve sorular
sorması gerekmiş olmasına karşın kafası Paraskieva’nın
şallarına sıkıca bürünmüş kız kardeşiyle iyiden iyiye
meşgul Kremniov, ne şaşırdı ne de surular sordu.
Buna rağmen araba hızlandığında ve Yeni-Kudüs1 yolu
şeridinde sessizce ilerlemeye başladığında çalışmakta olan
binlerce köylünün son yulaf yığınlarını yağmurdan önce
ambarlara çekmek için acele ettikleri tarlalar yolun iki
yanında art arda geçip giderlerken Alexis artık kendini
tutamayarak yol arkadaşına sordu:
─ Hangi nedenle tarlalarınızda bu kadar çok el emeği
kullanıyorsunuz? Yağmurlu ve güzel havaları
zorlanmaksızın evcilleştiren teknik düzeyinizin tarımı
1
Novo-İerossalem (Yeni-Kudüs): Moskova’nın 50 km batısında
dönemin patriği Nikon tarafından yaptırılmış bir manastır; almanlar
tarafından yerle bir edildi.
41
makineleştirmede ve böylece insanları daha çok yetenek
isteyen işler için özgürleştirmede güçsüz kalmasını nasıl
yorumluyorsunuz?
─ Amerikalıyı yeniden bulduk işte! diye karşılık verdi
Minin takaza ederek. Hayır, sevgili Charlie Bey, toprağın
azalan verimi2 karşısında çok fazla bir şey yapılamaz. Her
başak için neredeyse tek tek gösterilen özen sayesinde
desiyatin başına 500 puddan3 fazla ürün elde ediyoruz.
Tarım, asla bugünkü kadar el emeğiyle yapılmamıştı. Ve bu,
delice bir heves filân değil, ama nüfusun yoğunluğu
tarafından dayatılan bir mecburiyet. Bu, böyle!
Sustu ve gaza basıp hızlandı. Dışarıda rüzgâr ıslıklar
çalıyor, Catherin’in şalı arabanın dışında uçuşup
dalgalanıyordu. Alexis kirpiklerine, bir şalının kıvrımları

2
Toprağın azalan verim yasası, A. R. J. Turgot [1727–1781] tarafından
hazırlanmış, daha sonra T. R. Malthus [1766–1834] ve çok sayıda başka
iktisatçı tarafından yeniden ele alınmıştı. [Toprağın farklılık getirimini
(rantını) açıklamak amacıyla öne sürülen bu kurama göre toprakta
kullanılan emek gücü artışı belli bir noktadan sonra ürün verimini artık
arttıramaz, dolayısıyla bu olgu da toprak fiyatlarını ve getirim oranlarını
arttırır. Edward West, David Ricardo, Jean-Baptiste Say, John Stuart
Mill ve Paul Leroy-Beaulieu gibi iktisatçılar da bu kuramı
savunmuşlardı. O kadar ki şu şom ağızlı papaz Malthus, nüfus artışının
tarım ürünleri artışından fazla olacağını öne sürerek “Bırakınız
yapsınlar!” şiarını “Bırakınız ölsünler!” şeklinde değiştirmişti.]
3
Bir pud yaklaşık 16,38 kilograma eşit eski bir rus ağırlık birimi ve bu
da dönüm başına yaklaşık 810 kg demektir [yani bugün normal
koşullarda sağlanan ortalama buğday veriminin yaklaşık iki katı].
42
arasından göze çarpan dudaklarına bakıyordu: sanki onu
çok uzun zamandır tanıyormuş, kendisine son derece
yakınmış gibiydi… tatlı gülümseyişi ruhunu sevinç ve
huzurla dolduruyordu.
Otomobil Lama deresi kıyısında öbeklenmiş küçük
evlerin göründüğü yere vardığında bulutlar toplanmakta,
hava kararmaktaydı.
Minin’lerin büyük ailesi, 16. yüzyılın yalın tarzında inşa
edilmiş ve eski bir kentin ahşap surları havasındaki
kazıklardan oluşan bir çitle çevrili birkaç küçük evde
yaşıyordu. Yolcular köpek havlamalarıyla, bir insan sesi
gürültüsüyle karşılandılar… Gürbüz bir oğlan Catherine’i
kucakladı; iki küçük kız ve bacaksız bir oğlan
Moskova’dan getirilen paketlere, yedek malzeme ve erzaka
çullandılar; ailenin başı kır saçlı bir ihtiyar, Alexis
Aleksandroviç Minin –rusça konuşmasının düzgünlüğüne
ve kendisine çocukluk yıllarının modasını anımsatan
amerikan işi [kesimi] giysisine şaşırarak– adaşını [Alexis
Kremniov’u] himayesine alıp ona odasını göstermek üzere
kalacağı odaya götürürken, bir ortaokul öğrencisi de
Moskova’dan beklediği bir mektubu soruyordu.
On dakikada yıkanıp saçlarını taramış olan Alexis,
bütün varlığıyla hissettiği bir heyecanla yemek salonuna
girdi. Çiçeklerle süslenmiş uzun bir masanın çevresinde
hararetli bir tartışma vardı ve Alexis, daha eşikte görülür
43
görülmez “kesinlikle yansız” olması nedeniyle hakem
seçildi… Biri tatlı su ıstakozları ve siyah üzümlerle
süslenmiş, diğeri şarap dolu çok yüzlü bir kadeh eşliğinde
limon ve kırmızı üzüm terkipli iki yemek onun uzman
kararına sunuldu. İki yarışmacı, Mag ve Nataşa, on beş
yaşın cıvıl cıvıl tatlı sesiyle hangisinin “daha fazla
hollândalı” görünen bir “natürmort” hazırladığına karar
vermesini istiyorlardı…
Bu zor durumdan sıyrılmak için Alexis, önündeki iki
düzenlemeden birinde Jakob Pooter’in unutulmuş özgün bir
yapıtını, diğerinde de Wilhelm Kolf’un âdeta bir kopyasını
gördüğünü söyledi; ardından kendisine alkışlar arasında
ödül olarak koca bir dilim kaymaklı pasta verildi ve ona bu
pastanın usta aşçının, Moskova’da kalmış olan
Paraskieva’nın eseri olduğu söylendi.
Küçük Antoşka, Hudson körfezinde kaşalotların zokayı
yuttuklarının doğru olup olmadığını Amerikalı’dan
öğrenmeye çalıştı, ama hemen yatağa gönderildi. Alexis’in
bardağına üçüncü kez çay dolduran yaşlıca bir hanım,
çocukları olup olmadığını ve Atlantik okyanusunu uçakla
geçmesi için karısının nasıl olup da ona izin verebildiğini
öğrenmek istedi. İki el –arkasında Catherine’in varlığını
anlamış daha doğrusu hissetmiş olan– Alexis’in gözlerini
bir eşarpla bağladığında, bir zevcenin tüm belirtilerini

44
yadsımadaki ısrarı nedeniyle canı sıkılan bu hanım da
sorularını daha öteye götürmeye hazırlanıyordu…
─ Körebe, körebe! diye bağırıyordu çocuklar onu
salonun ortasına çekerek; Catherine’i kucaklamasından
önce Alexis’in körlemesine epeyce sağa sola koşuşturması
gerekti.
Alexis Aleksandroviç’in gelişi salonda yeniden düzeni
sağladı; Kremniov’u gözündeki bağdan kurtarıp onu
şöminenin yanına oturttu ve…
─ Yolculuğunuzun hemen ardından ciddî konuşmalarla
canınızı sıkmak istemem. Ama yine de, bir Amerikalı
olarak memleketimiz karşısında ilk izlenimlerinizin neler
olduğunu anlatın bana, dedi Kremniov’a.
Kremniov şaşkınlık ve heyecan arasında bocaladı, ama
bir klavsenin nameleri konuşmalarını kesti… erkek
kardeşini eşliğine alan Catherine, Derjavin’in4 güftesi
üzerine Aleksandrov5 tarafından bestelenmiş bir romansı
okumaya başladı:

Şeksna’nın mersinbalığı nar gibi kızarmış çoktan,

4
Derjavin (1743–1816): bestelenmek üzere –kadim yunanlı Anakron
tarzında– hafif maniler yazan bir 18. yüzyıl şairi. Kremniov’un burada
aktardığı dizeleri, “Yemeğe Davet” şiirinin ilk dörtlüğü.
5
Kızıl Ordu korosunu örgütlemiş ve 1943’te Sovyetler Birliği ulusal
marşını bestelemiş olan A. V. Aleksandrov’un da (1883–1946)
aralarında yer aldığı bu ismi taşıyan pek çok besteci var.
45
Yoğurt ve pancarlı lahana çorbası masada;
Kıvılcımlar ve buz kristalleri misali çekiyor sizi,
Kabarcıklanan punçla sürahideki şarap da.

Daha sonra “Tavus Kuşu” ile “Gençlerin Ev Kurmaları


Onuruna Verilen Şölen” şarkılarını da söyledi ve Kremniov,
Catherine’in kendisi için şarkı söylediğini, ilgisinin
başkalarına yönelmesini istemediğini hissediyordu.
Akşamın saat dokuzundan sabahın ikisine kadar
öngörülmüş olan “genel büyük yağmur” camların arkasında
bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Bu yüzden salon sadece
daha rahat bir yer hâline gelmişti, alevleri kesilen şömine
de ailenin huzurunu canlı tutuyordu. Gençler Amerikalı’ya
İaropole’yi ve Belaya Kolp’u6 göstermenin en iyi yolunu
bulmak amacıyla tasarılar kurarlarken Vassilissa hala da
Nataşa için iskambil falı açıyordu… Lâkin Alexis
Aleksandroviç, Charlie beyin tüm merakını ertesi sabaha
sakladığını ve herkes için artık gidip yatma saatinin
geldiğini kesin bir dille belirtti.
6
İaropole, Volga’nın bir kolu olan Lama deresi civarında, Moskova’nın
135 km doğusunda ve Volokolamsk’a 18 km uzaklıkta bulunan küçük
bir kırsal merkez. Burası, Puşkin’in 1831’de evlendiği Natalia
Nikolaevna Gonçorova’nın ebeveyninin mülküydü. İaropole’nin
yakınındaki Koşino elektrik santralinin açılışını (14 Kasım 1920) yapan
Lenin, elektrifikasyon ve yeniden kuruluş üzerine olan söylevini
İaropole köylüleri önünde irat etmişti. Belaya Kolp (“Beyaz Balıkçıl”)
da Volokolamsk’ın on kilometre kadar kuzey-batısında yer alır.
46
Kremniov, uyumadan önce bir göz atmak amacıyla
Mag’dan genel tarih ders kitabını istedi; Catherine’in
refakatinde ve tufan gibi inen bir yağmur altında kendisine
ayrılmış olan bölüme geçti.

47
KREMNİİOV
KREMN OV’’UN BİR TARİİH
TAR KİTABININ
SAYFALARINDAN
ÖĞ REND
ÖĞREND
RENDİĞİ İĞİ GELECE Ğİ
GELECEĞİ
ĞİNNİN OLAYLARINI
ANA HATLARIYLA ANLATAN[*]
Sekizinci bölüm

Catherine, Kremniov’un yatağını hazırladıktan ve


masanın üzerine birkaç ballı baharlı [tarçınlı] yulaf çöreği
ile bir miktar kuru hurma koyduktan sonra bakışlarını ona
dikti ve tepeden inercesine sordu:
─ Sizin orada, Amerika’da herkes böyle mi?
Alexis direnme gücünü yitirdi ve… daha az şaşkın ve
heyecanlı olmayan genç kız, ardı sıra kapıyı gürültüyle
kapatarak hızla oradan kaçtı; buğulu camlardan fenerinin
giderek zayıflayan ölgün ışığını görüyordu.
Ve Kremniov tek başına kaldı.
Bu olağanüstü günün, mucizelerinin Paraskieva’nın kız
kardeşinin büyüleyici simasının yanında yine de gölgede
kaldıkları bu günün etkilerini bir türlü bastıramadı.
Nihayet kendini toplayıp soyundu ve tarih kitabını
açtı…
Başlangıçta hiçbir şey anlamadı: önce İaropole
kazasının ardından –Moskova’nın bir başka taşra kasabası
olan– Volokolamsk’ın tarihleri anlatılıyordu uzun uzun ve
[*]
Bu bölümün başlığı özgün metinde basitçe “Tarihe Dair”; bölümü
daha baştan özetleyen yukarıdaki başlık tümüyle türkçe çeviriye ait.
48
ancak kitabın sonundaki birkaç sayfacık Rusya ve dünya
tarihini içeriyordu.
Kremniov durmadan artan bir heyecanla ve okumasına
eşlik eden Catherine’in ballı baharlı yulaf çöreklerini
atıştırarak önündeki kitabın sayfalarını yutarcasına
okuyordu…
Döneminin olaylarını okuyarak sosyalist sistemin dünya
çapındaki birliğinin uzun zaman yaşamadığını ve
merkezden uzaklaşan güçlerin kurulmuş olan yaygın
elverişli uyumdan kopmakta gecikmediklerini öğrendi.
Hiçbir sosyalist katı öğreti alman anlayışından yeni bir
askerî çatışma görüşünü çıkartmazken, alman sendikaları
Sarre havzası kömürlerinin paylaşılması gibi entipüften bir
bahaneyle –Dünya Ulusal Ekonomiler Konseyi
Kongresi’nin bir kararla müdahalesine kadar– başkanları
Radek’i1 alman metalürji işçilerini ve madencilerini

1
Karl Berngardoviç Radek ya da asıl adıyla Karol Sebelsohn (1885–
1939): alman sosyal-demokrat partisi içindeki sol bir muhalif. 1917’den
sonra bolşeviklerin uluslararası ilişkilerini yürütmüştü. Ocak 1937’deki
“sovyet karşıtı troçkist merkez” davasının asıl sanıklarından biriydi.
[Ama özeleştirisi ve becerikliliği sayesinde ölüm cezasından kurtulmuş
ve on yıl hapse mahkûm edilmiş. Ural dağlarındaki bir hapishaneye
kapatılmış ve 1939’da aynı koğuşta kaldığı evsiz barksız “serseri”
(rusçada “besprizorniki” denilen) ve “gayri siyasi” gençler tarafından
dövülerek öldürülmüş. O tarihlerdeki “kolektifleştirmeler”le hızlı ve
şiddetli sanayileşmenin kurbanı bu gençler, rus hapishanelerinin çok
sayıdaki “müdavimleri” arasında yer alıyorlarmış.]
49
seferber etmeye ve bu havzayı askerî olarak işgale
zorlamışlar.
Avrupa yeniden parçalanmış, dünya çapında birliğin
kurulması suya düşmüş ve kanlı yeni bir savaş başlamış. Bu
savaş sırasında şu koca Hervé,2 Fransa’da toplumsal bir
hükümet darbesi gerçekleştirmeyi başarmış ve sovyetçi bir
takımerki [oligarşi] oluşturabilmiş. Altı ay buyunca kan
döküldükten sonra, barış, Amerika’nın ve
iskandinavyalıların ortak çabaları sayesinde yeniden tesis
edilmiş, ama ulusal ekonomilerin kapalı sistemleri hâlinde
dünyanın beşe bölünmesi pahasına: alman, ingiliz-fransız,
avusturalyalı-amerikan, çinli-japon ve rus. Bu farklı
sistemlerden her biri, değişik enlemlerde [bölgelerde] ulusal
ekonomisinin özerkliğini güvenceye almaya yeterli toprak
parçaları edinmiş ve daha sonra, kültürel ilişkilerini
tümüyle muhafaza ederek, iyice farklı yönetim biçimlerine
uygun kendi siyasî ve iktisadî yaşamını kurup yürütmüş.
İngiliz-fransız sisteminde sovyetçi yüksek görevlilerin
takımerki çabucak kapitalist yönetime dönüşmüş;
parlâmentarizme rücu eden Amerika, tarımda devlet
ekonomisini yine de temel sıfatıyla koruyarak üretimi
belirli sınırlar dâhilinde [yeniden] özelleştirmiş; çinli-japon
sistemi, ekonomisindeki kökensel sosyalizm biçimlerini
koruyarak siyasî alanda çabucak tek erkçiliğe dönmüş;
2
Gustave Hervé (1871–1944): avukat ve gazeteci bir fransız sosyalisti;
militarizm karşıtlığı yüzünden 1918’de Sosyalist Parti’den atıldı.
50
**]]
sadece Almanya, yönetim sistemini 1920’lerdeki hâliyle[**
korumuş.
Rusya’nın tarihine gelince… şu izleyen görünümü arz
ediyormuş: sovyet sistemini saygıyla korumuş, ama
tarımını ulusallaştırılmayı [devletleştirilmeyi] başaramamış.
Rus köylülüğü, bu toplumsal devasa kitle, ortaklaşmaya
[komünizasyona] boyun eğmeyi zorlukla kabul etmiş ve iç
savaşın bitiminden beş veya altı sene sonra köylü grupları,
tüm-ruslar merkez yürütmesi kadar yerel sovyetlerde de
övgüye değer önemli bir etkiden yararlanmaya başlamışlar.
Güçleri, sırf köylülerden oluşan sınıf birliklerinin
etkisini kırıp hiçleyen beş DS partisinin3 fırsatçı [oportünist,
ilkesiz] siyasetleriyle pek çok kez zayıf düşürülmüş.
On yıl boyunca hiçbir akım sovyetler meclisinde sağlam
bir çoğunluk elde edememiş ve iktidar, tehlikeli [kritik]
anlarda uyuşmayı ve işçi yığınlarını çok büyük gösterilerle
sokağa dökmeyi her zaman bilmiş olan iki komünist
bölüngüye aitmiş gerçekte.

**]]
[**
Yazar burada Weimar Cumhuriyetinin (1919–1933) “işçi ve asker
konseyleri”ni kast ediyor olmalı.
3
Devrimci-Sosyalistler (DS): 1902 yılının başlarında halkçı grupların
birliğinden doğan parti. 1906’da işçici yasal halkçı sosyalist parti ve
yıldırganlığın [terörün] kullanılmasını öven çoğunluk bir akım hâlinde
ikiye bölündü. Şubat 1917 devriminden sonra DS partiler sovyetlerin
büyük bölümünde çoğunluktaydılar. Aralık 1917 ve Mart 1918 arasında
bolşeviklerle yönetime [hükümete] katıldılar. Temmuz 1918 darbesinin
ardından takibata maruz kalacaklardı.
51
Ama yine de “öjenik” yöntemlerin4 zorunlu
uygulanmaları üzerine kararname konusunda ortaya çıkan
anlaşmazlık, köylülerle kent sakinlerine olmaz demenin
[vetonun] eşit gücünü vererek anayasadaki bir değişiklik
4
Öjenik anlayışlar 1920’li yılların Rusya’sında yaygındı. N. K. Koltsov
1920’de “Rus öjenik toplum” projesini hazırlamıştı. Riazanov’a göre
Preobrajenski “yapay cinsel bir ayıklama [seleksiyon, seçme, seçilim]
yoluyla bir iyileştirme çerçevesinde toplumun "tam" ve koşulsuz işleme
hakkı”nı kabul ediyormuş. İlk beş yıllık plân, insanî gelişme ve
doğumları da plânlıyordu. Özellikle öjenizm ve gençleşme
yöntemlerinin geleceğini ele alan ilginç bir gelecek-bilim [fütüroloji]
incelemeleri derlemesi çıkmıştı 1928’de: “Zizn’i Tehnika Buduscego”
(Social’nye i naucno-tekniceskie utopii), pd. red. Ark. A-na i E.
Kol’mana, M.L. 1928, 503 sayfa. [Öjenik yöntemler, insan dölünü
(ırkını) düzenlemeyi ve iyileştirmeyi ifade eder. İlk kez 1869’da ingiliz
yaşambilimci Francis Galton tarafından kullanılmış olan bu terim
(eugenics), sonu Hitler ırkçılığına varan bir döl düzenleme anlayışını
dile getirir. Özellikle Cyril Darlington’un “Facts of Life” adlı kitabında
açıklanan bu görüşe göre insanlar arasındaki eşitsizlikler yaşambilimsel
(biyolojik) ve ruhbilimsel (psikolojik) farklılıklardan ileri gelmektedir.
O hâlde insan dölünü düzenleyerek ve iyileştirerek, farklılıkları ortadan
kaldırmak ve eşitsizliklere son vermek olanaklıdır. Darwin kuramının
da tanıtladığı gibi doğa, doğal ayıklama (seçilim) yoluyla bu
iyileştirmeyi gerçekleştiriyor ve farklılıkları gideriyordu. Ne var ki
uygarlığın gelişmesiyle doğal seçilim de son buldu ve eşitsizlikler baş
gösterdi. Öyleyse bu anlayışa göre kusurlu insanların evlenmelerini
yasaklamak, onları kısırlaştırmak hatta bu hilkat garibelerini yok etmek
gerek; kusursuz kadın ve erkek damızlıklar seçilmeli ve yalnızca onlar
çiftleşebilmeli. Toplumsal eşitsizlikleri doğal farklılıklara indirgeyen bu
anlayışı ingiliz düşünürü Bertrand Russell de onaylamıştı: bkz. “The
Scientific Outlook”. (Bu bilgiler, O. Haçerlioğlu’nun “Felsefe
Ansiklopedisi” adlı yapıtının ilgili maddesinden özetlendi.)]
52
önerisi ve koalisyon hükümeti sayesinde sağ komünistlerin
zaferini görmüş olan bir durum yaratmış. Konseylerin
yenilenmeleri, yeni sovyet meclislerine tamamıyla köylü
sınıftan oluşan grupların mutlak çoğunluğunu getirmiş ve
1932’den itibaren meclislerde ve bütün-ruslar merkezî
yürütme komitesinde sürekli bir köylü çoğunluğa varmış.
Ve yönetim [rejim], yavaş bir evrimle giderek daha köylücü
bir hâle gelmiş.
DS aydın çevrelerinin muğlâk siyaseti ile gösteri ve
ayaklanma yöntemleri, sovyet anayasasının temellerini sık
sık sarsmışlar ve köylü yöneticileri Halk Komiserleri
Konseyinde [Bakanlar Kurulunda] güç birliği [koalisyon]
yapmaya zorlamışlar… şehirli bazı unsurlar tarafından
gerçekleştirilen çok sayıda gerici hükümet darbesi
teşebbüsleri de buna katkıda bulunmuş. 1934’te, fransızvari
bir aydınlar takımerki kurma gayesini taşıyan ve de
metalürji ve tekstil işçilerinin taktik amaçla destekledikleri
bir ayaklanmadan sonra Mitrofanov,5 ilk kez sırf köylüler
adına bir Halk Komiserleri Konseyi oluşturmuş ve
sovyetler Meclisine kentlerin yıkılması konusundaki
kararnameyi kabul ettirtmiş.
1937’deki Barbarin ayaklanması, bu ayaklanmanın
ardından köylü denizinde dağılıp kaybolan kentlerin siyasî
rollerinin parlayan son saman alevi olmuş.

5
Bkz. beşinci bölümün 18 numaralı dipnotu.
53
Arazilerin düzenlenmesine ilişkin genel tasarının kabul
edilmesi ve uygulamaya koyulması 1940’lı yıllarda olmuş.
Hava koşullarını denetleme güç istasyonları tesis edilmiş.
1960’lı yıllar şiddetli dinsel kalkışmalar ve Rostov6
yönetim çevresinde Kilisenin [ortodoks kilisesinin] sivil
[dinsel olmayan, laik] iktidarı ele geçirme girişimiyle
damgalanmış.
Alexis’in üzerine ölümcül bir uyku çöktü ve artık iyice
yorgun düşen aklı, ne olursa olsun herhangi bir şeyi
kavramayı, sindirmeyi reddediyordu. Lâmbayı söndürdü,
gözlerini kapattı, lâkin Catherine’in gözleri bir türlü
gözünün önünden gitmiyordu… ancak gecenin geç
saatlerinde uykuya dalabildi.

6
Büyük Rostov, Moskova’nın 170 km kuzeyinde bulunan en eski rus
kentlerinden biri. 18. yüzyılda Başpiskoposluk unvanını kaybetmiş bir
kent.
54
GEN
GENÇÇ HANIM OKUYUCULARIN OKUMADAN
GEÇEB
GEÇ EBİİLECEKLER
LECEKLERİİ,
BUNA KAR
KARŞŞIN ÖZELL
ZELLİİKLE KOM
KOMÜÜNİST PART
PARTİİ
YELERİİNİN İLG
ÜYELER LGİİSİNE SUNULAN
Dokuzuncu bölüm

Deriden ciltlerin donuk yaldızları hemen göze çarpan


raflarla Vladimir ve Suzdal[*] ikonları Alexis Aleksandroviç
Minin’in çok büyük çalışma odasının yegâne süsleriydi.
Önce Voronej1 daha sonra Konstantinople’da görev
yapmış ünlü profesörün, babasının –çivit renginin yoğun
tonlarıyla işlenmiş– resmi odanın düzenlenişini
tamamlıyordu.
─ Ödevim, diye başladı söze evin misafirperver sahibi,
sizi içinde yaşadığım ortamın doğasıyla içli dışlı kılmak,
zira –bu olmaksızın– teknik tesisatımızın ne ifade ettiğini
bile anlayamayacak, dahası ne de var oluşlarının
olanaklılığını. Lâkin işin gerçeğini söylemem gerekirse bay
Charlie, söze nereden başlamam gerektiğini bile
bilmiyorum doğrusu. Sanki mezarın ötesinden
geliyormuşsunuzcasına, yaşamımızın özellikle yeni ve

[*]
Rusya’da eski Suzdali prensliğinin Rostov’la birlikte yukarı Volga
civarında yer alan iki kent. Bu kentler çarlık devletinin ekin ve sanat
merkezleriymiş.
1
Moskova’nın 450 km güney-doğusunda bulunan Voronej, devrimin
başlarında entelektüel ve yazınsal önemli bir merkez olmuştu.
55
beklenmedik olarak bulduğunuz alanın hangi alan olduğuna
karar vermek benim için zor.
─ 1930 köylü devriminden sonra Rusya yaşamının
üzerinde kurulduğu yeni toplumsal temelleri bilmek
isterdim, dedi Kremniov; zira bu olmaksızın bütün geriye
kalanı anlamam zor olacak.
Muhatabı, ne söyleyeceğini düşündüğü için onu hemen
yanıtlamadı…
─ Köylü iktidarı tarafından toplumsal ve iktisadî
yaşamımıza getirilmiş olan yeni ilkeler konusunda
sorguluyorsunuz beni, diye başladı nihayet sözlerine.
Aslında ihtiyacımız olan, hangisi olursa olsun yeni ilkeler
filân değil, ama köylü ekonomisinin [iktisadî yaşamının]
her zaman temelini oluşturmuş olan yüzlerce yıllık eski
ilkelerin doğrulanmasıydı.
Amacımız bu kadim ilkeleri sağlamlaştırmak, onları
manevî bakımdan dönüştürmek ve her zaman onlara özgü
eşsiz edilgin direnme güçlerini gösterebildikleri değil
sadece, dahası etkin bir güce, bir esnekliğe ve –eğer tercih
ederseniz– bir saldırı gücüne sahip oldukları hem toplumsal
hem teknolojik bir düzende onları canlandırmaktı yalnızca.
İktisadî düzenimizin [sistemimizin] temelinde, eski
Rusya’nın temelinde de olduğu gibi, bireysel köylü
işletmesi var. Bunu iktisadî etkinliğin en yetkin örneği
olarak düşündük ve hâlâ böyle düşünmekteyiz. İnsanoğlu
56
burada doğaya karşıdır; emek [çalışma] burada evrenin
bütün güçleriyle birlikte yaratıcı bir güç olarak gerçekleşir
ve yeni var oluş biçimlerini şekillendirir. Her emekçi bir
yaratıcıdır, bireyselliğinin her tezahürü de emeğinin bir
sanat eseri.
Kırsal alanda sürdürülen çalışmadan ve yaşamdan daha
sağlıklı hiçbir şey olmadığını, tarımcının yaşamının
çeşitlilik bakımından en zengin yaşam olduğunu ve apaçık
benzeri başka olguları size anlatma ihtiyacı duymuyorum.
Ama yine de 20. yüzyılda bir ulus yönetiminin
[rejiminin] tarımsal işletme ve tarımsal yaşam üzerinde
kurulması için iki temel örgütlenme sorunu çözmek
zorunda kaldık…
Bu, çözümü için –tarımsal işletmeye dayanmış ve ona
yönlendirici rolünü bırakmış ama aynı zamanda işleyişi
içinde teknik bakımdan onu akla gelebilecek başka bir
hiçbir yapılanmaya terk etmeyerek iktisadî olmayan idarî
bir zorlamanın yardımı olmaksızın varlığını sürdürmüş
ulusal iktisadî bir yapıyı oluşturmuş– ulusal bir ekonominin
yaratılmasını gerektiren iktisadî bir sorundu önce.
Ardından toplumsal ya da –isterseniz– ekinsel bir
sorun… şöyle ki, uzun zaman kentsel kültürün tekeli olarak
kalmış ve korunmaları gerekmiş kültürel yapıların en üstün
biçimleri, halkın yaşamının her alanında en azından tüm
diğer yönetimlerde olduğu kadar büyük kültürel bir ilerleme
57
gibi biçimler altında –kırsal alana dağılıp yayılmış
olmalarına rağmen– geniş halk yığınlarının toplumsal
varlığının örgütlenmesi sorunuydu söz konusu olan.
Bu bir kez koyulduktan sonra bay Charlie, yalnızca bu
iki sorunu çözmek zorunda değil, üstelik bu çözüme
varmak için başvurulacak yollar ve araçlar üzerinde de
ciddî biçimde düşünmek zorundaydık. Bizim için önemli
olan ulaşmak istediğimiz amaç değildi sadece, dahası, bu
amaca ulaşmanın biçimiydi aynı zamanda.
İşçi sınıfı ideologlarının toprak konusundaki ülkülerini
aydın mutlakıyetçiliği yöntemleriyle gerçekleştirdikleri
devlet kolektivizmi dönemi toplumu öylesine gerici bir
kargaşa [anarşi] dönemine sürüklemişti ki, süngülerin
zoruyla onaylatılmış bir karar veya bir kararname yoluyla
en ufak yeni bir yönetim kurmak olanaksızdı.
Hem sonra ideologlarımızın düşünüş biçimlerinin
kendisi, toplumsal yaratı alanında herhangi bir tekele de
yabancıydı.
Bir dünya anlayışı, bir düşünce ve tekçi bir mücadele
yanlısı olmayan yöneticilerimizin çoğu, çoğulcu bir dünya
görüşünü kabul edebilecek düşünce yapısına sahiplerdi ve
bu yüzden yaşamın, tüm olanaklarını alabildiğine ortaya
koyabildiği ve bağrında taşıdığı bütün tohumları
geliştirebildiğinde, haklılığını bulmuş olacağını
düşünüyorlardı.
58
Uzun lâfın kısası, tüm projeye ve tüm yaratıcı çabaya
olanak sunacak biçimde koyulmuş sorunları çözmemiz
gerekiyordu. Tutkumuz, davamızın ve örgütümüzün iç
gücüyle dünyayı fethetmek ve deneyimimizin teknik
üstünlüğünü elde etmekti, ama farklı düşünen herkesin
ağzını burnunu kırmak değildi hiçbir biçimde.
Ayrıca devletin ve aygıtının toplum yaşamının biricik
dışavurumu olmaktan uzak olduğunu her zaman kabul ettik;
bu yüzden reformlarımızın çok büyük bölümünde ortaya
çıkan sorunların çözümünde siyasî zorlama usullerine
dayanmaya değil de, bu çözümü halkın arasında aramaktan
ibaret yöntemlere güvendik.
Öte yandan ilkeler konusunda asla aptalca titiz olmadık
ve davamız dışardan gelen bir gücün tehdidi altında
bulunduğunda, yararcı kılgısal akıl [pratik akıl] bizi siyasî
iktidarın elimizde olduğunu hatırlamaya zorladığında… o
zaman makineli tüfeklerimiz bolşeviklerinki kadar iyi
çalışıyordu.
Ana hatlarıyla belirttiğim bu iki sorundan biri, iktisadî
mesele, bizim için özel zorluklar arz etmiyordu.
Tarihimizin sosyalist dönemi boyunca tarımsal
işletmenin aşağı bir şey olarak sayıldığını, “kolektif büyük
işletme biçimleri”nin bu aşağı işletme biçiminden itibaren
belirginleşecekleri bir çeşit ilk [ilkel] bir biçim olarak
düşünüldüğünü kesinlikle biliyor olmalısınız. [Tarım
59
konusundaki] şu eski “et ve ekmek fabrikası” düşüncesi de
buradan kaynaklanıyor. Bu görüşün oluşsaldan daha az
mantıklı bir kökeni olduğu şimdilerde bizim için açık.
Sosyalizm kapitalizmin karşı savı olarak tasarlanmıştı;
alman kapitalist fabrika zindanlarında doğmuş ve gizli
mücadele koşulları nedeniyle aşırı zihniyetli kentsel
proletarya gibi bireysel yaratıcı bütün emeği ve bu
düşüncenin tümünü unutmuş kuşaklar tarafından da
olgunlaştırılmış olan sosyalizm [düşüncesi], ülküsel [ideal]
düzeni ancak çevresinde var olan düzenin olumsuzlanması
olarak kavrayabilir, tasarlayabilirdi.
O zamanlar ücretli olan işçi, ideolojisini gelecek
düzenin [sistemin] amentüsü olarak kurmak üzere
ücretliliği ideolojisine soktu; içinde herkesin uygulayıcılar
olduğu2 ve ancak yalıtık birkaç kişinin yaratma hakkından
yararlanabildiği bir düzen kurdu.
Özür dilerim bay Charlie, amacımdan biraz
uzaklaştım… Yani böylece sosyalistler, ancak imalât
sanayiinde iktisadî bir tecrübeye sahip oldukları, sadece
örgütsel deneyimlerinin kavramlarına ve biçimlerine göre
düşünebildikleri için köylülüğü yalnızca bir ilk [ilkel] biçim
olarak kavrıyorlardı.
Bizim içinse tersine: toplumsal bakış açısından sınaî
kapitalizm, doğasının özellikleri nedeniyle imalât sanayiini
2
Bkz. Lenin, “Devlet ve Devrim” (1918): “Memurları emirlerimizi
gerçekleştiren basit uygulayıcılar rolüne indirgeyeceğiz.”
60
ilgilendirmiş olan akıl almaz bir kötülük [zarar] nöbetinden
[krizinden] başka bir şey değil ve bütünlüğü içinde ulusal
ekonominin gelişmesinin bir aşamasını filân da
oluşturmuyordu kesinlikle.
Kapitalizmin tahammül edilmesi gereken acısı, tarımsal
işletmenin alabildiğine sağlıklı doğası sayesinde yanından
geçti ve gelişmek için bu yolu [kapitalizm yolunu] tutmaya
da ihtiyaç duymadık, zira iktisadî görevler için emekçi
yığınlara siyasî talimatların uygulayıcıları olmalarını öneren
alman sosyalistlerinin kolektivist ülküleri, içinde zahmetli
çalışmanın örgütlenme biçimleri yaratılmasından
ayrılmadığı ve bireysel özgür girişimin –gerektiğinde
büyük kolektif işletmenin tüm gücü gibi toplumsal ve idarî
yapıların gücünü de kullanmasına izin vererek– her insana
manevî gelişmesinin tüm olanaklarını ortaya koyma gücünü
veren tarımsal aile [işletmesi] düzeniyle kıyaslandığında,
toplumsal görüş açısından bize yetkinlikten çok uzak
görünüyordu.
Köylülük, 20. yüzyılın başından itibaren, büyük
işletmenin küçükten üstün olduğu üretimin tüm dallarını
kolektifleştirmiş ve onları büyük kooperatif işletmeler
düzeyine yükseltmişti ve bu, bugünkü biçimi altında, teknik
açıdan en sağlam ve en yetkin yapılanma oldu.
Ulusal iktisadî yaşamımızın [ekonomimizin] temeli işte
böyle. İmalât sanayisinin örgütlenmesi çok daha zor oldu.
61
Aile çapında üretimin yeniden doğuşu konusunda bu alana
güvenmek safdillik olacaktı gerçekte.
Fabrikaların bugünkü teknik düzeyini göz önünde
bulundurduğumuzda, zanaatkârlık ve önemsiz meslekler
üretim dallarından dışlandılar. Ama burada da köylü girişim
aklı bizi bu zor durumdan çıkardı… Güvenli ve son derece
geniş sürüm alanlarından yararlanan köylü elbirliği düzeni,
ürünlerin çoğu için bütün rekabet olanağını daha
başlangıcında, rüşeym hâlindeyken boğmuştu.
Doğrusunu söylemek gerekirse, kooperatif ürünlerini
hariç tutan çok büyük vergilerle kapitalist fabrikaların
belini büküp onlara boyun eğdirerek bu konuda ona
[yukarıdan] biraz yardım etmiştik.
Bununla birlikte kapitalist türde özel girişim, kolektif
olarak yönetilen işletmelerin güçsüz oldukları alanlarda
ve –ileri bir tekniğin yardımıyla– örgütlenme becerisinin
çok sert vergilendirmemizin üstesinden gelebildiği ölçüde
hâlâ mevcut. Bu girişimleri ortadan kaldırmaya
çalışmıyoruz, çünkü iş ortaklığı yapan bu yoldaşlar için
belirli bir rekabet sürekli tehdidini koruyup sürdürmenin ve
teknik durgunluk gibi bu insanları da korumanın gerekli
olduğunu düşünüyoruz. Bugünkü kapitalistlerin kurt gibi
yırtıcı olduklarını, hırslı olduklarını biliyoruz; ama eğer
kurt hâlâ ormandaysa, bunun nihayet bir çobanın uzun

62
zamandır onu gözetliyor olması yüzünden olduğunu da
biliyoruz.
Yine de bu tortul ve kalıntı kapitalizm, şiddetle karşı
koymaya zaten daha eğilimli kooperatif sanayi gibi
tamamen uysal… zira çalışma mevzuatımız işçiyi
sömürüden –artı-değerin çok büyük bölümünün Genel
Müdürlüklerdeki, Yönetim Merkezlerindeki memur ordusu
tarafından sahiplenildiği– proletarya diktatörlüğünün
yaptığından çok daha iyi koruyor.
Üstelik ormanın, petrolün ve kömürün tekelini devlete
bıraktığımız için tüm bu iktisadî işletmelerin kaygısından
kurtulmuş olduk; yakıt maddeleri [enerji] kaynaklarını bu
şekilde elde tutarak imalât sanayiini doğrudan
yönlendirmek durumundayız.
Metaların [malların] dolaşımının büyük ölçüde karşılıklı
iş yapanların ellerinde bulunduğunu ve kamu maliyesinin –
ücretli emek kullanan– işletmelerin gelirlerinin
vergilendirilmesi gibi dolaylı vergilere de dayandığını da
bunlara eklersek şayet… ulusal iktisadî yaşamımızın
yeterince açık bir şemasına sahip olacaksınız.
─ Affedersiniz, diyerek muhatabının sözünü kesti
Kremniov, kamu maliyesinin –doğru duyduysam– dolaylı
vergilere de dayandığını söylediniz, değil mi?
─ Tamamen doğru, diye yanıtladı gülümseyen Alexis
Aleksandroviç. Gelir üzerinden alınan amerikan vergi
63
sistemiyle karşılaştırdığınızda böylesine “geri” bir yöntem
sizi şaşırtıyor. Ama emin olun ki, dolaylı vergilerimiz sizin
toprak vergileriniz kadar tedricen gelir vergisine bağlılar…
Hayatî ihtiyaç maddelerini değil ama özellikle refah unsuru
olmaya yarayan gelirleri bunaltan vergiler salmak için
toplumumuzun herhangi bir tabakasının tüketiminin
bileşimini ve işleyiş düzeneğini yeterince biliyoruz; zaten
değişik gelirler arasında ortalamadan büyük bir sapma da
yok. Dolaylı vergilendirme, vergi mükellefinin bir
dakikasını bile almaması konusunda da iyi bir şey… Siyasî
sistemimiz, zorlayıcı bir güç sıfatıyla devletin var olduğunu
tek bir kez olsun akla getirmeksizin uzun yıllar boyunca –
farz edelim ki Volokolamsk kazasında– yaşayabileceğiniz
biçimde kuruldu.
Bu, zayıf bir siyasî örgüte sahip olduğumuz anlamına
gelmez. Tam tersine. Yurttaşlarımızın yakasına yapışmayan
idarî yöntemlere tutkunuz yalnızca.
Eskiden ulusal iktisadî yaşamı yönetmenin ancak
kumanda ederek, egemenlik altına alarak, ulusallaştırarak,
yasalar koyarak, buyurarak, emirler vererek kısacası ulusun
iktisadî plânını iradesiz uygulayıcılara gerçekleştirerek
mümkün olabileceğine inanılıyordu tamamen ve safça.
Bize gelince… dönemimizden çıkartılacak dersi
koruyup sürdürmek amacıyla, yöneticiler kadar kullarını da
bunaltan bu ilkel ayrıntıların şimdilerde bizim için Zeus’un
64
yıldırımları kadar önemsiz olduklarını düşündük her zaman
ve kırk yıllık deneyimimiz de bunun kanıtı. Mancınığın,
koçbaşlarının ve direkler üzerine çekilmiş hatlarla iletilen
telgraf haberleşmesinin kendi dönemlerinde terk edilmiş
olmaları gibi biz de bu buyruklar düzeninin yöntemlerini
uzun zamandır bırakmış durumdayız.
Çok daha etkili ve uz dolaylı ikna araçlarına [yollarına]
sahibiz ve ulusal iktisadî yaşamın herhangi bir dalını
görüşümüze uygun yaşam koşullarına oturtmayı da her
zaman bildik.
Daha sonra bir dizi somut örnek üzerinde size iktisadî
gücümüzü göstermeye çalışacağım. Ama şimdi, ulusal
iktisadî yaşam hususundaki toplu değerlendirmemi
sonuçlandırmak üzere dikkatinizi –sistemimizi anlamanız
için– özellikle önemli iki örgütlenme sorunu üzerinde
tutmama izin verin…
Birincisi, ülkenin iktisadî yaşamının teşviki sorunu…
Devlet kolektivizmi dönemini ve bu döneme özgü ulusal
iktisadî yaşamın üretici güçlerinin zayıflamasını
[azalmasını] hatırlamayı ister ve bu görüngünün temelleri
[ilkeleri] üzerine eğilirseniz şayet, bunun başlıca
nedenlerini plânlı devlet ekonomisi düşüncesinin
kendisinde aramanın hiç de gerekmediğini kabul
edeceksiniz.

65
Yuri Larin’in3 ve V. Miliutin’in4 örgütleme genel
anlayışlarının ve becerikliliklerinin hakkını teslim etmek
gerekir: projeleri ayrıntılı biçimde çok iyi tasarlanmış ve
hazırlanmıştı. Lâkin hazırlamak yetmez, onu uygulamak da
gerekir, zira siyasî iktisat [ekonomi politik], tasarılar
hazırlama değil bir uygulama sanatıdır her şeyden önce.
Bir makineyi tasarlamak değil sadece, onu çalıştıracak
güç gibi imal etmek üzere uygun malzemeyi de bulmak
gerekir. Eiffel kulesi ıvır zıvır birkaç malzemeyle dikilmedi
ne de bir rotatif iki işçinin kollarıyla döner.
Sosyalizm öncesi dünyayı dikkatle incelersek, karmaşık
çarkının [makinesinin] insana özgü para hırsıyla ve açlıkla
devindirildiğini görürüz; yoğun bir iktisadî etkinliği
sağlayan, –bankacıdan en önemsiz işçiye kadar–
unsurlarından her birinin kişisel çıkarıydı ve yaptıkları işi
bu çıkar dürtükleyip teşvik ediyordu.
Komünist düzen, iktisadî etkinliğe katılan herkesi ücreti
günlük olarak hesaplanan çalışanlar yönetimine sokmuş,
dolayısıyla işlerindeki bütün teşvikler ortadan kalkmıştı. İş,
3
Yuri Larin ya da gerçek adıyla M. A. Lurie (1882–1932): iktisatçı eski
bir menşevik devrimci; 1917’den sonra bolşevik oldu. Savaş
komünizmi ekonomisi için savaş hâlindeki Almanya’nın devlet
kapitalizmini örnek almıştı; GOSPLAN’ın kurucularından biri oldu.
4
V. P. Miliutin (1884–1938): ilk sovyet hükümetinin tarım bakanıydı.
1918’den 1921’e kadar ulusal ekonomi pan-rus Konseyinin (VSNH)
başkan yardımcısıydı. Stalin yönetimi tarafından asıldı, ölümünden
sonra [aynı rus devletinin] iade-î itibarına mazhar oldu.
66
bir olgu olarak var olmaya devam ediyordu kuşkusuz, ama
güdüsüz olduğu için çabadan yoksundu tamamen. Dürtü
[teşvik] yokluğu sadece uygulayıcılarda değil, üstelik –
çıkarlarını memur zihniyetli takımın tümü gibi bizzat
ekonominin işleyişinin yetkinliğinde, iktisadî çarkı
döndüren çalışmanın kesinliğinde ve parlaklığında
gördükleri ve hiç mi hiç bu çalışmanın sonucunda
görmedikleri için– üretimin örgütleyicilerinde de
hissettiriyordu kendini. Onlar için bir girişim tarafından
üretilmiş etki, maddî sonuçlarından daha önemliydi.
İktisadî yaşamın örgütlenmesini ele alarak
gecikmeksizin özel iktisadî etkinlikleri teşvik eden –parça
başına ücret, örgütleyicilere [yöneticilere] gelirden kâr payı
ve kuzeydeki dutluklar gibi üretimlerini geliştirmenin
gerekli olduğu tarım ürünlerinin maliyetlerine eklenen
teşvik primleri gibi– muharriklerin hepsini uygulamaya
koyduk.
Fakat özel ekonominin bu uyarıcılarını yeniden
düzenlerken ulusal gelirin eşitsiz dağılımını da ister istemez
hesaba katmak zorundaydık.
Uransal ve tecimsel faaliyetlerin dörtte üçünün
kooperatif sektörü tarafından mal edilmesi nedeniyle bu
alanda daha o zaman aslan payını almıştık, ama ulusal
gelirin demokratikleştirilmesi [eşitlikçi dağılımı] sorunu
bizim için hâlâ bir sorun olarak kalmaya devam ediyordu.
67
İlk elde emekten kaynaklanmayan gelirlerin payını
azaltmayı seçtik ve bu alandaki başlıca önlemler de toprak
getirimini [rantını] vergilendirmek, hisse senetli şirketleri
ve özel kredi kurumlarını ortadan kaldırmak oldu.
Bu noktada bay Charlie, söz konusu olanı anlamanız
amacıyla eski iktisadî terminolojiyi kullanıyorum, zira bu
terminoloji ülkenizde hâlâ geçerli, ama ülkemizde…
bugünkü gençlerin bu terimleri tanıyıp tanımadıklarını bile
bilmiyorum inanın. İktisadî sorunu çözmemiz böyle
olmuştu.
Büyük kentlerin ve çok büyük [emeksiz] getirimlerin
ortadan kaldırılmalarına koşut olarak toplumsal sorun, bir
başka ifadeyle kültürün sürekliliği ve gelişmesi sorunu
bizim için çok daha karmaşık ve zor oldu…
Ama şimdi öğle yemeği çanı çalıyor, dedi Alexis’in
muhatabı anlatısını yarıda keserek.
Çok geniş bir avlunun ortasına asılı tunçtan dökülmüş
çana canla başla vuran ve göründüğü kadarıyla hâlinden
memnun Catherine’i görmüştü pencereden.

68
BETİİMLEND
BELAYA KOLP PANAYIRININ BET İĞİ ve
MLENDİĞİ
YAZARIN “TUTKUSUZ BİR ANLATI TUSSUZ
DOMUZ
YAĞI GİBİDİR” DEMEDE ANATOLE FRANCE
YAĞ FRANCE’’LA
TAMAMEN HEMF
HEMFİİKİR OLDU
OLDUĞĞUNUN GÖRÜLD ÜĞÜ
LDÜĞÜ
Onuncu bölüm

18. yüzyılın başında Azizler Azizi piskopos Adrien’in1


yemek masasına her gün hangi yemeklerin hizmet
edildiğini –bize kadar ulaşmış– “Piskoposluk Sarayı Gider
Defteri” sayesinde biliyoruz: “Buğday ekmeği, taze
turnabalığı tuzlaması, büyük mersinbalığı çorbası, sebze
suyuna çığa balığı, lahanalı ve balıklı çorba, yaban turplu
balık parçaları, büyük mersinbalığı filetosu, balık köftesi”
gibi şaşırtıcı miktarlarda ve enfes yirmi kadar başka yemek.
Geçmiş zamanların bu sofrası Mininler’in misafirperver
hanesinin ütopik ziyafet sofrasıyla karşılaştırılırsa şayet,
piskoposun sofrasının biraz, ama sadece biraz daha zengin
olduğunu kabul etmek gerekecek… Zira –Moskova’dan
dönmüş olan– Paraskieva’nın talimatları doğrultusunda
hazırlanmış balık ezmeli fırınlanmış ekmek dilimleri, ezme
balıkla doldurulmuş mantılar, fırınlanmış ve kaymak ilave
edilmiş sazan balıkları ile diğer yemeklerin görüldüğü
masanın ayakları eğer yeterince sağlam olmamış
1
Adrien (1627–1710): piskoposluğun 1918’de yeniden kuruluşundan
önceki en son Moskova piskoposu.
69
olsalardı… muhakkak eğilip bükülüp çökerlerdi. Ve
sosyalist militanımız Kremniov, masadaki bolluğun sofra
arkadaşlarının çatlayıncaya kadar yemelerine yol açacağı
sonucunu çıkardı bu manzaradan. Her ne kadar böyle
düşünse de Amerikalıyı bir güzel bilgilendirmek üzere
hazırlanmış bu ulusal yemekler, kırıntı bile kalmamacasına
silinip süpürüldüler ve de yerlerini –masada bu şölene
katılanlardan alçak gönüllülükle pek değerli Liovşin2
tarafından 1812’de yazılmış “Rus Mutfağı”na
başvurmalarını istemiş olan– Paraskieva’ya yönelik bir
yığın övgüye bıraktılar.
Yemek bitti ve gençler –ortodoks geleneğe uygun
olarak– samanlığa dinlenmeye gittiler; daha sonra
Kremniov’u Belaya Kolp panayırına götürdüler.
Kremniov ve arkadaşları Lama deresi boyunca
yürürlerken bulut gölgeleri biçilmiş otlakların üzerinden
geçiyor, çiçeklenmiş üvezler yol kenarında sarı sarı lekeler
oluşturuyor, bakirenin saçları da hazan kokan havada
uçuşuyordu.
Catherine başı dik yürüyor, sınırları rüzgârla çizilen
gölgesi de derenin ötelerine uzanan mavimsi göz
erimlerinde bir karaltı gibi beliriyordu. Mag ve Nataşa

2
V. A. Lëvsin (1746–1826): tarım, avlanma, ev ekonomisi,
zanaatkârlık üzerine kitaplar ile “Rus Masalları”nı da yazmış olan bir
kalem erbabı ve çevirmen.
70
çiçek topluyor, havada yabani karanfil kokuları
duyuluyordu.
─ İşte geldik anayola!
Anayolu tutturdular… Yolun iki yanı dalları sarkan
kayınlarla kaplıydı ve Belaya Kolp kilisesinin kubbeleri
fark ediliyordu uzaktan.
Yan kapakları –geleneksel tepsiler gibi– elle süslenmiş,
ceviz kıran kız ve oğlanlarla tıka basa dolu neşeli arabalar
geçiyordu yaya yolcularımızın yanından. Değişik
makamlarda terennüm edilen maniler yayılıyordu dalga
dalga yol boyunca:

Küçük bir güvercin var damda,


Vurulacak orada;
Söyleyin dostlar, bu üçünden
Hangisi karasevdada…3

Kremniov birlikte yola düştüğü arkadaşlarıyla


karşılarından gelen veya onları geçip giden insanlar
arasında hemen hiç fark olmamasına şaştı kaldı: aynı
giysiler, aynı konuşma tarzı, aynı moskovalı ifade biçimleri.
Açıkça görülen bir haz ve neşeyle Paraskieva, yanlarından
3
Bu, bir “kastüka”. Bu uyaklı dörtlükler 19.yüzyılın ikinci yarısında
görüldüler ilk defa; güldürücü ve taşlama tarzında söylenen bu
manilerin konuları yaşamın sevinçleri ve tasalarıydı; hâlâ yaşayan, hâlâ
canlı bir tür.
71
geçen arabalardaki oğlanların gönül okşayıcı lâflarını
eğlenerek, dalga geçerek yanıtladı. Catherine de dört tekerli
yaysız bir arabaya atladığı gibi teklifsiz tekellüfsüz
arabadaki kızların hepsini öptü; şaşkın şaşkın bakınan bir
oğlanın elindeki ceviz dolu kasketi kaptı, onun yerine bir
parça muz sokuşturdu ağzına.
Panayır tüm canlılığıyla doruğundaydı…
Tezgâhlar, Tver’in küçük çığa balığı veya başka
biçimlerde yapılmış naneli ve Tula’nın içinde meyve
şekerlemeleri bulunan ballı baharlı çavdar çörekleri ile
Kolomna’nın ağızda eriyen rengârenk meyve ezmeleriyle
doluydu tepeleme.
Akıp giden yüzyıllar kırsal alanların şekerlemelerini hiç
değiştirmemişti; bu bolluğun ve çeşninin arasında bol
miktardaki ananas şekerlemelerini, dallarıyla sergilenen
muzları ve inanılmayacak kadar enfes çikolataları ancak
dikkatli bir göz fark edebilirdi.
Çocuklar eski güzel günlerde olduğu gibi –tıpkı çar İvan
Vassilieviç4 döneminde ve Büyük Novgorod’da yaptıkları
gibi– pişirilmemiş kilden yapılmış horoz biçimindeki

4
İvan Vassilieviç: 1533’ten 1584’e kadar hüküm sürmüş olan ünlü
Korkunç İvan. 1570’de Novgorod’u talan ettirdi ve tümüyle yakıp
yıktırdı.
72
yaldızlı düdüklerini5 öttürüyorlar, yarım sesli bir akordeon
da bıkıp usanmasızın polkalar çalmaktaydı ha bire.
Uzun lâfın kısası, her şey daha iyi içindi.
“Bay Charlie”nin bilgilendirilmesi işi kendisine emanet
edilmiş olan Catherine, onu büyük beyaz bir çadıra götürdü
ve her tür yorumdan, açıklamadan vazgeçti…
─ İşte!
Çadırda eski ve çağdaş ekollerin tabloları sergileniyordu.
Kremniov “eski tanışlar”ı yeniden bulduğu için mutluydu:
Rybnikov6 fırçasından çıkma “Aziz Gerassim”i,
Ostroukhov koleksiyonundan Novgorod ekolünün “Yalvaç
Eli”si7 ve de Paraskieva’yla dün yaptığı konuşmanın somut
bir anımsatması olan yüzlerce yeni tablo ve heykel.

5
Pişirilmemiş topraktan yapılan ve boyalı bu düdüklerin en ünlüleri
Viatka’da (şimdilerde Kirov) imal edilmişti.
6
Rybnikov, burada Kremniov tarafından uydurulmuş bir şahsiyet; Aziz
Gerassim de ikonların geleneksel konusu değildi.
7
“Yalvaç Eli”: Ostroukhov koleksiyonuna ait bu ikon şimdilerde
Tretiakov galerisinde bulunuyor. Ostroukhov koleksiyonu devrimden
sonra bir “ikon tablolar Müzesi”ne temel hizmeti görmüştü.
73
Rumiantsev Müzesi’nde8 onu büyülemiş olan
Giampetrino’nun “Gencecik İsa”sının önünde durdu ve –
gerçek kimliğini ele vermek pahasına– sordu:
─ Peki, bu tuvallerin Belaya Kolp panayırına hangi
biçimde ulaşabildiklerini biliyor musunuz?
Paraskieva, bu panayırın Moskova’daki bazı tabloların
şimdilerde “turnede” olan Volokolamsk müzesinin gezici
bir sergisini de içerdiğini açıkladı.
Tabloları inceleyen, karşılıklı düşünce alışverişinde
bulunan ziyaretçilerin yoğun kalabalığı, sanatların köylü
yaşam biçimine girmiş olduklarını ve bilgili [aydın] bir
yaklaşım bulmuş olduklarını kanıtlıyordu Kremniov’un
gözündü. P. Muratov’un9 –girişte satışa koyulan– kitabını,
“Yüz Sayfada Resim Tarihi”ni (132. baskı) ve “Rokotov’dan
Ladonov’a”10 adlı kitapçığını satın almada gösterilen büyük
talebi görerek buna iyice ikna oldu. Kremniov, bu ikinci
kitapçığın kapağına bakarak Paraskieva’nın sadece resim
8
Rumiantsev Müzesi: kont Rumiantsev, 18. yüzyıl sonunda Kremlin’in
batısında M. Kazakov tarafından inşa ettirilmiş P. Paskov’un güzel
konağını kişisel bir müze (etnografya, ulusal eski yapıtlar ve resim
müzesi) hâline getirmek, aynı şekilde –daha sonra devlete bırakacağı–
kütüphanesini kurmak üzere satın almıştı. Bu kütüphane, 1927-1929’da
yandaki Narkissin özel konağına kurulan Lenin Kütüphanesi’nin
kaynaklarına katılacaktı.
9
P. P. Muratov (1881–1950): Sanat eleştirmeni ve çevirmen; 1922’de
Rusya’yı terk etti.
10
F. S. Rokotov (1735 veya 1736–1808 veya 1809): köy kökenli
portreci bir ressam. Ladonov da uydurulmuş bir isim.
74
hakkında konuşmayı değil, dahası yazmayı da bildiğini
gördü.
Yandaki diğer çadırda iki genç oğlan esinlenmek
amacıyla Boulle’un11 küçük bir dolabını incelerken köylüler
de eski rus nakışları ve gergef işleri örnekleri çevresinde
merakla üst üste yığılıyorlardı.
Bir süre sonra sergi boşalmaya başladı: kulaktan kulağa
yayılan söylentiler ve zil sesleri, ardından İaropole beldesi
şampiyonluğu için bir aşık müsabakasının, bir engelli
yarışın ve daha başka yarışların geleceği uyumlu oyunların
başlangıcını haber ediyorlardı. Koskocaman mavi afişler de
saygıdeğer Şekspir’in yerel kooperatif birliğinin tiyatro
topluluğu tarafından yorumlanan “Hamlet”inin saat yedide
başlayacağını ilân ediyorlardı.
Ama daha önce bal almak üzere arı kovanlığına gitmek
ve eve dönmek için acele etmek gerekiyordu. Dolayısıyla
bu genç arkadaş topluluğu, diğer eğlentilerin hepsinden
vazgeçerek, yöre halkı köylü birliğinin kültürel ve eğitsel
kolu tarafından gerçekleştirilmiş önemli şahsiyetlerin
balmumu heykelleri sergisine ancak şöyle bir göz atacak
zamanı buldu…
Önemli tarihsel zevatın balmumu büstleri ve portreleri
duvar boyunca yerleştirilmişti; büyütücü camların
11
André Charles Boulle (1642–1732): mobilya yapımcısı ünlü bir ince
iş marangozu, kakma süsler yapan fransız bir zanaatkâr, XIV. Louis’nin
mobilyalarını imal etmişti; bugün adına kurulmuş bir meslek okulu var.
75
arkasındaki tablolar, ulusal ve uluslararası tarihin en önemli
olayları gibi tropikal bölgelerin ilgi çekici tuhaf nesnelerini
de seriyordu ziyaretçinin önüne.
Hareketli otomatlar Rubicon deresi önünde bulunan
Jules Sezar’ı,[*] Kremlin surlarındaki Napolyon’u, çar II.
Nikola’nın tahttan indirilişini ve ölümünü, Sovyetler
Meclisi’nde söz alan Lenin’i, daktiloların isyanını dağıtan
Sedov’u,12 şarkı söylemekte olan Şaliapin’i13 ve yine bas
sesiyle ünlü Gaganov’u14 canlandırıyorlardı.
─ Bakın, bakın… fakat bu sizin portreniz! diye haykırdı
Catherine.
Kremniov durdu ve şaşkınlıktan donakaldı… bir cam
fanusun içinde kumaştan bir tabana oturtulmuş ve hatları
kimlik fotoğrafını anımsatan bir büst vardı önünde, altında
da şu bilgiler:
«Alexis Vassilieviç Kremniov: ulusal ekonomiler
Dünya Konseyi heyet üyesi ve rus köylü hareketini ezip

[*]
Rubicon deresini aşıp Batı Avrupa’yı istilâ etmek gibi geri dönülmez
ve ağır sonuçları olan tarihsel bir karar verme karşısında bulunan Jules
Sezar’ı.
12
Burada sözü edilen kişi, Sedov takma isimli ve Şubat devriminden
sonra Petrograd’da Çalışma Bakanlığı yapmış olan D. Koltsov (1863–
1920) olmalı muhtemelen.
13
Feodor Şaliapin (1873–1938): özellikle Prens İgor operasındaki
rolüyle tanınan ünlü bir rus şarkıcısı (bası); 1922’de Rusya’yı terk edip
Fransa’ya yerleşti ve orada öldü.
14
Gaganov, uydurma [hayalî] bir şahsiyet.
76
bastıran zorba. Tıbbî bilirkişi yazanaklarına göre işkence ve
kıyıcılık sabit fikrinden muzdaripti kuşkusuz;
soysuzlaşmasının derecesi suratının bakışımsızlığında ve
kafatasının yapısında açıkça görülmekte.»
Alexis kızarıp bozardı, bakışlarını gezinti arkadaşlarına
çevirme cesaretinde bulundu…
─ Pes doğrusu! İnanılmaz bir şey! Sizinkiyle aynı olan
ceketine kadar şaşkınlık verici bir benzerlik var bay Charlie!
diye haykırdı Nisefor Alekseieviç.
Bir rahatsızlık, bir soğukluk sardı herkesi ve sessizce
terk ettiler sergiyi.
Dönmek için acele etmek gerekiyordu, ama Catherine
bal aramak amacıyla Kremniov’u arı kovanlarına doğru
sürükledi. Yolları ekili lahana bostanlarından geçiyordu;
iyice göbeklenmiş ve neredeyse morlaşmış lahanalar, körpe
morluklarıyla toprağın karasını belirginleştiriyorlardı.
Pembe benekli beyaz fistanlar giyinmiş gürbüz iki kadın en
olgunlarını kesiyor ve iki tekerli bir arabaya atıyorlardı.
Mumdan tıpatıp benzerini görmekle alt üst olan Alexis,
bu hayalî yolculuğunun başından beri durumunun ne kadar
kaygı verici ve çıkışsız olduğunun bilincine vardı ilk kez.
Haksız olarak sahiplendiği peyda oluşunun [sahte
kimliğinin] ilk günahı elini ayağını bağlıyor, gerçek adı da

77
bu köylü ütopyası ülkesinde –görüldüğü kadarıyla–
aşağılayıcı, yüz karası bir kimlik15 anlamına geliyordu.
Lâkin –ekili lahana tarhlarıyla, uzaktan fark edilen
morluklarıyla ve üvez ağaçlarının kırmızı salkımlarıyla–
içinde bulunduğu bu dünya da artık ona yabancı değildi
zaten.
Bu dünyaya yönelik yeni ve değerli bir bağlılık, geldiği
sosyalist dünyaya olandan bile daha büyük bir içtenlik, bir
yakınlık duyuyordu ve bu duygunun nedeni de hemen yanı
başındaydı: hızlı ve büyüleyici yürüyüşüyle, pembe
yanaklarıyla yavaş yavaş ona yaklaşan Catherine’di.
Kuru bir dere yatağına inmek üzere yürüyüşlerini
yavaşlattılar. Alexis hafifçe eline dokundu ve… parmakları
birleşti.
Yeni sürülmüş kapkara toprakta şıkırdım şıkır meyve
yüklü eğilmiş dallarıyla elma ağaçlarının –baskı kalıbıyla
hazırlanmış eski bir japon deseninde olduğu gibi– düzenli
sıraları uzayıp gidiyordu göz alabildiğine.
Kokulu ve kırmızı kocaman kocaman elmalar ile
ağaçlarının kireçle sıvanmış gövdeleri bir dölleme

15
Kelimesi kelimesine “kurt pasaportu” tabiri, devrim öncesinde
şüphelilerin veya serbest bırakılmış hükümlülerin kimlik kartlarını,
kamu görevlerine ve bazı mekânlara girişlerini yasaklayan özel bir
ibareyi taşıyan kimlik kartlarını belirtiyordu. Devrimden sonra da
genellikle aynı sınırlamalara tâbi serbest bırakılmış hükümlülerin
pasaportlarını [kimliklerini] belirlemeye devam etti halkın arasında.
78
kokusuyla dolduruyorlardı havayı; ama bu koku sanki
arkadaşının henüz keşfettiği boynunun ve kollarının
gözeneklerinden salgılanıyormuş gibi geliyordu
Kremniov’a. Böyle başladı işte, ütopik aşkı…

79
DOKUZUNCU BÖLÜME ÇOK BENZEYEN
On birinci bölüm

Kremniov ve gezi arkadaşı eve döndüklerinde epeydir


akşam yemeği için bekleniyorlardı.
Soğukça karşılandılar ve sessizce masaya oturuldu.
Belirli bir kaygı hüküm sürmekteydi evde… Almanya’daki
tehlikeli gelişmelerden ve alman halk komiserleri
Konseyinin Galiçya sınırını yeniden düzenleme isteğinden
söz ediliyordu. Kendini belli belirsiz suçlu hissetmede tek
olmadığını düşünüyor, Catherine de aynı duyguyu
paylaşıyormuş gibi geliyordu Alexis’e.
Kremniov sabahki konuşmalarını sürdürmek üzere
çalışma odasına girdiğinde Alexis Aleksandroviç’in
tavrında da biraz soğukluk var gibiydi aynı şekilde…
─ Bu sabahki konuşmamızda, diye girdi söze kır saçlı
ihtiyar, iktisadî düzenimizin [sistemimizin] bir özelliğini
belirtmeyi unutmuşum… Millî geliri demokratikleştirmek
için yürüttüğümüz çabada sahip olduğumuz kaynakların
küçük parçalar hâlinde bir bölüştürülmesini
gerçekleştirdiğimiz ve ister istemez büyük servetlerin
oluşumunu engellediğimiz kuşkusuz.
Tüm yararlarıyla karşılaştırıldığında bu görüngünün
mahzurları da vardı… İlkin, sermaye birikimini
yavaşlatıyordu. Böylece dağıtılmış olan millî hâsılat hemen
80
tamamen tüketime gidiyor, özellikle de özel kredi
kurumlarının ortadan kaldırılmalarından sonra
toplumumuzun sermaye [para sermaye] biriktirme gücü
kuşkusuz önemsiz boyutlardaydı.
Köylü kooperatiflerinin ve birkaç yönetim [devlet]
kurumun toplumsal amaçlı özel sermayeler yaratmak ve
böylece halkı para biriktirmeye zorlamak gayesiyle ciddî
önlemler alabilmeleri için çok büyük çabalar harcanmasının
gerekmiş olması bu yüzdendi. Bu önlemler arasında iktisadî
yaşamın [ekonominin] yeni dallarında faaliyet gösteren
işletmelerin ve bütün yeni buluşların akçalanması
[finansmanı] da vardı.
Millî gelirin demokratikleştirilmesinin bir diğer sonucu
da, bilim ve sanat koruyuculuğu ile atıl kişi sayısının
azalması, bir başka ifadeyle, sanatları ve felsefeyi kısmen
ama dikkate değer ölçüde besleyen bu iki dayanağın gözle
görülür derecede bir zayıflaması olmuştu.
Ama burada da köylülerin –doğrudur, merkezî Yönetim
tarafından biraz körüklenmiş olan– girişimci aklı, bu
sorunun da üstesinden gelmeyi bildi.
Sanatın gelişmesi için toplum ona özel bir dikkat
göstermek, eserlerine canlı ve cömert bir sürüm alanı
sunmak zorunda. Bu iki koşul şimdilerde yerine getirilmiş
durumda: bugün Belaya Kolp’ta bir resim sergisi ve halkın
bu konudaki ilgisini gördünüz; kırsaldaki yeni inşaatlar
81
tarafından sipariş edilen duvar süslemelerinin yüzeyi
şimdilerde –eğer binlerce değilse– yüzlerce sajen1 karelik
bir alana ulaşıyor. Her topluluğun okullarında ve evlerinde
şahane resim örnekleri görülüyor. Çok büyük bir özel
[bireysel] talep var.
Bay Charlie, ülkemizdeki bu talep sanat eserlerine
yönelik değil sadece, dahası sanatçıların kendilerine de
yönelik olduğunu kendiniz biliyorsunuz. Falan topluluğun
veya feşmekân yönetim çevresinin, kendi bölgelerine gelip
yerleşmeleri için bir sanatçıya, bir ozana ya da bir âlime
düpedüz çok büyük meblâğlar ödedikleri ve pek çok yılı
kapsayan sözleşmeler akdettikleri birden fazla örnek
biliyorum. Bu durumun italyan Rönesans döneminin
Medici’sini veya Gonzago’sunu anımsattığını kabul
edersiniz.
Ayrıca –göründüğü kadarıyla daha şimdiden az çok
tanıştığınız– “Flor ve Lavr Loncası”nın “Olimpi
İzografı”nı2 ve işleyişleriyle birlikte çok sayıda başka
öbeklenmeleri özellikle desteklemekteyiz.
Gördüğünüz gibi iktisadî sorun, yavaş yavaş toplumsal
soruna, bizim için daha zor ve karmaşık olan toplumsal
soruna götürdü bizi.
1
1 sajen kare: 4,53 m2.
2
“İzograf”, geleneklere uygun olarak yapılan bir ikon resim sanatını
adlandırıyordu. “Olimpi İzograf” da 1917’de Moskova sanatçıları
sendikalarının en önemlisiydi.
82
Görevimiz birey ve toplum sorununu çözmekti. İçinde
bireyin hiçbir zorlama hissetmediği, ama birey tarafından
görülmeyen yollarla genel çıkarın koruyucusu insanî bir
toplum kurmak gerekiyordu. Ve biz, ne toplumumuzu bir
puta ne de devletimizi bir tapıncağa dönüştürmedik asla.
En son ölçütümüz, insan yaşamının içeriğinin
zenginleştirilmesi, insanî var oluşun eksiksizliği oldu her
zaman. Geriye kalanın hepsi yalnızca bir araç. Bu araçlar
arasında en güçlü ve gerekli olanların, –araçtan başka bir
şey olmadıklarını hiçbir zaman akıldan çıkarmaksızın–
toplum ve devlet olduklarını düşünüyoruz.
Devlet konusunda özellikle temkinliyiz… ona ancak
mecbur kaldığımızda başvuruyoruz. Yüzlerce yıllık bir
siyasî tecrübe, insan doğasının hemen her zaman –
maalesef!– insan doğası olarak kaldığını, geleneklerin
yumuşamasının neredeyse jeolojik süreçlerin hızında
gerçekleştiğini öğretiyor bizlere. İktidar tutkunu güçlü ve
yetenekli yaradılışlar, her zaman başkalarının yaşamının
zararına zengin ve dolu bir yaşam sağlamak istiyorlar
kendilerine. Halikarnaslı Herodot’un, Marc Aurèle’in ve
Bazil Golitsin’in3 yaşamlarının, özleri ve derinlikleriyle,
çağdaşlarının en iyilerinin yaşamlarından hiçbir bakımdan
3
V. V. Golitsin (1643–1714): zamanının en bilgili ve en
yenilikçilerinden biri olan rus devlet adamı, bir prens; Polonya ile
“ebedî bir barış” imzaladı… çar I. Alekseyeviç [1672–1725] döneminde
[1682–1725] tutuklandı ve sürgün edildi.
83
geri kalmamış olduklarını mükemmelen anlıyoruz. Bütün
fark, şimdilerde on binlerce insan böyle yaşarken (gelecekte
milyonlar olacağını umuyorum), o zamanlar sadece bir
avuç zevat böylesi bir yaşama erişme şansına sahipti.
Toplumsal ilerlemenin tümü, kültür ve yaşam kaynaklarına
başvuranlar çemberinin giderek genişlemesinden ibaret
yalnızca. Leziz yemekler ve abıhayat sadece Olympos
tanrılarının nevalesi değil artık, kırsal alan yoksullarının
yuvalarını, ocaklarını da zenginleştiriyorlar daha şimdiden.
Son iki yüzyıldır toplum böylesi bir ilerleme yönünde
dur durak bilmeksizin gelişiyor ve elbette kendini koruma
hakkına da sahip. Kimi güçlü yaradılışlılar, hatta tümüyle
böylesi insanlardan oluşan bazı gruplaşmalar, bu ilerlemeyi
engelliyorlar… bu durumda toplum kendini savunabilir ve
bu konuda devlet denenmiş bir araçtır. Üstelik bu, bütün bir
teknik gereksinim için de kötü bir silâh değil.
[Devletin] ülkemizdeki örgütlenmesinin hangi
örgütlenme olduğunu soruyorsunuz… Bildiğiniz gibi siyasî
biçimlerin gelişmesi mantık yoluyla değil, ama tarih
aracılığıyla gerçekleşir. Güncel kurumlarımızın çoğunu
kısmen açıklayan da bu. Yönetim biçimimizin [rejimimizin]
bir sovyet yönetimi, köylü sovyetleri rejimi olduğunu
biliyorsunuz. Bu, bir yandan tarihimizin sosyalist
döneminin bir mirası, ama öte yandan pek çok önemli
[yararlı] görünüm içermekte. Bu yönetimin temellerinin,
84
köylü bir ortamda kooperatif örgenlikler tarafından
yürütülen yönetim düzeninde [sisteminde] Ekim 1917’den
çok önce zaten var olduklarını görmek önemli.
Bu düzenin temel ilkelerini kesinlikle biliyor
olmalısınız, dolayısıyla bu konu üzerinde durmayacağım.
Bu sistemde [düzende], bütün iktidar organlarının
yığınlar veya onların hizmetindeki kurumlar karşısında olan
doğrudan sorumlulukları düşüncesini takdir ettiğimizi
söylemek isterim sadece. Ülkemizde bu kuraldan –tümüyle
merkezî iktidara bağlı– adalet, devlet denetimi ve bazı
iletişim araçları idareleri muaf yalnızca.
Yerel kurumlarda yerel birlikler tarafından yapılan ön
müzakerenin (müzakere sözcüğünün altını çizmek isterim,
zira yasa temsilcilerin zorlayıcı vekâletini yasaklar)
ardından Sovyetler Meclisinin temel sorunlar üzerinde
karar alınmasından ibaret yasama gücünün parçalanması da
gözümüzde daha az önemli değil. Yasama icraatının kendisi
de Merkezî Yürütme Komitesinin ve –bir dizi durumda–
Halk komiserleri Konseyinin yetkisi dâhilinde.
Böylesi bir yönetme [hükümet etme] yöntemi, halk
yığınlarının kamu işlerine daha iyi katılmasını sağlar ve
aynı zamanda yasama gücünün esnekliğini güvenceye alır.
Ayrıca tüm bu düzeneğin [mekanizmanın]
uygulanmasında bağnaz olmaktan da uzağız ve yerel
değişkeleri genellikle kabul ediyoruz… Örneğin Yakutistan
85
bölgesinde parlâmentoculuk uygulanıyor, buna karşın
Ugliç’te4 mutlak hükümdarlık yanlıları, iktidarı gerçekte
yerel vekiller sovyetinin iktidarı tarafından sınırlanan “has
sahibi bir prens” edindiler; altaylıların ve moğolların ülkesi
de merkezî iktidar tarafından atanan bir “genel vali”
tarafından yönetiliyor.
─ Affedersiniz, diyerek muhatabının sözünü kesti
Kremniov, Sovyet Meclisleri, merkezî yürütme Komitesi ve
yerel vekil sovyetleri her şeye rağmen gerçekten iktidarın
onaylanması, taçlandırılması değiller mi? Eğer durum
buysa, somut iktidar, iktidarın kendisi neye dayanıyor?
─ Ah benim iyi yürekli Charlie beyim, yurttaşlarımızın
artık hiç –ya da hemen hemen hiç– böylesi kaygıları yok,
zira devleti –fanilerin çoğunun onunla ilişkiye
giremeyeceği biçimde– bütün toplum sal ve iktisadî
işlevlerinden hemen tümüyle kurtardık.
Hem sonra devleti, toplumsal yaşamın örgütlenmesinin
miadı dolmuş biçimlerden biri olarak düşünüyoruz aslında
ve çalışmalarımızın 9/10’u herkesin bildiği, herkese açık
yöntemlere uygun biçimde gerçekleşiyor; yönetim
biçimimizi ıralayanlar tam da bu yöntemler: çeşitli
dernekler, kooperatifler, toplantılar, birlikler, gazeteler ve
4
Ugliç: 10. asırda Moskova’nın 200 km kuzeyinde Volga nehri
kıyısında kurulmuş eski bir rus kenti. Burası 13. 14. yüzyıllarda has
sahibi bağımsız bir prenslikti. Çariçe Dimitri 1591’de burada
öldürülmüştü.
86
kamuoyu oluşturmanın diğer araçları ve son olarak
kulüpler… olduğu hâliyle halkımızın yaşamını oluşturan
toplumsal harç işte böyle.
Ve son derece karmaşık örgütlenme sorunlarıyla karşı
karşıya kalmamız tam da bu noktada…
İnsan doğası, maalesef doğal durumuna dönmeye
eğilimli: bir başına terk edilmiş, dışarıdan gelen güdüler
olmaksızın yavaş yavaş söner, özü dağılıp yok olur ve ruhu
[beyni] fakirleşir.
Yüzyıllar boyunca ekinin kaynakları olmuş olan kentleri
berhava ettikten sonra ciddî biçimde korkmuş olmamız,
ormanlar ve tarlalar arasında dağılmış hâldeki köylü
nüfusumuzun kafalarının giderek örümcekleşmiş olması ve
kendi kültürünü –tarihimizin Petersburg döneminde
kaybetmiş olması gibi– yitirmiş olması bu yüzden tamamen
doğaldı.
Bu örümceklenmeye karşı mücadele etmek için
toplumsal bir akaçlama gerekmişti.
Kültürün, o aynı kentlere borçlu olduğumuz bu eserin
gelişmesinin sürekliliği sorunu, bizde daha büyük kaygılara
yol açıyordu.
Kafamıza takılan bir düşünce, bir soru yakamızı
bırakmıyordu: kültürün üstün biçimleri dağınık kırsal
yaşamla birlikte var olabilirler miydi?

87
Aralıkçıların5 doğuşunu gören ve Puşkin’i insanlığa
armağan eden geçen yüzyılın [19.yüzyılın] yirmili yıllarının
yurtluk geniş arazi sahiplerinin kültürü dönemi, bunun
tümüyle mümkün olduğunu gösteriyordu bize maddeten.
Geriye sadece bu hedefe erişmek için yeterince güçlü
teknik araçlar bulmak kalıyordu…
Böylece tüm çabamızı örnek iletişim yollarının
kurulmasına yönelttik, halkı –yerel merkeze gitmek için
bile olsa– bu yolları kullanmaya zorlamanın araçlarını
bulduk ve sahip olduğumuz bütün kültür unsurlarını yani
ilçe ve belde tiyatrolarını, beldesel kollarıyla birlikte ilçe
müzesini, halk üniversitelerini, bütün görünümleri ve
biçimleri altında sporu, düzeylerini yükseltmek amacıyla
kilisenin ve siyasetin köylerde oluşturdukları korolara kadar
koroların hepsini bu merkezlerde bir araya topladık.
Bu büyük bir tehlikeydi ve onlarca yıl boyunca ruhsal
bir gerilim altında bu hedefe bağlı kalıp çalışmalarımızı
sürdürdük. Kamuoyunu örgütlenmenin [hazırlanmanın]
özel bir birliği, yığınlarını toplumsal enerjisini teşvik edip
canlandırmak ve ona bir destek sunmak maksadıyla onlarca
değişik kurum yarattı; ve itiraf ederim ki, yasama alanında,
toplumsal bilinçlerini bilerek ve isteyerek dürtüklemek,
5
Aralıkçılar [dekabristler]: Aralık 1825’te yeni çar I. Nikola’ya sadakat
yemini günü bir hükümet darbesi teşebbüsünde bulunan soylu genç
subaylara ve yazarlara verilen ad. Darbecilerden beşi ölüm cezasına
çarptırıldı; diğer otuz beş darbeci de Sibirya’ya sürgüne gönderildi.
88
kamçılamak gayesiyle köylülerin çıkarlarını tehdit eden
özel yasa tasarıları bile sunuldu kasten.
Bununla birlikte, yurttaşlarımız ve kültür kaynakları
arasında ilişkiler kurulmasında en büyük erime [kapsama]
sahip olmuş olan, genç kızlar ve oğlanlar için zorunlu
seyahatler ile herkes için iki sene askerî ve meslekî hizmet
mecburiyeti olmuştu.
Ortaçağ loncalarından esinlendiğimiz bu seyahat
düşüncesi, bir genci dünyayla ilişkiye geçirecek ve ufkunu
genişletecekti. Bu genç insan askerlik hizmeti boyunca
daha da etkili bir eğitime tabiydi. Açıkça konuşmak
gerekirse, bu sonuncuya [askerlik hizmetine] hemen hiçbir
stratejik anlam yüklemediğimizi söyleyebilirim; [zira]
dışarıdan gelecek bir saldırı hâlinde bütün topların ve
tüfeklerin hepsinden daha güçlü savunma araçlarına sahibiz
ve ola ki almanlar tehditlerini uygulamaya kalkışırlarsa…
inanın bana, buna çok çabuk ikna olacaktırlar.
Öte yandan manevî bir sıkıdüzene [disipline] alıştıran
mecburî meslekî hizmetin eğitsel işlevi de çok büyük. Spor,
jimnastik, ahenkli danslar, fabrika çalışması, yürüyüşler ve
kol gücüyle gerçekleştirilen çalışmalar, tarla-tapan işleri…
bütün bunlar yurttaşlarımızı yetiştirip eğitiyor. Ve eğer
doğrusunu söylemek gerekirse, bu türden bir askerî hizmet
yanlılığı [militarizm] şu eski askerîleşme yanlılığının çok
sayıdaki günahını unutturuyor.
89
Kültürün serpilip gelişmesi kalıyor geriye ve size daha
önce bu alanda yapılmış olanlardan biraz söz etmiştim.
Bu sorunun çözümünü kolaylaştıran temel ilke,
yetenekli canların yapay seçilimi ve bu canların
gelişmelerine yardım biçimindeki çözüm oldu.
Geçmiş çağlar insan yaşamının bilimsel bilgisine sahip
değillerdi, onun düzgüsel gelişmesinin ve sayrıl durumunun
[patolojisinin] bir kuramını hazırlamaya, ortaya koymaya
bile çalışmıyorlardı; eski dönemlerin yaşam öyküleri
[biyografileri] hastalıklardan söz etmiyorlardı ve biz, [o
dönemlerde] sayrıl düşen yaşamların tanısının ve tedavi
yollarının hiçbir fikrine sahip değiliz.
Gizil güç yedekleri genellikle zayıf insanlar bir mum
gibi yavaş yavaş eriyorlar ve mevcut koşulların yükü
altında ölüp gidiyorlardı; çok büyük [gizil] güçlerle
donanmış kişiler de bu güçlerinin onda birini bile
kullanmıyorlardı. Bugünse insan yaşamının yapılışını
[morfolojisini] ve gürelini [dinamiğini] artık tanıyoruz; bir
insanın içinde taşıdığı tüm gizil [virtüel] güçlerin nasıl
geliştiklerini biliyoruz. Çok sayıda üyeye sahip özel
derneklerin gözlem alanlarında milyonlarca insan var ve
şimdilerde hiçbir yeteneğin fark edilmemiş olarak
kalamayacağından, hiçbir insanî yeteneğin unutulmuşluğun
hükümranlığı altına düşmeyeceğinden emin olun…
Kremniov birden öfkeyle ayağa kalktı ve:
90
─ Fakat korkunç bir şey bu! Zorbalığın [tiranlığın] dik
âlâsı! Gizemci almanların ve farmason fransızların yeniden
canlandırılmalarından başka bir şey olmayan şu
dernekleriniz herhangi bir yıldırgan siyaset anlamına
geliyor. Ve bu düzeniniz –gerçekte– üstün derecede akıllı
[allâme, akıldane] yirmi kadar haristen oluşan bir
takımerkinden başka olmadığı için bir devlete filân da
ihtiyacınız yok!
─ Kızmayın bay Charlie. İlkin, hiçbir güçlü kişilik
azıcık da olsa zorbalığımıza maruz kalmayacaktır ve sonra,
düzenimizin alabildiğine yetenekli bir tutkulular takımerki
olduğu dönemde, yaklaşık otuz yıl önce olsaydı… haklı
olmuş olurdunuz. Şimdilerde şunu söyleyebiliyoruz: “Sen
artık Köleni rahat etmeye bırakabilirsin.”6 Ülkenin
kamuoyunun belirlenmesinde köylü yığınlar etkin bir
katılıma ulaştılar ve manevî gücü hâlâ elimizde tutuyorsak
şayet, bu, almanların dediği gibi “Und der Kaisen absolut,
wenn er unsre Will tut”[*] olduğu için yalnızca.
Bu örgütlerden en güçlüsü İaropole, Murinov ve
binlerce diğer köy ve kasabada yaşayan ve düşünen
herkesin genel kanaatinin tersine gitmeye kalkışsın hele
bir… hemen itibarını ve manevî gücünü yitirecektir.
6
Bu, Tapınaktaki İsa temsili esnasında Simeon’un “Nune dimittis”i
(Luc. 2; 29). Ortodoks dinsel ayininde akşam duasının sonunda
söylenen “Aziz Simeon duası”.
[*]
“Ve mutlak İmparator, eğer isteğimizi yaparsa.”
91
Çok yüksek manevî düzeye ulaşmış bir halkın bu
manevî kültürü, varlığını korumayı kendiliğinden sürdürür
ve bir istikrar kazanır. Görevimiz, her topluluğun kendi
yaratıcı kültürel varlığını yaşayacağı ve Kerç7 kazasındaki
yaşamın –nitelik bakımından– Moskova’daki yaşamdan
farklı olmayacağı biçimde davranmaktan ibaret ve bir kez
bu hedefe ulaşıldıktan sonra, bizler, köyün bu yeniden
doğuşunun tutkunları, büyük kâhin E. Evdokimov’un8
yandaşları, o zaman mezarlarımıza gözümüz arkada
kalmaksızın gönül rahatlığıyla gömülebileceğiz.
İhtiyarın gözleri gençlik ateşiyle çakmak çakmaktı;
Kremniov’un karşısında bağnaz biri vardı.
Kremniov kalktı ve açık bir kızgınlıkla şu soruyu
yöneltti Minin’e:
─ Pekâlâ, insanoğlunun özgürlüğünün, devletin, törel
mecburiyetlerin, toplumun araçlar olduklarını
söylüyorsunuz. Peki, o zaman davranışlarını kendi kendine
yargılamak üzere yurttaşlarınız için toplumsal bir ölçüt
gerekli mi yoksa gereksiz mi size göre?
─ Devletin gidişatının uygunluğu açısından ve bir kitle
olayı olması hasebiyle bu ölçü, törel açıdan istenebilir, ama
zorunlu değil.
7
Kırım’ın doğu ucunda yer alan ve eskiden Tmutarakan’ın moğol
beyliğine bağlı bir bölge.
8
A. Evdokimov’un kim olduğu bilinmiyor, kimden söz edildiğini
bulmak gerek.
92
─ Açıkça salık verdiğiniz bu mu?
─ Fakat dostum, anlamalısınız ki, diye patladı ihtiyar,
eğer bizde hırsızlık yoksa… bu, herkes çalmanın kötü bir
şey olduğunun bilincine vardığı için değil, ama hırsızlık
düşüncesinin kendisinin yurttaşlarımızın aklına bile
gelememesi yüzünden. Ya da isterseniz, bilincinde olunan
bir törenin [bir ahlâk kuralının] gerçekte bir töre dışılık
[ahlâksızlık] olduğunu düşünüyoruz.
─ Peki, tüm bunların bilincinde olan sizler, manevî
yaşamın ve kamu düşüncesinin seçkin kişileri sizler,
kimsiniz: kâhinler mi yoksa görev bağnazları mı? Bu köylü
cennetini kurma işinde sizi teşvik edip harekete geçiren
ülküler hangi ülkülerdi?
─ Hey bahtsız adam! diye bağırdı Alexis Aleksandroviç
bütün heybetiyle ayağa kalkarak. Bu işimizi ve binlerce
benzerimizin aynı işini ne mi dürtüp harekete geçiriyor? O
hâlde “Promethe”sini bestelemek için onu neyin teşvik
ettiğini Scriabin’e, eşsiz tasarımlarını tuvale dökmede
kendisini nelerin teşvik ettiğini de Remrandt’a bir sorun
bakalım! Bunlar prometheci ateşin kıvılcımları mister
Charlie! Bizim kimler olduğumuzu, kâhinler ya da ödev
bağnazları olup olmadığımızı mı bilmek istiyorsunuz? Ne
biriyiz ne de öteki, bizler sanatçıyız bay Charlie, sanatçı.

93
94
MOSKOVA’’DAK
MOSKOVA DAKİİ MÜZELER
ZELERİİN ve EĞLENT
LENTİİLER
LERİİN
DİKKATE DE DEĞĞER İYİLE
LEŞŞMELER
MELERİİNİ BET
BETİİMLEYEN,
BEKLENMEDİİK ÇOK TATSIZ BİR
DAHA SONRA BEKLENMED
OLAYLA KESKESİİLEN
On ikinci bölüm

Kremniov ertesi sabah Belaya Kolp arazisi sakinleri


tarafından duyulandan da büyük bir ilgisizlik duygusuna
kapıldı… Alexis Aleksandroviç hava durumunu denetleme
tesisatının kuruluşuna ilişkin yaptığı açıklamalarda kötü
niyetliymiş gibi geldi ona.
Söylediklerine bakılacak olursa, atmosferin şu ya da bu
durumu ile manyetik akışkanlığın yoğunluğu arasındaki
ilişki daha 19. yüzyıldan itibaren fark edilmişti. Alçak ve
yüksek basınçların geçişleri her zaman manyetik alanın
yoğunluğu olarak ifade edilmişti. Ne var ki bu ilişkide
belirleyici olan açık değildi: manyetik alanın durumunu
hava mı belirliyordu, yoksa manyetik alan mı hava
durumunu? Tecrübeler ikinci varsayımı doğruladı ve 4 500
adet manyetik akı istasyon ağının kurulması manyetik
akışkanın durumunu dolayısıyla hava durumunu neredeyse
istendiği gibi yönetmeye elvermişti. Minin açıklamalarının
sonunda hava durumunu denetlemenin [matematik]
betimlenmesi noktasına geldi, ama Kremniov’un

95
matematiği ancak çok az bildiğini görerek açıklamalarını
aniden kesti…
Alexis Kremniov, öğle yemeği esnasında durumunun
kabul edilemez mahiyetini ve bir felâketin yaklaşmakta
olduğunu hissetti ve bu yüzden Paraskieva’nın alışveriş
yapmak ve çanlarla icra edilecek dinsel bir konsere
katılmak üzere Moskova’ya gitmede ona eşlik etmesini
istediğinde… doğrusu son derece mutlu olmuştu.
Hafif bir hava taşıtı saat üçte onları merkez havaalanına
indirdi. Konserin başlamasından önce önlerinde rahat rahat
boş bir saat olduğu için Paraskieva Moskova müzesini
ziyaret etmeyi önerdi Alexis’e. Bu müzenin, büyük
devrimin gerçekleştirmede, bir başka deyişle, müzelerde
korunmuş olan akıl hazinelerinin hepsini bu mekânların
bilinen geleneklerinden kurtarmada güçsüz kalmış
olduğunu bugün başarmış olduğunu söyledi ona…
─ Böylece tarih müzesi de 1970’de bu uyuşukluktan
kurtuldu!
Rumiantsev müzesinin –cepheleri Aleksandre
bahçelerine bakan– yeni binaları, Manej’den Znamenka’ya1
kadar bütün bir semti kaplıyordu. Art arda gelen sergi
salonları boyunca Sandro Botiçelli’nin, Rubens’in,
Velasquez’in ve eski sanatın diğer ünlülerinin şaşırtıcı
1
1817’de inşa edilen Manej, şimdilerde geçici sergiler salonu olarak
kullanılıyor. Znamenka’nın adı da 1925’ten itibaren Frunze Sokağı
olarak değiştirildi.
96
tasarımları ile –Kremniov’un o güne kadar hiç görmediği–
çinli ve japon mine işlerini keşfettiler… bunların hepsi
Novgorod ve Suzdal ikonları karşılığında batılı ve doğulu
ülkelerin müzeleri tarafından sunulan yabancı ülke bağışları
diye açıkladı Paraskieva. Alexis hızlıca göz atarak on kadar
salonu boydan boya geçti, ama azizlerden kalma kutsal
andaçlar onu –rızası hilâfına– cezp edip epey zaman tuttular.
O büyük ozanın ruhunu ona daha iyi göstermiş olan eskiden
okuduğu on kadar kitabının sergilendiği Puşkin salonu onu
çarptı. Bu salonda Uşakov’un2 albümü de vardı: albüm
mısraları, yakınlarının portreleri, Naşçokin’in küçük evi3 ve
bu ünlü canın [Puşkin’in] yüzlerce başka resmi.
Büyük devrimi [1917’yi] anlatan salonlar onu müthiş
etkilediler: az çok zamanın tozlarıyla kaplı yabancı
olmayan yüzler ve nesneler, meydan okuyan bir havayla
bakıyorlardı ona korkusuzca.
Ne var ki daha uzun zaman takılıp kalamazdı buraya,
zira ilk çan yarım saat sonra çalacaktı.

2
General Uşakov’un (1802–1861) kız kardeşlerinin albümü. Puşkin bu
albüme alabildiğine tutkun olduğu ya da âşık olduğu otuz yedi kadının
adını yazmıştı.
3
P. V. Naşçokin (1808–1854): Puşkin’in bir dostu. 10 000 ruble
karşılığında –içindeki mobilyalar ve biblolarla birlikte– evinin küçük
ölçekli bir maketini yaptırmıştı. Bu maket daha sonra dağılıp kayboldu,
sadece bir bölümü Leningrad [Petrograd] Puşkin müzesinde korunmaya
alınmış durumda. Naşçokin’in Moskova’nın Ryleev Sokağında bulunan
bu evi de yeniden inşa edilmek üzere 1974’te yıkıldı.
97
Sokağa çıktıklarında Moskova nehri kıyılarına
düzenlenmiş meydanları, parkları ve bahçeleri dolduran
yoğun bir kalabalık gördüler. Alexis’in eline bir program
tutuşturuldu… içinde Aleksandre Sangin derneğinin –hasat
sonunu kutlamak üzere– Moskova bölgesi köylülerini söz
konusu dinletiye davet ettiğini okuduğu bu program,
Moskova’nın öteki kiliselerinin çanlarının eşliğinde
Kremlin çanları tarafından icra edilecek bu dinletinin
programı şöyleydi:

PROGRAM

1. Rostov’un 16. yüzyıla ait değişik perdeli çanlar


dinletisi.4
2. Rahmaninov’un “Litürji”si.5
3. Akimov’un çan dinletisi (1731).
4. Borissiak’ın saat müziği.
5. Egorievsk’in büyük ve güçlü çanlarının birbirini
izleyen değişik çan havaları.
6. Scriabin’in “Promethe”si.
4
Rostov çanları: Dormition katedralinin 17. yüzyılda dökülmüş ünlü 13
çanı. Bu çanlar Moskova’ya gönderilmiş ve söz konusu çan havaları da
orada icra edilmiş.
5
Sergey Vassilieviç Rahmaninov (1873–1943): rus besteci ve piyanisti.
Piyano için bestelediği prelütler ve konçertolar romantik bir şiirsellik
içerirler. Bu “Litürji”yi (op. 31) koro için 1910’da bestelemişti. 1917’de
Rusya’yı terk etti, ABD’ye yerleşti ve orada öldü.
98
7. Moskova’nın değişik perdeli çanlarıyla icra edilen
çan havaları.

Kısa bir süre sonra Polieleos’un6 büyük çanı çalmaya


başladı ve gürlemeleri Moskova semalarında yankılandı;
ardından Kadaşi, Saint-Nikola-Büyük-Salip kiliseleri ve
Meryem Ana manastırı ile Rostov çanları bir oktav
aşağıdan onu yanıtladılar. Sesi soluğu kesilen kalabalığın
üzerine inen bu tunç sesleri kimi gizemli kuşların kanat
çırpışlarını andırıyordu. Kremlin’in çanları Rahmaninov’un
“Litürji”sini yalın ölçülürle çalmaya başlarken, sıralarını
savmış olan çan sesleri de –doğanın bir gücü sıfatıyla–
yavaş yavaş bulutlara yükseldiler.
Sanatın bu üstün başarısı altında ezilip sesi soluğu
çıkmaz hâle gelen Alexis, birden omzuna dokunulduğunu
hissetti…
Aniden arkasına döndü ve bir işaretle onu izlemesini
isteyen –esrarengiz havalı– Catherine’i gördü… Ona bir
şeyler söylemek istedi, ama sesi çanların gürültüsünde
boğulup gitti.
Kısa bir süre sonra çanların gürültüsünden
kurtulmalarına elveren büyük “Julie ve Fil” lokantasına
girdiler.

6
Polieleos: ortodoksların bir çan eşliğinde okunan sabah duasının
hamdüsena şarkısı.
99
─ Kim olduğunuzu bilmiyorum, diye fısıldadı Catherine
heyecanla. Sadece Charlie Man olmadığınızı biliyorum…
Daha ilk günden itibaren ailesini giderek büyüyen bir
kuşkuya düşürmüş kötü ingilizce telâffuzunu, rusçayı çok
güzel konuşmasını, giysisinin ayrıntılarını ve zayıf
matematik bilgisini bozuk bir sesle ve anlaşılmaz biçimde
anlattı. Ve gerçekte aile fertlerinin onun alman maceracılığı
tarafından beslenen bir gizlicilik yanlısı olduğunu veya bir
tutuklanma ve belki daha da kötü bir şeyin tehdidi altında
olduğunu sandıklarını, fakat bu kara çalmalara
inanmadığını; onu şu son iki gündür tanıdığını ve ona âşık
olduğunu; alışılmışın dışında, harika ve bir kurt gibi
doyumsuz olduğunu; bunları söylemek için geldiğini ve
kaçıp gitmesi için ona yalvardığını; savaşın patlamasının eli
kulağında olduğu şu günlerde bazı almanları ve gizlicilik
yanlılarını7 tutuklayan adlî makamların izini bulmalarından
korktuğunu anlattı ona bir çırpıda… ansızın onu alnından
öptü ve yine ansızın gözden kayboldu kalabalığın arasında.
Çarlık mutlakıyeti döneminde yasadışı gizlilik
koşullarında yıllarca yaşamış olan Kremniov yine de allak
7
Moskova gizlicilik yanlıları [anthroposophes, occultistes] grubu
1917’de A. Belij ve T. Trapeznikof tarafından kurulmuştu; 1929’da
sovyet yetkilileri tarafından hapse atıldılar. [Anthroposophe: insanı
tanrılaştıran bu gizemli öğreti alman Rudolp Steiner (1861–1925)
tarafından öne sürülmüştü. Temelleri pisagorculuğa, yeni-plâtonculuğa
dayanan teozofi (tanrı bilgisi, ilâhî hikmet, tasavvuf, vahdeti vücut)
düşüncesinin değişik bir biçimidir.]
100
bullak oldu ve durumunun umutsuzluğunu anlayarak âdeta
yıkıldı. Garsonların dikkatli ve şüpheci bakışlarını üzerinde
hissederek korkuyla ürperdi.
Hızla lokantayı terk etti ve alana çıktı. Çanlar artık göğü
sarsıp inletmiyor, kaygılı kalabalık da dağılıyordu. Gazete
satıcıları bir bildiri dağıtıyorlardı ve dört bir yanda “savaş,
savaş” sözleri duyulmaktaydı.
Kremniov ancak beş-on adım atacak zamanı bulmuştu
ki, birden omzuna ağır bir el indi ve “hiçbir yere
gidemezsiniz yoldaş, zira sizi tutukluyorum” denildiğini
işitti.

101
KREMNİİOV
KREMN OV’’UN ADL
ADLÎÎ YARGILANMA SÜREC
RECİİNİN
BAZI US
USÜÜLLER
LLERİİ GİBİ ÜTOPYA ÜLKES
LKESİİNDEK
NDEKİİ
HAPİİS CEZALARI İNFAZ MEK
HAP ÂNLARININ
MEKÂ
ZENLENMESİİYLE DE TANI
KÖTÜ DÜZENLENMES ŞTI
TANIŞ ĞI
TIĞ
On üçü nc
üçünc ü bölüm
ncü

Geçici olarak hapishaneye dönüştürülmüş “Riazan


köylerinin yolcuları için Konukevi”i, bu büyük oteli –
Alexis Mihayloviç1 zamanı okçularının rengârenk
giysilerine bürünmüş– köylü muhafız birliğinin nöbetçi
kulübeleri çevreliyordu dört bir yandan.
Kremniov’u tutuklamış olan komiser onu otelden
bozma bu hapishanenin dalanına getirip idareciye teslim
ettiği zaman, idareci tutuklu odası anahtarlarını aldı ve bir
çıngırakla kapıcıyı çağırarak şunları söyledi:
─ Yeterince yer hazırlayamadık, dolayısıyla sizi bir
koğuşa yerleştirmek zorundayım. Gördüğüm kadarıyla
bavulunuz filân yok, değil mi? Eğer moskovalıysanız bize
adresinizi bildirin, biz de ihtiyacınız olanı getirmesi için
birini adresinize gönderelim.

1
“Pek Yumuşak Huylu” lâkabıyla bilinen son Moskova çarı Alexis
Mihayloviç 1645’ten 1676’ya kadar hüküm sürdü. Dönemin okçuları
yani kundaklı yay kullanıcıları çarların milislerini oluşturuyorlardı;
nakışlı rengârenk kaftanlarla kırımızı deri çizmeler giyiyorlar,
başlarında da kürkten kalpaklar vardı. İsyan bastırıcı bu okçular
1698’de bu kez bizzat isyan ettiler ve de kılıçtan geçirilip yok edildiler.
102
Kremniov da Moskova’da maalesef geçici olduğunu
belirtti. Bu durumda ihtiyacı olan her şeyin ona
konukevinin deposundan sağlanacağının sözü verildi.
Beklenmedik koşullar yüzünden hapishane olarak
düzenlenmiş konukevinin konser salonu, eski güzel
günlerin bir sapak garına benziyordu. Yaşlı ve değişik
toplumsal sınıflardan gelen erkekler ve kadınlar, yolculuk
çantalarının veya bohçalarının yanında asık suratlı bir
havayla aylak aylak oturmaktaydılar. Burada kendilerini
çevreleyen her şeye kibirli cermen havasıyla ve
küçümseyerek bakan zayıf ve uzun boylu, meşin ceketli ve
kasketli almanlar görülüyor, ayrıca solgun benizli rus
hanımlar, donuk ve dalgın bakışlı genç insanlar ile doğu
kökenli kıpır kıpır kişiler de vardı.
Böylece Alexis, maalesef alman düşüncesinin
yüceliğiyle büyülenmiş bu rus kadınların ve gençlerin,
cermen dolapçılığının kurbanı bu insanların gizlilik
yanlıları olduklarını öğrenebilmişti daha sonra.
Hapishane müdürü salona girdi: özgürlüklerinden
yoksun kılınmış olmaları ve çok kötü yerleştirme koşulları
nedeniyle rızaları hilafına oraya toplanmış olan herkesten
bir kez daha özür diledi; bu üzücü ve sıkıntılı durumlarının
iyi bir yemekle ve pek çok eğlentiyle telâfi edileceğinin
sözünü verdi.

103
Öğle yemeği, daha doğrusu akşam yemeği gerçekten de
gecikmedi ve o akşam gözaltındakilerin çoğu müdür
tarafından alelacele düzenlenmiş bir müzik dinletisine
katılırken, oyun masalarında yerlerini alan almanlar da
tutkuyla kâğıt oyunlarına daldılar.
Daha sonra soyunmaksızın katlanabilir sahra
yataklarında uyudular.
Ertesi sabah Alexis sorguya çekildi ve “Kimsiniz ve
niçin kendinize amerikalı mühendis Charlie Man süsü
veriyorsunuz?” sorusu karşısında açık yüreklilikle bütün
öyküsünü anlattı; anlattıklarının gülüşmelere yol
açacağından korktuğu için kanıt olarak Belaya Kolp mum
heykeller müzesindeki kendi büstünden ve Rumiantsev
müzesinin andaç salonlarındaki gerçek belgelerden söz etti.
Anlattıklarının ne itirazla ne de kuşkuyla
karşılanmadığını gördü büyük bir şaşkınlıkla, buna karşın
sessizce not edildiler ve o akşam bir bilirkişi heyetinin
incelemesine tâbi tutulacağını söylediler ona.
Kremniov, kendisine ayrılan odanın pencerelerinden
bitmeyecekmiş gibi gelen bütün bir gün boyunca –yerinden
kalkmaksızın– kenti seyretti… Toplum denizi fırtınalarla
çalkanıyordu ve köylü Rusya’nın rahmi, şu koca Çernomor2
misali otuz üç yiğit süvari doğurmuştu.

2
Çernomor: Puşkin’in “Çar Saltan” (1831) masalının “otuz üç yiğitle”
birlikte denizden çıkan olağanüstü [düşsel] bir kahramanı.
104
Kaldığı odanın pencerelerinin altındaki yoldan fransız
avcı birliklerinin hızlı adımlarıyla yürüyen sık asker sıraları
geçiyordu. Beyaz bir ata binmiş uzun mavi etekli ve
başında tüylerle süslenmiş bir general şapkası bulunan genç
bir kadın, amazonların hafif süvari birliklerini teftiş
ediyordu. Alexis, erkekçe yönetilen bu birliklerden birinin
kumandanın şahsında Catherine’in bildiği hatlarını tanıdı ve
heyecanlandı. Atlılar daha sonra yerlerini çabucak
piyadelere ve alanı göz alabildiğine dolduran sivil
kalabalığa bıraktı.
Halk, arabalarla dolaşan konuşmacıları dinliyor ve
paket paket havaya atılan uç-uçları, kısa ve özlü haberler
veren uç-uçları havada kapıyorlardı.
Akşama doğru Alexis’ten gösterişli bir otomobile
binmesi istendi ve Üniversitenin yuvarlak konsey
salonunda bir bilirkişi heyetinin onu beklediği
Mokhovaya’ya3 götürüldü.
Yaldız çerçeveli gözlükleriyle ak saçlı bir ihtiyar onu
sorgulamaya başladı…
─ Bize Oblikomzap’ın ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Eğer gerçekten büyük devrimi yaşamışsanız bize bu
kelimenin bir açıklamasını vermek zorundasınız.
Kremniov bu sözcüğün [kısaltmanın] “batı bölgesi
bölge yürütme komitesi”ni, başkentin Moskova’ya
3
Mokhovaya: 1961’den itibaren Marx Caddesi; M. Kozakov tarafından
1875’te kurulan eski Üniversite de burada bulunuyor.
105
naklinden sonra bir süre daha Piter’de4 çalışmış olan bir
kurumu adlandırdığı yanıtını verdi gülümseyerek.
─ Tsekmonkult ne türden bir kurumdu?
─ Kültürel güçlerin yasayla koruma altına alınmaları
için 1921’de kurulmuş “tekelleşmiş kültürün merkez
yürütme komitesi”ydi.
─ Yoksul köylü komitelerinin kurulmalarına, daha
sonra ilgalarına varan düşüncelerin neler olduğunu söyleyin
bize.5
Kremniov, bu soruyu da yeterince tatminkâr bir biçimde
yanıtladı.
Ona dönemin pek çok belgesi gösterildi ve bunları
açıklaması [yorumlaması] istendi: bunu da uygun şekilde ve
başarıyla yaptı. Ve nihayet devlet çiftlikleri üzerine bir
soruyu yanıtlamak için tarımın “kentleştirilmesi”
düşüncesini6 –kolayca olmasa da– uzun uzadıya açıklamak
4
Piter: Saint-Petersburg’un o zamanlar alışkanlık hâline gelmiş kısa adı
(flamancada Pieterburkh denir).
5
11 Haziran 1918 tarihli bir kararnameyle kurulan ve bu aynı yılın
Aralık ayında Sovyetlerin VI. Kongresi tarafından ilga edilen yoksul
köylü komiteleri (kombedi), topraksız köylülerin “kulaklar”a karşı
birleşmelerine, tarlaları ortak hâle getirmelerine ve [saklanan] tarım
ürünlerine el koymada iaşe ikmal hizmetlerini kolaylaştırmalarına
yardım etmek zorundaydılar.
6
Tarımın kentleştirilmesi (urbanisakiya): bu tabir, kentlerin iaşe ikmal
işlerindeki buhranı çözmeye yönelik 1918 yılında hazırlanmış bir
tasarıya aitti. Larin tarafından savunulan bu proje, kent sovyetlerini
gerekli tarımsal üretimi yakın çevresindeki topraklar üzerinde ve
106
zorunda kaldı.
Sonuçta profesör muhatapları acıyan bir havayla uzun
uzun başlarını salladılar ve –onu terk ederlerken– bu
devrimci dönem üzerine çok şey okumuş olduğunu, eski
belgeler konusundaki esaslı bilgisini sezdiklerini, ama hiç
de söz konusu dönemin ruhunu temsil etmediğini ve
dönemin tarihsel olaylarını anlamadığı için bu dönemin
akla aykırı bir yorumunu verdiğini, bu nedenle büyük
devrimin çağdaşı olduğunu hiçbir durumda iddia
edemeyeceğini söylediler.
Alexis tekrar hapishaneye götürülürken sokaklar bir kez
daha yoğun bir kalabalıkla, –denizin dalgalarının
kayalıklarda gürültüyle kırılıp çatırdamaları gibi– gürültülü
ve muzaffer bir kalabalıkla dolup taşıyordu.

kendilerine ait sovhozlarda bizzat kentlerde örgütlemeyle


görevlendirerek kentleri köylülüğe bağımlılıktan kurtarmayı
hedefliyordu. Fakat tasarı, toprak ve köy işleri bakanlığı tarafından
reddedildi.
107
DEMİİR SABANIN BAZEN YEN
HEM DEM YENİİDEN ER
ERİİTİLİP
BA
BAŞŞARIYLA
BİR KILICA DÖNÜŞ TÜRÜLEB
ÜŞT LEBİİLECE Ğİ
LECEĞİ
ĞİNNİN HEM DE
KREMNİİOV
KREMN OV’’UN
SONU
SONUÇ Ç OLARAK ÇOK KÖTÜ BİR DURUMDA
BULUNDU
BULUNDUĞ ĞUNUN
KANITLARINI AYNI ANDA ORTAYA KOYAN
ve BÖYLECE İLK KISMI BİTİREN
On dörd
rdüünc
ncüü bölüm

Çanların görkemli ve uyumlu güçlü çınlayışları “Riazan


köylerinin yolcuları için Konukevi”in zoraki konuklarını
uyandırdı. Ve kısa bir süre sonra, savaşın sona ermiş olması
nedeniyle hepsinin artık serbest olduğu, ama isteyenin
sabah kahvaltısını almak ve kahve içmek üzere kalabileceği
bildirilecekti zoraki konuklara.
Ve hapishane canlı bir konukevine dönüştü hemen;
böylece başlangıçtaki kullanılış amacını da yeniden bulmuş
oldu.
Kremniov gitmeye hazırlanırken yanına gelen müdür
ona soruşturma komisyonunun kararını, adının Kremniov
olduğunu söyleyen yurttaşın da –suç teşkil eden bir kanıt
olmaması nedeniyle– diğer tutuklular gibi serbest
bırakılmasının gerektiğini belirten kararını içeren bir zarf
verdi. Komisyon kökenine ilişkin ifadesini inanılmaz olarak
108
düşünüyor, ama adının Kremniov olduğunu söyleyen
yurttaşın bu yalanında suç unsuru teşkil edecek bir neden
bulunmadığından Nisefor Minin tarafından yapılan
soruşturma talebi konusunda da takipsizlik kararı alıyordu.
Alexis, kendisine verilen devlet hesabına kahvaltı etme
hakkını kullanmaya karar verdi… Eski hapishanesinin
camlı taraçasındaki küçük bir masaya oturdu ve bir gazete
satıcısı tarafından atılmış bir bildiriyi okumaya daldı: silâh
bırakışmanın resmî tebligatı vardı bu bildiride…
Pek çok uçağın eşliğindeki üç alman ordusunun 7
Eylül’de, sabahın erken saatlerinde rus köylü Cumhuriyeti
topraklarına girdiklerini ve yirmi dört saat içinde hiçbir
direniş belirtisiyle karşılaşmaksızın, tek bir kişi dahi
görmeksizin ülke içlerinde 50 versta hatta bazı bölgelerde
100 versta ilerlemiş olduklarını öğrendi.
7 Eylül’ü 8’ine bağlayan gece sabaha karşı saat üçü
çeyrek geçe önceden hazırlanmış bir plâna uygun olarak
sınır bölgesindeki hava durumunu denetleme güç
istasyonları, azamî yoğunluktaki bir manyetik akıyı çok
geniş olmayan bir alçak basınç alanına yöneltmişler ve
yarım saat sonra binlerce uçak olağanüstü güçlü burağanlar
tarafından toptan yok edilmiş; bir rüzgâr dalgası sınıra
yönelmiş ve böylece pervaneli Tara kızakları[*] çabucak
bölgeye gönderilmiş olan askerî birliklere mümkün

[*]
Bir çeşit hoverkraft olmalı.
109
olduğunca yardım etmişler. İki saatin sonunda Berlin
hükümeti savaşa son vereceğini ve savaşın yol açtığı
zararları –istenecek ödeme tarzına uygun olarak– tazmin
edeceğini bildirmiş.
Köylü Cumhuriyetinin Halk Komiserleri Konseyi de
Botiçelli’nin, Domenico’nun, Venisyen’in ve Holbein’in
onlarca tablosunu, Pergame’nin süslü bir mihrap
kaplamasını, Tang dönemine ait 1 000 adet çinli gravür gibi
**]]
şu ünlü “Nur für Deutschland”[** ırkından 1 000 adet
damızlık boğayı tazminat olarak istemiş.
Köylü ordusunun borazanları mızıka havalarıyla ortalığı
inlettiler; ardından Moskova semalarını Scriabin’in
“Promethe”sinin yani ulusal marşın ezgilerinin yankılarıyla
sarstılar.
Külbastısını yemiş, kahvesini içmiş olan Kremniov
masadan kalktı. Olayların ağırlığı altında ezilen, iki büklüm
bu adam, taraçanın merdivenlerinden yavaşça indi:
neredeyse hiç kimseyi tanımaksızın, bir başına, hiçbir
kişisel ilişkisi olmaksızın, geçim olanaklarından mahrum
ütopik bir ülkenin yaşamına giriyordu…

Birinci kısm
smıın sonu

**]]
[**
“Yalnızca Almanya için”.
110
111
MERAKLI OKUYUCUNUN İÇİ NDE KREMN
İÇİNDE KREMNİİOV
OV’’UN
BU ÜTOP TOPİİK KURGUSU, ZAMANI ve GERGERÇ ÇEK
YAZARI
KONULARINDA BİRKA Ç NİRENG
RKAÇ RENGİİ NOKTASI
BULACA
BULACAĞ ĞI
Sonsööz
Sons

1920’de henüz kurulmuş Devlet Yayınları Moskova’da


Kremniov’un bu küçük ütopik romanını yayımlar; kitap 20
000 adet basılır… kâğıt sıkıntısı çekilen bir dönemde bu
çok büyük sayıdır, üstelik bolşevik tasarıdan iyice farklı bir
modeli temsil eden bir kitap için olması daha da şaşırtıcı.
Proletarya diktatörlüğü ve savaş komünizmi döneminin tam
ortasında böylesine köylü yandaşı ütopik bir kurgunun
yayımlanması, iktisadî ve ideolojik olduğu kadar yazınsal
da olan bir anlama [öneme] sahipti hiç kuşkusuz. Olguların
ve düşüncelerin tarihinden geçen bir açındırmayla
aydınlatmaya çalışılması gereken, Kremniov’un bu kitabına
ve yaşamına koşut olarak şu çifte hayalci [ütopik]
girişimdir: bir yandan ulusal bir geçmişe dönüş öte yandan
yaşanılmakta olan tarihin başarısızlığı kanaatine bağlı
gelecek görüşü.
Olay Ekim 1921’de ya da Ekim 1917’den tam dört yıl
sonra başlar. Yani ütopyanın başlangıç noktası
gelecektedir… yaşanılan andan, bir başka ifadeyle,
112
Temmuz 1918’den Mart 1921’e kadar sürecek olan ve
Kremniov’un bu kitabının ilk iki bölümünün genel havasını
yansıttıkları savaş komünizminden çıkartılan hayalî bir
gelecektedir daha baştan. Bu dönem sovyetler iktidarının
savunulması için bolşevik partinin önderliği altında
insanların ve kaynakların genel seferberliğiyle belirlenmiş
değildi yalnızca, üstelik –ve Kremniov’un kitabında da
görüldüğü gibi– sık sık hayal gücüne meydan okuyan ama
gerçekliğin üstesinden pek gelemeyen önlemler ve
kararnamelerle, –çok ağır iktisadî ve siyasî zorluklar
temelinde– günlük yaşamda olduğu kadar sanatlarda da
edinilen deneyimler ve köktenci tasarılarla da
belirlenmişti… bu dönem, Kremniov’un 1920’li yıllarda
dünyanın dört bir yanında kurulduğunu varsaydığı
komünist ülkünün çok hızlı biçimde gerçekleştirilmesi
olanağına inanılan bir dönemdi.
İlk iki bölümde yazar tarafından anımsatılan ve
“biraderi”nin gelişmelerini Mag’ın tarih kitabından
okuyacağı durum, –izleyen alıntıda bir sovyet iktisatçısının
günümüzde belirlediği hâliyle– 1919–1920 ortamının
[durumunun] gözü pek bir genelleştirilmesi değil ama
doğrudan sonucudur…
«İktisadî yaşamdan hemen tamamen bertaraf edilmiş
kapitalist unsurlara karşı saldırı; sosyalizmin hemen
[doğrudan] inşasının hızlandırılması, [bu amaçla] tarım
113
ürünlerine el koyulması ve kırla kent arasındaki iktisadî
ilişkilerin asıl biçimi olarak eşdeğer olmayan mal [meta]
mübadelesi; sınıf ölçütlerine uygun biçimde devlet
tarafından gerçekleştirilen dağıtımın ticareti ornatması
[yerini alması]; halkın kooperatifler bünyesinde zoraki
biçimde toplanması ve kooperatif düzeninin erzak tedarik
ve ikmaliyle uğraşan yönetim organlarının bir dağıtım
aracına dönüştürülmesi; paraya dayalı mal değişiminin
azaltılması; iktisadî değişimler ve ücretler için aynî
ödemeye geçilmesi, herkes için çalışma mecburiyeti ve
çalışmaya teşvikin biçimi olarak genel seferberlik.»1
1
İ. B. Berhin, “Sovyet İktidarının İlk Yılları Boyunca Sovyet Devletinin
İktisadî Siyaseti” (rusça), İzd. Nauka, M. 1970, s. 177. Herkesin zorunlu
çalışması konusunda sendikaların 1920’de yapılan bütün-ruslar 3.
Kongresinde Troçki tarafından koyulan görüşler zikredilebilir:
“Zorunlu çalışmanın verimsiz olduğu söyleniyor. Eğer böyleyse,
sosyalist ekonomi tümüyle çökmeye mahkûm demektir, zira ülkenin
sahip olduğu bütün kol emeğinin ulusal iktisadî bir plânın gereklerine
uygun biçimde merkezî bir iktisadî örgenlik tarafından buyurgan
[otoriter] dağıtımı dışında sosyalizme götüren bir başka yol yok. Bunu
kabul ederek proleter devletin her kadın ve erkek işçiyi iktisadî
görevleri gerçekleştirmek üzere ona ihtiyaç duyulan yere gönderme
hakkını, aynı şekilde devletin bir emrini gerçekleştirmeyi, kendisini
devletin isteğine dolayısıyla bu sınıfın iktisadî amaçlarına tâbi kılmayı
reddeden kadın veya erkek bir işçiyi cezalandırma hakkını da kabul
etmiş oluyoruz. (…) Zorlayıcı araçlar tarafından dağıtılmış ve örgütlü
kol emeği verimsizse eğer, sosyalizmin üzerine bir çizgi çekin ve ondan
vazgeçin.” Troçki, “Bütün Eserleri”, 15. cilt, s. 180–182, Moskova-
Leningrad. Lenin de Mart 1920’de aynı şeyi söylemişti ve bunu Ocak
1921’de yineleyecekti.
114
Burada söz konusu olan, “işçi sınıfı ideologlarının
toprak konusundaki ülkülerini aydın mutlakıyetçiliği
yöntemleriyle gerçekleştirdikleri” (“Biraderim Alexis’in…”,
9. bölüm) devlet kolektivizmidir. 1918 yılının ikinci
yarısında bütün iktisadî çarkın ulusallaştırılması ve devlet
tarafından doğrudan yönetilmesi hızlanır. 1920’de büyük ve
küçük sanayiler (5–10 işçiden daha fazla işçi istihdam eden
işletmeler), toptan perakende ticaret ile ulaşım yolları ve
araçları da ulusallaştırıldılar [devletleştirildiler].
Uygulamada sadece kırsal alan bu hızla ilerleyen
toplumsallaştırmanın uzağında kalır: köylüler tarımsal
topluluklarda örgütlenmeye veya sovhozlara işçi olarak
girmeye davet edilmişlerdi daha ziyade (bu devlet çiftlikleri
Lenin’in “Nisan Tezleri”nin uygulanmasında eski müreffeh
malikânelerde, gönençli topraklarda kurulmuşlardı) ve
1919’da toprağın bireysel kullanımdan ortak [kolektif]
kullanımına geçiş ilân edilmişse de, 1917–1920 arasında 33
000 000 dönüm toprağa sahip 5 000’den biraz daha fazla
sayıda sovhoz da dâhil 10 500 kolektif işletme kurulmuştu
sadece.2 Bu devlet mülkleri buğday ziraatında, hayvan
yetiştiriciliğinde (“et fabrikaları”) ve sınaî amaçlı tarım
ürünleri alanında uzmanlaşmışlardı; öte yandan köylülere
örnek teşkil etmeye ve onları büyük kolektif işletmeye
doğru –zorlamaksızın– çekmek amacıyla büyük kolektif

2
İ. B. Berhin, a.g.e. s. 152 ve 161.
115
işletmenin küçük bireysel işletme üzerindeki üstünlüklerini
göstermeye hizmet etmek zorundaydılar. Nihaî amaç
“işletmenin üstün biçimleri”ne, “ortak mülkiyete, toprağın
ortak işlenmesi”ne geçmekti,3 ama Lenin’e göre bu, “hiçbir
durumda hemen gerçekleştirilmiş” olamazdı… bunun için
“çok zaman” gerekiyordu.4
Kısacası bütünlüğü içinde kırsal alan, orada sınıf
savaşını başlatan (yoksul köylü komitelerinin kurulması) ve
karşılığında gerekli ihtiyaç maddelerini vermeksizin
yürütülen zoralımlar ve aynî vergiler yoluyla
gereksinimlerini bu alandan sağlayan kentlerin ve ordunun
başvurdukları bir çeşit açık hava deposu olarak kalır. Pazar
ve ticaret, İaşe Tedarik ve İkmal İşleri Halk Komiserliği
tarafından düzenlenen ve bedava olması gereken tüketim
mallarının zorla sağlanması ve dağıtımı tarafından
ornatılmışlardı. Ücretler aynı düzeye çekilmiş, işçi ücretleri
de hemen tamamen aynî olarak ve kamu hizmeti biçimi
altında ödenmişti.
Bütün bunları yönetmek için Ulusal Ekonomi Yüksek
Konseyi görülmemiş ölçüde büyür ve merkezî komiteler ile
müdürlüklerin (glavki ve centry) sayısı çoğalır. Bütün
üretim araçlarını ve ham maddeleri, daha sonra mamul
ürünlerinin tamamını kendilerine teslim eden dolayısıyla ne
3
Lenin, Bütün Eserleri [rusça], 37. cilt, s. 362, 5. baskı, Moskova
(Lenin’den aktarmaların hepsi bu baskıdan yapılacaktır).
4
a.g.e. 37. cilt, s. 356.
116
bağımsızlıkları ne de girişim özgürlükleri olmayan
işletmeler arasında dağıtanlar işte bu kurumlardır.
Devrimden sonra kendiliklerinden ortaya çıkan özyönetim,
işçisel denetim ve müşterek çalışma erki yavaş yavaş “tek
yönetim”le ornatılmışlardı. Ve Kremniov bu devletsel
merkezileşmenin sakıncalarını eleştirip teşhir etmede tek
değildi, Lenin de şunları yazmıştı: “Merkezî idarelerden
çıkan bir emrin (…) ilgili yerlere ulaşmadan önce tüm
gücünü yitirdiği görülüyor: söz konusu emir bir yığın kâğıt
kuyut ummanı içinde ya da kullanılabilir ulaşım yollarının
ve telgraf bağlantılarının olmaması nedeniyle tamamen
boğulmuş bir duruma düşüyor.”5
Kremniov’un bütün umutlarını bağladığı işbirliği
[kooperasyon], ütopik kurgusunun bir bölümünü kendisine
karşı yönelttiği üretim ve dağıtımı merkezileştiren bu
yönetim çarkının yanı sıra var olmak zorundaydı. Lenin’e
göre sosyalist toplumun kendisi zaten “tek bir kooperatif”
hâline gelecekti [gelmeliydi].6 Kooperatif hareketi
Rusya’da devrimden önce ortaya çıkmış ve 1905’ten sonra
dikkate değer bir gelişme göstermişti. Devrimci-sosyalistler
ve menşevikler kooperatif örgenlikleri yeğliyor, bu
örgütlerde sosyalizme tedrici geçişi güvenceye alabilecek
bir kurum ve kırsal ahali arasında kültürel faaliyetin
ayrıcalıklı bir aracını görüyorlardı. Böylelikle basın
5
a.g.e. 40. cilt, s. 279.
6
a.g.e. 37. cilt, s. 206.
117
kooperatifi Essenin gibi “köylü ozanlar”ın şiirlerini
basmada ilk yayıncılar arasında yer almıştı.
Ne var ki Mart 1919’da kooperatifler de devlet denetimi
altına geçtiler. “Burjuva kooperatif iaşe ikmali ve
dağıtımından proleter komünist iaşe ikmali ve dağıtımına
geçiş için önlemler” üzerine bir belge hazırlanmıştı.
Tüketim kooperatiflerinin –gıda maddelerinin
bölüştürülmesini plânlamak zorunda olan– İaşe Tedarik ve
İkmal İşleri Halk Komiserliği’ne bağlı tek bir örgütte
toplanmaları 1920’de tamamlanmıştı. Yardım [kredi]
sandıkları kooperatifi şirketleri Ekim 1918’de tasfiye
edildiler. Kremniov’un ütopyasındaysa sadece özel kredi
kurumları ortadan kaldırılır [bkz. 11. Bölüm, s. 29].
İç savaşın bitmesinin hiç de sona erdirmediği bütün bu
önlemler, enflâsyonla ağırlaşmış olan ticarî ve malî değer
kaybına ve –parasal değişimlerin yerini takas aldığından–
paranın rolünün azalmasına götürecekti öte yandan. Bu
nedenle Millî Banka Ocak 1920’de feshedilip kapatılır.
Komünist ülküye göre paranın çöküşü yakın görünüyor ve
hiç de bir hayal [ütopya] gibi görünmüyordu. Kiraları, su-
gaz-elektrik ödentileri ve nakit vergi ödemelerini ortadan
kaldıran Aralık 1920 ve Ocak 1921 kararnameleri bu
gidişat [hızlanma] üzerine yayınlanmışlardı; bundan böyle
kent-içi ulaşım işçiler için bedavaydı vb.

118
Tarih ve ütopya bu noktada buluşur ve Kremniov
tarafından tahayyül edilen Politeknik Müzesi toplantısı bu
yılların ruh hâline uygun düşer: yeni yaşam biçimleri
arayışı içinde, önlemler de köktencidir.
Burjuva dünyanın yıkılması geleneksel ailenin
yıkılmasından geçtiğinden ve Devrimin öngününde nüfusun
% 82’si kırsal alanlarda yaşadığından, bolşeviklerin
kuşaklar ve cinsiyetler arasındaki çatışmaları
şiddetlendirerek savaş ilân ettiği kurum, tekdüze yaşayan,
çalışkan ve dindar bütünlüğü içindeki ataerkil köylü
ailesidir. Evlilik mevzuatı 1917’den itibaren serbestleşir ve
bir devrimci aile Yasası yayınlanır 1918’te: özgür eş
birlikleri oluşur, hatta Vladimir Sovyeti kadınların
ulusallaştırılmasının ilânına kadar gider. Partinin merkez
komitesinde kadın sorunlarıyla uğraşan Akıldane [Egérie]
A. Kollontay, “Aile ve Komünist Devlet”inde romantik aşka,
aileye ve geleneksel ahlâka şiddetle saldırır; kişisel ev
idaresi [ekonomisi], tarıma ve sanayiye koşut olarak
toplumsallaşmak zorundaydı; yemekhaneler aile sofrasının,
yatılı okullar da ana-baba eğitiminin yerini almak
zorundaydılar.7

7
Araya NEP’in girmesiyle kesilen bu program, N. Kruşçev’e ve 22.
Kongreye göre gerçekleştirilmek zorundaydı… böylece komünizm
tamamlanmış olacaktı: işyerinde yenilen yemekler gibi kiralar, diğer
konut masrafları ve kent-içi ulaşım bedava olacak; ücretin yarısı kamu
hizmetleri [işyerinde yenilen yemekler, kiralar vs.] biçimi altında
119
Bu salt erkinlikçi [liberter, isyankâr, mutlak serbestî
yanlısı] eğilimlerin tersine (1935 baharında ailenin
toplumun temeli olduğunu göstermek maksadıyla yürütülen
bir basın kampanyasının ardından 1936’da bu eğilimlere
zaten son verilecekti), Kremniov’un ütopyası rus
köylülüğünün temellerini ve özgüllüğünü korumaya çalışır.
Bazı tezahürlerinin açıkça çok eski olmasına rağmen
ortodoks kilisesinin rus ruhunun ve genel görünümünün
ayrılmaz bir parçası olarak korunmuş olması, kırın
geleneksel temellerini yıkmamanın ve yerini hiçbir şeyin
dolduramayacağı bir boşluk yaratmanın aynı kaygısında,
aynı korkusunda yer eder.
“Savaş komünizmi”nin uygulamalarını, hedeflerini ve
yöntemlerini Minin’in ağzından reddeden Kremniov,
ödendiğinden çalışanlara ücretlerinin sadece diğer yarısı nakit olarak
verilecek; 1980’de kolhoz pazarlarını da ortadan kaldırmak gerekecekti.
Bu hedefler şimdilerde [1970’lerin ortalarında] her ne kadar
değişmemişlerse de, 1980 tarihi artık öne sürülmüyor. 1920’li yıllarda
“yaşam tarzının yeniden kurulması” konusunda A. Kopp’un “Changer
le Vie, Changer de la Ville. De la Vie Nouvelle aux Problèmes Urbains:
URSS, 1917–1932” adlı kitabında (UGE 10/18, 1975) yer alan çok
sayıdaki aktarmaya ve kaynağa bakmak gerekir.
Kollontay’ın Ocak 1921’deki “İşçi Muhalefeti” manifestosuna
gelince… bu, benzetme yoluyla “köylü muhalefeti”nin manifestosu
olarak adlandırılabilecek olan Kremniov’un bu kurgusunun bakışığıdır
bir bakıma: devlet kapitalizmine, bürokrasiye ve yöneticilik yanlılığına
karşı aynı eleştiriler, aynı özgür girişim ve demokrasi talepleri, ama bu
manifestolardan biri bunu sadece köylülük için övüp öğütler, diğeri de
sadece işçi sınıfı için… her iki yanda da bir kara listeye alma var.
120
böylece Yeni Siyasî İktisadın (NEP’in) onaylanarak resmen
kabul edilmesinden bir yıl önce bütün alanlarda aşırı
zorlamaya dayanan bu toplumsallaştırmanın (sık sık gerçek
olmaktan çok lâfta kalan ve kırsaldaki maddî ve kültürel bir
boşluğa oturtulan bu toplumsallaştırmanın) tehlikelerini
önceden sezip eleştirir ve bu toplumsallaştırmayı
[kurgusunda] bireyci olmasını istediği Devriminin
ülkülerine doğru yönlendirir. Zamyatin de bir diğer
kurgusal öncelemeyi, “Biz Diğerleri”ni8 kaleme alıyordu
aynı dönemde… bu kurguda kıra galebe çalan kenttir,
Zamyatin de insan ve toplum üzerinde sürdürülen bu
deneylerde gelecek adına korkunç bir tehlikeyi fark eder.
Komünizmin dünya çapındaki hâkimiyetinin 1930’a
doğru sona ereceğini varsayan Kremniov’un tersine NEP’le
birlikte 1921’den itibaren altı-yedi sene sürecek belirli bir
rahatlık [soluklanma] dönemi oldu: “Komünist üretim ve
dağıtıma geçişi hemen gerçekleştirmeye karar verme
hatasını işledik. Köylülerin, fabrikalarda ve imalâthanelerde
dağıtmış olacağımız gerekli miktarda buğdayı bize –
zoralımlar yoluyla– sağlayacaklarını ve kendi açımızdan
bunun komünist üretim ve dağıtım sonucunu vereceğini
düşünüyorduk.”9 Kremniov daha 1920’de bu siyasetin
8
Bkz. “Zamjatin”de yer alan “Stalin’e Mektup”, Lica, New York, 1967,
s. 280. Zamyatin’in [1920’de yazdığı] “Biz Diğerleri” adlı ütopik
kurgusu ancak 1929’da bir başka ülkede [Fransa’da] yayımlanabildi.
9
Lenin, a.g.e. 44. cilt, s. 157.
121
özellikle de köylü sorunu konusundaki anlayışsızlığının
ağır bir buhrana yol açmaktan geri kalmayacağını
söylüyordu. Ve gerçekten de “sadece köylülerin değil
işçilerin de önemli bir bölümünün ayaklandılar”.10
Kremniov’un ütopik kurgusunda bu buhran köylülüğün
1930’daki başarısıyla çözülür; ama tarihte [gerçekte] bu
aynı yıl köylülüğün kısmî ezilmesiyle sonuçlanır.
Kısacası Kremniov’un bu ütopik kurgusu, 1920’deki
yayımlanması sayesinde, ülkenin böylesi bir buhrana
sürüklenmesinden önce savaş komünizminin temelden
gözden geçirilip düzeltilmesini önermenin bir girişimi
olarak düşünülebilir.

* * *

Bu karşıt-program bir ütopya biçimi altında sunuldu,


zira sansür böyle gerektiriyordu, dahası ütopyaların –ya
geçmişe bir dönüşle onları önceden haber etmeye ya da
onlara geleceğin ülküsel bir modelini önermeye çalışmak
amacıyla– geçiş, kuşku ve hayal kırıklıkları dönemlerinde
yani tarihsel krizlerin ve toplumsal altüst oluşların
öngününde veya ortaya çıkışları sırasında doğmalarına
genellikle yol açan belirli bir gerekircilik de bunu
gerektiriyordu.

10
a.g.e. 45. cilt, s. 282.
122
Kremniov, batılı yazarların dışında, kendisine örnekler
sunan ütopyacı rus geleneğini de iyi tanıyordu ve bu
kurgusunun ikinci bölümünde bundan söz eder. Bu nedenle
burada bu geleneği hızlıca incelememiz gerekiyor…
Ütopya Rusya’ya çok sayıda tercüme özellikle de
Fénelon’dan [1651–1715] yapılan tercümeler sayesinde 18.
yüzyılda gelmişti Batı’dan.11
Daha önceleri ahret ilmi, İsa’nın geri dönüp bin yıl
hüküm süreceği umutlarını besleyen din dışı uydurmalar,
asıl olarak dindar yaşlılar tarafından yayılan kurtarıcının
dönüşü veya çok uzaklardaki cennetimsi ülkeler üzerine
anlatılan efsaneler türü bir ütopya biçimi, 19.yüzyılda
Melnikov-Peçerski gibi yazarların keşfedecekleri özellikle
de 20. yüzyılın başlarında keşfedilen bir ütopya biçimi
vardı. Kremniov’un bu ütopyası, ara sıra hayal gücünün
belirli bir kargaşasından hoşlansa da, hem tasarısıyla hem
biçimiyle akılcı ve evrenselci ilk akıma aittir.
Bu geleneğin ilk rus ütopyacısı, bir “Rus Öyküsü”nün
ve 1783–1784’te yazdığı ama ancak 1896’da yayımlanan
“İsveçli Asilzade Saygıdeğer S. Beyin Ofir Ülkesine
Seyahati”nin yazarı prens Mihail Şerbatov’dur.12 Bu ütopik
kurgunun Kremniov’un kitabıyla benzerliği de eksik değil:
mevcut gerçekliği göz önünde bulundurmazlık etmez;
11
V. Svjatlovskij, “Russkij Utopiceskij Roman”, s. 33, 1922.
12
M. Şerbatov (1733–1790): devlet adamı ve tarihçi. II. Katerina’nın
Büyük Yasama Kuruluna zadegân sınıfın mebusu sıfatıyla katılmıştı.
123
okuyucuyu olanaklının sınırlarına götürmez, ama daha çok,
II. Katerina’nın büyük yasama kurulunda yazar tarafından
bir başka biçim altında yürütülmüş faaliyetin uzantısı bir
reformlar ve öneriler listesi sunar. Söz konusu kurgunun
isveçli13 bir asilzade olan kahramanının gemisi batmış da
olsa, kullanılan adlar maskelenmiş de olsa kendiliğinden
anlaşıldığı üzere yine de Rusya’dayız: Ofir Rusya’ya
verilen addır; hemen tamamen harabeye dönmüş olan
Peregab (yani Saint-Petersburg) Şerbatov’un
ülküselleştirdiği tacirlerin ve köylülerin yaşadığı halisinden
bir rus kenti olan Quamo’ya yani Moskova’ya taşınmıştır.
Şerbatov da kentlerin düşmanıdır (çok büyük kentsel
yığışmalardan kaçınmak için ülke içinde küçük kentler
kurulmuştu); aynı şekilde dış ticaret de yoktur
(Kremniov’un “yalıtık sistemleri”ne benzer biçimde).
Ütopyası hiç de eşitlikçi değil, buna karşın yemekler
sadedir14 ve şatafat [lüks] dışlanmıştır; özel mülkiyet ve
kişisel girişim korunmuş, ordu sorunu askerî köylerin
kurulmasıyla çözülmüştür (Arakçeiev daha sonra bu bahtsız
13
O dönemde Amerika Rusya’nın ayrıcalıklı muhatabı olmak için çok
fazla yeniydi. Amerika’dan ileri bir Rusya’ya gelen Amerikalı teması,
Devrimden sonra sık sık kullanılmıştı: E. Petrov da 1939’da bir
Amerikalının “Komünizmin Ülkesine Seyahati”ni düşünmüştü.
14
Eğer yemekler Kremniov’un kitabında şölenleri andırıyorlarsa, bu,
karneye bağlanmış gıda maddeleriyle savaş komünizminin bolluğu
düşletmesi yüzünden. Aynı zamanda mutfak sanatına varıncaya kadar
eski rus geleneklerini yeniden bulma arzusu da vardır.
124
düşünceyi gerçekleştirecekti). Soydan gelme asiller sınıfı
yönetir ve genel çıkara özen gösterir. Yani Şerbatov için
söz konusu olan mevcut düzeni korumaktır… ama onu
bilinen erdemlerle, 17. yüzyıl ütopyacılarının ardından 18.
yüzyılın yayıcısı olduğu erdemlerle ıslah ederek ve bu
erdemlerle donatarak.
Rusçaya tercüme edilmiş kitaplarının sayısında
Fénelon’u izleyen Montesquieu, 18. yüzyılın bir diğer
yazarı, rus mutfak sanatına ilişkin kitabı nedeniyle
Kremniov’un zikrettiği Liovşin’i de etkilemişti. Onun
1784’te “Belevo Şehrinde Yazılmış Son Yolculuk Anlatısı”
ayda geçer, ama ataerkil ve tecimsel yaşam tarzını da
över.15

15
Bu iki ütopyanın [Şerbatov’un ve Liovşin’in kitaplarının] 1784’e ya
da Kremniov’un kitabı için seçtiği tarihten [1984’ten] iki yüzyıl
öncesine ait oldukları görülür. 1984 yılını seçerek Kremniov, bu ilk rus
ütopyacılarını mı, en azından ütopyası 19. yüzyılın sonunda yayımlanan
ve pek çok incelemeye konu olmuş [ve ütopyasını 1774’te kaleme almış
olan] Şerbatov’u mu düşünüyordu acaba? Bunu savlamamıza elveren
hiçbir şey yok, ama Şerbatov Kremniov’un ilgisini çekmiş olmalıydı.
1984 tarihi günümüz okuru için fazladan bir ilgi arz ediyor:
Kremniov’un bu ütopik kurgusu G. Orwell’in –romanının yazıldığı
tarihin, “48”in [1948’in] tersine çevrilmesinin “84”ü verdiği–
“1984”ünden öncedir; aynı şekilde –üç sene hapsin ardından üç yıllık
Sibirya sürgününden henüz dönmüş olan– sovyet tarihçi Amalrik’in
“SSCB 1984’e Kadar Yaşayacak mı?” adlı kitabından da öncedir
(Amalrik 1984 tarihini Orwell’in söz konusu kurgusunu ve bir Çin
efsanesini göz önünde tutarak seçmişti).
125
18. yüzyıl [Rusya’da] pek çok ütopyanın ve on kadar
tercümenin yayımlanmasına tanık oldu, ama bir başka
prensin, Schilling’çi filozof ve romantik yazar
Odoevski’nin kaleminden çıkan bir diğer önemli ütopyanın
yayımlanması ancak 1840’ta gerçekleşti. Odoevski’nin
Petersburg’daki bir çinli öğrencinin Pekin’deki bir
arkadaşına yazdığı mektuplar biçimi altında kaleme aldığı
“4338 Yılı”nda Rusya, âlimler kentlerinde toplanmış bilim
adamlarının doğaya ve hava durumuna [atmosfere] egemen
olmayı bildikleri, havacılığın çok büyük ölçüde geliştiği,
lâkin eşitlikçi ve toplulukçu ülkünün ne istendiği ne de
gerçekleştirildiği küresel bir merkez hâline gelmiştir.
Eşitlikçi ve toplulukçu bu ülkü 19. yüzyılın ikinci
yarısında, Çernişevski’nin “Ne Yapmalı?”sında Vera
Pavlovna’nın “dördüncü rüya”sında, Bakunin ve prens
Kropotkin’in yazılarında ortaya çıkacaktı. Dostoyevski,
bilindiği gibi, soyut fikirler hükümranlığına boyun eğen
insanoğlunun özgürlüğünün ve sorumluluğunun elinden
alındığı bu eşitlikçi ütopyaya karşı mücadele edecekti.
20. yüzyılın başında dinsel düşünce mesihçi, kıyametçi
ütopya temalarıyla doludur (V. Soloviov, Mereykovski);
Briussov ve Kuprin de ütopik anlatılar yazmışlardı. Tarih,
1917 devrimiyle birlikte ütopyayı konusuz bırakmaktan
uzak olan tarih, tersine, geleceğin erişilebilir ve sınırsız
olduğunu gösterir ütopyaya: ütopik konular proleter yazar
126
ve şairler (Zozülia, A. Gastev, evrenselci şiir, Proletkult’un
kuramcısı A. Bogdanov) gibi gelecekçilerde
(Mayakovski’nin ilk oyunlarının mutlulukçu geleceği,
Klebnikov’un “Geleceğin Yatağı”) veya –daha aşağıda ele
alınacak– “yeni-köylü” yazarlarda da görülür. 1920’li
yılların başlarında Zamyatin’in, general Krasnov’un
(halkçılığın ve kralcılığın ilginç bir karışımı olan “Dikenli
Tellerin Öte Yanından” 1922’de Berlin’de yayımlandı), L.
Luntz’un, A. Rennikov’un (“Dünya Diktatörü”, Belgrat,
1925) karşı-ütopyaları olumlu komünist ütopyalara karşı
çıkarlar. 1927’den sonra –daha önce Tolstoy’da olduğu
gibi– ya toplumsal ya yergi amaçlı bilim-kurgu, kuralcı ve
istekleri dile getiren bir tür olan ütopyanın yerini alır.16
Birkaç rus ütopyasının bu çok kısa anımsatılması,
Kremniov’un Rusya’nın siyasî sistemlerinin ve özgül
sorunlarının (devlet, köylülük, Batı’yla ilişki) gelişmesinin
tüm nedenlerini kendisine verdikleri bir yazın türü içinde
yer aldığını gösteriyor yalnızca. Rusya’da iki asırdır

16
Bu konuda dikkate değer birkaç kaynakça: Jaques Cotteau, “Du
Palais de Cristal à l’Age d’Or ou les Avatars de l’Utopie”
(“Dostoievski”de, Cahiers de l’Herne, Paris, 1973); A. F. Britkov,
“Russkij Soveckij Naucno-Fantasticeskij Roman”, Leningrad, 1970; R.
Willgradter ve F. Krey’in “Der Utopische Roman”ında yer alan Nonna
D. Welleck’in “Die Sowjetrussischen Literarischen Utopien” başlıklı
çalışması; “Annuaire de l’URSS”te (1970–1971, Strasbourg) yer alan N.
Ross’un “L’Utopie et Anti-Utopie Dans la Littérature Fantastique
Actuelle de l’URSS” adlı yazısı.
127
süregelen tartışmalara bağlı bu ütopyanın konularının
incelenmesini, aynı şekilde Rusya’da ütopyanın doğası ve
işlevi üzerine konuşmayı ve ideolojiyle olan ilişkilerini bir
yana bırakarak Kremniov’un önerilerinin hangi çağdaş
düşünce akımlarına bağlandıklarını görelim…

* * *

Sanat, Kremniov’un ütopya ülkesindeki ilk sohbet


konusudur. Toplumsal devrim, Lenin’de olduğu gibi,17
gerçekte “kültürel devrim”den (halkın eğitilmesinden ve
yeni bir yaşam [anlayış] biçiminin kurulmasından) geçer,
tamamlanması da tümüyle yeni düzenin başarısına bağlıdır.
Resimde –felemenk ustaları örnek alan– yeni-
gerçekçilik sonunda kendini kabul ettirmişti. 16. ve 17.
yüzyıllara, felemenk ve Raphaël öncesine, aynı şekilde çar
Büyük I. Alekseyeviç öncesine bu dönüş (Mininlerin
malikânesinin mimarisi, Mag ve Nataşa’nın plâstik sanat
hazları, köylü muhafız birliklerinin esvabı vs.),
Kremniov’un bu kitabında 18. yüzyıla dönüşten ayrılmaz:
bu yüzyılın Moskova’daki belli başlı anıt-binaları
korunmuştur; Rokotov resimde başvuru kaynağıdır; kıl
kumaşlar ve tüyler yeniden moda olur; aynı şekilde
Derjavin’in şiiri de bizleri Batı’nın 16. yüzyılına götürür.

17
Bkz. Lenin, “O Kooperacii” (“İşbirliği Üzerine”), 1923 (45. cilt).
128
Öte yandan tarıma verilen öncelik [üstünlük], russocu ve
fizyokrat bir esinden kaynaklanır: bazı fizyokratların
önceliği her ne kadar büyük çapta tarıma yöneliyor idiyse
de, ticaret ve sanayi “kısır bir ulam” oluşturduklarından,
sadece tarımsal çalışma üretici bir çalışma olarak
düşünülmüştü. Böylece Kremniov, kesinkes tamamlanmış
bir başvuru sistemi yaratmaz: özengen aydın hazlarının
dizginlerini tümüyle serbest bırakır.
Daha önemlisi, kitabın daha baştan etkisi altına
sokulduğu semboldür: bu sembol, burada yüksek bir sovyet
görevlisinin uyuşmuş bilincini uyandıran ve onu gelecekte
yansıtan rus halkçılığının piri Herzen’dir. Lâkin
Kremniov’un halkçılığı, tıpkı slav-severliği gibi, genellikle
ilk örneklerinden uzaklaşmıştır: bu nedenle 1984’te toprak
köylü topluluğu tarafından değil, ama –meyve ağaçlarından
oluşan çit-sıralar arasında şeritler hâlindeki küçük toprak
parçalarının sahibi– köylüler tarafından kişisel olarak
kullanılmaktadır. Küçük aile işletmesinin savunucusu bu
kurgu, 1920’deki köylülerin gerçek durumuna ve ruh hâline
daha iyi yanıt veriyordu: Stolypin’in tarım reformu
1906’dan sonra köylü topluluğun çok sayıda üyesinin
kişisel mülkiyete ulaşmasını, aynı zamanda işbirliğinin ve
yeni ziraat yöntemlerinin gelişmesini de teşvik etmişti.18 Ve

18
1914’te köylülük, % 80’i küçük köylülere gitmiş olan toprak varlığını
45 milyon desiyatin düzeyine çıkartmıştı. Bu aynı yılda köylülüğün %
129
1917 “toprak kararnamesi”nde ulusallaştırmadan çok,
herkes için topraktan pay alma ve köylülerin sahip
olduklarını özgürce kullanma [işletme] hakkı vardır.
Kısacası demokrasi mir tarafından değil, fakat Minin’in
sözünü ettiği çok sayıdaki dişliler düzeneği [örgütler]
tarafından, özellikle de Kremniov’un iktisadî düzeninin
temeli işbirliği tarafından kullanılacak, uygulanacaktı.
Mir’in tersine işbirliği, görmüş olduğumuz gibi, devrimin
arifesinde tam gelişme içindeydi, ama bolşeviklerin
sosyalist hasımlarının işbirliğine biçtikleri rolü oynamaya
çağrılmadı, ne de Mir.
Kremniov’un yeni-halkçılığı anlatısının çok sayıdaki
ayrıntısında, örneğin yerel özellikleriyle Belaya Kolp
panayırında, içeceklerde (19. yüzyılın sonunda zaten yok
olmaya yüz tutmuş sbitende, kenevirli sütte), semaverde ve
seçkin kardeşliğin büyük manastırı, bir çeşit Thélème
manastırı[*] hâline gelmiş Arhangelskoya’nın muska
böreklerinde, gezici sergilerde ve halkın anlayabileceği bir
dille yazılmış kitaplarda vs. görülür. Ama bu göz alıcı
ayrıntılarda ortaya çıkan, halkçı projenin bizzat ilkeleridir;
her şeyden önce yüzölçümüyle, Doğu ve Batı arasındaki

61’i obscina’yı terk etmişti (Liga Agrarnyh Reform, A serisi, № 2, s. 25,


Moskova, 1925).
[*] Thélème Manastırı: François Rabelais (1494–1553) tarafından

“Gargantua”sında (1534) tahayyül edilmiş bir laikler topluluğu; bu


topluluğun biricik kuralı, “İstediğini yap!” düsturudur.
130
konumuyla onu kapitalizm aşamasının yol açtığı manevî
[ahlakî] çöküşten esirgeyen şansı olduğu düşünülen geri
kalmışlığıyla talihli ülke Rusya inancıdır. Charlie Man
şahsiyetiyle temsil edilen Amerikalı “rus yolu”nu
incelemeye geldiği için bu noktada amacına ulaşan rus
yazını ve düşüncesinde sürekli bir mesihçiliğin olması bu
yüzden. Rus marksistleri de Rusya’nın insanlığa örnek ve
rehber olarak hizmet etmeye yazgılı olduğunu sanıyorlardı;
Kremniov kültür sorunlarını parçalayıp dağıtmaz ve onları
bireyselci bir görüş açısı içinde çözerken, rus marksistleri
toplumsal ve siyasal sorunlara kültürel sorunlardan daha
fazla önem veriyorlardı.
Geçmiş yüzyıllara dönük ve halkçı esinli bu ütopya, –
kentsel yeraltı yolları, havacılığın gelişmesi gibi (Rusya bu
alanda zaten 19. yüzyılın öncü ülkelerinden biriydi)–
birkaçı gerçekleştirilmiş ayrıca –olanağın sınırları dâhilinde
olmasalar da en azından günün konuları arasında yer alan–
kentlerin yıkılması ve hava durumunun denetlenip
düzenlenmesi gibi en hayalci diğerleri gibi bazı bilim-kurgu
unsurlarını içeriyor olmasaydı, salt geçmiş hayranı veya
gerici bir ütopya olarak görülebilecekti. Kremniov’un bu
ütopyası, tümüyle kent-karşıtı bir akıma bağlanır, –bolşevik
devrimin gelişinin daha az hayalci kıldığı, Engels ve
Çernişevski’nin ardından Lenin’in de inandığı– komünizm
koşullarında kentlerin ortadan kalkacakları düşüncesini de
131
paylaşır. H. Wells, “Kremlin’in düşçüsü” diye
adlandıracağı kişiyle [Lenin’le] 1920’de yaptığı görüşmede
ilk olarak ele alınan da bu sorun olmuştu:
«Konuşmamıza komünizm koşullarında büyük kentlerin
geleceği sorununu ele alarak başladık. Rusya’da kentlerin
çöküşü sürecinin, Lenin’e göre, nereye kadar gideceğini
bilmek istiyordum. Petrograd’ın harabe görünümü,19 daha
önce aklıma gelmemiş olan bir düşünceye, kentlerin
plânları gibi bugünkü görünümlerinin de ticarete bağlı
olarak düzenlenmiş oldukları ve ticaretin ortadan
kaldırılmasının sıradan bir kentin binalarının onda
dokuzunun varlığının bütün anlamına ve yararına doğrudan
veya dolaylı biçimde son vereceği düşüncesine yol açıyordu.
“Kentler alabildiğine küçülecek” diye teyit etti Lenin “ve

19
1917’de 2 300 000 olan Petrograd nüfusu, 1920’de 740 000’e
gerilemişti ya da yaklaşık % 70 oranında azalmıştı (bu sayılar S. N.
Prokopovicz’ten alındı: a.g.e. s. 42). Troçki 1920’de “kentleri
kurtarmak” gerektiğini yazıyordu: “Kentlerin kır tarafından, sanayinin
tarım tarafından yutulmalarını istemiyorsak, ülkeyi "köylüleştirmek"
istemiyorsak, kentlere iaşe ve yakacak, sanayiye ham madde sağlamayı
güvenceye almak için –asgarî düzeyde de olsa– ulaşımımızı korumak
zorundayız.” (“Terrorisme et Communisme”, s. 208, Paris, 1920).
“Petersburg sokaklarında biten otlar… çağdaş kentlerimizi bürüyüp
kaplayacak balta girmemiş ormanların ilk filizleri olacaklar. (…)
Yaşadığımız zamanın seyri, büyük anakentler, gökdelenler veya sürat
ölçeğine göre değil, ama kentlerin taşlarının altından fışkırıp çıkan
sevinçli otlar ölçeğinde değerlendiriliyor.” (“Collected Works”ün 2.
cildinden alınan “Slovo i Kultura”dan alındı, s. 264, New York, 1966)
132
farklı, hem de tamamen farklı olacaklar”. Bunun mevcut
kentlerin yıkılması ve yeni kentlerin kurulması dolayısıyla
devasa bir çalışma gerektireceği anlamına geleceğini
söyledim. Büyük Novgorod’un kiliseleri ve yapıları,
Paestum tapınakları[*] gibi Petrograd’ın katedralleri ve
görkemli binaları da tarihi anıtlara dönüştürülmüş olacaklar.
Bugünkü kentin çok büyük bölümü ortadan kaldırılmış
olacak. Ve Lenin, buna yürekten inanıyordu.»20
Kremniov’un önemli yapıların çoğunu koruyarak
semtlerin yerine baştan sona bahçeleri geçirmesi
Moskova’da olur; adlarını zikrettiği kiliselerin hepsi bugün
ne hikmetse yok olup gittiler. Öte yandan Catherine’in
modelini temsil ettiği dişiliğin eşanlamsı olabilecek bu
[doğurgan] bahçeler, köylülüğün proletaryadan, –gücün ve
[*]
Paestum: M. Ö. 7. yüzyılın sonunda sefahat düşkünlerince Napoli’nin
güneyinde kurulmuş kadim bir italyan kenti; dor üslubuyla inşa edilmiş
üç tapınağının harabeleriyle ünlü tarihî ve turistik bir kent.
20
Gerbert Uells, “Rossija vo Mgle” (Herbert Wells, “Karanlıktaki
Rusya”), s. 71–72, Moskova, 1959. Rusya’da 1910–1915 arasında ve
devrimden sonra bahçe-kent projeleri hazırlanmıştı: örneğin 1918’de
Moskova’ya 15 km uzaklıkta 100 000 nüfuslu bir şehir projesi (bkz. “İz
İstorij Sovetskoj Arhitektury 1917–1925, gg. Dokumentary i Materialy”,
AN SSSR, s. 33–36, Moskova, 1963). Burada 1948’de başlatılan ve
uygulaması sürdürülen “tarım-kentler” düşüncesi, küçük köylerin
nakledilip çağdaş kırsal yerleşim birimlerinde toplanmaları tasarısı da
anımsatılabilir (bkz. B. Kerblay, “L’İsba d’Hier et d’Aujourd’hui”, s.
179–199, Editions l’Âge d’Homme, Lozan, 1973). “Kentlerin
dağıtılması yanlıları”nın kuramları için de bkz. A. Kopp, a.g.e. s. 301–
303.
133
belirli bir kültürün yoğunlaştığı– kentlerden aldığı öcün
sembolleridir, kapitalizm ve komünizme karşı kazanılmış
bir zafer.
Köylü ütopyası ülkesinde doğa, insanoğluna yalnızca
atmosferle ilgili tezahürlerinde boyun eğmiştir. Bu, Rusya
gibi asıl olarak tarımcı ve sert iklim koşullarına maruz bir
ülke için çok büyük önemi [yararı] olan bir düşüncedir.
Rumiantsev Müzesinin kütüphanecisi N. F. Fiodorov’un, bu
büyük hıristiyan ütopyacının pek çok makalesinde bu
düşüncenin geliştirildiğini görüyoruz. Kendisi de “kentin
köye dönüştürülmesi”nin21 yandaşı olan Fiodorov,
manyetik alanı etkileyerek hava durumunu düzenleme
fikrini daha 1814’ten itibaren yaymış olan, aynı zamanda
Harkov Üniversitesinin kurucusu, meteorolog ve tarım-
bilimci V. N. Karazin’e (1773–1842) ayırdığı bir
makalesinde yağmuru ve açık havayı egemenlik altına alıp
düzenlemek için orduyu ve patlayıcı maddeleri kullanmayı
önerir.22
Halkçılığın ve gelecekçiliğin bu karışımı, 1917 devrimi
öncesindeki ve onu izleyen yılların ıralayıcı bir özelliğiydi:
dönemin yazın ve düşüncesi bunun izlerini taşır.

21
N. F. Fëodorov, “Filisofija Obscego Dela” (“Ortak Davanın
Felsefesi”), Stat’i mysli i pis’ma, izdannye pod redakciej, V. A.
Kozevnikova i N. P. Petersona. Vernyj, 1. cilt, s. 316, 1906.
22
a.g.e. s. 644–671.
134
1905’ten sonra ulusal sanat ve yazın mirasına yönelik
ilginin yeniden doğduğu görülür. Halkçılığın
başarısızlıklarının ve aşırılıklarının [suikastlarının] ötesinde,
çar I. Nikolas ve III. Alexandre resmî “rus tarzı” için
duyulan hayranlıktan, Politeknik Müzesinin ve Tarih
Müzesinin bizans-rus eserlerin taklitlerinden sonra köy
kökenli sanatçılar ve yazarlar güçlerinin ve özgürlüklerinin
bilincine varırlar ve çekingen [kararsız] veya boyun eğmiş
bir aydın sınıfına –o güne kadar olabileceğini aklına bile
getirmediği– bir halk kültürünün varlığını keşfettireceklerdi
(bu, sınıf günahlarını ödemenin bir vesilesi olacaktı). Aynı
zamanda 1905 Hoşgörü Fermanı sayesinde eski-dindarların
ikonları da yeniden ortaya çıkar ve halka açık mekânlarda
sergilenirler; 1913’te, Saint-Petersburg’da ikinci bütün-
ruslar zanaatkârlık sergisi açılır; Konënkov ağaç kökleri ve
kütükleri üzerinde ormanların söylencesel dünyasını yontup
işler; “köylü ozanlar”dan oluşan bir sanatçılar topluluğu
(Kliuev, Kliçkov, Esensin ve daha başkaları), Surikov’un,
Nikitin’in ve onların çok sayıdaki takipçisinin ağlayıp
sızlayan ve de yapmacık uyumlarıyla ilişkiyi koparıp atan
yeni bir havayla doldururlar kulakları: kökleriyle gurur
duyan, toplumsal yararcılığın boyunduruğundan kurtulmuş
gerçek ve derin duygular içeren, halkçı esinli dergilerin,
devrimci-sosyalistlerin ve işbirliklerinin yayın organlarının
severek, isteyerek yayınlayacakları bir şiirdir söz konusu
135
olan. Gorodetski veya İvanov-Razumik gibi daha yaşlı
yazarlar burada halk konusundaki düşüncelerinin
doğrulanmasını, halkın ve aydınların ittifakı için çözümü ve
rus şiirinin geleceğini görüyorlardı.23 Bu yeni şiir
sembolizmin, yücelticiliğin ve gelenekçiliğin yanında yer
alır; kendini onlardan şiddetle yalıtmaksızın bu büyük
akımlardan ayrılır; Blok ve –Kremniov’un rus büyükleri
arasında kendisine ilk yeri ayırdığı– Puşkin kültürü ile kuş
uçmaz kervan geçmez ücra köylerin –genellikle sözlü, uzun
zaman kargışlanmış, hor görülmüş ve bilmezlikten
gelinmiş– halk kültürünün bireşimi olarak çıkıyordu ortaya.
Ve o zamanlar yüceltmeci olan Gorodetski, 1915’te
Repin ve Roeriş aynı şekilde Viaçeslav İvanov gibi
ressamların da yer aldığı Krasa grubunda24 “yeni-köylüler”
olarak adlandırılacak genç ozanları bir araya getirdi.
“Krasa”, güzelliği ve süslemeyi, Dostoyevski’ye göre
dünyayı kurtaracak olan güzelliği, ressamların ve şairlerin
eski slav mektuplarının [süslü] yazılarında, yaygın ağaç
oymacılığı ve işlemeciliğinde keşfettikleri süsleme sanatını,
diğer nesir yazarlarının (Remizov, Bieli, Pilniak vd.)
kitaplarındaki örge ve bezemeleri, düzyazılarının anlamlı

23
Bkz. Gorodeckij’in [Gorodetski’nin] Petrogradskie Vedomosti’nin
247. sayısında (1915) çıkan makalesi.
24
Bkz. V. A. Vdovin, “Esenin i Literaturnaja Gruppa "Krasa"”,
Naucnye Vyssej Skoly, Filologiceskie Nauki, s. 66–80, Moskova, 1968.
136
süslemeleri hâline gelecek bir süslemeyi adlandırır aynı
anda.
Bu yeni köylü şiiri uyumunu sembolizme borçludur ve
güzelliği, ama karamsar olmayan güzelliği, doğanın ve
köylünün zorlu çalışmasının, gerçeği ve yaşamı elinde
tutanın, en iyi geleneklerin koruyucusunun güzelliğini,
evrenle ve sonsuzlukla uyum içindeki güzelliği de öne sürer:
“Mujiğin [rus köylüsünün] zorlu emeği nankör ve
karamsardır, ama yine de dinsel bir ayine benzer.”25 Geçen
yüzyılın çaresiz yakınması, –sık sık bir bahçeyle
simgelenen ve 1917 devriminin çok yakın olduğuna
inandıracağı– ütopik bir köylü cenneti düşüyle ornatılır.
Ayrıca bu şairlerin çoğu, daha sonra “İskitler” hareketine
katılmışlar ve İvanov-Razumnik Kliuev’i “gerçekten ilk
ulusal şair” olarak ilân etmişti.26
Kremniov bu şairlere –1918 sonrasında tarihin seyriyle
çabucak düş kırıklığına uğramış olan– özlemlerinin
gerçekleşebilecekleri toplumsal ve iktisadî bir çerçeve

25
Sergey Kliçkov, “Saharnyj Nemec”, s. 297, 3. baskı, Moskova, 1934.
Dostoyevski için olduğu gibi bu köylü şairlerin çoğu için de güzellik
biçimseldir, ama aynı zamanda ruhsal güzelliktir, dünyanın manevî
dönüşümü ve Tanrı hükümranlığının gelişidir.
26
“Krasnyj Zvan”, sbornik stihov, s. 7, Petersburg, 1918 (Poety i
Revoljucija). Aynı şekilde bkz. “Skify”de (sbornik 2-oj, Petersburg,
1918) Klijuev’in şiirlerine Belyj tarafından yazılan önsöz ve G. Nivat,
“Du "Panmongolisme" au "Mouvement Eurasien": Cahiers du Monde
Russe et Soviétique”, 1966, 7 (3).
137
önerir gibidir… Proletkult’ta bir köylü bölümü kurma iznini
nafile yere elde etmeye çalışacak olmaları bu yüzden,27
coşkunluklarının yeni gerçekliklere uyum sağlamaya
boşuna çabalayacak olması da… “kulak sınıfı”na dâhil
edilen yazar ve şairlerin sayısı durmadan artacaktı.
Yazarların bütün-ruslar meslek Birliğinin başkanı proleter
şair Kirillov’un bazı siyasî yazın gruplarında28 hüküm süren
kin ve hırçınlık havasının sorumlusu olarak tuttuğu
Essenin’in, İnonin’in savunucusu Essenin’in 1925’teki
intiharından; Kliuev’in rus köylülerinin manevî gerilemeleri
üzerine kaleme aldığı şiirlerine ve “şeytan ve insanoğlunun,
her ikisi de dünyanın ve yaşamın yok edilmesi için çalışıyor
olmalarından ötürü, birinin diğerinden artık hiç utanıp
sıkılmadığı”29 bir terk edilmişlik dünyasında köylü cenneti
aramanın bir efsane olduğunu söyleyen Kliçkov’un
“skoz”una kadar… halkçılığın ve köylü maneviyatçılığının
tehditkâr kolektivizme, köylünün proleterleştirilmesine ve
uygarlığının yok edilmesine karşı yürüttükleri son
mücadelelere tanık olmaktayız. Kremniov, savaş
komünizmi döneminde bütün bunların bilincindeydi ve
bunları önceden duyurmak istemiş olmalıydı. Ne var ki

27
Bkz. Voprosy Literatury, № 1 (1958), s. 168–178, Moskova ile
Russkaja Literatura, № 3 (1972), s. 163–168.
28
“Pamjatka o Esenin”, İzd. Segodnja, s. 17, Moskova, 1926.
29
S. Kliçkov, “Certuhinskij Balakir”, 2. baskı, s. 141, Moskova, 1928.
138
kolektivist büyük ütopyaya karşı olan köylü ütopyasının bu
mücadelesi umutsuz bir mücadeleydi.
Ama bu, “yeni-köylü” şair ve yazarların kendilerini
Kremniov’un bu kitabında az çok gerçeğe uygun biçimde
bulabilmeleri değildir yine de. Rus gelecekçileri devrimden
önce yeni halkçılık ve slav-severlikten etkilenmişlerdi
iliklerine kadar. İtalyan gelecekçileri gibi her ne kadar
modernliği açıkça övüp yüceltiyorlar, sözsel ve yazınsal
meydan okuma ve deneyinin aynı hazlarına sahipler ve
geçmişi reddediyorlarsa da, Khelebnikov, Burliuk ve
Kamenski (ama Mayakovski değil) çökmekte olan,
akademik ve yakın geçmişin yerine tarih-öncesi veya tarih-
dışı, efsanevî ve düşsel bir geçmişi, asyalı ve iskitli bir
geçmişi, özgürlüğe susamış binlerce yıllık Rusya’nın
geçmişini koyarlar. Larionov’un ve Gonçarova’nın
ilkelcilikleri, bolşeviklerin batı türü teknokratik akılcılığına
çarpacak olan bu aynı duygusal-ülküsel bütünlüğe katılır.
18. yüzyılın ansiklopedici özlemlerinin ve 20. yüzyılın
başlarında halkçılığın yeniden doğuşunun bireşimi olan ve
Ütopya bütün bir ülke ölçeğinde ve tarihte ilk kez –
devrimden üç sene sonra– somutlaşmakta olduğu için
çağdışı ve geçersiz olmuşa benzeyen Kremniov’un bu
kitabı, o hâlde yalıtık bir görüngü değildi. Bu, köylü
uygarlığının temelleriyle bir sürerlilik çözümü
olmadığından Rusya’ya ve devrime ulusal bir yön [çözüm]
139
vermeyi isteyen çok sayıda yazarın, sanatçının ve siyaset
insanının ortak ruh hâlinin ifadelerinden biridir. Bu
akımın –meşruiyeti değilse bile– varlığı daha ilk
günlerinden itibaren bolşevikler tarafından –ona karşı
mücadele ederek– kabul edilmişti. Aynı şekilde
Kremniov’un bu kitabının rusça ilk baskısının önsöz yazarı
tarafından da…

* * *

Bu kitabın özgün baskısının başında “iyi niyetli


okuyucuya elbirlikçilerin [halkçıların] ülkülerinin neler
olduğunu ve bu ülkülerin niçin hayalci ve gerici olduklarını
gösterecek” on iki sayfalık bir önsöz yer alır. Bu önsöz,
yüksek düzeyde bir bolşevik diplomat ve marksist yazın
eleştirmeni, aynı zamanda Kremniov’un bu kitabını
yayımlayacak Devlet Yayınlarının o dönemdeki genel
yönetmeni olan V. V. Vorovski takma adlı P. Orlovski
imzasını taşır. Eleştirel ama ölçülü önsözünü nispî bir basın
ve tartışma özgürlüğüne yönelik savunmayla30 bitiren bu
aydın ve dürüst adamın etkinliklerine 1923’te Lozan’da

30
Fakat Gorki, açık bir mektupta Devlet Yayınları tarafından uygulanan
sansürden şikâyetlenecekti yine de: bkz. Russkaja Kriga’da (№ 7–8, s.
19, Berlin, 1921) yayımlanmış olan “Sovyetlerin Bütün-Ruslar 8.
Kongresine Devlet Yayınları Konusunda Sunulan Gorki’nin Açık
Mektubu”.
140
düzenlenen bir suikastın son verdiği biliniyor. Öte yandan
Kremniov’un çok sayıda kararsızlığı aşabilmeyi ve
böylesine önemli bir baskı sayısı [20 000 adet] gibi devlet
dağıtım ağından da yararlanarak kitabını bastırmasını –son
tahlilde– Vorovski’ye borçlu olduğunu düşünmemize izin
veriyor…31
«… Ama bana şu sorulabilecektir: madem bu derece
karşıyım, peki bu ütopyayı neden yayımlıyor ve
dağıtıyorum öyleyse? İşte yanıtım: bu ütopya hem doğal,
kaçınılmaz ve ilginç hem de Rusya özellikle bir köylü
ülkesi. Köylülük bu devrimde siyasî bakımdan daha
gelişmiş ve daha örgütlü bir yol arkadaşı sıfatıyla
proletaryayı izliyor. Proletarya köylülüğü peşi sıra
sosyalizme çekmeye çalışıyor, ama bu görev köylünün
31
A. Men’sutin ve A. Sinjavskij’nin “Poezija Pervyh Let Revoljucii,
1917–1920” adlı kitaplarında sözü edilen –M. İ. Gubel’man takma
isimli– E. M. Jaroslavskij’nin (1873–1943), 1923’ten itibaren din karşıtı
Bezboznik’in yazı işleri sorumlusu ve “Tanrısız Militanlar Birliği”nin
yöneticisi Jaroslavskij’nin yayımlanmamış bir yargısı yer alıyor:
“Kişisel sömürüye, slav-severliğe, milliyetçiliğe ve işbirliklerine geri
dönüşlerle dolu bir köylü ütopyası, gazetelerimizin baskı sayısını
azaltmak ve onları ambalaj kâğıtlarına basmak zorunda olmamıza
karşın, Devlet Yayınları tarafından 1920’de çok kaliteli bir kâğıda
basılmıştı.” Bu “çok kaliteli” kâğıt zamanın sınavlarına dayanamadı;
bereket versin ki bu metin B. Kerblay tarafından hazırlanan “Oeuvres
Choisies de A. V. Cajanov” adlı 8 ciltlik baskısında yeniden yayımlandı.
Birinci cilt B. Kerblay’in incelemesine ve Cahiers du Monde Russe et
Soviétique’te yer alan “Kaynakça”ya yer verir; “Biraderim Alexis’in…”
adlı kurgu da 3. ciltte bulunuyor (1967).
141
büyük bir iç çaba göstermesini de gerektiriyor; öte yandan
köylülük iyiden iyiye köylü ve temelden gerici kendi
ülkülerini ortaya koymaya eğilimli olacak genellikle hem
de uzun zaman: geçmişe yapışmaya, kaybolmakta olanı
korumaya, onu sosyalist ideoloji kırıntılarıyla süsleyerek
artık var olmayanı yeniden canlandırmaya çalışacak. Bu
mücadele boyunca çeşitli köylü sosyalizmi kuramları,
değişik ütopyalar boy gösterecek. Bunlardan biri de
elinizdeki metin. Bu ütopyanın, bütün ütopyacılar gibi
düşündüğü geleceği bir güzel süsleyen bu ideolojinin
incelenmesinde gerçekte bizlere değerli malzemeler veren
bir insan, zeki ve kültürlü biri tarafından yazılmış olma gibi
bir üstünlüğü var. İnandığını, istediğini içtenlikle söylüyor
ve bu, ütopyasına inkâr gelinemez bir özgünlük
kazandırıyor. İşte bu yüzden yayımlıyoruz… yaşamakta
olduğumuz büyük değişikliği ciddiyetle düşünen her işçinin
özellikle de her köylünün geleceği temsil ettiklerini
söyleyenlerin nasıl bizden farklı düşündüklerini bilmesi ve
[böylece] bu hasmın kanıtları karşısında eleştirel ve bilinçli
bir tavır alabilmesi için yayımlıyoruz.»
Kremniov’un bu ütopyasının, kendisi için köylülüğün
özgüllüğünü eninde sonunda içinde yitip gitmeye mahkûm
olduğu proletaryanın çıkarları uğruna adama
zorunluluğunda olan destek gücü niteliğindeki aşağı bir
sınıf olduğu bu bolşeviğin inancını hiçbir bakımdan
142
sarsmadığı görülüyor; ama yine de bu ütopyaya var olma
[yayımlanma] hakkını veriyor, özgünlüğünü de inkâr
etmiyor.
Küçük aile işletmesi eleştirisinin odağındadır:
Vorovski’ye göre makineli üretimin reddi, iktisadî yaşamı
[ekonomiyi] tekrar kapitalizm öncesine götürecek ve ona
iktisadî gelişmeyi nüfus artış hızına uydurmak amacıyla ya
çinliler gibi ya da Demçinski32 biraderler misali küçücük
tarhlarda çılgınca çalışarak sağlanan bir üretim artışı
olanağını bırakır yalnızca. Köylü işin kölesi olarak kalır,
diktatörlük de işçilere karşı döner. Köylülerin kendileri
geleceklerinin hazırlanmasına [örgütlenmesine] hiç
katılmazlar ve sözcülüklerini yapanlar da onların yerine
düşünen aydınlardır. Alexis Kremniov’un Minin’e
yönelttiği bu suçlama, “Louis Bonapart’ın 18
Brumaire’i”nde Marx tarafından da dile getirilmişti ve
Vorovski önsözünde ilgili parçayı aktarır: “Sınıf çıkarlarını
ister bir Parlâmento ister bir Meclis aracılığıyla kendi
adlarına savunacak durumda değiller. Kendi kendilerini
temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir. Temsilcileri
32
N. A. Demçinski (1851–1915): tarım-bilimi ve meteoroloji ile
uğraşıyordu. Tahılların üretimin arttırmak maksadıyla çimlenen
tahılların üst üste gelen katlarda yeniden dikilmelerinden ve her katı
toprakla beslemekten ibaret bir bahçe ziraatı sistemi önermişti 1906’da.
Oğlu da aynı araştırmaları sürdürdü ve yıllık hava tahmin raporları
yayınlıyordu. Baba-Oğul, “İyi Hasadın Garantisi” adlı ve 12. baskısı
1912’de Moskova’da çıkan ortak bir kitap yazmışlardı.
143
aynı zamanda onları diğer sınıflara karşı koruyan, onlara
yukarıdan yağmuru ve güneşli havaları gönderen efendileri
gibi, yönetici [hükümetsel] mutlak bir güç gibi görünmek
zorundadır onların gözünde.” [Bkz. K. Marx, “Louis
Bonapart’ın 18 Brumaire’i”, s. 122–123, Sol yayınları,
Ankara, 2007.] Bu, Kremniov’un ütopyasında tümüyle
gerçekleşen bir iğretilemeydi!
Bu ütopyanın pek çok ayrıntısında görülen ulusal
geçmiş tutkusu, sanat veya resim üzerine düşüncelerin
yalnızca yazarlarını bağladığını düşünen Vorovski
tarafından doğal olarak reddedilir ve bu ütopya ülkesinin
siyasî yapısını şöyle özetler: “Küçücük toprak parçalarında,
küçücük tarhlarda yürütülen çok zahmetli bir tarım ülkesi;33
fabrikaların ve imalâthanelerin köle proleteri; “çok sert”
tüm yasalardan yakasını kurtarmada usta, becerikli ve
kurnaz bir burjuvazi; ve bütün bunların üstünde bu saçma
düzeni her türlü araçla korumaya çalışan bir aydınlar
sınıfı.” Ya da şunları söyler: “Yazar tarafından betimlenen
bu düzen, küçük köylülüğün sınıf ihtiyaçlarını yerine
33
Büyük mülklerin parçalanmaları sonucu Moskova yönetimindeki
kırsal nüfusta kişi başına 0,1 desiyatinden daha az toprak düşüyordu
1920’de (bkz. Prokopovicz, a.g.e. s. 104). Moskova’nın batısındaki
Zvenigorod kazasında kişi başına 1,4 desiyatin toprak düşüyordu
1923’te, çiftlik başına da –devrimden önceki 3 desiyatin yerine– 7,8
desiyatin toprak (bkz. S. Borovkova, “Zvenigorod i Okrestnosti”, s. 73,
Moskova, 1970)… ve bu ütopya ülkesinde, bu aynı bölgede çiftlik
başına 3–4 desiyatin toprak (6. bölüm).
144
getirmeye çalışan ve bu amacına ancak bütün dünyadan
koparılmış ve kapalı bir düzende yalıtık bir ekonominin
yaratılması sayesinde ulaşan bir aydınlar takımerkidir.”
Vorovski, Kremniov’un ütopyasında “rus buğdayını
daha ileri teknik düzeye sahip ülkelerin rekabetinden”
sadece bu “yalıtık sistemin koruyabileceğini ve rus
köylüsüne buğdayın fiyatını küçük tarımsal işletmesindeki
maliyet fiyatına uygun olarak belirleme olanağını
verebileceğini” de ekler. Ne var ki bu buğday fiyatı sorunu
okuyucuya sunulan kitapta koyulmamış… bu da bu
önsözün, söz konusu elyazmasında baskı öncesi –
muhtemelen önsöz yazarının bilgisinin dışında– bazı
değişiklikler yapılmasından önce kaleme alınmış olduğunu
düşünmemize izin veriyor. Kitaptaki kimi yinelemeler,
çelişkiler ve üslûp değişiklikleriyle karşılaşıyor olmamız da
kuşkusuz bu yüzden.
Bu varsayımımızı desteklemek üzere Vorovski’nin
Kremniov’un kitabının bir başka noktasına yönelttiği ama
basılmış kitabın hiçbir yerinde bulunmayan eleştirisi de
zikredilebilir: Vorovski onu pazar ekonomisini, para
dolaşımını korumakla dolayısıyla –Alexis Kremniov’un bir
gazeteden edindiği bilgiye göre (kuşkusuz üçüncü bölümde
olmalı)– malların satış fiyatının gram cinsinden altın olarak
belirlemekle34 suçlar.

34
Altın-ruble 1922’den 1926’ya kadar kullanılacaktı.
145
Vorovski Kremniov’u “çalışma yanlısı [emekçi] diye
adlandırılan orta köylülüğün ideologu [akıldanesi]” olarak
niteler. Devrimden önce kooperatif birliklerin
yöneticilerinden, tacirlerden, köylülerden oluşan ve –
öncülerinden biri şair I. Annenski’nin biraderi– sağ
devrimci-sosyalistler tarafından 1906’da kurulmuş emekçi
(trudoviki) bir parti vardı.35 Kremniov’un bu partiye bağlı
olduğunu gösteren hiçbir şey yok, ama bir tutuculuk ve
köktencilik karışımıyla birlikte yeni-halkçı görüşleri onu
çalışma yandaşlarının yanına ve bir ölçüde de –tarım
sorunu karşısında bolşeviklerin programına ve yöntemlerine
yönelik muhalefetleri aynı alanda bulunan– devrimci-
sosyalistler ile menşeviklerin yanına yerleştirirler.
Ne var ki bu “zeki ve kültürlü insan” 1930’da
“kulakların ideologu” ve de tehlikeli bir karşı-devrimci
olmuştu. Peki, ne olmuştu?

* * *

Ütopyacı Kremniov, 1927 güzünden itibaren giderek


ağırlaşacak ve asıl olarak Ekim 1929 ile Şubat 1930
arasında ve daha sonra Eylül 1930’la Mart 1931 arasında
gerçekleştirilen tarla çalışmaları nedeniyle verilen bir
35
Bu halkçı partinin adı “Trudovaja Narodnaja Socjalisticeskaja
Partija” idi, 1917’den sonra “Narodnye Socjalisty” ya da kısaca N.S.
olarak değiştirildi.
146
aranın ardından yeniden sürdürülen “kulaksızlaştırma”ya ve
zorla dayatılan kolektifleştirmeye yol açacak iktisadî bir
buhranın kurbanı olacaktı. Parti zirvesindeki siyasal
mücadelelerle ilişki içindeki bu ani yön değiştirmenin ön
incelenmeleri ayrıntılı biçimde yapılmıştı36 (Gosplan,[*]
1932 yılı için kolektif işletme arazilerindeki buğday
ekiminin sadece % 13’ünü öngörmüştü): yazarımızın bütün
bunlara nasıl ve ne bakımdan karışmış olduğunu görmek
yeterli olur…
Eğer o sadece Kremniov olmuş olsaydı, muhtemelen bu
kolektifleştirme fırtınasından kurtulmuş olacaktı… Ama bu
isim sadece takma bir ad; Moskova Tarım Bilimleri
Enstitüsünün müdürü bir profesörün, bir ekonometri
uzmanın A. V. Čayanov’un (Çayanov’un) takma adı. Bu
iktisatçının “kolektifleştirmeyi izleyen dönemde rus köylü
ekonomisinin doğası tarafından koyulan sorunların (…)
kaçınılmaları olanaksız sorunların anlaşılması için”
gerçekleştirdiği eser37 Fransa’da profesör B. Kerblay

36
Moshe Lewin, “La Paysannerie et le Pouvoir Soviétique: 1928–
1930”, Mouton yayınları, 1966.
[*]
SSCB’deki merkezî devlet plânlama teşkilâtının kısa adı.
37
Cahiers du Monde Russe et Soviétique’in (C.M.R.S.’in) 4. sayısında
(1964) çıkan (s. 411-460) Kerblay’in “A. V. Çajanov: Un Carrefour
Dans l’Evolution de la Pensée Agraire en Russie de 1908 à 1930”
başlıklı makalesi, s. 460.
147
tarafından gösterildi.38 Onun A. V. Çayanov üzerine olan
incelemesi (“Un Carrefour Dans l’Evolution de la Pensée
Agraire en Russie de 1908 à 1930”) bir giriştir ya da
“Biraderim Alexis’in Köylü Ütopyası Ülkesine Seyahati”
için kaçınılmaz bir tamamlayıcı. Okuyucudan söz konusu
kaynakçada yapılmış olan “köylü işletmesinin örgütlenmesi
kuramı”nın tahliline başvurmasını isteyerek biz burada
yalnızca Kremniov’un bu ütopyasını açıklayabilecek olanı
belirteceğiz (yaşam öyküsüne ilişkin veriler maalesef yok
denecek kadar az) ve burada söz konusu olanın Devrim’in
gidişatıyla düş kırıklığına uğramış özengen bir aydının
yorulmuşluğu olmadığını, ama meslekî faaliyetine ve
meşguliyetlerine sıkı sıkıya bağlı tam da kurgul-iktisadî bir
dışavurumun olduğunu göstereceğiz. Ayrıca bu kitapta
zikredilen isimlerin hemen hepsi gerçek kişiler. Thomas
More da bir devlet adamı olarak sürdürdüğü faaliyetinin
yerine geçirmek üzere ütopyaya başvurmuştu aynı şekilde:
bu tarz bir dışavurum, resmî görevlerin gerektirdiği
mesafeli duruş ve bilimsel kesinlik tarafından dayatılan
zorunluluklardan onu kurtarıyor ve daha geniş bir okuyucu
kitlesiyle temasına olanak sağlıyordu. Tarım ekonomisi
uzmanları çevresiyle arayı açmak isteyen Çayanov’un
38
B. Kerblay, yukarıda belirtilen bu önemli incelemesinin dışında
“Bibliographie des Principaux Travaux de A. V. Cajanov”u da
yayımlamıştı (C.M.R.S. № 1, 1966, s. 85-112). Bu iki incelemeyi
bütünleyen bazı veriler için de bkz. C.M.R.S. № 1, 1967, s. 182-183.
148
hayranlıklarını ve kararsızlıklarını paylaşması, bu kitapta
“birader”i Alexis’in aracılığıyla olur. Ve bir iktisatçı
sıfatıyla, yurttaşı olacağı yeni bir ulusun hazırlanmasında
düşüncelerini dile getirmek üzere tıpatıp bir benzerini
yaratır.
Çayanov 1888’de Moskova’da doğdu. Annesi gibi, daha
sonraları Petrovskoye-Razumovskoye Tarım Akademisine
dönüşecek olan (bugün Timiriazev Tarım Akademisi) ve
1910’dan itibaren dersler vereceği Moskova Tarım
Enstitüsüne girecekti. 1919’da profesör oldu, 1930’a kadar
da Köy Ekonomisi Enstitüsünü yönetti.
Çayanov 1909–1929 arasında önce dış ülkelerde
(1908’de İtalya ve Belçika’yı gezmiş ve 1928’e kadar da
sık sık görevle dış ülkelere gidecekti) ve Rusya’da tarımsal
işbirliği konusunda (Moskova Eski-Dindarları tarafından
düzenlenen tarım ekonomisi derslerinde okutulmuş ve dört
baskısı yapılmış “İşbirliği Üzerine Kısa Bir Ders”); daha
sonra –1914’te ihracatını örgütlediği– keten tarımı ile
patates ziraatı üzerine; alan araştırmalarına dayalı köylü aile
işletmelerinin bütçesi ve yönetimi konularında –bazıları
almancaya ve japoncaya, şu son yıllarda da ingilizceye
çevrilecek olan– yüz kadar kitap ve kitapçık yayımladı.39

39
Çayanov, 1912-1913’te –Jaropelec’in bulunduğu– Volokolamsk
bölgesinde “Kara Toprak [çernozyom] Bölgelerinin dışında Rus Köylü
İktisadî Yaşamının Düzenlenmesinde Keten ve Diğer Ziraî Ürünler”
149
Bunlar, “Toplumsal Tarımın Temel Düşünceleri ve Çalışma
Yöntemleri”ni,40 “Tarımsal İşletmenin En Uygun [azamî]
Boyutları”nı,41 özellikle de kapitalist olmayan özgün
iktisadî bir sistem, klâsik iktisat yöntemlerinin ve
yasalarının uygulanamayacakları bir sistem oluşturan
tarımsal aile işletmesi (trudovoe krestjianskoe hozjajstvo)
kuramını açıklamasına izin vermişlerdi.42
Çayanov’un kırsal ekonominin iktisadî ve tarımsal
reformlarla dönüştürülmesinin ulusallaştırmaya ve
bolşevikler tarafından öğütlenen alt-üst oluşa tercih edildiği
“örgütselci” ekole bağlı olduğunu öğreniyoruz B.
Kerblay’den.

konusunda bir alan araştırması gerçekleştirmişti (bkz. B. Kerblay,


“Bibliographie…”, s. 90.
40
“Bibliographie…”, № 40.
41
A.g.e. № 51 (1924’te çıktı, 1928’de 3. baskısı yapıldı). “Bu kitap, her
zaman temel bir kitap olarak kaldı.”: Cahiers de la Fondation Nationale
des Sciences Politiques’in 51. sayısında (Armand Colin, 1958) çıkan
Charles Bouvier’in “La Collectivisation de l’Agriculture: URSS, Chine,
Démocraties Populaires” başlıklı yazısından.
42
Çayanov’un kuramlarının genel bir özetini B. Kerblay’in
incelemesinin dışındaki fransızca kaynaklardan okumak için bkz.
Annales: Economies, Sociétés et Civilisations’un 6. sayısında (1966)
yer alan D. Thorner’in “L’Ecole de A. V. Cajanov” başlıklı yazısı, s.
1232–1244. Aynı şekilde Revue d’Economie Politique’in Ocak-Şubat
1928 sayısında Cajanov’un kendisi tarafından (A. Tchayanoff) kaleme
alınmış “L’état Actuel de l’Economie et de la Statistique Agricole en
Russie” başlıklı yazısı, s. 82–96.
150
Merkez ve sol çeşitli partilerin tarım-bilimcileri ve
iktisatçıları (A. V. Çayanov, N. 2. bölümde adı anılan P.
Makarov, 5. bölümde adları zikredilen S. L. Maslov, P. P.
Maslov, V. N. Minin, S. N. Prokopoviç ve A. A. Ribikov),
1917’de –bu aynı sene içinde iki kongresini yaptıkları–
“Tarımsal Reformlar Birliği”ni kurdular. Birliğin programı
toprakların –devletsel bir programa uygun olarak– köylü
aile işletmelerine geçilmesini, özel toprak anlaşmalarının
ortadan kaldırılmasını, kooperatiflere dönüştürmek üzere
ormanların ve uzmanlaşmış tarım işletmelerinin
ulusallaştırılmalarını, işlenmemiş geniş arazilerin tek elde
birleştirilmelerini ve yerleşime açılmalarını vs.
öneriyordu.43
Devrimin ertesinde Çayanov, bir süre Tarım
Komiserliğinde (Bakanlığında) heyet üyeliği yaptı (1921–
1922), fakat sovyet hükümetinin tarım siyaseti ve
uygulamaları ile Çayanov’un işbirliği özellikle de
kolektifleştirme konusundaki görüşleri arasındaki mesafe
giderek daha gözle görülür hâle gelecekti: 1924’ten itibaren
L. Kricman –Çayanov tarafından on iki yıldan beri
yayımlanmış ve içlerinden birinin, “Bir Yalıtık Durum
İnceleme Denemesi”nin (1915) iktisadî gelişmenin üst
biçimlerine geçiş ölçüsünde kentsel nüfusun % 58’de %
24’e düşürülmesini öngördüğü makalelerin bir derlemesi
43
Bkz. Liga Agrarnyh Reform, A serisi, № 1, s. 25 ve № 2, s. 38,
Moskova, 1917.
151
olan– “Tarımsal Aile İşletme Ekonomisi Üzerine
İncelemeler”ine yazdığı önsözde Çayanov’un çalışmalarına
karşı sert bir eleştiri yöneltmişti.
“İnsan eli değmemiş topraklar”da devlet çiftlikleri
kurma kararı ve [tarımda] makineli üretimin gelişmesi,
kapitalist türde tarımsal işletmeler için 1917’de hazırladığı
en uygun ölçüleri (makineli tahıl üretiminde bulunan
işletmeler için 2 000 ha, elle [çapayla, sabanla vs.] yapılan
ziraî ürün işletmeleri için de 200–250 ha arazi öngörmüştü;
zamanla değişen bu veriler sırasıyla 3 000 ve 500 hektara
yükselmişlerdi) yeniden gözden geçirip değerlendirmeye
götürmüşlerdi Çayanov’u 1929’da: böylece birliklerin yeni
sovyetleri için 8 000–12 000 ha arası toprak, toplu
yönetimleri için de 60 000–100 000 hektar gibi sayılar
önerir.44 Kimi bölgelerde büyük işletmeler lehinde ortaya
çıkan bu tavır değişikliği, –kafası durmadan çalışan ve
araştırma içinde olan– Çayanov’un hasımları tarafından bir
baltalama ve tahrik girişimi olarak yorumlanmıştı.45

44
Bkz. A. Çayanov’un “Tahıl Fabrikalarının Teknik Örgütlenmesi”
başlıklı makalesi: Ekonomiceskoe Obozrenie, № 12 (1929), s. 95–101
ve yine Çayanov’un “Bugünün ve Yarının Büyük Ölçekli Tarımı”: a.g.d.
№ 9, s. 29 ve devamı.
45
Bkz. Ju. Nikulihin, “Baltalayıcıların Kolektifleştirme Sorunundaki
Taktikleri”, Pravda, № 293, 23 Ekim 1930. Gerçekte Çayanov Stalin’in
taktik gerilemesinin (bkz. “Başarı Sarhoşluğu”, 2 Mart 1930) kurbanı
olmuştu: Haziran 1929’da resmî olarak dev kolhozlar kurma kararına
152
Bu aynı taslak el değmemiş bölgeler ile uzun zamandır
işlenen ve yaşanılan topraklara uygulanamayacağından
Çayanov bunlar için “bugünkü koşullarda tarım
ekonomisine büyük işletme, sanayileşme ve devlet
plânlaması unsurlarını sokmak üzere mümkün tek yol,
bireysel işletmelerin kimi dallarını büyük kamu işletmeleri
üst biçimlerinde örgütlemek amacıyla bu dallardan tedricî
ve tutarlı biçimde vazgeçme ve kooperatif kolektifleştirme
yoludur” diye düşünüyordu.46
Ütopyada kısmen gerçekleşen bu tedricî ve tercihe
dayalı kolektifleştirme (9. bölüm), Çayanov’un da
katılımıyla Gosplan’da 1927’de on beş yıl için hazırlanan
tarımın gelişmesinin genel plânı olarak kabul edilmişti ve
Lenin’in “işbirliği plânı”na sadıktır: “Kooperatif
siyasetimizin sonucu, eğer başarılı olursa, belirsiz bir süre
içinde iradî [gönüllü] bir birlik temelinde büyük işletmeye

varılmış, ama 1930 güzünde “sol sapmacılığın” bir ürünü olarak tasfiye
edilmişti.
46
Ekonomiceskoe Obozrenie’nin 5. sayısında (1925) yer alan A. V.
Çayanov’un “SSCB Ekonomisinde Traktör Sorunu” başlıklı makalesi, s.
65. Bu aynı düşünce Çayanov tarafından daha 1919’da aynen dile
getirilmişti: “Osnovnye İdei i Formy Organizacii Krest’janskoj
Kooperacii” (344 sayfa), s. 65, Moskova, 1919.
153
geçişinin kolaylaştırılmış olacağı küçük mülkiyetin gelişimi
olacaktır.”47
“Geleceğin Tarımının Olanakları” konusundaki ortak
bir derleme için 1928’de yazılan “Geleceğin Yaşamı ve
Teknikleri” başlıklı bir bölüm48 1920’nin öngörülerini
yeniden canlandırır, ama bu, Bacon’ın ve Gorki’nin
“buğdaysız ekmek”lerinin,49 Doğal-Karşıtının [Anti-
Physis’in] hükümranlığını haber etmek içindi: “Tarımın
geleceği (doğru, çok uzak), bu sözcüğün bugünkü
anlamında tarımın kendisinin yok edilmesi ve (…) havadaki
azot ve karbonik asidin özümlenmeleri yoluyla yiyeceklerin
ve dokumacılık ürünlerinin fabrikalarda imaline geçilmesi
olacaktır.” (s.260–261) Hava durumu denetlenip
düzenlenecek, gezegenimiz de bahçe-kentlerle
kaplanacaktır (s. 280–281).

47
Lenin, a.g.e. 43. cilt, s. 227 (“O Prodovol’stvennom Naloge”). Aynı
şekilde bkz. Lenin, “İşbirliği Konusunda”, 1923. Bu, Buharin’in de
siyasetiydi.
48
“Zizn’i Tehnika Buduscego (Social’nye i Naucno-Tehniceskie Ütopi),
pad red. Ark. A-Na i E. Kol’mana, Moskova-Leningrad, 1928 (483
sayfa). Bu çok ilginç derlemede Çayanov’un çalışmasının dışında
geleceğin evleri, gökbilimi, uzak geleceğin –ırkı iyileştirilmiş [öjenik],
gençleşmiş vs.– insanı ve ruh hâli üzerine makaleler de yer alır.
49
Bkz. Gorki’nin A. K. Voronskiy’e yazdığı 17 Nisan 1926 tarihli
mektup: “Eğer köylü buğdayı ile birlikte yok olursa, şehirli de ekmeğini
laboratuarda elde etmeyi öğrenecektir. Yaratıcı emek devrimcidir,
toplayıcı emek de özü gereği tutucu.” (“M. Gorkij i Soveckaja Pecat:
Arhiv A. M. Gor’kogo”, 10. cilt, kn. II, s. 31–32, Moskova, 1965.
154
Çayanov, verimli iş yaşamı boyunca kendini hayal
ürünü çalışmalara verecek zamanı da bulmuştu: “Biraderim
Alexis’in…” dışında, edebiyat/siyasî iktisat sınırında yer
alan küçük bir şiir kitabı (1912) ile acıklı bir sahne oyunu
(“Yalancılar”) yayımladı ve N. Botanik takma adıyla 1919–
1928 arasında romantik havalı öyküler kaleme almıştı.50
Bu öykülerden ikisi, “Venedik Aynası ya da Cam
Adamın Serüvenleri” (Berlin, 1923; 1922’de Londra’da
yazılmış) ile “Jüli ya da Novodieviçi Manastırı Yakınındaki
Buluşmaları” (Moskova, 1928; A. Kravçenko’nun
resimleriyle yazar kendisi tarafından basılmış), onun yazı
ve hayal gücünün gerçek niteliğini kanıtlıyorlar. Olağanüstü
düşsel öyküleri puşkinci (“Maça Kızı”) ve hofmancı
(“Kıbrıs Aynası”) geleneklere bağlıdır ve iki anlatıda da
aynı kuruluş biçimi görülür. “Jüli…”de bir pipo tiryakisi,
odasını dolduran dumanların belli bir yoğunluktan itibaren
insan biçimi almalarıyla –birkaç saat içinde yok olup
gitmek üzere– çok güzel bir kadın yaratır. Hikâyenin
kahramanı bu gerçek dışı güzel yaratığı izler ve –bilardo
partilerinin, atların ve pipoların, eski Moskova
mağazalarının yazarın derin bilgisini ortaya koydukları–
romantik ve düşsel bir atmosferde bu büyüye nihayet son
verir.

50
B. Kerblay, “Bibliogrphie…”, s. 106-107 ve C.M.R.S., № 1, s. 182-
183.
155
“Jüli…”deki piponun sihirli işlevinin –Briussov’un pek
de ilginç olmayan “Aynanın İçinde” (1903) anlatısı gibi–
sahibini [ona bakanı] ipnotize etme ve soğurup yutma
özelliğine haiz bir aynayla ornatıldığı “Venedik Aynası”nda
sanatın ve kadim zamanların yapıtlarının aynı özengen
merakını buluyoruz… Aynanın sahibi, törenin [ahlâkın] ve
toplumun mecburiyetlerine kulak asmayan aynadaki
yansısının, tıpatıp benzerinin aynanın içindeki çılgın
eğlentilerine tanık olur çaresiz biçimde: “Alexis’in
aynadaki az önceki yansısı olan o kıpır kıpır adam
Şiraz’dan gelmiş bir halının üzerinde tutkuyla dans
ediyordu.” “Venedik Aynası”nın bölüm başlıkları da ütopik
anlatımızın [“Biraderim Alexis’in…”] başlıklarını
anımsatıyor… Sözgelimi üçüncü bölümün başlığı “yazarın
ve öyküsünün kahramanlarının, aynı şekilde okuyucularının
da rahat bir soluk almalarına elveren nispeten sakin [üçüncü
bölüm]” iken, ikinci bölümün başlığı da şöyle: “cam
adamın ortaya çıktığı ve –Alexis’in ayna-hapishanesinden
gözetlediği–kötü işlerinin betimlendiği [ikinci bölüm]”. Bu
anlatıda [“Venedik Aynası”nda] kişiliğin bölünmesi ile
arzuların ve içtepilerin nesnelleşmeleri gibi durumlar,
1920’li yılların Rusya’sında epeyce tanınan Freud’ün de
Çayanov okuyucuları arasında yer almış olduğunu
düşünmemize izin veriyorlar.

156
Sanat konusunda “100 Yıl Önce Moskovalı Tablo
Koleksiyoncuları” (1917) ve “Eski Batı Gravürü: Müze
Yöneticileri İçin Rehber” adlı iki kitapçık yayımlamasının
da gösterdiği gibi, sanatsal beğenileri durmadan daha güzeli
arayan seçmeci beğenilerdi; Üniversite’de Moskova’nın
tarihsel topografik görünümü dersiyle de görevli Çayanov
(eski Moskova üzerine bilgisi bütün anlatılarında görülür),
17. yüzyıl Moskova’sının bir haritasını hazırlamıştı.51
Asıl savlarını daha Devrimden önce dile getirmiş, belirli
bir mesafeyi ve eleştirel anlayışını koruyarak yaşanılan,
içinde bulunulan anda çalışan, göründüğü kadarıyla geçmiş
gibi geleceği de seven, insansever Çayanov-Kremniov,
kolektifleştirmenin –er ya da geç gelecek– siyasî
acayipliklerinden ve tasfiyelerinden zorlukla kaçabiliyordu.

* * *

Çayanov, 1930 sonbaharında diğer ünlü iktisatçılarla


birlikte karşı-devrimci bir komployla suçlandı birdenbire
basında…

51
C.M.R.S. 1967, № 1, s. 182. Çayanov, 1920’de eski Moskova
Müzesinde (Gorki Sokağındaki eski ingiliz kulübü, şimdilerde Devrim
Müzesi) Kitap Dostları Rus Derneği (RODK) önünde kısa bir
sergilemede bulunmuştu (“Moskova Tarihi Konusunda Eski Kitaplar”).
157
18 Ekim 1930 tarihli Pravda’da E. İaroslavski’nin52
“Çayanov’un Düşleri ve Sovyet Gerçekliği” başlıklı bir
makale,53 “İvan Kremniov’un Ütopya Ülkesine Seyahati”ni
eleştirir. Bu, Vorovski’nin önsözünden sonra bu kitaba
yönelik kaleme alınmış tek makaledir,54 ama ilkinden
temelden ayrılan ifadelerle… Yazarı “Groman ve
Kondratiev’in55 çevresinde seçkin konumdaki burjuva
yeniden-kurucular bloğunda yer alan bu kitap, bir “kulak

52
31 numaralı dipnota bakınız.
53
Cajanov [Çayanov] “cajat” fiilinden türemiştir: “bir şey beklemek”,
“ummak” anlamına gelir.
54
A. İnokov’un (takma adıyla İn. Oksënov’un) –kitabın erimini
tümüyle görmemişe benzeyen– övücü kısa bir özetinin dışında (Kniga i
Revoljucija, № 12, s. 48, 1921).
55
Groman ve Kondratiev, 1930–1931 duruşmalarında suçlanan
tanınmış iktisatçılardı. Groman, menşeviklerin 1931 Şubat ve Mart
duruşmalarında –Kremniov tarafından 3. bölümde adı anılan– Suhanov
ve Ser’le birlikte suçlanan asıl sanıklardan biriydi ve bir
sayımlamacıydı. Stalin, Ekim Devriminin kırlar için Şubat’tan daha az
şey yapmış olduğunu söyleyen tezi desteklemekle suçlamıştı onu (bkz.
Pravda, 29 Aralık 1929).
Profesör Kondrati’ev Ağustos 1930’da tutuklandığı sırada
Gosplan’da çalışıyordu. Tarımın Öncüsü’nde yazıyordu. 1922’de
“Buğday Pazarı; Savaş ve Devrim Döneminde Düzenleyici Mevzuatı”
konusunda bir inceleme kaleme almıştı. 1920’de Petrovskoe-
Razumovskoe Köy Ekonomisi Enstitüsünde Çayanov’un yetkisi
altındaki “Rusya’da ve Dış Ülkelerde Genel İktisadî Durum
İncelemeleri Bölümü”nü yönetiyordu (bkz. B. Kerblay, “Cajanov…”, s.
427). 1927’de Çayanov ve Kondratiev’in köylülük içindeki toplumsal
“farklılaşma” konusundaki görüşleri farklılaşmıştı (a.g.e. s. 454).
158
düşü”, bir “kulak bildirgesi” olarak eleştirilip teşhir
edilmişti. Genellikle pişmanlık göstermemiş buharinciler
olan iktisatçılar, tarım-bilimciler, sayımlamacılar ile hemen
ve toptan kolektifleştirme konusunda ihtiyatlı davranan
elbirlikçilere karşı çok geniş bir saldırının başlangıcını
gösteren bu makale, şu kaygı verici sözcüklerle biter:
“Çayanov’lar halk kitlelerinin Rahmaninov’un çanlarla icra
edilen litürjisini [ayin müziğini] dinlemeye gidecekleri ve
Scriabin’in “Promethe”sinin56 ulusal marş hâline geleceği
günü göremeyecekler.” Gerçekten de 10 Ekim’den itibaren
“Kondratiev grubunun başları OGPU’nun[*] tayınına talim
ediyorlar” haberi okunabilecekti basında…57
Tutuklanmaları 1930 yazında gerçekleştirilmiş olmalı.58
Kondratiev, daha önce 1927’de iktisat dergilerinde
şiddetle eleştirilmişti… İşbirliksel gelişme sorunu “onlarca
yıl gerektiren bir sorun. Bilmiyorum ne kadar, altı yüz yıl
mı gerekecek, bilmiyorum, fakat her hâlükârda çözümü çok
56
Zamyatin’in karşı-ütopyasında, “Biz Diğerleri”nde de dile getirilmiş
olan Scriabin’in müziği kolektifçi yeni toplum tarafından yadsınmıştı.
Scriabin, şimdilerde büyük rus kompozitörleri arasındaki yerini yeniden
almış bulunuyor.
[*]
OGPU ya da kısaca GPU, SSCB’de Çeka’nın devamı olarak kurulan
(1922–1934) siyasî polis teşkilâtı.
57
S. Kyrlov’un “Kondratievcilik ve Sağ Sapmacılık” başlıklı
makalesinden: Pravda, № 280 (1930), s. 5.
58
Bkz. N. Popov’un “Kulakların Tasfiyesinin Belirleyici Aşaması”
başlıklı makalesi: Pravda, № 255 (15 Eylül 1930), s. 2 ve 22 Eylül
1930 tarihli Pravda, s. 3.
159
uzun zaman alacak bir sorun. (…) Kolektifleştirmeye karşı
değilim, ama ütopyaya karşıyım”59 diye düşünüyordu o
zaman.
Çayanov’un tasfiyesi için “yeşil ışık”, 27 Aralık 1929
konuşmasında tarım sorunlarının marksist uzmanlarına
hitap eden Stalin tarafından yakılmıştı: kapitalist
özümlemeye karşı direnecek olan küçük tarım işletmesinin
sürerliliği ve yaşayabilirliği (ustojcivost) kuramını
eleştirerek “Marx-Engels-Lenin’in toprak rantı ve mutlak
toprak rantı üzerine olan dâhiyane kuramları öne sürülüp
halka mal edilmemesine, tersine, gizli tutulmalarına karşın,
Çayanov türü "sovyet" iktisatçılarının bilim-karşıtı
kuramlarının basınımızda nasıl serbestçe yer buldukları”nı
anlamadığını söyleyecekti açık açık.60
23 Ekim 1930’da Kondratiev, Çayanov ve Makarov
adları “Kolektifleştirme Sorununda Baltalamacıların
Taktikleri”61 başlıklı bir makalede, “sovhozların
59
Na Agrarnom Fronte’un 4. sayısında (1927) yer alan “Köylü Sınıfın
Farklılaşması ve Burjuva ve Küçük-Burjuva Kuramcıların Sınıf
Tavırları” başlıklı makalede İ. Vermenicev tarafından aktarılmış, s. 84.
Aynı şekilde bkz. N. Rubakin, “Tarım Sorununda Burjuva Program
(Profesör Kondratiev, Makarov ve Hauk’a Dair)”: a.g.d. № 2.
60
Stalin, “Voproy Leninizma”, 11. baskı, s. 313, Moskova, 1952 (K
Voprosam Agrarnoj Politiki v SSSR).
61
Ju. Nikulihin, Pravda, № 293 (23 Ekim 1930). Aynı şekilde bkz. “La
Platforme Agraire des Kondrati’ev: Ora et Labora”[“Kondratiev’lerin
Tarım Programı: (benedikten manastırlarının rahipleri gibi) Dua Et ve
Çalış”]: Pravda, № 270 ve 274, (s. 4) ile Bolşevik’in 18. sayısında
160
kurulmasının ve kolektifleştirmenin amansız düşmanları,
kulak mülkiyetinin gelişmesinin yırlayıcı ozanları”
olduklarını,62 ülkenin doğusunun ve güney-doğusunun el
değmemiş topraklarını yirmi dört yıllığına kirayla kulaklara
vermeyi önerdiklerini öğrendiğimiz bir makalede bir araya
getirilmişlerdi.
Kasım 1930’da tartışma siyasileşir; Çayanov ve
meslektaşlarının siyasî rolü konusundaki “açıklamalar”
iktisadî düzenden yakınmalara eklenir… Değişik tanıklar
tarafından öne sürülen az çok tuhaf açıklamaların yapılması,
1936–1938 yıllarında gerçekleşecek büyük duruşmaların bir
çeşit provası olan63 ve Moskova’da 26 Kasım 1930’dan 11

(1930) yer alan İ. Vermenicev’in “Maskesiz Burjuva İktisatçılar”


başlıklı yazısı, s. 38–55.
62
Hâli vakti yerinde sömürücü “kulak” kavramı, tarım siyasetinin
dalgalanmalarına bağlı olarak az ya da çok yaygın biçimde
kullanılıyordu: V. Vorovski’ye göre Kremniov’un ideologu olduğu
“orta” köylüler sonunda kulaklarla bir tutuldular… özellikle de –
Buharin’in istediği gibi– zorlu çalışmalarıyla fazla rahata [gönence]
ulaşma ihtiyatsızlığını gösterdiklerinde.
63
Bu büyük duruşma, baltalama faaliyetleriyle ve yabancı ülkelerle
ilişkiler kurmakla suçlanan ve 1928’de altı ay sürecek olan Doneck
taşkömürü havzası [Ukrayna’nın doğusunda, Rusya sınırına yakın bir
bölge, Aşağı Don havzası] kömür ocakları mühendislerinin –Chakhty
kentindeki– duruşmasıyla provasını yıllar önce yapmıştı. Prompartija
duruşmasından önce Eylül 1930’da “Kondratiev ve Groman
baltalayıcılar örgütünün bir dalı” olan “emekçilerin erzak ikmalinin
baltalayıcısı karşı-devrimci bir örgüt” (48 kişi), adlî herhangi bir
161
Aralık 1930’a kadar toplu duruşmalara yol açan “Sınaî
Parti” (Prompartija) davası esnasında olur. “Sınaî Parti”
ile –“Kondriatev-Çayanov’un DS-AD ve kulak grubu”64
hâline gelen– “Kondriatev-Çayanov’lar grubu” arasında
böylece ilişki kurulduğu, Çayanov’un da “Emekçi Köylü
Partisi”nin65 başında olduğu öğrenilir. Sadece “Moskova’da
Toprak İşleri Halk Komiserliğinde tarım-bilimcilerin zayıf
bir azınlığına dayanan ve sayısal bakımdan çok küçük
olmuş olan”66 bu hayalî parti yine de çok tehlikeli olarak
tanıtılmıştı. “Sınaî Parti” davasının asıl sanığı, Moskova
Isıl-Teknik Enstitüsü müdürü ve Ulusal Ekonomi Yüksek
Konsey üyesi L. Ramzin (ölüm cezası özgürlükten mene
hafifletilmiş, ama daha sonra devlete verdiği hizmetler göz
önüne alınarak bütün hakları çabucak iade edilmiş olan L.
Ramzin), akıl almaz derecede lâfı uzatan biriydi ve “Sınaî
Parti”sinin geçici bir hükümet kurma tasarısı amacıyla
1928’de Çayanov’un “Emekçi Köylü Partisi” ile ilişkiye
geçtiğini ifşa etmişti… eğer kurulmuş olsaydı bu [yeni]
hükümette –fransız tarihi uzmanı– seçkin tarihçi Tarle Dış

yargılama usulüne başvurmaksızın infaz edilmişti (Pravda, 22 ve 25


Eylül 1930 sayıları).
64
Pravda, № 337 (8 Aralık 1930), s. 5. DS-AD: Devrimci-Sosyalist ile
Anayasalcı-Demokratın bilinen karışımı.
65
“Trudovaja Krest Janskaja Partija” (TKP): Pravda, № 335 (1930), s.
3.
66
Şahit Nolde’nin ifadesi: Pravda, № 338 (1930). Aynı şekilde bkz. 27
Şubat 1931 tarihli Pravda (№ 57), s. 4.
162
İşleri Bakanlığına, profesör Çayanov da Tarım Bakanlığına
getirilmiş olacaklardı vs.67
Şubat 1931’de “menşevik karşı-devrimci” iktisatçıların
bir diğer büyük duruşması, Groman ve Sukhanov’un
“Menşevikler Federal Bürosu” davası, yeni açıklamaların
yapılmasına elvermişti… Çayanov’a karşı getirilen
suçlamalar çeşitlenir ve ağırlaşır: “Çayanov-Kondratiev’in
DS-kulak grubunun (TKP’nin) amacı yabancı emperyalist
çetelerin SSCB’deki müdahaleleriyle kapitalist düzeni
[rejimi] yeniden kurmaktı.”68 Bu köylü yandaşı partinin
amacı, bir Parlâmentoyla, zemstvolarla, dumalarla ve
belediye meclisleriyle burjuva demokratik bir cumhuriyeti
kurmak olacakmış.69 Kondratiev tanık olarak ifade vermiş
ve hem “Sınaî Parti” ile hem de Groman’ın menşevik
partisiyle kurduğu temasları kabul etmişti.70
İktisatçıların bir üçüncü büyük duruşmasını beklemek
için her şey uygundu… ama olmadı. Belki genel durum
[konjonktür] yüzünden: ikinci duruşmalar Mart 1931’de
bittiğinde Moskova’da Sovyetlerin 6. Kongresi başlamış ve
kulakların tasfiyesi de kolektifleştirmeyle aynı zamanda
67
Pravda, 26 Kasım 1930 (№ 325), s. 4.
68
Pravda, № 57 (1931), s. 3.
69
Aynı yerde.
70
Pravda, № 63 (1931), s. 4. Pravda’nın bu aynı sayısında Çayanov’un
“Emekçi Köylü Partisi”nin –“karşı-devrimci” örgütler arasında yapılan
işbölümünde– ülkede köylü isyanlarını örgütlemekle vs. yükümlü
olduğunu da öğreniyoruz.
163
hemen tamamen bitirilmişti. Şimdi dikkatlerin
“baltalayıcılar”dan mahsul ekimine çekilmesi
gerekiyordu.71
Çayanov adı, sadece iktisadî görüşlerinin eleştirisine
ayrılmış ve “yeni-halkçı”72 olarak nitelendiği bir sütundan
daha az yer tutan bir maddede, Büyük Sovyet
Ansiklopedisi’nin 1934’deki ilk baskısında görülecektir
artık yalnızca.73 Çayanov burada “köylülüğün tümünün
71
TKP duruşmaları konusunda bkz. Roy Medevedev, “Le Stalinisme”,
Seuil yayınları, s. 162, 1972. “Görkemli” olması gerekmiş ama Stalin
tarafından “itiraf edenlerin hepsine sözlerini geri almaları
önerildiği”nden aniden iptal edilmiş bu duruşmalardan “Gulag
Takımadaları”nın ilk bölümünde Soljenitzin de söz eder. Ve Soljenitzin,
kuşkusuz Stalin’in “sadece iki yüz bin kişi değil bütün kır ahalisi zaten
açlıktan kırılacak; bu yüzden gereksiz yere yorulmanın âlemi yok” diye
“hesap yaptığı”nı varsayar (Seuil yayınları, 1. cilt, s. 43, 1974).
Kondratiev-Çayanov grubu yine de yargılandı, ama sesiz sedasız:
“Kondratiev yalıtık hapis cezasına mahkûm edildi ve akıl sağlığı
bozularak orada öldü. (…) Çayanov da beş yıllık yalıtık hapisten sonra
Alma-Ata’ya sürüldü; 1948’de tekrar içeri atıldı.” (a.g.e. s. 44, dipnot:
22) “Küçük Edebiyat Ansiklopedisi”nin 8. ve son cildinde (Moskova,
1974) “yasadışı biçimde mahkûm edilmiş” ve “ölümünden sonra iade-î
itibar edilmiş” yazar-Çayanov’a ayrılan kısa bir madde buluyoruz
memnuniyetle. Bu maddede Alma-Ata’daki ölüm tarihi olarak 1939 yılı
belirtilmekte.
72
Bu ansiklopedinin göndermede bulunduğu “yeni-halkçılık”
maddesi –olması gerektiği gibi– 1939’da çıkan 41. ciltte yer almıyor.
73
A. İ. Gajster tarafından kaleme alınmış “Çayanov, Aleksandr
Vasil’evic” maddesi: 61. cilt, 107 ve 108. sütunlar, Moskova, 1934.
Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin ikinci baskısında Çayanov, iktisada
ayrılan maddeler bütünlüğünde “karşı-devrimci rus iktisatçısı” olarak
164
kapitalizm karşıtı örgütlenmesi gibi gösterilen kulak
işbirliğinin ideologu” tanımlanmıştı. Söz konusu madde
kolektifleştirmeye karşı olan muhalefeti gibi “TKP’nin
karşı-devrimci örgütlenmesinin yaratılmasına ve
yönetimine etkin katılımı”nı da hatırlatır ve şöyle biter:
“Çayanov ve tilmizlerinin baltalama faaliyetleri OGPU’nun
örgütleri tarafından açığa çıkartılmıştı.”
Böylece Çayanov’un yazgısı, Thomas More’dan
başlamak üzere çok sayıdaki ütopyacının yazgısıyla
buluşur… Kahramanı [Alexis Kremniov] daha şanslı
olmuştu.

* * *

Kremniov-Çayanov’un macerası böyle biter. Alexis


Kremniov’unkiyse sonuna kadar anlatılmamış: bu romanın
ikinci kısmı ya hiç yazılmadı ya da yayımlanmadı. Ayrıca
ütopyacımız da kahramanının –kırsal ama donup kalmış,
dış dünyadan yalıtılmış, büyük sorunları “insanlığın
geleceğini araştırmak”tan ziyade genellikle yazınsal yollara
sarılan araçlarla görünüşte çözmüş– bu cennetteki
varlığının devamını tahayyül etmede kuşkusuz zorlanmış
olmalıydı. İktisatçı Çayanov, [gerçek] bir Minin’le sohbet
etme ve ütopyadan inançlarının deneme tezgâhını ya da
sadece iki kez zikredilir (37. cilt, s. 152 ve 50. cilt, s. 535).
Hazırlanmakta olan üçüncü baskı henüz “Ç” (tch) harfine gelmiş değil.
165
anlayışlarının kurtuluş yolunu yaratma olanağı olmaksızın
döneminin karşısında tek başına kalmıştı. Kahramanın
kurtuluşu, sadece bir ertelemeydi aslında… Çayanov için
bu erteleme, ütopyasının iktisadî ve ekinsel belli başlı
savlarını savunmasına ve –devlet zorlamasının ütopyanın
yerini almasından, hiçbir ütopyacının henüz tahayyül bile
edememiş olduklarını gerçekleştirerek ütopyayı aşmasından
önce– iktisadî olayların ve düşüncelerin tarihçisinin
bilmezlikten gelemeyeceği bir eser bırakmasına elvermiş
olan NEP oldu.
Peki, Kremniov’un sesine kulak verilmiş olsaydı,
gelecek ne olmuş olurdu? Bunu yanıtlamaya çalışmak
yeniden ütopyaya düşmek olacaktır, ama kesinlikle bir
insanlık faciasının da kaçınılmış olurdu: “Çayanov’un
öğretilerinde her şeyin dengeli bir yenilikte olmadığından
hiç kimse kuşku duymaz, diye yazar B. Kerblay, ne var ki
rus gerçekliğinin derin bir bilgisinden esinlenen önemli
savlarının kimi dönüşümleri kolaylaştırmış olabileceklerini
ve de bu ülkenin köylülüğünü ve tarımını maruz kaldıkları
çok sayıdaki zorlu sınavların bazılarından esirgemiş
olabileceklerini de kimse yadsıyamaz.”74
“Biraderim Alexis’in Köylü Ütopyası Ülkesine
Seyahati”, devrim tarafından başlatılan araştırma
döneminin kendisine kamu işleri tasasını vereceği özengen
74
B. Kerblay, “Cajanov…”, s. 452. Kolektifleştirme 15 milyon cana
mal oldu.
166
ve kültürlü bir iktisatçının ürünü safça kaleme alınmış bir
ütopya gibi okunabilmiş olmalı… Ama yazarının kaderi,
Rusya’da tarım sorunu tarihinin ve bu tarihin yazılış
biçiminin içinde yeniden okunabileceği kaderi, bu ütopyayı
sezgisel ve trajik kılar: başka şeylerin yanı sıra tarımın
ütopik ve tehlikeli olarak değerlendirilen
kolektifleştirilmesine karşı yöneltilmiş bu ütopya, bu
yüzden yazarının kurban edildiğini görecekti. Bugün artık
zararsız addedilen bu kitap, ele aldığı sorunlar nedeniyle
güncelliğini hâlâ koruyor.75

75
M. Heller Kremniov’un “Biraderim Alexis’in…” adlı kurgusuyla
Soljenitzin çevresinde toplanan sovyet aydınlarının programı arasında
açıkça çok ilginç bir koşutluk kurmuştu bir süre önce (“Lettre aux
Dirigeants de l’Union Soviétique: des Voix Sous les Décombres”, Le
Seuil, 1974) ortak noktalarını göstererek: kırın ve taşranın kentler
üzerindeki manevî üstünlükleri; leninci sosyalizmin ve kapitalizmin,
tarımın devletleştirilmesinin ve devasa boyutlarda işletme yanlılığının
reddi; ideolojik bakımdan dış düşman: Kremniov için sosyalist
(bolşevik) Almanya, Sovyetlerdeki muhalifler (ve yöneticiler) için de
Çin. Farklılıklar da: ortodoksluk dininin, Kremniov’un kitabında estetik
bir role indirgenmiş olmasına karşın Soljenitzin ve dostlarının
kitaplarında temel bir role sahiptir; 1984 Rusya’sında devlet
zorlamasının ve sansürünün olmaması, buna karşın 1974 bildirgelerinde
geçici olarak gerekli olduğunu düşünmeleri (özellikle M. Agurskij’in
gözünde)… Bkz. M. Heller’in Survey’de (№ 3, s. 6, 1975) ve Russkaja
Mysl’in 27 Kasım 1975 tarihli sayısında çıkmış olan “Les Rescapés de
l’Utopie” başlıklı yazısı.
167
Ütopyaya karşı ütopya… Tarih Kremniov’un bu karşı-
ütopyasının sorunlarını şimdilerde çözmüş durumda peki
hepsini çözdü mü?

Michel Niqueux

1973––1975
Poitiers-Caen / 1973

168

You might also like