You are on page 1of 12

The Journal of Academic Social Science Studies

International Journal of Social Science


Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3153
Number: 40 , p. 33-44, Winter I 2015
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi Yayınlanma Tarihi
31.10.2015 27.12.2015

HENRİ BERGSON’UN SÜRE FELSEFESİNİN WILLIAM


FAULKNER VE AHMET HAMDİ TANPINAR’DA
YANSIMALARI
THE REFLECTIONS OF HENRI BERGSON’S TIME PHILOSOPHY IN
WILLIAM FAULKNER AND AHMET HAMDI TANPINAR
Doç. Dr. Bülent Cercis TANRITANIR
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngilz Dili ve Edebiyatı Bölümü
Burcu TÜTAK
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngilz Dili ve Edebiyatı Bölümü
Yüksek Lisans Öğrencisi

Özet
19. ve 20. yüzyılda görülen teknolojik ve bilimsel gelişmeler metafizik, varlık,
gerçeklik ve görecelik gibi kavramların yeniden tanımlanmasına neden olur. Bu çağda
ele alınan ve yeniden yorumlanan konulardan biri de zaman konusudur. Bu konudaki
çalışmalarıyla pek çok kişiyi etkileyen Henri Bergson (1859-1941) önemli bir konum-
dadır. Bergson, zaman konusunu saf süre, homojen zaman-heterojen zaman, içsel zaman
gibi kavramlarla açıklar. Geleneksel yöntemlerin sorgulanmasına ve yeni anlatım yönt-
emlerinin aranmasına öncülük eder.
Edebiyat sahasında da birçok modernist yazar, Bergson’un zaman felsefesinden
etkilenmiş ve bu kavramları eserlerinin merkezine yerleştirmişlerdir. Bu çerçevede
çağdaş Amerikan edebiyatından William Faulkner (1897-1962) ve 20. yüzyıl Türk
edebiyatından da Ahmet Hamdi Tanpınar’ı (1901-1962) ele aldığımız çalışmamızda
Bergsoncu zaman felsefesinin etkileri üzerinde durulacaktır. Faulkner’ın Ses ve Öfke
(1929) ve Tanpınar’ın da Huzur (1949) adlı romanları irdelenmiş; Bergsoncu zaman
felsefesinin özellikleri ve getirdiği yenilikler ortaya konmuştur. Daha sonra da bu ye-
niliklerin Faulkner ve Tanpınar’ın söz konusu yapıtlarına yansımaları incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Henri Bergson, zaman, Amerikan Edebiyatı, William
Faulkner, Ses ve Öfke, Türk Edebiyatı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur

Abstract
Technological and scientific developments in the 19th and 20th-century caused
to redefine the terms such as metaphysic, entity, reality, and relativity. One of the terms
is 'time' which is handled and redefined in this period. Henri Bergson (1859-1941) who
34

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

influenced a lot of people with his studies and his time philosophy has an important po-
sition. Bergson explains the ‘time entity’ with the terms like pure time, homogeneous
time- nonhomogenous time, internal time. He leads to question the traditional methods
and to seek the new ways of narration methods.
A lot of modernist authors in literature had been influenced by Bergson’s time
philosophy and they gave great importance Bergson's time philosophy in their works. In
this study, we analyze the influence of Bergson's time philosophy comparing, on Wil-
liam Faulkner (1897-1962) in modern American literature and Ahmet Hamdi Tanpınar
(1901-1962) in 20th-century Turkish literature. The novels, Faulkner’s The Sound and
The Fury (1929) and Tanpınar’s Huzur (1949); were researched and revealed characteris-
tics of Bergson’s time philosophy and its innovations. Then the reflections of these inno-
vations in Faulkner’s and Tanpınar’s novels which we chose as the subjects of our study
were examined.
Keywords: Henri Bergson, Time, American Literature, William Faulkner, The
Sound and The Fury, Turkish Literature, Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur

Giriş rekliliğini, birbirini takip eden ve geçmişle


Felsefe tarihinin temel problemle- gelecek arasında bir sınır oluşturan ‘şim-
rini hem belirlemede hem de bunlara çö- di’ler oluşturmaktadır. Zamanın özünü
züm üretmede öncü olarak sayılabilecek anlamada ‘şimdi’ kavramına büyük önem
Platon ve Aristoteles’ten başlamak üzere atfeden ve zamanı öncelik – sonralık ilişki-
pek çok filozofun, zaman olgusunu kendi sine göre açıklamaya çalışan Aristoteles’in,
düşünce sistemleri doğrultusunda açıkla- kendisinden sonra gelen filozoflara büyük
maya çalıştıkları görülür. Örneğin zaman oranda ilham kaynağı olduğunu söylemek
olgusunu, aynı sonsuzluğun sürekli deği- mümkündür. Zira “zaman, hareketin sayı-
şen bir resmi ya da gölgesi olarak ifade sıdır, diyen Aristoteles’ten Einstein’a, ‘Za-
eden Platon’a göre zaman, “gerçekten son- man nedir?’ diyen Augustinus’tan
suzluğun bir yansımasıdır” (Topakkaya Newton’un kesin cevabına, Kant’tan Kier-
2012, 222). Buna göre değişkenlik ifadesiyle kegaard’a, Spinoza’dan Leibniz’e, Herakli-
zamanın döngüsel yapısına göndermede tus’tan Hegel’e, Heideger’e ve Hawking’e
bulunan Platon, yıldızların sonsuz devini- kadar” (Griffiths 1999, 133) uzanan bir
minden hareketle de zamanın geçmişi, perspektifte zaman olgusu, karşımıza sade-
şimdiyi ve geleceği içine alan sürekli bir ce Antik dönem filozoflarının değil modern
oluş ve sınırsız bir bütünlük içinde olduğu- çağın düşünürlerinin de açıklamaya çalış-
na işaret eder. Zamanı sonsuzluk eksenli tıkları ontolojik bir sorunsal olarak çıkmak-
bir temele oturtan Platon’un aksine Aristo- tadır.
teles’in zaman tanımının temel noktasında Leibniz’in “olayların sıralanmasını
ise ‘şimdi’ kavramı bulunmaktadır. Ona sağlayan ve onlardan önce gelen bir şuur’,
göre geçmiş ve gelecek zaman yoktur. Newton’un ‘mutlak bir cevher değil, bir
“Geçmiş ve gelecek zamanlar zaman içinde ilişki şuuru” (Yılmaz 2011, 63); Heideg-
açığa çıkan olaylarla kendisini gösterir ve ger’in ‘varolma kaygısı sonucunda ortaya
ontolojik olarak birisi ‘artık var olmayan’ çıkan fark etme olayı’ ve Levinas’ın “hare-
olarak kendini gösterirken, diğeri ‘henüz ketsiz ebediyetin hareketli bir imgesi” (Le-
var olmamış’ olarak tanımlanır” (Topakka- vinas 2005, 109) olarak tasavvur ettiği za-
ya 2012, 225). Başka bir ifadeyle aslında bir man kavramını ele almada çağdaş Batı fel-
bütün olarak algılanan zaman, pek çok sefesinin en önemli filozoflarından olan
‘şimdi’nin art arda sıralanması sonucunda Henri Bergson, önemli bir konuma sahiptir.
var olmaktadır. Bu bağlamda zamanın sü- Evrendeki her şeyin zaman/süre ile
Henri Bergson’un Süre Felsefesinin Wıllıam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Yansımaları 35

açıklanabileceğini iddia eden Bergson; sez- şünüldüğünde kuramsal anlamda belirli


gi, şuur, metafizik, madde, zekâ gibi kav- ilkeler doğrultusunda işletilen sezgi yön-
ramları zaman olgusuyla birlikte ele alır. temi; algıladığımız sürenin, sıradan psiko-
Felsefe tarihi boyunca filozofların salt ‘za- lojik bir deneyimden öteye gidememe ris-
man’ ile yeteri kadar ilgilenmediklerini kini ortadan kaldırır. Bu bağlamda Berg-
dolayısıyla da zamanın başka kavramların soncu “sezgi(nin), daha çok kendi süremi-
gölgesinde irdelendiğini ifade eden Berg- zin dışına çıkmamızı, bizden aşağıda ya da
son’a göre zaman, felsefenin her aşamasın- yukarıda bulunan başka sürelerin varolu-
da ayrı bir disiplin olarak ele alınacak ka- şunu dolaysızca olumlamak için kendi sü-
dar temel bir olgu niteliğindedir. remizden yararlanmamızı sağlayan bir
“Geleneksel felsefenin matematik- hareket” (Demir 2011, 72) olduğu düşünü-
sel soyutlamadan ibaret olan zamanı yerine lebilir.
gerçek, yaşanmış bir zaman koymaya çalı- Bergson’un süre teorisinde zamanla
şan” (Sunar 1970, 50) Bergson, homojen ve ilgili olarak ileri sürdüğü bir diğer düşünce
heterojen olmak üzere iki çeşit zamanın ise zaman-mekân ilişkisidir. Felsefi bir
olduğunu söyler. Ona göre “homojen za- terim olarak “varolanların içinde yer aldığı,
man eşit aralıklarla bölünerek ölçülebilir, tüm sınırlı büyüklükleri içine alan uçsuz
sayılabilir niteliktedir ve mekânlaştırılmış- bucaksız büyüklük, boşluk, hiçlik durumu”
tır. Heterojen zaman ise insanın içsel yaşan- (Cevizci 2014, 296) şeklinde tanımlanan
tısında, bilince özgü olan zaman, yani sü- mekân, Bergson’un süre felsefesini ifade
redir” (Öztürk 2007, 43). Bu düşünceleriyle etmede en çok yararlandığı kavramlardan
geleneksel zaman öğretilerinin tamamen biridir.
dışına çıkarak gerçek zamanı somut süreyle Bergson’a göre şuurun çeşitli faali-
ilişkilendiren Bergson, zamanın bilinç ve yetler sonucunda ulaştığı şekil ve suretlerin
yaşantıya dayalı niteliklerini öne çıkarır. zihinde tutulması ancak bilincin varlık ala-
Böylece sayıyla ölçülemeyen, uzayın terim- nı olan ‘mekân’da gerçekleşebildiği için
leriyle ifade edilemeyen bir zaman anlayışı zaman kavramıyla uğraşan birçok filozof,
geliştiren Bergson, bu aşamada işin içine zaman-mekân ilişkisini iyi kavrayamayarak
sezgiyi de dâhil ederek ‘süre felsefesi’ni zamanı mekânlaştırma yoluna başvurmuş-
açıklamaya çalışır. Bergson’un süre felsefe- tur. Oysa belirli bir çevrede yaşanılan za-
sinde sezgi, karşımıza önemli bir bileşen man ile mekânın birbirlerinden farklı kav-
olarak çıkmaktadır. Ona göre deneyimleri- ramlar olduğunu belirten Bergson,
miz aracılığıyla doğrudan temas ettiğimiz “mekânın faaliyet alanını çevreleyen bir
somut süre, ancak sezgi yoluyla kavranabi- zamanın” (Eroğlu 2007, 31) varlığına işaret
lir. Çünkü “bölünemez bir süreç oluştur- ederek mekân ile zamanı birbirinden kesin
mak için birbirlerinin içinde eriyen bilinç olarak ayırır. Çünkü ona göre “süreye
hallerinin geri döndürülemez ardışıklığına” mekânı dâhil etmek, süreyi homojen zama-
(Öztürk 2007, 43) dayanan somut süre, bi- na çevirmektir” (Öztürk 2007, 44) yani bi-
linç odaklı bir süreçtir. linç ve sezgi aracılığıyla ulaşılabilecek saf
Deneyimlediğimiz zaman içerisin- süreyi kaybetmektir. Nitekim Bergson’un
de bilincin içinde bulunduğu her durumun ‘süre’ anlayışını ‘saf süre’ ve ‘mekânda
farklı bir zaman algısı oluşturabileceği ger- tasarlanan süre’ olmak üzere iki farklı şe-
çeği, bir yöntem olarak sezginin kullanım kilde ele alması; zaman-mekân ilişkisine
gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Başka verdiği önemin bir sonucudur. Ona göre
bir ifadeyle kısacık bir anda bile birbirinden “saf süre; ’ben’in geçmiş ile gelecek arasın-
farklı pek çok süre algılayabileceğimiz dü- da hiçbir ayrım yapmadan, kendi kendisini
36

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

yaşadığı anlarda, zamanın bütünlüğü için- William Faulkner ve Ahmet Ham-


de bölünmez bir akışla aktığı anlardaki di Tanpınar’da Bergsoncu Zaman Anlayı-
süredir. Mekân fikri sokulan süre ise zama- şının Yansımaları
nı, mekân gibi ölçülebilir bir nicelik olarak Tarihsel sürecin gelişim çizgisi bağ-
gördüğümüz için saf süreye farkında ol- lamında son iki yüzyılda meydana gelen
madan mekân fikrini katmamız ve şuur bilimsel gelişmeler, gerçeklik olgusunun
hallerimizi de iç içe değil zamandaş olarak yeniden tanımlanması, tek ve yaygın bir
yan yana sıralamamız sonucunda ortaya doğrunun olamayacağı gerçeği ve göreceli-
çıkan süredir” (Öztürk 2007, 44-45). ğin sosyal bilimlerden sonra fen bilimlerin-
Bergson’un “bilimin etkisini denge- de de yaygınlık kazanması geleneksel yön-
lemek ve onu anlaşılır hale getirecek bir tem ve doğruların sorgulanmasına neden
metafizik inşa etme” (Cevizci 2014, 70) olmuştur. Yeni olan her şeyin yeni ölçüt ve
amacıyla zaman, ilham, bilinç, gerçeklik, yöntemlerle ele alınma ihtiyacı, beraberinde
geçmiş-anı-şimdi ve irade gibi kavramları yeni anlayış ve uygulamalar getirmiştir.
yeniden tanımlamaya, farklı anlam bağlan- Zira Sigmund Freud’un psikanalitik kura-
tılarını ortaya çıkarmaya çalışması; insani mı, Albert Einstein’ın özel görelilik kuramı,
ve tinsel değerlerin önemini vurgulaması nihilizm, fenomenoloji, varoluşçuluk, eleş-
modern kitle sanatlarına dair sürdürülen tirel rasyonalizm, yapısalcılık-
tartışmaları derinden etkilemiştir. Özellikle postyapısalcılık, modernizm, postmoder-
de Bergson’un gerek düşünce tarihimizin nizm, ekspresyonizm, pürizm, kübizm,
gerekse de günlük yaşantımızın en önemli dadaizm, sürrealizm başta olmak üzere pek
kavramlarından olan zaman kavramı ile çok gelişme; geleneksel olanın yetmemesi
ilgili görüşlerinin mihverini oluşturan sezgi sonucunda ortaya çıkan yeniliklerdir. Tek
temelli epistemolojisi ve hayatı da içine bir alanla veya disiplinle sınırlı kalmayan
alan evren görüşü felsefe başta olmak üzere bu gelişmeler/yenilikler kısa sürede edebi-
müzik, sinema, resim ve edebiyat gibi çağ- yat alanında kendini göstermiştir. Özellikle
daş sanatın tüm dallarında ve akımlarında on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itiba-
etkisini göstermiştir. Bu etki, edebiyat bağ- ren geleneksel yöntemlerin artık tek başına
lamında irdelendiğinde Henri Bergson’un yeterli olamayacağı; farklı anlatıların, yön-
“çevrimsel zaman anlayışıyla sembolist tem ve tekniklerin kullanılması gerektiği
şairleri ve çizgisel zamanın geçiciliğini, geri sonucuna varılmış ve bu yönde önemli
dönüşsüzlüğünü vurguladığı düşünceleriy- gelişmeler olmuştur. Bu bağlamda görülen
le de empresyonist şairleri etkilediği” (Ko- önemli gelişmelerden biri de edebi bir esere
cabay 2010, 139-140) görülmektedir. Bunun konu olan zamanın gerçekliğe uygun olup
dışında sanatçının şahsî süresinin sanat olmamasıdır. Örneğin Newton’un kendi
eserinde hâkim olduğu düşünüldüğünde doğası gereğince, dışarıdan hiçbir etki ol-
zaman kavramına yaklaşan, eserlerinde maksızın kendi kendine eşit ölçüde ilerler
zaman bağlamını ele alan her yazarın az şeklinde ifade ettiği zaman anlayışına bağlı
veya çok Bergson’un zaman anlayışından olarak yazılan geleneksel romanlarda, “bi-
etkilendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. reyin günlük yaşantısı detaylarıyla aktarıl-
Nitekim çalışmamıza konu olan William maya çalışılırken, bu detayların en gerçekçi
Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da biçimde kurgulanmasına” (Hasanusta 2011,
Bergsoncu zaman anlayışının etkileri açık 10) dikkat edilmekteydi. Ancak modernist
bir şekilde görülmektedir. yazarların modern çağın bilimsel bulgula-
rından hareketle kurguladıkları romanlarda
nesnel zamanın somut birer ifadesi olan
gün, ay, yıl yerine psikolojik zamanı veya
Henri Bergson’un Süre Felsefesinin Wıllıam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Yansımaları 37

bu zaman içinde gelişen hayal, çağrışım, Schopenhauer, Nietzche, Freud ve


hatıra gibi bilinç eylemlerini kullandıkları Bergson gibi önemli isimleri irdeleyen Tan-
görülür. Hatta bazı yazarların gerek olay pınar, modernist roman estetiğinin önemli
örgüsünü ikinci plana alarak zamanı eserle- bir konusu olan zaman meselesini ele al-
rinin merkezine yerleştirmeleri gerekse de mada çağdaşlarından sıyrılarak James Joy-
farklı anlatı yöntemlerinden faydalanarak ce, Franz Kafka ve Marcel Proust gibi usta
deneysel eserler ortaya koymaları moder- yazarların standartlarına ulaşır. Zira Tan-
nist anlayışın zaman kavramı ile ilgili ulaş- pınar, Huzur adlı romanında “James Joy-
tığı noktayı göstermektedir. Bu bağlamda ce’un Ulysses, Virginia Woolf’un Mrs. Dal-
Bergsoncu bir zaman anlayışını benimseye- loway, Michel Butor’un Değişme romanla-
rek geleneksel anlayışın dışına çıkan Wil- rında olduğu gibi” (Okumuş, Şahin 2012,
liam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpı- 110) yirmi dört saatlik bir zaman dilimini
nar’ın dönemlerine göre deneysel sayılabi- anlatmaktadır. Nesnel zaman olarak II.
lecek eserleri, zaman kavramı açısından Dünya Savaşı’nın başlamasından bir gün
zengin bir içerik taşımaktadır. öncesinin anlatıldığı bu romanda, Tanpı-
Bergson, “kendi zamanına kadar nar; psikolojik zaman unsurlarını öne çıka-
felsefede hâkim olmuş olan zamanın bir ran bilinçakımı ve iç konuşma gibi teknikle-
evhamdan ibaret olduğu görüşüne karşı re bilinçli olarak yer vermektedir. Bu tek-
gelerek ilimsel bilgiden başka bir de felsefî nikleri ustaca kullanan Tanpınar, Bergson-
bilginin; zekâdan başka sezgi denen bir cu zaman anlayışına bağlı olarak geçmiş ile
bilgi aracının bulunduğunu ileri sürmüş; içinde bulunulan zamanın iç içe geçmişliği-
fenomen ve vücut diye iki ayrı şey olmayıp ni gösterirken aynı zamanda nesnel zama-
bütün varlığın daimî bir oluştan ibaret bu- nın tek başına tarihsel bir durumdan ibaret
lunduğunu iddia etmiştir” (Sunar 1970, 49). olduğunu ve asli zamanın ise ancak şuur
Bergson’un bu iddiasını benimseyen Fa- halleriyle beraber ele alındığında anlamlı
ulkner ve Tanpınar’ın bunu çeşitli şekiller- bir bütünlük ifade ettiğini göstermeye çalı-
de ifade etme yoluna gittikleri görülmekte- şır.
dir. Eser kişilerinin isimlerinin verildiği
Ahmet Hamdi Tanpınar dört bölümden oluşan romanda en çok
Romanlarında zaman kavramını dikkat çeken özellik, karakterlerin geçmiş-
Bergsoncu bir düzlemde ifade etmekle ye- lerine yapılan dönüşlerdir. İhsan ve Mümtaz
tinmeyen Tanpınar, “Ne İçindeyim Zama- başlığını taşıyan birinci ve dördüncü bö-
nın” adlı şiirinde: lümlerde, II. Dünya Savaşı’nın yaşanma-
“Ne içindeyim zamanın, sından önceki günde yaşananları, Nuran ve
Ne de büsbütün dışında; Suat başlığını taşıyan ikinci ve üçüncü bö-
Yekpâre, geniş bir ânın lümlerde ise Nuran ve Mümtaz’ın bir yıl
Parçalanmaz akışında” önce başlayan ve Suat’ın ölmesi üzerine
(Tanpınar 1999, 13) sona eren aşklarını ele alan Tanpınar, özel-
diyerek Bergson’un zaman öğretisini adeta likle Mümtaz aracılığıyla sürekli olarak
hıfz eden bir öğrenci edasıyla tekrar eder. geçmişe döner. Mümtaz’ın annesini ve ba-
Buna göre Tanpınar için zaman, “yekpâre basını kaybettiği çocukluk yıllarına ve Nu-
geniş bir an” ve “parçalanmaz bir bütün” dür. ran’la birlikteliklerinin devam ettiği zama-
Özellikle Huzur ve Saatleri Ayarlama Ensti- na kadar uzanan bu geri dönüşlerle mate-
tüsü adlı romanlarında belirgin olarak dik- matiksel zamanın dışına çıkan Tanpınar,
kat çeken bu özellik, Tanpınar’ın romanla- Bergson’un, “zaman boyutlarından birinin
rının özünü teşkil etmektedir. diğerine tercih edilemeyeceğini her üç za-
38

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

man boyutunun birbirlerinden ayrılmayan ler adlı kitapta bir araya getirilen bu maka-
bir bütün ve durmadan ilerleyen bir birlik lelerden hareketle Tanpınar’ın nasıl bir
oluşturduğu” (Topakkaya 2008, 567) yö- roman arzusu içinde olduğunu anlamak
nündeki ifadesini adeta eser kişilerinin mümkündür. “Türk romanı ve dünya ro-
yaşamlarında somutlamaya çalışır. Bu özel- manı üzerine tespitler, tahliller, eleştiriler,
liğinden dolayı Huzur romanında ‘zaman’ bir edebî tür olarak roman, Batı edebiyatı
olgusunun neredeyse eserin odağına yerleş- ile Türk edebiyatının karşılaştırılması, ro-
tirildiğini ve olay örgüsünün de ikinci pla- man yazarlarına önerilerin” (Baycanlar
na itildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 2014, 433) sıralandığı bu makalelerde aynı
Edebi bir kişiliğin hangi düşünce, zamanda geleneksel roman anlayışının
akım veya olgudan ne kadar etkilendiği ötesinde modern romana özgü pek çok
şahsi özelliklerinden bağımsız olarak tespit sorun üzerinde de durulmaktadır. Tanpı-
edilemeyeceğinden Tanpınar’ın edebi kişi- nar’ın bu bağlamda ele aldığı sorunlardan
liğinde öne çıkan birkaç özellikten bahset- biri de ‘roman ve gerçeklik’ yani ‘romanda
mek yararlı olacaktır. Örneğin Tanpınar’ın realite’ sorunudur. Türk romanının gelişe-
“geçmişe dayalı ancak değişime de açık bir bilmesi için bireyin öne çıkarılması, bireye
dünya görüşünü” (İmamoğlu 2003, 135) verilen ehemmiyetin daha da arttırılması
savunması onun çağdaşlarından ayrılması- gerektiğini düşünen Tanpınar’a göre ro-
nı sağladığı kadar Bergson felsefesinden ne manda ele alınan gerçekliğin insan odaklı
ölçüde etkilendiğini de ortaya koyan bir olması gerekmektedir. Roma-
özelliktir. Yıkılan bir imparatorluğun en- nın/romancının zamanı veya karakterin
kazları arasında eskiyi savunanların muha- içinde bulunduğu ‘zaman boyutu’ ile de
fazakârlıkla, yeniyi savunanlarından da yakından ilişkili olan realite konusunda
Batıcı olmakla suçlandığı bir dönemde Tanpınar’ın “realitenin insanın kendisi
Tanpınar, Batı felsefesiyle cemiyet ruhunun olduğu düşüncesi(ne)” (Baycanlar 2014,
birleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu 434) yaklaşmasını Bergson felsefesiyle açık-
bağlamda “modern bir metafizik anlayışla, lamak mümkündür. Nitekim kesintisiz bir
bir ‘Doğu Rönesansı’ fikrini” (Ayvazoğlu duyumsama hali içinde olan bireyin salt
1995, 100) öne çıkaran bu düşüncenin oda- nesnel zamanın verileriyle açıklanması,
ğına Bergson felsefesinin yerleştirilmesi anlaşılması mümkün değildir. Ona göre
tesadüfî bir seçim değildir. Hem geçmişe hem roman yazarı hem de romana konu
dayanan hem de değişime açık bir dünya olan kişiler; “bütün bir kalabalığı, bütün bir
görüşünün savunulmasına olanak tanıyan müstakbel insanlığı kafasında taşıyan”
Bergson felsefesi, modern felsefe açısından (Tanpınar 2011, 52) birer insandır. Bu yüz-
doğunun aydınlatılmasını sağlamakla kal- den böylesine girift bir özellik sergileyen
mayarak geçmiş ile geleceğin birlikteliğini insanı anlamaya ve anlatmaya en uygun
de sağlayacaktır. olan form, bilincin ve bilinç hallerinin işe
Şair ve yazar olduğu kadar bilim koşulduğu bir zaman ve gerçeklik formu-
adamı kimliğiyle de ön plana çıkan Tanpı- dur.
nar’ın, romanlarının yayımlanmasından Böyle bir gerçeklik anlayışıyla orta-
önceki dönemlerde bir romanın nasıl ya- ya çıkan Huzur romanında zaman olgusu
zılması gerektiğiyle ilgili düşüncelerini oldukça işlevsel bazı özelliklerle donatıl-
belirten pek çok yazı ve makale yazması; mıştır. İçinde bulunulan zaman, Tanpı-
onun Orhan Pamuk’un deyimiyle “düşün- nar’ın ifadesiyle hem geleceği hem de geç-
celi bir romancı” (Pamuk 2011, 19) olduğu- mişi “görmeye yarayan bir rasat kulesidir”
nu ortaya koymaktadır. Nitekim Zeynep (Tanpınar, 2007: 149). Geçmiş zaman ise
Kerman tarafından Edebiyat Üzerine Makale- kimilerine göre “güncelliğini ve dolayısıyla
Henri Bergson’un Süre Felsefesinin Wıllıam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Yansımaları 39

etkisini yitirmiş, olmuş bitmiş herhangi bir liam Faulkner da Bergson felsefesinden
şeyi değiştirmenin imkânsız oluşu gerçe- etkilenerek sezgi, bilinç, istenç, zaman, içsel
ğinden dolayı genelde ihmal edilen, ya da zaman-psikolojik zaman ve saf süre gibi
en azından diğer zaman boyutlarına göre kavramları bu felsefenin ilkeleri doğrultu-
önem verilmeyen bir zaman boyutu” (To- sunda ele alır. Faulkner’ın bu ilkeleri en
pakkaya 2008, 567) olsa da Tanpınar’ın belirgin şekilde uyguladığı eser, 1929’da
zaman anlayışında önemli bir yere sahiptir. yayımladığı Ses ve Öfke (The Sound and The
Bergsoncu düşünceden ötürü zamanı ayrı Fury)’dir. Yirmi dört saatlik bir zaman di-
ayrı kümeler halinde değil de “parçalanmaz liminin anlatıldığı Huzur romanına benzer
bir bütün” olarak tasavvur eden Tanpınar’a bir anlayışla kurgulanan bu roman, dört
göre geçmiş veya mazi olarak adlandırılan ayrı günde geçen dört ayrı anlatıdan oluş-
zaman boyutu, bilinç eylemleri vasıtasıyla maktadır. Bu bölümlerin her birinde farklı
iç âlemde yeniden yaratılarak varlığını her bir karakterin ele alındığı ve anlatıcının
an hissettirebilecek, bugüne taşınabilecek değiştiği romanda her karakter, okurun
bir yapıdadır. Nitekim Mümtaz’ın maziyi karşısına farklı bir zaman algısıyla çıkmak-
bugüne taşımaya yönelik yaptıkları dikkat tadır. Nesnel zaman olarak birer tarihin
çekicidir. Nuran’dan ayrılmasına rağmen başlık olarak verildiği dört anlatıdan ilki, ‘7
onun sevdiği şeylere yönelen, onunla ge- Nisan 1928’ tarihinde yaşananları kapsa-
çirdiği tüm anları tekrar tekrar muhayyile- maktadır. Compson ailesinin zekâ özürlü
sinde canlandıran Mümtaz, akıp giden çocuğu Benjy’ye ait olan bu bölümü, ailenin
zaman nehrini tersine döndürerek “zamana Harvard’a okumaya giden ve sonunda
hükmedeceğini, ebediyete ulaşacağını ve intihar eden Quentin’e ayrılan ‘2 Haziran
ölümü yeneceğini” (Okumuş, Şahin 2012, 1910’ tarihli ikinci bölüm takip etmektedir.
111) düşünecek kadar yekpare bir zaman ‘6 Nisan 1928’ tarihli üçüncü bölümde ise
algısına ulaşır. diğer kardeşlerinden farklı olarak daha çok
William Faulkner faydacı özelliklere sahip olan Jason sahneye
Türk edebiyatında Yahya Kemal çıkar. Romanın ‘8 Nisan 1928’ tarihli son
Beyatlı, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ahmet Şu- bölümünde ise Dilsey ele alınmaktadır.
ayb, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Mustafa Faulkner’in deneysel olarak nitele-
Şekip Tunç ve Ahmet Hamdi Tanpınar nebilecek pek çok özelliği denediği Ses ve
başta olmak üzere pek çok kişiyi etkileyen Öfke’de dikkat çeken ilk husus, her bölüm-
Bergson; felsefi prensiplerini ortaya koydu- de farklı bir anlatım tarzının benimsenme-
ğu ilk andan itibaren Amerikan edebiyatın- sidir. Bilinçakımı tekniğinin kullanılmasına
da da etkisini hissettirir. “Savaşlar, bilimsel olanak tanımasından dolayı yazar tarafın-
ve teknolojik gelişmeler karşısında ruhsal dan bilinçli olarak tercih edilen bu anlatım
doyumu sağlayacak, ruhsal boşluğu kapa- tarzı, metnin okunmasını ve anlaşılmasını
tacak bir yol arayan modern Amerikan zorlaştırmakla birlikte Faulkner’ın zaman
yazarlarına ilham kaynağı olan Bergson, algısı ve zamanı ele alışıyla yakından ilişki-
bedenle ruh arasında bir uçurum gibi geniş- lidir. Nitekim Bergson’un “iç içe giren, bir-
leyen bu açıklığı aşmaları için ihtiyaç duy- birlerinde eriyen ve sayı ile hiçbir yakınlığı
dukları felsefi zemini oluşturur”(Douglass olmadan sadece nitelik halinde art arda
1986, 166-167). gelen” (Sunar 1970, 58) saf süre tasarısını
Henry Miller başta olmak üzere benimseyen Faulkner, “bütün lâhzaların
William Carlos Williams, Robert Frost, birbirine girdiği, geçmiş ve geleceğin de
Thomas Wolfe ve Gertrude Stein gibi sanat- şimdide toplandığı” (Sunar 1970, 48) yö-
çılardan başka çalışmamıza konu olan Wil- nündeki düşüncesini bilinçakımı tekniğini
40

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

kullanarak ifade etmeye çalışır. Örneğin bilinç eylemleriyle göstermeye çalışan Fa-
romanın birinci bölümünde okurun karşı- ulkner’ın, Ses ve Öfke’de zamanın tecrübe
sına çıkan Benjy’nin zekâ özürlü olmasın- edilişiyle ilgili olarak Bergson’un dureé
dan dolayı zamanı algılayışında şimdi- kavramına iyice yaklaştığını söylemek yan-
geçmiş-gelecek gibi herhangi bir zaman lış olmayacaktır.
ayrımına sahip olmaması veya geçmişi Nesnel zamanın tek başına ifade et-
adeta bir saplantıya dönüştüren Quen- tiği gerçekliğin tarihsel bir meseleden ibaret
tin’inin zamanda yaşadığı geri dönüşler olduğunu ifade eden Tanpınar’dan daha
bilinçakımı tekniği kullanılarak verilmeye ileri giden Faulkner bilinç, sezgi ve psikolo-
çalışılır. Üstelik bu durum, sadece romanın jik bileşenlerle birlikte ele alınmayan nesnel
birinci bölümü ve tek bir karakterle de sı- zamanın adeta hiçliğine işaret eder. Bu
nırlı değildir, romanın diğer bölümlerinde düşüncesini eserin zekâ ve bilinçten yoksun
de buna benzer örnekler sıralanabilir. Bu olan Benjy’nin yaşamıyla somutlar:
bağlamda “roman kişisinin iç dünyasında, “Bana bak,’ dedi Luster. ‘Sakın se-
zamandan zamana atlayarak her türlü de- sini çıkarayım deme.’
terminist ve dilbilgisel kısıtlamanın dışında Yine neden vızıldanıyor seninki.’
özgürce dolaşma olanağı” (Ecevit 2001, 43) ‘Ne bileyim ben,’ dedi Luster. ‘İşte
sağlayan bilinçakımı tekniğinin tıpkı Huzur böyle esince aklına başlıyor vızıl-
romanında olduğu gibi karakterlerin zihni- danmaya. Sabahtan beri hiç dur-
ni tüm boyutlarıyla ortaya koyduğu ve madı. Bugün doğum günü de on-
zamanın bütünlüğünün gösterilmesini sağ- dan galiba.’
layan bir araç niteliğinde olduğu söylenebi- ‘Kaç yaşında.’
lir. ‘Otuz üç,’ dedi Luster. ‘Bu sabah
Zamanı oluşturan tüm birimlerin bastı otuz üçüne.’
kişinin bilincinde bir arada, ayrılmaz ve Sen otuz yıldır hep üç yaşında mı
devamlı gelişen bir bütünlük içinde bulun- demek istiyorsun.’
duğunu ifade eden Bergson’a göre “gerçek ‘Ben annem ne söylerse onu söyle-
tecrübe, zamanın böylesine bir bütünlükte rim,’ dedi Luster (Faulkner 2014a, 18)
algılandığı, bütün zamanların ve tecrübele- Benjy, standart/nesnel zamanın
rin birbirine karıştığı, birbirinin içine geçtiği göstergesi olan takvime göre otuz üç yaşın-
içsel zamanda” (Hasanusta 2011, 22) yani da olmasına karşın kendi özel zamanında
dureé olarak adlandırılan anlarda yaşanır. üç yaşındadır. Başka bir ifadeyle Benjy’nin
Bergson’un psikolojik zaman ve bilincin zekâ-bilincinin durduğu daha fazla gelişim
sürekli bir akış içinde olduğuna işaret eden göstermediği üç yaşından itibaren geçirdiği
bu düşüncelerinin Ses ve Öfke’de karşılık otuz yıl hiç yaşanmamış gibidir.
bulduğu ve çeşitli şekillerde ifade edildiği Faulkner’ın Benjy’ye yüklediği bir
söylenebilir. Örneğin geçmişe karşı hasta- diğer özellik ise onun zaman algısının şim-
lıklı bir duyuşa sahip Quentin’in zamanı diden ibaret oluşudur. Benjy geçmiş-şimdi-
durdurma yönündeki isteğinin gerçekleşe- gelecek diye zamanı ayıramadığından Tan-
meyecek olmasına dair yaşadığı teslimiyet pınar’ın ifadesiyle ‘parçalanmaz bir bütün’
veya Dilsey’in zamanı, sonsuzluğa ulaşan olan ‘yekpâre geniş bir an’da yaşıyor gibidir.
bir bütünlük olarak görmesinin temelinde Üstelik “zamanlar arasında geçiş yaptığın-
tüm zaman birimlerinin bir aradalığına dair da ve bir zamandan başka birine geçtiğinde
yaşadığı farkındalık tamamen Bergsoncu kullandığı dilde hiçbir farklılık olmaması-
düşüncenin yansımalarıdır. Bu yönüyle nın nedeni de aslında zaten bu zamanlar
gerçeği ve karakterlerin zihinlerinde geçen arasında farklılık görmüyor oluşundandır”
düşünce süreçlerini anlatıcıların tümleşik (Hasanusta 2011, 28). Çağdaş okuyucular
Henri Bergson’un Süre Felsefesinin Wıllıam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Yansımaları 41

için bile dikkatli bir okuma gerektiren bu kapılmıştı.


durum karşısında Faulkner’in, Benjy’nin Ses ve Öfke ile ilgili inceleme yazı-
zamanlar arasında yaşadığı kimi geçişleri sında “Faulkner’ın zaman anlayışında şim-
italik yazı ile belirtmeye çalışması işlenen dinin tahmin edilememesinin ve sadece
zaman konusunun eserin biçimsel özellikle- hatıralarla şekillenebilir bir özellik sergile-
riyle de desteklendiğini göstermektedir. mesinin mantıksız bir durum” (Sartre 1960,
Buna göre Faulkner, eserde ele alınan olgu- 231) teşkil ettiğini belirten Jean Paul Sart-
nun içerikle olduğu kadar biçimsel unsur- re’a göre Ses ve Öfke’de süre olgusunun
larla da desteklenebileceğini gösterir. Nite- neden insanın karakteristik talihsizliği ol-
kim kendisiyle yapılan bir söyleşide “Ya- duğu da anlaşılmaktadır. Yazısının deva-
zarsın ve yazarsın ve eğer (yazdığın eser) mında kendine özgü özelliklerden dolayı
iyiyse bunun kendine has bir biçimi olur. Ses ve Öfke’de işlenen zaman olgusunu,
Eğer değilse, biçimi falan yoktur” (Faulkner ‘Faulkner’ın zamanı’ olarak niteleyen Sartre
2014b, 21) diyen Faulkner ancak iyi bir ese- romanda işlenen zaman kavramıyla ilgili şu
rin kendine özgü bir biçime sahip olabile- tespitte bulunur: “İnsanlar hayatlarını za-
ceğini belirtir. mana karşı mücadele ederek harcarlar ve
Faulkner ile Tanpınar’ın Bergsoncu zaman tıpkı bir asit gibi insanı tüketir, ken-
zaman düşüncesini işlemede birbirlerine dinden alır ve kişiyi kendini gerçekleşme-
yaklaştıkları bir diğer husus da geçmiş sinden alıkoyar. (Bu yüzden Faulkner’a
zaman ile ilgili duruşlarıdır. Bu konuda göre) Her şey saçmadır. Hayat bir zekâ
zamanın geçmiş olan boyutunun bilinç özürlünün anlattığı ses ve öfkeyle dolu
eylemleriyle içinde bulunulan zamanda hiçbir şey ifade etmeyen bir masaldır”
yeniden var olabileceğini ifade eden Tanpı- (Sartre 1960, 231). Faulkner’ın romanlarında
nar gibi düşünen Faulkner, bu düşünceyi kronolojik dizilişteki bu sert kırılmaların
eser kişilerinin yaşamlarında ayrıntılı ve maksatlı olduğunu ve bu durumun Fa-
ısrarlı bir şekilde vurgular. Örneğin geçmiş ulkner’ın Güneyli olmasına bağlanabilece-
zamanları hatırlayan Benjy bunları gerçek- ğini ifade eden Robert Cantwell’a göre
ten o anda yaşadığını hissettiğinden çok onun Ses ve Öfke’de 1928’den 1910’a atlayan
sevdiği Caddy’nin yokluğunu, orada olma- ve aradaki yılları karıştıran zaman aldat-
yışını tam anlamıyla hissetmez. Eserin bir macalarının Güney’deki hayatın bir kıs-
diğer karakteri Quentin için ise geçmiş çok mında benzeri bulunmaktadır. “Bazen Gü-
daha farklı bir konumdadır. “Şu anki ya- ney’de aynı arkeologların kazılarında Taş
şamında kaybettiği ve eksikliğini hissettiği Devri’nin üstünde Bronz Çağ bulmaları
her şey onu geçmiş zamanın içinde” (Hasa- gibi 1912 yılına ait bir düşünceden bir kat-
nusta 2011, 43) beklediğinden Quentin man, sonra 1890’ın kültüründen bir kat-
geçmişi olabildiğince bugüne taşımaya ve man, yeniden yapılanma dönemi çömlekle-
hatta zamanı durdurmaya çalışır. Nitekim rinden bir parça, İç Savaş öncesine dair
zamanı durduramayacağını, zaman ilerle- çökmüş bir inanış” (Cantwell 2014, 39) bu-
dikçe de geçmişin silikleşeceğini anladığın- lunduğu gibi Faulkner’da da zengin anlam
da da intihar etme yolunu seçer. Bu yönüy- ve zaman katmanlarının bulunması şaşırtıcı
le Quentin’in Huzur romanın asli karakteri değildir.
Mümtaz gibi adeta geçmişe hapsolmuş bir Sonuç
şimdide yaşadığı söylenebilir. Mümtaz da Henri Bergson’un dureé kavramını
tıpkı Quentin gibi geçmişe saplanarak Nu- ortaya atarak standart zaman prensipleri-
ran ile geçirdiği zamanları bugüne taşımış nin içsel yani öznel zamana ilişkin verileri
ve sonsuzluğa ulaşabileceği yanılgısına değerlendirmede işlevsel olmadığını, bilin-
42

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

cin sürekli bir akış içinde olduğunu; dolayı- ni ortaya koyduğu kadar zaman bağlamın-
sıyla da bütün zaman birimlerinin bir bü- da deneysel niteliğe sahip eserlerdir.
tünlük arz ettiğini ifade etmesi geleneksel 2. Matematiksel değerlerle ölçülen
zaman anlayışının dışında yepyeni bir bu- nesnel zamanın yerine Bergson felsefesinin
luş olarak kayda geçer. Nitekim zaman öne çıkardığı bütün zaman birimlerinin bir
olgusunun insan için hiçbir zaman ayların, arada olduğu, bilinç eylemleri ve kişisel
haftaların, günlerin ve saatlerin düzenli bir algı tecrübeleriyle birbirine karıştığı içsel
şekilde sıralandığı dümdüz bir doğrultuda zamanı benimseyen Faulkner ve Tanpı-
ilerlemediğini; bu süreçte hafızanın, geçmiş nar’ın eserlerinde ele aldıkları nesnel za-
tecrübelerin, bilinç eylemlerinin ve ruh manın aralığını olabildiğince minimize
halinin de etkili olduğunu vurgulayan ettikleri görülmektedir. Nitekim Huzur
Bergson daha önce mutlak gerçekliğin bir romanında nesnel zaman, II. Dünya Sava-
ölçüsü olarak kullanılan geleneksel zaman şı’nın başlamasından önceki yirmi dört
anlayışını tamamen yıkar. Bergson’un fel- saatlik zaman dilimini kapsarken Ses ve
sefede çığır açan süre felsefesi, kısa sürede Öfke’de nesnel zamanları ayrı olmakla bir-
etki alanını genişleterek edebiyat başta likte dört ayrı karakterin yirmi dört saatlik
olmak üzere pek çok alanda karşılık bulur. zaman diliminde yaşadıkları anlatılmakta-
Bu bağlamda zaman olgusunu işlemede dır.
çağdaş gelişmelerden ve yeniliklerden bü- 3. Bergson’nun tüm zaman birim-
yük oranda etkilenen/yararlanan 20. yüzyıl lerinin (geçmiş,şimdi,gelecek) iç içe girdiği;
modernist romanın önemli isimlerinden sadece nitelikler halinde bulunan ve nicel
olan Faulkner ve Tanpınar’ın Bergson’un olarak ifade edilemeyen saf süre anlayışın-
süre öğretisinden önemli ölçüde etkilendik- dan dolayı zamanı bir bütün olarak algıla-
leri görülür. yan Faulkner ve Tanpınar, bilinçakımı tek-
Farklı gelenek ve medeniyet et- niğine ağırlık vererek tüm zaman unsurla-
ki/ölçüleriyle yetişmelerine karşın ülkeleri- rının bilinçte var olabileceğini göstermeye
nin edebiyatlarında çağdaş edebiyatın geli- çalışır. Faulkner ve Tanpınar’a göre içinde
şimine büyük katkı sunan Faulkner ve bulunulan zaman ne olursa olsun kişi bilinç
Tanpınar’ın Bergson’un süre felsefesinden eylemleri sayesinde bölünemez bir sürekli-
ne oranda etkilendiklerini, bu etkilenmele- lik ve zamanda birlik formunu yakalayabi-
rini eserlerinde ne şekilde ortaya koydukla- lir.
rın şöyle sıralamak mümkündür: 4. Bergson’un varlığımızın ve içsel
1. Tıpkı kendi ülkesinde ‘Güneyli hayatımızın göstergesi olan hakiki zamanı,
yazar’ olarak anılan ve Güney’in kendine geçmişin halde (içinde bulunulan zamanda)
özgü özelliklerini kişiliğinde barındıran devamı olarak tasavvur etmesinden dolayı
Faulkner gibi Tanpınar da son demlerini Faulkner ve Tanpınar’ın geçmiş yaşam
yaşayan bir imparatorluğun tüm birikimine tecrübelerini ve hatıraları önemsedikleri
sahip Osmanlı/Doğu medeniyetiyle yetiş- görülmektedir. Nitekim bu durum eser
miş bir sanatçıdır. Bu özelliklerinden dolayı kişilerinin kendi geçmişlerine karşı saplan-
Batı dünyasının gelişmelerine karşı mesafe- tılı sayılabilecek bir bağ geliştirmeleriyle
li olma eğilimi gösteren edebiyatlarında sonuçlanır.
çağdaş bulguları denemeleri ve bunlara
öncülük etmeleri eserlerinin deneysel kimi KAYNAKÇA
nitelikler taşıması sonucunu ortaya çıkar- Ayvazoğlu, Beşir (1995). Yahya Kemal -Eve
maktadır. Bu nedenle Amerikan edebiya- Dönen Adam, Ötüken Neşriyat, İs-
tında Ses ve Öfke, Türk edebiyatında da tanbul.
Huzur romanları Bergsoncu zaman ilkeleri- Cantwell, Robert (2014). “Faulkner’lar: Ye-
Henri Bergson’un Süre Felsefesinin Wıllıam Faulkner ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Yansımaları 43

tenekli Bir Aileye Dair Hatıralar”, mamış Yüksek Lisans Tezi, İstan-
William Faulkner’la Konuşmalar, bul.
(Derleyen: M. Thomas Inge), (Çev: İmamoğlu, Tuncay (2003). “Ahmet Hamdi
Aslı Kutay Yoviç), Agora Kitaplığı, Tanpınar’da Süreklilik ve Deği-
İstanbul. şim”, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Cevizci, Ahmet (2014). Felsefe Sözlüğü, Say Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Yayınları, 4. Baskı, İstanbul. C.2,S.1,s.131-148.
Demir, Mehmet Nuri (2011). “Henri Berg- Kocabay, Hatice (2010). “Ahmet Hâşim
son’un Felsefesinde Sezginin Yeri”, Şiirlerinde Zaman”, Bilkent Üniver-
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bi- sitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler
limler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bi- Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek
limleri Anabilim Dalı, Mantık Bilim Lisans Tezi, Ankara.
Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Li- Levinas, Emmanuel (2005). Zaman ve Baş-
sans Tezi, Van. ka, (Zeynep Direk’in Sunuşuyla -
Ecevit, Yıldız (2001). Türk Romanında Post- Çev. Özkan Gözel), Metis Yayınları,
modernist Açılımlar, İletişim Yayıncı- İstanbul.
lık, İstanbul.Douglass, Paul (1986). Okumuş, Salih – Şahin, İdris (2012). “Ah-
“Bergson and American Moder- met Hamdi Tanpınar’ın Romanla-
nism”, Bergson, Eliot and American rında Zaman ve Mekân Bağlamın-
Literature, The Universty Press of da Yabancılaşma Tezahürleri”,
Kentucky, Lexington, Kentucky. ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Eroğlu, Ayşe (2007). “Henri Bergson’da Sosyal Bilimler Araştırmaları Der-
Şuur-Sezgi İlişkisi”, Atatürk Üni- gisi, C. 3, S. 5, s. 108-120.
versitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Öztürk, Kadriye (2007). “Henri Bergson’da
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Süre”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bi-
Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Li- limler Enstitüsü, Felsefe Anabilim
sans Tezi, Erzurum. Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Li-
Faulkner, William (2014a). Ses ve Öfke, Yapı sans Tezi, Ankara.
Kredi Yayınları, 13. Baskı, İstanbul. Pamuk, Orhan (2011). Saf ve Düşünceli Ro-
Faulkner, William (2014b). “Şöhretin İlk mancı, İletişim Yayınları, İstanbul.
Devresinden Bir Faulkner Hatırası” Baycanlar, Sema Çetin (2014).
(Söyleşiyi Yapan: Anthony Buttita), “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur
William Faulkner’la Konuşmalar, Romanının Düşünsel Arka Planı:
(Derleyen: M. Thomas Inge), (Çev: Edebiyat Üzerine Makaleler”, Aka-
Aslı Kutay Yoviç), Agora Kitaplığı, demik Sosyal Araştırmalar Dergisi,
İstanbul. Y. 2, S. 5, s. 431-439.
Griffiths, Jay (1999). Tik Tak/Zamana Kaça- Sartre, Jean Paul (1960). “Time in Faulkner:
mak Bir Bakış, (Çev. Çiçek Öztek), The Sound and The Fury”, William
Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Faulkner: Three Decades of Criticism,
Hasanusta, Ümit (2011). “William Fa- Ed. Frederick J. Hoffman, Olga W.
ulkner’ın Ses ve Öfke Eserinde Za- Vickery, p.225-232,Michigan, Mic-
man ve Bilinç Kavramları”, İstanbul higan University Press.
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensti- Sunar, Cavit (1970). “Bergson’da Şuur Hal-
tüsü, Batı Dilleri ve Edebiyatları leri ve Zaman”, Ankara Üniversite-
Anabilim Dalı, Amerikan Kültürü si İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.18,
ve Edebiyatı Bilim Dalı, Yayımlan- S.1, s.47-66.
44

Bülent Cercis TANRITANIR & Burcu TÜTAK

Tanpınar, Ahmet Hamdi (1999). Şiirler, The Journal Of International Social


Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Research, Volume 1/4, s.566-573.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2007). Mahur Topakkaya, Arslan (2012). “Zaman Kavra-
Beste, Dergâh Yayınları, İstanbul. mı Bağlamında Platon – Aristoteles
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2011). Edebiyat Karşılaştırması”, FLSF (Felsefe ve
Üzerine Makaleler, Dergâh Yayınları, Sosyal Bilimler Dergisi), 2012 Ba-
İstanbul. har, sayı: 13, s. 219-231.
Topakkaya, Arslan (2008). “Geçmiş Zaman Yılmaz, Hakan (2011). “Henri Bergson’un
Gerçekten Geçmiş Midir?”, Ulusla- Zaman Kavramına Yaklaşımının
rarası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Çağdaş Anlatı Sinemasına Etkisi”,
Sosyal Bilimler Dergisi / C. XIII, S.
2,s.61-78.

You might also like