Professional Documents
Culture Documents
YAKLAŞIMLAR
İÇİNDEKİLER
Prof. Dr.
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Aksu BORA
HEDEFLER
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
2
Kültüre Antropolojik Yaklaşımlar
Kültürün yeni
anlamları
Farklı kültürleri
merak etmek -
ötekiler
Farkın yeni
Kültüre anlamları
Antropolojik
Yaklaşımlar
Meraktan disipline - Etnografi
temel yaklaşımlar
GİRİŞ
Antropoloji, kelime anlamıyla “insan bilim” demektir. Dolayısıyla, insanı
inceleyen her disiplinle bir etkileşimi vardır. Bu disiplinlerden bazıları, insanın
maddi doğasıyla ilgilenir: Biyoloji ve anatomi gibi. Bunlar, fiziki antropolojinin
konularıdır. Bazıları ise, toplumsal bağlamı içinde insanı kavramaya çalışır.
Sosyoloji, iktisat, siyaset bilimi gibi. Sosyal (ya da kültürel) antropolojinin konuları,
bu disiplinlerle yakından ilişkilidir. İnsanın içinde yaşadığı doğal çevreyle etkileşimi
Antropolojinin kültür
kavramı, insan ve uyumlaşması da antropoloji disiplini içinde ele alınan problemlerden biridir.
topluluklarının doğal Bütün bunlar düşünüldüğünde, antropolojinin bir yandan özgül bir disiplin,
çevreleriyle
diğer yandan da diğer sosyal ve fiziki bilimlerle yakından ilişkili olduğu
uyumlaşmasını da
dikkate alır. görülecektir. Bu nedenle antropoloji, kuruluşundan bu yana hep alt dallarıyla var
olmuştur. Fiziki antropoloji, dil antropolojisi, çevre antropolojisi gibi.
Antropolojinin bize öğrettiği temel perspektif, insanın biyolojik ve kültürel
varlığının birbirine bağlı olduğu, farklı disiplinlerin odaklandığı boyutların bir arada
ele alınmasının mümkün ve gerekli olduğudur. Bir başka deyişle, antropoloji insanı
ve insan topluluklarını bütüncül bir biçimde inceler. Bu bakımdan, insan tekinin
içinde yaşadığı toplulukla ilişkisi, topluluğun fiziksel çevreyle etkileşimi gibi konular
da antropolojinin kapsama alanı içindedir. Çünkü kültür, bütün bu bileşenlerin
ortaya çıkardığı özgül bir konfigürasyondur. Kültürü anlamak, dilden fiziksel
çevreye, beslenme biçimlerinden inançlara kadar pek çok olguyu dikkate almayı,
bir arada düşünmeyi gerektirir.
Dolayısıyla, antropolojinin kültür kavramı, farklı disiplinlerden beslenen, çok
yönlü ve çok boyutlu bir mahiyet taşır.
Ötekiler
Bireysel Etkinlik
• Maya uygarlığı, son derece gelişkin takvim sistemiyle
bilinir. İspanyollar Amerika'yı değil de Aztekler Avrupa'yı
"keşfetseydi", nasıl bir karşılaşma olurdu?
• Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla tartışabilirsiniz.
Meraktan Disipline
Antropoloji, tıpkı diğer sosyal bilim disiplinleri gibi, 19. yüzyıl sonunda
doğdu ve çalışma alanını en geniş anlamıyla “kültür” olarak belirledi. “Öteki”
toplulukların antropoloğun içinde yaşadığı toplumdan farklılıklarını çözmeye
çalıştı. Bu “ötekiler” her zaman antropoloğun içinde yaşadığı toplumdan daha
“ilkel”, daha az uygar görülen topluluklardı.
Antropolog, kendini önceleyen geleneğin mirasını devraldı ve
Toplumların basitten kendininkinden daha “ilkel”, daha “basit”, dolayısıyla bütünsel bir yaklaşımla ele
karmaşığa doğru
alınabilecek toplulukları sistematik biçimde incelemeye başladı. Bu inceleme,
ilerledikleri fikri,
Darwin’in biyolojik başkalarının nasıl yaşadığını anlamayı sağlayacağı gibi, kendi toplumunun
evrim kuramından geçmişine de ışık tutabilecekti.
etkilenmiş ve hem Artık gezginlerin hikâyeleri ya da misyonerlerin hatıraları değil,
sosyoloji hem de
antropologların saha notları ve yorumları başka toplumları anlamakta kaynak
antropoloji üzerinde
uzun dönem etkili olacaktı.
olmuştur. Meraktan disipline doğru geçişin, bazı kurucu isimlerini öğrenerek devam
edelim.
Birkaç Öncü
Charles Darwin (1809-1882), yalnızca biyoloji alanında değil, bütün
bilimlerde son derece önemli bir yere sahiptir. Çünkü onun geliştirdiği evrim fikri,
yalnızca türlerin biyolojik evrimine ilişkin bir hipotez sunmaz, evrim fikrini sosyal
bilimlere ve düşünceye taşıyarak, kendinden sonra gelen bilim insanlarını etkiler.
Toplumların da evrim süreçlerinden geçtiklerine ilişkin bu yaklaşım sosyal
evrimcilik adını taşır ve Herbert Spencer (1820-1903) isimli İngiliz filozofunun
Etnik merkezcilik, düşüncelerinden esin alır. Bu etkinin nasıl sonuçlar doğurduğunu yirminci yüzyıl
kişinin ve toplumun, antropolojisini öğrenirken ele alacağız. Ancak şimdi, sosyal evrimciliğin özellikle
kendi toplumunu ve Alman geleneğinde benimsenmediğini, daha çok Anglosakson bilim dünyasının bu
onun değerlerini
düşünceyi izlediğini belirtmekle yetinelim.
merkeze alarak,
dünyayı bu değerler Amerikalı hukukçu Lewis Henry Morgan (1818-81), kültüre antropolojik
ışığında anlaması ve yaklaşımları incelemek için çok iyi bir başlangıçtır. Çünkü o, meslekten bir
başka toplumlara antropolog olmamasına rağmen, Avrupalıların gelmesiyle dönüşü olmayacak
değer biçmesidir.
şekilde tahrip olan geleneksel kültürü kaydederek korumayı kendine misyon
olarak belirlemişti.
Yerlilerin arazi davalarıyla ilgilenen bir avukat olarak, miras davalarında
izlenecek yolu belirleyebilmek için, yerlilerin akrabalık sistemlerini anlamaya
çalıştı. Daha sonra antropolojinin temel konularından biri hâline gelecek akrabalık
üzerine ilk kapsamlı çalışmayı o yaptı. Bu çalışma sadece miras ve aile bağlarını
değil, yerli toplulukların kültürel yapılarını da ortaya koyuyordu. Çünkü modern
öncesi topluluklarda sadece kültürel ve sosyal ilişkiler değil, ekonomik ve siyasal
ilişkiler de akrabalık ilişkileri üzerinden kurulur; dolayısıyla bu ilişkileri
çözümlemek, toplumun temel örüntülerini kavramak anlamına gelir.(2)
1871 yılında kültür kavramını ilk kez tanımlayan antropolog Edward Tylor,
kültürel çeşitliliğin ırk türü kavramlarla değil, evrimle ilişkili olduğunu ileri
sürmüştü. Ona göre bütün kültürler tek bir kökenden geliyordu ama her biri evrim
sürecine farklı bir basamaktan başladığı ve farklı hızlarla ilerlediği için, kültürel
farklılaşma ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla, ırka dayalı üstünlüklerden söz edilemese
de, bazı kültürlerin diğerlerinden daha “ileri” olduğu söylenebilirdi. Tylor’un bu
yaklaşımı, kültürlerin “ileri” ve “ilkel” olarak sınıflandırıldığı bir kültürel hiyerarşiye
yol açıyordu ve yirminci yüzyıl antropolojisinde bu yaklaşıma yönelik güçlü
eleştiriler geliştirildi.
dönüşüme dayalıdır. Temel fikir, her bir kültürün kendi özgül tarihi ve koşulları
olduğu, dolayısıyla kültürleri tarif eden genel kuramlar yerine her birinin tikelliğini
gözetecek ampirik çalışmalara ağırlık verilmesi gerektiğidir. Bu bakımdan Boas’ı
kültürel görececilik yaklaşımının ilk sözcüsü olarak kabul edebiliriz. Ona göre
kültürler arasında bir hiyerarşi yoktur, her biri farklı koşulların ürünüdür.
Antropolojide işlevselcilik okulunun kurucusu olan Bronislaw
Malinowski’nin (1884-1942) kültür yaklaşımı ise, kültürün insanın temel ve ikincil
ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirildiği yolundadır. Ona göre, bütün insanların
ortak temel ihtiyaçları vardır. Bunlar, yemek, barınmak, üremek gibi şeylerdir.
İkincil ihtiyaçlar ise, temel ihtiyaçlar üzerinde yükselir. Bu ihtiyaçları karşılamaya
yönelik kültürler varlıklarını sürdürebilirler. Dolayısıyla, ilk bakışta anlamsız gibi
görünen bazı adetler ya da törenler, işlevleri açısından değerlendirildiğinde anlam
kazanabilirler. 1922 yılında yayınlanan Batı Pasifik Argonotları, antropoloji
tarihinin en önemli ve çığır açıcı kitaplarından biri olma özelliğini korumaktadır.
Simgesel değeri olan nesnelerin Malinezya adaları arasındaki dolaşımını ele alan
analizi, günümüzde de “Kula halkası tartışması” olarak anılır ve kültürel anlamın
maddi sonuçlarına ilişkin kavrayışımızı genişletir. Malinowski’nin bir başka katkısı
da bugün “katılımlı gözlem” dediğimiz etnografik tekniği icat etmiş olmasıdır. İki
yıla yakın bir zaman bulunduğu Trobriand Adalarında yerlilerin hayatına karışarak,
onlardan biri gibi yaşayarak gözlemlerini ve izlenimlerini sistematik biçimde
yazmıştır. Malinowski’nin kültür yaklaşımı, kültürün bireyin ihtiyaçlarını karşılama
işlevine odaklanır ama bunu yaparken sosyal ihtiyaçları, değişimleri, devrimleri
yahut ekonomik kriz türünden olguları ihmal eder.
Malinowski’nin bireysel işlevci yaklaşımını eleştirerek antropolojide yapısal
işlevselci yaklaşımı kuran İngiliz antropolog Alfred R. Radcliffe-Brown (1881-1955),
sosyolojide yapısal işlevselciliğin kurucusu olan Durkheim’dan etkilenmiştir.
Radcliffe-Brown, Malinowski gibi psikoloji ve biyolojiye değil, sosyolojiye ağırlık
verir ve Durkheim sosyolojisinin temel kavramlarından biri olan toplumsal yapı
kavramını kuramının odağına yerleştirir. Hatırlanacağı üzere, Durkheim, toplumsal
yapıları, onları oluşturan parçaların toplamından “fazla” bir şey olarak tanımlar.
Kültür, bireylerin davranışlarıyla sınırlı değildir. Tersine, bizim bireysel davranışlar
olarak gördüğümüz eylemlerin arkasında, onları ortaya çıkaran bir toplumsal yapı
vardır. Yapılar, bireylerden bağımsızdır. Bu anlamda birey, yapının bir ürünüdür.
Yahut şöyle de söyleyebiliriz: Birey, kültürün bir ürünüdür. Antropoloğun yapması
gereken, ampirik olanın ince tabakası altında işleyen gerçek yapıları keşfetmektir.
Bu anlamda Radcliffe-Brown’ın Malinowski’den de Boas’tan da farklı olarak, soyut
teori yönelimli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kültürleri birer yapı olarak
düşünmesi, bütünselci yaklaşımın ağırlık kazanması anlamına gelir. Bu bütünün
kalbi, hem Radcliffe-Brown hem de öğrencilerinin çoğu için, akrabalık ilişkileridir.
Radcliffe-Brown, toplumu bir organizmaya benzetir. Organların tamamının
uyum içinde çalışması gerekir ve organizma, organların toplamından ibaret değil,
bunu aşan, başka bir gerçekliktir. Bu gerçekliğe “toplumsal yapı” denir.
Bireysel Etkinlik
Kültür belirleyici ise kültürel değişimler nasıl oluyor? İnsan
belirleyici ise nasıl oluyor da aynı kültürü paylaşan
insanların olaylar karşısındaki tepkileri birbirine bu kadar
benziyor?
• Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
etkilemiştir.
açıklar: Ayrılma, hiyerarşi ve etkileşim. Bu üç ilke, dil sisteminde
de görülür. Dumont'un kast sistemi üzerine yaptığı analiz,
Hindistan'ın kültürel, ekonomik ve siyasal tarihini dikkate
almadığı için eleştirilmiştir.
Sömürgecilikten Kurtuluş
Yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran tarihî gelişme, sömürgelerin
bağımsızlıklarını kazanmaları ve yeni ulus devletlerin kurulmasıydı. İki dünya
savaşı, yeni bir hâkimiyet düzeninin inşasında iki önemli basamaktı. Eski
sömürgelerin yeni bağımsız uluslara dönüşmesi, “kültürel hak” kavramını
uluslararası gündemin üst sıralarına taşıdı. Dil hakkı başta olmak üzere, grup
hakları (çevre hakkı, kent hakkı vb.) bundan sonra giderek önem kazandı. Azınlık
kültürlerin, etnik grupların korunması, uzun sömürgecilik dönemi boyunca
ikincilleştirilmiş ve tabi kılınmış yerel kültürlerin yeniden “keşfi”, yalnızca
antropolojiye değil, genel olarak kültüre ilgiyi artırdı.
Edward Said,
meslekten bir
antropolog
olmamasına karşın,
Oryantalizm isimli
eseriyle antropoloji
disiplini üzerinde
büyük etki yapmıştır.
Bu eserinde Said, Orta
Doğu coğrafyasının
Batılı oryantalistler
tarafından
biçimlendirildiğini,
dolayısıyla
oryantalizmin bir
emperyalizm aracı
olduğunu anlatır. Şekil 2.2. “Antropologlar, antropologlar!”
•
•Örneğin, sınıfın salt ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir
olgu olduğu düşüncesi yeni değildir. Ancak 1980 sonrasında sınıfı
asıl olarak kültürel bir konumlanış olarak tanımlayan yaklaşımlar
Örnek
Birey-Kültür İlişkisi
Daha önce de değinildiği gibi, yapısal işlevselciliğin egemen olduğu bir
disiplin, bireylerin davranışlarına yapıların yansımaları olarak bakma eğilimindedir.
Sosyolojide Durkheim’ın intihar gibi son derece kişisel bir eylemi açıklamak üzere
toplumsal yapı kavramına başvurması ve “anomi” kavramını geliştirmesi, bu
eğilimin berrak örneklerinden biridir(6). Ona göre intihar davranışı nedenlerine
göre kategorik olarak ayrıştırılabilir ve bir sosyal bilimci açısından ilginç olan
kategori, toplumsal tutunumun düşüklüğünden kaynaklanan “anomi
intiharları”dır. Yani, bireylerin en kişisel görünen davranışlarının izi sürülerek
toplumsal yapıya, yapının iyi işlemeyen organlarına ulaşılabilir.
Küreselleşme
Dünya ölçeğinde sermaye akışlarının hızlanması, iletişim teknolojilerinin
olağanüstü bir hızla gelişmesi ve ulus devletlerin yeniden yapılanması gibi
gelişmelerin tamamına küreselleşme diyoruz.
Konumuz açısından küreselleşmenin en önemli etkisi, sadece paranın ve
malların değil, sembollerin, anlamların, imajların da kültürel ürünlerle birlikte hızla
akışkan hâle gelmesidir. Böylece kültürel sınırların çizilmesi, son derece güç bir
hâle gelmektedir. Bir kültürün sınırının nerede başlayıp diğerininkinin nerede
bittiği hiçbir zaman üzerinde kolaylıkla anlaşılan bir konu olmamışsa da,
günümüzde kültürel sınırların belirlenmesi büsbütün güçleşmiştir.(9)
1960’ların ortasında
kullanıma giren
“siberkültür”
kavramı, internetin
gelişmesiyle
bağlantılı olarak
gelişen büyük bir
kültür alanına işaret
eder. Bu alan,
yalnızca iletişim
disiplininin değil,
sosyoloji ve
antropolojinin de
çalıştığı bir “saha”
hâline gelmiştir.
Etnografi
Daha önce değinilen “kültürel dönemeç”ten sonra, yani kabaca 1970’lerin
başından itibaren, etnografi en popüler sosyal bilim yöntemlerinden biri hâline
gelmiştir. Daha önce neredeyse tamamen antropolojiye özgü olan bu yöntem,
niteliksel yaklaşımların en geniş ve yaygın biçimidir(11).
Kelime anlamı, toplulukların ve kültürlerin sistematik olarak çalışılmasıdır
(ethno-graphy). İstatistik gibi büyük ölçekli ve çok çeşitli veriden çok, dar kapsamlı
ve az sayıdaki veriyi toplamak için uygundur.
Çünkü
• Bir kültürün bütününe değil, bir gruba ya da bir alt kültüre odaklanır.
Örnek
günlerine, mevlit türünden dinî törenlere, doğumlara ve düğünlere
katılarak kadınların anlam dünyasına girebilmiş ve bunu Tohum ve
Toprak isimli kitabında yansıtmıştır. Ancak kahvehane, cami,
muhtarlık gibi daha çok erkek mekânları olarak görülebilecek yerlere
girmesi mümkün olmadığından, köyün erkeklerinin dünyasına ilişkin
çok daha az ve dolaylı veriler elde edebilmiştir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi başka kültürleri araştırmak için bir neden değildir?
a) Kendi kültürünü anlamak
b) İç siyasal tartışmalarda malzeme yapabilmek
c) Daha geniş bir pazara hitap edebilmek
d) İnsanla hayvan arasındaki farkı anlayabilmek
e) Kültürel anlamların nasıl çeşitlenebildiğini görebilmek
Cevap Anahtarı
1.d, 2.b, 3.c, 4.a, 5.b, 6.c, 7.a, 8.d, 9.d, 10.c
YARARLANILAN KAYNAKLAR
[1] Eriksen, T.H. (2010). Antropoloji Tarihi. İstanbul: İletişim Yayınları.
[2] Özbudun, S. vd. (2012). Antropoloji: Kuramlar ve Kuramcılar. Ankara: Dipnot
Yayıncılık.
[3] Aydın, S. (2007). Antropoloji. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
[4] Bates, D.G. (2009). 21. Yüzyılda Kültürel Antropoloji. İstanbul: Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
[5] Geertz, C. (2010). Kültürlerin Yorumlanması. Ankara: Dost Yayınları.
[6] Durkheim, E. (2013). İntihar. İstanbul: Pozitif Yayıncılık.
[7] Benedict, R. (2015). Kültür Örüntüleri (2. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
[8] Benedict, R. (2011). Krizantem ve Kılıç. Ankara: İş Bankası Yayınları.
[9] Inda, J.X, R, Rosaldo. (2008). The Anthropology of Globalization. Oxford:
Blackwell.
[10] Said, E. (2016). Şarkiyatçılık (5. Baskı). İstanbul: Metis Yayınları.
[11] Wolcott, H. (1999). Ethnography: A Way Of Seeing. London: Altamira Press.
[12] Delaney, C. (2002). Tohum ve Toprak. İstanbul: İletişim Yayınları.