Professional Documents
Culture Documents
Türki̇ye Ekonomi̇si̇ Ders Notu-2018
Türki̇ye Ekonomi̇si̇ Ders Notu-2018
OSMANLI EKONOMİSİ
Osmanlı Devletinin İngiltere ile 1838 yılında yaptığı “Balta Limanı Antlaşması” sonrasında batılı devletlere geniş
haklar tanıyarak, Osmanlı sanayisinin dışa açık hale gelmesine neden olmuş ve sanayinin gelişmesini engelleyerek var
olan sanayiyi de olumsuz yönde etkilemiştir. Osmanlı’da üretim çok büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Sanayi gelişmemiş,
buna karşılık ticaret, ulaştırma ve bankacılık gibi hizmetler, son 50-60 yılda önemli ölçüde sermaye birikimine konu
olmuştur. Ancak bu sektörler büyük ölçüde yabancı azınlıkların elinde olmuştur.
Bu yıllarda hükümet, kamu maliyesini, dış ticaret ve para arzını denetlemekten bile yoksun durumdadır. Kamu
gelirlerinin büyük çoğunluğu kırsal kesimden sağlanmakta ancak kırsal kesime yapılan yatırımlar son derece düşük
düzeyde olmuştur. Tarımdaki üretim fazlası, sanayiye aktarılamazken sanayici ve tüccarlar karlarını yeniden üretime
yönlendirememektedir.
1956 yılında Osmanlı Devletinde İngiliz ve Fransız ortaklığı ile kurulan ilk yabancı sermayeli banka “Osmanlı
Bankası”dır. Osmanlı bankası;
• Banknot emisyonu imtiyazına sahiptir. Yani bankaya banknot çıkarma yetkisi verilmiştir.
• Osmanlı Devleti döneminde günümüzdeki Merkez Bankası görevini üstlenmiştir.
• İngiliz sermayesi ile kurularak daha sonra Fransa’nın da katılımıyla Bank-ı Osman-i Şahane adını almıştır.
• Osmanlı Devleti Döneminde günümüzdeki Merkez Bankasının görevinin yanı sıra Hazine Müsteşarlığının
görevini de üstlenmiştir.
• Vergi toplama, iç ve dış borçlanmaya gitme görevlerini üstlenmiştir.
• Osmanlı bankası 2001 yılında Garanti Bankasına katılarak görevine son verilmiştir.
1863 yılında Mithat Paşa’nın öncülüğünde çiftçiye destek ve üreticiye kredi sağlamak amacıyla “Memleket
Sandıkları” kurulmuştur.
1854 yılında ilk dış borcun alınmasından sonra 1914 yılına kadar toplam 379 milyon Osmanlı Lirası borçlanmaya
gidilmiştir. Dış borçların karşılanabilmesi için 1879 yılında kurulan Rüsum-u Sitte İdaresi, dışardan gelen baskılar
nedeniyle kapatılarak bu yetkisini 1881’de çıkartılan Muharrem Kararnamesiyle kurulan Düyun-u Umumiye
İdaresi’ne bırakmıştır.
Bu son yıllarda yurt dışından gelen yabancı yatırımların toplam tutarı ise 84 milyon Osmanlı Lirası tutarında olurken
bu yatırımların büyük çoğunluğu demiryolları, elektrik-su, tramvay, liman ve rıhtım, banka ve sigorta ile sanayi
üzerinde yoğunlaşmıştır.
Sanayi sektöründe en önemli sektörler, dokuma, deri işleme, madeni eşya, gıda ve ağaç işleri iken, 1921 yılına
gelindiğinde toplam 33 bin sanayi işletmesi bulunmaktadır. Ancak her bir işletme başına düşen işçi sayısı ise 2,30
civarındadır.
Dış ticarette özellikle ithalat ağırlıklı bir görünüme sahip olan Osmanlı ekonomisinde 1840’lı yıllarda %75 olan
ihracatın ithalatı karşılama oranı, 1910 yılında %54’lere kadar gerilemiştir. Yani hiçbir dönemde dış ticaret fazlası
yaşanmamıştır. En önemli ihraç ürünlerini pamuk, fındık ve ipek oluştururken ithalatta dokuma ve giyim eşyası ile
şeker önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca son yıllarda dikiş makinesi ve daktilo ithalatı da hızla artış göstermiştir.
Cari fiyatlarla GSYİH, 1907 yılında 219 milyon lira düzeyinde iken, 1914 yılında 241 milyon lira olarak
gerçekleşmiştir.
Bu dönemde yabancı sermaye ile yapılan demiryolları haricinde ilk olarak milli sermaye ile 1900-1908 yılları arasında
yapılan 1564 kilometrelik ilk ve tek demir yolu Hicaz Demiryolu Hattı’dır.
Osmanlı Devleti yönetimindeki İttihat ve Terakki’nin sanayi alanındaki gelişmelere destek olmak amacıyla 1913 yılında
Teşvik-i Sanayi Muvakkatı yasasını çıkarmıştır.
Osmanlı Devletinin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktığı ekonomik durumlar şu şekilde özetlenebilir;
1
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1923- 1930 DÖNEMİ
Olağanüstü koşullarda, ekonomik ve toplumsal değişmenin hız kazandığı, mülk edinme ve sermaye birikimi sürecinin
hızla ilerlediği bu dönem, kurumsal düzenlemeler ile birlikte bir yapılanma dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu
dönemde genel olarak liberal politikalar hakim olmakla beraber izlenen politika özel sektör öncülüğünde kalkınmaya
dönük karma ekonomi anlayışıdır.
Dönemin başındaki en önemli olay 1923 yılının Şubat ayında (17 Şubat-4 Mart) toplanan İzmir İktisat Kongresidir.
Bu kongre, tüccar, çiftçi, sanayici ve işçi kesimlerinin kendilerine özgü sorunlarını bir bütün içinde belirlemek ve
yabancı sermaye çevrelerine ekonominin gelecekte alacağı biçimi izah etmek üzere toplanmıştır. Kongrenin temelini
oluşturan fikir, ekonomide ulusalcılık anlayışı olmuştur.
Dört grup arasında kongreye en hazır ve örgütlü gelen grup tüccar grubu olmuştur. Kongreden önce Milli Türk
Ticaret Birliği’ni kurarak, görüşlerini ayrıntılı bir rapor ile sunmuşlardır.
Çiftçi grubu, tüccarlar gibi hazırlıklı olmasalar da kongreye en kalabalık gelen grup olmuştur. En önemli istekleri
aşarın ve tütün tekelinin (Reji idaresi) kaldırılmasını ve tarım kredilerinin artırılmasını talep etmişlerdir.
Sanayi grubu ise gümrükler yoluyla yerli sanayinin dış rekabetten korunmasını talep ederek, Sanayiyi Teşvik
Yasası’nın yeniden düzenlenmesini ve bir sanayi bankası kurulmasını istemişlerdir.
İşçi grubu, günlük çalışma süresinin 8 saat ile sınırlandırılması, ücretli izin doğum ve evlenme yardımı, sigorta
sağlanması gibi taleplerde bulunmuşlardır. Ayrıca 1 Mayıs gününün işçi bayramı olarak kutlanmasını talep etmişlerdir.
Lozan Anlaşması’nın Ekonomik Hükümleri: Lozan’da Türkiye’nin amacı, siyasal ve ekonomik bağımsızlık elde
etmektir. Bu sebeple üzerinde durulan başlıca ekonomik unsurlar şu şekildedir:
1- Kapitülasyonların kaldırılması
2- Yabancılara verilen ayrıcalıkların kaldırılması
3- Osmanlı borçları
4- Gümrük düzenlemeleri
5- Savaş tazminatları
6- Nüfus mübadelesi
Bu dönemde denk bütçe anlayışı benimsenmiş olup, bütçe dengesi 1925 yılı hariç her yıl fazla vermiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk bütçesi, 1 Mart 1924’de 131 milyon Lira olarak yürürlüğe girmiştir. Bütçe gelirleri içerisindeki en
önemli pay yaklaşık %90 oran ile dolaylı vergilere aittir. Bütçe giderleri içerisinde ise en önemli tutar, savunma
giderleri ile bayındırlık hizmetlerine ayrılmıştır. Bütçe genelde fazla verdiği için fiyat düzeyi genelde istikrarını
korumuştur (yıllık ortalama %5-6).
Dış ticaret dengesine bakıldığında özellikle gümrük vergilerinin koruyucu olmaması nedeniyle her yıl dış ticaret
açığı verilmiştir.
2
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
Türkiye, 1929 Büyük Buhranından tüm dünya gibi olumsuz yönde etkilendiği için bir takım ekonomik önlemler
almak zorunda kalmıştır. Dönemin sonunda ortaya çıkan 1929 Büyük Buhran’ın Türkiye ekonomisine olan bazı etkileri
şu şekildedir:
1929 Büyük Buhranı’na karşı Türkiye Cumhuriyeti tarafından alınan önlemlerden bazıları şu şekildedir:
Bu dönemde özellikle II. Dünya Savaşı’nın başladığı yıl olan 1939 yılına kadar devletçi ekonomi politikaları izlenirken,
1939-1946 yılları arasında savaş ekonomisi koşulları benimsenmiştir. 1930-1939 yılları arasında devletçilik
politikalarının uygulanma nedenleri;
1- Para arzı sürekli olarak sabit tutulmaya çalışılarak parasal denge korunmaya çalışılmıştır.
2- Bütçe denkliği korunmaya çalışılmış ve bütçe açıkları yaşanmamıştır
3- Dış ticaret dengesi 1946 yılına kadar 1938 yılı hariç her yıl fazla vermiştir.
3
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
Planlı Sanayileşme Dönemi ve Birinci 5 Yıllık Sanayi Planı
1930 sonrasında hemen her dünya ülkesi gibi Türkiye’de de dışa kapalı ve devletçi ekonomi anlayışı benimsenmiştir.
Bu dönemde daha çok milli sermayeli üretime ağırlık verilmiş ve bu bağlamda ilk devlet destekli sanayi planı olan
1934 I. Beş yıllık sanayileşme planı yürürlüğe koyulmuştur. 1934-1938 yılları arasında uygulanan bu plan ile toprak
reformu yapılarak tarıma teşvik sağlanmış ayrıca hammaddesi yurtiçinde bulunan malları işleyecek sanayi kuruluşları
ile devletçe finanse edilmesi mümkün olan kuruluşların kurulmasına öncelik verilmiştir. Bu planın başlıca amaçları şu
şekildedir:
Bu plan ile özellikle 5 alanda, dokuma, maden işleme, kağıt, kimya ve taş-toprak alanlarında sanayileşmenin
geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu sanayileşme hamlelerinin finansmanı, büyük ölçüde vergiler ve iç borçlanma ile
karşılanmıştır. Ayrıca, 1934’de Sovyet Rusya’dan 8 milyon dolar, 1938’de İngiltere’den 13 milyon sterlin dış borç
sağlanmıştır.
DIŞ TİCARET: 1930 – 1938 yılları arasındaki dönemde dış ticarette ülke bazlı politikalar izlenmiş olup takas ve kliring
sistemleri uygulanmıştır. Ayrıca Lozan anlaşması ile getirilen gümrük tarifesi sınırlamaları da 1929 yılı itibari ile sona
erdiği için ithal ikameci politikaların önem kazandığı bir döneme girilmiştir.
PARA VE MALİYE POLİTİKALARI: 11 Haziran 1930 tarihinde 1517 sayılı yasa ile TC Merkez Bankası, 15 milyon TL
sermayeli bir anonim şirket şeklinde kurulmuştur. Bankanın kuruluş kanununa göre amacı ülkenin kalkınmasına
yardımcı olmaktır. TCMB 3 Ekim 1931’de fiilen göreve başlamıştır. Bu dönemin temel ilkeleri şunlardır:
Bu dönemde devletin normal gelirlerinin önemli bir bölümü devlet tekellerinden ve hükümet hizmetleri karşılığı elde
edilen gelirlerden oluşmuştur. Devlet para basma yolunu tercih etmediği için vergileri ve tekel gelirlerini artırarak
kamu harcamalarını karşılamaya ve bütçenin denkliğini sağlamaya çalışmıştır. TCMB kaynaklarına ise kısa vadeli
avanslar dışında başvurulmamıştır. Sıkı para ve denk bütçe politikalarının sürdürülmesi çabaları sonucu ülkede
enflasyonist bir baskı ortaya çıkmamıştır. Yıllık fiyat artışı ortalama %5‟in altında kalmıştır.
1930’lar döneminde, 1923-29 liberal dönemdekinden farklı olarak, sosyal kalkınma çabalarının da yoğun
olduğu görülmektedir. Devletçilik uygulamaları ile ülkenin çeşitli yerlerine kurulmuş olan kamu iktisadi
teşebbüsleri üretim birimleri olma işlevinin yanında toplumsal kalkınmada da öncülük görevi yüklenmiştir.
Bu dönemde Türk Parasını Koruma Kanunu kabul edilmiştir. İthalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi
hakkında çıkan kanunla korumacılık uygulamaları başlatılmıştır.
1938 yılı hariç hemen her yıl dış ticaret fazlası verilmiştir.
4
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1939-1945 SAVAŞ EKONOMİSİ
1939 yılında II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Türkiye’de savaş ekonomisi önlemleri alınması nedeniyle
ekonomide ciddi bir durgunluk dönemine girilmiştir. Bu dönemde;
• Silah altındaki asker sayısının artırılması ve savaşa hazır tutulması savunma harcamalarını olağanüstü
boyutlarda yükseltmiştir.
• Harcamaları karşılamada vergi gelirleri ve borçlanma yeterli kalmayınca TCMB kaynaklarına başvurulmuştur.
Artan emisyonla birlikte enflasyon da hızlanmıştır.
• Çalışabilir nüfusun büyük bir bölümünün askere alınmasıyla birlikte üretimde düşüşler yaşanmıştır. Üretimde
azalma devlet gelirlerinde de azalmaya neden olmuştur.
• Savaş ekonomisi dış ticaretin aksamasına hatta büyük ölçüde tükenmesine sebep olmuştur.
Üretimde meydana gelen durgunluk nedeniyle kıtlıklar ve fiyat artışları yaşanmaya başlamıştır. Buna önlem olarak
1940 yılında Milli Korunma Kanunu’nu çıkarmıştır. Devlet bu kanunla üretim ve tüketimi bir ölçüde düzenlemeye ve
denetlemeye çalışmıştır. Bu kanunla devletin ekonomideki kontrol ve denetimleri artmış, piyasa mekanizması içindeki
fiyat hareketleri engellenmiştir. Milli Korunma Kanunu’na dayanılarak:
Bu dönemde gerçekleştirilen Varlık Vergisi (1942), Toprak Mahsulleri Vergisi (1943), Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu (1945) gibi uygulamalara duyulan tepkiler, “devletçilik” anlayışını bitirmiştir.
1946 yılında İvedili Sanayi Planı oluşturulmuştur. Bu plan 1930’lu yıllarda uygulanan devletçi sanayileşme
planlarının devamı niteliğindedir. Bu plan ile sanayileşme hamlesine kalınan yerden devam edilmek istenmiştir. Ancak
dış konjonktürdeki gelişmeler nedeniyle uygulama alanı bulamamıştır.
1947 yılında liberal karakterde bir plan olan Vaner Kalkınma Planı (1948-1952) hazırlanmıştır. Bu planda özel
kesime büyük önem verilmiştir. Planın 1948-1952 dönemi için öngördüğü toplam harcama miktarında en büyük payı
%44 ile ulaştırma almıştır. Ancak bu dönemde ulaştırma sektöründe ağırlık verilen kesim demiryollarından ziyade
karayolları olmuştur. Bu plan;
DIŞ TİCARET: Dış ticarette kısmi serbestleşmeye gidilmiştir. İthalat kontenjanları, miktar kısıtlamaları ve tavan
uygulamaları kaldırılmıştır. İç tüketim için çok gerekli olan tüketim malları dışında kalan malların ihracatı üzerindeki
kotalara ve sınırlamalara son verilmiştir. İki yanlı ticaret ve kliring uygulamalarının azaltılacağı ilan edilmiştir. Bu
dönemde 1946 yılından sonra her yıl dış açık verilmiş olup artık bu açıklar kronik hale gelmeye başlamıştır.
PARA VE MALİYE POLİTİKALARI: Genişlemeci para ve maliye politikaları izlenmiş, bütçe denkliği
önemsenmemiştir. 1950‟den sonra para arzı sürekli olarak artmıştır. Dönemin ilk yıllarında içerde yaşanan üretim
artışı ve artan ithalat sayesinde fiyat artışları makul seviyelerde kalmıştır. Fakat sonraları genişlemeci para ve maliye
politikası ile beslenen iç talep artışı diğer olumsuz gelişmelerle enflasyonist baskıları artırmıştır.
Savaş sonrasında döviz rezervleri yeterli durumda, hatta dış ticaret fazlası bulunmaktadır.
Bu dönemde Truman Doktrini ve Marshall Planları çerçevesinde Türkiye’ye dış yardımlar sağlanmıştır.
Bu dönemde izlenen dışa açık politikalar neticesinde dış ticaret açıkları kronik hale gelmeye başlamıştır.
1946 yılında yapılan devalüasyon ile TL'nin değeri %53,6 oranında düşürülerek 1 Amerikan Doları karşılığı
2,80 TL olarak kur sabitlenmiştir.
1947 yılında IMF, Dünya Bankası ve OEEC’ye üye olundu.
1954 yılında artan dış açıklar nedeniyle ithal ikameci politikalara geçilmiştir.
1950 yılında MKE kuruldu
1951 yılında Türkiye GATT Anlaşmasına imza attı.
1951 yılında Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu çıkartıldı.
1952 yılında Et Balık Kurumu kuruldu.
1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkartıldı.
1954’te çıkarılan Petrol Kanunu ile yabancı sermayenin petrol aramaları teşvik edilmiştir.
1954 yılında TPAO kuruldu.
1956 yılında Şekerbank kuruldu
1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri kuruldu
1958 yılında ağır dış borçlar nedeniyle Türkiye tarihinde ilk ve tek moratoryum ilan edilmiştir.
1959 Türkiye’nin AET’ye ortaklık başvurusu yapıldı.
5
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
1960 SONRASI PLANLI KALKINMA DÖNEMİ
Ülkemizde 30 Eylül 1960 tarihinde Devlet Planlama Teşkilatı’nı kuran yasa kabul edilerek, planlı ekonomiye geçişin
yasal temelleri oluşturulmuştur ve Planlama-Programlama-Bütçeleme Sistemi (PPBS) benimsenmiştir.
• 1950’li yılların sonunda ekonominin dış ödeme güçlüğü ile enflasyonla yaşamış olduğu bunalımdan kurtararak,
ekonomiyi kararlı bir çizgiye oturtmak
• Ekonomik ve toplumsal yapının yeni yasal düzenlemelerle daha ileri bir aşamaya geleceği düşüncesi
• Genişlemiş ve dış rekabete karşı korunmuş bir iç pazarın, kararlı bir ortamda, karlı bir sınai üretime olanak
sağlamasıyla, yerli üretimin artırılarak dış ödeme güçlüklerinin giderilebilme düşüncesi
• Dış borç veren çevrelerin, verdiklerini fazlasıyla geri alma güvencesi düşüncesine dayanak kalkınma
programlarını önermeleri
1.Beş Yıllık Kalkınma Planı (1.BYKP) (1963-1967): Bu planda temel ekonomik amaç olarak yılda ortalama %7’lik
bir büyüme hızı hedeflenmiştir(plan sonunda gerçekleşen %6,7). Bu hıza ulaşabilmek için ilk beş yılda GSMH’nın
ortalama %19,4’ünün yatırımlara ayrılmıştır(planlanan %16). Bu dönemde yurt dışına giden işçiler döviz göndermeye
başlayınca dış tasarruflarda beklenmedik bir artış oluşturdu. Ayrıca AET ile imzalanan Ankara Anlaşmasının
yürürlüğe girmesi ülke için iyi bir itibar olmuştur.
Planın son iki yılında, Sovyetlerle kurulan ekonomik ilişkiler sonucu büyüme, Sovyet yardımıyla 1966 yılında % 12’ye
ulaşmıştır. Bu, son otuz yılın en yüksek büyüme hızıdır.
Birinci beş yıllık kalkınma plan döneminde öngörülen hedeflere ulaşılmıştır; özel sektör sınai yatırımlarının yıllık veya
toplam olarak plan hedeflerini aştığı, ihracatın ithalatı karşılama oranının dönem içinde yükseldiği gözlenmiştir.
2.Beş Yıllık Kalkınma Planı (2.BYKP) (1968-1972): Bu planda ön görülen temel hedefler;
- Büyüme hızı ortalama olarak % 7 olacak,
- Sanayi sektörü “sürükleyici” görev yapacak,
- Sanayi sektörü ortalama olarak % 12 büyüyecek
- Tarım yılda % 4,1 oranında büyüyecek
- Enflasyonist ve deflasyonist eğilimlere karşı çıkılacak
- Yurtiçi tasarrufların GSMH’ye oranı % 22,6’ya çıkarılacak
- Dış tasarrufların GSMH içindeki payı düşürülecek
- Cari işlemler açığı düşürülecektir.
Öngörülen ortalama büyüme hızına ulaşılmıştır. (%6,9). İkinci plan döneminde, “dış ticaret” açığı yıldan yıla artmış,
ihracatın ithalatı karşılama oranı düşmüştür.
Bu planda ayrıca ülkenin kalkınmasını engelleyen öğeler sorununa da yer verilmiştir. Kalkınmayı engelleyen temel
öğeler olarak tasarrufların düşüklüğü, dış ödeme güçlükleri, ekonomik organizasyon eksikliği gösterilmiştir. Ancak bu
planda üretimin niteliği ve maliyeti gibi konular üzerinde durulmamıştır.
3.Beş Yıllık Kalkınma Planı (3.BYKP) (1973-1977): Diğerlerine göre biraz daha yüksek bir büyüme hızı % 7,9
hedeflenmiştir. (plan sonunda gerçekleşen % 6,5). Bu planın diğerlerinden farkı: Bir uzun dönem kalkınma
stratejisi belirlemiş olmasıdır.
Bu planda hedeflerin gerçekleşebilmesi için kamu kesiminin öncülük yapması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca AET ile
ilişkiler çerçevesinde yeni gelişmelerin gerekliliğine değinilmiştir. 3.BYKP’nında yalnızca büyüklük olarak bir takım
hedeflerin belirtilmesi ile yetinilmemiş niteliksel bazı özellikler üzerinde de durulmuştur. Bu önlemler;
4.Beş Yıllık Kalkınma Planı (4.BYKP) (1979-1983): Bir yıl gecikme ile uygulamaya konmuştur.1973 petrol krizi,
dünyanın içinde bulunduğu durgunluk gibi nedenlerle bu dönem Türkiye de enflasyon, işsizlik, dış ödeme güçlükleri
gibi önemli istikrarsızlıkların yaşandığı bir dönemdir. Bu planda temel amaç ekonomiyi bu istikrarsızlıklardan
kurtarmak ve hızlı bir büyüme sağlamak % 8,2 olmuştur. Ancak bu hedeflere ulaşılamamıştır.
Dördüncü beş yıllık kalkınma planında da diğer planlara benzer şekilde temel yaklaşım olarak ithalat yerine yurtiçi
üretim politikası (İTHAL İKAMECİ POLİTİKA) benimsenmiştir. Ancak bu planda aynı zamanda döviz darboğazından
kurtulmak için ihracatın arttırılması amacına da yer verilmiştir.
6
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
4.BYKP’da dikkat çeken bir diğer nokta tarım sektörünün büyüme hızının diğer planlara göre daha fazla olması, imalat
sektörünün büyüme hızının ise daha düşük olmasıdır. Bunun temel nedeni planda sanayi sektörü için yapısal bir
değişim amaçlanmasına rağmen ülkenin içinde bulunduğu istikrarsızlık koşullarının bu sektörü çok daha olumsuz
etkilemiş olmasıdır.
Bu gelişmeler sonucunda çözüm olarak, Nisan 1978 ve Mart ve Haziran 1979’da bir dizi istikrar önlemleri alınmıştır.
Bunlar;
TL’nin devalüe edilmesi,
Temel mal ve hizmet fiyatlarının yükseltilmesi,
Faiz oranlarının artırılması,
Dış borç ve kredi olanakları yaratılması,
7
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
2-Ücretlerin Sınırlandırılması: Düşük ücretlerin kar oranlarını artırarak, yatırımları uyaracağı, maliyetleri düşürüp
ihraç mallarına rekabet gücü kazandıracağı ve iç talebi sınırlayarak ihracat olanağı yaratacağı planlanmıştır. Bu durum
nitelikli işgücü kaybına yol açmıştır.
Sonuç olarak; yüksek faiz politikasına karşın özel tüketim harcamalarının yükseldiği gözlenmiştir. Bunun temel nedeni
yüksek faiz gelirinin tüketime yönelmesidir. Ayrıca yatırımların GSMH içindeki payında da sürekli bir azalma eğilimi
görülmüştür. Özellikle de eğitim, sağlık gibi alanlardaki yatırımların nispi payı giderek azalmıştır.
4-Serbest Döviz Kuru: 1981’den itibaren TL dolar karşısında sürekli ayarlanmaya başlanmıştır.
5-İhracatın Artırılması: 24 Ocak kararlarının temel konularından biri de dış açığın azaltılmasıdır. TL’nin yabancı
paralara göre ayarlanması, ücretlerin sınırlandırılması ve daraltıcı para ve maliye politikaları yoluyla yurtiçi talebin
kısılması gibi önlemler ihracatın artırılmasına yöneliktir.
NOT: 1980 istikrar kararları ile Türkiye’de dış rekabete açık, ihracata öncelik tanıyan ve piyasa mekanizmasına ağırlık
veren bir anlayış hakim olmuştur. Ancak sanayi kesiminde sağlanan tasarruflar yeni sanayileşme atılımları için
kullanılmamış, verimli yatırımlara değil, spekülatif yatırımlara dönüşmüş ve gelir dağılımı aşırı ölçüde bozulmuştur.
Ayrıca kamu harcamaları ve altyapı harcamalarındaki artışla hızlanan büyüme enflasyonun körüklenmesine yol açmış
ve büyüme hızları sürdürülememiştir. Enflasyonun azaltılamamış, işsizliğin artmış, gelir dağılımının bozulmuş, hatta
son yıllarda büyüme hızında düşüşler olduğu gözlenmiştir.
Hükümet yerel seçimler dolayısıyla istikrar paketini açıklamakta geç kaldığından ülkede dengesizlikler giderek
artmış ve ekonomiye zamanında müdahale edilmemiştir. Bu durum spekülasyonun artmasına ve ekonominin
temel dengelerinin bozulmasına yol açmıştır.
İstikrar programının kapsamında yer alan tasarruf tedbirleri uygulanamamıştır. Sosyal tesislerin satılması
gerçekleştirilememiş, sosyal güvenlik sisteminde yapılması gereken reform yapılamamıştır.
1999’a kadar kayıt dışını önleyen bir vergi reformu çıkartılamamış ve böylece devlet büyük gelir kayıplarına
maruz kalmıştır.
Kamu kesimi gelir-gider dengesi tutturulamamıştır.
5 Nisan 1994 İstikrar Programı ekonomide stagflasyona neden olmuştur. Stagflasyon, ekonomide enflasyon ve
işsizlik olgusunun birlikte yaşanmasıdır. İşsizlik boyutu giderek derinleşmiştir.
Fiyat istikrarı sağlanamamış, halk yüksek enflasyonla karşı karşıya kalmıştır.
8
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMI (2000)
1990’lı yıllarda Türkiye de kamu gelir ve gider dengesi sağlanamamış, kamu borçları sürdürülemez bir hal almış,
enflasyon kronikleşmiş, işsizlik artmış ve ekonomi sıklaşan aralıklarla krizlerle karşı karşıya kalmaya başlamıştır.
Tüm bu nedenlerle Türkiye de 2000 yılı başlarında Enflasyonla Mücadele Programı uygulamaya konulmuştur. IMF
ile imzalanan stand-by anlaşmasıyla desteklenen bu program 3 yıllık sürede enflasyonun düşürülmesini ve büyüme
ortamının yeniden sağlanmasını amaçlamıştır.
Türkiye ekonomisinin 2000‟li yıllara girerken yaşadığı bunalımlara, 1990‟lar boyunca sürdürülen dışa bağımlı
yapay büyüme stratejisinin tıkanması ve kamu kesimi kronik gelir-gider dengesizliği neden olmuştur.
1997 Güney Doğu Asya Krizi ile 1998 Rusya Krizi, Türkiye’yi durgunluğa sürüklemiştir.
Yükselen enflasyon, kamu açıklarının sürdürülemez boyutlara ulaşması ve diğer sorunlar karşısında 1998 yılı
ortalarında IMF ile Yakın İzleme Anlaşması İmzalanmıştır. Programın temel amacı; kamu finansmanının
güçlendirilmesi, destekleyici ve iyi koordine edilen para politikasının izlenmesi ve yapısal sorunların çözümü
yoluyla enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesidir.
Hükümet, IMF’ye 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu’nu sunduktan sonra 1 Ocak 2000‟den itibaren üç yıllık bir
ekonomik süreci kapsayan, maliye, para, kur ve gelir politikalarının yanı sıra, yapısal değişimleri de içeren
enflasyonu düşürme programını uygulamaya koymuştur
Kasım sonunda ortaya çıkan kriz, temelinde bankacılık kesiminde likidite sorununun bir parçasıdır. Bankacılık
kesiminde yeterli döviz fazlasının olmaması, yurt dışına sermaye çıkışlarının biraz hareketlendiği bir ortamda,
piyasalarda güvensizliğin yaygınlaşarak, doğrudan bir panik havasına dönüşmüştür. Kasım 2000’de yaşanan
likidite krizinin nedeni, sadece piyasaların nakit talebine cevap vermeyişi değil, aynı zamanda likidite
talebindeki olağanüstü artışlar olmuştur.
Uluslararası kuruluşların mali desteği ve uygulanmakta olan programın güçlendirilmesinin etkisiyle, mali
piyasalardaki tedirginlik kısmen giderilmiş, kısa vadeli günlük çözümler üretilmiş ve krizin derinleşmesi bu
sayede önlenmiştir.
2000 Kasım Krizi’nin ardından, 2000 Enflasyonu Düşürme Programı’nın performans kriter değerleri gözden
geçirilmiş olmasına rağmen, bankacılık sisteminin kırılgan yapısı devam etmiştir.
Faizlerdeki hızlı yükseliş kamu bankaları ve bazı özel bankaların mali yapılarını bozmuş ve bankacılık
sisteminin mevcut yapısal sorunlarını daha da ağırlaştırmıştır.
Ekonomide yaşanan likidite sıkışıklığı, özellikle kamu bankalarının aşırı düzeydeki günlük likidite ihtiyaçları
nedeniyle ödemeler sisteminin kilitlenmesine neden olmuştur.
Bu ortamda, uygulanmakta olan döviz kuru sisteminin sürdürülmesinin bankacılık sisteminin sorunlarını daha
da ağırlaştıracağı ve ekonomi üzerine ek yükler getireceği göz önüne alınarak, 22 Şubat 2001‟de Türk Lirası
yabancı para birimleri karşısında dalgalanmaya bırakılmıştır.
Dalgalı kur rejimine geçilmesiyle birlikte para ve kur politikası uygulaması ve kriz yönetimi yeni bir boyut
kazanmış ve kriz ortamından çıkış önlemleriyle birlikte Türkiye ekonomisinde yeni istikrar arayışları
başlamıştır. IMF ile yapılan görüşmeler ve mutabık kalınan yeni stand-by anlaşması doğrultusunda 14 Nisan
2001 tarihinde Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) adı altında oldukça kapsamlı yeniden yapılanma ve
reform programı açıklanmıştır.
9
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI(2001)
Bu program yalnızca bir istikrar programı değil aynı zamanda bir yeniden yapılanma programıdır. Ekonomi yönetimi ile
siyasi istikrar arasındaki ilişkileri yeniden düzenlemeyi amaçlar.
Temel Hedefleri
Nisan 2001’de çıkarılan 4651 sayılı yasa ile TCMB’nin görev ve yetkilerinde çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Bunları
aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:
- TCMB’nin temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olarak kabul edildi.
- Bankaya kullanacağı para politikası araçlarını seçme bağımsızlığı verildi.
- Bankanın kamu kesimine ve kamu bankalarına kredi açması yasaklandı.
- Bankanın para politikası oluşturmadaki şeffaflığı ve hesap verebilirliği arttırıldı.
- Bankanın organizasyon yapısı içerisinde Para Politikası Kurulu oluşturuldu.
- Bankaya finansal piyasaları gözetleme yetkisi verildi.
• TCMB, Aralık 2001 tarihli Para ve Kur Politikası raporunda, 2002‟ de parasal hedefleme ve enflasyon
hedeflemesine dayalı bir para politikası uygulanacağını açıklamıştır.
• 2002 yılı para politikası iki nominal çıpayla temellendirilmektedir. Bunlar parasal taban ve enflasyon
hedeflemesidir.
• TCMB 2002-2004 döneminde dalgalı döviz kuru rejiminin süreceğini, aşırı oynamalar dışında kura müdahalenin
olmayacağını açıklamıştır. Döviz piyasasının serbest işleyişi ile dolarizasyonun durması ve tersine dönmesi
gerçekleşecektir.
• TCMB’nin zaman içinde bankalar arası para ve döviz piyasalarının işleyişindeki aracılık rolünden çekileceği
açıklanmıştır.
Bu programda uygulanan maliye politikasında özellikle vurgulanan faiz dışı fazladır. Ayrıca rekabet, etkinlik ve
özelleştirmenin hızlandırılması vurgulanmıştır. Para politikasında ise döviz çıpasından vazgeçilmiştir. Gelirler politikası
ise hedeflenen enflasyona uyumlu hazırlanmıştır. Ekonomide olumlu bir hava yakalanmıştır.
Bu olumlu gelişmeler
Yurtdışına sermaye kaçışı tersine dönmüştür.
Özel sektörün rekabet gücü artmıştır.
Piyasalar mali ve parasal disiplin açısından yapılanlara olumlu yanıt vermiştir.
Hazine faizleri hızla düşmüştür.
Dünya faizlerinin düşük düzeyde olması ve ABD dolarının değerinin düşmesi de olumlu etki yaratmıştır.
Enflasyon son 28 yılın en düşük düzeyine inmiştir. (%13,9)
2002 yılında enflasyon hedeflemesine, 2006 yılında ise açık enflasyon hedeflemesine geçilmiştir.
2008 Yılında ABD’de mortgage krizi olarak adlandırılan etkisi hemen her ülkeye yayılan küresel kriz Türkiye
ekonomisinde de kendisini hissettirmiştir. Türkiye ekonomisinde bu krizi nedeniyle yaşanan etkiler şu şekildedir:
Borsada yaşanan gerileme ile birlikte artan faizlerin bankacılık sisteminde kredi kaynaklarını olumsuz
etkilemesi
İç ve dış piyasalarda artan likidite ihtiyacı nedeniyle üretimde yaşanan gerileme
İşsizlik oranlarında artış
10
KPSS-A İKTİSAT ÖNER ÖZ TÜRKİYE EKONOMİSİ DERS NOTLARI
TÜRKİYE’DE YAKIN DÖNEM GELİŞMELER
İlk IMF stand-by anlaşması 1 Ocak 1961’de yapıldı. Günümüze kadar 19 stand-by yapıldı
1985 yılında KDV yürürlüğe girmiştir.
2000 yılında BDDK kuruldu.
2002 yılında TCMB Para Politikası Kurulu kurulmuştur.
Türkiye yaklaşık 851 milyar dolarlık GSYİH ile dünyanın en büyük 17. Ekonomisidir.
GSYİH’nın sektörel dağılımı; Hizmetler %65, Sanayi %25, Tarım %10
Türkiye Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 10.597 $ ile 65. Ülkedir.
İnsani gelişme endeksine göre 72. Sıradadır.
Gelir dışı insani gelişme endeksine göre ise 116. Sıradadır.
2017 GSYİH değeri 851 milyar dolar ve büyüme hızı %7,4 olarak gerçekleşmiştir.
İşsizlik oranları 2016 yılsonu itibariyle %10,9’dur.
İstihdam edilenlerin %22,4'ü tarım, %19,9’u sanayi, %6,3’ü inşaat, %51,4'ü ise hizmetler sektöründe yer
almaktadır.
2017 yılsonu verilene göre enflasyon TÜFE= %11,92 ÜFE= %15,47
2017 dış açık verileri 58,6 milyar dolardır.
2017 dış ticaret verilerine göre ihracat 165,8 milyar dolar, ithalat 224,4 milyar dolardır.
2017 yılsonu verilerine göre merkezi yönetim iç borç stoku 535,5 milyar TL, dış borç stoku 90 milyar dolardır.
Türkiye’de bütçe açıkları 1970’lerden sonra hızla artmıştır (2001 yılı rekor açık yılıdır)
2006 yılında KMYK’ya geçilmiştir.
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ
11