You are on page 1of 182

T. C.

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ


SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU ROMA İMPARATORU


TIBERIUS CONSTANTINUS
(574-582)

YÜKSEK LİSANS TEZİ


Metin USLU

Tarih Anabilim Dalı

Ortaçağ Tarihi Programı

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Gülseren AZAR NASIRABADI

Eş Danışman: Prof. Dr. Birsel KÜÇÜKSİPAHİOĞLU

MAYIS 2023
T. C.
MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DOĞU ROMA İMPARATORU


TIBERIUS CONSTANTINUS
(574-582)

YÜKSEK LİSANS TEZİ


Metin USLU

Tarih Anabilim Dalı

Ortaçağ Tarihi Programı

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Gülseren AZAR NASIRABADI

Eş Danışman: Prof. Dr. Birsel KÜÇÜKSİPAHİOĞLU

MAYIS 2023

i
ii
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tez yazım
klavuzuna uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;

• tez içindeki bütün bilgi ve belgeleri akademik kurallar çerçevesinde elde


ettiğimi,

• görsel, işitsel ve yazılı tüm bilgi ve sonuçları bilimsel etik kurallarına uygun
olarak sunduğumu,

• başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda ilgili eserlere bilimsel


normlara uygun olarak atıfta bulunduğumu,

• atıfta bulunduğum eserlerin tümünü kaynak olarak gösterdiğimi,

• kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

• ücret karşılığı başka kişilere yazdırmadığımı (dikte etme dışında),


uygulamalarımı yaptırmadığımı,

• ve bu tezin herhangi bir bölümünü bu üniversite veya başka bir üniversitede


başka bir tez çalışması olarak sunmadığımı

beyan ederim.

iii
iv
DOĞU ROMA İMPARATORU
TIBERIUS CONSTANTINUS
(574- 582)
ÖZET

Doğu Roma İmparatoru Tiberius Constantinus, kısa süreli hükümdarlığına rağmen


dikkate değer bir kişidir. Doğu Roma veya diğer tanımlama ile Bizans Tarihi içinde,
İmparator Iustinianus’un 565 yılında ölümü ile İmparator Heraclius’un 610 yılında
tahta çıkışı arasında geçen dönemde hüküm sürmüş imparatorlardan birisidir. 574-578
yılları arasında caesar olarak devlet yönetiminde yer almıştır. 578-582 yılları arasında
ise augustus olarak tek başına imparatorluğu yönetmiştir. Onun hükümdarlığında,
birçok önemli gelişme olmuştur. Toplum hayatından devlet yönetimine, ekonomik
durumdan siyasi olaylara ve diplomatik diyaloglara kadar bunlar sıralanabilir. Ek
olarak bütün bunlar, Doğu Roma İmparatorluğu Tarihi kadar Türk Tarihi, İran Tarihi,
Avrupa Tarihi, bölgesel tarihçilik açısından da önemlidir. Ayrıca, onun yönetim
anlayışı hem kendi dönemini hem de imparatorluğun sonraki dönemlerini etkilemiştir.
İmparator II. Iustinus’tan tacı devralan Tiberius Constantinus’un ölümünden sonra
İmparator Mauricius’un hükümdarlık dönemi başlamıştır.
Bu çalışma, Doğu Roma İmparatoru Tiberius Constantinus’un hükümdarlık dönemini
kapsamaktadır. Aynı zamanda biyografi çalışması olan bu tezde, Tiberius
Constantinus’un hayatı ve hükümdarlık dönemi Doğu Roma Tarihi kaynaklarının
yardımı ile incelenmiştir. İçeriğin oluşumunda, etimoloji, numismatik, hukuk gibi
alanların yanı sıra, Roma Tarihi’nden de destek alınmıştır. Tez çalışmasının giriş
kısmında, tezin amacı ve Doğu Roma Tarihi içerisinde tezin kapsamı açıklanmıştır.
Ardından, yöntem ve kaynaklar belirtilmiştir. Kökeni, ailesi ve kariyeri, imparator
olmadan önceki yaşamında yer almıştır. II. Iustinus’un hastalığı sonrasında tahta
çıkma süreci ve sonrasında dahili konular, dış politika içerisinde Sâsânîler, Avarlar,
Göktürkler ve Avrupa’daki Erken Ortaçağ krallıkları ile ilişkiler bu tezin ana
bölümünde incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tiberius Constantinus, Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans, Bizans
İmparatorluğu, Geç Antikçağ.

v
vi
THE EASTERN ROMAN EMPEROR
TIBERIUS CONSTANTINE
(574- 582)
ABSTRACT
Despite his short reign, The Eastern Roman Emperor Tiberius Constantine is an
remarkable person. In the Eastern Roman or by other definition Byzantine History, he
is one of the emperors who reigned between the the death of Emperor Justinian in 565
and the ascending to the throne of Emperor Heraclius in 610. He had the state
administration as caesar between the years 574-578. He ruled the empire alone as
augustus between the years 578-582. During his reign, there have been many important
developments. It provides information about the internal mechanisms of the empire
from social life to state administration, economic situation, political developments and
diplomatic dialogues. All these are important in terms of Turkish History, Iranian
History, European History, regional historiography as well as the History of the
Eastern Roman Empire. Also, his form of administration influenced both his own
period and the later periods of the empire. After the death of Tiberius Constantine who
took the crown Emperor Iustinus II, the reign of Emperor Maurice started.
This study contains the reign of the Eastern Roman Emperor Tiberius Constantine. At
the same time, in this thesis that is biographical study, life and reign of Tiberius
Constantine is investigated with the help of the Eastern Roman history sources. In the
formation of content, support was also received from areas such as numismatics, law,
as well as Roman history. In the introduction part of the thesis, the purpose of the thesis
and the content of the thesis in Eastern Roman History are explained. Then, the method
and resources are indicated. His origin, family and career took places in his life before
becoming emperor. The process of ascension to the throne after the illness of Justin
II., and then the internal issues, in foreign policy relations with Sasanians, Avars,
Gokturks or Early Medieval kingdoms in Europe is researched in main part of this
thesis.
Key Words: Tiberius Constantine, Eastern Roman Empire, Byzantine, Byzantine
Empire, Late Antiquity.

vii
viii
ÖNSÖZ- TEŞEKKÜR

Bütün özellikleri ile birlikte Bizans Tarihi’nin görüntüsü, bu alana karşı ilgimi
oluşturdu. Hem Roma Tarihi hem de Geç Antikçağ ile birlikte Ortaçağ Tarihi, tez
konusunun oluşmasına yardımcı oldu. Öncelikli iki hedef, tezin Bizans Tarihi’nin
erken dönemlerine yönelik olması ve daha önce çalışılmamış bir konu olmasıydı.
Hocalarımın tavsiyeleri, yüksek lisans tezi için uygun gördüğüm biyografi çalışma
fikri ile birleşti. Tez hazırlama dönemi de öğretici ve ileriye yönelikti. Ana kaynakların
ulaşılabilir olma durumu ve çeviri konusu, hazırlık sürecini etkiledi. Bu nedenle,
çeviri, tahlil ve elde edilen verilerin düzenlenmesi uzun bir zaman aralığını kapladı.
Konu ile ilgili oluşmuş olan bilgi birikimi ve planlama da çalışmanın yazıya
aktarımında önemli bir husus oldu. Ancak tüm dünyayı etkileyen Pandemi ve sonrası,
bu zaman aralığına denk gelerek çeşitli sorunlara ve zaman kaybına neden oldu. Yine
de bir şekilde bu uzun dönemde, bu konseptin odak noktasında bulunan bir şey
bırakabilme isteği birkaç defa ortaya çıktı. Öte yandan farklı bir bakış açısı da
kendisini gösteriyordu. Öyle ki çoğu zaman, yüzyıllar önce yazılmış eserlerden ortaya
çıkan anlatılar, sanki zihinsel bir alanda kurulmuş tarihin sahnesine adım atıyorlardı.
Tasavvur etmek zor olsa da nihayete ulaşıldığında oluşan his, hikayesi ile beraber
verilen emeğin ve hatta sadece bu yolda olmanın yansımasıydı.

Konu seçiminde, hazırlanma döneminde, tamamlama döneminde ve sonrasında,


kaliteli duruşları, destekleri, bitmeyen sabırları ve hoşgörüleri nedeniyle, saygıdeğer
hocalarım Sayın Doç. Dr. Gülseren Azar Nasırabadı’ya ve Sayın Prof. Dr. Birsel
Küçüksipahioğlu’na sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Danışman hocalarım oldukları
için kendimi şanslı hissettiğimi de belirtmek istiyorum. Ayrıca hem lisans ve yüksek
lisans döneminde hem de tez döneminde, yardımları ve ilgilerinden dolayı saygıdeğer
hocalarım Sayın Prof. Dr. Ferit Baz’a, Sayın Doç. Dr. Aliye Erol’a, ek olarak, Sayın
Prof. Dr. Hamdi Şahin’e, Sayın Prof. Dr. Casim Avcı’ya, Sayın Prof. Dr. Mustafa
Hamdi Sayar’a, Sayın Doç. Dr. Erman Gören’e, Sayın Doç. Dr. Özgür Oral’a, Sayın
Dr. Öğr. Üyesi Can Avcı’ya ve Sayın Arş. Gör. Dr. Armağan Tan’a teşekkürü borç
bilirim. Akademik kariyerimde olduğu kadar hayatımda da her zaman var olan Burcu
Uçar, Ceren Oktay, Zeynep Sandalcı, Ecem Vefa, Furkan Şeker, Emre İşli, Duygu
Kepenek ve Çağla Mozakoğlu başta olmak üzere bütün yakınlarıma teşekkür ederim.
Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi yetkililerine, MSGSÜ Bomonti Kampüsü
Kütüphanesi, İÜ Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi, İSAM ve ANAMED
Kütüphanelerine şükranlarımı sunarım. Ve son olarak maddi manevi her anlamda
desteklerini hiç eksik etmeyen sevgili aileme teşekkürlerimi ifade ediyorum.
İstanbul 2023

ix
x
İÇİNDEKİLER

ÖZET ...........................................................................................................................v
ABSTRACT ..............................................................................................................vii
ÖNSÖZ .......................................................................................................................ix
İÇİNDEKİLER .........................................................................................................xi
KISALTMALAR ......................................................................................................xv
GİRİŞ ..........................................................................................................................1
1. Çalışmanın Tanımı ve Kapsamı…………………………………………………1
2. Çalışmanın Amacı………………………………………………………………...2
3. İçerik ve Yöntem………………………………………………………………….5
4. Kaynaklar…………………………………………………………………………6

BÖLÜM I:
TIBERIUS CONSTANTINUS DÖNEMİ ÖNCESİNDE DOĞU ROMA
İMPARATORLUĞU
1. 1. V. ve VI. Yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu……………………………….9
1. 2. Dönüm Noktası: İmparator Iustinianus Dönemi……………………………12
1. 3. II. Iustinus Dönemi……………………………………………………………15
1. 3. 1. Siyasi Gelişmeler………………………………………………………….15
1. 3. 2. II. Iustinus’un Hastalanması……………………………………………….16

BÖLÜM II:
TIBERIUS CONSTANTINUS’UN YÜKSELİŞİ
2. 1. İmparator Olmadan Önceki Hayatı………………………………………….20
2. 1. 1. Genel Bakış………………………………………………………………..20
2. 1. 2. İsim Meselesi……………………………………………………………...20
2. 1. 2. 1. Etimoloji ve Roma Tarihi’ndeki Karşılığı…………………………...20
2. 1. 2. 2. Doğu Roma Tarihi’nde Karşılığı: Tiberius Constantinus…................21
2. 1. 2. 3. Doğu Roma Tarihi’ndeki Karşılığı: Diğer Figürler……………….....23
2. 1. 2. 4. Contantinus İsmi…………………………………………………….25
2. 1. 3. Doğum Yeri ve Köken Meselesi………………………………………….29
2. 1. 4. Karakteri ve Özellikleri…………………………………………………...32

xi
2. 1. 5. Ailesi……………………………………………………………………...33
2. 1. 5. 1. Eşi Ino Anastasia…………………………………………………….33
2. 1. 5. 2. Kızları Charito ve Constantina………………………………………35
2. 2. İmparatorluğa Giden Yol: Tiberius Constantinus’un Kariyeri…………….36
2. 1. 1. Ordu ve Iustinianus’un Sarayı……………………………………………..36
2. 1. 2. Noterlik……………………………………………………………………37
2. 1. 3. Comes Excubitorum……………………………………………………….37
2. 1. 4. Tiberius Constantinus, II. Iustinus ve Patrik Eutychius……………………38
2. 3. Tiberius Constantinus’un İmparatorluk Yönetimine Gelişi………………..40
2. 3. 1. Tiberius Constantinus Caesar 574-578……………………………………40
2. 3. 2. Tiberius Constantinus Augustus 578-582…………………………………44

BÖLÜM III:
TIBERIUS CONSTANTINUS DÖNEMİ DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU
(574-582)
3. 1. Tiberius Constantinus ve İç Meseleler……………………………………….46
3. 1. 1. Tiberius Constantinus’un İmparatorluğuna Yönelik Tepkiler……………..46
3. 1. 1. 1. İmparatoriçe Sophia ile İlişkiler……………………………………...46
3. 1. 1. 2. Magister Militum Iustinianus’un İsyan Girişimi……………………..52
3. 1. 2. Sosyal ve Dini Hayat………………………………………………………53
3. 1. 2. 1. Hipodrom Grupları: Maviler ve Yeşiller……………………………..53
3. 1. 2. 2. Dini Meseleler………………………………………………………..57
3. 1. 2. 3. Yapılar- Afetler………………………………………………………61
3. 1. 3. Tiberius Constantinus Dönemi Ekonomik Durum………………………...64
3. 1. 4. Sikkeler……………………………………………………………………68
3. 1. 5. Tiberius Constantinus Döneminde Çıkarılan Yasalar……………………..75
3. 2. Tiberius Constantinus ve Dış Politika………………………………………..81
3. 2. 1. Türk Kağanlığı (Göktürkler) ile İlişkiler…………………………………..81
3. 2. 2. Ebedi Rakip: Sâsânî Devleti……………………………………………….90
3. 2. 3. Gassânîler………………………………………………………………..102
3. 2. 4. Avar Kağanlığı ve Slavlar………………………………………………..106
3. 2. 5. Avrupa Krallıkları ve Kuzey Afrika……………………………………...116

xii
BÖLÜM IV:
TIBERIUS CONSTANTINUS’UN ÖLÜMÜ VE SONRASINDA DOĞU ROMA
İMPARATORLUĞU
4. 1. Tiberius Constantinus’un Hastalanması ve Ölümü………………………..126
4. 2. Mauricius Dönemi ve Sonrasındaki Gelişmeler………………………........133

SONUÇ ....................................................................................................................138
KAYNAKÇA ..........................................................................................................142
EKLER ....................................................................................................................160
BİYOGRAFİ ...........................................................................................................164

xiii
xiv
KISALTMALAR

a. g. e.: adı geçen eser

a. g. m.: adı geçen makale/madde

ANAMED: Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi

bkz: bakınız

CSHB: Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae

DFRE: Decline and Fall of the Roman Empire

DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi

ed: editör

FGH: Fragmenta Historicorum Graecorum

HLRE: History of Later Roman Empire

İMÜ: İstanbul Medeniyet Üniversitesi

İSAM: İslam Araştırmaları Merkezi:

İÜ: İstanbul Üniversitesi

M. Ö: Milattan Önce

MSGSÜ: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

s.: sayfa

trc: tercüme eden

xv
xvi
GİRİŞ

1. Çalışmanın Tanımı ve Kapsamı


“Doğu Roma İmparatoru Tiberius Constantinus (574-582)” adlı Yüksek
Lisans tez çalışması, biyografi türünde bir eserdir ve söz konusu imparatorun hayatını
içermektedir. Tez, dönemin kaynakları ve modern araştırmalar incelenerek
hazırlanmıştır.

Çalışmanın bütünüyle odaklandığı zaman aralığı ve önemini anlamak için


Doğu Roma’nın başlangıcından ve dönemlerinden bahsetmek faydalı olacaktır. Doğu
Roma İmparatorluğu’nun şekillendiği dönemler aynı zamanda Antikçağın sona ermesi
ile bağlantılıdır. Bu nedenle üzerinde durulan tarih aralığı Geç Roma veya Erken
Bizans dönemi olarak adlandırılırken, daha genel olacak şekilde Geç Antikçağ veya
Erken Ortaçağ olarak da tanımlanabilir. Bahsedilen bu dönemler hakkında bilimsel
anlamda birbirine yakın veya farklı görüşler bulunmaktadır. Çünkü Antikçağ’dan
Ortaçağ’a geçiş, kesin tarihlendirmeler ve olaylar ile net bir şekilde olmamıştır.

Bahsedilen bu erken dönemlerin başlangıcı için İmparator I. Constantinus


döneminde yer alan 324 yılı İznik Konsili ya da 330 yılında İstanbul’un Nova Roma/
Constantinopolis adı ile imparatorluğun yeni başkenti olması gösterilmektedir. Geç
Antikçağ/ Geç Roma bağlamında ise İmparator Diocletianus döneminin başlangıcı
olan 284 yılı öne çıkmaktadır. I. Theodosius’un 395 yılında ölümü veya sonrasında iki
ayrı yönetime dönüşen devletin batısında 476 yılında Roma hakimiyetinin sona ermesi
de bir başka önemli görüşlerdir. Bizans sikke sisteminde I. Anastasius (491-518)
dönemi başlangıç kabul edilir; Erken Ortaçağ’ın felsefe alanında en önemli ismi ise V.
yüzyılda yaşayan Augustinus’tur. İmparatorluğun krizler geçirmesi, istilalar,
Hristiyanlığın yükselişi, imparatorluğun merkezinin doğuya kayması gibi durumlar bu
dönemin gelişmeleridir.

İşte bu kavramların tanımladığı dönemin sonu ise ağırlıklı olarak İmparator


Heraklius’un tahta çıktığı 610 yılı olarak düşünülür. Bir başka görüş 800 veya 802
yılına işaret eder. Daha erken bir tarihlendirme de vardır; bu da İmparator
Iustinianus’un öldüğü 565 yılı ya da imparatorluğun kriz döneminin başladığı 602
yılıdır. Daha genel bir açıdan bakıldığında ise İslam dininin ortaya çıkışı ve yükselişi,
VI. yüzyıldaki veba salgını gibi olaylar Geç Antikçağ/ Erken Ortaçağ dönemini bitiren
gelişmeler olarak düşünülmektedir.

1
Bu tarihsel çizgiler arasında, söz konusu çalışmanın konusu olan Tiberius
Constantinus VI. yüzyıl’da yer almaktadır. Bu dönemin imparatorları Anastasius, I.
Iustinus, Iustinianus ve sonrasında II. Iustinus’un, Tiberius Constantinus, Mauricius
ve Phokas olarak sıralanır. Ayrıca bu dönem, “Iustinianus’un Halefleri”, “İnişe
Geçiş”, “Iustinianus’un Eserinin Çöküşü” gibi tanımlarla ifade edilmekte ve 610 yılı
sonu olarak kabul edilmektedir.

Bütün bu değerlendirmeler göz önüne alındığında, bu çalışmanın bulunduğu


tarihsel alan ve kapsam şu şekilde özetlenebilir:

İmparator Tiberius Constantinus Geç Roma/ Erken Bizans veya Geç


Antikçağ/Erken Ortaçağ’da yani ortalama IV. yüzyıl ve VII. yüzyıl arasında,
İmparator Iustinianus’un damga vurduğu VI. yüzyılda yaşamış, ondan sonra tahta
çıkan imparatorlardan birisi olarak bu yüzyılın ikinci yarısında yer almış bir kişidir.
Bulunduğu dönemi “Erken Bizans/ Erken Ortaçağ’ın Son Dönemi” ve aslında bir geçiş
dönemi olarak açıklamak mümkündür. Hükümdarlık süresi 578-582 yılları olarak
bilinse de çalışmada müşterek imparator olduğu 574-578 yılları da dikkate alınmıştır
ve tarih aralığı bu şekilde belirlenmiştir. Dolayısı ile bu tezin kapsadığı alan, genelden
özele doğru bu şekilde hazırlanmıştır.

Coğrafi olarak bu tezin kapsadığı alan VI. yüzyıl Doğu Roma İmparatorluğu
sınırları olmakla beraber, genel kapsamda Frank Krallıkları veya Vizigot
hakimiyetindeki İspanya’dan, Sâsânî hakimiyetindeki İran’a ve Göktürklerin
bulunduğu Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır. En dar kapsam ise imparatorun
zamanının çoğunu geçirdiği başkent İstanbul’dur.

2. Çalışmanın Amacı
Bu tez öncelikli olarak Doğu Roma İmparatorluğu üzerinedir ve sahip olduğu
alana katkı sunmak amacı ile hazırlanmıştır. Bu imparatorluğun tarihi, ilk başlarda
önyargılı yaklaşılan ve “Bizans” olarak ötekileştirilen bir kavram olarak
görünmekteydi. Ancak uluslararası düzlemde bu durum daha sonra değişmiş, farklı
bakış açıları oluşmaya başlamış ve Bizans Tarihi üzerine çalışmalar artmıştır.

2
Ülkemizde ise bu gelişmeye paralel olarak, geç de olsa bu alana yönelik
çalışmalar başlamış ve hızlanmıştır. Son yıllarda çeviriler, kitaplar, makaleler ve tezler
çoğalmaktadır. Yine de tarih bilimi içerisinde birçok alana göre henüz yeterli seviyeye
ulaşmamıştır. Bazı çalışmalar yüzeysel görünmektedir. Bazı çalışmalarda ise Doğu
Roma, konunun merkezinde yer almadan incelenmiştir.

Doğu Roma İmparatorluğu, tarih bilimi için birçok açıdan önem teşkil eden bir
alandır. Kendisine has, büyük ve uzun bir tarihi vardır. Sürekliliği ile dönemler
arasında köprüdür. Birçok tarihsel olgunun tanığı vaziyetindedir. Ayrıca Geç
Antikçağ, İslam Tarihi, neredeyse Türk Tarihi’nin tamamı ve Avrupa Tarihi ile
bağlantısı olan, dinler, farklı kültürler ve medeniyetler ile ülkemiz ve çevresindeki
coğrafyalarda yeri olan önemli bir medeniyettir. İşte bu nedenlerden dolayı ilk amaç
ortaya çıkmış, bu alan üzerine çalışma yapma ihtiyacı görülmüştür.

Dünyada ve özellikle ülkemizde bu ihtiyaç Bizans Tarihi içinde XI. yüzyıl ve


XV. yüzyıl arasındaki döneme yönelik olmuştur. Haçlı Seferleri, Selçuklu ve Osmanlı
Tarihi ve kesin bir şekilde Türkiye Tarihi ile ilgili yoğunluktan dolayı doğal olarak
böyle bir durumun ortaya çıktığı kesindir. Türk Tarihçiliği açısından Attila dönemi
yani V. yüzyıl ve daha sonra bazı Türk kavimleri sayesinde belirli zaman aralıkları ilgi
alanıdır. Geç Antikçağ çalışmaları sebebiyle de Eskiçağ Tarihi içinde Bizans’ın ilk
dönemleri yer bulabilmektedir. İmparatorluğun VII. yüzyıl X. yüzyıl arası dönemi de
İslam Tarihi ile bağlantı kurabilmiştir. Ancak öncelikle, imparatorluğun son beş
yüzyılına odaklanan Ortaçağ tarihçiliği ve sonrasında, ilk yüzyıllarını inceleyen Geç
Antikçağ tarihçiliği dışında, diğer alanlarda daha kısıtlı ve özel bir görüntü mevcuttur.

Bu çalışmanın ikinci amacı, VI. yüzyıl odaklı olmasıdır. Bilindiği üzere Erken
Bizans dönemi olarak adlandırılan bu dönem, aslında ilgi çekicidir. İçerik olarak
bakıldığında örneğin, imparator özelinde Constantinus, Iustinianus ya da Heraklius
dönemleri daha çok öne çıkmıştır. Özellikle VI. yüzyıl denilince ilk akla gelen kişi
Iustinianus’tur ve doğal olarak tarihsel yoğunluk onun dönemindedir. Ancak bu
dönemde Iustinianus sonrasında da önemli gelişmeler olmuş ve imparatorluğun
geleceğini etkileyecek bir dönem yaşanmıştır. Bununla birlikte VI. yüzyılın ikinci
yarısı, Iustinianus sonrası olarak Heraclius dönemine, yani VII. yüzyıla ve yeni bir
döneme bağlantı kuran bir ara dönem veya özet olarak görünmüştür. Akademik olarak
çok fazla ilgi görmemiş bir alandır.

3
Bu çalışmanın amacı olan Tiberius Constantinus’a gelince, Tiberius
Constantinus, çok fazla ilgi görmeyen dönemin bir imparatorudur. Aslında dönemi,
birçok gelişmeye sahne olmuştur ve tarihi kaynaklarda da yer almaktadır. Dahası,
dünyada ve ülkemizde bizzat onun ile ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Tarihi aralık
olarak 565-610 yılları arasında çoğu çalışmada birkaç cümle ile, bazı eserlerde birkaç
sayfa olarak aktarılmıştır. Sadece birkaç eserin başlığında ismi geçmiş ve daha fazla
yer almış, II. Iustinus ya da Mauricius ile beraber incelenmiştir. Bu duruma, daha önce
bahsedilen “özetleme” anlayışına ek olarak kısa süreli hükümdarlığının da neden
olduğunu düşünmek gerekmektedir.

574-578 yılları arasında caesar unvanı ile, 578-582 yılları arasında da augustus
olarak imparatorluğu yönetmesi, Tiberius Constantinus hakkında kendisini gösteren
ilk bilgi olmuştur. Sahip olduğu “Tiberius” ismi ve daha sonra kullandığı
“Constantinus” ismi, memleketi ve kökeni, eşi ve çocukları, kişisel özellikleri, kariyeri
ve aldığı unvanlar, onun Doğu Roma imparatorları arasında daha farklı bir yerinin
olmasını sağlamıştır. Döneminde yaşamış önemli kişiler vardır. Mauricius gibi önemli
bir imparator onun halefidir.

Tiberius Constantinus’un dönemi, kent ve toplum hayatından devlet


yönetimine, din ve mezhep ortamından, ekonomiye ve tahta çıkış törenleri gibi idari
özellikleri yansıtan niteliklere kadar imparatorluğun iç mekanizmaları hakkında
bilgiler sunmaktadır. Dış politika ve siyasi gelişmeler konusunda da önemli bir
dönemdir. Döneminde birçok diplomatik hareketlilik ve savaşlar olmuştur; bunlardan
bazıları hem Tiberius Constantinus için hem de Doğu Roma İmparatorluğu için kayda
değer niteliktedir. Göktürklerle ve Avarlarla olan ilişkiler Türk Tarihi için çok
kıymetlidir. Ayrıca bölgesel tarih bağlamında Balkanlar için çok önemli olan Slav
istilaları Tiberius Constantinus döneminde gerçekleşen olaylardan biridir. Erken
dönem Ortaçağ Avrupası ile ilgili dikkat çeken bilgiler yine bu dönem içerisinde yer
almıştır. Bu durum, Doğu Roma’nın İslam öncesi doğu sınırında da aynı şekildedir.
İmparatorluğun en ciddi rakibi olan Sâsânîlerle olan ilişkiler bu imparator döneminde
geniş bir alanı kapsamaktadır. Özetle, çalışmanın amacını oluşturan nedenler ve
özellikleri açıklayan cevaplar bunlardır.

4
3. İçerik ve Yöntem
Hazırlanan bu tez, dört ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler kendi
içlerinde kısımlara ayrılmıştır. Elde edilen verilerle konu başlıkları belirlenmiş ve
çalışmanın içeriğinde genelden özele doğru bir ilerleme planlanmıştır.

Tezin I. Bölümü, ana konuya bir hazırlık niteliğindedir. Üç başlıktan


oluşmuştur ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun Tiberius Constantinus öncesi
dönemlerini tasvir etmektedir. Burada 395 yılı başlangıç tarihi olarak belirlenmiştir ve
özet olarak ilerlemiştir. Çalışmanın ana konusuna yaklaştıkça içerikte detaylar
artmıştır. Bu bölümün son başlığı II. Iustinus dönemini anlatmaktadır. Siyasi hayatı
özet ve hastalığı daha detaylı olacak şekilde iki bölüm olarak hazırlanmıştır. Tezin
zaman akışını 565 yılından 574 yılına getirmiştir.

Çalışmanın II. Bölümü Tiberius Constantinus’a özgüdür ve daha detaylıdır. II.


Bölümün ilk kısmında imparator olmadan önceki hayatı ve kim olduğu eldeki bilgilere
göre ismi, doğum yeri kökeni, ailesi gibi çeşitli başlıklar altında aktarılmıştır. Bölümün
ikinci kısmı imparatorun kariyerini, üçüncü kısmı ise devlet yönetimine geliş sürecini
aktarmaktadır.

III. Bölüm bu tezin en kapsamlı ve yoğun alanıdır. 574 yılından 582 yılına
kadar geçen süreç detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Tiberius Constantinus’un
hükümdarlığı iki kısımda incelenmiştir. Birinci kısım iç meseleler olarak tanımlanmış,
kendi içinde Tiberius Constantinus’un imparatorluğuna yönelik tepkiler, sosyal ve dini
hayat, ekonomik durum, sikkeler ve yasalar olarak başlıklara ayrılmıştır. İkinci kısım,
dış politika ile ilgilidir ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun temas kurduğu devletler ve
kavimlerle olan ilişkileri ortaya koymuştur. Doğudan batıya olacak şekilde sıralanmış
beş başlıktan oluşmaktadır.

Tezin son kısmı olan IV. Bölüm, Tiberius Constantinus’un hastalanması ve


ölümü ile ilgidir. Ölümünden sonrası, Mauricius dönemi ve sonrası olarak tıpkı I.
Bölüme benzer şekilde özet niteliğinde yazılmış, zaman aralığı olarak 582- 610 yılları
arasına odaklanmıştır.

Çalışma içerisinde de görüleceği üzere, imparatorun ismi Latince- Grekçe


ikilemi nedeniyle birbirine çok yakın iki yazımda kullanılmaktadır. Bunlardan Grekçe
versiyonu “Tiberios Konstantinos” olarak bilinirken, bu çalışmada Latince versiyonu
olan “Tiberius Constantinus” tez ismi olarak tercih edilmiş ve kullanılmıştır.

5
Çalışmada özel isimler genellikle Latince olarak orijinal haliyle kullanılmıştır. Kentler
ve bölgeler ise genellikle günümüzdeki isimleri ile tanımlanmıştır. Konunun akışına
göre istisnalar vardır. Çevirilerde ve tezin genelinde “imparator”, “kral” gibi unvan ve
tanımların doğru kullanılmasına özen gösterilmiştir. Kaynaklardan direkt olarak alınan
cümleler, tören konuşmaları, tezahüratlar ve diyaloglar tırnak işareti içerisinde italik
tarzda yazılmıştır. Tezin sonunda ek olarak sikke örneklerinin, VI. yüzyılı belirten bir
haritanın ve tezin içerisinde de bahsedilen İstanbul’daki bazı mekanların görselleri
bulunmaktadır.

Bazı durumlarda metin içerisindeki bütünlüğü ve sürekliliği koruma adına,


detaylı bilgiler, örneğin kentler, unvanlar, kavramlar, kişiler, kavimler ve devletler ile
ilgili bilgiler dipnotlara aktarılmıştır. Dipnotlarda da ana kaynaklar genellikle Latince
olacak şekilde yazılmıştır. Bunların dışındaki kaynaklar, yazıldıkları dile göre
gösterilmiştir. Türkçe çeviri kaynaklar buna dahil değildir. Yine dipnotlarda kaynak
belirtme sıralamasına, ana kaynak, araştırma eser, makale/bildiri ve ansiklopedi
maddesi olacak şekilde gayret edilmiştir. Son olarak, kesinlik elde etme adına çeviri
eserler, imkanlar dahilinde orijinalleri kontrol edilerek kullanılmıştır.

4. Kaynaklar
Bu çalışmada ilk önce ana kaynaklar incelenmiştir. Genellikle dönemin çağdaşı
olan bu kaynaklara örnek olarak VI. yüzyılın önemli isimlerinden Ephesos’lu
Ioannes’in Süryanice olarak yazdığı Kilise Tarihi en başta gelmektedir. II. Iustinus
dönemi ile ilgili bilgilerin yanında, Tiberius Constantinus’un imparatorluk yönetimine
gelişi başta olmak üzere, tezin ana konusunda bulunan dini ve sosyal durum, saray
hayatı, önemli kişiler hakkında bilgiler ve siyasi gelişmeler bu kaynakta yer
almaktadır.

Hemen ardından ağırlıklı olarak Göktürkler, Avarlar, Sâsânîler ve Avrupa’daki


krallıklar ile ilgili siyasi ve diplomatik gelişmeleri, Grekçe olarak detaylı bir şekilde
aktarmış olan Menandros’un Tarih eseri gelmektedir. Elçi görüşmeleri, savaşlar ve
devletin yönetim anlayışı kadar imparatorluk sınırları dışındaki dünyadan da bilgiler
bahsedilen kaynak sayesinde günümüze ulaşmıştır.

Bu dönemde Evagrius tarafından da bir Kilise Tarihi yazılmıştır ve öncesi ve


sonrası ile birlikte VI. yüzyılın ikinci yarısı ile ilgili bilgiler sunmaktadır. Daha önce

6
bahsedilen tarih yazarları ile bağlantılı veriler sağlamaktadır. Dönemin çağdaşları
olarak Tour’lu Gregorius’un Frankların Tarihi adlı eseri ve İspanya’dan Biclaro’lu
Ioannes’in kroniğini Latince örnekler olarak eklemek gereklidir. Bu kaynaklar hem
imparatorluğun görüntüsü hem de tezin konusu olan imparatorun dönemi açısından
kıymetlidir.

Döneme yakın ya da sonraki dönemlerde bilgi veren ana kaynaklar olarak,


Tiberius Constantinus’un ölümü ile başlayarak Mauricius dönemini anlatan
Theophylactus Simocatta’nın Tarih adlı çalışması çok önemlidir. İmparatorun
hastalanması, halefini belirlediği törende yaptığı konuşma, ölümü ve bununla ilgili
yorumlar bu eserin ilk kısımlarında sunulmuştur.

VII. yüzyılda yazıldığı düşünülen Pascal Kroniği, VIII. yüzyıldan Paulus


Diocenensis’in eseri, IX. yüzyıldan önemli bir Bizans kaynağı olan Theophanes’in
kroniği, Patrik Photius’un çalışmaları, Kedrenos, Ebu’l Ferec, Süryani Mikhail gibi
yazarlar ve çalışmaları da kullanılmıştır. Bu eserlerde genellikle daha kısa anlatımlar
mevcuttur ancak karşılaştırma ve çeşitlendirme açısından önemli görülmüştür.

Konu başlıkları ve içeriğe göre gerekli durumlarda Suetonius gibi Antik Roma
tarih yazarlarına başvurulmuştur. Tiberius Constantinus hakkında bilgi vermeleri ilgi
çekici olan Müslüman tarih yazarları Taberi ve Mesudi’den de yararlanılmıştır.
İncelenen dönemin öncesi için Priscus, VI. yüzyılın ünlü tarih yazıcısı Procopius gibi
yazarlar ve II. Iustinus dönemi için önemli bir Latince eser olan Corippus Africanus’un
İmparator Küçük Iustinus’a Övgü adlı eseri gibi kaynaklar sayılabilir. Bütün bu ana
kaynakların bir kısmına CSHB yani Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae ve FHG
yani Fragmentum Historicorum Graecorum gibi külliyatlar sayesinde ulaşılmıştır.

Araştırma eserlerde ise en başta Edward Gibbon’un Roma İmparatorluğu’nun


Gerileyiş ve Çöküş Tarihi adlı serisi yer almaktadır. Bununla birlikte J. B. Bury, A. H.
M. Jones gibi önemli kişiler ardından gelmektedir. G. Ostrogorsky, A. Vasiliev, J. J.
Norwich, J. Haldon, A. Kaldellis gibi Bizans Tarihi uzmanlarının yanı sıra P. Brown
ve S. Mitchell gibi Geç Antikçağ uzmanları da burada sıralanabilir. Tezin tarih
aralığına daha yakın çalışmalar da yapan A. Cameron, M. Whitby, A. Sarantis önemli
isimler olarak kaynaklarda bulunmaktadır.

7
Konu başlıklarına göre farklı disiplinlerden de yararlanılmıştır. Örnek olarak
Türk Tarihi, Trakya, Balkanlar, İstanbul üzerine yapılan araştırmalar, etimoloji veya
numismatik çalışmaları gösterilebilir. Ayrıca birçok makalenin yanında,
biyografilerde güçlü veriler sağlayan The Prosopography of Later Roman Empire,
neredeyse bütün konularda katkı sağlayan Oxford Dictionary of Byzantium, Dictionary
of Greek and Roman Biography and Mythology gibi ansiklopediler ve Dumbarton
Oaks sikke katalogları kullanılmıştır. Türkçe çalışmalar da bu tezin hazırlanmasına
önemli katkıda bulunmuştur. Çeviri eserler, araştırma eserler, makaleler, tezler
incelenmiştir. Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi ve Diyanet İslam
Ansiklopedisi gibi kapsamlı çalışmalardan destek alınmıştır.

8
BÖLÜM I

İMPARATOR TIBERIUS CONSTANTINUS DÖNEMİ


ÖNCESİNDE DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU

1. 1. V. ve VI. Yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu

Ortaçağ’da, bin yıldan fazla bir süre hüküm sürmüş olan Doğu Roma
İmparatorluğu tarih içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur. Çeşitli gelişmeler
yaşayan Roma İmparatorluğu’nun, İmparator I. Theodosius’un vasiyeti üzerine
oğulları arasında doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasından sonra batı kısmı 476’da
Germen kavimlerinin saldırısı ile sona ererken, doğu kısmı yani Doğu Roma Ortodoks
düşüncenin temsilcisi olarak yoluna devam etmiştir.1

V. yüzyıl, imparatorluğun batısında istilaların ve krizlerin yaşandığı, Barbar


krallıkların kurulduğu, kentlerin çöktüğü ve toplumun kırsal düzene geçtiği bir dönem
olarak nitelenmektedir. Doğu’da ise daha sağlam görünen devlet yönetimi, güvenliği,
kent kültürü ve sosyo-ekonomik yapı nedeniyle genellikle sakin ve istikrarlı bir dönem
yaşanmıştır. Buna örnek olarak Roma kentinin aksine İstanbul büyümeye başlamıştır.
Dönemin, özellikle sosyal ve dini şartları ile birlikte piskoposlar ve kilise teşkilatı
güçlenmiştir.2 431 yılı Ephesos ve 451 yılı Kadıköy Konsilleri ve buralarda alınan
kararlar ise dini bunalıma neden olmuştur. Ortodoks anlayışın yanında Nasturi ve

1
Roma İmparatorluğu IV. yüzyılın sonlarına doğru barbar krizi ile karşı karşıya kalmış,
İmparator Valens’in 378 yılında Edirne’de Gotlara karşı ağır bir yenilgi almasıyla devletin savunma
sistemi çökmüştür. Düzeni sağlayan I. Theodosius Roma İmparatorluğu’nu tek başına yöneten son
imparator olmuştur. 395 yılında ölmeden önce devletin batısını oğlu Honorius’a, doğusunu ise
Arcadius’a bırakmıştır. Bu bölünme, daha önceki dönemlerde de yapılmış bir uygulamadır. Ancak bu
defa son defa ve sürekli bir biçimde olmuştur. Devletin birliği esastır, tek imparatorluk iki ayrı yönetime
sahiptir. Ancak Batı Roma, istilalara ve krizlere maruz kalmış, Roma kentinin 410 ve 455 yıllarında
yağmalanmasının ardından 476 yılında sona ermiştir. Edward Gibbon, Roma İmparatorluğunun
Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, III, Indie Yayınları, İstanbul 2019, s. 43- 44, 150- 172,
353- 359, 407- 410; John Bagnell Bury, Barbarların Avrupa’yı İstilası, trc. İslam Kavas, Yusuf
Akbaba, Kronik Yayınları, İstanbul 2020, s. 51- 52, 55, 74- 75, 120- 122; Georg Ostrogorsky, Bizans
Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s. 48- 50, 57- 58; Oğuz
Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, s. 302, 304- 306;
Stephen Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi- M. S. 284-641, trc. Turhan Kaçar, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2016, s. 126, 135, 142- 143, 171, 173; Ceren Pilevneli, “Geç Roma Tarih
Yazımında 395 Yılı ve İmparatorluğun Birliği İdeolojisi”, CEDRUS- Akdeniz Uygarlıkları
Araştırma Dergisi, VIII, (Antalya 2020), s. 563- 579.
2
V. yüzyıl genel durum için bkz: Peter Brown, Geç Antikçağ Dünyası, trc. Turhan Kaçar,
Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 146- 153, 159- 167, 170; Charles Diehl, Bizans İmparatorluğunun
Tarihi, trc. A. Gökçe Bozkurt, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2017, s. 28- 29; Jacques Le Goff,
Ortaçağ Batı Uygarlığı, trc. Hanife Güven- Uğur Güven, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2017, s. 34- 35,
41- 45; Mitchell, a. g. e., s. 457, 462- 465.

9
Monofizit düşünce ortaya çıkmış, bu ayrışma ile oluşan sorunlar devlet tarafından
çözülmeye çalışılsa da yeterli olmamıştır. İmparator Zenon dönemindeki henotikon
fermanı buna örnektir.3

408-450 yılları arasında Doğu Roma tahtında bulunan İmparator II.


Theodosius’un hükümdarlık dönemi, kız kardeşi Pulcheria ve donanımlı saray
görevlilerinin de yardımı ile sakin geçti. Bu dönemde İstanbul surları inşa edildi;
İstanbul’da, gramer, hukuk, hitabet ve felsefe eğitimi veren bir üniversite açıldı. Aynı
zamanda codex Theodosius adı verilen bir hukuk külliyatı oluşturuldu. Bu çalışma
sadece Doğu Roma’yı değil batıyı da kapsıyor ve devletin birliğini vurguluyordu.
Ancak bu dönemde kriz içerisinde bulunan Batı Roma’ya yapılan müdahale ve verilen
askeri destekle birlikte, Attila liderliğindeki Hunların Doğu Roma İmparatorluğu’nu
tehdit etmesi II. Theodosius döneminin önemli gelişmesi olmuştur. Yaptığı iki Balkan
seferi ile imparatorluğu zor durumda bırakan Attila, İmparator Marcianus (450- 457)
dönemine kadar yüksek miktarda haraç verilerek durdurulabildi.4

Patrik tarafından taçlandırılan ilk imparator olduğu ifade edilen I. Leon


döneminde ise en büyük sorun, ordu içerisinde artan Germen gücüydü. Bu sorunu
çözmek için imparator, orduya Isauria bölgesinden birlikler takviye etti; önde
gelenlerinden Zenon’u ise, kızı Ariadne ile evlendirdi. Oğulları II. Leon tahtın varisi
ilan edildi. Germenler tasfiye edildikten sonra Iulius Nepos Batı Roma’ya imparator
olarak atandı. Yardım amacıyla Vandallara sefer yapıldı. Ancak başarılı olamadı. I.

3
431 yılında yapılan Efes Konsili, dönemin İstanbul patriği olan Nestroius’un Hz. Meryem
için kullandığı “İsa’nın Annesi” tanımını reddemiş, “Theotokos” yani “Tanrı’nın Annesi” tanımını
kabul etmiştir. Böylece Nestorius’un düşünceleri reddedilmiş, takipçilerine baskı yapılmıştır. Bu
nedenle bazı Nasturiler Sâsânîlere sığınarak inançlarını daha uzak bölgelere ulaştırmışlardır. Monofizit
mezhep yanlıları ise İsa’nın Tanrısal yönünü kabul etmişler, özellikle devletin doğu eyaletlerinde güç
kazanmışlardır. 451 yılında toplanan Kadıköy Konsili ile Monofizitlik reddedilmiş, İsa’nın hem ilahi
hem de beşerî tabiatının olduğu Ortodoks düşünce tarafından kabul edilmiştir. Bu nedenle bu düşünceler
arasında problemler ortaya çıkmıştır. Henotikon fermanı bütün bu problemleri çözmek için oluşturulan
bir uzlaşma fermanıdır. Efes Konsili, Kadiköy Konsili, Monofizitlik ve Henotikon fermanı ile ilgili bilgi
için bkz: Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Tevabil Alkaç, Alfa Yayınları,
İstanbul 2017, s. 110- 112, 130- 132, 133- 134; Francis Dvornik, Konsiller Tarihi- İznik’ten II.
Vatikan’a, trc. Mehmet Aydın, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019, s. 14- 22; Diehl, a. g. e.,
s. 24- 28; Ostrogorsky, a. g. e., s. 53- 54, 56, 58- 59; Brown, a. g. e., s. 167- 169; Mitchell, a. g. e., s.
430- 434.
4
II. Theodosius ve Marcianus dönemleri için bkz: Vasiliev, a. g. e., s. 118- 130; Ostrogorsky,
a. g. e., s. 51- 53; Charles William Chadwick Oman, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Ekin Duru,
Say Yayınları, İstanbul 2019, s. 49- 53; Mitchell, a. g. e., s. 151- 160, 167- 168; Birsel Küçüksipahioğlu,
“Bizans İmparatorluğu Tarihine Genel Bir Bakış”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni-
Antikçağ Yunan Düşüncesi, Ortaçağ Düşüncesi, İnsan Yayınları, İstanbul 2015, s. 527; Ceren
Pilevneli Çubuk, II. Theodosius’un Batı Politikası: Diplomasi ve Savaş, İMÜ Lisansüstü Eğitim
Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2021, s. 84-232.

10
Leon’un ve torunu II. Leon’un ölümünün ardından Zenon 474’yılında imparator oldu.
Kısa bir süre sonra tahtan indirilip yerine Basiliscus geçirilse de tahtı geri almayı
başardı. Bu dönem özellikle batıda karmaşık bir dönemdi. İmparatorluğun batısındaki
topraklarında kontrol Germenlerin eline geçmişti ve özellikle Gotlar hem batıyı hem
de doğuyu istila ederek, İtalya ve Balkanlarda söz sahibi olmuşlardı. 476 yılında Got
lider Odoaker, kriz içerisinde olan Roma’yı ele geçirdi. Ancak Doğu Roma’nın
üstünlüğünü tanıyarak unvan ve yönetme yetkisi verilmesini istedi. Bunun üzerine
Zenon, Balkanlarda tehlike oluşturan bir başka Got lider Theoderic’in İtalya’ya
ilerlemesini ve Odoaker’i yenmesini sağladı. Bu olaylar zinciri ile birlikte en sonunda
sükûnet sağlanmış oldu. Batıda Germen krallıkları ortaya çıkarken, Doğu Roma
Gotlardan dolayı ortaya çıkan sorunlardan kurtuldu.5

İmparator Zenon öldüğünde, halk İmparatoriçe Ariadne’den “Romalı ve


Ortodoks bir imparator” talebinde bulundu ve o da saray görevlilerinden Anastasius
ile evlenerek devleti yönetme meşruiyetini ona verdi. İmparator Anastasius döneminde
Doğu Roma İmparatorluğu’nda, Sâsânîlerle yapılan savaş anlaşma ile sonuçlanırken,
Balkanlardan Trakya’ya kadar ulaşan ilk Bulgar akınları gerçekleşti. Bu akınlara karşı
İstanbul’un batısında “Uzun Sur” inşa edildi. Doğuda ve kuzeyde sınır tahkimatları
oluşturuldu. Batıda ise Ostrogot ve Frank Krallığı ile iyi ilişkiler kuruldu. Ayrıca
Anastastius, para reformu ve vergilerin düzenlenmesi ile imparatorluk hazinesinin
büyümesini sağladı. Devlet içinde güçlenmiş olan Isaurialılarla mücadeleye
başlayarak onları başkentte ve Anadolu’da etkisiz hale getirdi. Yine bu dönemde çıkan
Vitalianus isyanını da zor da olsa bastırabildi. Bu başarılara rağmen Anastasius dini
konularda, Monofizit düşünceyi benimsemesi nedeniyle tepki çekti. Bu durum
başkentte olayların çıkmasına neden oldu. Ancak yine de bu dönem imparatorluk
açısından istikrarlı ve olumlu gelişmelere sahne olmuştu.6

5
I. Leon ve Zenon dönemleri için bkz: Ostrogorsky, a. g. e., s. 55- 58; Vasiliev, a. g. e., s.
132- 133; Mitchell, a. g. e., s. 138- 152.
6
Anastasius’un kökeni Dyrrachium kentidir. Üst düzey bir görevli olarak sarayda uzun yıllar
hizmet vermiş, zeki ve sakin bir kişilik olarak belirtilmiştir. İmparator olduğunda, Ostrogot Kralı
Theoderic ve Frank Kralı Clovis’e yönetme hakkı vererek, teorik anlamda imparatorluğun üstünlüğünü
göstermiştir. “Chrysargyion” vergisini kaldırması imparatorluk halkını sevindirirken, Arenalarda
hayvan dövüşlerini yasaklaması farklılığını ortaya koymuştur. Kendisinin Monofizit oluşu, özellikle
İstanbul’da imparatora karşı reaksiyona neden olmuştur. Dönemin detayları için bkz: Edward Gibbon,
Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, IV, Indie Yayınları,
İstanbul 2019, s 14- 15; John Julius Norwich, Bizans- Erken Dönem (MS 323-802), trc. Hamide
Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2013, s. 153- 158; Oman, a. g. e., s. 53- 54; Diehl, a. g. e., s. 27-
29; Bury, a. g. e., s. 131- 134; Vasiliev, a. g. e., s. 135- 141; Ostrogorsky, a. g. e., s. 59- 62; Brown, a.

11
1. 2. Dönüm Noktası: İmparator Iustinianus Dönemi

Anastasius’un 518 yılında ölümünden sonra Doğu Roma İmparatorluğu tahtına


I. Iustinus (518- 527) geçti. Asker kökenli olan imparator, Kadıköy Konsili kararlarına
uygun hareket etti ve henotikon fermanını iptal ederek Monofizit düşünceye karşı
tedbirler aldı. Roma Kilisesi ile yakınlaşma çabaları imparatorluğun doğu bölgelerinde
yaşayanlar ile arasını açsa da imparator kararından vazgeçmedi. Bu dönemin en önemli
gelişmesi, yeğeni Iustinianus’un I. Iustinus tarafından desteklenmesi, evlat edinilerek
yönetime ortak edilmesi ve varis ilan edilmesiydi. Böylece, I. Iustinus’un ölümünün
ardından Iustinianus’un tahta çıkmasıyla imparatorluk tarihi içerisinde dikkat çekici
bir dönem başladı.7

VI. yüzyılın en ünlü ismi olan İmparator Iustinianus iyi eğitim almış, kültürlü
bir yöneticiydi. Genç olmasına rağmen I. Iustinus döneminde devlet işlerinde tecrübe
kazanmıştı. Eşi İmparatoriçe Theodora da bu dönemin en önemli karakterlerinden
birisiydi ve Iustinianus’a destek olmasıyla biliniyordu. İmparator, dış politikada
evrensel imparatorluk iddiasıyla hareket etti ve bir zamanlar imparatorluğa ait olan
fakat o dönemde devletin elinde olmayan toprakları geri almaya karar verdi.
Hristiyanlıkla beraber imperium Romanum, onun ve devletin tek hedefi olmuştu.8

g. e., s. 170- 173; Birsel Küçüksipahioğlu, “Ankhialos Savaşı’nın Sonuna Kadar Bizans-Bulgar
İlişkileri”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, XIV, (İstanbul 2009), s. 210- 213.
7
I. Iustinus, Illyricum kökenli bir imparatordur. Orduda görev almış ve Anastasius döneminde
saray muhafızı olarak sarayda bulunmuştur. Kaynaklarda yaşlı, kaba ve okuma yazma bilmeyen biri
olarak tanımlanmıştır. İmza yerine üzerinde “Legi”, yani “Okudum” yazan bir mühür kullandığı ve
devlet işlerinde Iustinianus’un daha aktif olduğu belirtilmektedir. Iustinus dönemi için bkz: Prokopios,
Bizans’ın Gizli Tarihi, trc. Orhan Duru, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020, s. 32- 35;
Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, trc: Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s. 141- 142;
Gibbon, IV, s. 53- 58; Oman, a. g. e., s. 58- 59; Diehl, a. g. e., s. 31- 32; Vasiliev, a. g. e., s. 159- 160;
Ostrogorsky, a. g. e., s. 64; Norwich, a. g. e., s. 157- 159; Mitchell, a. g. e., s. 187.
8
I. Iustinus gibi Illyricum kökenli olan ve asıl adı Petrus Sabbatius olan Iustinianus ve dönemi,
Prokopios tarafından yazılan eserlerde detaylı şekilde anlatılmaktadır. Bu eserler dönemin yapıları ve
savaşları üzerinedir. Ayrıca Gizli Tarih adındaki diğer eser devlet yönetimindekilere ağır eleştiriler
getirmiştir. Iustinianus’un fiziki özellikleri orta boylu, hafif tombul, yuvarlak yüzlü olarak tarif
edilmiştir. Zeki, kurnaz ve çok ağır cezalar veren birisi olarak da tanıtılan imparator, Prokopios’a göre
İmparator Domitianus’a (81- 96) benzemektedir. İmparatoriçe Theodora ise Iustinianus ile tanışmadan
önceki hayatı ile ilgili olarak, Hipodrom’da ayı bakıcısı olan babası ve tiyatrolarda çalışan annesi ile
hiciv oyunlarında yer alan ve dansözlük yapan kötü şöhrete sahip ancak, güzel ve yetenekli birisi olarak
tarif edilmiştir. Daha sonra hayatını değiştirmiş, dine yönelmiştir. İmparatorun onunla evlenmesi birçok
kesimi şaşırtmıştır. Ancak Iustinianus’un saltanatında önemli bir figür olmuştur. Son olarak, Hristiyan
Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmak isteyen imparator, devletin bütün politikasını bu amaç üzerine
kurmuştur. Detaylar için bkz: Prokopios, a. g. e., s. 41- 52; Gibbon, IV, s. 58- 68; Oman, a. g. e., s. 62;
Diehl, a. g. e., s. 33- 35; Vasiliev, a. g. e., s. 160- 164; Ostrogorsky, a. g. e., s. 63- 64; Brown, a. g. e.,
s. 174; Norwich, a. g. e., s. 159- 162; Gregory, a. g. e., s. 142- 144; Mitchell, a. g. e., s. 188- 192; Işın
Demirkent, “Bizans”, DİA, VI, 232; Emine Akkaya, Bizans İmparatoru Iustinianus’un Dış

12
Iustinianus’un I. yüzyıl ve II. yüzyıllardaki sınırlara ulaşma hayali, onun dış
politikasının temelini oluşturmuştu. Avrupa’daki genel durum da buna uygundu.
İstilalar sonrasında imparatorluğun batısında kurulan krallıklarda düzen tam olarak
oturmamıştı. Ayrıca Romalı tebaa ile mezhep farklılıkları olan Got ve Vandal nüfusu,
ele geçirdikleri topraklara uyum sağlama aşamasındaydı. Bununla birlikte Doğu
Roma, Anastasius döneminden kalan yüksek oranda ekonomik güce sahip oldu. Bu
doğrultuda 533 yılında General Belisarius komutasındaki Doğu Roma, Kuzey
Afrika’daki Vandal Krallığına karşı sefere çıktı ve başarı kazanılarak Kral Gelimer
esir edildi. İmparatorluk bu kazanımdan sonra İtalya’ya Ostrogotlara yönelik seferleri
başlattı. Kuzeyden ve güneyden yapılan iki sefer ile Roma kenti de dahil birçok kent
Doğu Roma hâkimiyetine girdi. Totila’nın Ostrogot kralı olmasıyla imparatorluk için
mücadele zorlaşsa da Narses’in komutan olarak görevlendirmesiyle 554- 555
yıllarında İtalya Doğu Roma hâkimiyetine alındı. İmparatorluk İspanya’da Vizigotlara
karşı da başarılar kazandı. Bu sayede Iustinianus, Akdeniz’i, neredeyse tamamına
hâkim olarak Romalıların gözünde yeniden mare nostrum yani “Bizim Deniz” haline
getirdi. Ancak bu süreç, çok yıpratıcı ve masraflı oldu. İmparatorluk ekonomik, askeri
ve lojistik yetersizlikler yaşadı. Tuna sınırı ve Doğu sınırı ihmal edilince, Balkanlara
Bulgar, Slav, Gepid ve daha sonra Avar tehdidi ve saldırıları oldu, Sâsânîlerle yapılan
savaşlar ve ödenen ağır haraçlar ise devleti olumsuz etkiledi.9

İç siyasette de imparatora yönelik olumsuz bir bakış vardı. Siyasi, sosyal ve


ekonomik sebepler yüzünden başlayan tepkiler 532 yılının Ocak ayında başkentte
ortaya çıkan büyük bir isyan ile sonuçlandı. Hipodrom grupları Maviler ve Yeşillerin
öncülüğünde birkaç gün süren, imparatorluğu özellikle de İstanbul’u etkileyen, çıkan

Politikası, MSGSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2016, s.
26- 28.
9
Prokopios, abartılı bir bilgi olsa da bu dönemde hazinede Anastasius döneminden 3222
centenarium (150. 000 kilo) altın, Iustinus döneminden ise 200. 000 kilo altın olduğunu açıklamıştır.
Bu rakamlar batıya yapılan seferler için önemli bir kaynak olmuştur. Bununla birlikte batıya karşı tutum
saldırı amaçlıyken, Doğu ve Tuna sınırında savunmaya yönelik adımlar atılmıştır. Ele geçirilen
bölgelerde ise otorite kurulamamıştır. Bir süre sonra ekonomik sorunlar nedeniyle asker sayısı
azaltılınca, özellikle İtalya’da güvenlik sağlanamamıştır. Batı’da kazandığı başarılar sebebiyle
Iustinianus Gothicus, Vandalicus gibi muzaffer imparatorların kullandığı unvanlara sahip olmuştur.
Iustinianus dönemi dış politikası için bkz: Prokopios, a. g. e., s. 98- 99; Susan Wise Bauer, Ortaçağ
Dünyası- Roma İmparatoru Büyük Constantinus’un Hıristiyanlığı Kabul Etmesinden I. Haçlı
Seferi’ne, trc. Mehmet Moralı, Alfa Yayınları, İstanbul 2014, s. 233- 238; Gibbon, IV, s. 135- 214;
Oman, a. g. e., s. 64- 65, 70- 82; Diehl, a. g. e., s. 35- 40; Vasiliev, a. g. e., s. 164- 172; Ostrogorsky, a.
g. e., s. 64- 66; Norwich, a. g. e., s. 170- 200; Gregory, a. g. e., s. 153- 155; Mitchell, a. g. e., s. 197-
201, 210- 221, 571- 579, 582- 592; Küçüksipahioğlu, a. g. m., s. 528; Demirkent, a. g. m., 232; Akkaya,
a. g. e., s. 29- 46, 52- 69, 72- 112.

13
yangınlarla neredeyse şehri yok eden bu olay Nika İsyanı’ydı. Devlet güçlükle de olsa
isyanı bastırdı. Hemen ardından başkentin tamiri ve yeniden oluşumu için kapsamlı
imar faaliyetlerine girişti.

Iustinianus döneminde idari reformlar da gerçekleşti. Askeri ve sivil idare


birleştirildi. Dini meselelerde ise tek imparatorluk ile beraber tek Hristiyanlık hayali
olan Iustinianus mezheplere ve pagan inanca karşı tavır sergiledi. Bununla birlikte,
kendisi Ortodoks inancı benimsemesine rağmen İmparatoriçe Theodora Monofizit
inanca bağlıydı. Yine bu dönemde İstanbul’da Beşinci Konsil toplandı. Paganlığa karşı
atılan son büyük adım ise Atina Okulu’nun kapatılması oldu.10

Hindistan ve Çin’den gelen ürünlerin tedarikinde, sık sık sorunlar yaşayan ve


Sâsânîlerin ticari gücünü kırmak isteyen Doğu Roma İmparatorluğu, yeni yollar
aramaya başladı. İpek ve diğer birçok önemli ürün için önce Kızıldeniz daha sonra da
Kafkaslar üzerinden ticaret yolları oluşturmaya çalıştı. Bu gaye ile Habeşistan’la
ilişkiler kurdu ve Sina Yarımadasına bir gümrük noktası meydana getirdi. Fakat,
Sâsânî tüccarlarının etkisi kırılamadı. Diğer alternatif yol ise Kafkaslar üzerinden Orta
Asya’ya yönelikti. Bir süre sonra Bizanslı misyonerler tarafından Çin’den kaçırılan
ipekböceği sayesinde ipek meselesi çözüme kavuştu. İstanbul başta olmak üzere
Beyrut, Sur ve Antakya gibi kentlerde ipek üretimi başladı. Bu gelişme devletin
ekonomisine ve ticaretine zamanla artan olumlu bir etki bıraktı.11

Iustinianus, hukuk ile de ilgilendi. Onun dönemindeki en önemli gelişme


hukuk reformu ve codex Iustinianus adı ile büyük bir külliyatın oluşturulmasıydı.
Sırasıyla codex, digesta, institutiones ve novellae olarak hazırlanan corpus iuris civilis,
tarihte önemli bir yere sahip oldu.12 Son olarak, 540-542 yılında başlayan veba salgını,
Iustinianus döneminin en önemli olaylarından biri olarak kayıtlara geçti. Etiopya’dan
Mısır’a, oradan da imparatorluğa ve daha sonra tüm Akdeniz çevresine yayıldığı

10
Gibbon, IV, s. 123- 132; Oman, a. g. e., s. 86- 87; Diehl, a. g. e., s. 40, 41- 43; Vasiliev, a.
g. e., s. 179- 186, 190- 194; Ostrogorsky, a. g. e., s. 67- 68, 71- 72; Norwich, a. g. e., s. 161, 201- 204,
208- 211; Gregory, a. g. e., s. 145- 146, 156- 157; Dvornik, a. g. e., s. 23- 25; Brown, a. g. e., s. 181-
182.
11
Wilhelm Heyd, Yakın- Doğu Ticaret Tarihi, trc. Enver Ziya Karal, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2000, s. 4- 14, 21- 24; Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, Yeditepe
Yayınevi, İstanbul 2015, s. 79; Vasiliev, a. g. e., s. 201- 202; Ostrogorsky, a. g. e., s. 68- 68;
Küçüksipahioğlu, a. g. m., s. 529.
12
Gibbon, IV, s. 375- 387; Oman, a. g. e., s. 92- 93; Diehl, a. g. e., s. 41- 42; Vasiliev, a. g. e.,
s. 172- 178; Ostrogorsky, a. g. e., s. 69- 71; Mitchell, a. g. e., s. 192- 193.

14
düşünülen hastalık, VI. yüzyılda birkaç defa tekrarlandı. Birçok açıdan devleti ve
toplumu zor durumda bırakan bu salgın nedeniyle kent hayatı olumsuz etkilendi, nüfus
azaldı, ekonomik düşüş başladı. Hatta imparatorun bizzat kendisi de vebaya yakalandı
ve güçlükle iyileşti.13 Ve son olarak uzun süreli hükümdarlığının ardından, İmparator
Iustinianus 565 yılında hayatını kaybetti. Bir dönüm noktası olarak bu dönem,
imparatorluk tarihini şekillendiren birçok gelişmeyi barındırdı. Buna ek olarak
Iustinianus’tan sonraki dönemi de önemli bir şekilde etkiledi.

1. 3. İmparator II. Iustinus Dönemi


1. 3. 1. Siyasi Gelişmeler

İmparator Iustinianus’un ölümünün ardından daha önce halefini belirlemediği


için yerine kimin geçeceği konusunda büyük bir belirsizlik hakimdi. Birçok yeğeni
vardı ve onlar hem sarayda hem orduda görev almış tecrübe sahibi kişilerdi. Bu
sorunun kısa bir sürede çözülememesi halinde imparatorluk büyük bir krize girebilirdi.
Bu nedenle bazı senatörler ve saray görevlileri, daha önce Iustinianus’un eşi
Theodoranın yeğeni Sophia ile evlenmiş olan ve 565 yılına kadar cura palatii görevini
üstlenen II. Iustinus’u imparator seçmeye karar verdiler. Aldığı bu destek ve avantajlı
konumu sayesinde II. Iustinus, Iustinianus’un halefi olarak tahtta çıktı.14

İmparator II. Iustinus, özgüveni yüksek, gururlu ve kibirli bir politika izledi. İç
meselelerde Monofizitlere karşı ilk başlarda ılımlı ve uzlaşmacı bir şekilde yaklaştı.
Eşi Sophia ile beraber Monofizit manastırlarını ziyaret edecek kadar bu konu ile
ilgilendi. Ancak daha sonra bu tutum tam tersi bir hal aldı ve zulüm boyutuna ulaştı.

13
Gibbon, IV, s. 342- 346; Oman, a. g. e., s. 85- 86; Vasiliev, a. g. e., s. 195; Norwich, a. g.
e., s.192; Mitchell, a. g. e., s. 555- 567.
14
Genç/ Küçük Iustinus olarak da bilinen İmparator II. Iustinus, Doğu Roma Tarihi’nde
Iustinianus hanedanı olarak tanımlanan hanedanın üçüncü imparatorudur. Balkanlarda Illyricum ya da
Trakya kökenli olduğu iddia edilmektedir. Annesi Vigilanta, Iustinianus’un kız kardeşidir. İmparator
olmadan önce sahip olduğu Cura Palatii/ Kouropalates unvanı, Geç Antikçağda imparatorluk
sarayındaki düzenden ve inşaat işlerinden sorumlu kişilere verilen yüksek bir rütbedir. II. Iustinus’tan
sonra imparator aile üyelerine ya da yabancı prenslere verilen bir unvana dönüştü. II Iustinus’un
imparator olmadan önceki hayatı ve tahtta çıkışı hakkında bkz: Flavius Cresconius Corippus, In
Laudem Iustini Augusti Minoris, trc. Averil Cameron, Athlone Press, London 1976, s. 87- 102;
Theophanes Confessor, Chronographia, trc. Cyril Mango, Roger Scott, Clarendon Press, Oxford 1997,
s. 354- 355; John Robert Martindale, “Iustinus”, The Prosopography of Later Roman Empire, III-
A, 754- 755; Walter Emil Kaegi, Alexander Kazhdan, Anthony Cutler, “Justin II”, The Oxford
Dictionary of Byzantium, II, 1082; William Plate, “Justinus II”, Dictionary of Greek and Roman
Biography and Mythology, II, 678; John Bagnell Bury, A History of the Later Roman Empire-
From Arcadius to Irene, Macmillan and Co, London 1889, s. 68; Vasiliev, a. g. e., s. 158; Oman, a.
g. e., s. 94.

15
Böylece İmparatorluk içerisinde inanç birliği sağlama konusundaki bütün çabalar boşa
gitmiş oldu.15

Söz konusu yönetim anlayışı, dış politika ve diplomaside de kendisini gösterdi.


Iustinianus’un son yıllarındaki tutumun aksine II. Iustinus, devlet meselelerinde
diplomasiyi uygulamadı. O, bir Roma İmparatoru olarak dış meselelerde taviz
vermeden başarılı olacağına inanıyordu. Ancak bu yanlış zamanda yapılan bir
hareketti. Doğu’da Sâsânîler, Balkanlarda Avarlar tarafından tehdit edilen
imparatorluk, bir yandan da Lombardların İtalya’yı istila etmesi ile karşı karşıya
kalmıştı. II. Iustinus selefinin batıya yönelik planları sırasında diğer düşmanlara karşı
uyguladığı yöntemden vazgeçerek Sâsânîlere ve Avarlara haraç vermeyi bıraktı. İttifak
amacı ile Göktürklerle temas kurdu. Avarların ve Sâsânîlerin elçilerine küçük
düşürücü muamelede bulundu ve taleplerini kesin olarak reddetti. Bu durum, büyük
bir krize neden oldu. Avarlar Balkanları tahrip etmeye başladılar. Sâsânîler ise doğu
sınırını aşarak kapsamlı bir istila hareketi başlattılar. Lombardların ilerleyişini
durdurmak için hiçbir adım atılamadı. Kuzey Afrika’da çıkan isyanın ardından
İspanya’da Vizigotların imparatorluk topraklarına yönelik saldırıları başladı. Sonuç
olarak, bu gelişmeler karşısında Doğu Roma İmparatorluğu etkisiz kaldı, prestij kaybı
yaşadı ve topraklarının önemli bir kısmı zarar gördü.16

1. 3. 2. II. Iustinus’un Hastalanması

İmparator II. Iustinus’un hükümdarlık anlayışı, bir süre sonra hayal kırıklığına
dönüşmeye başladı. Kendisine olan güveni ve “Romalı gururu”, hükümdarlığının
sonraki yıllarında yerini korku ve endişeye bıraktı. Dinî meselelerde elde edilen
başarısızlık, dış politikadaki kayıplarla beraber hem devleti hem de II. Iustinus’u
sarsmaya başladı. Doğu sınırlarındaki savaştan gelen haber sarsıcı bir gelişmeye neden

15
II. Iustinus ve Sophia’nın gençlik yıllarında Monofizit düşünceye meyilli oldukları daha
sonra bu düşünceyi terk ettikleri iddia edilmektedir. Detaylar için bkz: Arnold Hugh Martin Jones,
Later Roman Empire- 284- 602, Basil Blackwell, Oxford 1964, s. 304; Andrew Louth, “Justinian and
His Legacy (500-600)”, The Byzantine Empire c. 500- 1492, The Cambridge University Press,
(Cambridge 2008), s. 123- 124; Lynda Garland, Byzantine Empresses: Women and Power in
Byzantium, Routledge, London 1999, s. 40, 44, 46- 47; Bury, HLRE, s. 76; Vasiliev, a. g. e., s. 203,
208.
16
Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım
Baltacıgil, Meral Harzem, V, Indie Yayınları, İstanbul 2020, s. 27; Bury, HLRE, s. 71- 73, 96- 100,
116- 117, 145- 147; Jones, a. g. e., s. 304- 306; Plate, a. g. m., s. 679- 680; Martindale, a. g. e., s. 755;
Kaegi, Kazhdan, Cutler, a. g. m., s. 1082- 1083; Ostrogorsky, a. g. e., s. 72- 73; Vasiliev, a. g. e., s.
204- 206; Mitchell, a. g. e., s. 593- 594, 603- 604, 607; Oman, a. g. e., s. 94- 99, 100, 102; Norwich, a.
g. e., s. 219- 221; Gregory, a. g. e., s. 166- 168.

16
oldu. 570’li yılların başında, Sâsânî ordularının Doğu Roma ordularını mağlup
etmesinin ardından imparatorluk için çok önemli bir konumda bulunan Dara kentini
ele geçirmesi, ağır bir darbe olarak tarihe geçti. Bu olayın haberi, başkent İstanbul’a
ulaştığında ve II. Iustinus’a bildirildiğinde, huzursuz imparator akıl sağlığını kaybetti.
Psikolojik rahatsızlıkla beraber fiziksel olarak da hastalandı.17

Dönemin tanıklarından Ephesos’lu Ioannes, yazdığı eserinde II. Iustinus’un


hastalığı ile ilgili şu bilgileri vermiştir:

“…Yarattıklarının yok edilmesini istemeyen ve ilahi takdiri ile insanların


hayatlarını gözeten merhametli Tanrı, İmparator Iustinus’un dindarlığa yabancı ve
aşırı şeyler için hükümdarlık gücünü kullandığını görünce, onu cezalandırdı. Ona,
aniden içine giren, onun şeklini alan ve ona zalimce egemen olan kötü bir melek
gönderdi; onu kötülüklerinin bir örneği haline getirdi. Böylece onun aklı kayboldu ve
zihni çalkalandı. Vücudu hem gizli hem belirgin işkencelere ve acımasız ıstıraplara
teslim oldu. Bu şekilde çeşitli hayvanların bile seslerini çıkardı. Bir köpek gibi havladı,
bir keçi gibi meledi. Sonra kedi gibi miyavladı ve bir horoz gibi öttü: Buna benzer
birçok şey onun tarafından yapıldı.

Başka zamanlarda da kötü ruh onu çalkantı ve dehşet ile doldurmuştu. Öyle ki
o, bir yerden bir yere öfkeli bir şekilde koşuyor ve yatağın altına sürünerek kendisini
yastıkların arasına saklıyordu. Sonra, korku ona geldiğinde, hızla dışarı fırlıyor ve
kendini aşağı atmak için pencerelere koşuyordu. Bu nedenle imparatoriçe,
marangozların gelip sarayın tüm pencerelerini kapatmaları için parmaklıklar
takmalarını emretmek zorunda kaldı. Dahası, güçlü genç adamlar, mabeyinci olarak
hareket etmeleri ve onu korumaları için seçildi. Ancak o, adamlar onu tutmak zorunda
kaldıklarında, içlerinden ikisini yaralayacak biçimde kafalarından ısırmıştı. Çığlık
atmaya başladığında onu bağlamak zorunda kaldılar. İmparatorun iki mabeyincisini
yediği hakkında söylenti başkent İstanbul’a yayıldı.”18

17
Evagrius Scholasticus, Historia Ecclesiastica, trc. Michael Whitby, Liverpool University
Press, Liverpool 2000, s. 268- 270; Ioannes Ephesi, Historia Ecclesiastica, trc. R. Payne Smith, III,
Oxford University Press, Oxford 1860, s. 166; Theophanes, a. g. e., s. 366; Beate Dignas, Engelbert
Winter, Rome and Persia in Late Antiquity, Cambridge University Press, Cambridge 2007, s. 41;
Bury, HLRE, s. 67, 74, 100; Jones, a. g. e., s. 306; Norwich, a. g. e., s. 221; Mitchell, a. g. e., s. 594.
18
Detaylı bilgi Ephesos’lu Ioannes’in eserinde bulunmaktadır: Ioannes, a. g. e., s. 166- 168.

17
Yine aynı kaynakta verilen bilgiye göre, onunla ilgilenen görevliler, kriz
geçirmeye başlayınca bir imparator olmasına rağmen ona müdahale edip tutmak
zorunda kalıyorlardı. Hem aklının yerine gelebilmesi hem de rahatlaması için çeşitli
eğlenceler tasarlamışlardı. Üstünde taht olan bir vagonla mabeyinciler tarafından
çekilerek gezdiriliyordu. Gassani Araplarının lideri Haris’in ismini duyunca korkuyor
ve susuyordu. Ayrıca müzik onu sakinleştiriyordu ve bu nedenle sarayda sürekli org
çalınıyordu. Neredeyse bütün gün çalan orgdan gelen ezgiler onun sessiz kalmasını
sağlıyordu. Yine de haç işareti ile selamladıktan sonra patriğin kafasına vurmak ve
kıyafeti ile alay etmek gibi fevri davranışlar yapmıştı. Sarayın denize bakan tarafındaki
pencereden dışarıya doğru çanak- çömlek satıcıları gibi bağırdığı ifade edilmiş,
Senatonun ve başkent halkının bir şekilde bütün bunlara tanık olduğu belirtilmiştir.19

Dönemin kaynaklarında imparatorun bu duruma düşmesi çeşitli nedenlere


bağlı olarak kısıtlı bir şekilde aktarılmıştır. Ephesos’lu Ioannes’e göre halka karşı sert
tutumu, özellikle Monofizitlere karşı başlattığı zulümden dolayı cezalandırılmıştır. Bir
başka kaynak Tour’lu Gregorius eserinde “yoksullara vermeyen, açgözlü” olarak
tanımlamış, Pelagian mezhebini takip ettiğini iddia etmiştir. Bu yetersiz iddia dışında,
Evagrius, Sâsânî savaşları ile ilgili açıklamaları sırasında imparatorun hastalığından
bahsetmiştir. Bir başka yazar Biclaro’lu Iohannes ve sonraki dönem yazarları, Ebu’l
Ferec ve Leo Grammaticus da II. Iustinus’un hastalığı ile ilgili bilgi vermiştir.20

19
Ioannes, a. g. e., s. 169- 170.
20
Tour’lu Gregorius’a göre İmparator II. Iustinus, hırslı olmasından dolayı demir kasalar
yaptırıp servetini ve altınlarını içlerinde biriktirmiştir. Bahsettiği Pelagian mezhebini sapkınlık olarak
nitelendirmiş, bu bilginin akabinde onun delirdiğini iddia etmiştir. IV. yüzyılın sonu ile V. yüzyılın ilk
yıllarında yaşamış olan Pelagius’un teolojik düşüncelerini savunan Pelagianizm, insanın özgür iradesini
ve iyi-kötü arasında seçim yapma hakkını savunmuştur. Ancak ilahi irade ve kutsal törenlerin
kurtuluşun ana araçları olduğunu savunan Augustinus gibi dönemin önde gelenleri, Pelagius’un
düşüncelerine karşı çıkmıştır. Bir süre sonra Pelagius’un düşüncelerine tepki oluşmuştur. Onun
ölümünden sonra takipçileri devam etse de VI. yüzyılda bu mezhep ortadan kaybolmuştur. Dolayısı ile
Doğu Roma dünyasında etkili olmamıştır. Ayrıca II. Iustinus’un bu inanca meyilli olduğuna dair başka
kanıt bulunmamaktadır. Kaynaklardan örnekler, Pelagianizm ve detaylar için bkz: Gregorius
Turonensis, Historia Francorum, trc. Lewis Thorpe, Penguin Classics, London 1974, IV, 40; Iohannes
Biclarensis, Chronographia, trc. Joan Rowe Ferry, Rice Universitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Houston 1990, s. 74- 75; Leo Grammaticus, Chronographia, ed. Immanuel Bekker, Corpus
Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn 1842, s. 133; Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, trc.
Ömer Rıza Doğrul, I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1945, s. 158; Timothy E. Gregory,
“Pelagrianism”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1617- 1618; Peter Brown, “Pelagius and
his Supporters: Aims and Environment”, The Journal of Theological Studies, XIX, (Oxford 1968), s.
93- 114; Ioannes, a. g. e., s. 171; Evagrius, a. g. e., s. 268- 270;

18
Bu verilerden yola çıkarak yorum yapılırsa, Doğu Roma veya Bizans
İmparatorluğu geleneği ve dönemin anlayışı II. Iustinus’un dış politikasında hırslı,
gururlu ve tutkulu bir tutum sergilemesine sebep olmuştur. Ayrıca Iustinianus gibi
karizmatik ve güçlü bir liderden sonra tahta çıkmış olması, onun üzerinde daha fazla
baskı oluşmasına neden olmuştur. Döneminde yaşanan olumsuz gelişmeler, başarısız
girişimler ve yenilgilerin ötesinde, devletin şartlarına gerçekçi gözle bakmadan
politika belirlemek, II Iustinus’un dönemini özetlemektedir. Hırs ve gurur yerini
çaresizlik ve üzüntüye bırakmıştır. Bu da onun, görünüşe göre önce psikolojik sonra
ise fiziksel olarak çöküş yaşamasına neden olmuştur.21 Bunlara ek olarak, iyi bir
yönetici ya da lider olamamış, devlet yönetimi, İmparator II. Iustinus’un tahmin
ettiğinden zor olmuş ve onu bunaltmıştı. Çevresindeki yöneticilere ve özellikle
aristokrat sınıfına güvenmiyordu. Bu, daha sonra imparatorluk yönetimini
devrederken yaptığı konuşmada açık bir şekilde görünmektedir.22 Sonuç olarak, bütün
bunlara rağmen, 574 yılına kadar gelen sürecin sonunda, II. Iustinus, Doğu Roma
İmparatorluğu için önemli bir kişinin tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır. O kişi,
arkadaşı ve sadık komutanı, aynı zamanda geleceğin imparatoru olacak olan Tiberius
Constantinus’tur.

21
Liderlik psikolojisinde, hırs ve tutku, mutlak gücü elinde tutmak için ya da bu gücü tutan
için motivasyon sağlayan unsurdur. Tutku, iktidar hırsı ile birlikte dinamiklik ister ve amaca yönelik
faaliyete yönlendirir. Ayrıca, ruhsal yapısı narin olan kişilerde tutkulara aşırı bağlanmak, gerçekleri
görememe anlamına gelmektedir. II. Iustinus’un bu hırsa ve tutkuya sahip olduğunu söylemek yanlış
görünmemektedir. Dahası, hükümdarlığında sert bir tutum hakimdir. Bütün bunların sonunda, gerçekler
baskın çıktığında, hırslı ve gururlu faaliyetlerin sonucu olumsuz, yetersiz veya kötü olduğunda,
hükümdar enerji kaybı yaşar; kötü bir haber şok etkisi yaratabilir ve yorgunluk, çaresizlik veya aşırı
keder içerisinde düşebilmektedir. Grzegorz Leopold Seidler, Bizans Siyasal Düşüncesi, trc. Mete
Tuncay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1980, s. 16- 17; Rasim
Adasal, Yeryüzü Tanrıları- Liderler, Komutanlar ve Kahramanlar Psikolojisi, Minnetoğlu
Yayınları, İstanbul 1979, s. 29, 30, 34- 35.
22
Öyle görünüyor ki II. Iustinus, Max Weber’in ortaya koyduğu otorite ve lider çeşitlerinden
biri olan “karizmatik otoriteye sahip lider” tipine uyan birisi değildi. Birçok Doğu Roma/ Bizans
imparatoru gibi “geleneksel otoriteye sahip lider” konumundaydı. Doğu Roma imparatorları içerisinde
birkaç otorite tipi ve lider özelliklerine sahip olan imparatorlar vardır. Yine de “Dominatus”
imparatorluğun hükümdarlık anlayışını en iyi temsil eden kavramdır. Bu konu ile ilgili olarak, Max
Weber ve ek olarak makale içerisindeki İbn’i Haldun ve Machiavelli örnekleri için bkz: Ünal
Karaarslan, “Max Weber’e Göre Liderlik Çeşitleri ve Geleneksel Liderliğin Dönüşümü”, Avrasya
Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, V/12, (Kahramanmaraş 2018), s. 340- 343; Olgun
Közleme, “Liderlik, Siyasal Otorite Tipleri ve Karizma”, Toplum Bilimleri Dergisi, XIII, (2013), s.
244- 248.

19
BÖLÜM II

TIBERIUS CONSTANTINUS’UN YÜKSELİŞİ

2. 1. Tiberius Constantinus’un İmparator Olmadan Önceki Hayatı


2. 1. 1. Genel Bakış
VI. yüzyılın Doğu Roma içerisinde, özellikle İmparator Iustinianus
sonrasındaki dönemde önemli bir yere sahip olan Tiberius Constantinus’un imparator
olmadan önceki hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Doğum tarihi ve ailesi
ile ilgili bilgi mevcut değildir. Doğum yeri kaynaklarda Trakya bölgesi olarak belirtilse
de hangi yerleşimde doğduğu bilinmemektedir. Bununla birlikte, evliliği, eşi ve
çocukları ile kişisel özellikleri ve kariyeri kaynaklarda yer almıştır.
2. 1. 2. İsim Meselesi
2. 1. 2. 1. Etimoloji ve Roma Tarihi’ndeki Karşılığı

Tiberius ismi, Roma Uygarlığında sık kullanılmış ve daha sonra Doğu


Roma’da da yer almıştır. Latince bir isim olarak ortaya çıktığı ilk dönemlerde,
cognomen yani takma isim/ unvan olarak kullanıldığı, daha sonra praenomen yani ön
isim haline dönüştüğü düşünülmektedir.23 İsmin ne anlama geldiği ise net değildir.
Ancak Tiber Nehri ile kesin bir bağlantısı olduğu anlaşılmaktadır. Bu ismin Roma
Tarihi içerisindeki en eski kullanımı Roma Krallık Dönemi’nde yer almaktadır.
Roma’nın efsanevi kuruluş yılı olan M. Ö. 751 yılından önceki dönemde, Tiberinus
Silvius adlı kralın yaşadığı bilinmektedir. Alba adındaki nehirden geçerken
boğulmasından sonra bu nehir Tiber olarak, koruyucu tanrısı ise Tiberinus olarak
isimlendirilmiştir. Tiberius isminin ise muhtemelen “Tiber’in yanında yaşayan”
şeklinde ortaya çıkmış olduğu varsayılmaktadır. Bunun yanında bölgedeki Tifernum
ya da Tibur adlı kasabalarla da ilişkili olduğu belirtilmektedir.24 Buradan çıkacak
sonuç, eldeki veriler net olmasa da bu ismin çok eski tarihlere dayandığı gerçeğidir.

23
Tiberius ismi Latince sözlük yazımında “Tiber/ius, -i, m: özel isim, ön isim” olarak yer
almaktadır. Sonu “-us” ile biten eril bir isimdir. Roma dünyasında özgür bir Roma vatandaşı üç isim
kullanırdı. Ön isim denilen “praenomen”, soyun ismi yani “nomen gentile” ve kişinin daha sonra çeşitli
özellikleri ya da deneyimleri ile edindiği takma isim “cognomen” şeklinde sıralanmaktaydı. Ancak
imparatorluk büyüdükçe bu durum değişmeye başlamıştır. Hamdi Şahin, Latin Epigrafisine Giriş,
Homer Yayınları, İstanbul 2016, s. 135- 138; George Davis Chase, “The Origin of Roman Praenomina”,
Harvard Studies in Classical Philology, VIII, (Cambridge 1897), s. 153, 182; Sabahat Atlan, Roma
Tarihi’nin Ana Hatları- I. Kısım Cumhuriyet Devri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014, s.
23- 24; Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınları, İstanbul 2013, s. 598.
24
Bu bilgi, tarihçi Titus Livius (M. Ö. 59-17) tarafından verilmiştir. Alba Kralı Tiberinus
Silvius Roma’nın efsanevi figürü Aeneas’tan sonraki dönemde yaşamıştır. Çağdaşı Vergilius’un (M. Ö.

20
Tiberius ismi daha sonra Roma Cumhuriyet Dönemi içerisinde önemli bir figür
olan Tiberius Gracchus ile ortaya çıkmaktadır. Kardeşi Gaius ile birlike plebis tribunus
görevinde iken yaptıkları reform girişimleri ile Roma Tarihi’nde önemli bir yere sahip
olmuştur. Aleyhine gelişen süreç sonrasında çıkan olayda öldürülmüştür.25

Roma İmparatorluk Dönemi’ne bakıldığında, İmparator Augustus’un halefi


olarak imparatorluk yönetiminde bulunmuş, aynı zamanda Hristiyanlık içinde önemli
bir döneme tanıklık etmiş kişi olan İmparator Tiberius’dur. Babası Tiberius Cladius
Nero’nun ismini taşıyan Tiberius, üvey babası Augustus’un ölümünden sonra 14
yılında Roma İmparatoru olmuştur. Hükümdarlığının ilk yıllarında Augustus’un
yönetim anlayışını devam ettiren Tiberius, ilerleyen yıllarda şüpheci ve katı bir
yönetim anlayışı göstermeye başlamıştır. Onun dönemine damga vuran önemli
gelişmelerden birisi İsa Peygamber’in Iudaea Eyaletinde çarmıha gerilmesi
meselesidir. İmparator Tiberius 37 yılında 78 yaşındayken ölmüştür26.

2. 1. 2. 2. Doğu Roma Tarihi’nde Karşılığı: Tiberius Constantinus

Roma Tarihi’nin daha sonraki dönemlerinde bu isim bir imparatorda


görülmemekle beraber, VI. yüzyılda, Doğu Roma’da Tiberius Contantinus ile tekrar
ortaya çıkmıştır. Öyle ki, Tiberius isminin tekrarı, nadir bir duruma örnektir. Çünkü,
Roma İmparatorları listesinde çok fazla ön isim tekrarı (ve numaralandırma) yoktur;

70-19) Aenas Destanı adlı ünlü eserine göre ise, Tiber Nehri’nin aynı isimdeki tanrısı, Aeneas’a
rüyasında görünmüş ve sonrasında yardımcı olmuştur. Bu anlatılar, Roma kentini kuran Romulus
öncesini ifade etmektedir. Vergilius, Aeneas, trc. James Rhoades, Logmans- Greens- and Co, London
1907, s. 207- 208; Titus Livius, Roma Tarihi, trc. Sabahat Şenpark, I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul 1992, s. 26- 27; George Long, “Tiberinus”, Dictionary of Greek and Roman Biography and
Mythology, III, 1117. Tiberius ismi ile ilgili düşünceler için bkz: Chase, a. g. m., s. 154.
25
Tiberius Sempronius Gracchus, M. Ö. II. yüzyılda yaşamış Romalı siyasetçidir. Onun
döneminde Roma Cumhuriyeti genişleme halindeydi ve çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştı. Bu sorunları
çözebilmek için toprak reformu yapmaya çalışmış fakat Senatus bu durumu hoş karşılamamıştır. Detaylı
bilgi için bkz: Leonhard Schmitz, “Gracchus”, Dictionary of Greek and Roman Biography and
Mythology, II, 290- 294; Atlan, a. g. e., s. 125- 130; Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine
Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, s. 205- 207.
26
İmparator Tiberius, Roma İmparatorluk Tarihinde ikinci imparatordur. Resmi ve tam adı,
“Tiberius Caesar Divi Augusti filius, Augustus pontifex maximus, tribunicia potestate XXXVIII, consul
V, imperator VIII” şeklindedir. M. Ö. 42 yılında doğmuştur. Cladius soyundandır. Babası Tiberius Nero
ise Iulius Caesar’ın hizmetinde bulunmuş birisidir. Sonrasındaki gelişmeler neticesinde, Augustus
ölmeden önce, isteksiz de olsa Tiberius’u halef göstermiştir. O da imparator olur olmaz Augustus’u
tanrılaştırmıştır. İmparatorluğunun ilk yıllarındaki olumlu durum, daha sonra olumsuz bir hal almıştır.
Buna rağmen katı yönetim ile ünlü diğer Roma İmparatorlarına göre daha ılımlı olduğu
düşünülmektedir. Detaylar için bkz: Suetonius, On İki Caesar’ın Yaşamı, trc. Gül Özaktürk, Ü. Fafo
Telatar, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2019, s. 157- 206; Oktay Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi (M.
Ö. 27- M. S. 395), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1985, s. 67- 78; Tekin,
a. g. e., s. 225- 228; George Long, “Tiberius I”, Dictionary of Greek and Roman Biography and
Mythology, III, 1117- 1123; Şahin, a. g. e., s. 239.

21
unvan ve takma ad olarak selef isimlerinin kullanılması söz konusudur. Doğu Roma’da
ise Roma Tarihi’ne benzerlikler olsa da daha fazla tekrar etmiş imparator ismi
bulunmaktadır.27 Ancak bu konuda, dönemin şartlarına, imparator olan kişinin
hanedan mensubu olması, doğuştan halef olması ya da devlet kademesinde veya
ordudan yetişmesi gibi durumlara da dikkat edilmelidir.

Tiberius Constantinus’un çağdaşı olan ve sonraki yıllarda onun yaşamını ve


imparatorluğunu kaydetmiş tarihçiler ve kronik yazarlarının eserlerinde ismi Latince
olarak “Tiberius”, “Tiberius Constantinus”, “Flavius Tiberius Constantinus”,
“TIBERIVS CONSTANTINVS” olarak gösterilmiş ve bazı cümlelerde “Caesar”,
“Imperator”, “Augustus” unvanları ile beraber yer almıştır.28 Grekçede “Τιβέριος
(Tiberios)”, “Τιβέριος Κωνσταντίνος (Tiberios Konstantinos)” olarak belirtilirken,
“Καῖσαρ (Kaisar)”, “βασιλεύς (Basileus)”, “Αὐτοκράτωρ (Autokrator)” unvanları ile
birlikte yazılmıştır.29 Kaynak açısından bir diğer önemli dil olan Süryanicede yazımı
݂ܲ
“‫( ܛ ܸ ݂ܲ ܼܒܪ ܼܝܘܣ‬Tiwarius)” şeklindedir.30 Tiberius Constantinus sonrası Orta çağın ilerleyen

dönemlerinde bazı Avrupalı tarihçiler ve kronik yazarları Latince “Tyberius” şeklinde


yazmışlardır.31 Kaynaklarda sadece “Caesar” veya “Basileus” olarak da tanımlandığı
görülmektedir.

Günümüzde kullanılan dillerde Tiberius Constantinus’un ifade edilişi orijinal


haline çok yakındır. İngilizcede veya Almanca çalışmalarda Latincedeki gibi
“Tiberius” şeklinde ifade edilirken, Fransızcada “Tibère” şeklinde yazılmaktadır.32

27
M. Ö. 27- 476 tarihleri arasındaki Roma İmparatorları listesi için: Tekin, a. g. e., s. 311- 314.
Roma İmparatorları evlatlık edinme ve soy gibi önem verdikleri konularda isimlerine eklemeler
yapmışlardır. Örnek olarak İmparator Hadrianus, onu evlatlık edinen ve halefi yapan Traianus’un ismini
kendi ismine eklemiştir. Roma İmparatorlarının isimleri ve unvanları için: Şahin, a. g. e., s. 144- 152.
Doğu Roma İmparatorlarında ise isim tekrarı ve numaralandırma daha sık görülmektedir. Örneğin, Leon
ismi altı defa, Ioannes ismi sekiz defa görülürken Theodosius üç, Manuel, Iustinus gibi isimler iki defa
yer almıştır. 476-1453 yılları arasındaki Doğu Roma İmparatorlarının listesi ve hanedan şecereleri için
bkz: Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Tevabil Alkaç, Alfa Yayınları, İstanbul
2017, s. 811- 817.
28
Latince yazımlara örnek olarak bkz: John Robert Martindale, “Tiberius Constantinus”. The
Prosopography of Later Roman Empire, III- B, 1323; Iohannes Biclarensis, Chronographia, trc.
Joan Rowe Ferry, Rice Universitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Houston 1990, s. 81.
29
Grekçe örnekler için bkz: Menandros Protektor, Historia, trc. Roger C. Blockley, Francis
Cairns Publications, Liverpool 1985, s. 156, 204, 208.
30
Süryanice örneği için bkz: Jessie Payne Margoliouth, Extracts From the Ecclesiastical
History of John Bishop of Ephesus, Brill, Leiden 1909, s. 101.
31
Buna örnek olarak XII. yüzyıl Alman kronik yazarı Freising’li Otto’nun (Otto von Freising)
eserinde geçen kelime gösterilebilir: Otto Episcopi Frisigensis, Chronica sive Historia De Duabus
Civitatibus, Scriptores Rerum Germanicarum, Hannover- Leipzig 1912, s. 237.
32
Bazı durumlarda “Tiberios” şeklinde de yazım vardır. Ayrıca orijinal hali çağdaş dillerde
aynı şekilde yazılsa bile telaffuzlarda farklılık olabilmektedir. Örnekler için bkz: Cecile Morrison, “An

22
Türkçede ise orijinaline sadık kalınmakla beraber, Doğu Roma ile ilgili çeviri
çalışmalarında ve araştırma eserlerde genellikle “Tiberios” olarak yer almaktadır.
Buna örnek olarak, Ortaçağ Tarihi’nin duayen isimlerinden birisi olan Prof. Dr. Fikret
Işıltan, Türkçeye kazandırdığı Georg Ostrogorsky’nin “Bizans Devleti Tarihi” adlı
eserinde, söz konusu imparatorun ismini “Tiberios Konstantinos” olarak belirtmiştir.33
Öyle görünüyor ki bu durum, Grek dilinin Doğu Roma çalışmalarında daha ön planda
olmasından ve Antikçağ Roma Tarihi’nden ayıran önemli bir unsur olmasından
dolayıdır. Ancak hem Geç Antikçağ Tarihi hem de Doğu Roma çalışmalarında
“Tiberius” şeklinde kullanım da mevcuttur.34

İmparatorların tarihsel olarak numaralandırma konusunda da önemli bir husus


bulunmaktadır. Tiberius Constantinus, akademik çalışmalarda ve araştırma eserlerde
“II. Tiberius”, “I. Tiberios”, “I. Tiberios Konstantinos” veya “II. Tiberios” olarak
isimlendirilmektedir. Özellikle II. Tiberius tanımı, Roma İmparatoru Tiberius’un
ardından bu ismi kullanan ikinci imparator olmasından dolayı kullanılırken, I. Tiberios
olarak kullanılması Doğu Roma İmparatorluğu’na özgü bir durum olarak açıklanabilir.
En fazla kullanım “II. Tiberius” ve “I. Tiberios” şeklinde olmuştur ve bu isimler tek
bir kişiyi nitelemektedir. Söz konusu imparator ile ilgili en açıklayıcı örnek, Walter
Emil Kaegi tarafından The Oxford Dictionary of Byzantium Ansiklopedisinde yazılan
maddedir. Yazar, ilgili maddeyi “I. Tiberios” olarak göstermiş, ek olarak yanına
“Ayrıca II. Tiberios olarak bilinir.” ifadesini kullanmıştır.35Yabancı çalışmalarda
genellikle “Tiberius II” olarak görülmekle beraber, bütün bu durumlar göz önüne
alındığında bu çalışmada “Tiberius Constantinus” şeklinde kullanım tercih edilmiştir.

2. 1. 2. 3. Doğu Roma Tarihi’ndeki Karşılığı: Diğer Figürler

Doğu Roma’nın ilerleyen dönemlerinde Tiberius ismi tekrar görünmektedir. İlk


olarak, Tiberius Constantinus’un halefi İmparator Mauricius, tahta geçişinin ardından
selefinin ismini kendi ismine eklemiş ve 582-602 yılları arasında imparatorluğu

Unpublished Lead Seal of Tiberios II Constantine (578-582)”, Revue numismatique, 165, (2009), s.
421; Charles Diehl, Bizans İmparatorluğunun Tarihi, trc. A. Gökçe Bozkurt, İlgi Kültür Sanat
Yayınları, İstanbul 2017, s. 45; Timothy Venning, A Chronology of the Byzantine Empire, Palgrave
Macmillan, U. K. 2006, s. 126;
33
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2015, s. 73.
34
Örnek olarak bkz: Stephen Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi- M.S. 284-641, trc.
Turhan Kaçar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2016, s. 604.
35
Walter Emil Kaegi, “Tiberios I”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2083.

23
yönetmiştir. Ayrıca Mauricius’un, Tiberius Constantinus’un kızı olan eşi İmparatoriçe
Constantina’dan olan ikinci çocuğunun ismi de Tiberius’tur. 597 yılında yazdığı
vasiyette, eğer ölürse büyük oğlu Theodosius’un imparatorluğun doğusunu,
Tiberius’un ise batısını yönetecek şekilde devleti paylaşmaları yönünde fikir
bildirmişti. Ancak Tiberius ağabeyi ile beraber, 602 yılında babasının
imparatorluğunun sonunu getiren Phocas isyanı neticesinde katledilmiştir.36 Sonraki
süreçte Heraklius hanedanı içerisinde de Tiberius ismine rastlanmaktadır. 641-668
yılları arasında hüküm süren II. Constans, 659 yılında üç oğlunu ortak imparator ilan
etmiştir. Oğullarından birisinin ismi Tiberius’tur. II. Constans’ın ölümünden sonra
büyük oğlu IV. Constantinus tahta geçmiş, bir süre sonra kendisine karşı yapılan
komployu engelleyerek Tiberius ve diğer kardeşini bertaraf etmiştir.37

VII. yüzyılın sonunda imparatorluğun tahtında bir kere daha bu isim ile anılan
bir imparator görülmektedir. Asıl adı Apsimar/ Apsimaros olan tahta çıktığında
Tiberios ismini alan bu imparator, 698-705 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bu
dönem, bir kargaşanın hâkim olduğu ve “Anarşi Dönemi” olarak tanımlanan bir
devirdir. II. Iustinianus, Leontius tarafından tahtan indirilip sürgüne gönderilmiş,
Leontius ise Tiberius Apsimar tarafından bertaraf edilmiştir. Devrik İmparator II.
Iustinianos, Bulgarların desteği ile başkenti ele geçirip ve tekrar imparator olduğunda,
Tiberius Apsimar yakalanıp öldürülmüştür. Kendisi “III. Tiberius” veya “II. Tiberios”
olarak bilinmektedir. Prof. Dr. Charles William Chadwick Oman, eserinde onun
hakkında “Tiberius ismini kullanan üçüncü kişi” nitelemesini yapmaktadır.38

36
İmparator Mauricius ve oğlu Tiberius hakkında detaylı bilgi için bkz: William Plate,
“Mauricius”, Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology, II, 975, 978; John Robert
Martindale, a. g. m., 1326. Söz konusu vasiyetname ile ilgili bilgi için bkz: Ostrogorsky, a. g. e., s. 74;
Timothy E. Gregory: Bizans Tarihi, trc. Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s. 171;
Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans’ın Karanlık Günleri: İmparator Phokas Dönemi (602-610)”, Prof. Dr.
Işın Demirkent’e Armağan, Dünya Yayınları, İstanbul 2008, s. 189-195.
37
Ostrogorsky, a. g. e., s. 113, 119; Gregory, a. g. e., s. 191; Paul A. Hollingsworth, Anthony
Cutler, “Constantine IV”, The Oxford Dictionary of Byzantium I, 500- 501.
38
Bunlara ek olarak II. Iustinianos’un da Hazar Prensesinden dünyaya gelen Tiberius adında
altı yaşında bir oğlu olduğu, babasının ikinci imparatorluğunun sona ermesi sonrası sığındığı kilisede
yakalandığı ve boğularak öldürüldüğü bilinmektedir. Böylece Herakleios Hanedanı tamamen sona
ermiştir. Tiberius Apsimar dönemi ve II. Iustinianos’un oğlu Tiberios’un ölümü hakkında detaylı bilgi
için bkz: John Julius Norwich, Bizans- Erken Dönem (MS 323- 802), trc. Hamide Koyukan, Kabalcı
Yayınevi, İstanbul 2013, s. 272, 280; Diehl, a. g. e., s. 57; Paul A. Hollingsworth, “Tiberios II”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2084; Charles William Chadwick Oman, Bizans
İmparatorluğu Tarihi, trc. Ekin Duru, Say Yayınları, İstanbul 2019, s. 140- 143.

24
2. 1. 2. 4. Contantinus İsmi

İmparator Tiberius Constantinus’u adaşlarından, özellikle Tiberius


Apsimar’dan ayıran en önemli özelliği, “Constantinus” ismini kullanmasıdır. Bu isim,
onun yönetime geliş sürecinde ilk isminin yanına eklenmiştir. Ancak bu konuda bazı
sorular ortaya çıkmaktadır. Tiberius Constantinus’un, müşterek imparator/ caesar
olurken mi yoksa tek imparator/ augustus olurken mi bu ismi aldığı, yani ne zaman
sorusu ve Constantinus isminin Doğu Roma içerisindeki durumu göz önüne alınarak,
neden sorusu araştırma konusu olarak öne çıkmaktadır.

Dönemin en önemli tanıklarından Ephesos’lu Ioannes’e göre II. Iustinus, 574


yılında Tiberius’u caesar rütbesine yükseltirken yaptığı konuşmada ona
“Constantinus” ismini vermiştir. Söz konusu kaynakta II. Iustinus’un sözleri şu şekilde
geçmektedir:

“Bundan böyle senin adın “Constantinus” olsun; çünkü senin içinde (senin
sayende) Büyük Constantinus’un İmparatorluğu yenilenecek.”39

Diğer kaynaklara bakıldığında, Doğu Roma kronik yazarı Theophanes de


“Constantinus” ismi hakkında bilgi vermektedir. Ancak Theophanes’in verdiği bilgi
ismi ne zaman aldığına yönelik değildir. Ona göre, Tiberius Constantinus,
hükümdarlığının üçüncü yılında kendi adının tüm resmî belgelerde “Tiberius
Constantinus” olarak yazılmasını emretmiştir.40 Buna çok benzeyen bir değerlendirme
tarih yazarı Georgios Kedrenos tarafından, dünya tarihini yazdığı eserinde
belirtilmiştir.41 Pascal Kroniğinde ise Tiberius’un caesar unvanı ile birlikte
Constantinus ismini aldığı gösterilmiş, Augustus’luk dönemi tarihlenirken “Tiberius
Novus Constantinus” yani “Yeni Constantinus” yazımı tercih edilmiştir.42

39
Tüm kaynaklar içerisinde, bu konuya yönelik en net bilgiyi Ephesos’lu Ioannes vermektedir.
Bu cümle II. Iustinus’un yaptığı konuşmadaki son cümledir. Ioannes Ephesi, Historia Ecclesiastica,
trc. R. Payne Smith, III, Oxford University Press, Oxford 1860, s. 175.
40
Theophanes, kroniğinde bu durumu Tiberius Constantinus’un imparatorluk dönemine
tarihlemiştir. Dünya Yılı, (Annus Mundi) olarak 6073 tarihinde, ki bu 580- 581 yılları olarak
gösterilmiştir ve imparatorun bu emri verdiği bildirilmiştir. Theophanes Confessor, Chronographia,
trc. Cyril Mango, Roger Scott, Clarendon Press, Oxford 1997, s. 372.
41
Kedrenos, büyük olasılıkla Theophanes’ten esinlenmiştir; verdiği bilgi Latince şu şekildedir:
“Tunc etiam se in contractum formulis scribi iussit Tiberium Constantinum”. Georgius Cedrenus,
Compendium Historiarum, ed. Immanuel Bekker, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn
1838, s. 690.
42
Chronicon Paschale, ed. Ludwig Dindorf, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn
1832, s. 689.

25
Araştırma eserlerde, Constantinus isminin augustus olarak tahta çıkış süreci ile
ortaya çıktığına dair bir yönelim vardır. Örnek olarak Prof. Dr. J. B. Bury, ikinci isme
tek başına hükümdarlığında yer vermiş, “çünkü o mor ile birlikte yeni bir isim almıştı”
şeklinde açıklamışken; John Julius Norwich, Tiberius Constantinus’un Caesar’lık
döneminden sonra Augustus’luk dönemindeki gelişmeleri anlatmış ve ardından
“Tahta çıkışı ile birlikte Constantinus’un ismini de alan yeni imparator” tanımını
kullanmıştır.43 Edward Gibbon’un yorumu da buna benzer şekilde olmuştur. Ancak o,
ek olarak neden Constantinus isminin ikinci isim olarak kullanıldığına dair bir yorum
yapmış ve hem ne zaman sorusuna hem de neden sorusuna yanıt vermiştir. Kendisi,
meşhur eserinin Tiberius Constantinus ile ilgili olan kısmında, Augustus dönemi
içerisinde şu dikkat çekici cümleyi kurmuştur:

“Tiberius iğrenç ismi ile birlikte o, daha popüler olan Constantinus unvanını
aldı (üstlendi) ve Antoninus’ların saf erdemlerini taklit etti.”44

Böyle bir yorumun neden oluştuğuna dair üzerine düşünüldüğünde, ilk akla
gelen şey, Antikçağ Roma Uygarlığını ve Pagan Dönemini temsil eden “Tiberius”
isminin beğenilmemesi, bu Romalı sembolün yanına daha Doğu Roma simgeli,
Hristiyanlıkla bağı olan “Constantinus” isminin alınmasıdır. Bu, bir bakıma doğru
olabilir; hem devletin, siyasi düşüncenin, iktidarın hem de toplumun, dini düşüncenin
ve propagandanın gerektirdiği gibi bir çerçeve çizildiği düşünülebilir.

Ancak burada Edward Gibbon’un yaşadığı dönem, düşüncesi ve Doğu Roma


İmparatorluğu’na ve Hristiyanlık dinine bakışına dikkat edilmelidir. Ardından
kaynakların aktardıkları ve diğer akademik çalışmaların sundukları da göz önünde
bulundurulmalıdır.

Elde bulunan veriler, Tiberius isminin Doğu Roma Uygarlığı içerisinde yer
bulduğunu göstermektedir. Çok fazla tercih edilen bir isim değildir ancak Constantinus

43
John Bagnell Bury, A History of the Later Roman Empire- From Arcadius to Irene,
Macmillan and Co, London 1889, s. 79; Norwich, a. g. e., s. 222.
44
Edward Gibbon, The History of The Decline and The Fall of The Roman Empire, V, The
Folio Society, London 1987, s. 317- 318. Bu eserin Türkçe çevirisinde bu cümle daha farklı bir biçimde
gösterilmiştir ve şu şekilde kaydedilmiştir: “Sevilmeyen Tiberius, adına çok sevilen Constantine takma
ismini ekletti ve Antoninus’ların tüm erdemlerine öykündü.” Burada hatalı bir çeviri bulunmaktadır.
Tiberius’u niteleyen kelime yanlıştır, Tiberius’u değil Tiberius’un ismini nitelemektedir. Eserin
Türkçesi için bkz: Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım
Baltacıgil, Meral Harzem, V, Indie Yayınları, İstanbul 2020, s. 31.

26
isminin sadece bu sebepten alınmasını açıklamak için yeterli bir sebep olarak
görünmemektedir. Pagan geçmişe eleştiri noktasında bir durum olarak örneğin, eğer
Diocletianus ismine sahip olsaydı, Gibbon’un iddiası tam olarak doğru olurdu.45
Ayrıca Tiberius Contantinus’un dindar kişiliği de ilk ismin yeterliliğinden ziyade
ikinci ismin etkisine yoğunlaşmayı gerektirmektedir.

Tiberius Constantinus ile uzun süre sonra tekrar ortaya çıkan bu isim, tarihte
çok önemli bir yere sahip olan Büyük Constantinus’a aittir. 306 yılından itibaren
İmparatorluk yönetiminde yer almış, 324-337 yılları arasında ise tek başına imparator
olmuştur. İç savaşı bitirmesi, sınırlarda barbarlara karşı başarılar elde etmesi,
Byzantion kentini Nova Roma/ Constantinopolis ismi ile imparatorluk başkenti haline
getirmesi, Hristiyanlığa serbestlik tanıması ve İznik Konsili gibi gelişmeler onun
döneminde olmuştur. Ölmeden önce vaftiz edildiği, bu nedenle ilk Hristiyan imparator
olduğu iddia edilmektedir.46 Bunlardan dolayı sonraki dönemlerde saygı duyulan bir
kişi haline gelmiştir.

İmparator II. Iustinus’un, Tiberius’a bu ismi vermesi ve onun da bu ismi


sahiplenmesi, yeni bir motivasyon unsuru belirleme amacı ile örtüşebilmektedir. Bu
Roma Uygarlığından gelen bir mirastır. Önceki imparatoru örnek almak bir süre sonra
yetersiz gelmeye başlayınca, daha eski örnekler bulma ihtiyacı doğmuştur. Yeni bir
dönemin başladığını ilan etmek, değişimi göstermek, imparatorun karakterini
belirlemek gibi nedenlerle tahta çıkış törenlerinde geçmişteki önemli insanlara vurgu
yapmak hem devletin hem de halkın uyguladığı bir gelişme olmuştur.47 Fakat

45
Hristiyanlara zulüm ve takibat konusunda Diocletianus’un Hristiyanlaşmış imparatorluğun
zihninde daha fazla yer edindiği kanısına varılabilir. Bizzat İmparator Tiberius Constantinus’un diğer
mezheplere karşı harekete geçmesine yönelik tekliflere karşı “Diocletianus gibi” olmayacağını
söylediği sözler örnek olarak gösterilebilir. Bu konu ile ilgili pasaj için bkz: Ioannes, a. g. e., s. 73.
Roma İmparatoru Tiberius 37 yılında ölmüşken, ilk Hristiyan kovuşturması 40 yılında olmuştur. Roma
İmparatorluğun’da Hristiyanlığa yönelik hareketler ve Diocletianus dönemindeki takibat için: Tekin, a.
g. e., s. 289; Mitchell, a. g. e., s. 96- 97, 348- 353; Gregory, a. g. e., s. 60- 63.
46
Büyük Constantinus hakkında detaylı bilgi için: Akşit, a. g. e., s. 521- 576; Tekin, a. g. e., s.
294- 297; Mitchell, a. g. e., s. 91- 105; Norwich, a. g. e., s. 31- 70; Gregory, a. g. e., s. 64- 84; Venning,
a. g. e., s. 6- 13; Vasiliev, a. g. e., s. 58- 83; Timothy Gregory, Anthony Cutler, “Constantine, The
Great”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I, 498- 500; John H. Rosser, Historical Dictionary of
Byzantium, The Scarecrow Press Inc, 2001, s. 90- 91; Arnold Hugh Martin Jones, John Robert
Martindale, John Morris, “Fl. Val. Constantinus” The Prosopography of Later Roman Empire, I,
223- 224.
47
Özellikle IV. yüzyıldan itibaren tanıdık tarihi modeller mevcut dönem yazımında yer
almıştır. Augustus, Traianus, Antininus, Marcus Aurelius gibi imparatorlar sonraki dönemlerde örnek
gösterilirken ve bizzat Iulianus ve Valens gibi mevcut imparatorlar tarafından benimsenirken,
Anastasius’un tahta çıkışında halk tarafından önceki iki selefi yerine Marcianus vurgusu yapılmıştır.
Yeni bir çağın başladığına yönelik veriler I. Leon ve II. Iustinus dönemlerinde halkın ve Senatus’un
temennilerinde görülmektedir. Michael Whitby, “Images For Emperors in Late Antiquity: A Search For

27
Constantinus ismi, devlet düzeyinde IV. yüzyılda ve V. yüzyıl başında olmak üzere iki
defa görünmüş daha sonra ortaya çıkmamıştır. II. Theodosius ya da I. Iustinus gibi
imparatorlar, Constantinus imgesine karşı saygılı görünseler de kendilerini “Yeni
Constantinus” olarak görmemişlerdir. Bu, Iustinianus için de geçerliydi,
Constantinus’un kentini yenilerken ya da dini meselelerde bu mirası ön plana
çıkarmamıştır.48 II. Iustinus ve Sophia ise, Galya’lı şair Fortunatus tarafından
Constantinus ve Helena’ya benzetilmesine rağmen II. Iustinus, hükümdarlığında bu
ismi benimsememiş ve halefine vermeyi tercih etmiştir.49 Öyleyse Tiberius
Constantinus’un bu özelliği, Doğu Roma için kendi dönemine has yeni bir harekettir.
Devletin zor bir döneminde yönetime gelmesi ile, Büyük Constantinus’un
İmparatorluğunu yenilemek için tarihi bir örneği ismine yansıtmıştır. Birkaç amacın
karşılandığı ihtimaller arasındadır. Birincisi Sâsânîlerle bir süredir devam eden savaşta
dini motivasyon sağlamaktır. İkincisi Avrupa kökenli paralı askerlere yönelik ortak bir
tarihi figür, imparator ismi olarak sikkelere yansımıştır. Ayrıca bu isim, devlet içinde
mezhep farklılıkları sorununu çözebilmek için bütün Hristiyanların saygı duyduğu
ortak bir semboldü. Bunlara ek olarak Tiberius Constantinus’un dindarlığı ile birlikte
halka karşı davranışlarında Büyük Constantinus’u örnek aldığı düşünülmektedir. Son
olarak eşi Ino’ya verdiği isimde de bu konuda önemlidir.

Ancak burada farklı yorumlar da söz konusudur. Tiberius Constantinus’un


döneminde, Sâsânîlere karşı uyguladığı politika gereği bir “Haçlı Seferi”
motivasyonunun olmadığını görülmektedir. Diğer konularda da isme yönelik simgesel
bir vurgu yapılmamıştır. Bu ismi hükümdarlığı için bir propaganda ya da motivasyon
aracı olarak kullandığına yönelik fikirler henüz net bir zeminde durmamaktadır. Fakat
sonraki yüzyılda Heraklius Hanedanı Tiberius’tan miras aldıkları Constantinus
kavramını özellikle Sâsânîlerle olan savaş sürecinde daha yoğun kullanmışlardır.
Çünkü o dönemde, bu hareket manevi olarak avantaj sağlamıştır. Sonuç olarak
Constantinus ismi devletin sorunların çözülmesine için bir yöntemin temsili olmuştur.

New Constantine”, New Constantines: The Rhythm of Imperial Renewal in Byzantium 4th-13th
Centuries: Papers from the Twenty-sixth Spring Symposium of Byzantine Studies, (St Andrews 1992),
s. 84- 87.
48
Whitby, a. g. m., s. 90.
49
Galya’da bulunan rahip Rodegund, II. Iustinus ve Sophia’dan kutsal emanet istemiştir. İsteği
kabul edilince şair Fortunatus, Rodegund adına hem imparatora hem de imparatoriçeye teşekkür
maksadı ile bir ilahi yazmıştır. İlahide onları Constantinus ve Helena’ya benzetmiştir. Brian Brennan,
“Weaving with Words: Venantius Fortunatus’s Figurative Acrostics on the Holy Cross”, Traditio, 74,
(Cambridge 2019), s. 38.

28
Geçmişe yönelik bir bilincin olduğunu göstermiştir. Tiberius Constantinus da bunu bir
şekilde benimsemiş ve uygulamıştır. Bununla beraber VII. yüzyıldaki gibi bir
motivasyon aracı ve bir simge olarak kullanmamıştır. Theophanes’in ifadesi
hükümdarlığının son yıllarında bu isme yönelik ilgisinin arttığını göstermektedir.
Ancak kısa süren hükümdarlığı, devamına dair olası bilgi akışını engellemiştir.50

2. 1. 3. Doğum Yeri ve Köken Meselesi

İmparator Tiberius Constantinus ile ilgili birçok kaynakta, onun Trakya’lı


olduğu ya da Trakya bölgesinde doğduğu aktarılmıştır.51 Trakya bölgesi, Doğu Roma
İmparatorluğu için önemli bir bölgedir.52 46 yılından beri Roma hakimiyetinde olan
bu bölge, Diocletianus ve Iustinianus dönemlerinde yapılan düzenlemelerle dört
eyalete ayrılmıştır. Tiberius Constantinus’u tarif ederken kullanılan Trakya ifadesinin,
geniş alanı tanımlayan geleneksel bölge mi yoksa, Diocletianus ve Iustinianus
dönemlerindeki düzenlemeden sonra Thracia Diocesis içerisindeki dört eyaletten biri
olan Thracia mı olduğu net olarak bilinmemektedir.53

50
Benjamin Fourlas, “Early Byzantine Church Silver Offered for the Eternal Rest of Framarich
and Karilos: Evidence of ‘the Army of Heroic Men’ Raised by Tiberius II Constantine”, East and West
in the Early Middle Ages: The Merovingian Kingdoms in Mediterranean Perspective, Cambridge
University Press, Cambridge 2019, s. 103-106; Whitby, a. g. e., s. 90- 92.
51
Evagrius Scholasticus, Historia Ecclesiastica, trc. Michael Whitby, Liverpool University
Press, Liverpool 2000, s. 270; Theophanes, a. g. e., s. 369; Otto, a. g. e., s. 237; George Long, “Tiberius
II”, Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology, III, s. 1123; Kaegi, a. g. m., 2083;
Norwich, a. g. e., s. 222; Martindale, a. g. m., 1323.
52
Trakya bölgesi, Güneydoğu Avrupa’da yer alan, Balkanlar Bölgesinin doğu kısımlarını
kapsayan, doğusunda Karadeniz’in, kuzeyinde Tuna Nehri’nin, güneyinde Marmara Denizi ile beraber
Ege Denizi’nin, batısında ise Vardar Irmağı’nın bulunduğu bir bölgedir. Tarih boyunca hem yerleşim
alanı hem de bölgeler arası geçiş alanı olarak tanımlanabilen Trakya bölgesinde, Kolonizasyon dönemi
öncesinde ortak isim olarak “Traklar” denilen birçok topluluk yaşamıştır. John Haldon, Bizans Tarihi
Atlası, trc. Ali Özdamar, Alfa Tarih Yayınları, İstanbul 2017, s. 16- 17; John Van Antwerp Fine, Early
Medieval Balkans, University of Michigan Press, Ann Arbor 1991, s. 1- 5; Timothy E. Gregory,
“Thrace”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2079; Rosser, a. g. e., s. 396- 397; Tekin, a. g.
e., s. 230; Ali Güveloğlu, M. S. I- III. yüzyıllarda Tuna ve Trakya Eyaletlerinde Roma Kentleşme
Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2009,
s. 61, 63- 67; Ergün Karaca, Arkaik, Klasik ve Hellenistik Dönem’de Doğu Thrakia, Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir 2016, s. 35- 43.
53
Cladius döneminde Trakya’da “Provincia Thracia” kuruldu. İmparator Diocletianus’un
yaptığı idari reformlar neticesinde Trakya, bizzat imparatora bağlı bir eyalet olarak, “Praefectura
Praetorio per Orientem” ismi alan idareye bağlı “Dioecesis Thraciae” bölgesinde yer alan altı eyalete
dönüştü. Daha sonra Iustinianus döneminde bir düzenleme daha yapıldı. Eyaletlerdeki sivil ve askeri
idare birleştirildi, “Quaestura Exercitus” yani Sahra Komutanlıkları kuruldu. Böylece, VI. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren genel valilik olarak Thracia, en doğusunda Europa valiliği, Ege Denizi
kıyılarındaki bölgede Rhodope valiliği olarak belirlendi. Karadeniz kıyılarından iç kesimlere uzanan
Haemimontus ve en batısında kalan iç kısımlar ise Thracia valiliği olarak ayrıldı ve bu şekilde yönetilen
bir bölge haline geldi. Tuna Nehri’ne yakın olan Moesia ve Scythia ise Sahra Komutanlığına dahil
edildi. Arnold Hugh Martin Jones, Later Roman Empire- 284- 602, Basil Blackwell, Oxford 1964, s.
43, 280; Mitchell, a. g. e., s. 252- 253; Haldon, a. g. e., s. 59- 62; Vasiliev, a. g. e., s. 80- 82; Akşit, a.
g. e., s. 512- 514; Ostrogorsky, a. g. e., s. 31- 32, 68.

29
IV. yüzyıldan itibaren Gotlar, Hunlar, Bulgarlar, Antlar, Kutrigur ve Utrigurlar
gibi birçok kavim ve devletin akınlarına ve istilalarına maruz kalan Trakya,
imparatorluk için ve özellikle başkent İstanbul için savunma ve güvenlik açısından
önemli bir hale geldi.54 Ayrıca Priscus, Marcianus ve Belisarius gibi önemli isimlerin
Trakya’lı olduğu ifade edilmektedir.55 Öyleyse bu bölgenin imparatorluk için özellikle
askeri anlamda bir kaynak olduğunu ve Tiberius Constantinus’un da bu kaynakta doğal
olarak yer aldığını söylemek mümkündür.

Köken meselesinde, Tiberius Constantinus’un Grek kökenli bir aileye mensup


olduğu iddia edilmektedir. Ebü’l Ferec tarafından ifade edilen bu bilgi, XVIII. yüzyıl
ve XX. yüzyılda Edward Gibbon ve Charles William Previte- Orton tarafından da dile
getirilmiştir.56 Fakat VIII. yüzyılda Paulus Diaconus’un eserinde ve ilerleyen

54
Priscus, Fragmenta et Excerpta- Attila ve Bizans Tarihi, trc. Turhan Kaçar, Alfa
Yayınları, İstanbul 2020, s. 46- 47, 62- 63, 68- 69, 106- 109, 152- 153, 216- 219, 290- 293; Theophanes,
a. g. e., s. 159, 180, 182, 201, 222, 243, 341- 342; Jacek Wiewiorowsky, “The Defence of the Long
Wall Under Justinian The Great (527- 565 A. D.)”, Bulgaria Medievalis, III, (Sofia 2012), s. 273- 286;
Velizar Velkov, Cities in Thrace and Dacia in Late Antiquity, Adolf M. Hakkert Publisher,
Amsterdam 1977, s. 21- 39; Aleksander Sarantis, “East Roman Management of Barbarians Tribes in
the Lower-Middle Danube Frontier Zones, AD 332-610”, GrenzÜbergänge: Forschungen zu
Spätantike und Mittelalter, Verlag Bernhard Albert Greiner, Rahden 2017, s. 45- 46; John Bagnell
Bury, Barbarların Avrupa’yı İstilası, trc. İslam Kavas, Yusuf Akbaba, Kronik Yayınları, İstanbul
2020, s. 27- 28, 50- 53, 58; Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans İmparatorluğu Tarihine Genel Bir Bakış”,
Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni- Antikçağ Yunan Düşüncesi, Ortaçağ Düşüncesi, İnsan
Yayınları, İstanbul 2015, s. 527- 528; Andreas Külzer, “Geç Antikçağ ve Erken Ortaçağ’da Doğu
Trakya Tarihi”, Uluslararası Avcılar Sempozyumu, trc. Şengül G. Aydıngün, Alev Yayınları, İstanbul
2018, s. 246- 247; Işın Demirkent, “14. Yüzyıla kadar Balkanlarda Bizans Hakimiyeti”, Bizans Tarihi
Yazıları, Dünya Yayınları, İstanbul 2005, s. 18; Hayrettin İhsan Erkoç, Kubilay Gürses, “Erken
Ortaçağlarda Gelibolu Yarımadası’na Yapılan Türk Akınları”, Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi,
IV/ I, (2019), s. 250- 257, 259- 261; Öner Tolan, “Bizans Tarihçisi Agathias ve Türkler Hakkında
Verdiği Bilgiler”, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 39, (2018), s. 152- 159 Birsel
Küçüksipahioğlu, “Ankhialos Savaşı’nın Sonuna Kadar Bizans-Bulgar İlişkileri”, Güneydoğu Avrupa
Araştırmaları Dergisi, XIV, (İstanbul 2009), s. 213- 215; Ostrogorsky, a. g. e., s. 48- 50, 53, 58, 60,
62, 66; Vasiliev, a. g. e., s. 108, 112, 116, 136, 138, 169- 170; Bury, HLRE, s. 20- 23.
55
Roma İmparatorluğu döneminde Maximinus Thrax adında 235-238 tarihleri arasında
yönetimde bulunan bir imparator da Trakyalıdır. Ayrıca Mitchell ve Norwich Belisarius’u tarif ederken
“tıpkı Iustinianus gibi Trakyalı” tanımını kullanmaktadır. I. Leon hakkında da benzer bir durum söz
konusudur ancak onun Balkanlarda yer alan Illyricum’lu olma ihtimali daha yüksektir. Iustinianus’un
doğum yeri ise bu bölgenin Trakya’ya yakın olan kısmında Macedonia/ Dardania bölgesidir. Alexander
Kazhdan, “Thracians”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2080; Barry Baldwin, “Priskos”,
The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1721; Priscus, a. g. e., s. 13; Timothy E. Gregory,
“Marcian”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 1296; Vasiliev, a. g. e., s. 84; Walter Emil Kaegi,
Anthony Cutler, “Belisarios”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I, 278; Oman, a. g. e., s. 65;
Norwich, a. g. e., s. 131, 166; Akşit, a. g. e., s. 375- 385; Tekin, a. g. e., s. 271- 272; Mitchell, a. g. e.,
s. 37, 167, 272.
56
Ebu’l Ferec İbn İbri, Tiberius Constantinus’u “İyonyalı bir kâtip, Tarkı memleketinin
idaresine verilen” olarak tasvir etmekte, onun ile birlikte Yunanların ikinci saltanatının başladığını
belirtmektedir. Buna karşılık Müslüman tarihçi Mesudi, yazdığı eserde Yunan hükümdarlarından sonra
Roma hükümdarlarını listelemekte, ikinci kuşak yani Hristiyan imparatorlar sıralamasında Tiberius
Constantinus’a yer vermektedir. İki yazar da Tiberius Constantinus döneminden sonraki dönemlerde
yaşamışlardır. Ama burada Mesudi’nin sınıflandırması daha dikkat çekici görünmektedir. Gregory
Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, trc. Ömer Rıza Doğrul, I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara

30
dönemde Freising’li Otto’nun kroniğinde Tiberius Constantinus yerine, halefi
İmparator Mauricius ilk Grek imparator olarak nitelenmiş, Edward Gibbon da eserinde
bu iddiaya değinmiştir.57 Belki de bu tip fikirlerin oluşmasına ana dili olarak Latince
konuşan Iustinianus’un son Roma İmparatoru olduğu bilgisi neden olmaktadır.58

Ancak bu iddiaların doğruluğu konusunda, kesin bir şey söyleme imkânı


bulunmamaktadır. Tiberius Constantinus’un Trakyalı olmasından dolayı, o dönemde
her yerde artan Hellen- Doğu kültürü içinde Grekçe konuşan halkın önemini anladığı
belirtilse de bu yorum Tiberius Constantinus’un kökeninin Grek olduğunu ortaya
çıkarmamaktadır.59 Ek olarak devletin resmi dili artan Grekçe etkisine rağmen Latince
olarak devam ediyordu. Diğer yönden, imparatorluk değişkenlik faktörüne rağmen
birleşik bir devletti. Farklı bölgeler, etnik unsurlar ve dil imparatorluk için “Romalılık”
bünyesinde yer alabilmekteydi. Roma İmparatorluğu’nun birçok döneminde farklı
eyaletlerden ve etnik kökenlerden kişiler devlet kademesinde ve imparatorluk
makamında bulunabilmişlerdi. Yüzyıllar boyu Roma hakimiyetinde kalmanın
neticesinde nerede olursa olsun imparatorluk vatandaşları Romalıydılar.60 Ayrıca

1945, s. 158, 161; Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım
Baltacıgil, Meral Harzem, VI, Indie Yayınları, İstanbul 2020, s. 263; Charles William Previte- Orton,
The Shorter Cambridge Medieval History, I, Cambridge University Press, Cambridge 1966, s. 202;
Mesudi, Kitabü’t- Tenbih ve’l- İşraf (Coğrafya ve Tarih), trc. Ramazan Şeşen, Bilgi Kültür- Sanat,
İstanbul 2018, s. 114.
57
Paulus Diaconus, Historia Langobardorum, trc. William Dudley Foulke, Department of
History- University of Pennsylvania, Pennsylvania 1907, s. 113; Otto, a. g. e., s. 238; Gibbon, VI, s.
263.
58
Ostrogorsky, a. g. e., s. 71; Oman, a. g. e., s. 102; Vasiliev, a. g. e., s. 158.
59
Norwich, a. g. e., s. 222. Bölgenin güneyi ve doğusu, özellikle kıyı kesimleri, Kolonizasyon
ve Hellenizasyon geçmişi olan Grek yerleşimleri, iç kesimleri ise orijinal özelliklerini koruyabilmiş
Trak kökenli yerleşimler ile görünmektedir. Ek olarak Roma yönetimi, emekli askerleri yerleştirmek
için Trakya’da koloni kentler kurmuştur. Genel olarak bölgenin tamamının, farklılıklar olsa bile, bir
şekilde Romanizasyon sürecine girdiği düşünülmektedir. Ayrıca Balkanların güney ve doğusunda
Grekçe’nin daha baskın olduğu, eski Trak dilinin ise Latince ile karışmaya başladığı düşünülmektedir.
Balkan yarımadasının batısında halkın resmi ve idari işler için Latince’yi kullandığı fakat Trakya’da
Grekçe’nin bunun yerini aldığı da elde edilen verilerden birisidir. Asker kökenli yerleşimlerde Latince
baskın olduğu, Romanizasyonu geç olan ve istilalar gören bölgede V. yüzyıl ve VI. yüzyılda Grekçe’nin
ağırlık kazandığına dair yorumlar daha fazladır. Cyril Mango, Bizans- Yeni Roma İmparatorluğu,
trc. Gül Çağalı Güven, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018, s. 22; Bury, HLRE, s. 14- 16; Tekin, a. g.
e., s. 232; Oman, a. g. e., s. 116; Gregory, a. g. m., s. 2079; Fine, a. g. e., s. 9- 10; Mitchell, a. g. e., s.
544. VI. yüzyılın başında Trakyalı toplulukların hala var olduğu Theophanes tarafından aktarılmaktadır:
Theophanes, a. g. e., s. 225.
60
Anthony Kaldellis, Bizans İmparatorluğu’nun Romalılığı üzerine dikkat çekici fikirleri ile
öne çıkmaktadır. Etnik yapı ve dil konusunda önemli yorumları bulunmaktadır. Bunlardan biri eserinde
de dile getirdiği Grekçe konusunda şu ifadeleri kullanmaktadır: “Yine de Bizanslılar (Doğu Romalılar)
tarihlerinin büyük kısmında dillerinin kendilerini Grek yaptığını düşünmemişlerdi, aksine Romalı
etniklikleri dillerini “Romalı” ya da “Romanca” yapmıştı”. Bu cümle ve konu ile ilgili olarak bkz:
Anthony Kaldellis, Bizans- Roma Diyarında Etnisite ve İmparatorluk, trc: Deniz Türker, Karakarga
Yayınları, İstanbul 2020, s. 55, 81- 88, 98- 99, 102- 103, 137- 138, 142- 143.

31
Tiberius Constantinus’un da bir süre sonra doğduğu bölgeden ayrılmış ve
imparatorluğun özelliklerini çok iyi yansıtan başkent İstanbul’a gelmiştir. Burası,
Trakya da dahil birçok bölgeden göç alan bir kentti. Aynı zamanda ticaret, kültür,
sanat, din ve siyaset ve hatta bir kariyer merkezi olarak kendisini gösteriyordu.61 Ek
olarak Tiberius Constantinus’un tarih sahnesine çıktığı VI. yüzyılın ikinci yarısının
önemli bir geçiş dönemi olduğu da göz önüne alınmalıdır. Bütün bunlardan dolayı,
yeterli veri ve dönemin şartlarına göre yorumlama yapılmadan, Tiberius
Constantinus’un günümüz tabiri ile “çok uluslu” bir devletin “ilk Grek İmparatoru”
olduğunu varsaymak yanlış bir tercih olmaktadır.

Gerek isim meselesinde gerekse doğum yeri meselesinde görüldüğü üzere


Tiberius Constantinus için birkaç ihtimal ortaya çıkmaktadır. İsminden dolayı
düşünürsek, eğer bir Roma kolonisinden geliyorsa, ya da Trak yerleşimlerinden
birinde zamanla Romalılaştıysa, daha baskın bir Latince etkisi olacaktır. Ancak Doğu
Roma Uygarlığı açısından zamanla oluşan gelişmelere bakılırsa, Tiberius
Constantinus büyük ihtimal Grekçe bilen birisidir. O dönemin şartlarında imparatorluk
yönetimine gelmesi, barbar kökenliği olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak,
Tiberius Constantinus tüm Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğunda yaşayanlar gibi
Romalı bir kişidir. Onun için Grekçe konuşan Trakyalı Roma vatandaşı tanımını
kullanmak eldeki bilgilerden çıkacak yeterli bir sonuç olabilmektedir.

2. 1. 4. Karakteri ve Özellikleri
Doğu Roma Tarihi içerisinde Tiberius Constantinus, kısa süreli
hükümdarlığına rağmen, fiziki yapısı ve özellikleri ile karakter özellikleri açısından
dikkat çekici bir imparator olarak bilinmektedir. Yazılı kaynaklar dışında sadece
sikkeler onun görüntüsünü bize sunmaktadır. Başka bir görsel malzeme günümüze
kalmamıştır. Eldeki verilere göre heykelini ya da mozaik resmini yaptırmamıştır.

Tiberius Constantinus, yakışıklı, uzun boylu, açık tenli, güzel yüzlü, saçları ve
sakalları sarışın, hafif mavi güzel gözleri olan, büyük ve sağlam bir gövdeye, iri bir
bedene ve çok iyi bir görüntüye sahip, yüzü ve bedeni uyumlu ve güçlü bir kişi olarak
tarif edilmiştir. Döneminde basılan sikkelerde, erken dönem Doğu Roma
imparatorlarında görüldüğü üzere sakalsız ve kulak hizasında düz ya da dalgalı saçlı,

61
Mango, a. g. e., trc. Gül Çağalı Güven, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018, s. 22- 23, 28-
30; Peter Brown, Geç Antikçağ Dünyası, trc. Turhan Kaçar, Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 161, 165,
170, 184; Oman, a. g. e., s. 118.

32
bunun yanında iri gözlü, iri burunlu ve yuvarlak yüz hattına sahip bir şekilde tasvir
edilmiştir. Karakteri ilgili olarak ise kaynaklarda, savurganlığı dışında olumlu ifadeler
yer almıştır. Kendisi hakkında iyi, nazik, adil, yetenekli, sadık, merhametli, hayırsever,
dış politikada abartılı hırsları olmayan, selefinden farklı bir yapıda, dindar ve iyi bir
Hristiyan gibi birçok tanım çağdaşları ve sonraki dönemlerde yaşamış tarihçiler ve
kronik yazarları tarafından, daha sonra da çağdaş tarihçiler ve araştırmacılar tarafından
aktarılmıştır.62

2. 1. 5. Ailesi
2. 1. 5. 1. Eşi Ino Anastasia

Doğum tarihi ve ayrıntılı doğum yeri bilinmeyen Tiberius Constantinus’un


annesi, babası ya da kardeşleri hakkında da bilgi bulunmamaktadır. Çocukluğunun ve
gençliğinin İmparator Iustinianus döneminde geçtiğini söylemek mümkündür. Ailesi
ve akrabaları bilinmemesine karşın kendi ailesinin varlığı kaynaklarda
bildirilmektedir. Kendisi, devlet yönetimine gelmeden önce evlenmiş ve çocukları
olmuştur.

Tiberius Constantinus’un eşi Ino Anastasia’dır. İlk ismi Ino iken Tiberius
Constantinus’un imparator olması ile birlikte Anastasia adını almıştır. Kendisinin ne
zaman doğduğu, ailesi ve kökeni bilinmemektedir. Ancak kaynaklarda Bithynia
bölgesinin Karadeniz kıyısında yer alan Daphnudium kentinden geldiği ifade
edilmiştir. Ino, bu kentin kalesinde görevli Ioannes isminde bir Romalı ile evliydi.
Ayrıca o, kızını Tiberius Constantinus ile nişanlamıştı. Ancak önce eşinin sonra da
kızının ölmesi üzerine dul ve çocuksuz kalmıştı. Bunun üzerine Ino ile Tiberius
Constantinus evlenmeye karar vermişlerdir. Bu ölümlerin ne zaman gerçekleştiği ve
sonrasında bu iki kişinin ne zaman evlendikleri bilinmemektedir. Ardından iki kız ve
bir erkek olmak üzere üç çocuklarının olduğu bilinmekte, erkek çocuklarının Tiberius

62
Constance Head, Bizans İmparatorlarını tanıttığı kitabında bu konuda doğru bilgiler
vermesine rağmen konu ile ilgili sayfada kullanılan sikke Tiberius Constantinus’a ait değildir. Tiberius
Constantinus’un dış görünüşü ve özellikleri ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Gregorius Turonensis,
Historia Francorum, trc. Lewis Thorpe, Penguin Classics, London 1974, IV, 40, V, 19; Leo
Grammaticus, Chronographia, ed. Immanuel Bekker, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn
1842, s. 137; Evagrius, a. g. e., s. 272; Ioannes, a. g. e., s. 187, 198, 200; Gibbon, DFRE, s. 315, 316;
Constance Head, Imperial Byzantine Portraits, Caratzas Brothers, New York 1982, s. 35; Jones, a. g.
e., s. 307; Averil Cameron “The Empress Sophia”, Byzantion, 45, (Bruxelles 1975), s. 16; Kaegi, a. g.
m., s. 2083; Gibbon, V, s. 29- 30; Norwich, a. g. e., s. 222- 223; Gregory, a. g. e., s. 168.

33
Constantinus henüz caesar olmadan önce öldüğü düşünülmektedir.63 Nerede
evlendikleri bilinmese de tarih olarak büyük ihtimal 565 yılından önce, yani Tiberius
Constantinus saray muhafız komutanı olmadan önce bu evlilik gerçekleşmiştir.

Tiberius Constantinus caesar olduğu dönemde eşi Ino, caesarissa unvanına


rağmen, II. Iustinus’un eşi İmparatoriçe Sophia’nın sert tutumundan dolayı
İmparatorluk Sarayı içerisine yerleşemedi ve bir süre Hormisdas Sarayında kaldı.
Daha sonra yaşadığı tedirginlik neticesinde, iki kızını da alarak Daphnudium’a döndü.
Tiberius Constantinus, hem ailesinin başkentte olduğu süre boyunca hem de
Daphnudium’da iken özellikle Ino bu dönemde hastalandığında, yanlarına gidip sonra
geri dönmek zorunda kaldı. İmparator II. Iustinus’un ölümü üzerine, Tiberius
Constantinus tek başına tahta çıkınca, Praetorian Muhafızlar komutanı, maiyeti ve
birçok senatörle birlikte büyük bir tekne konvoyu ile Ino’yu almak için İstanbul’dan
yola çıktılar. Ino ve ailesinin yanına geldiklerinde ziyaret sebeplerini bildirdiler. Ino
ise onlara ertesi sabah erkenden yola çıkacaklarını söyledi. Bunun üzerine kafile
geceyi geçirmek için dinlenmeye çekildiğinde, Ino hemen harekete geçti.
Kayıkçılardan birisine “Git ve hemen bir tekne hazırla, kimsenin haberi olmadan senin
ile bir cevap göndermek istiyorum” dedi. Gece olduğunda ise Ino kızlarını yanına
alarak tekneye bindi ve İstanbul’a doğru yola çıktı. Çıkarken de onu götürmek için
gelen devlet yetkililerine “Burada oyalanmayın, istediğiniz kişi (yani kendisi) güneş
doğmadan başkentte olacak” dedi.64

Bu süreç, yeni imparatoriçe Ino’nun onu götürecek olan kafileye


güvenmeyerek, cesurca bir hareketle kendisini ve kızlarını olası tehlikeden
kurtardığını ve kararlılığını göstermektedir. Kafile utanç içinde başkente geri dönerken
Ino saraya gitti ve İmparator Tiberius Constantinus, Patrik ve Senato yetkilileri ile
buluştu. Yapılan törende, imparatorluk kıyafetleri giydirildi ve çeşitli imparatorluk
nişanları ve sembolleri ile donatılarak augusta ilan edildi. Daha sonra Büyük

63
Resmi olarak tam adı Ino Aelia Anastasia’dır. Cameron’a göre Tiberius Constantinus’tan
yaş olarak daha büyüktür. Ayrıca Daphunidum ya da diğer adı Daphnousia, Karadeniz kıyısında bir
adadır ve günümüzde Kocaeli bölgesindeki Kefken adı ile bilinen yerdir. Başkent İstanbul’a bin
stadialık mesafede olduğu aktarılmaktadır. Ioannes, a. g. e., s. 179- 180; John Robert Martindale, “Aelia
Anastasia”. The Prosopography of Later Roman Empire, III- A, s. 60; Cameron, a. g. m., s. 18;
William Mitchell Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, trc. Mihri Pektaş, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul 1960, s. 199.
64
Ioannes, a. g. e., s. 180- 182; Bury, HLRE, s. 78; Cameron, a. g. m., s. 17; Martindale, a. g.
e., s. 60; Lynda Garland, Byzantine Empresses: Women and Power in Byzantium, Routledge,
London 1999, s. 52- 54.

34
Saray’dan örtülü bir tahtırevan ile Ayasofya’ya ilerlerken Senatörler ve onun
mabeyincileri de konvoya katıldı, halk tezahüratlar yaptı ve daha sonra Hipodromda,
Maviler ve Yeşiller olarak bilinen Hipodrom gruplarının ısrarı üzerine ismini yeniledi.
İfade edildiği üzere Tiberius Constantinus tarafından “Anastasia” olarak
isimlendirildi.65

İmparatoriçe Ino Anastasia hakkında 578 yılından sonrasına dair kaynaklarda


yeterli bilgi bulunmamaktadır. Öyle görünüyor ki, İmparator Tiberius Constantinus’un
ölümünden sonra eski İmparatoriçe Sophia ve yeni imparatoriçe olan kızı Constantina
ile beraber augusta olarak sarayda kalmıştır. Tiberius Constantinus’tan daha uzun süre
yaşamış, 593’deki ölümünden sonra başkent İstanbul’daki Kutsal Havariler
Kilisesi’ne, Tiberius Constantinus’un yanına defnedilmiştir.66

2. 1. 5. 2. Kızları Charito ve Constantina

Tiberius Constantinus ve Ino Anastasia’nın Constantina ve Charito adında iki


kızı vardır. Doğum tarihleri ve doğum yerleri bilinmemektedir. Tiberius
Constantinus’un caesar unvanı ile devletin başına geçmesinden sonra anneleri Ino ile
birlikte önce Hormisdas Sarayı’nda daha sonra Daphnudium’da yaşadılar. II.
Iustinus’un ölümünden sonra Tiberius Constantinus, augustus unvanı ile tahta çıkınca,
Ino ile beraber bindikleri tekne ile başkente geri döndüler. Bu tarihten itibaren,
imparatorluk ailesi olarak yaşamlarına devam ettiler. Charito, komutan Iustinianus’un
oğlu olduğu iddia edilen Germanus ile evlendi. Constantina ise Tiberius
Constantinus’un halefi Mauricius ile nişanlandı, kısa süre sonra babasının ölümünün
ardından evlendi. Theophylactus Simocatta’ya göre sarayın en büyük bölümünün
hazırlandığı düğüne katılım çok fazlaydı. Gelin odası, “muhteşem taşlarla, altınlarla
ve paha biçilemez koyu Sur (Tyr) boyasının kıpkırmızı (mor) rengi” ile süslenmişti.
Tiberius Constantinus’un kızı Constantina, imparatordan önce gelin tahtına doğru
ilerlerken, ince perdeler aniden açıldığında halk tarafından görülmüştü.67

65
Ioannes, a. g. e., s. 182; Theophanes, a. g. e., s. 369- 370; Cedrenus, a. g. e., s. 688, 689;
Leon, a. g. e., s. 137; Bury, HLRE, s. 79; Norwich, a. g. e., s. 222.
66
Ino Anastasia’nın Tiberius Constantinus ile aynı mezarı paylaştığı da düşünülmektedir. Ino
Anastasia’nın ölümü ve defnedilmesi hakkında bkz: Theophanes, a. g. e., s. 395; Martindale, a. g. e., s.
60- 61; Philip Grierson, “The Tombs and Obits of the Byzantine Emperors (337-1042)”, Dumbarton
Oaks Papers, XVI, (Washington 1962), s. 31.
67
Theophylactus Simocatta, Historia, trc. Michael Whitby and Mary Whitby, Oxford
University Press, New York 1986, I, 10; Theophanes, a. g. e., s. 373, 374; John Robert Martindale,
“Constantina”, The Prosopography of Later Roman Empire, III- A, s. 337; Bury, HLRE, s. 82;

35
Constantina hakkında ilk isminin “Augusta” olduğu, babası Tiberius Constantinus
ölmeden önce Mauricius’u caesar ilan ederek, onunla evlenmesine vesile olurken
kızının adını Constantina olarak değiştirdiği ifade edilmektedir. 582 yılında,
imparatoriçe olduktan sonra eski imparatoriçeler Sophia ve annesi Ino Anastasia ile
birlikte Büyük Saray’da yaşamaya devam etti. İmparator Mauricius ve İmparatoriçe
Constantina’nın Anastasia, Theoctiste, Cleopatra isimlerinde üç kızı; Theodosius,
Tiberius, Petrus, Paulus, Iustinus ve Iustinianus isimlerinde altı oğlu olmak üzere
dokuz çocuğu oldu. O dönemin ünlü kişilerinden Papa Gregorius’un, dini meseleler
üzerine önce Mauricius’a sonra da Constantina’ya bir mektup gönderdiği
bilinmektedir. Hükümdarlığının sonlarına doğru Constantina ile Mauricius’un arasının
açıldığı düşünülmektedir. Mauricius’un hükümdarlığının sona ermesine neden olan
Phocas isyanı, Constantina ve çocuklarının da hayatlarını etkiledi. 602 yılındaki bu
kanlı isyan sırasında eşi ve çocukları ile kaçmaya çalıştılar ancak yakalanarak
öldürüldüler.68

2. 2. İmparatorluğa Giden Yol: Tiberius Constantinus’un Kariyeri


2. 2. 1. Ordu ve Iustinianus’un Sarayı

Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu’nda asker kökenli imparatorlar çok sık


görünmektedir. Farklı eyaletlerden orduya katılarak kariyerinde yükselen birçok isim
daha sonra imparatorluk tahtına çıkmıştır. Tiberius Constantinus da bu isimlerden
birisidir. Balkanlar ve Trakya bölgesinin askerî açıdan imparatorluk için önemli bir
kaynak olduğu düşünüldüğünde, Tiberius Constantinus’un kariyerinde ilk adımın
orduya katılmak olduğu düşünülebilir. Ancak Tiberius Constantinus’un İmparator
Iustinianus’un sarayında büyütüldüğü ve küçüklüğünden itibaren II. Iustinus
tarafından özel olarak desteklendiği de bilinmektedir.69 Asker ve saray yöneticisi
olarak yetiştirildiği kuvvetli bir ihtimaldir. Karakteri ve fiziki özellikleri de kariyerinde
böyle bir ilerleme olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Norwich, a. g. e., s. 223; Gregory, a. g. e., s. 168- 169, 170; John Robert Martindale, “Charito”, The
Prosopography of Later Roman Empire, III- A, s. 285; Plate, a. g. m., s. 976.
68
Martindale, a. g. e., s. 338; Gregory, a. g. e., s. 172; Norwich, a. g. e., s. 226- 227; Oman, a.
g. e., s. 103- 104; Mitchell, a. g. e., s. 610- 61; Küçüksipahioğlu, a. g. m., s. 189-195.
69
Flavius Cresconius Corippus, In Laudem Iustini Augusti Minoris, trc. Averil Cameron,
Athlone Press, London 1976, s. 42, 91; Long, a. g. m., s. 1123.

36
2. 2. 2. Notarius

Tiberius Constantinus’un imparator olmadan önceki hayatına dair bilgilerden


biri Iustinianus döneminde notarius olarak görev aldığına yöneliktir. Bizzat
imparatorluk sistemine bağlı olarak genellikle mali işler ya da önemli toplantı
tutanakları kaydetmekle ilgili olan bu mesleği, nerede ve nasıl icra ettiği
bilinmemektedir. 552 yılında hala bu meslekte bulunduğu, 562 yılına kadar devam
ettiği ifade edilmektedir. Büyük ihtimalle Büyük Saray’da ya da imparatorluk
yönetimi ile direkt bağlantısı olan bir kurumda kâtip olarak bulunmuş olabilir.70

2. 2. 3. Comes Excubitorum

Tiberius Constantinus’un, Doğu Roma İmparatorluğu ordusunda imparatorluk


muhafızları olarak bilinen birlik excubitores ve onların komutanı comes ile birlikte
comes excubitorum olarak, seçkin askerlerden oluşan, sarayda hizmet veren ve
imparatoru korumakla yükümlü bir birimde görev yaptığı da bilinmektedir. 457-474
yılları arasında hüküm süren İmparator Leon tarafından, barbarların imparatorluk
ordusunda çoğalmasından ve güçlenmesinden dolayı Isauria bölgesinden gelen
askerlerden oluşan bir muhafız birliği kuruldu ve Leon’dan sonra tahta geçecek olan
Zenon bu birliğin başına geçirildi. Özellikle VI. yüzyıl ve VII. yüzyılda önemi artan
bu birliğin lideri olduktan sonra imparatorluk tahtına ulaşan birkaç isim vardır.
Bunlardan ilki Zenon’dur, ardından I. Iustinus, imparatorluk makamına ulaşmadan
önce comes excubitorum olarak önce devlete hizmet etmiştir. Bir sonraki örnek ise
belirtildiği gibi Tiberius Constantinus’tur, ardından halefi Mauricius’un da comes
excubitorum geçmişi olmuştur.71

70
Doğu Roma Tarihi’nin erken dönemlerinde noterlik mesleği “Notarii” veya “Taboullarioi”
adı ile, birçok kamu alanında yer alan ve genellikle mali işlerin görüldüğü bir meslektir. Önemli toplantı
tutanaklarını kaydeden katipler olarak tanımlanmaktadırlar. “Taboullarioi” kurumunun, iyi bir hukuk
bilgisine iyi bir Grekçeye ve el yazısına sahip kişilerden oluşması gerekiyordu. Notarius’u
Taboullarios’tan ayıran şey tamamen imparatorluk yönetiminde yer alan sekreterler ve katipler
olmasıdır. Theophanes, a. g. e., s. 365; Alexander Kazhdan, Anthony Cutler, “Notary”, The Oxford
Dictionary of Byzantium, III, s. 1495.
71
Latincede “comes”, yoldaş, şef, lala, müttefik ve koruma anlamlarına gelmektedir. Bu birimi
tanımlarken lider anlamında olduğu düşünülebilir. “Excubitor” ise muhafız, nöbetçi anlamına
gelmektedir. Warren Treadgold, Byzantium and Its Army 284-1081, Stanford University Press,
Stanford 1995, s. 13- 14, 17, 19; Haldon, a. g. e., s. 65, 252; Alova, a. g. e., s. 99, 217; Gregory, a. g.
e., s. 141; Norwich, a. g. e., s. 157.

37
Kaynaklarda Tiberius Constantinus hakkında verilen ilk bilgiler comes
excubitorum görevinde bulunduğuna yöneliktir. Iustinianus döneminin sonlarında bu
göreve geldiği, II. Iustinus’un tahta geçişi sırasında da devam ettiği düşünülmektedir.
Tiberius Constantinus hakkında en erken bilgiyi veren dönemin tarih yazarı Corippus,
Tiberius Constantinus’un 565 yılında, II. Iustinus’un Doğu Roma tahtına geçişi
sırasında sarayı gözetim altına alarak silahlandırdığını aktarmıştır.72 Bu durum,
kendisinin comes olduğuna dair bilgilerle uyumlu görünmektedir. Bir başka bilgi,
Theophanes tarafından verilmektedir. Ona göre, 573 yılında Avarların Tuna Nehri
civarına gelmeleri üzerine İmparator II. Iustinus, comes excubitorum olan Tiberius’u
bölgeye göndermiştir.73 Dönemin çok önemli bir tarihçisi Menandros’un eserinde
Tiberius ismi ilk olarak, yine Avarlar ile ilgili olan kısımda “komuta eden General
Tiberius” olarak geçmektedir.74 Diğer bir kaynak yazarı Evagrius, Tiberius
Constantinus hakkında “II. Iustinus’un hükümdarlığı altında en önemli mevkileri
tutan” şeklinde bir niteleme yapmış, Kronik yazarlarından Kedrenos, onun caesar
olmadan önce comes excubitorum olduğunu ifade etmiş, Leo Grammatikos da, Comes
Excubitorum Tiberius’un II. Iustinus tarafından Hunlara yani Avarlara karşı
gönderildiğini söylemiştir.75 Sonuç olarak Tiberius Constantinus’un imparatorluğun
başına gelmeden önceki kariyer basamağının, seçkin bir birlik olan ve o dönem önemi
artan saray muhafızlarının liderliği olduğu kesindir.

2. 2. 4. Tiberius Constantinus, II. Iustinus ve Patrik Eutychius

Birbirine yakın memleketlerde ya da aynı yerde doğan ve Doğu Roma


başkentinde kariyerlerine devam eden Tiberius Constantinus ile II. Iustinus’un
tanışmaları ve arkadaşlığı ikisinin de hayatlarını etkilemiştir. Bu birliktelik Iustinianus
döneminin ikinci yarısında daha belirgin görünmektedir. İmparatorluk saray teşkilatı
içerisinde II. Iustinus, consul ve cura Palatii görevlerindeyken, Tiberius Constantinus
önce kâtip ve daha sonra comes excubitorum görevine gelmiştir. Böylece hem
samimiyetleri artmış hem de birbirlerine destek sağlamışlardır. Döneminin önemli
yazarı Corippus, eserinde II. Iustinus’un tahta çıkış sürecini anlatırken Tiberius
Constantinus hakkında şu bilgileri vermektedir:

72
Corippus, a. g. e., s. 42, 91.
73
Theophanes, a. g. e., s. 366.
74
Menandros, a. g. e., s. 143.
75
Evagrius, a. g. e., s. 270; Cedrenus, a. g. e., s. 685; Leo, a. g. e., s. 134- 135.

38
“Öncelikle sarayın en iç kısmını koruyan muhafızlar, Iustinus ve Sophia içeri
girerken onlara mutlu bir saltanat diliyorlardı. Sarayın tüm girişlerini silahlı
askerlerle güçlendirmişlerdi. Böylece hiçbir düşman imparatorluk sarayına ayak
basmaya cesaret edemeyecekti. Onların özverisi ve dikkati, iyi senatörlerin özenli
tedbirleri gibiydi. Çünkü Tanrı, iktidarın Iustinus ve Sophia’ya verilmesi gerektiğini
kutsal söz ile söylediğinde ve bütün sarayı güçlü bir duvarla ve ilahi silahlarla
çevrelediğinde kim onların yoluna çıkmaya cesaret edebilir? Tiberius dikkatli
davranmış, sarayı her ihtimale karşı silahlandırmıştı. Tiberius’un en büyük endişesi
her zaman efendisinin iyiliğiydi: Çünkü dünyanın en büyük ortak velinimeti imparator,
onu çocukluğundan itibaren yanına alarak besledi. Onu bir babanın oğluna yaptığı
gibi yetiştirdi, ona baktı ve onu sevdi. O, yani Tiberius bir erkek olduğunda kademeli
olarak onu en yüksek onurlar ile tanıştırdı. İşte bundan dolayı, bu genç adam tüm
gücünü dünyanın hakimleri için kullanıyor, kalbini ve hayatını tehlikeye atmaktan
çekinmiyordu. Iustinus’u takip ediyor, sadakatini kanıtlıyor ve imparatordan mümkün
olan en büyük sevgiyi hak ediyordu.”76

Burada dikkat çeken iki önemli durum bulunmaktadır. Birincisi Tiberius


Constantinus’un II. Iustinus’a tahta çıkış sürecinde destek vermesi, saray muhafızlarını
örgütlemesi ve önlemler alarak büyük bir sadakat göstermesidir. İkinci önemli nokta,
II. Iustinus’un çocukluğundan itibaren Tiberius Constantinus ile ilgilenmesi ve onu
yetiştirmesidir. Bundan dolayı sadık muhafız komutanı olarak, çok dikkatli ve hızlı bir
şekilde gerçekleşen II. Iustinus’un tahta çıkışında en güvenilir kişilerden biri olmuştur.

Tiberius Constantinus ve selefi II. Iustinus’un tanışması ile ilgili bir başka
görüş daha vardır. Dönemin önemli kişilerinden Patrik Eutychius’un ikisini
tanıştırdığı, bu sırada Tiberius Constantinus’un kâtip olduğu, daha sonraki süreçte
comes excubitorum makamına gelmesinde II. Iustinus’un desteğini aldığı
aktarılmıştır.77

76
Söz konusu eserin Latince ile birlikte İngilizce çevirisinden Türkçe’ye aktarılmıştır.
İngilizcesi “first years” olan kelime anlama uygun olacak şekilde “çocukluk yılları” olarak çevrilmiştir.
Bazı geniş zaman içerikli fiiller geçmiş zaman şeklinde verilmiştir. Corippus, a. g. e., s. 42- 43, 91.
77
Patrik Eutychius, VI. yüzyılın başında Frigya bölgesinde doğmuş, babası Belisarius’un
hizmetinde görevli yüksek rütbeli bir asker iken o, İstanbul’da eğitim alıp keşiş olmuştur. Daha sonra
Amasya kentinde görev almış, Iustinianus tarafından çağrılmış ve 552 yılında patrik olarak atanmıştır.
553 yılında İstanbul Consiline başkanlık etmiştir. Daha sonra İmparator Iustinianus ile arası açılınca
Amasya’ya sürgüne gönderilmiştir. II. Iustinus’un augustus ve Tiberius Constantinus’un caesar olduğu
dönemde, Patrik Ioannes Scholasticus ölünce, Eutychius başkente çağrılmış ve ikisinin isteği ile
görevine iade edilmiştir. Hayatının sonlarına doğru, daha sonra papalık makamının başına geçecek olan

39
2. 3. Tiberius Constantinus’un İmparatorluk Yönetimine Gelişi
2. 3. 1. Tiberius Constantinus Caesar (574-578)

İmparator II. Iustinus’un hastalanması, o sırada Avarlarla ve Sâsânilerle savaş


halinde olan Doğu Roma İmparatorluğu’nu zor durumda bıraktı. Bu şartlarda
İmparatoriçe Sophia tek başına devlet işleri ile ilgilenmeye başladı. Ancak bir süre
sonra II. Iustinus’un yanına bir yönetici seçmenin gerekli olduğunu düşündü. Diğer
devlet adamları ve senatörlerin de fikri bu yöndeydi. Bu önemli görev için Sophia,
Comes Excubitorum Tiberius Constantinus’u uygun gördü ve ona caesar unvanının
verilmesine karar verdi.78 İmparator II. Iustinus’un sakin kalabildiği zamanlardan
birinde ona bu önerisini sundu. İmparator bunu kabul etti ve tüm devlet yetkililerini
huzuruna çağırdı.

İmparator, başpiskopos, senatörler ve diğer devlet yetkililerinin katıldığı


sarayın revakında gerçekleşen bu törende, Tiberius Constantinus’u öne çıkarttı ve şu
şekilde seslendi:

“Gel oğlum, törenine katıl. Yaratıcının imparatorluğu verdiği şimdi ise


reddettiği kişiyi, kendi düşüşünü gören kişiyi yerinden et.”79

Gregorius ile dini tartışmalar yapmıştır. Bu dönemde gerçekleşen ve başkentte gerginliğe neden olan
bir olayın içerisinde adı geçen Patrik Eutychius, Tiberius Constantinus’tan kısa bir süre önce,
Paskalya’dan sonraki Pazar günü 70 yaşındayken İstanbul’da ölmüştür. Theophanes, a. g. e., s. 334,
353, 368, 369, 373; Evagrius, a. g. e., s. 242, 277, 279- 280; Henry Wace, A Dictionary of Christian
Biography and Literature to the End of the Sixth Century A.D., with an Account of the Principal
Sects and Heresies, Christian Classics Ethereal Library, 2000, s. 583- 584; Alexander Kazhdan,
“Eutychios”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 759.
78
Roma Uygarlığı’nın simge isimlerinden Iulius Caesar’dan itibaren, Roma İmparatorları’nın
takma ad ya da unvan olarak kullandıkları Caesar ismi, Diocletianus ile başlayan Tetrarkhia döneminde,
augustus unvanı ile devletin başında bulunan imparatorun bir alt basamağında yer alan kişi, devletin
ikinci yetkilisi olarak ve tahtın varisi olan kişiyi temsil eden bir şekil almıştır. Aynı dönemde
impratorluk topraklarının bir kısmını yöneten caesar, Tetrarkhia sonrası da benzer anlamı içeren şekilde
kullanılmaya devam etmiştir. I. Constantinus, varisi olan üç oğluna bu unvanı vermiştir. Iulianus, II.
Constantius tarafından caesar rütbesine getirilmiş ve batıdaki birliklerin başına getirilmiştir. Daha sonra
Caesar unvanı, Tiberius Constantinus ile tekrar ortaya çıkmış, halefi Mauricius’a da bahşedilmiştir.
VIII. yüzyıla kadar sadece Roma vatandaşı olan belirli kişilere verilirken, II. Iustinianos’un ikinci
imparatorluğu döneminde Bulgar Hanı Tervel’e verilmiş ve ilk defa yabancı bir hükümdar bu unvanı
kullanmıştır. Sonraki yüzyıllarda da Doğu Roma/ Bizans Tarihi içerisinde örnekleri bulunmaktadır.
Iulius Caesar ve Caesar unvanı hakkında bilgi için bkz: Suetonius, a. g. e., s. 21- 79; Tekin, a. g. e., s.
214- 215; Mitchell, a. g. e., s. 80- 81, 99, 105, 109, 111; Ostrgorsky, a. g. e., s. 31; Vasiliev, a. g. e., s.
79- 80; Haldon, a. g. e., s. 252; Alexander Kazhdan, “Caesar”, The Oxford Dictionary of Byzantium,
I, 363; Rosser, a. g. e., s. 66; Matthew Bunson, Encyclopedia of The Roman Empire, Facts on File,
New York 2002, s. 86- 88.
79
Ioannes, a. g. e., s. 173.

40
Bu sözler, törene katılan bütün devlet yetkililerini şaşırtmış ve
duygulandırmıştı. Konuşmasına devam eden II. Iustinus, orada bulunanlara rütbesi ne
olursa olsun herkesin gelip kendisinin sefil halini görmeleri için kenara çekilmelerini
söylemiş ve Tanrı’nın gazabına uğradığını belirtmişti. Daha sonra Tiberius
Constantinus’a yönelerek şunları söyledi:

“Ve şimdi Tiberius, ebedi kral olan Tanrı’nın huzurunda kaderim sana bir
uyarı olsun, sakın benim yaptığım gibi, yaptıklarım yüzünden bu şiddetli ve korkunç
azabı üzerime indiren Tanrı’yı kızdırma. Tanrı'nın emirlerini yerine getirmediğim için,
şimdi beni hükümdarlığımdan kovuyor ve sana ulaştırıyor. Ben ise henüz yaşarken,
soyuldum ve imparatorluğumdan atıldım, çünkü kötülük yaptım. Dikkat et, bu kıyafet
ve hükümdarlık elbisesi beni yönlendirdiği gibi seni de yoldan çıkarmasın.

Dikkatle bak oğlum, yanımda duran ve sana söylediğim her şeyi kulağıma
fısıldayan, öğreten, emredip öğüt verene. Bunları yapan ve sana bu rütbeyi veren
Tanrı’dır, ben değilim. Emin ol, onur duy ve O’nu onurlandır. Benim durumumdan
kendine örnek çıkar, benim yaptığım gibi kötülüklere karşı kandırılmış olma, yoksa
sana da gökten gazap indirilir, şimdi bana olduğu gibi sen de kendi hükümdarlığından
atılırsın. Dikkat et, sana kötülüğü öğütleyecek ve seni yoldan çıkaracak bu kötü
adamlara izin verme. Bunlar beni bu hale getirdi. Bir insan olarak günah işledim ve
günahkâr olarak ciddi bir şekilde cezalandırıldım. Ama güvenimi kötüye kullanan bu
hizmetçileri Mesih’in mahkemesi önünde adalete teslim edeceğim.

Şimdi, yüce gücün nişanlarını almak üzeresin. Önce imparatoriçeni


onurlandır, onun hizmetkarıydın; artık onun oğlusun. Ve işte burada gördüklerin
devletin tamamıdır. Bunlar senin hizmetkarların ve çocuklarındır. Sen önceden kim
olduğunu ve şimdi kim olduğunu unutma. Kibirli olma, kan dökülmesinden dolayı
sevinme. Ben Diadema’nın ihtişamı ile kör oldum, sen cömert ol, bilge ve mütevazi ol.
Seni onurlandırdığımı hatırla.”80

Bu etkileyici konuşma II. Iustinus tarafından yüksek sesle törene katılan


kalabalık kitlenin önünde gözyaşları içerisinde yapıldı. Senatörler ve diğer herkes
hüzünlü bir şekilde töreni takip ediyordu. Patrik tarafından dua edildikten sonra,

80
Ioannes, a. g. e., s. 173- 174; Theophanes, a. g. e., s. 368- 369; Evagrius, a. g. e., s, 272;
Cedrenus, a. g. e., s. 685- 686; Leo, a. g. e., s. 135-136; Abu’l Farac, a. g. e., s. 158, 159- 160; Gibbon,
DFRE, s. 316; Bury, HLRE, s. 77; Gibbon, V, s. 28- 29.

41
Tiberius cübbesini fırlatarak imparatorun ayaklarına kapandı. Onu yerden
kaldırmalarına rağmen feryat içerisinde kendisini tekrar yere attı. İmparatorun emri ile
yerden kaldırıldı, diadema ve diğer nişanlar takıldı, kıyafetler giydirildi ve
imparatorluk sembolleri ile donatıldı.81 II. Iustinus bunların ardından ona şöyle dedi:

“Bundan böyle senin adın Constantinus olsun; çünkü sende (senin sayende)
Büyük Constantinus’un İmparatorluğu yenilenecek.”82

Bir başka görüşe göre törenin sonunda II. Iustinus, yeni Caesar’a dikkat çekici
şu cümleyi söyledi:

“Eğer istersen yaşarım, istemezsen ölürüm, Cenneti ve yeryüzünü yapan


Tanrı’nın kendisi, sana söylemeyi unuttuğum her şeyi yüreğine eksin.”83

Tören, sessizlik içerisinde bu sahneyi izleyen herkesin, gözyaşları içerisinde


alkışlaması ile sona erdi. II. Iustinus dinlenmek üzere oradan ayrılırken Tiberius
Constantinus Caesar, hediyeler dağıtılması için maiyetine emirler verdi.

Tiberius Consantinus’un caesar unvanı ile imparatorluğun başına geçmesi


Doğu Roma İmparatorluğu için tarihi bir an olmuştur. Bu önemli olayın tarihi “7
Aralık 574” olarak kaydedilmiştir. Ephesos’lu Ioannes’in “önceki Conun'un yedinci
günü, sekiz yüz seksen altı, hazırlık günü sabahı” olarak ifade ettiği tarih Süryani
takviminde 886 yılının Conon ayının yedinci günüdür ve Miladi takvime göre 7 Aralık
574 tarihini göstermektedir. Theophanes, bu tarihi gelişmeyi Tiberius Constantinus’un
caesar oluşu yerine augustus oluşuna yani dört sene sonrasına tarihlendirmiştir.
Gibbon bu konuda kararsızken, Bury caesar unvanının alındığı törende bu
konuşmanın geçtiğini aktarmıştır.84

81
Ioannes, a. g. e., s. 174- 175; Theophanes, a. g. e., s. 369; Evagrius, a. g. e., s. 272; Abu’l
Farac, a. g. e., s. 160; Gibbon, DFRE, s. 316; Bury, HLRE, s. 78.
82
Bu cümle sadece Ephesos’lu Ioannes’in Kilise Tarihinde geçmektedir. Ioannes, a. g. e., s.
175.
83
Bu etkileyici cümlenin Latincesi, Kedrenos’un eserinde şu şekildedir: “Si vis sum: si non vis,
non vivam, deus qui caelum et terram condidit, in cor tuum indat aila etiam, quae tibi dicere oblitus
sum.” Leo’nun eserinde de aynı cümle yer almaktadır. Ancak “cor” yani yürek kelimesi yerine “animus”
yani ruh kelimesi bu cümlede yer almaktadır. Theophanes, a. g. e., s. 369; Cedrenus, a. g. e., s. 686;
Leo, a. g. e., s. 136; Gibbon, DFRE, s. 316; Bury, HLRE, s. 78; Gibbon, V, s. 29.
84
7 Aralık 574 tarihi Ephesos’lu Ioannes tarafından verilmektedir. Theophanes, caesar rütbesi
ile ilgili bilgi vermiş ancak törenden bahsetmemiştir. Sonraki dönem kaynaklarda da genellikle
Theophanes’e yakın bir çizgide bilgi verilmiş ve tören augustus’luk döneminin başlangıcında
verilmiştir. Tiberius Constantinus’un Caesar oluşu hakkında bkz: Ioannes, a. g. e., s. 175; Menandros,
a. g. e., s. 157; Theophanes, a. g. e., s. 366, 368; Gregorius, a. g. e., IV, 40, V, 19; Evagrius, a. g. e., s.
270, 272; Iohannes, a. g. e., s. 76, 77; Cedrenus, a. g. e., s. 685; Leon, a. g. e., s. 135; Abu’l Farac, a. g.

42
Aldığı bu unvan ve yer aldığı mevki ile Tiberius Constantinus, Iustinianus’a
benzemekle birlikte, daha önce bu unvanı alan kişilerden biraz daha farklı bir konumda
olmuştur. O, devletin ikinci adamı veya imparatorun varisi olmaktan ziyade, direkt
olarak yönetimi alan bir kişidir. Öncelikle o, II. Iustinus’un ölümüne kadar caesar
rütbesinin gerekliliklerini yerine getirmiş, ayrıca 574-578 yılları arasında İmparatoriçe
Sophia ve diğer devlet yetkilileri de onun yönetiminde ortak olarak yer almışlardır.
Ancak daha detaylı bir yorum ortaya yapmak gerekirse, onun durumu bir “naib” ya da
“vekil” olarak tanımlanabilmektedir. Devlet işlerini geçici olarak üstlenme anlamına
gelen naib veya devlet yönetiminin güvenilir birisine bırakılması anlamındaki vekil,
onun unvanı ve mevkii hakkında daha uygun ifadeler olabilmektedir. Burada, geçmiş
dönemlerde caesar unvanı alan kişilere göre belki de en önemli farkı, augustus
unvanına sahip olan imparatorun hastalanması ve hastalığının ilerlemesidir. Böylece
naib ve vekil Tiberius Constantinus Caesar, elde ettiği tecrübe ile birlikte bir varis
olarak da görülebilmektedir. Onun önceki Caesar’lardan bir diğer farkı da II. Iustinus
Augustus’a olan sadakatidir. Bu süreçte unvanlardan dolayı geçmişteki gibi şiddetli
bir iç problem çıkmamıştır. Tiberius Constantinus, II. Iustinus ölene kadar sikke
bastırmamıştır; ancak yasa çıkartmış, Göktürkler örneğinde olduğu gibi elçiler
göndermiş ve aslında bir imparator gibi devlet işleri ile ilgilenmiştir. Tarihçi A. H. M.
Jones bu konu hakkında: “Iustinus, Tiberius’un augustus olarak resmen halefi olduğu
578 yılına kadar yaşadı ancak o zamana kadar iyileşemedi. Böylece Tiberius’un etkili
saltanatı 574’te başladı” diyerek bir yorumda bulunmuştur. II. Iustinus ve Tiberius
Constantinus üzerine çalışması bulunan Ernst Stein ise: “O, selefleri gibi daha az
haklara sahip olan bir caesar veya sadece resmi yeterlilikleri olmayan bir prens
değildi, bir hükümdarın temel yetkilerine sahip olan bir devlet naibi idi.” diyerek bu
konu hakkında özet niteliğinde bir açıklama yapmıştır.85

e., s. 158; Otto, a. g. e., s. 237; Gibbon, DFRE, s. 316; Bury, HLRE, s, 77, 78; Gibbon, V, s. 28;
Norwich, a. g. e., s. 222; Gregory, a. g. e., s. 168; Kaegi, a. g. m., 2084; Martindale, a. g. e., s. 1325;
Long, a. g. m., 1123.
85
“Naib” kelimesi, “temsil etmek, “vekalet etmek” anlamına gelen nevb kelimesinden
türetilerek “bir makamın sorumluluğunu asıl sahibi yerine geçici bir süre için yüklenen kimse” anlamına
gelmektedir. Diğer kelime “vekil” ise, “bir işi güvenilir birine bırakmak” anlamındaki vekl kökünden
türeyen vekalet kelimesi ile bağlantılıdır ve “vekaleti alan” olarak açıklanmaktadır. Vekil kelimesi daha
çok hukuk alanında karşılık bulmaktadır. Bu nedenle bu konu ile ilgili yorumlarda naib kelimesini
kullanmak daha doğru olacaktır. Bu konu ve ilgili kelimeler ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Ernst Stein,
Studien zur Geschichte des Byzantinischen Reiches, vornehmlich unter den Kaisern Justinus 2 u.
Tiberius Constantinus, J. B. Metzlersche Verlagsbuchhandlung, Stuttgart 1919, s. 162; Casim Avcı,
“Naib”, DİA, 32, 311; Bilal Aybakan, “Vekalet”, DİA, 43, 1; Jones, a. g. e., s. 306

43
2. 3. 2. Tiberius Constantinus Augustus 578-582

İmparator II. Iustinus 574 yılında Tiberius Constantinus’u müşterek imparator


yaptıktan sonra, onunla beraber Hipodrom’da halkın karşısına çıkabilse de hastalığının
ilerlemesinden dolayı devlet işleri ile ilgilenemedi. Yapılan cerrahi müdahaleler sonuç
vermedi ve 5 Ekim 578 tarihinde başkent İstanbul’da öldü. Hükümdarlığı son dört yılı
Tiberius Constantinus ile beraber olacak şekilde 13 yıl sürdü.86 Mensubu olduğu
Iustinianus Hanedanı, II. Iustinus’un Tiberius Constantinus’u evlat edinmesinden
dolayı devam ediyordu. Onun güvenilir olması, II. Iustinus ve Sophia’ya karşı tutumu
ve aslında caesar görevini de başarı ile idare edebilmesi, Tiberius Constantinus’a
imparatorluk yolunu açan faktörler olarak ortaya çıkmaktaydı. II. Iustinus akrabalarına
güvenmiyordu ve riskli bir adımda devlet yeniden zor duruma düşebilirdi. Bu
nedenlerle tecrübeli Tiberius Constantinus devletin en yüksek makamına layık
görünüyordu.

Aslında Tiberius Constantinus, bir bakıma seçilmiş kişiydi ki bu, özellikle


Doğu Roma’da hükümdarlık yetkisini alabilmek için önemli durum olarak eklenebilir.
Halkın gözünde kazandığı ve devamlılık sağladığı popülarite de onun en önemli
özelliklerinden biri olarak öne çıkmaktadır. İmparatorluk makamına yükselmek için
her şey uygun olsa bile, başkentin veya bütün tebaanın vereceği tepki de önemli
görünmekteydi. Halkın rızası, meşruiyet için şart olmaktadır.87 Dolayısı ile yukarıdaki
bütün sebeplerle birlikte, Tiberius Constantinus’un augustus olması net bir sonuç
içerisindedir. Hem devlet içerisindeki unsurlar hem de halk II. Iustinus’un ardından
onun gelmesine itiraz etmemişlerdir. Senatonun ve sarayın onun tahta çıkışına onay
verdiği ve başka biri yerine onu tercih ettiği görülmektedir. Halkın ise bütün bunlar
yaşanırken karşıt bir reaksiyona girişmediği, tören sonrasında yeni imparator ve
ailesine ilgi gösterdiği anlaşılmaktadır.

86
Ioannes, a. g. e., s. 178; Evagrius, a. g. e., s. 281; Gregorius, a. g. e., V, 30; Abu’l Farac, a.
g. e., s. 160; Iohannes, a. g. e., s. 81; Mesudi, a. g. e., s. 115; Gibbon, V, s. 29; Norwich, a. g. e., s. 222;
Rosser, a. g. e., s. 224; Martindale, a. g. e., s. 756.
87
Tarihçi Anthony Kaldellis, imparatorların tebaanın iyiliği için hükmettiklerini veya bir böyle
görünmelerini istediklerini aktarmaktadır. Bunun yanında “seçilme” konusuna dikkat çekmektedir.
Ayrıca devletin farklı unsurları arasında halkın genellikle büyük bir öncü olmadığını ancak sonuçları
meşrulaştırmak için rızasının gerekli olduğunu söylemiştir. Bu konu hakkında şu şekilde bir yorumda
bulunmuştur: “Bizim dönemimiz için (diyelim ki Anastasius'tan sonra), ilke olarak bir imparatorun
ancak Roma halkının evrensel rızasını aldığında meşru sayıldığı açıkça görünmektedir. Bunun tersi de
doğruydu: Halkın onaylamaması bir imparatoru tahttan indirebilirdi.” Anthony Kaldellis, The
Byzantine Republic, People and Power in New Rome, Harward University Press, Cambride 2015, s.
44- 45, 102- 103, 105, 110

44
II. Iustinus, ölümünden dokuz gün önce Tiberius Constantinus Caesar ve diğer
yetkilileri huzuruna çağırmış ve imparatorluğu ona bırakmıştır. Dönemin
kaynaklarından Ephesos’lu Ioannes’in eserine göre, Tiberius Constantinus’a,
imparatorluk tacını almasını, Tanrı’yı öfkelendirmemesini ve Romalıların
imparatorluğunun iyiliği için danışmasını söylemiştir. Sonuç olarak, II. Iustinus’un
cenaze törenine katıldıktan sonra halkın karşısına çıkmak için hareket eden Tiberius
Constantinus, Hipodrom yerine önce Ayasofya’ya gitmiş, daha sonra Büyük Saray’a
hareket ederek tahta çıkış törenine katılmıştır. Böylece “26 Eylül 578” tarihinde
Tiberius Constantinus, augustus unvanı ile tek başına Doğu Roma İmparatorluğu
tahtına oturmuştur.88

Bütün bunların ardından Hipodroma giderek hem kendisini hem de yeni ismi
ile İmparatoriçe Ino Anastasia ve kızları Constantina ve Charito’yu görmek isteyen
halkı selamlamış, bahşişler dağıtmıştır. Tiberius Constantinus, caesar olduğu
dönemde uyguladığı hükümdarlık anlayışını augustus olduğu dönemde de devam
ettirmiştir. Bilinen tek fark sikkeler bastırması ve bu sikkelerde isminin sonuna
AVGVSTVS kelimesini ekletmesidir.89

88
Theophanes, Tiberius Constantinus’un tahta çıkışını Ekim ayı olarak göstermektedir. II.
Iustinus’un ölüm tarihine göre bir hesaplama olduğu anlaşılmaktadır. Menandros ise eserinde Tiberius
Constantinus’tan, Tiberius Caesar olarak bahsederken, eserinin ilerleyen kısımlarında,
“hükümdarlığının dördüncü yılında Tiberius Constantinus Caesar” ifadesini kullanmış, sonrasında
“imparator” terimini kullanmaya başlamıştır. Tiberius Constantinus’un augustus olarak tahta çıkışı
hakkında bkz: Ioannes, a. g. e., s. 178; Theophanes, a. g. e., s. 369- 370; Menandros, a. g. e., s. 190,
191; Evagrius, a. g. e., s. 281; Gregorius, a. g. e., V, 30; Iohannes, a. g. e., s. 81; Leo, a. g. e., s. 136,
137; Cedrenus, a. g. e., s. 688- 689; Paschale, a. g. e., s. 689; Otto, a. g. e., s. 237; Oman, a. g. e., s. 94;
Kaegi, a. g. m., 2084; Martindale, a. g. e., s. 1325.
89
İmparator Augustus’tan itibaren unvan olarak diğer imparatorların kullandığı bir isim olan
bu kelimenin anlamı “yüce” veya “tanrısal” olarak açıklanmaktadır. Tetrarkhia döneminde en kıdemli
imparatoru tarif ederken kullanılmış, sonrasında da bu anlamını korumuştur. Augustus ve unvan
hakkında bkz: Suetonius, a. g. e., s. 81- 154; Tekin, a. g. e., s. 220- 225; Alova, a. g. e., s. 52; Alois
Walde, Lateinisches Etymologisches Wörterbuch, Carl Winter Universitätsverlag, Heidelberg 1910,
s. 74; Haldon, a. g. e., s. 252; Mitchell, a. g. e., s. 80- 81, 85- 87; Rosser, a. g. e., s. 381- 382.

45
BÖLÜM III

İMPARATOR TIBERIUS CONSTANTINUS DÖNEMİ

DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU (574-582)

3. 1. Tiberius Constantinus ve İç Meseleler


3. 1. 1. Tiberius Constantinus’un İmparatorluğuna Yönelik Tepkiler

Hanedan mensubu olmadan devlet yönetimine gelmeyi başaran Tiberius


Constantinus’un hükümdarlığına karşı oluşan tutumda iki kişi öne çıkmaktadır.
Bunlar, II. Iustinus’un eşi olan İmparatoriçe Sophia ve o dönemde Doğu Orduları
Komutanı olarak görev yapan Iustinianus’tur.

3. 1. 1. 1. İmparatoriçe Sophia ile İlişkiler

İmparator Tiberius Constantinus’un hükümdarlığında öne çıkan kişilerden


birisi, önceki İmparator II. Iustinus’un eşi olan İmparatoriçe Sophia’dır. Daha önce
ifade edildiği gibi Sophia, ünlü İmparator Iustinianus’un aynı üne sahip eşi olan
İmparatoriçe Theodora’nın yeğenidir. Iustinianus’un yeğeni II. Iustinus ile, o henüz
tahta çıkmadan önce evlenmiştir. Theodora’nın yeğeni olarak ve II. Iustinus’un eşi
olarak uzun süre sarayda yaşadığı düşünülmektedir.90

İmparator Iustinianus’un ölümünden sonra II. Iustinus’un tahta çıkışında ona


destek olan kişilerin başında Sophia gelmektedir. Eşini cesaretlendirmiş ve hızlı bir
şekilde saraya giderek tahta çıkmasını sağlamıştır. 565 yılında, II. Iustinus tahta çıkış
törenini yaptıktan sonra Sophia’yı augusta ilan ederek imparatoriçe yapmıştır.91 İkisi,

90
530 yılı civarında doğduğu düşünülen Sophia hakkında ilk yıllarına dair bilgi
bulunmamaktadır. Annesi büyük ihtimalle Theodora’nın kız kardeşi Comita ya da Anastasia’dır. Tıpkı
doğum tarihi gibi, evliliğin tarihi de kesin değildir ancak 548 yılı araştırmacılar tarafından
belirtilmektedir. Sophia ve II. Iustinus’un, Iustus ve Arabia isminde iki çocukları olmuş, Iustus babası
tahta çıkmadan önce ölmüştür. Arabia ise daha sonra II. Iustinus’un hükümdarlığında saraydan sorumlu
kişi olan Badouarius ile evlenmiştir. Gençlik yıllarında inanç olarak Monofizit mezhebe dahil oldukları
düşünülen II. Iustinus ve Sophia, daha sonra Kadıköy Konsili kararlarını kabul etmişlerdir. John Robert
Martindale, “Sophia”. The Prosopography of Later Roman Empire, III- B, 1179; Lynda Garland,
Byzantine Empresses: Women and Power in Byzantium, Routledge, London 1999, 40- 41; Walter
Emil Kaegi, Alexander Kazhdan, “Sophia”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1927; John
Robert Martindale, “Arabia”. The Prosopography of Later Roman Empire, III- A, 102; Averil
Cameron, “The Empress Sophia”, Byzantion, 45, (Bruxelles 1975), s. 5- 6.
91
Theophanes Confessor, Chronographia, trc. Cyril Mango, Roger Scott, Clarendon Press,
Oxford 1997, s. 355; Georgius Cedrenus, Compendium Historiarum, ed. Immanuel Bekker, Corpus
Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn 1838, s. 680; Leo Grammaticus, Chronographia, ed. Immanuel
Bekker, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn 1842, s. 132; Edward Gibbon, Roma
İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, Meral Harzem, V, Indie

46
II. Iustinus’un hastalığına kadar geçen süre içerisinde imparatorluğu beraber
yönetmiştir. İmparatoriçe Sophia güçlü bir konum elde etmiş ve bunu uzun süre
korumuştur. Bunlara ek olarak İmparator II. Iustinus başkent İstanbul’daki Iulianus
Limanını restore ederek adını Sophia Limanı olarak değiştirmiştir. Benzer şekilde bir
hamama da imparatoriçenin ismi verilmiştir. Dönemin en önemli figürü olan
İmparatoriçe Sophia, basılan sikkelerde de kendisini göstermiştir. Böylece Doğu
Roma İmparatorluğu sikkelerinde imparator ile yan yana olacak şekilde yer alan ilk
imparatoriçe olmuştur.92

Bu şekilde güçlü bir imparatoriçe imajına sahip olan Sophia, II. Iustinus’un
hastalanması üzerine bir süreliğine de olsa devlet yönetimini tamamen ele aldı.
Sâsânîler karşısında alınan yenilgiler nedeniyle, saray hekimlerinden Zacharias’ı
Sâsânî hükümdarı I. Hüsrev’e elçi olarak göndererek ateşkes teklif etti. 574 yılı
başında gerçekleşen bu teklif ile ilk aşamada bir yıllık ateşkes 45.000 altın karşılığında
I. Hüsrev tarafından kabul edildi.93 Fakat imparatorluk Sâsânîler dışında da sorunlara
sahipti ve özellikle Avarlar büyük bir tehdit oluşturuyordu. Sophia arka arkaya gelen
sorunlar karşısında devlet yönetiminde tek başına yeterli olmayacağını fark etti. Hem
devletin hem de kendisinin çıkarlarına uygun birini bulması gerekiyordu. II. Iustinus
ile akrabalık bağı olmayan güvenilir bir yönetici aramaya başladı. Ardından, daha önce
de belirtildiği gibi Senatörlerin de desteği ile Comes Excubitorum Tiberius’u devlet
yönetimine ortak etmeye karar verdi ve İmparator II. Iustinus’un bunu onaylaması ile
Tiberius Constantinus, caesar olarak imparatorluğun başına geçti. Sophia’nın kısa süre
önce yaptığı ateşkes sayesinde büyük bir askeri tehdit ile karşılaşmadan yönetime

Yayınları, İstanbul 2020, s. 11- 12; Martindale, a. g. m., s. 1179; Andrew Louth, “Justinian and His
Legacy (500-600)”, The Byzantine Empire c. 500- 1492, The Cambridge University Press,
(Cambridge 2008), s. 123; Garland, a. g. e., s. 40; Cameron, a. g. m., s. 8- 9;
92
İmparatoriçe, bizzat kendisi tefecilerle görüşerek halkın borçlarını kapatmış, ekonomi ve
vergilendirme politikalarında ve ayrıca Monofizitlere karşı, uzlaşma sağlanamayınca başlayan baskı
hareketinde eşine destek olmuştur. Bu ve diğer detaylar için bkz: Ioannes Ephesi, Historia
Ecclesiastica, trc. R. Payne Smith, III, Oxford University Press, Oxford 1860, s. 100, 165- 166;
Theophanes, a. g. e., s. 357, 358, 359; Louth, a. g. e., s. 123- 124; Garland, a. g. e., s. 43- 49, 50;
Cameron, a. g. m., s. 10- 14; Kaegi, Kazhdan, a. g. m., 1927; Gibbon, V, s. 13.
93
Menandros Protektor, Historia, trc. Roger C. Blockley, Francis Cairns Publications,
Liverpool 1985, s. 158, 159; Gregorius Turonensis, Historia Francorum, trc. Lewis Thorpe, Penguin
Classics, London 1974, V, 19; Arnold Hugh Martin Jones: Later Roman Empire- 284- 602, Basil
Blackwell, Oxford 1964, s. 306; John Julius Norwich, Bizans- Erken Dönem (MS 323- 802), trc.
Hamide Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2013, s. 222; Louth, a. g. e., s. 125; Haluk Çetinkaya,
“İstanbul’un Bizans Dönemi Mimarisi”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, VIII,
(İstanbul 2015), s. 32; Cameron, a. g. m., s. 15.

47
gelen yeni Caesar, yine İmparatoriçe Sophia ile birlikte Sâsânîlerle olan ateşkesi
Armenia bölgesi hariç tüm doğu sınırında üç yıl olacak şekilde uzattı.94

Sophia, Tiberius Constantinus’un caesar olduğu dönemde de augusta olarak


imparatorluk yönetiminde etkisini sürdürdü. Devlet yönetimini tamamen ona vermek
istemedi. Yetkilerinin kısıtlanmaması için çaba gösterdi. Hiçbir şekilde bulunduğu
konumu paylaşmayı tartışma konusu yapmadı. Büyük ihtimalle kendisini Tiberius
Constantinus’u bu makama getiren kişi olarak görüyordu ve II. Iustinus’un henüz
hayatta olması da onun gücünü göstermesini sağlıyordu. Böylece Tiberius
Constantinus, devleti idare eden kişi olarak öne çıkmasına rağmen, özellikle 574-578
yılları arasında Sophia’nın varlığı önemli bir şekilde hissediliyordu.

İmparatoriçenin bu davranışları ilk olarak Tiberius Constantinus’un eşi Ino’ya


karşı ortaya çıktı. Sophia, ona karşı sert bir tavır aldı ve onun saraya yerleşmesine izin
vermedi. Kendisinden izin isteyen Tiberius Constantinus’u reddetti. Hatta II. Iustinus
bile eşine, Caesar’a izin vermesini söyledi. Ancak İmparatoriçe Sophia öfkelendi ve
buna karşı çıkarak şöyle söyledi:

“Aptal! kendimi de senin gibi büyük bir avanak yapmamı mı istiyorsun? Sen!
köleni hükümdarlık nişanı ile yetkilendirensin! Ben, yaşadığım sürece,
imparatorluğumu ve tacımı asla bir başkasına vermeyeceğim ve ben hayatta olduğum
sürece bir başkası buraya girmeyecek.”95 Böylece Tiberius Constantinus Caesar’ın
ailesi, İmparatoriçe Sophia’nın baskısı neticesinde dört yıl boyunca Büyük Saray
içerisinde yer edinemedi; Büyük Saray’a bağlı olarak güney kısmında yer alan
Hormisdas Sarayı ikamet yerleri oldu.96 Tiberius Constantinus her gece onların yanına
gidip sabah tekrar saraya dönmek zorunda kaldı. Senatörlerin eşleri, Sophia’dan
çekindikleri için Hormisdas Sarayına gidip Ino’yu ziyaret edemedi. Bu durumu
imparatoriçeye bildirip Ino’nun yanına gitmek için izin istediklerinde sert bir şekilde
azarlandılar.97 Bir süre sonra başkenti güvensiz bulan Ino, kızları Constantina ve
Charito ile Daphnudium’a geri dönmek zorunda kaldı. Hemen ardından patrik ve başka

94
Menandros, a. g. e., s. 158, 159, 160, 161; Ioannes, a. g. e., s. 172; Gibbon, V, s. 28; John
Bagnell Bury, A History of the Later Roman Empire- From Arcadius to Irene, Macmillan and Co,
London 1889, s. 77; Cameron, a. g. m., s. 15; Garland, a. g. e., s. 51;
95
İlk cümle yazarın İmparatoriçe Sophia’ya karşı muhalif duruşundan dolayı abartı olabilir.
Ancak son cümle daha gerçekçi durumdadır. Ioannes, a. g. e., s. 179; Bury, HLRE, s. 78; Cameron, a.
g. m., s. 17
96
Hormisdas Sarayı hakkında bilgi için bkz: Çetinkaya, a. g. m., s. 43.
97
Ioannes, a. g. e., s. 180- 181.

48
biri aracılığı ile Tiberius Constantinus Caesar’a eşini bırakmasını, İmparatoriçe Sophia
veya onun kızı ile evlenmesi teklif edildi.98 Belki de İmparatoriçe Sophia geçmişten
örnekle, İmparatoriçe Pulcheria veya İmparatoriçe Ariadne gibi bir yöntem uygulamak
istedi. Ancak Caesar bu teklife çok öfkelenerek şunları söyledi:

“Üç çocuğa sahip olduğum eşimi, hiçbir şeyim olmadığında sahip olduğu her
şeyi paylaşmak için beni alan karımı terk etmem Tanrı'yı da sizin gibi memnun edecek
mi? ve şimdi Tanrı beni iktidara getirdi diye, onu bırakıp bir tane daha mı
alacağım?”99Tiberius Constantinus Caesar, teklifleri reddederek bir daha duymak
istemediğini belirtti. İmparatorluk yönetiminde olduğu süre içerisinde, II. Iustinus’un
onu caesar yaparken verdiği öğütleri tutmaya devam etti ve Sophia’ya her zaman
saygılı davrandı. Sophia’nın sert ve paylaşıma açık olmayan tutumuna karşı sabırlı bir
görüntü sergiledi.

İmparatoriçe Sophia, imparatorluğun ekonomik durumu hakkında da söz


sahibiydi. Öyle ki, bu konuda Tiberius Constantinus Caesar ile anlaşmazlıklar yaşadı.
Çünkü ona göre Caesar, aşırı harcamalar yapıyor ve çok cömert davranıyordu.
Ekonomi konusunda güven vermiyordu. Bu konu bir süre sonra krize dönüştü. Sophia
imparatorluk hazinesinin anahtarını sakladı. Tiberius Constantinus ise yetkilerini
sınırlandıran imparatoriçeye karşı çıktı. Cömertliği dikkat çekici boyuttaydı ancak bu
politikadan vazgeçmedi. İki taraf arasındaki anlaşmazlık, Tiberius Constantinus
augustus unvanı ile tahta çıktıktan sonra da devam etti. İmparator harcamaları
arttırırken, Ephesos’lu Ioannes’e göre Sophia hazineden bir miktar altını kaçırma
teşebbüsünde bulundu. Tour’lu Gregorius’a göre ise imparatora karşı bir isyan
girişiminde bulunmak isteyen Komutan Iustinianus, Sophia tarafından destek gördü.
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki para meselesi, ikisinin arasındaki ilişkilerin kötüye
gitmesini hızlandırmıştı.100

Tiberius Constantinus’un augustus olarak devletin başına geçmesi ile ailesinin


saraya dönmesi, eşi Ino’nun “Anastasia” ismini alarak augusta unvanı ile halk

98
Sophia’nın kızı Arabia’nın, eşi Baduarius, Lombardlarla mücadele için İtalya’ya gitmiş,
Biclaro’lu Iohannes’e göre 576 yılında orada ölmüştür. Eğer bu ifade net bir şekilde doğruysa, Tiberius
Constantinus’a yapılan bu teklif 576 yılı civarında gerçekleşmiştir. Iohannes Biclarensis,
Chronographia, trc. Joan Rowe Ferry, Rice Universitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Houston
1990, s. 79, 80;
99
Ioannes, a. g. e., s. 179; Garland, a. g. e., s. 53.
100
Gregorius, a. g. e., V, 19, 30; Ioannes, a. g. e., s. 184- 187, 190; Garland, a. g. e., s. 52, 54-
56; Cameron, a. g. m., s. 16, 18- 20; Martindale, a. g. m, 1179.

49
tarafından selamlanması, İmparatoriçe Sophia’yı üzmüş ve Tiberius Constantinus ile
aralarındaki ilişkinin daha kötü duruma gelmesini tetiklemişti. Kronik yazarı
Theophanes’e göre Sophia, Tiberius Constantinus’a karşı önceden beri ilgi göstermiş,
onu sevdiği için caesar olmasını sağlamıştı. II. Iustinus öldükten sonra ise onunla
evlenmeyi planlamıştı. Fakat imparator, bu duruma yanaşmamış ve ailesini başkente
getirterek Sophia’nın lehine oluşacak bir gelişmeye neden olmamıştır.101

578 yılı sonrasında İmparatoriçe Sophia’nın gücünün azaldığı görülmektedir.


Yine de Tiberius Constantinus tarafından saygı görmeye devam etti. Onun ikamet
etmesi için saray içerisine yeni odalar, hamam, ahır ve görkemli binalar inşa edildi.
İmparator ona, annesi gibi muamele göreceğini, sarayda kalacağını, memnun bir
şekilde yaşamasını ve ne emredilirse yapılacağını bildirdi. Fakat özellikle Sophia’nın
desteklediği iddia edilen Komutan Iustinianus’un isyan girişimi sonrası birçok
hakkından mahrum bırakıldığı ve zamanla denetime tabi tutulduğu düşünülmektedir.

II. Iustinus döneminde İstanbul’un kuzey batı tarafında inşasına başlanan saray
ve büyük bir sütun, Tiberius Constantinus ile İmparatoriçe Sophia arasında bir
tartışmaya daha neden oldu. İnşaat henüz bitmemişti ve Sophia bitirilmesini ve II.
Iustinus ile Sophia’nın daha önce sütunun üstüne yerleştirilen fakat fırtınada devrilen
pirinç heykellerinin tekrar yerleştirilmesini talep etti. Tiberius Constantinus bunu
kabul etmedi. Bunun üzerine Sophia, inşaatı başlatanın onuruna bitirmezse kendisi için
yapmasını talep etti. Tiberius Constantinus ise ne o sütunun üzerinde ne de başka bir
yerde heykelinin olmayacağına yemin ederek Sophia’yı bir kere daha reddetti.
İmparatoriçe bu durum karşısında çaresiz kaldığını anlamıştı. Eşinin ölümü sonrasında
saraydan ayrılmak istemedi. Bunun üzerine İmparator Tiberius Constantinus sarayda
bir düzenleme faaliyeti başlattı. Sonuç olarak II. Iustinus döneminde başlayan inşaatın
ve sütunun malzemeleri sarayın içerisinde başlayan düzenleme için kullanıldı.102

Doğu Roma İmparatorluğu Tarihi içerisinde önemli bir kadın figür olarak
ortaya çıkan İmparatoriçe Sophia, teyzesi Theodora’nın gölgesinde kalmasına rağmen,
ondan çok daha fazla tarihi olaylara etki etmiş bir kişi olarak görünmektedir. Theodora
tarafından ilgi gördüğü ya da eğitildiği belirtilmektedir. Ayrıca Sophia, Theodora’nın
hanedan yararına gerçekleştirdiği evlilik nedeniyle çok önemli bir tarihi örnek

101
Theophanes, a. g. e., s. 370.
102
Ioannes, a. g. e., s. 204- 207.

50
olmuştur. Teyzesine karakter özellikleri açısından da benzemektedir. Modern
araştırmacı Averil Cameron’un da dediği gibi “teyzesinden daha güçlü ve daha ilginç
bir figür” olarak tarih sahnesinde bulunmuştur. Eşinin hükümdarlığına büyük bir
katkısı olmuştur. Ancak II. Iustinus’un hastalanması ve ölmesi, Sophia’nın ise uzun
yaşaması, onun hayatı açısından talihsiz bir durumdur. O, caesar seçiminde de önemli
bir rol oynamıştır. Eşinin Tiberius Constantinus’u devlet yönetimine ortak etmesini
sağlamıştır. Bu durumun, Sophia’nın Tiberius Constantinus ile bir ilişki yaşadığı, II.
Iustinus sonrası onunla evlenmek istediği düşünülse de Sophia’nın hırslı ve güçlü
karakteri bu isteğin arkasında duygusal bir bağın olmaması ihtimalini yüksek
tutmaktadır. Ino Anastasia’yı başından beri istememesi, ya da Tiberius
Constantinus’un onunla evli olduğundan haberi olmadığına dair kaynaklarda geçen
ifadeler, bu konunun net bir şekilde yorumlanmasını zorlaştırmaktadır. Bütün bunlara
rağmen Sophia, yıllar geçtikçe yetkileri eskisi gibi olmasa da augusta unvanını bir
şekilde koruyabilmiştir. Büyük bir başarı ile devletin başında kalabilen, yönetebilen
ve adından sıkça söz ettiren Sophia, gücün bir simgesidir. O dönemde, kamusal hayatta
genellikle geri planda kalan kadınların, sonraki dönemde imparatorluk makamında
bulunacak olan kadınların bir temsilcisidir. Öyle ki, iddiaya göre ismi Ayasofya’ya
verilmiştir. Ancak bunun asılsız olduğu kesindir. Belki de Ayasofya’nın isminin ona
verildiği daha mantıklı bir yorum olacaktır. Sonuç olarak VI. yüzyılın ikinci yarısından
aynı yüzyılın sonuna kadar geçen dönemde ismi geçen en önemli kadınlardan birisi
İmparatoriçe Sophia olmuştur.103

Sonraki yıllarda, Tiberius Constantinus’un ölmeden önce halefini belirleme


konusunda Sophia’ya danıştığı bilinmektedir. Mauricius döneminde de sarayda
yaşamaya devam eden Sophia, İmparatoriçe Constantina’nın ün kazanması nedeniyle
bir kere daha geri planda kaldı. Çünkü imparatorun ve imparatoriçenin Theodosius
adında bir çocuğu olmuştu. Bu çocuk, “mor odada doğan” biri olarak imparatorun
varisi olmuştu. Bu durum, uzun yıllar sonra ilk defa gerçekleşmişti. Yine de
Sophia’nın Constantina ile arasının iyi olduğu düşünülmektedir. Theophanes’in
eserinde, 600 yılında gerçekleşen Paskalya töreninde, Sophia ve Constantina’nın
İmparator Mauricius’a değerli bir taç hediye ettiklerine dair bilgi mevcuttur. Ardından
Ayasofya’da toplandıkları sırada İmparator Mauricius’un, bu tacı, altın ve değerli

103
Paragrafın tamamı ile ilgili bilgi için bkz: Judith Herrin, Unrivalled Influence- Women
and Empire in Byzantium, Princeton University Press, Princeton and Oxford 2013, s. 30, 168, 195;
Garland, a. g. e., s. 40, 41- 42, 57; Cameron, a. g. m., s. 5, 21.

51
taşlarla süslü bir zincirle beraber sunak üzerine astığı bilinmekte, verdikleri hediyenin
imparator tarafından bu şekilde değerlendirilmesinin iki imparatoriçeyi de derinden
rahatsız ettiği ifade edilmektedir. Bu bilgi sonrasında, kaynaklarda Sophia ile ilgili
bilgi bulunmamaktadır. Büyük ihtimalle Mauricius ve ailesinin katledildiği Phocas
isyanı sonrasında Sophia da aynı akıbete uğramıştır.104

3. 1. 1. 2. Magister Militum Iustinianus’un İsyan Girişimi

Tiberius Constantinus’un 578 yılında tahta çıktığında, ona karşı iki isyan
girişimi ile karşılaşmıştır. Yeni imparatora darbe girişimi olarak açıklanabilen bu
hareketin merkezinde dönemin ünlü komutanlarından Iustinianus bulunmaktadır. İyi
bir askeri kariyeri olan Iustinianus, Tiberius Constantinus Caesar döneminde magister
militum per Orientem yani “Doğu Orduları Komutanı” rütbesine ulaşmış ve
Sâsânîlerle mücadelede en başta gelen kişi olmuştur. Ancak aynı dönemin sonunda
görevinden alınmıştır.105

II. Iustinus’un ölümü sonrasında Tiberius Constantinus tahta çıkış törenine


hazırlanırken, Iustinianus isyan hazırlıklarına başladı. Tiberius Constantinus’un tören
öncesinde Hipodroma geleceği düşünülerek, orada bir komplo hazırlandı. Hazırlanan
plana göre Tiberius Hipodromda halkın karşısına çıkıp augustus olmasını meşru hale
getireceği sırada onu bertaraf edip yerine Iustinus’un yeğeni sıfatı ile eski komutan
Iustinianus tahta çıkarılacaktı. Fakat Tiberius Constantinus bu komployu öğrendi ve
soğukkanlı davranmaya karar verdi. Saraydan çıkarak yanındaki maiyetiyle beraber
Ayasofya’ya geçti ve patrik tarafından yapılan törene katıldı, ayin sonrasında dua etti.
Daha sonra İstanbul Patriğinin de bulunduğu tören alayı ile saraya gitti. İmparatorlara
özgü mor kıyafetler içinde ve başında tacıyla imparatorluk tahtına oturdu ve alkışlarla
imparator ilan edildi. Bunlar olurken Hipodromda komplo için bekleyenler, zaman
ilerledikçe kafa karışıklığı ve gerginlik yaşamaya başladılar. Gelişmeleri haber
aldıklarında ise şaşkınlık ve utanç yaşadılar. Amaçlarında başarısız olmuşlardı ve

104
Theophanes, a. g. e., s. 406- 407; Garland, a. g. e., s. 56; Cameron, a. g. m., s. 20-21.
105
İmparator Iustinianus’un akrabası olan ve Germanus’un oğlu olarak bilinen Iustinianus, 525
veya 530’lu yıllarda doğduğu düşünülmektedir. Babası ile beraber 550 yılında Gotlara karşı yapılan
sefere katılmış İtalya’da bulunmuştur. Babasının ölümü üzerine ordu komutanı olmuştur. Daha sonra
Balkanlarda Illyricum’da görev yapmıştır. 572 yılı civarında “Patricius” unvanı almıştır. Hemen
ardından “Magister Militum per Armeniam”, yani Ermenistan Ordu Komutanı unvanı ile doğu sınırında
görevlendirilmiş, Sasanilere karşı Ermenileri desteklemiştir. John Robert Martindale, “Iustinianus”.
The Prosopography of Later Roman Empire, III- A, 744-745; Walter Emil Kaegi, “Justinian”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, II, 1083; William Plate, “Justinianus”, Dictionary of Greek and
Roman Biography and Mythology, II, 677.

52
oradan uzaklaştılar. Birkaç gün sonra Iustinianus, İmparator Tiberius Constantinus’tan
af dilemek için huzuruna çıktı. İmparatorun ayaklarına kapandı ve kendisini af
etmesine karşılık 15.000 miktarında altın teklif etti. Tiberius Consantinus ise onu
affetti ve ona iyi davranarak sarayda kalmasını önerdi.106

Bir süre sonra İmparator Tiberius Constantinus’a karşı bir darbe girişimi daha
ortaya çıktı. Iustinianus, iddiaya göre İmparatoriçe Sophia’nın teşviki ile yeni bir
komplo hazırlığına girişti. Tiberius Constantinus, kaynaklarda “Doğu
imparatorlarının geleneği” olarak belirtilen bağ bozumu etkinlikleri için kent dışına
çıkmıştı. Bir ay süren bu şarap hasadı sırasında, İmparatoriçe Sophia Iustinianus’u
gizlice yanına çağırdı ve isyan için plan kurmasını sağladı. Fakat çok geçmeden bu
haber Tiberius Constantinus’a ulaştı. Hemen İstanbul’a dönen imparator, bu girişimin
başlamadan sona ermesini sağladı. İmparatoriçe Sophia’nın yetkisi kısıtlandı,
hizmetkarları imparatora sadık hizmetçilerle değiştirildi. Iustinianus da imparator
tarafından azarlandı. Daha sonra affedildi ve imparator iyi niyetinin karşılığı olarak
kızını Iustinianus’un oğlu ile evlendireceği sözünü verdi. Fakat bu hiçbir zaman
uygulanmadı.107 Böylece bu iki etkisiz girişim Tiberius Constantinus tarafından kan
dökülmeden bertaraf edilmiş oldu.

3. 1. 2. Sosyal ve Dini Hayat


3. 1. 2. 1. Hipodrom Grupları: Maviler ve Yeşiller

Doğu Roma İmparatorluğu denildiğinde ilk akla gelen sembollerden biri


olması nedeniyle Hipodromun, burada yapılan at arabası yarışlarının ve yarışları yapan
takımların önemi büyüktür. Bu takımlar hem sportif hem toplumsal hem de siyasi
kimliğe sahip olarak Maviler ve Yeşiller isimleri altında oluşmuşlardır. İmparatorluk
Sarayı ile yan yana olan Hipodromda, imparatorun özel locası olan kathisma, Saray ile
kentin bir nevi birleşme noktasıyken, Hipodrom grupları, tribünlerde yer edinmişler,
ayrıca kent içerisinde kendilerine ait toplanma alanlarına ve toplumun farklı
kesimlerinden üyelere sahip olmuşlardır. Mavilerin daha aristokrat ve Ortodoks,
Yeşillerin tüccar vb. sınıflar ve Monofizit eğilime sahip oldukları düşünülmekte, yine

106
Gregorius, a. g. e., V, 30; Paulus, a. g. e., s. 109- 110; Martindale, a. g. m., 747; Kaegi, a.
g. m., 1083.
107
Gregorius, a. g. e., V, 30; Paulus, a. g. e., s. 110- 111; Gibbon, V, s. 30; Bury, HLRE, s.
79; Plate, a. g. m., 677; Martindale, a. g. m., 747; Kaegi, a. g. m., 1083.

53
de bu düşünce kesin bir durumu göstermemekte, her kesimden insanın bu yarışlara ve
takımlara ilgi gösterdiği düşünülmektedir.108

Hipodrom ile Maviler ve Yeşiller, birçok açıdan toplumu temsil eden


unsurların başında geliyorlardı. İmparatorlar da hem Hipodromdaki yarışlara hem de
bu takımlara karşı sempati besliyorlardı. Hatta bazıları bizzat taraftar olarak
görünmektedirler. Politika ile böylesi yakınlık içerisinde bulunan Maviler ve Yeşiller,
tahta çıkış törenleri, isim önerileri, gündeme yönelik tepki verme gibi konularda baş
rolde olmuşlar, birçok defa kargaşa ve isyana neden olmuşlardır. İç savaş ve darbelerde
de farklı oranlarda destekleri söz konusudur. V. yüzyılın sonlarından itibaren isyan
hareketlerinde daha sık görünmüşlerdir.109

Bu hareketlerin en ünlüsü “Nika İsyanı” olarak bilinen ayaklanmadır. Nadir


görülen bir durum olan Mavilerin ve Yeşillerin birleşmesi, Iustinianus’un
hükümdarlığına karşı gerçekleşmiştir. Bu isyan, büyük bir katliam neticesinde
bastırılmıştır. 30. 000 civarında kişi bu isyan sonrasında ölmüştür. Maviler ve Yeşiller

108
Hipodrom, kent merkezi, tören alanı, at arabası yarışları gibi birçok etkinliğin yapıldığı bu
alan, devlet yönetimi ile kent halkının iletişim kurduğu bir yer olarak, sosyal hayattan politikaya kadar
geniş bir çerçeve içerisindedir. İstanbul Hipodromu, İmparator Septimius Severus döneminde inşa
edilmiş, Constantinus döneminde tamamlanmıştır. Atinalıların merkezi olan agora ve Romalıların
merkezi olan forum gibi Doğu Roma dünyasında kentin en önemli yeri, merkezi olmuştur. Latincede
circus olarak geçmektedir. İstanbul’daki Hipodrom, günümüzde Sultanahmet Meydanı’na denk gelen
alanda yer almaktadır. Maviler ve Yeşiller ise factio, demes ya da demos olarak isimlendirilmektedir.
İlk başlarda dört takım varken Kırmızı ve Beyaz takımlar Mavi ve Yeşil takımlara entegre olmuşlardır.
Detaylar için bkz: Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2015, s. 61- 62; Gilbert Dagron, Konstantinopolis Hipodromu- Oyunlar, Halk ve
Politika, trc. İsmail Yerguz, Sel Yayıncılık, İstanbul 2014, s. 31, 44- 47, 82- 88, 114- 117; Michael
McCormick, “Factions”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 773- 774; Norwich, a. g. e., s. 155;
Tamara Talbot Rice, Bizans’ta Günlük Yaşam”, trc. Bilgi Altınok, Göçebe Yayınları, İstanbul 1998,
179- 184; Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans İmparatorluğu Zamanında Hipodrom”, İstanbul’un Kitabı:
Fatih, II, Fatih Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2012, s. 621- 628; Cyril Mango, Alexander
Kazhdan, Anthony Cutler, “Hippodromes”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 934- 936.
109
Marcianus, Iustinianus ve Phokas Mavileri, Theodosius, Zenon, Mauricius ve Herakleios
Yeşilleri desteklemiştir. Roma İmparatorluğu döneminde de bazı imparatorların oyunlara ve
fraksiyonlara ilgisi olmuştur. Caligula ve Commodus Yeşilleri, Galba, Vitellius ve Pertinax Mavileri
desteklemiştir. Iustinianus Mavileri desteklerken eşi Theodora’nın Yeşilleri desteklediği de
bilinmektedir. Caligula, Neron ve Caracalla’nın yarışlara ve atlara ilgilerinin fazla olduğu, Bizans’ta ise
V. Konstantinos, Theofilos ve III. Mikhael’in atları ve yarışları çok sevdiği aktarılmaktadır. Dahil
oldukları ilk büyük isyan II. Theodosius döneminde çıkmıştır. Marcianus döneminde Yeşiller olaylar
çıkartmış, I. Leon döneminde Hipodromda çıkan isyanda Isauria’lılar katledilmiştir. İmparator
Anastasius döneminde İstanbul’da büyük bir isyan çıkmış aynı zamanda Antakya’da çıkan isyan sonrası
Yeşiller kent yönetimine el koyacak boyuta ulaşmışlardır.. Başka kentlerde de Maviler ve Yeşiller
arasındaki çatışmaların süreklilik halinde olduğu bilinmektedir. I. Iustinus döneminde Mavilerin
çıkarttığı olaylar mevcuttur. Alan Cameron, Circus Factions- Blues and Greens at Rome and
Byzantium, Clarendon Press- Oxford, Newyork 1976, s. 127, 271- 276; Dagron, a. g. e., s. 157- 160,
224- 225, 260- 262; Ostrogorsky, a. g. e., s. 62; Norwich, a. g. e., s. 155- 156; Küçüksipahioğlu, a. g.
m., s. 628.

54
ise ağır bir darbe almış ve Iustinianus döneminin sonuna kadar sessiz kalmışlardır.110
Sonraki imparator II. Iustinus, Hipodrom gruplarına karşı tarafsız ve sert bir tavır
almıştır. Tahta çıkışından kısa süre sonra, aralarında bir kavga çıktığını öğrenince hem
Mavilere hem de Yeşillere bir bildiri göndermiştir. Bu bildiride, selefi Iustinianus’un
desteklediği Mavilere: “İmparator Iustinianus öldü ve artık aranızdan ayrıldı.” demiş,
Iustinianus’un desteklemediği ve baskı uyguladığı Yeşillere ise: “İmparator
Iustinianus hala aranızda yaşıyor” ifadelerini kullanmıştır.111

Tiberius Constantinus’un ise ilk olarak, Caesar’lık döneminde II. Iustinus’un


hastalığı sürecinde, onunla beraber Hipodrom’da bulunduğu, halkın karşısına çıktığı
ve yarışları takip ettiği bilinmektedir. Daha sonra Augustus’luk döneminde yarışlar
düzenlettiği de ifade edilmektedir. Bununla birlikte 578 yılında, tek başına augustus
olarak tahta çıkış sürecinde Maviler ve Yeşiller ile karşı karşıya geldiği görülmektedir.
Ancak bu durum, bir isyan girişimi değildir. Tiberius Constantinus’un eşi Ino’nun
ismini değiştirmesini talep etmişlerdir. İlk olarak Hipodrom grupları, Ino maiyeti ile
beraber Ayasofya’ya giderken sloganlar atmaya başlamışlar ve yeni imparatoriçenin
yeni ismi konusunda rekabete girişmişlerdir. Bu rekabet kısa süre içinde bir kargaşaya
neden olmuştur. Daha sonra Hipodromda toplanarak burada slogan atmaya devam
etmişlerdir. Yeşiller: “Helena” diye seslenirken, Maviler “Anastasia” ismini
söyleyerek Ino’nun yeni ismi konusunda fikir belirtmişlerdir. Bu sırada Tiberius
Constantinus ve Ino Ayasofya’dan saraya geçerek tahta çıkış törenini
gerçekleştirmişlerdir. Bunun üzerine Maviler ve Yeşiller, Hipodromda toplanan halk
ile birlikte: “Bize Bildir! Romalıların Augusta’sını bize bildir!” diyerek slogan atmışlar
ve imparatora seslenmişlerdir. İmparator Tiberius Constantinus ise onlara şöyle bir
mesaj göndermiştir: “Dagistheus halk hamamının karşısındaki kilisenin adı nedir?112

110
532 yılında Hipodromda başlayan olaylar tüm kente yayılmış, Ayasofya başta olmak üzere
birçok bina yanmış ve yıkılmıştır. İsyanın büyümesinin ardından Iustinianus, Theodora’nın teşviki ile
İstanbul’dan kaçmaktan vazgeçmiş ve komutanları Belisarius ve Mundus’u isyanı bastırmaları için
görevlendirmiştir. İsyan bastırıldıktan sonra başkent, imar faaliyetleri ile yeniden inşa edilirken, kentin
simgesi Ayasofya bu olay sonrasında yapılmıştır. Prokopios, İstanbul’da İsyan ve Veba, trc. Adil
Çalap, Lir Yayınları, İstanbul 2002, s. 219- 228; Theophanes, a. g. e., s. 276- 280; Evagrius, a. g. e., s.
213; Paschale, a. g. e., s. 620- 627; John Bagnell Bury, “The Nika Riot”, The Journal of Hellenic
Studies, XVII, (Cambridge 1897), s. 92- 119; Dagron, a. g. e., s. 161- 164, 181- 189; Alexander A.
Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Tevabil Alkaç, Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 186- 190;
Ostrogorsy, a. g. e., s. 66- 67; Küçüksipahioğlu, a. g. m., s. 628- 629.
111
Theophanes, a. g. e., s. 358; Dagron, a. g. e., s. 189; Cameron, a. g. e., s. 127;
112
Dagistheus hamamı, Anastasius döneminde yapılmaya başlamış, Iustinianus döneminde
tamamlanmıştır. Hipodrom gruplarının toplandığı yerlerden biri olarak görülmektedir. Bugünkü
Eminönü/ Zindankapı bölgesinde Valide Hanı civarında olduğu düşünülmektedir. Albrecht Berger,
“Dagisteos Hamamı, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II, 541.

55
Augusta artık aynı isme sahip.” Bunun üzerine Maviler ve Yeşiller şu sloganları attılar:
“Anastasia Augusta! Sen muzaffer olasın! Tanrım, yönetmesini emrettiklerini
koru!”.113 Böylece Tiberius Constantinus, Mavilerin isim teklifini kabul etmiştir.
Ancak bunu bizzat belirtmemiştir. Hükümdarlığı boyunca hangi Hipodrom takımına
sempati duyduğu bilinmemektedir. Ilımlı yönetim anlayışı, cömertliği ve diğer
özellikleri halkın sevgisini kazanmıştır. Dolayısı ile Mavilerin ve Yeşillerin de bu
çerçevede yer aldığı düşünülebilir. Ayrıca onun döneminde bu gruplar, Iustinianus
döneminde aldıkları ağır darbenin etkisinden kurtulmuş, daha aktif hale gelmişlerdir.
Tiberius Constantinus buna izin vermiştir çünkü büyük ihtimalle güçler dengesini
kurmak ve genişletmek, II. Iustinus’un tutumunun tersine, Senato ile beraber Maviler
ve Yeşilleri de canlandırmak istemiştir.114 Bu konuda başarılı olduğu söylenebilir.
Selefleri aristokrat sınıflar ile daha yakın görünürken, Tiberius Constantinus, onlara
karşı Maviler ve Yeşiller ile ilişkiler kurmuştur. Bu gruplara Nika İsyanı sonrası
yeniden yapılanma imkânı sağladığı düşünülmektedir. Aynı zamanda siyasi güç de
kazanan Hipodrom grupları, her ne kadar bütün toplumu temsil etmeseler de halk
örgütleri olarak yeniden imparatorluk içerisinde konum elde etmişlerdir. Bunlara
karşılık, onlar da imparatora karşı güvenilir bir politika izlemişlerdir. Komutan
Iustinianus’un iki isyan girişiminde de destek olmadıkları anlaşılmaktadır. Özellikle
tahta çıkış törenindeki kargaşada ve belirsiz havanın hâkim olduğu Hipodromda, olası
bir isyan kıvılcımı için Mavilerin ve Yeşillerin desteğinin şart olduğu hem geçmişte
hem de sonraki dönemlerde örneklerle ortaya çıkmaktadır. Ancak 578 yılında bu
gerçekleşmemiştir.115

Iustinianus, II. Iustinus ve Mauricius’a göre Tiberius Constantinus’un, hem


Maviler hem de Yeşiller için daha iyi bir imparator imajı çizdiği görülmektedir. Ancak
güçlenen Senato ve Hipodrom, Tiberius Constantinus sonrası dönemde daha aktif bir
hale gelmiş ve tarihe yön verecek faaliyetlerde kendilerinden söz ettirmişlerdir.
Mauricius’un devrilmesi sürecinde, sonrasındaki kargaşada, Phocas’ın devrilmesinde

113
İmparatoriçenin ismi “Ino”, “Iuno”, tanrıça ismi olarak Pagan geçmişi hatırlatması
nedeniyle tepki çekmiş olabilir. Olayların detayları için bkz: Ioannes, a. g. e., s. 182; Theophanes, a. g.
e., s. 369- 370; Dagron, a. g. e., s. 189- 190; Cameron, a. g. e., s. 146, 255.
114
Doğu Roma Senatosu hakkında bkz: Murat Keçiş, “Bizans Döneminde İstanbul’un Kent
Yönetimi”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, III, (İstanbul 2015), s. 19- 20.
115
Bury, HLRE, s. 93- 94; Cameron, a. g. e., s. 268- 269; Norwich, a. g. e., s. 223;

56
ve Heraclius’un tahta çıkmasında etkili olmuşlardır. VIII. yüzyılda ortaya çıkan Anarşi
Dönemi içerisinde de aktif bir rol üstlenmişlerdir.116

3. 1. 2. 2. Dini Meseleler

Iustinianus ve II. Iustinus dönemlerinde imparatorluğun dini politikası, doğu


eyaletlerinde bulunan Monofizit mezhebi ile uzlaşmak, diğer sapkın inançlarla ve
etkisini neredeyse tamamen kaybetmiş pagan inanca karşı sert önlemler almak
şeklinde olmuştur. Ancak II. Iustinus, bir süre sonra Monofizitlere karşı da sert bir
tutum geliştirmiştir. Tiberius Constantinus ise yönetime geldiği andan itibaren bu
politikayı değiştirme yoluna giderek, uzlaşmayı benimsemiştir. Onun önceliği, dış
meseleler ve imparatorluğu gerçekten zor durumda bırakan savaşlar olmuştur. Yine de
onun hükümdarlığında hem sapkın mezhepler hem de paganlık ile ilgili birkaç olay
yaşanmıştır.

Dönemin tanıklarından Ephesos’lu Ioannes, Monofizit inanca sahip bir kişi


olarak, Tiberius Constantinus’un yakını olarak bilinmektedir. Monofizitlere yapılan
zulmü, bizzat mağduru ve tanığı olarak aktarmaktadır. Sapkınlıkla mücadele sırasında
birçok kesimden insanın zor durumda kaldığını anlatmaktadır. Yapılan takibat sonrası
kendisi ile başkent İstanbul’da uzun süredir ikamet eden birçok kişinin yakalandığı ve
hapishaneye götürüldüğünü söylemektedir. Kış mevsiminde, su akıntısının olduğu
hapishanede, kendi çabaları ile suyu tahliye etmeye çalışan mahkumlar, sıkıntılar
çekmişlerdir. Ayrıca yanlarına gelen piskoposlar ve avukatlar tarafından saldırılara
maruz kalmışlardır. Burada on sekiz gün kaldıktan sonra kent dışına çıkmaları şartı ile
tahliye edilmişlerdir. Ioannes, “Tiberius cömertlik saçarken, onlar hapis yatıyordu”
sözleri ile durumu açıklamıştır. Bu takibatın tek sorumlusunun Patrik Eutychius
olduğunu belirtmiştir. Onun, İmparator Tiberius Constantinus tarafından
onurlandırılmasından dolayı kibirlendiğini söylemektedir. Eutychius, daha sonra
Monofizit inancın önde gelenleriyle toplantı düzenleyerek ve Kadıköy Konsili
kararlarına uymalarını talep etmiş, aksi davranışta bulunulması halinde onları
cezalandırmakla tehdit edince, kendisi büyük bir tepki görmüştür. Bu gelişmeler önce
başkentte konuşulmaya başlamış, daha sonra Tiberius Constantinus’un kulağına

116
McCormick, a. g. m., 774; Ostrogorsky, a. g. e., s. 76, 78, 79, 130- 131; Norwich, a. g. e.,
s. 226, 230- 231;

57
gitmiştir. Eutychius’un girişimleri imparatordan net bir şekilde onay almayınca,
patriğin coşkusu azalmış ve sessiz kalmıştır.117

Sapkınlara yönelik hareketler, el koyma ve haciz şeklinde devam etmiş,


mağdurlar yoksulluk çekmeye başlamıştır. Patrik Eutychius, Ariusçulara, Manicilere
ve diğer mezheplere karşı takibat için Tiberius Constantinus’un huzuruna çıkmıştır.
Ioannes’e göre Tiberius Constantinus, bu zulme izin verirken kısmen suçluydu, çünkü
savaşlarla meşguldü ve patrik onu sürekli kışkırtmaktaydı. Yine de imparatorun
patriğe söylediği şu sözler dikkat çekici olmuştur:

“Artık beni bu tür konularla rahatsız etmeyin: Bulunduğum savaşlarda


yapabileceğim kadarına sahibim. Kilise meselelerinde, kendi sorumluluğunda
düşündüğün şeye göre hareket etmelisin. Kendinize bakın. Ben bu konuda suçluluk
duymuyorum.”118

Eutychius’un zulüm hareketlerine devam ettiğini belirten Ephesos’lu Ioannes,


onun radikal bir muhalifi olmasına rağmen bu olayları, gerçeklerden sapmadan
aktardığını kesin bir dille söylemekte, Tiberius Constantinus’u gençlik zamanlarından
beri tanıdığını ve beraber sarayda hizmet ettiklerini belirtmektedir. Onun dürüst ve
seleflerinin kanlı uygulamalarından vazgeçecek bir yapıda olduğunu söylemekte fakat
bu durumun 581 yılında gerçekleşen olaylara kadar sürdüğünden bahsetmektedir.119

Tiberius Constantinus’un caesar olduğu dönemde, o dönem patrik olan


Ioannes tarafından mezhepler konusu gündeme getirilirmiştir. Caesar ise bunun
üzerine ona şu soruyu sormuştur: “Tanrı’ya yeminin üzerine söyle bana, onlar kafirler
mi değiller mi?” Patrik gerçekçi davranarak şöyle yanıtlamıştır: “Gerçekten onlar kafir
değiller.” Caesar: “Peki o zaman, onlar inançlılar mı?” diye sormuştur. Patrik ise:
“Evet, tamamen inançlılar: ama onların bizimle ve kiliseyle hiçbir ilgisi olmayacak ve
bizimle iletişim kurmayacaklar.” şeklinde yanıt vermiştir. Bunun üzerine Tiberius
Constantinus Caesar ona şu cevabı vermiştir:

“Eğer tanıklık ettiğiniz gibi, onlar inananlar ve Hıristiyanlarsa, neden beni


Hıristiyanlara zulmeden Diocletianus gibi olmaya teşvik ediyorsunuz? Gidin ve
sessizce oturun. Barbarlarla savaşlar yüzünden yeteri kadar meşgulüz. Bir de bize

117
Ioannes, a. g. e., s. 192- 200.
118
Ioannes, a. g. e., s. 201.
119
Ioannes, a. g. e., s. 202- 203.

58
kendi halkımıza karşı savaşlar açtırmayın!”.120 Yine caesar olarak yönetimde
bulunduğu dönemde Tiberius Constantinus, Eutychius’un sapkınlarla olan mücadele
isteği üzerine yaptıkları görüşmede ona, uzlaşmacı olmasını, kelimelerle ikna etmesini
ve zorlamamasını söylemiştir. Buradan ortaya çıkan sonuç, Tiberius Constantinus’un
özellikle caesar olduğu dönemde uzlaşma yanlısı olduğudur. Ancak augustus olduğu
dönemde ise hükümdarlığının sonlarına doğru sert önlemler alınmasını
engelleyememiştir.

Arius inancına mensup olanlar da bu dönemde gündeme gelmiştir. Tiberius


Constantinus’un Sâsânîlerle savaşmak için, Avrupa’dan sağladığı ücretli askerler,
Arius mezhebine mensup kişilerdi. Onlar doğuya doğru hareket ettiklerinde, geride
kalan aileleri imparatordan ibadet için toplanabilecekleri bir kilise tahsis edilmesini
istediler. İmparator bu isteği, askerlerin ülke için savaşacak olmaları nedeniyle
memnuniyetle karşılamış ve bu konuyu patrik ile konuşacağını söylemiştir. Ancak bu
bilgi halk arasında yayılarak, farklı anlamlara gelmiş ve bir süre sonra Tiberius
Constantinus’un Arius düşüncesine meyilli olduğu ve bunu gizlediğine yönelik
dedikodular ve ithamlar çıkmıştır. Akabinde imparatorun kiliseye gittiği bir gün halk
arasında ona ithaf edilen Arius düşüncesi karşıtı sloganlar atılmış, imparator da bu
durumdan rahatsız olmuştur. Daha sonra kızgın bir şekilde, slogan atanların
tutuklanmasını emretmiştir. Onlar huzuruna çıkartılınca: “Bende Ariusçu gibi görünen
ne var da bana hakaret ettiniz?” diye sormuş, tutukluların özür dilemeleri üzerine
sakinleşmiştir. Ardından Arius inanca mensup olanlara müdahale emri vermiştir. Fakat
olay yağmaya dönüşünce, karışanları azarlamış ve durmalarını emretmiştir.121

Bu dönemde imparatorluğun doğu eyaletlerinde paganlık faaliyetinde


bulunanların olduğu haberi alındı ve Tiberius Constantinus, daha önce Filistindeki
Yahudilerin huzursuzlukları nedeniyle II. Iustinus döneminde bölgeye gönderilen
Theophilus isminde bir subayı görevlendirdi. Lübnan’da bulunan Heliopolis, diğer
ismi Baalbek olan kentte paganların toplandıkları ve şeytana ibadet ettikleri ve
Hristiyanlara karşı planlar kurdukları iddia ediliyordu. Theophilus hemen kente baskın
yaptı ve paganları tutuklayarak bazılarını çarmıha gerdirdi. Diğerleri, yapılan sorgu
sonucunda bölgedeki diğer paganların isimlerini verdiler. Özellikle Antakya kentini

120
Aslında çeviride geçen “kendi halkımıza savaş açtırma” cümlesi, “başımıza dert açmayın”
şeklinde de ifade edilebilmektedir. Ioannes, a. g. e., s. 187.
121
Ioannes, a. g. e., s. 207- 208.

59
ve orada mevki sahibi bir kişi olan Rufinus’u hedef gösterdiler. Theophilus hemen
kent yöneticilerine paganlara karşı hareket için haber gönderirken, Rufinus için kendi
adamını gönderdi. Ancak adamı geri döndüğünde Rufinus’u bulamadığını, onun,
Ephesos’lu Ioannes’e göre Edessa valisi, Evagrius’a göre kentin zengini olarak
Antakya’da ikamet eden Anatolius’u ziyarete gittiğini söyledi. Theophilus bunun
üzerine askerleri ile hareket etti. Anatolius’un evinin etrafı sarıldığında, içeride Zeus’a
kurban verilme töreni ve ziyafeti yaptıklarını gördüler. Tehlikeyi fark edenler baskın
sırasında kaçmayı başardı ancak Rufinus kaçamayacağını anlayarak intihar etti.
Yakalanan iki yaşlı kişi sorguya çekildi ve Anatolius’un oradan kaçtığı öğrenildi.
Piskoposun evine saklanan Anatolius, kısa süre yakalandı. Kırbaç cezasından sonra
Antakya’lı Patrik Gregorius ile ortak olduğu ve daha önce de yakalandığı ve rüşvetle
kurtulduğu anlaşıldı. Bir çocuğu kurban etmeye çalıştıkları ve bu sebepten deprem
olduğu iddiası ortaya çıktı. Halk buna şaşkınlıkla tepki gösterdi ve kargaşa çıktı.122

Tiberius Constantinus bu gelişmeleri öğrenince Senato ile görüştü, sorunu


çözmek ve gerçekleri öğrenmek için sanıkların hızlı bir şekilde İstanbul’a
getirilmelerini emretti. Anatolius ise kendisini affettirmek için Ioannes’e göre evinde,
Evagrius’a göre ise hapishanede duvarda asılı olan Meryem ya da İsa tasviri önüne
geçerek dua etmeye ve yalvarmaya başladı. Fakat kaynaklardaki sıra dışı iddiaya göre
tasvir birdenbire ters döndü. Orada bulunanlar şaşkınlık içerisinde bu olaya şahit
oldular. Ioannes’e göre, Anatolius, tasviri düzeltmesine rağmen bu tekrar gerçekleşti.
Dikkatli bakıldığında gizlenmiş bir Apollon figürünün olduğu fark edilince Anatolius
yerlerde sürüklenerek hapse atıldı.123Hemen ardından yapılan yolculuk ile İstanbul’a
getirilen Anatolius ve Gregorius için mahkeme sürecine geçildi. Mahkemeler, Placidia
Sarayı’nda gizli oturumlar şeklinde yapılırken, rüşvet ile mahkemenin beraat verdiği
dedikodusu yayıldı. Bu sırada İmparator Tiberius Constantinus kent dışındaki
sarayında ikamet ediyordu. Daha sonra halk arasında rahatsızlık arttı ve kargaşa çıktı.
Kent merkezinde toplanan halk, kafir olarak gördükleri mahkumlar aleyhine sloganlar
attı. Kalabalık büyüyünce dükkanlar kapandı ve herkes telaş içerisinde hareket etmeye
başladı. Mahkemenin yapıldığı saraya yürüyen isyancılar, kapıları ve pencereleri kırdı
her yeri kırıp döktükten sonra hapishanede buldukları iki mahkûmu yakaladılar. Kent
yetkilisinden yakılmasını istediler fakat o kabul etmeyince bu iki mahkûmu bir tekneye

122
Bu olay Ephesos’lu Ioannes’in eserinde detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Evagrius ise
daha kısa ve farklı bilgiler vermektedir: Ioannes, a. g. e., s. 209- 213; Evagrius, a. g. e., s. 277- 278.
123
Ioannes, a. g. e., s. 214- 215; Evagrius, a. g. e., s 278- 279.

60
koydular ve tekneyi yaktılar. Ardından bazı çeteler, ki bunlar Ephesos’lu Ioannes
tarafından belirtilmese de Hipodrom gruplarına dahil olabilirler, hapishanelerin
kapılarını kırdılar. Kent Praefactus’unun konağı basıldı ve birçok belge talan edildi.
Bunlar olurken halk, Patrik Eutychius ve İmparator Tiberius Constantinus’u da kınadı
ve mahkemenin aldığı kararın imparatora haber verilmesini talep etti. Tiberius
Constantinus haberi alır almaz hemen İstanbul’a geri döndü ve isyancılara bir mesaj
gönderdi. Kargaşayı bitirmelerini, herkesin evine dönmesini istedi ve bu konu ile
ilgileneceğini söyledi. Bu sözler üzerine kalabalık dağıldı.124

Tiberius Constantinus önce askerlerini olası bir duruma karşı hazırladı. Daha
sonra Hipodrom’da yarış düzenlenmesini emretti. Iulianus isminde bir görevliyi
soruşturma için görevlendirdi. O, isyana karışanları yakalayıp tutuklarken, imparator
hukukçulara ve senatörlere tüm insanlarla görüşmelerini emretti. Yapılan görüşmeler
sonucunda imparator, Anatolius’u suçlu buldu ve idama mahkûm etti. Vahşi
hayvanlara atılan ve eziyet gören Anatolius, daha sonra çarmıha gerildi. Antakya’lı
Gregorius’un davası ise ertelendi.125

Son olarak bu dönemde bir olay daha yaşandı. Kudüs’ün eski


piskoposlarından Eustochius, görevden alınmasından sonra uzun süre İstanbul’da
yaşıyordu. Senatörler ve önde gelen kişiler tarafından saygı gören birisiydi. Tiberius
Constantinus’un hükümdarlığının üçüncü yılında bu yaşlı adam hizmetçisi tarafından
gümüş şamdan ile kafasına vurularak öldürüldü. Bunu öğrenen Tiberius
Constantinus’un çok üzüldüğü, olay yerine gittiği ve insanların gözleri önünde
ağladığı belirtilmektedir.126

3. 1. 2. 3. Yapılar ve Afetler

VI. yüzyıl İstanbul’un birçok açıdan yenilendiği bir dönem olmuştur. İmparator
Iustinianus döneminde, Nika İsyanı ve sonrasında depremler gibi çeşitli afetlerin
sonuçlarından dolayı başlayan imar faaliyetleri, halefleri döneminde de devam

124
Ioannes, a. g. e., s. 215- 220; Evagrius, a. g. e., s. 279.
125
Ioannes, a. g. e., s. 220- 225; Evagrius, a. g. e., s. 279- 280.
126
Ioannes, a. g. e., s. 227- 229.

61
etmiştir. Kent büyümüş ve nüfusu artmıştır. Ancak 542 yılı ve sonrasında gelen Veba
hastalığı İstanbul ve birçok imparatorluk kentini olumsuz etkilemiştir.127

II. Iustinus gibi hem kent içinde hem de sarayda imar faaliyetlerine devam eden
Tiberius Constantinus döneminde, kaynaklara göre sarayın kuzey kısmı yeniden
düzenlendi ve yeni yapılar inşa edildi. Ayrıca saray içerisinde, özellikle elçi kabulleri,
ziyafetler ve tören salonu olarak kullanılan khrysotriklinos inşaatının, II. Iustinus
döneminde başladığı, Tiberius Constantinus döneminde tamamlandığı
düşünülmektedir. Yine II. Iustinus tarafından başlatılan büyük bir fener ya da sütun
inşaatı, Tiberius Constantinus tarafından durdurulmuş, malzemeleri Kırk Şehitler
Kilisesi olarak tanımlanan kilisenin yapımı için kullanılmıştır. Ayrıca kronik yazarı
Theophanes’in aktardığına göre Blakhernai’de hamam inşaatı başlatan imparator,
kiliseler, pansiyonlar yaşlılar için evler yaptırmış veya restore etmiştir.128

Bu dönem ile ilgili dikkat çekici bir bilgi, Galata/ Pera bölgesinin Haliç’e bakan
kıyısına yapılan bir kule veya hisardır. Bu yapının Tiberius Constantinus döneminde
yapıldığı iddia edilmektedir. Başkentin savunması için önemli bir nokta olduğu da
söylenmektedir. Öyle ki, uzun yıllar boyunca İstanbul’u savunmak için Haliç’e çekilen
uzun zincirin bağlı olduğu noktalardan birisi bu kule olmuştur. Kronik yazarı
Theophanes’in VIII. yüzyılda “Galata Kulesi” olarak bahsettiği bu yapı günümüzdeki
Galata Kulesi değildir. Yeraltı Camii ya da Kurşunlumahzen Camii olarak bilinen
yapının bu kulenin yerinde olduğu düşünülmektedir. Son olarak Tiberius Constantinus
döneminde İstanbul’un Anadolu yakasında, daha sonra Bryas Sarayı’nın inşa edildiği
yere bir köşkün yapılmaya başladığı ve Mauricius döneminde tamamlandığı düşünülse

127
Iustinianus döneminde İstanbul hakkında bilgi için bkz: Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans
İmparatoru Iustinianos Döneminde (527-565) İstanbul”, Tarih İçinde İstanbul Uluslararası
Sempozyumu, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul 2011, s. 157- 168.
128
Khrysotriklinos’un inşası konusunda yapılan araştırmalar genellikle II. Iustinus dönemini
işaret ederken, Semavi Eyice ve Paul Magdalino Tiberius Constantinus’un “zengin biçimde bezenmesini
sağladığını” ve “Khrysotriklinos’un süslemelerini bitirdiğini” belirtmişlerdir. Ayrıca Theophanes,
Iulianus limanının yanına yapılan ve Sophia olarak adlandırılan sarayı Tiberius Constantinus
döneminde anlatmıştır. Ioannes, a. g. e., s. 204, 206; Theophanes, a. g. e., s. 371, 372; Gülgün Köroğlu,
“İstanbul’daki Bizans İmparatorluk Sarayları”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi
Dergisi, XIII, (İstanbul 2006), s. 4; Cyril Mango, The Art of the Byzantine Empire 312- 1453,
University of Toronto Press- the Medieval Academy of America, Toronto 1986, s. 128; Semavi Eyice,
Yabancıların Gözüyle Bizans İstanbul’u, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2017, s. 46; Asnu- Bilban
Yalçın, “IV. ve X. Yüzyıllar Arası Tarihi Kaynaklar Işığında Bizans Büyük Sarayı”, Tarih Boyunca
Saray Hayatı ve Teşkilatı Bildiriler, Globus Dünya Yayınevi, İstanbul 2006, s. 3, 9, 10; Paul
Magdalino, Ortaçağda İstanbul- VI. ve XIII. yy arası Konstantinopolis’in Kentsel Gelişimi, trc.
Barış Cezar, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012, s. 48, 58, 67; Cyril Mango, “Great Palace”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, II, 870.

62
de bu kesinleşmiş bir bilgi değildir. Araştırmalara göre bu sarayın Damatrys Sarayı
olduğu da tahmin edilmektedir.129

VI. yüzyılda imparatorluk topraklarında birçok afet meydana gelmiştir.


Deprem, yangın, kıtlık gibi olayların yanında veba salgını da bu dönemin önemli
gelişmelerinden birisidir. İmparator Iustinianus döneminde arka arkaya gelen bu
felaketler, halefleri döneminde etkisi öncekiler gibi fazla olmasa da tekrar etmiştir.
Döneminin tarih yazarı Ephesos’lu Ioannes ve Evagrius ile kronik yazarı Biclaro’lu
Iohannes, Tiberius Constantinus’un hükümdarlığında veba ve deprem ile ilgili bilgiler
vermişlerdir. Biclaro’lu Iohannes, vebanın başkent İstanbul’da 573 yılında ortaya
çıktığını, binlerce insanı öldürdüğünü, Tiberius Constantinus’un caesar olduğu 574
yılında azaldığını belirtmiştir. Bu tarihten bir sene önce, bu vebanın üçüncü dalgasının
başladığı düşünülmekte ve bir süre sonra azaldığı daha sonraki çalışmalarda ifade
edilmektedir.130 Ioannes ve Evagrius ise Antakya’da gerçekleşen bir depremi kayıtlara
geçirmişlerdir. Verdikleri bilgilere göre Tiberius Constantinus’un hükümdarlığının
üçüncü senesinde aniden gerçekleşen şiddetli deprem, Antakya ve çevresini etkilemiş,
kentteki hem özel hem de kamu binaları tahrip olmuş veya yıkılmıştır. Halk korku ve
panik içerisinde kalmış, hemen sonrasında dini coşku ortaya çıkmıştır. Bunun
nedenine bakıldığında, her iki tarih yazarı da bu afeti gizli bir şekilde pagan ayini
yapılması ve bir çocuğun kurban edilmesine bağlamaktadır. Deprem sonrasında bu
gelişmelerin halk arasında yayılması ile kentte olaylar çıkmış daha sonra Anatolius’un
başkente çağrılıp cezalandırılması ile sonuçlanan süreç başlamıştır.131

129
Galata bölgesi “karşı” anlamına gelen “Pera” ya da “Sykai” olarak bilinmekteydi.
Iustinianus döneminde yapılan yenilemeden sonra “Iustinianopolis” olarak da adlandırılmıştır.
Theophanes 717 yılındaki Müslüman Arapların İstanbul kuşatması sırasında bu kuleden
bahsetmektedir. Ancak eserin çevirisindeki dipnotta bu bilginin “hayal ürünü” olduğu belirtilmiştir. IV.
Haçlı Seferi kronik yazarı Geoffroi de bu kuleden ve öneminden bahsetmiştir. Diğer eser Brias Sarayı
ise İmparator Theophilos döneminde inşa edilmiştir. Theophanes, a. g. e., s. 545; Semavi Eyice, Galata
ve Kulesi, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul 1969, s. 10; Doğan Kuban, İstanbul, Bir
Kentin Tarihi, trc. Zeynep Rona, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1996, s. 52;
Semavi Eyice, “Yeraltı Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, 502; Geoffroi de
Villehardouin, Henri de Valenciennes, IV. Haçlı Seferi Kronikleri, trc. Ali Berktay, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2016, s. 45- 46; Semavi Eyice, “Brias Sarayı”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, II, 323-324; Cyril Mango, “Galata”, The Oxford Dictionary of Byzantium,
II, 815; Köroğlu, a. g. m., s. 10; Semavi Eyice, “Galata”, DİA, XIII, 308; Fulya Sevinç, İstanbul,
Kartal’da Bizans Dönemi Hamam Yapısı, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2014, s. 16.
130
Iohannes a. g. e., s. 74, 75; Mitchell, a. g. e., s. 556- 565; Dionysios Stathakopoulos, “Crime
and Punishment: The Plague in the Byzantine Empire, 541–749”, Plague and The End of Antiquity-
The Pandemic of 541- 750, Cambridge University Press, (Cambridge 2007), s. 102.
131
Evagrius, a. g. e., s. 277; Ioannes, a. g. e., s. 213; Birsel Küçüksipahioğlu, “IV- VII.
Yüzyıllarda İstanbul’da Doğal Afetler”, Afetlerin Gölgesinde İstanbul, İBB Kültür A.Ş, İstanbul

63
3. 1. 3. Tiberius Constantinus Döneminde Ekonomik Durum

IV. yüzyılın sonundan itibaren güvenlik başta olmak üzere birçok neden,
imparatorluğun doğusundaki cazibeyi ortaya çıkarmış, üretim, ticaret ve
vergilendirmede canlılık ortaya çıkmıştır. İstikrarın yanında, geniş bir coğrafyada
kullan solidus ya da nomismata sikke sistemi, VI. yüzyılda İmparator Anastasius’un
reformu ile ortaya çıkan follis, yine aynı yüzyılda başlayan ipek üretimi, çeşitli
madenler ve diğer ürünler ile birlikte sistemi yönlendirmiştir. Iustinianus döneminde
ele geçirilen bölgelerle bu sistem biraz daha genişlemiştir ancak sürekli hale gelen
savaşlar devletin ekonomik durumunu zorlamıştır. Ardından gelen veba, kıtlık,
deprem gibi olaylar, VI. yüzyılın ikinci yarısında ekonomik gerilemeye neden
olmuştur. Iustinianus döneminin sonunda Avarlara ve Sâsânîlere verilen haraçlar da
hesaba katıldığında İmparator Tiberius Constantinus dönemi öncesinde
imparatorluğun gündeminde ekonomik açıdan sıkıntıların olduğu görülmektedir.132

II. Iustinus döneminde bu problemlerin üzerine gidilmiştir. Dış politikada


haraç verme uygulamasından vazgeçilmiş ve hazinede para biriktirilmiştir. İmar
faaliyetleri de hız kazanmıştır. Haraçların verilmemesi devletin doğusu ve Balkanlar
için istila anlamına gelse de oluşan birikim sonraki dönemlerde kendisini göstermiştir.

2009, s. 19, 20, 23, 26- 30. AFAD’ın belirtmiş olduğu listeye ve verdiği bilgiye göre 579 yılında
Antakya ve çevresinde 7 şiddetinde büyük bir deprem olmuş, 580 ve 582 yıllarında İstanbul’da 581
yılında ise yine Antakya’da 6 şiddetinde depremler olmuştur. AFAD tarafından yayınlanan liste için:
https://deprem.afad.gov.tr/tarihseldepremler
132
Roma İmparatorluğu ve daha sonra Doğu Roma İmparatorluğu için evrensel nitelik
anlamına gelen özellikleri arasında, ekonomi, ticaret ve bununla bağlantılı yol ağı ve vergilendirme yer
almıştır. Uzun yıllar Akdeniz dünyasında ekonomik hayat İmparatorluk sayesinde var olmuştur. Doğu
Roma İmparatorluğu’nun erken dönemlerinde Akdeniz’in doğusu ekonomik merkez haline gelmeye
başlamış ve İstanbul’un başkent olmasından sonraki yüzyıllarda burada hareketlilik artmıştır. Uzak
Doğu’dan Batı Avrupa’ya ulaşan kara ve deniz ticaret ağı, üç rotasyon ile yaklaşık 500 geminin
Mısır’dan başkente yolculuğu gibi tahmin edilenden çok daha fazla yoğunluğun olduğuna
göstermektedir. Bunlara ek olarak IV. yüzyıl VI. yüzyıl arasında, ücretsiz binlerce ekmek dağıtılan
başkent örneğinde olduğu gibi, canlı nüfusa ve refah içerisinde kentlere sahip olan imparatorlukta
kiliseler zenginleşmeye başlamış ve devlet hizmetinde bulunmak kişilerin servet sahibi olmalarını
sağlamıştır. Tarım ise genel olarak her bölgede bulunan geçim yöntemi olmuştur. VI. yüzyıl ortalarında
sorunlar artmıştır. Örnek olarak Suriye bölgesi ekonomik gerileme yaşarken, imparatorluğun
tamamında çanak- çömlek üretimi ve alışverişin VI. yüzyıl sonlarında azalma yaşadığı görülmüştür
Angeliki E. Laiou, Cecile Morrison, The Byzantine Economy, Cambridge University Press, New York
2007, s. 24- 27, 29- 31, 33- 42; Stephen Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi- M.S. 284-641,
trc. Turhan Kaçar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2016, s. 439- 448, 465, 482, 487; John Haldon,
Bizans Tarihi Atlası, trc. Ali Özdamar, Alfa Tarih Yayınları, İstanbul 2017, s. 42, 73, 75- 76; Cyril
Mango, Bizans- Yeni Roma İmparatorluğu, trc. Gül Çağalı Güven, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
2018, 44, 47, 50- 52.

64
Ticari kanunlar ve birçok ekonomik önlem halkın gözünde olumsuz bir itibar bıraksa
da II. Iustinus’un faaliyetleri arasında dikkat çekici bir görüntü oluşturmuştur.

Tiberius Constantinus ise selefinden farklı bir ekonomik politika sürdürmüştür.


Kaynaklarda onun hakkında yapılan “cömert” ve “hayırsever” vurgusu, faaliyetlerini
özetlemek açısından önemlidir. Savurganlık boyutunda harcamalar yapmıştır. II.
Iustinus döneminde uygulanmaya başlanan ekmek üzerindeki vergiyi, şarap
tüccarlarına yapılan hacizleri ve imparatorluktaki bütün vergilerin dördüncü aşamasını
(taksitini) kaldırdı. Askerlere sık sık augustatica, donativum augusti isimleri verilen
bahşişi verdi ve hocalar- hukukçular, hekimler, gümüşçüler, bankacılar gibi birçok
meslek grubu üyelerine hediyeler verdi ve bağışlar yaptı. Ayrıca halka birçok defa para
dağıttı. Özellikle augustus olarak imparatorluğun başına geçince bu harcamaların
miktarı daha fazla arttı. Adalet dengesi oluşturmak isteyen Tiberius Constantinus,
tebaası ile ilgilenerek savaştan ya da afetten etkilenen bölgelere yardımlarda bulundu.
Hatta savaş esirlerinin fidyelerini ödediği de iddia edildi. Devlet yöneticilerinin, ona
sunduğu yeni vergilendirme tekliflerini reddetti. İmar faaliyetlerine de devam etti ve
hem başkentte hem de sarayın içerisinde yeni binalar yaptırdı. Bu gidişat ve ekonomik
durum özellikle İmparatoriçe Sophia’yı çok rahatsız etti. Tiberius Constantinus’a
müdahale etmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.133

İmparatoriçe Sophia ile Tiberius Constantinus arasında ekonomi konusunda ve


özellikle Tiberius Constantinus’un yaptığı israf ile ilgili dikkat çekici bir diyalog
yaşanmıştır. Sophia, Iustinus döneminde yapılan birikime işaret ederek şu sözlerle
Tiberius Constantinus’u azarlamıştır:

“Uzun yıllar büyük bir dikkatle topladığımız ve biriktirdiğimiz her şeyi, bir
pervane gibi rüzgarlara saçıyorsun, onları savurgan bir şekilde fazla zaman
kaybetmeden israf etmekle meşgulsün!”134

Tiberius Contantinus ise onun bu tepkisine şöyle karşılık vermiştir:

133
Ioannes, a. g. e., s. 185- 187, 190- 192; Gregorius, a. g. e., V, 19; Evagrius Scholasticus,
Historia Ecclesiastica, trc. Michael Whitby, Liverpool University Press, Liverpool 2000, s. 272;
Theophanes, a. g. e., s. 372; Edward Gibbon, The History of The Decline and The Fall of The Roman
Empire, V, The Folio Society, London 1987, s. 318; Bury, HLRE, s. 80- 81; Norwich, a. g. e., s. 222-
223; Gibbon, V, s. 31- 32; Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, trc. Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2019, s. 168.
134
Ioannes, a. g. e., s. 190; Gregorius, a. g. e., V, 19.

65
“Tutarsızlık, yağma ve talan ile topladıklarınızın, bunun bir parçasının
sarayımda kalmaması için elimden geleni yapıyorum! Fakirlere sadaka verildiği
sürece hazinemiz asla boş kalmayacak. Bu, Rabbimizin açıkladığı gibi büyük bir
hazinedir. Gerçekten de Cennetteki ihtiyaç için Tanrı’nın bize verdiklerinden bir pay
verelim ki, Rabbimiz bize bu dünyadaki bereket için tenezzül etsin.”135

Bütün bu uygulamaları yaparken Tiberius Constantinus’un halkın sorunlarına


yönelik bir çözüm arayışında olduğu düşünülebilir. Ayrıca II. Iustinus’un akrabalarına
rağmen, güvenilir karakteri sayesinde önce caesar daha sonra augustus olmasından
dolayı, hükümdarlığının meşruluğunu garantiye alma amacında olduğu da akıllara
gelmektedir. Bu konuda başarılı olduğu söylenebilir. Çünkü bu cömertlik ve önceki
yönetimin ekonomik tedbirlerine karşı yaptığı düzenleme, halk tarafından sevilmesine
ve ün kazanmasına neden olmuştur. Ek olarak devletin ve halkın sorunlarına karşı hızlı
bir şekilde hareket etmek istemesi de bu israfın nedenlerine ek olarak
tanımlanabilmektedir. Kaynaklarda geçen şu sözü, onun imparatorluk hazinesine
bakışını ortaya koymaktadır:

“Bütün dünya açlıkla boğulmuşken, buraya istiflenmiş altınlar ne işe


yarar?”136

Fakat bu dönemde gerçekleşen ekonomik faaliyetlerin bütün imparatorluk


tebaasına yönelik olup olmadığı tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Tiberius
Constantinus’un önceki yönetim tarafından uygulanan vergileri kaldırması ve halka
bahşiş dağıtması bütün halkı ilgilendiren ve onun popülaritesini arttıran bir hareket
olarak görünmektedir. Ancak orduya, çeşitli meslek gruplarına ve zenginlere yönelik
cömertliği, bahsedildiği gibi “bütün imparatorluğu saran açlıkla mücadele”
konusunun sorgulanmasına neden olmaktadır. Savurganlık boyutundaki bu
harcamaların devletin ve halkın acil ihtiyaçlarına katkı sağlarken, hazineyi çok zor
durumda bıraktığı da bir gerçektir.

Tour’lu Gregorius, Tiberius Constantinus hakkında ilgi çekici iki hikâye


aktarmaktadır. Onun iyi bir Hristiyan olduğunu ve çok sadaka dağıttığını söyledikten
sonra, Caesar’lık döneminde onun bir gün sarayda yürürken zeminde Haç şeklinde
oyulmuş bir mermer gördüğünü, “İşte Haçınız ey İsa!” diye seslenerek “Alınlarımıza

135
Ioannes, a. g. e., s. 190; Gregorius, a. g. e., V, 19.
136
Ioannes, a. g. e., s. 187.

66
ve göğüslerimize koruma sembolü olarak işaretlediğimizin üzerinde yürüyoruz”
dediğini aktarmaktadır. Ardından bu taşların derhal kaldırılmasını emrettiği ve
çalışanların onun altında da aynı biçimde bir mermer olduğunu gördüğünü ve hemen
Tiberius Constantinus’a haber verdiklerini söylemektedir. Hikâyenin devamında
verilen bilgiye göre, bu mermerin altında bir mermer daha bulunmuş, kaldırıldığında
100. 000 pound tutarında altın ve hazineye rastlanmıştır. İmparator Tiberius
Constantinus hemen bu hazineyi fakirlere dağıtmıştır. Buna benzer bir hikâye yine
aynı yazar aracılığı ile günümüze ulaşmaktadır. Bu hikâyede ise ünlü komutan Narses,
İtalya seferinden döndüğünde elde ettiği bütün ganimeti, sahip olduğu büyük bir evde
yer alan yeraltı odasına gömdü. Ona yardım edenleri öldürdü ve sadece yaşlı bir kişiye
bu sırrını verdi. Narses öldükten sonra kimse onun hazinesinin yerini bilmiyordu.
Ancak sırrın tek sahibi yaşlı adam Tiberius Constantinus’un hayırsever ve cömert
davranışlarını gözlemledi ve en sonunda ona hazinenin yerini söylemeye karar verdi.
Huzuruna çıktı ve “Efendim, bunu yapmaktan kazanacağım pek bir şey yok ama size
bir sır anlatacağım” dedi. Tiberius Constantinus, “Söyle” diye cevap verdi, “Bana,
kendi yararıma bir şey söyleyebilirsen, sana da yarar sağlar” diye ekledi. Yaşlı adam,
“Narses’in hazinesinin nerede saklı olduğunu biliyorum, artık hayatımın sonuna
geldim ve sır saklamamalıyım” dedi ve hazinenin yerini söyledi. Tiberius Constantinus
Caesar buna çok sevindi ve hizmetçilerini o bölgeye gönderdi. Yeraltı odasını açtılar
ve hazineye ulaştılar. O kadar çok altın ve gümüş buldular ki onları tahliye etmek ile
yükümlü olanlar, onları taşımak için birçok gün uğraştılar. Hikâyenin sonunda
Tiberius Constantinus’un muhtaçlara sadaka dağıttığı anlatılmaktadır. Gregorius’un
bildirdiği, VIII. yüzyıl yazarlarından Paulus Diaconus’un bahsettiği bu iki olayın
özellikle birincisinin gerçekleşme ihtimali çok az görünmektedir ancak Tiberius
Constantinus’un politikasını nitelemek açısından önemli verilerdir. Hikayelerden
özetle o, sanki büyük hazineler bulmuş gibi kısa süreli bir bolluk dönemi getirmiş ve
bu paraları cömertçe dağıtmıştır. 137

Bütün bunların yanında dış politikada imparatorluğa saldırıları artan Sasanilere


barış anlaşması için önce 45.000 solidi (nomismata) ödenmiş, her yıl 30.000 solidi
ödeme yapılması üzerine anlaşma sağlanmıştır. Avarlara ise ilk etapta 80.000 solidi
miktarında yapılan ödemenin bir kısmının yanı sıra değerli mallar verilmiştir. Daha

137
Gregorius, a. g. e., V, 19; Paulus Diaconus, Historia Langobardorum, trc. William Dudley
Foulke, Department of History- University of Pennsylvania, Pennsylvania 1907, s. 108- 109.

67
sonraki yıllarda altın, gümüş hediyeler ve ipek giysiler de gönderilmiştir. Ek olarak
Lombardlara karşı mücadele için Roma kentinden gelen temsilcilere de büyük
miktarda altın ve 3.000 solidi vermiştir. Son olarak Tiberius Constantinus’un yaptığı
en önemli ekonomik faaliyet, Sâsânîlerle savaş için ücretli askerlerden oluşan bir birlik
kurmasıdır. Bütün bu harcamalar ve izlenen politika, Tiberius Constantinus’un
ölümünden sonra tahta çıkan İmparator Mauricius döneminde olumsuz bir tablonun
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anastasius ve II. Iustinus döneminden elde edilen
tüm birikimin neredeyse yok olduğu, 7200 pound altının yanında, gümüş, ipek ve
birçok değerli eşyanın harcandığı belirtilmektedir. Acil durum için ayrılan paraların
da kalmadığı ve Mauricius’un boş bir hazine ile karşılaştığı ifade edilmektedir. Hepsi
ile bağlantılı olarak Mauricius’un ekonomi konusunda daha hassas davranmak
zorunda kaldığı ve bu durumun halk arasında olumsuz sonuçlar doğurduğu da
söylenmektedir.138

3. 1. 4. Sikkeler

Bizans sikke sistemi, İmparator Constantinus tarafından yapılan reform ile


Roma dönemi sikkelerinden ayrılmış olsa da İmparator Anastasius’un yaptığı para
reformu ve Follis adı verilen birim ile başlamış, bazı değişikliklerle imparatorluğun
sonuna kadar devam etmiştir. Erken dönemlerde Roma sikkelerine benzerlik daha
belirgin olmuş sonraki yüzyıllarda daha farklı biçimlerde basılmıştır. Roma
sikkelerinden esinlenmekle beraber işçilik ve baskı kalitesi düşüktür. Pagan
sembollerin yerini Hristiyanlıkla bağlantılı ögeler almıştır. Yine erken dönemlerde
kullanılan dil Latince iken, daha sonraki yüzyıllarda Grekçe sikkelerde yer almıştır.
Anastasius reformundan sonra bakır sikkeler daha fazla basılmıştır. Bu reform ile
birlikte sikkelerin arka yüzünde paranın değerini ifade eden M, K, I işaretleri
bulunmaktadır. Ön yüzde ise imparatorun tasviri ile birlikte imparatorla ilgili yazı,
lejant yer almıştır.139

138
Miktarlar ve diğer detaylı bilgileri Menandros ve Ioannes Ephesos aktarmaktadır. Evagrius
ve Theophanes kurulan orduyu anlatmaktadır. Ioannes, a. g. e., s. 190; Menandros, a. g. e., s. 158, 159,
160, 161, 216, 217; Evagrius, a. g. e., s. 273; Theophanes, a. g. e., s. 373; Bury, HLRE, s. 79- 80;
Norwich, a. g. e., s. 223, 225.
139
Araştırmacılar, Bizans sikke sistemini, önceki dönemlerde Constantinus döneminden ya da
Arcadius döneminden başlatırken daha sonraki çalışmalarla birlikte başlangıç tarihi olarak Anastasius
dönemi ile başlatmaktadır. Constantinus döneminde oluşturulan sikke sistemi, V. yüzyıldaki gelişmeler
neticesinde çökmüştür. Daha sonra Anastasius’un reformu ile uzun ömürlü bir sistem oluşmuştur. Bu
dönemde basılan paralardaki M, Roma dönemi bakır parası “nummus” birimlere ayırmakta, 40 nummi
olarak follisi temsil etmektedir. K 20 nummi yarım follis, I ise 10 nummi olarak çeyrek follis’i

68
VI. yüzyıldaki sikkelerde öne çıkan durum, imparatorun ön cepheden tasvir
edilmesi olmuştur. Anastasius ve I. Iustinus dönemlerinde, önceki imparatorlar Zenon
dönemindeki gibi imparator betimlemesi görülürken, I. Iustinus döneminde kısa bir
dönem Iustinianus ile birlikte iki imparator figürü yer almış, Iustinianus döneminden
itibaren ön cepheden imparator tasviri sikke tiplerinde öne çıkmıştır. Yine Iustinianus
döneminde bakır sikkelerin arka yüzünde anno lejantı ile imparatorun tahtta kaldığı
süre ve basım tarihleri yer almaya başlamıştır. II. Iustinus döneminde dikkat çekici bir
biçimde imparator tasvirine ek olarak eşi İmparatoriçe Sophia’nın tasviri de sikkelerin
ön yüzünde bulunmuştur. Buna ek olarak II. Iustinus döneminde arka yüzde Victoria
ya da Venüs tasviri göze çarpmaktadır. Fakat bu tasvirin kanatlı melek olarak ya da
Meryem olarak değişime uğradığı da düşünülmüştür. Dini içerikler zaman içerisinde
sikkelerde daha fazla görülmeye başlamıştır. Örnek olarak, İsa figürü ilk defa VIII.
yüzyılda II. Iustinianus döneminde, Meryem figürü ise IX. yüzyılda VI. Leon
döneminde sikkelerde görünmüştür.140

II. Iustinus’un ardından tahta çıkan Tiberius Constantinus, tek başına


hükümdarlık dönemine başladığı 578 yılında kendi adına sikkeler bastırmaya
başlamıştır. Başta Solidus yani altın olmak üzere sırasıyla Solidus’un yarısı olan
Semissis ve üçte biri olan Tremissis birimleri ile yapıldığı bilinmektedir. Çok fazla
olmasa da gümüş sikke basımı da vardır. Bunlara ek olarak bakır sikkeler sırasıyla
Follis, dörtte üç Follis, yarım Follis, 12 Nummi, Decanummium, Pentanummium
değerlerinde basılmıştır. Basım işlemlerinin İstanbul, Antakya, İzmit, Kyzikos,
Selanik, İskenderiye, Kartaca, Ravenna ve Roma gibi imparatorluğun önemli
kentlerindeki darphanelerde yapıldığı bilinmektedir141.

belirtmektedir. Bizans sikkeleri ile ilgili bilgiler için bkz: Philip Grierson, Byzantine Coinage,
Dumbarton Oaks Research Library and Collection, Washington 1999, s. 1- 2, 17- 18; Oğuz Tekin,
Bizans Sikkeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s. 27- 28; Ceren Ünal, Bizans Sikkelerinde
Kutsal Kişi Tasvirleri, Türk Tarihi Kurumu Yayınları, Ankara 2015, s. 1- 2, 8- 9, 10; Zeliha Demirel
Gökalp, Yalvaç Müzesi Bizans Sikkeleri, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara
2009, s. 8- 11, 13, 14- 15; Philip Grierson, Byzantine Coins, University of California Press, Los
Angeles 1982, s. 1- 3; Oğuz Tekin, “Lydia Krallığı'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na Anadolu'da Sikke
Darbı”, Anadolu'da Paranın Tarihi, ed. B. Arı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara 2011,
s. 45- 46.
140
II. Iustinus ve Sophia örneği ve konunun detayı için: Aliye Erol Özdizbay, “Edirne
(Hadrianopolis) Kalesi Zindanaltı Kazılarında Bulunan Sikkeler”, Birinci Uluslararası Anadolu Para
Tarihi ve Numismatik Kongresi- Bildiriler, Antalya 2013, s. 271- 272; Ceren Ünal, Manisa Müzesi
Bizans Sikkeleri, Celal Bayar Üniversitesi Yayınları, Manisa 2012, s. 4- 5, 7, 8; Grierson, Coinage, s.
6, 7, 8, 25, 26, 32, 34; Tekin, Bizans, s. 101; Gökalp, a. g. e., s. 11- 12; Ünal, Bizans, s. 4- 5, 13.
141
Warwick Wroth, Catalogue of the Imperial Byzantine Coins in the British Museum, I,
Longman & Co, London 1908, s. 105; Alfred R. Bellinger, Cataloque of the Byzantine Coins in the

69
İki önemli nokta bu dönemde ortaya çıkmıştır. Birincisi, imparatorun
bastırdığı bakır sikkelerin arka yüzünde hükümdarlık yılını belirtirken caesar olduğu
574 yılı esas alınmıştır.142 Diğer nokta ise bu dönemde Doğu Roma sikkeleri ile ilgili
en önemli gelişme olan altın sikkelerin arka yüzünde yapılan yeniliktir. Söz konusu
yenilik, sikkelerin arka yüzünde dört basamak üzerinde haç figürü bulunmasıdır. Bu
haç, Potent Haç denilen, her ucunda kısa çizgiler olan haçtır. Daha önce globus denilen
küre üzerinde ya da asa üzerinde haç ve labarum ismi verilen Grekçe X ve P harflerinin
birleşmesi ile oluşan sembol, çeşitli dönemlerde kullanılsa da sikkeler üzerinde direkt
olarak haç tasviri ilk defa Tiberius Constantinus döneminde kullanılmıştır.143 Haçın
altında yer alan dört basamak İsa Peygamberin çarmıha gerildiğine inanılan tepeyi
temsil etmektedir. İmparatorluğun sonraki dönemlerde bastırılan sikkelerinde uzun
süre yer almıştır. Ek olarak yine bu dönemde Follis standart ağırlığı, Iustinianus
dönemindeki gibi düzenlenmiştir.144

Söz konusu dönemde sikkelerde gerçekleşen bu değişim, dönemin önemli


kaynağı Ephesos’lu Ioannes’in eserinde de geçmektedir. Eserde, II. Iustinus’un
sikkelerde Venüs’e benzetilen bir kadın figürü kullandığı, Tiberius Constantinus’un
bunu durdurduğu ve Hristiyan olmanın gereği olarak sikkelerin arka yüzüne bir haç
bastırdığı belirtilmekte ve bunun kendisinin dediği üzere ona bir öngörüde ya da bir
rüyada dikte edildiği ifade edilmektedir.145

Tiberius Constantinus’un sikkelerinde yer alan imparator tasviri, tıpkı


Iustinianus dönemi ve II. Iustinus döneminde olduğu gibi ön cephedendir. Çok nadir
profilden tasviri vardır. Bu tasvirlerde imparator sakalsızdır. Genellikle, üstünde haç
olan ve kenarlarından sarkan pandilia ismi verilen aksesuarlı taç takmaktadır.
Seleflerinin askeri zırh ve imparator kıyafeti ile tasvirlerine karşılık, Tiberius
Constantinus’un genellikle consul kıyafeti olarak bilinen loros ile betimlendiği
görülmektedir. Elinde üstünde kartal sembolü olan asa veya mappa denilen mendil

Dumbarton Oaks Collection and in the Whittemore Collection, I, Dumbarton Oaks Research
Library and Collection, Washington DC 1992, s. 264- 265.
142
Grierson, Coins, s. 44. II. Iustinus’un ilk dönemlerinde sikke basımının çok arttığı, 575
sonrası ise keskin bir düşüşe geçtiği belirtilmektedir. Andrei Gândilǎ, “Early Byzantine Coin
Circulation in the Eastern Provinces: A Comparative Statistical Approach”, American Journal of
Numismatics, XIX, (New York 2009), s. 177- 178.
143
Tekin, Bizans, s. 31; Grierson, Coinage, s. 33; Ünal, Bizans, s. 13; Gökalp, a. g. e., s. 34;
Grierson, Coins, s. 36.
144
Gândilǎ, a. g. e., s. 181.
145
Ioannes, a. g. e., s. 192; Grierson, Coins, s. 52.

70
gibi imparatorluk simgeleri bulunmaktadır. Altın sikkelerde arka yüzde haç figürü
basım yeri yer alırken bakır sikkelerde arka yüzde anno lejantı ve tarih belirten rakam,
M, K, I gibi paranın birimi ve basım yeri görünmektedir. Ön yüzde genellikle
“Dominus Noster Tiberius Constantinus Perpetuus Augustus”, kısaltmalı ya da bazı
kelimeleri farklı olacak şekilde imparatoru tanıtan lejant olarak yer almaktadır. Anlamı
“Efendimiz Ebedi Augustus Tiberius Constantinus” olarak açıklanabilmektedir. Arka
yüzde ise genellikle “Victoria Augustorum” yani “Augustus’ların Zaferi” anlamına
gelen lejant bulunmaktadır. Bu özellikler sikkelerin yanında mühürler için de
geçerlidir.146

İmparator Tiberius Constantinus’un sikke örnekleri darphaneler ve birimler


olarak kataloglarda şu şekilde yer almaktadır:

1. Örnek: İstanbul’da basılan bir Solidus:147

Ön yüz: Tiberius Constantinus’un ön cepheden tasviri, başında dairesel


süslemeleri ve üstünde haç ile bir taç, üzerinde zırh, sağ elinde globus denilen küre,
solunda süvari kalkanı tutar vaziyettedir. Lejant olarak, dmTIbCONS TANTPPAVI
(Dominus Tiberius Constantinus Perpetuus Augustus) ifadesi mevcuttur.

Arka yüz: Dört basamak üzerinde Potent Haç, altında CONOB


(Constantinopolis) ve VICTORI AAVCC (Victoria Augustorum) lejantı yer alır.

2. Örnek: İstanbul’da basılan bir Solidus:148

Ön yüz: İmparatorun ön cepheden tasviri, üzerinde haç olan ve pendilia ve


diadema ile birlikte bir taç, zırh ile görünmektedir. Sağ elinde globus, sol elinde süvari
kalkanı vardır. dmTibCONS TANTPPAVI lejantı bulunur.

Arka yüz: Dört basamak üzerinde Potent Haç, altında CONOB ve uICTOR
TIbERIAuS (Victor Tiberiaus) lejantı ile birliktedir.

146
Örnek için bkz: Grierson, Coins, s. 48; Cecile Morrison, “An Unpublished Lead Seal of
Tiberios II Constantine (578-582)”, Revue numismatique, 165, (2009), s. 421- 425; Gökalp, a. g. e.,
s. 25, 26; Grierson, Coinage, s. 29;
147
Wroth, a. g. e., s. 105; Grierson, Coins, s. 350.
148
Bellinger, a. g. e., s. 266.

71
3. Örnek: İstanbul’da basılan bir Solidus:149

Ön yüz: Ön cepheden Tiberius Constantinus, consul kıyafeti, sağında havaya


kaldırılmış mappa, solunda üstünde haç ve hemen altında kanatlarını açmış kartalın
olduğu imparatorluk asası ile birliktedir. CONSTANTA uCuIuFELIX (Constanta
Vivat Felix) lejantı tipi çevreler.

Arka Yüz: Dört basamak üstünde Potent Haç tasvirinin altında CONOB,
üstünde uICTORTI bERIAuS lejantı bulunmaktadır.

4. Örnek: İstanbul’da basılan Semissis ve Tremissis değerindeki sikkeler:150

Ön yüz: Zırh ve diadema giymiş vaziyette imparator tasviri vardır. Lejant ise
dMCONSTANTINVSPPAC şeklindedir.

Arka yüz: Potent haç ve CONOB ve uICTOR TIbERIAuS olarak darp


edilmiştir.

5. Örnek: İzmit’te basılan bir Follis:151

Ön yüz: Consul olarak betimlenen imparatorun başında tacı, sağ elinde mappa
sol elinde imparatorluk asası ile dmTibCONS TANTPPAVI lejantı yer alır.

Arka yüz: Birimi belirten m büyük şekilde yer alır. Üstünde haç, solunda
ANNO, sağında u vardır. İmparatorun beşinci yılını (579) gösterir. Alt kısımda ise
NIKO (Nicomedia) basım yeri görülmektedir.

6. Örnek: Selanik’te basılan Yarım Follis:152

Ön yüz: Farklı bir tip olarak İmparator Tiberius Constantinus’un yanında eşi
İmparatoriçe Ino Anastasia ile birlikte oturur şekilde görülmektedir. İmparatorun
elinde globus, imparatoriçenin elinde imparatorluk asası vardır. Lejant ise standart
şekilde dmTibCONS TANTPPAV olarak görülür.

149
Bellinger, a. g. e., s. 266; Wroth, a. g. e., s. 106; Grierson, Coins, s. 350. Bu sikkedeki
CONSTANTA lejantı, II. Constans dönemi sikkeleri ile karışıklığa neden olabilmektedir. Grierson,
Coins, s. 44.
150
Bellinger, a. g. e., s. 268; Wroth, a. g. e., s. 107.
151
Bellinger, a. g. e., s. 278. Buradaki TANTPPAVI lejantının son harfi C olarak da görülür.
Wroth, a. g. e., s. 113.
152
Wroth, a. g. e., s. 112; Bellinger, a. g. e., s. 277.

72
Arka yüz: Sikkenin birimini K sembolü gösterir. Üstünde haç bulunur. Sol
tarafında ANNO sağ tarafında u işareti bize beşinci yıl olarak 579’u ifade eder. Birimin
altında ise TES (Thessalonica) üretim yerini simgeler.

7. Örnek: Cyzicus’da basılan Follis çeşitleri:153

Ön yüz: İmparator yine bir consul görüntüsü içerisindedir. Bir elinde mappa
bir elinde imparatorluk asası bulunur. Ayrıca dmTibCONS TANTPPAV lejantı vardır.

Arka yüz: M simgesi, altında KYZ (Cyzicus), solunda ANNO, sağında u veya
uI yer almaktadır.

8. Örnek: Antakya’da basılan Follis:154

Ön yüz: İmparator büstü, zırh, üzerinde haç olan ve pendilia olan taç
şeklindedir. Sağ elinde globus, sol elinde süvari kalkanı bulunur. Lejant dNTIOCON
STA olarak yapılmıştır.

Arka yüz: Üstünde haç olan M, birimi göstermektedir. ANNO bu birimin


solunda II alt II üst olacak şekilde sağında bulunmaktadır. Bu rakamlar imparatorun
dördüncü yılını yani 578’i belirtmektedir. Birim sembolünün altında tHEuP
(Theopolis) basıldığı kenti gösterir.

9. Örnek: Antakya’da basılan Decanummium:155

Ön yüz: Tip özellikleri ve lejant dönemin sikkeleri ile aynıdır.

Arka yüz: Birim göstergesi I sembolüdür. Solunda ANNO, sağında II ve II üst


üste olacak şekilde ya da uI şeklinde bulunur. Altında ise tHEuP yazısı mevcuttur.

10. Örnek: İskenderiye’de basılan 12 nummi değerindeki sikke:156

Ön yüz: Bu sikkede farklı bir tip vardır. İmparator büstü cepheden değil yan
profildendir. Başında diadema, üzerinde omuz kısmından fibula ile tutturulmuş
paludamentum denilen kadim bir giysi vardır. Tipin çevresinde DNCONSTANT
NVPPA lejantı görülmektedir.

153
Wroth, a. g. e., s. 115; Bellinger, a. g. e., s. 280- 281.
154
https://www.doaks.org/resources/coins/catalogue/BZC.1975.3.4/view , Benzer örnekler
için bkz: Wroth, a. g. e., s. 116- 117; Bellinger, a. g. e., s. 282- 283.
155
Wroth, a. g. e., s. 120; Bellinger, a. g. e., s. 285.
156
https://www.doaks.org/resources/coins/catalogue/BZC.1974.5.11/view , Wroth, a. g. e.,
s. 121- 122; Bellinger, a. g. e., s. 286.

73
Arka yüz: Birim I ve B şeklindedir. İki sembolün arasında haç, altında ΑΛEΞ
(Alexandria) ifadesi yer almaktadır.

11. Örnek: Kartaca’da basılan Gümüş Sikke:157

Ön yüz: Standart tip ve lejant bu sikkelerde de görülür.

Arka yüz: Bir örnekte Potent Haç betimlemesi, üstte LV XM altta VNDI (LVX
MVNDI) yer alır. Başka bir örnekte ise çelenk içerisinde X ve P harflerinin
birleşmesinden oluşan labarum yer alır.

12. Örnek: Ravenna’da basılan Solidus:158

Ön yüz: Diğer Solidus örnekleri gibi ön cepheden tasviri olan imparator,


üstünde haç ile dairesel süslemeli bir taç, üzerinde zırh, sağ elinde globus denilen küre,
solunda süvari kalkanı ile beraberdir. Lejant olarak, dmTIbCONS TANTPPAVC
bulunmaktadır.

Arka yüz: Dört basamak üzerinde Potent Haç, altında CONOB ve VICTORI
AAVCC lejantı yer alır.

13. Örnek: Ravenna’da basılan Tremissis:159

Ön yüz: İmparatorun tasviri profildendir. Başında diadema, üzerinde zırh ve


paludamentum bulunmaktadır. Lejant, DmCONSTAN TINVSPPAV şeklindedir.

Arka yüz: Potent Haç, CONOB ve uICTOR TIbERIAuS vardır.

14. Örnek: Roma’da basılan Yarım Follis:160

Ön yüz: Cepheden tasvir edilen imparatorun zırhlıdır ve başında miğfer ya da


taç görülür; dmTibCON STANTPPA burada da yer alır.

Arka yüz: Üstünde haç, altında ROM (Roma) olan XX birimi ortadadır.

Ülkemizde bazı müze kataloglarında ve arkeolojik kazı sonuçlarında Tiberius


Constantinus’a ait sikkelerin var olduğu bilinmektedir. Örnek olarak Manisa
müzesindeki bir Follis örneğinde, imparatorun üzerinde haç ve pendilia olan bir taç,

157
Wroth, a. g. e., s. 122- 123; Bellinger, a. g. e., s. 285.
158
Wroth, a. g. e., s. 124; Bellinger, a. g. e., s. 289.
159
Wroth, a. g. e., s. 124; Bellinger, a. g. e., s. 289.
160
Wroth, a. g. e., s. 123; Bellinger, a. g. e., s. 288.

74
consul kıyafeti, elinde asa ve mappa ile tasviri yer alırken, (d)mTIbCONS
TANTPPAVI şeklindeki standart lejantı bulunmaktadır. Buna benzer birçok sikke
Yalvaç müzesinde de yer alırken, zırhlı ve miğferli tip örneği de katalogda yer
almaktadır. Andriake kazılarında ortaya çıkan Bizans dönemi sikkelerinin arasında bu
imparatora ait bir sikke de vardır.161

Tiberius Constantinus dönemine ait önemli maddi veri, Frank Kralı Chilperic’e
hediye olarak gönderdiği altın madalyondur. Dönemin tanığı Tour’lu Gregorius’un da
bahsettiği bu madalyonun üzerinde “TIBERII CONSTANTINI PERPETVI AVGVSTI”
yani “Ebedi Augustus (İmparator) Tiberius Constantinus’un” lejantı imparatorun
tasviri birlikte ön yüzde yer almaktadır. Arka yüzde ise bir at arabası ve üzerinde at
arabası yarışçısı tasvir edilmiştir. Tasvirin çevresinde ise “GLORIA ROMANORVM”
yani “Romalıların Şanı” lejantı görülmektedir. Bu madalyonun günümüzde nerede
olduğu bilinmemektedir.162

Bunlara ek olarak mühürler de bu dönemde öne çıkan kanıtlardan olmuşlardır.


Sikkelerdeki özelliklerin aynısı bu mühürlerde görülmektedir.163

3. 1. 5. Tiberius Constantinus Döneminde Çıkarılan Yasalar

İmparator Iustinianus’un gerçekleştirdiği faaliyetler arasında önemli bir yere


sahip olan hukuk çalışmaları, kapsamlı bir külliyat olarak imparatorluğun önemli bir
varlığı olmuştur. Iustinianus döneminin önde gelen isimlerinden hukukçu Tribonianus
başkanlığında kurulan komisyon, bu çalışmaları başlatmıştır. Geçmiş yıllarda
oluşturulan codex Theodosianus gibi külliyatlar incelenmiş, sonrasında çıkarılan
yasalar da incelenmiştir. İlk olarak, İmparator Hadrianus döneminden İmparator
Iustinianus dönemine kadar çıkarılan yasaların düzenlenmesiyle oluşturulan codex
Iustinianus 529 yılında çıkarılmıştır. Ardından 533 yılında klasik literatür taraması
sonucunda yapılan yeni yasalardan, digesta oluşturulmuştur. Hemen sonrasında
digesta içerisindeki pürüzleri giderme amacı ile bir el kitabı olarak institutiones ismi
verilen çalışma yapılmıştır. 534 yılından sonra çıkarılan yasalar ise novallae leges
ismine sahip olmuştur. Diğer üç külliyat Latince yazılmışken, novellae genel olarak

161
Ünal, Manisa, s. 42- 43; Gökalp, a. g. e., s. 72- 74; Süleyman Bulut, Mehmet Şengül, “2009
2012 Yılları Andriake Kazı Sikkeleri ve Yerleşim Tarihine Katkıları”, Birinci Uluslararası Anadolu
Para Tarihi ve Numismatik Kongresi- Bildiriler, Antalya 2013, s. 102.
162
Gregorius, a. g. e., VI, 2; Wroth, a. g. e., s. 105.
163
Morrison, a. g. m., s. 421- 425; https://www.doaks.org/resources/seals/byzantine-
seals/tiberios-constantine-578201382/view

75
Grekçe yazılmış, sonrasında bu çalışma, Iustinianus döneminde tek bir kitap haline
getirilmemiştir. Bütün bu çalışmalar sonraki dönemlerde Avrupa’da Corpus Iuris
Civilis ismi altında toplanmıştır.164

Bu külliyata Iustinianus’un haleflerinden de katkı olmuştur. II. Iustinus ve


Tiberius Constantinus dönemlerde çıkarılan yasalar novellae külliyatında
bulunmaktadır. Tiberius Constantinus’un çıkarttığı üç yasa bu külliyat içerisinde yer
almıştır. Buna karşılık, aslında bu dönemde beş yasa çıkarıldığı birinin kayıp olduğu
diğerinin ise sadece Latince versiyonunun bulunduğu belirtilmektedir. Söz konusu üç
yasa İngilizce tercümeye sahiptir. Sonraki yıllarda toplanan bu yasaların farklı
versiyonları bulunmakta, 168 yasanın külliyatının Tiberius Constantinus’un caesar
olduğu dönemde toplandığı düşünülmektedir. Bu yasaların içerisinde 161., 163. ve
164. yasa Tiberius Constantinus dönemine aittir.165

161. Yasa, Aralık 574 tarihinde, eyaletlerdeki başkanlarla ve suffragium ile


ilgili olarak, önsöz, üç madde içeren Başlık 1, Başlık 2 ve sonsöz içeriği ile şu şekilde
yayınlanmıştır:

“Önsöz: En büyük iyilik, sadece uygun yasaların çıkarılmasını değil, aynı


zamanda, çıkarılan bu yasaları gayretle savunmayı, yürürlüğe koymayı ve bunları
ihlal edenleri cezalandırmayı da kapsar. Kanunlar, tebaamızın yararına veya etkisine
sahip olmadan sadece kelimelerle var oluyorsa, ne işe yarar? Tebaasının haklarını
dikkatle gözeten imparatorun, sık sık eyalet başkanlarının makamlarını ücretsiz olarak
almalarını sağladığını biliyoruz, böylece, elleri temizken onu tutarak, tebaamıza adil
ve hakkaniyetli davranabilirler, tebaamız zarardan korunurken hazine büyüyebilir.
Ancak bu, yüksek memurlukları teslim almak yerine satın alanların dizginsiz
açgözlülüğü yüzünden yavaş yavaş unutuldu.

Başlık 1: Ancak biz, bu konularda çıkarılan yasaları yenileyerek, yüksek


memurluğun sadece iyi isimleri nedeniyle göze çarpan, adaleti yönetmede en büyük
özeni gösteren, dahası, herhangi bir hediye veya büyüklük olmadan makamı alan,
tebaamızı zarar veya ziyandan koruyan ve özenle kamu haracını toplayanlar

164
Ostrogorsky, a. g. e., s. 69- 70; Vasiliev, a. g. e., s. 172- 178; Norwich, a. g. e., s. 163- 164;
Gregory, a. g. e., s. 146, 157- 158.
165
Timothy G. Kearley, “The Creation and Transmission of Justinian’s Novels”, Law Library
Journal, 102/3, (Chicago 2010), s. 383- 393; George Long, “Tiberius II”, Dictionary of Greek and
Roman Biography and Mythology, III, 1124.

76
tarafından tutulacağını emrediyoruz. Onlar ve onların meclis üyeleri, katipler, özel
muhafızlar ve onların altındaki diğer herkes, yasaların söylediği gibi, aldıkları
miktarın dört katını ödemek istemiyorlarsa, tebaadan hiçbir şeyi zorla almamalıdır.
Ancak hazinenin ve yasaların kendilerine atadığı şeyle yetinmelidirler. 1. Ayrıca,
görev süreleri dolduğunda, yasanın öngördüğü şekilde elli gün (eyalette) alenen
kalmaları ve kendilerine dava açmak isteyenlere cevap vermeleri gerekir. (Celp
olunan) Dava bu elli gün içinde bitmemişse, eğer dava sivil ise bir savcı atayabilirler;
ancak suç teşkil ediyorsa, davanın sona ermesine kadar kalmaları gerekir; yargıç
(böyle bir durumda), ister sulh hâkimi ister vali tarafından atanmış olsun, davanın
başlamasından sonraki yirmi gün içinde sona erdirmezse, dava yukarıda belirtilen
şekilde ilerlerse, on pound altın para cezasına çarptırılır. 2. İçlerinden (başkanlardan)
herhangi biri vicdan azabı çekerek gizlice kaçıp kutsal bir yapıya sığınırsa, bu tür
konularla ilgili (şikayetçi) tarafça yapılan kayıtlarda (bu zamana kadar) gösterildiği
gibi, bu zamana kadar yapılan hükme göre onlar, hukuka göre ve yanlışla orantılı
olarak haksızlığa uğrayanlar arasında bölüştürülecek olan mallarından mahrum
bırakılırlar. 3. Tebaaların yararına yapılan hükümler yürürlükte kalacaktır ve
imparatorun tebaaların yararına başkanlar hakkında haklı olarak yaptığı hükümler
de yürürlükte kalacaktır. Dahası, bu şekilde günah işleyenleri cezalandırırken, bu
vesileyle tebaalarımızdan yasaklanmış olana aykırı şekilde herhangi bir şey alanları
da aynısının dört katını geri vermek zorunda bırakıyoruz.

Başlık 2: Ve biz bu emirleri vermeye teşvik edildik çünkü tebaamızın varlığını


ve refahını, onlardan devlete tahakkuk edecek gelirden (yani başkanların ödeyeceği
ücretlerden) çok daha önemli gördük. Yüksek memurlara verilen hediyelerle birlikte,
imparatorluk hazinesine geleneksel olarak ödenen ve büyük miktarda para tutarında
olan makamın satın alma parasını da (suffragia) kaldırdık, böylece devlet de bu
şekilde bir refah koşulundan zevk alabilir ve bir süre önce zararına tasarlanan
ödemelerden kurtularak bir refah durumuna geri dönebilir. Çünkü Majestelerimizin
en büyük amacı, eyaletlerin iyi yasalar altında yaşayabilmesi, korunabilmesi,
başkanın elinde adaletten yararlanabilmesi ve onların kamu haraçlarını sorunsuz bir
şekilde ödemeleridir. Çünkü, ordunun beslendiği vergiler, dinen ödenmesi gereken
vergiler ödenmedikçe, düşmana direnip taşra yerleşimlerini ve kentleri savunmadıkça,
devlet tam anlamıyla korunamaz ve böylece kalan emirlerin kendilerine tahsis edilen

77
kısmını alabilir, duvarlar ve şehirler restore edilebilir ve tebaanın ortak yararı için
olan her şey yapılabilir.

Sonsöz: Haşmetliniz, bu yasa tarafından ilan edilen irademizi, bu talihli


kentteki geleneksel yerlerde yayınlayacak ve geleneksel görevlerle eyaletlere
gönderecek, böylece herkes hazine ve tebaamızın zarar görmemesi için ne kadar içten
olduğumuzu bilecektir.”166

163. Yasa ise vergi muafiyeti ile ilgili olarak 575 yılında çıkarılmıştır. Önsöz,
Başlık 1, Başlık 2 ve sonsözden oluşmaktadır. İçeriği ise şu şekildedir:

“Önsöz: Adalet ve hayırseverlik, insanlığın en büyük iyiliğidir; ilki her birine


hakkını verir ve diğerine ait olan hiçbir şeyi aramaz; ikincisi şefkati kullanır ve
fakirleri ağır borçlardan kurtarır. Onlar imparatorluğu süslemeye, devleti güvenlik
içinde muhafaza etmeye alışkınlardır ve insan hayatının iyi düzenleyicileridirler.
Dolayısıyla, Tanrı'dan hükümdarlık asasını alarak, böylesine takdire değer eylemler
için dikkat çekici olabilmemiz en içten arzumuzdur, böylece tebaamıza faydalı olmuş
olarak, cennetten erdem ve şeref ödülünü alabiliriz. Şimdi biliyoruz ki sürekli ve çeşitli
kayıplar, ki onlar varlıklarını böylesi yoksulluğa indirgeyen insanların başına geldi.
Askeri ve diğer acil harcamalar, bizi çevreleyen birçok savaş bizi önemli para
harcaması yapmaya zorladığında da onlar mal sahiplerine geri dönüş yapamadı ve
vergilerin ödemelerine güçleri yetmedi. Bu nedenle, bu ihtiyaçları nasıl
karşılayabileceğimizi ve keza tebaamızın yoksulluğuna nasıl çare bulabileceğimizi
düşündük. Fikirlerimiz bu konuda tereddüt etse de duyarlılık, nihayet hayırseverliği
ön planda tutmayı, tebaamıza Tanrı tarafından kabul edilebilir bir yardım bahşetmeyi
ve böylece ortak fayda için yapılan harcamalardaki eksikliği imparatorluk
hazinesinden karşılamayı üstün tuttu.

Başlık 1: Buna göre, bu özeni Yüce İsa’ya adayarak, kutsanmış şefkatinin ve


kutsal dirilişinin bugünkü büyük bayramında değerli bir şey yaparak, biz de haklı
olarak devlet adına, çiftçilere ve vergi mükelleflerine- yani mülk sahiplerine-, dört yıl

166
Yasanın İngilizce çevirisinde geçen “fisc” kelimesi imparator ya da devlet hazinesi
anlamına gelmektedir ve “hazine” olarak, “office” kelimesi “makam”, “magistracy” kelimesi Latince
“magistratus” kelimesi ile bağlantısından dolayı “yüksek memurluk”, “Your Glory” kelime grubu ise
“Haşmetliniz” olarak bu çalışmada Türkçe karşılık olarak kullanılmıştır. İngilizce çevirisi için bkz:
http://www.uwyo.edu/lawlib/blume-justinian/ajc-edition-2/novels/141-168/index.html Grekçe ve
Latince orijinali için bkz: “Novellae”, Corpus Iuris Civilis, ed. Rudolf Schöll, III, Weidman, Berlin
1895, s. 745- 746.

78
boyunca dağıtılan bir yıllık vergilerin ödenmesini, yani önümüzdeki dokuzuncu
Indiction sırasında dördüncüsünü bağışlamamız vasıtasıyla, onuncu Indiction
sırasında dördüncü ve aynı şekilde on birinci ve on ikinci Indiction’un her birinde
dördüncü, aynı zamanda bu konularda herhangi birine ödenen alışılagelmiş ücretleri
düşürerek, mevcut teklifi getiriyoruz.

Başlık 2: Ayrıca, ister Doğu'nun Praetoria Praefectus büyük memurluğuna,


ister Ilirycum eyaletine veya Scythia ve Moesia'da bulunan yerel yüksek memurluğuna
veya askeri yüksek memurluğuna ait olsun, imparatorluk maliye ve diğer yüksek
memurluklara, vergi ödemelerini yasaklayan ve vergi ödemesini talep edenlere (vergi
dairesi çalışanlarına), başkanlık mübaşirlerine, saray memurlarına, vergi
toplayıcılarına ve alıcılarına, ve halk haracının toplanması veya alınmasıyla, çiftçilere
veya tebaaya herhangi bir dolandırıcılık yapmaktan ve arazi sahiplerine haraç
ödüyormuş gibi davranarak, onlara işbu vesile ile herhangi bir zarar vermekten, veya
onlardan dolandırıcılık yoluyla herhangi bir teminat, kefalet veya ihale almak için,
yeni geçirilen beşinci Indiction’un sonuna kadar geçmişte ödenmemiş vergileri de
onlara havale ediyoruz ve tarafımızdan talep edilen haraçtan hiçbir tahsilat
yapılmayacağını emrediyoruz. Çünkü bunu, yani cömertliğimizi atlatmak için yapılmış
veya yapılan her hileli eylemi geçersiz ilan ediyoruz. Ancak, bundan önce,
cömertliğimiz, beşinci Indiction’a kadar olan süre için gecikmiş vergilerden herhangi
birini topladıysa, ancak teslim etmediyse, her halükârda kamu hazinelerine ödemeleri
gerektiği açıktır. Çünkü bu cömertliği tebaalarımıza fayda sağlamak için genişlettik,
ancak mevcut vergiyi kamu vergisini toplayan ve kendi kullanımına dönüştürenlerin
yararına iade etmedik. Yıllık aynî vergi (annona) azaltılmayacaktır. Tahıl ve diğer
ürünlerin tam ölçüsü ödenmeli ve getirilmelidir; tebaamıza her yıl dört yıl boyunca
göndermiş olduğumuz verginin dördüncüsünün bedeline, altın olarak ödenen vergi
üzerinden kamu hazinesinde müsaade edilecek veya maliye ile ödenecektir. Aynı şey,
kamu cephanelerine getirilen ürünler veya Osroena ve Mezopotamya'da ordunun
desteği için de geçerli olacaktır; bu, Lazica topraklarında, Bosporos ve
Chersonnesus'ta verilen ploima (donanma için) adı verilen ürünler için de geçerli
olacaktır. Bunun bedelini (gönderilen dördüncü gönderiyi oluşturacak ölçüde), temin
edildiği gibi, (ürünler) teslim edildikleri yerden (varış yerlerine) valinin hazinesine
verildiği gibi, mallardan alacaklar, böylece onlar (tebaamız) bu bağlamda da bizim
cömertliğimizden yararlanacaklar. Bu ürünlerin katkısını ihmal etmek güvenli

79
değildir, çünkü harcamalar kaçınılmazdır ve söyleyebileceğimiz gibi devleti
desteklemektedir. Dahası, bu armağandan gelecekte devletimize büyük bir fayda
sağlayacağına, Tanrı'nın bu tür eylemler için bize talihli şeyler yağdıracağına
inanıyoruz. Tebaamızın yararına konulan hükümlerden herhangi birini ihlal etmeye
cesaret edenler mallarını ve canlarını tehlikeye atacaklardır.

Sonsöz: Haşmetliniz, fermanların kullanılmasıyla, bu talihli kentte ve yargı


yetkinize tabi tüm eyaletlerde bilinen bu imparatorluk yasasında ilan edilen
vasiyetimiz haline getirecek, böylece kimse bizim cömertliğimizden habersiz
olmayacaktır.”167

Son olarak, 164. Yasa miras konusu hakkında şu şekilde çıkarılmıştır:

“Önsöz: Tanrıdan ve adaletten daha büyük bir şey yoktur. Onlar olmadan,
özellikle bizim devletimizde, yapılması gereken hiçbir şey yapılamaz; onların
yardımıyla adil bir şekilde yönetmek ve tebaamızı kalbin sevgisine ve nezakete
yönlendirmek mümkündür. Öyleyse, biz de Tanrı’dan ve adaletten öğrenerek,
Romalıların erdemlerinin artması ve barbarların mağlup edilmesi için sonuna kadar
özenle yükümlü olsak da özel şahısların yararına olan şeylerde uygun hükümlerin
yapılması konusunda endişeli değiliz. Bu nedenle, daha önce karışıklık içinde olan
birçok şeyi düzelttiğimiz için, uzun süredir ihmal edilmiş olan mirasla ilgili meseleleri
düzene indirgemenin de faydalı olacağını düşündük. Çünkü, takip eden bazı kişilerin,
mühürlerini taşınır mallara basarak, taşınmaz mallara afiş asarak ve bu şekilde
merhumların veraseti ile alay ederek ve olağan veraset düzenine aykırı bir biçimde,
merhumların mallarına müdahale ettiklerini ne zorunlu olan vasiyetlere ne de
vasiyetsiz varislerin yer almasına izin verdiklerini öğrendik. Şimdi, bu kadar çok
meselede meydana gelen detayları öğrenmek imkânsız olduğu için, en iyisi bununla
ilgili genel bir kanun çıkarmayı düşündük.

Başlık 1: Bu nedenle, herkesin mülkiyetinden ve haklarından yararlanmasını


ve bunları varislerine ihlal olmaksızın aktarmasını emrediyoruz. Kanunumuzun aksine

167
Bu yasanın çevirisinde “republic” kelimesi, günümüzdeki “cumhuriyet” anlamı ile Doğu
Roma İmparatorluğu yönetim anlayışı ile çelişmesi göz önüne alınarak ve Latince’deki “res publica”
kavramından dolayı “devlet” olarak, “magistracy” kelimesi “yüksek memurluk” olarak, “magazine”
kelimesi cephane olarak, Türkçe karşılığı “serbestlik, el açıklığı, genişlik,” olan “liberality” kelimesi
“cömertlik” olarak ve “Your Glory” kelime grubu “Haşmetliniz” olarak kullanılmıştır. Yasanın
İngilizce çevirisi için bkz: http://www.uwyo.edu/lawlib/blume-justinian/ajc-edition-2/novels/141-
168/index.html , Grekçe ve Latince orijinali için bkz: Novellae, s. 749- 751.

80
hiç kimse onun malını istila edemez, mirasçılarına zarar veremez veya mala afiş veya
mühür koyamaz. İnsanların miraslarının verasetlerini onaylıyoruz ve son vasiyetlerin
yasal olarak geçersiz kılınmış olmasını beyan etmiyoruz. Çünkü tebaamızın iyiliği için
her zaman izlediğimiz ve istekli olduğumuz için ve Majestelerimiz onların iyiliğini
korumaya büyük özen gösterdiğinden, neden onlara bu hürmetle de bakmayalım ve
isteyerek onlara hayırlarımızı bahşetmeyelim? Bunun Tanrı'yı memnun edeceğinden
eminiz; buna adalet diyoruz ve imparatorluğumuzun böylelikle güvenli ve huzurlu hale
getirileceğine inanıyoruz. Öyleyse bu yasa diğer iyi işlerimiz arasında da sayılsın ve
eski dertlerden kurtulmuş olan, Majestelerimiz tarafından böyle bir özene layık
görülen tebaamız, Tanrı’ya ve O'nun ardından bize dua etsin, ibadetlerle Tanrı’yı hoş
tutsun ki, mağlup edilen düşmanlarımızla onlara başka pek çok koruma da
sunabilelim.

Sonsöz: İmparatorluk mülkünün bakanları ve bu talihli kentte ve eyaletlerde


daha büyük ve daha küçük yüksek memurları, bu imparatorluk yasasında ilan edilen
irademize, mülklerine el koymaktan ve bunu ihlal ederse yaptırımımız olan ölüm
cezasından korkarak itaat etmelidir. Öyleyse Haşmetliniz, bunu, kanunumuzu bu
talihli kentin göze çarpan yerlerine asacak ve olağan emirlerle vilayetlere
gönderecektir.”168

3. 2. Tiberius Constantinus ve Dış Politika


3. 2. 1. Türk Kağanlığı (Göktürkler) ile İlişkiler

Doğu Roma İmparatorluğu’nun Tiberius Constantinus döneminde, ilişkiler


kurduğu devletlerden en dikkat çekici olanı, Göktürkler olarak da bilinen Türk
Kağanlığıdır. Ortaya çıkış noktalarının Altay Dağları olduğu düşünülmektedir. VI.
yüzyılda Orta Asya’da önemli bir güç olan Göktürkler, 552 yılında Bumin Kağan
tarafından kurulmuştur. Kısa süre sonra Çin’den Karadeniz kıyılarına kadar olan
bölgede söz sahibi olmuşlardır. Bumin Kağan döneminden itibaren çok geniş bir
bölgeye sahip olan devletin batı kısmını İstemi Kağan ve Tardu yönetmiş, birçok
kentin ele geçirilmesi sayesinde İpek Yolu hâkimiyeti de Göktürklerin eline geçmiştir.

168
Bu çeviride “curator” kelimesi “bakan” olarak, “magistrat” kelimesi ise “yüksek memur”
olarak kullanılmıştır. Yasanın İngilizce çevirisi için bkz: http://www.uwyo.edu/lawlib/blume-
justinian/ajc-edition-2/novels/141-168/index.html , Grekçe ve Latince orijinali için bkz: Novellae, s.
751- 752.

81
Sogdlar hâkimiyet altına alınmış, bu dönemin bir diğer Türk devleti Akhunlar ise, önce
Sâsânîlerle ortaklık kuran İstemi’nin, daha sonra doğu kağanı Mukan’ın seferleri ile
yıkılmıştır. Bir başka Türk kavmi Avarlar ise Göktürklerden kaçarak batıya doğru göç
etmeye başlamışlardır. Böylece Türk Kağanlığı, bu yüzyılın önemli gücü Sâsânî
Devleti ve Çin’in arasında önemli bir yer edinmiştir.169

Doğu Roma İmparatorluğu, Sâsânî Devleti ve Türk Kağanlığı arasında yoğun


bir şekilde etkileşime neden olan mesele, ipek ticareti ve bu ticaretin yapıldığı İpek
Yolu oldu.170 Ayrıca, Göktürklere bağlı olan Sogd kavmi için de bu mesele büyük
önem taşıyordu. Bir süre sonra İpek Yoluna hâkim olma konusunda, daha önce ittifak
yapan Göktürkler ve Sâsânîlerin ilişkileri bozuldu. İstemi’nin İran’a gönderdiği Sogd
elçileri kötü muamele gördü ve öldürüldü.171 İstemi bunun üzerine hemen savaşa
girişmedi. İşte tam bu sırada Sogdların lideri Maniakh, İstemi’ye önemli bir teklifte
bulundu, “Türklerin Romalılarla dostluklarını geliştirmesini ve ham ipekleri satış için
göndermesini” önerdi. Çünkü Romalılar, yani Bizanslılar, ipeği diğer toplumlardan

169
Türk kelimesinin bir devlet adında görülmesi ilk defa Göktürkler sayesinde gerçekleşmiştir.
Göktürkler 542 yılı civarında tarih sahnesine çıkmışlardır. Hunların soyundan oldukları
düşünülmektedir. Demircilik ve ipek ticareti ile ilgilendikleri bilinmektedir. VI. yüzyılın ortasına kadar
Orta Asya’da hâkimiyet kurmuş olan Juan-Juan’ları (Avarlar) yenerek devletlerini kurmuşlardır.
Liderleri Bumin ise İl Kağan unvanı almıştır. Mukan Kağan döneminde yükselişe geçerek Çin’e seferler
yapılmıştır. İstemi ise Yabgu unvanı ile devletin batı kanadını yönetmiştir. Eftalitler olarak da bilinen
Akhunlar ise Afganistan’ın kuzeyinden Hazar Denizi’nin batısına kadar olan bölgede kurulmuş ve ipek
ticaretinde aktif olmuşlardır. Bu devletin ortadan kaldırılmasında askerî harekât kadar İstemi’nin
Sâsânîlerle kurduğu ittifak önemli bir yer edinmiştir. Son olarak Avarların Göktürklerden kaçışı,
Menandros tarafından da işlenmiştir. Ona göre İstemi (metindeki ismi Sizabul), “Eftalitler ile savaşı
bitirdiğimde Avarlara da saldıracağım, onlar gücümden kaçamayacaklar” demiştir. Menandros, a. g.
e., s. 44- 47; Ahmet Taşağıl, Göktürkler, I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s. 14- 32;
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997, s. 94- 100; Edward Gibbon,
Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, IV, Indie Yayınları,
İstanbul 2019, s. 236- 241; Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul 2015, s. 71- 79; Mark Whittow, “Byzantium’s Eurasian Policy in the Age of the Turk Empire”,
Empires And Exchanges in Eurasian Late Antiquity, Cambridge University Press, Cambridge 2018,
s. 271; Charles William Previte- Orton, The Shorter Cambridge Medieval History, I, Cambridge
University Press, Cambridge 1966, s. 201; Elizabeth A. Zachariadou, Alexander Kazhdan, “Turks”,
The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2129.
170
İpek yolu, Uzak- Doğu, yani Çin’den başlayan ve Akdeniz’e kadar uzanan ve eski çağlardan
itibaren kullanılan ve sadece VI. yüzyılda değil, daha sonraki yüzyıllarda da önemini koruyan bir
güzergâhtır. İran ve Orta Asya coğrafyası bu yol üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Wilhelm
Heyd, Yakın- Doğu Ticaret Tarihi, trc. Enver Ziya Karal, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000,
s. 3- 4, 5- 8, 16; Gülseren Ceceli Dursun, “İran’da İpek Yolu ve Türkmenler”, İpek Yolu, İstanbul 2015,
s. 349; Angeliki Laiou, “Silk Route”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1898.
171
Menandros’a göre Türk Kağanlığından Sâsânîlere giden elçiler, önce bekletildi, sonra
elçilerin getirdikleri ipekler önlerinde yakıldı. Daha sonra Göktürklerden ikinci defa gönderilen elçilik
heyeti zehirlendiler. Gözü açık ve zeki bir adam olan İstemi neler olduğunun farkına vardı ve böylece
Sâsânîler ile Türkler arasında düşmanlık başladı. Yine Menandros bu olayları II. Iustinus’un
hükümdarlığının dördüncü yılına, yani 569 yılı civarına tarihler. Menandros, a. g. e., s. 110- 115; Heyd,
a. g. e., s. 18; Taşağıl, a. g. e., s. 32; Kafesoğlu, a. g. e., s. 100; Ahmetbeyoğlu, a. g. e., s. 79.

82
daha fazla kullanıyorlardı. İstemi bunu kabul etti ve Maniakh liderliğinde bir elçilik
ekibini, bir mektup ve ipek hediyeleri ile birlikte Doğu Roma İmparatorluğu’na
gönderdi.172

Gerçekten de ipek, Doğu Roma dünyasında çok önemli bir üründü. VI. yüzyılın
ortalarına kadar üretimi bilinmediği için, ithal edilmesi gerekiyordu ve pahalıya mal
oluyordu. Iustinianus döneminde bu sorun üzerine farklı ticaret yolları denenmiş,
ancak başarılı olunamamıştı. Ancak daha sonra Bizanslılar bir şekilde Çin’e ulaşıp
ipek böceği yumurtalarını ele geçirmeyi başarmış ve Doğu Roma topraklarına
dönmüşlerdi. Ancak bu yeni bir gelişmeydi ve henüz ithal ipek gibi kaliteli değildi. Bu
nedenle Göktürklerden gelen elçiler Doğu Roma İmparatorluğu için çok önemliydi.

Tarihçi Menandros’a göre uzun bir yolculukla Kafkasya üzerinden, İstanbul’a


gelen Maniakh ve ekibi, İmparator II. Iustinus tarafından dostça karşılanmıştı. Mektup
okunduktan sonra imparator elçilerden, Göktürk, Akhun ve Avarlar ile ilgili bilgi
almıştı. Dönemin bir diğer tarihçisi Byzantion’lu Theophanes’e göre ise
imparatorluğun Avarlara destek olmaması elçiler tarafından talep edildi. Ayrıca II.
Iustinus, Türk heyetine ipek böceği ve ipek üretimini gösterdi. Böylece iki devlet
arasında dostluk kurulmuş oldu.173

172
Menandros, a. g. e., s. 114- 115.
173
Göktürk elçisi ve imparator arasındaki konuşma, Menandros tarafından detaylı verilmiştir.
İstemi’nin gönderdiği mektubu “İmparator, İskit dilinde yazılmış bir mektubu tercüman aracılığıyla
okuduğunda istekli bir şekilde elçileri huzuruna kabul etti” ifadesi ise açıklamıştır. Byzantion’lu
Theophanes’in kayıtlarına ise Patrik Photios’un eserinden ulaşılmaktadır. Söz konusu kayıtlarda ipek
böceğinin Bizans dünyasına gelişi ve Türkler hakkında bilgiler bulunmaktadır. Byzantion’lu
Theophanes’e göre Türk elçileri, ipek konusunda önemli bir merkez olan Seres’i ele geçirmiş bir
devletin temsilcileri olarak, İstanbul’da bir ipek üretim atölyesini gezmişlerdir. Konu ile ilgili dikkat
çekici bir çalışma yapan Ali Ahmetbeyoğlu’nun makalesinde yer alan çeviride ilk Türk elçiliğinin
Iustinianus döneminde geldiği ifade edilmektedir ve yine Iustinianus’un Türklere ipek üretimini
gösterdiği belirtilmektedir. Ancak burada isimde hata bulunmaktadır. Eserin hem Grekçe ve Latince
yayınında, ki bu FHG olarak bilinmektedir, hem de daha sonra İngilizce’ye çevrilmiş Patrik Photius’un
eserinde, bahsedilen bu isim Iustinianus değil, II. Iustinus’tur. FGH’de “Ίυστίνος” ve “Justinus”
kelimeleri görülmektedir. Elçilerin geldiği tarih 568 olarak gösterilmiştir. Latince olarak “Hi tempestate
hac legatos cum muneribus ad Justinum imperatorem legarunt, ne Avaros reciperet, obsecrantes (c.
568).” cümlesi bu konuya örnektir. Zemarchus’un yolculuğu, yapılan görüşme ve detaylar için:
Menandros, a. g. e., s. 114- 117; Theophanes Byzantii, “Fragmentae”, ed. Karl Müller, Fragmenta
Historicorum Graecorum, IV, Paris 1851, s. 270; The Library of Photius, trc. J. H. Freese, I, The
Macmillan Company, New York, 1920, s. 73- 74; Gibbon, IV, s. 242- 243; Taşağıl, a. g. e., s. 32;
Kafesoğlu, a. g. e., s. 100- 101; Hatice Palaz Erdemir, Göktürk-Bizans İlişkileri, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, İstanbul 2003, s. 11- 21; Ali Ahmetbeyoğlu, “Bizans Tarihçisi Theophanes Bizantios’da
Türkler”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXVII/ 2, (İzmir 2012), s. 541- 545; Whittow, a. g. m., s. 271-
272.

83
Daha sonra II. Iustinus da Göktürklere elçi göndermeye karar verdi. Göreve
atadığı Kilikya’lı Zemarchus, Maniakh ve yanındakilerle beraber yola çıktı. Uzun
süren yolculuktan sonra Kağan ile görüşmek üzere Altın Dağ denilen yere geldiler ve
İstemi ile ittifakın sağlamlaştırılmasına yönelik bir görüşme yaptılar. İstemi, daha
sonra sefer hazırlıklarına başladı ve Talas bölgesinde kamp kurdu. Burada Sâsânî elçisi
de görüşmek için huzuruna çıktı. İstemi Yabgu, bu görüşmede Doğu Romalı elçi
heyetine özel bir şekilde saygılı davranırken, Sâsânî elçisine şikayetlerde bulundu. Bir
süre sonra Zemarchus ve ekibi Doğu Roma topraklarına doğru yola çıkmak üzere
bölgeden ayrıldı.174

Göktürk- Bizans ilişkilerinde ikinci dönem, Tiberius Constantinus


dönemindedir. Göktürkler Sâsânîlere karşı harekete geçerken, II. Iustinus da
Göktürklerle yapılan ittifaka güvenerek Sâsânîlere savaş açmıştı.175 Ancak beklenen
sonuç alınamadı. Kısa süre sonra Doğu Roma orduları mağlup olmaya başladı. 574
yılında yönetime gelmesi ile imparatorluğun baş başa kaldığı sorunlarla mücadeleye
girişen Tiberius Constantinus, selefi döneminde kurulmaya başlayan bu ittifaka ihtiyaç
duydu. Hem ilişkileri tazelemek hem de doğudaki tehlikeyi etkisiz hale getirmek için
Türk Kağanlığı’na elçi göndermeye karar verdi.

Tiberius Constantinus Caesar, hükümdarlığının ikinci yılında, imparatorluk


korumalarından Valentinus’u Türklere elçi olarak görevlendirdi. Valentinus daha
önce iki kere Türklere elçi olarak gitmiş tecrübeli birisiydi. 576 yılında ona eşlik
edecek heyetinin yanı sıra 106 Türk’le birlikte yola çıktı. Bu kişilerin, elçilik ve ticaret
gibi çeşitli nedenlerle başkent İstanbul’a geldikleri ifade edilmektedir. Bir kısmı
Valentinus ile birlikte başkente ulaşmıştı. Ayrıca içlerinden bazılarının, 571- 576
yılları arasında bir tarihte Göktürklere elçi olarak giden Eutychius ile birlikte geldiği
bilinmektedir. Kilikyalı Paulus gibi başka birçok isim de bu diplomatik ilişkilerde
görev almıştı ve bu dönemde çok sayıda Türk, başkent İstanbul’a gelip gitmişti.176

174
Menandros, a. g. e., s. 116- 127; Theophanes, a. g. e., s. 271; Photius, s. 74; Taşağıl, a. g.
e., s. 33; Kafesoğlu, a. g. e., s. 101
175
Menandros, a. g. e., s. 146, 147.
176
Hatice Palaz Erdemir’in çalışmasında, alıntı yapılarak “Türk olarak adlandırılan 106 İskit
insanı” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadedeki “İskit” kelimesi yorumlama konusunda yeterli değildir. Söz
konusu kelime, Bizanslıların genel olarak kullandıkları “İskit” tabiri gibi algılanmamalıdır. Çünkü
Menandros’un bu konu ile ilgili fragmanında bu cümle dışındaki cümlelerde de bizzat “Türk” ifadesi
de geçmektedir. Menandros: “Bu görev (Valentinus’a) verildiğinde, görevlileri ve ayrıca 106 Türk ile
birlikte yola çıktı. O zamanlar bazı kavimler tarafından çeşitli nedenlerle gönderilen Türkler, uzun süre
Bizans’taydı.” cümlesi ile bu konuyu açıklamış, daha sonra “Türk olarak adlandırılan 106 İskit insanı”

84
Valentinus ve yanındakiler, gemilerle İstanbul’dan Sinop’a, oradan Kırım’ın
batı kıyısında yer alan Cherson’a geçtiler. Daha sonra Kafkasların kuzeyinden, Aral
Gölü’ne kadar olan bölgeden ilerlediler. Dağlık bölgeler, çöller ve bataklıklarla kaplı
alanlardan geçerek yollarına devam ettiler. Aral Gölü çevresinde Utirgurların şefi
Anagai tarafından atanan bir kadın hükümdar olan Akkagas’ın bölgesinden geçtiler.
Bu zor ve uzun mesafeli yolculuktan sonra Göktürklerin topraklarına girdiler.177

Elçi heyeti, ilk olarak Türklerin liderlerinden, Menandros’un “Turxanthos”


olarak ifade ettiği Türkşad’ın kampına vardılar ve onunla görüşmek için huzuruna
çıktılar. Valentinus, “Romalıların Caesar’ı” adına söz alarak onu selamladı; Tiberius
Constantinus’un caesar rütbesi aldığı için, Türk halkının liderlerine hitap etmek
amacıyla oraya geldiğini söyledi. Daha sonra, İstemi Yabgu ve II. Iustinus arasında
yapılan anlaşmanın ve Romalılar ve Türkler arasındaki dostluğun teyit edilmesini
istedi. İstemi’nin, Zemarchus’a “Romalıların dostunun dostu ve düşmanının düşmanı”
olduğunu ve bunun bozulmayacağını söylediğini hatırlattı. Bu vesile ile, Doğu Roma
İmparatorluğu’nun Sâsânî Devleti ile savaş halinde olduğunu ve Türkşad’ın da
Sâsânîlere karşı saldırması gerektiğini belirtti.

Türkşad ise Doğu Roma elçisine cevap olarak, şu etkileyici konuşmayı yaptı:

“Siz on dil kullanan ve onların hepsiyle yalan söyleyen Romalılar değil


misiniz?” 178

Konuşurken on parmağını ağzına yerleştirdi ve sonra devam etti:

“Şimdi bu ağzımdaki on parmak gibi, siz Romalılar birçok çeşitli dil


kullanmaktasınız. Bazen beni aldatırsınız, bazen benim tebaam olan Uarkhonitaları.
İşin özü, çeşitli konuşmalarınız ve hain planlarınızla tüm kavimlerin gururlarını
okşayarak ve aldatarak, başlarına zarar gelince onları terk edersiniz ve kendiniz için
bütün çıkarları sağlarsınız. Siz elçiler bana yalanlar kuşanarak geliyorsunuz, sizi
gönderen de beni eşit derecede aldatıyor. Aslında sizi oyalanmadan hemen
öldürmeliyim. Ancak, Türk insanı için yalan söylemek ve aldatmak, gerçekten
alışılmadık bir durumdur ve bizim kavmimize yabancıdır. Ve (bu nedenle)
imparatorunuz bana ceza ücreti ödemelidir, çünkü o, efendilerinden kaçan kölelerimiz

ifadesini kullanmıştır. Menandros, a. g. e., s. 170, 171; Erdemir, a. g. e., s. 29- 30; John Robert
Martindale, “Eutychius”. The Prosopography of Later Roman Empire, III- A, 476.
177
Menandros, a. g. e., s. 170- 173.
178
Menandros, a. g. e., s. 172- 175.

85
olan Uarkhonitalar (yani Avarlar) ile anlaşma yaparken bana dostça sözler
söylüyordu. Dilediğim zaman Uarkhonitalar Türklerin tebaası olarak bana gelecekler.
Eğer atımın kırbacını onlara gönderdiğimi görürlerse, yeryüzünün en derin noktasına
kaçacaklardır. Eğer benimle yüzleşirlerse, kılıçla değil, uygun olduğu gibi atlarımızın
toynaklarının altında karıncalar gibi toz olurcasına ezileceklerdir. Uarkhonitalar
hakkında bundan emin olabilirsin.

Öte yandan siz Romalılar, neden başka bir yol olmadığını iddia ederek
elçilerimi Kafkasya’dan Bizans’a (İstanbul’a) götürüyorsunuz? Yolculuğun
zorluğundan dolayı Romalıların sınırlarını istila etmeyelim diye bunu yapıyorsunuz.
Ama ben, Dinyeper nehrinin, Tuna ve Meriç’in nereye aktığını ve kölelerimiz olan
Avarların nereden Romalıların topraklarına geçiş yaptığını çok iyi biliyorum. Sizin
gücünüzü de biliyorum. Zira tüm dünya, güneşin ilk doğduğu yerden, en batı ucuna
kadar bana aşikârdır. Düşünün o zavallıları, Alan kavmini ve Utrigur kavimlerini.
Kendilerinden emin olarak ve güçlerine güvenerek, yenilmez Türk kavminin gücüyle
yüzleştiler. Ancak umutları suya düştü, tebaamız oldular ve artık kölelerimiz arasında
sayılıyorlar.”179

Bu sözler üzerine Valentinus, Türkşad’ı yatıştırma amaçlı açıklama yaptı ve


ardından şunları söyledi:

“Size yalvarıyoruz. Bize daha ılımlı davranın ve öfkenizi dindirin. Öfkeli


ruhunuzu nezaketle yumuşatın ve elçileri koruyan yasalara uyun. Biz barış elçileriyiz
ve kutsal olanın bakanlarıyız. Dahası, babanızın topraklarını ve mülkünü miras olarak
aldığınıza göre, dostlarını da kabul etmeli ve onları babanızın mülkü gibi görmelisiniz.
Çünkü babanız İstemi, kendi iradesiyle devletimizin tarafını tuttu ve Perslerin dostu
olmak yerine Romalıların dostu olmayı tercih etti. Bu nedenle babanızın bizimle olan
ilişkileri bugüne kadar zarar görmeden kaldı ve ihlal edilmedi ve biz de aynı dostça
duyguları sürdürüyoruz. İlişkinizin aynı şekilde sağlam olacağını çok iyi biliyorum.

179
Bu alıntı, kısmen Grekçe, genellikle Latince ve İngilizce çevirilere göre aktarılmıştır.
Grekçe “έθνος/ ethnos” ve Latince “gens” kelimeleri “kavim” olarak çevrilmiştir. İngilizce çeviride
“Türk kavmi” yerine genellikle direkt olarak “Turks” kelimesi görülmektedir. Ayrıca Utrigurs kelimesi,
R. C. Blockley’in İngilizce çevirisinde “Unigurs” olarak geçmekte, aynı eserin çeviriyle beraber verilen
Grekçesinde de benzer ifade yer almaktadır. Ancak FHG versiyonunda hem Grekçe hem Latince
karşılığı “Utrigur” olarak görülmektedir. Kaynaklar ve yorumlar için bkz: Menandros, a. g. e., s. 172-
177; Menander Protector, “Fragmentae”, ed. Karl Müller, Fragmenta Historicorum Graecorum, IV,
Paris 1851, s. 245- 246.

86
Çünkü en doğrusunu düşünen, ona yakın olana yaklaşan ve uygun olana bağlı kalan
bir adam, bazı belirsiz duygu değişimlerinden dolayı haksız yere hareket etmez.”180

Valentinus’un bu konuşmasından sonra Türkşad, babasının yakın zamanda


öldüğünü, elçilerin onları yas tutarken bulduklarını söyledi ve geleneklerine göre elçi
heyetindeki herkesin yüzlerini hançerle kesmelerini istedi. Valentinus ve yanındakiler
bu isteği yerine getirdiler ve yanaklarına çizik attılar. Ardından Türkşad birbirine bağlı
dört esir getirtti. Bu esirleri babasının atlarıyla birlikte ortaya koyup, onlardan babası
İstemi’nin yanına gidip, onun ne kadar büyük biri olduğunu söylemelerini istedi.
Cenaze törenleri tamamlandıktan sonra Valentinus ile birkaç görüşme daha yaptıktan
sonra bir diğer Türk lider kardeşi Tardu’ya gönderdi. Tardu Ektel Dağı denilen yerde
ikamet ediyordu. Elçi heyeti yola çıkmadan önce Türkşad, Bizanslılara olan
kızgınlığının bir sonucu olarak, Bosporos kentini ele geçireceğini söyledi ve ant içti.
Hemen Bokhan ismindeki komutanını orayı kuşatmak üzere gönderdi. Bu sırada
Utrigur lideri Anagai de Türk birliği ile bölgeye hareket etmişti. Ve çok kısa süre
içerisinde Doğu Roma İmparatorluğu için çok önemli bir kent olan Bosporos
Göktürkler tarafından ele geçirildi. Bu, ticaret, güvenlik ve istihbarat açısından Doğu
Roma için ağır bir darbeydi. Aynı zamanda Türk Kağanlığı batıda en geniş sınırlara
ulaşmış oldu. Valentinus ve yanındakiler ise gözaltına alındı; kötü muamelenin
ardından ülkelerine gönderildiler.181

Roma ve Doğu Roma devlet anlayışında bozkır toplumları ile bağlantı kurmak
her zaman var olmuş bir şeydir. Bu Geç Antikçağ ve Erken Orta Çağ’da daha çok öne
çıkmıştır. Ancak, Göktürk- Bizans ilişkileri yeni ve farklı aşamayı göstermektedir. Bu
girişim, aslında İran ve Çin ile de bağı olan, genişleyen diplomasi ağını gösteren,
dönemine özel bir durumdur. Ayrıca bu, tek taraflı bir hareket değildir. Her iki devlet
de birbiri hakkında bilgi sahibidir.

Bununla birlikte ilişkiler, Tiberius Constantinus Caesar’ın dönemindeki


süreçle birlikte kesilmiştir. Kaynakların bilgi vermemesi ve Türk Kağanlığında
yaşanan iç problemler, bu kesintinin nedenlerinden birkaçıdır. Öte yandan coğrafi
şartlar ve elçi yolculuklarının uzun sürmesi de önemli bir etkendir. En önemli neden
ise Göktürklerin düşmanı olan Avarların Doğu Roma’ya saldırmaları ve

180
Menandros, a. g. e., s. 176, 177.
181
Menandros, a. g. e., s. 176- 179; Kafesoğlu, a. g. e., s. 101- 102; Taşağıl, a. g. e., s. 33- 34.

87
imparatorluğun onlarla anlaşma yapmış olmasıdır. İstihbaratı güçlü olan Göktürklerin
bunu hızlı bir şekilde öğrenmesi ve imparatorluğa karşı tepki göstermesi de önemlidir.
Buna ek olarak Türklerin Karadeniz kıyılarına kadar erişmesi ve imparatorluğa savaş
açarak Bosporos’u ele geçirmesi, Doğu Roma İmparatorluğu’nu zor durumda
bırakmıştır. En önemli silahlarından biri olan diplomasi, Tiberius Constantinus’a bu
açıdan fayda sağlayamamıştır. Bu, Türkşad’ın sözlerinde açık bir şekilde
görünmektedir. Sonuç olarak hem ipek ticareti hem de Sâsânîlere karşı mücadele için
önemli bir müttefik olarak ortaya çıkan Göktürklerle kurulan ilişkinin bozulduğu
görülmektedir. Dış politikada zor bir dönem geçiren Tiberius Constantinus, önemli bir
müttefikini kaybetmiş ve yeni bir düşman edinmiştir.

XII. yüzyıl tarih yazarlarından Süryani Mihail, Türkler hakkında birçok kayıt
içeren eserinde Tiberius Constantinus dönemine ait ilginç bilgiler vermektedir. Bu
bilgiler, Ephesos’lu Ioannes’in eserinde de geçmektedir ve Süryani Mihail onun
yazdıklarından esinlenmiştir. İki kaynağın aktardığına göre Doğu Roma elçileri, uzun
bir yolculuk sonrası Göktürkleri ziyarete giderek çeşitli hediyeler sundular. Türk
hükümdarının huzuruna çıktıklarında, Kağan uzun süre onları bekletti, iki saat
boyunca hiç konuşmadan durdu ve sonra acı çeker gibi ağlamaya başladı. Bu duruma
elçiler çok şaşırmışlardı ve ona “Romalıların İmparatoru olan kardeşi tarafından
gönderilenleri görünce neden böyle yaptığını” sordular. Bir süre daha cevap
alamadıktan sonra, Kağan onlara şöyle cevap verdi:

“Şu andaki bu ağıt ve gözyaşlarımın nedenini biliyor olabilirsiniz! Size şunu


söyleyeyim. Yüzyıllar boyunca ve nesillerden beri sahip olduğumuz geleneğe göre, Ne
zaman ki Romalılardan gelen elçilerin bu topraklarını girdiğini görmemiz gerekti, işte
o zaman bütün dünyanın sonu gelmiş, bütün krallıklar çökmüş ve bütün insanlığın
birbirini yok edeceğini kesin bir şekilde biliyoruz demektir. İşte bu yüzden sizi görünce
bunları hatırladım ve ağıt yaktım.”182

Daha sonra Türklerin lideri, Sâsânî elçisini huzuruna çağırdı ve Doğu Roma
elçilerine Sâsânî elçilerinin Doğu Romalıların Sâsânîlere köle olduğunu ve haraç
ödedikleri iddiasını sordu. Elçiler ise bunların yalan olduğunu Romalıların çok defa

182
Ioannes, a. g. e., s. 425- 426. Süryani Mihail’in eserinde ise bu konuşma şu şekilde
aktarılmıştır: “Atalarımızdan kalmış bir söze nazaran, Roma İmparatorları hediyelerle ve rüşvetle
Türklere tabi olduklarında, dünyanın tahrip edileceğinin zamanı gelmiştir.” Süryani Patrik Mihail,
Vakainame, trc. Hrant D. Andreasyan, II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1944, s. 15.

88
Sasanilerin topraklarını ele geçirip harap ettiğini söyledi ve Roma İmparatoru
Traianus’un İran’ı istila ettiğini ve oraya bir heykelini diktirdiğini, Sâsânîlerin bu
heykelden hala çekindiklerini ve saygı duyduklarını dile getirdi. Kağan, Sâsânî
elçilerine bu heykelin olup olmadığını ve bu söylenenlerin doğru olup olmadığını
sordu. Sâsânî heyeti heykelin hala durduğunu söyleyince Kağan onları yalancılıkla
suçladı ve huzurundan kovdu. Elçiler İran’a döndüklerinde bunu hükümdarlarına
bildirdiler ve o heykel yıkıldı.183

Bu bilgiler Süryani Mihail’de Tiberius Constantinus dönemine ait olarak


anlatılmıştır. Ancak Ephesos’lu Ioannes II. Iustinus’un hükümdarlığının yedinci
yılındaki gelişmeler olarak ifade etmiştir. Doğu Romalı elçinin adını Zemarchus olarak
vermiştir. Bunlara ek olarak, daha sonra Sâsânîlerle yapılan barış görüşmelerinde
Tiberius Constantinus, bu konuşmayı hatırlatmış ve tepki göstermiştir. Tiberius
Constantinus döneminde olsun ya da olmasın her halükârda bu görüşme önemlidir.
Elçi ziyaretlerinin 568 yılından itibaren 576 yılına kadar yoğun bir şekilde devam ettiği
unutulmamalı ve bunun başka bir görüşmeden alıntı olabilme ihtimali de
düşünülmedir.

Göktürk Yazıtlarında “Prum/ Urum” kelimesi olarak geçen ve Bizanslı heyetin


büyük ihtimalle Mukan Kağan’ın cenaze töreninde yer aldığını gösteren veri de hem
bu dönem hem de Göktürklerle olan ilişkiler açısından dikkat çekicidir. Bu da Tiberius
Constantinus dönemi ya da II. Iustinus döneminin sonlarını işaret etmektedir.184

3. 2. 2. Ebedi Rakip: Sâsânî Devleti

226 yılında Erdeşir tarafından kurularak, Roma İmparatorluğu’nun ezeli rakibi


Part (Eşkanî) Devleti’nin yerini alan Sâsânîler, İran ve Mezopotamya coğrafyasının
hâkimi olarak Doğu Roma İmparatorluğu’nun dış politikasında ilk sıraya yerleştiler.

183
Ioannes, a. g. e., s. 426-427; Mihail, a. g. e., s. 5, 15. Roma İmparatoru Traianus, 98- 117
yılları arasında tahtta kalmış bir kişidir. Onun dönemi Roma’nın en parlak dönemlerinden
sayılmaktadır. İran’a yaptığı seferde, Sâsânîlerin selefi olan Parthları yenilgiye uğratmış, Basra
Körfezine kadar ulaşabilmiş ve Parthicus unvanı almıştır. Büyük İskender ve Iulius Caesar gibi sonraki
dönemlerde özenilen ve övünülen bir imparatordur. Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş,
İletişim Yayınları, İstanbul 2014, s. 247; Edward Gibbon, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve
Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, I, Indie Yayınları, İstanbul 2019, s. 32.
184
Doğu Roma’nın Göktürk Yazıtlarındaki karşılığı “Urum” kelimesisdir. Osman F. Sertkaya,
“Göktürk Tarihinin Meseleleri: Büyük Roma (İmparatorluğu)- Bizans’ın Köktürk Yazıtlarındaki Adı”,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, XXVI, (İstanbul 1993), s.
147- 156.

89
Bu iki devlet, dönemin en güçlü devletleriydi ve “Dünyanın İki Gözü, İki Işık” olarak
tanımlanıyordu. Sâsânîlerin batıya doğru genişleme politikası, Armenia bölgesi ve
ticaret gibi nedenlerle Doğu Roma ve Sâsânîler arasında süreklilik halinde olan bir
mücadele vardı. Daha önceki yıllarda, Roma İmparatoru Valerianus’u mağlup ederek
esir almaları gibi veya İmparator Iulianus’un savaş alanında ölümünden sonra tahta
çıkan Iovianus’un yaptığı barış anlaşması gibi Romalılar için onur kırıcı gelişmeler
Sâsânîlerin ne kadar güçlü bir rakip olduğunu göstermektedir. Gerek bu politik durum
gerekse İran coğrafyası ile olan kültürel iletişim, Roma İmparatorluğu’nun
Doğululaşmasındaki etkenlerden birkaçıdır. Sâsânî tehdidi VI. yüzyılda da devam etti.
Anastasius ve Iustinianus dönemlerindeki yıpratıcı savaşlar dengeyi bozmadı.
Iustinianus ve Sasani hükümdarı I. Hüsrev arasında 532, 545 ve 562 yıllarında
savaşlarla kesilen barış anlaşmaları imzalandı.185

II. Iustinus, tahtta çıktıktan sonra ilk başta Sâsânîlere haraç vermeyi sürdürse
de 570’li yıllara gelindiğinde bu politikadan tamamen vazgeçti. İki devlet arasında
Yemen ve Etiopya’da hakimiyet mücadelesi vardı. Persarmenia olarak da bilinen
Hristiyan Doğu Armenia halkı Sâsânîlere isyan etmişti. II. Iustinus artık ödeme
yapmak istemiyordu ve Türk Kağanlığı ile yeni bir ittifak kurmuştu. Bu nedenlerle 572
yılında gelen Sâsânî elçisini küçümsedi ve onun barış talepleri imparator tarafından
kesin bir dille reddedildi. Son olarak elçiye “Sâsânî hükümdarı parmağını hareket
ettirmeye çalışırsa, kolunu hareket ettirip İran’ı istila edeceğini” söyleyerek tehditler
savurdu. Böylece Doğu Roma- Sâsânî savaşları yeniden başladı.186

185
Sâsânîler, kendilerini Pers İmparatorluğu’nun varisi olarak görüyorlardı. Sadece batıya
doğru değil, kuzeye ve doğuya da genişleme amaçları zaman zaman öne çıkmıştır. Yerel yönetici olarak
tarih sahnesine çıktılar. Parthları yendikten sonra “İranlıların Şahı” olarak ilan edilen Erdeşir, destansı
bir karakter olarak Pers Kralı Kyros’a benzetilmektedir. Orta Asya ve özellikle Akhunlarla mücadeleleri
olmuştur. Hem Roma hem de Doğu Roma İmparatorluğu ile sürekli bir şekilde savaş, barış, ticaret ve
diplomasi yürütmüşlerdir. Roma dünyasında Sâsânîleri yenmek, Büyük İskender ve Traianus ve hatta
Septimius Severus ile sembol haline gelmişti. Ancak I. Şapur 244 yılında İmparator Philippicus’u
mağlup edip haraca bağlamış, 260 yılında İmparator Valerianus’u esir almıştır. Iovianus döneminde
yapılan anlaşma, sonraki yüzyıllardaki savaşların sebeplerinden biri olmuştur. Iustinianus döneminde
batıya yönelen İmparatorluk, barış ve tavizlerle Sâsânî tehlikesini uzak tutmaya çalışmıştır. İki devlet
arasında 562’de yapılan anlaşma ise Eskiçağdan günümüze ulaşmış en sağlam anlaşma metnidir.
Abdülhüseyin Zerrinkub, Ruzbeh Zerrinkub, Sâsânîlerin Siyasi Tarihi, trc. Ali Hüseyin Togay, Önsöz
Yayıncılık, İstanbul 2019, s. 27- 30, 33- 43, 48- 51, 87- 93, 111- 115; Peter Brown, Geç Antikçağ
Dünyası, trc. Turhan Kaçar, Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 186- 192; Beate Dignas, Engelbert Winter,
Rome and Persia in Late Antiquity, Cambridge University Press, Cambridge 2007, s. 14- 17, 19, 22,
23, 32- 34, 37- 41; Mitchell, a. g. e., s. 590; Turhan Kaçar, “Dünyaya İki Işık- Geç Antikçağ’da İran ve
Roma”, Doğu Batı Dergisi, 61, (Ankara 2012), s. 153, 157- 171; Esko Naskali, “Sâsânîler”, DİA,
XXXVI, 174- 175.
186
Menandros, a. g. e., s. 150- 155; Evagrius, a. g. e., s. 263- 265; Theophanes, a. g. e., s. 361-
362; Mitchell, a. g. e., s. 593; Zerrinkub, a. g. e., s. 117- 118; Kaçar, a. g. m., s. 172.

90
Bu durum, Doğu Roma Tarihi içerisinde çok önemli bir dönüm noktası oldu.
İmparatorluk, hazırlıksız olarak giriştiği bu savaşta, büyük sorunlar yaşamaya başladı.
II. Iustinus, Persarmenia halkını kışkırtırken, Marcianus komutasındaki ordu
Sâsânîlere saldırı başlattı. Ancak I. Hüsrev çok sert bir karşılık verdi. Doğu Roma
orduları yenilgiye uğradı. Fırat nehrini geçen Sâsânîler, bölgedeki yerleşim yerlerini
tahrip ettiler. Apamea kenti ele geçirildi, halkı esir alındı ve kent yakıldı, Antakya ve
çevresi tahrip edildi ve imparatorluğun doğu sınırı için çok önemli bir kent olan Dara
Sâsânîlerin eline geçti. Doğu Roma’nın Armenia ve Suriye bölgesi istila edildi.
Bilindiği üzere, felaket haberleri başkent İstanbul’a ulaştığında, İmparator II. Iustinus
çıldırdı ve ağır bir hastalık geçirmeye başladı. İpleri ele alan İmparatoriçe Sophia, I.
Hüsrev’e elçiler göndererek ateşkes teklif etti ve haraç karşılığında bir süreliğine de
olsa bu istilayı durdurdu.187

Tiberius Constantinus, caesar olarak atandığında devletin en önemli meselesi


Sâsânîlerdi ve o, ilk etapta Sophia’nın girişimini devam ettirmeye karar verdi. Yapılan
üç yıllık anlaşma teyit edildi. Ancak Sâsânî Devleti, bu anlaşmanın beş yıl olmasını
talep ettiler. Tiberius Constantinus Caesar ise bunu kabul etmedi. Elçi olarak
gönderilen Traianus ve Zacharias, Caesar’ın teklifi reddettiğini onlara bildirdi.
Görüşmeyi gerçekleştiren Mebod, bu durum üzerine Sâsânî komutanı Tankhosdro’yu
yönlendirerek Dara çevresini tahrip etmesini sağladı. Doğu Roma elçileri görüşmeleri
hızlandırdılar ve 30. 000 nomismata üzerinde zor da olsa anlaşma sağladılar. Anlaşma
Mezopotamya’da savaşı durdurmuştu ancak Armenia bölgesi belirsizdi. Yine de
Tiberius Constantinus, bu ödemeyi kısa vadede avantajlı görüyordu. Çünkü bu üç yıl
içerisinde toparlanmayı ve hazırlık yapmayı planlamıştı. Ayrıca bölgedeki halkı
vergiden kurtardı ve tahrip edilen yerlerle de ilgilendi.188

187
Apamea kenti, Selevkoslar döneminde kurulmuş bölgenin en eski kentlerinden birisiydi.
Günümüzde Mardin yakınlarında yer alan Dara kenti ise çok eski bir yerleşim yeri olmasıyla birlikte,
İmparator Anastasius tarafından Sasanilere karşı önlem olarak kurulmuş karakol konumunda, stratejik
önemi olan bir kentti. Kurucusuna ithafen Anastasiopolis olarak da isimlendirilmiştir. Procopius’a göre
Dara’nın tahkim edilmesi Sasanileri rahatsız etmişti ve yapılan savaşlarda hedef noktalardan birisi
haline gelmişti. Son olarak, II. Iustinus döneminde başlayan savaşlarda Sasani komutanı Adarmanes ön
plana çıkmıştır. Savaş süreci ve Dara kenti hakkında bkz: Procopius, De Bellis, trc. Henry Bronson
Dewing, I, William Heinemann Ltd, London 1914, s. 80- 83; Evagrius, a. g. e., s. 266, 268- 271;
Menandros, a. g. e., s. 154- 161; Gregorius, a. g. e., IV, 40; Theophanes, a. g. e., s. 365- 366; Bury,
HLRE, s. 100; Jones, a. g. e., s. 305- 306; Zerrinkub, a. g. e., s. 119; Mitchell, a. g. e., s. 594; Dignas,
Winter, a. g. e., s. 42; Ahmet Kütük, “Bizans İmparatorluğu’nun Alternatif İstihkam Şehri: Dara
(Anastasiopolis) Kuruluşu ve Günümüze Kadarki Durumu”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu
Araştırmaları Merkezi Dergisi, VIII/ 2, (Elâzığ 2013), s. 69- 85.
188
Evagrius, a. g. e., s. 271- 272; Menandros, a. g. e., s. 160- 163.

91
Anlaşmanın ardından Armenia’da gerginlik devam ederken Tiberius
Constantinus, emrindeki komutanlara talimat verdi ve Doğu Roma orduları
Kafkaslarda bulunan Albania bölgesini ele geçirdiler. Sâsânîlerle mücadelede önemli
konumda olan bu bölgede bulunan Alanlar, Sabirler ve diğer kavimleri hakimiyet
altına aldılar ve onlardan rehineler alarak İstanbul’a getirdiler. Teslim olan Alan ve
Sabirlerin elçileri kısa süre sonra Tiberius Constantinus ile görüşmek üzere başkente
geldiler. Caesar onları nazik ve konuksever bir şekilde karşıladı. Onlara Doğu Roma
hakimiyetini tanımalarını ve Sâsânîlere karşı imparatorluk lehine davranmalarını
istedi. Sâsânî hükümdarından ne kadar para aldıklarını sordu ve isteklerine karşılık:
“bu miktarın iki katını hem liderlerinize hem de size vereceğim” dedi. Bu sözler elçileri
sevindirdi ve Doğu Roma İmparatorluğuna dahil olmayı kabul ettiler. Fakat
Sabirlerden bazılarının kısa süre önce ayaklandığını ve Sâsânîlere katıldıklarını
söylediler. Tiberius Constantinus, kendi isteği ile gelenlere çok cömert olacağını,
isteksiz olanların silah zoruyla boyun eğdirileceğini belirtti. Böylece Güney
Kafkasya’da Sâsânî Devletine karşı yeni güçler dahil edilmiş oldu.189

576 yılı ilişkilerde yeni bir evrenin başlangıcı oldu. Tiberius Constantinus,
Sâsânî hükümdarı I. Hüsrev’e elçi gönderdi. Bunun nedeni hem anlaşmayı
güncellemek hem de iki devlet arasında gelenek haline gelen daha önceki elçilere
yapılan iyi muamele ve anlaşmaya karşılık daha düşük rütbeli elçileri teşekkür
amacıyla göndermekti. Ancak I. Hüsrev bu sırada ordusu ile birlikte Persarmenia’ya
girdi. Doğu Roma orduları ise sözlerinde durmayan ve Tiberius Constantinus’u
kızdıran Alan ve Sabirlerin üzerine tekrar yürümüştü. Ve ayrıca, magister militum per
Orientem unvanına sahip olarak bölgeye gönderilen Komutan Iustinianus henüz
yaklaşmamıştı. Şartlar böyle olunca I. Hüsrev zorlanmadan bölgeyi istila etmeye
başladı.190

Bu sırada Doğu Roma elçileri Sâsânî hükümdarına ulaştı. I. Hüsrev onları nazik
bir şekilde karşıladı. Elçi Caesar hakkında iyi sözler söyledi ve onun barış istediğini
aktardı. Çünkü elçinin aktardığına göre aslında savaşın ve düşmanlığın nedeni o değil,
II. Iustinus’tu. Bu görüşme sonrası I. Hüsrev Erzurum (Theodosiopolis) kentine doğru
harekete geçti. Elçi heyetini de yanına aldı. Ardından Doğu Roma ordularının da
yakınlarda olduğu öğrenildi. Kentin savunmasının güçlü olduğunu fark eden I. Hüsrev,

189
Menandros, a. g. e., s. 162- 165.
190
Menandros, a. g. e., s. 164- 167.

92
elçi Theodorus’un bu kentin sonsuza kadar Tanrı tarafından korunduğunu ve zapt
edilemez olduğunu söylemesi üzerine saldırı başlatmadı ve bölgeden ayrıldı. Elçileri
ise İstanbul’a gönderdi.191

Tiberius Constantinus, birçok imparator gibi doğudaki duruma çok önem


vermiştir ve Sasanilere yönelik politikasını birkaç basamak üzerine oturtmuştur.
Birincisi Bizans diplomasisini kullanarak uygun bir barış anlaşması imzalayarak
savaşa son vermektir. Dara kentini işgalden kurtarma talebi de bununla birlikte yer
almıştır. İkincisi Armenia bölgesindeki Hristiyanların savaş nedeni olmalarını
engellemektir. Bu nedenle imparator olduğu 578 yılında, 10. 000 civarında olduğu
iddia edilen Ermeni halkı bölgeden çıkarılarak Kıbrıs adasına yerleştirilmiştir192.

Bu mücadeleye yönelik politikada bir diğer basamak, imparatorluğun ilgisini


doğuya yönlendirmek ve savaşlarda da avantajlı konuma gelmektir. Balkanlardaki
birliklerin bir kısmı doğuya gönderilmiştir. Bu durum Balkanların Avar ve Slav
saldırılarına açık hale gelmesine neden olmuştur. Doğuda ise bir süre sonra başarıya
yönelik ilerleme sağlanacaktır.

Bütün bunlarla beraber Tiberius Constantinus’un yaptığı en önemli icraat,


Balkanlardan, Avrupa’dan ve Anadolu’nun bir kısmından ücretli askerler toplanmasını
sağlaması ve Tiberiani ismi ile tanımlanan ordu kurmasıdır. Frank, Lombard, Got,
Burgon, Sakson, Gepid ve Ren nehri ile Alplerin etrafındaki diğer Germen kabileleri
ile Bulgarlar ve diğer Türk kavimleri ve Isauria, Illyricum, Panonia gibi bölgelerden
savaşçılarla birlikte 15. 000 kişilik bir ordu kurmuştur. 576- 578 yılları ya da 580 yılı
civarında oluşturulan bu ordu Komutan Iustinianus ya da Komutan Mauricius’un
emrine verilmiştir ve doğuya, Sâsânî sınırına gönderilmiştir. Ağırlıklı olarak
imparatorluk coğrafyası dışından foederati yani müttefik olarak tanımlanan
kavimlerden seçkin askerler ile oluşturulan bu ordu aslında, daha sonraki yüzyıllarda
Vareg Muhafızları olarak da bilinen elit birliklerin temelini oluşturan bir girişimdir.

191
Menandros, a. g. e., s. 166- 171; Ioannes, a. g. e., s. 391- 392.
192
Ioannes, a. g. e., s. 412; Menandros, a. g. e., s.184, 185; Bury, HLRE, s. 104; Peter Charanis,
“Bizans İmparatorluğu’nda Devlet Politikası Olarak Tehcir”, trc. Mustafa Alican, Ege Üniversitesi
Tarih İncelemeleri Dergisi, XXVI/ 1, (İzmir 2011), s. 261. Bu dönemde Ermeniler hakkında bkz: Rene
Grousset, Başlangıçtan 1071’e Ermeni Tarihi, trc. Sosi Dolanoğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005, s.
235- 239.

93
Bu açıdan bakıldığında Tiberius Constantinus’un bu politikası ve uygulamaları sonraki
yüzyıllara da etki edecek önemli bir tarihi gelişmedir.193

I. Hüsrev saldırılarını batıya doğru yapmaya başladı ve Armenia bölgesinden


Kapadokya içlerine kadar Bizans topraklarını tahrip ederek ilerledi. Hatta Kayseri
(Caesarea) kentine önlerine geldi. Doğu Roma birlikleri onu karşılamak için hareket
ettiğinde o, kuzeye yöneldi ve Sivas (Sebaste) kentini ele geçirerek yaktı. Kentten esir
alamadı çünkü halkın firar ettiği iddia edilmektedir. Daha sonra doğuya doğru yöneldi
ve geri çekilmeye başladı. Ancak Komutan Iustinianus liderliğindeki Doğu Roma
ordusu I. Hüsrev’in peşine düştü ve onu yakaladı. Iustinianus temkinli davranıyor ve
ağırdan alıyordu ancak Doğu Roma ordusunun sağ kanadında bulunan İskit (Türk)
komutan Sâsânîlere karşı ani bir saldırı başlattı. Böylece Malatya (Melitene)
yakınlarında iki ordu arasında şiddetli bir savaş başladı. I. Hüsrev saldırıya karşılık
vermekte zorlandı ve kutsal ateşini, çadırını, hazinesini ve birliklerinin bir kısmını
kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı. Doğu Roma ordusu Sâsânîlerin kampının
etrafını sardı. I. Hüsrev ise bölgeden uzaklaşarak ani bir saldırı ile Malatya (Melitene)
kentini ele geçirdi ve yaktı. Daha sonra fil yardımı ile Fırat nehrini geçerek kaçtı.
Askerlerinin bir kısmı nehirden geçerek boğuldu. Komutan Iustinianus Sâsânî
topraklarına doğru ilerlemeye devam etti, kaynaklarda söylenenlere göre Hazar
Denizine vardı, ardından güneye indi, Babil kentine girdi ve ganimetlerle geri döndü.

193
Bazı kaynaklarda ve çalışmalarda bu ordunun Iustinianus komutasına verildiği, bazılarında
Mauricius’a verildiği ifade edilmektedir. Evagrius 150. 000 gibi abartılı bir rakam vermekte,
Theophanes ise 15. 000 kişi olarak bahsetmektedir. Bu birlikler doğu Armenia ve Mezopotamya
orduları ile birleştiğinde savaşın gidişatını değiştirecek boyuta gelmektedir. Bu orduya verilen isim,
Roma döneminde evlatlık edinme sonrası isimde yapılan değişikliğe benzemektedir. Sonraki
dönemlerde de karşımıza çıkan bu durum, örnek olarak Tiberius isminde bir kişinin evlatlık edinilmesi
ile Tiberianus ismini almasıdır. Latincede bu ismin çoğulu “Tiberiani” olarak ifade edilmektedir.
Octavius’un Iulius Caesar tarafından evlatlık edinilmesi sonrası Caesar Octavianus ismini alması buna
örnek olabilir. Zaman geçtikçe değişiklikler ve düzensizlikler olmuştur. Ancak yine de Iustinus,
Iustinianus örneğinde olduğu gibi bu tip isim türetmeleri mevcuttur. Büyük ihtimal burada bir aidiyet
duygusu yaratmak ve imparatorun evlatları gibi simge ile askeri motivasyonu arttırmak amaçlanmıştır.
Bütün bunlara ek olarak bu elit birliğin daha sonra Vareg muhafız birliğine dönüşme meselesi Bury ve
Norwich tarafından belirtilmektedir. Tiberius Constantinus’un Sâsânîlere yönelik askeri politikası,
kurduğu birlik ve isim hakkında ve Vareg Muhafızları hakkında detaylı bilgi için bkz: Evagrius, a. g.
e., s. 273; Menandros, a. g. e., s. 223; Ioannes, a. g. e., s. 407- 408; Theophanes, a. g. e., s. 373; Warren
Treadgold, Byzantium and Its Army 284-1081, Stanford University Press, Stanford 1995, s. 17, 205;
David Nicolle, Doğu Roma Orduları 306-886, trc. Buket Bayrı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul 2013, s. 25; Hamdi Şahin, Latin Epigrafisine Giriş, Homer Yayınları, İstanbul 2016, s. 141;
Bury, HLRE, s. 79- 80; Norwich, a. g. e., s. 92, 223; Gregory, a. g. e., s. 281; Benjamin Fourlas, “Early
Byzantine Church Silver Offered for the Eternal Rest of Framarich and Karilos: Evidence of ‘the Army
of Heroic Men’ Raised by Tiberius II Constantine”, East and West in the Early Middle Ages: The
Merovingian Kingdoms in Mediterranean Perspective, Cambridge University Press, Cambridge
2019, s. 97- 98.

94
Bu gelişmeler zaten yaşlanmış olan I. Hüsrev için uzun yıllar sonra ilk defa yaşadığı
çok ağır darbe olmuştu ve çaresiz kalmıştı. Daha sonra çıkardığı yasa ile Sâsânî
hükümdarlarının ordunun başında sefere çıkmasını sona erdirmiş, bir daha Doğu Roma
İmparatorluğu’na karşı sefer yapmamıştı. Elde edilen zafer Doğu Roma dünyasında
ise sevinçle karşılandı. Ele geçirilen çeşitli eşyalar, yaklaşık 20 adet fil ile birlikte
birçok ganimet İstanbul’a gönderildi ve gösterişli bir törenle Tiberius Constantinus’a
sunuldu.194

Bu sırada diplomatik süreç de devam ediyordu. Göktürklere elçilerin


gönderildiği dönem, Sâsânî elçileri İstanbul’a gelerek Tiberius Constantinus’un
huzuruna çıktılar. Düşmanlığın nasıl sona ereceğini ve elli yıllık barışın
bozulmasından hangi devletin sorumlu olduğunu tartıştılar. Elçilerin ayrılmasından
sonra Tiberius Constantinus yeni bir elçi heyeti belirledi ve Theodorus ile birlikte
consul rütbesine sahip Ioannes’i ve saray doktoru olan ve diplomaside tecrübeli olan
Zacharias’ı görevlendirdi. Elçi heyeti Dara yakınlarına geldi ve Mebod liderliğindeki
Sâsânî heyeti ile görüşmeye başladı. İki taraf da birbirini suçladı ve ilk başlarda hiçbir
sonuca ulaşamadılar. Çeşitli konuşmalarla ve uzun tartışmalarla barış sağlanması
konusunda fikir birliğine vardılar. Mebod, İmparator Iustinianus döneminde verilen
yıllık 30. 000 nomismata olan haracı talep etti. Doğu Roma elçileri ise bu paranın
verilmesinin barış olmayacağını söyleyerek reddettiler.195 Tartışmalar tekrar
başlayınca Doğu Roma elçileri, başkentle görüşmeler sonrasında Tiberius
Constantinus Caesar’dan gelen şu cevabı ilettiler:

“Barışa, savaştan daha çok seviniriz. Eğer barış istiyorsanız biz geri
durmayacağız; ama savaş istiyorsanız sizden daha az cesur olmayacağız. Roma
İmparatorluğu’nun size barışın bedeli olarak tek bir kuruş vereceğini ve barışı satın
alacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. İki devlet birbiri ile eşit şartlarda ve iyi bir
şekilde barış yapmalıdır. Roma âleminin önemsiz bir imparatorluk olmadığını kesin

194
Malatya yakınlarında yapılan bu savaşların detayları özellikle Evagrius ve Theophanes
tarafından kaydedilmiştir. Theophanes, “Perslerin (Sasanilerin) okları o kadar fazlaydı ki güneş ışığını
sakladı. Ok yağmurunu kalkanları ile engelleyen Romalılar (Bizanslılar) yanaşık düzende savaşa
girişti. Roma düzeni o kadar yoğundu ki Persler bunlara dayanamadı. Geri çekildiler ve pek çoğu
öldürüldü” şeklinde anlatmıştır. Biclaro’lu Iohannes savaşın Dara ve Nusaybin (Nisibis) arasında
olduğunu söylemiştir. Öyle görünüyor ki bu savaş ve sonrasında Doğu Roma ordularının ilerleyişi,
Septimius Severus ve Iulianus’un doğu seferinden sonra bu kadar ileriye gidebilen ilk seferdi. Savaş
süreci hakkında bkz: Evagrius, a. g. e., s. 274- 276; Gregorius, a. g. e., V, 30; Iohannes, a. g. e., s. 78-
79; Theophanes, a. g. e., s. 372; Ioannes, a. g. e., s. 392- 398; Bury, HLRE, s. 101- 103; Gibbon, V, s.
61- 63; Mitchell, a. g. e., s. 594; Nicolle, a. g. e., s. 28.
195
Ioannes, a. g. e., s. 403- 404; Menandros, a. g. e., s. 178- 185.

95
olarak bilmelisiniz. İmparatorluğun kimseye boyun eğme borcu yoktur. Bundan sonra
ne size ne de başkasına Roma İmparatorluğu’ndan beş kuruş verilmeyeceğini öğrenin.
Çünkü sizin elçileriniz Türkler denilen barbar kavime “Romalılar bizim kölelerimizdir
ve aşağılık köleler olarak bize haraç ödüyorlar” diyecek kadar kibirliydiniz. Bu
nedenle, bu haracı terk etmezseniz aramızda barış olamaz.”196

Bu cevapla birlikte hükümdarlardan gelen mektuplar ve elçiler arasındaki


görüşmeler sonunda I. Hüsrev haraç istemekten vazgeçti. Tiberius Constantinus ise
Persarmenia ve Iberia bölgesini Sâsânîlere bırakacağını ancak oradaki Hristiyan halkın
Doğu Roma topraklarına göç edebileceklerini bildirdi. Bu şart da Sâsânî hükümdarı
tarafından kabul edildi. Ardından Tiberius Constantinus kesin bir şekilde Dara
kentinin teslim edilmesini istedi. I. Hüsrev ise buna karşı çıktı. Gözdağı verme
amacıyla komutanları harekete geçti ve Doğu Roma topraklarına saldırılar yaptılar.
Adarmanes komutasındaki Sasani ordusu, Iustinianus komutasındaki Doğu Roma
ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu gelişmeler üzerine I. Hüsrev barış yapmaya
niyetli olduğunu ancak Dara kentini teslim etmeyeceğini tekrar bildirdi.197

Bilindiği üzere 578 yılında augustus olarak tek başına imparator olan Tiberius
Constantinus, doğudaki orduların başında bulunan Iustinianus’u görevden alarak
yerine, tıpkı kendisi gibi comes excubitorum görevinde bulunan Mauricius’u getirdi.
Bu sırada üç sene önce yapılan ve Mezopotamya’da savaşı durduran ateşkes bitmişti.
Sâsânî orduları bu bölgeyi de tehdit etmeye başlamıştı.198

Ateşkesin bittiği bu süre zarfının hemen akabinde Tiberius Constantinus


içlerinde önemli kişilerin olduğu birçok savaş esirini, elçi heyeti ve bir mektup ile
birlikte I. Hüsrev’e gönderdi. Barış istediğini, içinde ona karşı doğal bir dostluk
olduğunu, esirleri hediye ettiğini belirtti ve barış şartlarını sıraladı: “Tebaam olarak
kalmak isteyen Persarmenia ve Iberya halkı hariç tüm Persarmenia ve Iberya
topraklarını teslim etmeye hazırım. Ayrıca Aphumon kalesini de terk ediyorum. Dara
karşılığında Arzanene’yi de size teslim edeceğim” dedi. Hemen ardından Sâsânî elçisi
Ferogdath bir mektup ile birlikte Tiberius Constantinus’u ziyarete geldi. Mektupta
şunlar yazıyordu: “Ey Romalıların İmparatoru, eğer adil olanı yapmak isteseydiniz,

196
Ioannes, a. g. e., s. 404- 405
197
Menandros, a. g. e., s. 184- 189; Ioannes, a. g. e., s. 398- 402; Bury, HLRE, s. 103.
198
Agathias, Historiae, trc. Joseph D. Frendo, V, Walter de Gruyter, Berlin 1975, s. 133.
Ioannes, a. g. e., s. 408; Menandros, a. g. e., s. 196- 199; Evagrius, a. g. e., s. 281; Iohannes, a. g. e., s.
83.

96
Persarmenia isyanına danışmanlık yapan kişileri (prensleri) idam cezasına
çarptırmak için bize teslim ederdiniz. Sonuç olarak Perslere (Sâsânîlere) tazminat
ödeyeceksiniz. Bunu reddederseniz en azından dostluk için uygun olanı yapın. Yani
her iki devletin üst düzey yetkilileri, barışın detayları üzerine, kendi aralarında
anlaşmak için sınırda tekrar bir araya gelmelidir. Bunu hızlandırmak için ateşkes
yapmalıyız.” Bunun üzerine imparator elçi heyetinden Zacharias ve Theodorus’a,
görüşmeler için doğu sınırına gitmelerini emretti.199

Orduya yapılan ödemelerin gecikmesi 579 yılında dikkat çekici bir sorun
olarak ortaya çıktı. Doğudaki ordulardan Armenia bölgesinden sorumlu olan birlikler,
maaşları verilmediği takdirde savaşmayı reddettiler. Daha sonra ikna edildiler ve
Tiberius Constantinus bunu haber alınca çok hızlı bir şekilde, Hormisdas Sarayı
yetkilisi olan Domnizolus’u görevlendirdi ve orduyu yatıştırmak için kaynak
sağlayarak ödemelerin yapılmasını sağladı.200

579 yılının en önemli gelişmesi, uzun yıllar Sâsânî Devleti’nin başında bulunan
ve “ölümsüz ruh” anlamına gelen “Enûşirvân” lakabı ile tanınan I. Hüsrev’in
ölmesiydi. 531 yılında başlayan hükümdarlığı Iustinianus, II. Iustinus ve Tiberius
Constantinus dönemlerini kapsamıştı ve Sasanilerin “İkinci Altın Çağ” denilen
döneminin en önemli figürü olmuştu. Tiberius Constantinus ile kurduğu ilişki, her ne
kadar uzun süre yaptığı seferler ile imparatorluğu zorlamış olsa da barışa istekli bir
biçimdedir. Dönemin tarih yazarı Ephesos’lu Ioannes’e göre o, “Romalıların
Caesarı’nın genç ve savaşçı bir adam olduğunu öğreniyoruz. Ben ise gördüğünü gibi
yaşlandım ve savaşların yorgunluğuna dayanamıyorum. Bu yüzden Romalılarla barış
yapalım” diyerek barış sürecini başlatmıştı. Ölümünden sonra yerine oğlu, “Türkzade”
olarak da bilinen IV. Hürmüz Sâsânîlerin tahtına çıktı. O ise, Doğu Romalılar ile
Sâsânîler arasında yapılan, hükümdarların tahta çıkışlarını elçi göndererek bildirdikleri

199
Menandros, a. g. e., s. 204- 207.
200
A. D. Lee bu konudan bahsederken verdiği dipnotta Evagrius’u kaynak göstermiştir. Ancak
Evagrius’un eserinde verilen dipnottaki rakamlar ve bölüm bulunmamaktadır. Rakamlar ve konu
dikkate alındığında Ephesos’lu Ioannes’in eserinde bu bilginin geçtiği anlaşılmaktadır. Ioannes, a. g. e.,
s. 437- 438; Menandros, a. g. e., s. 214, 215; A. Doug Lee, “Food Supply and Military Mutiny in the
Late Roman Empire”, Journal of Late Antiquity, John Hopkins University Press, XII, (Baltimore
2019), s. 287.

97
geleneği uygulamadı. Babasının özellikle son yıllarda yapmaya çalıştığı ateşkes ve
barış politikasını tamamen reddeden yeni hükümdar, savaşları yeniden başlattı.201

Başkentten imparator tarafından gönderilen elçiler Sâsânîlere vardıklarında,


kasıtlı olarak bekletilerek ve yolculukları yavaşlatılarak olumsuz bir muamele
gördüler. Bu sırada Sâsânîler askeri hazırlıklarını yapmaya çalışıyorlardı. Dara ve
çevresinde çekirge istilası yaşanmıştı ve kıtlık başlamıştı. Bu gelişmeler ışığında,
elçiler getirdikleri esirleri ve mektubu IV. Hürmüz’e teslim etmeyi başardılar. Tiberius
Constantinus’un anlaşma şartlarını kabul etmeyen Sâsânî hükümdarı, Dara kentini asla
vermeyeceğini söyledi ve İmparator Iustinianus döneminden beri verilen yıllık
haraçları yeniden almaya başlamazlarsa barışa asla razı olmayacağını ekledi. Bu sert
tepkiden ve kibirli sözlerden sonra elçiler onun huzurundan uzaklaştırıldı. Elçiler kötü
şartlarda konaklamak zorunda kaldılar ve bir süre bekletildikten sonra ülkelerine
dönmelerine izin verildi. İmparator Tiberius Constantinus, bu haberi alır almaz
Mauricius’a iyi bir şekilde savaşa hazırlanmasını emretti. O da memleketi
Kapadokya’dan asker topladı ve doğuya yöneldi. Bu sırada Sâsânî kuvvetleri
Mezopotamya’ya saldırdılar ve bölgeyi tahrip ederek yakıp yıktıktan sonra geri
çekildiler. Armenia ve Suriye bölgeleri arasında kamp kurmuş olan Mauricius, bu
haberler üzerine harekete geçti ve Dicle Nehri civarına kadar Sâsânî hakimiyetinde
olan bölgeyi istila etti.202

IV. Hürmüz’ün tahta çıkması ve barış görüşmelerinin sona ermesi ile birlikte
savaşın Persarmenia’dan Mezopotamya’ya kaydığı görülmektedir. İmparatordan
aldığı talimatla Mauricius, bölgedeki birlikleri düzenlemiş, lojistik ve teknik

201
I. Hüsrev, başarılı seferler yaparak Yemen’den Orta Asya’ya kadar topraklarını genişletmiş,
arazi ve vergi reformu yapmış ve hükümdarlığını güçlendirmiştir. Iustinianus döneminde ülkelerinden
kaçan Bizanslıları misafir etmiş, felsefe ve din ile de ilgilenmiştir. Tıp merkezi kurdurmuş ve Grekçe,
Süryanice ve Sanskritçe eserlerin tercüme edilmesini sağlamıştır. Kurduğu yönetim sistemi uzun süre
devam etmiştir. İranlı yöneticilerin “Kisra” diye anılmasına sebep olan kişidir. Son günleri umutsuzluk
içinde geçmiştir. Oğlu Hürmüz ise Göktürklerle yapılan ittifak neticesinde evlendiği Türk prensesten
olan çocuğudur. Bizans kaynaklarında olumsuz bir görüntüsü var iken, Taberi’nin eserinde daha farklı
bir niteleme mevcuttur. Agathias, a. g. e., s. 133; Menandros, a. g. e., s. 208, 209; Ioannes, a. g. e., s.
417-419, 422, 423; Mesudi, Kitabü’t- Tenbih ve’l- İşraf (Coğrafya ve Tarih), trc. Ramazan Şeşen,
Bilgi Kültür- Sanat, İstanbul 2018, s. 81; Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, trc. Zakir Kadiri
Ugan, Ahmet Temir, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1991, s. 1053- 1081, 1168- 1172; Jones,
a. g. e., s. 308; Bury, HLRE, s. 104- 105; Zerrinkub, a. g. e., s. 111- 139; Mitchell, a. g. e., s. 584- 593;
Gibbon, V, s. 60- 63; Brown, a. g. e., s. 186, 189- 190, 192- 193, 194, 195; Ahmed Tefazzülî,
“Enûşirvân”, DİA, XI, 255.
202
Menandros, a. g. e., s. 208- 215; Ioannes, a. g. e., s. 409- 412, 424.

98
aksaklıkları gidererek ordunun gücünü arttırmıştır. Bazı ufak çarpışmalar başarısız
sonuçlansa da Doğu Roma ordusu dirençli ve aktiftir.

Diplomasiyi son kez de olsa kullanarak doğudaki savaşı bir şekilde


sonlandırmak isteyen Doğu Roma İmparatoru Tiberius Constantinus, Zacharias’ı elçi
olarak gönderirken, Sâsânî Hükümdarı IV Hürmüz de bilge ve tecrübe sahibi olduğu
bilinen Andigan’ı görevlendirdi. İki devletin sınırında bu elçi heyetleri görüşmelere
başladılar. Dara kenti ve haraç meselesi bu görüşmelerde de temel mesele oldu.203
Hiçbir ilerleme kaydedilemeyince Andigan söz aldı ve şunları söyledi:

“Beyler, duvarlar, kapılar ve benzeri savunma çalışmaları muhtemelen bir


şehri ve de bütün bir eyaleti koruyabilir. Ama bu kadar kapanmış olanların durumunu
gizlemek kolay değildir. Çünkü söylenti her zaman her şeyin ustasıdır ve gizli görünen
her şeyi, sanki pazar yerindeki bir müşteri gibi insanların kulaklarına sunar. Ve
böylelikle, çok sayıda düşmanla karşı karşıya olan Roma İmparatorluğu’nun dünyanın
birçok yerinde savaştığını ve güçlerinin her barbar kavime karşı bölündüğünü çok iyi
biliyoruz. Ancak böyle iken Romalılar, devletimizin şu anda Romalılar dışında hiç
kimse ile savaşta olmadığını da biliyorlar. Siz birçok milletle savaş halindesiniz, biz
ise sadece sizinle baş başayız; böylece anlaşma için mecburiyet vardır. Nasıl ki
Romalılar, bazı kavimlerle ya da Sâsânî krallığı ile tek başına savaşıyorlar ve galip
geleceklerinden emin oluyorlar, biz de Romalılardan başka hiç kimse ile anlaşmazlık
yaşamadığımız ve sadece bir savaşa bağlı olduğumuz için kesinlikle galip olacağız.”

Elçi Zacharias, Andigan’ı dinledikten sonra hafifçe gülümsedi ve ona şöyle


cevap verdi:

“Size teşekkür ederim, Romalıların cesaretine tanıklık eden ve gerçeği


çarpıtmayan Pers doğumlu Andigan! Eğer, dediğiniz gibi, Romalıların gücü
çekilmeseydi, önceden olduğu gibi, ele geçiren mevcudiyeti tarafından denizi ve karayı
birbirine bağlayan güçleri ile bağlantı kurarak, ordularının büyük bir bölümünü
dünyanın birçok milletine karşı konuşlandırmasalardı, Perslerin kaderi size göre ne
olurdu? Savaşa ne kadar dayanabilirlerdi? Bence Persler isimleriyle birlikte yok
olurlardı ve kazanabildikleri tek şey ebedi unutuluş olurdu.”204

203
Menandros, a. g. e., s. 228, 229
204
Menandros, a. g. e., s. 230, 231.

99
Bu görüşmeler çeşitli tartışmalarla ve iki tarafın da birbirlerini suçlaması ile
devam ederken, savaşlar da aralıklı olarak devam ediyordu. Mauricius ve ordusu etkin
bir haldeyken, Munzir liderliğinde Gassânî birlikleri Doğu Roma İmparatorluğu ile
ittifak yaparak Sâsânîlerle mücadele etmeye başladı. Daha sonra Mauricius ve Munzir
güçlerini birleştirerek bir saldırı gerçekleştirdi. Ancak başarılı olamadılar ve Mauricius
başkente dönmek durumunda kaldı. Adarmanes komutasındaki Sâsânîler ise Tela
(Constantina) ve Urfa (Edessa) kentleri başta olmak üzere bölgenin önemli bir kısmını
tahrip ettiler.205

Sâsânî hükümdarı barış görüşmelerini kesti ve Tankhosdro komutasındaki


orduları Doğu Roma topraklarını istila etmeye başladı. Tankhosdro, kışı Antakya’da
geçireceğine inanıyordu. Ancak Mauricius hemen karşılık vermek üzere harekete
geçti. Tela (Constantina) Sâsânîler tarafından kuşatıldığı sırada Doğu Roma ordusu
karşılarına çıktı ve yapılan savaşı önemli bir zaferle sonuçlandırdı. Dönemin tanığı
olan Ephesos’lu Ioannes’e göre, 2 Haziran 581’de yapılan bu savaşta, Constantinus
adında cesur bir kaptan Sâsânî ordusunun merkezine yapılan hücuma katıldı ve
Tankhosdro’yu fark ederek ona mızrakla saldırdı, atından indirdi ve vücudunu deldi.
Onu öldürmeyi başardı ancak etrafını saran düşman askerleri tarafından öldürüldü. Bu
gelişmeler sonrası Sâsânîler dağıldı ve savaş alanından kaçmaya başladılar. Daha
sonra kamp kurdular, bir süre bekledikten sonra geri çekilerek ülkelerine döndüler.206

Erzurum (Theodosiopolis) kentine ilerleyen bir başka Sâsânî komutanı ise


burada kamp kurdu. Kent garnizonuna mektup göndererek beklemek istemediğini ve
iki tarafın savaşa hazırlanıp gerçekleştirmesini iletti. Garnizon ise hemen Mauricius’a
haber gönderdi. Onun bölgeye gelmesi ile Sâsânî birliği geri çekilerek Diyarbakır
(Amida) ve çevresine saldırmaya başladı. Kent kuşatıldı ve halka teslim olmaları
halinde bağışlanacaklarını bildirildi. Ancak halk bunu kabul etmedi. Sâsânîler kente
saldırdı ve kilise gibi birçok binayı yakıp yıktılar. Mauricius bunları haber alınca
bölgeye gitti ancak onlara yetişemedi. Peşlerinden giderek Sâsânîlerin
hakimiyetindeki toprakları yağmaladı, aldığı esirler Kıbrıs adasına gönderildi. Ayrıca
Mauricius bazı bölgelerin savunma sistemini onardı, kalelere asker ve erzak
yerleştirdi.207

205
Ioannes, a. g. e., s. 412- 415; Bury, HLRE, s. 105.
206
Ioannes, a. g. e., s. 433- 435; Evagrius, a. g. e., s. 282; Bury, HLRE, s. 105.
207
Ioannes, a. g. e., s. 436- 437, 446- 447.

100
Bütün bunlar olurken, I. Hüsrev’in oğlu ve tahtın varisi olduğunu iddia eden
bir kişi Persarmenia’daki Roma birliklerinin komutanları ile görüşmek üzere bölgeye
geldi. İmparator Tiberius Constantinus ile görüşmek istediğini ve IV. Hürmüz’ün
yerine geçmek için destek istediğini söyledi. Komutanlar emin olmak için bazı kişileri
getirip bu kişinin gerçekten veliaht olup olmadığını öğrenmeye çalıştılar. Tanıklık
edilmesi üzerine Tiberius Constantinus’a mektup yazdılar ve yaptıkları soruşturma
hakkında bilgi verdiler. İmparator bunları öğrenince altın gümüş ve elbiseler ile
birlikte elçiler gönderdi ve bu kişinin eşlik edilerek başkente getirilmesini emretti.
İstanbul’a gelene kadar birçok yerde bir hükümdar gibi karşılandı. Ancak Kadıköy
civarına geldiğinde, imparator iddiaları incelemek için orada bekletmeye karar verdi.
O sırada, Sâsânî sarayından hükümdara yakın bir yetkili (Spatharius), Büyük Saray’da
bulunmaktaydı ve Tiberius Constantinus Sâsânî yetkilisi ile bu durumu görüştü. Ona
kentin karşı yakasına geçmesini ve o kişinin Hüsrev’in oğullarından biri olup
olmadığını incelemesini istedi. Çünkü bilindiği üzere IV. Hürmüz tahta çıkınca
kardeşlerinin hepsini bertaraf etmişti. Spatharius, imparatorun dediklerini uyguladı ve
onu ziyarete gitti, onu tanımadı ve sorgulamaya başladı. Söylediklerinin asılsız
olduğunu öğrenince onun sahtekâr olduğunu söyleyerek kafasına vurdu. Bu gelişmeler
imparatora bildirilince, onun yakalanmasını emretti. Ancak cezalandırmadı, ona bir
yer ve maaş ayarladı. Bununla birlikte hiçbir şekilde huzuruna kabul etmeyeceğini
bildirdi. Böylece sahte veliaht meselesi kapanmış oldu. Bahsi geçen kişinin bir süre
sonra Hristiyanlığı kabul ettiği belirtilmektedir.208

Doğu Roma İmparatorluğu’nun en önemli rakibi olan Sâsânî Devleti ile 574
yılından 582 yılına kadar aktif bir şekilde mücadele halinde olan Tiberius
Constantinus, selefi dönemindeki kötü gidişatı düzelterek askeri başarılar
kazanılmasını sağlamıştır. Ayrıca diplomasiyi de yoğun bir şekilde kullanmış ve
buradaki savaşın bitmesi için uğraşmıştır. Doğu Romalılar ve Sâsânîler arasındaki
uzun yıllara yayılan üç büyük savaştan ikincisi bu dönemde olmuştur ve avantaj
Tiberius Constantinus döneminde Doğu Romalılara geçmiştir. Bu uzun süreç, halefi
Mauricius’un imparatorluğu döneminde tamamlanmıştır. Avantajlara ve başarılara
rağmen devletin bütün odak noktası bu ilişkiler olmuş, diğer meseleler genellikle geri
planda kalmıştır. Yoğun geçen bu mücadele, askeri harcamaların yanında
imparatorluğun doğusundaki birçok yerleşim yerinin zarar görmesine, bölgesel olarak

208
Ioannes, a. g. e., s. 439- 442.

101
ekonomik ve sosyal sorunların artmasına neden olmuştur. Ordu için de yorucu bir
dönem olarak kayıtlara geçmiştir.

3. 2. 3. Gassânîler

Sâsânîlerin dışında Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırında yer alan,


Suriye bölgesinde bulunan Hristiyan Araplar olarak Gassânîler, imparatorluğun VI.
yüzyıldaki dış politikasında önemli bir yere sahiptir. Daha önceki dönemlerde de
burada yer alan hanedanlar ve kavimler imparatorluk politikasında yer almışlardı ve
Gassânîler, onlardan farklı olarak Yemen’den kuzeye yönelerek bu bölgeye
geldiklerinden sonra Doğu Roma hakimiyeti altına girdikleri dönemde Hristiyanlığı
kabul etmişlerdi. Savaşlarda müttefik olarak imparatorluğa destek olan Gassânî
Devleti bu süre içerisinde Bizans kültüründen de etkilenmeye başlamıştı. Bununla
birlikte Gassânî liderlerinden Cebele, 497’de Doğu Roma’ya yardımından dolayı
phylarchus unvanı aldı. 502 yılında İmparator Anastasius ile imzalanan anlaşma,
ilişkiler için önemli bir adım oldu. Iustinianus dönemine denk gelen Haris’in
hükümdarlığında ise Gassânîler en parlak dönemlerini yaşadılar. Haris’ten sonra
yerine geçen Munzir, İmparator II. Iustinus ile sorunlar yaşayınca isyan çıkardı.209

Doğu Roma İmparatorluğu ve Gassânîler arasındaki iş birliği, Tiberius


Constantinus döneminde yeniden başladı. Kesin bir şekilde görülüyordu ki Gassânîler
hem Sâsânîlerle karşı hem de başta Lahmiler olmak üzere diğer Arap kavimlerine karşı
toprakları savunma konusunda imparatorluk için önemliydi. Monofizit mezhebe dahil
olsalar da Hristiyan bir müttefik, Roma devlet anlayışında yer alan foedus- foederati
kavramı ile birlikte yer alıyordu. Tiberius Constantinus, kısa süre önce II. Iustinus ile
ters düşen Munzir’in isyanı nedeniyle bölgenin ne kadar zor durumda kaldığının da
farkındaydı. Bu nedenle yaklaşık 575 yılında Rusâfa (Sergiopolis) kentinde barış

209
Casim Avcı, İslam- Bizans İlişkileri (610- 847), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2018, s. 21- 23; Mehmet Şemsettin Günaltay, İslam Öncesi Arap Tarihi, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara 2015, s. 185- 193; Neş’et Çağatay, İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1957, s. 51- 54; Wolf Liebeschuetz, East and West
in Late Antiquity, Brill, Leiden 2015, s. 68; Irfan A. Shadid, “Ghassanids”, The Oxford Dictionary
of Byzantium, II, 850; Ahmet Ağırakça, “Gassaniler”, DİA, XII, 397.

102
anlaşması imzalandı; 578 yılı ile birlikte anlaşma ve ittifak daha sağlam bir hale
geldi.210

Bu dönemin en önemli olaylarından birisi, Gassânî lider Munzir’in İstanbul’a


gelmesi ve İmparator Tiberius Constantinus’u ziyaret etmesiydi. 8 Şubat 580 tarihinde
gerçekleşen bu ziyarete başkent halkı tarafından yoğun ilgi gösterildi. İmparator, onu
çeşitli hediyeler ve büyük bir onur ile karşıladı. Munzir’e ve ona eşlik eden iki oğluna
imparator tarafından çeşitli askeri unvanlar verildi. Bununla birlikte krallık sembolleri
ve hediyeleri de verildi ve bir kraliyet tacı takması sağlanarak ilk defa bir Arap lidere
kral unvanı verilmiş oldu. Daha önce İstanbul’u ziyarete gelen Gassânî liderler vardı.
Ancak hiçbiri “emir, yerel yönetici, kabile reisi” anlamına gelen phylarchus dışında
bir unvan almamıştı. Böylece Tiberius Constantinus’tan aldığı bu yetki ile Munzir,
Arapların kralı olarak nitelenmeye başladı.211

Bu ziyaret sırasında, dini ve siyasi amaçlı toplantılar da yapıldı. İçinde


İskenderiye’den gelenlerin ve Munzir ile beraber gelen Monifizit liderlerin de olduğu
birçok piskopos ve din adamı, aralarındaki meseleleri çözüme kavuşturmak için
toplantılar yaptılar ve uzlaşma sağladılar. Bütün bunlara imparator ve kral da dahil
oldu. Kilise barışı ve siyasi ortaklığın sağlanmasının ardından, Tiberius Constantinus
tarafından altın ve gümüşten çeşitli hediyeler, elbiseler, zırhlar ve kraliyet tacı ile
onurlandırılan Munzir, İstanbul’dan ayrıldı.212

Munzir ülkesine vardığı sırada, Mauricius Sâsânîlerle mücadele halindeydi.


Güçlerini birleştirme kararı aldılar ve Mezopotamya’ya hareket ettiler. Büyük
ihtimalle Fırat nehrine yaklaştıklarında, üzerindeki köprünün yıkılmış olduğunu
gördüler. Bu da aralarında şüphe oluşmasına neden oldu. Sâsânîler, orduların oradan
geçeceğini öğrenmiş ve önlem almışlardı. Böylece Doğu Roma ordusundan,
düşmanlara bilgi sızdırıldığı ihtimali ortaya çıktı. Zaten Munzir ile anlaşmazlık
yaşayan Mauricius, bu olaydan onu sorumlu tuttu. İki taraf da mektuplar yazarak
İmparator Tiberius Constantinus’a birbirlerini şikâyet ettiler. Bu sırada, bunu fırsat
bilen Sâsânî birlikleri Mezopotamya’ya saldırdı. Onlara karşı Munzir harekete geçerek

210
Ioannes, a. g. e., s. 377; Günaltay, a. g. e., s. 193; Sümeyya İslam Çelik, Gassaniler, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2019, s. 59- 60.
211
Ioannes, a. g. e., s. 298, 304- 305; Iohannes, a. g. e., s. 79; Avcı, a. g. e., s. 23; Günaltay, a.
g. e., s. 193- 194; Irfan A. Shadid, “Alamundarus”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I, 51;
Ağırakça, a. g. m., 397- 398; Çelik, a. g. e., s. 60.
212
Ioannes, a. g. e., s. 298- 304.

103
bir süre mücadele etti. İstanbul’a gidip geri dönen Mauricius bölgede tekrar
faaliyetlere başladı. Orduların yorgunluğundan dolayı Mauricius, Munzir’e haber
göndererek, yorgun düştükleri için saldırı başlatmamasını, bölgede kalmasını ve
kendisini beklemesini söyledi.213

Tiberius Constantinus bu gelişmeleri haber aldığında ilk başta iki tarafı


uzlaştırmaya çalıştı. Ancak başkente döndüğünde Munzir’i şikâyet eden Mauricius’un
suçlamaları onu kızdırdı. Ona tuzak kurmaya ve tutuklamaya karar verdi ve çok
dikkatli bir şekilde bir plan hazırladı. Suriye kökenli olan ve Munzir’in arkadaşı olan
devlet yetkilisi Magnus bu görevi üstlenmek istedi. Magnus, imparatora: “eğer bana
emir verirseniz onu, buraya zincirlerle getiririm” dedi. Tiberius Constantinus bu
sözlerden memnun oldu ve onu görevlendirdi. Magnus yola çıktı ve bölgeye
yaklaştığında plana Antakya Patriğini de dahil etti. Munzir’e haber yollayarak, bir
kasabaya yapılan kilisenin açılış törenine davet etti. Büyük bir konvoy ile gelmemesini
rica etti. Munzir, bu davete çok sevindi ve yanına fazla asker almadan kasabaya vardı.
Magnus tarafından dostça karşılandı ve ziyafete davet edildi. Yanında ona eşlik eden
askerleri yanına almaması istendi. Bu durumdan şüphelenen Munzir askerlerine yakın
bir mesafede beklemelerini istedi. O sırada imparatorluk askerleri hazırlık yapmaya
başladılar. Akşam olduğunda Magnus, Munzir’e, suçlamalardan dolayı imparatordan
gelen emir ile başkente gitmesi gerektiğini söyledi. Munzir, imparatora verdiği
hizmetleri hatırlatarak bunun doğru olmadığını ve böyle bir durumda ordusunun
parçalanacağını, böylece Sâsânîlere karşı savunmasız kalacaklarını söyledi. Ancak bu
fayda etmedi. Bizans askerleri ortaya çıkarak onu yakaladılar ve tutuklanarak başkente
doğru yola çıkmasını sağladılar. Gassânî askerleri durumu haber aldıklarında etrafı
kuşattılar ancak geç kaldıklarını anlayınca geri çekildiler.214

Yaptığı planın başarılı olmasından sonra İmparator Tiberius Constantinus,


başkente gelen Munzir’e ve ailesine bir konut ve maaş ayarladı. Ona bir tutsak hayatı
yaşatmadı ve sürgüne göndermedi. Bu durum Tiberius Constantinus’un ölümüne
kadar devam etti. Krallarının tutuklandığını haber alan Gassânîler, Munzir’in oğlu
Numan önderliğinde birleştiler ve isyan hareketi başlattılar; yağmalar yaparak ganimet
elde ettiler. Bölgedeki imparatorluk birlikleri, Numan’a haber ulaştırıp bunu neden

213
Ioannes, a. g. e., s. 236, 413- 415; Bury, HLRE, s. 105; Günaltay, a. g. e., s. 194.
214
Ebu’l Ferec, Magnus hakkında “adı Magne olan bu mel’un adam” ifadesini kullanmıştır.
Ioannes, a. g. e., s. 237- 239; Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, trc. Ömer Rıza Doğrul, I, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1945, s. 162.

104
yaptığını sorduklarında o, krallarının imparator tarafından esir alındığını ve kıtlık
yaşadıklarını bu nedenle de bunu yapmaya mecbur kaldıklarını söyledi. Bu saldırılar
hemen başkente haber verildi. Tiberius Constantinus, Magnus’u tekrar göndererek, bu
sorunu çözmesini, Arapların başına Munzir’in kardeşlerinden birini geçirmesini
emretti. Magnus bu kişiye ulaştı ancak ani ölümü sebebiyle onu tahta çıkaramadı. Bir
süre sonra Numan’ın da yakalandığı bilinmekte ve Tiberius Constantinus’un
ölümünden sonra Munzir ile beraber sürgüne gönderildiği düşünülmektedir. Bu durum
Gassânîlerin zayıflamasına neden olmuştur.215

Sonuç olarak, Anastasius ve Iustinianus döneminden itibaren güçlendirilen


Doğu Roma- Gassânî ilişkileri, Tiberius Constantinus döneminde önceki yıllardan
daha sağlam bir hale gelmiş ancak hemen sonrasında kötüleşmiştir. Uzlaşmayı
denemiş olsa da ihanet şüphesi ile önemli bir müttefikini bertaraf eden imparator, doğu
sınırının sonraki yıllarda güçsüz kalmasına neden olmuştur. Bu durumun oluşmasına
Munzir’in gücünün artması, mezhepsel farklılıklar, askeri anlamda görüş ayrılıkları ve
Doğu Orduları Komutanı Mauricius’un imparator üzerindeki etkisinin neden olduğu
görülmektedir.

3. 2. 4. Avar Kağanlığı ve Slavlar

Hem Türk tarihi hem de Doğu Roma Tarihi içerisinde önemli bir yeri olan
kavimler ve devletlerden birisi Avarlardır. Avrupa Hunlarına benzer bir şekilde, Orta
Çağ’da Avrupa ve özellikle Doğu Avrupa- Balkanlar açısından bulundukları konum
çok önemlidir. Ortaya çıkışları ve aslında kim oldukları hakkında çeşitli görüşler
bulunmaktadır. Bununla birlikte önceki dönemlerde Orta Asya coğrafyasında etkin
oldukları, daha sonra Göktürklerin ortaya çıkarak onların hâkimiyetine son verdikleri
bilinmektedir. Göktürklerin baskısı nedeniyle batıya doğru hareket ederek önce Kuzey
Kafkasya bölgesine, ardından daha batıya ilerleyerek Karadeniz’in kuzeyi ve en son
Macaristan’a yerleşmişlerdir. Bu süreç içerisinde Alanlar ve Antlar gibi bazı kavimleri
hâkimiyetleri altına alarak güç kazanmışlardır.216

215
Ioannes, a. g. e., s. 240- 242, Avcı, a. g. e., s. 23- 24; Günaltay, a. g. e., s. 194- 195;
Liebeschuetz, a. g. e., s. 311- 312.
216
Erken Orta Çağ’ın önemli unsurlarından olan Avarlar hakkında batıya göç edenlerin aslında
“Sahte Avarlar” olduğu iddia edilmektedir. Çin kaynaklarında Juan Juan olarak geçmektedirler. Bu
bahsi geçen iki tanımın birbirinden ayrı olduğu düşünülmektedir. Avrupa’ya yönelenlerin “Apar”
olduğu ve Juan Juan’lardan farklı olduklarına yönelik yorumlar vardır. Kökenlerinin Moğol olduğuna
dair zayıf iddialar da mevcuttur. Birçok yönden bakıldığında Avarların Türk olduğu sonucuna
varılmaktadır. Orta Asya’da bulundukları sırada Göktürkler, onlara tabii iken daha sonra onların

105
Avarların Doğu Roma İmparatorluğu ile ilk teması 558 yılında, Iustinianus
döneminin sonlarında gerçekleşti. Avarlar tarafından gönderilen elçilik heyeti,
Iustinianus tarafından dostça karşılandı. İki taraf arasında anlaşma yapıldı ve elçilere
çeşitli hediyeler verildi. Bir süre sonra Balkanlara ulaşan Avarlar anlaşmaya göre o
dönem Doğu Roma’ya saldırılar yapan Bulgar ve Slav kavimlerini bertaraf ettiler,
hemen ardından yerleşmek için imparatordan toprak talep ettiler. Balkanların kuzey
kısmında yer alan Scythia Minor bölgesini istediler ancak Iustinianus onlara Pannonia
bölgesini önerdi. Avarlar bunu kabul etmedi. Savaş çıkma ihtimaline karşı Tuna
sınırlarında imparatorluk tarafından hazırlıklar yapıldı. Kısa süre sonra II. Iustinus’un
tahta çıkması ile birlikte Avarlar yıllık haraçlarını almak için İstanbul’a tekrar elçi
heyeti gönderdiler. Bununla birlikte artık haraç vermek istemeyen imparator onların
taleplerine ve tehditlerine sert tepki gösterdi ve “bizden en büyük değere sahip hediyeyi
yani hayatlarınızı alarak ve Roma altını yerine hayatta kalmanızı sağlayacak bir
dehşeti teslim alarak yola çıkın!” sözleri ile heyeti geri gönderdi. Bir başka kaynağa
göre ise imparator onlara: “Siz ölü köpekler Roma âlemini tehdit etmeye mi cüret
ediyorsunuz? Sizin başınızı keseceğimi öğrenin!” dedikten sonra heyeti kovdu. Bunun
üzerine saldırılar başlamasına rağmen bir süre sonra hükümdarları Bayan Kağan
liderliğinde Avarlar, politika değiştirerek diğer kavimler üzerine yürümeye karar
verdiler. Önce Frank Krallığına doğru ilerlediler. Onları yendiler ve anlaşma yaptıktan
sonra Pannonia’da bulunan Lombardlarla ittifak kurarak Doğu Roma’ya daha yakın
konumda olan Gepidlere saldırarak krallıklarını yok ettiler. Bu fırsattan yararlanan
Doğu Roma ise Sirmium kentini Gepidlerden geri aldı. Bir süre sonra Avar gücünden
çekinen Lombardlar İtalya’ya yönelmek zorunda kaldılar. Bütün bu sürecin sonunda
Avarlar büyük bir devlet kurdular ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun Balkanlardaki
tüm sınır boyuna yayıldılar.217

hakimiyetinden çıkmışlardır. Böylece Avarlar batıya yönelmiştir. Bizans kaynaklarında “Uarkhonita”


olarak geçmektedirler ve bu kelimenin “Uar” ve “Honi” kelimelerinden türediği düşünülmektedir.
Büyük ihtimalle bu kelimeler “Avar” ve “Hun” şeklindedir. Avarlar hakkında bilgi için bkz: Akdes
Nimet Kurat, IV- XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019, s. 24- 25; Walter Pohl, The Avars- A Steppe Empire in
Central Europe 567- 822, Cornell University Press, Ithaka 2018, s. 1- 6, 37; Gibbon, IV, s. 240;
Ahmetbeyoğlu, a. g. e., s. 184- 185; Emil Heršak, “Avarlar: Etnik Yaradılış ve Tarihlerine Bir Bakış”,
Türkler Ansiklopedisi, II, 641- 643.
217
Özellikleri sayesinde Attila’ya benzetilen Bayan, önemli bir tarihi figürdür. Öyle ki, isminin
Slav, Rumen ve Macar dillerinde “Banat” olarak, tıpkı Caesar ve Charles gibi bir hükümdar unvanı,
vali ismi veya bölge adı olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Dönemin gelişmeleri ve Bayan Kağan
hakkında bkz: Menandros, a. g. e., s. 48- 53, 91- 97, 126- 131; Ioannes, a. g. e., s. 428- 430; Bury,
HLRE, s. 114- 116; Ahmetbeyoğlu, a. g. e., s. 186- 187; Gibbon, IV, s. 141- 142; Kurat, a. g. e., s. 27-

106
Bir sonraki evre, Doğu Roma- Avar ilişkilerinde Tiberius Constantinus’un
tarih sahnesine çıktığı dönemdir. Hemen öncesinde, bütün bu gelişmelerden sonra
Avarlar yönünü imparatorluğa çevirdiler ve Tuna nehri sınır hattı için çok önemli bir
konumda olan Sirmium kentini hedef aldılar. Kenti savunan birliklerin başında Bonus
adında bir komutan bulunuyordu. Yapılan saldırıdan sonra Bayan Kağan ona elçi
gönderdi. Süreç uzayınca iki liderin karşılıklı görüşmesi sonucunda Bonus kararsız
kalsa da II. Iustinus’tan talimat gelmeden onlara hiçbir şey veremeyeceğini iletti.
Bayan bu duruma öfkelendi ve Kutigurların imparatorluk topraklarına saldırmasını
sağladı. Daha sonra da başkente elçi olarak Targites’i yolladı. Kendisine verilen haraç
dışında Kutigurlara ve Utrigurlara verilen ücreti ve Sirmium kentini talep etti.
İmparator bunları kabul etmedi ve Bonus’a savaşa hazırlanmasını emretti. Targites’in
tekrar eden görüşmelerinden sonuç çıkmadı ve II. Iustinus, Avarlar ile mücadele etmek
ve anlaşma yapmak için güvenilir adamı Komutan Tiberius’u bölgeye gönderdi.218

İlk başta Avar lideri tehditlerini tekrarlasa da elçi olarak gönderdiği Apsikh ve
heyeti, Komutan Tiberius ile görüşmelere devam etti ve uzlaşma sağladı. Buna göre
Avarlar, önde gelen kişilerin oğullarını imparatorluğa rehin olarak verecekler,
karşılığında da yerleşmeleri için onlara toprak verilecekti. Komutan, bu şartları
imparatora haber verdi. Ancak imparator, Avar Kağanı’nın oğullarından rehin
alınmasını talep etti. Komutan Tiberius imparator ile aynı fikirde değildi. Ona göre,
önde gelen beylerin oğulları rehin olarak alındığında, Kağanın barışı bozması halinde
bu kişilerin ona itiraz edeceğini düşünüyordu. II. Iustinus ise bunu istemedi, bölgedeki
komutanlara kızgındı ve savaşa hazır olmalarını iletti. Barış görüşmeleri sonuçsuz
kalınca Avarlar küçük gruplar halinde imparatorluk topraklarına ilerlemeye başladılar.
Komutan Tiberius liderliğindeki Doğu Roma ordusu onlara müdahale etti. Tarihçi
Menandros’a göre Avarlar karşısında başarı elde edemedi ve savaşı kaybederek geri
çekilmek zorunda kaldı. Aynı kaynaktan verilen bilgiye göre, yenilgiden sonra Avar
lideri: “Neden bu kadar düşük sayılarla Avarlar ve İskitler’e karşı savaşa girmeye
cesaret ettin? İskitlerin yenilmesinin imkânsız olduğunu okuyabileceğiniz ve

28; Mitchell, a. g. e., s. 604; Heršak, a. g. m., 644- 646; Allen Leeper, “Germans, Avars and Slavs”,
The Slavonic and East European Review, XII/ 34, (1933), s. 123; Walter Emil Kaegi, Alexander
Kazhdan, “Baian”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I, 245.
218
Theophanes, a. g. e., s. 365; Menandros, a. g. e., s. 132- 143; Pohl, a. g. e., s. 75- 76;
Liebeschuetz, a. g. e., s. 442.

107
öğrenebileceğiniz yazılar ve kayıtlar yok mu?” gibi sorular sorduğu bir elçi
gönderdi.219 Dönemi kayıtlara geçen Biclaro’lu Iohannes’e göre ise Komutan Tiberius
bir zafer elde etti.220 Evagrius, kısa bir bilgi ile zor durumda kalan komutanın
kurtulduğunu söylerken, kronik yazarı Theophanes’e göre Doğu Roma ordusu
Avarlarla çarpıştı ve ani bir saldırı yaptıktan sonra yenildi, ağır kayıplarla geri
çekildi.221 Bu durumda, öyle görünüyor ki, ilk başta elde edilen başarı daha sonra
yenilgiyle sonuçlanmıştı. Sonrasında ateşkes yapıldı ve Tiberius, imparatora bir elçi
yollayarak gelişmeler hakkında bilgilendirdi. Böylece iki taraf arasında anlaşma
yapıldı. Yaklaşık 572-573 yılında yapılan bu anlaşma, Balkanlarda bir süreliğine de
olsa imparatorluk açısından bir rahatlama getirse de sonraki süreçte Doğu Roma-
Göktürk ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.222

Yapılan barış anlaşmasından sonra aldıkları hediyeler ve değerli eşyalarla


Doğu Roma topraklarından yola çıkan Avar heyeti, haydutların saldırına uğradı ve
pusuya düştükten sonra atlarını, gümüşlerini ve diğer mallarını çaldırdı. Bunun üzerine
heyet, Komutan Tiberius’a ulaşarak, haydutların yakalanmasını ve eşyalarının geri
alınmasını talep etti. Tiberius bu konu ile ilgilendi bölgeye asker sevk etti. Kısa süre
içinde haydutlar yakalandılar ve Avarların malları iade edildi.223

Sonraki dönemde, bölgenin siyasi ve demografik özelliklerini değiştirecek olan


çok önemli olaylar zinciri ortaya çıkmaya başladı. Tiberius Constantinus’un tek başına
imparatorluğun başına geçtiği dönemde, Balkanlar Slav kavimlerinin istilasına uğradı.
Daha önceki dönemlerde Kuzeydoğu Avrupa’da geniş bir alanda yayıldıkları bilinen
ve VI. yüzyıldan itibaren birkaç kere Doğu Roma sınırlarını aşan Slavlar, ilk defa bu
şekilde kapsamlı bir harekata girişerek imparatorluğu tehdit ettiler. Bu istilayı
diğerlerinden ayıran bir diğer özellik, sadece yağma amaçlı olmaması, bizzat bölgeye
yerleşmeye başlamalarıydı. Aslında Slavlar birçok farklı kavimden oluşan devlet ya
da kavimler birliği halinde yaşamayan halklardan oluşuyordu. Bir kısmı Avarların
hakimiyetine altına girmişti. Avarlar gibi merkezi gücü ve aristokrasisi, savaş ve silah
bilgisine sahip değillerdi. Sosyal, ekonomik ve coğrafi şartların yanında, belki de
Avarların baskısından dolayı yeni toprak arayışına girmişlerdi. Çünkü Avarlar bölgede

219
Menandros, a. g. e., s. 148- 151.
220
Iohannes, a. g. e., s.71.
221
Evagrius, a. g. e., s. 270; Theophanes, a. g. e., s. 365.
222
Pohl, a. g. e., s. 76- 77, 79.
223
Menandros, a. g. e., s. 150- 151; Pohl, a. g. e., s. 78.

108
büyük bir güç olmuştu; birçok kavim ve kabileye diz çöktürmüşlerdi ve Slavlarla olan
ilişkileri, bu istila hareketinin en kuvvetli nedenlerinden biri olarak öne çıkmaktaydı.
Avrupa ve Balkan Tarihi için önemli bir gelişme olan Slav kavimlerin imparatorluk
topraklarına doğru harekete geçmesi, dönemin kaynaklarına göre Tiberius
Constantinus’un caesar olarak hükümdarlığının dördüncü yılında, yani 578 yılında ya
da augustus olarak hükümdarlığının üçüncü yılında, yani 581 yılında gerçekleşti. Tuna
Nehri’nin güneyi ve Trakya bu istiladan ağır bir biçimde etkilendi. Balkanlarda etkisi
günümüze kadar sürecek birçok açıdan değişime neden olacak bir dönem başladı.
Yağma ve talan hareketlerine ek olarak kısa süre içerisinde adı geçen bölgelerde Slav
yerleşimleri oluşmaya başladı. Sayıları hakkında 100. 000 gibi bir rakam dönemin
kaynaklarında yer almaktadır. Bu rakamlar abartılı bir bilgi olarak yorumlanabilir.
Ancak yine de bu ifadelerden Slavların sayılarının çok fazla olduğu açık bir biçimde
anlaşılmaktadır.224

Bu gelişmeler karşısında İmparator Tiberius Constantinus zor durumda kaldı.


Balkanlardaki askeri unsurların doğuya kaydırılmasından dolayı Slav istilasına karşı
yeterli direnç gösterilemedi. İmparatorluk istilacıların bir kısmına bile karşı koyacak
güce sahip değildi. Bu nedenle imparator, çareyi Avarlardan yardım istemekte buldu.
Bayan Kağan’a elçi gönderdi ve onu Slavların üzerine yürümesi için ikna etti. Avar
liderinin, hakimiyeti altına girmek istemeyen Slavlara karşı düşmanlığı vardı. Bununla
birlikte Slavların yağma ile elde ettikleri ganimet ve yerleşim faaliyetleri Kağan için
dikkat çekici görünüyordu. Ortaya çıkan bu sebeplerden dolayı Tiberius
Constantinus’un yardım talebine onay verdi ve Bizanslı komutan Ioannes’in
gözetiminde Pannonia üzerinden imparatorluk topraklarına girdi. Hemen arkasından

224
Slavların önceki dönemlerde Baltık Denizi ile Karadeniz arasında yayıldıkları
bilinmektedir. Daha sonra Karpatlar civarına ve Rusya’ya doğru göç etmişlerdir. Antlar ile akraba
oldukları ve Avarların bölgeye gelmesiyle birlikte birçok farklı kavim ile beraber onlara tabi oldukları
düşünülmektedir. Bu dönemde gerçekleşen Slav göçleri ve imparatorluk topraklarını istila etmeye
başlamaları, IV. yüzyıl ve V. yüzyıldaki Germen hareketlerine benzemektedir. Önceki dönemlerde
imparatorluk ile ilişkilerinin ticaret ve askeri hizmet gibi konular üzerine olduğu ifade edilmektedir.
Bütün bunların yanında, Avarlar net bir şekilde Slavların yaşamını ve tarihini değiştirmiş oldukları
araştırmacılar tarafından kesinleştirilmiştir. Bu olay Yunanistan ve Balkanlar tarihinin seyrini
değiştirmiştir. Ek olarak, Menandros ve Ephesos’lu Ioannes Slavların istilasından bahseden Bizans
kaynaklarıdır ve Biclaro’lu Iohannes de Avar ve Slavların İmparatorluk üzerine yaptığı saldırıları
kroniğinde anlatmış 577 yılını vermiştir. Detaylar hakkında bilgi için bkz: Ioannes, a. g. e., s. 432- 433;
Menandros, a. g. e., s. 190- 193; Iohannes, a. g. e., s. 81; Bury, HLRE, s. 114; Pohl, a. g. e., s. 80- 81;
Liebeschuetz, a. g. e., s. 432, 436- 442; Florin Curta, Slavs in the Making History, Linguistics and
Archaeology in Eastern Europe (ca. 500- ca. 700), Routledge, London 2021, s. 24, 28, 47, 50, 70;
John Van Antwerp Fine, Early Medieval Balkans, University of Michigan Press, Ann Arbor 1991, s.
25- 29.

109
Avarlar, Slavlara karşı şiddetli bir saldırı başlattılar. Birçok Slav köyü yakıldı ve
yenilgiye uğrayan Slav kavimleri ormanlık bölgelere kaçtılar. Dönemin tarih yazarı
Menandros’un da ifade ettiği gibi Avarların karşısında çıkmaya cesaret edemediler ve
dağıldılar.225

Biclaro’lu Iohannes, yazdığı kronikte Avar saldırıları hakkında 576 yılında kıyı
şeridini abluka altına alarak gemileri tehdit ettiklerini, Slav istilasını tarihlendirdiği
577 yılında ise Trakya’ya kadar uzanan saldırıları ile Uzun Sur’a kadar geldiklerini ve
başkent İstanbul’u tehdit ettiklerini, 579’da ise Balkanların güneyine yöneldiklerini
ifade etmiştir. Ayrıca 581’de Slavların Illyricum ve Trakya’yı tahrip ettiğini
belirtmiştir.226 Menandros’un eserinde ise Avarların Slav istilasına kadar Tiberius
Constantinus yönetimine karşı biraz daha barışçıl tutum sürdürdükleri, istila sonrası
Slavlara yönelik harekata giriştikleri açıklanmıştır. 227
Bu durumda Iohannes’in
bahsettiği gelişmeler büyük ihtimal Avarların Slavlara karşı yaptığı saldırılar ya da
Slavların imparatorluk topraklarına yaptığı istila hareketleridir.

Bu dönemden itibaren Avar Kağanı Bayan yönünü tekrar Sirmium’a çevirdi.


Aldığı haraca rağmen imparatorlukla yaptığı barış anlaşmasını bozmaya yönelik
hareketlere girişti. Bu durum Tiberius Constantinus için Slav istilası sonrası ikinci
olağanüstü durum olacaktı. Avar birlikleri Sirmium ve Belgrad (Signidunum)
arasındaki bölgeye ilerlemeye başladılar ve Sava Nehri üzerine köprü kurma
hazırlıkları yaptılar. Doğu Roma’ya karşı Tuna Nehri’nde bulunan gemiler de bu
bölgeye geldiler. Bu iki kentte yaşayanlar bu gelişmeler karşısında şaşırdılar ve endişe
duydular. Belgrad (Signidunum) birliklerin komutanı Sethus hemen Bayan’a elçi
gönderdi. Elçi, imparatordan izin almadan neden köprü yaptıklarını sorduğunda Kağan
ona, Slavlara saldırmak için bunu yaptığını, serbest bıraktığı Slavların Doğu Roma
topraklarına kaçtığını ve haraç vermeyi kabul etmeyerek Avar elçisini öldürdüklerini
söyledi. Ancak Kağanın söylediklerine elçi ve Sethus inanmamıştı. Belgrad’da
bulunan yetkililer ondan yemin etmesini istediler. Bunun üzerine Bayan, kılıcını çekti

225
Menandros, a. g. e., s. 192- 195; Bury, HLRE, s. 117- 118; Pohl, a. g. e., s. 81; Liebeschuetz,
a. g. e., s. 442.
226
Biclaro’lu Iohannes’in, bu konudan bahsederken başkent İstanbul hakkında “regia urbs
(royal city)” yani “hükümdarlık şehri” tanımını kullanması dikkat çekicidir. Iohannes, a. g. e., s. 81, 82,
85, 88.
227
Menandros, bu dönemde Bayan hakkında: “O zamanlar Romalılara düşman değildi ve
aslında Tiberius’un hükümdarlığının başlangıcından itibaren devletimizle dost olmak istemişti” cümlesi
ile bilgi vermiştir. Menandros, a. g. e., s. 192, 193.

110
ve Avarlara özgü bir yemin etti. Avarlar sözlerinden dönerlerse “Cennetin
yukarısındaki Tanrı onlara ateş göndersin, dağlar ve ormanlar üzerlerine düşsün ve
Sava nehri yatağından taşsın ve onları boğsun” dedi. Daha sonra “Şimdi ise Roma
yemini etmek istiyorum” dedi. Belgrad kentinin başpiskoposu aracıların yardımı ile ona
kutsal kitapları sundu. Bayan Kağan tahtından kalktı, kitapları saygı ile aldı ve kutsal
sözleri söyleyerek Hristiyan inancına göre de yemin etti. Sethus bu işlemlerden sonra
onun elçilerini İmparator Tiberius Constantinus ile görüşmeleri için başkent İstanbul’a
gönderdi. Avarlar ise bu süreden yararlanmaya devam ettiler ve Sava Nehri çevresinde
lojistik organizasyonlarına ve köprü inşaatına devam ettiler.228

Hemen akabinde Avarların elçileri İstanbul’a ulaştılar ve imparatorun karşısına


çıktılar. Bayan Kağan’ın Slavlara saldıracağını, bu nedenle Avarların Tuna Nehri’ni
geçtiğini ve Sava Nehri üzerine köprü inşa ettiklerini söylediler. Bu nedenle orduların
geçişi için gemilerin hazırlanmasını İmparatordan talep ettiler. Avarların Doğu Roma
İmparatorluğu ile dost olduklarını ve Slavlarla mücadele edeceklerini ifade ettiler.
İmparator Tiberius Constantinus, elçileri dinledikten sonra asıl hedefin daha önce de
tehdit edilmiş olan Sirmium kenti olduğunu anladı. Ancak durum çok tehlikeliydi.
Sirmium kenti ve çevresinde yeterli askeri gücü yoktu. Kent içerisinde de yeterli
malzeme ve erzak yoktu. İmparatorluğun bütün gücü Sâsânîlerle olan savaşa
yönlendirilmişti. Bu nedenle Tiberius Constantinus’un alacağı her karar çok
önemliydi.229

Görüşmenin devamında, onlara inanmış gibi görünen imparator, Avar


elçilerine ilk olarak Slavlara saldırmak için istekli olduğunu belirtti. Ancak bunun için
uygun zaman olmadığını çünkü Göktürklerin Cherson’da kamp kurduklarını, yani
Avarlara çok yaklaştıklarını söyledi. Eğer Avarlar Tuna Nehri’ni geçerlerse
Göktürklerin bundan haberdar olacaklarını ve bunu fırsat olarak göreceklerini de iddia
etti. Bu nedenle elçilere saldırının ertelenmesi gerektiğini söyleyerek Göktürklerin
niyetlerini ve ne zaman saldıracaklarını Bayan’a haber vereceğini de sözlerine ekledi.
Avar elçisi bunun Tiberius Constantinus tarafından uydurulduğunu düşünerek saldırı
konusunda ısrar etmesine rağmen görüşme sonuçsuz kaldı ve İstanbul’dan ayrıldı.
Dönüş yolunda ise Slavların baskını neticesinde öldürüldü.230

228
Menandros, a. g. e., s. 216- 223; Pohl, a. g. e., s. 83- 85.
229
Menandros, a. g. e., s. 222, 223.
230
Menandros, a. g. e., s. 222- 225.

111
Kısa süre sonra Solakh adında başka bir Avar elçisi başkente geldi ve
imparatorla yeni bir görüşme yaptı. Bu görüşme kesin bir savaş ilanı içermekteydi.
Solakh, Tiberius Constantinus’a, Sava Nehri üzerine bir köprü yapıldığını, Sirmium
kentinin erzak ve başka bir yardım alamayacak durumda olduğunu, Avar ordusunu
durduracak bir gücün olmadığını bildirdi. Ek olarak tüm askerlerin ve kent sakinlerin
kenti terk etmelerini ve Sirmium kentinin Bayan Kağan’a teslim edilmesini talep etti.
Kentin Gepidlerin yıkılışından sonra Avarlara ait olması gerektiğini iddia etti. Ayrıca
Solakh: “Eğer barış istiyorsanız Sirmium’u bize verin, böylece sizin rızanızla
yaşayacağız; eğer vermezseniz, rızanız olmadan biz alacağız ve düşmanınız olacağız”
dedi. Son olarak bütün bunları söyledikten sonra İmparator Tiberius Constantinus’un
barış zamanında kenti koruyacak güçlü duvarlar çekemediğini de ifade edecek kadar
ileriye giden bir sesleniş ile konuşmasını tamamladı.231

Bu bildiri, görüşmeye katılanlar üzerinde büyük bir şaşkınlığa neden oldu.


İmparator ise öfke ve üzüntü içerisinde kalmıştı. Yine de elinden gelen bir şekilde
uygun cümleler kurarak elçiye şöyle cevap verdi:

“Her bir kişi için, Kağan’ın birliklerinin gücü, cesareti ya da bilgeliği yoluyla
değil, barış anlaşmasını ve üzerine yemin ettiği Tanrı’yı küçümseyerek bizi dışladığı
açık ve nettir. Ama ihaneti ona daha fazla kazanç getirmeyecek. Sirmium kentini
isteyerek teslim etmektense iki kızımdan birini onunla nişanlamayı tercih ederim.
Zorla alacak olsa bile, bu kadar hakaret ettiği Tanrı’nın intikamını beklerken, Roma
Devleti’nin tek bir parçasını terk etmeye asla rıza göstermeyeceğim.”232

Menandros’a göre, Avar elçisinin huzurundan ayrılmasından sonra imparator,


bu şartlar altında kentin en iyi şekilde savunulmasına yönelik hazırlıklar yapılmasını
emretti. Bölgeyi savunacak hareketli ordu yoktu. Bu nedenle Sirmium kenti
garnizonuna yardım için Illyricum ve Dalmatia’da bulunan birliklere haber gönderdi.
Ephesos’lu Ioannes’e göre ise, Avarları bir süre daha oyalamaya çalışarak, Lombardlar
başta olmak üzere yakın çevredeki kavimlere elçiler gönderdi. Ardından saray
yetkililerinden Narses’e zaman kaybetmeden Lombardlardan kesin bir destek almak
için yola çıkmasını emretti ve bol miktarda altın götürmesini sağladı. Hazırlanan
gemiler Karadeniz’den Tuna Nehri’ne bağlanmak üzere İstanbul’dan yola çıktı. Büyük

231
Ioannes, a. g. e., s. 442; Menandros, a. g. e., s. 224- 227; Pohl, a. g. e., s. 85.
232
Menandros, a. g. e., s. 226, 227.

112
umutlarla gönderilen elçilik talihsizlikle karşılaştı. Yolculuklarının ilk günlerinde altın
ve değerli malların olduğu gemi yolculuk sırasında battı. Tuna Nehri’nin ağzında
demirlemek zorunda kalan kafile, yaşanan olaya öfkelenmesinden dolayı hastalanan
Narses’in aniden ölmesi ile hareket edemeyecek duruma geldi. Yolculuk iptal edildi.
Böylece Lombard desteği üzerine kurulan bu plan başarısız oldu.233

Bu sırada Sirmium kenti Avarlar tarafından kuşatılmıştı. Kent yetkilisi


Theognis Avar Kağanı Bayan ile bir görüşme yaptı. Atından inen Bayan, çadır gibi
dikilmiş iki örtünün altında bulunan altın tahta oturdu ve Theognis’i huzuruna kabul
etti. Ani bir Doğu Roma saldırısına karşı askerleri etrafında kalkanlarla duruyordu.
Bayan, kenti ele geçirmelerini engelleyecek hiçbir şeyin olmadığını bir kere daha ifade
etti. Boşaltılmasını ve teslim edilmesini söyledi. Uzun süredir devam eden ablukadan
dolayı yiyecek kıtlığı çekeceklerini belirtti. Theognis bütün bunları reddetti ve
Sirmium’u teslim etmeyeceklerini yineledi. Savaşa hazırlanmaları gerektiğini
söyleyerek oradan ayrıldı.234

Kuşatma, Avarların saldırı başlatması ile şiddetlenirken, Sirmium’un batısına


da bir köprü yapılmış, bu nedenle Dalmatia’dan gelen Bizans destek kuvvetleri engelle
karşılaşarak köprüye çıkamamışlardı. Apsikh komutasındaki Avar birlikleri de
imparatorluk birliklerini zorluyordu. Doğu Romalılar ve Avarlar üç gün boyunca
savaştılar ve net bir sonuç alamadılar. Bu sırada iki ya da üç yıldır kuşatmanın sürmesi,
Sava Nehri’nin Avar kontrolünde olması ve erzak yetersizliği nedeniyle Sirmium’da
kıtlık başladı. Yiyecek ve su yetersizliğinden dolayı kent halkı, sığır gibi hayvanları
tükettikten sonra kediler dahil ne bulurlarsa onunla beslenmeye başladı. Kenti koruyan
askerler de zor durumdaydı ve motivasyonları tükenmişti. Sefalete düşen halk
ordudaki komutanları suçluyordu. Theognis ise asker yetersizliği yüzünden bir şey
yapamıyordu. Bölgedeki komutan Solomon ile ortak hareket edememişlerdi ve bu
durum Avarların lehine bir gelişme olmuştu. Bütün bunları öğrenen İmparator Tiberius
Constantinus, halkın ve garnizonun acı çekmemesi ve esir düşmemesi için Theognis’e
haber gönderdi. Ona, bir kısım eşyaları ile birlikte halkın topluca kentten ayrılmalarına
izin verildiği takdirde, Sirmium kentini Avarlara teslim etmesini istedi. Bu şartlar Avar
Kağanına sunulduğunda kabul etti ve anlaşmaya varıldı. Anlaşmaya göre kent
Avarlara, halk Doğu Roma İmparatorluğu’na teslim edilecek, her yıl 80. 000 altın

233
Menandros, a. g. e., s. 226, 227; Ioannes, a. g. e., s. 442- 444.
234
Menandros, a. g. e., s. 238, 239.

113
nomismata haraç olarak Avarlara verilecek ve Bayan’ın eşi ile zina yaptıktan sonra
Doğu Roma topraklarına firar eden Avarlara mensup bir kişi imparatorluk tarafından
yakalanarak Kağan’a teslim edilecekti. Theognis, onu bulmanın çok zor olduğunu
belirtince, Kağan onu bulmaları halinde gizlememelerini ve yakalamalarını talep etti.
Eğer ölürse de bunun haber verilmesini istedi. Bütün bunların ardından Doğu Roma
İmparatorluğu’nun Balkanlardaki en önemli kentlerinden biri olan Sirmium, Avarlara
teslim edildi. Kente giren Avarlar halkın çok kötü durumda olduğunu gördüler. Onlara
merhamet ederek yardımcı oldular ve şefkat gösterdiler. Ahaliye ekmek ve şarap
dağıtıldı. Hayatta kalanlar kenti terk ederken bazıları kötü şartlara dayanamayarak
öldü. Avarlar hakimiyetine girdikten bir yıl sonra Sirmium’da büyük bir yangın çıktı
ve birçok bina hasar gördü. Böylece burası bir daha eski durumuna ulaşamasa da
Avarlar için önemli bir merkez haline geldi.235

Tiberius Constantinus’un, Avarlarla savaş yoluyla bizzat kendisi tecrübe


edinmiş olmasına rağmen Bayan Kağan’ın politikasını öngöremediği ve Balkan
sınırlarını savunmakta yetersiz kaldığı düşünülmektedir. Ancak o, edindiği tecrübe
nedeniyle Iustinianus gibi barış ve müttefiklik üzerine bir eğilim göstermiştir.

Avarların tıpkı Hunlar gibi Tuna sınırındaki kavimleri hakimiyetleri altına


alarak yegâne güç haline gelmeleri imparatorluk için hiçbir zaman istenmeyen bir
durumun örneğidir. Savaşlarda ve diplomaside de daha önceki tehditlere göre daha
üstün konumda olmuşlardır. Bununla birlikte, iklim şartlarında değişiklik Avarların
bölgeye gelmesi ve güçlenmesinde önemli bir etken olarak görülmektedir. Ek olarak
Hristiyan literatüründeki Magog (Ye’cüc ve Me’cüc) kavimlerinin bozkır halklarını
tanımlamada kullanılması, Avarların imparatorluk halkı üzerinde manevi anlamda da
bir korku oluşturmasını sağlamıştır. İmkanlar dahilinde ne yapılması gerektiğini bilen

235
Sirmium kenti konumu itibarı ile İmparatorluk için önemli bir yer edinmiştir. İleri karakol
görevi görmüş ve Tuna Nehri sınır hattında güvenliğin sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Daha önceki
dönemde Hun, Ostrogot ve Gepid hakimiyeti altına girse de kısa süre sonra Doğu Roma tarafından geri
alınmıştır. Bununla birlikte, burayı ele geçirmeden de Balkanlara saldırılar olmuş olsa bile Avarların
sonraki yıllarda yaptıkları faaliyetlerde burayı ele geçirmeleri etkili olmuştur. Evagrius, eserinde
Sirmium’un Avarlar tarafından ele geçirilişini daha erken bir dönemde kısa bir şekilde anlatmıştır.
Tiberius Constantinus’un Caesar olduğu yıla denk getirmiştir. Ephesos’lu Ioannes’e göre Sirmium
kentini Praetorian Muhafızı Callistrus Avarlara teslim etmiştir. Menandros’ta ise bu işlemler Theognis
tarafından gerçekletirilmiştir. Evagrius, a. g. e., s. 272; Menandros, a. g. e., s. 238- 243; Ioannes, a. g.
e., s. 444- 445; Theophanes, a. g. e., s. 374; Bury, HLRE, s. 117- 118; Jones, a. g. e., s. 307;
Ostrogorsky, a. g. e., s. 74- 75; Mitchell, a. g. e., s. 604; Pohl, a. g. e., s. 75, 87, 88; Liebeschuetz, a. g.
e., s. 442- 443; Orton, a. g. e., s. 202- 203; Fine, a. g. e., s. 30; Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans
İmparatorluğu Tarihine Genel Bir Bakış”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni- Antikçağ Yunan
Düşüncesi, Ortaçağ Düşüncesi, İnsan Yayınları, İstanbul 2015, s. 530; Alexander Kazhdan,
“Sirmium”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1906.

114
bir hükümdar olan İmparator Tiberius Constantinus ise aslında devlet politikasında
önceliği doğuya yöneltmiş, ikinci sıraya ise Balkanları koymuştur. Çünkü bu iki
cephede çok tehlikeli unsurlar yer almaktaydı. Doğudaki başarının aksine Balkanlarda
aynı süreklilik sağlanamamıştır. Fakat bu süreç sadece Tiberius Constantinus dönemi
ile ilgili olmamıştır. Iustinianus’un Balkanları önemsemeyerek batıya yönelmesi, II.
Iustinus’un ise şartlara göre hareket etmeden uyguladığı cesur politika, sonrasındaki
gelişmeleri hazırlamıştır. Oluşan bu durumun yanında, onun döneminde Avarlar ve
Slavlar karşısındaki başarısızlıktaki en önemli etken bütün askeri güç ve imparatorluk
konsantrasyonunun doğuya kaydırılması ve her ne kadar ikinci önemde yer alsa da
Tuna Nehri sınır hattının ihmal edilmesidir. Bundan dolayı Avar Kağanlığı büyümeye
devam etmiş, Slavlar ise Illyricum ve Trakya’ya yerleşmeye başlamışlar, etnik yapıyı
değiştirmeye başlamışlardır. Tiberius Constantinus döneminin son yılına denk gelen
Sirmium’un kaybedilmesi olayı ise Balkanlardaki problemin büyümesine neden
olmuştur. Daha sonraki yıllarda Avarların çok daha güçlü bir halde Doğu Roma
İmparatorluğu’nu zor durumda bırakacağının habercisi olmuştur. Mauricius ve
Heraclius dönemlerinde bu, net bir şekilde görünmektedir.236

3. 2. 5. Avrupa Krallıkları ve Afrika

V. yüzyıl istilalarından sonra imparatorluğun batısında oluşan devletler


Galya’da Frank Krallığı, İspanya’da Vizigot Krallığı ve İtalya’da Ostrogot Krallığı ile
Afrika’daki Vandal Krallığı olarak Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde yer almıştır. VI.
yüzyılda, Iustinianus’un seferleri sonrasında Ostrogot ve Vandal Krallıkları yıkılmış,

236
Bozkır halkları hakkında Yahudi, Hristiyan ve İslam literatüründe bilgiler mevcuttur.
Bizans Dünyasında Gotlar, Hunlar, Avarlar, Sarmatlar, Slavlar, Araplar genellikle Magog olarak
algılanmıştır. Bununla birlikte VI. yüzyıldaki iklim değişiminin de Avarların Göktürklerden kaçışına ek
olarak batıya yönelmesinde ve daha sonra Balkanlara doğru ilerlemesinde etkili olduğu
düşünülmektedir. Konuyla ilgili detaylar ve ek olarak Slavlar ile Yunanistan meselesi hakkında bilgi
için bkz: Brown, a. g. e., s. 179, 200, 213; Orton, a. g. e., s. 202; Pohl, a. g. e., s. 89; Ahmetbeyoğlu, a.
g. e., s. 187- 188, 193- 197; Liebeschuetz, a. g. e., s. 429, 432, 444; Michael Maas, “How the Steppes
Became Byzantine: Rome and the Eurasian Nomads in Historical Perspective”, Empires And
Exchanges in Eurasian Late Antiquity, Cambridge Uni. Press, 2018, s. 19, 30- 32; Alexander A.
Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc: Tevabil Alkaç, Alfa Yayınları, İstanbul 2017, s. 211- 214;
Johannes Preiser-Kapeller, “The Climate of the Khagan. Observations on Palaeoenvironmental Factors
in the History of the Avars (6th-9th Century)”, Lebenswelten zwischen Archäologie und Geschichte-
Festschrift für Falko Daim zu seinem 65. Geburtstag, (Mainz 2018), s. 311- 324; Aleksander
Sarantis, “East Roman Management of Barbarians Tribes in the Lower-Middle Danube Frontier Zones,
AD 332-610”, GrenzÜbergänge: Forschungen zu Spätantike und Mittelalter, Verlag Bernhard
Albert Greiner, Rahden 2017, s. 45- 46, 47, 51, 52.

115
bu bölgeler İtalya, Kuzey Afrika ve İspanya’nın bir kısmı Doğu Roma İmparatorluğu
hakimiyetine girmiştir.

Franklar, V. yüzyıl ve VI. yüzyılda Galya’da hakimiyet oluşturmuşlardı. I.


Clovis döneminde Merovenj Hanedanı ile birlikte Frank Krallığı kuruldu. Diğer
kavimler üzerinde üstünlük kurdular ve güçlendiler. Bu dönemin en önemli
olaylarından birisi de Clovis’in Hristiyanlığı kabul etmesi ve Katolikliği
benimsemesidir. Onun ölümünden sonra krallık parçalanarak oğulları arasında
paylaşıldı. Sonraki dönemde tek başına kral olan I. Clothar’ın 561 yılında ölümünden
sonra devlet dört oğlu arasında yeniden paylaşıldı. Krallığın kuzeyi Neustria olarak
Chilperic tarafından, doğusu Austrasia bölgesi Sigebert ve güneyi Burgundia ise
Gunthram tarafından yönetilmekteydi. Böylece VI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Frank Krallığı üç bölgeden oluşmuş bir durumdaydı.237

Aynı yüzyılda İspanya’da ve Güney Galya’da devlet kuran Vizigotlar, uzun


yıllar boyunca imparatorluğa sorunlar yaşatmış ancak Attila’nın Galya seferinde
imparatorluk ile ittifak yapmışlardı. Franklara yenildikten sonra İspanya’ya çekilerek
orada tam hakimiyet kurmaya yöneldiler. VI. yüzyılın ikinci yarısında, Leovigild
döneminde yükselişe geçtiler ve genişlemeye başladılar. Vizigotların önemli
özelliklerinden birisi Arius mezhebini kabul etmiş olmalarıydı.238

Iustinianus döneminde Italya’nın yeniden imparatorluk topraklarına


katılmasından sonra Lombardlar’ın bölgeyi istila etmesi, dönemin en önemli
gelişmelerinden biri oldu. Lombardlar, daha önce de aktarıldığı üzere Avarların
bölgeye gelişinin ve büyük bir güç oluşunun neticesi olarak, önce onlarla birlikte
Gepidleri yıktılar. Daha sonra 568 yılından itibaren İtalya’ya yöneldiler ve Roma

237
Roma İmparatorluğu ile bazen müttefik konumunda da yer alan Franklar, IV. yüzyılda Ren
Nehri’ni aşarak Galya’ya yerleşmeye başladılar. Hunların dağılışından sonraki dönemde Avrupa’da
etkili oldular. Clovis’in Burgon prensesi Clothilda ile evlenmesi Katolik inancı benimsemesine neden
olmuştur. Önemli işlere imza atan Clovis, J. B. Bury’e göre, Fransa özelinde Iulius Caesar ile
Charlemagne arasındaki en önemli hükümdardır. Sonraki dönemde Clothar öne çıkmaktadır. O
öldükten sonra dört oğlundan biri olan Charibert 567’de ölünce geriye kalan üç oğlu ülkeyi paylaşmıştır.
John B. Bury, Barbarların Avrupa’yı İstilası, trc. İslam Kavas, Yusuf Akbaba, Kronik Yayınları,
İstanbul 2020, s. 150- 173; Mitchell, a. g. e., s. 306- 312; Jacques Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı,
trc. Hanife Güven- Uğur Güven, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2017, s. 29, 37- 38; Robert B. Hitchner,
“Franks”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 803; Işın Demirkent, “Franklar”, DİA, XIII, 173.
238
Germen istilasının en önemli kavimlerinden Gotların bir kolu olan Vizigotlar IV. yüzyılda
ve V. yüzyılda önce Balkanları sonra İtalya’yı istila etmişler daha sonra Güney Galya’ya yönelmişlerdir.
Vandalların Afrika’ya geçmesinden sonra İspanya’ya yerleşmeye başlamışlardır. Süevleri yenerek
genişleyen Vizigotlar, VIII. yüzyıla kadar bu bölgenin hâkimi olmuşlardır. Bury, Barbarlar, s. 147-
150; Mitchell, a. g. e., s. 294- 302; Le Goff, a. g. e., s. 36- 37; Robert B. Hitchner, “Visigoths”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, III, 2178- 2179.

116
kentini elde edemeseler de Milano dahil olmak üzere bölgenin bir kısmını ele
geçirdiler. Kıyı ve güney kesimlerde imparatorluk hakimiyeti devam etti. Ancak II.
Iustinus döneminde gerçekleşen bu olaya Doğu Roma reaksiyon gösteremedi. Burası
özelinde imparatorluğun batıdaki toprakları yeniden ele geçirmek için gösterdiği bütün
emekler boşa gitmeye başladı. Ayrıca, Ostrogot Krallığı’nın Iustinianus tarafından
uzun süren bir mücadele sonunda yıkılması, ekonomik- sosyal yetersizlik ve ardından
gelen Lombard istilası İtalya’nın yıpranmasına ve birçok açıdan gerilemesine neden
oldu. Bununla birlikte Kralı Alboin 572 yılında öldükten sonra Lombardlar bir süre
İtalya’da merkezi bir güç oluşturamadılar.239

Birbirleri ile sık sık mücadeleye giren ve Avrupa’da tamamen yerleşik bir güç
olma yolunda ilerleyen bu devletlere karşı Doğu Roma İmparatorluğu’nun özel bir
politikası var olmuştur. Politika, Zenon ve Anastasius örneklerinde olduğu gibi
imparatorluk özelliğinin sadece başkent İstanbul’daki hükümdara ait olduğunu
vurgulamak, Iustinianus örneğinde olduğu gibi de bu barbar kavimlerle silah yoluyla
üstünlük sağlamak gibi yöntemlere sahip olmuştur. Erken Orta Çağ’da Avrupa
krallıkları imparatorluğa karşı hiyerarşi kavgası vermemişlerdir. Ancak yine de
eskiden Roma İmparatorluğu’na ait olan topraklar artık bu krallıkların elindeydi ve bu
bir gerçek haline gelmiştir. Bu nedenle Doğu Roma İmparatorluğu diplomatik ve yeri
geldiğinde askeri yollarla üstünlüğünü göstermeye gayret etmiştir.240

239
İsimleri Longobardi yani “Uzun sakallılar” olan Lombardlar önceki yüzyıllarda
Almanya’dan Tuna Nehri’ne doğru hareket etmişlerdir. Uzun süre burada kalmışlar ve bir dönem
Pannonia’ya girmeye çalışmışlardır. Attila’nın hakimiyeti altına girdikleri bilinmektedir. Gepidlerle
komşu oldukları dönemde Avarların bölgede güç haline gelmeleri onların da kaderini etkilemiştir.
Iustinianus döneminde Pannonia’ya yerleşmelerine izin verilen Lombardlar, sonrasında Avarlarla
birlikte Gepidleri yıkmışlardır. Ancak Avarların onlardan daha tehlikeli olduklarını fark eden kral
Alboin, İtalya’ya girmeye karar vermiştir. Ölümünden sonra yerine geçen Cleph de 574 yılında
öldürülmüş ve Lombardlar “duces” olarak bölünmüşlerdir. Bury, Barbarlar, s.175- 182; Mitchell, a.
g. e., s. 607- 608; Le Goff, a. g. e., s. 36- 39; Jones, a. g. e., s. 308; Gibbon, V, s. 15- 27; Bury, HLRE,
s. 147; Charles William Chadwick Oman, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Ekin Duru, Say
Yayınları, İstanbul 2019, s. 95- 96; Thomas S. Brown, “Lombards”, The Oxford Dictionary of
Byzantium, II, 1249.
240
Bizans düşüncesi, imparatorluğun neredeyse her döneminde Avrupa’yı kendi tebaası ya da
imparatorluk topraklarını alıkoymuş barbarlar olarak algılamıştır. Bir siyasi oluşum ya da bir fikir olarak
değil, coğrafi bir bölge ya da eyalet olarak görmüştür. Zaman içerisinde dini ve kültürel ayrım artmıştır.
İmparatorluk, bu barbar devletlere karşı üstünlüğünü korumak istemiştir. Zenon’un Ostrogot Odovakar
ve Theodoric’e, Anastasius’un Theodoric ve Clovis’e yönetme hakkı ve “consul” gibi unvanlar
verdikleri bilinmektedir. Iustinianus ise eski günlerine dönmüş tek imparatorluk ve tek din düşüncesi
ile onlara savaş açmış ve başarılı olmuştur. Ancak devleti çok yıpratan bu hareketle beraber artık eskisi
gibi batıda hakimiyet kurulmasının çok zor olduğu da anlaşılmıştır. Averil Cameron, Bizanslılar, trc.
Özkan Akpınar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019, s. 198- 199; Vasiliev, a. g. e., s.
162- 163; Ostrogorsky, a. g. e., s. 57- 64; Mitchell, a. g. e., s. 216- 217, 310, 313- 318, 577- 579; Brown,
a. g. e., s. 178.

117
Tiberius Constantinus, bu politikada diplomasi odaklı bir bakış açısına sahip
olmuştur. Avrupa krallıklarının kendi aralarındaki çıkar çatışmalarını değerlendirmek
ve bu sırada da müttefikler edinerek hem bölgede güç sahibi olmayı hem de diğer
sorunlarını çözmeyi amaçlamıştır. Öncelikli hedefi ise kesin bir şekilde Lombardlar
ve onları İtalya’dan çıkarmak olmuştur. Mezhep açısından doğru Hristiyanlığın
yayıldığı müttefik kralların olduğu bu “barbar” kavimlerden askeri destek almak ve
son olarak Kuzey Afrika ve İspanya’daki toprakları korumak, İtalya’nın kurtuluşunun
ardından bu politikanın diğer önemli noktaları olarak belirlenmiştir. Bütün bunları
sağlayacak unsur ise paradır.241

Kral Leovigild, Vizigot krallığını güçlendirip genişletirken, Doğu Roma


hakimiyetindeki topraklar İspanya’nın sadece doğu kısmında kalmıştı. Bununla
birlikte, Toledo’ya yerleşen ve monarşi düzeni kurmaya çalışan Leovigild bir yandan
da kıyafetleri ve tahtı, bastırdığı sikkeler ve çıkardığı yasalar ile Bizans kültürünü taklit
ediyordu. Bölgedeki Got ve Romalı yerleşimciler arasındaki ayrım dışında Ortodoks
inanç ve Arius’çu inanç ayrımı da göze çarpmaktaydı. Doğu Roma, bu inanç ayrılığını
takip etmekte ve Ortodoks inancın savunuculuğunu yapmaktaydı. Tiberius
Constantinus’un hükümdarlığı sırasında bu sorun İspanya’da tekrar ortaya çıktı. Kral
Leovigild’in oğlu Hermenegild, Austrasia prensesi Inguld ile 579 yılında evlenmişti.
Inguld’un Ortodoks inanca sahip olması Toledo sarayında sorunlara neden olunca, kral
oğlu ve gelinini Sevilla kentine yönetici olarak gönderdi. Bir süre sonra Hermenegild,
eşi ve piskopos Leander’in etkisinde kalarak Arius’çu inancı terk etti ve babasına isyan
etti. Aldığı destekle birlikte ilk iş olarak Doğu Roma valisine katıldı. Ayrıca Süev
kralına, Austrasia’ya ve Süev kralı aracılığı ile Burgondia’ya haber yolladı. Kral
Leovigild ise Neustria kralı ile iletişime geçti, Burgondia’ya giden Süev elçilerini
yakaladı. Bu diplomatik hareketi başarısız olan Hermenegild, piskopos Leander’i
imparatorluk başkenti İstanbul’a gönderdi.242

Aslında İspanya’daki kriz Doğu Roma için ilgi çekici geliyordu ve Tiberius
Constantinus bölgedeki birlikler aracılığı ile isyancılara destek veriyordu. Bununla
birlikte Leander, bizzat imparatora gelerek daha fazla askeri yardım talep etti. Ancak

241
Walter Goffart, “Byzantine Policy in the West under Tiberius II and Maurice”, Traditio,
13 (1957), 73, 74.
242
Isidorus Hispalensis, Historia de Regibus Gothorum, Vandalorum et Suevorum, trc.
Guido Donini- Gordon B. Ford, Jr., Brill, Leiden 1970, s. 23; Gregorius, a. g. e., V, 38; Iohannes, a. g.
e., s. 84, 85; Goffart, a. g. m., s. 87- 89; Joseph F. O’Callaghan, A History of Medieval Spain, Cornell
University Press, Ithaka 1992, s. 43- 44.

118
Tiberius Constantinus sadece para yardımı sağlayabilecek durumdaydı. Askeri destek
çok zordu. Bilindiği üzere imparatorluk ordularının neredeyse tamamı doğuda ve az
bir kısmı da Balkanlardaydı. Bu durumda daha fazlası imkansızdı. Bu nedenle istenilen
ölçüde destek sağlanamadı. Kral Leovigild ise bu sırada kilise konseyi toplayarak
mezhep meselesini görüşmeye başladı. Böylelikle Hermenegild isyana devam etse de
destek almakta zorlandı. Leovigild sabırlı davranarak süreci iyi değerlendirdi. Tiberius
Constantinus’un ölümünden bir süre sonra oğluna karşı bir sefer başlattı ve başarılar
elde ederek ve Süev desteğini de kırarak Sevilla kentini kuşattı. Doğu Roma desteğinin
de azalması ile birlikte isyancıların tüm umutları tükendi ve Kral Leovigild kenti ele
geçirdi. Hermenegild eşi Inguld ve çocukları ile beraber kaçmayı başardı; daha önce
Bizanslılara teslim ettiği Cordoba kentine sığındı. Doğu Roma yönetimi ise risk almak
istemedi ve 30. 000 solidi karşılığında Hermenegild’i teslim etti. Böylece Tiberius
Constantinus’un kendi döneminde destek vermiş olduğu bu Vizigot iç isyanı, bu
şekilde sona ermiş oldu.243

Yine bu dönemde Kuzey Afrika’da da gelişmeler yaşandı. Iustinianus


döneminde Vandal Krallığının ortadan kaldırılmasından sonra Berberîler ile uzun
süren bir mücadele söz konusuydu ve Doğu Roma burada hakimiyet kurmakta
zorlanıyordu. Kronik yazarı Biclaro’lu Iohannes’e göre, 570’li yıllarda buradaki ordu
ağır bir yenilgi almış ve komutanı Theoctiscus ölmüştü. Tiberius Constantinus
döneminde ise Komutan Genadius liderliğindeki imparatorluk birlikleri Berberîlere
karşı önemli bir zafer kazandı. Aynı kaynaktaki ifadeye göre daha önce üç Doğu Roma
komutanının ölümüne sebep olan Berberîlerin güçlü lideri Garmule, yapılan savaşta
bizzat Genadius tarafından öldürülmüştür. Dönemin diğer kaynaklarında bu bölgedeki
durum hakkında bilgi bulunmamakla beraber, Müslüman Arapların gelişine kadar
Kuzey Afrika’nın bir şekilde Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetinde kaldığı
bilinmektedir.244

Lombardların ele geçirdiği İtalya ise imparatorluk için dış politikada üçüncü
sırada yer almakla beraber kurtarılması gereken bir yer olarak biliniyordu. Bu nedenle
Tiberius Constantinus buraya karşı, geri planda tutmuş gibi görünse de ilgisini
kesmedi. Öyle ki, 574 yılından itibaren Lombardların birçok dük tarafından

243
Isıdorus, a. g. e., s. 23; Iohannes, a. g. e., s. 84- 88; Gregorius, a. g. e., V, 38; Goffart, a. g.
m., s. 89- 91, 105, 106, 107- 108; O’Callaghan, a. g. e., s. 44.
244
Iohannes, a. g. e., s. 71, 82, 83.

119
yönetilmesi, Doğu Roma İmparatorluğu için bir fırsat olmuş hem istilanın
yavaşlamasına hem de İtalya’nın kurtarılması için zaman oluşmasına neden olmuştu.
Ancak imparatorluk açısından ilk hamle başarısız oldu. II. Iustinus’un damadı
Baduarius bölgeye gönderildi ancak yenildi ve öldü.245

Bu gelişmenin ardından Tiberius Constantinus İtalya politikasını diplomasi ve


ödemeler ile oluşturmak durumunda kaldı. Hakimiyet olarak parçalara ayrılmış
Lombardların bu durumda kalmaları, onların üzerlerine ordu göndermek yerine
İtalya’da bulunan Doğu Romalı önde gelenler ile iletişim kurmayı amaçladı. Onlara
para göndererek Lombard şeflerini ya da Frank devletlerini Doğu Roma lehine
kullanmayı düşünüyordu. Özellikle Franklarla yapılacak bir iş birliği, imparatorluğun
çıkarları için faydalı bir adım olacaktı. Uygun bir müttefik olarak Franklar
Lombardları etkisiz hale getirecek, bunun yanında hem doğudaki savaş için asker
desteği de alınacak hem de Lombardların birbirine düşmesini sağlanacaktı.

Roma kentinin önde gelenlerinden Pamphronius’un İstanbul’a gelmesi bu


politikaya örnek olarak gösterilebilir. O, Tiberius Constantinus’a Lombard
saldırılarının tükettiği İtalya’ya yardım etmesi için ricada bulunmaya gelmişti.
İmparator ise ona ordu gönderemeyeceğini belirterek 3.000 altın verdi ve bu para ile
bazı Lombard şeflerini ayarlamasını ve doğu seferi için ücretli asker bulmak üzere
kullanmasını istedi. Eğer onlardan olumlu bir sonuç çıkaramazsa aynı politikayı Frank
liderler için uygulamasını emretti. Böylece kesin bir şekilde Frankları Lombard
tehlikesine karşı çözüm olarak gören imparator, doğuda ve kuzeydeki savaşlara daha
rahat odaklanabilecekti. Kısa süre sonra Roma kentinden, Roma başpiskoposunun
gönderdiği rahipler ve Roma Senatosu’nun gönderdiği görevliler tekrar imparatorun
huzuruna çıktılar. Tiberius Constantinus, asker talebine karşılık verecek durumda
olmadığı için onlara hediyeler ve ödüller verdi ve çok az sayıdan oluşan bir birlikle
gönderdi. Uygulanması gereken politika aynıydı ve görünüşe göre başarılı oldu; bazı
Lombard liderler imparatorun cömertliğini kabul ettiler ve Doğu Roma ile ittifak
kurdular. Bazıları ücretli asker olarak doğudaki savaş için kurulan orduya katıldılar.246

245
Iohannes, a. g. e., s. 79, 80; Goffart, a. g. m., s. 80.
246
Roma kentinden gelen yetkililer ve imparatorun İtalya’ya bakış açısı Menandros tarafından
net bir şekilde ifade edilirken, Ephesos’lu Ioannes eserinde içinde binlerce Lombard’ın da olduğu bir
ordunun Sasanilere karşı harekete geçtiğini belirtmektedir. Menandros, a. g. e., s. 196, 197, 216, 217;
Ioannes, a. g. e., s. 407- 408; Goffart, a. g. m., s. 80- 81; Andreas Fischer, “Money for Nothing?
Franks,Byzantines and Lombards in the Sixth and Seventh Centuries”, East and West in the Early

120
İtalya’dan başkent İstanbul’a gelen piskopos heyetinde daha sonra Papalık
makamına geçecek olan ve Avrupa Tarihi açısından önemli bir konumda bulunan
Gregorius da yer alıyordu. Başkentte kaldığı süre boyunca Lombard istilasına destek
istemesi dışında Patrik Eutychius ile dini tartışmalarda da bulundu. Bu tartışmalara
Tiberius Constantinus’un da katıldığı Gregorius’un eserinde belirtilmektedir. Bunun
dışında İmparatorun politikasını uygulayan Papa II. Pelagius, Frank devletleri ile
Lombardlarla mücadele konusunda ilişkiler kurdu. Böylelikle Roma kenti ve başkent
İstanbul, İtalya konusunda Frank desteği alma konusunda ortak bir yol izledi. Sonraki
dönemlerde daha net bir şekilde karşılığını bulan bu politika, Mauricius döneminde
Exarchus sisteminin uygulanması ile güçlendi. İleri karakol olarak tanımlanabilen bu
sistemle İtalya’daki Doğu Roma toprakları yeni bir konum elde etti. Konu ile ilgili
tarihçiler Diehl ve Goffart’ın ifadelerine göre bu sistemin Baduarius’un
görevlendirilmesi süreci ile birlikte imparatorluk politikasında yer aldığı, Tiberius
Constantinus döneminde şekil almaya başladığı düşünülebilir. 584 yılında ilk olarak
ortaya çıkan Exarch’lık idaresinin 572 yılından itibaren gelişim süreci gösterdiği
düşünülmektedir. Yine de bu uygulamanın Mauricius döneminin önemli
gelişmelerinden biri olduğu da bir gerçektir.247

Lombard meselesinde son olarak, Avarların Sirmium kentini kuşatmaları ve


Doğu Roma İmparatorluğu’nun bu durum karşısında çaresiz kalması sonucu İmparator
Tiberius Constantinus’un Narses isminde bir saray görevlisini, destek istemek üzere
Lombardlara gönderdiği bilinmektedir. Ancak bilindiği üzere yolculuk sırasında
geminin batması ve sonrasında Narses’in ölümünden dolayı sonuç alınamamıştır.248

Doğu Roma İmparatorluğu, diğer Avrupa krallıklarına göre Franklarla daha iyi
ve daha fazla iletişim kurdu. Onların Katolik inancı benimsemeleri ve Roma kültürüne
adapte olmaları imparatorluğun dikkatinden kaçmamıştı. Ayrıca diğer devletler ve
kavimlere göre daha güçlü görünüyorlardı. Tiberius Constantinus döneminde de
Franklarla olan ilişkiler olumlu bir seyirde devam etti. Üç ayrı krallığa ayrılan

Middle Ages: the Merovingian Kingdoms in Mediterranean Perspective, Cambridge University


Press, Cambridge 2019, s. 111, 113, 125.
247
Gregorius, Pelagius’un tutumu ve Exarch’lık sistemi hakkında bkz: Gregorius Magnus,
Moralia in Iob, trc. Charles Marriott, II, John Henry Parker, Oxford 1844, s. 471; Charles Diehl,
Etudes sur l'administration byzantine dans l'exarchat de Ravenne- 568-751, Ernest Thorin, Paris
1888, s. 17- 18; Bury, HLRE, s. 150- 151; Ostrogorsky, a. g. e., s. 74; Goffart, a. g. m., s. 80, 82;
Fischer, a. g. m., s. 116; Alexander Kazhdan, “Gregory I The Great”, The Oxford Dictionary of
Byzantium, II, 875- 876.
248
Ioannes, a. g. e., s. 442- 443.

121
Franklarla kurulan bu bağ, İtalya’yı kurtarmak için önemliydi. Ayrıca Hermenegild
isyanı ile İstanbul merkezli bir diplomasi zinciri kuruldu. İspanya’da Arius karşıtı
isyan desteklenecek, Burgundia ve Austrasia’nın bu isyanla ilgilenmesi Neustria ile
engellenecek, Austrasia’da Neustria yanlısı ve Burgundia’da da Doğu Roma’ya
müttefik yönetimler oluşturulacak ve Lombardlara sefer düzenlenecekti. Böylece
yüksek hakimiyetini kabul eden bu devletlere yegâne imparatorluk vurgusu
yapılacaktı.249

575 yılında Burgundia kralı Gunthram, başarılı komutanı Ennolus sayesinde


Lombardları püskürterek barış imzaladı ve İtalya’ya hamle yapmamaya başladı. Bu
sırada Austrasia kralı Sigebert ölünce oğlu II. Childebert beş yaşında tahta çıkmak
zorunda kaldı. Annesi Brunhild ve saray görevlisi Gogo yönetimi devraldılar. 576
yılında bu durumu fırsat bilen Neustria kralı Chilperic Austrasia’ya ve Burgundia’ya
saldırdı. Bir sene sonra ise barış anlaşması yapıldı. Bütün bunlar olurken Doğu Roma,
müttefik olması için ikna etmeye çalıştığı Gunthram’ın isteksiz olduğunu anlamış ve
Austrasia’ya yönelmişti. Ancak oradaki gelişmeler buna engel oldu. Lombardlara
sınırı olmamasından dolayı imparatorluk açısından askeri konularda pek
düşünülmeyen Chilperic ise 578 yılı civarında Tiberius Constantinus’un tahta çıkışını
tebrik etmek üzere başkent İstanbul’a elçi heyeti gönderdi. Bu sırada, ilginç bir şekilde
hem Austrasia’da hem de Burgundia’da yönetime karşı muhalif hareketler güçlenmeye
başladı. Aynı zaman aralığında oğulları ölen Gunthram, II. Childebert’i varisi
yaparken, Austrasia muhalefetine destek olan Chilperic’in de çocukları öldürüldü.250

İstanbul’a gelen Frank elçilerinin imparator ile görüştüğü ve Doğu Roma’nın


Gunthram’ın bertaraf edilmesine dair planlarının olduğu iddia edilmektedir. Kısa süre
sonra Burgundia yanlısı Gogo’nun ölmesi, II. Childebert’in Neustria ile ittifak kurması
Avrupa’da yeni bir hareketlenmeye sebep oldu. Bu olayların Chilperic’in başkente
gönderdiği elçiler sonrasında gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Ancak bu değişen
ittifakların ve isimlerin, bir “Bizans Entrikası” nedeniyle değil, Merovenj
Hanedanı’nda oluşan varis sıkıntısından dolayı ortaya çıktığına dair düşünce de
mevcuttur. Bu süre içerisinde imparatorluk etkisinin yapılan para transferi ile artmaya
başladığı da bilinmektedir. Alınan maddi destek hem krallar hem de Frank önde
gelenleri için önemliydi. Diplomasi, siyasi amaçlı ödemeler ve ticaret, Marsilya

249
Goffart, a. g. m., s. 73- 74, 77.
250
Bury, HLRE, s. 160; Goffart, a. g. m., s. 82- 87.

122
limanından tüm ülkeye yayılan bir etkiye neden oluyordu. İmparatorluk sikkelerinin
Frank topraklarında özellikle Tiberius Constantinus ve Mauricius döneminde yüksek
oranda görüldüğü aktarılmaktadır. Bu nedenle Doğu Roma İmparatorluğu’nun yaptığı
hamlelerin işe yaradığı düşünülmektedir.251

Chilperic, Gunthram’a cephe aldığı sırada İstanbul’da Frank tahtının varisi


olduğu iddia edilen birisi ortaya çıktı. İsmi Gundovald olan bu kişinin babasının Kral
I. Clothar olduğu söylenmekteydi. İddiaların doğruluğu bilinmemekle beraber
Gundovald, Doğu Roma İmparatorluğu’nun çıkarları için muhteşem bir figürdü.
Geleneksel Bizans diplomasisinin bir örneği olan tahtta iddiası olan kaçak varisler,
Tiberius Constantinus döneminin şartlarına göre önemli bir unsurdu. Kral Guntram’ın
yerine Gundovald’ın geçmesi, İtalya’ya en yakın bölgede bir müttefiğin olması
demekti. Austrasia ve Neustria, Burgundia’yı ele geçirmek için Gundovald’ı
kullanmayı düşünürken, Guntram Boso adındaki önde gelen bir Frank dükü İstanbul’a
geldi ve onunla görüştü. Onun gerçek varis olduğuna inandıktan sonra üç Frank
kralının ikisinin varisinin olmadığını ve devletin durumunu anlattı. Ayrıca Bosso,
İmparator Tiberius Constantinus’a Austrasia’lı önde gelenlerin Gundovald üzerine
planını açıkladı. İmparator bu plana sıcak baktı. Guntram’ın devrilmesi ile
Lombardlara karşı seferin yapılabileceğini düşündü. Onlara para desteği sağlayacaktı
ancak güvenlerini sağlamak için Gundovald’ın oğullarını rehin aldı. Bunların ardından
yola çıkmalarını sağladı. Ancak devamında yaşanan sürece Doğu Roma
İmparatoru’nun ömrü yetmedi. Tiberius Constantinus’un ölümünden sonra, 582
yılının Eylül ayında Gundovald Marsilya kentine ulaşabildi. Ancak sonrasındaki
gelişmeler neticesinde hazırlanan plan gerçekleşemedi; Gundovald başarısız olurken
imparatorluğun verdiği altınlar Bosso’nun eline geçti.252

Tiberius Constantinus, bütün bu diplomasi trafiğinin yanında, Doğu Roma


İmparatorluğu’nun üstünlüğünü göstermek için de çabalamıştır. Buna ve bu dönemi
yansıtan en önemli örneklerden biri Kral Chilperic’e gönderdiği hediyelerdir.
Neustria’dan gelen elçiler bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra ülkelerine doğru yola
çıkmışlardı; Chilperic ile Gunthram arasındaki problemlerden dolayı Marsilya kenti

251
Fischer, a. g. m., s. 118- 126; Goffart, a. g. m., s. 91- 93.
252
Gundovald, iddiaya göre Clothar onun kendi çocuğu olduğunu kabul etmeyince saçları
kesilerek saraydan gönderilmiş, Köln kentine sürgün edilmişti. Ancak o firar ederek büyük ihtimal
Tiberius Constantinus döneminde, Doğu Roma’nın İtalya valisine sığındı; oradan da İstanbul’a geldi ve
bir süre burada kaldı. Gundovald ve imparator tarafından desteklenerek gönderilmesi süreci için bkz:
Bury, HLRE, s. 160- 162; Goffart, a. g. m., s. 93, 96- 102, 106.

123
limanına varamadılar ve Vizigot bölgesi olan Agde kasabasına yöneldiler. Fakat bu
güzergahta bir fırtına nedeniyle zorluk yaşadılar. Gemi karaya vurdu ama yine de
birçoğu hayatta kaldı. Bununla birlikte bölge halkı gemiden kalan eşyaları
yağmalamıştı. Elçi heyeti değerli eşyaları kurtararak krala ulaştırmak üzere yola çıktı.
Chilperic, bu sırada Nogent- sur- Marne’de bulunuyordu. Elçiler ona ulaştıkları sırada,
bu dönemin önemli ismi Tour’lu Gregorius da orada bulunduğu bilinmektedir.
Gregorius, yazmış olduğu eserinde, ki bu eser Tiberius Constantinus döneminin
önemli bir kaynağıdır, İstanbul’dan gelen Frank elçileri, yolculukları ve getirdikleri
hediyeler üzerine şu önemli sözleri söylemektedir:

“Yakın zamanda Kralı, Nogent-sur-Marne'deki malikanesinde ziyarete


çağrılmıştım. Bize mücevherlerle kaplı, altından yapılmış ve elli kilo ağırlığında büyük
bir tepsi gösterdi. “Bunu Frank halkının daha fazla şan ve şöhreti için tasarladım.”
dedi ve: “Bana yaşama hakkı verilirse, başka nesneler yaptırmayı tasarlıyorum.” diye
ekledi. Sonra bize, imparatorun kendisine gönderdiği, her biri bir kilo ağırlığında bir
dizi altın madalyon gösterdi. Ön yüzde, kenarda kabartma olarak “TYBERII
CONSTANTINI PERPETVI AVGVSTI”, (Ebedi Augustus (İmparator) Tiberius
Constantinus’un) lejantı bulunan imparator büstü; arka tarafta ise “GLORIA
ROMANORVM” (Romalıların Şanı) lejantı ile bir savaş arabası ve bir savaş arabası
sürücüsü vardı. Elçilerin yanlarında getirdikleri daha birçok değerli şeyi görmemize
izin verdi.”253

Tiberius Constantinus’un Avrupa’ya karşı bakış açısı ve uyguladığı politika,


işte bu madalyondaki gibi Ebedî İmparatorluk imajını diğer Germen krallıklarına karşı
sabit bir halde tutmaktır ve bunda da başarılı olmuştur. Bununla birlikte diplomasi,
askeri kaynakların ve lojistiğin yetmediği durumlarda Bizans’a özgü bir istihbarat ağı
ile beraber bu politikada öne çıkmıştır. Hermenegild isyanı ve Gundovald’ın girişimi
imparatorluğun bu geleneksel stratejisine uygun örneklerdir. Ancak bunlar Tiberius
Constantinus döneminde başarılı olamamıştır. Lombard- Vizigot- Frank üçlemesinde
dönen diplomasi tüm gelişmeleri takip eden bir Doğu Roma devleti görüntüsü
sunmaktadır. Vizigot politikası başarıya ulaşmamış, Frank krallığındaki bölünmeden
tam anlamı ile fayda sağlanmış olmasa da Lombardlara karşı kısmen başarı elde

253
Gregorius, a. g. e., VI, 2.

124
edilmiş ve Frank Krallıkları arasında olumlu bir duruş sergilenmiş ve de Kuzey Afrika
savunması devam etmiştir. Tiberius Constantinus’un bu politikası kendi döneminden
ziyade Mauricius dönemini şekillendiren unsurlardan biri olmuştur. Bu duruma
coğrafi mesafe, bu krallıklardaki gelişmeler, Sâsânî, Avar ve Slav tehditi ile İmparator
Tiberius Constantinus’un hükümdarlık süresi etkili olmuştur.

125
BÖLÜM IV

TIBERIUS CONSTANTINUS’UN ÖLÜMÜ VE SONRASINDA


DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU

4. 1. Tiberius Constantinus’un Hastalanması ve Ölümü

Birçok Doğu Roma İmparatoru gibi Tiberius Constantinus’un da devlet


yönetiminin başında olduğu süre içerisinde bütün zamanını başkent İstanbul ve yakın
çevresindeki yazlık yerleşimlerde geçirdiği bilinmektedir. Bu yazlık yerleşimlerin en
önde gelenlerinden birisi, günümüzde Bakırköy olarak bilinen Hebdomon bölgesidir.
İmparatorluğun batısı ile bağlantı kuran önemli bir yol olan Via Egnatia üzerinde yer
alan ve askeri üs olan bölge, zamanla imparatorların sık sık ziyaret ettiği ve vakit
geçirdiği bir yer haline gelmiştir.254 İşte bu adı geçen yerleşim Tiberius Constantinus
için de önemli bir yerdir; zira imparator, 582 yılında Hebdomon’da bulunduğu sırada
hastalanmıştır.

Durumunun ciddiyetinin artması üzerine Tiberius Constantinus, devlet


yönetimindeki birçok kişiyi, yapılmasını istediği tören için yanına çağırttı. Kızı
Constantina, Patrik Ioannes, Mauricius, Senato üyeleri, ordu mensupları, Hipodrom
gruplarından temsilciler ve diğer yetkililer imparatorun talimatına uyarak bulunduğu

254
Hebdomon, Grekçe “Yedinci” anlamına gelmektedir. Latincesi “Septimum” olarak bilinir.
İmparatorluk başkentinde bulunan, ulaşım mesafesini belirlemek için kullanılan ve başlangıç noktası
olarak kabul edilen Milliarium (Milion) Taşı’ndan batıya doğru 7 stadion mesafesinde bulunduğu için
bu ismi almıştır. Önemli bir askeri alan olarak “Campus Martius” bölgesini birçok dini yapı ve saray ile
kapsayan bir alan olmuştur. Ayrıca günümüzde “Fildamı” olarak da bilinen büyük bir su sarnıcına ve
havuzuna sahiptir. İlk yapının Valens döneminde yapıldığı düşünülmektedir. İmparator I.Constantinus
veya oğlu II. Constantiıs tarafından yaptırılan ve “Hebdomon” ya da “Magnaura” adı verilen bir yazlık
saray gibi, önce I. Theodosius’un yaptırdığı daha sonra Iustinianus’un yeniden inşa ettirdiği
“Iucundianae” veya “Secundianae” adında bir sarayın olduğu bilinmektedir. Hebdomon kentinden
geçen Via Egnatia ise,,hem Roma İmparatorluğu hem de Doğu Roma İmparatorluğu için önemli bir
yoldur. İstanbul’u ve İmparatorluğun doğusunu, Balkanlara, Roma kentine ve İmparatorluğun batısına
bağlamaktadır. Hebdomon ve Via Egnatia için bkz: Alexander Van Millingen, Byzantine
Constantinople- The Walls of the City and Adjoining Historical Sites, John Murray, London 1899,
s. 316- 341; Gülcan Kongaz, “Hebdomon Sarayı”, İstanbul’daki Bizans Sarayları, İstanbul Arkeoloji
Müzeleri yayınları, İstanbul 2011, s. 132- 137; Ö. Emre Öncü, Sırrı Çölmekçi, “Hebdomon’da Yeni
Araştırmalar- Bakırköy Eski Sümerbank Arazisinde Yürütülen Arkeolojik Kazılar”, Mimarist Dergisi,
61, (İstanbul 2018), s. 30- 37; Paul Magdalino, “Bizans İstanbul’u: Topografya ve Yerleşim”, trc.
Ahmet Aydoğan, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür A. Ş. Yayınları, I, (İstanbul- 2015), s. 413, 416; Gülgün Köroğlu, “İstanbul’daki
Bizans İmparatorluk Sarayları”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi Dergisi, XIII,
(İstanbul 2006), s. 9; Cyril Mango, “Hebdomon”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 907;
Yannis Lolos, “Via Egnatia after Egnatius: Imperial Policy and Interregional Contacts”,
Mediterranean Historical Review, XXII/ 2, (2007), s. 273- 279; Cyril Mango, “Egnatia, Via”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, I, 679.

126
saraya geldiler. İmparator çok bölmeli salonu ve görkemli bir girişi olan sarayın
avlusuna sedye üzerinde taşınarak getirilmişti. Konuşmakta güçlük çekiyordu ve
törendekilere bizzat kendisi hitap etmedi. İmparatorun emirlerini aktarmakta uygun
olduğu, Roma yasaları ve devlet yönetimi konusunda uzman ve yetenekli bir memur
olduğu ifade edilen Ioannes isminde bir quaestor, imparator adına konuşmacı olarak
belirlendi.255 Ve bu şartlar altında İmparator Tiberius Constantinus töreni başlatarak,
dolaylı bir şekilde katılımcılara şu sözlerle seslendi:

“Romalılar! Öyle bir isim ki bu, milletler arasında çok meşhur olan ve
şereflendirilen, ihtişamı nedeniyle birçok dudakta onur ile anlatılandır, büyük ve
kusursuzdur; (fakat) şimdi ise bizi çevreleyen endişenin sancılarıdır, bazıları bizi
ölümlü işleri doğru bir şekilde yapmaya zorlayan, diğerleri bizi ölümün sona
ermesiyle karıştıran ve bizi Yaratan'a ölümlü hayatımızın hesabını sunmaya çağıran…
Ve bugün eski özgürlüğüm ve dokunulmazlığım beni çok korkutuyor; çünkü güç
bolluğuna sahip olanlara daha çok sayıda kusurun eşlik etmesi muhtemeldir. Ama yine
de imparatorlukla ilgili sıkıntılarımız daha keskin ve baskındır- onu nasıl mümkün
olduğunca çabuk olarak bırakmak değil, nasıl düzgün bir şekilde hazır olabileceğidir,
çünkü ben bunu iktidar şatafatı ve fiziksel tatmin için üstlenmedim. Ama görüyorum ki
kader kadar doğa da bizi yıpratıyor. Çünkü imparatorluk, evlatlar ve eş de aynı şekilde
sorumluluklardır, biri bilge bir lideri, diğeri dulluktan dolayı en yetenekli ve itaatkâr
koruyucuyu, kızlarım ise olgunlaşmamış gençlikleri ve kadın doğasının daha büyük
zayıflığı nedeniyle onları elle yönetmek için erkekleri aramakta.

Çoğu zaman, hastalık yüzünden doğayı hiçe sayıyor, bağından kaçıyor,


çocuklarımı unutuyorum ve eşim görmezden geliniyor, çünkü zaten öldüğümü ve bu
meşguliyetten kurtulduğumu hayal ediyorum. Ama bir anda hükümdarlık asası ile ilgili
amansız bir endişe patlıyor; çünkü mücadele, sadece emanet edilen iktidarı korumak
değil, aynı zamanda mirası uygun bir şekilde başkalarına aktarmaktır. Zira halefler

255
Theophylactus Simocatta, Historia, trc. Michael Whitby and Mary Whitby, Oxford
University Press, New York 1986, I, 1; Theophanes Confessor, Chronographia, trc. Cyril Mango,
Roger Scott, Clarendon Press, Oxford 1997, s. 373; Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu’nun
Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım Baltacıgil, Meral Harzem, V, Indie Yayınları, İstanbul 2020, s.
32; John Bagnell Bury, A History of the Later Roman Empire- From Arcadius to Irene, Macmillan
and Co, London 1889, s. 82. I. Constantinus tarafından oluşturulan quaestor, Doğu Roma
İmparatorluğunda önemli bir memuriyeti ifade etmekteydi. İmparatorluk yasaları ve imparatora ait
dilekçelerin hazırlanması gibi görevleri vardı. VI. yüzyılda önemi artan bu kurumun, IX. yüzyılda eski
önemini yitirmeye başladığı, ancak XIV. yüzyıla kadar yaşadığı düşünülmektedir. Alexander Kazhdan,
“Quaestor”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 1765- 1766.

127
önceki liderlerden daha iyi olmalı, böylece daha önceki hatalar için kişisel
düzeltmelerini sunabilsinler ya da kısacası, imparatorluğu daha zayıf bir dayanak
desteklediğinde tüm egemenlik sessizce süzülüverir.

Bu düşünceler içimizi kemiriyorken, zanaatkar Takdir-i İlahi, bize


zahmetlerimizde yardımcı oluyor, bizimle birlikte tek bir plan üretiyor ve yönetecek,
iktidara yükselecek adamı belirliyor- ve Mauricius burada, çok büyük faydaları olan
öyle bir adam ki, Roma alemi için birçok büyük emek biriktirdi ve bunları gelecekteki
egemenliği için kefalet gibi önceden yatırdı. Bugün bu adamı imparator olarak
göreceksiniz. Bu çok önemli olan girişime güvenim öyledir ki, (ve tabii ki zihinsel
faaliyetlerim hasarlı değil) bu adama imparatorluğu olduğu kadar kızımı da emanet
ettim. Doğanın bu büyük bağıyla sizi güvence altına alarak, bu uzak sürgüne
yolculuğum için bu teselliyi taşıyacağım.

Biz iktidarın dizginlerini tutarken ve bu adam son derece ihtiyatlı bir şekilde
yanımızda yolculuk yaparken, deneyimlerinizin bir sonucu olarak, bu mükemmel
düzenlemeye layık şahitler olarak size sahibim. Ama sen dua et Mauricius,
hükümdarlığını bizim için en görkemli mezar kitabesi yap. Mezarımı erdemlerinle
süsle, sana güvenenlerin umutlarını boşa çıkarma, erdemlerini kötüye kullanma,
ruhunun asilliğinden sakın. Yetkiyi mantıklı bir şekilde dizginle; iktidarı bilgelikle
yönet.

Hükümdarlık, binicisini yükseklere çıkaran ve onu muhakemesinde şişiren


haşmetli ve yüce bir meseledir. Her şeyin ötesinde bir servet elde etmiş olsan bile, akıl
derecesinde tüm insanları geçmediğini hesap et. Tebaalarından korku yerine iyi niyet
iste, dalkavukluk yerine mükemmel bir öğretmen gibi kınamayı onurlandır; zira otorite
tavsiyeyi kabul etmez veya talimatı hoş görmez. Gözlerinizin önünde, suçlular için
cezayı düzenleyen bir değerlendirici olarak Adalet olsun. Bir filozof gibi, moru
giyilecek ucuz bir paçavra olarak ve tacı da deniz kıyısındaki çakıllardan farksız
olarak kabul et. Morun parlaklığı tiksindiricidir ve benim hükümdarlara nasihatim,
talihlerinde ılımlı olmalarını ve monarşinin bu kederli kıyafeti üzerinden aşırıya
kaçmamalarını ve bununla övünmemelerini tavsiye etmektir; çünkü hükümdarlık
asası, otoriteyi ölçüsüzlük için değil, görkemli kölelik için sürdürmeyi açıkça söyler.
Merhamet öfkeyi yönlendirsin, ama korkunun da sağduyuyu yönlendirmesine izin ver:
çünkü doğa, arılar için bile liderler atadı ve iktidardaki arıyı, sanki ona aşılanmış gibi,

128
sanki otomatik bir güç gibi, bir sokma ile güçlendirdi, böylece doğru itaat etmeyen
adamı da vurabilir. Ama arı sokması, Tiran misali (zalim) değildir; daha ziyade bir
kamu yararıdır ve adildir. Bu nedenle, akıl daha büyük örnekler vermeyi de
başaramadığı sürece, arının taklitçisi olacağız.

Bu benim ebeveyn tavsiyemdir. Ancak sen, kararının hakemi olarak erdemleri


onurlandıran ve kötülüğü küçümseyen tarafsız bir otoriteye sahip olacaksın.”256

İmparator Tiberius Constantinus konuşmasını bitirdiğinde törene katılanlar


coşkulu bir şekilde alkışlayarak ve sloganlar atarak imparatorluk için önemli olan bu
anı kutladılar. Daha sonra bizzat imparator tarafından Mauricius’a mor pelerin
giydirildi ve taç takıldı. Böylece Mauricius imparator ilan edildi.257

Bu gelişmelerden çok kısa bir süre sonra Tiberius Constantinus’un ölümünün


gerçekleştiği bilinmektedir. Kaynaklarda, imparatorun hastalanması, Mauricius’un
halef ilan edilme töreninin nerede ve ne zaman yapıldığı ve Tiberius Constantinus’un
ne zaman, nerede ve nasıl öldüğüne dair birkaç bilgi bulunmaktadır. Söz konusu
bilgiler, birbirine yakın olmasına rağmen bazı farklılıklar da içermektedir.

Dönemin tarih yazarı olarak Simocatta, İmparator Tiberius Constantinus’un


hastalığı, Mauricius’u imparator ilan etmesi ve ölümü ile ilgili bilgiler vermiştir.
Hastalığı ile ilgili olarak “doğanın evrensel yasası” dedikten sonra “kara safra”
tanımını kullanmıştır. Eserine bu şekilde başlayan yazar Mauricius hakkında caesar
ifadesini kullanmış, tahta çıkış töreninden öncesine ışık tutmuştur. Böylece
Mauricius’un daha öncesinde bu unvanı aldığı ortaya çıkmıştır. İmparatorun yaptığı
tören konuşması sırasında “bu adama imparatorluğu olduğu kadar kızımı da emanet
ettim.” demesi de dikkat çekici olmuştur. Görülen o ki, caesar olan Mauricius, aynı
zamanda Constantina ile bir evlilik sürecine girmiştir. Konu ile ilgili net bir tarih, gün
ve mekân ismi vermeyen Simocatta’ya göre, saray avlusu bulunan bir imparatorluk

256
Bu çeviride, konuşmanın İngilizce çevirisinde yer alan “king” kelimesi, Doğu Roma’yla
ilgili olduğundan dolayı “imparator”, “kings” kelimesi genel bir tabir olarak “hükümdarlar”, “kingship”
kelimesi “hükümdarlık” olarak çevrilmiştir. Bu konuşma, dönemin tarih yazarı Theopylactus Simocatta
tarafından detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Kronik yazarı Theophanes, “Romalıların işleri için neyin
yararlı olduğunu hazırlayıp yaptığı bir konuşma ile topluluğa duyurdu” şeklinde özetlemiştir.
Simocatta, a. g. e., I, 1- 3; Theophanes, a. g. e., s. 373.
257
Simocatta, a. g. e., I, 3.

129
köşkünde gerçekleşen törenin ardından yatağına geri dönen Tiberius Constantinus,
ertesi gün hayatını kaybetmiştir.258

Bu dönemin en önemli kaynaklarından Ephesos’lu Ioannes, 893 yılının


Ağustos ayının beşinci gününde, yani “5 Ağustos 582” yılında İmparator Tiberius
Constantinus’un ölümüne sebep olan hastalığa yakalandığı zaman, o sırada başkente
doğudan yeni gelmiş olan Mauricius’u caesar olarak atadığını ifade etmiştir. Ardından
ona “Tiberius” adını verdiği ve Constantina olarak bilinen küçük kızı Augusta’yla
evlendirdiğini dile getirmiştir. Kaynaktaki bilgiye göre, bunun üzerinden sekiz gün
geçtikten sonra ve ölümünden bir gün önce Caesar’a imparatorluk tacını veren
Tiberius Constantinus, Hebdomon’daki yazlık sarayında hayatını kaybetti; başkente
getirildi ve hükümdarlar gibi defnedildi. Ortaya çıkan veriler “13 Ağustos 582” tarihini
tahta çıkış töreni, “14 Ağustos 582” tarihini ise imparatorun ölüm tarihi olarak ortaya
koymuştur.259

Dönemin bir diğer tanığı, Tour’lu Gregorius, imparatorun hasta hissetmeye


başladığında İmparatoriçe Sophia ile halefi konusunda görüştüğünü aktarmıştır. Ona
göre, hastalanan Tiberius Constantinus Sophia’ya: “Hayatımın günlerinin tamamen
akıp gittiğini hissediyorum. Senin yardımınla, benim yerime devleti yönetecek birini
seçeceğim. Bütün bu gücü benden miras alacak güçlü bir adam bulmalıyız” demiştir.
Sophia ise ona Mauricius’u güçlü, bilge ve zaferler kazanmış biri olarak önermiştir.
Aynı kaynak daha sonra İmparatorun bunu kabul ettiğini aktarmıştır. Gregorius’a göre
İmparatoriçe Sophia, Mauricius ile evlenme niyetiyle bu tavsiyede bulunmuştur.
Ancak beklediği gibi olmamıştır. İmparator, kızı ile Mauricius’u evlendirmeye karar
vermiştir. Önce damat adayını çağırmış ve ona: “Sophia ile mutabık olarak seni
imparatorluğa atıyorum. Sana kızımın elini veriyorum, böylece tahtında güvenle
oturabilirsin” demiş, akabinde kızı yanlarına geldikten sonra, “Bu genç kadınla, sana
imparatorluk gücümü veriyorum. Tamamıyla keyfini çıkarın, ancak her zaman eşit
olmayı ve adaleti sağlamayı ilk kaygınız olarak hatırlayın” diyerek sözlerini
tamamlamıştır. Mauricius ve Constantina böylece evlenmiş, çok geçmeden İmparator
Tiberius Constantinus ölmüştür.260

258
Simocatta, a. g. e., I, 1, 2, 3, 4.
259
Ioannes Ephesi, Historia Ecclesiastica, trc. R. Payne Smith, III, Oxford University Press,
Oxford 1860, s. 350.
260
Gregorius Turonensis, Historia Francorum, trc. Lewis Thorpe, Penguin Classics, London
1974, VI, 30.

130
Bu bilgilerin neredeyse aynısı, Paulus Dioconus tarafından da ifade edilmiştir.
Ek olarak tarih yazarı Evagrius: “Mauricius, Tiberius son nefesini verirken
imparatorluk makamına yükseldi ve kızı Augusta’yı aldı” cümlesi ile gelişmeleri
özetlemiştir. Kronik yazarı Biclaro’lu Iohannes ise, Tiberius Constantinus’un
hayatının sonunda acı çekerek öldüğünü ve onun sarayında Mauricius’un “Romalıların
İmparatoru” yapıldığını belirtmiştir.261

VII. yüzyıl tarihi kaynaklarından Pascal Kroniğinde, “5 Ağustos 582”


tarihinde, Mauricius’un caesar ilan edildiğini ve imparatorun kızı Constantina ile
nişanlandığını işaret etmiştir. Diğer kaynaklara göre tarih ve yer konusunda daha net
bilgiler veren ve Ephesos’lu Ioannes’in kayıtlarına benzerlikler gösteren kroniğe göre,
“13 Ağustos 582” tarihinde Mauricius’un imparatorluğa yükselişinin töreni yapılmış,
ertesi gün, yani “14 Ağustos 582” de ise İmparator Tiberius Constantinus,
Hebdomon’da ölmüştür. Cenazesi, tekneler vasıtasıyla başkent İstanbul’a getirilmiş ve
Kutsal Havariler kilisesine defnedilmiştir. Kronikte, bu gelişmeler Annus Mundi
(Dünya Yılı) olarak, 6090 yılı içerisinde gösterilmiştir.262

Sonraki dönem kaynaklarından Kedrenos ve Leon Grammatikos, Tiberius


Constantinus’un zaferle dönen Mauricius’u Constantina ile bir başka komutan
Germanus’u ile Charito ile nişanladıktan sonra ikisini de caesar ilan ettiğini
açıklamışlardır. Bu bilginin hemen arkasından hastalanan imparator için Kedrenos,
“bozuk kabakları yedikten sonra hastalığa yakalandı.” derken, Leon Grammatikos
olarak bilinen eserde “lezzetli, ancak olmamış dutları yedikten sonra zehirlenerek”
hastalandığı aktarılmıştır. Yapılan törende Mauricius’u halef ilan edip öldüğü bu iki
eserde de aynı şekilde belirtilmiştir. Ebu’l Ferec ise, bu konu ile ilgili, “Tiberius,
devrinin dördüncü yılında, karın ağrısından ve bağırsak bozukluğundan hasta
olmuştu.” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Ayrıca imparatorun, Mauricius’un
imparator ilan edildiği törenden üç gün sonra öldüğünü söylemiştir.263

261
Paulus Diaconus, Historia Langobardorum, trc. William Dudley Foulke, Department of
History- University of Pennsylvania, Pennsylvania 1907, s. 113; Evagrius Scholasticus, Historia
Ecclesiastica, trc. Michael Whitby, Liverpool University Press, Liverpool 2000, s. 284; Iohannes
Biclarensis, Chronographia, trc. Joan Rowe Ferry, Rice Universitesi Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Houston 1990, s. 88.
262
Chronicon Paschale, ed. Ludwig Dindorf, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn
1832, s. 690.
263
Georgius Cedrenus, Compendium Historiarum, ed. Immanuel Bekker, Corpus Scriptorum
Historiae Byzantiae, Bonn 1838, s. 690- 691; Leo Grammaticus, Chronographia, ed. Immanuel

131
Ünlü kronik yazarı Theophanes, 582 yılına denk gelen 6074. Dünya Yılı
(Annus Mundi) içerisinde, muzaffer olarak seferden dönmüş olan Mauricius’un,
kutlamalardan sonra caesar ilan edildiği ve imparator hastalanmadan kısa süre önce
kızı Constantina ile, Germanus adlı komutanın ise diğer kızı Charito ile nişanlandığı
belirtmiştir. Eserinin sonraki paragrafında ise “14 Ağustos 582” tarihini vermiş, kısa
bir şekilde Tiberius Constantinus’un hastalığı hakkında “nefis görünen, ancak
bozulmuş olan ham dutları yedikten sonra vereme (tükenmişliğe) düştü” bilgisini
vermiş; devlet yetkililerini toplamasından ve Mauricius’u halefi ilan ettiği tören
konuşmasını yapmasın ardından ölümünden bahsetmiştir.264

Konu ile ilgili kaynakların verdikleri bilgilerle birlikte, birkaç başlıkta


yorumlar ve sonuçlar oluşturulabilir. Öncelikle İmparator Tiberius Constantinus’un
Bakırköy civarı olarak bilinen Hebdomon’da hastalandığı ve burada hayatını
kaybettiği kesinleşmiş bir bilgi olarak ortaya çıkmaktadır. Hastalığı ile ilgili olarak,
“kara safta” ve “verem” gibi tanımlar bulunmaktadır.265 Öncesinde psikolojik ya da
fiziksel bir altyapısının olduğu bilinmemekle birlikte, yediği yiyeceklerden dolayı
hastalandığı öne çıkan bir durumdur. Öyleyse bunun bir sindirim sistemi rahatsızlığı
olduğu söylenebilir. Ek olarak VI. yüzyılda başlayan ipek üretimi neticesinde, ipek
böceği yetiştirme faaliyetleri ile bağlantılı olarak dut bahçelerinin artma olasılığı
düşünülmelidir. Böylelikle imparatorun adı geçen ürünlerden, dut yedikten sonra
rahatsızlanması, belki de var olan sorunun bu şekilde tetiklemesi ile bağ kurulduğu
takdirde bu, daha gerçekçi görünmektedir. Kasten zehirlenme ihtimali düşüktür.
Kaynaklarda da uygun olmayan bir yiyecekten dolayı bir zehirlenme, hastalanma
tanımı yer almaktadır. Suikast ya da tahttan indirme gibi bir durum ise söz konusu
değildir.266 Hem bunlarla ilgili bir verinin bulunmaması hem de imparatorluk tahtının
kaderi, böyle bir durumu sunmamaktadır.

Bekker, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn 1842, s. 138; Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac
Tarihi, trc. Ömer Rıza Doğrul, I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1945, s. 164.
264
Theophanes, a. g. e., s. 373.
265
Kara safra kavramı için: Ayşegül Demirhan Erdemir, “Ahlat-ı Erbaa”, DİA, II, 24.
266
Konu ile direkt olarak bağlantılı olmayan bazı çalışmalarda, Tiberius Constantinus’un
Senato tarafından tahttan indirildiği ve yerine Mauricius’un geçirildiği ifade edilmiştir. Bu doğru
olmayan ve yetersiz iddiaların karşılığı yoktur. Ayrıca bu bilginin geçtiği çalışmalarda verilen kaynak
atıflarında da böyle bir şey bulunmamaktadır. Tahttan indirme ile ilgili cümlelerin olduğu makaleler:
Hasan Akyol, “Bizans- Sasani Mücadelelerinde Urfa (VI.- VII. yüzyıllar)”, The Journal of

132
Önemli olan bir diğer nokta ise Mauricius’un kariyerini etkileyen ve bu süre
içerisinde Tiberius Constantinus’un tarih sahnesinden çekilişini gösteren yerdir.
Kaynaklardan çıkan ortak sonuç, seferden dönen Mauricius’un caesar olarak atanması
ve imparatorun kızı Constantina ile nişanlanmasıdır. Tour’lu Gregorius’un eserinde
düğün için geçen konuşmalar büyük ihtimal bu nişan sırasında yapılmış olabilir.
Eserde geçen, Sophia ile Tiberius Constantinus’un yaptığı görüşme de olağan bir
durumdur. Ancak imparatorun, tecrübeli bir kişiden fikir alması önemli olsa da halef
tayin etmede sadece Sophia’nın tavsiyesini alarak karar vermesi gibi bir durum söz
konusu olmamalıdır. Mauricius’un, imparatora yakınlığı, tıpkı Tiberius Constantinus
gibi görevler alması ve savaşlarda başarılar elde etmesi, caesar unvanı almasını ve
daha sonra Doğu Roma İmparatoru olmasını sağlayan etkenlerdir. Zaten kaynakta
bildirildiği gibi, Sophia da onu bu özellikleri ile nitelemiştir.

Tanık olarak kendisini gösteren kaynaklar dışında, bu konuya dair modern


dönemde yapılan araştırmaların ve oluşturulan eserlerin, genellikle bu dönemi detaya
girmeden yansıttıkları da görülmekte; bununla birlikte birbirine çok yakın sonuçlara
vardıkları bilinmektedir.267 Sonuç olarak, kaynaklardan yola çıkıldığında,
karşılaştırma yapıldığında ve net olacak şekilde özetlendiğinde şunlar ortaya
çıkmaktadır: 5 Ağustos 582 yılında Mauricius caesar ilan edilmiş, Constantina ile
nişanlanmıştır. Sonrasında İmparator Tiberius Constantinus yediği yiyeceklerden
dolayı hastalanmış, 13 Ağustos 582’de Mauricius’u imparator ilan etmiş, burada
Simocatta ve Theophanes’de geçen konuşmayı yapmıştır. Ve ertesi gün, 14 Ağustos
582’de de bu dünyadan ayrılmıştır. İmparatorun cenazesi, Hebdomon’dan deniz
yoluyla başkent İstanbul’a getirilmiş, cenaze töreninin ardından Kutsal Havariler
Kilisesi’ne defnedilmiştir.

Ölümü, neredeyse herkesi üzmüş, gözyaşlarına boğmuştu. Yapılan duyuru ile


insanlar yas kıyafetleri giymiş, kenti kasvet kaplamıştı. İmparatorluk sarayı avlusunda
tören yapıldı ve gece de devam etti. Meşaleler yakılmış ve hüzünlü ilahiler söylenmişti.
Şafak sonrası başkent halkı ölü imparatora eşlik ederek bu cenaze törenini
gerçekleştirmiş oldu. Simocatta, bu töreni ve halk tarafından söylenen methiyeleri,

Mesopotamian Studies, III/ 1, (Mardin 2018), s. 35; Gürhan Bahadır, “Anadolu’da Bizans- Sasani
Etkileşimi (IV.- VII. Yüzyıllar), Journal of Turkish Studies, 6-1, (2011), s. 716.
267
Tiberius Constantinus’un ölümü ile ilgili bilgi veren bazı çalışmalar için: Gibbon, V, s. 32;
Bury, HLRE, s. 82; Arnold Hugh Martin Jones: Later Roman Empire- 284- 602, Basil Blackwell,
Oxford 1964, s. 308; John Julius Norwich, Bizans- Erken Dönem (MS 323- 802), trc. Hamide
Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2013, s. 223;

133
“Birçok kaynaktan dökülen tek bir nehir ya da güçlü ve yapraklı dalları olan yüce bir
ağaç gibi birçok ağızdan çıkan tek bir melodi” cümlesi ile tasvir etmişti. Ölümü ve
cenaze töreni, sevilen bir imparator olduğunu bir kere daha gösterdi. Onunla aynı
dönemde yaşamış olan Frank tarih yazarı Tour’lu Gregorius, “Onun ölümü, hüküm
sürdüğü milletler arasında büyük bir üzüntüye neden oldu. O son derece iyi bir
insandı, hayırseverliğe hazır, kararlarında net, karar vermede en temkinlisiydi, hiç
kimseye tepeden bakmadı sadece herkesi yardımseverliğine dahil etti. Bütün insanları
sevdi ve bütün insanlar tarafından sevildi.” diyerek bu durumu ifade etmişti.268

Tiberius Constantinus’un mezarı, imparatorların defnedildiği Kutsal Havariler


Kilisesi’nde bulunan anıt mezarlardan birinde bulunmaktaydı. Bu anıt mezarlardan
Constantinus Mozolesi’nin ya da Iustinianus Mozolesi’nin, imparatorun mezarı
olduğu önce çıkmaktadır. Ancak Constantinus Mozolesi bilgisinin yanlış olduğu konu
ile ilgili araştırmacıların vardığı sonuçlardan biridir. Iustinianus Mozolesi’nin ise üç
bölümden oluştuğu bilinmektedir. Araştırmacıların “Salon A” olarak tanımladığı
bölümde Iustinianus, Theodora ve II. Iustinus’un lahitleri, diğer salonlarda ise daha
sonraki yüzyıllardan hanedan mensuplarının lahitlerinin olduğu bilgisi ile Tiberius
Constantinus’a ait lahit hakkında gizemli bir durum ortaya çıkmıştır. Lahit ile ilgili
yapılmış olduğu mermer hakkında da iki seçenek mevcuttur. Beyaz renk olan
Prokenessos (Marmara Adası) mermeri Constantinus Mozolesi ile ilişkili bir şekilde
açıklanırken, Yeşil mermerden lahit tanımlaması ile Iustinianus Mozolesi bağlantılı
yorumlar yapılmaktadır. Bunlara ek olarak imparatorun eşi Ino Anastasia’nın 593
yılında ölümünden sonra Tiberius Constantinus’un yanına defnedildiği
belirtilmektedir. Bu bilgi, iki isim için tek bir lahit olabileceğini göstermektedir. Sonuç
olarak, yeterli bilgi ve yoruma sahip olmayan bu konu hakkında net olan tek şey,
mezarın Kutsal Havariler Kilisesi içerisinde olduğudur. Eğer kilise içerisinde başka
bir yerde değilse, Tiberius Constantinus’un mezarının Iustinianus Mozolesi içerisinde
Salon A’da olma ihtimalinin daha yüksek olduğu söylenebilir. Mezarı bulunan kişiler,
hanedanlar, dönemler ve anıt mezar yapılarındaki gruplar bu fikri ortaya çıkarmakta;
ancak yeteri kadar desteklememektedir.269

268
Simocatta, a. g. e., I, 4; Gregorius, a. g. e., VI, 30.
Konstantinos Porphyrogennetos: “Ağustos ayının on ikinci gününde, İmparator Tiberius
269

öldü ve Kutsal Havariler Kilisesi'ne, Prokonnesos mermerinden bir mermer mezara, İmparator Büyük
Konstantinos'un şapelinde yerleştirildi.” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Georgios Kedrenos ise: “…
sepultas est in heroo, in arca Prasina.” cümlesinde “Yeşil tabut (lahit)” ifadesi ile bilgi vermiştir.
Araştırmacılara göre Kutsal Havariler Kilisesi içindeki anıt mezarlardan Constantinus Mozolesi’nde, I.

134
Son olarak, hastalığından kısa bir süre önce İmparator Tiberius Constantinus’a
ilahi bir ses tarafından talimat verildiğine dair bir hikâyenin olduğu, Theophylactus
Simocatta tarafından bildirilmektedir. Hikâyeye göre, imparator uykusundayken ilahi
bir güzelliğe sahip, resimle ve sözle tarif edilemeyen bir adam yanındaymış gibi
göründü. Bulunduğu yeri aydınlatan beyaz bir giysiye sahipti. Caesar ile konuşmaya
başladı ve konuşmasını el hareketleriyle şu şekilde bitirdi: "Tiberius, Kutsal Üçleme
(Trisagion) sana şunu söylüyor: Senin hükümdarlığın sırasında Tiran dinsizliğin
yılları gelmeyecek." Sonra imparator bu görüntü veya rüya karşısında telaşla uyandı,
gün ağarırken ayağa kalktı ve maiyetine anlattı. Bu hikâye dini bir etki altında olsa da
Tiranlık vurgusu, Mauricius döneminin yazarı olan Simocatta’nın özel olarak durmak
istediği bir nokta olarak görülebilmektedir.270

4. 2. Mauricius Dönemi ve Sonrasındaki Gelişmeler

Daha önce ifade edilen süreç ile, Tiberius Constantinus’un ölümünün ardından
Doğu Roma İmparatorluğu’nun başına geçen Mauricius, imparatorluk için dikkat
çekici bir dönemin imparatorudur. Selefinin bazı politikalarını özellikle dış politikada
geliştirirken, kendisi henüz tahta çıkmadan önce elde ettiği askeri başarılarını da
devam ettirdi. Sâsânîlerle mücadeleyi sürdürdü. Mauricius’un ve emrindeki
komutanların başarısı, bu sırada Türklerin kuzeyden baskı kurması, Sâsânî devletinde
krize neden oldu. Kısa bir süre sonra başlayan taht mücadelesine dahil olan imparator,
II. Hüsrev Perviz’e destek vererek onun hükümdar olmasını sağladı. Bu da II. Iustinus,
Tiberius Constantinus ve Mauricius dönemlerine damga vuran Sâsânî savaşlarının,
591 yılında Doğu Roma lehine bir anlaşma ile bitmesi anlamına geliyordu. Kuzey
Afrika İtalya’da da yapılan mantıklı bir hamle ile imparatorluğun varlığı tescillendi.

Constantinus ve Helena, Theodosius, Marcianus ve Pulcheria, Zeno, Anastasius ile sonraki


dönemlerden I. Basileios, VI. Leon, II. Romanos gibi isimler yer almıştır. Iustinianus Mozolesi’nde ise,
A Salonunda adı geçen isimlere ek olarak, Sophia, Herakleios, III. Leon gibi kişilerin mezarları
bulunmaktaydı. Ino Anastasia’nın Tiberius Constantinus’un mezarına defnedildiğine dair bilgi ise
Theophanes tarafından verilmiştir. Bütün bunların yanında söz konusu mezarların 1204’teki IV. Haçlı
Seferi sırasında yağmalandığı da unutulmamalıdır. Konstantinos Porphyrogennetos, De Ceremoniis,
trc. Ann Moffatt- Maxeme Tall, Brill, Leiden- Boston 2017, s. 813; Cedrenus, a. g. e., s. 691;
Theophanes, a. g. e., s. 395; John Freely, Ahmet S. Çakmak, İstanbul’un Bizans Anıtları, trc. F. Gülru
Tanman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s. 121; Philip Grierson, “The Tombs and Obits of the
Byzantine Emperors (337-1042)”, Dumbarton Oaks Papers, XVI, (Washington 1962), s. 1- 63;
Glanville Downey, “The Tombs of the Byzantine Emperors at the Church of the Holy Apostles in
Constantinople”, The Journal of Hellenic Studies, 79, (1959), s. 27-51.
270
Buradaki “Caesar” ifadesi Tiberius Constantinus için kullanılmıştır. Simocatta, a. g. e., I, 4.

135
“Ravenna ve Kartaca’da, exarchus sistemi kuruldu ve askeri idare ile sivil idare
birleştirildi. Bu bölgeler ileri karakol haline geldi. Böylece imparatorluk batı ile bağını
korumaya devam etti. İspanya’da ise Doğu Roma hakimiyeti hızla azaldı ve Vizigotlar
tüm bölgeye hâkim oldu. Balkanlarda durum olumsuzdu. Özellikle doğu sınırında
yapılan barış sonrası imparator, Avarlar ve Slavlarla topyekûn mücadeleye karar verdi.
Başarılar elde edilse de sürekli hale gelemedi. Avarların gücü ve Slavların kalabalık
olmaları savaşın uzamasına neden oldu. Bir süre sonra Doğu Roma ordusu içerisinde
yorgunluk ve bıkkınlık oluştu. Bu da Mauricius’a karşı tepkileri arttırdı. Selefinin
tutumu nedeniyle ekonomik problemler, bu dönemde artmıştı. Ek olarak başkent
İstanbul’da imparatora yönelik artan muhalefet, Maviler ve Yeşillerin ona karşı cephe
alması ile patlama noktasına gelmişti. En sonunda 602 yılında, imparatorun orduya
kışı sınır bölgesinde geçirme emri vermesi büyük bir isyana neden oldu. Ordu
içerisinden Phokas isimli bir rütbeli asker imparator ilan edildi. Phokas İstanbul
üzerine yürüdü; Maviler ve Yeşillerin desteği ile başkenti ele geçirdi. Senatonun onayı
ile tahta çıktı. Mauricius ise ailesi ile beraber firar etti ancak yakalandı ve Hipodromda
katledildi.271

İmparator Mauricius’un ölümü ile VI. yüzyıla damga vuran ve I. Iustinus


döneminden itibaren başlayan Iustinianus hanedanı sona ermiştir. Aynı zamanda
İmparatoriçe Constantina ve çocukları da Phocas isyanı neticesinde öldürüldüğü için
Tiberius Constantinus’un da ailesi tarihten silinmiştir.

271
Georg Ostrogorsky’nin tanımladığı üzere “Bizans hükümdarlarının en önemlilerinden biri”
olan Mauricius, Kapadokya’da yer alan Arabissos kentinde (Günümüzde Kahramanmaraş’ın Afşin
ilçesi) doğmuştur. Köken olarak Ermeni olduğu ya da daha önce belirtildiği gibi ilk Grek İmparator
olduğu iddia edilse de bunlar yetersiz bilgilerdir; soyunun eski Romalılara dayandığı vurgusu da
yapılmaktadır. 539 yılında doğduğu düşünülen imparator, tahta çıkınca selefinin onuruna ismine
“Tiberius” ismini ekledi. Mauricius ve dönemi hakkında detaylar için bkz: Gibbon, V, s. 32- 38, 59- 88;
Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
2015, s. 73- 77; Alexander A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Tevabil Alkaç, Alfa
Yayınları, İstanbul 2017, s. 203, 205, 209- 210; Charles William Chadwick Oman, Bizans
İmparatorluğu Tarihi, trc. Ekin Duru, Say Yayınları, İstanbul 2019, s. 97- 98, 103- 104; Stephen
Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi- M.S. 284-641, trc. Turhan Kaçar, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2016, s. 595- 598, 609- 611; Timothy E. Gregory: Bizans Tarihi, trc. Esra Ermert,
Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s. 168- 172; John H. Rosser, Historical Dictionary of Byzantium,
The Scarecrow Press Inc, 2001, s. 261- 262; Jones, a. g. e., s. 309- 315; Norwich, a. g. e., s. 223- 228;
Turhan Kaçar, “Dünyaya İki Işık- Geç Antikçağ’da İran ve Roma”, Doğu Batı Dergisi, 61, (Ankara
2012), s. 172- 173; Walter Emil Kaegi, Anthony Cutler, “Maurice”, The Oxford Dictionary of
Byzantium, II, 1318; John Robert Martindale, “Mauricius Tiberius”. The Prosopography of Later
Roman Empire, III- B,855- 860.

136
Phocas dönemi Doğu Roma İmparatorluğu için kötü bir dönem olarak tarif
edilmektedir. Zorba bir yönetim benimseyen imparator, iç ve dış problemler karşısında
başarısız oldu. Doğuda bulunan ordu komutanı Narses, Phocas’ın hükümdarlığını
tanımadı. Sasaniler, Mauricius’un devrilmesini bahane ederek savaş ilan ettiler ve
imparatorluk topraklarını istila etmeye ve önemli kentleri ele geçirmeye başladılar.
Avarlar ise yüksek miktarda haraç ile durdurulabildiler. Bununla birlikte Phocas,
kendisine muhalif olanlara karşı sert bir tutum izledi ve katliamlara neden oldu.
İstanbul’daki yüksek öğrenim kurumu kapatıldı. Ayaklanmalar nedeniyle başkentte
büyük bir yangın çıktı. Phocas’ın Roma kilisesi ile iyi ilişkiler kurması ise İstanbul
kilisesi tarafından tepkiyle karşılandı. Hipodrom grubu Yeşiller de kısa süre içerisinde
ona karşı muhalefet hareket başlattı.272

Bütün bunların gerçekleşmesi nedeniyle imparatorluk ağır bir sarsıntı


yaşıyordu. Her alanda dağılma başlamıştı. İmparatorluğun kurumsal yapısı çökmek
üzereydi. Ve sonunda, Kartaca Exarchus’u Heraclius, bu durumu sona erdirmek için
harekete geçti. Donanması yola çıkarak başkente ilerlerken, öncelikle Mısır ile
bağlantı kurarak tahıl sevkiyatını ve ticareti kontrolüne aldı. İstanbul’a yaklaştığında,
imparatorun muhalifleri ile bağlantı kuran Heraclius, özellikle Yeşillerin desteği ile
Phocas’ı 610 yılında tahttan indirdi. Böylece Doğu Roma İmparatorluğu Tarihi
içerisinde bir dönem sona erdi. Heraclius ile birlikte, yeni bir hanedan, reformların
karşılığında yeni bir sistem, yeni gelişmelere yol açan yeni bir dönem başlamış oldu.273

272
Phocas dönemi ile ilgili olarak bkz: Gibbon, V, s. 88- 93; Bury, HLRE, s.197- 203; Oman,
a. g. e., s. 105- 106; Ostrogorsky, a. g. e., s. 77- 78; Charles Diehl, Bizans İmparatorluğunun Tarihi,
trc. A. Gökçe Bozkurt, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2017, s. 46- 47; Norwich, a. g. e., s. 228-
230; Gregory, a. g. e., s. 173- 173; Mitchell, a. g. e., s. 611- 613; Birsel Küçüksipahioğlu, “Bizans’ın
Karanlık Günleri: İmparator Phokas Dönemi (602-610)”, Prof. Dr. Işın Demirkent’e Armağan,
Dünya Yayınları, İstanbul 2008, s. 189- 194; Walter Emil Kaegi, Alexander Kazhdan, “Phokas”, The
Oxford Dictionary of Byzantium, III, 1666.
273
Herakleios’un tahta çıkışı ve dönemi ile ilgili olarak bkz: Gibbon, V, s. 93- 124; Bury,
HLRE, s. 204- 206; Oman, a. g. e., s. 106- 114; Ostrogorsky, a. g. e., s. 79; Diehl, a. g. e., s. 47;
Norwich, a. g. e., s. 230- 231; Gregory, a. g. e., s. 173, 178- 188; Mitchell, a. g. e., s. 613- 614;
Küçüksipahioğlu, a. g. m., s. 194- 195; Walter Emil Kaegi, Alexander Kazhdan, Anthony Cutler,
“Herakleios”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II, 916- 917.

137
SONUÇ

Elde edilen veriler, İmparator Tiberius Constantinus’un farklılıkları ile birlikte


tipik bir Doğu Roma imparatoru olduğuna yönelik bir yol çizmektedir.
İmparatorluğuna bakıldığında ilk ortaya çıkan, kısa süreli olmasıdır. Buna rağmen
döneminin kaynaklarında, onunla ilgili bu çalışmanın oluşmasını sağlayacak kadar
malzeme çıkmıştır. Birçok diplomatik ve askeri faaliyet, tören konuşmaları ve halkın
tezahüratlarına ek olarak insani tepkiler, teklifler ve diyaloglar açısından da zengin bir
birikim oluşmuştur.

Bu çalışmada da ortaya çıktığı üzere Tiberius Constantinus dönemi,


Iustinianus- Heraclius arasındaki dönemde aydınlatıcı bilgiler içeren bir dönemdir. VI.
yüzyılın ikinci yarısının daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır.
Bahsedilen kaynaklar ve çıkan sonuçlar detaylıdır. Öyleyse söz konusu zaman aralığı
bir özet olarak nitelenmemelidir. Çalışmanın içeriğinde de yer alan bir tasvir olarak
“Erken Bizans Dönemi’nin Son Evresi”, onun yaşamını ve hükümdarlığını
tanımlamak için uygundur.

Konu ile ilgili yapılan çalışmalarda I. Tiberios ya da II. Tiberius olarak


isimlendirilmiştir. Daha önce belirtildiği gibi, Antik Roma’dan gelen bir isim ile,
Trakya bölgesinden tarih sahnesine çıkan bir insandır. Bunların yanında biraz daha
Doğu Roma’ya özgü Constantinus ismini kullanmıştır. Tarih, etimoloji ve coğrafya
birlikteliğinde ortaya çıkan manzarada, Romalılığı ve Hristiyanlığı ile Doğu Roma’nın
özelliklerini yansıtan bir imparatorudur. Dolayısı ile bu durum, Ortaçağ’ın erken
dönemlerinde yaşamış bir Doğu Roma vatandaşı olarak örnek olmakta, ayrıca
imparatorluğun nasıl bir yapıda olduğunu göstermektedir. Onun hakkında
“Muhtemelen Grekçe konuşan Trakya’lı Roma Vatandaşı” tabirini kullanmak
mümkün görünmektedir.

Kaynaklarda imparatorun fiziksel özelliklerinin ve karakterinin vurgulanması


da dikkat çekicidir. Birçok iyi özellik onun için söylenmiştir. Savurganlık ya da
cömertlik, ne denirse densin, birçok tarihi kaynakta tek olumsuz özelliği olarak öne
çıkmıştır. Kariyeri hakkında da bilgiler vardır. İlk dönemleri pek bilinmese de ordu
veya saray başlangıç olabilir, sonrasında katip ve muhafız komutanı olarak başkentte
görev almıştır. Ek olarak Tiberius Constantinus, ailesi hakkında edinilen bilgiler
sayesinde de önemlidir. Politik çıkarlara ve olası avantajlı ihtimallere rağmen eşi Ino

138
Anastasia’ya olan sadakati tarihteki diğer örneklerle karşılaştırma yapılabilecek bir
davranıştır. Öte yandan kızı Constantina, daha sonraki yıllarda imparatoriçe olarak
tarih sahnesinde kalmıştır.

II. Iustinus hastalandığında ve Tiberius Constantinus yönetime geldiğinde


imparatorluğun ciddi problemleri vardı. O aslında imparatorluk yönetimine çabuk
adapte olmuş, tecrübeli bir tutum sergilemiştir. Karşılaşılan bu olumsuz durumda
dengeli ve soğukkanlı olma yoluna gitmiştir. Abartılı bir anlayışa sahip olmamıştır.
İmparatorluğun devamlılığı, direncini ve bir şekilde bütünlüğünü koruyabilmiştir.
Doğu Roma’nın iç dünyasındaki kutuplaşmalar ve sorunlara karşı sakin ve temkinlidir.
Onun bütün meselesi savaşlarla ilgilenmek ve dış politikada güçlü kalabilmektir. Sahip
olduğu yönetim anlayışı bu perspektifte Doğu Roma İmparatorluğu için mühim bir
katkı sunmaktadır.

En büyük tehdit olan Sâsânîlere karşı, savaşı ve diplomasiyi aynı anda


yürütmüştür. Durumun ciddiyeti nedeniyle imparatorluğun ilgisini büyük ölçüde
buraya, doğuya kaydırmıştır. Tecrübeli devlet adamları ve elçilere, başarılı
komutanlara sahip olması onun için avantaj sağlamıştır. Ücretli askerlerden birlik
kurması, daha sonraki dönemlerde de örnek alınan bir harekettir. Politikası başarılı
olmuş, uzun süren barış görüşmelerinden istenilen sonuç alınamasa da çatışmalarda
daha az zarar görülmüştür. İstilaya tepki verilmiş ve iki büyük savaş zaferle
sonuçlanmıştır. Böylece doğu sınırında, II. Iustinus dönemindeki korkutucu durum
Doğu Roma lehine dönmeye başlamıştır. Yine de uzun yıllardır süren savaş bölge
halkını ve imparatorluğu yıpratmıştır. Ek olarak Gassanilerle kurulan ilişkilerde de
baskın olan taraf Doğu Roma’dır. Neticede tarih içerisinde önemli bir yeri olan Doğu
Roma- Sâsânî savaşları hakkında önemli bilgiler bu dönemde yer almıştır.

II. Iustinus döneminde başlayan ve olumlu seyreden Türk Kağanlığı yani


Göktürklerle olan ilişkiler ise Tiberius Constantinus döneminde bozulmuştur. Coğrafi
etkenler ve Göktürklerin düşmanı olan Avarlarla imparatorluğun anlaşma imzalamak
zorunda kalması nedeniyle ilişkiler sona ermiştir. İpek ticareti konusunda ve
Sâsânîlere karşı mücadelede önemli bir müttefik kaybedilmiştir. Göktürklerle ilgili
yapılan araştırmalar için, Türk Tarihi çalışmaları için Tiberius Constantinus önemli bir
imparatordur.

139
İmparatorluğun Tuna Nehri sınırında Avarlarla kurulan ilişkiler de hem bu
dönem için hem de Türk Tarihi için önemlidir. İmparatorluk Balkanlarda büyük bir
güce ulaşan Avar Kağanlığı ile savaş ve diplomasi ağırlıklı temaslar kurmuştur. İlk
başlarda imparatorluk açısından başarılı bir haldeyken sonrasında Avar baskısı artmış
ve Sirmium kentini kaybedecek noktaya ulaşmıştır. Ayrıca, Slavların kapsamlı bir
şekilde istilaya ve yerleşmeye başlamaları Tiberius Constantinus döneminde
gerçekleşmiştir. Bütün bunlar Doğu Roma ve Türk Tarihi için olduğu kadar
Karadeniz’in kuzeyi ve Doğu Avrupa Tarihi için, Balkan Tarihi için de detaylı bilgi
alınabilmesini sağlamaktadır.

Bu dönemde Avrupa’daki krallıklar ile kurulan temas da önemlidir. Erken


dönem Ortaçağ Avrupası hakkında ilgi çekici veriler bulunmaktadır. Tiberius
Constantinus, onlara karşı hiyerarşik bir tutum ile tek imparator- evrensel hükümdar
imajını koruyarak hareket etmiştir. Lombard istilasına maruz kalan İtalya’yı para
desteği ile kurtaramamış ancak istilayı yavaşlatmıştır. Bununla birlikte Vizigot
krallığındaki isyan girişimini desteklemiş, üçe ayrılmış Frank krallığı ile dengeli bir
bağ kurmuştur. Frankları Lombardlara karşı yönlendirmeye çalışırken, Lombardlar ve
diğer Germen halklardan paralı asker sağlamıştır. Uygulanan bu politika, tarihte
sıklıkla görülebilen bir özelliği, “Bizans Diplomasi Geleneği” örneğini bir kere daha
öne çıkarmaktadır. Sonuç olarak Doğu Roma İmparatorluğu Avrupa krallıklarına karşı
üstünlüğünü korumuştur.

Bu gelişmeler aslında imparatorluk için iki kentin kaderi ile de ilgilidir. 573
yılı civarında doğuda önemli bir sınır kenti olan Dara’nın imparatorluğun elinden
çıkmış Tiberius Constantinus’un hükümdarlığına yol açmıştır. Balkanların önemli
sınır kenti olan Sirmium’un 582 yılında kaybedilmesi onun hükümdarlığının sonunda
gerçekleşmiştir. Devletin iki önemli noktası olarak Dara’nın ve Sirmium’un düşüşü
arasında geçen dönem, bu imparatorun bizzat şahit olduğu bir zaman aralığıdır.

Tarihi kaynaklar, bu dönemde inşa faaliyetlerinin, az da olsa vebanın, deprem


gibi afetlerin, ticaretin, dini merasimlerin, şenliklerin ve sosyal hayatın devam ettiğini
göstermektedir. Halkın imparatora ve devlet yönetimine olumlu bir bakışı vardır.
Neredeyse bütün kaynaklardan çıkan sonuçlardan birisi, popüler bir imparator
olmasıdır. Hükümdarlığının tamamında başkentte bulunmuş çoğu zaman Hebdomon
olarak bilinen Bakırköy’deki yazlık sarayında zaman geçirmiştir. İmparator, oyunlar

140
düzenlemiş, Hipodrom grupları Maviler ve Yeşiller ile iyi geçinmiş, onları
kısıtlamamıştır. Kendi döneminde sükûnet sağlanmıştır. Ancak bunun daha sonraki
dönemlerde saray yönetimini zor durumda bırakacak bir duruma dönüştüğü
düşünülmektedir.

Tiberius Constantinus döneminde basılan altın sikkeler, ilk defa basamak


üzerinde haç figürü ile nümizmatik konusunda önemli bir yere sahip olmuştur. Ayrıca
follis türündeki sikkelerin, üzerinde hükümdarlık süresi olarak 578 yılı yerine 574 yılı
esas alınarak basılması dikkat çekici bir veridir. Bunun yanında Iustinianus döneminde
oluşturulan büyük hukuk külliyatına, eyalet başkanlığı, vergi indirimi ve miras
konusunu kapsayan üç yasa bu dönemde eklenmiştir.

Eldeki bilgilere göre karakterine uygun bir hükümdarlık sergileyen Tiberius


Constantinus, II. Iustinus’un eşi Sophia ile imparator olduktan sonra problemler
yaşamıştır. Bunlar, iddiaya göre Sophia’nın onunla evlenme isteği ile ve bu isteğin
reddedilmesi, hazineden harcanan para gibi konularla ilgiliydi. Sonuç olarak bu
sorunlardan dolayı zamanla artan kutuplaşma imparatorun lehine sona erdi. Yine de
tıpkı eşine sadık olduğu gibi II. Iustinus’a da sadık olan imparator, Sophia’ya saygısını
eksik etmedi. Komutan Iustinianus’un iki isyan girişimine rağmen hem onu hem de
Sophia’yı affetmesi de dikkate değer bir netice olarak bu çalışmada yer almıştır. Ek
olarak İmparatoriçe Sophia için de ayrı bir başlık açmak gerekir. Tıpkı teyzesi gibi o
da dönemine damga vurmuş kişilerden biridir ve bu tezde onunla ilgili bilgiler
verilmiştir.

Bilindiği üzere II. Iustinus’a olan sadakati ve diğer şartlar, 574 yılında Tiberius
Constantinus’a caesar unvanı ile imparatorluğun yönetiminin yolunu açmıştır. Onu,
bu unvan ile bilinen bir hükümdar olarak tasvir etmek yanlış olmaz. Belki de sonraki
yüzyıllarda Doğu Roma İmparatorluğu dışındaki dünyada, örneğin İslam dünyasında
bilinen bir unvan olmasında onun bir payı vardır. Neticede caesar unvanı, ulaşılabilen
tüm bilgiler ve onun döneminde yaşananlar ile beraber düşünüldüğünde daha özel bir
nitelik kazanmıştır.

141
KAYNAKÇA

ANA KAYNAKLAR

“Novellae”, Corpus Iuris Civilis, ed. Rudolf Schöll, III, Weidman, Berlin 1895.

AGATHIAS, Historiae, trc. Joseph D. Frendo, V, Walter de Gruyter, Berlin 1975.

Chronicon Paschale, ed. Ludwig Dindorf, Corpus Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn
1832.

CORIPPUS, Flavius Cresconius, In Laudem Iustini Augusti Minoris, trc. Averil


Cameron, Athlone Press, London 1976.

EVAGRIUS SCHOLASTICUS, Historia Ecclesiastica, trc. Michael Whitby, Liverpool


University Press, Liverpool 2000.

GEOFFROI DE VILLERHARDOUIN, HENRI DE VALENCIENNES, IV. Haçlı Seferi


Kronikleri, trc. Ali Berktay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2016.

GEORGIUS CEDRENUS, Compendium Historiarum, ed. Immanuel Bekker), Corpus


Scriptorum Historiae Byzantiae, Bonn 1838.

GREGORIUS MAGNUS, Moralia in Iob, trc. Charles Marriott, II, John Henry Parker,
Oxford 1844.

GREGORIUS TURONENSIS, Historia Francorum, trc. Lewis Thorpe, Penguin


Classics, London 1974.

GREGORY ABU’L FARAC, Abu’l Farac Tarihi, trc. Ömer Rıza Doğrul, I, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1945.

IOANNES EPHESI, Historia Ecclesiastica, trc. R. Payne Smith, III, Oxford University
Press, Oxford 1860.

IOHANNES BICLARENSIS, Chronographia, trc. Joan Rowe Ferry, Rice Universitesi


Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Houston 1990.

ISIDORUS HISPALENSIS, Historia de Regibus Gothorum, Vandalorum et


Suevorum, trc. Guido Donini, Gordon B. Ford, Jr., Brill, Leiden 1970.

142
KONSTANTINOS PORPHYROGENNETOS, De Ceremoniis, trc. Ann Moffatt,
Maxeme Tall, Brill, Leiden- Boston 2017.

LEO GRAMMATICUS, Chronographia, ed. Immanuel Bekker, Corpus Scriptorum


Historiae Byzantiae, Bonn 1842.

MENANDER PROTECTOR, “Fragmentae”, ed. Karl Müller, Fragmenta Historicorum


Graecorum, IV, Paris 1851.

MENANDROS PROTEKTOR, Historia, trc. Roger C. Blockley, Francis Cairns


Publications, Liverpool 1985.

MESUDİ, Kitabü’t- Tenbih ve’l- İşraf (Coğrafya ve Tarih), trc. Ramazan Şeşen, Bilgi
Kültür- Sanat, İstanbul 2018.

OTTO EPISCOPI FRISIGENSIS, Chronica sive Historia De Duabus Civitatibus,


Scriptores Rerum Germanicarum, Hannover- Leipzig 1912.

PAULUS DIACONUS, Historia Langobardorum, trc. William Dudley Foulke,


Department of History- University of Pennsylvania, Pennsylvania 1907.

PRISCUS, Fragmenta et Excerpta- Attila ve Bizans Tarihi, trc. Turhan Kaçar, Alfa
Yayınları, İstanbul 2020.

PROCOPIUS, De Bellis, trc. Henry Bronson Dewing, I, William Heinemann Ltd, London
1914.

PROKOPIOS, Bizans’ın Gizli Tarihi, trc. Orhan Duru, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2020.

___________, İstanbul’da İsyan ve Veba, trc. Adil Çalap, Lir Yayınları, İstanbul 2002.

SUETONIUS, On İki Caesar’ın Yaşamı, trc. Gül Özaktürk, Ü. Fafo Telatar, Doğu Batı
Yayınları, Ankara 2019.

SÜRYANİ PATRİK MİHAİL, Vakainame, trc. Hrant D. Andreasyan, II, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1944.

TABERÎ, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, trc. Zakir Kadiri Ugan, Ahmet Temir, Millî
Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1991.

The Library of Photius, trc. J. H. Freese, I, The Macmillan Company, New York, 1920.

143
THEOPHANES BYZANTII, “Fragmentae”, ed. Karl Müller, Fragmenta Historicorum
Graecorum, IV, Paris 1851.

THEOPHANES CONFESSOR, Chronographia, trc. Cyril Mango, Roger Scott,


Clarendon Press, Oxford 1997.

THEOPHYLACTUS SIMOCATTA, Historia, trc. Michael Whitby and Mary Whitby),


Oxford University Press, New York 1986.

TITUS LIVIUS, Roma Tarihi, trc. Sabahat Şenpark, I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul 1992.

VERGILIUS, Aeneas, trc. James Rhoades, Logmans- Greens- and Co, London 1907.

ARAŞTIRMA ESERLER

ADASAL, Rasim, Yeryüzü Tanrıları- Liderler, Komutanlar ve Kahramanlar


Psikolojisi, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul 1979.

AĞIRAKÇA, Ahmet, “Gassaniler”, DİA, XII.

AHMETBEYOĞLU, Ali, “Bizans Tarihçisi Theophanes Bizantios’da Türkler”, Tarih


İncelemeleri Dergisi, XXVII/ 2, (İzmir 2012).

AHMETBEYOĞLU, Ali, Sorularla Eski Türk Tarihi, Yeditepe Yayınevi, İstanbul


2015.

AKKAYA, Emine, Bizans İmparatoru Iustinianus’un Dış Politikası, MSGSÜ Sosyal


Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2016.

AKŞİT, Oktay, Roma İmparatorluk Tarihi (M. Ö. 27- M. S. 395), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1985.

AKYOL, Hasan, “Bizans- Sasani Mücadelelerinde Urfa (VI.- VII. yüzyıllar)”, The
Journal of Mesopotamian Studies, III/ 1, (Mardin 2018).

ALOVA, Erdal, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınları, İstanbul 2013.

ATLAN, Sabahat, Roma Tarihi’nin Ana Hatları- I. Kısım Cumhuriyet Devri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

144
AVCI, Casim, “Naib”, DİA, 32.

___________, İslam- Bizans İlişkileri (610- 847), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 2018.

AYBAKAN, Bilal, “Vekalet”, DİA, 43.

BAHADIR, Gürhan, “Anadolu’da Bizans- Sasani Etkileşimi (IV.- VII. Yüzyıllar),


Journal of Turkish Studies, VI-1, (2011).

BALDWIN, Barry, “Priskos”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

BAUER, Susan Wise, Ortaçağ Dünyası- Roma İmparatoru Büyük Constantinus’un


Hıristiyanlığı Kabul Etmesinden I. Haçlı Seferi’ne, trc. Mehmet Moralı, Alfa
Yayınları, İstanbul 2014.

BERGER, Albrecht, “Dagisteos Hamamı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II,


541.

BRENNAN, Brian, “Weaving with Words: Venantius Fortunatus’s Figurative Acrostics


on the Holy Cross”, Traditio, 74, (Cambridge 2019).

BROWN, Peter, “Pelagius and his Supporters: Aims and Environment”, The Journal of
Theological Studies, XIX, (Oxford 1968).

________, Geç Antikçağ Dünyası, trc. Turhan Kaçar, Alfa Yayınları, İstanbul 2017.

BROWN, Thomas S., “Lombards”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

BULUT, Süleyman, ŞENGÜL, Mehmet, “2009 2012 Yılları Andriake Kazı Sikkeleri ve
Yerleşim Tarihine Katkıları”, Birinci Uluslararası Anadolu Para Tarihi ve
Numismatik Kongresi- Bildiriler, Antalya 2013.

BUNSON, Matthew, Encyclopedia of The Roman Empire, Facts on File, New York
2002.

BURY, John Bagnell, “The Nika Riot”, The Journal of Hellenic Studies, XVII,
(Cambridge 1897).

_______________, A History of the Later Roman Empire- From Arcadius to Irene,


Macmillan and Co, London 1889.

145
_______________, Barbarların Avrupa’yı İstilası, trc. İslam Kavas, Yusuf Akbaba,
Kronik Yayınları, İstanbul 2020.

CAMERON, Alan, Circus Factions- Blues and Greens at Rome and Byzantium,
Clarendon Press- Oxford, Newyork 1976.

CAMERON, Averil, “The Empress Sophia”, Byzantion, 45, (Bruxelles 1975).

________________, Bizanslılar, trc. Özkan Akpınar, Türkiye İş Bankası Kültür


Yayınları, İstanbul 2019.

CECELİ DURSUN, Gülseren, “İran’da İpek Yolu ve Türkmenler”, İpek Yolu, (İstanbul
2015).

CHARANIS, Peter, “Bizans İmparatorluğu’nda Devlet Politikası Olarak Tehcir”, (trc:


Mustafa Alican), Ege Üniversitesi Tarih İncelemeleri Dergisi, XXVI/ 1, (İzmir 2011).

CHASE, George Davis, “The Origin of Roman Praenomina”, Harvard Studies in


Classical Philology, VIII, (Cambridge 1897).

CURTA, Florin, Slavs in the Making History, Linguistics and Archaeology in Eastern
Europe (ca. 500- ca. 700), Routledge, London 2021.

ÇAĞATAY, Neş’et, İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara


Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1957.

ÇELİK, Sümeyya İslam, Gassaniler, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,


(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2019.

ÇETİNKAYA, Haluk, “İstanbul’un Bizans Dönemi Mimarisi”, Antik Çağ’dan XXI.


Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, VIII, (İstanbul 2015).

DAGRON, Gilbert, Konstantinopolis Hipodromu- Oyunlar, Halk ve Politika, trc.


İsmail Yerguz, Sel Yayıncılık, İstanbul 2014.

DEMİREL GÖKALP, Zeliha, Yalvaç Müzesi Bizans Sikkeleri, Kültür Varlıkları ve


Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara 2009.

DEMİRHAN ERDEMİR, Ayşegül, “Ahlat-ı Erbaa”, DİA, II.

DEMİRKENT, Işın, “14. Yüzyıla kadar Balkanlarda Bizans Hakimiyeti”, Bizans Tarihi
Yazıları, Dünya Yayınları, İstanbul 2005.

146
________________, “Bizans”, DİA, VI.

________________, “Franklar”, DİA, XIII.

DIEHL, Charles, Bizans İmparatorluğunun Tarihi, trc. A. Gökçe Bozkurt, İlgi Kültür
Sanat Yayınları, İstanbul 2017,

_____________, Etudes sur l'administration byzantine dans l'exarchat de Ravenne-


568-751, Ernest Thorin, Paris 1888.

DIGNAS, Beate, WINTER, Engelbert, Rome and Persia in Late Antiquity, Cambridge
University Press, Cambridge 2007.

DOWNEY, Glanville, “The Tombs of the Byzantine Emperors at the Church of the Holy
Apostles in Constantinople”, The Journal of Hellenic Studies, 79, (1959).

DVORNIK, Francis, Konsiller Tarihi- İznik’ten II. Vatikan’a, trc. Mehmet Aydın,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019.

ERKOÇ, Hayrettin İhsan, GÜRSES, Kubilay, “Erken Ortaçağlarda Gelibolu


Yarımadası’na Yapılan Türk Akınları”, Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, IV/ I,
(2019).

EROL ÖZDİZBAY, Aliye, “Edirne (Hadrianopolis) Kalesi Zindanaltı Kazılarında


Bulunan Sikkeler”, Birinci Uluslararası Anadolu Para Tarihi ve Numismatik
Kongresi- Bildiriler, Antalya 2013.

EYİCE, Semavi, “Brias Sarayı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, II.

_____________, “Galata”, DİA, XIII.

_____________, “Yeraltı Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII.

_____________, Galata ve Kulesi, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul 1969.

_____________, Yabancıların Gözüyle Bizans İstanbul’u, Yeditepe Yayınları,


İstanbul 2017.

FINE, John Van Antwerp, Early Medieval Balkans, University of Michigan Press, Ann
Arbor 1991.

147
FISCHER, Andreas, “Money for Nothing? Franks,Byzantines and Lombards in the Sixth
and Seventh Centuries”, East and West in the Early Middle Ages: the Merovingian
Kingdoms in Mediterranean Perspective, Cambridge University Press, Cambridge
2019.

FOURLAS, Benjamin, “Early Byzantine Church Silver Offered for the Eternal Rest of
Framarich and Karilos: Evidence of ‘the Army of Heroic Men’ Raised by Tiberius II
Constantine”, East and West in the Early Middle Ages: The Merovingian Kingdoms
in Mediterranean Perspective, Cambridge University Press, Cambridge 2019.

FREELY, John, ÇAKMAK, Ahmet S., İstanbul’un Bizans Anıtları, trc. F. Gülru
Tanman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005.

GÂNDILA, Andrei, “Early Byzantine Coin Circulation in the Eastern Provinces: A


Comparative Statistical Approach”, American Journal of Numismatics, XIX, (New
York 2009).

GARLAND, Lynda, Byzantine Empresses: Women and Power in Byzantium,


Routledge, London 1999.

GIBBON, Edward, Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım


Baltacıgil, Meral Harzem, V, Indie Yayınları, İstanbul 2020.

_______________, Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım


Baltacıgil, Meral Harzem, VI, Indie Yayınları, İstanbul 2020.

_______________, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım


Baltacıgil, III, Indie Yayınları, İstanbul 2019.

_______________, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım


Baltacıgil, IV, Indie Yayınları, İstanbul 2019.

_______________, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, trc. Asım


Baltacıgil, I, Indie Yayınları, İstanbul 2019.

_______________, The History of The Decline and The Fall of The Roman Empire,
V, The Folio Society, London 1987.

GOFFART, Walter, “Byzantine Policy in the West under Tiberius II and Maurice”,
Traditio, 13 (1957).

148
GREGORY, Timothy E., “Marcian”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

____________________, “Pelagrianism”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

____________________, “Thrace”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

____________________, Bizans Tarihi, trc. Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
2019.

____________________, CUTLER, Anthony, “Constantine, The Great”, The Oxford


Dictionary of Byzantium, I.

GRIERSON, Philip, “The Tombs and Obits of the Byzantine Emperors (337-1042)”,
Dumbarton Oaks Papers, XVI, (Washington 1962).

________________, Byzantine Coinage, Dumbarton Oaks Research Library and


Collection, Washington 1999.

________________, Byzantine Coins, University of California Press, Los Angeles 1982.

GROUSSET, Rene, Başlangıçtan 1071’e Ermeni Tarihi, trc. Sosi Dolanoğlu, Aras
Yayıncılık, İstanbul 2005.

GÜNALTAY, Mehmet Şemsettin, İslam Öncesi Arap Tarihi, Ankara Okulu Yayınları,
Ankara 2015.

GÜVELOĞLU, Ali, M. S. I- III. yüzyıllarda Tuna ve Trakya Eyaletlerinde Roma


Kentleşme Süreci, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Ankara 2009.

HALDON, John, Bizans Tarihi Atlası, trc. Ali Özdamar, Alfa Tarih Yayınları, İstanbul
2017.

HEAD, Constance, Imperial Byzantine Portraits, Caratzas Brothers, New York 1982.

HERRIN, Judith, Unrivalled Influence- Women and Empire in Byzantium, Princeton


University Press, Princeton and Oxford 2013.

HERSAK, Emil, “Avarlar: Etnik Yaradılış ve Tarihlerine Bir Bakış”, Türkler


Ansiklopedisi, II.

HEYD, Wilhelm, Yakın- Doğu Ticaret Tarihi, trc. Enver Ziya Karal, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2000.

149
HITCHNER, Robert B., “Franks”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

___________________, “Visigoths”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

HOLLINGSWORTH, Paul A., “Tiberios II”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

________________________, CUTLER, Anthony, “Constantine IV”, The Oxford


Dictionary of Byzantium, I.

http://www.uwyo.edu/lawlib/blume-justinian/ajc-edition-2/novels/141-
168/index.html

https://deprem.afad.gov.tr/tarihseldepremler

https://www.doaks.org/resources/coins/catalogue/BZC.1974.5.11/view

https://www.doaks.org/resources/coins/catalogue/BZC.1975.3.4/view

https://www.doaks.org/resources/seals/byzantine-seals/tiberios-constantine-
578201382/view

JONES, Arnold Hugh Martin, Later Roman Empire- 284- 602, Basil Blackwell, Oxford
1964.

_______________________, MARTINDALE, John Robert, MORRIS, John, “Fl. Val.


Constantinus” The Prosopography of Later Roman Empire, I.

KAÇAR, Turhan, “Dünyaya İki Işık- Geç Antikçağ’da İran ve Roma”, Doğu Batı
Dergisi, 61, (Ankara 2012).

KAEGI, Walter Emil, “Justinian”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_________________, “Tiberios I”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

_________________, CUTLER, Anthony, “Belisarios”, The Oxford Dictionary of


Byzantium, I.

_________________, CUTLER, Anthony, “Maurice”, The Oxford Dictionary of


Byzantium, II.

_________________, KAZHDAN, Alexander, “Baian”, The Oxford Dictionary of


Byzantium, I.

150
_________________, KAZHDAN, Alexander, “Phokas”, The Oxford Dictionary of
Byzantium, III.

_________________, KAZHDAN, Alexander, “Sophia”, The Oxford Dictionary of


Byzantium, III.

_________________, KAZHDAN, Alexander, CUTLER, Anthony, “Herakleios”, The


Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_________________, KAZHDAN, Alexander, CUTLER, Anthony, “Justin II”, The


Oxford Dictionary of Byzantium, II.

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1997.

KALDELLIS, Anthony, Bizans- Roma Diyarında Etnisite ve İmparatorluk, trc. Deniz


Türker, Karakarga Yayınları, İstanbul 2020.

___________________, The Byzantine Republic, People and Power in New Rome,


Harward University Press, Cambride 2015.

KARACA, Ergün, Arkaik, Klasik ve Hellenistik Dönem’de Doğu Thrakia, Ege


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir 2016.

KAZHDAN, Alexander, “Caesar”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I.

___________________, “Eutychios”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

___________________, “Gregory I The Great”, The Oxford Dictionary of Byzantium,


II.

___________________, “Quaestor”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

___________________, “Sirmium”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

___________________, “Thracians”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

___________________, CUTLER, Anthony, “Notary”, The Oxford Dictionary of


Byzantium, III.

KEARLEY, Timothy G., “The Creation and Transmission of Justinian’s Novels”, Law
Library Journal, 102/3, (Chicago 2010).

151
KEÇİŞ, Murat, “Bizans Döneminde İstanbul’un Kent Yönetimi”, Antik Çağ’dan XXI.
Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, III, (İstanbul 2015).

KONGAZ, Gülcan, “Hebdomon Sarayı”, İstanbul’daki Bizans Sarayları, İstanbul


Arkeoloji Müzeleri yayınları, İstanbul 2011.

KÖROĞLU, Gülgün, “İstanbul’daki Bizans İmparatorluk Sarayları”, Osmanlı Bankası


Arşiv ve Araştırma Merkezi Dergisi, XIII, (İstanbul 2006).

KUBAN, Doğan, İstanbul, Bir Kentin Tarihi, trc. Zeynep Rona, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1996.

KULZER, Andreas, “Geç Antikçağ ve Erken Ortaçağ’da Doğu Trakya Tarihi”,


Uluslararası Avcılar Sempozyumu, trc. Şengül G. Aydıngün, Alev Yayınları, İstanbul
2018.

KURAT, Akdes Nimet, IV- XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk


Kavimleri ve Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019.

KÜÇÜKSİPAHİOĞLU, Birsel, “Ankhialos Savaşı’nın Sonuna Kadar Bizans-Bulgar


İlişkileri”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, XIV, (İstanbul 2009).

_________________________, “Bizans İmparatorluğu Tarihine Genel Bir Bakış”,


Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni- Antikçağ Yunan Düşüncesi, Ortaçağ
Düşüncesi, İnsan Yayınları, İstanbul 2015.

_________________________, “Bizans İmparatorluğu Zamanında Hipodrom”,


İstanbul’un Kitabı: Fatih, II, Fatih Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2012.

_________________________, “Bizans İmparatoru Iustinianos Döneminde (527-565)


İstanbul”, Tarih İçinde İstanbul Uluslararası Sempozyumu, İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul 2011.

_________________________, “Bizans’ın Karanlık Günleri: İmparator Phokas Dönemi


(602-610)”, Prof. Dr. Işın Demirkent’e Armağan, Dünya Yayınları, İstanbul 2008.

_________________________, “IV- VII. Yüzyıllarda İstanbul’da Doğal Afetler”,


Afetlerin Gölgesinde İstanbul, İBB Kültür A.Ş, İstanbul 2009.

152
KÜTÜK, Ahmet, “Bizans İmparatorluğu’nun Alternatif İstihkam Şehri: Dara
(Anastasiopolis) Kuruluşu ve Günümüze Kadarki Durumu”, Fırat Üniversitesi Orta
Doğu Araştırmaları Merkezi Dergisi, VIII/ 2, (Elâzığ 2013).

LAIOU, Angeliki E., MORRISON, Cecile, The Byzantine Economy, Cambridge


University Press, New York 2007.

__________________, “Silk Route”, The Oxford Dictionary of Byzantium, III.

LE GOFF, Jacques, Ortaçağ Batı Uygarlığı, trc. Hanife Güven, Uğur Güven, Doğu Batı
Yayınları, Ankara 2017.

LEE, A. Doug, “Food Supply and Military Mutiny in the Late Roman Empire”, Journal
of Late Antiquity, John Hopkins University Press, XII, (Baltimore 2019).

LEEPER, Allen, “Germans, Avars and Slavs”, The Slavonic and East European
Review, XII/ 34, (1933).

LIEBESCHUETZ, Wolf, East and West in Late Antiquity, Brill, Leiden 2015.

LOLOS, Yannis, “Via Egnatia after Egnatius: Imperial Policy and Interregional
Contacts”, Mediterranean Historical Review, XXII/ 2, (2007).

LONG, George, “Tiberinus”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, III.

_____________, “Tiberius I”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, III.

_____________, “Tiberius II”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, III.

LOUTH, Andrew, “Justinian and His Legacy (500-600)”, The Byzantine Empire c. 500-
1492, The Cambridge University Press, (Cambridge 2008).

MAAS, Michael, “How the Steppes Became Byzantine: Rome and the Eurasian Nomads
in Historical Perspective”, Empires And Exchanges in Eurasian Late Antiquity,
Cambridge Uni. Press, 2018.

153
MAGDALINO, Paul, “Bizans İstanbul’u: Topografya ve Yerleşim”, trc. Ahmet
Aydoğan, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür A. Ş. Yayınları, I, (İstanbul- 2015).

____________, Ortaçağda İstanbul- VI. ve XIII. yy arası Konstantinopolis’in


Kentsel Gelişimi, trc. Barış Cezar, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012.

MANGO, Cyril, “Egnatia, Via”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I.

_____________, “Galata”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_____________, “Great Palace”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_____________, “Hebdomon”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_____________, Bizans- Yeni Roma İmparatorluğu, trc. Gül Çağalı Güven, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul 2018.

_____________, KAZHDAN, Alexander, CUTLER, Anthony, “Hippodromes”, The


Oxford Dictionary of Byzantium, II.

_____________, The Art of the Byzantine Empire 312- 1453, University of Toronto
Press- the Medieval Academy of America, Toronto 1986.

MARGOLIOUTH, Jessie Payne, Extracts From the Ecclesiastical History of John


Bishop of Ephesus, Brill, Leiden 1909.

MARTINDALE, John Robert, “Aelia Anastasia”. The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

________________________, “Arabia”. The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

________________________, “Charito”, The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

________________________, “Constantina”, The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

________________________, “Eutychius”. The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

154
________________________, “Iustinianus”. The Prosopography of Later Roman
Empire, III- A.

________________________, “Iustinus”, The Prosopography of Later Roman


Empire, III- A.

________________________, “Mauricius Tiberius”. The Prosopography of Later


Roman Empire, III- B.

________________________, “Sophia”. The Prosopography of Later Roman


Empire, III- B.

________________________, “Tiberius Constantinus”. The Prosopography of Later


Roman Empire, III- B.

McCORMICK, Michael, “Factions”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

MITCHELL, Stephen, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi- M. S. 284-641, trc. Turhan


Kaçar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2016.

MORRISON, Cecile, “An Unpublished Lead Seal of Tiberios II Constantine (578-582)”,


Revue numismatique, 165, (2009).

NASKALI, Esko, “Sâsânîler”, DİA, XXXVI.

NICOLLE, David, Doğu Roma Orduları 306- 886, trc. Buket Bayrı, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul 2013.

NORWICH, John Julius, Bizans- Erken Dönem (MS 323- 802), trc. Hamide Koyukan,
Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2013.

O’CALLAGHAN, Joseph F, A History of Medieval Spain, Cornell University Press,


Ithaka 1992.

OMAN, Charles William Chadwick, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Ekin Duru, Say
Yayınları, İstanbul 2019.

OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, trc. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2015.

155
ÖNCÜ, Ö. Emre, ÇÖLMEKÇİ, Sırrı, “Hebdomon’da Yeni Araştırmalar- Bakırköy Eski
Sümerbank Arazisinde Yürütülen Arkeolojik Kazılar”, Mimarist Dergisi, 61, (İstanbul
2018).

PALAZ ERDEMİR, Hatice, Göktürk-Bizans İlişkileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,


İstanbul 2003.

PİLEVNELİ ÇUBUK, Ceren, II. Theodosius’un Batı Politikası: Diplomasi ve Savaş,


İMÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2021.

PİLEVNELİ, Ceren, “Geç Roma Tarih Yazımında 395 Yılı ve İmparatorluğun Birliği
İdeolojisi”, CEDRUS- Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Dergisi, VIII, (Antalya 2020).

PLATE, William, “Justinianus”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, II.

______________, “Justinus II”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, II.

______________, “Mauricius”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, II.

POHL, Walter, The Avars- A Steppe Empire in Central Europe 567- 822, Cornell
University Press, Ithaka 2018.

PREISER- KAPELLER, Johannes, “The Climate of the Khagan. Observations on


Palaeoenvironmental Factors in the History of the Avars (6th-9th Century)”,
Lebenswelten zwischen Archäologie und Geschichte- Festschrift für Falko Daim zu
seinem 65. Geburtstag, (Mainz 2018).

PREVITE- ORTON, Charles William, The Shorter Cambridge Medieval History, I,


Cambridge University Press, Cambridge 1966.

RAMSAY, William Mitchell, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, trc. Mihri Pektaş, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul 1960.

RICE, Tamara Talbot, Bizans’ta Günlük Yaşam”, trc. Bilgi Altınok, Göçebe Yayınları,
İstanbul 1998.

ROSSER, John H., Historical Dictionary of Byzantium, The Scarecrow Press Inc, 2001.

156
SARANTIS, Aleksander, “East Roman Management of Barbarians Tribes in the Lower-
Middle Danube Frontier Zones, AD 332-610”, GrenzÜbergänge: Forschungen zu
Spätantike und Mittelalter, Verlag Bernhard Albert Greiner, Rahden 2017.

SCHMITZ, Leonhard, “Gracchus”, Dictionary of Greek and Roman Biography and


Mythology, II.

SEIDLER, Grzegorz Leopold, Bizans Siyasal Düşüncesi, trc. Mete Tuncay, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1980.

SERTKAYA, Osman F., “Göktürk Tarihinin Meseleleri: Büyük Roma (İmparatorluğu)-


Bizans’ın Köktürk Yazıtlarındaki Adı”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Dergisi, XXVI, (İstanbul 1993).

SEVİNÇ, Fulya, İstanbul, Kartal’da Bizans Dönemi Hamam Yapısı, Hacettepe


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
2014.

SHADID, Irfan A., “Alamundarus”, The Oxford Dictionary of Byzantium, I.

_______________, “Ghassanids”, The Oxford Dictionary of Byzantium, II.

STATHAKOPOULOS, Dionysios, “Crime and Punishment: The Plague in the Byzantine


Empire, 541–749”, Plague and The End of Antiquity- The Pandemic of 541- 750,
Cambridge University Press, (Cambridge 2007).

STEIN, Ernst, Studien zur Geschichte des Byzantinischen Reiches, vornehmlich


unter den Kaisern Justinus 2 u. Tiberius Constantinus, J. B. Metzlersche
Verlagsbuchhandlung, Stuttgart 1919.

ŞAHİN, Hamdi, Latin Epigrafisine Giriş, Homer Yayınları, İstanbul 2016.

TAŞAĞIL, Ahmet, Göktürkler, I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003.

TEFAZZULÎ, Ahmed, “Enûşirvân”, DİA, XI.

TEKİN, Oğuz, “Lydia Krallığı'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na Anadolu'da Sikke Darbı”,


Anadolu'da Paranın Tarihi, ed. B. Arı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara
2011.

___________, Bizans Sikkeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999.

157
___________, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2014.

TOLAN, Öner, “Bizans Tarihçisi Agathias ve Türkler Hakkında Verdiği Bilgiler”,


Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 39, (2018).

TREADGOLD, Warren, Byzantium and Its Army 284- 1081, Stanford University
Press, Stanford 1995.

ÜNAL, Ceren, Bizans Sikkelerinde Kutsal Kişi Tasvirleri, Türk Tarihi Kurumu
Yayınları, Ankara 2015.

____________, Manisa Müzesi Bizans Sikkeleri, Celal Bayar Üniversitesi Yayınları,


Manisa 2012.

VAN MILLINGEN, Alexander, Byzantine Constantinople- The Walls of the City and
Adjoining Historical Sites, John Murray, London 1899.

VASILIEV, Alexander A., Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Tevabil Alkaç, Alfa
Yayınları, İstanbul 2017.

VELKOV, Velizar, Cities in Thrace and Dacia in Late Antiquity, Adolf M. Hakkert
Publisher, Amsterdam 1977.

VENNING, Timothy, A Chronology of the Byzantine Empire, Palgrave Macmillan, U.


K. 2006.

WACE, Henry, A Dictionary of Christian Biography and Literature to the End of


the Sixth Century A.D., with an Account of the Principal Sects and Heresies,
Christian Classics Ethereal Library, 2000.

WALDE, Alois, Lateinisches Etymologisches Wörterbuch, Carl Winter


Universitätsverlag, Heidelberg 1910.

WHITBY, Michael, “Images For Emperors in Late Antiquity: A Search For New
Constantine”, New Constantines: The Rhythm of Imperial Renewal in Byzantium
4th-13th Centuries: Papers from the Twenty-sixth Spring Symposium of Byzantine
Studies, (St Andrews 1992).

WHITTOW, Mark, “Byzantium’s Eurasian Policy in the Age of the Turk Empire”,
Empires And Exchanges in Eurasian Late Antiquity, Cambridge University Press,
Cambridge 2018.

158
WIEWIOROWSKY, Jacek, “The Defence of the Long Wall Under Justinian The Great
(527- 565 A. D.)”, Bulgaria Medievalis, III, (Sofia 2012).

WROTH, Warwick, Catalogue of the Imperial Byzantine Coins in the British


Museum, I, Longman & Co, London 1908.

YALÇIN, Asnu- Bilban, “IV. ve X. Yüzyıllar Arası Tarihi Kaynaklar Işığında Bizans
Büyük Sarayı”, Tarih Boyunca Saray Hayatı ve Teşkilatı Bildiriler, Globus Dünya
Yayınevi, İstanbul 2006.

ZACHARIADOU, Elizabeth A., KAZHDAN, Alexander, “Turks”, The Oxford


Dictionary of Byzantium, III.

ZERRINKUB, Abdülhüseyin, ZERRINKUB, Ruzbeh, Sâsânîlerin Siyasi Tarihi, trc.


Ali Hüseyin Togay, Önsöz Yayıncılık, İstanbul 2019.

159
EKLER

SİKKE ÖRNEKLERİ

Resim I: Tiberius Constantinus dönemine ait İstanbul (Constaninopolis) ve Roma’da


basılan dört adet sikke örneği.274

274
Philip Grierson, Byzantine Coins, University of California Press, Los Angeles 1982, Levha I, II, V,
XII.

160
Resim II: Tiberius Constantinus dönemine ait İstanbul (Constantinopolis), İzmit
(Nicomedia), Kyzikos ve Antakya’da (Theopolis) basılmış sikkelerden örnekler.275

275
Warwick Wroth, Catalogue of the Imperial Byzantine Coins in the British Museum, I, Longman
& Co, London 1908, Levha XIII, XV, XVI.

161
GÖRSEL ÖRNEKLER:

Resim III: Günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Bizans Dönemi


Hipodromu ve içerisindeki bazı eserler ve günümüzde Karaköy’de bulunan ve
Kurşunlumahzen olarak da bilinen Yeraltı Camii iç kısmı. (Bireysel çekim fotoğraflar)

162
HARİTA

Resim III: İmparator Iustinianus döneminin sonunda Doğu Roma İmparatorluğu’nu


gösteren bir harita örneği (565).276

276
Timothy Venning, A Chronology of the Byzantine Empire, Palgrave Macmillan, U. K. 2006,
Harita I.

163
BİYOGRAFİ

İstanbul’da tamamladığı ilköğretim ve lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi


TBMYO Makine Bölümünü 2011 yılında bitirdi İş hayatının ardından 2014 yılında
girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü, 2018 yılında
tamamladı. Aynı yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Ortaçağ Tarihi Yüksek
Lisans Programına başladı. 2007 Türkiye Felsefe Olimpiyatları katılım belgesi ve
2010 İTÜ Yönetim Bilimleri Kongresi, 2011 İÜ Beyazıt Yönetim Zirvesi, İYEM
Takım Çalışması gibi sertifikalara ek olarak, 2021 Bizantolog Bizans Sikkeleri ve
Mühürleri Yaz Okulu katılım belgesi almıştır. Orta derece İngilizce ve Latince,
başlangıç seviyesinde Eski Yunanca bilmektedir.

164

You might also like